AIDS, GERÇEKLER ve ÜLKEMİZDE CİNSEL EĞİTİM 1992 yılında

advertisement
AIDS, GERÇEKLER ve ÜLKEMİZDE CİNSEL EĞİTİM
1992 yılında AIDS’in kitlesel bir hastalık olarak tanınmasından bu yana her yıl 1
Aralık, dünya AIDS günü olarak anılır ve bu hastalığa dikkat çekmek için çeşitli etkinlikler
düzenlenir. Her gün 14.000 yeni hasta ile HIV/AIDS bugünün toplumlarında artan bir
problem olarak karşımızda durmaktadır. Dünya genelinde şu ana kadar 22 milyon insan
yaşamını yitirdi. 42 milyon kadar insan da (bunların 19 milyonu kadın hastadır) AIDS hastası
olarak yaşamaktadır. Enfekte olan %74 kadar insan Afrika’da bulunmaktadır. Hastalanan
insanların yarıdan fazlasının yaşı 15 ile 24 arasındadır. Hastalığa yakalanan insanların %90’ı
3. dünya ülkelerinde yaşamaktadır. Örneğin Amerika Birleşik Devletlerinde şu an yaklaşık
800.000 HIV/AIDS hastası mevcuttur.
Dünyanın bu konuda en iyi bilim insanlarının çabalarına rağmen son 10 yıldır bu hastalığa bir
aşı bulunamadı. Yılda 2,7 milyon insanın hasta olacağı ve bununda 2 milyona yakınının
öleceği düşünüldüğünde durum bu kadar kötü mü? Okuyucularımızı sıkmadan, işin biraz
bilimsel tarafına bakalım. AIDS hastalığına neden olan HIV adlı bir virüstür ve bu virüs hatalı
DNA pronlarını kopyalayan bir enzime sahiptir. Bu şekilde üretilen hatalı diğer virüsler
sonucu, muazzam bir hızda HIV mutasyonları oluşmaktadır. Aşı üretiminden sorumlu
araştırmacılar için bu neden bir sorun teşkil etmektedir. Bunun anlamak için şu basit kavramı
anlamak lazımdır; tıpkı domuz gribinde olduğu gibi; aşı ile oluşturulan antikorlar (savunma
hücreleri) bizleri virüs enfeksiyonundan korurlar. Antikorlar virüslere saldırmazlar, daha çok
virüslerin sağlıklı hücrelere girme kabiliyetlerini kırarlar. Her bir antikor enfekte olmuş
hücrelerin yüzeyine yapışan virüs proteinlerinin birine kendini uydurmaya çalışır. Bu aynen
iki parmak izinin tıpatıp birbirine örtüşmesi gibi bir şeydir. Mükemmel bir eşleşme olduğunda
antikor alarm zilini çalar ve immün sistemimiz daha fazla bu antikordan yapmaya başlar.
Böylece HIV virüsleri hücrelere girmeden tümü etkisiz hale getirilir.
Aşı, bizleri hastalık yapıcı virüsün proteinine maruz bırakarak çalışır. Araştırmacılar genetik
mühendisliği tekniklerini kullanarak HIV genini zararsız bir virüsün DNA’sına sokarlar. Bu
şekilde yapılmış virüs bizi sadece bir HIV proteini ile karşı karşıya getirir. Bu nedenledir ki
aşılama bizi hasta yapmaz. Böylece bağışıklık sistemimiz bu virüse karşı, antikor üretici
savunma hücrelerimizi uyarır ve her bir savunma hücremiz bu HIV proteinini tanıyan
antikorlar yapar. Kısa bir zamanda da her biri virüs tanıyıcı proteinleri üreten milyonlarca
hücreye sahip oluruz. Bu şekilde korunma sağlarız. Şayet HIV ileriki zamanlarda bulaşırsa,
kanımız bu virüsü tanıyacak antikorlarla dolu olacağından, AIDS hastalığı gözükmeyecektir.
ANCAK!!!
Maalesef yukarıda yazdığımız normal bir virüse (ya da değişim olmayan) karşı
gerçekleştirilen bir bilimsel işlemdir. Neden HIV virüsüne karşı etkisiz kalmaktayız? Tam 22
yıldır bunun bir aşısı bulunamadı. 1987 yılından buyana 100 defa aşılama denendi ancak
hiçbiri başarılı olmadı. Sebebi ise HIV virüsünün genlerinde sıklıkla mutasyonlar (değişimler)
olmakta ve bu nedenle de iki soy arasında bile farklılıklar oluşabilmektedir. İşte bu nedenle
de bir virüse karşı hazırlanan aşı, bir sonra oluşana karşı etkisiz kalabilmektedir. Durum bu
kadar umutsuz mu? Hayır, araştırmacılar AIDS hastalarında 4 farklı antikor elde ettiler ve
şimdi bunların üzerinde çalışmalar devam etmektedir.
Yukarıda yazdıklarım her ne kadar basit düzeyde yazılmış iseler de, bu işin bilimsel tarafı
tahminlerin ötesinde oldukça zor ve yüklü miktarda ekonomiye dayanan işlerdir. Ama her
şeyden önce korunmak, sağlıklı olmak ve hastalıkları yaymamak önceliklidir. Sağlıklı toplum
olmanın olmazsa olmazlarından biri, sağlıklı bireyler olmaktır. Sağlıklı bireyler olmak içinde
düzenli aralıklarla sağlık kontrollerinden geçmektir. Sağlık eğitimini konusunda kendimizi
yetiştirmek AIDS gibi önemli hastalıkların yayılmasını önlemede önemi tartışılmaz
gerçeklerdir. Ülkemizde bu konuyla (cinsellik) ilgili olarak düzenli ve yaygın bir eğitim
verilmediği düşünülürse, yaşamımızın hangi şartlar altında devam ettiği de açıktır. Cinsellik
ile ilgili ilk bilgilerin aileden gelmesi gerekirken, genelde arkadaşlardan öğrenildiğinden,
öğrenilen cinselliğinde ne olduğu tam bilinmemektedir. Sinemadan ya da internetten elde
edinilen görsel! bilgilerinde, cinselliğimize nasıl katkı yaptığı çok açıktır. Cinsellikten hiç
konuşmayız ama herşeyi bilen ve bir problem yokmuş gibi de davranırız. Oysa gerek
arkadaşlık sırasında ve gerekse evliliklerde hep önde olan problemlerde cinsel sorunlardan
kaynaklanmaz mı??? Bırakın ilköğretim ve liseyi, bugün üniversitelerimizde dahi yaygın bir
cinsellik eğitimi verilmemektedir. Sadece öğrencilere değil, o yöre insanının da katılımına
açık olabilecek bu tür ders niteliğindeki kurslar, erkek ve dişi bireylerin vücutları hakkında
bilmesi gerekenleri bilimsel bir gerçeklikle anlatacak ve AIDS (cinsel yolla bulaşıcı diğer
hastalıklar) gibi hastalıklardan korunma yollarını tarif edecektir. Sağlıklı yaşamanın ve
hastalıkları bulaştırmamanın yolları, özellikle evlilikten önce eşlerin neden ciddi bir sağlık
taramasından geçmeleri gerektiği konuları bu programlarda verilmelidir. Olay sadece biyoloji
ve tıp açısından değil, her meslek grubundan insanların bu eğitime alınmaları gerekliliği
açısından değerlendirilmelidir düşüncesindeyim.
Download