türkiye`nin önemli sorunlarından biri: yetiştirdiği insan tipi

advertisement
TÜRKİYE’NİN ÖNEMLİ SORUNLARINDAN BİRİ: YETİŞTİRDİĞİ
İNSAN TİPİ
Ali Rıza ERDEM
Bir yıl sonrasıysa düşündüğün, tohum ek;
Ağaç dik, on yıl sonrasıysa tasarladığın;
Ama düşünüyorsan yüz yıl ötesini, halkı eğit o zaman;
Bir kez tohum ekersen, bir kez ürün alırsın;
Bir kez ağaç dikersen, on kez ürün alırsın;
Yüz kez olur bu ürün, eğitirsen milleti;
Birine bir balık verirsen, doyar bir defalık;
Balık tutmayı öğret, doysun ömür boyunca.
Kuan Tzu
Ulusların en büyük zenginlik kaynağı sahip oldukları insan gücü kaynağıdır. Devletler eğitim yoluyla
istedikleri nitelikte insan gücünü yetiştirmeye çalışmaktadırlar. Bugün, en büyük yatırım insana yapılan yatırımdır.
Eğitim de insana yapılan en önemli yatırımlardan bir tanesidir. Fakat eğitim pahalı ve sonucunu geç veren
bir yatırımdır. Toplumlara yön verenler 15–20 yıllık bir eğitimin ürünüdürler. Eğitim, insanı insan yapan
değerleri insana kazandırmada, düşünme yeteneğini geliştirmede, ortaya bir ürün koymasında, istendik
yönde davranış değişikliği kazandırmada en önemli araçtır.
Eğitim
İnsanın ekmek-su gibi yaşamsal bir ihtiyacıdır eğitim. Olmazsa olmaz diye nitelendirebiliriz. İnsan
tek başına doğar ama toplum içinde dünyaya gözlerini açar ve yaşamını ölünceye kadar bir grup içerisinde
devam ettirir. Doğumdan ölüme kadar içinde yer aldığı gruplar içerisinde etkileşim halindedir. Dolaylıdolaysız, kasıtlı-kasıtsız bir eğitimin etkisi altındadır. Bu anlamda eğitim sadece okulda değil ailede, arkadaş
grubunda, sokakta, camide, askerde... her ortamda ve hayatın her safhasında eğitime tabidir. İnsan etkilenir
ve etkiler. Anne karnında başlayan ve mezara kadar devam eden bir süreç. Her an, her zaman yeni bir bilgi, beceri,
davranış öğrenebiliriz veya mevcut bilgi, beceri ve davranışımız her an ve her zaman değişebilir.
Eğitim çok boyutlu olduğundan eğitimin tanımı farklı açılardan yapılmaktadır. Eğitim (Ertürk,
1972; Oğuzkan, 1974; Fidan & Erden, 1989; Demirel, 1993; Altunya, 1999; Altunya, 2000; Tanrıöğen,
2005):
Bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla kasıtlı olarak istendik değişme meydana getirme
sürecidir.
İnsanları belirli amaçlara göre yetiştirme süreci; geniş anlamıyla toplumda var olan kültürü bireye
aktarmada benimsetme sürecinin bir parçasıdır.
Önceden belirlenmiş esaslara göre insanların davranışlarında belli gelişmeler sağlamaya yarayan
planlı etkiler dizisidir.
Bireyde davranış değiştirme sürecidir.
Bireyin sosyal ve fiziksel çevresinde gerçekleşen olay ve olgulara anlamlı, sistematik ve eleştirel
yaklaşmasını sağlayan bir süreçtir.
Kişinin özgürleşmesine ve tüm yeteneklerini geliştirmesine yardım eden bir etkinliktir.
Bu tanımlara göre eğitimin öğeleri; (1) Toplumda var olan kültürü aktarmada. Benimsetmede,
geliştirmede araç olması (2) Bireyde yeni bir davranış meydana getirmesi, varolanı da değiştirmesidir. Eğitim
aynı zamanda birçok işlevi de yerine getirmektedir. (1) Bireyin içinde yaşadığı toplumun bir üyesi olmasını
sağlamaktadır. (2) Ekonomik ve toplumsal kalkınmanın temeli olan nitelikli insan gücü ihtiyacını yetiştiren
itici güçtür. (3) Bireyin yetenekleri ve kabiliyetleri ölçüsünde kendini yetişmesini sağlayarak nihai amaç olan
bireyin kendini gerçekleştirmesinde etkili bir araçtır. (4) Ortak değerleri, inançları, kültürü, siyasi rejimi
benimseyen vatandaşlar yetiştirerek toplumun devamlılığını sağlamada vazgeçilmez bir araçtır. Eğitim,
sistemde örgün ve yaygın eğitim biçiminde verilmektedir. Örgün eğitim, belirli yaş grubundaki ve aynı
seviyedeki bireylere, amaca göre hazırlanmış programlarla, okul çatısı altında düzenli olarak yapılan
eğitimdir. Bu eğitim türünde genel, mesleki ve teknik eğitim programları uygulanır. Türk eğitim sisteminin
örgün eğitim kademeleri okul öncesi eğitim, ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretimdir. Yaygın eğitim, örgün eğitim
sistemine hiç girmemiş, herhangi bir kademesinde bulunan veya bu kademelerin birinden ayrılmış olan
bireylere ilgi ve gereksinme duydukları alanlarda yapılan eğitimdir. Bu eğitim değişik yaş gruplarındaki ve
seviyelerdeki bireylere amaçlarına uygun hazırlanmış programlarla, programların gerektirdiği ortamda ve
sürede verilen eğitimdir. Halk eğitimi, yetişkinler eğitimi, hizmet öncesi meslek eğitimi ve hizmet içi eğitim
birer yaygın eğitimdir (Taymaz, 1992). Yaygın eğitim; genel ve mesleki teknik yaygın eğitim olmak üzere iki
temel bölümden oluşmaktadır. Yaygın eğitim etkinliklerinin önemli bir bölümü Halk Eğitim Merkezinde
sürdürülmektedir. Bu merkezlerde okuma yazma kursları, meslek kursları, sosyal ve kültürel kurslar
açılmaktadır.
Bireyin davranışlarından pek çoğu öğrenme ürünüdür. Bir davranışın öğrenme ürünü sayılabilmesi
için onu (Özçelik, 1989: 1): (1) Bireyin sonradan kazanmış olması, (2) En azından belli bir kararlılıkla
göstermeye başlaması gerekmektedir. Malzemesi insan olduğu için eğitim ince bir sanattır. Eğitimin bilen kişiler
ve uygun bir program, araç-gereç, yöntem ve ayrıca özel bir dikkat ve itina ile yapılması gerekmektedir.
Eğitim, meyvesini geç veren bir süreçtir. Biliyoruz ki bugünün toplumunda söz sahibi olanlar 15–20 yıl önceki
eğitim uygulamalarının ürünüdür. Bu anlamda geleceğin istenen nitelikte insanını yetiştirmeye şimdiden
başlamak gerekmektedir. Eğitim günümüzde hızla gelişmekte olan bir teknolojidir. Bu teknoloji ile
toplumların geleceği demek olan yeni nesiller yetiştirilmektedir. Eğitim her an her yerde olan bir olay ve
olgudur. Yeri ve zamanı yoktur. Eğer (Erdem, 1998a): (1) Eğitim faaliyetleri iyi planlamazsa, (2) Bireyler
çevrelerinde rasgele bir eğitime tabi tutuluyorlarsa, (3) Çevrelerinde eğitim açısından iyi örnekler azsa veya
yoksa (4) Bireylere verilen eğitim hedef, program, araç-gereç, yöntem bakımından bilimsel değilse; amaçlara
ulaşamamaktan daha kötüsü istenmeyen tipte insanlar toplumda boy gösterebilecektir.
I-TÜRKİYE’NİN YETİŞTİRDİĞİ İNSAN TİPİ
Milli Eğitim Temel Kanununda, Türk milli eğitiminin uzak hedefi, bu eğitim sisteminin bir ürünü
olarak yetişmesi istenen "ideal insanın" nitelikleri olarak değil de, Türk toplumuna kazandırılması istenen
nitelikler sayılarak belirtilmiştir (Özçelik, 1989). Türk milli eğitim sisteminin uzak hedefi Milli Eğitim
Temel Kanununun 2.maddesinin son fıkrasında şöyle belirtilmektedir:
Bir yandan Türk vatandaşlarının ve Türk toplumunun refah ve mutluluğunu artırmak, öte yandan
milli birlik ve bütünlük içinde iktisadi, sosyal ve kültürel kalkınmayı desteklemek ve hızlandırmak ve
nihayet Türk Milletini çağdaş uygarlığın yapıcı, yaratıcı ve seçkin bir ortağı yapmaktır.
Türk toplumunun uzak hedefte ifadesini bulan niteliklere sahip bir toplum haline getirebilmek
için, bu toplumu oluşturması istenen "ideal insan" ın nitelikleri Milli Eğitim Temel Kanunun 2. maddesinde
şöyle belirtilmiştir:
Genel Amaçlar
1.
2.
3.
Madde 2:Türk milli eğitiminin genel amacı, Türk milletinin bütün fertlerini,
Atatürk inkılâplarına ve Anayasanın başlangıcında ifadesini bulan Türk milliyetçiliğine
bağlı; Türk milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen,
koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan; insan
haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan milli, demokratik, laik,
sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen
ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek;
Beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımlarından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir
kişiliğe ve karaktere, hür ve bilimsel düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip,
insan haklarına saygılı, kişilik ve teşebbüse değer veren, topluma karşı sorumluluk duyan;
yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler olarak yetiştirmek;
İlgi, istidat ve kabiliyetlerini geliştirerek gerekli bilgi, beceri, davranışları ve birlikte iş görme
alışkanlığı kazandırmak suretiyle hayata hazırlamak ve onların kendilerini mutlu kılacak ve
toplumun mutluluğuna katkıda bulunacak bir meslek sahibi olmalarını sağlamak;
Bu insan tipini yetiştirecek Türk Milli Eğitim sisteminin kademelerinin ve okullarının amaçları
Milli Eğitim Temel Kanununun 3.maddesinde şöyle belirtilmektedir:
Özel Amaçlar
Madde 3-Türk eğitim ve öğretim sistemi, bu genel amaçları gerçekleştirecek şekilde
düzenlenir ve çeşitli derecede ve türdeki eğitim kurumlarının özel amaçları, genel amaçlara ve
aşağıda sıralanan temel ilkelere uygun olarak tespit edilir.
Türk eğitim sisteminin yetiştirmek istediği insan profilinin özellikleri şunlardır: (1) İyi yurttaş ve
insan (2) Atatürk ilkelerine, inkılâplarına ve milliyetçiliğine bağlı insan. (3) Milli kültür değerlerini
benimsemiş, kültürel kimlik sahibi insan (4) Meslek sahibi insan (5) Yapıcı, yaratıcı ve verimli insan.
Günümüzün değişen ve gelişen şartlarına cevap verebilecek nitelikte midir acaba bu insan tipi. Bu soruya
evet demek biraz güçtür. Avrupa Sanayicileri ve İşadamları Yuvarlak Masası çalışmaları çerçevesinde
yapılan anket sonuçlarına göre, sanayi yöneticileri, gençlere verilen eğitimde üç eksiklik görmekte, beş
istekte bulunmaktadırlar (Baloğlu, 1995: 23). Üç eksiklik şunlardır: (1) Ekonomik çevreyi anlama yetersizliği
(2) İş yapma ve iş bitirme yetersizliği (3) Kar etme kavramı yetersizliği. Beş istekte şunlardır: (1) İletişim
yeteneğinin geliştirilmesi (2) Ekip halinde çalışma yeteneğinin geliştirilmesi (3) Karşılaşılan sorunları çözme
yeteneğinin geliştirilmesi (4) Öğrenmeyi öğrenme yeteneğinin geliştirilmesi (5) Yabancı dil. Bu özellikler
kuşkusuz Türkiye için de önem taşımaktadır.
II-TARTIŞMA: YETİŞTİRİLMESİ ÖNERİLEN İNSAN TİPİ
Alvin Toffler’e göre 21.yüzyılda sanayi toplumundan "bilgi toplumu" na geçiş olacaktır (Kömürcü,
1995). Toffler, sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçişi 3. dalga olarak görüyor. Türkiye'nin ise henüz
tarım ve sanayi toplumu aşamasında bir geçiş sürecinde olması düşündürücüdür. Bilgi toplumunda sanayi
toplumundaki emek yoğunluğundan enformasyona, kol gücü yerine bilgiye, fabrikalarda mavi yakalılardan
beyaz yakalılara bir geçiş olacaktır. Eğitimsiz işçi az maaş istese de iş bulamayacaktır. Artık eskisi gibi güçlü
kasları olan, az ücrete razı olan işçiler değil; çok maaş alan ama eğitimli işçiler iş bulabilecektir.
Üçüncü dalga ekonomide de en önemli alt yapı elektronik alt yapı ve bilgisayarlaşma olacaktır.
Üçüncü dalga ülkelerinin en önemli hammaddesi “BİLGİ” dir. Bilgiyi elinde bulunduran kazanacak ve
kazandıracaktır Bilgi toplumunun sanayi toplumundan farklılaşan yönleri şunlar olacaktır (Açıkalın 1995:
11–12):
“(1) Doğal (güneş rüzgâr) ve nükleer enerji kullanımının artması. (2) Aklı geliştirici makinelerin,
yaygın kullanım alanı bulmaları. (3) Elektronik araçlarla bireysel iletişimin sınırsız genişlemesi. (4)
İnsanın, üretimde birincil kaynak olarak sermayeden daha öncelikli algılanması. (5) Doğrudan
çıkarları korumaya yönelik küçük örgütlenmelerin yaygınlaşması. (6) Bireyin merkezi konumda
olduğu değişik aile tiplerinin ortaya çıkması. (7) Sosyal değerlerde özün çeşitlilik, eşitlik, bireycilik
öğelerinden oluşması. (8) Eğitimin sürekliliği ve bireyselleşmesi. (9) Yerel yönetimlerin, birincil
yönetim birim ve katılımcı demokrasinin temel normu olma rolünü üstlenmeleri (10) Kadına özgü
değerlerin ön plana çıkması. (11) Bağımsız bireylerden oluşan âdemi merkeziyetçi toplum yönetimi.
(12) 12-İnsanın yetenek ve gelişiminin sürekli artması. Buna göre geleceğin bilgi dünyasını yakalamak
için hızla değişmek, değişimi yakalamak ve değişimin başlatıcısı olmak gerekmektedir. Bunu
yapabilecek olanlar da nitelikli eğitime sahip toplumlar olacaktır.”
Eğitim sistemine yön veren yetiştirilmek istenen insan tipidir (Erdem, 1996). Toplumlardaki eğitim
sisteminin görevi, o toplumun gereklerine uygun tipte insanlar yetiştirmektir.
2.1-ÖĞRENMEYİ ÖĞRENMİŞ, İHTİYACI OLAN BİLGİYİ ARAYIP BULAN
Öğretmen içinde bulunduğu eğitim sisteminin kendine verdiği görevleri yerine getirirken onun
gerektirdiği rolleri de yerine getirir. Rol ise bireyden konumuna uygun olarak beklenen davranışların
tümüdür. Öğretmenin görev yaptığı okulda ve içinde yaşadığı toplumda "öğretmen olarak" yerine getirmesi
beklenen rolleri vardır. Okuldaki rollerine baktığımızda en önemli rolünün "bilgi yayıcılık" olduğunu
görmekteyiz. Okuldaki diğer rolleri ise “disiplincilik”, “yargıçlık” ve “sırdaşlık” tır. İçinde yaşadığı çevrenin
öğretmenden beklediği rollere gelince hem çevre kalkınmasına katılması (liderlik), hem de sosyolojik olarak
yabancı gibi yaşamasının beklenmesi; diğer bireylerden farklı yaşaması ve tarafsız davranması; kendini
kamu hizmetine adaması ve toplumun ahlak ölçülerini korumasının beklenmesi gelir (Bursalıoğlu, 1991).
Bu roller birbiriyle de çatışabilmektedirler
Öğretmenin Değişen Rolü: Öğrenmeyi Öğretmek*
İnsanlık tarihi kadar eski olan öğretmenlik mesleğinin önemi, günümüze kadar tüm toplumlar
tarafından kabul edile gelmiştir. Özellikle toplumumuzda öğretmene verilen önem çok büyüktür.
Öğretmenin yeri ana-baba ve toplum nazarında sadece öğretici olmaktan daha ileri bir yerdedir.
Öğretmenimiz, öğretmene verilen değer açısından diğer toplumlardaki öğretmenlerle eşdeğer ve hatta daha
ötede diyebiliriz.
Öğretmenin yetiştirilmesini ve rollerini yeniden tanımlama gereğini doğuran dünya ve Türkiye
şartları nedir? diye baktığımızda karşımıza şu tablo çıkmaktadır.
İletişim teknolojisinin hızlı gelişimi sonucunda dünyamız küçülmüştür. Dünyanın herhangi bir yerinde olan
en küçük bir olay, buluş, bilgi anında diğer toplumlardaki insanlara ulaşmaktadır. Gelişmenin itici
gücü olan "bilgi üretimi" o kadar hızlanmıştır ki uzmanların bile kendi alanlarıyla ilgili gelişmeleri
takip etmesi zorlaşmıştır. Diğer taraftan da büyük savaşlar yerini sınır çatışmalarına, bölgesel ve iç
savaşlara bırakmıştır. İleri toplumlar "bilgi toplumu" na doğru gitmektedir. İnsanların "öğrenmeyi
öğrenme" leri söz konusudur.
Ülkemize baktığımızda Atatürk'ün başlattığı "çağdaş uygarlık seviyesinin de üstüne" çıkma hedefinin
gerçekleşmek için 1980'lerden itibaren ekonomide dış pazarlara yönelindiğini görmekteyiz. Bunun
sonucunda rekabetçi ortam ekonomide hâkim olmuştur. Ülkemizde diğer toplumlar gibi daha çok
ülkeyle ekonomik, kültürel, askeri eğitim gibi alanlarda iş birliğine gitmiştir. Ülke insanımız 1980 'li
yıllar öncesine rağmen özellikle siyasi anlamda kamplaşmalardan ve çatışmalardan
kaçınmaktadır.1980'lerden sonra hızlanan "iç göç" şehirlerimizdeki mevcut sorunları daha da
artırmıştır. Terör toplumsal barışı ve huzuru önemli ölçüde etkilemektedir. Eğitim insanımız için
önemli bir olgu haline gelmiştir.
Tüm bu gelişmeler karşısında öğretmenin "öğrenmeyi öğreten" yönünün ağır basması gerekmektedir.
Öğretmenin klasik anlamda "aktaran " konumunda olması değişen ve gelişen dünya ve Türkiye
ihtiyaçlarına cevap veremez."Aktarma" anlayışına sahip öğretmenin yetiştirdiği birey Türkiye’yi, diğer
toplumların hızla yöneldiği "bilgi toplumu" na ulaştırmada yetersiz kalacaktır. Çünkü bu birey, bilgiyi ve
teknolojiyi hazır almak ve kullanmak isteyecektir. Hâlbuki gelecekte hedeflenen bilgi toplumunda "bilgiyi
"elinde bulunduran "güçlü" olacağından, bilgi toplumuna ulaşmak için bireyleri "bilgiyi arayan, bulan ve
üreten" olarak yetiştirmek gerekmektedir. Bunun da yolu bireye "öğrenmeyi öğretmek "tir.
Atatürk'ün hedef gösterdiği "çağdaş uygarlık seviyesinin de üstüne çıkma" da öğretmenin üstlenmesi
gereken görev Türk toplumunu "bilgi toplumu" haline getirecek "öğrenmeyi öğrenmiş" iyi insan ve yurttaş
yetiştirmektir. Bunu gerçekleştirebilmesi için de öğretmenin "öğrenmeyi öğretmesi" gerekmektedir. Bu da
ancak bu yönde bir felsefeyi benimsemiş yeterli bir "hizmet öncesi" eğitimle mümkündür.
Yeni yetişecek öğretmenler "öğrenmeyi öğretme" felsefesiyle hazırlanmış eğitim programlarıyla
yetiştirilmelidir. Görev yapan öğretmenlerde hizmet içi eğitim kurslarıyla "öğrenmeyi öğretmede" yeterli
hale getirilmelidir. Böylece öğretmen "aktaran" rolünden çıkarılmalıdır. Kuan Tzu yüzyıllar öncesinde
"balık tutmayı öğret, doysun ömür boyunca" dizesiyle "öğrenmeyi öğretme" yi vurgulamıştır. Artık günümüzde
öğretmenler "öğrenmeyi öğrenen" bireyler yetiştirerek Türkiye' yi Atatürk'ün hedef gösterdiği “çağdaş uygarlık
seviyesinin de üstüne ulaşma” da bugünkü hedef olan ve henüz dünyada hiç bir toplumun gerçekleştiremediği
"bilgi toplumuna" ulaştırmada en önemli etken olmalıdır.
2.2- BİLİMSEL TUTUM VE DAVRANIŞLARI BENİMSEYEN VE UYGULAYAN;
BİLİMSEL VE DOĞRU DÜŞÜNEBİLEN, KENDİ KENDİNE SANSÜR
KOYMAYAN; OLAY VE OLGULARI SORGULAYAN
Bizim eğitim sistemimizde öğrencilerin değişik seçenekler arasından en iyiyi, en doğruyu, en güzeli
araştırıp bulması için zihinsel bir çabada bulunmasına gerek yoktur. Bu değerler; nasıl olsa sınıfta iyilerkötüler, doğrular -yanlışlar, aklar-karalar şeklinde aktarılmaktadır (Kaya, 1989: 94).
*
Menendi ERDEM’ in “Öğrenmeyi Öğretmek” adlı makalesi Denizli İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün 1996 yılı 24 Kasım
Öğretmenler Günü “Kompozisyon “ yarışmasında birinci gelmiş ve Denizli Milli Eğitim Müdürlüğü’nün çıkardığı Hamle
dergisinin Kasım 1996 tarihli 1. sayısında “Öğrenmeyi Öğretmek” başlıklı makale olarak yayınlanmıştır.
Tüm dükkânlar, birisi düdük çalmışçasına nasıl kapanırsa bir anda, okullarda da bir düdük sesinde
hazır olacak askerler olarak yetiştiriliriz.
Doğrular-yanlışlar, sevaplar-günahlar öğretilir aile boyu yaşam süresince.
Nedir doğru? Nedir yanlış? Nedir ak? Nedir kara?
Yöntem gösterip seçmesini, kendi çabalarıyla bulmasını öğretmeyiz insanlarımıza ta başından
itibaren. Biz varız ya!
O’nun için en iyisini biz biliriz,
biz O’nu O’ndan çok severiz çünkü. O’nun adına kararlar
veriveririz kolaylıkla. Tek doğruya bağlılığımız pekişir... pekişir okullarda. Öğretmen kanalıyla.
Doğrular, yanlışlar.
Bunlar, bunlar var. Bulun bakalım hangisi doğru? Şunlar, şunlar var... İnceleyin bakalım hangisi
güzel? Bu yöntemler batıdadır, batının aile eğitiminde, okul eğitiminde. Çünkü kesin doğrular yoktur
onların anlayışlarında... herkesin farklı doğruları vardır.
Herkese kendi doğrusunu bulmasının yolu ve yöntemleri öğretilmelidir. Herkes kendi sentezini oluşturmalıdır.
Bizde: anne-babadan iyi mi bilecek çocuk? Öğretmenden iyi mi bilecek öğrenci?
At gözlükleri takılır insanlarımıza en duyarlı yaşlarında. Davranışların kazanılıp pekiştiği yıllarda.
Olaylara belirli bir dar açıdan bakan, doğru ve yanlışları başkalarından öğrenme alışkanlığı kazanmış...
empoze edilmeye hazır insanlar...
Tınaz Titiz’e göre eğitim sorununun kökeninde ezberci eğitim yatıyor (Titiz, 1997: 15).
Okul düşlediğimiz yaşam biçiminin bilgi, bilinç, tutum ve davranış olarak öğrencilere
benimsetilmesini amaçlıyor. Bunu sınıf dediğimiz, çevreden tamamen yalıtılmış dört duvar arasında,
ders dediğimiz hayat gerçeklerinden kopuk şeylerle yapıyoruz. Çocuklar ise ilgi alanlarına seslenmeyen
konuları, sırf başkası önemsiyor diye öğrenmek istemiyor. Gerçek hayatta tek başına matematik,
dilbilgisi, coğrafya yada fizik yok: hepsi bir bileşim halinde var.
Eğitimdeki başarısızlık ise öğrenciler adına düşünüp “bu onlara yarın, öbür gün gerekecek” diye
varsayımda bulunmaktan kaynaklanıyor. Varsayımlarımız çocukların ihtiyaçlarını karşılayabilir. Ancak
önemli olan çocukların bunu idrak etmeleridir. “ Bizim öğretmemize” dayalı eğitim sistemi çocuğun
öğrenme enerjisini yok ediyor.
Eğitimde Nitelik İçin Sorgulamaya Dayalı Analitik Yöntem
Analitik veya çözümlemeli yöntem bir yandan metin çözümlemesi yaparken diğer yandan da metinde
geçen kavramların çeşitli açılardan sorgulaması yapılmaktadır. Analitik yöntemin temelinde sorgulama
yatmaktadır (Turgut, 1996). Bu yöntemi felsefeye sokan Sokrat bu yöntemle tıpkı ebe gibi fikir
doğurttuğunu söylemektedir. Bu yöntemle okuma yazma bilmeyen köleye akıl yürüttürerek, düşündürerek
matematiksel problem çözdürmektedir.
Analitik yöntemin sorusu “niçin” dir. Niçin sorusu felsefi bir sorudur. Çünkü niçin sorusunda
neden ve sonuç ilişkileri vardır; temellendirme vardır, akıl yürütme vardır (Turgut 1996). Analitik yöntemi
kullanan Russel kuşkuculuğun önemi üzerine şunu söylemektedir (Russel 1996: 1–17):
“Doğru olduğuna dair herhangi bir kanıt bulunmayan bir önermeye inanmak sakıncalıdır.
Böyle bir görüşün genel kabul görmesi durumunda bütün sosyal yaşamımızın ve politik sistemimizin
tümüyle değişeceğini kabul etmeliyim. Ayrıca bu görüşün bu dünyada ve sonrasında başarılı olmayı hak
etmek için hiçbir şey yapmamış insanların akıl dışı umutlarından çıkar sağlayan kişilerin gelirlerinin
azalmasına yol açacağının da farkındayım. Benim savunduğum kuşkuculuk şundan ibarettir. (1)
Uzmanlar bir görüşte hem fikir ise, bunun tersinin doğru olduğundan emin olunamaz. (2) Uzmanların
hem fikir olmadığı bir görüş uzman olmayanlarca kesin doğru olarak kabul edilemez. (3) Bütün
uzmanlar, doğru olması için yeterli neden bulunmadığını kabul ediyorlarsa, sıradan bir kimsenin karar
vermekte çekingen davranması akıllıca olur. İnançlar eylemlerimizin yalnızca ufak bir bölümünden
doğrudan sorumlu olsalar da sorumlu oldukları eylemler en önemli olan ve yaşamımızın genel yapısını
belirleyen eylemler arasında yer alır. Siyasal ve dinsel eylemlerimiz özellikle inançlarımızla bağlantılıdır.”
Russell’a göre analiz yönteminin amacı insanı belirsizlikten kurtarmaktır. Felsefe şüphe edilmeyen
açık ve seçik şeylerden başlamalıdır. Analizde önemli olan tek şey açık ve seçik olana, şüphe edilmeyene
varmaktır. Bilgi bunun üzerine kurulur. Belirsiz öncülerden hareket edemeyiz. Felsefeci bilim adamı gibi,
şüphe edilmeyen açık ve seçik öncülerden başlamalı. Açık ve seçik olan önermeler ve onları oluşturan
öğelerle gerçekleri buluruz. Bu gerçeklerde dünyayı oluşturur (Turgut, 1993).
Wittgenstein “Tractatus” adlı eserinde “Görüntü Kuramı” nı anlatırken analitik yöntemi kullanıyor. Bu
kuramına göre var olan doğru ve yanlış önermeler dilde veya sınırları içinde olduğu için dünyanın da
sınırları içindedir. Ama ahlak, din ve metafizik bu sınırları aşmaktadır. Atomik önermeler bu yüksek veya
mistik alanın görüntüsünü vermezler; yani bu alana ait önermelerin modelleri yoktur. Var olan şeyler ve
durumlar dilde ifadesini bulur ve bunların görüntüsü modeli dil olarak vardır. Felsefenin doğru yöntemi
Wittgenstein’e göre söylenebilenlerle uğraşmalı, onları açıklığa kavuşturmalı ve söylenemeyenler hakkında
susmaktır. Tractatus’un son sözü “konuşamadığımız şeyler hakkında susmalıyız” kitabın ana fikridir.
Wittgenstein “Philosophical Investigetions” da dili tek bir kurama sokmamış ve sınırını çizmemiştir. Burada
anlam ve anlamsızlığın bir ölçüsü de verilmemektedir. Bu anlamsızdır dediğimizde, bu özel durumda (veya
kullanışta) bu anlamsızdır demek istiyoruz. Çünkü anlamlılık ve anlamsızlık yerine göre değişmektedir.
Wıttgenstein felsefeye tek yöntem ve yaklaşımla girmenin hatalı olduğu, her yöntem ve yaklaşımın
denenmesi gerektiği anlayışı içinde “Philosophical Investigetions” u yazdı. Wittgenstein bu eserinde durmadan
soru sormakta ve bu sorulardan birkaçını cevaplandırmaktadır. Çoğu kez soruyu bir soruyla
cevaplandırmakta, felsefe sorunları karşısındaki hayret, şaşkınlık ve bilinemezliğe dikkat çekmektedir.
Felsefeye yeni bir yöntem getirmektedir. “Soruyu soruyla cevaplandırmak” (Turgut, 1993).
Eğitimde Analitik Yöntemin Uygulanması
Analitik yöntem felsefenin yöntemi olmasına rağmen çağdaş eğitimde de bu yöntem
kullanılmaktadır. Gerçekten eğitimin yapılabilmesi için analitik yöntemin içinde yer alan araştırma ve
sorgulamaya yönelik bir yaklaşımın olması zorunludur. Sınıftaki kişiler üzerinde tek, tek durarak, ilgili alan
ve malzeme üzerinde düşündürmeyi alıştırmak, kişinin imgeleme gücünü geliştirmek, kaliteli bir eğitim için
şarttır (Turgut 1996). Çağdaş eğitim çok yönlü araştırma ve sorgulamaya dayalı, çocuk merkezli bir eğitim
sistemidir. Öğretmen sınıfı oluşturan her çocuğun üzerinde ayrı, ayrı duracak, ilgili her çocukla tartışacak,
her çocuğun hakkını verecektir.
Günü yakalamak eğitim sisteminin temeli olmalıdır (Turgut, 1996). Eğitimde çocuklara bilgiyi hazır
olarak vermemeliyiz. Onlara soru sorarak düşündürmeli ve araştırma yaptırtmalıyız. Gerekiyorsa çocuğun
sorduğu sorunun cevabını biliyorsak bile bilmiyormuş gibi yapıp “Bu sorunun cevabını birlikte bulalım. Sen de
araştır, ben de araştırayım. Sorunun cevabını birlikte bulalım” demeliyiz (Erdem, 1997a; Erdem, 1998a).
2.3-ANA DİLİNDEN BAŞKA EN AZ BİR YABANCI DİLİ ANA DİLİ GİBİ BİLEN
Anayasamızda (Madde: 42) “Türkçeden başka hiçbir dil eğitim ve öğretim kurumlarında Türk
vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez Eğitim ve öğretim kurumlarında okutulacak
yabancı diller ile yabancı dille eğitim öğretim yapan okulların tabi olacağı esaslar kanunla düzenlenir”
denilmektedir. Dünyamız baş döndürücü hızla gelişen teknoloji sayesinde gittikçe küçülmekte,
küreselleşmektedir. Gelişmiş olan toplumlarda henüz hiçbir toplum tarafından gerçekleştirilemeyen “bilgi
toplumu” olma yolunda büyük çabalar vardır. Toplumumuzda dışa açılma politikasıyla birlikte dünyadaki
hızlı değişime ayak uydurmaya çalışmaktadır. Dünyada (özellikle gelişmiş ülkelerdeki ) her alandaki
gelişmeleri takip etme gerekliliği kabul edile gelmiştir. Tüm bu gelişmeler bir dil öğrenmenin gerekliliğini ve
avantajlarını göstermektedir. “Bir lisan bir insan demektir” deyişimiz yabancı dil öğrenmenin gerekliliğini de
açıkça ortaya koymaktadır.
Yabancı Dil Öğrenmede Eşitsizlik
Yıllardan beridir ilköğretim öğrencileri arasında -öğretmenler ve veliler tarafından da desteklenenyabancı dil avantajından dolayı Anadolu liselerine girmek için kıyasıya bir yarış vardır. Özel kolejler maliyeti
yüksek olduğundan Anadolu liseleri kadar tercih edilmemektedirler. Yabancı dil hazırlık sınıfı olan ve
yabancı dille öğretim yapan üniversitelerin fakültelerine istek diğer fakültelere göre çok fazladır. Bugünkü
eğitim sistemimizdeki uygulamaya göre: (1) Haftanın belirli günlerinde görülen yabancı dil dersleriyle
yabancı dil öğretilmeye çalışılan ilköğretim okulları ve genel liseler, yüksekokul ve fakülteler (2) Yabancı dil
hazırlık sınıfının 4 yıla yayıldığı Anadolu ve Fen liseleri (3) Hem bir yıllık yabancı dil hazırlık sınıfı olan,
hem de yabancı dille öğretim yapan fakülteler. Uygulamadaki durum yabancı dil öğretiminde “ikilik”
yaratmaktadır. İlköğretim, liseler, yüksekokul ve fakültelerde bir yabancı dili haftanın belli günlerinde
konan yabancı dil dersleriyle öğrenen öğrenciler, yabancı dil hazırlık sınıfıyla birlikte yabancı dille öğretim
gören öğrencilere göre bir yabancı dili öğrenmede daha dezavantajlı durumdadırlar. Bu durum yabancı dil
öğrenmede eşitsizlik yaratmakta ve bir sorun olarak daima karşımıza çıkmaktadır
5 yıl ilköğretimde (4., 5., 6., 7., ve 8. sınıflarda), 4 yılda lisede olmak üzere 9 yıl boyunca yabancı dil
dersi alan öğrenciler liseyi bitirdiklerinde öğrendikleri yabancı dili doğru-dürüst konuşamamaktadırlar
(Erdem, 1997b; Erdem, 1998a). Yalnız ilköğretim ve liselerde değil son yıllarda yabancı dille öğretim yapan
kolejlerde bile işlevsel olarak yabancı dil öğretilememektedir. Dil öğretememedeki başarısızlığımız için
çeşitli nedenler ileri sürülebilir (Kaya, 1993:109–110): (1) Yabancı dil öğretmenleri hem niteliksel hem de
sayısal açıdan yetersizdir. (2) Dil öğrenme yetenekle ilgilidir. (3) Dil öğretmenin de yöntemleri vardır. (4)
Dil öğretme araçsız, gereçsiz, laboratuarsız başarılamaz. Eğitim sisteminde dil öğretiminde başarıyı
yakalamak için bu faktörleri göz önünde bulundurarak “dil öğretimi” ni gerçekleştirmek gerekmektedir.
Eğitimimizde Kanayan Bir Yara: “Yabancı dil öğretimi mi ?” yoksa “Yabancı dille
öğretim mi ?”
Bugün ülkemiz gerçeklerine göre Türkçeyle eğitim -öğretim yapılması, bir yabancı dilin çok iyi
derecede işlevsel olarak öğretilmesi daha gerçekçidir; bir yabancı dilin eğitimde Türkçenin yerini alması
doğru değildir. Bir yabancı dille öğretim bireyin psikolojik ve sosyal gelişimine de uygun değildir (Erdem,
1997c; Erdem, 1998a) . Bunun için “yabancı dille öğretim” yerine “yabancı dil öğretimine” ağırlık vermek ve
yabancı dil öğretimindeki dengesizliği ortadan kaldırmamız gerekmektedir.
Bu sorunun çözümü için şu önerilerde bulunulabilir (Erdem, 1998a; Erdem, 2005): (1) “Yabancı
dille öğretim” den çok, “yabancı dil öğretimi” ne ağırlık verilmelidir. İlköğretimden başlamak üzere bir sonraki
eğitim kademesine geçerken tüm okullarımıza bir yıllık “yabancı dil hazırlık sınıfı” konulsun. (İlköğretimden
ortaöğretime, ortaöğretimden yükseköğretime geçerken bir yıl yabancı dil hazırlık sınıfının konması)
Böylece yabancı dil hazırlık sınıfı okumak bir ayrıcalık olmaktan çıkar. Bu uygulama olanaklar açısından
uygun okullardan başlatılarak, gerekli yabancı dil öğretmeni yetiştirildikçe ve gerekli ortamlar (dil
laboratuarları ) sağlandıkça tüm okullarda uygulanmalıdır. Her kademede öğretim “Türkçe” olmalıdır. Amaç
zaten bir yabancı dille “öğretim “ yapmak değil; bir yabancı dili “öğretmek” tir. (2) Yabancı dil öğretimi
“işlevsel” olmalıdır. Yabancı dil öğretimi salt gramer ağırlıklı olarak değil, işlevsel dil öğrenmenin gereği olarak
dinleme, konuşma, okuma, yazma etkinlikleri birbirini tamamlayacak şekilde bir bütün olarak verilmelidir.
(3) Yabancı dil hazırlık sınıflarında kalma-geçme olmamalıdır. Fakat sene sonunda seviyeler belirlenmeli
(A.B.C.D.) ve buna göre sertifika verilmelidir. (4) Yabancı dil hazırlık sınıfları için gerekli olan
öğretmenlerinin yetiştirilmesi öncelikli olarak bir plan ve program dâhilinde ele alınmalıdır. Böylece
“yabancı dil hazırlık sınıfı” uygulamasına geçmek için gerekli yabancı dil öğretmenini en kısa zamanda
yetiştirmek mümkün olacaktır.
2.4- SORUN ÇÖZME YETENEĞİ GELİŞMİŞ, SORUNLARDAN KORKMAYAN VE
ÜSTESİNDEN GELEBİLEN; İLGİ, YETENEK VE İSTİDATLARI YÖNÜNDE BİR
MESLEK SAHİBİ OLAN, ÜRETİCİ
Bireyin kendini anlayabilmesi, çevresini ve ortaya çıkan durumları daha doğru tanıyabilmesi,
kendisine ilişkin sorunları çözümleyebilmesi, gerçekçi kararlar verebilmesi, kapasitesini
gerçekleştirebilmesi, dengeli ve sağlıklı uyum yapabilmesi ve böylece kendini gerçekleştirebilmesi için
bireye yapılan bilimsel ve sistemli yardımlar bütünü (Özsoy, 1987) olan rehberlik eğitimin ayrılmaz bir
parçasıdır.
Bireyde toplumca istenen davranışları geliştirme süreci olan eğitimde toplumsal değişme hızının
artması üzerine bireylerin sadece bilgili ve hâlihazır topluma uyum gösteren kişiler olarak değil, hızla
değişen ve karmaşık hale gelen toplumda ortaya çıkmakta olan sorunlarla baş edebilecek ve durmadan
değişen çevresine uyum gösterebilecek bireyler olarak yetiştirilmeleri gereği daha çok hissedilmektedir.
Bu nedenle artık okullarda bireylere geçmişin ve bugünün sorunlarına bulunmuş çözümleri
aktarma yanında, belki daha da önemli olarak onların problem çözme güçlerinin geliştirilmesi amacına da
yer verilmeye başlanmıştır (Kuzgun, 1992) . Rehberlik eğitimden ayrı değildir ve onun tamamlayıcısıdır.
Hatta bazı uzmanlar bunu (Özsoy, 1987) “Eğitim = yönetim + öğretim + rehberlik” olarak sunmaktadırlar.
Eğitimde Rehberlik Hizmetleri
Rehberliğin temel amacı bireyin kendini gerçekleştirebilmesine yardımcı olmaktır. Eğitimde bu
amaca yönelik olarak sunulan rehberlik hizmetleri şunlardır (Özsoy, 1987; Tan, 1992):
(1) Tanıma ve tanıtma hizmetleri: Bireyi tanıma servisi her bir öğrenci hakkında o öğrenciyi bir birey
olarak diğer kişilerden ayırt edebilecek ve öğrencilerin gelişmelerini gerçekçi bir şekilde gösterebilecek
kullanışlı bilgilerin toplanması, kaydedilmesi ve değerlendirilmesi hizmetleridir. Öğrenciyi tanıma demek
onu doğru ve ayrıntılı olarak anlatabilme ve olasılı durumlarda nasıl davranacağını kestirebilme demektir.
Bireyi tanıtma ise öğrenciye ve aileye, okul, okulun programları, işleyişi, çalışma kuralları, eğitsel çalışmalar
hakkında bilgi verilmesi, üst okulların türleri, programları, nitelikleri, giriş koşulları, iş ve meslekler
hakkında bilgi verilmesidir.
(2) Alıştırma hizmetleri: Okula yeni başlayan veya naklen gelen öğrencilerin, personelin okula ve
çevreye uyum sağlaması için alıştırma çalışmaları yapılması gerekmektedir.
(3) Danışma hizmetleri: Rehberliğin ana servisidir. Bireyi tanıma servisinin kişiye, oku ve mesleklere
ilişkin topladığı bilgiler aslında hep danışma servisinde öğrenciye yardım içindir. Bu bilgiler kullanılmadığı
takdirde boşuna emek ve zaman harcanmış demektir. Çocuk ile kendisi ve çevresi hakkındaki bilgilerin
karşı karşıya getirilebileceği yer danışma oturumlarıdır. Psikolojik danışma iki kişi arasında geçen sosyal
öğrenme içerikli bir etkileşimdir. Bu iki kişiden uzman olan danışman diğeri danışan, yapılan etkinlikte
danışmadır. Okullarda uygulanacak rehberlik hizmetleri psikolojik danışma olmaksızın yürütülemez.
(4) Yöneltme ve yerleştirme hizmetleri: Yöneltme ve yerleştirme hizmetleri öğrencinin ilkokul
kaydından başlayıp, yükseköğretim sonrası hayata atılmasına kadar uzanan bir süre içerisinde yer alan
hizmetlerdir. Bu hizmetlerle öğrenciye kendini tanıması, yönelme ve seçim yapma konularında gerçekçi
fırsatlar yaratacaktır. Burada bireyin sahip olduğu zekâ, yetenek ve kapasitesine göre ve ailenin çevrenin
özellikleri dikkate alınarak yönlendirme ve yerleştirmede tanıtım ve seçenekler sunma yoluyla yardımcı
olunur.
(5) Değerlendirme ve izleme hizmetleri: Değerlendirmeyle rehberlik çalışmalarıyla ulaşılmak istenen
amaçlara ulaşma derecesi ortaya konmaktadır. Yapılması düşünülen hangi etkinlikler düşünüldüğü,
planlandığı gibi yürütülebilmiş, hangileri yerine getirilememiştir. Öğrenciye yönelik olarak hangi rehberlik
hizmetlerinin ne derece yerine getirildiğini ortaya koyar. İzleme hizmetleri eski mezunlar ve okuldan
ayrılmış öğrencilerle uğraşır. Ama izleme servisi sadece bunlarla değil, yetiştirme, duruma alıştırma
faaliyetleri, danışma, yönlendirme etkinliklerinin etkinliklerini belirlemeğe de uğraşır. Yani izleme servisi
hem okul içindeki hem de okul dışına taşan rehberlik çalışmalarını sürekli izler.
Eğitimde Rehberliğin Etkin Olarak İşe Koşulması
"Öğrenci merkezli" bir eğitimde rehberliğin önemi daha da artmaktadır. Gerek eğitimde bireyin
karşılaştığı sorunları çözümlenmesinde, gerek kendisine en uygun mesleğe yönlendirilmesinde bilinçli ve etkin yapılan bir
rehberliğin gerekliliği açıkça ortadadır. Rehberlik servisleri ilköğretim kademesinden başlayarak etkin bir şekilde
işe koşulmalıdır. İnsan hayatındaki en önemli seçimlerden biri olan meslek seçiminin doğru yapılabilmesi,
rehberlik hizmetlerinin ilköğretimden itibaren etkin bir şekilde işe koşulmasıyla mümkündür.
Öğrencinin yeterince tanınmadığı ve yetenekleri ve ilgileri doğrultusunda yönlendirilmediği eğitim ortamı "kör " ve
"sağır" dır. Yüksek öğretim için yetenek belirleme yaşı ülkemizde 18 yaş iken Avrupa topluluğu
ülkelerinden Almanya ve Hollanda'da 12, Fransa'da 13, İtalya'da 14, İngiltere'de 16' dır. Ülkemizde meslek
için yetenek belirleme yaşı ilköğretimin son sınıfı olmalıdır.
Okullardaki rehberlik servislerindeki uzmanlar alanlarında rahatça çalışabilmelidirler. Rehberlik
hizmetleri öğretim kademelerimizde gereksiz veya lüks bir hizmet olarak algılanmamalıdır. Okullardaki
rehberlik servisleri öğrencileri mezuniyetten sonra da izlemelidirler.
"Rehberlik ve Araştırma Merkezleri" işlevsel hale getirilerek tüm toplum kesimlerine hizmet eder hale
getirilmelidir. Rehberlik servislerinde ve merkezlerinde çalışacak personelin yetiştirilmesi için lisansüstü
öğretime önem verilmelidir. Ayrıca rehberlik servislerinde ve merkezlerinde çalışan personelin bilgisinigörgüsünü artırması veya lisansüstü öğrenim görmeleri için yurtdışına gitmeleri sağlanmalıdır.
2.5-DEMOKRASİYİ BİR YAŞAM BİÇİMİ OLARAK BENİMSEMİŞ, YAŞAYAN,
YAŞATAN ve KORUYAN
Egemenliğin halktan kaynaklandığı yönetim biçimi; bir kurum, bir topluluk içerisinde kişilerin
karşılıklı hak ve özgürlüklerin varlığına dayanan yaşam biçimi. İlk demokrasi uygulamalarının görüldüğü
eski Yunan kent devletlerinde yasama organı tüm vatandaşların katılımıyla sağlanmaktaydı. Yunanlılar,
siteye ilişkin kararların yurttaşlar tarafından alındığı doğrudan siyasal demokrasiyi yarattılar; bu göreli bir
demokrasiydi, çünkü köleler ve yabancılar yurttaş sayılmıyorlardı.
Demokrasi düşüncesinin temelinde toplum yaşamını yönetecek otoritenin topluluğu oluşturan
tüm bireylere dayanması ilkesi yatar. Böylece yöneticilerle yönetilenler arasında bir özdeşleşmeyi, Lincoln’
ün formülüne göre halkın halk tarafından ve halk için yönetilmesini gerekli kılar. Buradan hareketle, bir
yandan istenen ve gerçekleşebilir bir özdeşleşme düzeyine göre, diğer yandan da topluluğa ait olduğu
varsayılanla, özel yaşama ait olduğu varsayılan arasındaki ayrıma göre farklı içerikler kazanacaktır (Büyük
Larousse, cilt 6: 3006). Demokrasinin uygulama biçimleri şunlardır (Gözütok, 1995: 20–21):
“(a) “Doğrudan doğruya demokrasi” olarak bilinen ve siyasal karar alma yetkisinin,
çoğunluk usulleri çerçevesinde hareket eden tüm vatandaşlar topluluğu tarafından kullanılmakta olan
yönetim biçimidir. Bu tür demokrasiye “asıl demokrasi” de denmektedir. (b) Vatandaşların siyasi
haklarını doğrudan doğruya değil de, kendi seçtikleri ve kendilerine karşı sorumlu olan temsilciler
aracılığıyla kullandıkları yönetim şekline “temsili demokrasi” adı verilmektedir. (c) Azınlığın
haklarının anayasa hükümleriyle teminat altına alındığı ve yönetim sorumluluğunun çoğunluk
tarafından yüklenildiği demokrasi biçimine “liberal demokrasi” veya “anayasal demokrasi”
denilmektedir. Bu tür demokrasi uygulamasında azınlıkta kalanların söz, vicdan, hürriyeti gibi kişi ve
kamu hakları anayasayla güvence altına alınmıştır. (d) Toplumsal veya ekonomik farklılıkları en aza
indirgemeyi amaçlayan bir siyasal ve toplumsal sistem olarak bilinen demokrasi biçimine “sosyal”
veya “ekonomik” demokrasi denmektedir. Bu tür demokrasi toplumsal yapının ortaya çıkardığı,
özellikle gelir dağılımındaki eşitsizlikleri en aza indirgemeye yönelen bir nitelik taşımaktadır. €
Hıristiyan din ve ahlakının emirleriyle demokratik ilkeleri bağdaştırmaya çalışan ve bir akım olma
özelliği taşıyan demokrasi türüne de “Hıristiyan demokrasisi” denilmektedir. (f) İkinci Dünya Savaşı
sonrasında Arnavutluk, Çin, S.S.C.B. gibi ülkelerde kurulan cumhuriyetlere de “halk demokrasisi”
veya “totaliter demokrasi “ denmektedir.”
Klasik anlamda “halkın halk için yönetilmesi” olarak tanımlanan demokrasinin günümüzde dayandığı
temel ilkeler ise insan haklarına saygı, tolerans (hoşgörü), çoğulculuk, sosyal devlet, özgürlük anlayışı,
gösteri özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, baskıya uğramama hakkı, parlamentonun halkı temsil edebilmesi,
eğitim hakkı, iletişim hakkıdır (Topuz, 1989: 37–39). Demokrasi halk yığınlarına siyaset ve eğitim
bakımlarından son derece önem verir. ,çünkü bütün bireylerin gerçek saygınlığına inanır. Her birey
değerlidir ve saygınlığı vardır. Onun yeteneklerini geliştirmemek sadece kişiyi değil toplumu da
yoksullaştırır (Brubacher, 1996).
Demokrasi Eğitimi
"Onur eğilmemeyi, dimdik durmayı ve güven duygusunu üretkenlikle donatmayı gerektirir.
Başkalarının haklarına sadece saygılı olmak değil, o haklar için savaşımı göze almaktır onur.
Güçlüklere karşı gelmek ve güçlükleri yendikten sonra da onu bir başarıymış gibi yorumlamamaktır onur."
Sokrates
Demokrasi eğitimini “onurlu insanlar yetiştirmek” olarak özetleyebiliriz (Erdem, 1998b). Demokrasi
eğitimi; bireyleri, insan hak ve özgürlüklerini bilen, benimseyen, saygı duyan ve savunan etkin yurttaşlar
haline getirmeyi hedefler. Yönetim biçimi olarak demokrasiyi benimsemiş ülkelerde devlet “saygı
göstermekle ve herkesin yararlanmasını sağlamakla yükümlü olduğu insan haklarını ve temel özgürlükleri
yurttaşlarına öğretmek ve tanıtmakla, bunun gerektirdiği önlemleri almakla yükümlüdür (Gülmez, 1994).
Demokratik ilkeler ancak çağdaş bir eğitim sisteminde yeşerip gelişebilir.
Demokrasi eğitimi sadece demokratik ilkelerin ezberletilmesi değildir. Demokrasi eğitimi ben merkezli
düşünmeyen, kendisiyle ve diğer insanlarla barışık, başkalarının haklarına ve inançlarına saygılı; laik, sosyal,
hukuk devletini benimsemiş, ödev ve sorumluluklarını bilen; Atatürk ilke ve inkılâplarının özünü kavramış
ve benimsemiş; Türk kültürünün değerlerini özümsemiş, başka kültürlere karşı hoşgörülü; karşısındakiyle
iletişim kurabilen; çevre koruma bilinci oluşmuş ve bu bilincin gereklerini yerine getiren vatandaşlar
yetiştirmektir.
Demokrasinin yaşayarak öğrenilmesi, demokratik ilke ve davranış biçimlerinin kişinin günlük
yaşamına girmesi, bunların normal davranışlar olarak benimsenip uygulanması gerekir. Bunun için genç
kuşakları bağımsız, yaratıcı, hoşgörülü, eleştirici düşünce sahibi, öğrenmeye ve değişmeye açık ve istekli,
laik kişiler olarak yetiştirmek, onlara öğrenimleri süresince çeşitli seçenekler sunmak büyük önem taşır. O
halde demokrasi için eğitim uygulamalarında (Güçlüol, 1989: XII-XIII): (1) Bireysel farklılıklara (2)
Kişinin yetenek ve istekleri doğrultusunda gelişmesine, meslek seçimine (3) Kişinin toplumun diğer
üyeleriyle ortak kültür ve demokratik yaşama alışkanlığı kazanmasına (4) Onun kendi toplumu ve diğer
toplumlarla geçerli, güvenilir bilgiler edinmesine, bilimsel ve teknolojik gelişimlere uyum sağlamasına özen
gösterilmesi gerekmektedir.
Demokrasi eğitimi demokratik ortamlarda yapıldığı zaman etkili ve anlamlıdır. Demokrasi ilkeleri
bu ilkeler uygun ortamlarda kendiliğinden benimsenir ve gelişir. İnsan haklarına saygı gösteren bir çevrede insan
haklarına saygılı olma; hoşgörünün var olduğu bir çevrede hoşgörülü olma öğrenilir. Sosyal adaletin, çoğulculuğun ifade
özgürlüğü ve basın özgürlüğünü içine alan özgürlük anlayışının, gösteri ve örgütlenme özgürlüğünün
olmadığı ortamlarda demokrasi öğrenilemez (Gözütok, 1995). Demokrasi eğitiminin yapılabileceği
toplumlarda bireylerin eğitim hakkı, iletişim hakkı ve baskıya uğramama hakkı olmalı ve bu haklar gerektiği
gibi kullanabilmelidir; parlamento halkı temsil edebilmelidir.
Demokrasi Eğitiminde Öğretmenin Rolü
Öğretmenler! Yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.
Mustafa Kemal Atatürk
Demokrasi eğitimini ve demokratik tutum ve davranışları özümsemiş yeni nesli yetiştirecek olan
öğretmenlerdir. Bu anlamda bunu gerçekleştirecek öğretmenlerin demokratik tutum ve davranışları
kendisinin özümsemiş olması gerekmektedir (Erdem, 1998c).
Yeterlilik Alanlarının Rolü: Demokrasi eğitimi verecek öğretmenlerin alan, meslek bilgisi
(formasyon) ve genel kültür boyutlarında yeterli olması gerekmektedir. Bunların yanı sıra kişiliğinde de
demokratik tutum ve davranışları benimsemiş ve bunu davranışlarıyla gösteriyor olması gerekmektedir
Alanda yeterlilik ve demokrasi eğitimi: Öğretmenin alanına ilişkin temel bilgileri (kavram olgu, ilke,
genelleme, yasa, model, kuram vb.) ve bu bilgileri ele alma yollarını (işlem yolu, teknik yöntem) anlaması,
alanındaki bilgilerini üst düzeylere çıkarması alanıyla ilgili müfredat programları hakkında bilgi sahibi
olmasıdır. Alanında yeterli olan öğretmenin kendine olan güveni sınıf ortamına yansıyacak ve demokratik
olmayan tutum ve davranışlardan sakınacaktır. Alanında yeterli olan öğretmen demokrasi eğitiminde de
uygun teknik ve yöntemleri kullanacaktır. Alanında yeterli olmayan öğretmenlerin sınıfta demokratik
olmayan tutum ve davranışlara bürünmesi daha kolaydır
Formasyonda yeterlilik ve demokrasi eğitimi: Mesleki yeterlilikte özellikle öğrenci psikolojisini bilmesi,
iletişim kurabilme becerisi ve sınıf yönetimi konusunda yetişmiş olması gerekmektedir. Öğrenci psikolojisini
bilen bir öğretmen; (1) Öğrencinin kendini ifade etmesine olanak ve ortam sağlayacaktır. (2) Öğrenciyi derse
katacak ve sınıfta tartışmaya yer verecektir. Ayrıca öğrencilerin soru sormalarına olanak verdiği gibi
öğrencileri soru sormasından rahatsız olmayacak ve bundan memnunluk duyacaktır. Tüm bunları yerine
getirdiği için öğrencilere kendini ve dersi sevdireceğinden dolayı dersle ilgili olanlar başta olmak üzere
demokrasi eğitimiyle amaçlanan başkalarının görüşlerini dinleme, onların görüşlerine saygı duyma, kendi
düşüncelerini çekinmeden ifade etme gibi becerileri de oluş01turacaktır. Leyla Küçükahmet’in
araştırmasında mesleki yeterlilik açısından “demokratik öğretmen” “derste öğrenciye konuşma hakkı
veren” dir (Küçükahmet, 1989). İletişim kurabilme becerisine sahip olan öğretmen, sözel ve beden dilini etkili bir
biçimde kullanabilen ve öğrencilerin de sözel ve bedensel dilini anlayan öğretmendir. Bu anlamda: (1) Açık
ve kolayca anlaşılabilen açıklamalar yapar, (2) Zamanında ve etkili bir biçimde konuşur, (3) Bireysel
ayrılıkları iletişim kurmada dikkate alır, (4) İfadelerinde doğrudan öğrenciyi değil davranışı temel alır.
Örneğin öğrencileri yargılamaz, öğrencilerin iç dünyalarını tanıyarak ona göre iletişimde bulunur
(Büyükkaragöz, 1996). Sınıf yönetiminde yeterli olan öğretmen; (1) Ceza ve övgüyü uygun ve etkili bir biçimde
kullanır. (2) Kesinti ve müdahaleler karşısında uygun önlemler alır. (3) Sınıfta öğrencilerin kendilerini ifade
edebilmelerine olanak sağlayacak demokratik bir ortam oluşturur (Özçelik & Sands, 1997). Küçükahmet’in
araştırmasına göre sınıf yönetiminde demokratik öğretmen “sınıfta tatlı sert olan, öğrenciye dayak atmayan
ve öğrenciyi notla tehdit etmeyen” dir (Küçükahmet, 1989).
Genel kültürde yeterlilik ve demokrasi eğitimi: Genel kültür alanında yeterli olan öğretmen; (1) Güncel
konuları sınıfta tartışır. (2) Bu tartışmalarda her türlü düşünce ve fikirlere karşı hoşgörülüdür.
Küçükahmet’in araştırmasında genel kültürde demokratik öğretmen “ kendi fikir ve düşüncelerini
öğrenciye dayatmayan” dır (Küçükahmet, 1989: 52).
Kişisel Özelliklerin Rolü: Demokrasi eğitiminde öğretmenin kişisel özelliklerinin de büyük bir önemi
vardır. Kişisel olarak tarafsız, önyargılı olmayan, güler yüzlü, eleştiriye açık, hoşgörülü, adil, dürüst,
samimi, çağdaş olan öğretmenler Küçükahmet’in (1989) araştırmasına göre kişisel olarak fiziksel özellikler
(ses kıyafet) demokratikliğin özelliği değildir. Buna karşın mesleğini sevme, tarafsızlık, yardımseverlik,
dürüstlük, güler yüzlülük, eleştiriye açıklık, espirili ve hoşgörülü olma demokratik öğretmenin kişisel
özellikleri olarak göze çarpmaktadır.
Etkili Demokrasi Eğitimi
Öğretmen, demokrasi eğitiminde öğrencileri girişim, girişkenlik, özgüven ve sebat gibi nitelikleri
kazanmaları için model olmalıdır. Bu amaçla sınıfta demokratik bir hava yaratarak öğrencilerin kendini
ifade edebilmeleri için ortam yaratmalıdır. Bunu gerçekleştirecek öğretmenlerin öğretmenliğin alan, mesleki
ve genel kültür alanlarında yeterli olmaları büyük önem taşımaktadır. Öğretmenin kişisel özellikleri de
demokrasi eğitiminde yeterlilik alanları kadar etkili ve önemlidir. Demokrasi eğitiminde öğretmenin etkililiğini
artırmak için şu önerilerde bulunulabilir: (1) Öğretmen adaylarına verilen hizmet öncesi eğitimle genel kültür,
alan ve formasyon alanlarında yeterli olmaları için eğitimin niteliği yükseltilmelidir. (2) Öğretmen adaylarını
hizmet öncesi eğitimde yetiştiren öğretim elemanları demokratik tutum ve davranışlar içerisinde
olmalıdırlar. (3) Hizmet yapan öğretmenler “demokrasi eğitimi” konusunda hizmet içi eğitime tabi
tutulmalıdırlar. (4) Öğretmenler görev yaptıkları okullarda demokratik uygulamalarla öğrenciye ve çevreye
örnek olmalıdır. Ayrıca anne ve babalarda iletişim araçlarıyla demokrasi eğitimine tabi tutulmalıdır.
III-SONUÇ
Önerilen insan tipinin yetiştirilebilmesi için uyulması gereken ilkeler, politikalar ve dönüt alınarak
tekrar işe koşulması gereken eğitim stratejileri vardır.
3.1-İLKELER VE POLİTİKALAR
Tartışmaya açılan ve önerilen insan tipinin yetiştirilmesinde uyulacak ilkeler şunlardır: (1) Her
alanda insana değer verme, (2) Demokratik ve nitelikli bilimsel eğitim, (3) Demokratik yaşam tarzı, (4)
Araştırma ve geliştirmeye önem verme, (5) Toplumsal hoşgörü ve uzlaşmanın yaşatılması. Tartışmaya
açılan ve önerilen insan tipinin yetiştirilebilmesi için çeşitli alanlarda ona uygun politikaların oluşturulması
ve uygulanması esastır.
Sosyal Alanda. Demokrasinin tüm kurum, kural ve kuruluşlarıyla yaşatılması esastır. Eğitimde
önerilen insan tipinin yetiştirebilmesi için eğitimdeki teori ve uygulamalarla, toplum hayatı arasında
ikilem olmaması gerekmektedir.
Ekonomik Alanda. Eğitim - sanayi işbirliğinin sağlanması esastır. Bu amaçla arz-talep dengesi
kurulmalıdır. Her insanının ekonomide geçerli olan mesleklerden ilgi, istidat ve yetenekleri
doğrultusunda birini kazanması, üretken hale getirilmesi sağlanmalıdır. Bireylerin kendi sahalarında
iş kurabilmeleri için devlet tarafından “destek” verilmesi bu alandaki politikanın temelini
oluşturmalıdır.
Nüfus Alanında. Ayrılan kaynakların rasyonel kullanılabilmesi, eğitimde niceliğin makul bir düzeye
çekilerek eğitimde niteliğin artması, eğitim planlamasının uygulanabilir ve gerçekçi olabilmesi için
önce nüfus artış hızının makul bir düzey olan %1.0, sonra %0.5 seviyelerine çekilmesi esastır.
Bunun gerçekleştirilebilmesi için eğitim etkin bir araç olarak devreye sokulmalıdır. Eğitimin çocuk
sahibi olmadaki olumlu etkisinden, zorunlu eğitimin süresini ve niteliğini artırarak azami derecede
yararlanma yoluna gidilmesi politikanın temel direği olmalıdır. Ayrıca ekonomik ve sosyal teşvikler
devreye sokulmalıdır.
Hukuk Alanında. Adalet sisteminin odak noktası, eğitimde olduğu gibi “insan” olmalıdır. Adalet
sistemi, suçun işlenmesini önleyici ortamın oluşturulmasının yanı sıra verdiği cezalarla suçun
işlenmesini caydırma ve suçlunun tekrar topluma kazandırılması esasına oturtulmalıdır. Adalet
sisteminde amaç suçun oluşmasını önleyici ortamların oluşturulmasını sağlamak ve suça verilen
cezalarla toplumda adalet duygusunu gerçekleştirmek olmalıdır.
Siyasi Alanda. “Katılımlı demokrasi” ve “şeffaf yönetim” esas olmalıdır. Yetiştirilmek istenen insan tipi ile
bunların gerçekleştirilmesi arasında sıkı bir bağ vardır. Böylece siyasi uygulamalarla eğitimdeki
uygulamalar arasında ikilem olmayacaktır. Sivil toplum örgütlerinin toplum hayatındaki rolü daha
etkin hale getirilmelidir. Bu amaçla sivil toplum örgütlerinin önündeki engeller kaldırılmalıdır.
Bireylerin tepkilerini örgütlü olarak, insan haklarına uygun bir biçimde dile getirmesine engel
konulmamalıdır. Yönetenlerle-yönetilenler arasında haklar yönünden bir ayrıcalık olmamalıdır.
Bilim ve Teknoloji Alanında. Sürekli araştırma ve geliştirme esas olmalıdır. Araştırmaya gereken
önem ve kaynak verilmelidir. Araştırma özendirilmelidir. Bilimsel bilgiler ve buluşlar halka mal
edilmelidir. Bilimsel araştırmanın sonuçları teknolojiye dönüştürülerek toplumda kullanılması
sağlanmalıdır.
3.2-EĞİTİM STRATEJİLERİ
Strateji uzun süreli seçimlerle ilgilidir. Plan ise amaçlara ulaşmak için neyin yapılacağının saptanmasıdır.
Plan kavramı strateji, politika, yöntem ve program kavramlarını kapsamaktadır (Eren, 1994). Planda strateji
olduğu gibi, risk ve belirsizlikte vardır.
Eğitim Stratejilerini Belirleyen Faktörler
Eğitimde uygulanacak stratejileri belirlemede rol oynayan faktörler eğitimdeki "geleceğe yönelik gereksinmeler" dir.
Eğitimde uygulanacak stratejilerde başarı sağlanabilmesi için geleceğe yönelik gereksinmelerin karşılanması
esas olmalıdır. Eğitim sistemi temel felsefe, kapsam, müfredat ve alt yapı olanakları açısından “geleceğe
yönelik gereksinmeleri” karşılamak üzere belirlenecek stratejilere göre yeniden gözden geçirilmelidir.
Tablo 1
Eğitimde Geleceğe Yönelik Gereksinmeler
Alanlar
Geleceğe yönelik gereksinimler
Öğrenmeyi öğrenme
Küresel bakış açısı
Ulusal ruh ve değerlerin benimsenmesi, kültürel kimlik kazanılması ve iyi yurttaş olma
Yarışma güdüsü ve girişimci olma
Problem çözme becerisi
İletişim kurabilme yeteneği
Ekip çalışmasını öğrenme
Ekonomik çevreyi anlama
KAPSAM
Öğrencilere anlayabilecekleri basit bir yöntemle doğru ve özlü bilgiler verilmesi
MÜFREDAT
Beceriler, toplumsal değerler ve verilen bilgiler arasında bir denge kurulması
Ders programlarında yaratıcılığa, ahlaki değerlere, dil eğitimine, fen bilimlerine, bedensel
gelişime, bilimsel gelişmelere, sosyo-politik konulara dengeli bir biçimde yer verilmesi
Öğrencilerin gelecekteki iş yaşamına hazırlanmaları
Soyut ve somut faktörlere yönelik derslerin süreleri arasında bir denge sağlanırken,
konularda çağdaş gelişmelere yer verilmesi
ALT YAPI
Var olan alt yapının daha etkin bir biçimde kullanılabilmesi için okullar, öğretmenler,
eğitim araç ve gereçleri gibi tüm kaynakların eğitim sisteminde daha akılcı kullanılması.
Kaynak: TÜSİAD (1993) 21. Yüzyıla Doğru Türkiye: Geleceğe Dönük Bir Atılım Stratejisi İstanbul, 106–107
TEMEL FELSEFE
Türk Eğitim Sisteminde Yeni Bir Anlayış Gereği
Bir ülkenin eğitim sistemi o ülkenin geleceğini oluşturmaktadır Eğitimde sık sık, gelişigüzel
birtakım değişikliklerin sistem bütünlüğü dikkate alınmadan yapılması, o eğitim sisteminin stratejilerinin
belirgin olmadığını göstermektedir. Dünya bilgi toplumuna doğru yönelirken insan kaynaklarına yönelik
faktörler giderek önem kazanmaktadır. İnsan kaynaklarının geliştirilmesinde en önemli araç olan eğitim ve
eğitime yön veren eğitim stratejileri o ülkenin geleceğini belirlemektedir.
Oluşturulacak yeni eğitim stratejileri şunlar olabilir: (1) Eğitim sisteminin genel amacı değişme ve gelişmelerin
takipçisi değil, başlatıcısı insan gücü yetiştirmek olmak olmalıdır. Değişme ve gelişmelere ayak uyduran insan yerine
değişme ve gelişmelerin başlatıcısı insan tipinin yetiştirilmesi hedeflenmelidir. (2) Eğitim sürekli öğrenme
ve beceri geliştirme temeline dayanmalıdır. (3) Ülkenin geleceğine yapılan en büyük yatırım, o ülkenin
insanına dolayısıyla eğitimine yapılan yatırım olmalıdır. (4) Eğitim sistemi "sorun çözme gücü" gelişmiş bireyler
yetiştirmeye yönelik olmalıdır. (5) Aşırı nüfus artış hızının eğitim üzerindeki olumsuz etkilerini en aza
indirgemek ve eğitimin nüfus artış hızını engellemedeki olumlu etkisinden yararlanmak için zorunlu eğitim
süresi 12 yıla çıkarılmalıdır. (6) Anaokulu zorunlu eğitime dâhil edilerek çocuk gelişiminin en hızlı olduğu
devredeki eğitim tesadüflere bırakılmamalıdır. (7) Çalışabilir nüfusun ortalama eğitim süresiyle, büyüme
oranı ve verimlilik arasında pozitif bir ilişki olduğundan eğitim harcamaları ve ortalama eğitim süresi
artırılmalıdır. (8) Eğitimde "araştırma-geliştirme" sürekli olmalıdır. Gelecek bilgiyi elinde bulunduranların
olacağından bilgiyi “üretmek” ve “teknolojiye dönüştürmek” esas olmalıdır. (9) Eğitimin felsefesi (amaçları) ve
muhtevası, değişme ve gelişmelere göre sürekli gözden geçirilmelidir. (10) En az bir yabancı dili ortaöğretim ve
yükseköğretim kademelerinde birer yıllık hazırlık sınıfları ile ana dili gibi kazandırmak hedeflenmelidir. Burada amaç
"yabancı dille öğretim" yapmak değil", yabancı dil öğretimi" vermek olmalıdır. (11) Eğitim-sanayi işbirliği ve
planlaması esas noktalardan biri olmalıdır. (12) İlköğretimden itibaren bireyler "girişimci” olarak
yetiştirilmelidir.
Kaynaklar
Açıkalın, A. (1995) 2020 Yılında Benim Okulum EYTPE, 1(1 ), 7–21
Altunya, N. (1999) Eğitim Sorunumuza Kuşbakışı (Görüş ve Öneriler) 4. basım, Ankara: Ürün Yayınları, Eğitim Dizisi:2
_________(2000) Eğitimde Geleceğe Bakış İstanbul: Uygun Basım ve Ltd. Ş.
Baloğlu, Z. (1995)Türkiye'de Eğitim İstanbul: Yeni Yüzyıl Kitapları. Türkiye’nin Sorunları Dizisi. No:1
Bursalıoğlu, Z. (1991) Okul Yönetiminde Yeni Yapı ve Davranış. Ankara: PEGEM, No:2
Brubacher, J. S. (1996 ) Birey Onuruna Saygı Gösterme Bakımından Demokrasi (Çeviren A. Ferhan Oğuzkan)
Çağdaş Eğitim, 227,
Büyükkaragöz, S. (1996) Hoşgörü, Demokrasi ve Eğitim, Eğitim ve Bilim, 101,
Demirel, Ö. (1993) Eğitim Terimleri Sözlüğü Ankara: Usem Yayınları, No:10
Erdem, A. R. (1996) Nasıl Bir İnsan Tipi Yetiştirilmeli? Çağdaş Eğitim, 21 (227), 45–47
_______ (1997a) Eğitimde Yöntem Sorunu ve Çözüm Önerisi ABECE Dergisi, 135, 13–14
_______ (1997b) Yabancı Dil Öğretimi mi ?” yoksa “Yabancı Dille Öğretim mi? Bilgi Çağında Eğitim, 4 (11), 23–24
_______ (1997c) Siz de Bir Yabancı Dil Öğretemediklerimizden misiniz? Türk Yurdu, 49 (484), 58–59
_______ (1998a) 21. Yüzyıla Girerken Nasıl Bir İnsan Modeli Yetiştirelim? Ankara: Anı Yayıncılık
_______ (1998b) Onurlu İnsanlar Yetiştirmek Cumhuriyet Bilim ve Teknik”, 589, 14
_______ (1998c) Demokrasi Eğitiminde Öğretmen ABECE, 145, 3–6
_______(2005) Etkili ve Verimli (Nitelikli) Eğitim Ankara: Anı Yayıncılık
Erdem, M. (1996) Öğrenmeyi Öğretmek, Hamle, 1, 68
Eren, E. (1990) İşletmelerde Stratejik Planlama ve Yönetim İstanbul: İ.Ü. İşletme Fakültesi Yayın No:234
Ertürk, S. (1972) Eğitimde Program Geliştirme Ankara: Yelkentepe Yayınları
Fidan, N. & Erden, M. (1989) Eğitim Bilimine Giriş Ankara: Repa Yayınları
Gözütok, F. D. (1995) Öğretmenlerin Demokratik Tutumları Ankara: Türk Demokrasi Vakfı Yayınları
Güçlüol, K. (1989) TED XIII. Eğitim Toplantısını Açış Konuşması Demokrasi İçin Eğitim Ankara: TED Yayınları
Gülmez, M. (1994) İnsan Hakları ve Demokrasi Eğitimi Ankara: Milli Eğitim Basımevi
Kaya, Y. K. (1989) İnsan Yetiştirme Düzenimize Yeni Bir Bakış (Eğitimde Model Arayışı) Ankara: Bilim Yayınları
Kömürcüoğlu, G. Toffler'den Bilimsel Kehanetler: Toplumlar ve Ekonomiler Dağılacak, Meydan, 21 Kasım 1995, s.7
Kuzgun, Y. (1992) Rehberlik ve Psikolojik Danışma Ankara: ÖSYM Yayınları
Küçükahmet, L. (1989) Demokrasi Eğitiminde Boyutlar ve Sorunları (Panel: 1) Demokrasi İçin Eğitim Ankara: TED
Yayınları,
Oğuzkan, F. (1974) Eğitim Terimleri Sözlüğü Ankara: Türk Dil Kurumu
Özcan, D. (1993) Eğitim Terimleri Sözlüğü. Ankara: Usem Yayınları, No:10,
Özçelik, D. A. (1989) Eğitim Programları ve Öğretim(Genel Öğretim Yöntemi) Ankara: Ö.S.Y.M. Eğitim Yayınları, No:8
Özsoy, Y. (1987) Rehberlik Eskişehir: A.Ü. Açıköğretim Fakültesi Yayınları, Ön lisans Programı, No:203
Russel, B. (1996) Sorgulayan Denemeler Ankara: TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları17
Sands, M. & Özçelik, D. A. (1997) Okullarda Uygulama Çalışmaları (Ortaöğretim) YÖK / Dünya Bankası Milli Eğitimi
Geliştirme Projesi, Hizmet Öncesi Öğretmen Eğitimi, Ankara
Tan, H. (1992) Psikolojik Danışma ve Rehberlik İstanbul: M.EB. Öğretmen Kitapları Dizisi 163
Tanrıöğen, A. (2005) Eğitime İlişkin Temel Kavramlar Öğretmenlik Mesleğine Giriş (Editörler: Durmuş Ekiz, Haydar
Durukan) İstanbul: Lisans Yayıncılık
Taymaz, H. (1993) Hizmet içi Eğitim Ankara: Pegem Yayınları No:3
Titiz, T. Peki, ama neden? Kampüs Yeni Yüzyıl, 10. 3. 1997 Pazartesi
Topuz, H. (1989) Demokrasi Eğitiminde Boyutlar ve Sorunları (Panel: 1) Demokrasi İçin Eğitim Ankara: TED
Yayınları
Turgut, İ. (1993) Felsefinin Temel Sorunları İzmir: Anadolu Matbaacılık
________ (1996) Eğitim Üzerine Felsefi Bir Deneme İzmir: Anadolu Matbaacılık
TÜSİAD (1993) 21. Yüzyıla Doğru Türkiye: Geleceğe Dönük Bir Atılım Stratejisi(4.Bölüm: Sosyo-Ekonomik Kalkınmada
Süreklilik: İnsan Kaynaklarının Geliştirilmesine Dönük Programlar ) İstanbul
T.C. Anayasası Ankara: Seçkin Yayınevi
1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu 24.6.1973 tarih ve 14574 Sayılı Resmi Gazetede Yayımlanan
Download