ÖZEL EGE LİSESİ DERS SOSYAL BİLGİLER PROJENİN KONUSU BULAŞICI HASTALIKLAR HAZIRLAYANLAR MERVE ONARAN MİNE BARDAKÇI DEFNE MEVSİM H.PINAR DÖNMEZ DERS ÖĞRETMENİ AHMET KANYILMAZ 2002-2003 İZMİR 1 İÇİNDEKİLER Teşekkür.........................................................................1 Önsöz.............................................................................2 Bulaşıcı Hastalıklar/Çiçek Hastalığı................................ 3 Difteri...............................................................................4 Bulaşıcı Hastalıklar Tablosu........................................... 5 Çocuk Felci..................................................................... 6 Grip..................................................................................7/8 Kızamık............................................................................9 Kızamıkçık.......................................................................10 Kızıl/Kolera.......................................................................11 Kuduz............................................................................. 12 Menenjit/Suçiçeği.............................................................13 Tüberküloz.......................................................................14/15 Tetanos...........................................................................16 Tifo...................................................................................17 Tifüs..................................................................................18/19 AIDS.................................................................................20/26 Kaynakça..........................................................................27 2 TEŞEKKÜR Bu projeyi hazırlamamızda bize yardım eden Sosyal Bilgiler öğretmenimiz Ahmet Kanyılmaz’a, Kütüphane görevlilerine, bilgisayar öğretmenlerimize ve ailelerimize teşekkür ederiz. 3 ÖNSÖZ Yeryüzünde yaşam başladığından beri varolan bulaşıcı hastalıklar ana sağlık sorunlarının büyük bir kısmını oluşturmakta ve insan hayatını tehdit etmektedir. Son yüzyıllarda modern tıbbın ve aşı teknolojisinin gelişmesiyle bulaşıcı hastalıklara karşı oldukça büyük gelişme ve ilerlemeler yapılmıştır. Ancak son yıllarda ortaya çıkan ve henüz tam olarak tedavisi bulunamamış AIDS, SARS gibi hastalıklar nedeniyle insanoğlunun, bulaşıcı hastalıklarla olan savaşı devam etmektedir. Biz de insanların bulaşıcı hastalıklar hakkında genel bir bilgi sahibi olmaları için bu projeyi seçtik. Umarız size de yararı olur. 4 BULAŞICI HASTALIKLAR İnsanlarda, mikrop denilen hastalık etkenleri tarafından meydana getirilen enfeksiyonların birçoğu aynı zamanda bulaşıcıdır. Eskiden bu hastalıklara intani hastalıklar denir ve hastalar intaniye servislerinde ayrı bakıma alınırlardı. Sağlam insana diğer bir hastadan veya hayvan, böcek gibi bir aracı yoluyla bulaşan ve zaman zaman salgınlar yapan bu hastalıklar, eskiden beri insanlar için sorun olmuştur. Sıtma, tifo, tifüs, çiçek, menenjit, veba gibi birçok hastalıkların büyük salgınlar yaptığı görülmüştür. Hastalıkların iyi edilmesi ve salgınların önlenmesi konusunda bilim adamlarının yıllar boyu süren çabaları sonucunda bu hastalıklardan bazıları ortadan kaldırılmıştır. Bu savaşta önce hastalık etkenleri ve bulaşma yolları incelenmiş, daha sonra bu mikroplara karşı aşılar bulunmuş, uluslararası antlaşmalarda karantina ve zorunlu aşılama önlemleri alınmıştır. Bulaşıcı hastalık oluşturacak bir mikrobun vücuda girmesinden hastalık belirtilerinin ortaya çıkmasına kadar geçen zamana ‘’kuluçka dönemi’’ denir. Kuluçka dönemi mikrobun cinsine göre değişiklik gösterir. Vücuda mikrop girince vücutta o mikroba karşı antikorlar yapılmaya başlanır. Bu antikorlar hastalık geçtikten sonra da vücutta mevcuttur. Aynı mikrobun ikinci bir saldırısında hazır olan antikorlar karşı koyarlar. Bu mikrobu vücut tanıyıp ona karşı antikor yapmışsa o mikrobun daha sonraki girişlerinde ya hiç hastalık olmaz ya da hastalık hafif seyreder. Buna bağışık olma durumu denir. Suni olarak meydana getirilen bağışıklıkta kişiye zayıflatılmış veya ölü mikroplar verilir. Bunlara karşı hastalık belirtileri meydana gelmeden antikor teşekkül eder. Böylece kişinin hastalığa karşı korunması saðlanır. Birçok hastalığa karşı kullanılan aşılar böyledir. Aşılar her bulaşıcı hastalıkta etkili olmayıp ancak bazı hastalıklarda etkilidir. Ülkemizde haber verilmesi zorunlu olan bazı hastalıklar şunlardır: veba, tifo, tifüs, kolera, kuduz, çiçek, cüzam, menenjit, kızıl, çocuk felci… ÇİÇEK HASTALIĞI Çiçek hastalığı, deride çukurlaşmış yara izleri bırakarak iyileşen, bulaşıcı bir hastalıktır. Çiçek virüsünün iki tipi vardır; variola major ve variola minor. Bu iki tip birbirine çok benzer fakat variola major’da ölüm oanı daha fazladır. Hastalık, bağışıklığı olmayan kimselere kolayca ve hızla bulaşır. Eskiden geniş kitlelere yayılırken şimdi aşı ve hijyenik şartların gelişmesiyle olay sayısı azalmış, 5 hatta yok edilmiş sayılır. Baş ağrısı, titreme, sırt kol ve bacaklarda ağrı, yüksek ateş ve çocuklarda ek olarak kasılma ve kusmalarla başlar. Bu arada 3-4 gün içerisinde yüzde ve bilekte küçük kırmızımsı sivilceler görülür. Sivilceler kol, bacak ve vücuda yayılır. Bunlar 1-2 günde kabarır ve 7-8 günden itibaren kuruyarak kabuklaşmaya başlar. 3-4 hafta sonra kabuklar düşerek yerine çiçeği andıran çukurlar bırakır. Bunlara çiçek bozuğu denir. Çiçek hastalığında hastanın çevre ile temasının kesilmesi ve karantina altına alınması zorunludur. Sadece hastalık döneminde değil, uzun iyileşme döneminde de hastalık bulaşıcıdır. Çiçek hastalığı geçiren kimse hayat boyu bağışıklık kazanır. Çiçek aşısı; Çiçek hastalığından korunmak için kullanılan çiçek aşısını Lady Montague 1716 yılında İstanbul’daki bir ziyaretinde bulmuştur. İlk olarak, aşı Türkler tarafından başarıyla kullanılmıştır. Çiçek aşısının sağladığı bağışıklıklar geçicidir ve 5-7 yıllık aralarla tekrarlanmalıdır. İlk aşı 3 ay-1 yaş arasında, tekrarı 7-11 yaş arasında yapılmalıdır.hastalığın salgın olduğu bir bölgeye yolculuk yapılacaksa aşı olunmalıdır. DİFTERİ (KUŞPALAZI) Difteri eskiden aşılanmanın yaygın olmadığı zamanlarda daha çok görülen ve çocuk ölümlerine bile neden olan bir hastalıktır. Difteri mikrobu solunum yoluyla gelip bademciklere yerleşir. Hastalığın kuluçka devresi 1-4 gündür. İki gün içinde bademcikler şişmediyse difteri ihtimali azalmış demektir. Şüpheli vakalarda boğazdan doku alınıp kültür yapılmalı ve difteri bulunursa serum uygulanmalıdır. Her anjinde difteri serumu yapmak doğru değildir. Koparılınca kanayan bu yalancı zarlar bazen ses kısıklığı ve nefes darlığı yapabilir. Bu durumda uzman yardımı ile nefes borusu dışarıdan açılmalı ve nefes alınması sağlanmalıdır. Aksi halde hasta boğularak ölebilir. Hastalıktan korunmak için üç aylıktan sonra bütün bebeklere doktor tarafından difteri karma aşısı (DTP) yapılmalıdır. Okul çağında da bu aşı tekrarlanmalıdır. Hastalığı tedavi etmek amacıyla antibiyotikler ve analeptik ilaçlar kullanılabilir. 6 Hastalık Nedeni Belirtileri Suçiçeği Nezle Difteri Virüs Virüs Bakteri Belsoğukluğu Bakteri Hepatit (sarılık) Grip Virüs Virüs Lejyoner hastalığı Bakteri Sıtma Kızamık Birhücreli Virüs Menejit Virüs ya da Bakteri Kabakulak Virüs Zatürree(pnömoni) Saçkıran Kızıl Bronkopnömoni lober pnömoni Mantar Bakteri Frengi Spiroket Tetanos Bakteri Verem Bakteri Pamukçuk Mantar Tifo Bakteri Tifüs Riketsiya döküntü nezle boğaz tıkanıklığı lokal felçler cinsel organlarda akıntı sarılık üşüme, boğaz ağrısı kas ağrıları zatürree,genel sağlığın bozulması ateş döküntü, burun ve gözlerde akıntı şiddetli baş ağrısı, ense sertliği, bulantı, ışığa bakamama, sersemlik tükürük bezlerinde şişlik öksürük, göğüs ağrısı deri döküntüsü deride döküntü ve soyunma birçok belirti enfeksiyondan yıllar sonra çıkar çene kitlenmesi, kasılmalar genelllikle akciğerleri etkiler, kanlı öksürüğe neden olur rahatsız edici vajinal akıntı ateş, baş ağrısı, daha sonra ishal ateş, döküntü 7 ÇOCUK FELCİ (POLİOMİLEYİT) Çocuk felci omuriliğin gri maddesinin iltihaplanması sonucu oluşan bir hastalıktır. Çocuk felcinin üç şekli vardır. Abortiv Poliomiyelit tipi hafif ishal, mide şikayetleri, üşüme, kas ağrısı şeklindedir ve birkaç günde iyileşir. Geçici olarak felç meydana gelirse buna Non Paralitik Poliomiyelit denir. Bu hastalık sonunda sakatlıklar görülür. Paralitik Poliomiyelit tipinde ise hastalık solunum kaslarını tuttuğu için ölüme yol açar. virüsü omurilik hücrelerini, beyni ve diğer sinir dokularına etki eder. En tehlikelisi beyinde omurilik soğanını tutması sonucu solunum kasları felciyle ölüme yol açmasıdır. Hastalık baş ağrısı, kollarda, boyunda ve uyluklarda kasılma, adale güçsüzlüğü ile kendini belli eder. Hastalığın önlenmesi aşı ile olur. Çocuk felci genel olarak 5 hatta 3 yaşından küçük çocukların hastalığıdır. Hastalığa tutulma ihtimali bundan yukarı yaşlara doğru gittikçe azalır. Çocuk felcini yapan virüs cinsi bir mikroptur. Bu virüs şimdiye kadar bilinen virüslerden en küçüğüdür. Boyu milimetrenin on milyonda biri kadardır. Poliomiyelit Eskiden bu mikrop insana solunum yolu ile geçer koku alma sinirleriyle beyne, omuriliğe gider sanılırdı. Ancak son yıllarda çocuk felci mikrobunun daha çok dışkı, pislik bulaşmasıyla yayıldığı anlaşıldı. Kendi hasta olmadan bağırsaklarında hastalığın virüsünü taşıyanlar dışkılarıyla, buna bulaştırdıkları elleriyle mikrobu çevrelerine saçarlar, böylece başkaları hele çocuklar için çok tehlikeli olurlar. Çocuk felci mikrobu beyne, beynin soğancık denen kısmına gidip yerleşir ve en büyük kötülüğü de omurilikte yapar. Çocuk felci mikrobu omuriliğin içindeki esmer kırmızı bölgenin hücrelerini yemeye, yok etmeye koyulur. Bunun sonucu olarak da hücrelerden komuta gelmez, sinir tellerinden hareket akımları geçmez, böylece vücudun hareketi aksar, Buna felç denir. Felç göğüs kaslarına solunumu engelliyecek ağırlıkta gelirse hastanın ciğerleri açılıp kapanamaz, solunum yapamaz. Bunun için hasta çelik ciğer denilen özel bir alet içine konur. Bu aletin yardımıyla solunum bir dereceye kadar sağlanır, böylece, hastayı ölümden kurtarmaya çalışılır. Ateş, boğaz yanması, göğüs tırmalanması sindirim bozuklukları, baş ağrısı, sırt, bel, kol, bacak ağrıları çocuk felcinin baştaki belirtileridir. Bazen ense sertliği görülebilir ki bu, menenjitin de bir belirtisidir; bunun için, insanı şaşırtabilir. Bu gibi bir durumda, hastalığı kesin olarak tanıyabilmek için, belkemiğinden su alınır, muayene edilir. 8 Korunma yolları; Temiz olduğuna emin olmadığımız yiyecekleri, hele açıkta satılanları yemekten kaçınılmalıdır. Çocuk felci mikrobu dışkılardan yayıldığına göre, lağım ağızlarının açıldığı yerlerdeki deniz suları tehlikelidir, Lağım ağızlarından uzak olan pek fazla kirlenmeyen sularda bu tehlike o kadar büyük değildir; çünkü bir yandan deniz, bir yandan güneş, bu mikropları barındırmaz. Çocuk felci bulunan yerlerdeki kirli suları, çamaşır suyu gibi mikrop öldürücü maddelerle ilaçlanmalıdır. Felç Aşısı Ne Zaman Yapılmalıdır? Çocuk felcinin iki türlü aşısı vardır. Bunlardan son yıllarda, daha çok, Sabin aşısı kullanılmaktadır. Çünkü bu yeni aşı çocuklara daha kolay – ağızdan – verilebilir. 4 aylık çocuklardan başlamak üzere 12 yaşına kadar olanlarda uygulanır. GRİP 16. yüzyılın sonlarından başlayarak tamamlanmamış olan, genellikle salgınlar halinde ortaya çıkan soluk borusu ve bronş iltihaplarına yol açan, ateş, halsizlik, kas ağrıları gibi belirtiler veren, vücudun güçsüz düşmesine bağlı olarak bakteri kökenli komplikasyonlara zemin hazırlayan bir hastalıktır. Daha çok kış aylarında rastlanır. Nedenleri Grip hastalığının etkeni olan virüs türü, bazı özelliklerine göre üç tipe ayrılır. A, B ve C harfleriyle tanımlanan bu tipler de kendi içlerinde alt tiplere ayrılır. Büyük salgınlara yol açarak toplum sağlığını tehdit eden en önemli virüs A tipidir. C tipi virüs daha az önem taşır. B tipi ise yalnız yerel salgınlar yapar. Hastalığın bu derece yaygın olması hem virüsün kolay bulaşabilmesi, hem de vücudun bağışıklık sistemini hazırlıksız yakalayan antijen yapısındaki değişkenliğe bağlıdır. 9 Belirtileri Başlıca belirtileri baş dönmesi, baş ağrısı, ışığa karşı duyarlılık, kaslarda eklemlerde ve kemiklerde yaygın ağrı ve birden yükselen ateştir. Hasta birkaç saat sonra kendini kımıldamayacak ölçüde yorgun ve halsiz hisseder. İlk 2-3 gün içinde iştah kaybı ve kusma olur. Daha sonra boğazlarda iltihaplanma görülebilir. Burunda akıntı, gözyaşı salgısında artış ve ses kısıklığı başlar. Bu durum 2-3 gün bazen 1 hafta sürer. Bu sürenin sonunda ateş düşer. Hasta gene de bitkindir. Sonra hasta hiç iz kalmadan iyileşir. Ama bir ay halsizlik olabilir. Tedavi Hastalığı en kolay biçimde atlatabilmek için sindirimi kolay ve sıvı ağırlıklı bir beslenme ile kesin olarak yatakta dinlenme yoluna gidilmelidir. Belirtilere karşı ateş düşürücü ve ağrı kesiciler oldukça sık kullanlır. Mikrop öldürücü ve iltihap giderici gargaralar, burun damlası ve kalbive sinir sistemini destekleyici uyarıcılar da kullanılabilir. İyileşme devresinde çok dikkatli olunmalı, yinelenmeleri önlemek için yatakta dinlenmeyi uzatmalı, vücuduntam olarak sağlığına kavuşması için besleyici ve bol çeşitli yiyecekler tüketilmelidir. Korunma Grip son derece bulaşıcı olduğundan genel korunma önlemleri çoğu zaman yetersiz kalır. Çevre koşullarına dikkat edilmelidir. Bunlar arasında soğuktan korunma, terlemeye neden olacak ölçüde kalın giyinmekten kaçınma, alkollü içkiler gibi vücudu yıpratan kötü alışkanlıklardan uzak durma, iyi beslenme, aniden sıcaktan soğuğa çıkmama, sık sık havalandırılan ve nem oranıuygun ortamlarda bulunma sayılabilir. Hastaya bakan kişi, kişisel temizliğine büyük özen göstermeli, özellikle yüz ve el temizliğine dikkat etmelidir. Aşılar En geçerli korunma, salgın yapan virüsün etkisizleştirilmiş örneklerini içeren aşıyı yaptırmakla sağlanır. Aşı kas içine ya da deri altına uygulanır ve erişkinlere bir kez, 12 yaşından küçüklere ve daha önce hiç aşı olmamış kişilere 1 ay ara ile 2 kez yapılır. Aşıyla elde edilen korunma oranı %60 ve %80 arasında değişir. Korunma süresi 3 aydır. Aşağıdaki özellikleri taşıyanların komplikasyon 10 tehlikesine oldukça açık olmaları nedeniyle hastalığa karşı aşılanmalarında büyük yarar vardır; • Özellikle yurtlarda ya da yaşlılar evinde kalan 65 yaşını aşmış kişiler, • Başta kalp-solunum yetmezliği olmak üzere kalp-damar ya da akciğer hastalığı olanlar, • Şeker hastalığı, tümör, kronik böbrekya da karaciğer yetmezliği olanlar ve • Hastanelerin yoğun bakım ünitelerinde yatanlar. Ayrıca aşının şişme, kızarma ve ağrı gibi yan etkileri olabilir. Bilmek İstedikleriniz • • • • Grip ölüm nedeni olabilir mi? Grip her yıl az olsa da ölüme yol açmaktadır. Büyük bir grip felaketi 19181919’da yaşanmıştır. ‘’İspanyol gribi’’ adıyla tanınan bu tür 25 milyon kişinin ölümüne yol açmıştır. Grip virüsü vücudu nasıl etkiler? Virüs vücuda solunum yoluyla girer. Sık sık virüsün yıkıma uğrattığı solunum yollarında biriken sıvı ve hücre artıkları üzerine yerleşen bakteriler bütün bronş ağacına yayılır. Gribin bulaşmasını ve yayılmasını kolaylaştıran etkenler nelerdir? En önemli neden ısı değişimidir. Özellikle aşırı ısıtılmış bir ortamdan soğuk bir ortama geçilmesi çok tehlikelidir. Hastalığa en çok hangi yaşlarda yakalanılır? Hastalık her yaşta görülür. Hastalığın görülme sıklığı 7 yaşından sonra hızla düşer ve 40 yaşından sonra gene artar. KIZAMIK (Döküntülü Hastalık) Kızamık (Rubeola) çok bulaşıcı ve salgınlar yapan bir enfeksiyon hastalığıdır. Morbilirougeole veya measles gibi isimler de verilen hastlığın etkeni kızamık virüsüdür. Virüsün kuluçka devresi iki haftadır. Hastalık küçük çocuklarda nezle şeklinde yani burun akması, hapşırık, göz yaşarması, öksürük ile başlar. Baş ağrısı,ateş yükselmesine ağız içinde koplik lekeleri denilen, etrafı kırmızı, ortası beyaz sivilcelerin görülmesi ile teşhis konur. Daha sonra 3-4 gün içerisinde kulak arkasında, boyunda , alında başlayan deri döküntüleri süratle yüze, kol bacaklara, bütün vücuda yayılır. Lenf bezleri genellikle şişer. Kızamık enfeksiyonu beyne yerleştiğinde öldürücü ansefalite sebep olabilir. Virüs enfekiyonu olduğu için kızamığın özel bir tedavisi yoktur. Hastalığın en bulaşıcı 11 olduğu devre ilk iki gün içinde yani nezle devri olduğundan, döküntü başladıktan sonra çocuğu ayırmanın anlamı yoktur. Ancak çocuğu sıcak tutmak, istirahat ettirmek faydalıdır. Zayıf düşen organizmayı, üst solunum yollarını bakteriel enfeksiyodan korumak için antibiyotik kullanılır. Hastalık geçtikten sonra ömür boyu bağışıklık oluşur. Kızamıktan korunmak, hastalığa karşı aktif bağışıklık kazanmak için bütün sağlıklı bebekler en uygun olan zamanda yani 15 aylıkken aşılanmalıdır. Aşıdan sonraki 5-10. günlerde ateş ve hafif bir döküntü belirebilir. KIZAMIKÇIK (Döküntülü Hastalık) Kızamığa benzediği ve 3 gün sürdüğü için kızamıkçık (Rubella) (German verilen, virütük, döküntülü ve bulaşıcı bir hastalıktır. Measles) adı Kızamıkçık salgını 3-4 yıl aralıklarla, genellikle bahar başlangıcında kızamıkla birlikte ortaya çıkar. Kızamıkçık her yaşta insanda görülür, fakat bebeklerde ve 4 yaşının altındaki çocuklarda olağan değildir. Kızamıkçık, kızamık gibi genellikle tükürükle etrafa saçılan mikroplarla (damlacık enfeksiyonu) ve doğrudan temasla geçer. Kuluçka dönemi 14-19 gün kadardır. Deride kızarıklıklar başlamadan önce, bulaşıcı dönem genellikle 1 veya 2 gündür. Gençlerde ilk belirtiler hafif ateş yükselmesi, burun akıntısı ve boğaz ağrısı şeklindedir. Yetişkinlerde ise baş ağrısı, halsizlik, kırıklık, hafif ateş, baştaki ve boyundaki lenf bezlerinin şişmesi adenomegali ile birlikte ortaya çıkabilir. 24 veya 48 saat içinde yüzde, başta , saç diplerinde, kulakların arkasında görünürler ve bütün vücuda yayılr. Kırmızı lekeler 3 gün kadar devam eder ve kabuklanarak kurur. Kaşınmaya karşı Sipraktin, Prakten gibi ilaçlar verilir. Genel tedavisi kızamıktaki gibidir. Hasta, ateşi normale dönene ve kırmızılıklar kaybolana kadar yatakta kalınmalıdır. Kızamıkçık tehlikeli değildir. Kızamıkçık olan çocuklar, hastalığın ilk belitisinden itibaran 3 hafta süre ile okuldan uzak tutulmalıdır. Kızamıkçık, gebe kadınlarda ilk üç ay içinde fetüsün ölümüne veya sakat doğmasına neden olabilr. Fetüste görülebilecek anormallikler, göz bozuklukları, (katarak, glokom vb. ) kalp hastalıkları, sinir sistemi bozuklukları (zeka geriliği, spastik felç ) kan bozukluklarıdır.Kızamıkçığın bir kez geçirilmesi bağışıklık kazandırır 12 KIZIL (Mikrobik Döküntülü Hastalık) Kızıl (Scarlet Fever) deride kırmızı kabarcıkların oluşmasıyla beliren, akut, bulaşıcı, döküntülü bir hastalıktır. Beş ile altı yaş arasındaki çocuklarda, çoğunlukla sonbahar ve kış mevsiminde görülür. Bir yaşından küçük çocuklar, ender olarak bu hastalığa yakalanabilirler.Hastalığın kuluçka devresi yaklaşık olarak 3-5 gündür. Hastalıklı kimseyle ilişkide bulunduktan 1-2 gün sonra şidetli boğaz ağrısı (tonsilit, farenjit) bulantı, kusma ve titreme gibi belirtilerle başlar. Nabız yükselir, ateş 40 dereceye çıkar ve çocukta şiddetli baş ağrısı görülebilir. Çene altı lenf bezleri şişebilir. Döküntülerin çoğunlukla göğüste ve boyunda görülen, sonradan da bütün vücuda yayılan, küçük, parlak, kırmızı noktacıklardır. Lekelerin, yüzden çok vücuda etkilemesine rağmen yüksek ateş nedeniyle lekeler yüzde de görülür. Elde yada ayakta deri soyulmaya başlar veya kabuk halinde düşer. Dişler, tırnaklar ve zaman zaman da saç gibi, vücudun bütün kısımlarını bundan etkilenir. Dil, kırmızı-beyaz benekli ve şiştir. Bu duruma ağaç çileği dili denir. Kızıl, damlacık enfeksiyonu ile yada hastalıklı kişinin salgılarıyla doğrudan temas yoluyla geçer. Hastalığı geçirdikten 2-3 hafta sonra görülen böbrek hastalığı veya akut romatizma ise streptokoklara karşı aşırı bir duyarlık sonucu meydana gelmiş geç komplikasyonlardır. Bütün insanlar hayatlarında daha önce hafif bir şekilde kızıl geçirmişlerdir. Ancak hastalığa yanlış teşhis konulmuş ya da hiç farkedilmemiştir, ama kişi bağışıklık kazanmıştır. Kızılın yayılmasını önlemede en etkili yol, özellikle burundan, boğazdan yada kulaklardan gelen akıntıların aktif olduğu devrede, hastalıklı kişilerle temas edilmemesidir. Ateş devam ettiği sürece hafif bir bir diyet önerilir. Hastaya ateş düştükten sonra, deride soyulma başlayıncaya kadar sulu besiler verilmeli, daha sonra, vitamin, mineral ve protein bakımından zengin besinler, süt ve yeşil sebzeler diyete eklenmelidir. Hastalığın tedavisi anitibiyotik (penilisin ) ile yapılır. Boğaz ağrısını geçirmek için ateş düşürücü ve ağrı kesiciler ve boğaz antisepsisi için gargara yaralı olabilir. Hastaya bakan kişi sürekli mikroplara maruz kalacağı için kızıl geçirmiş kişi olması tercih edilmelidir. 13 KOLERA (Salgın Yapan Bir Enfeksiyon Hastalığıdır) Kolera, fazla sayıda ishal ve kusma ile çok miktarda sıvı ve kaybedilmesine sebep olan bir ince bağırsak hastalığıdır. elektrolit 19.yüzyılda Hindistan, Bengal’de görülen hastalık ticaret yollarıyla yayılmış, 1817’ de Japonya’da, 1826’da Moskova’da, 1831’de Berlin’de, Paris’te ve Londra’da salgınlar yapmıştır. Daha sonra Londra’dan göçmenlerle Kanada’ya ulaşan salgınlar birçok insanın ölümüne neden olmuştur. Kolera etkeni, ağız yoluyla bulaşır. Kuluçka devri birkaç saatten 1 haftaya kadar değişir. Genellikle 5 saat ile 3 gün arasında kabul edilir. Hastalık, kuluçka devrini takiben ani ishal ve kusmalarla başlar. İshal sırasında karın ağrısı yoktur. Hastalarda ses kısıklığı, kulak çınlaması ve işitme bozukluğu, reflekslerin azalması görülür. Bilhassa göz refleksleri kaybolur, pupillara genişler ve göz kapakları tam olarak kapanmaz. Bu belirtilerin görüldüğü safhaya stadium algidum adı verilir ve genellikle 3-5 gün sürer. Koleradan ölümlerin 2/3’ü bu safhada olur. Bu safhayı geçirenler, yavaş yavaş iyileşme dönemine girerler. Kolera mikrobu alan herkes hastalanmaz. Koleradan korunmak için hastaların en yakın sağlık kuruluşuna ihbar edilmesi ve dışarıyla temasının kesilmesi lazımdır. Şüpheli şahıslarda portör kontrolü yapmak gerekir. Hasta ile temas edenler veya kolera bulunan bir yerden gelen 5 gün karantinaya alınırlar. Kolera vakaları görülen bir bölgede, sokakta her türlü yiyecek ve içeceğin açıkta satılması ve yemek servisi yapılması yasaktır. Çiğ yenen meyve ve sebzeler önemli bir enfeksiyon kaynağıdır. Koleraya karşı birçok aşı vardır. Fakat diğer aşılarda olduğu gibi salgınlar olmadığında yaygın bir kullanımı yoktur. KUDUZ (Hidrofobia) Kuduz (Rabies) her yolla vücuda girebilen bir virüs ile oluşan, bulaşıcı, akut bir hayvan hastalığıdır. Hastalıklı hayvanın öteki hayvanları ya da insanları ısırması sonucu bulaşır. Köpek hem bu hastalığa en çok yakalanan hem de bu hastalığı insanlara en çok taşıyan hayvandır. Kuduz hastalığının köpek ilk belirtileri huysuzluk , yutkunmada zorluk ve felçtir. Köpeğin ağzı açıktır ve bu da salya akmasına neden olur. Kuduzun son devrelerinde köpek ulumaya, koşmaya, atlayıp sıçramaya ve ısırmaya başlar. Sonunda felç gelir ve köpek ölür. Hastalık 14 son aşamaya çok ender olarak ulaşır. Çünkü kuduz köpek hemen teşhis edilir ve öldürülür. Bu virüs , bir hayvanın ısırmasıyla ya da başka bir yolla insan vücuduna girdiğinde sinir sistemine yani omirilik ve beyne ulaşır. Yüzdeki dudak ve ellerdeki ısırıklar virüsün girdiği yerin beyne yakın olması nedeniyle daha tehlikelidir. Her köpek ısrmasında kuduz olma olasılığı göz önüne alınarak mümkünse hayvan 10 gün süreyle gözaltında bulundurulmalı ve kuduz belirtileri aranmalıdır. Sonra ısırık yerleri ve derin yaralar; ucunda kör bir iğne bulunan şırınga ile temizlenmeli ve derhal kuduz hastanesine baş vurulmalıdır. Eğer ısırıklar yüzde ve eldeyse doktor kuduz virüsününün hemen beyne ve sinir sisitemine ulaşmasını önlemek için hastaya kuduz serumu yapar. Bu hastalığın kuluçka süresini uzatmaya yarar. Daha sonra aktif bağışıklık sağlamak için kuduz aşısı (vaccinun rabicum) yapılır. Eğer ısıran hayvan 7 gün sonra hala sağlıklı ise doktor uyguladığı tedaviyi durdurur. Kuduzu önlemek için en iyi yol, bütün köpek yavrularını doğduktan hemen sonra kuduza karşı aşılamaktır. MENENJİT (Beyin Zarının İltihaplanması) Menenjit, belli bir hastalık değildir. Menenjit; beyin zarının iltihaplanmasının genel adıdır. Menenjite neden olan değişik virüsler varsa genellikle pnömokok, stafilokok veya streptokok gibi mikroorganizmalar menenjitin başlıca nedenleridir. Bu hastalık tek tük olaylar halinde görüldüğü gibi salgın şekilde de yayılabilir. Salgın menenjit bu hastalığı taşıyanların öksürmesi veya hapşırması yoluyla saçılan mikroplu zerreciklerle temas edilmesiyle, damlacık enfeksiyonu şeklinde yayılmaktadır. Kesin teşhis lomber ponksionla alınan beyin-omirilik sıvısında cerahat hücrelerinin bulunması ile konur. Daha çok çocukları ve gençleri yakalayan bu hastalık kış aylarında ve ilk baharda daha fazla görülür. Epidemik menenjite aşırı kalabalık ve sağlığa aykırı yerleşmelerde raslanır. Kuluçka dönemi 3-7 gündür. Menenjitin başlangıcı anidir ve üşütme, soğuk algınlığına benzer. Ateş, üşüme, baş ağrısı, boyunda, kol ve bacaklarda ağrı, kusma ve halsizlik vardır. Menenjitin en önemli belirtisi boyunda oluşan sertliktir. Otuz altı saat içinde başlar ve başın hareketleri son derece ağrı vericidir. Tedavide kemeterapötikler, özellikle sülfamidli ilaçlar ve penisilin kullanılarak bu hastalıktan ölüm oranı büyük ölçüde azalmıştır. Bu yüzden bu hastalıktan geçmişteki kadar korkulmamaktadır. 15 SUÇİÇEĞİ (Döküntülü Hastalık) Suçiçeği (Chiken pox) çocukluk devresinin, sık rastlanan, akut, bulaşıcı bir hastalıktır. Vücudun farklı kısımlarında, birbirini izleyen ufak, içi berrak sıvı ile dolu döküntüler ile belirgindir. Suçiçeği, kış ve bahar aylarında 5-6 yaş grubunda ve hassas olan çocuklarda görülür. 20 yaşın üzerinde çok nadirdir. Hayat boyu bağışıklık sağlar. Bulaşma devresi, döküntülerden 2 gün önce başlar ve yaklaşık 14 gün sürer. Enfeksiyon, hafif ateş, baş ağrısı, kırgınlık ve ilgisizlik gibi belirtilerle başlar. Bir veya iki gün sonra sırt ve göğüste toplu iğne başı büyüklüğünde kırmızı lekeler ortaya çıkar birkaç saat içinde bu kırmızı lekelerin ortasında berrak sıvı ile dolu kabarcıklar gelişir. Bunlar 3-4 gün devam eder. Lekeler yüz, kafa, el ve ayaklara yayılır. Kabarcıkların içindeki berak sıvı daha sonra yeşile dönüşür ve kabuk bağlar. Kabuklar 5-20 içinde soyulur. Kaşıntı dönemi başlar. Suçiçeği hafif geçer ve özel bir tedaviye gerek yoktur. Eğer kaşıntı çok fazla olursa doktor tavsiyesine göre kalaminlosyonu veya antihistaminik ilaçlar verilebilir. Suçiçeğinin en büyük tehlikesi beyinde ansefalit, menengoansefalit gibi hastalıklara yol açmasıdır. Bu devrede hasta kusma, konuşma bozukluğu, istemsiz hareketler, ellerde titreme vardır. Ancak hastalık çoğunlukla iyileşir. Hastayı en az 21 gün sağlamlardan ayırmakla hastalığın başkalarına bulaşması kısmen önlenmiş olur. TÜBERKÜLOZ Tüberküloz veya eski adıyla verem en çok akciğerleri tutan bir enfeksiyon hastalığıdır. Bu nedenle tüberküloz denilince akciğer veremi veya halk arasındaki adı ile ince hastalık akla gelir. Hastalığın etkeni Koch tarafından bulunduğu için Koch basili diye anılan Mikobakterium tübercülosis’tir. Tüberkolüz hastalığına yakalanmakta katılım veya hastalığa yatkınlığın (predispozisyon) rolü varsa da, ağır işte çalışıp yetersiz beslenmenin ve mikropla sık sık karşılaşmanın da önemi büyüktür. İlk defa solunum yoluyla akciğerlere giren tüberküloz mikrobu orada bir odak yani tüberkül meydana getirir. Organizma, Koch basiline karşı duyarlı hale geldiği gibi bağışıklık da kazanır. Bu ilk enfeksiyona primer veya start kompleks adı verilir. Bu nedenle hastalığı teşhis etmek için kullanılan testlerde (Mantoux testi) pozitif 16 reaksiyon görülmesi o kimsenin basil ile daha önceden tanışmış olduğunu anlatır. Ama bu pozitiflik o kimsenin hasta olduğunu göstermez. Aynı nedenle tüberkülin testi negatif çıkanları , hastalığa karşı bağışık kılmak için tüberküloz aşısı (BCG) yapılır. Tüberküloz enfeksiyonuna yakalanan kimse çok kere iyileşirse de bazen mikrop etrafa yayılarak akciğer dokusunda akut bir tüberküloz hastalığı başlatır. Dokudaki iltihap ilerler ve sonunda yuvarlak bir nekroz meydana getirir. Nekroze doku peynir gibi ufalanıp kazeifiye olur ve bronşlara açılıp dışarı atılır. Yerinde kavern dediğimiz bir boşluk bırakır. Gerek iltihap (tüberkül) devresinde, gerek kavern oluştuktan sonra çekilecek röntgen filmlerinde bu iki lezyon da açıkça görülür. Mikrop plevraya bulaştığında plörezi yani sulu zatülcenp belirtileri meydana gelir. Tüberküloz hastalığında ateş, terleme, iştahsızlık, sırt ağrıları, zayıflama, öksürük ve balgam vardır. Bazen hemoptizi yani balgamda kan görülebilir.Tüberküloz balgamı mukuslu ve cerahatlidir. İçinde küçük, sarıyeşilimtırak pürülan tanecikler bulunur. Balgam muayenesinde Koch basillerin aranması, kültürde üretilmesi, teşhiste yol gösterici yöntemlerdir. Kanın çökme hızı, yani sedimantasyon yüksek ve yine kanda C-reaktif protein testi kuvvetle pozitiftir. İlk enfeksiyonun veya hastalığın iyileşip geçmesinden aylar veya seneler sonra hastalığın yeniden alevlenmesinin nedeni, bağışıklığın kaybolması veya senler sonra hastalığın yeniden alevlenmesinin nedeni, bağışıklığın kaybolması veya bir ganglionun bronşa açılmasıdır. Böylece duyarlı, yani hastalığa karşı hipererjik bir hale gelen kimse hastalığın aktif dönemine girmiş demektir. Bu mikrobun akciğerleri harap etmesi sonucu hasta zayıflar. İştahsızlık ve beslenme yetersizliği hastanın zayıflığını artırır ve kaşeksiye götürür. Hastaya bir komplikasyon sonucu (hematemez veya jenarilize tübeküloz) ölür ya da akciğerlerde sert bir fibroz doku gelişerek kronik fibröz tüberküloz meydana gelir. Hastalığın hipererjik döneminde tüberküloz mikroplarının kan yoluyla dağılması bir septisemi yapar ki buna milyer tüberküloz denir. Bu durumda hastalığa tutulan sadece akciğerler değil, bütün organlardır. Yayılma, akciğer atardamar yolu ile olursa akciğerlerde granüli denilen durum meydana gelir ve röntgen filminde bütün akciğer dokusunun hasta olduğu görülür. Hastada şiddetli nefes darlığı siyanoz yani morluk, öksürük ve yüksek ateş vardır. Genel durum çok bozuktur. Doktorlar uzun süren ateşlerde milyer tüberküloz hastalığının üç değişik türünü düşünürler. 17 Çünkü mikrobun yayıldığı bölgelere göre şeklinde belirtiler ön planda görülebilir. menenjit şeklinde, tifo şeklinde ve pnömoni Tüberküloz mikrobunun lenf bezlerinde toplanması ve bu bezlerin büyümesi adenit tüberküloz adını alır. En çok boyun ganglionlarında iki tarafta lastik kıvamında, hareketli şişlikler görülür. Şişmiş olan bu lenf bezleri zamanla deriye ve dokulara yapışır, yumuşar ve etrafı kırmızılaşarak açılır, akmaya başlar. Bazen açılmadan da kireçleşip kalabilir. Tüberküloz mikrobunun eklemlerde yerleşmesi ile artrit dediğimiz hastalıklar meydana gelir. Belkemiği ekleminde yerleştiğinde hastalığa onu ilk tarif edene izafeten Pott hastalığı (Mal ve Pott) adı da verilir. Eklemlerde yaptığı tahribat ve meydana getirdiği soğuk apseler röntgen filmi ile tesbit edilebilir. Tedavi edilmezse hastanın kambur kalmasına neden olabilir. Kalça ekleminin tüberkülozu ise koksalji (Coxalgi) adı ile anılır. Kalça ekleminin oynamasına engel olarak hastanın sakat kalmasına yol açar. Dizde ve diğer eklemlerde de tüberküloz yerleşebilir. Eklemlerde su toplanması ve şişlik vardır. Üzerindeki beyaz olduğu için bu şişlik beyaz bir ur (tumor albus) manzarası almıştır. Tüberküloz mikrobu bağırsaklarda karın ağrısı,hafif ateş ve ishal belirtileri ile enterekolit denilen hastalık tablosunu meydana getirebilir. Böbreklerde yerleşen tüberküloz mikrobu hafif ateş, künt böbrek ağrısı, kanlı idrar etme ve zor idrar etme şikayetleriyle ortaya çıkan böbrek tüberkülozuna neden olabilir. Tüberküloz hastalığının tedavisinde 1945 yılından beri büyük ilerleme olmuş, yeni bulunan ilaçlarla hastalığın yenilenmesinde büyük adımlar atılmıştır. Bu ilaçların başında Streptomisin, İsoniazid, paraamino salisilik asit ve Rifampisin gelmektedir. Ayrıca tüberkülozdan korunmada ve tedavide tam yatak istirahati, havadar yerde, bol gıda ve güneş çok yararlıdır. TETANOS Tetanos, Clostridium tetani adı verilen mikrobun vücutta yapmış olduğu bir hastalıktır. Aslında hastalığı mikrobun kendisi değil, salgıladığı toksin yapar ve bu toksin bilinen en güçlü zehirlerden biridir. Hemen herkes paslı bir çivinin deriyi çizmesi sonucu tetanos meydana geldiğini bilir. 18 Kirli ve paslı çivi tetanos mikrobunu taşımakta ve vücuda bulaştırmaktadır. Yalnız paslı çivi değil, tetanos mikrobunu taşıyan diğer başka kirli cisimler de mikrop bulaştırabilir ve hastalık meydana getirebilir. Mikrop vücuda bulaştığı zaman zehri ancak sinirlere ulaştığında ve yerleştiğinde tetanos denilen hastalık tablosu ortaya çıkar. Sinirlere ulaşamayan yüzeysel yaralanmalarda eğer yara temizlenirse tehlike atılabilir. Bazı yararlar diğerlerinden daha fazla tetanosun meydana gelmesine neden olurlar. En önemlileri, derin, delici, kesici ve ezici yaralardır. Çünkü böyle yaralar tetanos mikrobunu taşıyan yabancı cisimlerin dokulara iyice bulaşmasına ve orada kalmasına sebep olur. Tetanos mikrobu oksijen yokluğunda daha iyi çoğalır. Zehrini salarak hastalığı meydana getirir. Tetanos hastalığının kuluçka devri yaranın durumuna göre ortalama yedi gün kabul edilir. Daha erken veya geç de olabilir. İlk belirtiler olarak yaranın çevresinde kas seyirmesi, ağrılı çekilme hissi vardır. Keza enfeksiyonun genel belirtileri olan, baş ağrısı, titreme, ateş de bulunur. Daha sonra ve boyunda hastalığa ismini veren çekilmeler yani tetanik kasılmalar olur. Ağzın açılması güçleşir, çeneler mengene gibi sıkışır ve boğaz kasları sertleşir. Yüz kaslarının kasılması, ağız köşelerinin arkaya çekilmesi ve göz yuvarlarının yukarı yönelmesiyle yüz tipik bir sırıtma şeklini alır. Şeytan gülüşüne benzetildiği için bu yüz ifadesine risus sardonicus denir. Daha ağır toksinin etkisiyle bütün kaslar ve sinirler uyarıldığından kuvvetli kasılmalar ve konvülsiyonlar meydana gelir. Eğer kasılmalar solunum veya kalp kasını da etkilerse hastalık ölümle sonlanır. Bütün bu olaylar sırasında hastanın bilinci tamamen yerindedir. Tedavide öncelikle yara genişçe açılmalı, görülebilen her türlü toprak, elbise parçası gibi yaraya bulaşmış yabancı maddeler temizlenebilir. Daha sonra yaraya mikropları yok etmek için hidrojen peroksit veya tendürdiyot gibi uygun antiseptikler uygulanır. Çünkü tetanos mikrobu anaerob bir mikrop olduğu için havasız ortamda ürer, havanın kendisine ulaşması halinde ise üremesi durur. Ayrıca yaradaki yabancı cisimler iyice görülmüş ve mikroplar antiseptik solusyonlarla temizlenmiş olur. 19 Önceden tetanos aşısı olmuş bir kimse yaralandığı zaman hemen tetanos aşısı yapılarak aşılanma durumu tazelenmelidir.Ayrıca ikinci ve altıncı haftalarda birer aşı daha tekrarlanmalıdır. Evvelce aşılanmış kimselerde ise tetanos aşısı yapıldıktan sonra ilk 24 saat içinde pasif immunite sağlanmaktadır. Yani tetanosa karşı hazırlanmış spesifik antitetanikserumlar yara çevresine ve kas içine zerk edilmelidir. Bundan başka hastaya antibiyotikler verilir.Antibiyotiklerin, mikrobun zehrine etkisi yoktur. Sadece tetanos mikrobunun üremesini, dolayısıyla zehrini yapmasını önler. Tetanos mikrobundan korunmak için aşılanmak gerekir. Bu da çocukluktan itibaren başlar. İlk zerk üç aylıkken yapılır. Bugün saf tetanos aşısı yerine difteri, tetanos ve boğmacaya karşı bağışıklık sağlayan aşı kullanılmaktadır. Üçüncü, beşinci, yedinci aylarda adale için birer ampul DPT zerk edilir. Son zerkten bir sene sonra ve ilkokula başlarken birer ampul yapılarak aşı tekrarlanır. Aşıların tekrarlanmasına rapel aşı denir. İyi ve devamlı bir bağışıklık için aşı 5 senede bir tekrarlanmalıdır. TİFO Tifo, Salmonella grubu bir basil tarafından oluşturulan akut bir enfeksiyondur. Daha 1900’lere kadar tifo en tehlikeli hastalıklar arasındaydı ve her yıl çok sayıda ölüme neden olurdu. Günümüzde sağlık koşulları bozuk olan bölgelerde tifo olayları görülüyorsa da bu hastalıktan ölüm, antibiyotiklerin sayesinde çok azalmıştır. Mikrop, hasta kişilerin kanında bulunur. Tifo olaylarının %80’inde bu mikrobun dışkıda bulunduğu saptanmıştır. Tifo mikrobu dışkı ile bulaşan yiyecekten, giysiden, sudan ve sütten insanlara geçer. Geliştirilen sağlık koşullarına, tedavi yöntemlerine ve aşılamaya rağmen bu bulaşma yollarına karşı hiçbir önlem alınamamaktadır. Çünkü hastalığı geçirip iyileşen kişiler tifo mikrobu taşımaktadırlar ve sürekli olarak çevrelerine bunu yayarlar. Bu gibi kimselere portör veya taşıyıcı denir. Penisilin kullanımı ve taşıyıcıların safrakesesinin alınması, `taşıyıcıları ancak azaltmış, ama ortadan kaldıramamıştır. Tifonun kuluçka devresi diye bilinen devre 10-14 gün arasında değişir. Bu süre içinde mikroplar vücut içinde gelişir ve zehrini yaymaya başlarlar. Her zaman görünen enfeksiyon belirtileri vardır. Bunlar bitkinlik hissi, baş ağrısı, ağrılar ve 20 ateştir. Ortası paslı, kenarları ve ucu kırmızı bir dil, tifo için karakteristiktir. Sık sık burun kanamaları olur. Mikroplar bağırsaklarda yaralara neden oldukları için gittikçe artan bağırsak bozuklukları ortaya çıkar. Tifo ilerledikçe hasta daha da ağırlaşır, dalgınlık artar. Karaciğer ve dalak büyümesi görülür. Birinci haftanın sonu ve ikinci haftanın başında deride kırmızı lekeler belirmeye başlar. Hastalığın bağırsaklarda yaptığı tahribat yüzünden ishal vardır, bağırsaklar fazla dolar ve bazen tehlikeli kanamaya yol açacak şekilde delinebilir. Bazı ağır vakalarda tifo, sinir sistemine de sıçrar, menenjit tablosuna yol açabilir. Sarılıkla birlikte olan tifo vakaları da vardır. Doktor, teşhis için ilk hafta kanda kültürle tifo mikrobunu arar. Ayrıca idrarda ve dışkıda da mikrop aranabilir. Hastalığın diğer belirtilerinin görülmeye başlamasıyla teşhis konur. Kanda 10 günden sonra Gruber Widal aglünitayon testi pozitif olur. Tifolu kimsenin hemen izole edilmesi, tecrübeli bir kişi tarafından bakıma alınması şarttır. Tifoda tedavi, kloramfenikol veya kloromisetin denilen antibiyotik ile yapılmaktadır. Bu antibiyotiğin belirtileri hafiflettiği ve hastalık süresini kısalttığı görülmüştür. Hastanın idrarı ve dışkısı, krezol, formol veya benzeri bir dezenfektan ile dezenfekte edilmelidir. Hastanın yatak eşyaları, tabakları sterilize edilmelidir. İkinci bir enfeksiyona engel olmak için hasta temiz tutulmalıdır. Besinlerde çok az kasıntı yapılır. Hastalığın ilk devresinde hafif ve sulu besinler verilmelidir. Fakat daha sonra protein ve kalori bakımından zengin besinler gereklidir. Verilen besinlerin değerlerinin 3.000-3.500 kalori olması önerilir. Korunmada tifo aşısı çok etkilidir ama kesin olarak koruyucu değildir.Üç hafta ara ile uygulanır. Belirli aralıklarla yapılacak koruyucu aşılar yüksek düzeyde bağışıklık sağlar. İşleri ve gittikleri yerler dolayısıyla, tifo mikrobu bulaşmış suları ve besinleri, içmek veya emek ihtimali olan kişilere aşı yapılmalıdır. Dünya üzerinde bugün bile hala tifo hastalığının büyük tehlike yarattığı bölgeler vardır. Su kaynaklarına dikkat etmek, sütleri pastörize etmek, lağım sularını kanala vermek, tifo mikrobu taşıyıcılarının kontrolü ve temizlik konusunda halkın eğitilmesi bu hastalığı tamamıyla ortadan kaldırabilir. 21 TİFÜS Tifüs, riteksiya cinsi mikroorganizmalar tarafından meydana getirilen bulaşıcı bir hastalıktır. Yüzyıllarca, Doğu Avrupa ve Asya ülkelerini kasıp kavurmuş, sayısız ölümlere neden olmuştur. Tifüse verilen diğer isimler ise şunlardır: Hapishane humması, gemi humması, kamp humması ve bit tifüsü. Hastalık, bitlerde yada fare pireleriyle taşınır. Kalabalık, kıtlık ve yoksulluğun hüküm sürdüğü bölgelerde bu hastalık salgın hale dönüşür. Genellikle soğuk havada başlar. Savaş çıktığında ve kıtlık görüldüğünde, hemen kenar mahallelerde, toplama kamplarında, hapishanelerde ve sığınaklarda yayılır. Tifüs hastalığının, bulaşma aracının cinsine göre birkaç tipi vardır. Bu tipler birbirlerinden sadece belirtilerin şiddeti, hastalığın tehlikesi ve ölüm oranı ile ayrılır. Brill hastalığı, fare pireleri ile bulaşan endemik tifüs, kenelerle bulaşan kayalık dağlar lekeli humması, Q humması, Tsutsugamuski humması hastalığı gibi tifüs çeşitleri sayılabilir. Epidemik tifüs veya Brill hastalığının etkeni Riketsiya prowazeki’dir ve insanlara bitlerle geçer. Deride ekzantemler yaptığı için ve salgınlara neden olduğu için epidemik tifüs denir. Doğu Avrupa’da, Asya’da ve Kuzey Afrika’da görülen bit tifüsü salgını, bitler yoluyla yayılır. Giyecekte ya da yatakta kurumuş olan bit pislikleri, aktif riketsiyaları üzerlerinden aylarca barındıra bilirler ve bu hastalığın yayıldığı merkez haline gelebilirler. Tifüs salgınları, en sık olarak kışın ve ilkbaharda görülür. Çünkü bitlerin yaşamasına elverişli bir ortam vardır. Kalın giysiler ve havanın soğuk olmasından dolayı sık banyo yapmama, bitlerin yayılması için ideal ortamı oluşturur. Tifüs belirtileri, hastalıklı bitin insanı ısırmasından sonra yaklaşık on gün içinde ortaya çıkar. Şiddetli baş ağrısı, yüksek ateş, vücutta ağrılar ve döküntüler görülür. Önce koltuk altlarında ve yanlarda, sonra gövdede ve en son bacaklarda ve kollarda ekzantemler görülür. Zihinsel yetenekler durur ve ileri derecede bir halsizlik başlar. Ağızdan gelen koku çok çok kötüdür. Çoğunlukla bronşit veya pnömanide gelişebilir. Çok şiddetli olmayan vakalarda çabuk iyileşir ve bu hastalığı bir kere geçirmek, insana uzun süre bağışıklık kazandırır. Tifüs tedavisi, iyi bir bakım gerektirir. Hastalığı iyileştirmek ve yayılmasını önlemekte kullanılan antibiyotikler ve kortikosteroidler çok etkili olmaktadır. Antibiyotikler riketsiyaları öldürmez ama çoğalmalarını önler. 22 Bu hastalığın önlenmesi, hastalığı bulaştıran hayvanı ve hastalığı yapan riketsiyayı yok etmektedir. Yetişkin pireler DDT ile öldürülmekte, yumurtaları buhar sterilizasyonu ile rehin edilmektedir. Sıçan tifüsünü, sıçanlar yaydığına göre, bu hastalığın kontrolü ve önlenmesi şu faktörlere bağlıdır: Binaların, fareler girmeyecek biçimde korunması, çöplerin tok edilmesi, sıçanların üremelerine elverişli yerlerin ortadan kaldırılması. AIDS TERİMLER AIDS: Sonradan kazanılmış bağışıklık eksikliği sendromu. HIV: AIDS virüsünün adı. HIV TESTİ: AIDS hastası veya HIV+ kişinin kan serumunda HIV bağışıklık maddesi arama testidir. Kişide bağışık madde varsa mikrobu da taşıyor demektir. KONDOM: Cinsel ilişkide erkeğin seks organına geçirilen lastik bir kılıftır. Böylelikle ilişkide mikrop alışverişi olmaz.,gebelik de önlenmiş olur. CİGH: Cinsel ilişki ile geçen hastalıklar. HIV+: Kendisinde AIDS virüsü olup hastalık belirtisi göstermeyen kişidir.(taşıyıcı) Ne zaman AIDS hastası olacağı belli değildir. AIDS HASTASI: Hastalık belirtileri gösteren HIV infekte kişidir ve sonuç ölümdür. AIDS HAKKINDA tehlikelidir,aşısı yoktur,öldürür ve tedavi edilemez, sınır tanımaz. Irk,cinsiyet ayrımı yapmaz. Günlük normal yaşam aktivitesi ile bulaşmaz. AIDS üç önemli yolla bulaşır: 1.AIDS hastası veya virüsü taşıyan kişi ile cinsel ilişki, 2.Enfekte kişinin kan veya kan ürünlerinin verilmesi,organ nakli,sperm nakli. Enfekte kişilerle ortak enjektör kullanımı,virüslü kanla bulaşık aletlerin sağlam kişilere kullanılması. 3.AIDS’li anneden bebeğe. AIDS 23 virüsü ,ile enfekte kişi herhangi bir belirti göstermeyip sağlıklı görünebilir. Fakat başkalarına bulaştırabilir. Kesin tanı kan muayenesi ile konur. AIDS AIDS VE GEBELİK esnasında virüsü bebeğe bulaştırır. Bu yolla virüs geçmemiş ise anne sütü ile bulaştırır AIDS ve HIV+ anne hamilelik veya doğum. AIDS’İ DÜŞÜNDÜREN BELİRTİLER (ERİŞKİNLERDE) Major Belirtileri: - Vücut ağırlığının %10’undan fazla kayıp; - Bir aydan fazla kronik ishal, - Bir aydan fazla süren ateş. Minor Belirtileri: - Bir aydan fazla kronik öksürük, - Genel kaşıntı, - Tekrarlayan zona, - Kronik generalize herpez(uçuk) - Ağızda mantar, - Bezelerin şişmesi, - Hatırlama eksikliği, - Sinir uçlarının tahribi, - Kırmızı lekelerin görünmesi. HIV TAŞIYICILARININ BİLMESİ GEREKENLER: 1.Tekrar enfeksiyon almamak, 2.Kondom kullanmadan cinsel ilişkide bulunmamak, 3.Kimseye kan vermemek, 24 4.Başka enfeksiyonu varsa tedavi olmak, 5.Alkol ve uyuşturucu almamak, hastalarının veya HIV taşıyıcılarının evlerinde aileleriyle birlikte yaşaması en iyi yoldur. AIDS’li hastaları rencide eden hareketlerden kaçınmak gerekir. HIV taşıyıcıları normal insanlar gibi yaşamlarına devam etmelidir. AIDS KAN NAKILLERİNDE DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR: -Bilinmeyen ve yaşam biçiminde çok eşle yaşayan kişilerden veya diğer riskli kişilerden kan almamak, -Acil olmayan ameliyatlardan 10 gün önce kan alıp aynı kişiye ameliyat esnasında kullanılması, Dünya Sağlık Örgütü bu uygulamanın yaygınlaştırılmasını önermektedir. AIDS’İN YAYILMASINI ÖNLEMEK İÇİN NE YAPMALI? -Tek ve bilinen eşle seks. - Kondom kullanımı, - Steril olmayan ve başkasında da kullanılan enjektör ve iğneleri kullanmamak, - Sünnette ve kulak delmede aletlerin dezenfeksiyonu, - Uyuşturucu kullanmamak ( Enjektörle bulaşan) HERKES HIV ENFEKSİYONU İÇİN RİSKLİDİR. (Erkek,kadın,çocuk) ÖZELLİKLE: - Cinsel hastalığı olanlar, - Birçok kişi ile seks yapanlar, - Bilinmeyen bir kişiden test edilmemiş kan alanlar, - Damar içi uyuşturucu alanlar, - Eşcinseller BAŞLICA MİKROP ALMA YOLLARI Hastaya kan veya kan ürünleri verirken, 1.Her türlü cerrahi müdahelede bulaşık alet kullanımında, 25 2.Traş, manikür,pedikür,kulak delme,dövme yapma esnasında(kalıcı),sünnet 3.Damar yolu ile uyuşturucu alırken başkasının enjektörünü kullanma, 4.AIDS virüsü bulaşmış kişiler bunu bilmeyebilirler. Bu kişiler yıllarca belirti farketmez ve rahatsızlık duymazlar. Ancak AIDS virüsünü bir başkasına cinsel ilişki ile bulaştırabilirler. İNSAN HAKLARI VE AIDS Uluslar arası anlaşmalara göre korunmalıdır. HIV pozitif ve AIDS’li kişiler aşağıdaki haklarla 1.Özgürlük ve kişisel emniyet, 2.Özel yaşamda gizlilik, 3.Yerdeğiştirme özgürlüğü, 4.Çalışma hakkı,çocuk yapma hakkı, 5.Ev, yiyecek,sosyal yardım ve tedaviden yararlanma hakkı, 6.İnsanlık dışı veya aşağılayıcı muamelelerden korunma, 7.Bütün kanuni haklardan yararlanma, 8.Evlenme hakkı, 9.Eğitim hakkı. AIDS , SOSYAL ÇALKANTILAR VE YASAL UYGULAMALAR epidemisinin geçmişteki epidemilerle karıştırmamak gerekir. AIDS özel bir durum olarak algılanmalıdır. Önlemler için atılacak temelin bireylerin eğitimidir. AIDS’in gizlenmesine neden olduğu gerekçesiyle halk sağlık yöntemleri,kollektif,üniversal veya rutin önlemler terk edilmeye başlanmıştır. Ayrıca politikacılar da yapıcı açıklamalardan kaçınmaktadır. Bu epidemi insan haklarının yeniden gözden geçirilmesini zorunlu kılmıştır. Hasta-doktor ilişkisi zedelendiğinden tekrar tartışılmalıdır. HIV enfekte anneden dünyaya gelen çocukların hakları nasıl korunacaktır? AIDS Epidemiye karşı ilk önemli hareketler 1985-1986 da görüldü ve Haziran 1986’da ABD’de California kararnamesi ortaya atıldı. Buna göre AIDS hastalığının ihbarı zorunlu hastalık olduğu ve hastalığın o tarihte genelde eşcinsellerde görülmesi nedeniyle eşcinsellerin hareket serbestliğinin önlenmesi istenerek,büyük kampanyalar açıldı,halktan imzalar toplandı. Basında Afrika ve Amerika’da 26 epideminin yaygınlığı vurgulanarak AIDS’lilerin toplumdan ayrılmasına destek istendi. Karşı gruplarda bu kararname panik yarattı ve Hollywood Homo organizasyonu tarafından karşı reaksiyonlarla üç yüz bin kişilik bir yürüyüş düzenlendi. Tepkiler sonucu kararname gerçekleşemedi. Ancak toplum AIDS hastalarını dışlamaya başladı. Sonuçta hastalığını bilerek başkalarına bulaştıranlar arttı. Avrupa ve Amerika’da bu kargaşalar uzun süre devam etmiştir. Kasım 1985’de Afrika çekmiştir. AIDS Kongresi Brüksel’de toplanarak dünyanın ilgisini Ülkeler zaman içinde kendi problemlerine uygun değişik önlemler almıştır. TÜRKİYE’DEKİ DURUM Kadınlar ve çocukların AIDS epidemisinden etkilenmeleri toplumun en önemli sorunudur ve olmaya da devam edecektir. HIV+ hamile annelerin çocuk doğurmaması projelerinin insan haklarına aykırı olmayacak biçimde ele alınması gerekiyor ve AIDS’te tartışılacak temel bir konu olduğu görülüyor. Türkiye’deki ilk olgular dört adet olarak 1985’te görülmüştür ve bunların yabancı ülkelerde kan ürünlerinden enfekte oldukları saplanmıştır. Ancak büyük ve açık sınırlar , cazip turizm , ekonomisi korkunç çöküntüye girmiş doğu Avrupa ülkeleri ve diğer komşu ülke, durmayan resmi ve gizli göçler ülkemizi AIDS yönüyle riskli bir ülke haline getirmiştir. 1987 de Sağlık Bakanlığı’nda kurulan AIDS Yüksek Kurulu önemli üç karar alarak genelge yayınlamıştır. Genelgeye göre: 1.Bütün kanlar test edilmeden kullanılmayacak ve özel kan merkezleri kapatılacak. 2.AIDS cinsel ilişkiler ile geçen hastalıklar olarak kabul edilecek ve genelev kadınları 3 ayda bir test edilecek 3.Tek kullanımlık enjektör kullanılacak. Çok önemli bu kararlar halen geçerli olup zamanında alınmıştır. 27 1993’TE AIDS Danışma Kurulu aşağıdaki kararları genelge ile duyurulmuştur. a-Zorunlu HIV testi uygulanacaklar 1.Ameliyat olacak hastaya hekim gerek gösterirse 2.Kan , organ ve sperm donörleri 3.Hayatını fuhuşla kazananlar. b-Diğer önlemler 1.AIDS’ın endemik olduğu bölgelerden gelip kaçak yaşayanlar sınır dışı edilir. 2.HIV testleri ile pozitif sonuçlar doğrulama testleri uygulanmadan kimseye açıklanmaz. 3.HIV + olduğunu bildiği halde bilerek başkasına bulaştıran kişiler yasalar önünde ceza görür. 4.HIV testi yapılmamış kan ve kan ürünleri kullanılama Türkiye’de nelere yapılamadı? a)Eğitim geç ve yetersiz kaldı. b)Test için halka yönlendirici programlar yapılmadı. c)Danışma merkezleri açılmadı. d)Sınırlarımızda başlayan seks ticaretini önlemede yetersiz kalmaktayız. e)Yurt dışına gideceklerden HIV testi raporlarını özel laboratuvarlar vermeye başlayınca kamu kuruluşlarına başvuru olmamaktadır. Bunun sorunları da zamanla ortaya çıkacaktır. 28 KAYNAKÇA Sağlık Ansiklopedisi (1992) Gözlem Yayınları (İstanbul) Cilt 1 Sayfa 16, 17, 18, 128, 139, 140, 160 Cilt 2 Sayfa 165, 166, 178, 179, 200, 201, 299 Cilt 3 Sayfa 401, 402, 403, 406, 407, 418, 438 Cilt 4 Sayfa 560, 561, 590, 591, 593, 594, 596, 605, 606, 607 AIDS Halk Bilgilendirme Kitapçığı www.ism.gov.tr/hastalik.asp www.geocities.com/HotSpring/9999 www.aidsvehıv.tripod.com www.sucicegi.gen.tr 29