1. DİŞ ÇEKİMİNDEN SONRA NELERE DİKKAT EDİLMELİ? • Çekim

advertisement
1. DİŞ ÇEKİMİNDEN SONRA NELERE DİKKAT EDİLMELİ?
• Çekim yarasının üzerine konan tampon yarım saat kadar tutulmalıdır.
• Bu tampon atıldıktan sonra, gerekmiyorsa tekrar tampon konmamalı, oluşan pıhtının
bozulmamasına özen göstermelidir.
• Ağız suyla çalkalanmamalıdır.
• Çekim sonrası iki saat kadar bir şey yenmemeli, bu süre dolduktan sonra da mutlaka ılık
şeyler tecih edilmeli ve çok sıcak ya da soğuk yiyeceklerden uzak durulmalıdır.
• 24 saat sigara içilmemelidir. Sigara pıhtının bozulmasına ve yara yerinin iltihaplanmasına
neden olabilir. Bu durum uzun süren ağrıya sebep olur.
• 24 saat alkol alınmamalıdır.
• Hiç bir şekilde çekim yerine dokunulmamalı, yara bölgesi emilip tükürülmemelidir.
• Yaralı bölge 24 saat kullanılmamalıdır.
• Ağrı olursa, hekime danışılarak,ağrı kesici bir ilaç alınabilir.
• Çekim yeri mutlaka temiz tutulmalıdır.
• Yara içerisine yemek artığı dolmasıönlenmelidir. Çekimden 24 saat sonra, yumuşak bir diş
fırçasıyla bölge yavaşça fırçalanmalıdır.
• Kanamanın hafif bir sızıntı halinde 6- 24 saat sürmesi normal kabul edilmektedir. Ancak aşırı
bir kanama varsa ya da bu süre aşılmışsa mutlaka dişhekimine başvurulması gerekir.
• Aynı şekilde, uzun süren ağrı şişlik durumlarında da hekime haber verilmelidir.
2. ÇEKİM SIRASINDA DİŞ NEDEN KIRILIR?
• Özellikle büyük azılarda, yani çok köklü dişlerde, kökler çok ayrık ya da kıvrık olduğunda.
• Kemiğin elastikiyetini kaybettiği yaşlı kişilerde.
• Yine esnemeyen çok kalın çene kemiğine sahip olan kişilerde
• Aşırı madde kaybı nedeniyle tutacak yeri azalmış ve kırılganlaşmış dişlerde çekim sırasında
kırılma olabilir.
Bu korkulacak bir durum değildir. Anestezi, yani uyuşma başarıyla sağlanmışsa, dişhekimi bu
iş için üretilmiş aletlerle, kalan parçaları acısız bir şekilde çıkartır.
3. DİŞLER NEDEN ÇEKİLİR?
Günümüzde, bilimsel ve teknolojik ilerlemenin dişhekimliği bilimine katkıları sayesinde,
öncelikle dişi tedavi etmek ve ağızda tutmak hedeflenmekle birlikte, bazı durumlarda, hasta
sağlığını koruma veya tedavi planlaması nedeniyle diş çekimine başvurulmaktadır. Bu
durumları şöyle özetleyebiliriz:
• İleri derecede çürük ve madde kaybı yüzünden tedaviyle kurtarılamayan dişler.
• Çarpma sonucu, tedavisi mümkün olmayacak şekilde kırılan dişler.
• Kanal tedavisine rağmen kurtarılamayan apseli dişler.
• İleri derecede dişeti iltihabı nedeniyle sallanan dişler.
• Zamanında düşmeyen süt dişleri.
• Aşırı konum değişikliği (dönme, devrilme vb.) nedeniyle sorun yaratan dişler
• Kist ya da tümör içindeki dişler.
• Tam sürememiş (gömük) ve sorun yaratan dişler.
• Yer darlığı nedeniyle ortodontik tedaviye yardımcı olmak amacıyla, sorunsuz olduğu halde
bazı dişler çekilebilir
4. PROTEZLER HAKKINDA DETAYLI BİLGİ ALABİLİRMİYİM?
 Protezler ve bakımı:
Proteziniz olması, ağız hijyeni ve bakımınıza daha az dikkat edeceğiniz anlamına gelmez.
Aksine dişhekiminize düzenli olarak gitmeniz protezlerinizin ömrünü artıracak ve ağız
sağlığınızı koruyacaktır.
 Protez Diş Nedir, Protez Diş Nasıl Yapılır?
Ağızda çeşitli nedenlerle estetik bozuklukların veya kaybedilmiş olan dişlerin yerine konan,
kişilerin estetik ve fonksiyonel olarak ihtiyaçlarını gideren tüm yapay oluşumlar protezdir
(takma diş).
Genel olarak diş kayıpları, diş eti hastalıklarının tedavi edilmemesi sonucunda
oluşabilmektedir. Bunun yanında bazı kazalar sonucunda da diş kayıpları meydana
gelmektedir. Bu nedenle kaybedilen dişlerin yerine, fonksiyonel ve estetik olarak sağlıklı
dişlerle aynı görevi görecek protezler yapılmalıdır.

Diş Protezi'nin Amacı Nedir?
Protezde, hastanın kaybolan fonksiyonları tekrar kazandırılmaya çalışılırken, aynı zamanda
bozulan konuşmasının da düzeltilmesi ve estetik görünümün de daha iyi olması
amaçlanmaktadır. Böylelikle büyük oranda kaybedilen ağız sağlığı düzeltilirken toplum içinde
eksik ya da harap olmuş dişlerle yaşamak zorunda kalan bireylerin psikolojik açıdan da
desteklenmesi sağlanır. Çünkü bu şekilde yaşamlarını (bir süre de olsa) sürdürmek zorunda
kalan bireyler, öncelikle gülmeyi unuturlar.
Bu da fonksiyonel bozuklukların yanı sıra, insanlarda kendine güven duygusunun
zedelenmesine neden olur. Bu tip hastalara yapılan çeşitli protezlerle insanların yaşam
kalitesinin yükseltilmesi amaçlanır.

Protez Çeşitleri :
-Sabit Protezler (kron-köprü benzeri yapıştırmalı protezler)
-Hareketli Protezler (total ya da bölümlü protezler)
-implant üstü protezler (sabit veya hareketli)
Sabit Protezler
Tek kronlar (tek dişin kaplanması şeklinde)
Köprüler (eksik dişlerin yanındaki dişlerle birlikte kaplanması- genelde uygulanan)
İmplant üstü protezler (çeneye yerleştirilen vida ve protezler)
Hareketli Protezler
Total protezler (Hiç diş olmayan ağızlara uygulanmaktadır. İleriki yaşlarda kullanılır)
Parsiyel protezler (Kısmen dişsiz ağızlara uygulanmaktadır. Kroşe adı verilen, dişlerin üstüne
gelen kancalar veya tırnaklar kullanılmaktadır)
Hasas tutuculu protezler (Yine kısmen dişsiz ağızlara uygulanan kancası olmayan metal
destekli protezlerdir)
İmplant Üstü Protezler
Sabit (bir ya da birden fazla dişe uygulanan porselen kronlar)
Hareketli (tamamen dişsiz ağızlara uygulanan total benzeri protezler)

Protezlerin Temizliği:
Hareketli protezlerin temizlenmesi bir takım temizleme ajanları ile yapılmaktadır. Su içerisine
konan efervesan tablet vasıtasıyla protezler temizlenmektedir. Eğer protez temizleme ajanı
mevcut değilse diş fırçası ya da protez fırçası ile protez temizlenebilir. Bunun yanında bölümlü
hareketli protezler ağızdan çıkarılıp, ağızdaki mevcut dişler temizlendikten sonra protez
temizlenip yerine takılabilir. Ancak total protezlerde hastanın dişleri çıkarıp ağzını çalkalaması
kafidir.
5. NİÇİN PROTEZLERİ GÜNLÜK OLARAK TEMİZLEMELİSİNİZ?
Aşağıdaki problemlere sebep olabilecek, plak, yiyecek artığı, ve tartar oluşumunu engellemek
için günlük temizlik önemlidir:
-Görünüm ve estetik problemler,
-ağız kokusu,
-protez altındaki dokunun tahriş olması (iritasyonu),
-ağızda enfeksiyon.
6. PROTEZLERİMİ NASIL TEMİZ TUTABİLİRİM?
Yemeklerden sonra, protezinizi suda yıkayarak yiyecek artıklarını uzaklaştırın.
Belli öğünlerden sonra, özellikle yatmadan önce, düzenli olarak protezinizi fırçalamalısınız. Bu
işlem plak ve leke oluşumunu önler.
Fırçalama işleminde su ve çeşitli diş macunları veya protez bakım ürünleri kullanılır. Aşındırıcı
tozlar kullanılmamalıdır. Yoksa protezin yüzeyi çizilir ve bu yüzeylerde artıklar toplanmaya ve
renklenmeye başlar.
Özel protez fırçaları veya normal diş fırçaları da kullanılabilir.
Protezin tüm yüzeylerini temizlemeye özen göstermelisiniz.
Zaman zaman protezinizi, özel protez sıvılarında bekletebilirsiniz. Kimyasal maddeye maruz
kalan protezinizi yıkadıktan sonra kullanmanız gerekir.
Protezin içine işlemiş lekeler ve tartarlar ancak bir dişhekimi tarafından ultrasonik araçlarla
temizlenebilir.
Protezi temiz tutmanın en etkin yolu, günlük fırçalama ile birlikte haftada bir kaç kez de
kimyasal sıvılarda bekletmektir.
7. AFT VE UÇUK NEDİR?AFT OLUŞUMUNDA HANGİ FAKTÖRLER ÖNEMLİDİR?TEDAVİSİ NASILDIR?
(Ağız yaraları, Ağızda yara, Ağız yarası)
Aft ağız içerisinde sıklıkla yanak ve dudak mukozasında, dil üzerinde, yumuşak damakta,
farenkste, diş eti üzerinde görülen solgun sarı-kırmızı hale ile çevrili oldukça ağrılı ülserleşmiş
lezyonlardır. Toplumun %18-20 az ya da çok aft sorunu ile karşı karşıyadır. Bayanlarda daha
sıklıkla rastlanır. Aft genellikle tek olarak seyretse de aynı anda birkaç bölgede birden
görülebilmektedir. Aftın oluş nedenini belirlemek için çeşitli araştırma yapılmıştır. Ancak aftın
oluşumunu hızlandırıcı ve seyrini kötüleştirici birçok faktör faktör saptanmasına karşın oluş
nedeni tam olarak belirlenememiştir.
Bu nedenle aft oluşumunu hızlandıran ve iyileşmesini geciktiren faktörler:
-STRES
Günümüzde migren, yüksek tansiyon ve gastrit gibi birçok hastalığın nedenleri arasında kabul
edilen stres aft oluşmasının en önemli nedenlerinden birisidir.
-YİYECEKLER
Turunçgiller, sirke, turşu, patates cipsi, tuzlu ve baharatlı çerezler gibi ağız mukozasını tahriş
edebilen yiyecekler aft oluşumunu hızlandıran önemli faktörler arasında sayılmaktadır.
Bunların yanı sıra bazı bünyeler için alerjik olabilen kara buğday, çavdar, arpa, çikolata,
fındık, kabuklu deniz hayvanları, soya, domates, bazı patlıcan, elma, incir, peynir gibi
yiyecekle de aft oluşumunu hızlandırabilirler.
-TRAVMA
Yanak dil dudak ısırma, sert yiyeceklerin tahrişi ve yumuşak olmayan diş fırçalama işlemleri ve
iyi adapte olmayan protezlerin neden olduğu vuruklar aft için uygun zeminin oluşmasına
yardımcı olurlar.
-SİSTEMİK HASTALIKLAR
Behçet Hastalığı: Vücuttaki bazı mukozalarda ülser, konjuktivit, retinit, lokositoz gibi, birçok
sistemik belirtiler yanında ağız içerisinde oluşan tekrarlayıcı aftlarla kendini gösteren bir
hastalıktır.
Birçok malign ve otoümmin hastalıklarla birlikte de tekrarlayıcı aftlar görülebilmektedir.
-DİĞER NEDENLER
B12 vitamini ve demir noksanlığı,sigara içme, gibi alışkanlıkların de aft oluşumuna katkıda
bulunan önemli faktörler olduğu bilinmektedir.
Tedavi
Aftlar herhangi bir tedavi uygulanmasa da genellikle 7-10 gün sonra kendiliğinden
iyileşmektedir. Aft sorunu ile karşı karşıya olanların aşağıda sıralanan işlemlerden birini yada
birkaçını uyguladıklarında daha rahat bir periyot geçirmeleri mümkündür:
Ağrıyı azaltmak ve iyileşme periyodunu kısaltmak için:
Sıcak, asitli ve tahriş edici gıdalardan kaçınılmalır.
Hekimin önereceği ilaçlar kullanılmalıdır.
AFT ile UÇUK arasındaki farklılıklar:
Aft ile uçuk genellikle aynı belirtileri gösterdikleri için birbirleri ile karıştırılabilmektedir. Ancak
aralarında birçok temel farklılık vardır:
AFT
1. Kesinlikle ağız içersinde oluşur.
2. Bulaşıcı değildir.
3. Aftın oluşmasına virüsler neden olmaz.
UÇUK
1. İçi su toplamış küçük kabarcıklar şeklinde başlar.
2. Nadiren ağız içerisinde olsalar da genellikle ağız dışında meydana gelirler. Aft ağız
içerisinde tüm bölgelerde olabilmesine karşın uçuk genellikle ağız içerisinde damak tavanı gibi
hareketsiz bölgeleri tutar.
3. Bulaşıcıdır.
4. Virüsler tarafından meydana getirilir.
8. KÖTÜ AĞIZ KOKUMDAN NASIL KURTULABİLİRİM? NELER YAPMAM GEREKİR?
KÖTÜ AĞIZ KOKUSU (HALITOSIS)
Kötü ağız kokusu, çoğu zaman mahcubiyete, sosyo-psikolojik problemlere sebep olur; hatta evlilikleri
bile olumsuz etkileyebilir.
SEBEPLERİ:
Ağız boşluğunda yaşayan bakterilerin artıkları olan sülfürlü bileşikler kötü kokuya yol açar. Ölü veya
ölmek üzere olan bakteriler sülfür bileşikleri açığa çıkarır.
Bakteri tabakaları ve yiyecek artıkları dilin arka tarafında birikir. Dilin yüzeyi oldukça pürüzlü bir
yapıdadır ve bakterilerin yaşamasına elverişli bir özelliğe sahiptir. Büyük miktarda sülfür bileşikleri de
bu alanlarda birikir.
Eğer diş yüzeyi temizlenmezse kısa sürede bakterilerin yaşamasına elverişli bir hal alır.
İleri derecede dişeti rahatsızlığına sahip olanlarda kişinin kendi başına temizleyebilmesi pek mümkün
olmayan, ulaşılamayan alanlar vardır. derin dişeti cepleri gibi böyle alanlar da kötü kokuya sebep
olur.
Şanslıyız ki ağız boşluğundan kaynaklanan kötü kokuların tedavisi kısa sürede sonuç vermektedir ve
problem halledilebilmektedir.
TEDAVİ YÖNTEMLERİ (Ağız boşluğu kaynaklılarda)
Diş problemleriyle diğer patolojik nedenlerin tedavisini yapın. Tam bir ağız muayenesi yaptırın. Koku
testleri uygulanabilir ki bu testlerle uçucu sülfür gazları ve halitosis hastalığının boyutları tespit edilir.
İleri dişeti hastalıkları ve/veya diş çürükleri tedavi edilmelidir.
Ağız kokusunu önlemek için, ağız enfeksiyonları yok edilmeli gömük, sorunlu dişler çekilmelidir.
İyi bir ağız hijyenine özen gösterilmeli. Dişlerin tüm yüzleri ve dil sırtı temiz tutulmalıdır. ağız
enfeksiyonları tedavi edildikten sonra gargaralar ve diş macunları da yardımcı olabilir.
Ağız kuruluğuna engel olmak için gün boyu su için.
Tükürük salgısını hareketlendirin: bakteri oluşumunu önlemek için ağzın oksijenlenmesine yardımcı
olur. Şekersiz sakız çiğnemek bunun en kolay yoludur. Bu arada mentollü pastillere dikkat! Kokuyu
giderir gibi görünse de kuruluğa neden olur.
Su içeriği bol olan sebze (domates, kereviz, pırasa) ve meyveler (elma muhteşem bir ilaçtır) tüketin.
Yiyeceklerinizin üzerine maydanoz doğrayın.
Eczanelerde satılan maydanoz yağı bazlı kapsüller alın.
Sarımsak, soğan ve baharattan kaçının (ya da, sarımsak ve soğanı pişirerek yemeyi tercih edin).
Çoğunlukla kötü sindirildiklerinden süt ürünleri de bu probleme neden olabilir.
Dilinizin üzerinde biriken bakterileri temizlemek için bir dil raspası kullanın veya fırçalama sırasında
dilinizi temizleyin.
Kahve taneleri çiğneyin, portakal veya limon kabuğu emin.
Alkol ve sigarayı bırakın.
Kötü ağız kokusundan şikayet edenler bu konunun üzerine gitmelidir. çünkü basit bir müdahale ile bu
probleminizden tamamen kurtulmanız mümkün olabilir. Eğer ağız ve dişlerinize yapılan müdahaleden
sonra hala ağız kokusundan şikayetçi iseniz diğer sebepleri de araştırmak gerekecektir:
AĞIZ KOKUSUNUN DİĞER SEBEPLERİ:
Özellikle sinüs ve akciğer kaynaklı enfeksiyonlar
Şeker hastalığı (Diyabet) (aseton kokusu)
Böbrek yetmezliği (balık kokusu gibi)
Karaciğer yetmezliği
Metabolizma bozuklukları (teşhisi zor olabilir, zaman zaman ortaya çıkan kötü bir balık kokusu)
Açlık, diyet, ağız kuruması, oruçlu olmak (Sıvı gıda eksikliklerinde vücuttaki yağ ve protein çözünmeye
başlar, bu metabolizmanın yan ürünleri kötü ağız kokusu olarak yansır.
9. DENTAFOBİ NEDİR?NEDENLERİ VE NE YAPMALIYIZ?
Dişhekimi Korkusu (dentafobi)
(dişçi korkusu)
Bazı kişiler için dişhekimine gitmek çok çekindikleri hatta korktukları bir durumdur. Bunun nedeni
daha çok geçmişte (özellikle çocuklukta) yaşanan kötü tecrübeler veya kötü izlenimlerdir.
İğne korkusu
Çoğunlukla da bu endişenin temelinde iğneye ve acıya karşı duyulan korku vardır.
Gelişen teknoloji hastaların ağrı duymaması için bir çok alternatif sunmaktadır. Bu nedenle
günümüzde hastalar pek ağrı ile karşılaşmamaktadır. Örneğin teknolojinin gelişmesiyle
dişhekimliğinde anestezi amacıyla kullanılan iğnelerin uçları bir milimetreden daha az çapları olacak
şekilde (0.35-0.40 mm) yapılmaktadır. İğnenin çapının çok ince olması nedeniyle hasta çoğu zaman
iğneyi hissetmemektedir. Fakat yinede endişelenen hastalar için iğne yapılmadan önce sprey
şeklindeki yüzeysel anestezikler kullanılarak iğnenin hiç hissedilmemesi sağlanabilir.
Ağrısız bir tedavinin ilk şartı ; anestezidir. Bu nedenle iğneden korkan kişiler gerçekte çok az
hissedecekleri veya hiç hissetmeyecekleri bir işlemden - yani anesteziden - kaçarak çok daha fazla
hissedecekleri bir ağrıyı yaşayabilirler.
Hem hastanın hem de dişhekiminin psikolojik olarak kendilerini rahat hissedebilmeleri için anestezi
yapılmalı ve böylece ağrı stresi yaşanmamalıdır. Böylece tedavi daha kısa sürede ve daha başarılı olur.
Çocukların dişhekimine alıştırılmaları için ; küçük yaşlarda dişhekimine " tanışma " amacıyla
götürülmeleri tavsiye edilir, hatta bu tanışmalar onların yaş günleri özel günlerine denk getirilebilir
veya çok sevdiği bir yere gitmeden önce eğlence maksadıyla dişhekimine götürülebilirler. Böylece ilk
deneyiminde çocuk ağrısız ve korkusuz bir gün geçirir. Daha sonraki seanslarda ise mümkün
olduğunca ağrısız müdahaleler yapılmalıdır. Unutulmamalıdır ki çocuklar sadece canlarının yanıpyanmadığını bilir. Olayları doğru bir şekilde yorumlayamazlar. Bu nedenle yapılacak tedavilerin
zamana yayılarak yapılması , çocuğun dişhekimleri ile ilgili olumsuz izlenimler edinmemesini sağlar.
Bunun sonucunda dişhekimi korkusunun geliştiği en önemli dönemler sağlıklı bir şekilde atlatılır.
Dişhekimi Korkusunu (dişci korkusu) pekiştiren ; bazı filmler ve karikatürlerde hastaları ön yargılı
olmaya itmektedir. Genellikle mizah konusu olarak kullanılmasına karşın özellikle çocuklarda yanlış
etkileri olabilmektedir. Bu nedenle bu tarzdaki film ve mizah anlayışından kaçınılmalıdır. Özellikle
çocukların bu tür film ve dergilerden uzak tutulması gerekmektedir.
Dişdoktoru korkusu (dişci korkusu), psikolojik olarak dişhekimine gitmekten korkma veya hoşlanmama
ile dişçiye gitmeyi iğrenç bulma gibi mantıkdışı korkuları içerir. Bu korkular, dişçi koltuğunda geriye
doğru yatırılma, ellerin veya diğer diş aletlerinin ağzın içine sokulması, (özellikle de dişçilikte sıkça
kullanılan delici aletin), iğne korkusu ve kullanılan aletlerin steril olmayacağı düşüncesiyle, HIV ve
hepatit gibi bulaşıcı çeşitli hastalık ve mikropların kapılabileceği korkularından oluşabilir. Aslında bu
korkular bir bakıma kabul edilebilir korkulardır ve kişinin bu tür korkular içinde olmasında kendine
göre haklı nedenleri de bulunabilir. Ancak her şeye rağmen, yaşantımızda her zaman için dişçiye gitme
olasılığımızın bulunduğu ve hoşlanmadığımız bu gibi durumlarla karşılaşmak zorunda kalabileceğimiz
gerçeği göz ardı edilmemeli ve hoşumuza gitmese de günün birinde bu duruma katlanmak zorunda
kalabileceğimiz unutulmamalıdır.
Hepimizin bildiği ve bize önerildiği gibi sağlıklı bir gülüş için en az altı ayda bir olmak üzere bir diş
hekimine giderek ağzımızı ve dişlerimizi kontrol ettirmemiz gerekmektedir. Ağız ve diş sağlığımız için
olduğu kadar diğer organlarımızın sağlığı için de gerekli olan bu durum, bazılarımız için büyük bir
korku ve endişeye yol açmaktadır. Bu korku ve endişe; değil diş hekimine gitmek bu düşüncenin akla
getirilmesiyle dahi yaşanabilmekte ve kişide panik hali yaratabilmektedir. Diş doktoruna gidildiğinde
yapılacak işlemlerin zihinsel olarak deneyimlenmesi dahi bu kişiler için son derece korkutucu
olabilmektedir. Bu kişiler ve dişçi korkusu olan diğer kişilerin büyük çoğunluğu daha önce dişçi
koltuğunda çeşitli kazalar geçiren ya da olumsuz deneyimler yaşayan kişilerdir. Bu nedenle aynı
durumun yeniden yaşanabileceği endişesi, korkunun devamına neden olmakta ve kişilerin bu olayları
hatırlamasıyla da korku hali ortaya çıkmaktadır.
Yaşanan bu aksilikler ve olumsuzlukların yanında tedavi sırasında ve sonrasında ortaya çıkan ağrı ya
da diğer çeşitli problemler dişçi korkusunun kaynağını oluşturabileceği gibi hiçbir deneyim
yaşanmadan yalnızca başkaları tarafından anlatılan dişçi hikayeleri ve bu tür duyumlar ile de dişçi
korkusu geliştiren kişiler bulunmaktadır. Bu durum kişilerin dişhekimine gitmelerini engellediğinden
ortaya çok daha ciddi diş sorunları çıkmakta ve giderek büyüyen sorunlar nedeniyle de dişçiye gitmek
zorunda kalan kişiler daha uzun süre ve daha çok sayıda tedavi işlemlerine maruz kalmaktadır.
10. TARTAR NEDİR?ACABA SORUN YARATIR MI?TEMİZLENMESİ GEREKİRMİ?
DİŞ TAŞI (TARTAR)
Diş hekiminizin kalkülüs olarak adlandırdığı diş taşı yani tartar, tükürüğünüzdeki minerallerin
ve plakların bir ürünüdür. Taş, diş eti iltihabı ve periodontit gibi diş eti hastalıklarının başlıca
nedenidir.
Taş, özellikle diş eti çizgisinin altında oluştuğunda en büyük sorunu yaratır. Taş, kireçli ve
serttir; temizlenmesi ise güçtür. Düzenli diş kontrollerinin bir bölümü dişlerinizin ve taşların
temizlenmesini içerir. Bu temizleme işlemi, özellikle diş eti çizgisinin altındaki taşlar için
gratuar ve küret adı verilen aletlerle dişi kazıyarak yapılır, işlem, rahatsız edicidir ve diş
etlerinizi kanatır. Diğer bir yöntem ise, taşlan temizlemeye yardımcı olan bir titreşim aleti
kullanmaktır.
Şu günlerde, tartara karşı diş macunları için fazlaca reklam yapılmaktadır. Bu diş
macunlarının, diş etinin üstündeki dişler üzerinde taş birikmesini azalttığı, ancak diş eti
çizgisinin altındaki taşlar için çok az etkisi olduğu ya da hiç olmadığı bulunmuştur. Ne yazık ki,
diş kaybıyla sonuçlanabilen bir diş eti hastalığı olan periodontit'e yol açan da, diş etinin
altında oluşan taşlardır (tartardır). Tartar kontrollü diş macunlarının estetik bir görünüme
etkisi olabilir ve diş hekiminize gittiğinizde dişlerinizin daha iyi temizlenmesine .yardımcı
olabilir, ancak gerçek, zararlı taşların oluşmasını önlemekteki yararı çok azdır.
Ayrıca, sigara içmenin neden olduğu diş lekelerini temizlemek için tasarlanmış özel diş
macunları da bulunmaktadır. Biz bu diş macunlarını önermiyoruz: Diş etleri zaten çekilmiş
olan kişiler, diş eti çizgisi altındaki daha yumuşak tabakaların maruz kalacağı bu tür diş
macunlarından zarar görebilirler. Bu tür diş macunları, aynı zamanda dişlerinizin sıcak ya da
soğuk yiyeceklere karşı daha da hassaslaşmasına neden olabilir.
Bazı tartara karşı diş macunları üzerinde bulunan uzman kuruluşların onayı, anti-tartar nitelik
için değil, diş macununun içerdiği flor için verilmiş bir onaydır.
11. DİŞLERİ TEMİZLETMEK ZARARLIMIDIR?
Yetişkinlerde diş kayıplarının büyük bir çoğunluğu diş etlerinden ve dişleri çevreleyen kemikten
kaynaklanır.
Dişeti hastalıklarına, film tabakası kalınlığında, dişlerin yüzeyine yapışan ve plak denilen
bakteriler sebep olur
Eğer plak temizlenmezse tartar (kalkülüs) denilen diştaşlarına dönüşür. Plak ve diştaşlarının
birikmesi ağzımızda tahrip edici bakterilerin çoğalmasını sağlar ve bunun sonunda diş ve
dişeti arasında cep denilen boşluklar ve dişeti çekilmeleri oluşur.
Bakteriler dişin çevresindeki kemik tahribine yol açan enzim salgılarlar.Ve sonunda diş
kaybedilir.
Diş temizliği dişeti hastalıklarıyal mücadelenin temelini oluşturur.
Çünkü diş eti hastalıkları ile başa çıkabilmek için plakların, tartarların ve dişeti cebindeki
bakterilerin ağız ortamından uzaklaştırılması gerekir. Ultrasonik cihazlarla ya da uygun el
aletleriyle yapılan müdaheleler sonucunda bu zararlı oluşumlar çıkarılır. Bu aletler diş
minesine kesinlikle zarar vermezler çünkü diş hekimlerince kullanılan profesyonel aletlerdir.
Diş taşlarını temizlerken hava, su ve püskürtülen özel bir temizleme tozundan da faydalanılır.
Diş temizliğinin ilk amacı plakların, tartarların ve hastalıklı bazı dokuların uzaklaştırılmasıdır.
Dolayısıyla zararını bırakın oldukça faydalı bir tedavi metodudur.
Daha önceden diştaşları nedeniyle dişetleri çekilmişse, diştaşlarını temizleyince de doğal
olarak diş kökleri açığa çıkar. Kişiler diştaşlarını temizletince köklerinin açığa çıktığını
zannedebilirler. Aslında onlar önceden kötü ağız bakımı ve diştaşları sebebiyle oluşmuş
çekilmelerin sonucudur. Yapılan temizlik işleminin bir sonucu değildir.
Operasyonla dişeti çekilmeleri yerine getirilemiyorsa dişetlerinin daha fazla çekilmemesi için
iyi bir ağız hijyeni şarttır.
Diş taşı temizliği çok sık yapılıyorsa ağız hijyeniniz iyi değil anlamına gelir. Ortalama 6 ayda
bir gittiğiniz diş hekiminiz sizi bu konuda uyaracaktır.
Unutmayın ki ,diş temizliğinden sonra yeniden diştaşı oluşumunu engellemek sizin elinizdedir.
Diş hekiminizin gösterdiği şekilde fırçalayarak ve arayüz bakımını yaparak istenen ağız
sağlığına kavuşursunuz.
Dişlerinizi temizlettirdikten sonra hızlı bir şekilde yeniden diş taşı oluştuğunu düşünüyorsanız
fırçalama şeklinizi gözden geçirmelisiniz.Temizlenen bir yer yeniden kirleniyorsa iyi
bakılmadığı anlamına gelir.
Ağız sağlığının genel vücüt sağlığının bir parçası olduğunu düşünerek dişetlerinizin bakımını
ihmal etmeyin ve gerekiyorsa
dişlerinizi mutlaka temizlettirin.
12. DİŞ DOLGULARI NEDİR?NASIL YAPILIR?HANGİ DOLGU MADDELERİ SEÇİLİR?DOLGU TİPLERİ
VARMIDIR?
DİŞ DOLGULARI
Çürüme İhtimali Olan Bölgelere Dolgu Yaptırarak Çürükten Korunabilir miyiz?
Hayır. Sağlam bir organı çürüyecek diye kopartıp almak mümkün değildir. Diş korumada en etkin
önlemin dişleri fırçalamakla alınacağını tekrar hatırlatalım.
Dolgu Nasıl Yapılır?
Günümüzde kullanılan dolgu maddelerinin çoğu sadece dişe tutunur, yapışmaz. Bu nedenle diş
hekimleri dolgu yaparken bazı tutucu önlemler alırlar. Bu önlemler özel tutucu oyukların
hazırlanmasıyla mümkün olur. Dolgu yaparken ana kural olarak iyi bir kavite (oyuk) hazırlanır; ve dişe
yapılacak dolguyla çürümeden önceki doğal biçimi tekrar verilmeye çalışılır.
Hangi Dolgu Maddeleri Seçilir?
Dolgu maddesini seçerken diş hekimleri maddenin arka dişlerde çiğneme basıncına dayanabilmesini;
ön dişlerde mümkün olduğunca fark edilmemesini; dişe ve diş özüne zarar vermemesini göz önüne
alırlar. Şimdi sizlere birkaç tip dolgu maddesi hakkında bilgi vermek istiyoruz:
1.Amalgam Dolgular (Metal Dolgular)
Çok dayanıklı ve ekonomik bir dolgu maddesidir; fakat görünümü estetik değildir. İçinde % 70 gümüş,
% 23 kalay, az miktarda bakır ve çinkodan oluşan tozun cıva ile karıştırılmasıyla hazırlanır. Karışım diş
hekimi tarafından hazırlanan oyuğa yığılır ve dolgu birkaç saatte sertleşir. Özellikle azı dişleri için
günümüzde kullanılan en iyi dolgu maddesidir.
2. Porselen Dolgu, Simanlar, Kompozitler (diş renginde dolgu)
Estetik dolgu maddeleridir (bonding); fakat amalgam kadar dirençli değillerdir. En çok ön dişlerde
kullanılırlar.
3. İnlaylar
İnlaylar döküm, dolgulardır. Dolgu için şekillendirilmiş oyuğun (kavite) ölçüsü alındıktan sonra,
laboratuvarda altın veya porselenden hazırlanır ve dişe yapıştırılır. Özel teknik ve çok hassas çalışma
gerektirirler.
Amalgam nedir?
Amalgam dolgular gümüş dolgular olarak da tanımlanır. Amalgam; gümüş, kalay ve bakır alaşımının,
cıva ile karıştırılması ile elde edilir. Karışımın %45-50'sini oluşturan civa, metalleri birbirine bağlayarak
dayanıklı bir dolgu malzemesi yaratmış olur. 150 yıldan beri geliştirilerek kullanılmakta olan amalgam
dolgular, çok sayıda dişin korunarak ağızda kalmasına hizmet etmiştir.
Amalgamdaki civa zararlı mıdır?
Amalgam dolgudaki civa zehirli değildir. Civa diğer metallerle birleştiğinde kimyasal yapısı değişir ve
zararsız hale geçer. Çiğneme ve öğütme sonucunda ağızda açığa çıkan civa miktarı su, hava ve
yiyeceklerde alınan miktardan çok daha küçüktür. Bütün bilimsel araştırmalarla civanın zararsız
olduğu sonucuna varılmıştır. Amalgamlar söküldüğünde civanın oluşturduğu düşünülen bazı
hastalıkların iyileştiği iddia edildiği halde bilimsel olarak ispatlanamamıştır.
Dişhekimleri amalgamı niçin tercih ederler?
Amalgam hala en zararsız, en uzun ömürlü ve en ucuz dolgu maddesidir. Yılda, bir milyardan fazla
amalgam dolgu yapıldığı hesaplanmıştır. Diğer dolgu maddelerine oranla çok daha kısa zamanda ve
kolay uygulanabilirler. Porselen, altın ve beyaz dolgular gibi dolgu malzemeleri hem daha pahalıdırlar
hem de daha çok zaman ve dikkat isterler. Ayrıca altının dışındakiler amalgam kadar uzun ömürlü
değildir. Amalgam ancak civaya alerjisi kesin olarak tespit edilenlerde kullanılmamalıdır ki, bu da
yüzde birden çok daha düşük bir olasılıktır. Gerekmediğinde amalgam dolgular sökülmemelidir. Çünkü
hem gereksiz masraf getirmekte hem de dişe zarar verme olasılığını arttırmaktadır.
Amalgam restorasyon sonrası hastaya uyarılar :
Uygulamanın yapıldığı tarafı en az bir saat kullanmaması ve takip eden 24 saat içinde de dikkatli
olunarak sert şeyleri o bölgede çiğnememesi hastalardan istenmelidir.Hastaya 24 saat geçtikten
sonra polisaj işlemi.,için ikinci bir randevu verilmelidir.Bu uygulama, hem amalgamın metalik
özelliklerini iyileştirme hem de kullanım sonrası restorasyonun anatomik ve fonksiyonel olarak tekrar
gözden geçirilme olanağını sağlayacaktır.
Amalgam dolgulardan sonra kısa süreli bir sıcak-soğuk duyarlılığı olabilmekte ve bu zamanla
kaybolmaktadır.Ancak ender olsa da bazı kişilerde ağızda çeşitli metaller bulunduğunda ya da çatal
gibi başka bir metal girdiğinde elektriklenmeden doğan hassasiyetler olabilmektedir.Geçmeyen
duyarlılıklarda duyarlılığın yalnızca bu sebepten olduğuna emin olduktan sonra restorasyonu metal
olmayan bir restoratif madde ile değiştirmek çözüm olabilir.
Kompozit dolgular nasıl yapılır?
Kompozit dolgular, hazırlanmış kavitelere tabaka tabaka yerleştirilir ve her tabaka özel bir ışık ile
sertleştirilir. Bu işlem bitince kompozit dolgular dişe göre şekillendirilir ve düzeltilir. Bütün bu işlemler
amalgam dolgu işleminden daha uzun sürer. Ancak amalgamın en az iki katı kadar daha pahalıdır.
Kompozit dolguların ağızda kalma süresi de 7-10 yıldır ki bu süre amalgamın ömrüne yakındır. Ancak
çok büyük dolgularda durum amalgamın lehinedir.
Amalgam (Gümüş) Dolgu Estetik (Beyaz) Dolgu
Kompozit reçinelerin avantaj ve dezavantajları:
Bu dolguların en büyük avantajları estetik olmalarıdır. Ayrıca bu dolgular dişlere iyice bağlandığı için
diş dokularını destekler, kırılmaları ve sıcaklık geçmesini engeller. Kompozitler, yalnızca çürükleri
restore etmek için değil, dişlerin rengini ve biçimini değiştirerek kozmetik etkileri için de
kullanılabilmektedirler. En önemli dezavantajı işlem sonrası duyarlılıkların olmasıdır. Dolguların
renkleri, kahve, çay gibi boyayıcı yiyeceklerle de hafifçe değişebilmektedir.
Kompozit restorasyonlar sonrası hastalara uyarılar:
Kompozitlerde de artık aynı seansta polisaj işlemi yapılabilmektedir.Ancak çok büyük restorasyonlar
ya da çok diş için yapılan seri restorasyonlarda hastayı bir defa daha kontrole çağırıp varsa gerekli
düzeltmeleri yapmak hem estetik hem fonksiyon açısından çok daha iyi olacaktır.
Bu materyallerle ön dişlerde çok büyük kayıplar restore edilebilmekte bu nedenle hastaların ısırmada
dikkatli olmalarının bu restorasyonların ömrünü uzatacağının da anlatılması gerekmektedir.Özellikle
(fasial) yüzde yapılan uygulamalardan sonra ne kadar iyi polisaj yapılmış olsa da boyayabilen yiyecek
ve içeceklerin dolguların renklerini değiştirebileceği yine hatırlatılmalıdır.Aşınma nedeni ile restore
edilmiş dişlerde daha çok dikkat edilmesi gereken şey de hastaya çok sert olmayan diş fırçaları
önermek ve fırçalama yöntemlerinde düzeltmeler yapabilmelerini sağlamaktır.Bu öneriler geniş
(fasial) yüz restorasyonları için de geçerlidir.
not: Bu sayfadaki bilgilerin bir kısmı Prof. Dr. Ilter Uzelin yazısından alınmıştır.
13. YAPAY DİŞLER DOĞAL DİŞLERİN YERİNİ TUTARMI?
Doğal diş vücüdumuzun bir parçası olup, fonksiyon ve estetik olarak belli bir bütünlük içindedir. Yapay
diş ise, diş organını taklit eder. Hiçbir zaman doğal dişin yerini tutamaz. Ancak doğal dişlerin çeşitli
sebeplerle kaybedilmeleri ve fonksiyonlarını yerine getiremez oldukları durumlarda yapay dişler doğal
dişlere alternatif olabilmektedir. Kısaca, doğal dişlerle yapay dişler arasındaki fark ne kadar az ise,
yapay dişin o ölçüde başarılı olacağı söylenebilir.
Önemli Uyarı Yukarıdaki yazının bazı bölümleri Prof. Dr. İlter Uzelin yazısından alınmıştır
14. DİŞ GANGRENİ NEDİR?
Dişin pulpa tabakasının (sinir-damar ağı) mikroorganizmalarca işgali sonucu canlılığını
kaybettiği bazı durumlarda içerdiği protein, karbonhidrat ve yağların kimyasal olaylar sonucu
parçalanmasıdır. çürüğe meyilli dişlere sahip bireylerin daha çocuk yaşlardayken ilk çıkan
daimi dişlerinde bile aşırı çürük sonucu pulpa gangrenine rastlanabiliyor.
15. ÇÜRÜK TEDAVİSİ NASIL OLUR?BU TEDAVİDE HANGİ MADDELER KULLANILIR?
Diş sert dokularının madde kaybı ile birlikte ilerleyen hastalığına çürük denir. diş sert
dokularında kaybolan maddeyi yerine koyacak bir yenileme ya da tamir olayı olmaz. yani
çürükte madde kaybının dokularca tamir olanağı yoktur. ayrıca çürük boşluğu çürütücü
etkenlerin yerleşmesi, gelişmesi ve korunması için bir barınak teşkil eder.bu nedenle çürük
tedavisinde başlıca iki çaba vardır: Çürütücü etkenlerin barınağını ortadan kaldırmak ve
dişteki madde kaybını birtakım dolgu malzemeleri ile gidererek tekrar iş görür hale getirmek...
eğer elimizde çürüyerek kaybolan diş dokularını fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerine
sahip ve tedavi edilecek dişe mükemmel bir şekilde yapışıp kaynaşabilecek bir dolgu maddesi
bulunsaydı çürüğü temizlemek ve doldurmak basit bir işlem olurdu. ancak bugün bu
özelliklerin tümüne sahip bir dolgu maddesi olmadığı için, ön dişlerde estetiği arka dişlerde de
dayanıklılığı sağlayan çok çeşitli dolgu maddeleri kullanılmaktadır. bu maddelerin değişik
özellikleri nedeniyle dolgu yapma tekniklerinde en uygun şekil ve yöntem dişten dişe
değişmektedir.
çürük tedavisinde kullanılan malzemeler ise;
-çinko içerikli genelde geçici amaçla kullanılan maddeler
-kalsiyum içeren dişi iyileştirici özelliğe sahip maddeler
-gümüş, kalay, çinko,altın içeren dayanıklı maddeler
-cam, alüminyum, fosfat ve yapay reçinelerin bir karışımı olan estetik amaçlı kullanılan
maddeler
-alüminyum silikat cam partiküllerinden oluşan çok çeşitli amaçlar ile kullanılan maddeler
-ağız dışında hazırlanıp dişe yapıştırılan (bonding) blok malzemeler
16. TÜKÜRÜĞÜN BİLEŞİMİ VE ETKİSİ NASILDIR?
Yeni doğan bebeğin ağzı sterildir (mikropsuzdur), fakat birkaç dakika sonra kirlenir ve yaşam
boyu da mikroplu kalır. Öyleyse neden hastalanmıyoruz? Çünkü ağızda bulunan bakterilerin
çoğu hastalık yapmayan mukoza (saprofit) türdendir. Ancak vücudun direnci kırılınca bu
bakteriler hastalık etkeni olabilir. Ağızda bulunan bakterilerin hepsi “Ağız florası”nı oluşturur.
Diğer yandan, ağız boşluğunun çok önemli bir koruyucusu daha vardır: Tükürük. Kulak önü,
çene altı ve dil altı bezleri tarafından üretilen renksiz, özel kıvamda, akıcı bir sıvı olan tükürük,
üretildiği bezlerden kanalcıklar aracılığı ile ağız boşluğuna taşınır. Bezler günde 5 litreye yakın
tükürük üretirler. Kulak önü tükürük bezinin kanalı, üst 1. büyük azı yakınında; diğer tükürük
bezlerinin kanalcıkları da dil altında ağza açılırlar. Tükürük içinde bakterilerin üremesini
durduran fermentler, fluor ve kalsiyum tuzlan bulunur. Tükürük kanallarının açıldığı yerde diş
taşlarının fazla birikmesi, bileşimindeki kalsiyum tuzlarının çökelmesi nedeniyledir.
Tükürüğün ağız ve dişlere yararlı etkileri şöyle özetlenebilir;
1- Tükürük, dişleri mekanik olarak temizler.
2- Tükürük, dişleri çürümekten korur.
3- Tükürük, içinde bulundurduğu mayalarla ağız mukozasını korur.
17. ISIRMA VE ÖĞÜTME NASIL GERÇEKLEŞİR?
Kesici dişler, yiyecekleri ısırmaya ve kesmeye yararlar. Üst diş kavisi, alt diş kavisinden daha
geniştir ve onu her yönde taşar. Alt çenenin aşağıya kaymasıyla ağız açılır ve lokma kesici
dişlerin arasına girer. Ağız kapatılınca, ısırma hareketi ile üst kesiciler alt kesiciler üzerinde bir
makasın ağzı gibi kayar ve yiyecekleri koparır.
Öğütme işlemi alt çene eklemi ve çiğneme kaslarının uyumlu çalışması ve yana hareketlerle
gerçekleşir.
Besinleri iyi öğütebilmek için diş dizilerinin düzgün ve eksiksiz olması şarttır
18. PARMAK VE EMZİK EMME HAKKINDA BİLGİ ALABİLİRMİYİM?
Emme fonksiyonu yeni doğmuş çocuklarda çok kuvvetlidir. Ancak parmak emme ve dil emme
alışkanlıkları ilk 1.5 sene normal olmakla birlikte 2 yaşın sonunda kaybolur.Ancak parmak emme,
emzik emme alışkanlığı devam edecek olursa henüz gelişmekte olan kas ve kemik yapıları üzerine
basınç uygulayarak dişlerin yer değiştirmesine yol açar. Bu durumda üst ön dişler öne alt ön dişler ise
geriye doğru eğilir ve alt ve üst ön dişler arasında açıklık meydana gelir.Alışkanlık bırakılırsa bu açıklık
kapanır ancak 3.5 yaşından sonra kalıcılık artar. Parmak emme alışkanlığı gece uyurken de deva
ederse daha etkili olur ve bunun sonucunda üst çenede darlık (V şeklinde bir çene kavsi) meydana
gelir.
Parmak emme alışkanlığı karşısında anne babanın yapacağı en sağlıklı yaklaşım nedir?
Olayı telaşa kapılmadan sabırla karşılamak ve sürekli ilgilenmekten kaçınarak, çocuğa bu alışkanlığın
bebekçe bir davranış olduğunu, başkalarını gözüne hoş görünmeyeceğini basit bir dille anlatmaktır.
Aile içinde sürekli aynı alışkanlığı konu edilerek dikkatleri çocuk üzerine çekmek, bu nedenle telaşa ve
gerginliği girmek ve çözüm amacıyla çocuğu sürekli eleştirmek yanlış anne baba davranışları arasında
sayılır. Okul yaşında parmağını emme çocuk, öğretmenin uyarısı, anne babasının eleştirisi, hatta
arkadaşlarını alaylarını karşın bu alışkanlığını sürdürür. Bu durumda çocuğa yapılan olumlu tavsiye ve
açıklamalarla psikolojik açıdan uyumunun sağlanması, sorunu ortadan kalkmasına neden olabilir.
Burada önemli olan, bir gerileme (regression) belirtisi sayılan bu alışkanlığı oluşturan etkenlerin ana
baba tarafından keşfedilerek ortadan kaldırılması. Örneğin,yeni bir kardeşin doğumu,çocukta bu tür
bir alışkanlığın başlamasına neden olabilir.Cıvıldayan, emekleyen, parmak emip tırnak yemeye
başlayan çocuk ,bu tür bebekleşme hareketleriyle kaybettiği ilgiyi kazanma savaşımına girer. Daha
önce de belirttiğimiz gibi, kardeşin doğumundan önce çocuğun hazırlanması, kardeşin varlığına karşın
çocuğun statüsünün devam edeceği ve onun yerinin ayrı olduğu konusunda çocuğun ikna edilmesi,
kardeşin yardıma muhtaç bir yakını olması nedeniyle elbirliğiyle ona bakma gereğine çocuğun
inandırılması ondaki gerginliği azaltır. Böylelikle bu gerginlikten kaynaklanan alışkanlıklar da zamanla
kaybolur. Alt ıslatma benzerliği nedeniyle parmak emme de yaşla azalır.Bu konuda da yine özellikle ilk
çocukluk döneminde tedaviden kaçınılmalıdır.Okul öncesi dönemindeki parmak emme ya da alt
ıslatma durumunda gereksiz telaş yerine, olayın temelinde anne babanın da etkisi bulunduğu
düşünülerek uzmanlarca sabırlı ve sürekli bazı eğitimsel önlemler uygulanmalıdır.
Parmak emmenin giderilmesi için alınacak önlemler :
Anne ve babaya parmak emmenin ilk dönemlerde zararsız bir faaliyet olduğu açıkça anlatılmalıdır.
Parmak emmenin biraz önce değindiğimiz gibi diş deformasyonlarına sebep olmadığı, bir hastalık
mahiyetinde olmadığı açıkça anlatılmalıdır. Çünkü buna inanan anne, baba ve aile büyükleri ömür
boyu sürecek bu kötü alışkanlıktan çocuklarını vazgeçirmek için çok şiddetli tedbirlere başvururlar.
Hatta çocukların parmaklarına acı biberler sürenler, dayak atanlar, ellerini kollarını arkadan
bağlayanlar,eline parmaklarına iğne batırıp onlar unutamayacakları acı verecek cezalar uygularlar.
Bu tenkitler, azarlamalar, dayak atmalar, parmağa acı sürmeler çocukta olumsuzluğun yükselmesine
neden olabilir. Anne babayı rahatsız etmek için bir davranış olarak kalmasını pekiştirebilir.(D. Çağlar1981)
Parmak emme kendi başına çocuklukta ve sonradan uyumu etkileyen bir alışkanlık değildir. Özel bir
düzeltici tedbir olmayı da gerektirmez. Ancak parmak emmeye başlayan veya bunu alışkanlık haline
getirmiş çocuklara bu alışkanlıkları terk etmeleri için uygun olmayan tedbirlerin, cezaların
uygulanması sonucu bir çok uyum ve duyusal problemlerin ortaya çıkmasının nedeni olabilir. Basit bir
alışkanlığı terk ettirmek için uygulanan metotlar durumla ilgisi olmayan yeni ve kronik bazı uyum
bozukluklarına sebep olabilir. (D. Çağlar-1981)
Küçük yaşlarda çocuklar uygun şekilde beslenmelidir. Gıda ve anne sütünün kalitesi yanında çocuğun
gıda verilirken tutumuna özel bir yer ve önem vermek gerekir. Çocuk gerek anne memesinden ve
gerekse biberonla beslenirken annenin göğsüne onun sıcaklığını duyacak şekilde yaklaştırılmalıdır. Bir
taraftan çocuğa gıdası veya meme verilirken diğer taraftan anne çocuğa gözlerinden sıcak sevgi
akıtmalıdır. Çocuğun gevşek tutulması,hırpalanarak, azarlanarak gıda verilmesi büyük bir anlam
taşımaz, haysiyet sahibi bir gence al zıkkımlan diye yiyecek vermenin yaptığı etkiyi yapar.(D. Çağlar1981) . Uygar insanların köpekleri beslerken yaptığı içtenliği insan yavrusundan esirgerler. Uygun
şekilde beslenme bu problemin ortaya çıkmasında en büyük engel teşkil eder.(D. Çağlar-1981)
Belki çocuk parmak emme veya lastik meme emmeden özel bir haz duyabilir. Bu hiçbir zaman zararlı
bir alışkanlık değildir. Normal davranışlar ve ilişkiler yoluyla bu alışkanlık 1 yaşının sonunda terk
edilebilir.(D. Çağlar-1981)
Eğer çocuk yürümeye başladıktan veya 1 yaşından sonrada bunu yapıyor yani parmağını emiyorsa bu
çocuğun fazla yorgun, rahatsız, mutsuz, sıkıntılı, üzüntülü olduğunun belirtisidir. Çocuğun durumunun
incelenmesi düzeltici tedbirlerin yalnız bir belirti olan parmak üzerinde değil bütün durumu
düzeltmeye yöneltilmesi gerekir. Çünkü parmak emmenin asıl nedenleri ortadan kalkmadıkça çocuk
parmak emmeye devam edecektir. (D. Çağlar-1981)
Çocuğa uygun dinlenme, geniş ve çeşitli faaliyet olanakları, oyun ortamları meşgul olmak için
olanaklar sağlanmalıdır.
Anne babanın uygun olmayan davranışları düzeltilmelidir. Çocuklara bu alışkanlığından dolayı şiddet
hareketleri uygulanmamalı ve çocuk batıl fikirlerle korkutulmamalıdır.
Mükafat vaadi, çocuğun bunu terk etme arzusunu ve gücünü harekete getirecek, çeşitli tedbirler
çocuğu harekete getirerek çocuğun bunu bırakmasını sağlayabilir. Çocuk parmağını ağzına götürdüğü
zaman uyarıcılık yapacak zararsız acı mayi sürülmesi ve geceleri hatta gerekiyorsa gündüz çocuğa
eldiven takılması, alışkanlığı sona erdirmesi için iyi bir hatırlatıcı olabilir.
Çocuğa bilhassa kendi kendini kontrol etmek için, isterse bu alışkanlığı terk edeceği inancını
kazandırmak, alışkanlığı yenmek için iyi bir hatırlatıcı olabilir.
Çocuk 4-5 yaşlarına geldiğinde parmağını emmeye devam ediyorsa kendisine telkinlerde bulunmak
faydalı olabilir. Çocuğa bu yaptığının çocukça bir davranış olduğu başkalarının gözüne hoş
görünmediği onun anlayabileceği bir dille anlatılır. Çocuklar bu yaşlarda genellikle büyük bir insan gibi
olmaya, ebeveyni taklit etmeye özenir. Çoğu zaman onlar gibi davranır. Ebeveyn çocuğun bu
durumunu çok iyi değerlendirmelidir. Kendilerinin parmak emmediklerini, çünkü bu durumun pek hoş
olmadığını söylemeleri çoğu zaman etkili olabilir.(S. Gizer-1996)
Çocuğun erken memeden kesilmesinin karamsar, sadist geç memeden kesilmesininse güvenli ve
iyimser bir kişilik geliştirdiği açıklanmıştır.(H. Yavuzer-1997)
19. DİŞLERİN OLUŞUMU VE GELİŞİMİ NE ZAMAN OLUYOR?SÜT DİŞLERİ NASIL TANINIR?HANGİ DİŞ
NEZAMAN ÇIKAR?
Dişlerin oluşumu ve gelişimi ne zaman oluyor?
Embriyolojik hayatta (anne karnında) ağız boşluğuna ait oluşum belirtileri 3. haftada görülmesine
rağmen, dişlerin gelişimine ait ilk belirtiler 6.haftaya rastlamaktadır. 7.haftadan itibaren dişlerin
tomurcukları hafta hafta belirmeye başlar.
süt dişleri nasıl tanınır?
Süt dişleri, çocuk altı aylıkken çıkmaya başlar ve 2.5 yaşında alt ve üst çenede 10’ardan (20) tane
olarak tamamlanır. Süt kesicileri ve süt kaninleri, kalıcı dişlere göre daha küçüktür. Süt azıları da kalıcı
azılara göre daha küçük yapıdadır.
Çocuk büyüdükçe, süt dişlerinin kökleri altında yer alan kalıcı dişin kökü, sürme etkisiyle erimeye
başlar; kök tamamen eriyip dişin yalnız kuronu kalınca da diş kendiliğinden düşer.
hangi diş ne zaman çıkar?
İlk diş yaklaşık altı aylıkken çıkar. Akıl dişleri de 18-20 yaşında... Demek ki diş çıkarma süreci, insanın
20 yılını alır. Ama hangi diş kaç yaşında çıkar? Bunu özetleyen bir tablo hazırlanmış ve aşağıda
verilmiştir. Tablodaki yaşların yaklaşık rakamlar olduğunu; 1-1,5 yıl önce veya sonra sürmesi gereken
dişin vakitsiz sürebileceğini, bazen de gecikmeler olabileceğini belirtmeliyiz.
20. DİŞLERİN DÜZGÜN KONUŞMAYA ETKİSİ VARMIDIR?
Konuşma, insan ilişkilerinin en önemlilerindendir. Ayrıca, politikacılık, aktörlük, spikerlik, şarkıcılık gibi
bazı meslekler, büyük ölçüde düzgün konuşmaya dayanır. Düzgün konuşmada dişlerin önemli rolleri
vardır.
Aşağıda ki birkaç örneğin bu rolü vurgulamaktadır.
1- DE ve TE sesleri, dil ucunun, üst kesicilerin damak tarafındaki eğiminden destek almasıyla çıkar.
2- FE ve VE sesleri ise, alt dudağın, üst kesicilerin kesici uçlarına temas etmesiyle çıkar.
3- SE sesi, karışık bir işlemle çıkar. Alt ve üst kesiciler birbiriyle temas halindeyken, dilin, azıların dil
tarafındaki yüzeyinden destek alması ve dil ucunun da (kesiciler arasında bir oluk yapıp) hava borusu
oluşturmasıyla gerçekleşir. ŞE ve JE sesleri de buna benzer bir işlemle gerçekleşir; fakat bu sırada dil
ucu göreve katılmaz.
Dişler çene kemikleri, dişetleri, dil, damak, buların hepsi, çiğneme, tat alma. yutkunma ve konuşma ile
ilgili görevlerini bir bütün halinde yürütürler.
21. AĞIZ VE DİŞLER HAKKINDA GENEL BİLGİ ALMAK İSTİYORUM
22. DOĞAL DİŞLERİN YAPI MADDESİ NEDİR?
diş mine, dentin, sement ve pulpadan (diş özü) oluşur.
mine: vücuttaki en sert maddedir. doğal dişi en dıştan koruyucu bir katman olarak çevreler.
içinde sinir hücreleri olmadığı için duyarlı değildir. % 97’si kalsiyum tuzlarından oluşur. Diş
minesi altıgen “apatit” kristalleri şeklinde düzenlenmiştir. Minenin yapısına giren kalsiyum
tuzları, organik diş maketi üzerinde yavaş yavaş çökelerek birikir ve kristalleşir. Bu birikme,
ana rahminde iken başlar. Anne, gebelik süresince bazı ilaçlar alırsa veya çocuk mine
teşekkülü sırasında bir hastalık geçirirse mine birikimi aksaklığa uğrayabilir. 0 zaman dişler
sarı, gri veya kahverengi olur. Bazen de eksik (hipoplazik) teşekkül eder.
dentin: minenin altındaki tabakadır. yetişkin bir insan dişinin %75'ini oluşturur. kemikle aynı
yoğunluğa sahip olmasına rağmen ısıya ve dokunmaya duyarlıdır. gerektiğinde içerdiği tamir
hücreleri ile yeniden dentin dokusu oluşturabilirler. Dişin asıl kitlesini dentin (fildişi) tabakası
oluşturur. Dentin, taç kısmında mine; kök kısmında da sement ile örtülüdür. Dentin canlı bir
yapıdır ve % 70’i mineral tuzları; % 20si organik madde ve % 10’u da sudan oluşur. Dentinde
çok sayıda kanalcık içerir. Bu kanalcıkların içi diş özü sınırındaki dentin yapıcı hücrelerin
uzantıları olan iplikçiklerle doludur. Dentin yapan hücrelere “Odontoblast” denir. Dentin
kanalcıklarının milimetre karede sayıları 10.000’e. yaklaşır. Diş, dolgu veya kaplama yapılmak
için oyulur veya küçültülürse bu kanalcıklar açığa çıkar ve o zaman soğuk, sıcak, tatlı ve
ekşiden ağrı duyulur.
pulpa (diş özü): dişin orta kısmına ve burada bulunan yumuşak dokuya verilen addır. kökün
ucuna kadar devam eder. bu kısımda kan damarları yer alır ve bu damarlar sayesinde diş
enfeksiyondan korunur ve daima aktif halde kalır. aynı zamanda pulpada aşırı duyarlı sinir
hücreleri bulunur ve bu hücreler sayesinde sıcak, soğuk ve basınç gibi duyular hissedilir.
“Pulpa” adı da verilen diş özü, dentin tarafından oluşturulan bir odacık içinde yerleşen kılcal
atar ve toplar damarlar; duyu sinirleri ve bütün bu yapıları koruyan bir destek dokusundan
oluşur. Diş özünün dış çevresi dentin yapıcı hücrelerle (odontoblast) kuşatılmıştır. Bu hücreler,
çürük ve diğer zararlı etkenlere karşı, dişi koruyan kale muhafızlarına benzer. Her hangi bir
nedenle oluşan çürüğe karşı dentin yapıcı hücreler üstün gelirlerse bu hücreler diş özü kalesini
dentinle sıvarlar; yenik düşerlerse diş özü açılır ve iltihaplanır. Bu etkinlik genç insanların diş
özünde daha yoğundur.
sement: kökün etrafını kaplayan kemiksi bir tabakadır, çok incedir. diş kökünün çene
kemiğine tutunmasını sağlar. %65’i inorganik maddedir. Bazen kök etrafında ve kök ucunda
aşırı sement birikebilir. Buna “Hipersemontoz” denir.
23. DİŞLER NE İŞE YARAR?
Dişler sindirim sisteminin başında besinlerin ufalanıp parçalanmasına, koparılmasına yardım
eder. kendini çevreleyen destek dokuları korur ve gelişmelerini sağlar. konuşmayı ve seslerin
doğru bir şekilde çıkmasını sağlarlar. estetik olarak yüzle bir bütünlük içindedir.
Dişlerin Görevlerine Göre Farklı Yapıları Vardır;
1- Kesici Dişler
Alt ve üst çenedeki ön dişler “Kesici Diş” olarak adlandırılır. Üst çenede genişliği 9-10 mm.
olanlar orta kesici; 6-7 mm. olanlar ise üst yan kesicilerdir. Alt orta ve yan kesicilerin
genişlikleri ise 6-7 mm. arasındadır.
2- Kaninler (Köpek Dişleri)
“Köpek dişi” ve “göz dişi” adı da verilen kaninler kesici dişlerden sonra gelir, alt ve üst çenede
sağlı-sollu birerden dört (4)tanedir. Uçları sivri olup koparmaya yararlar.
3- Azı Dişleri
Kaninlerin arkasında, azı dişleri yer alır. Yapı olarak birbirinden farklı olan azı dişleri, her bir
yarım çenede, iki küçük azı, üç de büyük azı olmak üzere beşer tane ve bir çenede toplam on
(10) tanedir.
Bütün küçük azıların çiğneme ve kenetlenmeye yarayan ikişer tümsekçikleri vardır. Üst
çenedeki büyük azıların dörder tümsekçiği; alt çenedeki büyük azıların beşer tümsekçiği
vardır. Bu tümsekçiklere “tüberkül” adı verilmektedir.
4- Akıl Dişleri - Üçüncü Büyük Azılar = Yirmi yaş Dişleri
Akıl dişleri ayrı bölümde incelenmiştir (yirmi yaş dişleri). Burada, sadece şekillerinin ve kök
sayılarının çok değişik olduğunu belirtmekle yetiniyoruz.
24. SÜT DİŞLERİ HAKKINDA BİLGİ ALABİLİRMİYİM?
Süt dişleri toplam 20 tanedir.
Süt dişlerinin aralarının açık olması normaldir. Bunun nedeni yerlerine gelecek daimi dişlere yer
sağlamaktır.
Süt dişlerinde de çürük oluşabilir. Bu çürüklerinde mutlaka tedavi edilmesi gerekir.
Süt dişleri iltihaplanmış ise önce kanal tedavisi denenmeli, mümkün olmazsa diş çekilmelidir.
Süt dişleri zamanından önce çekilirse, alttan gelen daimi dişe yer kalmaz ve yer darlığı oluşur.
25. ÇOCUK DİŞLERİNDE ACİL DURUMLARDA NE YAPMALIYIM?
Diş Ağrısı: Ağrıyan dişin çevresini temizleyin. Ilık tuzlu su ile gargara yaptırın ve eğer varsa sıkışmış
yiyecek artıklarını diş ipi ile uzaklaştırın. Asla dişin üzerine aspirin ya da benzeri ilaçlar koymayın.
Çocuğunuza daha önce de denemiş olduğunuz bir ağrı kesici verin ve en kısa sürede bir diş hekimine
götürün.
Isırılmış Dudak, Dil, Dudak Yada Yanak: Yaralı bölgeye buz koyun. Eğer kanama varsa, temiz bir gazlı
bez ile hafifçe basınç uygulayın. Kanama 15 dakika içinde durmazsa diş hekiminize başvurun.
Diş Tümüyle Çıkmışsa: Dişi bulun. Köküne mümkün olduğunca dokunmadan alın. Diş hekimine gidene
kadar dişi saklamak için en ideal ortam süttür. Temiz bir kapta sütün içinde koruyarak en kısa sürede
diş hekiminize gidin.
Süt Veya Sürekli Dişlere Travma: Hiç zaman kaybetmeden diş hekiminiz ile temasa geçin.
Travmalardan sonra her kaybedilen saat oluşan hasarı büyütmektedir.
Diş Hekiminize ulaşana Kadar: Yarayı ılık su ile temizleyin. O bölgeye soğuk kompres uygulayın. Varsa
Kırık diş parçalarını saklayın.
26. Çocuklarda olabilecek ağız ve diş problemleri nelerdir? Bunların nedenleri, belirtileri ve
tedavileri hakkında bilgilendirilebilirmiyim?
1)Diş Gıcırdatma:
Nedenleri
Stress, agresif, takıntı veya sıkılgan kişilik yapıları, anne-babası diş gıcırdatan çocuklar bu alışkanlığa
daha eğilimlidir.
Belirtileri
Dişlerde aşınma, uyurken çıkartılan gıcırdatma sesleri, yüz kaslarında ağrı, çene ekleminde
problemler, baş ağrısı, dişlerde sallanma ve hassasiyet.
Tedavisi
Öncelikle psikolojik açıdan diş gıcırdatmaya yol açan faktörler ortadan kaldırılmaya çalışılır.
Bu başarılamaz, hastaya takıp çıkartılabilien bir gece plağı yapılır.
2) Parmak Emme:
Nedenleri: Parmak emme küçük yaşlarda sık görülen bir alışkanlıktır. Genellikle dört yaşına kadar
kendiliğinden ortadan kalkar. Alışkanlığın sürekli dişlerin çıktığı yaşlarda da sürmesi, bu dişlerde ve
damakta yapısal bozukluklara yol açar. Bu bozuklukların nedeni parmağın ön dişlere ve damağa
uyguladığı başınçtır. Ortaya çıkan bozukluğun derecesi emmenin süresine, sıklığına, şiddetine ve
emme sırasında parmağın pozisyonuna bağlıdır.
Tedavisi:
Parmak emmeyi önlemenin en etkili yolu parmak emmeye eğilim gösteren çocuğu emziğe
alıştırmaktır. Emziğin hem verdiği zarar daha azdır, hemde daha kolay bırakılabilir.
Tedavinin zamanlaması çok önemlidir. Çocuğun kendisi bu alışkanlıktan kurtulmayı istemedikçe,
tedavinin başarıya ulaşması imkansızdır.
Çocuğun çevre baskısına uğramaması ve alay edilmemesi için okul çağından önce bırakması psikolojik
yönden çok faydalıdır.
Çocuk baskı altına alınmadan cesaretlendirilerek, ödüllendirilerek pozitif yönlendirilmelidir.
Eğer her şeye rağmen 6 yaşına kadar alışkanlık kırılamamışsa diş hekimine başvurularak profesyonel
yardım alınması gereklidir.
3) Emzik
Bebekler için emmek rahatlamanın ve güven içinde hissetmenin en doğal yoludur.
Eğer bebek parmak emme eğilimi gösteriyorsa, derhal emziğe yönlendirilmelidir. Emzik parmak
emmeye göre hem daha az zararlıdır; hem de sonraki yaşlarda daha kolay bırakılabilir.
Emzik günün büyük bir bölümünde değil, sadece gerekli olduğunda verilmelidir.
Yapısal bozukluklara yol açmamak için, mümkün olduğu doğal meme yapısındaki emzikler
seçilmelidir.
Emziklerin yapısının sağlamlığı her gün kontrol edilmelidir.
Emziğin büyüklüğü ağzın yapısına uygun olmalıdır.
4) Biberon çürüğü
Bebeğimin dişleri sürer sürmez çürüdü. Nedeni ne olabilir?
Bebeklerde bazen dişlerin üzerinde sürer sürmez kahverengi lekeler oluştuğu ya da bu dişlerin kırılıp
döküldüğü gözlenir. Aslında bu lekeler diş çürükleridir ve dişler de çürük nedeniyle kırılır. Bu kadar
erken bir dönemde çürük oluşmasının nedeni de biberon çürüğü adı verilen çürüklerdir. Bebek
beslenmesinde en önemli besin olan anne sütü ya da inek sütü doğal olarak şeker içerir. Gece
yatmadan önce yada uyku sırasında bebek anne sütü ya da biberon emerse süt ağızda birikerek
mikropların dişleri çürütmesi için elverişli bir ortam oluşturur. Bu nedenle özellikle gece beslenmesi
sonrası dişlerin temizliğine özen gösterilmelidir.
Biberon çürüğünden korunmak için ne yapmak gerekir?
Bebeklerde meydana gelen çürüklerin tedavisi çok güç olduğundan, koruyucu önlemlerin erken
dönemde alınması gerekir.
Bunlar nelerdir?
Bebeğinizin gece ağzında biberonla uyuma alışkanlığını önleyin.
Beslendikten sonra uyutmaya çalışın.
Biberondaki süte şeker, bal pekmez gibi tatlandırıcılar ilave etmeyin.
Bebek beslendikten sonra mutlaka su içirin.
İlk dişlerin sürmeye başlamasıyla gece ve sabah beslenmeleri sonrası temiz, ıslak bir tülbent ile
dişlerini silerek temizleyin.
Biberon çürüğü önemli midir?
Biberon çürüğü görülen dişler tedavi edilmezse ağrı yapar ve iltihaplanır. İltihaplı ya da ağrıyan dişler
bebeğin huzursuzlanmasına ve beslenme düzeninin bozulmasına neden olur. İltihap alttan gelecek
kalıcı dişler de etkileyip şekillerinin bozuk olmasına yol açar. Bu dişler çekilmek zorunda kalırsa
çocukta konuşma problemleri ortaya çıkabilir.
Biberon emmediği halde bebeğimin dişleri çürüdü sebebi ne olabilir?
Biberonun yanı sıra emziklerin ağlayan bebekleri susturmak amacıyla bal, pekmez, reçel gibi
tatlandırıcılara batırılarak verilmesi de biberon çürüklerinin başka bir nedenidir. Bunun yanı sıra, dişler
sürdükten sonra oyalanmak amacıyla bebeğin eline verilen karbohidratlı-şekerli gıdalar da diş
çürüklerine neden olur. Çocuğu bu tür gıdaların yerine elma, havuç gibi besin değeri yüksek; diş
temizliğine yardımcı gıdalara yönlendirmek gerekir.
27. Çocuklar için nasıl bir diş fırçası seçilmeli? Çocuğuma dişlerini günde kaç kez
fırçalatmalıyım?
Çocuğun ağız büyüklüğüne uygun, yumuşak ve naylon kıllardan üretilmiş diş fırçaları kullanılmalıdır.
Sert fırçalar dişleri aşındıracağı için kullanımı uygun değildir. Eskimiş bir süpürgeyle süpürme işlemi
nasıl yapılamazsa, eski bir fırçayla da dişler fırçalanamaz. Fırça kılları aşınır aşınmaz (Ortalama 6 ay)
mutlaka değiştirilmelidir.
Sabah kahvaltısı sonrası ve gece yatmadan önce, sadece üçer dakikalık etkili bir fırçalama işlemi
yeterlidir. Her iyi alışkanlık gibi diş fırçalama alışkanlığı da çocukluk döneminde kazanılacaktır.
28. Çocuklarda diş fırçalama ne zaman başlamalıdır?
Bebek 6-8 aylıkken, (yani ilk dişler ağızda göründüğünde) temizleme işlemi başlamalıdır. Sabah
kahvaltısı sonrası ve gece yatmadan önce dişleri (en azından çiğneme yüzeylerini) temiz bir tülbent ya
da gazlı bezi ıslatarak silmek, temizlemek yerinde olur.
Diş fırçası kullanımına ise çocuğun arka dişlerinin çıkmasından sonra (ortalama 2,5 - 3 yaşında )
başlanması uygundur.
Okul öncesi çocuklarda diş fırçalama için bir teknik uygulatmak çok zordur. Bu yaşlarda önemli olan,
çocuğa diş fırçalama alışkanlığı kazandırmaktır. Çocuklar diş fırçalarken çoğu zaman dişlerin görünen
ya da kolay ulaşılan yüzlerini fırçalar. Oysa çürüklerin önlenmesi için dişlerin ara yüzleri ve çiğneyici
yüzeylerini çok daha iyi temizlemek gerekir. Bu nedenle fırçalamadan sonra Anne-Babanın kontrolü iyi
olur.
29. Bebeklerde ağız bakımı nasıl olur?
Bebeklerin, en azından ilk dört ay anne sütü ile beslenmeleri ağız çevresindeki yumuşak doku ve kas
fonksiyonlarının normal gelişimini sağlayacaktır. Anne sütünün yetersiz olduğu durumlarda fizyolojik
başlıklı (damaklı, kesik uçlu) biberon kullanımı gerekir.
Bebekler 1 yaşından itibaren bardak ve kaşıkla beslenmeye alıştırılmalıdır.
Biberonla beslenme en fazla 2 yaşına kadar devam edebilir. Parmak emme, yalancı emzik kullanma
gibi alışkanlıklara 2 – 2,5 yaşına kadar izin verilebilir. Eğer parmak emme alışkanlığı mevcutsa, bunun
sebebi araştırılarak 3 – 6 yaş arasında bu alışkanlık mutlaka giderilmelidir.
Solunum problemleri, çene gelişmesi üzerine olumsuz etki eder. Burundan değil de, sadece ağızdan
soluma durumu mevcutsa (bu durum uykuda daha iyi anlaşılır) muhakkak kulak burun boğaz
uzmanına danışılmalıdır.
30. Çocuklarda diş yaralanmalarında ne yapılmalı?
Çocuklarda dişlerin zarar gördüğü kazalarda zaman kaybetmeden müdahalede bulunulmalıdır. Doğru
tanı konması çok önemlidir. Bunun için hekiminiz size, kazanın ne zaman ve nerede olduğunu,
darbenin ne taraftan geldiğini, kaza sonrası baygınlık, kusma, hafıza kaybı vb. olup olmadığını
soracaktır. Verilen bilgiler doğrultusunda en doğru tedavi uygulanabilecektir.
Çocuklardaki diş yaralanmaları, bazen kalıcı dişin tamamıyla yuvasından ayrılmasına sebep olabilir.
Bu durumda çıkan diş ile birlikte acilen dişhekiminize gitmelisiniz. Bu esnada diş, bir bardak sütün
içinde, eğer süt mevcut değilse, temiz bir su içinde muhafaza edilmelidir.
31. Süt dişlerindeki çürükler tedavi edilmeli mi?
Tedavi edilmeyen süt dişi çürükleri, ağrı, kötü koku, çiğneme zorluğu, beslenme bozukluğu ve çirkin
görüntüye yol açar. Bu dönemdeki tedavi edilmeyen diş bozuklukları, ileride diş çarpıklığı, çene
gelişiminde bozukluk ve genel sağlık problemlerine (romatizmadan kalp rahatsızlıklarına kadar) sebep
olabilecektir. Dolayısıyla süt dişlerindeki çürükler, "nasıl olsa yerine yenileri gelecek" yanılgısına
düşmeden tedavi edilmelidir.
Süt dişlerindeki çürükler ; ağrı ile çocuğun çok küçük yaşlarda tanışmasına ve gelecekte bazı fobileri
olmasına neden olabilir . Ayrıca bu çürükler süt dişlerinin çok erken kaybına neden olabilir.
32. Süt dişlerinin önemi nedir?
Süt dişlerinin birinci görevi çocuğun düzgün beslenmesini sağlamaktır. Ayrıca konuşmanın düzgün
gelişimi de süt dişlerinin varlığına bağlıdır. Bunların yanında aşağıdaki gibi bir görüntü, hiç kimsenin
çocuğunda görmek istemeyeceği ciddi estetik sorunlara yol açmaktadır.
Süt dişleri kapladıkları alanı kendilerinin yerine gelecek olan kalıcı diş için korumakta ve kalıcı diş
sürerken ona rehberlik yapmaktadırlar.
Süt dişi erken çekildiği zaman bu doğal yer tutuculuk fonksiyonu da ortadan kalkmaktadır.
33. Çürük oluşumu engellenebilir mi?
Çürüğü tamamen engelleyebilecek bir aşı yada ilaç henüz geliştirilemedi. Ancak, çürük sayısını
azaltmaya yönelik bazı malzemeler günümüzde kullanılmaktadır, bunlardan birisi; "fissür örtücü"
dediğimiz malzemedir. Diş çürükleri genellikle azı ve küçükazı dişlerinin, çiğneyici yüzlerinde bulunan
"fissür" adı verilen oluklarda başlar. Bahsettiğimiz malzemeyle olukların üzeri kapatılıp, o bölgeye
mikrop, yemek artığı vs. nin sızması engellenerek çürük başlaması önlenir. Bu işlem, 6 yaşından
itibaren çıkan kalıcı azı ve küçükazı dişlerine de uygulanabilir.
Çürüğü engellemenin başka bir yolu da dişlerin çürüğe karşı direncini artırmaktır. Dişlere yüzeysel
florür uygulanması suretiyle bu direnç kazandırılır.
34. Gebelikte diş tedavisi nasıl yapılır?
İlk üç aylık dönem: Gebeliğin ilk üç ayında bebeğin organları gelişme aşamasındadır. Bu safhada
neden olunan bir bakteriyemi bebeğin organ gelişimini olumsuz yönde etkileyebilmekte, gereksiz
müdahaleler düşüğe sebep olabilmektedir. Fakat ağrıya sebep olmuş ve/veya müdahale edilmediği
taktirde daha çok zarara neden olabilecek durumdaki dişlerin çekim, kanal tedavisi gibi acil olarak
tedavi edilmesi gereken durumlarında, çekinmeden diş hekimine gidilmelidir. Diş ya da diş eti
enfeksiyonu gibi acil durumlarda, var olan enfeksiyonun bebeğin gelişimini dental tedavinin
olumsuzluklarından daha fazla etkileyebileceği göz önünde bulundurulmalıdır .Diş hekimi , kadın
doğum uzmanının önerileri doğrultusunda, bebeğe zarar vermeyen bir tedavi uygulayacaktır.
İkinci üç aylık dönem: Bu dönem, hamilelik sonuna kadar ertelenmesi uygun olmayan diş çekimi,
dolgular, kanal tedavileri vb. pek çok tedavinin yapılması için en uygun olan dönemdir.
Üçüncü üç aylık dönem: Bu dönemde bebek anne karnında oldukça büyümüştür ve doğum
yaklaşmıştır. Anne koltuğa rahat oturamaz ve aşırı stres erken doğuma neden olabilir. Aynen ilk üç
aylık dönemde olduğu gibi, acil tedaviler dışında diş hekimi müdahale etmeyecektir.
35. Hamilelikte lokal anestezi yapılabilir mi?
Hamilelikte lokal anestezi yapılmasında sakınca yoktur. Hasta tedavi sırasında ağrı
duymayacağı için stres en aza iner. Hamilelik esnasında lokal anestezik madde seçiminde
dikkatli olunmalıdır.
Octopressin içerikli lokal anestezikler rahimin kasılmasını sağlayarak erken doğuma neden
olabilir.
Hamilelik sürecinde bu tip lokal anestezik maddeler tercih edilmemelidir.
36. Diş röntgeni çekilebilir mi?
İlk 3 aylık dönemde bebeğin organ taslakları geliştiği için röntgen çekilmesi tavsiye edilmez.
Sonraki dönemlerde röntgen çekilmesinde bir sakınca yoktur. Bu konuda kadın doğum
doktorunuzla görüştükten sonra Dentadent'e başvurmanızı tavsiye ediyoruz. Eğer acil bir
tedavi için kesinlikle röntgen filmi çekilmesi gerekiyorsa, anne adayına özel koruyucu kurşun
önlük giydirilmeli ve düşük doz uygulaması yapılmalıdır. (Dentadent'te düşük dozlu dijital
röntgen kullanılmaktadır.)
37. Hamileyken kullanılan antibiyotiklerin bebeğin dişleri için sakınca oluşturur mu ?
Penisilin türevleri (amokisisilin vs. ) antibiyotiklerin kullanımının bebek için herhangi bir
sakıncası yoktur. Tetrasiklin gurubu antibiyotikler kullanılmamalıdır. Tetrasiklin gebelik
sırasında alınırsa bebeğin dişlerinde "tetrasiklin renkleşmeleri" oluşmasına yol açar.
38. Hamileyken ağrı kesici kullanabilir miyim?
Genellikle hamilelik sürecinde parasetamol tipi ağrı kesiciler güvenle kullanılmaktadır. Ağrı
kesici kullanımında dikkat edilmeli ve kesinlikle kadın doğum doktorunuzun önerilerine
uyulmalıdır.
39. Hamilelik sırasında nasıl bir ağız-diş bakımı yapılmalıdır?
Günlük ağız ve diş bakımı kesintiye uğratılmamalıdır.
Hamilelik öncesi tam bir ağız muayenesinden geçerek optimal ağız hijyenine kavuşmalı ve
bunu sürdürme alışkanlığını kazanmalıdır. Çünkü plak birikimi, ve diş eti hastalıkları ile
hamilelik sırasında oluşan hormonal değişiklikler arasında direkt bir ilişki vardır. Hamilelik
sırasında oluşan hormon artışı ağız mukozasının, dış etkenlere özellikle bakteri plaklarına
karşı hassaslaşmasına neden olur.
Günde iki kez diş fırçası ve diş ipi kullanarak etkili diş bakımı yapılarak plak birikimine engel
olunmalıdır. Ağız gargaraları ya da ılık tuzlu su ile gargara yapılabilir.
40. Hamilelik Gingivitisi NEDİR?
Hamileliğin erken safhalarında diş etlerinde şişlikler, kızarıklıklar gözlenebilir. Bu şekildeki diş
eti oldukça hassastır ve kolay kanar.
Hamilelik sırasında kadınların diş etlerinde oluşan bu değişiklikler östrojen ve progesteron
hormonlarının salgılarının artmasından kaynaklanmaktadır.
Hamilelik gingivitisi genellikle hamileliğin 2. ayında başlayıp 8. ayında en üst seviyeye çıkar,
doğumdan sonra geriler.
Günlük düzenli ağız diş bakımı yapmayan kişilerde oluşan ve diş eti enfeksiyonuna neden olan
bakteri plağı ya da diş taşı gibi etkenler hamilelik gingivitisi tablosunu daha ciddi boyutlara
taşıyabilmektedir.
Çalışmalar, annenin tedavi edilmeyen hamilelik gingivitisinin düşük kilolu bebek doğumuna
yol açtığını bildirmiştir. Diğer diş tedavilerinde olduğu gibi diştaşı temizliği de özellikle
hamileliğin ikinci üç ayında yapılmalıdır.
41. Dişler hamilelik sırasında daha çabuk mu çürür?
Hamilelik tüm vücudun fiziksel ve psikolojik yönden pek çok değişikliklere uğradığı bir
dönemdir. Hormonal etkiler sonucunda ağız içinde bazı değişimler olur. Örneğin kandaki ve
tükürükteki asit miktarının fazlalaşması diş çürüğü riskini artırır. Çünkü en basit anlatımıyla,
dişin çürümesi, diş sert dokularının bakterilerin salgıladığı asitlerle yumuşamasıdır. Mide
bulantıları ve kusmalarla ağız içinde asit salgısının artması dişlerin yüzeyinde aşınmalara yol
açabilir.
Annenin sık aralıklarla şekerli besin tüketme alışkanlığı ve diş eti kanamaları nedeniyle diş
fırçalanmaması ağız bakımını aksamasına ve bunu takiben diş eti enfeksiyonu,
çürük riskinin artmasına yol açabilir.
Hamile kalmayı düşünen veya hamile olan her kadın mutlaka bir diş hekimi kontrolünden
geçmeli, ağız sağlığı için neler yapması veya yapmaması gerektiğini öğrenmeli ve gereken
tedavilerini yaptırmalıdır. Bu hem annenin hem de bebeğin sağlığı için çok önemlidir.
42. Doğumda diş kaybedilir mi?
Hamilelik döneminde anne adayı süt ve süt ürünleri ile yeşil yapraklı sebzeler gibi kalsiyumdan
zengin gıdalar alarak kalsiyum gereksinimini karşılamalıdır. Eğer gıdalarla yeterli kalsiyum
sağlanamazsa bebeğin gelişimi için gerekli olan miktar annenin kemiklerinden karşılanır.
Bebeğin kendisi için gerekli kalsiyumu annenin dişlerinden aldığına dair bir kanıt yoktur, o
yüzden bu düşünce tamamen yanlıştır.
Eğer iyi bir beslenme ile beraber yeterli ağız diş bakımı yapılırsa hamilelik döneminde normal
dönemden farklı bir diş ve diş eti sorunu ile karşılaşılmaz.
Hamilelik sırasında beslenme hem annenin hem de bebeğin genel sağlığı ve ağız diş sağlığı
için oldukça önemlidir.
Hamilelikte bebeğin diş gelişimi 5. ve 6. haftalarda başlar. Ağız ve diş sağlığı açısından tüm hamilelik
döneminde: A,C,D vitaminleri ile fosfor ve kalsiyumdan zengin meyveler ve sebzeler, tahıl, süt ve
mandıra ürünleri ile et , balık ve yumurta dengeli olarak alınmalıdır.
Şeker (özellikle yemek aralarında) mümkün olduğu kadar alınmamalıdır.
Kurutulmuş meyve ve karamel gibi yapışkan şekerli yiyeceklerden kaçınılmalıdır.
43. Bebeğin diş sağlığı için alınması gereken önlemler var mıdır?
Bebeğin diş gelişimi anne karnında başlar. Bu dönemde anne hem kendi sağlığı hem de
bebeğinin diş gelişimi için dengeli beslenmeye dikkat etmelidir. Diş sağlığı için protein, A
vitamini (et, süt, yumurta, sebze ve meyveler), C vitamini (narenciye, domates, çilek), D
vitamini (et, süt, yumurta, balık) ve kalsiyumdan zengin gıdaların (süt ve süt ürünleri, yeşil
yapraklı sebzeler) yeterince alınması gerekir. Bunun yanı sıra bilinçsiz ilaç kullanımından
kaçınılmalıdır. Kullanılan ilaçlar bebeğin diş sağlığının yanı sıra genel vücut gelişimini de
olumsuz yönde etkileyebilecektir. Bebeğin diş sağlığı konusunda bilgili olmak, çocuğunuzun
ömür boyu sağlıklı dişlere sahip olmasında ilk basamaktır. Bebeğin diş bakımı ve beslenmesi
ile ilgili diş hekiminizden bilgi edininiz.
Download