JUNG ÜZERİNE İnsandaki somut gerçeğin yanı sıra,sezgi ve hissetme gücünü de ön plana çıkaran Jung, teorisini Freud'un aksine katı bir paradigmaya oturtma çabasında olmamıştır. Freud'un ortaya attığı id, ego ve süperego modeli yerine bilinçdışını çok katmanlı bir yapı olarak ele almıştır. Jung'a göre bu katmanlarda, insanlığın , hatta hayvan ataların varoluşundan bu güne kadarki tüm bilgiler mevcuttur. Jung, bunu kollektif bilinçdışı ve arketiplerle ifade eder. Bunlar tüm insanlık için ortaktır. Jung teorisinde, tüm insanlığın bu ortak değerlerde buluşmasını ümit eder. İnsanlığı bekleyen felaketin ise bu değerlerden ve özüne yabancılaşan insanın bilinçdışından geleceğini savunur. Ruhsal sorunların çoğunun, insanın doğasına yabancılaşması olduğunu söyleyen Jung, genişletme yöntemi dediği teknikle , insanın çağdaş yaşamın gereği reddetmek zorunda kaldığı doğasını kademeli olarak açığa çıkarmayı hedefler. Bilinç alanını ,bilinçdışına doğru genişletmeye başlayan birey, iç dünyasını keşfeder, kendini tanımaya başlar, yaşadığı dünyayı yeniden görür ve varoluşsal yolculuğunda bir basamak daha evrilir. Jung bilinçdışı içerikleri açığa çıkarmada ,kelime çağrışımı, rüya analizi, hipnoz gibi teknikler kullanırken bunların kullanımında katı bir yaklaşımı benimsemez. Jung bu teknikleri bilinçdışına açılan kapılar olarak görür. Ancak Freud'un aksine Jung rüyaları ve sembolleri bastırılmış cinselliğe bağlamak yerine, kendi özgün koşulları içerisinde değerlendirir. Jung'a göre bir rüyanın içeriği tam olarak aydınlatılamaz. Ancak yaklaşık bir analiz yapılabilir ve bir rüyanın anlamını belirleyen, bastırılmış cinsellikten çok, zihnin hangi katmanından geldiği ve diğer katmanlarla olan ilişkisidir. PSİŞE Psişe der Jung insan zihnine.Psişenin içerisine bilinç biliçdışı tüm katmanlar girer. Bu katmanlar birbirlerinden farklı çalışan ancak , yinede birbirleriyle uyumlu yapılardır. Psişe şu katmanlardan oluşur: Bilinç, kişisel bilinçdışı, kollektif bilinçdışı ve bilinçdışının bilince asla çıkartılamayacak bölümü. BİLİNÇ Bizim farkında olduğumuz bölümdür. Yaşamın ilk dönemlerinde ,hatta belkide doğum öncesinde başlar. Çevreden gelen uyaranlarla beslenir gittikçe genişler. Junga göre bilincin dört temel boyutu vardır bunlar: Düşünme , duyumsama, hissetme ve sezgidir. Kalıtım ve çevre koşulları ,bireyin hangi boyutta bu zihinsel gelişimi göstereceğini belirler. Bilincin bu boyutlarının her biri, içe ve dışa dönük diye ikiye ayrılır. Yani bu dört boyutun hem içe dönük, hemde dışa dönük tipi mevcuttur. Bu boyutlar tek başına kişiliği belirlemezler, kişilik daha çok hepsinin bir dialektiğidir. EGO Psişe içinde bilincin bir örgütüdür. Bilinç düzeyinde algılanan tüm duygu ve düşüncelerden oluşur. Ego psişe içerisinde küçük bir yer tutar. Gündelik yaşantımızı sürdürebilmemiz için içriden ve dışarıdan gelen uyaranları, bilgileri filtre eder. Aksi halde biz yaşananla yaşanmakta olanı, düş ile gerçeği ayıt edemeyiz. KİŞİSEL BİLİNÇDIŞI Burada yaşadığımız tüm anılar depo edilir. Hayatımızda yaşanmış hiç birşey unutulmaz, bilince en yakın katman olan kişisel bilinçdışında muhafaza edilir. Bizim bunları hatırlayamayışımız, ya bu anıların çok zayıf, ya da bastırılmış olmalarındandır.Kompleksler bu katmanda bulunur. Burası aynı zamanda rüyalarımızın depolarından biridir. KOMPLEKSLER Kişisel bilinçdışında bastırılan düşüncelerin bir araya gelmesi ile oluşur. Kompleksler kişiye hakimiyeti altına alarak, adım adım yaşamına egemen olur ,yaşam enerjisini emerler. Jung kişisel bilinçdışını aydınlatmada, kelime çağrışım tekniğini kullanmıştır.Komplekslerin kendilerine uygun kelimeleri mıknatıs gibi çektiğini gözlemlemiştir. Bu yolla bireyi bilinçdışı içerikler konusunda aydınlatmayı hedefler. Bilinçdışı komplekslerini keşfeden , bunların kölesi olduğunu farkeden birey ,bu zincirleri kırıp köleliğinden kurtulabilirse, özgür bir birey olarak , yeni bir varoluşsal sürece girer. KOLLEKTİF BİLİNÇDIŞI Junga göre zihni, yine onun evrimi meydana getirmiştir. İnorganik maddeden en karmaşık yapı olan insana kadar evrim tarihi, insanı yontarken, keski izlerinide zihnine bırakmıştır. Bu izler tarih boyunca atalarımızın yaşadığı sevinç, korku, hüzün gibi duyguların yanısıra, ortak bazı semboller ve olaylar içerir. Adeta atalarımızın tüm yaşamlaarı zihnimizde, bilinçdışının derinliklerinde gizlidir. Jungun psikolojiye yaptığı en büyük katkı psişeyi evrim tarihine yerleştirmek olmuştur. Jung telepati ve yeniden doğuş gibi zihinde beliren fenomenlerin , bu bilinç katmanından gelen bilgiler olabileceğini ileri sürer. Şunu hemen belitmekte fayda var ki ,Jung bu fenomenleri kabul veya red noktasından hareket etmez, bilimsel bir tekninklerle araştırmaya çalışır. ARKETİPLER Junga göre arketipler doğuştan getirilen evrensel imgelerdir. İlkel bir toplumda doğan çocukta da , gelişmiş bir toplumda doğan çocukta da aynıdır. Bunların içeriğini ise öznel yaşantılar belirler. Bunun sebebi ise evrim tarihinin biyolojimizi kültürümüzden çok daha önceleri yontmuş olmasındandır. PERSONA Çağdaş yaşam içerisinde varolabilmek, uyum sağlayabilmek için çeşitli maskeler takarız. Örneğin bir yönetici çalışanları ile ilişkileri için bir maske takar , arkadaş ilişkileri için bir başkasını, amirleri ile olan ilişkileri içinse, daha başka bir make takmak zorundadır. Ancak benim burada önemli bir tespitim olacak. Günümüz dünyasında çağdaş yaşama uyum sağlamak için takılan bu maskelerin, kişiliğimizi gittikçe işkal ettiklerini, bireylerin ise giderek öz benliklerinden uzaklaştıklarını düşünüyorum. İşin kötüsü bu maskeler tarafından işkal edilen bireyler bunun farkında da değiller. Çağımız hastalığının, özüne ,benliğine yabancılaşan, dar bir bilinç alanında dönüp duran isanın, köle insanın acısı olduğunu düşünüyorum. ANİMA-ANİMUS Nasıl ki persona bizim dışa dönük yüzümüz ise anima animus da , içe dönük yüzümüzdür. Erkekler için anima psişenin kadın yönünü ,kadınlar için animussa psişenin erkek yönünü oluşturur. Bu arketipler iki cinsin birbirleri ile olan uyumu için gereklidir. Yani animası gelişmiş bir erkek kadınlarla iyi ve dengeli bir ilişki kurabilir. Eşiyle kavga aden ve bugüne kadar hayatına girmiş tüm kadınlarla sorun yaşamış bir erkek, aslında içindeki animayla kavga ediyordur.Tabii aynı şey kadınlar içinde geçerli. GÖLGE İnsanın cinsiyetini temsil eden ve hemcinsleri ile olan ilişkilerini belirleyen arketiptir. Mitolojide ve ilkellerde gölgenin önemli bir yeri vardır. İlkel kabilelerin bazıları için bu ruhu temsil eder. İnsanın hayvan yönünü içeren gölge ,kökenini evrim tarihinden alır. Arketiplerin belkide en güçlü olanıdır. Hemcinslerimizle olan ilişkilerimizdeki en iyi ve en kütü yandır. Çağdaş yaşam içerisinde varolabilmemiz için ,personanın bunu denetim altında tutması gerekir. Ancak bu varoluş bugünün koşullarında malesef nevrotikçe oluyor. Ruhsal bütünlük ,aslında bu dengeyi sağlayabilmiş kişilerin ulaştığı noktadır. BEN Kollektif bilinçdışının merkez arketipidir. Bilinçdışındaki diğer arketipleri düzenler. Kişi uyum içinde ise ben görevini yapıyor demektir .Tersi durumda ise ben görevini yapmıyordur.Her insanın amacı kendi varoluşunu gerçekleştirmektir . Ancak bu uzun, zor ve cesaret isteyen bir yoldur.Bu yüzden ben kişi olgunlaştıktan sonra ortaya çıkar. Bireyi kendini tanımaya ve yaşadığı dünyadaki yerini tanımlamaya çağırır. Çağımızda bu çağrıya kulak vermeyen insanlar ,yaşamlarına anlam katmak için olmadık şeyler yaparlar.Ancak bu yapılanların hiç biri kişiye doyum sağlamaz. Bu kişilerin dışarıda aradıkları şey aslında içlerinde gizlidir.