- Güneydoğu Asya Çalışmaları

advertisement
Dr. Mehmet Özay1
BANDUNG KONFERANSI’NIN 60. YILI: 1955-2015
Özet: Bu metin, 1955 yılında gerçekleştirilen Bandung Konferansı’nın altmışıncı yıl dönümü vesilesiyle kaleme
alınmıştır. 2. Dünya Savaşı’nın henüz yıkıcı etkisi ortadan kalkmamışken, bu kez kapitalizm ve komünizm
ideolojileri dünyayı yeni bir ayrışma ve kutuplaşma sürecine sürüklemeye başladı. Bu gelişme karşısında, adına
‘Üçüncü Dünya’ olarak adlandırılan özellikle Afrika ve Asya ülkelerinin katılımıyla bir konferans düzenlendi.
Ortak paydasını, yüzyıllarca Batılı ülkelerce sömürülmüşlük oluşturan bu ülkelerin liderleri, 20. yüzyılın ikinci
yarısında alternatif bir yaklaşım sunmayı hedefliyorlardı. Bu bağlamda, Bandung Konferansı’na hazırlık süreci, ve
sonrasında oluşturduğu etkiler dikkatle incelenmeyi hak etmektedir. Bir NATO üyesi olmasına rağmen, konferansa
iştirak eden Türkiye’nin rolü ve katkısı da ele alınacaktır.
Anahtar Kelimeler: Bandung Konferansı, Bağlantısızlar, Türkiye
Summary: Özet: Bu metin, 1955 yılında gerçekleştirilen Bandung Konferansı’nın altmışıncı yıl dönümü vesilesiyle
kaleme alınmıştır. 2. Dünya Savaşı’nın henüz yıkıcı etkisi henüz daha ortadayken, bu kez kapitalizm ve komünizm
ideolojileri dünyayı yeni bir ayrışma ve kutuplaşma sürecine sürüklemeye başladı. Bu gelişme karşısında, Afrika ve
Asya’dan adına ‘Üçüncü Dünya’ denilen, ülkelerin katılımıyla bir konferans düzenlendi. Ortak paydasını,
yüzyıllarca Batılı ülkelerce sömürülmüşlük oluşturan bu ülkelerin liderleri, 20. yüzyılın ikinci yarısında uluslararası
ilişkilerde alternatif bir yaklaşım sunmayı hedefliyorlardı. Bu bağlamda, Bandung Konferansı hazırlık süreçleri ve
sonrasında oluşturduğu etkiler bağlamında incelenmeyi hak etmektedir. Bir NATO üyesi olmasına rağmen,
konferansa iştirak eden Türkiye’nin rolü ve katkısı da ele alınacaktır.
Anahtar Kelimeler: Bandung Konferansı, Bağlantısızlar, Türkiye
Summary:
This article is written on the occasion of the 60th anniversary of the Bandung Conference which was held in the year
of 1955. While the destructive effects of World War Two were still felt, the ideologies of capitalism and
communism commenced to exhibit a new era of segregation and polarization of the world. In the face of this
development, a conference was held by the participation of the countries from Africa and Asia which are classified
as ‘Third World’. The political leaders of these countries, whose common denominator was to have been colonized
for some hundreds of years, aimed to establish an alternative approach in international relations in the second half of
the 20th century. In regard to this, the Bandung Confreence is deserved to be taken into consideration analytically in
the context of preparation processes and impacts emerged just after the Conference. Despite of being a NATO
member, the participation and role of Turkey will also be considered.
Key Words: Bandung Conference, Non-Aligned movement, Turkey
GİRİŞ
2. Dünya Savaşı sonrası, uluslararası ilişkilerin yeniden düzenlendiği bir dönem olarak dikkat
çeker. Bu savaş, özellikle 19. yüzyılda emperyalizme evrilen sömürgecilik süreçlerinin ve bunun
ürettiği ideolojik ayrışmaların devamı mahiyetinde küresel sonuçlar doğurmuştur. Söz konusu
savaşla birlikte, kendi çıkar çatışmalarını sona erdiren Batı Avrupa ve ABD, yeni bir rakip olarak
karşılarında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) önderliğindeki komünist bloğu
buldu. Uluslararası terminolojide iki kutuplu yapı olarak gündeme gelen bu ideolojik
kamplaşmanın dışında, söz konusu ayrışmanın dışında kalan, bir zamanlar sömürgecilik ve
emperyalizmin nesnesi olan ve akabinde ‘Üçüncü Dünya’ olarak adlandırılan ülkelerce bir
1
Araştırmacı-Yazar. Banda Açe-Endonezya.
1
inisiyatif gündeme getirildi. Bu bağlamda, Savaş sonrasının
yapılaşmalarından birinin Bandung Konferansı olduğuna kuşku yok.2
önemli
uluslararası
18-24 Nisan 1955’de Endonezya Cumhuriyeti’nin Cava Adası’nın batısındaki Bandung şehrinde
gerçekleştirilen bu konferans, aradan geçen altmış yıla rağmen, halen adından söz ettirmeye
devam ediyor. Bu çalışmada söz konusu konferans hazırlık süreci, öne çıkan liderler, katılımcı
ülkeler, Türkiye’nin iştiraki ve doğurduğu sonuçlar bağlamında ele alınacaktır.
Henüz 2. Dünya Savaşı’ndan yeni çıkmış Batılı devletler, daha savaşın yıkıcı etkisinin izleri
ortadan kalkmamışken, bu kez kapitalizm ve komünizm ideolojileriyle dünyayı yeni bir ayrışma
ve kutuplaşma sürecine taşımaya başladılar. Bu anlamda, Asya ve Afrika üyelerinin katılımıyla
gerçekleştirilen Bandung Konferansı, dünyanın geleceğine dair ümitvar bir politikanın halen var
olabileceğini ortaya koydu. Elbette birbirinden sosyo-kültürel ve siyasi geçmişleriyle ayrışan ve
farklı sömürgeci güçlerle tarihsel bağları olan katılımcı ülkelerin konferasta sergiledikleri
yaklaşımlar arasında, benzerlikler kadar ayrışmalar da söz konusuydu.
Bununla birlikte, bu konferans şu veya bu şekilde “Bağlantısızlar” sıfatına sahip ülkeler
bağlamında bir blok oluşumuna yol açsa da, katılımcı ülkeler arasında ABD ve SSCB yanlısı
olanlar dikkate alındığında, kapsamlı bir ideolojik yapılaşma yerine çelişkileriyle de gündeme
getirilmeyi hak ediyor. Bu anlamda katılımcı ülkelerin temsiliyetinin, “heterojen” bir yapı arz
ettiği görülür. Siyasi ve kültürel birlikten yoksun bu ülkeleri biraraya getiren yegâne güç maruz
kaldıkları sömürgecilik olgusuydu. Yani, dış bir gücün tesiri olarak gündeme gelen sömürgecilik
Afrika ve Asya topraklarında bir siyasi tepkiye yol açıyordu. 3 Bir başka ifadeyle, bu ülkeler
“siyasal sistem ve dış politikaları itibariyle birbirlerinden son derece farklı” yerlerde
konuşlanıyorlardı.
Söz konusu bu heterojen yapının temellerine baktığımızda, her ne kadar bir Asya ülkesi sıfatıyla
katılmış olsa da NATO temsilcisi olan Türkiye; SSCB içerisinde yer almamakla birlikte, kendine
özgü bir ‘komünist’ ideoloji geliştirmiş olan Çin Halk Cumhuriyeti; Batı yanlısı bir siyasi
yaklaşım sergileyen Irak, Ürdün, Lübnan ve Libya gibi Arap ülkeleri ile bağlantısız bir duruş
sergiledikleri gözlenen Mısır, Suudi Arabistan ve Yemen gibi bir diğer Arap ülkeleri yer
alıyordu. Öte yandan, Asya kıtasından Pakistan ve Seylan; Batı yanlısı Hindistan ile
bağlantısızlıklarıyla (non-alignment) dikkat çeken ve bu anlamda söz konusu toplantıda
lokomotif işlevi göreceği tahmin edilen Burma (Birmanya) ve Endonezya toplantıda yer aldı.4
2
Address given by Sukarno (Bandung, 17-24 April 1955), The Ministry of Foreign Affairs, Republic of Indonesia.
(ed.). Asia-Africa Speak from Bandung, 1955, s. 2.
3
H. Roeslan Abdulgani. (1964). Bandung Spirit: Moving On the Tide of History, Jakarta: Prapantja, s. 20.
4
Fahir Armaoğlu. 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, (Cilt 1-2), Genişletilmiş 11. Baskı, İstanbul: Alkım Yayınevi, s. 624.
(Not: Bağlantısızlar adı verilen grup, ki Hindistan-Mısır ve Sri Lanka (Ceylon) başbakanlarının öncülüğünde dikkat
çekiyordu, Doğu veya Batı yanlısı karar almaya veya almamaya zorlanmamalı ilkesini güdüyordu. Bu çerçevede
Soğuk Savaş döneminde siyasi bağımsızlık gereği karar alma özgürlüğüne atıf yapıyorlardı. Bkz.: Ernest W.
Lefever. (1976). “Nehru, Nasser and Nkrumah on Neutralism”, (ed.). Laurance W. Martin, Neutralism and
Nonalignment: The New States in World Affairs, (Reprinted), Westport: Greedwood Press, s. 94, 95. (Not: 1950’li
yılların başlarında Batılı güçlerin Hint-Çin’inde giriştikleri saldırılarda 2. Dünya Savaşı’nda Avrupa’ya atılan
bombalardan çok daha büyük miktarda bu bölgede kullanılmış olması, başta ABD olmak üzere Batı karşıtlığını
körükleyen bir gelişmeydi. Bununla birlikte, söz konusu bu politik çevreler kendilerini ‘komünist’ olarak
adlandırmıyordu. Örneğin, Singapur gibi, Bandung Konferansı’nda temsil edilmeyen bölgeler de bile, en azından
kimi siyasi çevrelerde bu yaklaşım hakimdi. Bkz.: Poh Soo Kai. (2013). “Living in a Time of Deception”, The 1963
2
Bu çerçevede, katılımcı ülkeler Batı yanlısı, SSCB müttefiki ve ‘Bağlantısızlar’ olgusuna
doğrudan destekçi olmak üzere üç farklı sınıflama içerisinde değerlendirilmeyi hak ediyor.
Bununla birlikte, konferansta ABD ve SSCB arasında bir tür ‘diyalogun’ gündeme taşındığı da
söylenebilir. Bu noktada konferans sürecince tartışmaya açılan kültürel ve ekonomik
işbirliklerini konu alan açılımlar dışındaki tüm hususların ‘Soğuk Savaş’ boyutuna taşınması,
katılımcılar arasında da bir anlamda farklı görüşlerin ötesinde gerginliklerin doğmasına neden
oluyordu.5
Yukarıda zikredilen birbirinden oldukça farklı ideolojik yaklaşımlara rağmen, ‘küresel
birliktelik’ angajmanının ortaya konulabileceği bir yapı dikkat çekiyordu. ABD ve SSCB bu
konferansa doğrudan katılmamakla birlikte, bu iki blok içinde yer alan veya aldığı düşünülen
ülke temsilcilerinin söylemleriyle konferansda, kendi çıkarlarını gündeme taşıyordu. Bandung
Konferansı’nın dönemin uluslararası siyaset çevrelerince dikkatle izlenmesinin nedenlerinden
biri Türkiye, İran, Çin, Afganistan ve Tayland hariç diğer katılımcı ülkelerin bağımsızlıklarını
henüz yeni kazanmış olmaları ve dünya gündeminde ilk defa böylesine bir uluslararası öneme
haiz bir toplantıya katılıyor olmalarıydı.6
Tüm bu ayrışmalara rağmen, Konferan sonrasında ‘Dasasila Bandung’ adı verilen on maddelik
bildirgenin kabul edilmesi oldukça anlamlıydı.7 Bu ülke halklarının rengine, dinine, kültür ve
medeniyetinin derinliklerine bakıldığında, Doğu-Batı kutuplaşması kadar, sömürge dönemine de
bir cevap mahiyeti taşıyordu. Bu anlamda, Konferans’ın sömürge sonrası dönemin en önemli
girişimi olduğuna kuşku yok. Bununla birlikte, Bandung sürecinin bazı kısıtlılıklarından da
bahsedilebilir. Öyle ki, katılımcı ülkelerden bazılarının konferansa taşıdıkları ‘siyasi niyet’ ve de
‘mesaj’, ‘Bandung Ruhu’nun devamına olanak tanımadı. Buna ilave olarak, konferansda liderlik
rolü üstlenen liderlerin bizzat kendi ülkelerinde nasıl bir siyasi değişim ve dönüşüm süreci
tecrübe ettikleri konusu da bu ‘ruhun’ süreklilik taşıması önündeki engellerdir.
Konferans Hazırlık Süreci
İnsan kaynakları noktası dikkate alındığında, Konferans’ın hazırlık safhasının daha sömürgecilik
yıllarına kadar geriye gittiğini söylemek mümkün. Bu noktada, sömürge topraklarından
Avrupa’ya giden ‘parlak’ öğrencilerin Avrupa’daki öğrenim süreçlerindeki faaliyetleri bu
sürecin ilk aşamasını teşkil ediyordu. Bu öğrenci gruplarının, Batı ülkelerinde tanık oldukları
sosyal ve siyasal yapılar, ideolojiler kendilerinde bir tür milliyetçilik ‘şuuru’ ve zamanla
‘bağımsızlık’ olgusunun yeşermesine yol açıyordu. Bu çerçevede, yerli öğrenciler yüksek
öğrenimlerini sürdürürken, sadece kendi topraklarından değil, sömürgeciliğin ulaştığı diğer
coğrafyalardan gelen öğrencilerle de karşılaşma ve etkileşimde bulunma imkânı buluyorlardı. Bu
gruplar, bir yandan kendi memleketlerinden gelen öğrencilerle ‘milliyetçilik’ olgusuyla izah
Operation Coldstore in Singapore: Commemorating 50 Years, (ed.) Poh Soo Kai, Tan Kok Fang; Hong Lysa,
Petaling Jaya: Strategic Information and Research Development Center, s. 166, 194.
5
Roland Burke. (2010). “Afro-Asian Alignment: Charles Malik and the Cold War at Bandung” Bandung 1955: Little
Histories, (ed.) Antonia Finnane&Derek McDougall, Caulfield: Monash University Press, s. 29, 30.
6
Semih Günver. (1985). Fatin Rüştü Zorlu’nun Öyküsü, Ankara: Bilgi Yayınevi, s. 57.
7
Jamie Mackie. (2010). “The Bandung Conference and Afro-Asian Solidarity: Indonesian Aspects”, In Bandung
1955: Little Histories, (ed.) Antonia Finnane&Derek McDougall, Caulfield: Monash University Press, s. 17; Jamie
Mackie. (2005). Bandung 1955: Non-Alignment and Afro-Asian Solidarity, Singapore: Editions Didied Millet, s. 12.
3
edilebilecek bir ideolojik perspektif geliştirirken, diğer coğrafyalardan gelenlerle de bir ‘blok’
oluşturma düşüncesinin yer etmeye başladığı ileri sürülebilir.
Örneğin, Endonezya milliyetçiliğinin kökeni kabul edilebilecek gelişme, 1908 yılında
Hollanda’da öğrenim gören başta Cavalı olmak üzere Takımadalar’dan gelen öğrencilerin
kurduğu Budi Utomo adlı birliktir.8 Bu ve benzeri yapılanmalar zamanla yayın basın faaliyetleri
veya kimi dernek ve kurumlar örneklerinde olduğu gibi, kendilerini ana vatan topraklarında
temsil etme imkânı buldu. Hiç kuşku yok ki, bu süreçte öğrenci liderleri, zamanla siyasi liderler
olarak geleceğe hazırlandı. Bu bağlamda dernekler, yayın organları, sosyal birlikler, siyasi
partiler vb. oluşumlar ilgili ülkelerde bağımsızlık sonrası bağlantısızlar adıyla anılacak oluşumun
nüvesini teşkil ediyordu. Ulusal liderler, 20. yüzyılın başlarından itibaren giderek görece
yaygınlık kazanan Batılı eğitim kurumlarında öğrenim görmüş, akabinde olanaklar dahilinde
Batı Avrupa’da eğitimlerine devam etmiş gruplar içinden çıkıyordu. Çalışmanın bir yerinde dile
getirdiğimiz üzere, söz konusu liderlerin ilk buluşma ve görüş alış verişinde bulundukları
merkezler de gene Batı başkentleri oldu. Ve milliyetçilik akımları da yerli topraklarda
yeşermesinde, en azından araçlardan biriydi.
Bu ve benzeri süreçlere ilâve olarak, 1920’li yılların ikinci yarısında (1926-27) Hindistan’dan
Nehru, Endonezya’dan Muhammed Hatta gibi gençlerin, örneğin Paris ve Brüksel gibi Avrupa
başkentlerinde biraraya gelmeleriyle, sömürgecilik ve emperyalizm karşıtı yapılaşmaların
temelleri atılıyordu. 9 Bu çerçevede Brüksel’de 1927 yılı Eylül ayında “Sömürgeleştirilmiş
Halklar Kongresi” adıyla düzenlenen konferans hatırlanabilir. Brüksel’deki toplantı, o dönem
henüz sömürge toprakları olarak bilinen coğrafyadan katılan liderlerle, onları bir anlamda
himaye eden sömürgeci ülkelerin ‘liberal’ sıfatını hak eden, özgürlük ve barış yanlısı
gruplarıydı. 10 ‘Üçüncü Dünya’ ülkelerine mensup bu liderlerin hemen hemen tamamının
Bandung’da biraraya gelmesi, aradan geçen süre zarfında inisiyatifin şu veya bu şekilde Batılı
unsurlardan sömürgeleştirilmiş halklara ve de liderlerine geçmesi bakımından da dikkat
çekicidir.
Bu çerçevede Batılı ülkelerin, özellikle de ABD’nin nasıl bir tepki verdiği de önemli. 2. Dünya
Savaşı sonunda küresel güç olmaya doğru evrilen ABD’nin rakip ideolojik şartlandırmaların da
zorlamasıyla, ilgili ülkeler arasında bir tür hedef birliği çerçevesinde alternatif bir siyasi blok
inisiyatifinden rahatsızlık duyuyordu. 11 Bu bağlamda, alternatif bir ‘blok’ oluşumuna imkân
Ruth McVey. (1966). (Tr.). “An Early Account of the Independence Movement”, Indonesia, Nos. 1-2, Modern
Indonesia Project, Cornell University, New York: Ithaca s. 52.
9
Jamie Mackie. (2010). A.g.e., s. 10.
10
Matthew Quest. “The Lessons of the Bandung Conference”, (Alıntılama, 16 Temmuz 2015),
http://www.spunk.org/texts/pubs/lr/sp001716/bandung.html; (Not: Brüksel’de yapılan söz konusu bu toplantıya o
yıllarda Avrupa’da öğrenim gören Nehru (Hindistan başbakanı), Mohammad Hatta (daha sonra Sukarno’nun
yardımcısı olarak görev yaptı), katıldı. Bkz.: H. Roeslan Abdulgani. (1980). The Bandung Connection: Konperensi
Asia-Afrika di Bandung tahun 1955, Jakarta: Gunung Agung, s. 66; Address given by Sukarno (Bandung, 17-24
April 1955), The Ministry of Foreign Affairs, Republic of Indonesia.(ed.). Asia-Africa Speak from Bandung, 1955,
s. 2.
11
Helen E.S.Nesadurai. (2008). “Bandung and the Political Economy of North-South Relations: Sowing the Seeds
for Re-visioning International Society”, In Bandung Revisited: The Legacy of the 1955 Asian-African Conference
for International Order, (ed.) See Seng Tan&Amitav Acharya, Singapore: NUS Press, s. 73; Ang Cheng Guan.
(2008). A.g.e., s. 29.
8
4
tanıyabilecek bu girişim,12 özellikle ABD ve İngiltere’nin kaygılarının sonucu olarak müttefik
ülkeler ve eski sömürge ülkeleri siyasal eliti arasındaki lobi faaliyetleriyle giderilmeye
çalışılıyordu.
Bu tanınırlık ve tanışıklık safhasının nihayetinde, Nehru’nun önderliğinde, 23 Mart-2 Nisan 1947
tarihlerinde, Asya işbirliğinin ilk adımı kabul edilebilecek girişim, Yeni Delhi’de “Asya İlişkileri
Konferans”ında ortaya konduğu görülür.13 Bu sürecin ikinci en önemli adımı, savaş sonrasında
Hollanda’nın başta Cava Adası olmak üzere Takımadalar’da eski sömürge topraklarına nüfuz
girişimi karşısında 1949 yılı Ocak ayında Yeni Delhi’de hayata geçirildi.14 Bu toplantı, Birleşmiş
Milletler’i harekete geçirmesi nedeniyle, belki de uluslararası arenada kayda değer ilk etkisini
ortaya koymuş oldu. Bu toplantıda alınan bir diğer karar bölgesel işbirliğini öne çıkarıyordu.
Ancak kimi nedenlerle hayata geçirilemeyen bu düşüncenin, Asya ve Afrika uluslarının giderek
çok daha kapsamlı inisiyatifler geliştirmelerinin önünde bir engel oluşturduğunu söyleyebiliriz.
Bu nedenler arasında, Hindistan ve Pakistan arasında Keşmir sorununun öne sürüldüğü dikkate
alındığında, Asya-Afrika buluşmasının şu veya bu şekilde ortaya çıkan Batılı müdahalelere
maruz kaldığı iddia edilebilir.
Bandung Konferansı öncesinde bir başka bölgesel inisiyatif, Manila Paktı adıyla anılan oluşuma
mensup ülkelerin, Güneydoğu Asya İşbirliği Teşkilatı (Southeast Asia Treaty OrganizationSEATO) toplantısı vesilesiyle 23-25 Şubat 1955 tarihinde Bangkok’da biraraya gelmeleridir.15
Bu toplantı, Bandung Konferansı öncesinde gerçekleştirilmesi, ABD’nin dünyaya Batı ve Asya
ülkeleri arasında uluslararası ilişkilerde verimli olabilecek gelişmelere olanak tanıdığı şeklinde
bir algıya yol açtı. 16 Bu noktada, söz konusu bu ülkeler, daha Konferans öncesinde ABD
yönetimiyle temasa geçti; Amerikan yönetimi öncülüğünde Afrika-Asya Çalışma Grubu ve
Bangkok Konferans Grubu adıyla iki hazırlık yapıldı ve konferans yakından izlemeye alındı.
ABD, aynı zamanda ‘yandaş’ ülkeleri konfresantaki istenmedik gelişmeler konusunda uyarıp,
tüm hazırlıkların konferansda “özgür dünya ve ABD’nin hedefleri çerçevesinde”
gerçekleştirilmesi yönünde gayret gösterdi. Bu çerçevede, Filipinler Dışişleri Bakanı Carlos
N’Dri Therese Assie-Lumumba. (2015). “Behind and Beyond Bandung: Historical and Forward Looking
Reflections on South-South Cooperation”, Bandung Journal of the Global South, 2: 11, s. 2.
13
Matthew Quest. “The Lessons of the Bandung Conference”, (Alıntılama, 16 Temmuz 2015).
http://www.spunk.org/texts/pubs/lr/sp001716/bandung.html; Jamie Mackie. (2010). A.g.e., s. 10.
14
Jamie Mackie. (2010). A.g.e., s. 11.
15
Not: SEATO’nun kuruluşuna temel bölge ülkeleri üzerinde komünizm tehdididir. 1954 yılında söz konusu bu
tehdidin Tayland sınırlarına kadar ulaşmış olması, ABD öncülüğünde bölge ülkelerinin korunmasında SEATO bir
‘kalkan’ olarak gündeme gelmiştir. Bkz.: SEATO Feature (1965). “Progress Promoted in Southeast Asia”, SEATO
Record, Volume IV, No. 1, (February), s. 23. Bununla birlikte, ABD’nin öncülüğünde ‘barış’ ve ‘özgürlük’ yanlısı
bir platform olarak gündeme geldi. (Bkz.: Jesus Vargas. (1966). “SEATO: Progress and Prospects Reviewed”,
SEATO Record, Volume 5, No. 1, (February), s. 5. (Not: SEATO, 8 Eylül 1954 tarihinde Filipinlerin başkenti
Manila’da ABD, İngiltere, Fransa, Avustralya, Yeni Zelanda, Pakistan, Tayland ve Filipinlerin katılımıyla
Güneydoğu Asya Savunma Anlaşması (South-East Asia Collective Defence Treaty) imzalandı. Bkz.: Manila Pact,
http://avalon.law.yale.edu/20th_century/usmu003.asp (Alıntılama, 16 Temmuz 2015); SEATO In Manila,
(Alıntılama, 16 Temmuz, 2015, https://history.state.gov/milestones/1953-1960/seato. (Not: Söz konusu oluşum,
askeri bir savunma yapılaşması olması kadar, anlaşmaya imza atan ülkeler arasında SEATO (South East Asia Treaty
Organization) adı verilen bir ticaret bloğunun da oluşmasına kapı aralamıştır. Bkz.: Hall. (1987), A.g.e., s. 909-10).
16
Ang Cheng Guan. (2008). A.g.e., s. 31.
12
5
Romulo, yaptığı konuşmayla, Amerikan yanlılığını en bariz şekilde ortaya koyan siyasetçi
konumundaydı.17
Bandung hazırlık süreciyse, 28 Nisan 1954’de Sri Lanka’nın başkenti Kolombo’da beş ülke yani
Hindistan, Pakistan, Burma (Myanmar), Sri Lanka (Ceylon) ve Endonezya başbakanlarının
katılımıyla yapılan toplantıdır. 18 Söz konusu bu ülke başbakanları, Nehru’nun “tarafsızlık”
görüşüne katıldıklarını, askeri bir paktın Güneydoğu Asya’da güvenliği tehdit edeceğini
belirterek, Pakistan hariç hepsi SEATO’ya katılmama kararı aldılar. Kolombo Beşlisi adıyla
anılan bu toplantının en önemli yansıması Hindistan-Çin arasında “Tarafsızlık” ilkesi
bağlamında, 29 Nisan 1954 tarihinde bir arada yaşamanın beş temel ilkesini içeren bir anlaşmaya
imza atılması oldu. Çin başbakanı Chou En-lai ile Hindistan Başbakanı Nehru’nun Bandung
Konferansı’ndan bir yıl önce bir araya gelip, 19 “Barış içinde birarada yaşama”nın ilkeleri
konusunda mutabık olduklarını ilân ettiler.20 Kolombo toplantısından çıkan bu önemli karar, 2
Mayıs 1954 tarihinde bildiri olarak yayınlandı. Söz konusu anlaşma maddeleri şunlardır:
a) Her ülkenin diğerlerinin toprak bütünlüğüne ve egemenliğine saygı göstermesi,
b) Karşılıklı saldırmazlık;
c) İç işlere karışmama;
d) Eşitlik ve karşılıklı kazanım;
e) Barış.21
Ancak ‘Kolombo Beşleri’ toplantısının bir dönemin Başbakanı John Kotelawala’nın bir icraatı
olduğunu hatırlatmak gerekir. Söz konusu komiserin tıpkı İngiliz Birleşmiş Topluluğu içerisinde
Başbakanların toplantısı gibi, Güneydoğu Asya ülkeleri arasında da benzer bir çabanın
sergilenebileceğini, böylece bölge ve dünya barışına katkı yapılabileceğini gündeme taşıdığı
biliniyor. 22 İngiliz yönetiminin Kolombo’daki bu teşebbüs üzerinden, ilgili ülkelerin
sömürgecilik karşıtı çıkışlarını köreltmek suretiyle, küresel barış plânı inşa etme çabası içerisinde
olduğu görülür. 23 Bu toplantı sonuç bildirgesinde, sömürgecilik ve komünizm eleştiriliyordu.
Demokrasiye bağlılık ve komünist tehdidine karşı durma gibi iki nokta öne çıkıyordu. Bu
Jamie Mackie. (2010). A.g.e., s. 10; Amitav Acharya; See Seng Tan. (2008). “The Normative Relevance of the
Bandung Conference for Contemporary Asian and Order”, s. 13; Ang Cheng Guan. (2008). A.g.e., s. 29-30.
18
Richard Wright. (1956). The Color of Curtain, New York: World Publishing Company, s. 13; Jamie Mackie.
(2010). A.g.e., s. 11; Nicholas Tarling. (2005). Southeast Asia: A Modern History, (Reprinted), Oxford: Oxford
University Press, s. 218-9; Address given by Sukarno. (1955). s. 2; Bu beş üye, daha sonra “Kolombo Beşleri (veya
Güçleri)” adıyla anılmaya başlandı. Bkz.: “How they became known as Colombo Powers, The Straits Times, 20
December 1979, Microfilm NL10421, [Lee Kong Chian Reference Library], s. 21. (Alıntılama, 18 Temmuz, 2015).
http://eresources.nlb.gov.sg/newspapers/Digitised/Article/straitstimes197912201.2.95.3.aspx?q=Bandung+Conference&page=2&sort=relevance&token=conference%2cbandung&sessionid=c69f2
7a653df486f9aa5f59cce1c578a
19
Anthony Reid. (2008). “The Bandung Conference and Southeast Asian Regionalism”, Bandung Revisited: The
Legacy of the 1955 Asian-African Conference for International Order, (ed.). See Seng Tan; Amitav Acharya,
Singapore: Singapore National University, s. 25; Nicholas Tarling. (2005). Southeast Asia: A Modern History,
(Reprinted), Oxford: Oxford University Press, s. 121; Nehru ile Chou-en Lai buluşmasının bizzat Nehru tarafından
planlanıp hayata geçirildiği belirtilir. Nehru, bu yaklaşımıyla Çin’i uluslararası arenaya davet eden bir actor
konumundyadı. (Bkz.: A.g.e., s. 25).
20
Fahir Armaoğlu. A.g.e., s. 625; Bandung Conference (Asian-African Conference), 1955, (Alıntılama, 16 Temmuz,
2015, https://history.state.gov/milestones/1953-1960/bandung-conf.
21
D.G.E. Hall. (1987). A History of South-East Asia, Fourth Edition, Hampshire: Macmillan Education, s. 910.
22
Nicholas Tarling. (2005). A.g.e., s. 218.
23
Nicholas Tarling. (2005). A.g.e., s. 283.
17
6
çerçevede Afrika-Asya uluslarından geniş katılımlı bir toplantının yapılması ve bunun
Endonezya Başbakanı’nca organize edilmesi kararlaştırıldı.24
Bu toplantı sırasında Endonezya’yı temsil eden Başbakan Ali Sastroamidjojo,25 Afrika ve Asya
ülkelerinin bir araya geleceği daha büyük bir toplantının tertip edilmesini önermesiyle, Afrika ve
Asya ülkelerinin katılacağı bir konferans toplanması kararı alındı. Sol görüşlü bir politikacı
olarak bilinen Sastroamidjojo, Endonezya’nın Afrika-Asya bağlantısızlar grubunun lideri rolünü
oynaması konusunda devlet başkanı Sukarno’nun desteğini aldı.
Bu önerinin kabul edilmesi üzerine söz konusu toplantının, 1955 yılı Nisan ayında
Endonezya’nın Cava Adası’ndaki Bandung şehrinde gerçekleştirilmesi kararlaştırıldı.26 Ardından
Konferans’dan sadece birkaç ay önce, 1954 yılı Aralık ayında, Bogor’da gene bu beş ülkenin
Başbakanlarının katılımıyla yapılan hazırlık toplantısı kayda değerdir. 27 1954 yılı Aralık ayı
sonlarında Endonezya’nın Cava adası’nda Bogor kentinde yapılan bir sonraki toplantıda
“Kolombo Beşleri”, 18 Nisan 1955 tarihinde Bandung’da yapılacak toplantıya 24 ülkenin davet
edilmesi kararı aldı. 28 Konferans hazırlık komitesi, Afrika ve Asya’dan bağımsızlıklarını
kazanmış olan 25 ülke devlet başkanı ve başbakanını davet etti. Orta Afrika yönetimi söz konusu
bu daveti reddetti. Ve Kolombo Beşli’sinin katılmasıyla toplam 29 ülke Bandung’daki
konferansa iştirak etti.29 Gerek Endonezya’nın komşuları olmasına rağmen, Avustralya ve Yeni
Zelanda’nın Bandung’a davet edilmeyişinin sebebi kuşkusuz ki, bu iki yeni devletin AvustralyaAsya havzasında Anglo-Saxon dünyasını temsil ediyor oluşudur.30
24
Nicholas Tarling. (2005). A.g.e., s. 284.
1953 Temmuz-1955 Temmuz arasında görev yaptı (Ricklefs 1981: 234). Ali Sastroamidjojo, aynı zamanda Afrika
ve Asya ülkelerinin geniş katılımıyla gerçekleştirilen Bogor toplantısı organizasyonuna öncülük etti. Bkz.: Saul
Rose (1962). A.g.e., s. 189. Sastroamidjojo, 25 Ağustos 1953 tarihinde Parlamentoya yaptığı açıklamada Asya ve
Afrika uluslarıyla yakın işbirliğine vurgu yapıyordu. Bkz.: H. Roeslan Abdulgani. (1964). A.g.e., s. 22.
26
M.C.Rickefs. (1981) A History of Modern Indonesia, London: The Macmillan Press Ltd., s. 235.
27
Ang Cheng Guan. (2008). A.g.e., s. 29; Address given by Sukarno. (1955). A.g.e., s. 2.
28
Bandung Conference (Asian-African Conference), 1955, (Alıntılama, 16 Temmuz 2015,
https://history.state.gov/milestones/1953-1960/bandung-conf. (Not.: Konferans tarihi olarak 18 Nisan’ın seçilmesi
önemlidir. Modern dünya tarihinde Amerika’nın İngiltere karşısında sömürgecilik zaferini kazandığı tarih olan 18
Nisan 1775, Asya-Afrika ulusları için bir işaret niteliği taşıyordu. Konferans hazırlık komitesi tarih konusunda
kararı aldığında Sukarno bunu memnuniyetle karşıladığı gibi, açılış konuşmasında da buna vurgu yapıyordu. (Bkz.:
H. Roeslan Abdulgani. (1980). The Bandung Connection: Konperensi Asia-Afrika di Bandung tahun 1955, Jakarta:
Gunung Agung, s. 44, 45; Address given by Sukarno (Bandung, 17-24 April 1955), The Ministry of Foreign
Affairs, Republic of Indonesia.(ed.). Asia-Africa Speak from Bandung, 1955, s. 5.
29
Saul Rose (1962). A.g.e., s. 189, 190; Jamie Mackie. (2005). Bandung 1955: Non-Alignment and Afro-Asian
Solidarity, Singapore: Editions Didied Millet, s. 15. Bu toplantıya temsilci gönderen 29 ülke şunlardır: Afganistan,
Altın Sahili (bugünkü Gana), Birmanya, Çin Halk cumhuriyeti, Endonezya, Filipinler, Etiyopya, Hindistan, Irak,
İran, Japonya, Kamboçya, Kuzey Vietnam, Laos, Liberya, Libya, Lübnan, Mısır, Nepal, Pakistan, Seylan (Sri
Lanka), Siyam (Tayland), Sudan, Suriye, Suudi Arabistan, Türkiye, Ürdün, Vietnam ve Yemen. Her ne kadar,
1980’li yılların ikinci yarısında Türkiye’nin Cakarta Büyükelçisi olarak görev yapmış olan Murat İnegöllüğüoğlu,
eski Yugoslavya devlet başkanı Tito’nun da bu toplantıda yer aldığını ifade etse de (Metin İnegöllüoğlu. (1998).
Asya-Pasifik’te Türk İzleri, Manisa, s. 35), araştırdığımız kaynaklarda ne Yugoslavya’nın ne de Tito’nun adı
geçmektedir. (Not: Konferansa katılan ülke sayısı 29’dur. Bkz.: “Final Communique of the Asian-African
Conference of Bandung”, s. 1. http://franke.uchicago.edu/Final_Communique_Bandung_1955.pdf; Bandung
Conference
(Asian-African
Conference),
1955,
(Alıntılama,
16
Temmuz
2015,
https://history.state.gov/milestones/1953-1960/bandung-conf. Bir başka kaynak ise, davet edilen ülke sayısnıı otuz
olarak vermekte ve bunların ikisinin komünist bloğa, onunun ise Batı yanlısı olduğuna dikkat çeker. Bkz.: Ang
Cheng Guan. (2008). A.g.e., s. 30.
30
H. Roeslan Abdulgani. (1964). A.g.e., s. 11.
25
7
Ayrıca, Öte yandan, konferansta İsrail konusunun gündeme geldiği ve bu ülkenin doğrudan
iştiraki söz konusu olmasa da, bu ülke adına veya ‘sözcüsü’ konumunda olan Hindistan ve
Burma vasıtasıyla temsil edildiği görülür. Görüşmelerde İsrail’in perde arkasından girişimlerine
rağmen, ortaya çıkan karşı tepkiler nedeniyle yukarıda zikredilen iki ülke temsilcilerinin pek
fazla ileri gitmedikleri anlaşılıyor. 31 Davet edilmeyen ülkeler arasında Asya’dan Kore ve
Moğolistan ile Afrika’dan Güney Afrika yer alıyordu. Bu husus, Bandung Ruhu’nun hangi jeoideolojik alanları kapsadığının da bir göstergesidir.
Konferansa Hazırlık Süreci ve Karar Mekanizmaları
Bandung Konferansı’na giden süreçte Kolombo (Sri Lanka) ve Bogor’da 32 (Endonezya) iki
hazırlık toplantısı yapılması ilk etapta, Hint Alt Kıtası ve Güneydoğu Asya ülkeleri arasında bir
bölgesel işbirliği çabasını akla getirir. Ancak bu oluşum, daha sonra Afrika ve Ortadoğu’dan bazı
ülkelerin de davet edilmesiyle, Batı dışında ırkları-dilleri-kültürleri-siyasi yönelimleriyle
farklılıkların biraraya geldiği bir yapı olarak dikkat çeker. Özellikle Bogor toplantısında alınan
dört ilke Bandung Konferansı’nda belirleyici oldu. Bu kararlar: a)Asya-Afrika ülkeleri arasında
iyi niyet ve işbirliğini geliştirme; ortak çıkar alanlarının tespiti ve geliştirilmesi; dostane ve
komşuluk ilişkilerinin geliştirilmesi; b)katılımcı ülkeler arasında sosyal-ekonomik ve kültürel
sorunların ele alınması; c)Asya-Afrika halklarının ırkçılık ve sömürgecilikten doğan egemenlik
alanlarındaki sorunların tartışılması; d)Asya-Afrika ülkeleri ve halklarının dünya barışına
katkısı.33
Çin devlet başkanı Zhou Enlai (Chou En-lai), Sihanouk, Pham Van Dong, U Nu, Mohammad
Ali, Nasser gibi ünlü devlet adamları da bulunuyordu. Endonezya devlet başkanı Sukarno ve
başbakan Ali Sastroamidjojo ülkelerinde gerçekleştirilen Afrika-Asya zirvesine ev sahipliği
yapmaktan büyük bir memnuniyet ve gurur duydular. Bu anlamda ülke içerisinde büyük bir
prestij elde eden devlet başkanı, konferansın sonuç bildirgesinde Irian Jaya’yı Endonezya
topraklarına kattığını da eklemek suretiyle, belki de bu toplantının Endonezya için en önemli
başarısını elde etmiş oldu.34
Bandung Konferansı, dünya tarihinde Asya ve Afrika uluslarını bir araya getiren ilk toplantı
olma özelliğine sahiptir. 35 Sürecin hiç kuşku yok ki, en önemli aşamalarından biri Çin’in
toplantıya davet edilmesi konusundaki tartışmalardı. Çin, bir yandan Komünist SSCB’nin
müttefiki, öte yandan bölge, yani Güneydoğu Asya’da gücünü giderek hissettireceği izlenimi
veren siyasi nüfuz çabası ve kalkınmacı yönelimiyle ilgi odağı oluyordu. Nehru (Hindistan) ve U
Nu’nun (Burma) yanı sıra, Sukarno’nun da (Endonezya) ‘sempati’ beslediği Çin’in bu önemli
toplantıda yer alması, söz konusu bu ülkelerin dönemin Güneydoğu Asya’sının iki önemli
31
Jamie Mackie. (2010). A.g.e., s. 15.
Ang Cheng Guan. (2008). “The Bandung Conference and the Cold War International History of Southeast Asia”,
Bandung Revisited: The Legacy of the 1955 Asian-African Conference for International Order, (ed.). See Seng Tan;
Amitav Acharya, Singapore: Singapore National University, s. 29; Saul Rose (1962). Britain and Southeast Asia,
London: Chatto&Windus, s. 189; H. Roeslan Abdulgani. (1964). A.g.e., s. 23-4.
33
H. Roeslan Abdulgani. (1964). A.g.e., s. 24.
34
M.C.Rickefs. (1981). A History of Modern Indonesia, London: The Macmillan Press Ltd., s. 236.
35
D.G.E. Hall. (1987). A.g.e., s. 911.
32
8
temsilcisi olduğu dikkate alındığında bölgesel güvenlik, işbirliği vb. bağlamların göz ardı
edilmediğini de dikkatlere sunulmalıdır.36
Dönemin güç blokları açısından bakıldığında, bu gelişmelerin ABD’den ziyade SSCB’nın şu
veya bu şekilde memnuniyetine neden olduğunu düşünmek mümkün. Yukarıda da ifade edildiği
üzere Hindistan, Burma, Endonezya siyasi yönetiminin Sovyet Rusya bloğuna ‘sempatisinin’
yanı sıra, bölgesel bir güç olarak telâkki edilerek de olsa Çin’in katılımının sağlanması bunun
somut göstergeleri olduğuna kuşku yok. Kaldı ki, Amerika’nın ‘sessiz kalmayı’ tercih ederken,
Sovyet Rusya konferansa resmi olarak kutlama mesajı göndermesi de katılımcı ülkelere ve de
konferans konseptine yaklaşımını ortaya koymaktadır.
İki gün süren Bandung Konferansı, Pasifik Okyanusu’ndan Atlantik sahillerine kadar farklı
ülkelerin bir araya gelerek, üçüncü dünya olarak adlandırılan bağlantısızlar grubunun oluşumu
düşüncesine sahip ve bu yönde çok daha kapsamlı işbirliklerinin gündeme getirilebileceği bir
blok olması yolunda adımların atılacağı umulan bir oluşum olarak gerçekleştirildi.37
Bandung Konferansı’na katılan ülke temsilcilerinin aynı ideolojik ve uluslararası ilişkiler
yöneliminden söz edilemese de, Konferans’ın, Batı ile Doğu arasında yaşanan Soğuk Savaş
çatışması dışında üçüncü bir seçenek olarak gündeme gelmesi yönünde bir çabanın sergilendiği
bir gerçektir. 38 Asyalı liderlerin öncülüğünde gerçekleştirilen bu konferansın alternatif bir
oluşum olarak gündeme taşınması, Afrikalı ve Ortadoğu’dan da katılımlarla görece geniş bir
coğrafyanın temsil edilmesi ve şu veya bu şekilde desteğini almasıyla bağlantılıdır. Konferansa
katılımın, sömürgecilik kavramı etrafında buluşan eski ve o dönem henüz bağımsızlık
sürecindeki ülkelerden oluştması önemlidir. Bu çerçevede, Asya ve Afrika’da sömürgeciliğe
maruz kalmış toplumların temsilcilerinin katılımına konu olması dolayısıyla, bu inisiyatifi, genel
yaklaşım ve hedefler itibarıyla değerlendirildiğinde Asya-Afrika Konferansı olarak da zikretmek
mümkün.
Bandung Konferansı, küresel siyasal ilişkilerin yeniden yapılaştırılması açısından son derece
önemli bir girişim olarak tarihe geçti. Aşağıda değinileceği üzere bu konferansla, bir yanında
Batı Avrupa sömürgeciliğinin nihayete erdirilmesinin öte tarafdan, 2. Dünya Savaşı sonrasında
Batı kültür ve medeniyetinin ürettiği iki ideoloji yani, kapitalizmin ve komünizmin temsil ettiği
iki kutuplu dünya yerine, üzerinde farklı renkleri, dilleri ve medeniyetleriyle çoğul yapıların ve
Not: Çin’in Konferansa katlıması öncesinde Çin ve Endonezya hükümetleri arasında 22 Nisan 1954 tarihinde,
özellikle Endonezya’da yaşayan Çin kökenlilerin vatandaşlık hakları konusunda bir anlaşma imzalanmış olması
önemlidir. Bkz.: Harold M. Vinacke. (1956). Far Eastern Politics in the Postwar Period, New York. AppletonCentury-Crofts, s. 371-2.
37
“How they became known as Colombo Powers”, The Straits Times, 20 December 1979, Microfilm NL10421, [Lee
Kong Chian Reference Library], s. 21.
http://eresources.nlb.gov.sg/newspapers/Digitised/Article/straitstimes197912201.2.95.3.aspx?q=Bandung+Conference&page=2&sort=relevance&token=conference%2cbandung&sessionid=c69f2
7a653df486f9aa5f59cce1c578a.
38
Amitav Acharya; See Seng Tan. (2008). “The Normative Relevance of the Bandung Conference for Contemporary
Asian and International Order”, In Bandung Revisited: The Legacy of the 1955 Asian-African Conference for
International Order, (ed.). See Seng Tan; Amitav Acharya, Singapore: Singapore National University, s. 3. Söz
konusu bu ülkelerin toplam nüfusunun 1.4.milyarı bulduğu ve dünya nüfusunun 2.4 milyar olduğu düşünüldüğünde,
son derece önemli bir temsil gücüne ulaştığı görülür. Bkz.: H. Roeslan Abdulgani. (1964). A.g.e., s. 30.
36
9
oluşumların dünya siyasal sistemi içerisinde söz sahibi olma arzusunun pratiğe dökülmesi
hedefleniyordu.
Dönemin ABD Dışişleri Bakanı John Foster Dulles’ın “tarafsız kalmak etik bir yaklaşım değil”39
şeklinde ifade edilebilecek demecinde somutlaşan ve dünyanın iki kutuplu açılıma mahkum
olduğunu izhar eden söyleme alternatif olması dolayısıyla Bandung Konferansı üzerinde dikkatle
durulmayı hak etmektedir. Konferans, temelleri, süreçleri ve etkileri bağlamında sıradan veya
popüler bir girişim olmadığını ortaya koymuştur. Dulles’a atfedilen yukarıdaki ifadede
karşılığını bulduğu üzere, Batı-Doğu kutbunun oluşturduğu, uluslararası siyasetin merkezinde
bulunan iki alternatif arasında seçime zorlanmaya karşı çıkışın Bandung Konferansı’nın en
önemli fenomeni olduğunu söylemeliyiz. Konferansa katılan ülkeler, delegasyonun üst düzey
devlet adamlarından oluşması vb. faktörler, bir zamanlar sömürge toprakları olan coğrafyalarda
özgürlüklerine kavuşan veya kavuşmak üzere olan halkların kendi ülkeleri, bölgeleri ve
uluslararası arenada siyaset yapma biçimini Washington ve Moskova’ya endekslenmesi dışında
bir açılım, en azından potansiyelinin olduğunu ortaya koymuştur.
Bu noktada, Konferansa iştirak eden ülkelerin büyük bir bölümü bağımsızlıklarını henüz yeni
kazanmış olduklarından, özellikle bağımsızlıkların korunması ve halen sömürge yönetimleri
altında bulunan ulusların da bir an evvel özgürlüklerine kavuşmalarını gaye edindi. Bu
bağlamda, bağımsızlıkların devamının şartı olarak özellikle iktisadi, sosyal ve kültürel
işbirliklerinin hayata geçirilmesi büyük önem taşıması dolayısıyla, konferansta kurulan alt
komisyonlar bu yönde çalışmalar yaptı. Çeşitli alanlarda söz konusu bu işbirliğinin, sadece
toplantıya katılan Afrika ve Asya ülkelerinin değil, aynı zamanda küresel kamuoyunun
menfaatine gelişmeler yol açacağı üzerinde duruldu. Bu kanaatler içerisinde öncelikli madde
elbette ki, barış meselesi üzerine yoğunlaştı.40
Bandung Konferansı’nı, sadece savaş sonrası yeni dünya düzeni bağlamında değerlendirmek
yanıltıcı olur. Bu konferans kapsamı ve hedefleri dikkate alındığında uzun bir dönem sonrasında
yeni bir oluşumun habercisi konumundadır. Bu bağlamda, 15. yüzyıl sonlarında Portekizli
denizci Vasco da Gama’nın bizzat somutlaştırdığı Avrupa merkezli sömürgecilik ve
emperyalizm vizyonunun sonu anlamına geliyordu. 41 Portekiz ve ardından diğer Batı Avrupa
uluslarının Asya, Afrika ve Latin Amerika coğrafyalarındaki sömürgeleştirme politikalarına, bu
coğrafyalarda yaşayan sömürgeleştirilmiş halkların uzun bir aradan sonra küresel çıkışı olarak
değerlendirilebilir. Aradan geçen uzun yüzyıllar boyunca söz konusu Avrupalı sömürgeci
güçlere karşı verilmiş kapsamlı 42 ve kısmi mücadeleler bir yana, 43 Japonya’nın “Asya
39
Jamie Mackie. (2010). A.g.e., s. 19.
Zeki Kuneralp. (1999). Sadece Diplomat -Anılar–Belgeler-, İstanbul: İSİS, s. 309.
41
Jamie Mackie. (2010). A.g.e., s. 9.
42
Bu noktada, Konferans’ın gerçekleştirildiği coğrafyayı dikkate alarak söyleyecek olursak, Portekiz
sömürgeciliğinin Takımadalar bağlamında Malaka Boğazı ve çevresindeki varlığı (1511-1641) karşısında Açe İslam
Devleti’nin karşı koyuşu dikkat çekicidir. (Anthony Reid. (2006a). A.g.e., s 12.). Aynı şekilde, 19. yüzyıl son
çeyreğinde Hollanda Doğu Hint sömürgeci yönetimi (VOC) vasıtasıyla Açe İslam Devleti’ni ilhak girişimi uzun bir
mücadeleye konu oluyordu (1873-1942).
43
Takımadalarda Portekiz ve Hollanda sömürgeciliği karşısında Malaka Sultanlığı, Banten Sultanlığı, Tidore,
Padang’da; İspanya ve Amerika sömürgeciliğine karşı Borneo Adası ve Filipinler’de verilen verilen mücadeleler
buna örnek teşkil etmektedir.
40
10
Asyalılarındır”44 politikası uyarınca Doğu Asya ve ardından Güneydoğu Asya’ya doğru uzanan
‘kurtarıcı’ vizyonu, Avrupalı sömürgecilerin yerli halklar nezdinde oluşturulmuş büyüsünün
bozulmasında büyük bir işlev gördü. Örneğin, bir dünya görüşü olarak Batı medeniyetine
aidiyetiyle öne çıkan Rusya’ya karşı Japon Krallığı’nın 1905’de kazandığı zafer, Asyalıların
Beyaz ırk karşısındaki gücünü sembolize eder.
Bu anlamda Japonya, her ne kadar askeri gücüyle bir ‘işgal’ süreci başlatmış olsa da, Doğu ve
Güneydoğu toplumları arasında tam anlamıyla ‘sömürgeci bir güç’ olarak telâkki edildiğini
söylemek güç. Aksine, İngiliz, Hollanda ve Fransa vb. sömürgeciliğinin emperyalist ve kültürel
dönüştürücü politikaları karşısında Asyalılık konseptini gündeme taşıyan bir Japonya’nın kabul
gördüğünü söylemek mümkün. Buna örnek olarak, Sumatra Adası’nda Açe’de, Malaya
topraklarında Malay Müslüman halkının, Cava Ada’sında yerli Müslümanların Japon işgaline
karşı durmadıkları, aksine o dönem için mevcut Batılı sömürgeci unsurlardan kurtulma adına
‘davet’ edildiği de biliniyor. Bu noktada vurgulanması gereken bir diğer husus, Japonya’nın
teritoryal genişleme sürecinde nüfuz ettiği topraklardaki ‘milliyetçi’ hareketleri desteklemesi ve
nihayetinde en azından bunlar arasından bazılarını ‘bağımsızlık’ yolunda hazırlaması kayda
değer bir gelişmedir. Bu çerçevede, Bandung Konferansı’nın düzenlendiği Endonezya’yı ve bu
konferansa hararetle önderlik yapan kurucu figürü ve ilk devlet başkanı Sukarno’nun Japonların
‘işgal’ döneminde bağımsızlığa hazırlanan bir Endonezya milliyetçisi olduğunu hatırlamak
gerekir.
Sömürgeci güçler arasında başlatıcılık rolünü değilse bile, zamanla inşa ettiği güç ve
yayılmacılığı noktasında önceliği bir Ada halkı olan İngilizlere verecek olursak, II. Dünya
Savaşı’nda ancak bu sefer Asya’dan bir başka Ada devleti olan Japonya Batı Avrupa
sömürgeciliğini sona erdiriyordu.
Bağlantısızlar Arasında Liderlik Yarışı
Konferans’ta üç isim dikkat çekiyordu. Nehru, ‘Bağlantısızlar Bloğu’ kavramını kavramsal
boyutta dile getiren ve savunan kişi olarak öne çıkarken; Çin Başbakanı Zhou Enlai kimi taraflar
arasında uzlaştırıcı rol üstleniyordu; 45 Sukarno ise daha çok oratorluğu ile katılımcı ülke
delegasyonu üzerinde birleştiricilik işlevi görüyordu.46
Bu noktada, Sukarno’nun, Konferansın açılış konuşması metninden bazı cümlelerin çarpıcı bir
gerçeği ortaya koyduğu görülür. Sukarno konuşmasını, iki temel ayrım üzerine, yani
‘sömürgecilik’ ve ‘emperyalizm’ üzerine oturtuyordu.47 Batı Avrupalı sömürgeci ve emperyalist
ulusların yüzyıllar boyunca ürettikleri ve Batı medeniyetinin yansıması olan politikalar ve
icraatlar dikkate alındığında aslında birbirinden ayrılması mümkün olmayan bu iki kavram,
Batı’nın dünya tarihine hediyesidir. Sukarno, Afrikalı ve Asyalı ulusları biraraya getiren böylesi
bir oluşumun odağında sömürgecilikten ve ırkçılıktan nefretin yattığını belirtir.
Amitav Acharya; See Seng Tan. (2008). “The Normative Relevance of the Bandung Conference for Contemporary
Asian and International Order”, s. 3.
45
Amitav Acharya; See Seng Tan. (2008). “The Normative Relevance of the Bandung Conference for Contemporary
Asian and International Order”, s. 5.
46
Jamie Mackie. (2010). “The Bandung Conference and Afro-Asian Solidarity: Indonesian Aspects”, Bandung 1955:
Little Histories, (ed.) Antonia Finnane&Derek McDougall, Caulfield: Monash University Press, s. 12.
47
Address given by Sukarno (Bandung, 17-24 April 1955), The Ministry of Foreign Affairs, Republic of Indonesia.
(ed.). Asia-Africa Speak from Bandung, 1955.
44
11
Bandung Konferansı’na hazırlık sürecinde Jawaharlal Nehru ve U Nu’nun liderlik yaklaşımlarına
karşın, konferans açılış konuşmasında izlendiği üzere Sukarno’nun ağırlığını koyma çabası
dikkat çeker. Aynı zamanda, söz konusu bu kurucu unsurların Konferans’ın daha sonraki yıllarda
alabileceği uluslararası yönelimi belirleme konusunda bazı girişimlerine tanık olunur. Örneğin,
bu noktada Sukarno’nun, Bandung Konferansı’ndan devşirdiği güçle, 1950’li yılların ikinci
yarısında ABD ve SSCB’nin uydusu olmayı reddederek ‘Bağlantısızlar’ olgusunun öncü
savunuculuğu rolü oynadığı görülür.48
Bununla birlikte, bu sürecin ikinci önemli adımı, 1961 yılı Eylül ayında Belgrad Konferansı’nda
bağlantısızlar cephesinde iplerin Cemal Abdül Nasır ve Tito’ya geçmesiyle bir anlamda ideolojik
yönelimin komünist blok lehine evrilmesi oldu. 49 Bu yönelim çerçevesinde, Bağlantısızlar
kavramını öncelleyen ve “sömürgecilik karşıtlığında buluşan” Nehru ve U Nu ile buna destek
veren Sukarno’nun aksine, Nasır ve Tito’nun rolü, Avrupa’da Soğuk Savaş sonrası gelişme
gösteren ‘Berlin krizi’ üzerinden konferansı yürütmek oldu. Bu girişimin en önemli sonucu,
kuşkusuz ki, iki kutuplu dünyaya alternatif olan üçüncü bir şık olasılığının ortadan
kaldırılmasıdır.50
Aynı yıllarda, yani 1960’da Sukarno’nun Bağlantısızlar kavramı üzerinden bazı çabalar
sergileme eğilimi gösterse de, özellikle iç politikada yaşadığı güç kaybı onun böylesi bir
uluslararası inisiyatifi bir kez daha üstlenmesine olanak tanımadı. Bu süreçte, Sukarno, halkının
kahir ekseriyeti Müslüman olan Endonezya’da ‘Batı karşıtlığı’ ile ‘komünizme’ kayan bir siyasi
duruş sergilemesi ve buna paralel olarak siyasi kontrolü kendi elinde toplama çabası,
demokrasinin 30 Eylül 1965 tarihinde ordu darbesiyle iktidarını yitirmesine neden oldu. 51 İç
politikadaki siyasi bloklaşmalar bir yana, Sukarno’ya yönelik bu darbe girişiminin ardında ABD
parmağı olduğuna dair atıflar, 52 Bandung Konferansı sürecinde sergilediği liderlik rolüne bir
cevap olup olmadığı da tartışmaya açıktır. Bir diğer önemli lider olarak öne çıkan Cemal
Abdülnasır’ın ülkesi Mısır’ın, 1950’lı yılların ikinci yarısında İngiltere-Fransa-İsrail güçlerince
işgale maruz kalması da dikkate alınması gereken bir gelişmedir.53
Türkiye Bandung’da
Bu noktada, Türkiye’nin bu oluşumdaki etkinliği üzerinde durmakta fayda var. NATO üyesi
olmakla, söz konusu iki kutuplu dünyaya mensup olan Türkiye, Dış İşleri Bakanı düzeyinde
Bandung Konferansı’nda temsil edildi.
48
Norman G. Owen. (2005). (ed.). The Emergence of Modern Southeast Asia: A New History, Singapore: Singapore
University Press, s. 310.
49
Amitav Acharya; See Seng Tan. (2008). “The Normative Relevance of the Bandung Conference for Contemporary
Asian and International Order”, s. 12.
50
Jamie Mackie. (2010). A.g.e., s. 22.
51
Clive J. Christie. (1996). A Modern History of Southeast Asia: Decolonization, Nationalism and Separatism,
London: Tauris Academic Studies-I.B.Taruis Publishers, s. 124; Frederick P. Bunnell. (1966). ”Guided Democracy
Foreign Policy: 1960-1965”, Indonesia, October, Modern Indonesia Project, Cornell University, New York: Ithaca,
s. 41.
52
Bkz.: Peter Dale Scott. (2007). Peran CIA dalam Penggulingan Sukarno (Edisi Revisi), (Darma). Yogyakarta:
Media Presindo.
53
Amitav Acharya; See Seng Tan. (2008). “The Normative Relevance of the Bandung Conference for Contemporary
Asian and International Order”, s. 12.
12
Bu noktada, Konferans’a katılan Türk heyetine kısaca göz atalım. Dönemin Demokrat Parti
Hükümetinde, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı unvanıyla Fatin Rüştü Zorlu Bandung
Konferansı’na Türkiye’yi temsil eden heyetin başında bulunuyordu.
Heyet, aşağıda isimleri zikredilen eski büyükelçilerden teşekkül ediyordu:
1.Semih Günver (Büyükelçi)
2.Zeki Kuneralp (Büyükelçi)
3.Turgut Menemencioğlu (Büyükelçi; BM Daimi Temsilcisi, Washington ve Londra
Büyükelçisi.
4.Orhan Eralp
5.Talat Benler
6.Hayrettin Ozansoy (Zorlu’nun özel kalem müdürü).54
Türk heyeti bu konferansa güçlü bir ekiple katıldığı, konferans sırasında önemli çıkışlar yaparak
yönlendirici bir konum aldığı ve bu durumun sonuç bildirgesine de yansıdığı ifade edilir. 55
Türkiye’nin bu toplantıya katılışı başlı başına önemlidir. Bu önem sadece Türkiye’nin
bağımsızlık mücadelesi vermiş ülkelere ilham kaynağı olmasından ibaret değil. Aynı zamanda,
dönemin şartları içerisinde ne Batı ne de Doğu bloku içerisinde yer alan, ayrıca kendi başlarına
bir blok teşkil etme yolunda adımlar atmaya kararlı bir grup ülke arasında, bir anlamda NATO
yani Batı blokunu temsilen katılıyor olmasından kaynaklanıyordu. Bu noktada, Türk heyetine
başkanlık eden Fatin Rüştü Zorlu’nun, Paris’teki NATO Daimi Delegesi olarak görev yaptığı da
dile getirilir.56
Türkiye’nin genel itibarıyla diğer ülkelerden ayıran husus, Balkanlar, Ortadoğu ve Kuzey
Afrika’da yaşanan toprak kayıplarına rağmen, Osmanlı Devleti’nin sömürgeleştirilememiştir.
Öte yandan, sömürgecilik ve emperyalizm olgusuna bir karşılık olmak üzere, son dönem yaşanan
tüm siyasi ve ekonomik çalkantılara rağmen, Pan-İslamcı bir politika gibi evrensel bir açılımı
hayata geçirme inisiyatifine öncülük etmesi de dikkate alınması gereken bir özelliktir.57 Osmanlı
Devleti’nin devamı mahiyetindeki modern Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘kadim topraklar’ ve ‘din
kardeşliği’ üzerinden yeni ulus-devletlerle etkileşiminin ne yönde geliştiği de dikkate
alınmalıdır. Bu çerçevede, Türkiye’de yaşayan ideolojik tartışmalar bir yana, Mustafa Kemal’in
gerek Kurtuluş Savaşı’ndaki, gerekse yeni devletin kuruluşu serüvenindeki rolü nedeniyle
aralarında halklarının kahir ekseriyetinin Müslüman olduğu toplumlar da olmak üzere, adına 3.
Dünya denilen toplumların bağımsızlık mücadelelerine olumlu bir tesiri olduğuna kuşku yok.
Örneğin, bu noktada, o dönem, İngiliz sömürgeciliğine konu olan Malaya’da ve Hollanda
sömürgeciliğine konu olan Sumatra Adası’nda 1920’li, 1930’lu yıllarda evlerde Atatürk
posterlerinin asılı olduğuna dair görüşler ile Malaya Yarımadası’nda Atatürk ve Türkler
hakkında kaleme alınan eserleri hatırlatmakta fayda var. Bunlar arasında 1920’li yıllarda Malay
Yarımadası’ndaki Kelantan’da yayınlanan meşhur Al-Kitap adlı dergide Atatürkle ilgili
metinler 58 dönemin önde gelen süreli yayınlarından “Saruan Azhar”ın 1925, 1926 ve 1927
Metin İnegöllüoğlu. (1998). A.g.e., s. 36.
Semih Günver. (1985) Fatin Rüştü Zorlu’nun Öyküsü, Ankara: Bilgi Yayınevi, s. 52.
56
Zeki Kuneralp. (1999). A.g.e., s. 308.
57
Paul Van’t Veer. (1977). Perang Belanda di Aceh, Banda Aceh: Dinas Pendidikan dan Kebudayaan Aceh, s. 32.
58
William R. Roff. (1974). (ed.), Kelantan: Religion, Society and Politics in a Malay States, Chapter 7, Kuala
Lumpur: Oxford University Press, s. 174.
54
55
13
yıllarına ait sayılarında Osmanlı ve Atatürk konulu yazılar59; 1930’lu yıllarda Türk bağımsızlık
mücadelesi Güneydoğu Asya’da Açe’de halkın Atatürk’ün posterlerini evlerine asmaları
hatırlanabilir.60 Benzer şekilde, Açeli mimar ve akademisyen Kemal Arif’in dile getirdiği üzere
gene benzer dönemde ailelerin erkek çocuklarına Kemal, İsmet ve Efendi isimleri veriyorlardı.61
Türk heyetine başkanlık eden Fatin Rüştü Zorlu, Demokrat Parti hükümetinde Başbakan
Yardımcısı olduğu gibi, yukarıda ifade edildiği üzere, Türkiye’nin NATO’daki daimi delegesi
statüsüne de sahipti. İşte bu statü Türk heyetinin ve dolayısıyla da Türkiye’nin konferansın bir
nevi manevi lideri konumundaki Nehru ile çekişmesini kaçınılmaz kılıyordu. Çünkü Nehru,
dünyada askeri temellere dayalı ittifakların varlığına son verilmesini savunuyordu. 62 Bu
bağlamda Nehru ve Zorlu arasında bir takım sert çekişmeler husule geldi. Bu çekişmeler Sovyet
tehdidi karşısında ABD ve NATO varlığını savunmak ile her iki blok karşısında tarafsızlık ilkesi
takip etmek arasındaki karşıtlık olarak yansıyordu. Zorlu, argümanını desteklemek için
Çekoslavakya Cumhurbaşkanının, Nehru’nunkine benzer tarafsızlık politikası izlemek suretiyle
nasıl Sovyetlerin elinde yem olduğunu ileri sürüyordu. Günver’e göre, konferansa bu çekişme
damgasını vurmuştur.63 Burada Zorlu’nun NATO yanlısı bir görüş ortaya koyarak bu konuda
ısrarcı olmasını, kendi şahsi yaklaşımından öte, Türkiye’nin dış politikasının bir gereği olduğu
görülür. Öyle ki, 9 Ağustos 1954 tarihinde Yugoslavya ve Yunanistan ile Balkanlarda Dostluk ve
İşbirliği Anlaşması (Bled Anlaşması) imzalarken, Tito’nun gayesi mevcut siyasal blokların
dışında kalarak tarafsızlık politikası uygulamak iken, dönemin Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı
Menderes “tarafsızlığın hayalcilik” olduğunu ileri sürerek bloklaşmayı savunmasında da
görülür.64
Türkiye’nin Batı blokuyla ilintisi kadar, Endonezya Cumhuriteyi’yle ilişkilerinin de konferansa
davet edilmesinde bir rolü olduğu düşünülebilir. Bu bağlamda, Türkiye Cumhuriyeti ile genç
Endonezya Cumhuriyeti arasındaki resmi ilişkiler dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın,
ülkenin kurucu babası ve ilk devlet başkanı Sukarno’yu Türkiye’ye davet etmesiyle başladı.
Sukarno’nun, milliyetçilik hareketi içerisinde yer aldığı dönemde, Türkiye bağımsızlık
hareketinden esinlendiği biliniyor. Bu anlamda, gerek milliyetçi gerekse ‘seküler’ bir devlet
yapısını öngören düşünceye ulaşmasında, Türkiye Cumhuriyeti’nin oluşumuna katkıları olan
Ziya Gökalp, Halide Edip Adıvar, Kemal Atatürk’ün tesirleri görülür. Öyle ki, Sukarno bu
görüşlerini İngilizce olarak da yayınlanan bir makalesinde zikreder.65
Türk heyetinin Bandung Konferansı’na katılmasına bir başka sebep ise, daha 1954 yılı içerisinde
BM’nin New York’taki merkezinde, bazı Afrika ve Asya ülkelerinin bir araya gelerek
Seruan Azhar (1925), ‘Zaman Beridar’, ‘Haber Turki’, 1344 Rabiulahir, (October), s. 18; A.g.e., ‘Turki Macu’,
‘Turki Pakaian’, ‘Vahdettin’, s. 19; ‘Turki’, 1344 Cumadilawal (November); (1926), ‘Turki’, 1344 Racab,
(January), s. 79; 1344 (Sha’ban) (February), s. 91; (1927). ‘Mustafa Kemal’, 1346 Cumadilawal (November), s. 514.
59
Bu konuda daha geniş bilgi için Bkz.: Anthony C. Milner. (1986). “The Impact of the Turkish Revolution on
Malaya”, Archipel, Vol. 3, (syf. 117-130). (Yaşı doksana yaklaşan eski gazeteci Teuku Ali Basya (Talsya) ile 13
Kasım 2005 tarihinde Banda Açe’de evinde yaptığım görüşme’den. M.Ö. Bkz.: Mehmet Özay. (2006). Açe Kitabı.
İstanbul: Fide Yayınları, s. 138.
61
2007 yılı Nisan ayı başında Kemal Arif’le Kampung Pande’de (Banda Açe) yaptığım mülâkattan. (M.Ö.)
62
Anthony Reid. (2008). A.g.e., s. 24.
63
Semih Günver. (1985) Fatin Rüştü Zorlu’nun Öyküsü, Ankara: Bilgi Yayınevi, s. 53-4.
64
Metin Aydoğan. (2005). Türkiye Üzerine Notlar: 1923-2005, İzmir: Umay Yayınları, s. 144.
65
Metin İnegöllüoğlu. (1998). A.g.e., s. 38-107.
60
14
bağlantısızlar hareketini oluşturmaları konusunda çalışmalar yapmalarıdır. Ankara’nın da
dikkatini çeken bu küresel oluşum, yetkililerin bu gelişme içerisinde olması yönünde aldığı
olumlu kararla gerçekleşmiştir. Bunun üzerine Ankara yönetimi, BM Daimi Delegesi başkanı
Selim Sarper’e bu oluşum içerisinde yer alınması talimatını verdi. Zorlu başkanlığındaki Türk
heyeti NATO’nun varlığını bir takım haklı gerekçelere dayandırırken, Sovyet Bloğunun yeni bir
tür sömürgecilik unsuru olarak dünya sahnesinde yer işgal ettiğini değinerek küresel çapta bir
politik çatışmaya yol açmıştır. Bu çıkış sonuç bildirgesinde “Her türlü sömürgeciliğin kınanması
yönündeki” madde ile somutlaşmış oldu.66
Yukarıda da değindiğimiz üzere, Türkiye, bu konferansta bir anlamda Batılı ülkelerin temsilcisi
konumunda olduğu yolunda güçlü bir izlenim bıraktı. Türkiye’nin toplantıya daveti Sukarno’dan
gelse de, Batılı ülkeler de Türkiye’nin toplantıda yer ve rol almasından yanaydılar. 67 NATO
üyesi olan Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı açmaz, konferansta yer alan ülkelerin büyük bir
kısmını sömüren ülkelerin önemli bir bölümünün de, NATO üyesi olmasıyla ortaya çıkıyordu.
Buna rağmen, toplantıda Türkiye’nin Batı’yla olan ilişkileri ve gündeme Batı bloğunun
temsilcisi gibi çıkmasından ziyade, bir yandan Müslüman dünyanın, öte yandan da bağımsızlık
mücadelesinin öncü ülkesi sıfatıyla yer aldığını, en azından diğer katılımcılar tarafından bu
şekilde değerlendirildiğini söylemek mümkün. Bu sonucu, aşağıda değinileceği üzere, Türk
delegesinin konferansa yaptığı katkılardan çıkarmak mümkündür.
Kuruluş sürecinde uluslararası ilişkilerde, bir siyasi yaklaşım olarak ‘bağlantısızlık’ eğiliminin
öne çıkmakta olduğu, ancak ardından Batı yönelimli bir eko-siyasi açılıma maruz kaldığı dikkate
alındığında, Türkiye Devleti’nin siyasi eliti arasında bir Nehru, U Nu veya Sukarno benzeri bir
açılımı gerçekleştiren bir siyasetçiye rastlandığını söylemek güç. Bunun sağlamasını Türkiye’nin
Konferans’a gönderdiği katılımcıların, Konferans süresince hangi siyasi eğilimin temsilcisi
görüntüsü verdikleriyle ortaya çıkmaktadır. Bu çerçevede Türkiye’nin adı İran, Irak, Pakistan ve
Filipinlerle birlikte adı Batı yanlısı olarak geçiyordu.68 Bu noktada en açık kanıt, Dışişleri Bakanı
Fatin Rüştü Zorlu hakkında oluşan kanaatin, “Batı yanlısı en etkin isimlerden biri” olarak
bahsedilmesidir.69
Türk heyetinin konferansa yapmış olduğu dikkat çekici katkıları şu maddeler halinde sıralamak
mümkün:
a)Nehru’nun ileri sürdüğü ‘Tarafsızlık’ (neutralism) maddesinin sonuç bildirgesine konması
engellenerek, katılımcı ülkelerin büyük bir çoğunluğunun desteğiyle teşkilâtlanma konusu
üzerinde ittifak sağlandı.
İlk bakışta, Soğuk Savaş döneminin iki kutuplu yapısı içerisinde, kendilerini büyük bir tehdit
altında hisseden devletlerin kendi bağımsızlıklarını korumak ve sürdürmek amacıyla bir blok
içerisinde yer almasına olanak tanıyan ve bu konuya dikkat çeken Türkiye olduğu için de
ağırlıklı olarak NATO örgütünün varlığını benimseme düşüncesi ortaya çıkar. Ancak böylesi bir
kararın alınmasında temel neden, yukarıda da izah edildiği üzere, zayıf milletlerin
bağımsızlıklarının korunabilmesi yönündedir.
Semih Günver. (1985) Fatin Rüştü Zorlu’nun Öyküsü, Ankara: Bilgi Yayınevi, s. 53, 56.
Metin İnegöllüoğlu. (1998). A.g.e., s. 35-6.
68
Amitav Acharya;See Seng Tan. (2008). A.g.e., s. 6, 11.
69
Amitav Acharya;See Seng Tan. (2008). A.g.e., s. 11; Roland Burke. (2010). “A.g.e., s. 29-30.
66
67
15
b)Atom bombası vb. silah türlerinin yasaklanması düşüncesine karşı çıkılmış. Bu nedenle
argüman olarak şayet silahsızlanma söz konusu olacaksa bunun her türden silahları kapsaması ile
kabul edilebileceği ileri sürülmüştür.70
Bu iki temel hususta Türkiye’nin düşünceleri etrafında birleşilmesi, Türkiye’nin de karşılığında
bir takım tavizlerde bulunmasını gerektirmiştir. Öyle ki, bu hususlar arasında Kuzey Afrika’da
Fransa’nın varlığı, Batı İrian ve Aden meselelerinde bu konuları savunan ülkelere Türkiye’nin
desteği söz konusu olmuştur.71
Konferansın çıkış noktasını, sömürgeciliğe maruz kalmışlık ortak paydası oluşturduğundan,
katılımcı ülkeler arasında sömürgeciliğin lanetlenmesi konusunda görüş birliği bekleniyordu.
Ancak Batı, yani ABD yanlısı bir çizgi izlemeleriyle dikkat çeken Türkiye-Irak-İran-Lübnan,
Pakistan, Filipinler ve Tayland’ın sömürgeciliğin yanı sıra, komünizmin de eklenmesi konusunda
görüş bildirleri bir kriz olarak telâkki ediliyordu.72 Manifestoda yer alacak kavramlardan biri, o
dönem Sovyetler Birliği’nce kabul edilen ‘barış içinde birliktelik’ (peaceful coexistence) kavramı
çerçevesinde, ABD’nin kuruluşuna öncülük yaptığı SEATO benzeri kolektif savunma paktların
da eklenmesi taraftarıydılar.73
Bandung Ruhu ve Gerçeklik
Bandung Konferansı, Savaş sonrası dönemde yeniden yapılanma sürecine giren küresel siyasal
sistemde belirleyici olma hedefiyle ortaya çıkan, ancak devamı getirilemeyen bir proje olarak
tarihe geçti. Bu siyasi hedef gerçekleştirilemese de, Birleşmiş Milletler içinde ortak hareket etme
çabasındaki Bağlantısızlar ve G77 oluşumlarında görüldüğü üzere, etkisi şu veya bu şekilde
bugüne kadar devam eden ‘Bandung Ruhu’ olarak adlandırılabilecek bir olgudan bahsetmek
mümkün. Konferan’ın ellinci yıl dönümünde (2005) dolayısıyla Bandung’da biraraya gelen
ülkeler bu ruhu devam ettirme adına ‘Yeni Asya-Afrika Stratejik Ortaklık’ (NAASP) oluşturma
konusundaki girişimleriyle dikkat çekiyorlardı.74
Bandung Konferansı’nın ortaya koyduğu en somut gelişme, sömürge sonrası ve bağımsızlık
süreçlerinde, adına 3. Dünya denilen ülkelerin dönemin iki kutuplu dünyası karşısında kendi
tarihi birikimleri ve değerleriyle ortaya çıkma cesareti gösterebilmeleridir. Bununla birlikte,
sömürgecilik döneminin mağduru halkların, o dönem henüz ulus-devletleşme sürecine yeni adım
atmalarına, bir bölümünün ise hâlâ bağımsızlık mücadelesi veriyor olmasına rağmen, dünyanın
iki güç etrafında ideolojik kamplaşmasının neden olduğu istikrarsızlık nedeniyle, Bandung
Konferansı’nda uluslararası ilişkilerde ‘güç’ mekanizması yerine, adalet ve eşit sorumluluk
70
H. Roeslan Abdulgani. (1964). A.g.e., s.31; Zeki Kuneralp. (1999). A.g.e., s. 313.
Zeki Kuneralp. (1999). A.g.e., s. 313.
72
Amitav Acharya; See Seng Tan. (2008). The Normative Relevance of the Bandung Conference for Contemporary
Asian and International Order”, s. 6. (Not: Bu noktada, Tayland’ın ABD yanlısı bir duruş sergilemesine örnek
Kolombo toplantısına iştirak etmemesiydi. Buna sebep olarak da, beşli grubun tümünün eski sömürge toprakları
oluşu, Siam’ın ise sömürgeleştirilmemiş olmasıydı. Ayrıca, şayet ortak bir savunma bloğundan söz edilecekse, bu
sürecin ABD’siz olamayacağı Tayland yöneticilerince açıkça dile getiriliyordu. Bkz.: Nicholas Tarling. (2005).
A.g.e., s. 284.
73
Jamie Mackie. (2010). A.g.e., s. 16.
74
N’Dri Therese Assie-Lumumba. (2015). A.g.e., s. 1.
71
16
olgularını gündeme taşımalarının, 2. Dünya Savaşı sonrasında yaşanan küresel sorunlara ve
çelişkilere tümüyle karşılık verebildiğini söylemek de bir yanılgıdır.
Her ne kadar katılımcı ülkeler, Afrika ve Asya gibi yüzyıllar boyunca Batılı güçler tarafından
sömürülmüş ve sonunda çoğu bağımsızlıklarını kazanmış olsalar da, bir tezat içerecek şekilde bu
uzun sömürge dönemlerinin kaçınılmaz bir yansıması olarak, Bandung Konferansı’ndaki
tartışmalarda siyasi ve ekonomik bağımlılıklarının devam ettiğini gösterir bir yaklaşım
sergilemişlerdir. Bu husus, bir başka yazının konusu olmakla birlikte, en azından şunları
söylemekte fayda var. Bu süreçte, söz konusu ülke yönetimlerinin kendi temel kültürel
kodlarından uzaklaştıkları veya bu kodları bilinçli olarak yeniden güçlü bir şekilde gündeme
taşımakta tereddüt ettiklerini ileri sürülebilir. Bu nedenledir ki, toplantıların temel ekseni, Sovyet
ve NATO yanlısı görünüm arz eden ülke temsilcilerinin argümanlarına kilitlenmesi oldu. Bu
noktada, Türk heyetinin NATO’yu öncelleyen ve bağlantısızlar hareketinin Sovyet tehdidi
karşısında yeterli olmayacağı yönündeki yaklaşımı dikkat çekicidir.75
Bu çerçevede Konferans’ta başat rol oynayan ülkelerin ne tür bir siyaset ve uluslararası ilişkiler
felsefesini ideolojik bir çerçeveye oturtabildiği de bir sorunsal olarak önümüzde durmaktadır.
Çünkü bu noktada, katılımcı ülkelerin ortak tarih, kültür ve siyaset birlikteliğine dayalı bir
geçmişden ziyade, salt sömürgeciliğe maruz kalmalarından mütevellit ve de 2. Dünya Savaşı
sonunda doğan ulus devletler açısından da ekonomik geri kalmışlık ve buna paralel olarak
modernleşme süreçlerine muhtaçlıklarından neşet eden bir ‘yakınlaşma’ söz konusudur.
Katılımcı ülkelerin kendi aralarında ve dönemin süper güçleri ile “tarafsızlık” (neutralism) “barış
içinde birarada yaşama” (peaceful coexistence) ve “müdahale etmeme” (non-interference) gibi
son derece genelleştirilmiş ve bu sınırlılığı içerisinde muğlak kavramlar olarak addedilebilecek
bir açılımın derinlikli olmadığı ve üzerinde daha çok çalışılması gerektiği de kabul edilmelidir.
1950’li yıllardaki bu düşüncelerden hareketle, 8 Ağustos 1967’de kurulan Güneydoğu Asya
Ülkeleri Birliği (ASEAN) içerisinde neşet eden sorunların temelinde ASEAN Sözleşmesi’nin 2.
Maddesi e-bendinde yer alan ‘iç işlere müdahale etmeme’76 şartının yer aldığı hatırlandığında,
Bandung’da ‘adalet’ kavramı üzerinde oluşturulmak istenen algının da ne denli sınırlı olduğu
anlaşılabilir. ASEAN’ı özgürlükler, insan hakları, vb. konularda sorunlu kılan husus, Birlik
Sözleşmesi’nde üye ülkelerin ‘birbirlerinin iç işlerine karışmama’ şeklinde açıklanan maddenin
varlığıdır. Temelde bu ‘ilkenin’ arka plânında, neredeyse her üye ülkenin kendi ulus-devlet
sınırları içerisinde benzer sorunlara maruz kalmaları bulunuyordu. Bir başka ifadeyle, bu ulusdevletleri yöneten siyasal elitler ve de kurumlar bu sorunları tekil veya kolektif olarak çözüme
kavuşturmak yerine, ‘haklar’ konusunun kaygı verici bir şekilde gündemi işgal etmesinden
yanaydı.
Yukarıda dile getirilen felsefi temellerinden yoksunluğun bir diğer göstergesiyse, konferans
öncesinde içerik/gündem/kararlar konusunda kapsamlı bir hazırlığın olmamasıdır. Aksine,
konferans sürecinde görüşmelerdeki tartışmaların seyrine göre belirlenmeye terk edildi. Bu
husus, her ne kadar katılımcı ülkelere ‘eşit söz hakkı’ vb. verildiği gibi bir algı doğursa da, siyasi
temelleri noktasında konferansın zayıflığı gizlenememektedir. Belki de, bu oluşuma katkıda
bulunan ülkelerin sömürgecilikten kalma bir tür ‘korku psikolojisinden’ hareket ettikleri
75
Zeki Kuneralp. (1999). A.g.e., s. 309.
The ASEAN Charter. (2008). Jakarta: ASEAN Secretariat, http://www.asean.org/archive/publications/ASEANCharter.pdf, s. 6.
76
17
söylenebilir.77 Kaldı ki, yukarıda zikredilen ikinci kavramın konferans öncesinde Sovyet Rusya
tarafından gündeme getirildiği hatırlandığında, ne Batı ülkelerinin ne de konferansa iştirak eden
Batı yanlısı ülkelerin bu hedefleri kabul etmeleri söz konusuydu. Bununla birlikte, konferans
hazırlık komitesinde yer alan ülkeler başta olmak üzere, sömürgecilik sonrasında siyasi
bağımsızlıklarını kazanma sürecine girmiş ülkeler için bu oluşumun, bir ‘siyasi aidiyet’ kazanımı
vasıtası kılındığına şüphe yok. Bu, bir tür uluslararası ilişkiler egzersizi olarak hem katılımcı
ülkelerin birbirlerini anlama, hem de dönemin güç odakları karşısında ne tür yapılaşmalara kapı
aralayabilecekleri konusundaki bir girişim olmasıyla dikkat çekicidir.
Bu noktada gündeme getirilmesi gereken bir diğer husus Konferans’ta öncü rol oynayan
liderlerin, içinden çıktıkları ülkelerin milliyetçi eğilimlerinin temsilcileri olduklarıdır. Söz
konusu liderler, sömürge döneminin Batılı eğitim süreçlerine tabi olmaları dikkate alındığında,
sömürgeci ülkelerin siyaset ve etik değerleriyle yetiştirildikleri de bir gerçektir.
Bu Konferans, genel itibarıyla söylemek gerekirse, Batı, yani sömürgeci güçlerle Doğu, yani
sömürgeleştirilen topraklarda yaşayan halkların, 2. Dünya Savaşı’nda bölgeyi yeniden
‘Asyalılaştırma’ iddiasındaki Japon askeri varlığının araya girmesiyle yaşanan kopuş sürecinde
gündeme geldi. Bu noktada, Batılı ‘efendiler’den maddi anlamda yaşanan bu kopuşun, yerli
halkların asli değerleriyle doğrudan buluşmalarını sağladığını düşünmek ise yanıltıcıdır.
Yüzyıllar boyu sömürgecilik ve emperyalizm süreçlerine maruz kalan halkların, kendi asli
değerlerinden ne tevarüs edebildikleri, bu değerlerin temelleri ve süreçlerinin ne denli sağlıklı bir
şekilde nesiller boyu aktarıldığı ya da sömürgecilik sonrasında kadim köklerle bağı kuracak
kurumsallaşmanın, düşünce ve pratik olarak, hangi boyutlarda gündeme getirildiği vb. sorular
cevaplandırılmayı beklemektedir. Endonezya Başbakanı Ali Sastroamidjojo’nun açış
konuşmasında konferansın hedefleri mahiyetinde dile getirdiği ve oldukça ‘genelleştirilmiş
ifadeler’ dikkate alındığında, henüz bu toplumların ve de siyasal elitin sömürgecilikle
yüzleşmekte olduğu anlaşılmaktadır.78
Söz konusu bu olgu, bugünün küresel ilişkileri bağlamında değerlendirildiğinde kendini çok daha
açık bir şekilde ortaya koyuyor. Batı medeniyetinin ürünü ideolojilerin çatışmasının sonucu
ortaya çıkan iki dünya savaşı, sadece bu ülkeleri değil, şu veya bu şekilde sömürgeleştirdikleri
halkların kaderini de etkiledi. Bu süreçte, Batılı güçlerce savaş sonrasında yeniden yapılanmaya
tabi tutulan dünya yönetimi Birleşmiş Milletler’e havale edildi. Eski sömürge topraklarında neşet
eden milliyetçi hareketler liderlerinin inisiyatifleri doğrultusunda alternatif bir yapılanma içine
girerken, aynı zamanda Bandung Konferans’ı sonuç bildirgesine de yandığı şekliyde, Birleşmiş
Milletleri de ‘tarafsız’ bir organ olarak görme eğilimi sergiliyorlardı.79
Bandung Konferansı Sonuç Bildirgesi
Bandung Konferansı’na katılan ülkelerin çoğu, sömürge döneminden henüz yeni çıkmış ve
bağımsızlıklarını kazanmış olan Afrika ve Asya ülkeleriydi. Bu ülkelerin en azından bir bölümü,
ilerleyen yıllarda Bağlantısızlar Hareketi’ni oluşturma çabası sergilediler.80 Bandung Konferansı
Amitav Acharya; See Seng Tan. (2008). “The Normative Relevance of the Bandung Conference for Contemporary
Asian and International Order”, s. 4.
78
Ang Cheng Guan. (2008). A.g.e., s. 28.
79
H. Roeslan Abdulgani. (1980). The Bandung Connection: Konperensi Asia-Afrika di Bandung tahun 1955, Jakarta:
Gunung Agung, s. 30.
80
Semih Günver. (1985). A.g.e., s. 52.
77
18
gerek hazırlık aşaması, gerekse de silahsızlanma, sömürgecilik vb konulara dikkat çekilen sonuç
bildirgesiyle, Afrika ve Asya uluslarının II. Dünya Savaşı sonrasında Batılı güçlerce
oluşturulmakta olan -burada Batı ile sadece Batı Avrupa ülkeleri ve ABD’yi değil, Sovyetleri de
işin içine katıyoruz- küresel dünya düzenine alternatif bir yaklaşım sergilenebileceğini ortaya
koyuyordu.81
Afrika ve Asya ülkelerinin yirminci yüzyılın ikinci yarısında gündeme getirmeye başladıkları
birliktelik ve alternatif çözüm arayışları günümüz dünyasında nükleer silahsızlanmadan, Kyoto
Konferansı’nda alınan çevreyi birinci dereceden ilgilendiren bildirgenin oluşumuna kadar pek
çok sahada küresel anlamda gerçekleştirilen ve temelde Kuzey ve Güney gerilimi olarak
gündeme gelen çalışmaların temellerini de oluşturmakta ve bu anlamda Güney ülkelerinin
birlikteliğinin sembolü olarak okunabilmektedir.
Gerek katılımcıların belirlenmesi, gerekse konferans sürecinde alt komisyonların çalışmalarında
sonuç bildirgesinin içeriğini oluşturma noktasında yaşanan görüş ayrılıklarının ciddiyeti
karşısında Çin devlet başkanı tarafından “konferansın sonuç bildirisi olmadan kapatılması”
önerisinin bile dile getirildiği süreçte bu konferans başlı başına bir başarı olarak 20. yüzyıl
uluslararası ilişkiler tarihinde yerini aldı. Öyle ki, bu durum, görüşmelerde bazı ciddi
tartışmaların ve görüş ayrılıklarının gündeme gelmesine neden oldu. Örneğin, sömürgecilik
karşıtlığı noktasında eski sömürgecilik ile 20. yüzyıl Komünist yayılmacılığının da zikredilip
edilmeyeceği kadar, Güneydoğu Asya ülkelerinden Kamboçya, Tayland ve Filipinlerin
Komunist Çin’in yayılmacı hedeflerini dikkate alarak bu konuyu da gündeme taşıdıkları görülür.
En önemli konulardan biri olan ‘Bağlantısızlar’ kavramı da üzerinde anlaşma sağlanamayan
konular arasındaydı.82
Bu konferans, aynı zamanda yayınlanan sonuç bildirgesiyle bir yandan özgürlük ve bağımsızlık
mücadelesi veren ülkelere manevi destekte bulunurken, her türlü sömürgeci girişimleri kınamak
suretiyle dünya kamuoyuna bir mesaj veriyordu. Alınan kararlar arasında tüm ulusların eşitliği,
uluslararası sorunların barışçıl yollardan halledilmesi, her ulusun toprak bütünlüğüne saygı
duyulması gibi önemli hususlara dikkat çekiliyordu. Bununla birlikte, bugüne kadar tanık olunan
süreçlerde, egemen devletlerin görünürde taraftar oldukları, ancak uygulamada tam tersi bir
politika izlediklerine şahit olunduğunda Bandung Konferansı’nın ne denli ileri görüşlü ve
bütüncül bir oluşuma zemin hazırlayabilecek potansiyel güce sahip olduğunu ortaya koyar.
Günümüzde silahsızlandırmanın yerini silahlanma, çevre tahribatını önlemek amacıyla meşhur
Kyoto Anlaşması’nda belirtilen zehirli atıkların miktarının azaltılması yönünde gelişmelerin
yerini ise daha çok zehirli atık üretme uygulamaları devam etmektedir. Bu noktada Konferans’da
alınan on temel madde şunlardır:
1. Temel insan haklarına saygı
2. Bütün ulusların egemenlik ve toprak bütünlüğüne saygı
3. Bütün ırkların, küçük-büyük bütün ulusların eşitliğinin tanınması.
4. Öteki ülkelerin iç işlerine müdahele etmeme ve karışmama
5. Her ulusun kendi başına ve toplu olarak kendini koruma hakkına saygı
6a. Büyük güçlerin özel çıkarları için kollektif savunma düzenlemelerinin reddi
81
82
H. Roeslan Abdulgani. (1964). A.g.e., s. 30-1.
Saul Rose (1962). A.g.e., s. 190.
19
6b. Herhangi bir gücün başkaları üzerinde baskı uygulamasının reddi.
7. Bir ülkenin toprak bütünlüğü ya da siyasi bağımsızlığına karşı saldırı eylemlerinden,
tehditlerinden ya da kuvvet kullanımından kaçınılması.
8. Bütün uluslararası anlaşmazlıkların barışçı yollardan çözümü
9. Karşılıklı çıkar ve işbirliğinin teşvik edilmesi
10.Adalete ve uluslararası yükümlülüklere saygı gösterilmesi.83
Çin’in Bölgesel Güç Olarak Meşruiyeti ve Bandung Konferansı
Asya ve Afrika uluslarının katılımıyla gerçekleştirilen böylesi bir oluşum, dünya siyaset
sahnesine yeni çıkmakta olan ve de 2. Dünya Savaşı sonrasında uluslararası ilişkilerden
yalıtılmışlığa zorlanan, ve o dönem henüz Birleşmiş Milletler üyesi olmayan Çin ve Japonya
gibi ülkeler için de bir fırsat olarak değerlendirildiğine kuşku yok. Bu bağlamda, yazının ilgili
bölümlerinde dile getirdiğimiz üzere Çin, konferans hazırlık komitesince davet edilirken,
Japonya bu sürece bizzat kendisi katılmayı arzu etmiştir. 84 Bu anlamda, 1949 Komünist
Devrimi’nin ardından siyasi ve ekonomik yaptırımlara maruz bırakılmasıyla uluslararası
çevrelerle ilişkileri kısıtlanan Çin’in bölgesinden başlayarak küresel anlamda tanınırlığına yol
açan girişim Bandung Konferansı olduğunu söylemeliyiz. Bu noktada, Çin’in, özellikle 1949
Devrimi’nden sadece çok kısa bir süre sonra Asya-Afrika ülkeleri nezdine siyasi meşruiyet
kazanması önemli bir dönüm noktasıydı.85 Bu noktada, Bandung Konferansı’nın, Çin’in bölge
ülkeleri üzerinde yayılmacı politika uygulayacağı düşüncesinin ve aynı zamanda ABD ile olası
bir savaş riskinin azaltılması hususuna yapıcı bir katkısı oldu.86 SSCB müttefiki ve komünist
ideolojinin hakim olduğu bir ülke olmakla birlikte, bölgedeki ‘bağlantısızlar’ grubunca daveti
uygun görülmesiyle Başbakan Zhou liderliğindeki Çin heyeti, görece yapıcı rol oynayarak
kendisine düşen görevi yaptığı ifade edilir.
Bandung süreci öncesi hazırlık döneminde Çin ile Endonezya arasında bazı anlaşmalara
varıldığı gözlenir. Bu noktada, Endonezya 1953 yılında Çin’e elçi ataması önemli bir aşamaydı.
Aynı zamanda, Çin Halk Cumhuriyeti yönetimi, Güneydoğu Asya’nın bağlantısız ülkelerine
karşı düşmanlık ve açıktan rejim ithali politikasından vazgeçiyordu. Bu süreçte, Çin-Endonezya
arasında ticaret anlaşması imzalandığı gibi, iki ülke arasındaki ilişkiler Bandung Konferansı’yla
hız kazandı. Bu ikili ilişkinin doğal bir yansıması olarak, Konferans’ın Endonezya liderliğinde
yapılması konusunda da Çin yönetiminin desteği oldu. Ayrıca, Endonezya sınırları içerisinde
yaşayan Çin diasporasının aidiyeti konusunda çifte vatandaşlık anlaşması imzalandı. 87 Çin’in
bölge ülkeleriyle işbirliğinin önünü açan ve aynı zamanda küresel olarak tanınırlılığına neden
olan gelişmelerden bir diğeri ise, 1954 yılında Nehru ile Zhou En-lai arasındaki görüşmedir.
Ardından Hindistan’ın Bandung Konferansı hazırlık sürecinin önemli ülkelerinden biri olan
Hindistan’ın Güneydoğu Asya’da ‘emperyalist’ güçlerin varlığına karşı duruşu da Çin
tarafından memnuniyetle izlenen bir gelişmeydi.88
83
H. Roeslan Abdulgani. (1964). A.g.e., s. 31-2.
Ang Cheng Guan. (2008). A.g.e., s. 30.
85
Amitav Acharya; See Seng Tan. (2008). A.g.e., s. 5.
86
George McTurnan Kahin. (1956). The Asian-African Conference, Bandung, Indonesia, April 1955, Ithaca: Cornell
University Press, s. 36.
87
Lea E. Williams. (1976). Southeast Asia: A History, New York: Oxford University Press, s. 276; M.C.Rickefs.
(1981). A.g.e., s. 236.
88
Nicholas Tarling. (2005). A.g.e., s. 121.
84
20
Pekin yönetimi için Bandung Konferansı, Çin’in bölge halkları ile birarada barış içerisinde
birlikte yaşanabileceğini dile getirmesi amacıyla son derece elverişli bir imkân doğurdu. Pekin
yönetimi Burma, Kamboçya ve Endonezya’yla daha yakın ilişkiler içerisine girmeye başladı. Bu
yakınlaşmanın bir ifadesi olarak Çin, söz konusu ülkelere sadece ekonomik yardımlarda
bulunmakla kalmamış, aynı zamanda karşılıklı kültürel ilişkilerin geliştirilmesi konusunda da
girişimler hız kazandı. Çin’in Bandung Konferansı dolayısıyla bölge ülkelerine ulaştırdığı
işbirliği temeline dayalı yeni siyasası karşısında bölge ülkelerinin kendi topraklarındaki Çin
diasporasının çekincelerini ortadan kaldırmaya yönelik olarak da bizzat Çin yönetimi tarafından
yaşadıkları ülkelerin yasalarına tabi olmaları istendi.89
Çin’in gerek bölge ülkeleri gerekse Batı için niçin bu denli bir ‘tehdit’ unsuru olduğuna kısaca
değinmekte fayda var. Çin’de 1949 yılında gerçekleştirilen Maocu Komünist Devrim sadece
bölge ülkelerini tedirgin etmekle kalmamış, aynı zamanda başta ABD olmak üzere batılı
ülkelerin çıkarlarını da yakından etkilediğinden önemli gelişmelere yol açmıştır. Bu gelişmeler,
ilk etapta bölge ülkelerinde yaşayan Çin diasporasının, söz konusu ülkelerde ulusal dengeleri alt
üst edeceği ve ardından Çin’deki komünist rejimin ithaline yol açacağı endişesiyle ortaya çıktı.
Çin devleti, bölge ülkelerinde yaşayan Çin diasporasının korunacağı konusunda yaptığı
açıklamalar kadar, Endonezya devlet başkanı Sukarno’nun ve U Nu’nun Batılı devletlerin uşağı
olarak yaftalanması ve çeşitli ülkelerdeki komünist ayaklanmaların desteklenmesi kaygıların
daha da artmasına neden oldu. Özellikle, bu bağlamda Ho Chi Minh’e destek maddi dahi
gönderildi.90
Bu çerçevede, Güneydoğu Asya ülkelerindeki kaygının nedeni üç temel sebebe dayandığı
görülür: 1) Çin’in geleneksel olarak bölgede liderlik konumunda bulunma yönündeki arzusu; 2)
Komünist ideolojinin ihracı; 3) Bölge ülkelerinde yaşayan on milyonu aşkın Çinli nüfusun
varlığı.91 Bölge ülkelerinin kendi ülkelerindeki Çin nüfusundan bu denli çekinmelerinin sebebi,
Çinlilerin ekonomik ve ticari faaliyetlere hakim bir konumda bulunmalarıydı. Çin diasporası,
ekonominin kilit noktalarında egemen konumdaki Çinliler zamanla yaşadıkları ülkenin
egemenliği için bir tehdit unsuru olabilirlerdi. Öyle ki, Çinli nüfus, özellikle de Müslümanların
çoğunlukta olduğu ülkelerde yerli halkla kaynaş/a/madıklarından, azınlık konumlarını kendi
aralarında kurdukları güçlü bağlarla güçlendiriyorlardı. Çin diasporasının, Avrupa’nın çeşitli
ülkelerinde yaşayan Yahudilerin konumlarına benzeyen bu konumu, daha önce Siam Kralı
Vajiravudh tarafından “Doğu’nun Yahudileri” olarak tanımlanmalarına neden olmuştu.92
1954 yılında Çin lideri Chou En-lai, Hindistan devlet başkanı Nehru ile yaptığı bir toplantıda
diğer Güneydoğu Asya devletlerinin Çin’in sömürgeci yaklaşımlarda bulunabileceği yönündeki
çekincelerini gidermek maksadıyla bölgede bir arada yaşamanın kurallarını belirlemek adına beş
ilkeyi gündeme getirdi. Söz konusu bu ilkeler 1955 yılındaki Bandung Konferansı sırasında, Çin
Devlet Başkanı, Güneydoğu Asya ülkelerinde yaşayan Çinlilerin yaşadıkları ülke yasalarına
bağlı kalmaları yönündeki kararlı duruşu sayesinde diğer ülkelerin Çin’in sömürgecilik çabaları
konusundaki kaygıları da giderilmiş oldu. Yukarıda zikredildiği üzere Çin’in Endonezya ile
başlayan ilişkilerinin akabinde katıldığı Bandung Konferansı’ bölge ülkelerine ideoloji ihracı
89
Lea E. Williams. (1976). A.g.e., s. 276.
Lea E. Williams. (1976). A.g.e., s. 275.
91
D.G.E. Hall. (1987). A.g.e., s. 907.
92
D.G.E. Hall. (1987). A.g.e., s. 908.
90
21
tehlikesini ortadan kaldıracak açılımlara konu oldu. Bu süreç, kuşkusuz ki, bölge ülkelerinde bir
‘güven’ ortamının doğmasına yol açarken, ASEAN’ın kurulmasının ardından da giderek sağlıklı
bir etkileşimin ortaya konmasında yapıcı bir işlev gördü. 93 Çin’in Sovyetler Birliği’yle sınırlı
ilişkilerinin genişlemesi anlamına gelen bu açılım, kendi başına kayda değerdir. Bu anlamda,
Çin’i karşısına almış ABD özelinde Batı’ya karşı da bir mesaj olduğuna kuşku yok. Bu
çerçevede, ‘Bağlantısızlar’, daha doğuş aşamasında Batı ve Doğu bloğu dışında bir alternatif
yapı olabileceğinin ilk adımını attı.
Sonuçlar
Her ne kadar aynı adla bir konferanslar dizisine evrilemediyse de, Bandung Konferansı’nın bazı
somut yansımaları olduğu söylenebilir. Bu girişim, mevcut iki kutuplu dünya yapılaşması
karşısında, kendi içinde ne denli bütünlüklü ve sağlam bir siyasi felsefeye dayandığı şüpheli olsa
da, ‘revizyonist’ bağlamda, uluslararası ilişkilere yeni bir ‘yaklaşım’ verilmesi yönünde bir
çabaydı.94 Bu çabanın içinde kategorik olarak “Üçüncü Dünya” denilen ve ağırlıklı olarak eski
sömürge toprakları üzerinde yükselen Afrika ve Asyalı yeni modern ulus-devletler bulunuyordu.
Üçüncü Dünyacılık ruhu olarak da adlandırılan bu gelişmenin, özellikle 1955-1975 yılları
arasında uluslararası siyaset literatüründe hakim bir yer edindiğini ileri sürebiliriz. Dikkat
edilirse başlangıç noktasını Bandung Konferansı’nın gerçekleştirildiği yılın alınmasının da
ortaya koyduğu, üzere kimi araştırmacılarca bu dönem “Bandung Dönemi” olarak da zikredilir.95
Konferansta dikkat çeken en önemli hususlar arasında, katılımcı ülke temsilcilerinin eski
sömürgelere bağımsızlık tanınması, insan haklarının güvence altına alınması, ırk ve din
ayrımının kaldırılması, dünya güvenliğini tehdit edecek silahlanmanın önüne geçilmesi gibi
hususlar gelir. Bununla birlikte, çeşitli küresel çözümler bağlamında görüş birliği konusunda
sorun yaşanmamakla birlikte, bağlantısızlar hareketinin liderliği konusunda bir takım kısır
tartışmaların da ortaya çıktığı söylenebilir. Bunda elbette, Bandung Konferansı’nın devamının
getirilememiş olması yatar. Bu konferans sırasında yaşanan bir başka olumsuzluk ise, özellikle
Çin gibi Sovyet yanlısı ideolojiyi benimsemiş bir ülkenin varlığı ve onun güdümündeki bazı
ülkelerin Soğuk Savaş döneminde tarafgir olma yönündeki arzularıydı.96 Dönemin Soğuk Savaş
dönemi olması ve ABD ile Sovyet tehdidi ve uluslararası ilişkilerin çelişkileri dikkate
alındığında konferansa katılan ülkelerin öz güven eksikliği çektikleri söylenebilir. Bütün bunlara
rağmen, Bandung Konferansı daha sonraki gelişmeler bağlamında ele alındığında, Afrika ve
Asya ülkelerinin birliğini tesis edemese de, Bağlantısızlar (Non-Alignment) gibi farklı bir ad
altında, 1961 yılında Tito ve Nasır önderliğinde bir hareketin doğumuna vesile oldu. 97 Bu
bağlamda Bandung Konferansı, 20. yüzyıl uluslararası ilişkilerinin temel noktalarından birini
93
Jamie Mackie. (2010). A.g.e., s. 18, 19.
Helen E.S.Nesadurai. (2008). A.g.e., s. 69.
95
Helen E.S.Nesadurai. (2008). A.g.e., s. 68.
96
Günver. (1985). A.g.e., s. 56.
97
Bu çerçevede 1-6 Eylül 1961 tarihinde, ne NATO ne de Varşova Paktı’na bağlı 25 tarafsız ve bağlantısız ülke
Belgrad’da bir araya geldi (Armaoğlu, A.g.e., s. 625). 1-6 Eylül 1961 tarihinde eski Yugoslavya devlet başkanı
Mareşal Tito’nun girişimi ile Belgrad’da Bağlantısızlar Ülkeler toplantısı gerçekleştirildi. Bu hareketin temel amacı,
Bandung Konferansı’nda temelleri atıldığı üzere, gerek NATO gerekse de Varşova Paktı’na karşı bağımsızlıklarını
henüz yeni kazanmış olan ve tarafsızlıkları ile dikkat çeken ülkelerin uluslararası siyaset arenasında birlikte hareket
etme amacından doğmuştur.
94
22
oluşturduğunu ve daha sonra Bağlantısızlar veya Tarafsızlar Bloğu olarak anılacak birliğin
tesisini sağlayan önemli bir girişimdir.98
Konferansın en önemli çelişkisi, katılımcı ülkelerin tamamının veya çoğunluğunun ‘bağlantısız’
denilen yapılanma içinde yer almamaları, aksine ya Washington’un ya da Moskova’nın
güdümünde olduğu ileri sürülen ülkelerin de katıldığı yönündedir. Bir başka çelişki ise, yukarıda
zikredilen duruma rağmen, konferansın başarılı bir şekilde sonuçlanmasına, yakın gelecekte
tekrarına karar verilmesine ve küresel anlamda doğurduğu sansasyon rağmen, kayda değer bir
gelişmeden bahsetmek mümkün değildir. Öyle ki, ikinci bir konferansın Kuzey Afrika’da, yani
Avrupa sömürgeciliğinin önemli alanlarından ve sınırı olan bir coğrafyada Cezayir’de yapılması
konusundaki prensip kararı bile bir türlü icraata geçirilemedi.99
Bu noktada, ortaya konan ilkeleri geliştirme ve pratiğe dökme noktasında kurumsallaşmanın
ortaya çıkmamış olması bir handikaptır. Adına ‘Üçüncü Dünya’ denilen ülkeler grubunun,
biraraya gelerek ekonomik, kültürel, sosyal ilişkiler geliştirilebilecek yeterlilikten halen yoksun
oldukları da bir vakıadır. Bandung Konferansı’nın devam ettirilememesinin bölgesel ve küresel
bağlamı üzerinde kısaca durmak mümkün. Bunların başında, daha Bogor hazırlık komitesi
toplantı kararları ilân edildiğinde ABD Dışişleri Bakanı John Foster Dulles yönetimindeki üst
düzey yöneticilerin Konferans’ın yapılaşması konusundaki karamsarlıkları ve bu noktada ortaya
koydukları argümanların süreçte somut politikalar şeklinde ortaya konmasının belirgin bir yeri
vardır.100 Benzer bir kaygının, İngiltere Dışişleri’nde de var olduğu ve bu bağlamda SEATO ve
Kolombo Plânı’yla çelişebilecek veya alternatif olabilecek gelişmelerden ötürü Konferans’ın
yakın izlemeye alındığı görülür. Bu çerçevede ABD’nin Bandung Konferansı öncesinde kayda
değer bir hazırlık yaptığı aşikârdır. Yukarıda da değindiğimiz üzere, Manila Paktı (8 Eylül, 1954)
adıyla bilinen oluşuma mensup ülkeler, SEATO’nun kuruluşu amacıyla 23-25 Şubat 1955
tarihinde Bangkok’da biraraya geldiklerinde, Bandung’daki olası gelişmelere karşı ‘kontra’
çalışmalar yapıldı.101 Buna ilâve olarak, Bandung Ruhunu oluşturan üç ülkede yani Endonezya,
Hindistan ve Burma iç siyasetinde yaşananlar kadar, Soğuk Savaş’ın102 geldiği boyut, ABD’nin
ve Sovyet Rusya’nın modernleştirmeci politikalarla henüz yeni bağımsızlıklarını kazanmış
ülkeler üzerinde ekonomik yaptırımlarla ellerini kollarını bağlamalarının etkisi de göz ardı
edilemez.
NOT: 1985-1988 yılları arasında Jakarta Büyükelçiğili yapan merhum Metin
İNEGÖLLÜOĞLU Bey’in göreve başlamasının otuzuncu yılı dolayısıyla kendini rahmet anmak
istiyorum. Merhum İnegöllüoğlu, o dönemin görece zor koşullarında Cakarta’dan kalkıp,
Türkiye’nin tarihi bağlarının olduğu Açe’yi ziyaret ederek, Türklerin varlığı hakkında Banda
Açe’deki bazı yerleşim yerlerinde araştırmalar yapmış, bunları Türkçe ve İngilizce olarak kayda
geçirmiştir. Sayın İnegöllüoğlu’nun bu çalışmalarının tüm ilgili ve yetkililere ilham kaynağı
olmasını temenni ederim.
Fahir Armaoğlu. A.g.e., s. 624.
Jamie Mackie. (2010). A.g.e., s. 21.
100
Ang Cheng Guan. (2008). A.g.e., s. 29.
101
Ang Cheng Guan. (2008). A.g.e., s. 30, 31.
102
Soğuk Savaş dönemi genel itibarıyla 1949 yılından itibaren başlatılmaktadır.
98
99
23
KAYNAKLAR
Amitav Acharya; See Seng Tan. (2008). “The Normative Relevance of the Bandung Conference for Contemporary
Asian and International Order”, In Bandung Revisited: The Legacy of the 1955 Asian-African Conference for
International Order, (ed.). See Seng Tan; Amitav Acharya, Singapore: Singapore National University. (syf. 1-18).
Ang Cheng Guan. (2008). “The Bandung Conference and the Cold War International History of Southeast Asia”, In
Bandung Revisited: The Legacy of the 1955 Asian-African Conference for International Order, (ed.). See Seng Tan;
Amitav Acharya, Singapore: Singapore National University. (syf. 27-47).
Anthony C. Milner. (1986). “The Impact of the Turkish Revolution on Malaya”, Archipel, Vol. 3b (syf. 117-130).
Anthony Reid. (2008). “The Bandung Conference and Southeast Asian Regionalism”, In Bandung Revisited: The
Legacy of the 1955 Asian-African Conference for International Order, (ed.). See Seng Tan; Amitav Acharya,
Singapore: Singapore National University.
Clive J. Christie. (1996). A Modern History of Southeast Asia: Decolonization, Nationalism and Separatism,
London: Tauris Academic Studies-I.B.Taruis Publishers.
D.G.E. Hall. (1987). A History of South-East Asia, Fourth Edition, Hampshire: Macmillan Education.
Ernest W. Lefever. (1976). “Nehru, Nasser and Nkrumah on Neutralism”, (ed.). Laurance W. Martin, Neutralism
and Nonalignment: The New States in World Affairs, (Reprinted), Westport: Greedwood Press. (syf.: 93-120).
Fahir Armaoğlu. 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, (Cilt 1-2), Genişletilmiş 11. Baskı, İstanbul: Alkım Yayınevi.
Frederick P. Bunnell. (1966). ”Guided Democracy Foreign Policy: 1960-1965”, Indonesia, October, Modern
Indonesia Project, Cornell University, New York: Ithaca. (syf.: 37-77).
George McTurnan Kahin. (1956). The Asian-African Conference, Bandung, Indonesia, Aril 1955, Ithaca Cornell
University Press.
H. Roeslan Abdulgani. (1980). The Bandung Connection: Konperensi Asia-Afrika di Bandung tahun 1955, Jakarta:
Gunung Agung.
H. Roeslan Abdulgani. (1964). Bandung Spirit: Moving On the Tide of History, Jakarta: Prapantja.
Harold M. Vinacke. (1956). Far Eastern Politics in the Postwar Period, New York. Appleton-CenturyCrofts.
Helen E.S.Nesadurai. (2008). “Bandung and the Political Economy of North-South Relations: Sowing the Seeds for
Re-visioning International Society”, In Bandung Revisited: The Legacy of the 1955 Asian-African Conference for
International Order, (ed.) See Seng Tan&Amitav Acharya, Singapore: NUS Press. (syf. 68-101).
Jamie Mackie. (2010). “The Bandung Conference and Afro-Asian Solidarity: Indonesian Aspects”, In
Bandung 1955: Little Histories, (ed.) Antonia Finnane&Derek McDougall, Caulfield: Monash University
Press.
Jamie Mackie. (2005). Bandung 1955: Non-Alignment and Afro-Asian Solidarity, Singapore: Editions Didied Millet.
Jesus Vargas. (1966). “SEATO: Progress and Prospects Reviewed”, SEATO Record, Volume 5, No. 1, (February),
(syf.: 5-7).
Lea E. Williams. (1976). Southeast Asia -A History, New York: Oxford University Press.
24
M.C.Rickefs. (1981). A History of Modern Indonesia, London: The Macmillan Press Ltd.
Mehmet Özay. (2006). Açe Kitabı. İstanbul: Fide Yayınları.
Mehmet Özay (2007), Kemal Arif’le mülakat, Nisan, Açe-Endonezya.
Metin Aydoğan. (2005). Türkiye Üzerine Notlar: 1923-2005, İzmir: Umay Yayınları.
Metin İnegöllüoğlu. (1998). Asya-Pasifik’te Türk İzleri, Manisa.
N’Dri Therese Assie-Lumumba. (2015). “Behind and Beyond Bandung: Historical and Forward Looking
Reflections on South-South Cooperation”, Bandung Journal of the Global South, 2: 11. (DOI.10.1186/s40728-0140011-5) (Alıntılama, 30 Temmuz 2015).
Nicholas Tarling. (2005). Southeast Asia: A Modern History, (Reprinted), Oxford: Oxford University Press.
Norman G. Owen. (2005). (ed.). The Emergence of Modern Southeast Asia: A New History, Singapore: Singapore
University Press.
Paul Van’t Veer. (1977). Perang Belanda di Aceh, Banda Aceh: Dinas Pendidikan dan Kebudayaan Aceh.
Peter Dale Scott. (2007). Peran CIA dalam Penggulingan Sukarno (Edisi Revisi), (Darma). Yogyakarta: Media
Presindo.
Poh Soo Kai. (2013). “Living in a Time of Deception”, The 1963 Operation Coldstore in Singapore:
Commemorating 50 Years, (ed.) Poh Soo Kai, Tan Kok Fang; Hong Lysa, Petaling Jaya: Strategic Information and
Research Development Center. (syf. 161-202).
Roland Burke. (2010). “Afro-Asian Alignment: Charles Malik and the Cold War at Bandung” In Bandung 1955:
Little Histories, (ed.) Antonia Finnane&Derek McDougall, Caulfield: Monash University Press. (syf.: 27-41).
Ruth McVey. (1966). (Tr.). “An Early Account of the Independence Movement”, Indonesia, Nos. 1-2, New York:
Ithaca. (syf.: 46-76).
Saul Rose (1962). Britain and Southeast Asia, London: Chatto&Windus.
SEATO Feature (1965). “Progress Promoted in Southeast Asia”, SEATO Record, Volume IV,
(syf.: 23-26).
No. 1, (February).
Semih Günver. (1985) Fatin Rüştü Zorlu’nun Öyküsü, Ankara: Bilgi Yayınevi.
Semih Günver. (1984). Tanınmayan Meslek -Anılar ve Portreler-, Ankara: A.Ü. SBF ve Basın Yayın Yüksekokulu
Basımevi.
Seruan Azhar (1925), ‘Zaman Beridar’, ‘Haber Turki’, 1344 Rabiulahir, (October); ‘Turki Macu’, ‘Turki Pakaian’,
‘Vahdettin’; ‘Turki’, 1344 Cumadilawal (November); (1926), ‘Turki’, 1344 Racab, (January); 1344 (Sha’ban)
(February); (1927). ‘Mustafa Kemal’, 1346 Cumadilawal (November).
Sukarno (1955). “Address Given by Sukarno (Bandung, 17-24 April). The Ministry of Foreign Affairs, Republic of
Indonesia.(ed.). Asia-Africa Speak from Bandung, (Alıntılama, 16 Temmuz, 2015, www.cvce.eu).
William R. Roff, (eds.), Kelantan: Religion, Society and Politics in a Malay States, Oxford University Press, Kuala
Lumpur, 1974. Chapter 7, (syf.: 170-190).
Zeki Kuneralp. (1999). Sadece Diplomat -Anılar–Belgeler-, İstanbul: İSİS.
25
The ASEAN Charter. (2008). Jakarta: ASEAN Secretariat. http://www.asean.org/archive/publications/ASEANCharter.pdf.
Bandung
Conference
(Asian-African
Conference),
https://history.state.gov/milestones/1953-1960/bandung-conf.
1955,
(Alıntılama,
Final
Communique
of
the
Asian-African
Conference
http://franke.uchicago.edu/Final_Communique_Bandung_1955.pdf;
Matthew Quest. “The Lessons of the Bandung Conference”, (Alıntılama
http://www.spunk.org/texts/pubs/lr/sp001716/bandung.html.
16
Temmuz,
of
16
2015,
Bandung”.
Temmuz
2015),
“How they became known as Colombo Powers, The Straits Times, 20 December 1979, Microfilm NL10421, [Lee
Kong Chian Reference Library], s. 21. (Alıntılama, 18 Temmuz, 2015).
http://eresources.nlb.gov.sg/newspapers/Digitised/Article/straitstimes197912201.2.95.3.aspx?q=Bandung+Conference&page=2&sort=relevance&token=conference%2cbandung&sessionid=c69f2
7a653df486f9aa5f59cce1c578a.
26
Download