Dr. Mehmet Özay1 BANDUNG KONFERANSI’NIN 60. YILI: 1955-2015 Özet: Bu metin, 1955 yılında gerçekleştirilen Bandung Konferansı’nın altmışıncı yıl dönümü vesilesiyle kaleme alınmıştır. 2. Dünya Savaşı’nın henüz yıkıcı etkisi ortadan kalkmamışken, bu kez kapitalizm ve komünizm ideolojileri dünyayı yeni bir ayrışma ve kutuplaşma sürecine sürüklemeye başladı. Bu gelişme karşısında, adına ‘Üçüncü Dünya’ olarak adlandırılan özellikle Afrika ve Asya ülkelerinin katılımıyla bir konferans düzenlendi. Ortak paydasını, yüzyıllarca Batılı ülkelerce sömürülmüşlük oluşturan bu ülkelerin liderleri, 20. yüzyılın ikinci yarısında alternatif bir yaklaşım sunmayı hedefliyorlardı. Bu bağlamda, Bandung Konferansı’na hazırlık süreci, ve sonrasında oluşturduğu etkiler dikkatle incelenmeyi hak etmektedir. Bir NATO üyesi olmasına rağmen, konferansa iştirak eden Türkiye’nin rolü ve katkısı da ele alınacaktır. Anahtar Kelimeler: Bandung Konferansı, Bağlantısızlar, Türkiye Summary: Özet: Bu metin, 1955 yılında gerçekleştirilen Bandung Konferansı’nın altmışıncı yıl dönümü vesilesiyle kaleme alınmıştır. 2. Dünya Savaşı’nın henüz yıkıcı etkisi henüz daha ortadayken, bu kez kapitalizm ve komünizm ideolojileri dünyayı yeni bir ayrışma ve kutuplaşma sürecine sürüklemeye başladı. Bu gelişme karşısında, Afrika ve Asya’dan adına ‘Üçüncü Dünya’ denilen, ülkelerin katılımıyla bir konferans düzenlendi. Ortak paydasını, yüzyıllarca Batılı ülkelerce sömürülmüşlük oluşturan bu ülkelerin liderleri, 20. yüzyılın ikinci yarısında uluslararası ilişkilerde alternatif bir yaklaşım sunmayı hedefliyorlardı. Bu bağlamda, Bandung Konferansı hazırlık süreçleri ve sonrasında oluşturduğu etkiler bağlamında incelenmeyi hak etmektedir. Bir NATO üyesi olmasına rağmen, konferansa iştirak eden Türkiye’nin rolü ve katkısı da ele alınacaktır. Anahtar Kelimeler: Bandung Konferansı, Bağlantısızlar, Türkiye Summary: This article is written on the occasion of the 60th anniversary of the Bandung Conference which was held in the year of 1955. While the destructive effects of World War Two were still felt, the ideologies of capitalism and communism commenced to exhibit a new era of segregation and polarization of the world. In the face of this development, a conference was held by the participation of the countries from Africa and Asia which are classified as ‘Third World’. The political leaders of these countries, whose common denominator was to have been colonized for some hundreds of years, aimed to establish an alternative approach in international relations in the second half of the 20th century. In regard to this, the Bandung Confreence is deserved to be taken into consideration analytically in the context of preparation processes and impacts emerged just after the Conference. Despite of being a NATO member, the participation and role of Turkey will also be considered. Key Words: Bandung Conference, Non-Aligned movement, Turkey GİRİŞ 2. Dünya Savaşı sonrası, uluslararası ilişkilerin yeniden düzenlendiği bir dönem olarak dikkat çeker. Bu savaş, özellikle 19. yüzyılda emperyalizme evrilen sömürgecilik süreçlerinin ve bunun ürettiği ideolojik ayrışmaların devamı mahiyetinde küresel sonuçlar doğurmuştur. Söz konusu savaşla birlikte, kendi çıkar çatışmalarını sona erdiren Batı Avrupa ve ABD, yeni bir rakip olarak karşılarında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) önderliğindeki komünist bloğu buldu. Uluslararası terminolojide iki kutuplu yapı olarak gündeme gelen bu ideolojik kamplaşmanın dışında, söz konusu ayrışmanın dışında kalan, bir zamanlar sömürgecilik ve emperyalizmin nesnesi olan ve akabinde ‘Üçüncü Dünya’ olarak adlandırılan ülkelerce bir 1 Araştırmacı-Yazar. Banda Açe-Endonezya. 1 inisiyatif gündeme getirildi. Bu bağlamda, Savaş sonrasının yapılaşmalarından birinin Bandung Konferansı olduğuna kuşku yok.2 önemli uluslararası 18-24 Nisan 1955’de Endonezya Cumhuriyeti’nin Cava Adası’nın batısındaki Bandung şehrinde gerçekleştirilen bu konferans, aradan geçen altmış yıla rağmen, halen adından söz ettirmeye devam ediyor. Bu çalışmada söz konusu konferans hazırlık süreci, öne çıkan liderler, katılımcı ülkeler, Türkiye’nin iştiraki ve doğurduğu sonuçlar bağlamında ele alınacaktır. Henüz 2. Dünya Savaşı’ndan yeni çıkmış Batılı devletler, daha savaşın yıkıcı etkisinin izleri ortadan kalkmamışken, bu kez kapitalizm ve komünizm ideolojileriyle dünyayı yeni bir ayrışma ve kutuplaşma sürecine taşımaya başladılar. Bu anlamda, Asya ve Afrika üyelerinin katılımıyla gerçekleştirilen Bandung Konferansı, dünyanın geleceğine dair ümitvar bir politikanın halen var olabileceğini ortaya koydu. Elbette birbirinden sosyo-kültürel ve siyasi geçmişleriyle ayrışan ve farklı sömürgeci güçlerle tarihsel bağları olan katılımcı ülkelerin konferasta sergiledikleri yaklaşımlar arasında, benzerlikler kadar ayrışmalar da söz konusuydu. Bununla birlikte, bu konferans şu veya bu şekilde “Bağlantısızlar” sıfatına sahip ülkeler bağlamında bir blok oluşumuna yol açsa da, katılımcı ülkeler arasında ABD ve SSCB yanlısı olanlar dikkate alındığında, kapsamlı bir ideolojik yapılaşma yerine çelişkileriyle de gündeme getirilmeyi hak ediyor. Bu anlamda katılımcı ülkelerin temsiliyetinin, “heterojen” bir yapı arz ettiği görülür. Siyasi ve kültürel birlikten yoksun bu ülkeleri biraraya getiren yegâne güç maruz kaldıkları sömürgecilik olgusuydu. Yani, dış bir gücün tesiri olarak gündeme gelen sömürgecilik Afrika ve Asya topraklarında bir siyasi tepkiye yol açıyordu. 3 Bir başka ifadeyle, bu ülkeler “siyasal sistem ve dış politikaları itibariyle birbirlerinden son derece farklı” yerlerde konuşlanıyorlardı. Söz konusu bu heterojen yapının temellerine baktığımızda, her ne kadar bir Asya ülkesi sıfatıyla katılmış olsa da NATO temsilcisi olan Türkiye; SSCB içerisinde yer almamakla birlikte, kendine özgü bir ‘komünist’ ideoloji geliştirmiş olan Çin Halk Cumhuriyeti; Batı yanlısı bir siyasi yaklaşım sergileyen Irak, Ürdün, Lübnan ve Libya gibi Arap ülkeleri ile bağlantısız bir duruş sergiledikleri gözlenen Mısır, Suudi Arabistan ve Yemen gibi bir diğer Arap ülkeleri yer alıyordu. Öte yandan, Asya kıtasından Pakistan ve Seylan; Batı yanlısı Hindistan ile bağlantısızlıklarıyla (non-alignment) dikkat çeken ve bu anlamda söz konusu toplantıda lokomotif işlevi göreceği tahmin edilen Burma (Birmanya) ve Endonezya toplantıda yer aldı.4 2 Address given by Sukarno (Bandung, 17-24 April 1955), The Ministry of Foreign Affairs, Republic of Indonesia. (ed.). Asia-Africa Speak from Bandung, 1955, s. 2. 3 H. Roeslan Abdulgani. (1964). Bandung Spirit: Moving On the Tide of History, Jakarta: Prapantja, s. 20. 4 Fahir Armaoğlu. 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, (Cilt 1-2), Genişletilmiş 11. Baskı, İstanbul: Alkım Yayınevi, s. 624. (Not: Bağlantısızlar adı verilen grup, ki Hindistan-Mısır ve Sri Lanka (Ceylon) başbakanlarının öncülüğünde dikkat çekiyordu, Doğu veya Batı yanlısı karar almaya veya almamaya zorlanmamalı ilkesini güdüyordu. Bu çerçevede Soğuk Savaş döneminde siyasi bağımsızlık gereği karar alma özgürlüğüne atıf yapıyorlardı. Bkz.: Ernest W. Lefever. (1976). “Nehru, Nasser and Nkrumah on Neutralism”, (ed.). Laurance W. Martin, Neutralism and Nonalignment: The New States in World Affairs, (Reprinted), Westport: Greedwood Press, s. 94, 95. (Not: 1950’li yılların başlarında Batılı güçlerin Hint-Çin’inde giriştikleri saldırılarda 2. Dünya Savaşı’nda Avrupa’ya atılan bombalardan çok daha büyük miktarda bu bölgede kullanılmış olması, başta ABD olmak üzere Batı karşıtlığını körükleyen bir gelişmeydi. Bununla birlikte, söz konusu bu politik çevreler kendilerini ‘komünist’ olarak adlandırmıyordu. Örneğin, Singapur gibi, Bandung Konferansı’nda temsil edilmeyen bölgeler de bile, en azından kimi siyasi çevrelerde bu yaklaşım hakimdi. Bkz.: Poh Soo Kai. (2013). “Living in a Time of Deception”, The 1963 2 Bu çerçevede, katılımcı ülkeler Batı yanlısı, SSCB müttefiki ve ‘Bağlantısızlar’ olgusuna doğrudan destekçi olmak üzere üç farklı sınıflama içerisinde değerlendirilmeyi hak ediyor. Bununla birlikte, konferansta ABD ve SSCB arasında bir tür ‘diyalogun’ gündeme taşındığı da söylenebilir. Bu noktada konferans sürecince tartışmaya açılan kültürel ve ekonomik işbirliklerini konu alan açılımlar dışındaki tüm hususların ‘Soğuk Savaş’ boyutuna taşınması, katılımcılar arasında da bir anlamda farklı görüşlerin ötesinde gerginliklerin doğmasına neden oluyordu.5 Yukarıda zikredilen birbirinden oldukça farklı ideolojik yaklaşımlara rağmen, ‘küresel birliktelik’ angajmanının ortaya konulabileceği bir yapı dikkat çekiyordu. ABD ve SSCB bu konferansa doğrudan katılmamakla birlikte, bu iki blok içinde yer alan veya aldığı düşünülen ülke temsilcilerinin söylemleriyle konferansda, kendi çıkarlarını gündeme taşıyordu. Bandung Konferansı’nın dönemin uluslararası siyaset çevrelerince dikkatle izlenmesinin nedenlerinden biri Türkiye, İran, Çin, Afganistan ve Tayland hariç diğer katılımcı ülkelerin bağımsızlıklarını henüz yeni kazanmış olmaları ve dünya gündeminde ilk defa böylesine bir uluslararası öneme haiz bir toplantıya katılıyor olmalarıydı.6 Tüm bu ayrışmalara rağmen, Konferan sonrasında ‘Dasasila Bandung’ adı verilen on maddelik bildirgenin kabul edilmesi oldukça anlamlıydı.7 Bu ülke halklarının rengine, dinine, kültür ve medeniyetinin derinliklerine bakıldığında, Doğu-Batı kutuplaşması kadar, sömürge dönemine de bir cevap mahiyeti taşıyordu. Bu anlamda, Konferans’ın sömürge sonrası dönemin en önemli girişimi olduğuna kuşku yok. Bununla birlikte, Bandung sürecinin bazı kısıtlılıklarından da bahsedilebilir. Öyle ki, katılımcı ülkelerden bazılarının konferansa taşıdıkları ‘siyasi niyet’ ve de ‘mesaj’, ‘Bandung Ruhu’nun devamına olanak tanımadı. Buna ilave olarak, konferansda liderlik rolü üstlenen liderlerin bizzat kendi ülkelerinde nasıl bir siyasi değişim ve dönüşüm süreci tecrübe ettikleri konusu da bu ‘ruhun’ süreklilik taşıması önündeki engellerdir. Konferans Hazırlık Süreci İnsan kaynakları noktası dikkate alındığında, Konferans’ın hazırlık safhasının daha sömürgecilik yıllarına kadar geriye gittiğini söylemek mümkün. Bu noktada, sömürge topraklarından Avrupa’ya giden ‘parlak’ öğrencilerin Avrupa’daki öğrenim süreçlerindeki faaliyetleri bu sürecin ilk aşamasını teşkil ediyordu. Bu öğrenci gruplarının, Batı ülkelerinde tanık oldukları sosyal ve siyasal yapılar, ideolojiler kendilerinde bir tür milliyetçilik ‘şuuru’ ve zamanla ‘bağımsızlık’ olgusunun yeşermesine yol açıyordu. Bu çerçevede, yerli öğrenciler yüksek öğrenimlerini sürdürürken, sadece kendi topraklarından değil, sömürgeciliğin ulaştığı diğer coğrafyalardan gelen öğrencilerle de karşılaşma ve etkileşimde bulunma imkânı buluyorlardı. Bu gruplar, bir yandan kendi memleketlerinden gelen öğrencilerle ‘milliyetçilik’ olgusuyla izah Operation Coldstore in Singapore: Commemorating 50 Years, (ed.) Poh Soo Kai, Tan Kok Fang; Hong Lysa, Petaling Jaya: Strategic Information and Research Development Center, s. 166, 194. 5 Roland Burke. (2010). “Afro-Asian Alignment: Charles Malik and the Cold War at Bandung” Bandung 1955: Little Histories, (ed.) Antonia Finnane&Derek McDougall, Caulfield: Monash University Press, s. 29, 30. 6 Semih Günver. (1985). Fatin Rüştü Zorlu’nun Öyküsü, Ankara: Bilgi Yayınevi, s. 57. 7 Jamie Mackie. (2010). “The Bandung Conference and Afro-Asian Solidarity: Indonesian Aspects”, In Bandung 1955: Little Histories, (ed.) Antonia Finnane&Derek McDougall, Caulfield: Monash University Press, s. 17; Jamie Mackie. (2005). Bandung 1955: Non-Alignment and Afro-Asian Solidarity, Singapore: Editions Didied Millet, s. 12. 3 edilebilecek bir ideolojik perspektif geliştirirken, diğer coğrafyalardan gelenlerle de bir ‘blok’ oluşturma düşüncesinin yer etmeye başladığı ileri sürülebilir. Örneğin, Endonezya milliyetçiliğinin kökeni kabul edilebilecek gelişme, 1908 yılında Hollanda’da öğrenim gören başta Cavalı olmak üzere Takımadalar’dan gelen öğrencilerin kurduğu Budi Utomo adlı birliktir.8 Bu ve benzeri yapılanmalar zamanla yayın basın faaliyetleri veya kimi dernek ve kurumlar örneklerinde olduğu gibi, kendilerini ana vatan topraklarında temsil etme imkânı buldu. Hiç kuşku yok ki, bu süreçte öğrenci liderleri, zamanla siyasi liderler olarak geleceğe hazırlandı. Bu bağlamda dernekler, yayın organları, sosyal birlikler, siyasi partiler vb. oluşumlar ilgili ülkelerde bağımsızlık sonrası bağlantısızlar adıyla anılacak oluşumun nüvesini teşkil ediyordu. Ulusal liderler, 20. yüzyılın başlarından itibaren giderek görece yaygınlık kazanan Batılı eğitim kurumlarında öğrenim görmüş, akabinde olanaklar dahilinde Batı Avrupa’da eğitimlerine devam etmiş gruplar içinden çıkıyordu. Çalışmanın bir yerinde dile getirdiğimiz üzere, söz konusu liderlerin ilk buluşma ve görüş alış verişinde bulundukları merkezler de gene Batı başkentleri oldu. Ve milliyetçilik akımları da yerli topraklarda yeşermesinde, en azından araçlardan biriydi. Bu ve benzeri süreçlere ilâve olarak, 1920’li yılların ikinci yarısında (1926-27) Hindistan’dan Nehru, Endonezya’dan Muhammed Hatta gibi gençlerin, örneğin Paris ve Brüksel gibi Avrupa başkentlerinde biraraya gelmeleriyle, sömürgecilik ve emperyalizm karşıtı yapılaşmaların temelleri atılıyordu. 9 Bu çerçevede Brüksel’de 1927 yılı Eylül ayında “Sömürgeleştirilmiş Halklar Kongresi” adıyla düzenlenen konferans hatırlanabilir. Brüksel’deki toplantı, o dönem henüz sömürge toprakları olarak bilinen coğrafyadan katılan liderlerle, onları bir anlamda himaye eden sömürgeci ülkelerin ‘liberal’ sıfatını hak eden, özgürlük ve barış yanlısı gruplarıydı. 10 ‘Üçüncü Dünya’ ülkelerine mensup bu liderlerin hemen hemen tamamının Bandung’da biraraya gelmesi, aradan geçen süre zarfında inisiyatifin şu veya bu şekilde Batılı unsurlardan sömürgeleştirilmiş halklara ve de liderlerine geçmesi bakımından da dikkat çekicidir. Bu çerçevede Batılı ülkelerin, özellikle de ABD’nin nasıl bir tepki verdiği de önemli. 2. Dünya Savaşı sonunda küresel güç olmaya doğru evrilen ABD’nin rakip ideolojik şartlandırmaların da zorlamasıyla, ilgili ülkeler arasında bir tür hedef birliği çerçevesinde alternatif bir siyasi blok inisiyatifinden rahatsızlık duyuyordu. 11 Bu bağlamda, alternatif bir ‘blok’ oluşumuna imkân Ruth McVey. (1966). (Tr.). “An Early Account of the Independence Movement”, Indonesia, Nos. 1-2, Modern Indonesia Project, Cornell University, New York: Ithaca s. 52. 9 Jamie Mackie. (2010). A.g.e., s. 10. 10 Matthew Quest. “The Lessons of the Bandung Conference”, (Alıntılama, 16 Temmuz 2015), http://www.spunk.org/texts/pubs/lr/sp001716/bandung.html; (Not: Brüksel’de yapılan söz konusu bu toplantıya o yıllarda Avrupa’da öğrenim gören Nehru (Hindistan başbakanı), Mohammad Hatta (daha sonra Sukarno’nun yardımcısı olarak görev yaptı), katıldı. Bkz.: H. Roeslan Abdulgani. (1980). The Bandung Connection: Konperensi Asia-Afrika di Bandung tahun 1955, Jakarta: Gunung Agung, s. 66; Address given by Sukarno (Bandung, 17-24 April 1955), The Ministry of Foreign Affairs, Republic of Indonesia.(ed.). Asia-Africa Speak from Bandung, 1955, s. 2. 11 Helen E.S.Nesadurai. (2008). “Bandung and the Political Economy of North-South Relations: Sowing the Seeds for Re-visioning International Society”, In Bandung Revisited: The Legacy of the 1955 Asian-African Conference for International Order, (ed.) See Seng Tan&Amitav Acharya, Singapore: NUS Press, s. 73; Ang Cheng Guan. (2008). A.g.e., s. 29. 8 4 tanıyabilecek bu girişim,12 özellikle ABD ve İngiltere’nin kaygılarının sonucu olarak müttefik ülkeler ve eski sömürge ülkeleri siyasal eliti arasındaki lobi faaliyetleriyle giderilmeye çalışılıyordu. Bu tanınırlık ve tanışıklık safhasının nihayetinde, Nehru’nun önderliğinde, 23 Mart-2 Nisan 1947 tarihlerinde, Asya işbirliğinin ilk adımı kabul edilebilecek girişim, Yeni Delhi’de “Asya İlişkileri Konferans”ında ortaya konduğu görülür.13 Bu sürecin ikinci en önemli adımı, savaş sonrasında Hollanda’nın başta Cava Adası olmak üzere Takımadalar’da eski sömürge topraklarına nüfuz girişimi karşısında 1949 yılı Ocak ayında Yeni Delhi’de hayata geçirildi.14 Bu toplantı, Birleşmiş Milletler’i harekete geçirmesi nedeniyle, belki de uluslararası arenada kayda değer ilk etkisini ortaya koymuş oldu. Bu toplantıda alınan bir diğer karar bölgesel işbirliğini öne çıkarıyordu. Ancak kimi nedenlerle hayata geçirilemeyen bu düşüncenin, Asya ve Afrika uluslarının giderek çok daha kapsamlı inisiyatifler geliştirmelerinin önünde bir engel oluşturduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenler arasında, Hindistan ve Pakistan arasında Keşmir sorununun öne sürüldüğü dikkate alındığında, Asya-Afrika buluşmasının şu veya bu şekilde ortaya çıkan Batılı müdahalelere maruz kaldığı iddia edilebilir. Bandung Konferansı öncesinde bir başka bölgesel inisiyatif, Manila Paktı adıyla anılan oluşuma mensup ülkelerin, Güneydoğu Asya İşbirliği Teşkilatı (Southeast Asia Treaty OrganizationSEATO) toplantısı vesilesiyle 23-25 Şubat 1955 tarihinde Bangkok’da biraraya gelmeleridir.15 Bu toplantı, Bandung Konferansı öncesinde gerçekleştirilmesi, ABD’nin dünyaya Batı ve Asya ülkeleri arasında uluslararası ilişkilerde verimli olabilecek gelişmelere olanak tanıdığı şeklinde bir algıya yol açtı. 16 Bu noktada, söz konusu bu ülkeler, daha Konferans öncesinde ABD yönetimiyle temasa geçti; Amerikan yönetimi öncülüğünde Afrika-Asya Çalışma Grubu ve Bangkok Konferans Grubu adıyla iki hazırlık yapıldı ve konferans yakından izlemeye alındı. ABD, aynı zamanda ‘yandaş’ ülkeleri konfresantaki istenmedik gelişmeler konusunda uyarıp, tüm hazırlıkların konferansda “özgür dünya ve ABD’nin hedefleri çerçevesinde” gerçekleştirilmesi yönünde gayret gösterdi. Bu çerçevede, Filipinler Dışişleri Bakanı Carlos N’Dri Therese Assie-Lumumba. (2015). “Behind and Beyond Bandung: Historical and Forward Looking Reflections on South-South Cooperation”, Bandung Journal of the Global South, 2: 11, s. 2. 13 Matthew Quest. “The Lessons of the Bandung Conference”, (Alıntılama, 16 Temmuz 2015). http://www.spunk.org/texts/pubs/lr/sp001716/bandung.html; Jamie Mackie. (2010). A.g.e., s. 10. 14 Jamie Mackie. (2010). A.g.e., s. 11. 15 Not: SEATO’nun kuruluşuna temel bölge ülkeleri üzerinde komünizm tehdididir. 1954 yılında söz konusu bu tehdidin Tayland sınırlarına kadar ulaşmış olması, ABD öncülüğünde bölge ülkelerinin korunmasında SEATO bir ‘kalkan’ olarak gündeme gelmiştir. Bkz.: SEATO Feature (1965). “Progress Promoted in Southeast Asia”, SEATO Record, Volume IV, No. 1, (February), s. 23. Bununla birlikte, ABD’nin öncülüğünde ‘barış’ ve ‘özgürlük’ yanlısı bir platform olarak gündeme geldi. (Bkz.: Jesus Vargas. (1966). “SEATO: Progress and Prospects Reviewed”, SEATO Record, Volume 5, No. 1, (February), s. 5. (Not: SEATO, 8 Eylül 1954 tarihinde Filipinlerin başkenti Manila’da ABD, İngiltere, Fransa, Avustralya, Yeni Zelanda, Pakistan, Tayland ve Filipinlerin katılımıyla Güneydoğu Asya Savunma Anlaşması (South-East Asia Collective Defence Treaty) imzalandı. Bkz.: Manila Pact, http://avalon.law.yale.edu/20th_century/usmu003.asp (Alıntılama, 16 Temmuz 2015); SEATO In Manila, (Alıntılama, 16 Temmuz, 2015, https://history.state.gov/milestones/1953-1960/seato. (Not: Söz konusu oluşum, askeri bir savunma yapılaşması olması kadar, anlaşmaya imza atan ülkeler arasında SEATO (South East Asia Treaty Organization) adı verilen bir ticaret bloğunun da oluşmasına kapı aralamıştır. Bkz.: Hall. (1987), A.g.e., s. 909-10). 16 Ang Cheng Guan. (2008). A.g.e., s. 31. 12 5 Romulo, yaptığı konuşmayla, Amerikan yanlılığını en bariz şekilde ortaya koyan siyasetçi konumundaydı.17 Bandung hazırlık süreciyse, 28 Nisan 1954’de Sri Lanka’nın başkenti Kolombo’da beş ülke yani Hindistan, Pakistan, Burma (Myanmar), Sri Lanka (Ceylon) ve Endonezya başbakanlarının katılımıyla yapılan toplantıdır. 18 Söz konusu bu ülke başbakanları, Nehru’nun “tarafsızlık” görüşüne katıldıklarını, askeri bir paktın Güneydoğu Asya’da güvenliği tehdit edeceğini belirterek, Pakistan hariç hepsi SEATO’ya katılmama kararı aldılar. Kolombo Beşlisi adıyla anılan bu toplantının en önemli yansıması Hindistan-Çin arasında “Tarafsızlık” ilkesi bağlamında, 29 Nisan 1954 tarihinde bir arada yaşamanın beş temel ilkesini içeren bir anlaşmaya imza atılması oldu. Çin başbakanı Chou En-lai ile Hindistan Başbakanı Nehru’nun Bandung Konferansı’ndan bir yıl önce bir araya gelip, 19 “Barış içinde birarada yaşama”nın ilkeleri konusunda mutabık olduklarını ilân ettiler.20 Kolombo toplantısından çıkan bu önemli karar, 2 Mayıs 1954 tarihinde bildiri olarak yayınlandı. Söz konusu anlaşma maddeleri şunlardır: a) Her ülkenin diğerlerinin toprak bütünlüğüne ve egemenliğine saygı göstermesi, b) Karşılıklı saldırmazlık; c) İç işlere karışmama; d) Eşitlik ve karşılıklı kazanım; e) Barış.21 Ancak ‘Kolombo Beşleri’ toplantısının bir dönemin Başbakanı John Kotelawala’nın bir icraatı olduğunu hatırlatmak gerekir. Söz konusu komiserin tıpkı İngiliz Birleşmiş Topluluğu içerisinde Başbakanların toplantısı gibi, Güneydoğu Asya ülkeleri arasında da benzer bir çabanın sergilenebileceğini, böylece bölge ve dünya barışına katkı yapılabileceğini gündeme taşıdığı biliniyor. 22 İngiliz yönetiminin Kolombo’daki bu teşebbüs üzerinden, ilgili ülkelerin sömürgecilik karşıtı çıkışlarını köreltmek suretiyle, küresel barış plânı inşa etme çabası içerisinde olduğu görülür. 23 Bu toplantı sonuç bildirgesinde, sömürgecilik ve komünizm eleştiriliyordu. Demokrasiye bağlılık ve komünist tehdidine karşı durma gibi iki nokta öne çıkıyordu. Bu Jamie Mackie. (2010). A.g.e., s. 10; Amitav Acharya; See Seng Tan. (2008). “The Normative Relevance of the Bandung Conference for Contemporary Asian and Order”, s. 13; Ang Cheng Guan. (2008). A.g.e., s. 29-30. 18 Richard Wright. (1956). The Color of Curtain, New York: World Publishing Company, s. 13; Jamie Mackie. (2010). A.g.e., s. 11; Nicholas Tarling. (2005). Southeast Asia: A Modern History, (Reprinted), Oxford: Oxford University Press, s. 218-9; Address given by Sukarno. (1955). s. 2; Bu beş üye, daha sonra “Kolombo Beşleri (veya Güçleri)” adıyla anılmaya başlandı. Bkz.: “How they became known as Colombo Powers, The Straits Times, 20 December 1979, Microfilm NL10421, [Lee Kong Chian Reference Library], s. 21. (Alıntılama, 18 Temmuz, 2015). http://eresources.nlb.gov.sg/newspapers/Digitised/Article/straitstimes197912201.2.95.3.aspx?q=Bandung+Conference&page=2&sort=relevance&token=conference%2cbandung&sessionid=c69f2 7a653df486f9aa5f59cce1c578a 19 Anthony Reid. (2008). “The Bandung Conference and Southeast Asian Regionalism”, Bandung Revisited: The Legacy of the 1955 Asian-African Conference for International Order, (ed.). See Seng Tan; Amitav Acharya, Singapore: Singapore National University, s. 25; Nicholas Tarling. (2005). Southeast Asia: A Modern History, (Reprinted), Oxford: Oxford University Press, s. 121; Nehru ile Chou-en Lai buluşmasının bizzat Nehru tarafından planlanıp hayata geçirildiği belirtilir. Nehru, bu yaklaşımıyla Çin’i uluslararası arenaya davet eden bir actor konumundyadı. (Bkz.: A.g.e., s. 25). 20 Fahir Armaoğlu. A.g.e., s. 625; Bandung Conference (Asian-African Conference), 1955, (Alıntılama, 16 Temmuz, 2015, https://history.state.gov/milestones/1953-1960/bandung-conf. 21 D.G.E. Hall. (1987). A History of South-East Asia, Fourth Edition, Hampshire: Macmillan Education, s. 910. 22 Nicholas Tarling. (2005). A.g.e., s. 218. 23 Nicholas Tarling. (2005). A.g.e., s. 283. 17 6 çerçevede Afrika-Asya uluslarından geniş katılımlı bir toplantının yapılması ve bunun Endonezya Başbakanı’nca organize edilmesi kararlaştırıldı.24 Bu toplantı sırasında Endonezya’yı temsil eden Başbakan Ali Sastroamidjojo,25 Afrika ve Asya ülkelerinin bir araya geleceği daha büyük bir toplantının tertip edilmesini önermesiyle, Afrika ve Asya ülkelerinin katılacağı bir konferans toplanması kararı alındı. Sol görüşlü bir politikacı olarak bilinen Sastroamidjojo, Endonezya’nın Afrika-Asya bağlantısızlar grubunun lideri rolünü oynaması konusunda devlet başkanı Sukarno’nun desteğini aldı. Bu önerinin kabul edilmesi üzerine söz konusu toplantının, 1955 yılı Nisan ayında Endonezya’nın Cava Adası’ndaki Bandung şehrinde gerçekleştirilmesi kararlaştırıldı.26 Ardından Konferans’dan sadece birkaç ay önce, 1954 yılı Aralık ayında, Bogor’da gene bu beş ülkenin Başbakanlarının katılımıyla yapılan hazırlık toplantısı kayda değerdir. 27 1954 yılı Aralık ayı sonlarında Endonezya’nın Cava adası’nda Bogor kentinde yapılan bir sonraki toplantıda “Kolombo Beşleri”, 18 Nisan 1955 tarihinde Bandung’da yapılacak toplantıya 24 ülkenin davet edilmesi kararı aldı. 28 Konferans hazırlık komitesi, Afrika ve Asya’dan bağımsızlıklarını kazanmış olan 25 ülke devlet başkanı ve başbakanını davet etti. Orta Afrika yönetimi söz konusu bu daveti reddetti. Ve Kolombo Beşli’sinin katılmasıyla toplam 29 ülke Bandung’daki konferansa iştirak etti.29 Gerek Endonezya’nın komşuları olmasına rağmen, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın Bandung’a davet edilmeyişinin sebebi kuşkusuz ki, bu iki yeni devletin AvustralyaAsya havzasında Anglo-Saxon dünyasını temsil ediyor oluşudur.30 24 Nicholas Tarling. (2005). A.g.e., s. 284. 1953 Temmuz-1955 Temmuz arasında görev yaptı (Ricklefs 1981: 234). Ali Sastroamidjojo, aynı zamanda Afrika ve Asya ülkelerinin geniş katılımıyla gerçekleştirilen Bogor toplantısı organizasyonuna öncülük etti. Bkz.: Saul Rose (1962). A.g.e., s. 189. Sastroamidjojo, 25 Ağustos 1953 tarihinde Parlamentoya yaptığı açıklamada Asya ve Afrika uluslarıyla yakın işbirliğine vurgu yapıyordu. Bkz.: H. Roeslan Abdulgani. (1964). A.g.e., s. 22. 26 M.C.Rickefs. (1981) A History of Modern Indonesia, London: The Macmillan Press Ltd., s. 235. 27 Ang Cheng Guan. (2008). A.g.e., s. 29; Address given by Sukarno. (1955). A.g.e., s. 2. 28 Bandung Conference (Asian-African Conference), 1955, (Alıntılama, 16 Temmuz 2015, https://history.state.gov/milestones/1953-1960/bandung-conf. (Not.: Konferans tarihi olarak 18 Nisan’ın seçilmesi önemlidir. Modern dünya tarihinde Amerika’nın İngiltere karşısında sömürgecilik zaferini kazandığı tarih olan 18 Nisan 1775, Asya-Afrika ulusları için bir işaret niteliği taşıyordu. Konferans hazırlık komitesi tarih konusunda kararı aldığında Sukarno bunu memnuniyetle karşıladığı gibi, açılış konuşmasında da buna vurgu yapıyordu. (Bkz.: H. Roeslan Abdulgani. (1980). The Bandung Connection: Konperensi Asia-Afrika di Bandung tahun 1955, Jakarta: Gunung Agung, s. 44, 45; Address given by Sukarno (Bandung, 17-24 April 1955), The Ministry of Foreign Affairs, Republic of Indonesia.(ed.). Asia-Africa Speak from Bandung, 1955, s. 5. 29 Saul Rose (1962). A.g.e., s. 189, 190; Jamie Mackie. (2005). Bandung 1955: Non-Alignment and Afro-Asian Solidarity, Singapore: Editions Didied Millet, s. 15. Bu toplantıya temsilci gönderen 29 ülke şunlardır: Afganistan, Altın Sahili (bugünkü Gana), Birmanya, Çin Halk cumhuriyeti, Endonezya, Filipinler, Etiyopya, Hindistan, Irak, İran, Japonya, Kamboçya, Kuzey Vietnam, Laos, Liberya, Libya, Lübnan, Mısır, Nepal, Pakistan, Seylan (Sri Lanka), Siyam (Tayland), Sudan, Suriye, Suudi Arabistan, Türkiye, Ürdün, Vietnam ve Yemen. Her ne kadar, 1980’li yılların ikinci yarısında Türkiye’nin Cakarta Büyükelçisi olarak görev yapmış olan Murat İnegöllüğüoğlu, eski Yugoslavya devlet başkanı Tito’nun da bu toplantıda yer aldığını ifade etse de (Metin İnegöllüoğlu. (1998). Asya-Pasifik’te Türk İzleri, Manisa, s. 35), araştırdığımız kaynaklarda ne Yugoslavya’nın ne de Tito’nun adı geçmektedir. (Not: Konferansa katılan ülke sayısı 29’dur. Bkz.: “Final Communique of the Asian-African Conference of Bandung”, s. 1. http://franke.uchicago.edu/Final_Communique_Bandung_1955.pdf; Bandung Conference (Asian-African Conference), 1955, (Alıntılama, 16 Temmuz 2015, https://history.state.gov/milestones/1953-1960/bandung-conf. Bir başka kaynak ise, davet edilen ülke sayısnıı otuz olarak vermekte ve bunların ikisinin komünist bloğa, onunun ise Batı yanlısı olduğuna dikkat çeker. Bkz.: Ang Cheng Guan. (2008). A.g.e., s. 30. 30 H. Roeslan Abdulgani. (1964). A.g.e., s. 11. 25 7 Ayrıca, Öte yandan, konferansta İsrail konusunun gündeme geldiği ve bu ülkenin doğrudan iştiraki söz konusu olmasa da, bu ülke adına veya ‘sözcüsü’ konumunda olan Hindistan ve Burma vasıtasıyla temsil edildiği görülür. Görüşmelerde İsrail’in perde arkasından girişimlerine rağmen, ortaya çıkan karşı tepkiler nedeniyle yukarıda zikredilen iki ülke temsilcilerinin pek fazla ileri gitmedikleri anlaşılıyor. 31 Davet edilmeyen ülkeler arasında Asya’dan Kore ve Moğolistan ile Afrika’dan Güney Afrika yer alıyordu. Bu husus, Bandung Ruhu’nun hangi jeoideolojik alanları kapsadığının da bir göstergesidir. Konferansa Hazırlık Süreci ve Karar Mekanizmaları Bandung Konferansı’na giden süreçte Kolombo (Sri Lanka) ve Bogor’da 32 (Endonezya) iki hazırlık toplantısı yapılması ilk etapta, Hint Alt Kıtası ve Güneydoğu Asya ülkeleri arasında bir bölgesel işbirliği çabasını akla getirir. Ancak bu oluşum, daha sonra Afrika ve Ortadoğu’dan bazı ülkelerin de davet edilmesiyle, Batı dışında ırkları-dilleri-kültürleri-siyasi yönelimleriyle farklılıkların biraraya geldiği bir yapı olarak dikkat çeker. Özellikle Bogor toplantısında alınan dört ilke Bandung Konferansı’nda belirleyici oldu. Bu kararlar: a)Asya-Afrika ülkeleri arasında iyi niyet ve işbirliğini geliştirme; ortak çıkar alanlarının tespiti ve geliştirilmesi; dostane ve komşuluk ilişkilerinin geliştirilmesi; b)katılımcı ülkeler arasında sosyal-ekonomik ve kültürel sorunların ele alınması; c)Asya-Afrika halklarının ırkçılık ve sömürgecilikten doğan egemenlik alanlarındaki sorunların tartışılması; d)Asya-Afrika ülkeleri ve halklarının dünya barışına katkısı.33 Çin devlet başkanı Zhou Enlai (Chou En-lai), Sihanouk, Pham Van Dong, U Nu, Mohammad Ali, Nasser gibi ünlü devlet adamları da bulunuyordu. Endonezya devlet başkanı Sukarno ve başbakan Ali Sastroamidjojo ülkelerinde gerçekleştirilen Afrika-Asya zirvesine ev sahipliği yapmaktan büyük bir memnuniyet ve gurur duydular. Bu anlamda ülke içerisinde büyük bir prestij elde eden devlet başkanı, konferansın sonuç bildirgesinde Irian Jaya’yı Endonezya topraklarına kattığını da eklemek suretiyle, belki de bu toplantının Endonezya için en önemli başarısını elde etmiş oldu.34 Bandung Konferansı, dünya tarihinde Asya ve Afrika uluslarını bir araya getiren ilk toplantı olma özelliğine sahiptir. 35 Sürecin hiç kuşku yok ki, en önemli aşamalarından biri Çin’in toplantıya davet edilmesi konusundaki tartışmalardı. Çin, bir yandan Komünist SSCB’nin müttefiki, öte yandan bölge, yani Güneydoğu Asya’da gücünü giderek hissettireceği izlenimi veren siyasi nüfuz çabası ve kalkınmacı yönelimiyle ilgi odağı oluyordu. Nehru (Hindistan) ve U Nu’nun (Burma) yanı sıra, Sukarno’nun da (Endonezya) ‘sempati’ beslediği Çin’in bu önemli toplantıda yer alması, söz konusu bu ülkelerin dönemin Güneydoğu Asya’sının iki önemli 31 Jamie Mackie. (2010). A.g.e., s. 15. Ang Cheng Guan. (2008). “The Bandung Conference and the Cold War International History of Southeast Asia”, Bandung Revisited: The Legacy of the 1955 Asian-African Conference for International Order, (ed.). See Seng Tan; Amitav Acharya, Singapore: Singapore National University, s. 29; Saul Rose (1962). Britain and Southeast Asia, London: Chatto&Windus, s. 189; H. Roeslan Abdulgani. (1964). A.g.e., s. 23-4. 33 H. Roeslan Abdulgani. (1964). A.g.e., s. 24. 34 M.C.Rickefs. (1981). A History of Modern Indonesia, London: The Macmillan Press Ltd., s. 236. 35 D.G.E. Hall. (1987). A.g.e., s. 911. 32 8 temsilcisi olduğu dikkate alındığında bölgesel güvenlik, işbirliği vb. bağlamların göz ardı edilmediğini de dikkatlere sunulmalıdır.36 Dönemin güç blokları açısından bakıldığında, bu gelişmelerin ABD’den ziyade SSCB’nın şu veya bu şekilde memnuniyetine neden olduğunu düşünmek mümkün. Yukarıda da ifade edildiği üzere Hindistan, Burma, Endonezya siyasi yönetiminin Sovyet Rusya bloğuna ‘sempatisinin’ yanı sıra, bölgesel bir güç olarak telâkki edilerek de olsa Çin’in katılımının sağlanması bunun somut göstergeleri olduğuna kuşku yok. Kaldı ki, Amerika’nın ‘sessiz kalmayı’ tercih ederken, Sovyet Rusya konferansa resmi olarak kutlama mesajı göndermesi de katılımcı ülkelere ve de konferans konseptine yaklaşımını ortaya koymaktadır. İki gün süren Bandung Konferansı, Pasifik Okyanusu’ndan Atlantik sahillerine kadar farklı ülkelerin bir araya gelerek, üçüncü dünya olarak adlandırılan bağlantısızlar grubunun oluşumu düşüncesine sahip ve bu yönde çok daha kapsamlı işbirliklerinin gündeme getirilebileceği bir blok olması yolunda adımların atılacağı umulan bir oluşum olarak gerçekleştirildi.37 Bandung Konferansı’na katılan ülke temsilcilerinin aynı ideolojik ve uluslararası ilişkiler yöneliminden söz edilemese de, Konferans’ın, Batı ile Doğu arasında yaşanan Soğuk Savaş çatışması dışında üçüncü bir seçenek olarak gündeme gelmesi yönünde bir çabanın sergilendiği bir gerçektir. 38 Asyalı liderlerin öncülüğünde gerçekleştirilen bu konferansın alternatif bir oluşum olarak gündeme taşınması, Afrikalı ve Ortadoğu’dan da katılımlarla görece geniş bir coğrafyanın temsil edilmesi ve şu veya bu şekilde desteğini almasıyla bağlantılıdır. Konferansa katılımın, sömürgecilik kavramı etrafında buluşan eski ve o dönem henüz bağımsızlık sürecindeki ülkelerden oluştması önemlidir. Bu çerçevede, Asya ve Afrika’da sömürgeciliğe maruz kalmış toplumların temsilcilerinin katılımına konu olması dolayısıyla, bu inisiyatifi, genel yaklaşım ve hedefler itibarıyla değerlendirildiğinde Asya-Afrika Konferansı olarak da zikretmek mümkün. Bandung Konferansı, küresel siyasal ilişkilerin yeniden yapılaştırılması açısından son derece önemli bir girişim olarak tarihe geçti. Aşağıda değinileceği üzere bu konferansla, bir yanında Batı Avrupa sömürgeciliğinin nihayete erdirilmesinin öte tarafdan, 2. Dünya Savaşı sonrasında Batı kültür ve medeniyetinin ürettiği iki ideoloji yani, kapitalizmin ve komünizmin temsil ettiği iki kutuplu dünya yerine, üzerinde farklı renkleri, dilleri ve medeniyetleriyle çoğul yapıların ve Not: Çin’in Konferansa katlıması öncesinde Çin ve Endonezya hükümetleri arasında 22 Nisan 1954 tarihinde, özellikle Endonezya’da yaşayan Çin kökenlilerin vatandaşlık hakları konusunda bir anlaşma imzalanmış olması önemlidir. Bkz.: Harold M. Vinacke. (1956). Far Eastern Politics in the Postwar Period, New York. AppletonCentury-Crofts, s. 371-2. 37 “How they became known as Colombo Powers”, The Straits Times, 20 December 1979, Microfilm NL10421, [Lee Kong Chian Reference Library], s. 21. http://eresources.nlb.gov.sg/newspapers/Digitised/Article/straitstimes197912201.2.95.3.aspx?q=Bandung+Conference&page=2&sort=relevance&token=conference%2cbandung&sessionid=c69f2 7a653df486f9aa5f59cce1c578a. 38 Amitav Acharya; See Seng Tan. (2008). “The Normative Relevance of the Bandung Conference for Contemporary Asian and International Order”, In Bandung Revisited: The Legacy of the 1955 Asian-African Conference for International Order, (ed.). See Seng Tan; Amitav Acharya, Singapore: Singapore National University, s. 3. Söz konusu bu ülkelerin toplam nüfusunun 1.4.milyarı bulduğu ve dünya nüfusunun 2.4 milyar olduğu düşünüldüğünde, son derece önemli bir temsil gücüne ulaştığı görülür. Bkz.: H. Roeslan Abdulgani. (1964). A.g.e., s. 30. 36 9 oluşumların dünya siyasal sistemi içerisinde söz sahibi olma arzusunun pratiğe dökülmesi hedefleniyordu. Dönemin ABD Dışişleri Bakanı John Foster Dulles’ın “tarafsız kalmak etik bir yaklaşım değil”39 şeklinde ifade edilebilecek demecinde somutlaşan ve dünyanın iki kutuplu açılıma mahkum olduğunu izhar eden söyleme alternatif olması dolayısıyla Bandung Konferansı üzerinde dikkatle durulmayı hak etmektedir. Konferans, temelleri, süreçleri ve etkileri bağlamında sıradan veya popüler bir girişim olmadığını ortaya koymuştur. Dulles’a atfedilen yukarıdaki ifadede karşılığını bulduğu üzere, Batı-Doğu kutbunun oluşturduğu, uluslararası siyasetin merkezinde bulunan iki alternatif arasında seçime zorlanmaya karşı çıkışın Bandung Konferansı’nın en önemli fenomeni olduğunu söylemeliyiz. Konferansa katılan ülkeler, delegasyonun üst düzey devlet adamlarından oluşması vb. faktörler, bir zamanlar sömürge toprakları olan coğrafyalarda özgürlüklerine kavuşan veya kavuşmak üzere olan halkların kendi ülkeleri, bölgeleri ve uluslararası arenada siyaset yapma biçimini Washington ve Moskova’ya endekslenmesi dışında bir açılım, en azından potansiyelinin olduğunu ortaya koymuştur. Bu noktada, Konferansa iştirak eden ülkelerin büyük bir bölümü bağımsızlıklarını henüz yeni kazanmış olduklarından, özellikle bağımsızlıkların korunması ve halen sömürge yönetimleri altında bulunan ulusların da bir an evvel özgürlüklerine kavuşmalarını gaye edindi. Bu bağlamda, bağımsızlıkların devamının şartı olarak özellikle iktisadi, sosyal ve kültürel işbirliklerinin hayata geçirilmesi büyük önem taşıması dolayısıyla, konferansta kurulan alt komisyonlar bu yönde çalışmalar yaptı. Çeşitli alanlarda söz konusu bu işbirliğinin, sadece toplantıya katılan Afrika ve Asya ülkelerinin değil, aynı zamanda küresel kamuoyunun menfaatine gelişmeler yol açacağı üzerinde duruldu. Bu kanaatler içerisinde öncelikli madde elbette ki, barış meselesi üzerine yoğunlaştı.40 Bandung Konferansı’nı, sadece savaş sonrası yeni dünya düzeni bağlamında değerlendirmek yanıltıcı olur. Bu konferans kapsamı ve hedefleri dikkate alındığında uzun bir dönem sonrasında yeni bir oluşumun habercisi konumundadır. Bu bağlamda, 15. yüzyıl sonlarında Portekizli denizci Vasco da Gama’nın bizzat somutlaştırdığı Avrupa merkezli sömürgecilik ve emperyalizm vizyonunun sonu anlamına geliyordu. 41 Portekiz ve ardından diğer Batı Avrupa uluslarının Asya, Afrika ve Latin Amerika coğrafyalarındaki sömürgeleştirme politikalarına, bu coğrafyalarda yaşayan sömürgeleştirilmiş halkların uzun bir aradan sonra küresel çıkışı olarak değerlendirilebilir. Aradan geçen uzun yüzyıllar boyunca söz konusu Avrupalı sömürgeci güçlere karşı verilmiş kapsamlı 42 ve kısmi mücadeleler bir yana, 43 Japonya’nın “Asya 39 Jamie Mackie. (2010). A.g.e., s. 19. Zeki Kuneralp. (1999). Sadece Diplomat -Anılar–Belgeler-, İstanbul: İSİS, s. 309. 41 Jamie Mackie. (2010). A.g.e., s. 9. 42 Bu noktada, Konferans’ın gerçekleştirildiği coğrafyayı dikkate alarak söyleyecek olursak, Portekiz sömürgeciliğinin Takımadalar bağlamında Malaka Boğazı ve çevresindeki varlığı (1511-1641) karşısında Açe İslam Devleti’nin karşı koyuşu dikkat çekicidir. (Anthony Reid. (2006a). A.g.e., s 12.). Aynı şekilde, 19. yüzyıl son çeyreğinde Hollanda Doğu Hint sömürgeci yönetimi (VOC) vasıtasıyla Açe İslam Devleti’ni ilhak girişimi uzun bir mücadeleye konu oluyordu (1873-1942). 43 Takımadalarda Portekiz ve Hollanda sömürgeciliği karşısında Malaka Sultanlığı, Banten Sultanlığı, Tidore, Padang’da; İspanya ve Amerika sömürgeciliğine karşı Borneo Adası ve Filipinler’de verilen verilen mücadeleler buna örnek teşkil etmektedir. 40 10 Asyalılarındır”44 politikası uyarınca Doğu Asya ve ardından Güneydoğu Asya’ya doğru uzanan ‘kurtarıcı’ vizyonu, Avrupalı sömürgecilerin yerli halklar nezdinde oluşturulmuş büyüsünün bozulmasında büyük bir işlev gördü. Örneğin, bir dünya görüşü olarak Batı medeniyetine aidiyetiyle öne çıkan Rusya’ya karşı Japon Krallığı’nın 1905’de kazandığı zafer, Asyalıların Beyaz ırk karşısındaki gücünü sembolize eder. Bu anlamda Japonya, her ne kadar askeri gücüyle bir ‘işgal’ süreci başlatmış olsa da, Doğu ve Güneydoğu toplumları arasında tam anlamıyla ‘sömürgeci bir güç’ olarak telâkki edildiğini söylemek güç. Aksine, İngiliz, Hollanda ve Fransa vb. sömürgeciliğinin emperyalist ve kültürel dönüştürücü politikaları karşısında Asyalılık konseptini gündeme taşıyan bir Japonya’nın kabul gördüğünü söylemek mümkün. Buna örnek olarak, Sumatra Adası’nda Açe’de, Malaya topraklarında Malay Müslüman halkının, Cava Ada’sında yerli Müslümanların Japon işgaline karşı durmadıkları, aksine o dönem için mevcut Batılı sömürgeci unsurlardan kurtulma adına ‘davet’ edildiği de biliniyor. Bu noktada vurgulanması gereken bir diğer husus, Japonya’nın teritoryal genişleme sürecinde nüfuz ettiği topraklardaki ‘milliyetçi’ hareketleri desteklemesi ve nihayetinde en azından bunlar arasından bazılarını ‘bağımsızlık’ yolunda hazırlaması kayda değer bir gelişmedir. Bu çerçevede, Bandung Konferansı’nın düzenlendiği Endonezya’yı ve bu konferansa hararetle önderlik yapan kurucu figürü ve ilk devlet başkanı Sukarno’nun Japonların ‘işgal’ döneminde bağımsızlığa hazırlanan bir Endonezya milliyetçisi olduğunu hatırlamak gerekir. Sömürgeci güçler arasında başlatıcılık rolünü değilse bile, zamanla inşa ettiği güç ve yayılmacılığı noktasında önceliği bir Ada halkı olan İngilizlere verecek olursak, II. Dünya Savaşı’nda ancak bu sefer Asya’dan bir başka Ada devleti olan Japonya Batı Avrupa sömürgeciliğini sona erdiriyordu. Bağlantısızlar Arasında Liderlik Yarışı Konferans’ta üç isim dikkat çekiyordu. Nehru, ‘Bağlantısızlar Bloğu’ kavramını kavramsal boyutta dile getiren ve savunan kişi olarak öne çıkarken; Çin Başbakanı Zhou Enlai kimi taraflar arasında uzlaştırıcı rol üstleniyordu; 45 Sukarno ise daha çok oratorluğu ile katılımcı ülke delegasyonu üzerinde birleştiricilik işlevi görüyordu.46 Bu noktada, Sukarno’nun, Konferansın açılış konuşması metninden bazı cümlelerin çarpıcı bir gerçeği ortaya koyduğu görülür. Sukarno konuşmasını, iki temel ayrım üzerine, yani ‘sömürgecilik’ ve ‘emperyalizm’ üzerine oturtuyordu.47 Batı Avrupalı sömürgeci ve emperyalist ulusların yüzyıllar boyunca ürettikleri ve Batı medeniyetinin yansıması olan politikalar ve icraatlar dikkate alındığında aslında birbirinden ayrılması mümkün olmayan bu iki kavram, Batı’nın dünya tarihine hediyesidir. Sukarno, Afrikalı ve Asyalı ulusları biraraya getiren böylesi bir oluşumun odağında sömürgecilikten ve ırkçılıktan nefretin yattığını belirtir. Amitav Acharya; See Seng Tan. (2008). “The Normative Relevance of the Bandung Conference for Contemporary Asian and International Order”, s. 3. 45 Amitav Acharya; See Seng Tan. (2008). “The Normative Relevance of the Bandung Conference for Contemporary Asian and International Order”, s. 5. 46 Jamie Mackie. (2010). “The Bandung Conference and Afro-Asian Solidarity: Indonesian Aspects”, Bandung 1955: Little Histories, (ed.) Antonia Finnane&Derek McDougall, Caulfield: Monash University Press, s. 12. 47 Address given by Sukarno (Bandung, 17-24 April 1955), The Ministry of Foreign Affairs, Republic of Indonesia. (ed.). Asia-Africa Speak from Bandung, 1955. 44 11 Bandung Konferansı’na hazırlık sürecinde Jawaharlal Nehru ve U Nu’nun liderlik yaklaşımlarına karşın, konferans açılış konuşmasında izlendiği üzere Sukarno’nun ağırlığını koyma çabası dikkat çeker. Aynı zamanda, söz konusu bu kurucu unsurların Konferans’ın daha sonraki yıllarda alabileceği uluslararası yönelimi belirleme konusunda bazı girişimlerine tanık olunur. Örneğin, bu noktada Sukarno’nun, Bandung Konferansı’ndan devşirdiği güçle, 1950’li yılların ikinci yarısında ABD ve SSCB’nin uydusu olmayı reddederek ‘Bağlantısızlar’ olgusunun öncü savunuculuğu rolü oynadığı görülür.48 Bununla birlikte, bu sürecin ikinci önemli adımı, 1961 yılı Eylül ayında Belgrad Konferansı’nda bağlantısızlar cephesinde iplerin Cemal Abdül Nasır ve Tito’ya geçmesiyle bir anlamda ideolojik yönelimin komünist blok lehine evrilmesi oldu. 49 Bu yönelim çerçevesinde, Bağlantısızlar kavramını öncelleyen ve “sömürgecilik karşıtlığında buluşan” Nehru ve U Nu ile buna destek veren Sukarno’nun aksine, Nasır ve Tito’nun rolü, Avrupa’da Soğuk Savaş sonrası gelişme gösteren ‘Berlin krizi’ üzerinden konferansı yürütmek oldu. Bu girişimin en önemli sonucu, kuşkusuz ki, iki kutuplu dünyaya alternatif olan üçüncü bir şık olasılığının ortadan kaldırılmasıdır.50 Aynı yıllarda, yani 1960’da Sukarno’nun Bağlantısızlar kavramı üzerinden bazı çabalar sergileme eğilimi gösterse de, özellikle iç politikada yaşadığı güç kaybı onun böylesi bir uluslararası inisiyatifi bir kez daha üstlenmesine olanak tanımadı. Bu süreçte, Sukarno, halkının kahir ekseriyeti Müslüman olan Endonezya’da ‘Batı karşıtlığı’ ile ‘komünizme’ kayan bir siyasi duruş sergilemesi ve buna paralel olarak siyasi kontrolü kendi elinde toplama çabası, demokrasinin 30 Eylül 1965 tarihinde ordu darbesiyle iktidarını yitirmesine neden oldu. 51 İç politikadaki siyasi bloklaşmalar bir yana, Sukarno’ya yönelik bu darbe girişiminin ardında ABD parmağı olduğuna dair atıflar, 52 Bandung Konferansı sürecinde sergilediği liderlik rolüne bir cevap olup olmadığı da tartışmaya açıktır. Bir diğer önemli lider olarak öne çıkan Cemal Abdülnasır’ın ülkesi Mısır’ın, 1950’lı yılların ikinci yarısında İngiltere-Fransa-İsrail güçlerince işgale maruz kalması da dikkate alınması gereken bir gelişmedir.53 Türkiye Bandung’da Bu noktada, Türkiye’nin bu oluşumdaki etkinliği üzerinde durmakta fayda var. NATO üyesi olmakla, söz konusu iki kutuplu dünyaya mensup olan Türkiye, Dış İşleri Bakanı düzeyinde Bandung Konferansı’nda temsil edildi. 48 Norman G. Owen. (2005). (ed.). The Emergence of Modern Southeast Asia: A New History, Singapore: Singapore University Press, s. 310. 49 Amitav Acharya; See Seng Tan. (2008). “The Normative Relevance of the Bandung Conference for Contemporary Asian and International Order”, s. 12. 50 Jamie Mackie. (2010). A.g.e., s. 22. 51 Clive J. Christie. (1996). A Modern History of Southeast Asia: Decolonization, Nationalism and Separatism, London: Tauris Academic Studies-I.B.Taruis Publishers, s. 124; Frederick P. Bunnell. (1966). ”Guided Democracy Foreign Policy: 1960-1965”, Indonesia, October, Modern Indonesia Project, Cornell University, New York: Ithaca, s. 41. 52 Bkz.: Peter Dale Scott. (2007). Peran CIA dalam Penggulingan Sukarno (Edisi Revisi), (Darma). Yogyakarta: Media Presindo. 53 Amitav Acharya; See Seng Tan. (2008). “The Normative Relevance of the Bandung Conference for Contemporary Asian and International Order”, s. 12. 12 Bu noktada, Konferans’a katılan Türk heyetine kısaca göz atalım. Dönemin Demokrat Parti Hükümetinde, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı unvanıyla Fatin Rüştü Zorlu Bandung Konferansı’na Türkiye’yi temsil eden heyetin başında bulunuyordu. Heyet, aşağıda isimleri zikredilen eski büyükelçilerden teşekkül ediyordu: 1.Semih Günver (Büyükelçi) 2.Zeki Kuneralp (Büyükelçi) 3.Turgut Menemencioğlu (Büyükelçi; BM Daimi Temsilcisi, Washington ve Londra Büyükelçisi. 4.Orhan Eralp 5.Talat Benler 6.Hayrettin Ozansoy (Zorlu’nun özel kalem müdürü).54 Türk heyeti bu konferansa güçlü bir ekiple katıldığı, konferans sırasında önemli çıkışlar yaparak yönlendirici bir konum aldığı ve bu durumun sonuç bildirgesine de yansıdığı ifade edilir. 55 Türkiye’nin bu toplantıya katılışı başlı başına önemlidir. Bu önem sadece Türkiye’nin bağımsızlık mücadelesi vermiş ülkelere ilham kaynağı olmasından ibaret değil. Aynı zamanda, dönemin şartları içerisinde ne Batı ne de Doğu bloku içerisinde yer alan, ayrıca kendi başlarına bir blok teşkil etme yolunda adımlar atmaya kararlı bir grup ülke arasında, bir anlamda NATO yani Batı blokunu temsilen katılıyor olmasından kaynaklanıyordu. Bu noktada, Türk heyetine başkanlık eden Fatin Rüştü Zorlu’nun, Paris’teki NATO Daimi Delegesi olarak görev yaptığı da dile getirilir.56 Türkiye’nin genel itibarıyla diğer ülkelerden ayıran husus, Balkanlar, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da yaşanan toprak kayıplarına rağmen, Osmanlı Devleti’nin sömürgeleştirilememiştir. Öte yandan, sömürgecilik ve emperyalizm olgusuna bir karşılık olmak üzere, son dönem yaşanan tüm siyasi ve ekonomik çalkantılara rağmen, Pan-İslamcı bir politika gibi evrensel bir açılımı hayata geçirme inisiyatifine öncülük etmesi de dikkate alınması gereken bir özelliktir.57 Osmanlı Devleti’nin devamı mahiyetindeki modern Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘kadim topraklar’ ve ‘din kardeşliği’ üzerinden yeni ulus-devletlerle etkileşiminin ne yönde geliştiği de dikkate alınmalıdır. Bu çerçevede, Türkiye’de yaşayan ideolojik tartışmalar bir yana, Mustafa Kemal’in gerek Kurtuluş Savaşı’ndaki, gerekse yeni devletin kuruluşu serüvenindeki rolü nedeniyle aralarında halklarının kahir ekseriyetinin Müslüman olduğu toplumlar da olmak üzere, adına 3. Dünya denilen toplumların bağımsızlık mücadelelerine olumlu bir tesiri olduğuna kuşku yok. Örneğin, bu noktada, o dönem, İngiliz sömürgeciliğine konu olan Malaya’da ve Hollanda sömürgeciliğine konu olan Sumatra Adası’nda 1920’li, 1930’lu yıllarda evlerde Atatürk posterlerinin asılı olduğuna dair görüşler ile Malaya Yarımadası’nda Atatürk ve Türkler hakkında kaleme alınan eserleri hatırlatmakta fayda var. Bunlar arasında 1920’li yıllarda Malay Yarımadası’ndaki Kelantan’da yayınlanan meşhur Al-Kitap adlı dergide Atatürkle ilgili metinler 58 dönemin önde gelen süreli yayınlarından “Saruan Azhar”ın 1925, 1926 ve 1927 Metin İnegöllüoğlu. (1998). A.g.e., s. 36. Semih Günver. (1985) Fatin Rüştü Zorlu’nun Öyküsü, Ankara: Bilgi Yayınevi, s. 52. 56 Zeki Kuneralp. (1999). A.g.e., s. 308. 57 Paul Van’t Veer. (1977). Perang Belanda di Aceh, Banda Aceh: Dinas Pendidikan dan Kebudayaan Aceh, s. 32. 58 William R. Roff. (1974). (ed.), Kelantan: Religion, Society and Politics in a Malay States, Chapter 7, Kuala Lumpur: Oxford University Press, s. 174. 54 55 13 yıllarına ait sayılarında Osmanlı ve Atatürk konulu yazılar59; 1930’lu yıllarda Türk bağımsızlık mücadelesi Güneydoğu Asya’da Açe’de halkın Atatürk’ün posterlerini evlerine asmaları hatırlanabilir.60 Benzer şekilde, Açeli mimar ve akademisyen Kemal Arif’in dile getirdiği üzere gene benzer dönemde ailelerin erkek çocuklarına Kemal, İsmet ve Efendi isimleri veriyorlardı.61 Türk heyetine başkanlık eden Fatin Rüştü Zorlu, Demokrat Parti hükümetinde Başbakan Yardımcısı olduğu gibi, yukarıda ifade edildiği üzere, Türkiye’nin NATO’daki daimi delegesi statüsüne de sahipti. İşte bu statü Türk heyetinin ve dolayısıyla da Türkiye’nin konferansın bir nevi manevi lideri konumundaki Nehru ile çekişmesini kaçınılmaz kılıyordu. Çünkü Nehru, dünyada askeri temellere dayalı ittifakların varlığına son verilmesini savunuyordu. 62 Bu bağlamda Nehru ve Zorlu arasında bir takım sert çekişmeler husule geldi. Bu çekişmeler Sovyet tehdidi karşısında ABD ve NATO varlığını savunmak ile her iki blok karşısında tarafsızlık ilkesi takip etmek arasındaki karşıtlık olarak yansıyordu. Zorlu, argümanını desteklemek için Çekoslavakya Cumhurbaşkanının, Nehru’nunkine benzer tarafsızlık politikası izlemek suretiyle nasıl Sovyetlerin elinde yem olduğunu ileri sürüyordu. Günver’e göre, konferansa bu çekişme damgasını vurmuştur.63 Burada Zorlu’nun NATO yanlısı bir görüş ortaya koyarak bu konuda ısrarcı olmasını, kendi şahsi yaklaşımından öte, Türkiye’nin dış politikasının bir gereği olduğu görülür. Öyle ki, 9 Ağustos 1954 tarihinde Yugoslavya ve Yunanistan ile Balkanlarda Dostluk ve İşbirliği Anlaşması (Bled Anlaşması) imzalarken, Tito’nun gayesi mevcut siyasal blokların dışında kalarak tarafsızlık politikası uygulamak iken, dönemin Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Menderes “tarafsızlığın hayalcilik” olduğunu ileri sürerek bloklaşmayı savunmasında da görülür.64 Türkiye’nin Batı blokuyla ilintisi kadar, Endonezya Cumhuriteyi’yle ilişkilerinin de konferansa davet edilmesinde bir rolü olduğu düşünülebilir. Bu bağlamda, Türkiye Cumhuriyeti ile genç Endonezya Cumhuriyeti arasındaki resmi ilişkiler dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın, ülkenin kurucu babası ve ilk devlet başkanı Sukarno’yu Türkiye’ye davet etmesiyle başladı. Sukarno’nun, milliyetçilik hareketi içerisinde yer aldığı dönemde, Türkiye bağımsızlık hareketinden esinlendiği biliniyor. Bu anlamda, gerek milliyetçi gerekse ‘seküler’ bir devlet yapısını öngören düşünceye ulaşmasında, Türkiye Cumhuriyeti’nin oluşumuna katkıları olan Ziya Gökalp, Halide Edip Adıvar, Kemal Atatürk’ün tesirleri görülür. Öyle ki, Sukarno bu görüşlerini İngilizce olarak da yayınlanan bir makalesinde zikreder.65 Türk heyetinin Bandung Konferansı’na katılmasına bir başka sebep ise, daha 1954 yılı içerisinde BM’nin New York’taki merkezinde, bazı Afrika ve Asya ülkelerinin bir araya gelerek Seruan Azhar (1925), ‘Zaman Beridar’, ‘Haber Turki’, 1344 Rabiulahir, (October), s. 18; A.g.e., ‘Turki Macu’, ‘Turki Pakaian’, ‘Vahdettin’, s. 19; ‘Turki’, 1344 Cumadilawal (November); (1926), ‘Turki’, 1344 Racab, (January), s. 79; 1344 (Sha’ban) (February), s. 91; (1927). ‘Mustafa Kemal’, 1346 Cumadilawal (November), s. 514. 59 Bu konuda daha geniş bilgi için Bkz.: Anthony C. Milner. (1986). “The Impact of the Turkish Revolution on Malaya”, Archipel, Vol. 3, (syf. 117-130). (Yaşı doksana yaklaşan eski gazeteci Teuku Ali Basya (Talsya) ile 13 Kasım 2005 tarihinde Banda Açe’de evinde yaptığım görüşme’den. M.Ö. Bkz.: Mehmet Özay. (2006). Açe Kitabı. İstanbul: Fide Yayınları, s. 138. 61 2007 yılı Nisan ayı başında Kemal Arif’le Kampung Pande’de (Banda Açe) yaptığım mülâkattan. (M.Ö.) 62 Anthony Reid. (2008). A.g.e., s. 24. 63 Semih Günver. (1985) Fatin Rüştü Zorlu’nun Öyküsü, Ankara: Bilgi Yayınevi, s. 53-4. 64 Metin Aydoğan. (2005). Türkiye Üzerine Notlar: 1923-2005, İzmir: Umay Yayınları, s. 144. 65 Metin İnegöllüoğlu. (1998). A.g.e., s. 38-107. 60 14 bağlantısızlar hareketini oluşturmaları konusunda çalışmalar yapmalarıdır. Ankara’nın da dikkatini çeken bu küresel oluşum, yetkililerin bu gelişme içerisinde olması yönünde aldığı olumlu kararla gerçekleşmiştir. Bunun üzerine Ankara yönetimi, BM Daimi Delegesi başkanı Selim Sarper’e bu oluşum içerisinde yer alınması talimatını verdi. Zorlu başkanlığındaki Türk heyeti NATO’nun varlığını bir takım haklı gerekçelere dayandırırken, Sovyet Bloğunun yeni bir tür sömürgecilik unsuru olarak dünya sahnesinde yer işgal ettiğini değinerek küresel çapta bir politik çatışmaya yol açmıştır. Bu çıkış sonuç bildirgesinde “Her türlü sömürgeciliğin kınanması yönündeki” madde ile somutlaşmış oldu.66 Yukarıda da değindiğimiz üzere, Türkiye, bu konferansta bir anlamda Batılı ülkelerin temsilcisi konumunda olduğu yolunda güçlü bir izlenim bıraktı. Türkiye’nin toplantıya daveti Sukarno’dan gelse de, Batılı ülkeler de Türkiye’nin toplantıda yer ve rol almasından yanaydılar. 67 NATO üyesi olan Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı açmaz, konferansta yer alan ülkelerin büyük bir kısmını sömüren ülkelerin önemli bir bölümünün de, NATO üyesi olmasıyla ortaya çıkıyordu. Buna rağmen, toplantıda Türkiye’nin Batı’yla olan ilişkileri ve gündeme Batı bloğunun temsilcisi gibi çıkmasından ziyade, bir yandan Müslüman dünyanın, öte yandan da bağımsızlık mücadelesinin öncü ülkesi sıfatıyla yer aldığını, en azından diğer katılımcılar tarafından bu şekilde değerlendirildiğini söylemek mümkün. Bu sonucu, aşağıda değinileceği üzere, Türk delegesinin konferansa yaptığı katkılardan çıkarmak mümkündür. Kuruluş sürecinde uluslararası ilişkilerde, bir siyasi yaklaşım olarak ‘bağlantısızlık’ eğiliminin öne çıkmakta olduğu, ancak ardından Batı yönelimli bir eko-siyasi açılıma maruz kaldığı dikkate alındığında, Türkiye Devleti’nin siyasi eliti arasında bir Nehru, U Nu veya Sukarno benzeri bir açılımı gerçekleştiren bir siyasetçiye rastlandığını söylemek güç. Bunun sağlamasını Türkiye’nin Konferans’a gönderdiği katılımcıların, Konferans süresince hangi siyasi eğilimin temsilcisi görüntüsü verdikleriyle ortaya çıkmaktadır. Bu çerçevede Türkiye’nin adı İran, Irak, Pakistan ve Filipinlerle birlikte adı Batı yanlısı olarak geçiyordu.68 Bu noktada en açık kanıt, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu hakkında oluşan kanaatin, “Batı yanlısı en etkin isimlerden biri” olarak bahsedilmesidir.69 Türk heyetinin konferansa yapmış olduğu dikkat çekici katkıları şu maddeler halinde sıralamak mümkün: a)Nehru’nun ileri sürdüğü ‘Tarafsızlık’ (neutralism) maddesinin sonuç bildirgesine konması engellenerek, katılımcı ülkelerin büyük bir çoğunluğunun desteğiyle teşkilâtlanma konusu üzerinde ittifak sağlandı. İlk bakışta, Soğuk Savaş döneminin iki kutuplu yapısı içerisinde, kendilerini büyük bir tehdit altında hisseden devletlerin kendi bağımsızlıklarını korumak ve sürdürmek amacıyla bir blok içerisinde yer almasına olanak tanıyan ve bu konuya dikkat çeken Türkiye olduğu için de ağırlıklı olarak NATO örgütünün varlığını benimseme düşüncesi ortaya çıkar. Ancak böylesi bir kararın alınmasında temel neden, yukarıda da izah edildiği üzere, zayıf milletlerin bağımsızlıklarının korunabilmesi yönündedir. Semih Günver. (1985) Fatin Rüştü Zorlu’nun Öyküsü, Ankara: Bilgi Yayınevi, s. 53, 56. Metin İnegöllüoğlu. (1998). A.g.e., s. 35-6. 68 Amitav Acharya;See Seng Tan. (2008). A.g.e., s. 6, 11. 69 Amitav Acharya;See Seng Tan. (2008). A.g.e., s. 11; Roland Burke. (2010). “A.g.e., s. 29-30. 66 67 15 b)Atom bombası vb. silah türlerinin yasaklanması düşüncesine karşı çıkılmış. Bu nedenle argüman olarak şayet silahsızlanma söz konusu olacaksa bunun her türden silahları kapsaması ile kabul edilebileceği ileri sürülmüştür.70 Bu iki temel hususta Türkiye’nin düşünceleri etrafında birleşilmesi, Türkiye’nin de karşılığında bir takım tavizlerde bulunmasını gerektirmiştir. Öyle ki, bu hususlar arasında Kuzey Afrika’da Fransa’nın varlığı, Batı İrian ve Aden meselelerinde bu konuları savunan ülkelere Türkiye’nin desteği söz konusu olmuştur.71 Konferansın çıkış noktasını, sömürgeciliğe maruz kalmışlık ortak paydası oluşturduğundan, katılımcı ülkeler arasında sömürgeciliğin lanetlenmesi konusunda görüş birliği bekleniyordu. Ancak Batı, yani ABD yanlısı bir çizgi izlemeleriyle dikkat çeken Türkiye-Irak-İran-Lübnan, Pakistan, Filipinler ve Tayland’ın sömürgeciliğin yanı sıra, komünizmin de eklenmesi konusunda görüş bildirleri bir kriz olarak telâkki ediliyordu.72 Manifestoda yer alacak kavramlardan biri, o dönem Sovyetler Birliği’nce kabul edilen ‘barış içinde birliktelik’ (peaceful coexistence) kavramı çerçevesinde, ABD’nin kuruluşuna öncülük yaptığı SEATO benzeri kolektif savunma paktların da eklenmesi taraftarıydılar.73 Bandung Ruhu ve Gerçeklik Bandung Konferansı, Savaş sonrası dönemde yeniden yapılanma sürecine giren küresel siyasal sistemde belirleyici olma hedefiyle ortaya çıkan, ancak devamı getirilemeyen bir proje olarak tarihe geçti. Bu siyasi hedef gerçekleştirilemese de, Birleşmiş Milletler içinde ortak hareket etme çabasındaki Bağlantısızlar ve G77 oluşumlarında görüldüğü üzere, etkisi şu veya bu şekilde bugüne kadar devam eden ‘Bandung Ruhu’ olarak adlandırılabilecek bir olgudan bahsetmek mümkün. Konferan’ın ellinci yıl dönümünde (2005) dolayısıyla Bandung’da biraraya gelen ülkeler bu ruhu devam ettirme adına ‘Yeni Asya-Afrika Stratejik Ortaklık’ (NAASP) oluşturma konusundaki girişimleriyle dikkat çekiyorlardı.74 Bandung Konferansı’nın ortaya koyduğu en somut gelişme, sömürge sonrası ve bağımsızlık süreçlerinde, adına 3. Dünya denilen ülkelerin dönemin iki kutuplu dünyası karşısında kendi tarihi birikimleri ve değerleriyle ortaya çıkma cesareti gösterebilmeleridir. Bununla birlikte, sömürgecilik döneminin mağduru halkların, o dönem henüz ulus-devletleşme sürecine yeni adım atmalarına, bir bölümünün ise hâlâ bağımsızlık mücadelesi veriyor olmasına rağmen, dünyanın iki güç etrafında ideolojik kamplaşmasının neden olduğu istikrarsızlık nedeniyle, Bandung Konferansı’nda uluslararası ilişkilerde ‘güç’ mekanizması yerine, adalet ve eşit sorumluluk 70 H. Roeslan Abdulgani. (1964). A.g.e., s.31; Zeki Kuneralp. (1999). A.g.e., s. 313. Zeki Kuneralp. (1999). A.g.e., s. 313. 72 Amitav Acharya; See Seng Tan. (2008). The Normative Relevance of the Bandung Conference for Contemporary Asian and International Order”, s. 6. (Not: Bu noktada, Tayland’ın ABD yanlısı bir duruş sergilemesine örnek Kolombo toplantısına iştirak etmemesiydi. Buna sebep olarak da, beşli grubun tümünün eski sömürge toprakları oluşu, Siam’ın ise sömürgeleştirilmemiş olmasıydı. Ayrıca, şayet ortak bir savunma bloğundan söz edilecekse, bu sürecin ABD’siz olamayacağı Tayland yöneticilerince açıkça dile getiriliyordu. Bkz.: Nicholas Tarling. (2005). A.g.e., s. 284. 73 Jamie Mackie. (2010). A.g.e., s. 16. 74 N’Dri Therese Assie-Lumumba. (2015). A.g.e., s. 1. 71 16 olgularını gündeme taşımalarının, 2. Dünya Savaşı sonrasında yaşanan küresel sorunlara ve çelişkilere tümüyle karşılık verebildiğini söylemek de bir yanılgıdır. Her ne kadar katılımcı ülkeler, Afrika ve Asya gibi yüzyıllar boyunca Batılı güçler tarafından sömürülmüş ve sonunda çoğu bağımsızlıklarını kazanmış olsalar da, bir tezat içerecek şekilde bu uzun sömürge dönemlerinin kaçınılmaz bir yansıması olarak, Bandung Konferansı’ndaki tartışmalarda siyasi ve ekonomik bağımlılıklarının devam ettiğini gösterir bir yaklaşım sergilemişlerdir. Bu husus, bir başka yazının konusu olmakla birlikte, en azından şunları söylemekte fayda var. Bu süreçte, söz konusu ülke yönetimlerinin kendi temel kültürel kodlarından uzaklaştıkları veya bu kodları bilinçli olarak yeniden güçlü bir şekilde gündeme taşımakta tereddüt ettiklerini ileri sürülebilir. Bu nedenledir ki, toplantıların temel ekseni, Sovyet ve NATO yanlısı görünüm arz eden ülke temsilcilerinin argümanlarına kilitlenmesi oldu. Bu noktada, Türk heyetinin NATO’yu öncelleyen ve bağlantısızlar hareketinin Sovyet tehdidi karşısında yeterli olmayacağı yönündeki yaklaşımı dikkat çekicidir.75 Bu çerçevede Konferans’ta başat rol oynayan ülkelerin ne tür bir siyaset ve uluslararası ilişkiler felsefesini ideolojik bir çerçeveye oturtabildiği de bir sorunsal olarak önümüzde durmaktadır. Çünkü bu noktada, katılımcı ülkelerin ortak tarih, kültür ve siyaset birlikteliğine dayalı bir geçmişden ziyade, salt sömürgeciliğe maruz kalmalarından mütevellit ve de 2. Dünya Savaşı sonunda doğan ulus devletler açısından da ekonomik geri kalmışlık ve buna paralel olarak modernleşme süreçlerine muhtaçlıklarından neşet eden bir ‘yakınlaşma’ söz konusudur. Katılımcı ülkelerin kendi aralarında ve dönemin süper güçleri ile “tarafsızlık” (neutralism) “barış içinde birarada yaşama” (peaceful coexistence) ve “müdahale etmeme” (non-interference) gibi son derece genelleştirilmiş ve bu sınırlılığı içerisinde muğlak kavramlar olarak addedilebilecek bir açılımın derinlikli olmadığı ve üzerinde daha çok çalışılması gerektiği de kabul edilmelidir. 1950’li yıllardaki bu düşüncelerden hareketle, 8 Ağustos 1967’de kurulan Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği (ASEAN) içerisinde neşet eden sorunların temelinde ASEAN Sözleşmesi’nin 2. Maddesi e-bendinde yer alan ‘iç işlere müdahale etmeme’76 şartının yer aldığı hatırlandığında, Bandung’da ‘adalet’ kavramı üzerinde oluşturulmak istenen algının da ne denli sınırlı olduğu anlaşılabilir. ASEAN’ı özgürlükler, insan hakları, vb. konularda sorunlu kılan husus, Birlik Sözleşmesi’nde üye ülkelerin ‘birbirlerinin iç işlerine karışmama’ şeklinde açıklanan maddenin varlığıdır. Temelde bu ‘ilkenin’ arka plânında, neredeyse her üye ülkenin kendi ulus-devlet sınırları içerisinde benzer sorunlara maruz kalmaları bulunuyordu. Bir başka ifadeyle, bu ulusdevletleri yöneten siyasal elitler ve de kurumlar bu sorunları tekil veya kolektif olarak çözüme kavuşturmak yerine, ‘haklar’ konusunun kaygı verici bir şekilde gündemi işgal etmesinden yanaydı. Yukarıda dile getirilen felsefi temellerinden yoksunluğun bir diğer göstergesiyse, konferans öncesinde içerik/gündem/kararlar konusunda kapsamlı bir hazırlığın olmamasıdır. Aksine, konferans sürecinde görüşmelerdeki tartışmaların seyrine göre belirlenmeye terk edildi. Bu husus, her ne kadar katılımcı ülkelere ‘eşit söz hakkı’ vb. verildiği gibi bir algı doğursa da, siyasi temelleri noktasında konferansın zayıflığı gizlenememektedir. Belki de, bu oluşuma katkıda bulunan ülkelerin sömürgecilikten kalma bir tür ‘korku psikolojisinden’ hareket ettikleri 75 Zeki Kuneralp. (1999). A.g.e., s. 309. The ASEAN Charter. (2008). Jakarta: ASEAN Secretariat, http://www.asean.org/archive/publications/ASEANCharter.pdf, s. 6. 76 17 söylenebilir.77 Kaldı ki, yukarıda zikredilen ikinci kavramın konferans öncesinde Sovyet Rusya tarafından gündeme getirildiği hatırlandığında, ne Batı ülkelerinin ne de konferansa iştirak eden Batı yanlısı ülkelerin bu hedefleri kabul etmeleri söz konusuydu. Bununla birlikte, konferans hazırlık komitesinde yer alan ülkeler başta olmak üzere, sömürgecilik sonrasında siyasi bağımsızlıklarını kazanma sürecine girmiş ülkeler için bu oluşumun, bir ‘siyasi aidiyet’ kazanımı vasıtası kılındığına şüphe yok. Bu, bir tür uluslararası ilişkiler egzersizi olarak hem katılımcı ülkelerin birbirlerini anlama, hem de dönemin güç odakları karşısında ne tür yapılaşmalara kapı aralayabilecekleri konusundaki bir girişim olmasıyla dikkat çekicidir. Bu noktada gündeme getirilmesi gereken bir diğer husus Konferans’ta öncü rol oynayan liderlerin, içinden çıktıkları ülkelerin milliyetçi eğilimlerinin temsilcileri olduklarıdır. Söz konusu liderler, sömürge döneminin Batılı eğitim süreçlerine tabi olmaları dikkate alındığında, sömürgeci ülkelerin siyaset ve etik değerleriyle yetiştirildikleri de bir gerçektir. Bu Konferans, genel itibarıyla söylemek gerekirse, Batı, yani sömürgeci güçlerle Doğu, yani sömürgeleştirilen topraklarda yaşayan halkların, 2. Dünya Savaşı’nda bölgeyi yeniden ‘Asyalılaştırma’ iddiasındaki Japon askeri varlığının araya girmesiyle yaşanan kopuş sürecinde gündeme geldi. Bu noktada, Batılı ‘efendiler’den maddi anlamda yaşanan bu kopuşun, yerli halkların asli değerleriyle doğrudan buluşmalarını sağladığını düşünmek ise yanıltıcıdır. Yüzyıllar boyu sömürgecilik ve emperyalizm süreçlerine maruz kalan halkların, kendi asli değerlerinden ne tevarüs edebildikleri, bu değerlerin temelleri ve süreçlerinin ne denli sağlıklı bir şekilde nesiller boyu aktarıldığı ya da sömürgecilik sonrasında kadim köklerle bağı kuracak kurumsallaşmanın, düşünce ve pratik olarak, hangi boyutlarda gündeme getirildiği vb. sorular cevaplandırılmayı beklemektedir. Endonezya Başbakanı Ali Sastroamidjojo’nun açış konuşmasında konferansın hedefleri mahiyetinde dile getirdiği ve oldukça ‘genelleştirilmiş ifadeler’ dikkate alındığında, henüz bu toplumların ve de siyasal elitin sömürgecilikle yüzleşmekte olduğu anlaşılmaktadır.78 Söz konusu bu olgu, bugünün küresel ilişkileri bağlamında değerlendirildiğinde kendini çok daha açık bir şekilde ortaya koyuyor. Batı medeniyetinin ürünü ideolojilerin çatışmasının sonucu ortaya çıkan iki dünya savaşı, sadece bu ülkeleri değil, şu veya bu şekilde sömürgeleştirdikleri halkların kaderini de etkiledi. Bu süreçte, Batılı güçlerce savaş sonrasında yeniden yapılanmaya tabi tutulan dünya yönetimi Birleşmiş Milletler’e havale edildi. Eski sömürge topraklarında neşet eden milliyetçi hareketler liderlerinin inisiyatifleri doğrultusunda alternatif bir yapılanma içine girerken, aynı zamanda Bandung Konferans’ı sonuç bildirgesine de yandığı şekliyde, Birleşmiş Milletleri de ‘tarafsız’ bir organ olarak görme eğilimi sergiliyorlardı.79 Bandung Konferansı Sonuç Bildirgesi Bandung Konferansı’na katılan ülkelerin çoğu, sömürge döneminden henüz yeni çıkmış ve bağımsızlıklarını kazanmış olan Afrika ve Asya ülkeleriydi. Bu ülkelerin en azından bir bölümü, ilerleyen yıllarda Bağlantısızlar Hareketi’ni oluşturma çabası sergilediler.80 Bandung Konferansı Amitav Acharya; See Seng Tan. (2008). “The Normative Relevance of the Bandung Conference for Contemporary Asian and International Order”, s. 4. 78 Ang Cheng Guan. (2008). A.g.e., s. 28. 79 H. Roeslan Abdulgani. (1980). The Bandung Connection: Konperensi Asia-Afrika di Bandung tahun 1955, Jakarta: Gunung Agung, s. 30. 80 Semih Günver. (1985). A.g.e., s. 52. 77 18 gerek hazırlık aşaması, gerekse de silahsızlanma, sömürgecilik vb konulara dikkat çekilen sonuç bildirgesiyle, Afrika ve Asya uluslarının II. Dünya Savaşı sonrasında Batılı güçlerce oluşturulmakta olan -burada Batı ile sadece Batı Avrupa ülkeleri ve ABD’yi değil, Sovyetleri de işin içine katıyoruz- küresel dünya düzenine alternatif bir yaklaşım sergilenebileceğini ortaya koyuyordu.81 Afrika ve Asya ülkelerinin yirminci yüzyılın ikinci yarısında gündeme getirmeye başladıkları birliktelik ve alternatif çözüm arayışları günümüz dünyasında nükleer silahsızlanmadan, Kyoto Konferansı’nda alınan çevreyi birinci dereceden ilgilendiren bildirgenin oluşumuna kadar pek çok sahada küresel anlamda gerçekleştirilen ve temelde Kuzey ve Güney gerilimi olarak gündeme gelen çalışmaların temellerini de oluşturmakta ve bu anlamda Güney ülkelerinin birlikteliğinin sembolü olarak okunabilmektedir. Gerek katılımcıların belirlenmesi, gerekse konferans sürecinde alt komisyonların çalışmalarında sonuç bildirgesinin içeriğini oluşturma noktasında yaşanan görüş ayrılıklarının ciddiyeti karşısında Çin devlet başkanı tarafından “konferansın sonuç bildirisi olmadan kapatılması” önerisinin bile dile getirildiği süreçte bu konferans başlı başına bir başarı olarak 20. yüzyıl uluslararası ilişkiler tarihinde yerini aldı. Öyle ki, bu durum, görüşmelerde bazı ciddi tartışmaların ve görüş ayrılıklarının gündeme gelmesine neden oldu. Örneğin, sömürgecilik karşıtlığı noktasında eski sömürgecilik ile 20. yüzyıl Komünist yayılmacılığının da zikredilip edilmeyeceği kadar, Güneydoğu Asya ülkelerinden Kamboçya, Tayland ve Filipinlerin Komunist Çin’in yayılmacı hedeflerini dikkate alarak bu konuyu da gündeme taşıdıkları görülür. En önemli konulardan biri olan ‘Bağlantısızlar’ kavramı da üzerinde anlaşma sağlanamayan konular arasındaydı.82 Bu konferans, aynı zamanda yayınlanan sonuç bildirgesiyle bir yandan özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi veren ülkelere manevi destekte bulunurken, her türlü sömürgeci girişimleri kınamak suretiyle dünya kamuoyuna bir mesaj veriyordu. Alınan kararlar arasında tüm ulusların eşitliği, uluslararası sorunların barışçıl yollardan halledilmesi, her ulusun toprak bütünlüğüne saygı duyulması gibi önemli hususlara dikkat çekiliyordu. Bununla birlikte, bugüne kadar tanık olunan süreçlerde, egemen devletlerin görünürde taraftar oldukları, ancak uygulamada tam tersi bir politika izlediklerine şahit olunduğunda Bandung Konferansı’nın ne denli ileri görüşlü ve bütüncül bir oluşuma zemin hazırlayabilecek potansiyel güce sahip olduğunu ortaya koyar. Günümüzde silahsızlandırmanın yerini silahlanma, çevre tahribatını önlemek amacıyla meşhur Kyoto Anlaşması’nda belirtilen zehirli atıkların miktarının azaltılması yönünde gelişmelerin yerini ise daha çok zehirli atık üretme uygulamaları devam etmektedir. Bu noktada Konferans’da alınan on temel madde şunlardır: 1. Temel insan haklarına saygı 2. Bütün ulusların egemenlik ve toprak bütünlüğüne saygı 3. Bütün ırkların, küçük-büyük bütün ulusların eşitliğinin tanınması. 4. Öteki ülkelerin iç işlerine müdahele etmeme ve karışmama 5. Her ulusun kendi başına ve toplu olarak kendini koruma hakkına saygı 6a. Büyük güçlerin özel çıkarları için kollektif savunma düzenlemelerinin reddi 81 82 H. Roeslan Abdulgani. (1964). A.g.e., s. 30-1. Saul Rose (1962). A.g.e., s. 190. 19 6b. Herhangi bir gücün başkaları üzerinde baskı uygulamasının reddi. 7. Bir ülkenin toprak bütünlüğü ya da siyasi bağımsızlığına karşı saldırı eylemlerinden, tehditlerinden ya da kuvvet kullanımından kaçınılması. 8. Bütün uluslararası anlaşmazlıkların barışçı yollardan çözümü 9. Karşılıklı çıkar ve işbirliğinin teşvik edilmesi 10.Adalete ve uluslararası yükümlülüklere saygı gösterilmesi.83 Çin’in Bölgesel Güç Olarak Meşruiyeti ve Bandung Konferansı Asya ve Afrika uluslarının katılımıyla gerçekleştirilen böylesi bir oluşum, dünya siyaset sahnesine yeni çıkmakta olan ve de 2. Dünya Savaşı sonrasında uluslararası ilişkilerden yalıtılmışlığa zorlanan, ve o dönem henüz Birleşmiş Milletler üyesi olmayan Çin ve Japonya gibi ülkeler için de bir fırsat olarak değerlendirildiğine kuşku yok. Bu bağlamda, yazının ilgili bölümlerinde dile getirdiğimiz üzere Çin, konferans hazırlık komitesince davet edilirken, Japonya bu sürece bizzat kendisi katılmayı arzu etmiştir. 84 Bu anlamda, 1949 Komünist Devrimi’nin ardından siyasi ve ekonomik yaptırımlara maruz bırakılmasıyla uluslararası çevrelerle ilişkileri kısıtlanan Çin’in bölgesinden başlayarak küresel anlamda tanınırlığına yol açan girişim Bandung Konferansı olduğunu söylemeliyiz. Bu noktada, Çin’in, özellikle 1949 Devrimi’nden sadece çok kısa bir süre sonra Asya-Afrika ülkeleri nezdine siyasi meşruiyet kazanması önemli bir dönüm noktasıydı.85 Bu noktada, Bandung Konferansı’nın, Çin’in bölge ülkeleri üzerinde yayılmacı politika uygulayacağı düşüncesinin ve aynı zamanda ABD ile olası bir savaş riskinin azaltılması hususuna yapıcı bir katkısı oldu.86 SSCB müttefiki ve komünist ideolojinin hakim olduğu bir ülke olmakla birlikte, bölgedeki ‘bağlantısızlar’ grubunca daveti uygun görülmesiyle Başbakan Zhou liderliğindeki Çin heyeti, görece yapıcı rol oynayarak kendisine düşen görevi yaptığı ifade edilir. Bandung süreci öncesi hazırlık döneminde Çin ile Endonezya arasında bazı anlaşmalara varıldığı gözlenir. Bu noktada, Endonezya 1953 yılında Çin’e elçi ataması önemli bir aşamaydı. Aynı zamanda, Çin Halk Cumhuriyeti yönetimi, Güneydoğu Asya’nın bağlantısız ülkelerine karşı düşmanlık ve açıktan rejim ithali politikasından vazgeçiyordu. Bu süreçte, Çin-Endonezya arasında ticaret anlaşması imzalandığı gibi, iki ülke arasındaki ilişkiler Bandung Konferansı’yla hız kazandı. Bu ikili ilişkinin doğal bir yansıması olarak, Konferans’ın Endonezya liderliğinde yapılması konusunda da Çin yönetiminin desteği oldu. Ayrıca, Endonezya sınırları içerisinde yaşayan Çin diasporasının aidiyeti konusunda çifte vatandaşlık anlaşması imzalandı. 87 Çin’in bölge ülkeleriyle işbirliğinin önünü açan ve aynı zamanda küresel olarak tanınırlılığına neden olan gelişmelerden bir diğeri ise, 1954 yılında Nehru ile Zhou En-lai arasındaki görüşmedir. Ardından Hindistan’ın Bandung Konferansı hazırlık sürecinin önemli ülkelerinden biri olan Hindistan’ın Güneydoğu Asya’da ‘emperyalist’ güçlerin varlığına karşı duruşu da Çin tarafından memnuniyetle izlenen bir gelişmeydi.88 83 H. Roeslan Abdulgani. (1964). A.g.e., s. 31-2. Ang Cheng Guan. (2008). A.g.e., s. 30. 85 Amitav Acharya; See Seng Tan. (2008). A.g.e., s. 5. 86 George McTurnan Kahin. (1956). The Asian-African Conference, Bandung, Indonesia, April 1955, Ithaca: Cornell University Press, s. 36. 87 Lea E. Williams. (1976). Southeast Asia: A History, New York: Oxford University Press, s. 276; M.C.Rickefs. (1981). A.g.e., s. 236. 88 Nicholas Tarling. (2005). A.g.e., s. 121. 84 20 Pekin yönetimi için Bandung Konferansı, Çin’in bölge halkları ile birarada barış içerisinde birlikte yaşanabileceğini dile getirmesi amacıyla son derece elverişli bir imkân doğurdu. Pekin yönetimi Burma, Kamboçya ve Endonezya’yla daha yakın ilişkiler içerisine girmeye başladı. Bu yakınlaşmanın bir ifadesi olarak Çin, söz konusu ülkelere sadece ekonomik yardımlarda bulunmakla kalmamış, aynı zamanda karşılıklı kültürel ilişkilerin geliştirilmesi konusunda da girişimler hız kazandı. Çin’in Bandung Konferansı dolayısıyla bölge ülkelerine ulaştırdığı işbirliği temeline dayalı yeni siyasası karşısında bölge ülkelerinin kendi topraklarındaki Çin diasporasının çekincelerini ortadan kaldırmaya yönelik olarak da bizzat Çin yönetimi tarafından yaşadıkları ülkelerin yasalarına tabi olmaları istendi.89 Çin’in gerek bölge ülkeleri gerekse Batı için niçin bu denli bir ‘tehdit’ unsuru olduğuna kısaca değinmekte fayda var. Çin’de 1949 yılında gerçekleştirilen Maocu Komünist Devrim sadece bölge ülkelerini tedirgin etmekle kalmamış, aynı zamanda başta ABD olmak üzere batılı ülkelerin çıkarlarını da yakından etkilediğinden önemli gelişmelere yol açmıştır. Bu gelişmeler, ilk etapta bölge ülkelerinde yaşayan Çin diasporasının, söz konusu ülkelerde ulusal dengeleri alt üst edeceği ve ardından Çin’deki komünist rejimin ithaline yol açacağı endişesiyle ortaya çıktı. Çin devleti, bölge ülkelerinde yaşayan Çin diasporasının korunacağı konusunda yaptığı açıklamalar kadar, Endonezya devlet başkanı Sukarno’nun ve U Nu’nun Batılı devletlerin uşağı olarak yaftalanması ve çeşitli ülkelerdeki komünist ayaklanmaların desteklenmesi kaygıların daha da artmasına neden oldu. Özellikle, bu bağlamda Ho Chi Minh’e destek maddi dahi gönderildi.90 Bu çerçevede, Güneydoğu Asya ülkelerindeki kaygının nedeni üç temel sebebe dayandığı görülür: 1) Çin’in geleneksel olarak bölgede liderlik konumunda bulunma yönündeki arzusu; 2) Komünist ideolojinin ihracı; 3) Bölge ülkelerinde yaşayan on milyonu aşkın Çinli nüfusun varlığı.91 Bölge ülkelerinin kendi ülkelerindeki Çin nüfusundan bu denli çekinmelerinin sebebi, Çinlilerin ekonomik ve ticari faaliyetlere hakim bir konumda bulunmalarıydı. Çin diasporası, ekonominin kilit noktalarında egemen konumdaki Çinliler zamanla yaşadıkları ülkenin egemenliği için bir tehdit unsuru olabilirlerdi. Öyle ki, Çinli nüfus, özellikle de Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelerde yerli halkla kaynaş/a/madıklarından, azınlık konumlarını kendi aralarında kurdukları güçlü bağlarla güçlendiriyorlardı. Çin diasporasının, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde yaşayan Yahudilerin konumlarına benzeyen bu konumu, daha önce Siam Kralı Vajiravudh tarafından “Doğu’nun Yahudileri” olarak tanımlanmalarına neden olmuştu.92 1954 yılında Çin lideri Chou En-lai, Hindistan devlet başkanı Nehru ile yaptığı bir toplantıda diğer Güneydoğu Asya devletlerinin Çin’in sömürgeci yaklaşımlarda bulunabileceği yönündeki çekincelerini gidermek maksadıyla bölgede bir arada yaşamanın kurallarını belirlemek adına beş ilkeyi gündeme getirdi. Söz konusu bu ilkeler 1955 yılındaki Bandung Konferansı sırasında, Çin Devlet Başkanı, Güneydoğu Asya ülkelerinde yaşayan Çinlilerin yaşadıkları ülke yasalarına bağlı kalmaları yönündeki kararlı duruşu sayesinde diğer ülkelerin Çin’in sömürgecilik çabaları konusundaki kaygıları da giderilmiş oldu. Yukarıda zikredildiği üzere Çin’in Endonezya ile başlayan ilişkilerinin akabinde katıldığı Bandung Konferansı’ bölge ülkelerine ideoloji ihracı 89 Lea E. Williams. (1976). A.g.e., s. 276. Lea E. Williams. (1976). A.g.e., s. 275. 91 D.G.E. Hall. (1987). A.g.e., s. 907. 92 D.G.E. Hall. (1987). A.g.e., s. 908. 90 21 tehlikesini ortadan kaldıracak açılımlara konu oldu. Bu süreç, kuşkusuz ki, bölge ülkelerinde bir ‘güven’ ortamının doğmasına yol açarken, ASEAN’ın kurulmasının ardından da giderek sağlıklı bir etkileşimin ortaya konmasında yapıcı bir işlev gördü. 93 Çin’in Sovyetler Birliği’yle sınırlı ilişkilerinin genişlemesi anlamına gelen bu açılım, kendi başına kayda değerdir. Bu anlamda, Çin’i karşısına almış ABD özelinde Batı’ya karşı da bir mesaj olduğuna kuşku yok. Bu çerçevede, ‘Bağlantısızlar’, daha doğuş aşamasında Batı ve Doğu bloğu dışında bir alternatif yapı olabileceğinin ilk adımını attı. Sonuçlar Her ne kadar aynı adla bir konferanslar dizisine evrilemediyse de, Bandung Konferansı’nın bazı somut yansımaları olduğu söylenebilir. Bu girişim, mevcut iki kutuplu dünya yapılaşması karşısında, kendi içinde ne denli bütünlüklü ve sağlam bir siyasi felsefeye dayandığı şüpheli olsa da, ‘revizyonist’ bağlamda, uluslararası ilişkilere yeni bir ‘yaklaşım’ verilmesi yönünde bir çabaydı.94 Bu çabanın içinde kategorik olarak “Üçüncü Dünya” denilen ve ağırlıklı olarak eski sömürge toprakları üzerinde yükselen Afrika ve Asyalı yeni modern ulus-devletler bulunuyordu. Üçüncü Dünyacılık ruhu olarak da adlandırılan bu gelişmenin, özellikle 1955-1975 yılları arasında uluslararası siyaset literatüründe hakim bir yer edindiğini ileri sürebiliriz. Dikkat edilirse başlangıç noktasını Bandung Konferansı’nın gerçekleştirildiği yılın alınmasının da ortaya koyduğu, üzere kimi araştırmacılarca bu dönem “Bandung Dönemi” olarak da zikredilir.95 Konferansta dikkat çeken en önemli hususlar arasında, katılımcı ülke temsilcilerinin eski sömürgelere bağımsızlık tanınması, insan haklarının güvence altına alınması, ırk ve din ayrımının kaldırılması, dünya güvenliğini tehdit edecek silahlanmanın önüne geçilmesi gibi hususlar gelir. Bununla birlikte, çeşitli küresel çözümler bağlamında görüş birliği konusunda sorun yaşanmamakla birlikte, bağlantısızlar hareketinin liderliği konusunda bir takım kısır tartışmaların da ortaya çıktığı söylenebilir. Bunda elbette, Bandung Konferansı’nın devamının getirilememiş olması yatar. Bu konferans sırasında yaşanan bir başka olumsuzluk ise, özellikle Çin gibi Sovyet yanlısı ideolojiyi benimsemiş bir ülkenin varlığı ve onun güdümündeki bazı ülkelerin Soğuk Savaş döneminde tarafgir olma yönündeki arzularıydı.96 Dönemin Soğuk Savaş dönemi olması ve ABD ile Sovyet tehdidi ve uluslararası ilişkilerin çelişkileri dikkate alındığında konferansa katılan ülkelerin öz güven eksikliği çektikleri söylenebilir. Bütün bunlara rağmen, Bandung Konferansı daha sonraki gelişmeler bağlamında ele alındığında, Afrika ve Asya ülkelerinin birliğini tesis edemese de, Bağlantısızlar (Non-Alignment) gibi farklı bir ad altında, 1961 yılında Tito ve Nasır önderliğinde bir hareketin doğumuna vesile oldu. 97 Bu bağlamda Bandung Konferansı, 20. yüzyıl uluslararası ilişkilerinin temel noktalarından birini 93 Jamie Mackie. (2010). A.g.e., s. 18, 19. Helen E.S.Nesadurai. (2008). A.g.e., s. 69. 95 Helen E.S.Nesadurai. (2008). A.g.e., s. 68. 96 Günver. (1985). A.g.e., s. 56. 97 Bu çerçevede 1-6 Eylül 1961 tarihinde, ne NATO ne de Varşova Paktı’na bağlı 25 tarafsız ve bağlantısız ülke Belgrad’da bir araya geldi (Armaoğlu, A.g.e., s. 625). 1-6 Eylül 1961 tarihinde eski Yugoslavya devlet başkanı Mareşal Tito’nun girişimi ile Belgrad’da Bağlantısızlar Ülkeler toplantısı gerçekleştirildi. Bu hareketin temel amacı, Bandung Konferansı’nda temelleri atıldığı üzere, gerek NATO gerekse de Varşova Paktı’na karşı bağımsızlıklarını henüz yeni kazanmış olan ve tarafsızlıkları ile dikkat çeken ülkelerin uluslararası siyaset arenasında birlikte hareket etme amacından doğmuştur. 94 22 oluşturduğunu ve daha sonra Bağlantısızlar veya Tarafsızlar Bloğu olarak anılacak birliğin tesisini sağlayan önemli bir girişimdir.98 Konferansın en önemli çelişkisi, katılımcı ülkelerin tamamının veya çoğunluğunun ‘bağlantısız’ denilen yapılanma içinde yer almamaları, aksine ya Washington’un ya da Moskova’nın güdümünde olduğu ileri sürülen ülkelerin de katıldığı yönündedir. Bir başka çelişki ise, yukarıda zikredilen duruma rağmen, konferansın başarılı bir şekilde sonuçlanmasına, yakın gelecekte tekrarına karar verilmesine ve küresel anlamda doğurduğu sansasyon rağmen, kayda değer bir gelişmeden bahsetmek mümkün değildir. Öyle ki, ikinci bir konferansın Kuzey Afrika’da, yani Avrupa sömürgeciliğinin önemli alanlarından ve sınırı olan bir coğrafyada Cezayir’de yapılması konusundaki prensip kararı bile bir türlü icraata geçirilemedi.99 Bu noktada, ortaya konan ilkeleri geliştirme ve pratiğe dökme noktasında kurumsallaşmanın ortaya çıkmamış olması bir handikaptır. Adına ‘Üçüncü Dünya’ denilen ülkeler grubunun, biraraya gelerek ekonomik, kültürel, sosyal ilişkiler geliştirilebilecek yeterlilikten halen yoksun oldukları da bir vakıadır. Bandung Konferansı’nın devam ettirilememesinin bölgesel ve küresel bağlamı üzerinde kısaca durmak mümkün. Bunların başında, daha Bogor hazırlık komitesi toplantı kararları ilân edildiğinde ABD Dışişleri Bakanı John Foster Dulles yönetimindeki üst düzey yöneticilerin Konferans’ın yapılaşması konusundaki karamsarlıkları ve bu noktada ortaya koydukları argümanların süreçte somut politikalar şeklinde ortaya konmasının belirgin bir yeri vardır.100 Benzer bir kaygının, İngiltere Dışişleri’nde de var olduğu ve bu bağlamda SEATO ve Kolombo Plânı’yla çelişebilecek veya alternatif olabilecek gelişmelerden ötürü Konferans’ın yakın izlemeye alındığı görülür. Bu çerçevede ABD’nin Bandung Konferansı öncesinde kayda değer bir hazırlık yaptığı aşikârdır. Yukarıda da değindiğimiz üzere, Manila Paktı (8 Eylül, 1954) adıyla bilinen oluşuma mensup ülkeler, SEATO’nun kuruluşu amacıyla 23-25 Şubat 1955 tarihinde Bangkok’da biraraya geldiklerinde, Bandung’daki olası gelişmelere karşı ‘kontra’ çalışmalar yapıldı.101 Buna ilâve olarak, Bandung Ruhunu oluşturan üç ülkede yani Endonezya, Hindistan ve Burma iç siyasetinde yaşananlar kadar, Soğuk Savaş’ın102 geldiği boyut, ABD’nin ve Sovyet Rusya’nın modernleştirmeci politikalarla henüz yeni bağımsızlıklarını kazanmış ülkeler üzerinde ekonomik yaptırımlarla ellerini kollarını bağlamalarının etkisi de göz ardı edilemez. NOT: 1985-1988 yılları arasında Jakarta Büyükelçiğili yapan merhum Metin İNEGÖLLÜOĞLU Bey’in göreve başlamasının otuzuncu yılı dolayısıyla kendini rahmet anmak istiyorum. Merhum İnegöllüoğlu, o dönemin görece zor koşullarında Cakarta’dan kalkıp, Türkiye’nin tarihi bağlarının olduğu Açe’yi ziyaret ederek, Türklerin varlığı hakkında Banda Açe’deki bazı yerleşim yerlerinde araştırmalar yapmış, bunları Türkçe ve İngilizce olarak kayda geçirmiştir. Sayın İnegöllüoğlu’nun bu çalışmalarının tüm ilgili ve yetkililere ilham kaynağı olmasını temenni ederim. Fahir Armaoğlu. A.g.e., s. 624. Jamie Mackie. (2010). A.g.e., s. 21. 100 Ang Cheng Guan. (2008). A.g.e., s. 29. 101 Ang Cheng Guan. (2008). A.g.e., s. 30, 31. 102 Soğuk Savaş dönemi genel itibarıyla 1949 yılından itibaren başlatılmaktadır. 98 99 23 KAYNAKLAR Amitav Acharya; See Seng Tan. (2008). “The Normative Relevance of the Bandung Conference for Contemporary Asian and International Order”, In Bandung Revisited: The Legacy of the 1955 Asian-African Conference for International Order, (ed.). See Seng Tan; Amitav Acharya, Singapore: Singapore National University. (syf. 1-18). Ang Cheng Guan. (2008). “The Bandung Conference and the Cold War International History of Southeast Asia”, In Bandung Revisited: The Legacy of the 1955 Asian-African Conference for International Order, (ed.). See Seng Tan; Amitav Acharya, Singapore: Singapore National University. (syf. 27-47). Anthony C. Milner. (1986). “The Impact of the Turkish Revolution on Malaya”, Archipel, Vol. 3b (syf. 117-130). Anthony Reid. (2008). “The Bandung Conference and Southeast Asian Regionalism”, In Bandung Revisited: The Legacy of the 1955 Asian-African Conference for International Order, (ed.). See Seng Tan; Amitav Acharya, Singapore: Singapore National University. Clive J. Christie. (1996). A Modern History of Southeast Asia: Decolonization, Nationalism and Separatism, London: Tauris Academic Studies-I.B.Taruis Publishers. D.G.E. Hall. (1987). A History of South-East Asia, Fourth Edition, Hampshire: Macmillan Education. Ernest W. Lefever. (1976). “Nehru, Nasser and Nkrumah on Neutralism”, (ed.). Laurance W. Martin, Neutralism and Nonalignment: The New States in World Affairs, (Reprinted), Westport: Greedwood Press. (syf.: 93-120). Fahir Armaoğlu. 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, (Cilt 1-2), Genişletilmiş 11. Baskı, İstanbul: Alkım Yayınevi. Frederick P. Bunnell. (1966). ”Guided Democracy Foreign Policy: 1960-1965”, Indonesia, October, Modern Indonesia Project, Cornell University, New York: Ithaca. (syf.: 37-77). George McTurnan Kahin. (1956). The Asian-African Conference, Bandung, Indonesia, Aril 1955, Ithaca Cornell University Press. H. Roeslan Abdulgani. (1980). The Bandung Connection: Konperensi Asia-Afrika di Bandung tahun 1955, Jakarta: Gunung Agung. H. Roeslan Abdulgani. (1964). Bandung Spirit: Moving On the Tide of History, Jakarta: Prapantja. Harold M. Vinacke. (1956). Far Eastern Politics in the Postwar Period, New York. Appleton-CenturyCrofts. Helen E.S.Nesadurai. (2008). “Bandung and the Political Economy of North-South Relations: Sowing the Seeds for Re-visioning International Society”, In Bandung Revisited: The Legacy of the 1955 Asian-African Conference for International Order, (ed.) See Seng Tan&Amitav Acharya, Singapore: NUS Press. (syf. 68-101). Jamie Mackie. (2010). “The Bandung Conference and Afro-Asian Solidarity: Indonesian Aspects”, In Bandung 1955: Little Histories, (ed.) Antonia Finnane&Derek McDougall, Caulfield: Monash University Press. Jamie Mackie. (2005). Bandung 1955: Non-Alignment and Afro-Asian Solidarity, Singapore: Editions Didied Millet. Jesus Vargas. (1966). “SEATO: Progress and Prospects Reviewed”, SEATO Record, Volume 5, No. 1, (February), (syf.: 5-7). Lea E. Williams. (1976). Southeast Asia -A History, New York: Oxford University Press. 24 M.C.Rickefs. (1981). A History of Modern Indonesia, London: The Macmillan Press Ltd. Mehmet Özay. (2006). Açe Kitabı. İstanbul: Fide Yayınları. Mehmet Özay (2007), Kemal Arif’le mülakat, Nisan, Açe-Endonezya. Metin Aydoğan. (2005). Türkiye Üzerine Notlar: 1923-2005, İzmir: Umay Yayınları. Metin İnegöllüoğlu. (1998). Asya-Pasifik’te Türk İzleri, Manisa. N’Dri Therese Assie-Lumumba. (2015). “Behind and Beyond Bandung: Historical and Forward Looking Reflections on South-South Cooperation”, Bandung Journal of the Global South, 2: 11. (DOI.10.1186/s40728-0140011-5) (Alıntılama, 30 Temmuz 2015). Nicholas Tarling. (2005). Southeast Asia: A Modern History, (Reprinted), Oxford: Oxford University Press. Norman G. Owen. (2005). (ed.). The Emergence of Modern Southeast Asia: A New History, Singapore: Singapore University Press. Paul Van’t Veer. (1977). Perang Belanda di Aceh, Banda Aceh: Dinas Pendidikan dan Kebudayaan Aceh. Peter Dale Scott. (2007). Peran CIA dalam Penggulingan Sukarno (Edisi Revisi), (Darma). Yogyakarta: Media Presindo. Poh Soo Kai. (2013). “Living in a Time of Deception”, The 1963 Operation Coldstore in Singapore: Commemorating 50 Years, (ed.) Poh Soo Kai, Tan Kok Fang; Hong Lysa, Petaling Jaya: Strategic Information and Research Development Center. (syf. 161-202). Roland Burke. (2010). “Afro-Asian Alignment: Charles Malik and the Cold War at Bandung” In Bandung 1955: Little Histories, (ed.) Antonia Finnane&Derek McDougall, Caulfield: Monash University Press. (syf.: 27-41). Ruth McVey. (1966). (Tr.). “An Early Account of the Independence Movement”, Indonesia, Nos. 1-2, New York: Ithaca. (syf.: 46-76). Saul Rose (1962). Britain and Southeast Asia, London: Chatto&Windus. SEATO Feature (1965). “Progress Promoted in Southeast Asia”, SEATO Record, Volume IV, (syf.: 23-26). No. 1, (February). Semih Günver. (1985) Fatin Rüştü Zorlu’nun Öyküsü, Ankara: Bilgi Yayınevi. Semih Günver. (1984). Tanınmayan Meslek -Anılar ve Portreler-, Ankara: A.Ü. SBF ve Basın Yayın Yüksekokulu Basımevi. Seruan Azhar (1925), ‘Zaman Beridar’, ‘Haber Turki’, 1344 Rabiulahir, (October); ‘Turki Macu’, ‘Turki Pakaian’, ‘Vahdettin’; ‘Turki’, 1344 Cumadilawal (November); (1926), ‘Turki’, 1344 Racab, (January); 1344 (Sha’ban) (February); (1927). ‘Mustafa Kemal’, 1346 Cumadilawal (November). Sukarno (1955). “Address Given by Sukarno (Bandung, 17-24 April). The Ministry of Foreign Affairs, Republic of Indonesia.(ed.). Asia-Africa Speak from Bandung, (Alıntılama, 16 Temmuz, 2015, www.cvce.eu). William R. Roff, (eds.), Kelantan: Religion, Society and Politics in a Malay States, Oxford University Press, Kuala Lumpur, 1974. Chapter 7, (syf.: 170-190). Zeki Kuneralp. (1999). Sadece Diplomat -Anılar–Belgeler-, İstanbul: İSİS. 25 The ASEAN Charter. (2008). Jakarta: ASEAN Secretariat. http://www.asean.org/archive/publications/ASEANCharter.pdf. Bandung Conference (Asian-African Conference), https://history.state.gov/milestones/1953-1960/bandung-conf. 1955, (Alıntılama, Final Communique of the Asian-African Conference http://franke.uchicago.edu/Final_Communique_Bandung_1955.pdf; Matthew Quest. “The Lessons of the Bandung Conference”, (Alıntılama http://www.spunk.org/texts/pubs/lr/sp001716/bandung.html. 16 Temmuz, of 16 2015, Bandung”. Temmuz 2015), “How they became known as Colombo Powers, The Straits Times, 20 December 1979, Microfilm NL10421, [Lee Kong Chian Reference Library], s. 21. (Alıntılama, 18 Temmuz, 2015). http://eresources.nlb.gov.sg/newspapers/Digitised/Article/straitstimes197912201.2.95.3.aspx?q=Bandung+Conference&page=2&sort=relevance&token=conference%2cbandung&sessionid=c69f2 7a653df486f9aa5f59cce1c578a. 26