Bulaşıcı Hastalıklar

advertisement
ÖZEL EGE LİSESİ
DERS
SOSYAL BİLGİLER
PROJENİN KONUSU
BULAŞICI HASTALIKLAR
HAZIRLAYANLAR
MERVE ONARAN
MİNE BARDAKÇI
DEFNE MEVSİM
H.PINAR DÖNMEZ
DERS ÖĞRETMENİ
AHMET KANYILMAZ
2002-2003
İZMİR
1
İÇİNDEKİLER
Teşekkür.........................................................................1
Önsöz.............................................................................2
Bulaşıcı Hastalıklar/Çiçek Hastalığı................................ 3
Difteri...............................................................................4
Bulaşıcı Hastalıklar Tablosu........................................... 5
Çocuk Felci..................................................................... 6
Grip..................................................................................7/8
Kızamık............................................................................9
Kızamıkçık.......................................................................10
Kızıl/Kolera.......................................................................11
Kuduz............................................................................. 12
Menenjit/Suçiçeği.............................................................13
Tüberküloz.......................................................................14/15
Tetanos...........................................................................16
Tifo...................................................................................17
Tifüs..................................................................................18/19
AIDS.................................................................................20/26
Kaynakça..........................................................................27
2
TEŞEKKÜR
Bu projeyi hazırlamamızda bize yardım eden Sosyal Bilgiler öğretmenimiz Ahmet
Kanyılmaz’a,
Kütüphane görevlilerine, bilgisayar öğretmenlerimize ve
ailelerimize teşekkür ederiz.
3
ÖNSÖZ
Yeryüzünde yaşam başladığından beri varolan bulaşıcı hastalıklar ana sağlık
sorunlarının büyük bir kısmını oluşturmakta ve insan hayatını tehdit
etmektedir.
Son yüzyıllarda modern tıbbın ve aşı teknolojisinin gelişmesiyle bulaşıcı
hastalıklara karşı oldukça büyük gelişme ve ilerlemeler yapılmıştır. Ancak son
yıllarda ortaya çıkan ve henüz tam olarak tedavisi bulunamamış AIDS, SARS
gibi hastalıklar nedeniyle insanoğlunun, bulaşıcı hastalıklarla olan savaşı
devam etmektedir.
Biz de insanların bulaşıcı hastalıklar hakkında genel bir bilgi sahibi olmaları
için bu projeyi seçtik. Umarız size de yararı olur.
4
BULAŞICI HASTALIKLAR
İnsanlarda, mikrop denilen hastalık etkenleri tarafından meydana getirilen
enfeksiyonların birçoğu aynı zamanda bulaşıcıdır. Eskiden bu hastalıklara intani
hastalıklar denir ve hastalar intaniye servislerinde ayrı bakıma alınırlardı. Sağlam
insana diğer bir hastadan veya hayvan, böcek gibi bir aracı yoluyla bulaşan ve
zaman zaman salgınlar yapan bu hastalıklar, eskiden beri insanlar için sorun
olmuştur. Sıtma, tifo, tifüs, çiçek, menenjit, veba gibi birçok hastalıkların büyük
salgınlar yaptığı görülmüştür. Hastalıkların iyi edilmesi ve salgınların önlenmesi
konusunda bilim adamlarının yıllar boyu süren çabaları sonucunda bu
hastalıklardan bazıları ortadan kaldırılmıştır. Bu savaşta önce hastalık etkenleri
ve bulaşma yolları incelenmiş, daha sonra bu mikroplara karşı aşılar bulunmuş,
uluslararası antlaşmalarda karantina ve zorunlu aşılama önlemleri alınmıştır.
Bulaşıcı hastalık oluşturacak bir mikrobun vücuda girmesinden hastalık
belirtilerinin ortaya çıkmasına kadar geçen zamana ‘’kuluçka dönemi’’ denir.
Kuluçka dönemi mikrobun cinsine göre değişiklik gösterir.
Vücuda mikrop girince vücutta o mikroba karşı antikorlar yapılmaya başlanır. Bu
antikorlar hastalık geçtikten sonra da vücutta mevcuttur. Aynı mikrobun ikinci bir
saldırısında hazır olan antikorlar karşı koyarlar. Bu mikrobu vücut tanıyıp ona
karşı antikor yapmışsa o mikrobun daha sonraki girişlerinde ya hiç hastalık olmaz
ya da hastalık hafif seyreder. Buna bağışık olma durumu denir.
Suni olarak meydana getirilen bağışıklıkta kişiye zayıflatılmış veya ölü mikroplar
verilir. Bunlara karşı hastalık belirtileri meydana gelmeden antikor teşekkül eder.
Böylece kişinin hastalığa karşı korunması saðlanır. Birçok hastalığa karşı
kullanılan aşılar böyledir. Aşılar her bulaşıcı hastalıkta etkili olmayıp ancak bazı
hastalıklarda etkilidir. Ülkemizde haber verilmesi zorunlu olan bazı hastalıklar
şunlardır: veba, tifo, tifüs, kolera, kuduz, çiçek, cüzam, menenjit, kızıl, çocuk
felci…
ÇİÇEK HASTALIĞI
Çiçek hastalığı, deride çukurlaşmış yara izleri bırakarak iyileşen, bulaşıcı bir
hastalıktır. Çiçek virüsünün iki tipi vardır; variola major ve variola minor. Bu iki tip
birbirine çok benzer fakat variola major’da ölüm oanı daha fazladır.
Hastalık, bağışıklığı olmayan kimselere kolayca ve hızla bulaşır. Eskiden geniş
kitlelere yayılırken şimdi aşı ve hijyenik şartların gelişmesiyle olay sayısı azalmış,
5
hatta yok edilmiş sayılır. Baş ağrısı, titreme, sırt kol ve bacaklarda ağrı, yüksek
ateş ve çocuklarda ek olarak kasılma ve kusmalarla başlar. Bu arada 3-4 gün
içerisinde yüzde ve bilekte küçük kırmızımsı sivilceler görülür. Sivilceler kol,
bacak ve vücuda yayılır. Bunlar 1-2 günde kabarır ve 7-8 günden itibaren
kuruyarak kabuklaşmaya başlar. 3-4 hafta sonra kabuklar düşerek yerine çiçeği
andıran çukurlar bırakır. Bunlara çiçek bozuğu denir.
Çiçek hastalığında hastanın çevre ile temasının kesilmesi ve karantina altına
alınması
zorunludur. Sadece hastalık döneminde değil, uzun iyileşme
döneminde de hastalık bulaşıcıdır. Çiçek hastalığı geçiren kimse hayat boyu
bağışıklık kazanır.
Çiçek aşısı;
Çiçek hastalığından korunmak için kullanılan çiçek aşısını Lady Montague 1716
yılında İstanbul’daki bir ziyaretinde bulmuştur. İlk olarak, aşı Türkler tarafından
başarıyla kullanılmıştır. Çiçek aşısının sağladığı bağışıklıklar geçicidir ve 5-7
yıllık aralarla tekrarlanmalıdır. İlk aşı 3 ay-1 yaş arasında, tekrarı 7-11 yaş
arasında yapılmalıdır.hastalığın salgın olduğu bir bölgeye yolculuk yapılacaksa
aşı olunmalıdır.
DİFTERİ
(KUŞPALAZI)
Difteri eskiden aşılanmanın yaygın olmadığı zamanlarda daha çok görülen ve
çocuk ölümlerine bile neden olan bir hastalıktır. Difteri mikrobu solunum yoluyla
gelip bademciklere yerleşir. Hastalığın kuluçka devresi 1-4 gündür. İki gün içinde
bademcikler şişmediyse difteri ihtimali azalmış demektir. Şüpheli vakalarda
boğazdan doku alınıp kültür yapılmalı ve difteri bulunursa serum uygulanmalıdır.
Her anjinde difteri serumu yapmak doğru değildir.
Koparılınca kanayan bu yalancı zarlar bazen ses kısıklığı ve nefes darlığı
yapabilir. Bu durumda uzman yardımı ile nefes borusu dışarıdan açılmalı ve
nefes alınması sağlanmalıdır. Aksi halde hasta boğularak ölebilir. Hastalıktan
korunmak için üç aylıktan sonra bütün bebeklere doktor tarafından difteri karma
aşısı (DTP) yapılmalıdır. Okul çağında da bu aşı tekrarlanmalıdır. Hastalığı tedavi
etmek amacıyla antibiyotikler ve analeptik ilaçlar kullanılabilir.
6
Hastalık
Nedeni
Belirtileri
Suçiçeği
Nezle
Difteri
Virüs
Virüs
Bakteri
Belsoğukluğu
Bakteri
Hepatit (sarılık)
Grip
Virüs
Virüs
Lejyoner hastalığı
Bakteri
Sıtma
Kızamık
Birhücreli
Virüs
Menejit
Virüs ya da Bakteri
Kabakulak
Virüs
Zatürree(pnömoni)
Saçkıran
Kızıl
Bronkopnömoni
lober pnömoni
Mantar
Bakteri
Frengi
Spiroket
Tetanos
Bakteri
Verem
Bakteri
Pamukçuk
Mantar
Tifo
Bakteri
Tifüs
Riketsiya
döküntü
nezle
boğaz tıkanıklığı
lokal felçler
cinsel
organlarda
akıntı
sarılık
üşüme, boğaz ağrısı
kas ağrıları
zatürree,genel
sağlığın bozulması
ateş
döküntü, burun ve
gözlerde akıntı
şiddetli baş ağrısı,
ense sertliği, bulantı,
ışığa
bakamama,
sersemlik
tükürük
bezlerinde
şişlik
öksürük,
göğüs ağrısı
deri döküntüsü
deride döküntü ve
soyunma
birçok
belirti
enfeksiyondan yıllar
sonra çıkar
çene
kitlenmesi,
kasılmalar
genelllikle akciğerleri
etkiler, kanlı öksürüğe
neden olur
rahatsız edici vajinal
akıntı
ateş, baş ağrısı, daha
sonra ishal
ateş, döküntü
7
ÇOCUK FELCİ
(POLİOMİLEYİT)
Çocuk felci omuriliğin gri maddesinin iltihaplanması sonucu oluşan bir hastalıktır.
Çocuk felcinin üç şekli vardır. Abortiv Poliomiyelit tipi hafif ishal, mide şikayetleri,
üşüme, kas ağrısı şeklindedir ve birkaç günde iyileşir. Geçici olarak felç meydana
gelirse buna Non Paralitik Poliomiyelit denir. Bu hastalık sonunda sakatlıklar görülür.
Paralitik Poliomiyelit tipinde ise hastalık solunum kaslarını tuttuğu için ölüme yol açar.
virüsü omurilik hücrelerini, beyni ve diğer sinir dokularına etki eder. En
tehlikelisi beyinde omurilik soğanını tutması sonucu solunum kasları felciyle
ölüme yol açmasıdır. Hastalık baş ağrısı, kollarda, boyunda ve uyluklarda
kasılma, adale güçsüzlüğü ile kendini belli eder. Hastalığın önlenmesi aşı ile olur.
Çocuk felci genel olarak 5 hatta 3 yaşından küçük çocukların hastalığıdır.
Hastalığa tutulma ihtimali bundan yukarı yaşlara doğru gittikçe azalır. Çocuk
felcini yapan virüs cinsi bir mikroptur. Bu virüs şimdiye kadar bilinen virüslerden
en küçüğüdür. Boyu milimetrenin on milyonda biri kadardır.
Poliomiyelit
Eskiden bu mikrop insana solunum yolu ile geçer koku alma sinirleriyle beyne,
omuriliğe gider sanılırdı. Ancak son yıllarda çocuk felci mikrobunun daha çok
dışkı, pislik bulaşmasıyla yayıldığı anlaşıldı.
Kendi hasta olmadan bağırsaklarında hastalığın virüsünü taşıyanlar dışkılarıyla,
buna bulaştırdıkları elleriyle mikrobu çevrelerine saçarlar, böylece başkaları hele
çocuklar için çok tehlikeli olurlar. Çocuk felci mikrobu beyne, beynin soğancık
denen kısmına gidip yerleşir ve en büyük kötülüğü de omurilikte yapar. Çocuk
felci mikrobu omuriliğin içindeki esmer kırmızı bölgenin hücrelerini yemeye, yok
etmeye koyulur. Bunun sonucu olarak da hücrelerden komuta gelmez, sinir
tellerinden hareket akımları geçmez, böylece vücudun hareketi aksar, Buna felç
denir. Felç göğüs kaslarına solunumu engelliyecek ağırlıkta gelirse hastanın
ciğerleri açılıp kapanamaz, solunum yapamaz. Bunun için hasta çelik ciğer
denilen özel bir alet içine konur. Bu aletin yardımıyla solunum bir dereceye kadar
sağlanır, böylece, hastayı ölümden kurtarmaya çalışılır.
Ateş, boğaz yanması, göğüs tırmalanması sindirim bozuklukları, baş ağrısı, sırt,
bel, kol, bacak ağrıları çocuk felcinin baştaki belirtileridir. Bazen ense sertliği
görülebilir ki bu, menenjitin de bir belirtisidir; bunun için, insanı şaşırtabilir. Bu gibi
bir durumda, hastalığı kesin olarak tanıyabilmek için, belkemiğinden su alınır,
muayene edilir.
8
Korunma yolları;
Temiz olduğuna emin olmadığımız yiyecekleri, hele açıkta satılanları yemekten
kaçınılmalıdır. Çocuk felci mikrobu dışkılardan yayıldığına göre, lağım ağızlarının
açıldığı yerlerdeki deniz suları tehlikelidir, Lağım ağızlarından uzak olan pek fazla
kirlenmeyen sularda bu tehlike o kadar büyük değildir; çünkü bir yandan deniz,
bir yandan güneş, bu mikropları barındırmaz. Çocuk felci bulunan yerlerdeki kirli
suları, çamaşır suyu gibi mikrop öldürücü maddelerle ilaçlanmalıdır.
Felç Aşısı Ne Zaman Yapılmalıdır?
Çocuk felcinin iki türlü aşısı vardır. Bunlardan son yıllarda, daha çok, Sabin aşısı
kullanılmaktadır. Çünkü bu yeni aşı çocuklara daha kolay – ağızdan – verilebilir.
4 aylık çocuklardan başlamak üzere 12 yaşına kadar olanlarda uygulanır.
GRİP
16. yüzyılın sonlarından başlayarak tamamlanmamış olan, genellikle salgınlar
halinde ortaya çıkan soluk borusu ve bronş iltihaplarına yol açan, ateş, halsizlik,
kas ağrıları gibi belirtiler veren, vücudun güçsüz düşmesine bağlı olarak bakteri
kökenli komplikasyonlara zemin hazırlayan bir hastalıktır. Daha çok kış aylarında
rastlanır.
Nedenleri
Grip hastalığının etkeni olan virüs türü, bazı özelliklerine göre üç tipe ayrılır. A, B
ve C harfleriyle tanımlanan bu tipler de kendi içlerinde alt tiplere ayrılır. Büyük
salgınlara yol açarak toplum sağlığını tehdit eden en önemli virüs A tipidir. C tipi
virüs daha az önem taşır. B tipi ise yalnız yerel salgınlar yapar. Hastalığın bu
derece yaygın olması hem virüsün kolay bulaşabilmesi, hem de vücudun
bağışıklık sistemini hazırlıksız yakalayan antijen yapısındaki değişkenliğe
bağlıdır.
9
Belirtileri
Başlıca belirtileri baş dönmesi, baş ağrısı, ışığa karşı duyarlılık, kaslarda
eklemlerde ve kemiklerde yaygın ağrı ve birden yükselen ateştir. Hasta birkaç
saat sonra kendini kımıldamayacak ölçüde yorgun ve halsiz hisseder. İlk 2-3 gün
içinde iştah kaybı ve kusma olur. Daha sonra boğazlarda iltihaplanma görülebilir.
Burunda akıntı, gözyaşı salgısında artış ve ses kısıklığı başlar. Bu durum 2-3 gün
bazen 1 hafta sürer. Bu sürenin sonunda ateş düşer. Hasta gene de bitkindir.
Sonra hasta hiç iz kalmadan iyileşir. Ama bir ay halsizlik olabilir.
Tedavi
Hastalığı en kolay biçimde atlatabilmek için sindirimi kolay ve sıvı ağırlıklı bir
beslenme ile kesin olarak yatakta dinlenme yoluna gidilmelidir. Belirtilere karşı
ateş düşürücü ve ağrı kesiciler oldukça sık kullanlır. Mikrop öldürücü ve iltihap
giderici gargaralar, burun damlası ve kalbive sinir sistemini destekleyici uyarıcılar
da kullanılabilir. İyileşme devresinde çok dikkatli olunmalı, yinelenmeleri önlemek
için yatakta dinlenmeyi uzatmalı, vücuduntam olarak sağlığına kavuşması için
besleyici ve bol çeşitli yiyecekler tüketilmelidir.
Korunma
Grip son derece bulaşıcı olduğundan genel korunma önlemleri çoğu zaman
yetersiz kalır. Çevre koşullarına dikkat edilmelidir. Bunlar arasında soğuktan
korunma, terlemeye neden olacak ölçüde kalın giyinmekten kaçınma, alkollü
içkiler gibi vücudu yıpratan kötü alışkanlıklardan uzak durma, iyi beslenme,
aniden sıcaktan soğuğa çıkmama, sık sık havalandırılan ve nem oranıuygun
ortamlarda bulunma sayılabilir. Hastaya bakan kişi, kişisel temizliğine büyük özen
göstermeli, özellikle yüz ve el temizliğine dikkat etmelidir.
Aşılar
En geçerli korunma, salgın yapan virüsün etkisizleştirilmiş örneklerini içeren aşıyı
yaptırmakla sağlanır. Aşı kas içine ya da deri altına uygulanır ve erişkinlere bir
kez, 12 yaşından küçüklere ve daha önce hiç aşı olmamış kişilere 1 ay ara ile 2
kez yapılır. Aşıyla elde edilen korunma oranı %60 ve %80 arasında değişir.
Korunma süresi 3 aydır. Aşağıdaki özellikleri taşıyanların komplikasyon
10
tehlikesine oldukça açık olmaları nedeniyle hastalığa karşı aşılanmalarında
büyük yarar vardır;
• Özellikle yurtlarda ya da yaşlılar evinde kalan 65 yaşını aşmış kişiler,
• Başta kalp-solunum yetmezliği olmak üzere kalp-damar ya da akciğer
hastalığı olanlar,
• Şeker hastalığı, tümör, kronik böbrekya da karaciğer yetmezliği olanlar ve
• Hastanelerin yoğun bakım ünitelerinde yatanlar.
Ayrıca aşının şişme, kızarma ve ağrı gibi yan etkileri olabilir.
Bilmek İstedikleriniz
•
•
•
•
Grip ölüm nedeni olabilir mi?
Grip her yıl az olsa da ölüme yol açmaktadır. Büyük bir grip felaketi 19181919’da yaşanmıştır. ‘’İspanyol gribi’’ adıyla tanınan bu tür 25 milyon kişinin
ölümüne yol açmıştır.
Grip virüsü vücudu nasıl etkiler?
Virüs vücuda solunum yoluyla girer. Sık sık virüsün yıkıma uğrattığı solunum
yollarında biriken sıvı ve hücre artıkları üzerine yerleşen bakteriler bütün
bronş ağacına yayılır.
Gribin bulaşmasını ve yayılmasını kolaylaştıran etkenler nelerdir?
En önemli neden ısı değişimidir. Özellikle aşırı ısıtılmış bir ortamdan soğuk bir
ortama geçilmesi çok tehlikelidir.
Hastalığa en çok hangi yaşlarda yakalanılır?
Hastalık her yaşta görülür. Hastalığın görülme sıklığı 7 yaşından sonra hızla
düşer ve 40 yaşından sonra gene artar.
KIZAMIK
(Döküntülü Hastalık)
Kızamık (Rubeola) çok bulaşıcı ve salgınlar yapan bir enfeksiyon hastalığıdır.
Morbilirougeole veya measles gibi isimler de verilen hastlığın etkeni kızamık virüsüdür.
Virüsün kuluçka devresi iki haftadır. Hastalık küçük çocuklarda nezle şeklinde
yani burun akması, hapşırık, göz yaşarması, öksürük ile başlar. Baş ağrısı,ateş
yükselmesine ağız içinde koplik lekeleri denilen, etrafı kırmızı, ortası beyaz
sivilcelerin görülmesi ile teşhis konur. Daha sonra 3-4 gün içerisinde kulak
arkasında, boyunda , alında başlayan deri döküntüleri süratle yüze, kol
bacaklara, bütün vücuda yayılır. Lenf bezleri genellikle şişer.
Kızamık enfeksiyonu beyne yerleştiğinde öldürücü ansefalite sebep olabilir. Virüs
enfekiyonu olduğu için kızamığın özel bir tedavisi yoktur. Hastalığın en bulaşıcı
11
olduğu devre ilk iki gün içinde yani nezle devri olduğundan, döküntü başladıktan
sonra çocuğu ayırmanın anlamı yoktur. Ancak çocuğu sıcak tutmak, istirahat
ettirmek faydalıdır. Zayıf düşen organizmayı, üst solunum yollarını bakteriel
enfeksiyodan korumak için antibiyotik kullanılır. Hastalık geçtikten sonra ömür
boyu bağışıklık oluşur.
Kızamıktan korunmak, hastalığa karşı aktif bağışıklık kazanmak için bütün
sağlıklı bebekler en uygun olan zamanda yani 15 aylıkken aşılanmalıdır. Aşıdan
sonraki 5-10. günlerde ateş ve hafif bir döküntü belirebilir.
KIZAMIKÇIK
(Döküntülü Hastalık)
Kızamığa benzediği ve 3 gün sürdüğü için kızamıkçık (Rubella) (German
verilen, virütük, döküntülü ve bulaşıcı bir hastalıktır.
Measles)
adı
Kızamıkçık salgını 3-4 yıl aralıklarla, genellikle bahar başlangıcında kızamıkla
birlikte ortaya çıkar. Kızamıkçık her yaşta insanda görülür, fakat bebeklerde ve 4
yaşının altındaki çocuklarda olağan değildir.
Kızamıkçık, kızamık gibi genellikle tükürükle etrafa saçılan mikroplarla (damlacık
enfeksiyonu) ve doğrudan temasla geçer. Kuluçka dönemi 14-19 gün kadardır.
Deride kızarıklıklar başlamadan önce, bulaşıcı dönem genellikle 1 veya 2 gündür.
Gençlerde ilk belirtiler hafif ateş yükselmesi, burun akıntısı ve boğaz ağrısı
şeklindedir. Yetişkinlerde ise baş ağrısı, halsizlik, kırıklık, hafif ateş, baştaki ve
boyundaki lenf bezlerinin şişmesi adenomegali ile birlikte ortaya çıkabilir. 24 veya 48
saat içinde yüzde, başta , saç diplerinde, kulakların arkasında görünürler ve
bütün vücuda yayılr.
Kırmızı lekeler 3 gün kadar devam eder ve kabuklanarak kurur. Kaşınmaya karşı
Sipraktin, Prakten gibi ilaçlar verilir. Genel tedavisi kızamıktaki gibidir. Hasta, ateşi
normale dönene ve kırmızılıklar kaybolana kadar yatakta kalınmalıdır. Kızamıkçık
tehlikeli değildir. Kızamıkçık olan çocuklar, hastalığın ilk belitisinden itibaran 3
hafta süre ile okuldan uzak tutulmalıdır.
Kızamıkçık, gebe kadınlarda ilk üç ay içinde fetüsün ölümüne veya sakat doğmasına
neden olabilr. Fetüste görülebilecek anormallikler, göz bozuklukları, (katarak, glokom
vb. ) kalp hastalıkları, sinir sistemi bozuklukları (zeka geriliği, spastik felç ) kan
bozukluklarıdır.Kızamıkçığın bir kez geçirilmesi bağışıklık kazandırır
12
KIZIL
(Mikrobik Döküntülü Hastalık)
Kızıl (Scarlet Fever) deride kırmızı kabarcıkların oluşmasıyla beliren, akut, bulaşıcı,
döküntülü bir hastalıktır. Beş ile altı yaş arasındaki çocuklarda, çoğunlukla
sonbahar ve kış mevsiminde görülür. Bir yaşından küçük çocuklar, ender olarak
bu hastalığa yakalanabilirler.Hastalığın kuluçka devresi yaklaşık olarak 3-5
gündür. Hastalıklı kimseyle ilişkide bulunduktan 1-2 gün sonra şidetli boğaz
ağrısı (tonsilit, farenjit) bulantı, kusma ve titreme gibi belirtilerle başlar. Nabız
yükselir, ateş 40 dereceye çıkar ve çocukta şiddetli baş ağrısı görülebilir. Çene
altı lenf bezleri şişebilir. Döküntülerin çoğunlukla göğüste ve boyunda görülen,
sonradan da bütün vücuda yayılan, küçük, parlak, kırmızı noktacıklardır.
Lekelerin, yüzden çok vücuda etkilemesine rağmen yüksek ateş nedeniyle
lekeler yüzde de görülür. Elde yada ayakta deri soyulmaya başlar veya kabuk
halinde düşer. Dişler, tırnaklar ve zaman zaman da saç gibi, vücudun bütün
kısımlarını bundan etkilenir. Dil, kırmızı-beyaz benekli ve şiştir. Bu duruma ağaç
çileği dili denir. Kızıl, damlacık enfeksiyonu ile yada hastalıklı kişinin salgılarıyla
doğrudan temas yoluyla geçer.
Hastalığı geçirdikten 2-3 hafta sonra görülen böbrek hastalığı veya akut
romatizma ise streptokoklara karşı aşırı bir duyarlık sonucu meydana gelmiş geç
komplikasyonlardır. Bütün insanlar hayatlarında daha önce hafif bir şekilde kızıl
geçirmişlerdir. Ancak hastalığa yanlış teşhis konulmuş ya da hiç farkedilmemiştir,
ama kişi bağışıklık kazanmıştır.
Kızılın yayılmasını önlemede en etkili yol, özellikle burundan, boğazdan yada
kulaklardan gelen akıntıların aktif olduğu devrede, hastalıklı kişilerle temas
edilmemesidir. Ateş devam ettiği sürece hafif bir bir diyet önerilir. Hastaya ateş
düştükten sonra, deride soyulma başlayıncaya kadar sulu besiler verilmeli, daha
sonra, vitamin, mineral ve protein bakımından zengin besinler, süt ve yeşil
sebzeler diyete eklenmelidir. Hastalığın tedavisi anitibiyotik (penilisin ) ile yapılır.
Boğaz ağrısını geçirmek için ateş düşürücü ve ağrı kesiciler ve boğaz antisepsisi
için gargara yaralı olabilir. Hastaya bakan kişi sürekli mikroplara maruz kalacağı
için kızıl geçirmiş kişi olması tercih edilmelidir.
13
KOLERA
(Salgın Yapan Bir Enfeksiyon Hastalığıdır)
Kolera, fazla sayıda ishal ve kusma ile çok miktarda sıvı ve
kaybedilmesine sebep olan bir ince bağırsak hastalığıdır.
elektrolit
19.yüzyılda Hindistan, Bengal’de görülen hastalık ticaret yollarıyla yayılmış,
1817’ de Japonya’da, 1826’da Moskova’da, 1831’de Berlin’de, Paris’te ve
Londra’da salgınlar yapmıştır. Daha sonra Londra’dan göçmenlerle Kanada’ya
ulaşan salgınlar birçok insanın ölümüne neden olmuştur.
Kolera etkeni, ağız yoluyla bulaşır. Kuluçka devri birkaç saatten 1 haftaya kadar
değişir. Genellikle 5 saat ile 3 gün arasında kabul edilir. Hastalık, kuluçka devrini
takiben ani ishal ve kusmalarla başlar. İshal sırasında karın ağrısı yoktur.
Hastalarda ses kısıklığı, kulak çınlaması ve işitme bozukluğu, reflekslerin
azalması görülür. Bilhassa göz refleksleri kaybolur, pupillara genişler ve göz
kapakları tam olarak kapanmaz. Bu belirtilerin görüldüğü safhaya stadium algidum
adı verilir ve genellikle 3-5 gün sürer. Koleradan ölümlerin 2/3’ü bu safhada olur.
Bu safhayı geçirenler, yavaş yavaş iyileşme dönemine girerler. Kolera mikrobu
alan herkes hastalanmaz.
Koleradan korunmak için hastaların en yakın sağlık kuruluşuna ihbar edilmesi ve
dışarıyla temasının kesilmesi lazımdır. Şüpheli şahıslarda portör kontrolü yapmak
gerekir. Hasta ile temas edenler veya kolera bulunan bir yerden gelen 5 gün
karantinaya alınırlar. Kolera vakaları görülen bir bölgede, sokakta her türlü
yiyecek ve içeceğin açıkta satılması ve yemek servisi yapılması yasaktır. Çiğ
yenen meyve ve sebzeler önemli bir enfeksiyon kaynağıdır.
Koleraya karşı birçok aşı vardır. Fakat diğer aşılarda olduğu gibi salgınlar
olmadığında yaygın bir kullanımı yoktur.
KUDUZ
(Hidrofobia)
Kuduz (Rabies) her yolla vücuda girebilen bir virüs ile oluşan, bulaşıcı, akut bir
hayvan hastalığıdır. Hastalıklı hayvanın öteki hayvanları ya da insanları ısırması
sonucu bulaşır. Köpek hem bu hastalığa en çok yakalanan hem de bu hastalığı
insanlara en çok taşıyan hayvandır. Kuduz hastalığının köpek ilk belirtileri
huysuzluk , yutkunmada zorluk ve felçtir. Köpeğin ağzı açıktır ve bu da salya
akmasına neden olur. Kuduzun son devrelerinde köpek ulumaya, koşmaya,
atlayıp sıçramaya ve ısırmaya başlar. Sonunda felç gelir ve köpek ölür. Hastalık
14
son aşamaya çok ender olarak ulaşır. Çünkü kuduz köpek hemen teşhis edilir ve
öldürülür. Bu virüs , bir hayvanın ısırmasıyla ya da başka bir yolla insan
vücuduna girdiğinde sinir sistemine yani omirilik ve beyne ulaşır. Yüzdeki dudak
ve ellerdeki ısırıklar virüsün girdiği yerin beyne yakın olması nedeniyle daha
tehlikelidir.
Her köpek ısrmasında kuduz olma olasılığı göz önüne alınarak mümkünse
hayvan 10 gün süreyle gözaltında bulundurulmalı ve kuduz belirtileri aranmalıdır.
Sonra ısırık yerleri ve derin yaralar; ucunda kör bir iğne bulunan şırınga ile
temizlenmeli ve derhal kuduz hastanesine baş vurulmalıdır. Eğer ısırıklar yüzde
ve eldeyse doktor kuduz virüsününün hemen beyne ve sinir sisitemine
ulaşmasını önlemek için hastaya kuduz serumu yapar. Bu hastalığın kuluçka
süresini uzatmaya yarar. Daha sonra aktif bağışıklık sağlamak için kuduz aşısı
(vaccinun rabicum) yapılır. Eğer ısıran hayvan 7 gün sonra hala sağlıklı ise doktor
uyguladığı tedaviyi durdurur.
Kuduzu önlemek için en iyi yol, bütün köpek yavrularını doğduktan hemen sonra
kuduza karşı aşılamaktır.
MENENJİT
(Beyin Zarının İltihaplanması)
Menenjit, belli bir hastalık değildir. Menenjit; beyin zarının iltihaplanmasının genel
adıdır. Menenjite neden olan değişik virüsler varsa genellikle pnömokok, stafilokok
veya streptokok gibi mikroorganizmalar menenjitin başlıca nedenleridir. Bu
hastalık tek tük olaylar halinde görüldüğü gibi salgın şekilde de yayılabilir. Salgın
menenjit bu hastalığı taşıyanların öksürmesi veya hapşırması yoluyla saçılan
mikroplu zerreciklerle temas edilmesiyle, damlacık enfeksiyonu şeklinde
yayılmaktadır. Kesin teşhis lomber ponksionla alınan beyin-omirilik sıvısında
cerahat hücrelerinin bulunması ile konur. Daha çok çocukları ve gençleri
yakalayan bu hastalık kış aylarında ve ilk baharda daha fazla görülür. Epidemik
menenjite aşırı kalabalık ve sağlığa aykırı yerleşmelerde raslanır. Kuluçka
dönemi 3-7 gündür. Menenjitin başlangıcı anidir ve üşütme, soğuk algınlığına
benzer. Ateş, üşüme, baş ağrısı, boyunda, kol ve bacaklarda ağrı, kusma ve
halsizlik vardır. Menenjitin en önemli belirtisi boyunda oluşan sertliktir. Otuz altı
saat içinde başlar ve başın hareketleri son derece ağrı vericidir.
Tedavide kemeterapötikler, özellikle sülfamidli ilaçlar ve penisilin kullanılarak bu
hastalıktan ölüm oranı büyük ölçüde azalmıştır. Bu yüzden bu hastalıktan
geçmişteki kadar korkulmamaktadır.
15
SUÇİÇEĞİ
(Döküntülü Hastalık)
Suçiçeği (Chiken pox) çocukluk devresinin, sık rastlanan, akut, bulaşıcı bir
hastalıktır. Vücudun farklı kısımlarında, birbirini izleyen ufak, içi berrak sıvı ile
dolu döküntüler ile belirgindir. Suçiçeği, kış ve bahar aylarında 5-6 yaş grubunda
ve hassas olan çocuklarda görülür. 20 yaşın üzerinde çok nadirdir. Hayat boyu
bağışıklık sağlar.
Bulaşma devresi, döküntülerden 2 gün önce başlar ve yaklaşık 14 gün sürer.
Enfeksiyon, hafif ateş, baş ağrısı, kırgınlık ve ilgisizlik gibi belirtilerle başlar. Bir
veya iki gün sonra sırt ve göğüste toplu iğne başı büyüklüğünde kırmızı lekeler
ortaya çıkar birkaç saat içinde bu kırmızı lekelerin ortasında berrak sıvı ile dolu
kabarcıklar gelişir. Bunlar 3-4 gün devam eder. Lekeler yüz, kafa, el ve ayaklara
yayılır. Kabarcıkların içindeki berak sıvı daha sonra yeşile dönüşür ve kabuk
bağlar. Kabuklar 5-20 içinde soyulur. Kaşıntı dönemi başlar.
Suçiçeği hafif geçer ve özel bir tedaviye gerek yoktur. Eğer kaşıntı çok
fazla olursa doktor tavsiyesine göre kalaminlosyonu veya antihistaminik ilaçlar
verilebilir. Suçiçeğinin en büyük tehlikesi beyinde ansefalit, menengoansefalit gibi
hastalıklara yol açmasıdır. Bu devrede hasta kusma, konuşma bozukluğu,
istemsiz hareketler, ellerde titreme vardır. Ancak hastalık çoğunlukla iyileşir.
Hastayı en az 21 gün sağlamlardan ayırmakla hastalığın başkalarına bulaşması
kısmen önlenmiş olur.
TÜBERKÜLOZ
Tüberküloz veya eski adıyla verem en çok akciğerleri tutan bir enfeksiyon
hastalığıdır. Bu nedenle tüberküloz denilince akciğer veremi veya halk arasındaki
adı ile ince hastalık akla gelir. Hastalığın etkeni Koch tarafından bulunduğu için
Koch basili diye anılan Mikobakterium tübercülosis’tir.
Tüberkolüz hastalığına yakalanmakta katılım veya hastalığa yatkınlığın
(predispozisyon) rolü varsa da, ağır işte çalışıp yetersiz beslenmenin ve mikropla
sık sık karşılaşmanın da önemi büyüktür.
İlk defa solunum yoluyla akciğerlere giren tüberküloz mikrobu orada bir odak yani
tüberkül meydana getirir. Organizma, Koch basiline karşı duyarlı hale geldiği gibi
bağışıklık da kazanır. Bu ilk enfeksiyona primer veya start kompleks adı verilir.
Bu nedenle hastalığı teşhis etmek için kullanılan testlerde (Mantoux testi) pozitif
16
reaksiyon görülmesi o kimsenin basil ile daha önceden tanışmış olduğunu anlatır.
Ama bu pozitiflik o kimsenin hasta olduğunu göstermez. Aynı nedenle tüberkülin
testi negatif çıkanları , hastalığa karşı bağışık kılmak için tüberküloz aşısı (BCG)
yapılır.
Tüberküloz enfeksiyonuna yakalanan kimse çok kere iyileşirse de bazen mikrop
etrafa yayılarak akciğer dokusunda akut bir tüberküloz hastalığı başlatır.
Dokudaki iltihap ilerler ve sonunda yuvarlak bir nekroz meydana getirir. Nekroze
doku peynir gibi ufalanıp kazeifiye olur ve bronşlara açılıp dışarı atılır. Yerinde
kavern dediğimiz bir boşluk bırakır. Gerek iltihap (tüberkül) devresinde, gerek
kavern oluştuktan sonra çekilecek röntgen filmlerinde bu iki lezyon da açıkça
görülür. Mikrop plevraya bulaştığında plörezi yani sulu zatülcenp belirtileri
meydana gelir. Tüberküloz hastalığında ateş, terleme, iştahsızlık, sırt ağrıları,
zayıflama, öksürük ve balgam vardır. Bazen hemoptizi yani balgamda kan
görülebilir.Tüberküloz balgamı mukuslu ve cerahatlidir. İçinde küçük, sarıyeşilimtırak pürülan tanecikler bulunur.
Balgam muayenesinde Koch basillerin aranması, kültürde üretilmesi, teşhiste yol
gösterici yöntemlerdir. Kanın çökme hızı, yani sedimantasyon yüksek ve yine
kanda C-reaktif protein testi kuvvetle pozitiftir.
İlk enfeksiyonun veya hastalığın iyileşip geçmesinden aylar veya seneler sonra
hastalığın yeniden alevlenmesinin nedeni, bağışıklığın kaybolması veya senler
sonra hastalığın yeniden alevlenmesinin nedeni, bağışıklığın kaybolması veya bir
ganglionun bronşa açılmasıdır. Böylece duyarlı, yani hastalığa karşı hipererjik bir
hale gelen kimse hastalığın aktif dönemine girmiş demektir. Bu mikrobun
akciğerleri harap etmesi sonucu hasta zayıflar. İştahsızlık ve beslenme
yetersizliği hastanın zayıflığını artırır ve kaşeksiye götürür. Hastaya bir
komplikasyon sonucu (hematemez veya jenarilize tübeküloz) ölür ya da akciğerlerde
sert bir fibroz doku gelişerek kronik fibröz tüberküloz meydana gelir.
Hastalığın hipererjik döneminde tüberküloz mikroplarının kan yoluyla dağılması
bir septisemi yapar ki buna milyer tüberküloz denir. Bu durumda hastalığa tutulan
sadece akciğerler değil, bütün organlardır.
Yayılma, akciğer atardamar yolu ile olursa akciğerlerde granüli denilen durum
meydana gelir ve röntgen filminde bütün akciğer dokusunun hasta olduğu
görülür. Hastada şiddetli nefes darlığı siyanoz yani morluk, öksürük ve yüksek
ateş vardır. Genel durum çok bozuktur. Doktorlar uzun süren ateşlerde milyer
tüberküloz hastalığının üç değişik türünü düşünürler.
17
Çünkü mikrobun yayıldığı bölgelere göre
şeklinde belirtiler ön planda görülebilir.
menenjit
şeklinde, tifo şeklinde ve
pnömoni
Tüberküloz mikrobunun lenf bezlerinde toplanması ve bu bezlerin büyümesi
adenit tüberküloz adını alır. En çok boyun ganglionlarında iki tarafta lastik
kıvamında, hareketli şişlikler görülür. Şişmiş olan bu lenf bezleri zamanla deriye
ve dokulara yapışır, yumuşar ve etrafı kırmızılaşarak açılır, akmaya başlar.
Bazen açılmadan da kireçleşip kalabilir.
Tüberküloz mikrobunun eklemlerde yerleşmesi ile artrit dediğimiz hastalıklar
meydana gelir. Belkemiği ekleminde yerleştiğinde hastalığa onu ilk tarif edene
izafeten Pott hastalığı (Mal ve Pott) adı da verilir. Eklemlerde yaptığı tahribat ve
meydana getirdiği soğuk apseler röntgen filmi ile tesbit edilebilir. Tedavi
edilmezse hastanın kambur kalmasına neden olabilir.
Kalça ekleminin tüberkülozu ise koksalji (Coxalgi) adı ile anılır. Kalça ekleminin
oynamasına engel olarak hastanın sakat kalmasına yol açar. Dizde ve diğer
eklemlerde de tüberküloz yerleşebilir. Eklemlerde su toplanması ve şişlik vardır.
Üzerindeki beyaz olduğu için bu şişlik beyaz bir ur (tumor albus) manzarası
almıştır. Tüberküloz mikrobu bağırsaklarda karın ağrısı,hafif ateş ve ishal
belirtileri ile enterekolit denilen hastalık tablosunu meydana getirebilir.
Böbreklerde yerleşen tüberküloz mikrobu hafif ateş, künt böbrek ağrısı, kanlı
idrar etme ve zor idrar etme şikayetleriyle ortaya çıkan böbrek tüberkülozuna
neden olabilir.
Tüberküloz hastalığının tedavisinde 1945 yılından beri büyük ilerleme olmuş,
yeni bulunan ilaçlarla hastalığın yenilenmesinde büyük adımlar atılmıştır. Bu
ilaçların başında Streptomisin, İsoniazid, paraamino salisilik asit ve Rifampisin
gelmektedir. Ayrıca tüberkülozdan korunmada ve tedavide tam yatak istirahati,
havadar yerde, bol gıda ve güneş çok yararlıdır.
TETANOS
Tetanos, Clostridium tetani adı verilen mikrobun vücutta yapmış olduğu bir
hastalıktır. Aslında hastalığı mikrobun kendisi değil, salgıladığı toksin yapar ve bu
toksin bilinen en güçlü zehirlerden biridir. Hemen herkes paslı bir çivinin deriyi
çizmesi sonucu tetanos meydana geldiğini bilir.
18
Kirli ve paslı çivi tetanos mikrobunu taşımakta ve vücuda bulaştırmaktadır. Yalnız
paslı çivi değil, tetanos mikrobunu taşıyan diğer başka kirli cisimler de mikrop
bulaştırabilir ve hastalık meydana getirebilir.
Mikrop vücuda bulaştığı zaman zehri ancak sinirlere ulaştığında ve yerleştiğinde
tetanos denilen hastalık tablosu ortaya çıkar. Sinirlere ulaşamayan yüzeysel
yaralanmalarda eğer yara temizlenirse tehlike atılabilir.
Bazı yararlar diğerlerinden daha fazla tetanosun meydana gelmesine neden
olurlar. En önemlileri, derin, delici, kesici ve ezici yaralardır. Çünkü böyle yaralar
tetanos mikrobunu taşıyan yabancı cisimlerin dokulara iyice bulaşmasına ve
orada kalmasına sebep olur. Tetanos mikrobu oksijen yokluğunda daha iyi
çoğalır. Zehrini salarak hastalığı meydana getirir.
Tetanos hastalığının kuluçka devri yaranın durumuna göre ortalama yedi gün
kabul edilir. Daha erken veya geç de olabilir. İlk belirtiler olarak yaranın
çevresinde kas seyirmesi, ağrılı çekilme hissi vardır. Keza enfeksiyonun genel
belirtileri olan, baş ağrısı, titreme, ateş de bulunur.
Daha sonra ve boyunda hastalığa ismini veren çekilmeler yani tetanik kasılmalar
olur. Ağzın açılması güçleşir, çeneler mengene gibi sıkışır ve boğaz kasları
sertleşir. Yüz kaslarının kasılması, ağız köşelerinin arkaya çekilmesi ve göz
yuvarlarının yukarı yönelmesiyle yüz tipik bir sırıtma şeklini alır. Şeytan gülüşüne
benzetildiği için bu yüz ifadesine risus sardonicus denir.
Daha ağır toksinin etkisiyle bütün kaslar ve sinirler uyarıldığından kuvvetli
kasılmalar ve konvülsiyonlar meydana gelir. Eğer kasılmalar solunum veya kalp
kasını da etkilerse hastalık ölümle sonlanır. Bütün bu olaylar sırasında hastanın
bilinci tamamen yerindedir.
Tedavide öncelikle yara genişçe açılmalı, görülebilen her türlü toprak, elbise
parçası gibi yaraya bulaşmış yabancı maddeler temizlenebilir. Daha sonra
yaraya mikropları yok etmek için hidrojen peroksit veya tendürdiyot gibi uygun
antiseptikler uygulanır. Çünkü tetanos mikrobu anaerob bir mikrop olduğu için
havasız ortamda ürer, havanın kendisine ulaşması halinde ise üremesi durur.
Ayrıca yaradaki yabancı cisimler iyice görülmüş ve mikroplar antiseptik
solusyonlarla temizlenmiş olur.
19
Önceden tetanos aşısı olmuş bir kimse yaralandığı zaman hemen tetanos aşısı
yapılarak aşılanma durumu tazelenmelidir.Ayrıca ikinci ve altıncı haftalarda birer
aşı daha tekrarlanmalıdır.
Evvelce aşılanmış kimselerde ise tetanos aşısı yapıldıktan sonra ilk 24 saat
içinde pasif immunite sağlanmaktadır. Yani tetanosa karşı hazırlanmış spesifik
antitetanikserumlar yara çevresine ve kas içine zerk edilmelidir.
Bundan başka hastaya antibiyotikler verilir.Antibiyotiklerin, mikrobun zehrine
etkisi yoktur. Sadece tetanos mikrobunun üremesini, dolayısıyla zehrini
yapmasını önler.
Tetanos mikrobundan korunmak için aşılanmak gerekir. Bu da çocukluktan
itibaren başlar. İlk zerk üç aylıkken yapılır. Bugün saf tetanos aşısı yerine difteri,
tetanos ve boğmacaya karşı bağışıklık sağlayan aşı kullanılmaktadır. Üçüncü,
beşinci, yedinci aylarda adale için birer ampul DPT zerk edilir. Son zerkten bir
sene sonra ve ilkokula başlarken birer ampul yapılarak aşı tekrarlanır. Aşıların
tekrarlanmasına rapel aşı denir. İyi ve devamlı bir bağışıklık için aşı 5 senede bir
tekrarlanmalıdır.
TİFO
Tifo, Salmonella grubu bir basil tarafından oluşturulan akut bir enfeksiyondur. Daha
1900’lere kadar tifo en tehlikeli hastalıklar arasındaydı ve her yıl çok sayıda
ölüme neden olurdu. Günümüzde sağlık koşulları bozuk olan bölgelerde tifo
olayları görülüyorsa da bu hastalıktan ölüm, antibiyotiklerin sayesinde çok
azalmıştır.
Mikrop, hasta kişilerin kanında bulunur. Tifo olaylarının %80’inde bu mikrobun
dışkıda bulunduğu saptanmıştır. Tifo mikrobu dışkı ile bulaşan yiyecekten,
giysiden, sudan ve sütten insanlara geçer. Geliştirilen sağlık koşullarına, tedavi
yöntemlerine ve aşılamaya rağmen bu bulaşma yollarına karşı hiçbir önlem
alınamamaktadır. Çünkü hastalığı geçirip iyileşen kişiler tifo mikrobu
taşımaktadırlar ve sürekli olarak çevrelerine bunu yayarlar. Bu gibi kimselere
portör veya taşıyıcı denir. Penisilin kullanımı ve taşıyıcıların safrakesesinin
alınması, `taşıyıcıları ancak azaltmış, ama ortadan kaldıramamıştır.
Tifonun kuluçka devresi diye bilinen devre 10-14 gün arasında değişir. Bu süre
içinde mikroplar vücut içinde gelişir ve zehrini yaymaya başlarlar. Her zaman
görünen enfeksiyon belirtileri vardır. Bunlar bitkinlik hissi, baş ağrısı, ağrılar ve
20
ateştir. Ortası paslı, kenarları ve ucu kırmızı bir dil, tifo için karakteristiktir. Sık sık
burun kanamaları olur. Mikroplar bağırsaklarda yaralara neden oldukları için
gittikçe artan bağırsak bozuklukları ortaya çıkar. Tifo ilerledikçe hasta daha da
ağırlaşır, dalgınlık artar. Karaciğer ve dalak büyümesi görülür.
Birinci haftanın sonu ve ikinci haftanın başında deride kırmızı lekeler belirmeye
başlar. Hastalığın bağırsaklarda yaptığı tahribat yüzünden ishal vardır,
bağırsaklar fazla dolar ve bazen tehlikeli kanamaya yol açacak şekilde delinebilir.
Bazı ağır vakalarda tifo, sinir sistemine de sıçrar, menenjit tablosuna yol açabilir.
Sarılıkla birlikte olan tifo vakaları da vardır.
Doktor, teşhis için ilk hafta kanda kültürle tifo mikrobunu arar. Ayrıca idrarda ve
dışkıda da mikrop aranabilir. Hastalığın diğer belirtilerinin görülmeye
başlamasıyla teşhis konur. Kanda 10 günden sonra Gruber Widal aglünitayon testi
pozitif olur.
Tifolu kimsenin hemen izole edilmesi, tecrübeli bir kişi tarafından bakıma
alınması şarttır. Tifoda tedavi, kloramfenikol veya kloromisetin denilen antibiyotik ile
yapılmaktadır. Bu antibiyotiğin belirtileri hafiflettiği ve hastalık süresini kısalttığı
görülmüştür. Hastanın idrarı ve dışkısı, krezol, formol veya benzeri bir
dezenfektan ile dezenfekte edilmelidir. Hastanın yatak eşyaları, tabakları sterilize
edilmelidir. İkinci bir enfeksiyona engel olmak için hasta temiz tutulmalıdır.
Besinlerde çok az kasıntı yapılır. Hastalığın ilk devresinde hafif ve sulu besinler
verilmelidir. Fakat daha sonra protein ve kalori bakımından zengin besinler
gereklidir. Verilen besinlerin değerlerinin 3.000-3.500 kalori olması önerilir.
Korunmada tifo aşısı çok etkilidir ama kesin olarak koruyucu değildir.Üç hafta ara
ile uygulanır. Belirli aralıklarla yapılacak koruyucu aşılar yüksek düzeyde
bağışıklık sağlar. İşleri ve gittikleri yerler dolayısıyla, tifo mikrobu bulaşmış suları
ve besinleri, içmek veya emek ihtimali olan kişilere aşı yapılmalıdır.
Dünya üzerinde bugün bile hala tifo hastalığının büyük tehlike yarattığı bölgeler
vardır. Su kaynaklarına dikkat etmek, sütleri pastörize etmek, lağım sularını
kanala vermek, tifo mikrobu taşıyıcılarının kontrolü ve temizlik konusunda halkın
eğitilmesi bu hastalığı tamamıyla ortadan kaldırabilir.
21
TİFÜS
Tifüs, riteksiya cinsi mikroorganizmalar tarafından meydana getirilen bulaşıcı bir
hastalıktır. Yüzyıllarca, Doğu Avrupa ve Asya ülkelerini kasıp kavurmuş, sayısız
ölümlere neden olmuştur.
Tifüse verilen diğer isimler ise şunlardır: Hapishane humması, gemi humması,
kamp humması ve bit tifüsü. Hastalık, bitlerde yada fare pireleriyle taşınır.
Kalabalık, kıtlık ve yoksulluğun hüküm sürdüğü bölgelerde bu hastalık salgın hale
dönüşür. Genellikle soğuk havada başlar. Savaş çıktığında ve kıtlık
görüldüğünde, hemen kenar mahallelerde, toplama kamplarında, hapishanelerde
ve sığınaklarda yayılır.
Tifüs hastalığının, bulaşma aracının cinsine göre birkaç tipi vardır. Bu tipler
birbirlerinden sadece belirtilerin şiddeti, hastalığın tehlikesi ve ölüm oranı ile
ayrılır. Brill hastalığı, fare pireleri ile bulaşan endemik tifüs, kenelerle bulaşan
kayalık dağlar lekeli humması, Q humması, Tsutsugamuski humması hastalığı gibi tifüs
çeşitleri sayılabilir.
Epidemik tifüs veya Brill hastalığının etkeni Riketsiya prowazeki’dir ve insanlara
bitlerle geçer. Deride ekzantemler yaptığı için ve salgınlara neden olduğu için
epidemik tifüs denir. Doğu Avrupa’da, Asya’da ve Kuzey Afrika’da görülen bit tifüsü
salgını, bitler yoluyla yayılır. Giyecekte ya da yatakta kurumuş olan bit pislikleri,
aktif riketsiyaları üzerlerinden aylarca barındıra bilirler ve bu hastalığın yayıldığı
merkez haline gelebilirler. Tifüs salgınları, en sık olarak kışın ve ilkbaharda
görülür. Çünkü bitlerin yaşamasına elverişli bir ortam vardır. Kalın giysiler ve
havanın soğuk olmasından dolayı sık banyo yapmama, bitlerin yayılması için
ideal ortamı oluşturur.
Tifüs belirtileri, hastalıklı bitin insanı ısırmasından sonra yaklaşık on gün içinde
ortaya çıkar. Şiddetli baş ağrısı, yüksek ateş, vücutta ağrılar ve döküntüler
görülür. Önce koltuk altlarında ve yanlarda, sonra gövdede ve en son bacaklarda
ve kollarda ekzantemler görülür. Zihinsel yetenekler durur ve ileri derecede bir
halsizlik başlar. Ağızdan gelen koku çok çok kötüdür. Çoğunlukla bronşit veya
pnömanide gelişebilir. Çok şiddetli olmayan vakalarda çabuk iyileşir ve bu hastalığı
bir kere geçirmek, insana uzun süre bağışıklık kazandırır.
Tifüs tedavisi, iyi bir bakım gerektirir. Hastalığı iyileştirmek ve yayılmasını
önlemekte kullanılan antibiyotikler ve kortikosteroidler çok etkili olmaktadır.
Antibiyotikler riketsiyaları öldürmez ama çoğalmalarını önler.
22
Bu hastalığın önlenmesi, hastalığı bulaştıran hayvanı ve hastalığı yapan
riketsiyayı yok etmektedir. Yetişkin pireler DDT ile öldürülmekte, yumurtaları
buhar sterilizasyonu ile rehin edilmektedir. Sıçan tifüsünü, sıçanlar yaydığına
göre, bu hastalığın kontrolü ve önlenmesi şu faktörlere bağlıdır: Binaların, fareler
girmeyecek biçimde korunması, çöplerin tok edilmesi, sıçanların üremelerine
elverişli yerlerin ortadan kaldırılması.
AIDS
TERİMLER
AIDS:
Sonradan kazanılmış bağışıklık eksikliği sendromu.
HIV: AIDS virüsünün adı.
HIV TESTİ: AIDS hastası veya HIV+ kişinin kan serumunda HIV bağışıklık maddesi
arama testidir. Kişide bağışık madde varsa mikrobu da taşıyor demektir.
KONDOM: Cinsel ilişkide erkeğin seks organına geçirilen lastik bir kılıftır.
Böylelikle ilişkide mikrop alışverişi olmaz.,gebelik de önlenmiş olur.
CİGH: Cinsel ilişki ile geçen hastalıklar.
HIV+: Kendisinde AIDS virüsü olup hastalık belirtisi göstermeyen kişidir.(taşıyıcı)
Ne zaman AIDS hastası olacağı belli değildir.
AIDS HASTASI: Hastalık belirtileri gösteren HIV infekte kişidir ve sonuç ölümdür.
AIDS HAKKINDA
tehlikelidir,aşısı yoktur,öldürür ve tedavi edilemez, sınır tanımaz. Irk,cinsiyet
ayrımı yapmaz. Günlük normal yaşam aktivitesi ile bulaşmaz.
AIDS
üç önemli yolla bulaşır:
1.AIDS hastası veya virüsü taşıyan kişi ile cinsel ilişki,
2.Enfekte kişinin kan veya kan ürünlerinin verilmesi,organ nakli,sperm nakli.
Enfekte kişilerle ortak enjektör kullanımı,virüslü kanla bulaşık aletlerin sağlam
kişilere kullanılması.
3.AIDS’li anneden bebeğe.
AIDS
23
virüsü ,ile enfekte kişi herhangi bir belirti göstermeyip sağlıklı görünebilir.
Fakat başkalarına bulaştırabilir. Kesin tanı kan muayenesi ile konur.
AIDS
AIDS VE GEBELİK
esnasında virüsü bebeğe bulaştırır. Bu yolla virüs geçmemiş ise anne sütü ile
bulaştırır AIDS ve HIV+ anne hamilelik veya doğum.
AIDS’İ DÜŞÜNDÜREN BELİRTİLER (ERİŞKİNLERDE)
Major Belirtileri:
- Vücut ağırlığının %10’undan fazla kayıp;
- Bir aydan fazla kronik ishal,
- Bir aydan fazla süren ateş.
Minor Belirtileri:
- Bir aydan fazla kronik öksürük,
- Genel kaşıntı,
- Tekrarlayan zona,
- Kronik generalize herpez(uçuk)
- Ağızda mantar,
- Bezelerin şişmesi,
- Hatırlama eksikliği,
- Sinir uçlarının tahribi,
- Kırmızı lekelerin görünmesi.
HIV TAŞIYICILARININ BİLMESİ GEREKENLER:
1.Tekrar enfeksiyon almamak,
2.Kondom kullanmadan cinsel ilişkide bulunmamak,
3.Kimseye kan vermemek,
24
4.Başka enfeksiyonu varsa tedavi olmak,
5.Alkol ve uyuşturucu almamak,
hastalarının veya HIV taşıyıcılarının evlerinde aileleriyle birlikte yaşaması en
iyi yoldur. AIDS’li hastaları rencide eden hareketlerden kaçınmak gerekir. HIV
taşıyıcıları normal insanlar gibi yaşamlarına devam etmelidir.
AIDS
KAN NAKILLERİNDE DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR:
-Bilinmeyen ve yaşam biçiminde çok eşle yaşayan kişilerden veya diğer riskli
kişilerden kan almamak,
-Acil olmayan ameliyatlardan 10 gün önce kan alıp aynı kişiye ameliyat
esnasında
kullanılması,
Dünya
Sağlık
Örgütü
bu
uygulamanın
yaygınlaştırılmasını önermektedir.
AIDS’İN YAYILMASINI ÖNLEMEK İÇİN NE YAPMALI?
-Tek ve bilinen eşle seks.
- Kondom kullanımı,
- Steril olmayan ve başkasında da kullanılan enjektör ve iğneleri kullanmamak,
- Sünnette ve kulak delmede aletlerin dezenfeksiyonu,
- Uyuşturucu kullanmamak ( Enjektörle bulaşan)
HERKES HIV ENFEKSİYONU İÇİN RİSKLİDİR.
(Erkek,kadın,çocuk)
ÖZELLİKLE:
- Cinsel hastalığı olanlar,
- Birçok kişi ile seks yapanlar,
- Bilinmeyen bir kişiden test edilmemiş kan alanlar,
- Damar içi uyuşturucu alanlar,
- Eşcinseller
BAŞLICA MİKROP ALMA YOLLARI
Hastaya kan veya kan ürünleri verirken,
1.Her türlü cerrahi müdahelede bulaşık alet kullanımında,
25
2.Traş, manikür,pedikür,kulak delme,dövme yapma esnasında(kalıcı),sünnet
3.Damar yolu ile uyuşturucu alırken başkasının enjektörünü kullanma,
4.AIDS virüsü bulaşmış kişiler bunu bilmeyebilirler. Bu kişiler yıllarca belirti
farketmez ve rahatsızlık duymazlar. Ancak AIDS virüsünü bir başkasına cinsel ilişki
ile bulaştırabilirler.
İNSAN HAKLARI VE AIDS
Uluslar arası anlaşmalara göre
korunmalıdır.
HIV
pozitif ve
AIDS’li
kişiler aşağıdaki haklarla
1.Özgürlük ve kişisel emniyet,
2.Özel yaşamda gizlilik,
3.Yerdeğiştirme özgürlüğü,
4.Çalışma hakkı,çocuk yapma hakkı,
5.Ev, yiyecek,sosyal yardım ve tedaviden yararlanma hakkı,
6.İnsanlık dışı veya aşağılayıcı muamelelerden korunma,
7.Bütün kanuni haklardan yararlanma,
8.Evlenme hakkı,
9.Eğitim hakkı.
AIDS , SOSYAL ÇALKANTILAR VE YASAL UYGULAMALAR
epidemisinin geçmişteki epidemilerle karıştırmamak gerekir. AIDS özel bir
durum olarak algılanmalıdır. Önlemler için atılacak temelin bireylerin eğitimidir.
AIDS’in
gizlenmesine
neden
olduğu
gerekçesiyle
halk
sağlık
yöntemleri,kollektif,üniversal veya rutin önlemler terk edilmeye başlanmıştır.
Ayrıca politikacılar da yapıcı açıklamalardan kaçınmaktadır. Bu epidemi insan
haklarının yeniden gözden geçirilmesini zorunlu kılmıştır. Hasta-doktor ilişkisi
zedelendiğinden tekrar tartışılmalıdır. HIV enfekte anneden dünyaya gelen
çocukların hakları nasıl korunacaktır?
AIDS
Epidemiye karşı ilk önemli hareketler 1985-1986 da görüldü ve Haziran 1986’da
ABD’de California kararnamesi ortaya atıldı. Buna göre AIDS hastalığının ihbarı
zorunlu hastalık olduğu ve hastalığın o tarihte genelde eşcinsellerde görülmesi
nedeniyle eşcinsellerin hareket serbestliğinin önlenmesi istenerek,büyük
kampanyalar açıldı,halktan imzalar toplandı. Basında Afrika ve Amerika’da
26
epideminin yaygınlığı vurgulanarak AIDS’lilerin toplumdan ayrılmasına destek
istendi. Karşı gruplarda bu kararname panik yarattı ve Hollywood Homo organizasyonu
tarafından karşı reaksiyonlarla üç yüz bin kişilik bir yürüyüş düzenlendi. Tepkiler
sonucu kararname gerçekleşemedi. Ancak toplum AIDS hastalarını dışlamaya
başladı. Sonuçta hastalığını bilerek başkalarına bulaştıranlar arttı. Avrupa ve
Amerika’da bu kargaşalar uzun süre devam etmiştir.
Kasım 1985’de Afrika
çekmiştir.
AIDS
Kongresi Brüksel’de
toplanarak dünyanın ilgisini
Ülkeler zaman içinde kendi problemlerine uygun değişik önlemler almıştır.
TÜRKİYE’DEKİ DURUM
Kadınlar ve çocukların AIDS epidemisinden etkilenmeleri toplumun en önemli
sorunudur ve olmaya da devam edecektir. HIV+ hamile annelerin çocuk
doğurmaması projelerinin insan haklarına aykırı olmayacak biçimde ele alınması
gerekiyor ve AIDS’te tartışılacak temel bir konu olduğu görülüyor.
Türkiye’deki ilk olgular dört adet olarak 1985’te görülmüştür ve bunların yabancı
ülkelerde kan ürünlerinden enfekte oldukları saplanmıştır. Ancak büyük ve açık
sınırlar , cazip turizm , ekonomisi korkunç çöküntüye girmiş doğu Avrupa ülkeleri
ve diğer komşu ülke, durmayan resmi ve gizli göçler ülkemizi AIDS yönüyle riskli
bir ülke haline getirmiştir.
1987 de Sağlık Bakanlığı’nda kurulan AIDS Yüksek Kurulu önemli üç karar alarak
genelge yayınlamıştır. Genelgeye göre:
1.Bütün kanlar test edilmeden kullanılmayacak ve özel kan merkezleri
kapatılacak.
2.AIDS cinsel ilişkiler ile geçen hastalıklar olarak kabul edilecek ve genelev
kadınları 3 ayda bir test edilecek
3.Tek kullanımlık enjektör kullanılacak.
Çok önemli bu kararlar halen geçerli olup zamanında alınmıştır.
27
1993’TE AIDS Danışma Kurulu aşağıdaki kararları genelge ile duyurulmuştur.
a-Zorunlu HIV testi uygulanacaklar
1.Ameliyat olacak hastaya hekim gerek gösterirse
2.Kan , organ ve sperm donörleri
3.Hayatını fuhuşla kazananlar.
b-Diğer önlemler
1.AIDS’ın endemik olduğu bölgelerden gelip kaçak yaşayanlar sınır dışı edilir.
2.HIV testleri ile pozitif sonuçlar doğrulama testleri uygulanmadan kimseye
açıklanmaz.
3.HIV + olduğunu bildiği halde bilerek başkasına bulaştıran kişiler yasalar önünde
ceza görür.
4.HIV testi yapılmamış kan ve kan ürünleri kullanılama
Türkiye’de nelere yapılamadı?
a)Eğitim geç ve yetersiz kaldı.
b)Test için halka yönlendirici programlar yapılmadı.
c)Danışma merkezleri açılmadı.
d)Sınırlarımızda başlayan seks ticaretini önlemede yetersiz kalmaktayız.
e)Yurt dışına gideceklerden HIV testi raporlarını özel laboratuvarlar vermeye
başlayınca kamu kuruluşlarına başvuru olmamaktadır. Bunun sorunları da
zamanla ortaya çıkacaktır.
28
KAYNAKÇA
Sağlık Ansiklopedisi (1992)
Gözlem Yayınları (İstanbul)
Cilt 1 Sayfa 16, 17, 18, 128, 139, 140, 160
Cilt 2 Sayfa 165, 166, 178, 179, 200, 201, 299
Cilt 3 Sayfa 401, 402, 403, 406, 407, 418, 438
Cilt 4 Sayfa 560, 561, 590, 591, 593, 594, 596, 605, 606, 607
AIDS Halk Bilgilendirme Kitapçığı
www.ism.gov.tr/hastalik.asp
www.geocities.com/HotSpring/9999
www.aidsvehıv.tripod.com
www.sucicegi.gen.tr
29
Download