PROJE RAPORU PROJENİNİN ADI: EYYUBİLER EGEMENLİĞİNDE

advertisement
PROJE RAPORU
PROJENİNİN ADI: EYYUBİLER EGEMENLİĞİNDE HASANKEYF
PROJENİN AMACI:Bu projenin yapılmasındaki amaç,çok geniş bir tarihe sahip olan
Hasankeyf’i başka illerde tanıtıp burada yaşamış olan Eyyubi Devleti’nin burada
yaptıklarından bahsetmek.Ayrıca Hasankeyf’in sular altında kalma riskini ortadan kaldırıp
yetkililere ulaşmak için yapıldı.
GİRİŞ
Ülkemiz dünyanın en önemli ülkelerinden bir tanesidir.Tarihi kültürü ile birçok medeniyetin
izlerini bizim ülkemizde bulmak mümkün.En eski medeniyetlerin bile izleri arkeolojik
kazılarla ülkemizde çıkartılıyor.Böyle arkeolojik kazıların çok bulunduğu antik kentlere de
ülkemizde rastlamak mümükün.İşte bu antik kent olarak adlandırılan yerlerimizden bir tanesi
de Hasankeyf’tir.Hasankeyf birçok medeniyetin yaşamış olduğu yapılan kazılarla
anlaşılıyor.Bu medeniyetlerden bir tanesi de Eyyubi Devleti’dir.Eyyubi devleti bu yerleşim
yerinde birçok eser bırakmıştır.Camiler,saraylar Eyyubi Devleti’nin bu yerde bırakmış olduğu
eserlerden birkaç tanesidir.
EYYUBİ DEVLETİ(1171-1252)
Ünlü kumandan ve siyaset adamı Selâhaddin Eyyûbî tarafından, Suriye, Filistin, Mısır ve
Yemen’de kurulan devlet.
Hânedânın kurucusu olan Selâhaddin Eyyubî, Hazbanî kabilesine mensuptu. Ancak bu
aile, uzun yıllar Türkler arasında bulunmuş ve tam manasıyla Türkleşmişti. Selâhaddin
Eyyubî, 1138’de çok sayıda askeri ile birlikte Musul Türk kumandanı ZengîNureddin’in
hizmetine girdi. Şirkûh, bu hizmetteyken, 1169’da Mısır’ın kontrolünü ele geçirdi ise de, çok
geçmeden öldü ve onun halefi olarak yerine Selâhaddin geçti. bin Aksungur’un hizmetine
girdi. Bu durumun akabinde Selâhaddin’in kardeşi Şirkûh da Zengî’nin oğlu Böylece,
hânedânın gerçek kurucusu olarak ortaya çıkan Selâhaddin Eyyûbî, 1171 yılında, Şiî Fâtımî
idaresini tamamıyla ortadan kaldırdı. 1175 yılında ise, İsmâil Zengî ile Böri Gâzi’nin
kumanda ettiği orduyu Kurunhama’da bozguna uğrattı ve Eyyûbî Devletinin temellerini attı.
1176 yılında kardeşi Turan Şahla beraber, Yemen’deki Abdün-nebi Fırkasını yıkan
Selâhaddin Eyyûbî, Abbasî halifesi tarafından Suriye, Yemen, Filistin ve Kuzey Afrika’nın
sultanı ilan edildi. Bu durum, aynı zamanda, halife tarafından, devletinin kabul edilmesi
demekti.
Selâhaddin Eyyûbî, ilk iş olarak Mısır’daki Fâtımî idaresinin son izlerini de ortadan kaldırdı.
Onların eski toprakları üzerinde, din ve eğitimde kuvvetli bir siyasetin teşvik ve uygulayıcısı
oldu. Şiîliğin yerine Sünnî mezhebini yaymaya başladı. Bunda başarılı olan Selâhaddin, Mısır
ve Suriye’de Fâtımîlerin yaydığı yanlış itikadın önüne geçerek, Ehl-i sünnet itikadının
yayılmasında önder oldu. Selâhaddin Eyyûbî’nin takip ettiği siyasetin diğer bir yönü de,
Haçlılara karşı mücadelenin başlatılması idi. Bilindiği gibi bu yüzyılda Haçlılar, iki defa
Anadolu’dan Kudüs’e kadar gitmişler ve geçtikleri yerlerde kan ve gözyaşından başka bir şey
bırakmamışlardı. Hatta bu zalimler, kendi dindaşları ve ırkdaşlarının kalplerinde bile, derin
bir nefret uyandırmışlardı. Kutsal şehir Kudüs, yıllardır bu zalimlerin elinde bulunmaktaydı.
Nitekim, Selâhaddin’in Haçlılara karşı tesirli bir şekilde başlattığı cihat siyaseti, bütün İslâmî
gayret ve heyecanı onun etrafında birleştirdi. Türk ve Arap ordularının aynı gaye etrafında
toplanmasını sağladı.
Topladığı bu kuvvetlerle, 1187 yılında, Haçlıların karşısına çıkan Selâhaddin Eyyûbî,
Hattin’de parlak bir zafer kazandı. Perişan bir vaziyete düşen Haçlıların elindeki bütün
kaleler, Kudüs dahil Eyyûbîlerin eline geçti. 89 yıl düşman elinde kalan kutsal şehir Kudüs’ün
de ele geçirildiği bu zaferle, bütün Müslümanların gönüllerinde taht kuran Selâhaddin Eyyûbî,
büyük bir üne kavuştu. Avrupa, bu hezimet karşısında birbirine girdi ve üçüncü Haçlı seferi
için çalışmalara başladılar. Ancak, bu yeni Haçlı ordusu, daha Akka’da iken hezimete
uğratıldı ve yine onların aleyhine olarak bir antlaşma imzalandı.
Hemen hemen bütün günleri harp meydanlarında geçen, Ortadoğu’daki Haçlı varlığının belini
kıran ve onu asla eski gücüne kavuşamayacağı bir hale getiren, böylece Ortadoğu-İslâm
dünyasının kudretini, bütün Avrupa’ya gösteren Mücâhid Sultan, 4 Mart 1193 Çarşamba günü
Dımaşk’ta (Şam) vefat etti. Aynı şehirde bulunan kabri, bugün, büyük ziyaretgâhlardandır.
Selâhaddin Eyyûbî, ölmeden önce devletinin çeşitli bölgelerini oğullarına ıktâ olarak
dağıtmıştı. Bununla beraber merkezî kontrol, oğullarından El- Âdil’in elindeydi. Bu sultan
zamanında, daha önceki aktif politika terk edilerek yumuşak bir siyaset izlenmeye başlandı.
Frenklerle barış yapılarak, ilişkiler, normal bir duruma getirildi. 1205 senesinde Samsat, Serve
ve Ra’sul-ayn’ın şehirlerine hakim olan Melik el-Efdal, amcası El-Âdil’le ilişkisini keserek
Anadolu Selçukluları Sultanı Keyhüsrev’e bağlandı. Bu dönemde Eyyûbîler, 1208’de
Ahlat’ı, 1215 senesinde ise Yemen’i hakimiyetleri altına aldılar. Beşinci Haçlı seferi
sırasında Dimyat’ın Haçlılar eline geçmesi ile üzüntüsünden hastalanan Sultan El-Âdil, çok
geçmeden vefat etti (10 Eylül 1218). Yerine oğlu el-Kâmil geçti.
El-Kâmil, kısa sürede orduyu toparlayarak, Haçlıları geri püskürtmeye muvaffak oldu. Ancak,
daha sonra, İmparator İkinci Frederik ile anlaşan El-Kâmil, anlaşılamayan bir tutumla,
Kudüs’ü Haçlılara terk etti. Böylece, İkinci Frederik ile başlayan sulh dönemi, Mısır ve
Suriye’ye bazı iktisadî faydalar sağlarken, aynı zamanda Akdeniz Hıristiyan devletleri ile
ticaretin yeniden canlanmasına yol açtı. Sultan El-Kâmil’in devri, diğer taraftan iç çatışmalara
ve çalkantılara sahne oldu. Sultana karşı ülkede ittifaklar kuruldu. Aynı zamanda sultanın
kardeşi Muazzam ile Melik Eşref bile, bu ittifakın içinde yer aldı. Hattâ, Melik Eşref, bir ordu
ile sultanın karşısına çıktı ise de, aniden vefat ettiğinden kuvvetleri dağıldı.
Eyyûbî Devleti son parlak devrini, Sultan El-Kâmil ile yaşadı. Onun ölümüyle ülke
parçalanmaya yüz tuttu. El-Kâmil’in yerine geçen Es-Sâlih zamanında, ülke bir taraftan iç
mücadelelere sahne olurken, diğer yandan altıncı Haçlı seferi baş gösterdi. Bu karışık
vaziyete rağmen, Haçlılara karşı başarılar kazanıldı ve Fransa Kralı St. Louis esir alındı.
Sultan Es-Sâlih’in kısa bir süre sonra ölümü üzerine, Mısır Eyyûbî ülkesi, 1250 yılında, Türk
Bahri Memlûk birliklerinin eline geçti.
Halep’te ise, 1236 senesinde ölen El-Azîz’in yerine geçen En-Nâsır Yûsuf, Mısır’daki
Sultan Sâlih’in ölümü üzerine bütün Suriye’yi ele geçirdi. Onun Suriye üzerindeki iddiaları,
Mısır Memlûkları ile mücadelelere sebep oldu. Bu sürekli mücadelelere, ancak Moğolların
taarruzu son verdi. Devamlı tâbi halde yaşayan Hama’daki şube ise, varlığını 1342 senesine
kadar sürdürdü. Bu tarihte, onlar da Moğollar tarafından ortadan kaldırıldı. Sadece Diyarbekir
ve Hısnıkeyfa civarında, mahallî bir beylik, Moğolların ve Timurlular'ın hücumlarından
kurtulabildi. Eyyûbîlerin bu kolu da Akkoyunlular tarafından ortadan kaldırıldı.
Eyyûbîler Devleti, Zengîler'in bir devamıydı. Eyyûbî devlet teşkilâtı, diğer İslâm
devletlerindeki teşkilâtlardan farklı değildi. Başta bir sultan ve onun hânedânı, sonra, idarî ve
askerî yetkiye sahip emîrler, daha sonra bürokratlar ve ilmiye sınıfına mensup olanlar gelirdi.
Devlet işlerini yürüten üç dîvân vardı. Dîvân-ül-İnşâ; bürokrasinin idaresi ve diplomatik
işlerin yürütülmesiyle uğraşırdı. Dîvân-ül-Ceyş; ordu ve onun malî işlerinden sorumluydu.
Dîvân-ül-Mâl; bugünkü maliye bakanlığının görevini yapardı. Dîvânlar arasında en geniş
teşkilâta sahip olan bu dîvândı.
Eyyûbîler Devletinin en önemli hedefi, Ortadoğu’da Haçlılar tarafından işgal edilen
İslâm topraklarını kurtarmaktı. Bu sebepten sultan, her zaman, savaşa hazır güçlü bir orduyu
beslemek zorundaydı. Ordunun temelini, toprağa bağlı süvariler meydana getiriyordu.
Bunların yanında, maaşlarını para olarak alan bir miktar piyade ve süvari vardı. Piyadeler,
kale savunma veya kuşatmalarında vazife alıyorlardı. Diğer muharebelerde ise, tımarlı
süvariler savaşıyordu. Süvarilerin en önemli kısmını, parayla satın alınarak veya devşirilerek
yetiştirilen memlûklar teşkil ediyordu. Bunların büyük çoğunluğu Türk'tü.
Eyyûbîler Devletinde sağlık hizmetleri çok gelişmişti. Birçok şehirde hastaneler
yapılmıştı. Bu hastaneler arasında Dımaşk’taki Nureddin ve Kahire’deki Selâhaddin
hastaneleri, mükemmel tıp merkezleriydi. Buralarda erkekler, kadınlar ve sinir hastaları için
ayrı kısımlar vardı. Tarihte sinir ve ruh hastalıkları için ilk ilaçlar, bu hastanelerde
hazırlanmıştır. Hastanelerin yanında, kimsesiz, bakıma muhtaç çocukların ve fakirlerin
korunması için birçok bakım evleri ve misafirhaneler açılmıştır.
Eyyûbîler Devletinde, teknik ve sanat da gelişmişti. Dımaşk ve Kahire’de
dökümhaneler ve cam imalathaneleri vardı. Bu şehirlerde ayrıca, su ile çalışan kâğıt
değirmenleri de yer alıyordu. Kâğıt; buğday, pirinç sapları ve pamuktan yapılıyordu. Musul
kumaşları, Mısır pamukluları ve Dar-ut-Tirâz’da imal edilen yünlü, ipekli ve pamuklu
kumaşlar çok meşhurdu. Bakır işlemeciliği gelişmişti. Bugün, Eyyûbîler devrine ait
şamdanlar, leğen ve tabaklar çeşitli ülkelerin müzelerinde bulunmaktadır. Silâh imalatı da
oldukça ileri seviyede idi. Bilhassa Dımaşk’ın meşhur çelik kılıçları çok ünlüydü.
Eyyûbîler devri, ilmî hayat bakımından İslâm tarihinin en canlı ve hareketli
dönemlerinden biriydi. Bozuk itikadlara karşı, Ehl-i sünnet itikadını yaymak gayesiyle,
Kahire ve Dımaşk’ta birçok medreseler açıldı. Burada tefsir, hadis, fıkıh ilimleri yanında, fen
ilimleri de öğretiliyordu. Ayrıca Kur’ân ilimlerini öğretmek için Dâr-ul-Kurrâlar, hadis
ilimlerini öğretmek için Dâr-ul-Hadîsler ve fen ilimlerini öğretmek için Dâr-ül-Hendeseler
açıldı. Medreselerin yanında camiler de önemli ilim merkezleriydi. Camilerde çeşitli ilimlerin
okutulduğu halkalar ve köşeler vardı.
Tarihte çok önemli bir rol oynayan Eyyûbîler, Büyük Selçuklu Devleti'nin
geleneklerini yeniden kurarken, Şiî Fâtımî Devletine en büyük darbeyi vurmuş ve İslâm'ın
yeniden ihyasına canla başla çalışmışlardır. Haçlılara karşı büyük bir devlet ve güç meydana
getirmişler, nitekim geçici bir zaman için de olsa Kudüs’ü ele geçirebilmişlerdir. Eyyûbîlerin
devlet teşkilâtının izleri, daha sonra Memlûk ve Osmanlı devlet teşkilâtında tesirli olmuştur.
SELAHATTİN EYYUBİ
Eyyûbîler Devletinin kurucusu. Künyesi, Melik Nâsır Ebû Muzaffer Yûsuf bin Eyyûb bin
Şâdî’dir. 1137’de Tekrit’te doğdu. Babası Necmeddîn Eyyûb; Âzerbaycan’da Erivan’ın Devin
kasabasındaki Hazbânî kabîlesine mensup olup, Büyük Selçuklu Sultânı Mesud Şâhın Tekrit
muhâfızıydı.
Selâhaddîn Eyyûbî’nin çocukluğu, babasının muhâfızlığını yaptığı Tekrit ve
Baalbek’te geçti. Tekrit, Baalbek ve Şam’da yetişip, iyi bir tahsil ve terbiye gördü. Baalbek ve
Şam’dayken, babasıyla berâber, Selçuklu atabeklerinden Nûreddîn Mahmûd Zengî’nin
yanında Haçlılara karşı yapılan muhârebelere katıldı. Muhârebelerde cesâret ve yiğitliğiyle
dikkat çekti. On yedi yaşındayken, Atabek Nûreddîn Mahmûd Zengî’nin sarayına alındı.
Böylece devlet teşkilâtı ve idâresini de mükemmel bir şekilde öğrendi. Bu sırada, babası
Necmeddîn, Şam, amcası Şirkûh da Humus vâliliğine getirilmişti.
Nûreddîn Zengî, 1162’de Mısır’la ilgilenmeye başladı. Komutanı Şirkûh’u Haçlılara
karşı savaşması için Fâtımî halifesi El-Adid’in hizmetine verdi. Selâhaddîn’i de yardımcısı
olarak onun yanına kattı. Sirkûh emrindeki askerler ve yeğeni Selâhaddîn’in yardımıyla
Mısır’da kısa sürede sükûneti sağladı, isyan eden birlikleri bastırdı ve idâreyi eline geçirdi. 18
Ocak 1169 târihinde îdâm edilen vezir Şaver’in yerine Şirkûh Mısır-Fâtimî vezîri oldu. Ancak
Şirkûh’un da çok geçmeden vefât etmesi üzerine Selâhaddîn Eyyûbî, 26 Mart 1169’da, Halîfe
El-Adid tarafından amcasının yerine vezîr tâyin edildi. Böylece Selâhaddîn Eyyûbî, bir
taraftan Nûreddîn Zengî’nin ordu kumandanı, diğer taraftan Fâtımî vezîri oluyordu. Onun
gerçekte emir aldığı makam ise Nûreddîn’di ve Fâtımî halifesine sâdece şeklen bağlıydı.
Selâhaddîn Eyyûbî, bundan sonra icrâatlarında gâyet siyâsî hareket edip, devlet
kadrolarına iş bilir ve kâbiliyetli memurlar tâyin etti. Saray, halk, kumandanlar, komşu ve
İslâm devletleriyle münâsebetlerini gâyet iyi tutmaya çalıştı. Selâhaddîn Eyyûbî’nin icrâatları
Mısırlı ve Sûdanlı Şiî askerlerin isyânına sebep olduysa da bastırıldı. Böylece Fâtımî
sarayında idâreye tam mânâsıyla hâkim oldu.
Selâhaddîn Eyyûbî’nin Mısır’daki icrâatları, başta Papalık olmak üzere, Haçlıları
telaşlandırdı. Selâhaddîn Eyyûbî’nin Fâtımî veziri olmasıyla, Müslümanlara karşı ittifâk
sistemi bozulan Kudüs’teki Frank Haçlıları, Ortadoğu hâkimiyetlerini tehlikede gördüler.
Selâhaddîn Eyyûbî’yi ortadan kaldırmak üzere Kudüs’teki Haçlılara Avrupa’dan ve
Bizans’tan takviye kuvvetler geldi. Selâhaddîn Eyyûbî ise, Frank ve Haçlılarla âsî Mısırlılara
karşı Selçuklu Atabeği Nûreddîn Mahmûd Zengî’den yardım istedi. 1170 yılında Mısır’a
saldıran Haçlılara şiddetle karşı koyup, geri çekilmeye mecbur bıraktı. 1171’de, Kızıldeniz
sâhilindeki liman şehri Eyle’yi fethetti.
Atabeg Nûreddîn Zengî’nin isteğiyle 1171’de, Cumâ Hutbesini, hasta Şiî Fâtımî
Halîfesi Âbid adına değil de Bağdat’taki Abbâsî Halîfesi adına okuttu. Selâhaddîn-i
Eyyûbî’nin Mısır’da Abbâsî Halîfesi adına hutbe okutması, Müslümanları çok sevindirdi.
1171’de, Fâtımî Halîfesi Âbid öldü. Bundan sonra Selâhaddîn Eyyûbî, Mısır’da idâreyi
bütünüyle ele aldı.
Abbâsî halîfesi, Atabeg Nûreddîn Zengî’ye kumandanlarından Selâhaddîn-i
Eyyûbî’nin muzafferiyetleri üzerine kıymetli hil’atler gönderdi. Nûreddîn Zengî de, hil’atleri
halîfenin elçilik heyetiyle berâber, Selâhaddîn Eyyûbî’ye gönderdi.
Mısır’daki iktidâr değişikliği, Haçlıların tekrar harekete geçmesine sebep oldu. 1173’te
Sicilyalı Normanlar, kuvvetli bir donanmayla, İskenderiyye’ye çıkarma yaptılar. Selâhaddîn
Eyyûbî, Norman çıkarmasına karşı, üç gün devâm eden şiddetli kara muhârebesi yaptı. Sâhile
çıkan bütün Normanlar, öldürülüp, pek çok ganîmet alındı.
1174 yılında, Sultan Nûreddîn vefât etti ve Suriye’de iç karışıklıklar başladı. Bu
durumdan istifâde etmek isteyen Kudüs Kralı, Humus’u kuşattı. Selâhaddîn, derhâl Humus
önlerine geldiyse de, Haçlılar şehri zaptetmişlerdi. Selâhaddîn Eyyûbî’nin başarılarını gören
Abbâsî Halîfesi, 1175’te saltanatını tasdik etti. Böylece, 1169’da Fâtımî vezîri, 1171’de Mısır
Hâkimi, 1175’te de istiklâlini îlân ederek, Sultan unvânını alan Selâhaddîn Eyyûbî, 1176’da
Şiî Fâtımîlerin bölgedeki son izlerini de ortadan kaldırdı.
Fâtımîlerin hâkim oldukları topraklarda, kuvvetli bir idâre kurdu. Devlet teşkilâtı,
memleket îmârı, mektep ve medrese tahsilinin üzerinde durarak, teşvik ve tatbikâtını yaptırdı.
Sapık fikirleri kaldırıp, hak ve orta yol olan Sünnîliği yaymaya başladı. İcraatlarında
muvaffak oldu. Fâtımîlerin, bölgeye yaydığı fikirlerin önüne geçip, Ehl-i sünnet îtikâdının
yayılmasına hizmet etti. Kâhire Kalesinin inşâsını başlattı.
1177 Kasımında, Haçlılara karşı, Filistin Seferine çıktı. Gazze ve Askalan’ın askerî
mevkilerini tahrip etti. Eyyûbî askerleri, ganîmet için dağılınca, Haçlılar fırsatı
değerlendirdiler. Kerek Kontu Renaud kumandasında toplanıp, Eyyûbî ordusuna büyük bir
darbe vurup, Selâhaddîn Eyyûbî’yi öldürmek istediler. Selâhaddîn Eyyûbî, Haçlıların niyetini
anlayıp, ordusunu topladı. 25 Ekim 1177 târihinde Remle’de, Haçlılara kesin darbeyi indirdi.
Ancak, çok istediği hâlde Kudüs’ü alamadı. 1178 ve 1179’da, Haçlılar üzerine harekâtını
şiddetlendirdi. Eyyûbî kumandanları, pek çok Haçlı reisini esir aldılar. Selâhaddîn Eyyûbî,
1179 yazında Şeria Nehri kıyısında, Yâkub Köprüsü yanındaki, Haçlıların Yâkub Geçidi
Kalesini fethetti. 1180’de Haçlılar, iki yıllığına mütâreke istedi. Kabul etti. Haçlılar
mütârekeye uymadılar. Mısır’a giden kervanlara saldırdılar. Mısır’ın İslâm ülkeleriyle olan
ticâretini engelleyip, Eyyûbîleri iktisâdî yönden çökertmek istediler.
Selâhaddîn Eyyûbî, Suriye’de de hâkimiyet kurmak için, 1183 yazında Halep’i
zaptetti. Elcezire’yi aldı. Eyyûbîlerin Suriye harekâtı, Haçlıları telâşlandırdı. Eyyûbî
hâkimiyeti sâhasında sıkışıp kalmak tehlikesinin önüne geçmek istediler. Trablus Kontu III.
Raymond’un dört yıllık antlaşma isteğiyle mütâreke yapıldı. Haçlılar, antlaşmaya yine
uymadılar. Kerek Kalesi yakınından geçen büyük bir ticâret kervanına saldırdılar. Selâhaddîn
Eyyûbî, Haçlılardan bu tecâvüzün ziyânını karşılamalarını ve tazminat vermelerini istedi.
Kabûl etmemeleri üzerine, sefere çıkıp, 1180 Şubatında Kerek bölgesini zaptetti. Ticârî
kervan tecâvüzünü, Haçlılara fazlasıyla ödettirdi.
Selâhaddîn Eyyûbî, Ortadoğu’da çıbanbaşı olan Haçlıları bölgeden atmak için,
1180’de büyük bir faaliyet içine girdi. Mısır’dan kuvvet topladı. Suriye’den de
asker toplanmasını istedi. Haçlılar, meselenin ciddiyetini anlayıp, büyük ordu
topladılar. Kudüs Kralı Guy, yirmi bin kişilik, diğer Haçlı kral, prens, kont ve
kumandanları, toplayabildikleri kuvvetleriyle, Sefûriye’de mevzi aldılar.
Selâhaddîn Eyyûbî, 1187 yazında Taberiye Gölü sâhiline geldi. 1187 Temmuz
başında, Taberiye şehrini fethetti. Kale’deki Haçlı kuvvetleri, karşı koyup
Eyyûbîleri susuz bırakarak, güç duruma düşürmek istediler. Trablus Kralı
Raymond’un, kalede müdâfaa isteği, diğer Haçlılar tarafından Eyyûbîlerle
ittifak etmekle suçlanmasına sebep oldu. Haçlılar, Selâhaddîn Eyyûbî’ye
hücum etme kararı aldılar. Selâhaddîn Eyyûbî, Hattin’e gelen Haçlıları, büyük
bir bozguna uğrattı. Haçlı kral ve ileri gelen reislerinin çoğunu esir aldı.
Yıllardan beri Müslümanlara çok zulüm eden Haçlı kumandanlarını
cezâlandırdı. Hattin Zaferi sonunda Akka, Nâsıra, Nablus, Hayfa, Cinin ve
Arsuf şehirleri ele geçirildi. Bunları Tıbnîn, Sayda Cübeyl ve Beyrut’un
fetihleri tâkip etti.
Selâhaddîn Eyyûbî, 1187 Temmuzunda kazandığı Hattin zaferi sonunda, Filistin’deki
fetihlere rağmen durmadı. İleri harekâta devam etti. Birinci Haçlı Seferinden (1096-1099) beri
Haçlıların işgâlindeki Kudüs şehrini hedef tâyin ederek, yola çıktı. 1187 Eylülünde Beytullah,
Asariya ve Zeytindağı’nı zaptetti. Kudüs’e gelip, şehrin batısında karargâh kurdu. Haçlılar,
müdâfaayı bu istikâmette kuvvetlendirince, Kudüs’ün kuzeyinden de muhâsarayı başlattı.
Mancınık kullandı. Eyyûbîlerin muhâsarasına dayanamayan Haçlılar, 1187 Eylül ayı sonunda
teslim oldu. Selâhaddîn Eyyûbî, Kudüs şehrini teslim alınca; Birinci Haçlı Seferi sonunda,
Haçlıların, Müslümanları câmilerde genç, ihtiyar, çocuk, kadın, erkek ayırt etmeksizin
öldürüp, sokaklardan akan kan, atların karnına yükseldiği gibi, hunharca katliam yaptırmadı.
Zengin Haçlıları ve Hıristiyanları, kurtuluş akçesiyle serbest bırakıp, fakirlerini affetti.
Kudüs’te kalmak isteyenlere de, cizye ödemek şartıyla müsâade etti. Kudüs’ün, 89 yıl sonra
tekrar Müslümanların eline geçmesi, İslâm âlemini çok sevindirdi. Selâhaddîn Eyyûbî’nin,
zaferine İslâm memleketlerinde şükran ifâdesi olarak dînî merâsimler yapıldı. Bütün
Müslümanların gönlünde taht kurdu. Haçlıların tahrip ettiği şehri, yeniden îmâr etmeye
başladı. Kudüs’ün mübârek makamları, evler ve Mescid-i Aksâ ile Kubbetü’s-Sahra’yı tâmir
ettirdi. Şehirde hastane, mektep ve medreseyle sosyal tesisler yaptırdı. Eyyûbî emirleri de
Kudüs’te pek çok sosyal tesisler ve nâdide binâlar inşâ ettirip, şehri îmâr ettiler. Haçlı katliam
ve tahribatının izlerini silmeye çalıştılar. 1188 yazında Lâzkiye, Cebele ve Busra’yı zaptetti.
Antakya’yı kuşattıysa da, kralı mütâreke istedi. Mütârekeyi kabul ederek, 1189 yılının Ocak
ayı ortasına kadar Safed, Kevkeb, Kerek ve Şevbek’i fethetti.
Selâhaddîn Eyyûbî’nin Haçlılara karşı mücâdelesi sonunda, Kudüs elden çıkınca,
Papalığın propagandasıyla Avrupa kıtası ve Hıristiyan âleminde, Müslümanlar üzerine sefer
hazırlığı başlandı. Papa III. Clemens’in teşvikiyle Fransa, İngiltere kralları ile Almanya
imparatoru kumandasında Eyyûbîler üzerine Üçüncü Haçlı Seferi (1189-1192) yapıldı. Fransa
Kralı Filip Ogüst ve İngiltere Kralı Arslan Yürekli Rişar, deniz yoluyla Filistin’e sâhilden
gelip, Sur’da karaya çıktılar. Selâhaddîn Eyyûbî’nin Kudüs fethinden sonra, serbest bıraktığı
Haçlı kumandanları ihânet etti. Fransa ve İngiliz kralının kumandasındaki Haçlı kuvvetlerine
kılavuzluk ederek, devrin en meşhur askerî harekâtlarından olan Akka Muhâsarasını
başlattılar. Akka Muhâsarası, karadan ve denizden devam etti. Eyyûbîler, karadan Haçlıları
çok zor durumlara düşürüyorlarsa da, deniz yoluyla Avrupa’dan devamlı yardım almaları
onların dayanmalarını uzatıyordu. Akka Muhâsarası, 1191 yazına kadar devam etti. Antlaşma
müzakereleri devam ederken, Haçlılar, üç bin kişi katlettiler. Kudüs’ün teslimini istediler.
Selâhaddîn Eyyûbî’nin cesurâne ve kahramanca mücâdelesi, Haçlıları akıl almaz icraatların
içine düşürdü. İngiltere Kralı Arslan Yürekli Rişar, kızını Kudüs Hâkimi Âdil’e, onun oğlu
Melik Kâmil’e de şövalyelik pâyesi verdi. Selâhaddîn Eyyûbî, bütün Avrupa’nın ve Hıristiyan
âlemin seferber edilerek toplandığı orduya, 1192 Kasımına kadar devam eden uzun
muhârebelerle karşı koydu. İngiliz Kralı Arslan Yürekli Rişar, Eyyûbîlere esir düştü.
Selâhaddîn Eyyûbî, Hıristiyanlara karşı büyük bir âlicenaplık gösterdi. Arslan Yürekli Rişar’ı
serbest bıraktı. Hıristiyanların mübârek makamları ziyâretine müsâade etti. Hıristiyan âlemin
bütün imkânlarını seferber ederek hazırladığı Üçüncü Haçlı Seferi, dördüncü yılın sonunda,
hezimetle neticelenip, geri döndüler. Selâhaddîn Eyyûbî, Üçüncü Haçlı Seferi sonunda,
Filistin’deki hâkimiyetini kuvvetlendirdi. Kudüs’ü tahkim ettirip, Suriye’ye gitti.
Selâhaddîn Eyyûbî, 1193 kışı Şubatında hastalandı. On dört gün hasta yattı. 4 Mart
1193 târihinde, 56 yaşında- Şam’da vefât etti. Kabri Şam’da Medresetü’l-Aziziye’dedir.
Yirmi beş senelik vezirlik ve sultanlık hayâtı, hep İslâmiyete hizmetle geçmiştir.
Târihte pek nâdir yetişen şahsiyetlerden biriydi.
Sultan Selâhaddîn, ilme çok değer verir, âlimleri himâye ederdi. Yüksek insânî
meziyetlere sâhip, iyi huylu, cömert, âdil, kültürlü ve müsâmahakâr bir hükümdârdı. Ülkesine
her taraftan, ilim sâhipleri gelir, verdikleri derslerle insanlara hizmet ederlerdi. Onun
zamânında, Şam medreselerinde ders veren altı yüzden fazla fakih (fıkıh, din, ilimleri üstâdı)
vardı. Tabipler, edebiyâtçılar, şâirler, matematikçiler, kimyâgerler, mîmârlar ve diğer ilim
sâhipleri memleketin gelişmesi için canla başla çalışırlardı.
Selâhaddîn Eyyûbî, komutan ve memurlarıyla bir arkadaş gibi samîmî.
EYYUBİLERİN HASANKEYF’TE BIRAKTIKLARI
Eyyubiler Hasankeyf’te belli bir süre hükümranlık sürdüler.Bu süre zarfında
Hasankeyf’te birçok eser bıraktılar.Camiler,köprüler,zaviyeler bunların birkaç tanesi.Bu
eserler sayesinde Eyyubiler’le ilgili bazı bilgilere ulaşıyoruz.Dinleri,yaşam tarzları bu
eserlerle daha iyi anlaşılmıştır.
KALEDEKİ ULU CAMİ
Eser 1325 yılında Eyyubi Muciruddin Muhammed tarafından
yapıldı. Tarihi kayıtlardan buranın bir kilise kalıntısı
üzerinde inşa edildiği anlaşılıyor. Giriş kapısının üzerindeki
kitabeden, birbirine eklenerek yapılan mekanlardan eserin
birçok değişikliğe uğradığı anlaşılıyor. Halen Hasankeyf
Kazıevi’nde koruma altında olan minberin yan ahşap
parçalarının üzerinde ''798 (1396) senesinde yaptı'' ibaresi
yer almaktadır. 500 yıl önce yapılan bu ahşap süslemelere ve
güzel kitabeye hayran olmamak mümkün değildir .
Minaresi ise cami gibi kısmen harap durumdadır.
Moloz taşlar ile yapılan minarenin kuzey cephesinde alçı
süsleme ve alçıdan yazılmış kitabe mevcuttur. Bu kitabeden
minarenin 927/1520 tarihinde yapıldığı anlaşılıyor .
EL-RIZK CAMİİ
Dicle Nehrinin doğusunda köprü ayağına yakın bir
mevkide yer almaktadır. Portal girişindeki kitabeden
eserin Eyyubi Sultanı Süleyman tarafından 811/409
tarihinde yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Kitabenin orta
kısanında bitkisel süslemelerin içine Allah'ın doksan
dokuz ismi yazılmıştır .
Bu gün caminin asli yapımdan, sağlam olarak
sadece minare kalrnıştır. Minarenin üzerindeki süsler,
Arapça Kufi yazılar hayranlık verecek kadar güzeldir.
Minarenin en önemli özelliği de çift merdivenli
olmasıdır.
Bugün avlunun güneyinde kalan duvar
kalıntısı ise; caminin asıl ibadet mekanının giriş
kapısını, sağda ve solda iki tane daha kapıyı içine
almaktadır. Bu kapıların üstü çok güzel ayet yazıları
ile süslenmiş; ancak bu yazılar büyük ölçüde harap
olmuştur .Özellikle ortadaki kapının süslemeleri
bitkisel motiflerle oyulmuş, taşları dikkate değerdir;
ancak süslü taşların çoğu düştüğünden eserin
bütünündeki güzellik kaybolmuştur .
SULTAN SÜLEYMAN CAMİİ
Cami minaresi kaidesinin doğu cephesinde yer alan kitabeye göre eserin 809/1407
yılında Eyyubi Sultan Süleyman tarafından yapılmış. Minare; bitişiğindeki avlu giriş kapısı,
kapının güneyindeki çeşme özenle kesme taşlardan yapılmış ve süslenmiştir. Çeşme
üzerindeki kitabeye göre burası yine Sultan Süleyman tarafından 818/1416 tarihinde
yaptırılmıştır .
Yapının en dikkate değer bölümü minaresidir. Dikdörtgen olan minare kaidesinin her
cephesinde birer Arapça kufi yazı yer almaktadır. Kaidenin üzerinde yükselen silindirik gövde
şerefeye kadar dört kuşaktan oluşur. Her kuşak farklı şekilde süslenmiştir. Şerefeden yukarısı
ise yıkılmıştır. Ne zaman ve nasıl yıkıldığı pek bilinmiyor. Şu anda minare gövdesinde
yıkılma tehlikesi arz eden çatlaklar oluşmuştur .
Sultan Süleyman'ın mezarı, ibadet mekanına girerken eyvanın doğusunda yer alan
odacıkta bulunmaktadır. Eser büsbütün harap ve sahipsiz olduğu için, bugün mezar olduğu
nerede ise belli değildir. Caminin kubbesi ve kubbenin taçlandırdığı ibadet mekanının etrafı
alçılarla dikkat çekici şekilde süslenmiştir .
KOÇ CAMİİ
Sultan Süleyman Camii güneyinde yer alır. Genel
özelliklerinden ve alçı süslemelerinden Eyyubilere ait
olduğu tahmin ediliyor. Yer yer sökülmesine rağmen;
Hasankeyf’te en canlı alçı süslemelere sahip eserdir.
Etrafındaki yapılardan bir külliye içinde yer aldığı
anlaşılıyor. Kitabesi olmadığından kesin olarak hangi
tarihte ve kimin tarafından yapıldığı bilinmiyor .
KIZLAR CAMİİ
Koç Camii’nin hemen doğusunda yer alır. Kitabesi olmadığından yapılış tarihi ve
kimin tarafından yapıldığı bilinmiyor. Bu gün cami olarak kullanılan eserin aslında bir anıt
mezar olduğu araştırmacılar tarafından ifade edilmektedir. Cami girişinin sağındaki köşede
bulunan anıt mezarın kubbesi ve mezar kalıntıları halen mevcut diğer üç köşedeki mezar
odaları ise tadile uğramıştır.
Yapının kuzey cephesi duvarı kısmen korunmuştur. Gerek cami girişi; gerekse pencere
etrafındaki motifler, süslemeler aslî yapının ne kadar güzel olduğu konusunda insana fikir
veriyor. Bu kuzey cephenin köşelerinde bulunan türbelerin duvarlarında bitkisel süslerle
beslenmiş kufi yazı ile zarif bir şekilde besmele yazılmıştır. Yapının genel özelliklerinden
Eyyubilere ait olduğu tahmin ediliyor .
PROJENİN YÖNTEMİ
Projenin konusu seçildi.Projenin nasıl yapılabileceği konusunda danışman öğretmenden bilgi
alındı.Öncelikle elektronik ortamda bilgi arandı.Bulunan bilgiler başka internet sitelerine
bakılarak doğrulandı.Ardından bilgilere uygun görsel materyaller araştırıldı.Bulunan bilgilerin
bir bölümü danışman öğretmenle birlikte elendi.Geriye kalan bilgilerle bir taslak
oluşturuldu.Bu taslak çerçevesinde bilgiler belli bir düzene koyuldu.Son olarak projenin
sonuç ve tartışma,yöntem,özet gibi bölümleri hazırlanarak eser oluşturuldu.
SONUÇ VE TARTIŞMA
 Eyyubiler Hasankeyf üzerinde çok önemli izler bırakmışlardır.Özellikle dini yönden
çok önemli eserleri Hasaankeyf’e miras bırakmışlardır.Bu eserler sayesinde Eyyubiler
nasıl bir yaşam sürdüğü net olarak anlaşılmaktadır.
 Eyyubi Devleti Selahattin Eyyubi döneminde en geniş sınırlarına ulaşmıştır.Bu
nedenle devletin en büyük komutanı Selahattin Eyyubi’dir.
 Eyyubi Devleti ve Hasankeyf’te yaşamış diğer devletler bu yörede önemli etkiler
bırakmıştır.Fakat bu eserlerin hepsi gün yüzüne çıkarılamamıştır.Bu sebepten dolayı
Hasankeyf’te arkeolojik kazılar çok önemli bir iş haline gelmiştir.
 Hasankeyf bu kadar önemli esere sahip olduğu için bir sit alanı haline
getirilmiştir.Fakat Hasankeyf’in böyle bir alan haline getirilmiş olmasına rağmen şu
anda tehlikede.Hasankeyf’in üzerine yapılması düşünülen Ilısu Barajı Hasankeyf’in
sular altında kalmasına sebep olabilir.
KAYNAKÇA
http://tr.wikipedia.org/wiki/Eyyubiler
http://www.turknumismatik.org.tr/turkish/yayinlar/bultenler/bulten3940/B3940_M06.html
http://www.msxlabs.org/forum/tarihi-turk-devletleri/17439-turk-devletleri-eyyubiler-devletieyyubiler.html
http://www.turkcebilgi.com/eyyubiler/ansiklopedi
http://www.e-tarih.org/sayfa.php?sfid=153
http://www.batmanpostasigazetesi.com/foto-galeri/hasankeyf-resimleri-6-p8.htm
http://www.hasankeyf.itgo.com/bilgiler.html
http://www.hasankeyf.gov.tr/
http://www.hasankeyf.gen.tr/hasankeyf_resimleri.html
http://www.hasankeyf.gen.tr/Eyyubiler.html
http://hasankeyfesadakat.kesfetmekicinbak.com/
Selahattin Sonrası Dönemde Anadolu’da Eyyubier/Önder Kaya/Yeditepe Yayınevi 2007/
Kuruluş Devrinde Eyyubiler/Ali Beyyumi/Kent Yayınları 2005/
Selahattin Devrinde Eyyubiler Devleti/Ramazan Şeşen/İstanbul Üniv. Edebiyat Fak. 1983/
Urfa ve Çevresi Eyyubiler Tarihi/Ahmet Demir/Kent Yayınları 2008/
Hawar- Hasankeyf’in Çığlığı/M.Latif Yıldız/Nüve Kültür 2008/
Download