jung üzerine - kouegitim2009

advertisement
JUNG ÜZERİNE
İnsandaki somut gerçeğin yanı sıra,sezgi
ve hissetme gücünü de ön plana çıkaran
Jung, teorisini Freud'un aksine katı bir
paradigmaya oturtma çabasında
olmamıştır. Freud'un ortaya attığı id, ego
ve süperego modeli yerine bilinçdışını
çok katmanlı bir yapı olarak ele almıştır.
Jung'a göre bu katmanlarda, insanlığın ,
hatta hayvan ataların varoluşundan bu güne kadarki tüm bilgiler
mevcuttur. Jung, bunu kollektif bilinçdışı ve arketiplerle ifade eder.
Bunlar tüm insanlık için ortaktır. Jung teorisinde, tüm insanlığın bu
ortak değerlerde buluşmasını ümit eder. İnsanlığı bekleyen felaketin
ise bu değerlerden ve özüne yabancılaşan insanın bilinçdışından
geleceğini savunur.
Ruhsal sorunların çoğunun, insanın doğasına yabancılaşması olduğunu söyleyen Jung,
genişletme yöntemi dediği teknikle , insanın çağdaş yaşamın gereği reddetmek zorunda
kaldığı doğasını kademeli olarak açığa çıkarmayı hedefler. Bilinç alanını ,bilinçdışına doğru
genişletmeye başlayan birey, iç dünyasını keşfeder, kendini tanımaya başlar, yaşadığı
dünyayı yeniden görür ve varoluşsal yolculuğunda bir basamak daha evrilir.
Jung bilinçdışı içerikleri açığa çıkarmada ,kelime çağrışımı, rüya analizi, hipnoz gibi teknikler
kullanırken bunların kullanımında katı bir yaklaşımı benimsemez. Jung bu teknikleri
bilinçdışına açılan kapılar olarak görür. Ancak Freud'un aksine Jung rüyaları ve sembolleri
bastırılmış cinselliğe bağlamak yerine, kendi özgün koşulları içerisinde değerlendirir. Jung'a
göre bir rüyanın içeriği tam olarak aydınlatılamaz. Ancak yaklaşık bir analiz yapılabilir ve bir
rüyanın anlamını belirleyen, bastırılmış cinsellikten çok, zihnin hangi katmanından geldiği ve
diğer katmanlarla olan ilişkisidir.
PSİŞE
Psişe der Jung insan zihnine.Psişenin içerisine
bilinç biliçdışı tüm katmanlar girer. Bu katmanlar
birbirlerinden farklı çalışan ancak , yinede
birbirleriyle uyumlu yapılardır. Psişe şu
katmanlardan oluşur: Bilinç, kişisel bilinçdışı,
kollektif bilinçdışı ve bilinçdışının bilince asla
çıkartılamayacak bölümü.
BİLİNÇ
Bizim farkında olduğumuz bölümdür. Yaşamın ilk
dönemlerinde ,hatta belkide doğum öncesinde
başlar. Çevreden gelen uyaranlarla beslenir
gittikçe genişler. Junga göre bilincin dört temel boyutu vardır bunlar: Düşünme , duyumsama,
hissetme ve sezgidir. Kalıtım ve çevre koşulları ,bireyin hangi boyutta bu zihinsel gelişimi
göstereceğini belirler.
Bilincin bu boyutlarının her biri, içe ve dışa dönük diye ikiye ayrılır. Yani bu dört boyutun hem
içe dönük, hemde dışa dönük tipi mevcuttur. Bu boyutlar tek başına kişiliği belirlemezler,
kişilik daha çok hepsinin bir dialektiğidir.
EGO
Psişe içinde bilincin bir örgütüdür. Bilinç düzeyinde algılanan tüm duygu ve düşüncelerden
oluşur. Ego psişe içerisinde küçük bir yer tutar. Gündelik yaşantımızı sürdürebilmemiz için
içriden ve dışarıdan gelen uyaranları, bilgileri filtre eder. Aksi halde biz yaşananla
yaşanmakta olanı, düş ile gerçeği ayıt edemeyiz.
KİŞİSEL BİLİNÇDIŞI
Burada yaşadığımız tüm anılar depo edilir. Hayatımızda yaşanmış hiç birşey unutulmaz,
bilince en yakın katman olan kişisel bilinçdışında muhafaza edilir. Bizim bunları
hatırlayamayışımız, ya bu anıların çok zayıf, ya da bastırılmış olmalarındandır.Kompleksler
bu katmanda bulunur. Burası aynı zamanda rüyalarımızın depolarından biridir.
KOMPLEKSLER
Kişisel bilinçdışında bastırılan düşüncelerin bir araya gelmesi ile oluşur. Kompleksler kişiye
hakimiyeti altına alarak, adım adım yaşamına egemen olur ,yaşam enerjisini emerler. Jung
kişisel bilinçdışını aydınlatmada, kelime çağrışım tekniğini kullanmıştır.Komplekslerin
kendilerine uygun kelimeleri mıknatıs gibi çektiğini gözlemlemiştir. Bu yolla bireyi bilinçdışı
içerikler konusunda aydınlatmayı hedefler. Bilinçdışı komplekslerini keşfeden , bunların kölesi
olduğunu farkeden birey ,bu zincirleri kırıp köleliğinden kurtulabilirse, özgür bir birey olarak ,
yeni bir varoluşsal sürece girer.
KOLLEKTİF BİLİNÇDIŞI
Junga göre zihni, yine onun evrimi meydana getirmiştir. İnorganik maddeden en karmaşık
yapı olan insana kadar evrim tarihi, insanı yontarken, keski izlerinide zihnine bırakmıştır. Bu
izler tarih boyunca atalarımızın yaşadığı sevinç, korku, hüzün gibi duyguların yanısıra, ortak
bazı semboller ve olaylar içerir. Adeta atalarımızın tüm yaşamlaarı zihnimizde, bilinçdışının
derinliklerinde gizlidir. Jungun psikolojiye yaptığı en büyük katkı psişeyi evrim tarihine
yerleştirmek olmuştur.
Jung telepati ve yeniden doğuş gibi zihinde beliren fenomenlerin , bu bilinç katmanından
gelen bilgiler olabileceğini ileri sürer. Şunu hemen belitmekte fayda var ki ,Jung bu
fenomenleri kabul veya red noktasından hareket etmez, bilimsel bir tekninklerle araştırmaya
çalışır.
ARKETİPLER
Junga göre arketipler doğuştan getirilen evrensel imgelerdir.
İlkel bir toplumda doğan çocukta da , gelişmiş bir toplumda
doğan çocukta da aynıdır. Bunların içeriğini ise öznel
yaşantılar belirler. Bunun sebebi ise evrim tarihinin
biyolojimizi kültürümüzden çok daha önceleri yontmuş
olmasındandır.
PERSONA
Çağdaş yaşam içerisinde varolabilmek, uyum sağlayabilmek için çeşitli maskeler takarız.
Örneğin bir yönetici çalışanları ile ilişkileri için bir maske takar , arkadaş ilişkileri için bir
başkasını, amirleri ile olan ilişkileri içinse, daha başka bir make takmak zorundadır.
Ancak benim burada önemli bir tespitim olacak. Günümüz dünyasında çağdaş yaşama uyum
sağlamak için takılan bu maskelerin, kişiliğimizi gittikçe işkal ettiklerini, bireylerin ise giderek
öz benliklerinden uzaklaştıklarını düşünüyorum. İşin kötüsü bu maskeler tarafından işkal
edilen bireyler bunun farkında da değiller. Çağımız hastalığının, özüne ,benliğine
yabancılaşan, dar bir bilinç alanında dönüp duran isanın, köle insanın acısı olduğunu
düşünüyorum.
ANİMA-ANİMUS
Nasıl ki persona bizim dışa dönük yüzümüz ise anima animus da , içe dönük yüzümüzdür.
Erkekler için anima psişenin kadın yönünü ,kadınlar için animussa psişenin erkek yönünü
oluşturur. Bu arketipler iki cinsin birbirleri ile olan uyumu için gereklidir. Yani animası gelişmiş
bir erkek kadınlarla iyi ve dengeli bir ilişki kurabilir. Eşiyle kavga aden ve bugüne kadar
hayatına girmiş tüm kadınlarla sorun yaşamış bir erkek, aslında içindeki animayla kavga
ediyordur.Tabii aynı şey kadınlar içinde geçerli.
GÖLGE
İnsanın cinsiyetini temsil eden ve hemcinsleri ile olan ilişkilerini belirleyen arketiptir. Mitolojide
ve ilkellerde gölgenin önemli bir yeri vardır. İlkel kabilelerin bazıları için bu ruhu temsil eder.
İnsanın hayvan yönünü içeren gölge ,kökenini evrim tarihinden alır. Arketiplerin belkide en
güçlü olanıdır. Hemcinslerimizle olan ilişkilerimizdeki en iyi ve en kütü yandır. Çağdaş yaşam
içerisinde varolabilmemiz için ,personanın bunu denetim altında tutması gerekir. Ancak bu
varoluş bugünün koşullarında malesef nevrotikçe oluyor. Ruhsal bütünlük ,aslında bu
dengeyi sağlayabilmiş kişilerin ulaştığı noktadır.
BEN
Kollektif bilinçdışının merkez arketipidir. Bilinçdışındaki diğer arketipleri düzenler. Kişi uyum
içinde ise ben görevini yapıyor demektir .Tersi durumda ise ben görevini yapmıyordur.Her
insanın amacı kendi varoluşunu gerçekleştirmektir . Ancak bu uzun, zor ve cesaret isteyen
bir yoldur.Bu yüzden ben kişi olgunlaştıktan sonra ortaya çıkar. Bireyi kendini tanımaya ve
yaşadığı dünyadaki yerini tanımlamaya çağırır. Çağımızda bu çağrıya kulak vermeyen
insanlar ,yaşamlarına anlam katmak için olmadık şeyler yaparlar.Ancak bu yapılanların hiç
biri kişiye doyum sağlamaz. Bu kişilerin dışarıda aradıkları şey aslında içlerinde gizlidir.
Download