Slayt 1 - Türk Lider .:| turklider.org

advertisement
TÜRKİYE KALKINMA BANKASI A.Ş.
GLOBAL PİYASALARDAKİ GELİŞMELER
VE
RİSK YÖNETİMİ
Dr. Semra PEKKAYA
Ayhan TOSUNER
Kasım 2008
1
SUNUŞ PLANI
I. “GLOBAL KRİZİN REEL İKTİSADİ TEMELLERİ VE
KÜRESELLEŞME TEORİSİNİN ELEŞTİRİSİ
- Küreselleşme (Serbestleşme) Teorisinin Eleştirisi :
- Yeni Keynesyen Teori
- Post Keynesyen Teori
- Yapısalcı Yaklaşım
- Finansal Sebestleşme Teorisinin Eleştirisi ve ABD
Ekonomisinde 2000’li Yıllarda Uygulanan İktisat Politikaları
II. GLOBAL FİNANSAL KRİZ VE BASEL II YAKLAŞIMI
- Global Finansal Krizde Basel II Yaklaşımının Performansı
- Risk Yönetiminde “Makroekonomik Risk” in Dikkate
Alınmasına Dair Bir Öneri:
Türkiye Ekonomisinde Risk Algılaması ve Kriz Öncü
Göstergelerinin Tespiti: “Sinyal Yakalama Yöntemi”
2
KÜRESELLEŞME VE FİNANSAL SERBESTLEŞME
1970’li yıllardan itibaren dünya genelindeki
hakim iktisadi gelişmeleri, kökeninde serbest
piyasa ideolojisinin yer aldığı, “küreselleşme”
olarak
tanımlanan
bir
kavram
üzerinde
temellendirmek mümkündür.
Serbestleşmenin
finansal
piyasalardaki
izdüşümü “Finansal Serbestleşme” olgusu ise,
etkileri itibariyle dünya ölçeğinde son otuz yılın
gelişme dinamiklerine damgasını vurmuştur.
3
FİNANSAL SERBESTLEŞMENİN DÜNYA
SİSTEMİNE OLUMSUZ YANSIMALARI
İKTİSADİ
Finansal
serbestleşme,
günümüz
dünya
ekonomik
sisteminin
iki
özelliğinin
belirginleşmesine katkıda bulunmuştur:
- dünyada finansal krizlerin giderek daha
sıklıkla ortaya çıkmaya başlamıştır
- küreselleşen dünyada “bir ülkede ortaya
çıkan krizin finansal sistem aracılığıyla diğer
ülkelere de hızla yayıldığı (bulaşma etkisi)
görülmüştür.
4
KÜRESELLEŞME İDEOLOJİSİNİN TEORİK TEMELLERİ
Bu süreç içinde gelinen nokta, daha sağlıklı bir
gelecek tasarımı için, finansal serbestleşme
sürecinin değerlendirilmesine yönelik olarak son
derece hassas bir bakış açısını zorunlu kılmaktadır.
-İşlerlik kazanmasından bu yana, dünya genelinde
yaşanan iktisadi ve sosyal huzursuzluklara ilişkin
eleştirilerin dozunun giderek artmasına yol açan
sonuçları öncelikle, küreselleşmenin genellikle
dayanağı olarak kabul edilen serbest piyasa
ideolojisinin kabulleri çerçevesinde irdelenebilir.
5
KÜRESELLEŞME İDEOLOJİSİNİN TEORİK TEMELLERİ
Serbest piyasa ideolojisinin kabulleri, kaynağını
esas olarak
-“uluslararası serbest rekabet ortamının önemi” ve
buna bağlı olarak “piyasaların serbestleştirilmesi”
boyutuyla Smith’den almaktadır.
-Malların serbest dolaşımına temel teşkil eden
“Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi” ile Ricardo’nun
-“Sermayenin Serbest Dolaşımı”na olanak veren
yaklaşımıyla Friedman’ın
görüşleri ise bu yaklaşımı destekleyici fikirler olarak
kabul edilmektedir.
6
NEOKLASİK GENEL DENGE ANALİZİ
- Piyasadaki karar birimlerinin piyasa hakkında tam bilgi
sahibi olduğu, bütün bilgilerin anında fiyatlara yansıtıldığı,
ulaşım
maliyetlerinin
olmadığı,
ekonomik
birimlerin
birbirleriyle serbestçe ilişkilendirildiği ve bireysel kararlardan
etkilenmeyen fiyatlar genel seviyesinin iktisadi birimlerin
kaynak dağılımı konusunda karar verebilmeleri için veri
olduğu mükemmel bir piyasa işleyişi sözkonusudur.
-Reel ve finansal ekonomi arasında kesin bir “dichotomy”
vardır ve “para ve finansın ekonomik büyüme üzerinde etkisi
yoktur”.
-Firmaların piyasa değerlerinin, finansman kararlarından ve
sermaye yapılarından bağımsız olarak oluşacaktır. Firmaların
yatırım ve büyüme kararlarının ise, verimlilik, ürün talebi ve
göreli
faktör
fiyatları
tarafından
yönlendirilebileceği
öngörülmektedir
7
YENİ KEYNESYENLERİN ELEŞTİRİSİ
-Bu varsayımlar altında finansman, yatırım sürecini kolaylaştırır ve bu sürece
uyum gösterir. Yatırımların borç veya firma içi kaynaklar ile finanse
edilmesinin önemi yoktur. Her yönden etkin olan gelişmiş para ve sermaye
piyasalarının varlığının da zımnen varsayıldığı böyle bir sistemde, eşit
oranda ve homojen bir vergileme sistemi çerçevesinde hükümetin rolünün de
nötr olduğu kabul edilmiştir (Arrow and Hahn, 1971). Bu açıdan Keynesyen
yaklaşımla Neoklasik yaklaşım arasındaki farklılık, Keynesyen yaklaşımın da
gelişmiş sermaye piyasaları varsayımına sadık kalması ancak bununla
birlikte sermaye piyasalarının tam rekabetçi ve mükemmel olduğunu kabul
etmemesidir. Finans, neoklasik yaklaşımın kabul ettiği gibi reel parametreler
için önem taşımayan bir kavram değildir. Çünkü, firma finansmanı ve reel
değişkenler arasında etkileşim vardır. Böyle bir yorum, firmaların önce içsel
finansman kaynaklarına, daha sonra borçlanmaya, daha sonra da hisse
senedi ihracına başvuracaklarını öngören geleneksel finans anlayışı ile de
uyumludur.
8
FİNANSAL BASKI TEORİSİ
CM Kinnon ve Shaw’un teknik argümanlarıyla
desteklenen Finansal Serbestleşme teorisinin
iktisat politikalarındaki izdüşümü;
- pozitif faiz politikası uygulaması,
- kambiyo politikasında sermayenin serbest
dolaşımına
imkan
sağlayacak
şekilde
düzenlemeler yapılması
-mal-hizmet piyasalarında piyasa ekonomisinin
işleyişine
engel
olacak
devlet
yönelimli
unsurların ortadan kaldırılması
şeklinde özetlenebilir.
9
FİNANSAL SERBESTLEŞME KURAMINA MC KİNNON
ELEŞTİRİSİ
Finansal serbestleşme programlarında ortaya
çıkan başarısızlıklara bağlı olarak, 1990’lı yılların
başından itibaren reel ve finansal piyasaların
uyum hızları farklı iken finansal piyasaların mal
piyasaları ile aynı tarzda ve aynı anda
serbestleştirilemeyeceği görüşü ön plana çıkmaya
başlamış,
-finansal
reformlardan
önce
reel
reformlarının yapılması gerektiği ve
sektör
-serbestleşmenin ilk aşamalarında ekonomiyi
finansal istikrarsızlıklardan korumak için sınırlı
bir finansal baskı sürdürülmesi gerektiği bizzat Mc
Kinnon tarafından ileri sürülmüştür.
10
YENİ KEYNESYENLERİN ELEŞTİRİSİ
-Finansal piyasalar ve mal piyasaları arasında var olan
yapısal farklılıkların her iki piyasadaki fiyat
oluşumlarının da farklılaşmasına neden olduğu, bu
nedenle de söz konusu piyasalardaki fiyat oluşumlarını
birbiriyle ilişkilendirmenin son derece yanlış olduğunu
iddia etmektedirler.
-Yeni Keynesyenler ayrıca belirsizlik nedeniyle iktisadi
yapı içinde farklı sektörlerdeki iktisadi karar
birimlerinin aynı bilgiye ulaşmak için farklı maliyetlerle
karşılaşmalarına ilişkin tespitleri çerçevesinde FBT’nın
ve neoklasik iktisadın, bilginin dışsal olduğu ve
ekonominin içinde mükemmel ve maliyetsiz bir dağılıma
sahip olduğu ve dolayısıyla piyasada Pareto Etkinliğinin
gerçekleşeceğine ilişkin görüşlerini de
reddetmektedirler.
11
YENİ KEYNESYENLERİN ELEŞTİRİSİ
-Üstelik, finansal piyasalardaki belirsizliğin piyasanın
arz ve talep yönünde de simetrik olmadığını öne
sürmektedirler. Asimetrik bilgi olarak tanımlanan bu
durum, finansal piyasalar üzerinde, hatalı seçim ve
ahlaki risk olarak adlandırılan temel iki soruna neden
olmaktadır.
-Ahlaki riskin gerçekleşmesi ise, bankaların aktif
yapısının giderek bozulmasına ve finansal kırılganlığın
artmasına
neden
olmaktadır.
Etkin
bir
banka
denetiminin uygulandığı, geri dönmeyen kredilere karşı
gerekli yasal ve kurumsal düzenlemelerin yapıldığı ve
tamamlayıcı bir unsur olarak mevduat sigortasının
olmadığı bir bankacılık sistemi, makroekonomik
istikrarsızlığın bankacılık sektöründe ahlaki çöküntüye
yol açmamasını sağlayacaktır.
12
POST KEYNESYENLERİN ELEŞTİRİSİ
-Asimetrik bilgiden kaynaklanan belirsizlik konusunda; Yeni
Keynesyen Kuramda belirsizliğin sadece fon arzedenlere
(kreditörlere) özgü olduğu görüşü Post Keynesyen Kuramda,
belirsizliğin finansal piyasaların hem arz hem de talep yanı ile
ilgili olduğu fikrine dönüşmektedir.
-Finansal piyasaların arz ve talep tarafında yer alan iktisadi
birimlerin beklentileri içsel olarak oluşmaktadır. Bu bağlamda,
rasyonel
iktisadi
birimlerin
kararları
sağduyularından
(conventional wisdom) etkilenmektedir. Beklentilerin uyardığı
ya da rekabetin zorladığı baskılar sonucunda, riski yüksek
yatırımlar bazı dönemlerde rasyonel gözükebilir.
-Buna bağlı olarak da, iktisadi faaliyetlerin zirve aşamasında
iktisadi birimler, spekülatif finansmana daha fazla yönelirler.
Bu tarz bir finansman yöntemi ise, iktisadi birimlerin faiz
şoklarına ve kredi imkanlarındaki değişmelere karşı daha
duyarlı hale gelmesine neden olur ve sonuçta finansal sistem
giderek daha kırılgan bir özellik kazanır.
13
POST KEYNESYENLERİN ELEŞTİRİSİ
-Faiz oranlarının yükselmesi, yatırım projelerinin hem
beklenen getirisinin hem de risklilik düzeyinin artmasına,
dolayısıyla
ödünç
alanların
ortalama
kalitesinde
bir
bozulmaya neden olmaktadır.
-Ancak ödünç alanların ortalama kalitesindeki bozukluğun
nedeni; Post Keynesyenlere göre Yeni Keynesyenlerden farklı
olarak ödünç alanlarla verenler arasındaki asimetrik bilgiden
değil,
faiz
oranındaki
artışa
bağlı
olarak
fonlama
maliyetlerindeki artıştan kaynaklanmaktadır.
- Post Keynesyenlere göre finansal serbestleşme programları,
doğrudan etkinsiz olmakla birlikte, karlı faaliyet alanları için
yeni fırsatlar yaratmakta ve istikrarsız makroekonomik
etkilerle birlikte spekülatif hareketlere yönelik yanlış kredi
dağıtımına yol açmakta, riskli yatırım alanları, güvensiz
finansal yapı ve sonuçta "spekülasyon önderliğinde ekonomik
kalkınma" modeline dönüşmektedir.
14
FİNANSAL SERBESTLEŞME KURAMINA MC KİNNON
ELEŞTİRİSİ
Modern iktisadın kurucusu olarak da nitelenen Smith’in (1723-1790) ve
neredeyse çağdaşı olan Ricardo’nun (1772-1823) yaşadıkları dönemler
dikkate alındığında, üzerinden geçen iki asra rağmen öne sürdükleri teorilerin,
halihazırda uygulanan iktisadi politikaların olumlu ya da olumsuz yönde
mesneti olarak tartışılıyor olması, sözkonusu teorisyenler adına son derece
olumlu eleştiriler olarak değerlendirilmelidir. Olumsuz olarak nitelenmesi ve
yargılanması gereken husus ise; Stiglitz’in (2001) de vurguladığı üzere,
Smith’in ya da Ricardo’nun teorik çıkarımlarının hangi şartlar altında doğru
olduğunu gösterme başarısına erişmiş olan ve aldıkları Nobel ödülleriyle de
teorilerini tescil ettirme başarısına ulaşan çağdaş iktisatçıların, konuya ilişkin
bulgularını dikkate almayan ve küreselleşme olgusunun ideolojisini revize
etme yolunu tercih etmeyen anlayış olmalıdır.
15
YENİ KEYNESYENLERİN ELEŞTİRİSİ
Nitekim 1776 yılında yazdığı “Ulusların Zenginliği” adlı eserinde Smith’in,
piyasa güçlerinin (kar güdüsü) ekonomiyi bir görünmez el (invisible hand)
yordamıyla verimli sonuçlara yönlendirebileceğine ilişkin iddiasının hangi
mantıkta ve hangi şartlar altında geçerli olduğuna ilişkin matematiksel ispatı,
Nobel ödüllü iktisatçılardan Debreu (1983), Arrow (1972) ve GreenwaldStiglitz (2001) tarafından yapılmış; bilginin eksik olduğu ve piyasaların
gelişimini tamamlamamış olduğu yapılarda görünmez el mekanizmasının
çoğunlukla mükemmel bir şekilde işlemediği ortaya konmuştur. Bu durumda,
mükemmel işleyişi engelleyen unsurları ortadan kaldıracak ve piyasanın
Smithvari bir yaklaşımla çalışmasını sağlayacak ilave mekanizmalara ihtiyaç
duyulacağı aşikardır. Piyasaların verimli biçimde çalışmasını sağlayacak
devlet müdahaleleri ya da mükemmel olmayan rekabet koşullarını tesis
etmek üzere yapılan antitröst düzenlemeleri, bu ilave mekanizmalara birer
örnek teşkil edebilir. Buradan hareketle küreselleşmeyi, dayandığı serbest
piyasa ideolojisi çerçevesinde değerlendirirken; küreselleşmenin toplumların
sorunlarını çözme konusunda fazla bir katkı sağlamamasının gerisinde yatan
önemli nedenlerden birinin, iktisadın çok dar yorumlanmasından ve sahip
olduğunu iddia ettiği “köktenci piyasa ideolojisinden” ibaret iktisat
anlayışından kaynaklandığını iddia etmek yanlış olmayacaktır.
16
YENİ KEYNESYENLERİN ELEŞTİRİSİ
Küreselleşmenin dozu bu kadar artmamışken, daha çok ulus-devletlerin
etkinliğinde sürdürülen dünya ekonomisi organizasyonunda artık, global bir
işbirliği ağı içinde piyasa ekonomisi ve çokuluslu şirketler yer almaktadırlar.
Yeni dünya ekonomisinde ulus-devletlerin ekonomi politikalarına ilişkin
değerlendirme kriteri ise, “ticari ve mali piyasalarda serbestleşme
(liberalization) eğilimleri ve bunun düzeyi” dir. Teknik ve iletişim alanındaki
gelişmelere koşut olarak, hakim paradigma eşliğinde “devletin küçülmesi”
ise, serbestleşme programlarının gereklerinden bir diğerini oluşturmaktadır.
Bu kriterler çerçevesinde; küreselleşmenin köktenci piyasa ideolojisinin
iktisadi sistemlere yönelik izdüşümünü de, gelişmiş ve özellikle gelişmekte
olan ülkelerin finansal sistemlerine yönelik olarak 1970’li yıllardan itibaren
uygulanmaya başlanan finansal serbestleşme programları ve bunların
süreç içinde ortaya çıkan sonuçları oluşturmaktadır.
17
ABD EKONOMİSİNDEKİ GELİŞMELER
18
•G. Kore’de finansal serbestleşmeye, kalkınma hamlesini
gerçekleştirmiş ve iktisadi istikrar sorunu olmayan bir
ortamda, mevcut yüksek iktisadi büyüme hızının
ivmesini düşürmemek amacıyla gereksinim
duyulmuştur. G. Doğu Asya’da finans sektörünün
derinleşmesiyle kendisini gösteren finansal
serbestleşme, sektörün iflasını farklı mekanizmalarla
tetiklemiştir.
19
ABD ekonomisine ilişkin özellikle 2006 yılından itibaren öne
çıkan resesyon olasılığının 2000 yılında seçim sonrasındaki
dönemde de var olduğunu ortaya koymaktadır.
İşsizlik
(%)
Tüketim Harc. (% Artış)
Enflasyon
10
9
8
7
6
5
4
3
2
Jul/08
Jul/07
Jan/08
Jul/06
Jan/07
Jul/05
Jan/06
Jul/04
Jan/05
Jan/04
Jul/03
2007+?
Jan/03
Jul/02
Jan/02
Jul/01
Jan/01
Jul/00
Jan/00
Jul/99
Jul/98
Jan/99
Jul/97
Jan/98
Jul/96
Jan/97
Jul/95
Jan/96
Jan/95
Jul/94
Jan/94
Jul/93
Jan/93
Jul/92
Kaynak: FED St, Louis District.
Jan/92
Jul/91
Jan/91
Jul/90
Jul/89
2000-02
Jan/90
Jul/88
Jan/89
Jul/87
1987-89
Jan/87
0
Jan/88
1
ABD ekonomisinde yaşanması muhtemel durgunluk senaryolarına; 2006 yılından
itibaren büyüme hızında yaşanan düşüş ancak buna koşut olarak enflasyon
oranında ve işsizlik oranında yaşanan hızlı artış temel teşkil etmektedir.
20
Global piyasalarda yaşanan çalkantının sebebi ve gelişimi
- ABD ekonomisinde 2001 yılında yaşanan resesyondan kurtulmak üzere
mortgage (ipotekli konut) piyasasını canlandırmaya yönelik uygulanan
“subprime kredi” politikası, etkisini her geçen gün artırarak sürdüren
sıkıntının kaynağını oluşturmaktadır.
- Düşük faizlerle teşvik edilen mortgage kredileri önce inşaat sektörü
yatırımlarını, güçlü ileri-geri bağlantıları nedeniyle tüketim harcamalarını
uyarmış dolayısıyla son beş yıllık dönemde sağlanan büyüme hızında
subprime kredileri etkili olmuştur.
- Ancak bankaların verdikleri mortgage kredilerinin geri dönüş oranındaki
düşme ve buna eşlik eden ev fiyatlarındaki düşüşler finansal piyasalara
“kredi riski” olarak yansımıştır.
21
ABD ekonomisine ilişkin resesyon ihtimalini güçlendiren göstergelerin
gelişimi çeyreklik verilerle daha çarpıcıdır.
22
Yaşanan global ve yerel makroiktisadi gelişmelerin
iktisadi birimlerin davranış kalıpları üzerindeki
inanılmaz boyutlara ulaşan etkileri dikkate alınarak,
“makroiktisadi risk”in bundan böyle risk izleme
süreçleri içinde en temel risk grubunu oluşturacağı
anlaşılmaktadır.
24
TÜRKİYE EKONOMİSİNDE
RİSK ALGILAMASI
25
* Bankacılık krizlerinin topluma olan maliyeti, önemli
boyutlara ulaşmaktadır. Yaşanan bankacılık krizlerinden
karşı taraf riski (counterparty risk) sebebiyle, diğer
finansal aktörler de etkilenmekte ve bu da krizin
çoğaltan
etkisiyle
topluma
yansımasına
neden
olmaktadır.
* Varılan ortak nokta, “istikrarlı bir ekonomik ortamın
yaratılması, piyasaların geliştirilmesi, etkin bir risk
yönetimi ile finansal güvenilirligi ve istikrarı korumak
amacıyla finansal kurumların güçlü bir sermaye yapısına
sahip
olmalari
için
uluslararasi
düzenlemelerin
kaçinilmaz oldugudur".
Basel I uyarınca sermaye yeterlilik standart rasyosu
(SYSR) nasıl tanımlanmaktadır?
Sermaye Tabanı
BASEL I SYSR =
Kredi Riski + Piyasa Riski
8
Sermaye Yeterliliği Düzenlemesi (1988)
Sermaye Yeterlilik Oranı (SYO) =
Özkaynaklar (Sermaye Tabanı)
Risk Ağırlıklı Aktifler
n
Risk Ağırlıklı Aktifler (RAA)=
100
 A w , t  0,20,50,100
i 1 t  0
A: Aktif Kalemleri
w: Risk Ağırlıkları (%)
SYO  %8
i
t
Basel I Uygulamaları
Risk Ağırlıkları
Risk Ağırlıklı Aktifler ve Gayrinakdi Krediler
%0
%20
%50
%100
Bilanço Kalemleri (Net)
Nakit Değerler
Bankalar
Bankalararası Para Piyasası
Ters Repo İşlemlerinden Alacaklar
Zorunlu Karşılıklar
Krediler
Takipteki Alacaklar (Net)
X
İştirak, Bağlı Ortaklıklar ve Bağlı MD
X
Muhtelif Alacaklar
Vadeye Kadar Elde Tutulacak MD
Finansal Kiralama
Sabit Kıymetler
Diğer Aktifler
Bilanço Dışı Kalemler
Garanti ve Kefaletler / Taahhütler
Toplam Risk Ağırlıklı Varlıklar
Uygulamanın Kapsamı
III. YAPISAL BLOK
Piyasa Disiplini
II. YAPISAL BLOK
Denetim Otoritesinin
Gözden Geçirmesi
I.YAPISAL BLOK
Asgari Sermaye
Yükümlülüğü
Basel II Uygulamaları
BASEL II
BASEL II
Bankaların risk profilinin daha iyi anlaşılabilmesi gereğinden
hareketle düzenlenmiş yeni sermaye uzlaşısı üç yapısal bloktan
oluşmaktadır.
-Birinci yapısal blok riske duyarlı sermaye yeterliliği
gereksinimini,
-İkinci yapısal blok iç kontrol ve dış denetimi,
-Üçüncü yapısal blok bankalara sermaye yeterliliğinin
piyasa katılımcıları tarafından değerlendirilmesine imkan
verecek şekilde açıklama yapmak zorunluluğu getirmek
suretiyle piyasa disiplinini teşvik etmektedir.
Basel II Uygulamaları
I. Yapısal Blok:
Bankalarca Risklerin Mümkün Olduğunca Hassas Ölçümü ve
Ölçülen Riskler Karşılığı Asgari Düzeyde Özkaynak Tahsisi
i. Piyasa Riski ve Ölçülmesi Üzerine Yaklaşımlar
ii. Kredi Riski ve Ölçülmesi Üzerine Yaklaşımlar
iii. Operasyonel Risk ve Ölçülmesi Üzerine Yaklaşımlar
II. Yapısal Blok:
Risk Profiline Bağlı “İçsel Özkaynak Değerlendirme Mekanizması”
ve Gözden Geçirilmesi
Asgari Özkaynak Yükümlülüğünden Fazla Sermaye İstenilmesi ve
Müdahele Mekanizması
III. Yapısal Blok:
Saydamlığın Sağlanması,
Kurumsal Yönetişim
Kamuoyunun
Aydınlatılması
ve
Basel II Uygulamaları
Sermaye Yeterliliği Düzenlemesi
(2004)
Özkaynaklar
≥ %8(*)
SYO =
Kredi Riski + Piyasa Riski + Operasyonel Risk
(*) BDDK gerektiğinde daha yüksek bir oran belirleyebilir.
Basel II Uygulamaları
KREDİ RİSKİ
(Standart Yaklaşım)
KREDİ RİSKİ İÇİN
SERMAYE
YÜKÜMLÜLÜĞÜ
=
KREDİ RİSKİ
•Krediler ve Alacaklar
•Diğer Varlıklar
•Bilanço Dışı İşlemler
-
KREDİ RİSKİ
AZALTMA
TEKNİKLERİ
•Teminatlar
•Bilanço İçi Netleşme
Anlaşmaları
•Garantiler ve Kredi
Türevleri
Basel II Uygulamaları
KREDİ RİSKİ AZALTMA TEKNİKLERİ (CRM)
I. Teminatların Dikkate Alınması
II. Bilanço İçi Netleşme Anlaşmaları
III. Garantiler ve Kredi Türevleri
BASEL-II Düzenlemeleri ile Getirilen Yenilikler
Minimum sermaye yeterliliği hesaplanmasında
standart yöntemin yanısıra içsel derecelendirme
yönteminin kullanılmasıdır.
2. Daha fazla açıklık ve finansal tabloların daha net bir
biçimde
piyasa
oyuncularına
bildirilmesi
hedeflenmektedir.
3. Piyasa disiplinine yönelik olarak risk tutarlarının
belirlenmesi
konusunda
sermaye
yeterliliğini
belirleme yöntemlerinden hangisinin seçildiğinin net
ve açık bir biçimde açıklanması yükümlülüğü
getirilmesidir.
1.
Basel II’den önce Basel I kriterleri uygulanıyor.
Bilindiği gibi bankalar mevduat toplayarak bu mevduatları kredi
veren kurumlardır.Basel I Kriterleri’ne göre bankalar, her 100
birim kredi için 8 birim sermaye tutmak zorunda.Bu sermaye
kredinin ödenmemesi riskine karşı muhtemel zararı karşılamak
üzere tutuluyor. Bu kriterler 1988 yılından beri uygulanıyor.
Basel II Kriterleri, Basel I Kriterleri’nin riski
ayrıştırmamasından doğan zaafiyet nedeniyle belirlendi.
Basel I kriterleri’ne göre, verilen kredide verilen kişiler
bakımından ayrıştırma yapılmıyor. Yani risk ayrıştırılmıyor.
Oysa banka çok riskli birine kredi vermişse belki tutulan 8
birim sermaye doğabilecek zararı karşılayamayacak.Bu
nedenle sermaye ihtiyacının tespiti kredi verilen kişi veya
Firmanın riski dikkate alınarak belirlenmeli. İşte Basel II
Bunu sağlıyor.
Basel II, bankaları risk yönetimine yöneltiyor.
Risk yönetimi yaklaşımında sermaye beklenmeyen
zararların karşılığıdır.Bu riske göre bankalar asgari sermaye
ihtiyacını belirleyecekler.Kredi risklerinin gerektirdiği
sermayeyi ( buna ekonomik sermaye de denir) temin
etmektir.
Basel II, kredi faizlerinin kredibilite gücüne göre
firmadan
firmaya
değişik
uygulanabilirliğini
sağlayacak.
• Bu sistemde rating kuruluşundan derecelendirme notu
alan bir firma, bu not değeriyle orantılı olarak faiz
ödeyecek. Bu nedenle bilançosu, mali yapısı ve öz
kaynakları daha kuvvetli olanlar daha yüksek not
alacaklar ve daha az faiz ödeyecekler. Daha düşük not
alanlar yani bilançosu zayıf olanlar yüksek faiz ödemek
zorunda kalacaklar.
Basel II Uygulamaları
Sermaye Yeterliliği Düzenlemesi
(2004)
Özkaynaklar
≥ %8(*)
SYO =
Kredi Riski + Piyasa Riski + Operasyonel
Risk+Makroekonomik Risk
(*) BDDK gerektiğinde daha yüksek bir oran belirleyebilir.
Türkiye Ekonomisine İlişkin Kriz Öncü Göstergelerinin Tespiti :
“Sinyal Yakalama Yöntemi (Signal Extraction Method)”
- Türkiye ekonomisinin makroekonomik riski irdelenirken istatistiksel sinyal
yakalama metodu kullanılmaktadır.
- Metod, ekonominin finansal ya da reel değişkenlerinin istatistik olarak kendi
normallerinden farklılaşan tarzda hareket edip etmediklerinin tespitine
dayanmaktadır.
- Bunun için önce çabuk tepki veren göstergelerden kriz ya da volatilite
endeksi hesaplanarak bu dönemler tespit edilmekte, sonrasında ise bu
dönemleri öncelleyen değişkenler araştırılmaktadır.
42
Türkiye Ekonomisi Kriz Endeksi
Kriz (volatilite) Endeksi : (Döviz Kuru+Gecelik Faizler-MB Rezervleri)
formülüne göre oluşturulmaktadır. Endeks, döviz kuru ve gecelik faizlerin artışı
43
ve rezervlerin düşüşüyle yükselmektedir.
-Serinin uygunluk gösterdiği dağılım loglojistik dağılım olarak belirlenmiş
ve bu dağılıma göre yüzde 90 ihtimalle kritik sınır 2.02 olarak bulunmuştur.
-Bu kritik değer, kullanılan formüle göre oluşturulan serinin dalgalanmasının
geçmiş dönem verilerinden istatistik olarak anlamlı şekilde daha yüksek
olduğunu gösteren sınır değeridir.
-Buna göre bu değeri aşarak kriz ayları olarak belirlenen aylar aşağıdaki
gibidir;
- 1991: Ocak, Mart.
- 1994: Ocak, Şubat, Mart, Nisan.
- 1995: Aralık. 1998: Ağustos.
- 2000: Kasım.
- 2001: Şubat, Mart, Nisan, Haziran.
- 2006: Haziran
- 2008: Eylül
-İzleyen aşamada volatilite endeksi ile paralel hareket eden ve aniden
yaşanan finansal sarsıntılardan önce kriz olasılıklarının ölçülmesinde
yardımcı rol oynayan değişkenlerin tespiti yapılmaktadır.
44
Türkiye Ekonomisi Öncü Kırılganlık Göstergeleri
Bunun için yapılan çalışmalar sonucunda ekonominin değişik alanlarından türetilmiş
sekiz değişkenin kriz dönemlerini önceden başarılı bir şekilde öngördüğü tespit
edilmiştir. Öngörü başarısı, krizler patlak vermeden en az 12 ay öncesinden
başlayarak eşik değerlerin aşılıp sinyal üretilmesi olarak kabul edilmiştir. Buna göre
tespit edilen sekiz değişken şunlardır;
-M2/GSYİH,
-Özel yurtiçi Kr.(Mev. Ban.)/GSYİH,
-İhracat/İthalat,
-Net Uluslararası Rez./İthalat,
-Cari Denge/GSYİH,
-Portföy Yatırımları/GSYİH,
-TÜFE Bazlı Reel Kur,
-ABD-Türkiye reel faiz farkı
Bütün değişkenlerin grafikleri 1997 yılının Ocak ayından başlatılmıştır.
Kullanılan Yöntem: Yukarıda kısaca bahsedilen değişkenlerin Ocak 1997’den bu yana
gelişimi, öncelikle her bir değişken bazında muhtemel bir krize ilişkin sinyal verip
vermediği şeklinde ayrı ayrı değerlendirilmiştir. Her bir değişkenin durumu tek tek
sergilendikten sonra, bu değişkenlerin ağırlıklandırılarak toplulaştırılmasıyla
oluşturulan bileşik göstergenin (Makroekonomik Öncü Kırılganlık Endeksi) durumu
değerlendirilmiştir.
45
M2 / GSYİH – Sinyal Tespit Edildi
M2/GSYİH
5
1998
2000-01
2006
2008
4
3
2
1
0
-1
-2
-3
O
ca
-9
Te 7
m
-9
O 7
ca
-9
Te 8
m
-9
O 8
ca
Te 99
m
-9
O 9
ca
-0
Te 0
m
-0
O 0
ca
-0
Te 1
m
-0
O 1
ca
Te 02
m
-0
O 2
ca
-0
Te 3
m
-0
O 3
ca
-0
Te 4
m
-0
O 4
ca
Te 05
m
-0
O 5
ca
Te 06
m
-0
O 6
ca
-0
Te 7
m
-0
O 7
ca
-0
Te 8
m
-0
O 8
ca
-0
9
-4
Öngördüğü Kriz Dönemleri: 2000, 2006, 2008
Koşullu Olasılık: Sinyal ürettikten sonra yüksek volatil bir dönem ya da kriz yaşanma
ihtimali yüzde 71’dir.
Mevcut Durum: Gösterge 2008 Ocak ayında eşik değerini aşarak sinyal vermiştir.
46
Mevduat Bankaları Özel Sektör Yurtiçi Kredileri / GSYİH –
Sinyal Yok
Mev. Özel Yurtiçi Kr./GSYİH
5
1998
2000-01
2006
2008
4
3
2
1
0
-1
-2
-3
O
ca
-9
Te 7
m
-9
O 7
ca
-9
Te 8
m
-9
O 8
ca
Te 99
m
-9
O 9
ca
-0
Te 0
m
-0
O 0
ca
-0
Te 1
m
-0
O 1
ca
Te 02
m
-0
O 2
ca
-0
Te 3
m
-0
O 3
ca
-0
Te 4
m
-0
O 4
ca
Te 05
m
-0
O 5
ca
Te 06
m
-0
O 6
ca
-0
Te 7
m
-0
O 7
ca
-0
Te 8
m
-0
O 8
ca
-0
9
-4
Öngördüğü Kriz Dönemleri: 1998, 2000, 2006
Koşullu Olasılık: Sinyal ürettikten sonra yüksek volatil bir dönem ya da kriz yaşanma
ihtimali yüzde 100’dür.
Mevcut Durum: Gösterge 2008 Ekiminden önce sinyal üretmemiştir. Eylül ayı
47
itibariyle eşik değerin hemen altındadır.
İhracat / İthalat –
Sinyal Yok
İHR/İTH
5
1998
2000-01
2006
2008
4
3
2
1
0
-1
-2
-3
O
ca
-9
Te 7
m
-9
O 7
ca
-9
Te 8
m
-9
O 8
ca
Te 99
m
-9
O 9
ca
-0
Te 0
m
-0
O 0
ca
-0
Te 1
m
-0
O 1
ca
Te 02
m
-0
O 2
ca
-0
Te 3
m
-0
O 3
ca
-0
Te 4
m
-0
O 4
ca
Te 05
m
-0
O 5
ca
Te 06
m
-0
O 6
ca
-0
Te 7
m
-0
O 7
ca
-0
Te 8
m
-0
O 8
ca
-0
9
-4
Öngördüğü Kriz Dönemleri: 1998, 2000
Koşullu Olasılık: Sinyal ürettikten sonra yüksek volatil bir dönem ya da kriz
yaşanma ihtimali yüzde 68’dir.
Mevcut Durum: Gösterge negatif olan eşik değerin üzerindedir.
48
Net Uluslararası Rezervler / İthalat –
Sinyal Tespit Edildi
NUR/İth
5
1998
2000-01
2006
2008
4
3
2
1
0
-1
-2
-3
O
ca
-9
Te 7
m
-9
O 7
ca
-9
Te 8
m
-9
O 8
ca
-9
Te 9
m
-9
O 9
ca
-0
Te 0
m
-0
O 0
ca
-0
Te 1
m
-0
O 1
ca
-0
Te 2
m
-0
O 2
ca
-0
Te 3
m
-0
O 3
ca
-0
Te 4
m
-0
O 4
ca
-0
Te 5
m
-0
O 5
ca
-0
Te 6
m
-0
O 6
ca
-0
Te 7
m
-0
O 7
ca
-0
Te 8
m
-0
O 8
ca
-0
9
-4
Öngördüğü Kriz Dönemleri: 1998, 2000, 2008
Koşullu Olasılık: Sinyal ürettikten sonra yüksek volatil bir dönem ya da kriz yaşanma
ihtimali yüzde 68’dir.
Mevcut Durum: Gösterge Ocak 2008’de sinyal üretmiştir. Eylül ayı itibariyle ise
49
negatif olan eşik değerin hemen üstündedir.
Cari Denge / GSYİH –
Sinyal Tespit Edildi
Cari Denge/GSYİH
5
1998
2000-01
2006
2008
4
3
2
1
0
-1
-2
-3
O
ca
-9
Te 7
m
-9
O 7
ca
-9
Te 8
m
-9
O 8
ca
-9
Te 9
m
-9
O 9
ca
-0
Te 0
m
-0
O 0
ca
-0
Te 1
m
-0
O 1
ca
-0
Te 2
m
-0
O 2
ca
-0
Te 3
m
-0
O 3
ca
-0
Te 4
m
-0
O 4
ca
-0
Te 5
m
-0
O 5
ca
-0
Te 6
m
-0
O 6
ca
-0
Te 7
m
-0
O 7
ca
-0
Te 8
m
-0
O 8
ca
-0
9
-4
Öngördüğü Kriz Dönemleri: 2000, 2006, 2008
Koşullu Olasılık: Sinyal ürettikten sonra yüksek volatil bir dönem ya da kriz
yaşanma ihtimali yüzde 68’dir.
Mevcut Durum: Gösterge uzun süre eşik değere çok yakın hareket ettikten sonra
Haziran 2008’de sinyal üretmiştir.
50
Portföy Yatırımları / GSYİH –
Sinyal Tespit Edildi
Portföy/GSYİH
5
1998
2000-01
2006
2008
4
3
2
1
0
-1
-2
-3
O
ca
-9
Te 7
m
-9
O 7
ca
-9
Te 8
m
-9
O 8
ca
-9
Te 9
m
-9
O 9
ca
-0
Te 0
m
-0
O 0
ca
-0
Te 1
m
-0
O 1
ca
-0
Te 2
m
-0
O 2
ca
-0
Te 3
m
-0
O 3
ca
-0
Te 4
m
-0
O 4
ca
-0
Te 5
m
-0
O 5
ca
-0
Te 6
m
-0
O 6
ca
-0
Te 7
m
-0
O 7
ca
-0
Te 8
m
-0
O 8
ca
-0
9
-4
Öngördüğü Kriz Dönemleri: 1998, 2000, 2006, 2008
Koşullu Olasılık: Sinyal ürettikten sonra yüksek volatil bir dönem ya da kriz yaşanma
ihtimali yüzde 69’dur.
Mevcut Durum: Gösterge Mayıs ve Haziran aylarında sinyal üretmiştir
51
TÜFE Bazlı Reel Döviz Kuru –
Sinyal Tespit Edildi
Reel Kur TUFE
5
1998
2000-01
2006
2008
4
3
2
1
0
-1
-2
-3
O
ca
-9
Te 7
m
-9
O 7
ca
-9
Te 8
m
-9
O 8
ca
-9
Te 9
m
-9
O 9
ca
-0
Te 0
m
-0
O 0
ca
-0
Te 1
m
-0
O 1
ca
-0
Te 2
m
-0
O 2
ca
-0
Te 3
m
-0
O 3
ca
-0
Te 4
m
-0
O 4
ca
-0
Te 5
m
-0
O 5
ca
-0
Te 6
m
-0
O 6
ca
-0
Te 7
m
-0
O 7
ca
-0
Te 8
m
-0
O 8
ca
-0
9
-4
Öngördüğü Kriz Dönemleri: 2000, 2008
Koşullu Olasılık: Sinyal ürettikten sonra yüksek volatil bir dönem ya da kriz yaşanma
ihtimali yüzde 92’dir.
Mevcut Durum: Gösterge Aralık 2007 ve Ağustos-Eylül 2008 aylarında eşik değerin
üzerine yükselerek sinyal vermiştir.
52
ABD-Türkiye Reel Faiz Farkı –
Sinyal Yok
Öngördüğü Kriz Dönemleri: 1998, 2000
Koşullu Olasılık: Sinyal ürettikten sonra yüksek volatil bir dönem ya da kriz yaşanma
ihtimali yüzde 74’tür.
Mevcut Durum: Gösterge eşik değerin altında hareket etmektedir.
53
Toplulaştırılmış Makroekonomik Öncü Kırılganlık Endeksi –
Sinyal Tespit Edildi
Makroekonomik Öncü Kırılganlık Endeksi
5
1998
2000-01
2006
2008
4
3
2
1
0
-1
-2
-3
O
ca
-9
Te 7
m
-9
O 7
ca
-9
Te 8
m
-9
O 8
ca
-9
Te 9
m
-9
O 9
ca
-0
Te 0
m
-0
O 0
ca
-0
Te 1
m
-0
O 1
ca
-0
Te 2
m
-0
O 2
ca
-0
Te 3
m
-0
O 3
ca
-0
Te 4
m
-0
O 4
ca
-0
Te 5
m
-0
O 5
ca
-0
Te 6
m
-0
O 6
ca
-0
Te 7
m
-0
O 7
ca
-0
Te 8
m
-0
O 8
ca
-0
9
-4
Öngördüğü Kriz Dönemleri: 2000, 2006, 2008
Koşullu Olasılık: Sinyal ürettikten sonra yüksek volatil bir dönem ya da kriz yaşanma ihtimali
yüzde 95’tir. 2000 Kasım ayından önce 9, 2006 Haziran ayından önce 4, 2008 Ekim ayından
önce 2 (Ocak ve Eylül 2008) başarılı sinyal üretmiştir.
Mevcut Durum: Gösterge Ocak ve Eylül 2008 aylarında eşik değeri aşarak sinyal üretmiştir.
54
Kırılganlık Endeksi Bulguları
- 2006 yılı Haziran ayında yaşanan volatil dönemden sonra göstergeler genel olarak
rahatlamıştır. Göstergelerden ödemeler bilançosu ile ilgili olan iki tanesi (Cari
Denge/GSYİH, Portföy Yatırımları/GSYİH) sinyal vermektedir. Reel döviz kuru
değerleri ise yüksektir. Ekonominin bir bütün olarak maruz kaldığı baskıyı gösteren
Makroekonomik Öncü Kırılganlık Endeksi ise eşik değerinin altında seyretmektedir.
Bununla birlikte son aylarda kırılganlık artışı da gözlenmektedir.
-Bu yöntemle elde edilen bulgular mutlaka kriz olacağı ya da olmayacağı anlamına
gelmemektedir. Buna rağmen endeks değerinin eşik değer civarında olması ekonomide
biriken baskının işareti olmaktadır. Negatif bulgular, ekonomik yapı doğru
müdahalelerle rehabilite edilebileceğinden dolayı, gerekli politikaların uygulanması için
zaman sağlayacak uyarılar olarak kabul edilmeli, sadece ekonominin taşıdığı riskin
arttığına dair ipuçları olarak değerlendirilmelidir.
-Kırılganlık tespitinde; Uluslararası rezervler, parasal genişleme ve dış ticaret
değişkenleri önem taşımaktadır.
-Ekonomik temellere ilişkin değişkenlerle beraber sermaye hareketleri, uluslararası
finansal değişkenler ve ülkenin uluslararası açıdan algılanması ile bulaşma etkisi de
Türkiye ekonomisin kırılganlığını artıran faktörler olmaktadır. Bu durum ülke
ekonomisinin uluslararası alanda nasıl algılandığını ön plana çıkarmakta, bu da ülke
içinde var olan iktisadi ve siyasi dengelerin önemini azaltabilmektedir.
55
ABD EKONOMİSİNE YÖNELİK KRİZ ÖNCÜ
GÖSTERGELERİ
56
Dayanıklı tüketim malı siparişleri ve yeni ev inşaatı başlangıçları, ABD
ekonomisinin büyüme performansına ilişkin önemli “reel kesim öncü
göstergeleri” olarak kabul edilebilir.
Yeni Ev Başlangıcı
Day. Tük. Mam. Sipariş
GDP
30
8
20
7
6
10
5
0
4
-10
3
-20
2
Sep/09
Dec/08
Mar/08
Jun/07
Sep/06
Dec/05
Mar/05
Jun/04
Sep/03
Dec/02
Mar/02
Jun/01
0
Sep/00
-40
Dec/99
1
Mar/99
-30
Söz konusu verilerin 2006 yılından bu yana seyri, ABD’de muhtemel bir
durgunluk sürecine yönelik beklentileri desteklemektedir.
57
10 yıl vadeli tahvil faizinin Temmuz 2006’dan itibaren ABD politika
faizlerinin altında seyretmesi, önemli bir resesyon göstergesi olarak
değerlendirilebilir.
ABD Faiz (10 Yıl)
FED Politika Faizi
ABD Faiz (1 Ay)
Jan/…
Jul/08
Jan/…
0.0
Jul/07
0.0
Jan/…
1.0
Jul/06
1.0
Jan/…
2.0
Jul/05
2.0
Jan/…
3.0
Jul/04
3.0
Jan/…
4.0
Jul/03
4.0
Jan/…
5.0
Jul/02
5.0
Jan/…
6.0
Jul/01
6.0
ABD’de enflasyon hedefinden vazgeçmek pahasına yapılan faiz
indirimine karşılık, tüketim harcamaları ve büyüme artış hızındaki
gerileme, ABD ekonomisinde para politikası etkinliğinin azalışına ilişkin
önemli bir gösterge niteliği taşımaktadır.
58
ABD’de konut fiyatları endeksi 2006 yılı ortasından bu yana düşüş
eğilimini sürdürmektedir.
PMI
S&P Ev Fiy. Endeksi
70.0
250.00
60.0
200.00
50.0
150.00
40.0
30.0
100.00
20.0
50.00
10.0
Oct/08
May/08
Dec/07
Jul/07
Feb/07
Sep/06
Apr/06
Nov/05
Jun/05
Jan/05
Aug/04
Mar/04
Oct/03
May/03
Dec/02
Jul/02
Feb/02
Sep/01
Apr/01
Nov/00
Jun/00
0.00
Jan/00
0.0
ABD satın alma yöneticileri endeksinin (PMI endeksi) 50’nin altında
seyretmesi, ekonomik faaliyetlerde yavaşlamanın önemli bir diğer
göstergesidir.
59
Dow Teorisine göre elde edilen bulguları, ABD ekonomisinde yaşanması
muhtemel resesyona ilişkin önemli bir “finansal kesim öncü göstergesi”
olarak izlemek mümkündür.
- Dow Teorisinin amacı, hisse senedi piyasasının yönünü kısa vadeli fiyat
hareketlerini göz ardı ederek uzun dönemli genel iş dünyasının gidişatı ile
ilişkilendirmektir.
- Teorinin genel ilkesi, “borsalar başta olmak üzere finansal piyasalarda
yapılan spekülasyonlar ekonomik büyümeye duyarlıdır. Borsalar ekonominin
barometresidir”
- Teorinin temel kabulü, taşımacılık endeksi ile sanayi endeksi arasındaki
ilişkidir. Buna göre ekonomide üretim artış ya da azalışı nedeniyle sanayi
şirketlerinin kârlarında ortaya çıkacak değişim öncelikle taşımacılık
şirketlerinin performansına yansıyacaktır.
60
Taşımacılık endeksi 2000 yılında önemli bir resesyon işareti vermiştir.
ABD Sanayi ve Taşımacılık Endeksi (Logaritmik Ölçek)
Taşımacılık Endeksi
Sanayi Endeksi
9.400
8.900
8.400
7.900
Oca-08
Oca-07
Oca-06
Oca-05
Oca-04
Oca-03
Oca-02
Oca-01
Oca-00
Oca-99
Oca-98
Oca-97
7.400
Kaynak:Grafikler NYSE’den alınan verilerle oluşturulmuştur.
2000 yılında biten yukarı trend dönüşünde, 2000 yılının Şubat ayında sanayi endeksi
1998 Eylüle göre daha yukarıda dip yaparken taşımacılık endeksi bu dibin altına
giderek bozulan ekonomik koşulların işaretini vermiştir. Sonrasında Amerikan
ekonomisinde 2002 yılının sonlarına kadar süren resesyon yaşanmıştır.
61
2007 yılı Aralık sonunda benzer uyumsuzluklar gözlenmiştir.
ABD Sanayi ve Taşımacılık Endeksi (Nominal değerlerle)
Taşımacılık Endeksi
Sanayi Endeksi
5,500
15,000
14,000
5,000
13,000
4,500
12,000
11,000
4,000
10,000
3,500
9,000
3,000
Mar-08
Oca-08
Ara-07
Eki-07
Ağu-07
Tem-07
May-07
Nis-07
Şub-07
Ara-06
Kas-06
Eyl-06
Tem-06
Haz-06
Nis-06
Mar-06
Oca-06
Kas-05
Eki-05
Ağu-05
Tem-05
8,000
Kaynak: Grafikler NYSE’den alınan verilerle oluşturulmuştur.
Sanayi endeksi 2006 yılının Temmuz ayındaki dip değerlerine göre oldukça
yukarıdayken taşımacılık endeksi aynı değerlerdedir. Bu durum Amerikan
ekonomisinin aktivitesindeki yavaşlamaya dair önemli bir bulgudur.
62
SONUÇ
-ABD’de reel ve finansal piyasalardaki mevcut görüntü, sorunun salt para politikasıyla
çözümlenme şansının ortadan kalktığını göstermektedir.
-Bu durum, yaşanan sorunun global piyasaları sarsacak güç ve hacimde olmasından
kaynaklanırken, 2006 yılı ortasından beri ciddi uyarılar veren göstergelere rağmen FED’in
uyguladığı politikaların dozu ve zamanlamasının pek isabetli olmadığı konusunda da ciddi
şüpheler yaratmaktadır.
-Sorunun çıkış noktasının, ABD’de 2001 yılında ekonomiyi resesyondan kurtarmak üzere
uygulanan “düşük faizli ve ödeme gücünün daha az dikkate alındığı” subprime kredi
uygulamasına dayandığı düşünüldüğünde, yaşanması muhtemel resesyon senaryolarına, altı
yıl önceki resesyon sorunundan kurtulmak için “sonuçları pek fazla irdelenmeden” uygulanan
etkinsiz iktisat politikalarının sebep olması son derece çarpıcıdır.
- İktisat terminolojisiyle “moral hazard (ahlaki risk)” olarak tanımlanan kredi riski ile
türev işlemler başta olmak üzere, muhasebeleştirilmesi ve değerlemesi konusunda
şeffaflıktan ve standartlardan son derece uzak olan yeni geliştirilen finansal
enstrümanların denetimi konusunda ABD Bankacılık Denetim Otoritesinin düzenleme ve takip
işlevi “son derece başarısız” tespitini hak etmektedir.
- Global piyasalara yönelik resesyon olasılığı, ülkemize yönelik iktisat politikasının
belirlenmesinde dış piyasalar ve ekonomilere yönelik değişkenlerin, geçen yıllardakinden
farklı olarak artık çok daha fazla önem atfedilen içsel bir değişken olarak dikkate
alınmasını zorunlu kılmıştır.
63
MUHTEMEL BİR GLOBAL
RESESYONUN TÜRKİYE
EKONOMİSİNE
ETKİLERİ
- Olumlu ve Olumsuz Senaryo Çerçevesinde Global
Gelişmelerin Finansal Piyasalar Üzerinde Kısa Dönemli Etkisi
Piyasalardaki
- Global Resesyon Göstergelerindeki Derinleşmenin Reel ve Finansal
Piyasalar Üzerindeki Etkileri
64
Global Piyasalardaki Gelişmelerin Finansal Piyasalar Üzerinde
Anlık ve Kısa Dönemli Etkisi
Olumlu Senaryo
Faiz
indiriminin,
ABD
ekonomi
yönetiminin
resesyonla
mücadelede
uyguladığı planın bir parçası
olarak sürmesi durumunda,
Türkiye’deki mevcut faiz oranları ve kur
seviyesiyle en azından kısa dönemde
carry-trade mekanizması çerçevesinde
ülkemizde mevcut portföy yatırımı
cinsinden tehlikeli bir çıkışın söz konusu
olmayabileceği dolayısıyla döviz ve faiz
artış
oranlarının
sınırlı
kalacağı
söylenebilir.
Olumsuz Senaryo
Reel
ve
global
finansal
piyasaların faiz indirimi başta
olmak
üzere
likidite
sıkışıklığını gidermeye yönelik
önlemlere
olumlu
tepki
vermemesi durumunda,
- Bu koşullar altında “daha güvenilir
liman” ları tercih eden yabancı portföy
yatırımlarının
Türkiye’den
çıkma
eğilimi, öncelikle YTL cinsinden ilgili
yatırım aracının fiyatının düşmesine
(İMKB’de düşüşe, bono faizlerinde
artışa) ve dövize olan talebe bağlı
olarak döviz kurunda ani yükselmelere
sebep olabilecektir.
- Resesyon
göstergelerinin
derinleşmesi
dış
borçlanma
imkanlarının
daralmasına
(credit
crunch) ve borçlanma maliyetlerinde
65
artışa yol açacaktır.
Olumsuz Senaryo Çerçevesinde Para ve Sermaye Piyasalarındaki
Gelişmeler
KUR ve FAİZ ANALİZİ
USD/TRY kurunda daha önceki dönemlerde yaşanan düzeltmeler ve IMKB
endeksindeki yılbaşına göre oluşan % 25 oranındaki düzeltme dikkate alındığında…
70000
1,8000
İMKB
1,7500
İMKB
1,6882
1,7000
- % 32
USD/TRY
- % 25
USD/TRY
% 6
1,6934
% 29
60000
1,6500
1,6000
50000
1,5507
1,5500
1,4963
1,5000
40000
1,4500
1,3880
1,3838
1,4000
1,3611
1,3500
30000
1,3000
1,3124
1,3051
1,2880
1,2500
1,2590
20000
1,2553
1,2000
1,1500
10000
1,1000
1,0500
0
USD/TRY
07
ra
lık
A
n
az
ir
a
ra
lık
A
07
06
H
H
az
ir
a
n
06
05
ra
lık
A
n
az
ir
a
ra
lık
A
05
04
H
H
az
ir
a
n
04
03
ra
lık
A
H
az
ir
a
n
03
02
A
ra
lık
02
n
ra
lık
A
az
ir
a
H
H
az
ir
a
n
01
01
1,0000
İMKB 100 ENDEKSİ
66
Olumsuz Senaryo Çerçevesinde Para ve Sermaye Piyasalarındaki
Gelişmeler
KUR ve FAİZ ANALİZİ
Eğer USD/TRY kurunda dış konjonktürdeki gelişmelere bağlı keskin bir düzeltme
(overshoot) ortaya çıkması halinde, bu düzeltmenin ilk anda % 15-20 civarında olması
ve daha sonrasında orta vadede yeniden düşüş trendine girmesi beklenebilir.
Düzeltme Dönemi
USD/TRY Kurunda Yükseliş Oranı
Nisan – Temmuz 2002
% 31
Eylül – Ekim 2003
% 10
Nisan – Mayıs 2004
% 19
Mart 2005
% 10
Mayıs – Haziran 2006
% 29
Ağustos 2007
% 11
Ortalama / Medyan
Düzeltme Sonrası Kurun
Ulaşabileceği Seviye
% 18 / % 15
1,40 – 1,45
67
Olumsuz Senaryo Çerçevesinde Para ve Sermaye Piyasalarındaki
Gelişmeler
KUR ve FAİZ ANALİZİ
Yine aynı yaklaşımla, bileşik faiz oranlarında daha önceki dönemlerde yaşanan
düzeltmeler dikkate alındığında…
Referans Bono Bileşik Faiz Oranları
25%
70.000
22,6% 23,1%
23%
60.000
50.000
20,3%
21%
18,7%
18,4%
19%
40.000
18,8%
18,7%
17,2% 30.000
17,3%
17%
20.000
16,0%
15%
10.000
13,7%
referans bono bileşik getirisi
m
m
08
k
Te
O
ca
uz
07
07
O
ca
k
06
uz
m
m
Te
O
ca
k
05
uz
Te
m
m
k
O
ca
06
0
05
13%
İMKB 100 ENDEKSİ
68
Olumsuz Senaryo Çerçevesinde Para ve Sermaye Piyasalarındaki
Gelişmeler
KUR ve FAİZ ANALİZİ
Eğer USD/TRY kurunda dış konjonktürdeki gelişmelere bağlı keskin bir düzeltme
(overshoot) ortaya çıkması halinde, buna bağlı olarak bileşik faiz oranlarında da
düzeltmenin % 20-25 civarında olması ve daha sonrasında orta vadede yeniden
düşüş trendine girmesi beklenebilir.
Düzeltme Dönemi
Referans Bono Bileşik Faizindeki
Yükseliş Oranı
Mart – Nisan 2005
% 15
Mayıs – Haziran 2006
% 65
Ağustos – Ekim 2006
% 23
Şubat – Mart 2007
%8
Ağustos 2007
%8
Ortalama / Medyan
Düzeltme Sonrası Faizin
Ulaşabileceği Seviye
% 24 / % 15
% 20 / % 23
69
Global Resesyonun Reel Kesim Üzerindeki Etkisi
Ödemeler Dengesi Kanalı
Finans Hesabı/Cari Açık azalırsa
veya Finans Hesabı<Cari Açık
Döviz kuru artar.
İhracat artışı mümkündür
ancak; beklenen artış 3
sebepten dolayı
gerçekleşmeyebilir.
İthalat daralır.
Cari açık daralır.
Büyüme hızı
yavaşlar.
Finans Hesabında
Muhtemel
Daralmanın
Nedenleri
I
İhracatın büyük ölçüde ithalata
dayanıyor
olması
nedeniyle
ithalattaki daralma daha belirleyici
olacaktır.
II
Şubat 2006’dan bu yana Euronun
Dolara karşı değer kazanması Euro
ağırlıklı olan ihracatımızın artışına
önemli katkı sağlamıştır. Önümüzdeki
dönemde ise USD’nin Euro’ya karşı
güçlenmesi beklenmektedir. Dolayısıyla
bu etki tersine dönebilir.
Net
Doğrudan Yatırımlar: % 90’ı özelleştirme
gelirlerinden oluştuğundan resesyon olasılığı
hedeflenen gelirlere ulaşmayı engelleyebilir.
Portföy Yatırımları: 2007 yıl sonunda portföy
yatırımlarının girişi durma noktasındadır. Bunun
sebebi, döviz kurundaki azalma beklentisinin
ortadan kalkmasıyla reel getirideki beklentinin
düşmesine bağlanabilir. Mevcut koşulların sürmesi
halinde dahi portföy yatırımlarında bir çıkış
muhtemeldir.
-Diğer Yatırımlar: Büyük ölçüde reel kesim
borçlanmasından oluşmaktadır. Reel sektörün
yüklendiği aşırı kur riski nedeniyle bu kalemin,
borçlanma imkanlarında daralma ve maliyet
artışına bağlı olarak olumsuz etkilenmesi kuvvetle
muhtemeldir.
III
YTL’deki aşırı değerlenmeye rağmen geçen 5 yıl
içinde ihracat artışı gelir ve fiyat (ikame) etkisi
yüksek sektörlerin katkısıyla gerçekleşmiştir. Bu
sektörlerce üretilen mal gruplarının ağırlıklı olarak
OECD ülkelerine ihraç edildiği düşünüldüğünde;
başta Avrupa ülkelerinin büyüme performansı olmak
üzere dünya büyüme hızında beklenen yavaşlama,
70
ihracatın ya da ihracatın artış hızında daralmaya
neden olabilecektir
2002-2007 döneminde ihracatımızın ortalama yüzde 65’i Avrupa
ülkelerine yöneliktir. 2007 yılı haricinde ihracat hacmimiz Euro grubu
ülkeler ile OECD ülkelerinin büyüme hızlarıyla paralellik
göstermektedir.
EUR 15 Büyüme
OECD Büyüme
OECD İhracat
AB İhracat
4.5
70,000
4
60,000
3.5
3
50,000
2.5
40,000
2
1.5
30,000
1
20,000
0.5
10,000
0
2007
2006
2005
2004
2003
2002
2001
2000
1999
1998
1997
1996
1995
1994
1993
1992
1991
0
1990
-0.5
Avrupa ülkelerine yapılan ihracatın hemen tamamı tüketim mallarından oluşmaktadır.
Bu nedenle talebin gelir ve fiyat esneklikleri yüksek olup gelir artışı ve fiyat düşüşüne
duyarlılığı yüksektir.
İhracatımızın yoğunlaştığı OECD ve Avrupa ülkelerinin büyüme performansı başta
olmak üzere, dünya büyüme hızında başlayan ve sürmesi beklenen yavaşlama,
ihracatımızı olumsuz yönde etkileyecektir.
71
Özel sektörün 2008 de ödemesi gereken dış borç yükü, en önemli
riskini oluşturmaktadır. Bunun yanısıra reel sektörün taşıdığı açık
pozisyon riski 51 milyar USD’ye ulaşmıştır.
Dış Borç Servis Projeksiyonu (milyon USD)
KAMU
2008
2009
2010
2011
2012
2013+
Toplam
ÖZEL
TOPLAM
Anapara
9,401
31,583
40,985
Faiz
4,676
5,282
9,959
Anapara
8,377
18,371
26,748
Faiz
3,939
4,910
8,849
Anapara
7,167
12,590
19,757
Faiz
3,414
3,944
7,358
Anapara
4,411
12,144
16,555
Faiz
2,947
3,576
6,523
Anapara
4,288
10,426
14,714
Faiz
2,610
3,201
5,811
Anapara
36,457
24,007
60,464
Faiz
19,582
8,213
27,795
Anapara
70,101
109,121
179,222
Faiz
37,168
29,126
66,294
Yurtiçi döviz piyasasında baskı
yaratabilecek temel unsur, özel
kesimin 2008 yılı borç servisi
olan 36,9 milyar USD’lik
tutardır. Döviz cinsi itibariyle
dağılımı bilinmemekle birlikte
borcun ödenmesi döviz
piyasasında yukarı yönlü baskı,
döndürülmesi ise önemli bir
maliyet unsuru yaratacaktır.
Reel sektörün temel riski yabancı para borçlanmaktan ziyade kur riski yönetimi
konusunda başarılı olamayışından kaynaklanmaktadır. Merkez Bankasının yayınladığı
Kasım ayı Parasal İstikrar Raporunda reel kesimin döviz pozisyon açığı Haziran 2007
itibariyle 51 milyar USD olarak ilan edilmiştir.
72
Kamu sektörünün 2008 yılında dış borç servisi açısından herhangi bir
sorun yaşaması beklenmemektedir.
Vade Yapısı
Döviz Kompozisyonu
Faiz Kompozisyonu
DIŞ BORÇ
STOKU
(Milyon YTL)
DIŞ BORÇ
STOKU
(Milyon USD)
Kısa Vade
(1 yıldan az)
Orta Vade
(1-5 yıl)
Uzun Vade
(5 yıldan fazla)
USD
JPY
EUR
SDR
Diğer
Sabit
Değişken
78,131
66.7
0.0
2.4
97.6
55.9
3.7
28.9
10.7
0.8
73.8
26.2
DÖVİZ/FAİZ YAPISI
İÇ BORÇ
STOKU
(Milyon YTL)
İÇ BORÇ
STOKU
(Milyon USD)
Ort.
VKG
(AY)
258,468
220.5
24.9
NAKİT
SABİT/
DEĞİŞKEN
GETİRİLİ
DÖVİZ
CİNSİNDEN
NAKİT
DIŞI
SABİT
GETİRİLİ
DÖVİZE
ENDEKSLİ
TOPLAM
STOK
86.6
76.9
9.7
13.4
12.9
0.5
100.0
Dış borcun %56’sı USD, iç borcun %9,7’si yabancı para (USD) ve toplam borç stokunun 58,7 milyar
USD’si USD cinsindendir. Dolayısıyla parite hareketi (USD’nin EUR karşısında değer kazanması)
maliyet artışı yaratabilecektir.
2008 Yılı Dış Borç Servis Projeksiyonu (Milyon USD)
KAMU
ÖZEL
TOPLAM
Anapara
9,401
31,583
40,985
Faiz
4,676
5,282
9,959
14,078
36,865
50,943
TOPLAM
2008 yılı dış borç sevisi olan 14 milyar USD, maliyet artışı yaratabilecek tutar olarak
değerlendirilebilir. Ancak bu tutar alternatif olarak iç piyasadan da döndürülebilir.
73
Global Resesyonun Bankacılık Sistemi Üzerindeki Etkisi (1)
Aktif
-Faiz oranlarında meydana gelebilecek artış,
bilançonun yaklaşık %30’unu oluşturan DİBS
portföyünden kaynaklı zarar yazılmasına neden
olacaktır.
-Maliyet artışı ve ekonomik durgunluğa bağlı
olarak, sistemin yüksek maliyetli kaynakları plase
etmekte zorlanacağı ve kredi artış hızında
yavaşlama olacağı açıktır.
- Kur-faiz hareketi ve ekonomik durgunluğa bağlı
olarak sistemin mevcut kredi tahsilatlarında da
zorlanacağı ve takip rasyolarının artışı muhtemel
görünmektedir.
Pasif
-Faiz artışı aynı zamanda sistemin temel
kaynağını oluşturan mevduatlar dolayısıyla
maliyet artışına sebep olacaktır.
-Borçlanma imkanlarının güçlüğü ve maliyet
artışına bağlı olarak kaynak girişinde ortaya
çıkacak daralma hedeflenen büyüme hızına
ulaşılmasını engelleyecektir.
-Faiz ve kur hareketi bir yönüyle de kârlılık
azalışıyla birlikte özkaynak daralmasına neden
olabilecektir.
74
Global Resesyonun Bankacılık Sistemi Üzerindeki Etkisi (2)
Risk Yönetimi:
-Sistemin YP Net Genel Pozisyonu 175 milyon USD seviyesindedir. Olası bir kur artışında sistem,
kur riski boyutuyla olumsuz yönde etkilenmeyecektir. Bankacılık sisteminin 2006 yılı
çalkantısından ders aldığını ve kur riski almaktan kaçındığını söylemek mümkündür.
-Bankacılık sisteminin YP pozisyonunun detayına bakıldığında, Uluslar arası gelişmelere en duyarlı
kalem olarak değerlendirilebilecek, sendikasyon kredilerinin tutarı (11.5 milyar USD = 13.5 milyar
YTL) aktifteki YP likitlerle (7.6+22=29.6 milyar YTL) rahatlıkla karşılanabilecek düzeydedir.
- Bankacılık sisteminin en büyük riskinin “likidite riski” olduğunu söylemek mümkündür. Vade yapısı
incelendiğinde; sistemin 1 aya kadar vadeli pozisyonunda önemli likidite açığına sahip olduğu
görülmektedir. Olumsuz gelişmeler karşısında yaşanabilecek güven kaybı (mevduat çekilişi) bankaları
önemli bir likidite sıkışıklığına sokabilecektir.
Türk Bankacılık Sistemi Vade Yapısı (Milyon YTL, Eylül 2007)
Vadesiz
Vadesiz
Toplam
Varlıklar
Toplam
Varlıklar
Toplam
Yükümlülükler
Toplam
Yükümlülükler
Likidite
Açığı
Likidite
Açığı
1 Aya
Kadar
1-3
Ay
1-33-6
Ay
Ay
3-66-12
Ay
1 Yıl ve1 Yıl ve
Dağıtılamayan
Ay6-12 AyÜzeri ÜzeriDağıtılamayan
Toplam
Toplam
22,945
22,945
81,377
41,596
41,596
30,178
30,178
62,629
62,629
205,933205,933
18,167
18,167
462,825
462,825
54,417
54,417
212,769
46,391
46,391
14,581
14,581
22,601
22,601
51,514 51,514
58,961
58,961
461,232
461,232
-31,471
-31,471
-131,392
-4,794
-4,794
15,598
15,598
40,028
40,028
154,419154,419
-40,794
-40,794
1,593
1,593
75
TÜRKİYE EKONOMİSİNİN
GENEL DEĞERLENDİRMESİ
76
Güçlü Ekonomiye Geçiş Programının üzerinden geçen yaklaşık
yedi yılın ardından ortaya çıkan makroekonomik göstergeler,
program sonuçları genel olarak olumludur.
Türkiye Ekonomisinin 2002-2007 Dönemi Makroekonomik Performansı
2002
2003
2004
2005
2006
2007
GSYİH Artışı (%) (3.dönem)
7.94
5.79
8.93
7.38
6.1
1.48
GSMH Artışı (%) (3.dönem)
7.94
5.87
9.86
7.64
5.97
2.01
Sanayi Üretim End. (%)
9.5
8.8
9.7
5.4
5.8
-1.4
İmlalat Sanayi KKO (%)
76.5
79.4
84
80.7
81.7
81.2
Ödemeler Dengesi (Milyar USD)
-212
4,097
4,342
23,200
10,625
12,105
Cari İşl. Dengesi (Milyar USD)
-1,524
-8,036
-15,604
-22,604
-32,866
-37,996
İthalat (Milyar USD)
51,554
69,340
97,540
116,774
139,576
183,035
İhracat (Milyar USD)
36,059
47,253
63,167
73,476
85,535
115,758
0.7
0.68
0.65
0.63
0.61
0.63
YTL/USD (Ortalama)
1.5041
1.4967
1.4218
1.3408
1.4311
1.2993
ÜFE (% Artış)
30.84
13.94
13.84
2,66
11,58
5,94
TÜFE (% Artış)
68.53
29.75
18.36
7,72
9,65
8,39
-40,090
-40,204
-30,300
-8,117
-4,643
-13,883
35,102
43,076
31,624
9,310
5,541
13,651
56
42.7
24.8
16.6
17.54
18.65
İhracat/İthalat
Bütçe Dengesi (Milyon YTL)
KKBG (Milyon YTL)
İç Borç. Faiz Oranı (Ort, basit)
77
Büyüme hızı, enflasyon ve kamu disiplini göstergelerine ilişkin veriler,
beklentilerin üzerinde bir performans sergilemiştir. Ancak söz konusu
dönemde ekonominin sağladığı performansın temelinde, “döviz kuru”
seviyesinin kritik önemi vurgulanmalıdır.
- 2002 yılından itibaren portföy hesabı ağırlıklı olan yabancı sermaye girişi, izleyen
yıllarda ağırlığın özel sektör borçlanması ve özelleştirme gelirlerine kayması şeklinde
ve her geçen yıl artarak devam etmiştir.
- Sermaye girişinin cari açığın üzerinde gerçekleşmesi hem döviz kurunun baskı
altında kalmasına hem de, eşanlı olarak uygulanan kamu disiplini ile birlikte kamunun
finansman gereksiniminin azalmasına, buna bağlı olarak da faiz oranlarının düşmesine
katkıda bulunmuştur.
- Baskı altında kalan döviz kuru ise, bir yandan ithalat artışını teşvik ederek yüksek
oranlı büyümeye olanak sağlarken, diğer yandan da fiyat istikrarının oluşmasına
yardımcı olmuştur.
- Ancak tüm bu olumlu katkılarına rağmen cari açığın ulaştığı seviye, uygulanan
programın performansına ilişkin en olumsuz gösterge olmayı sürdürmüştür.
78
Türkiye ekonomisinin altı yıl boyunca ortalama yüzde yedi
seviyesinde büyümesini sağlayan finansman yapısı ile iç ve dış
finansman arasındaki etkileşim son derece çarpıcıdır.
Türkiye Ekonomisinin Büyüme-Finansman İlişkisi
12
18
10
16
14
8
12
6
10
8
4
6
2
4
2007
2006
2005
2004
2003
2002
2001
2000
1999
1998
1997
1996
1995
1994
1993
1992
1991
1990
1989
1988
1987
1986
1985
1984
1983
1982
-4
1981
-2
1980
0
2
0
-2
-4
-6
-6
-8
-8
-10
-10
GSMH
KKBG/GSMH
Sermaye Hareketleri(Net)/GSMH
2002 yılından itibaren KKBG’deki düşüşte, yabancı sermaye girişinin katkısı büyük
önem taşımaktadır. Yabancı sermaye hareketleri ve KKBG oranlarının GSMH içindeki
payı, ekonomik büyümenin finansmanında, 2004 yılından itibaren yabancı sermayenin
dominant yapısını açıkça ortaya koymaktadır. Sermaye girişinin kesintiye uğraması ya
da çıkışı 2001 yılında görüldüğü üzere bir yandan kamu finansman ihtiyacını artıracak
ve bunu telafi edecek iç tasarrufların kısıtlı olmasına bağlı olarak büyüme
performansında da gerileme söz konusu olabilecektir.
79
Yabancı sermaye hesabına girişin azalması ya da mevcut sermaye
hesabından muhtemel çıkışlar cari açığın finansman yapısının
sürdürülebilirliğini tehdit etmektedir.
- Portföy yatırımlarının 1 milyar USD’nin altına inmesi, önümüzdeki
döneme ilişkin olarak, portföy yatırımlarını teşvik eden döviz bazında
yüksek reel getirinin cazibesini yitirdiğini düşündürmektedir.
- Özelleştirme gelirlerinin sürekli bir gelir kalemi özelliği taşımaması,
özellikle 2008 yılı sonrası dönemlerde cari açığın finansmanı açısından
sorun oluşturabilecektir.
- Reel kesim borçlanması ve bunun ağırlığı, mevcut kur seviyesi ve reel
kesimin kur riski yönetim becerisi çerçevesinde değerlendirildiğinde
son derece riskli bir yapıya işaret etmektedir.
80
Döviz kuru üzerindeki baskı, ithalatı ve büyümeyi olumlu
etkilemektedir. Ancak 2007 yılında rekor cari açığa rağmen büyüme
hızı iç talepteki daralmaya bağlı olarak yavaşlamıştır.
15
10
5
0
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007(*)
-5
-10
-15
(*) Kendi tahminimiz
GSYİH (% Artış)
GSMH (% Artış)
CARİ İŞLEMLER HESABI/GSYİH
2007 yılında ulaşılan rekor ithalat ve cari açığa rağmen büyüme hız kesmiş, son altı
yıldır ilk kez Büyüme Hızı, “Cari Açık/GSYİH” oranının altında kalmıştır. Bunun
temel sebebi ise iç talep yapısı içindeki en önemli bileşeni oluşturan özel tüketim
harcamalarındaki daralmadan kaynaklanmaktadır.
81
Türkiye ekonomisinde büyümeyle yüksek korelasyona sahip sanayi
üretim endeksindeki artış, 2001-2004 döneminde KKO’daki artışla,
2003-2007
döneminde
ise,
büyük
ölçüde
sabit
sermaye
yatırımlarındaki (SSY) artışla sağlanmıştır.
(SÜE)
90
80
160
140
70
60
50
120
100
80
40
30
20
60
40
20
10
0
KKO
Sab.Ser.Oluş./GSYİH
2007Q3
2006
2005
2004
2003
2002
2001
2000
1999
1998
1997
1996
1995
1994
1993
1992
1991
0
SÜE
2002 yılında GSYİH içinde yaklaşık yüzde 20’ler civarında paya sahip olan SSY,
2004 yılından itibaren artış göstermiş ve 2007 yılında yüzde 38’lere ulaşmıştır. Yeni
kapasiteler yaratmak diğer bir deyişle yatırım artışıyla sağlanan büyüme şekli,
istihdam yaratacağı da düşünüldüğünde kaliteli bir büyüme şeklidir ve memnuniyet
82
vericidir.
Sermaye girişindeki kısıtlar da dikkate alındığında önümüzdeki
döneme ilişkin yatırım politikasını ağırlıklı olarak cari açığın
daraltılmasına katkıda bulunacak şekilde tasarlamak yararlı
olacaktır.
Ancak;
- Özellikle ihracata dayalı üretim yapan ve rekabet gücü yüksek sektörlerin aşırı
kapasite ile çalıştıkları tespiti,
- İthalat hacmindeki rekor artışa rağmen ithalat kompozisyonunun hala yüzde 85
oranında ara malı ve yatırım malı ithalatından oluştuğu,
-Gerek büyüme hızı gerekse yatırım
artış hızı oranları, nüfus artış hızının
üzerinde olmasına rağmen işsizlik
oranlarında beklenen olumlu düşüşün
sağlanamadığı ve
İthalatın Kompozisyonu (yüzde pay)
100%
90%
80%
70%
60%
50%
-Önümüzdeki dönem yabancı sermaye
girişindeki kısıtları da göz önüne
alındığında;
40%
30%
20%
10%
Ara Mallari (Ithalat)
Sermaye Mallari (Ithalat)
Tuketim Mallari (Ithalat)
Diğer (Ithalat)
2008/01
2007
2006
2005
2004
2003
2002
2001
2000
1999
1998
0%
Yatırım politikasının bu hassasiyetler
çerçevesinde gözden geçirilmesi
faydalı olabilir.
83
Yatırım politikasının gözden geçirilmesinde, cari açığın daraltılmasına
da hizmet edecek şekilde, rekabet gücü yüksek ihracatçı sektörler ve
bunların ara malı ve yatırım malı bağımlılıkları dikkate alınabilir.
- İthalatımız içinde kritik öneme haiz örneğin “enerji” gibi bir ya da birkaç sektör
belirlenip, selektif olarak ithal ikamesine dayalı yatırım ve üretimi teşvik etmek ,
- İhracata yönelik olarak rekabet gücü ve ihracat hacmi en yüksek sektörler
belirlenerek bunlara ilişkin yatırımları teşvik etmek,
- Rekabet gücü yüksek, bununla birlikte ara malı ve yatırım malı konusunda ithalat
bağımlılığı yüksek olan ihracatçı sektörlere yönelik yatırımları yönlendirmek ve teşvik
etmek,
2007 yılı için yüksek dış ticaret hacmi olan ve rekabet gücü yüksek sektörler
Dış Ticaret
Açığı/Fazlası
(milyon USD)
Ara Malı
İthalatı
(%Pay)
İhracat
(milyon USD)
İthalat
(milyon USD)
12,843
9,377
3,466
19%
Demir-çelik ana sanayii
9,563
11,341
-1,778
100%
Rafine edilmiş petrol ürünleri imalatı
4,910
9,387
-4,477
Motorlu kara taşıtları ve bunların
motorlarıyla ilgili parça ve aksesuarların imalatı
3,860
5,521
-1,661
100%
Tekstil elyafının hazırlanması ve iplik haline
getirilmesi; tekstil dokumacılığı
3,687
3,764
-77
98%
Demir-çelik dışındaki ana metal sanayii
2,763
11,746
-8,983
100%
Sektör Adı
Motorlu kara taşıtlarının imalatı
şeklindeki yönlendirmelerin faydalı olacağı düşünülmektedir.
84
Ekonomide yaratılan katma değer ve istihdama katkısı da dikkate
alındığında, özel sektör yatırımlarına yönelik olarak imalat sanayi ve
enerji yatırımlarının büyüme hızlarına ivme kazandırılmalıdır.
Özel sektör yatırımlarının dağılımı
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007*
4.44
4.75
4.57
4.23
5.22
4.33
4.24
4.69
4.30
1.10
1.60
1.40
1.83
1.87
1.80
1.72
1.77
1.79
İmalat
19.38
17.76
20.06
28.15
33.16
31.93
32.31
31.84
33.23
Enerji
6.61
8.75
9.57
7.92
4.34
4.67
4.42
4.41
3.92
Ulaştırma
29.11
24.52
26.58
19.79
22.16
21.68
20.68
19.08
18.55
Turizm
4.04
4.34
4.62
6.18
6.03
6.04
5.68
5.73
5.97
16.68
16.26
11.10
10.29
10.48
11.73
12.13
13.25
13.55
Eğitim
5.21
5.85
5.37
5.40
4.01
3.72
3.39
3.46
3.26
Sağlık
4.30
4.56
4.41
4.49
4.29
5.19
5.70
5.92
5.91
Diğer Hizmetler
9.13
11.61
12.32
11.72
8.43
8.91
9.73
9.84
9.51
Tarım
Madencilik
Konut
2008**
Özel sektör yatırımlarının sektörel büyüme hızları
(*) Gerçekleşme tahmini
(**) Program hedefi
İmalat
Enerji
Ulaştırma
Konut
80.00
60.00
40.00
20.00
0.00
-20.00
-40.00
-60.00
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
85
2002-2003 yıllarında sabit sermaye yatırımlarını finanse etmekte
dahi yetersiz kalan kredi hacmi, 2004 yılından itibaren gerek yatırım
artışıyla gerekse KKO artışıyla kaydedilen sanayi üretimindeki artışı
her geçen yıl artan oranda finanse etmiştir.
(%)
(SÜE)
60
160
140
50
120
40
100
30
80
60
20
40
10
20
2006
2005
2004
2003
2002
2001
2000
Krediler/GSYİH
SÜE
2007Q3
Sab.Ser.Oluş./GSYİH
1999
1998
1997
1996
1995
1994
1993
1992
0
1991
0
2007 yılında banka kredilerinin milli gelir içindeki payı rekor seviyeye ulaşmıştır. Bu
durum memnuniyet vericidir. Ancak, Türk bankacılık sisteminin ticari bankacılık
ağırlıklı yapısı orta ve uzun vadeli kaynak gerektiren yatırımların finansmanından
ziyade ağırlıklı olarak kısa vadeli tüketici kredilerinin finansmanını sağlamakta, reel
kesim yatırımlarını ise ağırlıklı olarak yabancı sermaye ile finansman yoluna
gitmektedir.
86
Türk bankacılık sisteminin mevcut yapısı, sistemde büyümenin
finansmanında kredi hacminin, ancak bu defa özellikle yatırım
kredileri ağırlıklı olarak artışını zorunlu kılmaktadır.
- Finansman olanaklarındaki daralma dikkate alındığında yatırımların
finansmanının sürdürülebilirliği tehlikeye girebilir. Bu noktada da
orta ve uzun vadeli finansman kanalının önemli aktörlerinden biri
olarak Türkiye Kalkınma Bankasının rolü önem taşımaktadır.
- Global piyasalarda yaşanan likidite sıkışıklığı bilinmektedir. Ancak
bu sıkışıklık, zarar eden kuruluşlarının talebinin yanısıra bir çok
uluslararası finans kuruluşunun fonlarını güven saikiyle
kullandırmamayı tercih etmesinden kaynaklanmaktadır.
- Bu bağlamda Bankamız, özellikle proje finansmanına yönelik olarak
uluslararası finans kuruluşlarının line kredilerine ulaşabilmek ve
kullandırabilmek konusunda etkili olabilecektir.
87
SONUÇ
-
Global piyasalara yönelik resesyon olasılığı, ülkemize yönelik iktisat politikasının
belirlenmesinde dış piyasalar ve ekonomilere yönelik değişkenlerin, geçen yıllardakinden
farklı olarak artık çok daha fazla önem atfedilen içsel bir değişken olarak dikkate
alınmasını zorunlu kılmıştır.
-
Türkiye yüksek cari açığı ve finansman ihtiyacı nedeniyle global finans piyasalarındaki
dalgalanmalardan en fazla etkilenebilecek ülkeler arasında yer almaktadır.
-
Sinyal Yakalama Yöntemi kullanılarak, Türkiye ekonomisine yönelik kırılganlık
göstergelerinin belirlenmeye çalışıldığı çalışmamızın bulgularına göre de, cari açık/GSYİH
ve portföy yatırımları/GSYİH rasyoları, ekonomide biriken baskının işaretini olarak sinyal
vermektedir. Göstergelerden her ikisinin de ödemeler dengesi kaynaklı olması, ekonomik
temellere ilişkin değişkenlerle beraber sermaye hareketleri, uluslararası finansal
değişkenler ve ülkenin uluslararası açıdan algılanması ile bulaşma etkisinin Türkiye
ekonomisin kırılganlığını artıran en önemli faktörler olduğunu da ortaya koymaktadır.
-
Global resesyona bağlı olarak yabancı kaynak girişindeki yavaşlama ya da mevcut yabancı
fonlardan çıkış, hem ithalatın finansmanını sağlayan kaynak azalışı, hem de kaynak
maliyetindeki artış sebebiyle ithalatın azalmasına neden olmaktadır.
-
Bu durum, yüzde 5,5 olarak öngörülen büyüme hızına ulaşılmasını engelleyecektir.
-
Bütçe performansının ekonominin büyüme performansına hassasiyeti yüksektir.
-
Kur artışı en önemli sebep olmak üzere, enflasyon hedefindeki sapma olasılığı diğer bir
risk unsurunu oluşturmaktadır.
88
Download