avrupa birliği`nde türk girişimcilerin serbest dolaşım hakkı

advertisement
asodosya
AVRUPA BİRLİĞİ’NDE
TÜRK GİRİŞİMCİLERİN SERBEST DOLAŞIM HAKKI
GİRİŞ
T
ürkiye ile Avrupa Birliği
arasında gittikçe güçlenen
ekonomik ilişkiler söz konusudur.
Halen ağırlıklı olarak gümrük birliğine dayanan bu ilişkilerin Türk
ekonomisine önemli etkileri vardır.
Öyle ki Avrupa Birliği uzun zamandır Türkiye’nin bir numaralı ticaret
ortağıdır. Bununla birlikte, karşılıklı
ticaret hacminde Türkiye aleyhine
bir dengesizlik yaşanmaktadır1.
Ekonomik ilişkilerde Türkiye’nin
aleyhine gelişen bu dengesizliğin
giderilmesine yönelik olarak halihazırda (yapısal) bir çalışma yapılmadığı gibi, 1963 tarihli Ankara
Anlaşmasında karşı denge olarak
öngörülen işgücünün ve girişimcinin serbest dolaşımı konusunda
yeni düzenlemelerin getirilmesi
de görünür zamanda beklenmemektedir. Bu saptama, yalnızca
bu konuların ön plana getirilmesiyle Türkiye’nin tam üyelik sürecine
zarar verileceği ve böylece ortaya
atılan imtiyazlı ortaklık fikrinin öne
çıkmasına neden olacağı endişesinden değil, aynı zamanda Avrupa
Birliği’nde Türk vatandaşların serbest dolaşımına ilişkin daimi kısıtlamaların getirilmek istenmesinden
de kaynaklanmaktadır.
Türkiye’nin Avrupa Birliği ile
ilişkilerinden bireyler için sınırlı da
olsa bazı haklar doğmaktadır. Bu
bağlamda, Avrupa Birliği Adalet
Divanının son olarak 20 Eylül 2007
tarihinde vermiş olduğu Mehmet
Darı / Veli Tüm kararı, Türkiye’de
Avrupa Birliği’nde Türk vatandaşların serbest dolaşımına ilişkin ilginin
artmasına neden olmuştur.
Adalet Divanının içtihatlarındaki
genel yaklaşımı ve kararlı tutumu,
esas itibariyle Avrupa Birliği’nin diğer kurum ve üye devletlerin bu
bağlamdaki politikalarıyla örtüş1
Yrd. Doç. Dr. Hacı CAN
DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ
AVRUPA BİRLİĞİ HUKUKU ANABİLİM DALI ÖĞRETİM ÜYESİ
meyip, adeta ironik bir duruma yol açmaktadır. Adalet Divanının
izlediği liberal bir içtihat çizgisiyle Türk vatandaşları her geçen
gün yeni haklar elde etmektedir. Bu suretle, bir yandan Türkiye
- Avrupa Birliği ilişkilerinde var olan dengesizliğin ve tek taraflılığının denkleştirilmesine katkı yapılmakta ve diğer yandan Avrupa
Birliği’nin de aynı şekilde Türkiye ile bütünleşmesine önemli bir
açılım sağlanmaktadır.
Bu çalışmada, Türkiye – Avrupa (Ekonomik) Topluluğu (AET)2
Ortaklığında kısmen güvence altına alınan serbest dolaşım haklarının Türk girişimcileri bakımından bir incelenmesi yapılmaktadır.
Ancak burada, Avrupa Birliği üye devletlerinde faaliyette bulunan
veya bulunmak isteyen Türk girişimcilerin bilgilendirilmesi amaçlandığından, zorunluluk dışında literatürde yapılan teorik tartışmalara girilmekten sarfınazar edilmektedir. Bunun yerine, Türk
girişimcilerin sahip oldukları serbest dolaşım haklarının çerçevesi
ortaya konulmak istenmektedir. Bu bağlamda, özellikle vaktinde
verilmeyen veya hiç verilmeyen
vizelerin ve diğer benzer engellerin Türk girişimcilerin haklarını ihlal edip etmediği sorusuna
cevap aranmaktadır.
I. Sorunun Ortaya Konulması
Avrupa Birliği üye devletlerine gitmek isteyen Türk vatandaşların Şengen vizesi başvurularında yaşadıkları sıkıntılar ve
karşılaştıkları sorunlar, sık sık
haber konusu yapılmaktadır3.
Bunun yanında, Türk mallarının
Avrupa’ya taşınması sırasında
karşılaşılan bazı zorluklara ilişkin serzenişler de ara sıra dile
getirilmektedir4. Türk vatandaşların tabi tutulduğu durumlar, bazen öyle ileri gitmektedir
ki, hak ihlali bir yana insanlık
onuruyla da bağdaşmadığı ifade edilmektedir. Ülkenin saygınlığını gölgeleyen bu durumlar, öyle münferit olaylardan da
ibaret sayılamaz.
Bu sorunları önemseyip, il-
Ortaklık rejimi çerçevesinde gerçekleşen ekonomik ilişkilerin daha çok Avrupa Birliği üye devletlerinin lehine bir gelişim
göstermesi, ortaklık ilişkisinin yeniden gözden geçirilmesi konusunda Türkiye’de yeni eğilimlerin doğmasına yol açmış
olsa da, ülkenin Avrupa Birliği üyeliği süreci nedeniyle fazla yankı uyandıramamaktadır.
2
Avrupa Ekonomik Topluluğunun adı, 1992 tarihli Avrupa Birliğini kuran Mastricht Andlaşmasıyla Avrupa Topluluğu
olarak değiştirilmiştir. Avrupa Topluluğu, Avrupa Birliğinin çatısı altında bulunmakta ve onun en önemli ayağını oluşturmaktadır.
3
Bu bağlamda diğerlerinin yanı sıra bkz. Radikal Gazetesinin 25 Mayıs 2005 tarihli sayında yer alan “Gül: İşadamlarının
56
AB’de serbest dolaşmasına çalışıyoruz” başlıklı haber ve http://www.kenthaber.com/Arsiv/Haberler/2006/Subat/18/Haber_123384.aspx adresinden ulaşılabilen “Vize Tam Bir Çile” başlıklı haber.
4
Örneğin TOBB Ulaştırma ve Lojistik Sektör Meclisi Başkanı Çetin Nuhoğlu, İşveren Dergisinin Aralık 2007 sayısında
şöyle açıklamada bulunmuştur: “Türk karayolu taşımacılığına uygulanan kota ve vizeler, aslında Türk sanayi ürünlerinin
serbest dolaşımını sınırlamaya yönelik teknik engellerdir. Türk karayolu taşımacılığı sürekli olarak AB ülkelerinin münferiden uyguladıkları kotalar ve Schengen Vizesi kapsamında Türk şoförlerinin karşı karşıya geldikleri vizeler nedeni ile
sorunlar yaşamaktadır…”
ANKARA SANAYİ ODASI
MART-NİSAN 2008
asodosya
gili girişimcinin kendi basiretsizliği olarak gören yaklaşımlar da söz
konusu olabilmektedir. Bu yöndeki
görüşlere göre, Avrupa Birliği üye
devletleri ile ticaret yapmak isteyen
girişimciler, durumlarını belgelendirmeleri ve zamanında başvurmaları
halinde arzu ettikleri vizeyi -hatta
uzun süreli olarak da- alabilmektedir5. Alelade bir işadamı ve işletmecilik mantığına dayanan bu düşünsel yaklaşım, tarafımızca kabul
görmemektedir. İlk başta burada,
yalnızca rasyonel şekilde davranan
bir girişimcinin yapması gerekenler
değil, aynı zamanda ilgili hakların
korunması söz konusudur. Bu hak
koruması, yabancı devlet gücünü
kullanan kurumlar olarak yabancı
elçilik ve konsoloslukların karşında
daha da elzem olmaktadır. Ayrıca
her girişimcinin durumu birbirleriyle
karşılaştırılamaz. Ülkemizde küçük
ve orta ölçekli işletmelerin sayısı
oldukça fazladır. Yabancı elçilik ve
konsoloslukların
kurumsallaşmış
büyük girişimcilere gösterdikleri ilgiyi ve değeri, küçük girişimcilerin
de bulabilecekleri konusunda tereddütler vardır. Kaldı ki büyük girişimcilerin Avrupa Birliği üye devletlerin
Türkiye’nin Avrupa Birliği
ile ilişkilerinden bireyler için
sınırlı da olsa bazı haklar
doğmaktadır. Bu bağlamda,
Avrupa Birliği Adalet
Divanının son olarak 20 Eylül
2007 tarihinde vermiş olduğu
Mehmet Darı/Veli Tüm kararı,
Türkiye’de Avrupa Birliğinde
Türk vatandaşların serbest
dolaşımına ilişkin ilginin
artmasına neden olmuştur.
Türkiye’ye uyguladıkları genel
politikaları çerçevesinde sıkıntılara uğramayacağının bir garantisi de yoktur6.
II. Girişimcilerin Serbest
Dolaşımı Kavramı
“Girişimci” kavramı, hukuki
anlamda bir ekonomik faaliyeti
bağımsız bir şekilde yerine getiren bir kimseyi ifade etmektedir. Girişimci, başka bir ülkede
faaliyetlerini sürdürürken ya
yerleşerek ya da geçici olarak
yapar. Birinci durum için yerleşme serbestisinden, ikinci durum
için ise hizmetlerin serbest dolaşımından bahsedilmektedir.
Bağımsız çalışanlar olarak girişimlerin serbest dolaşımı, Türkiye – A(E)T Ortaklığının hukuki
temellerine dahildir. Yerleşme
ve hizmet edimi sunma serbestisi, bağımsız çalışmalara ve
edimlere ilişkin olup, bununla
işvereni karşısında bağımlı bir
çalışma ilişkisinde bulunan işçilerin serbest dolaşımından açık
bir biçimde ayrılmaktadır.
Yerleşme serbestisi altında
bağımsız çalışanların (yani bireylerin ve şirketlerin) serbest
dolaşımı anlaşılır. Buna göre
hak sahibi kişi, bağımsız olarak
mesleki bir uğraşı veya ekonomik faaliyeti diğer bir devletin
ülkesinde o devletin yurttaşları
gibi aynı koşullar altında belirsiz
bir süre için yerine getirir. Yerleşme serbestisi yalnızca iktisadi faaliyetlere ilişkin olduğu için,
siyasi, dini veya kültürel faaliyetler bu serbesti kapsamında
değerlendirilemez.
Buna karşılık hizmetlerin serbest dolaşımında ise kişilerin
hizmet sunmak veya almak için
geçici olarak bir başka ülkeye
gitmesi anlaşılmaktadır. Hizmet
edimi, kazanç getirici karakteri
5
Bu açıklamalar, EBSO Başkanının Aralık 2007 tarihinde düzenlenen bir panelde yaptığı konuşmaya dayandırılmaktadır.
6
Bunun örneği için bkz.http://www.abhaber.com/habersayfasi.asp?id=19027.
7
TBMM 4 Şubat 1964 tarih ve 397 sayılı Kanunla bu Anlaşmanın onaylanmasını uygun bulmuştur (Resmi Gazete, 17
Kasım 1964, sayı 11858). Türkçe literatürde Ankara Anlaşması olarak da anılan bu Ortaklık Anlaşması, karşılıklı çıkar
temelinde ve Türkiye’nin ekonomik durumu da gözetilerek, taraflar arasında ekonomik ve ticari ilişkileri aralıksız ve
dengeli olarak güçlendirmeyi teşvik etmek suretiyle, Türkiye’nin mümkün olduğu kadar Topluluğa yakınlaşmasını ve
nihayetinde bir üyeliğin gerçekleştirilmesini amaçlamıştır. Fakat Türkiye ile Topluluk üye devletleri arasında mevcut
ekonomik gelişmişlik farkı nedeniyle ortaklık rejiminin birbirini izleyen hazırlık, geçiş ve son dönem olmak üzere toplam
üç dönem içerisinde uygulanması öngörülmüştür. Bir “çerçeve anlaşması” niteliği taşıyan Ortaklık Anlaşması, ana ilke ve
esasları bakımından Avrupa Ekonomik Topluluğunu Kuran Andlaşmanın hükümlerinden esinlenmiş olup, esas itibariyle
içerisinde malların, hizmetlerin, sermayenin ve kişilerin ortak bir rekabet düzeni çerçevesinde serbestçe dolaşabileceği bir
“ekonomik alan” yaratılması için bir program tespit etmektedir. Kademeli olarak kurulacak olan gümrük birliği, Anlaşmanın temel noktasını teşkil etmektedir (m. 10). Bunun yanında, tarım (m. 11), işçilerin serbest dolaşımı (m. 12), yerleşme
serbestisi (m. 13), hizmetlerin serbest dolaşımı (m. 14), ulaştırma (m. 15), rekabet ve vergiler (m. 16), mevzuat ve ekonomi politikalarının uyumlaştırılması (m. 16 ve 17) sermaye ve ödemelerin serbest dolaşımı (m. 18, 19 ve 20) hakkında
hükümler içermektedir.
ANKARA SANAYİ ODASI
MART-NİSAN 2008
8
olup, bağımsız ve ikamet değiştirilmeksizin sunulmalıdır. Hizmetler, sınai faaliyetler, ticari
faaliyetler, el sanatları faaliyetler ve serbest meslek faaliyetlerinden oluşmaktadır.
III. Türk girişimcilerin
Serbest Dolaşımının Hukuki
Temelleri
A. Hukuki Dayanaklar
Türkiye - A(E)T Ortaklığında
girişimcilerin serbest dolaşımını ilgilendiren bir dizi hükümler
söz konusudur. Bunlar genel
olarak Türkiye - A T Ortaklığını
kuran 1963 tarihli Ankara Anlaşması7 ve 1970 tarihli Katma
Protokol8 içinde yer almaktadır.
Ayrıca gümrük birliğinin uygulanmasına temel teşkil eden
1/95 Ortaklık Konseyi Kararı da
girişimcilerin serbest dolaşımı
bakımdan önem taşımaktadır.
1. Ankara Anlaşmasının
İlgili Hükümleri
Ankara Anlaşması, bağımsız
çalışanlarının (diğerlerinin yanı
sıra girişimcilerin) serbest dolaşımına ilişkin iki madde içermektedir. Bunlar, 13 ve 14.
maddeler olup, Anlaşmanın
“Geçiş Döneminin Uygulanmaya Konması” başlıklı II. Kısmın
“Ekonomik Nitelikte Sair Hükümler” başlıklı III. Bölümde
yer almaktadır. Her iki madde,
işçilerin serbest dolaşımını düzenleyen 12. maddeye benzer
bir formülasyon içinde, akit
tarafların yerleşme ve hizmet
edimi serbest dolaşımına ilişkin
mevcut kısıtlamalarını aralarında kaldırmak için Topluluğu Kuran Andlaşmanın ilgili maddelerinden esinlenmekte uyuşmuş
olduklarını öngörmektedir.
Anlaşmanın 13. maddesi
şöyledir:
Katma Protokol, 23 Kasım 1970’de imzalanıp 1 Ocak 1973’te yürürlüğe girmiştir. TBMM, 22 Temmuz 1971 tarih ve 1448
sayılı Kanunla bu Protokolün onaylanmasını uygun bulmuştur (Resmi Gazete, 29 Aralık 1972, No: 14406). Katma Protokol, Türkiye – A(E)T Ortaklık Anlaşmasında düzenlenen alanların Türkiye’nin ekonomik durumuna uygun bir şekilde
yürürlüğe konmasını sağlayan bir “uygulama anlaşması” niteliğini taşımaktadır. Burada, Ortaklık Anlaşması ile yaratılan
hukuki temel üzerinde geçiş döneminin ayrıntıları ve özellikle de kurulacak gümrük birliğinin ilke ve usulleri esaslı bir
biçimde düzenlenmiştir. Topluluk bu kapsamda, sanayi mallarında Türkiye’den yapacağı ithalata (tekstil ve petrol ürünleri
istisnaları saklı kalmak kaydıyla) hiçbir gümrük veya eş etkili vergiler koymamayı ve miktar kısıtlamaları uygulamamayı
garanti ederken, Türkiye ise, Topluluk çıkışlı mallara uygulanan gümrük ve eş etkili vergilerini 12/22 yıllık dönemler içerisinde tedricen kaldırmayı ve aynı dönem içinde Topluluğun ortak gümrük tarifesi ve tarım politikasına uyum sağlamayı
taahhüt etmiştir. Topluluk, Katma Protokolden doğan ticari yükümlülüklerini bir geçici anlaşma ile 1 Eylül 1971’de yerine
getirerek tüm gümrük ve eş etkili vergileri ve miktar kısıtlamalarını kaldırmıştır. 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı ile
1 Ocak 1996 tarihinden itibaren gümrük birliğinin son dönemi uygulanmaya konulduğu için, Katma Protokolün gümrük
birliğinin kurulmasına ilişkin hükümlerinin uygulanması ortadan kalkmıştır. Katma Protokol, sanayi ürünleri için gümrük
birliğinin kurulmasıyla ilgili hükümlerin yanında, tarım ürünleri, işçilerin serbest dolaşımı, yerleşme hakkı, hizmetlerin
serbest dolaşımı, taşımacılık, rekabet, devlet yardımları, ekonomi politikaları ve mevzuatın yakınlaştırılması konularında
da düzenlemeler getirmektedir. Fakat bu hükümler, gümrük birliğine ilişkin hükümlerin aksine “doğrudan uygulanabilir”
nitelikte değildirler. Kişiler için sonuçlar doğurabilmesi için ek işlemelere gerek vardır.
57
asodosya
“Akit taraflar, yerleşme serbestliği kısıtlamalarını aralarında kaldırmak için, Topluluğu Kuran Andlaşmanın 52 ila 56. maddeleri ile 58.
maddesinden esinlenmekte uyuşmuşlardır.”
Anlaşmanın 14. maddesi ise
aşağıdaki lafza sahiptir:
“Akit taraflar, hizmet edimi serbestliği kısıtlamalarını aralarında
kaldırmak için, Topluluğu Kuran
Andlaşmanın 55, 56 ve 58 ilâ 65.
maddelerinden esinlenmekte uyuşmuşlardır.”
Bu maddelerde yer alan hükümler, görüldüğü üzere esas itibariyle
tarafların somut yükümlülüklerinden ziyade, genel ilkeler getirmekte
ve “Topluluğu Kuran Andlaşmanın
ilke ve kurallarından esinlenmede
uyuşmuşlardır” gibi muğlak ifadeler içermektedir9. Bu hükümler,
program nitelikli olup, akit taraflara
ortaklık rejiminin uygulanmasında
önemli takdir alanı bırakmaktadır.
Bununla birlikte, akit tarafların
ortaklık rejimin uygulamasında iki
temel yükümlülükleri vardır. Bunlar, Anlaşmanın “Geçiş Döneminin
Uygulanmaya Konması” başlıklı II.
Kısımda yer alan 7 ve 9. maddelerde düzenlenen “anlaşmaya sadık
kalma” ve “eşit davranma” yükümlülüklerine ilişkindir.
Anlaşmanın 7. maddesi şöyle
düzenlenmektedir.
“Akit taraflar, bu Anlaşmadan
doğan yükümlülüklerin yerine getirilmesini sağlayıcı her türlü genel ve
özel tedbirleri alırlar.
Taraflar, Anlaşma hedeflerinin
gerçekleştirilmesini tehlikeye düşürülebilecek her türlü tedbirden sakınırlar.”
Anlaşmanın
9.
maddesinde öngörülen ayrımcılık yasağı
şöyle formüle edilmektedir.
“Akit taraflar, Anlaşmanın uygulanma alanında, 8. maddenin10
uygulanması ile ilgili olarak ortaya
konabilecek özel hükümler saklı
kalmak üzere, uyrukluk dolayısıyla
uygulanan her türlü ayrımın, Toplu-
luğu Kuran Andlaşmanın 7. maddesinde anılan ilke uyarınca yasak
olduğunu kabul ederler.”
2. Katma Protokolün İlgili Hükümleri
Ankara Anlaşmasının bağımsız çalışanların serbest dolaşımını
ilgilendiren hükümleri, Türkiye – A(E)T Ortaklığının geçiş dönemini düzenleyen 1970 tarihli Katma Protokolde somutlaştırılarak
hukuki açıdan daha belirgin hale getirilmiştir. Katma Protokolün
bağımsız çalışanları ilgilendiren hükümleri, “Kişilerin ve Hizmetlerin Dolaşımı” başlıklı III. Kısmın “Yerleşme Hakkı, Hizmetler ve
Ulaştırma” başlıklı II. Bölümünde yer alan 41. maddede düzenlenmektedir. Bu maddenin lafzı şöyledir:
“1. Akit taraflar, aralarında, yerleşme hakkı ve hizmetlerin serbest edimine yeni kısıtlamalar koymaktan sakınırlar.
2. Ortaklık Konseyi, Ortaklık Anlaşmasının 13. ve 14. maddelerinde yer alan ilkelere uygun olarak, Akit tarafların yerleşme hakkı
ve hizmetlerin serbest edimindeki kısıtlamaları aralarında gitgide
kaldırmalarında uygulanacak sıra, süre ve usulleri tespit eder.
Ortaklık Konseyi, söz konusu sıra, süre ve usulleri, çeşitli faaliyet dalları için bu alanlarda Topluluğun daha önce koyduğu hükümleri ve Türkiye’nin ekonomik ve sosyal alanlardaki özel durumunu göz önüne alarak, tespit eder. Üretim ve alışverişlerin
gelişmesine özellikle katkıda bulunan faaliyetlere öncelik verilir.”
Katma Protokolün 41. maddesinin 1. fıkrasının çok açık bir gayesi vardır. Buna göre akit taraflar, aralarında, bir yandan yerleşme hakkı ve hizmetlerin serbest edimine yeni kısıtlamalar koymaktan (kötüleştirme yapmaktan) sakınacaklar; diğer yandan
yerleşme hakkı ve hizmetlerin serbest sunumuna ilişkin mevcut
kısıtlamaları aşamalı olarak kaldıracaklardır.
Akit taraflarının yeni kısıtlama koyamayacakları açık olmakla
birlikte, mevcut kısıtlamaların kaldırma konusunda doğrudan bir
yükümlülükleri yoktur. Mamafih bunun için, ek düzenlemelere
gerek vardır. Ayrıca kısıtlamaların kaldırılması yalnızca aşamalı
şekilde gerçekleşebilir. Katma Protokolün işçilerin serbest dolaşımının kurulmasını öngören 36. maddesinden farklı olarak burada
bir süre öngörülmemiştir. Dolayısıyla yerleşme ve hizmet sunma
haklarının ne zaman tam verileceği belirsizdir. Bundan dolayıdır
ki, hizmetlerin serbest dolaşımı ve yerleşme serbestisi, Türkiye
- A(E)T Ortaklık rejiminde bugüne değin ilerleme sağlanamayan
konuların arasında kalmıştır. Hizmetlerin serbest dolaşımının gerçekleştirilmesi konusu gündeme alınmış olsa da11, şu ana kadar
bu konuda herhangi bir somut gelişme sağlanamamıştır.
Katma Protokolün 41. maddesinin uygulamaya konması için
gerekli olan Ortaklık Konseyi kararları hala çıkarılamamıştır. Yakın
gelecekte de bu bağlamda düzenleme yapılması beklenmemektedir. Dolayısıyla maddede öngörülen yeni kısıtlamalar getirme
yasağı öne çıkmaktadır. Bu yüzden, Adalet Divanının bu kaçınma yükümlülüğünün çerçevesini açıklığa kavuşturan ilgili kararları
önem kazanmaktadır.
Öte yandan Katma Protokol, ortaklık rejiminin uygulanmasına
iki sınır çizmektedir. Birinci olarak, Türkiye, bu Protokolün kapsamına giren alanlarda üye devletlerin Topluluğu kuran Andlaşma
uyarınca birbirlerine tanıdıklarından daha elverişli işlemden yararlanamaz (m. 59)12. İkinci olarak, tarafların, ciddi ekonomik zor-
9
Bu durum, esas itibariyle Anlaşmanın geneli için de geçerlidir.
10
Bu madde şu lafza sahiptir: “4. maddede anılan amaçların gerçekleşmesi için Ortaklık Konseyi, geçiş döneminin
başlamasından önce ve Geçici Protokolün 1. maddesinde öngörülen usule göre, Topluluğu kuran Anlaşmanın kavradığı
58
ve göz önünde bulundurulması gereken alanlarla, özellikle bu kısımda gözetilenlere mahsus hükümlerin uygulama
şartlarını, usullerini, sıra ve sürelerini yararlı görülecek her türlü korunma kurallarını tespit eder.”
11
Bkz. 1/2000 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı.
ANKARA SANAYİ ODASI
MART-NİSAN 2008
asodosya
luklar ile karşılaşmaları durumunda
korunma önlemlerine başvurma
imkanlarına sahip olmasıdır. Katma
Protokol, 60. maddede13 öngörülen
genel hükmün yanında, özellikle
Türkiye’ye yönelik çeşitli korunma
hükümlerine de yer vermektedir.
Her ne kadar bu hükümlerin Katma
Protokolün 1. maddesi14 gereğince
Türkiye – A(E)T Ortaklığının geçiş
döneminin düzenlenmesine ilişkin oldukları sonucuna varılabilse
de, tabiatları gereği geçerliliklerini
devam ettirdiklerinin esas alınması gerekmektedir. Türkiye – A(E)T
Ortaklığının çerçevesi Avrupa Birliği
içinde var olan durumu geçmesi söz
konusu olamaz. Zaten Türkiye –
A(E)T Ortaklığı yalnızca Türkiye’nin
Avrupa Birliğine dahil edilmesini
(entegrasyonu)
amaçlamaktadır,
yoksa bununla başlı başına yeni bir
bütünleşme düzeyi yaratılmamaktadır. Korunma hükmü ise, hukukun genel teorisinde yeri olan bir
durumdur. Anlaşma, hakkaniyetin
gerektirdiği ölçüde yeni durum ve
koşullara uyarlanabilir. Bu uyarlama durumunun uluslararası hukukta da geçerlilik alanı vardır.
3. 1/95 Sayılı Ortaklık Konseyi
Kararı Normlarının Girişimcilerin Serbest Dolaşımına Hukuki
Dayanak İşlevi?
1/95 sayılı Ortaklık Konseyi
Kararı, Türkiye ile Avrupa Birliği
arasında sanayi ürünlerine ilişkin
mevcut gümrük birliğinin uygulanma esaslarını düzenlemektedir.
Malların serbest dolaşımı şahsa
değil, konuya, yani objeye iliştirilmiştir. Bununla birlikte, malların
ithali, ihracı ve sürümünün arkasında birbirleriyle sözleşme yapan
ve bu sözleşmelerin hazırlanmasında veya icra edilmesinde zorunlu
olarak hukuki süjeler bulunmaktadır. Malların serbest dolaşımı, ürün
serbestliği olarak malların serbest
dolaşımıyla bağlanan mal hareketlerini korumak suretiyle aynı zamanda bu kişilerin sübjektif haklarını (diğerlerin yanı sıra serbest
dolaşımlarını da) güvence altına almaktadır15.
Korunan mal hareketlerine katılan kişi, şahsi özelliklere dayanan
bir ayrımcılık nedeniyle 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararından
kaynaklanan haklarının zarara uğratıldığını ileri sürebilir. Ancak
burada belirleyici olan, bu ayrımcılığın en azından malların ithaline
veya ihracına dolaylı olarak negatif etki gösterip gösteremediğidir.
Şayet sınır aşan mal hareketine negatif bir etki çıkmıyorsa, o zaman kişinin (girişimcinin) serbest dolaşım hakkı mevcut değildir.
Hal böyle iken, gerektiğinde Ankara Anlaşmasının 9. maddesinde
düzenlenen genel ayrımcılık yasağının uygulanmasının söz konusu
olabildiğinin altı çizilmelidir16.
Eğer malların serbest dolaşımı bu şekilde yalnızca ithalat, ihracat veya transit olayına ilişkin olursa, o takdirde ulusal özel hukuka
ilişkisi (veya daha ziyade ilişkisizliği) çok az kelimelerle saptanabilir; çünkü doğrudan malların sınırı geçmesine ilişkin düzenlemeler
özel hukukta neredeyse hiç bulunmaz. İthal malların sürümünün
keyfi şekilde düzenlenmesinin veya hatta tamamen yasaklanmasının ev sahibi devlete serbest olduğunda, o devletin ulusal pazarına erişimin mümkün kılınması boşa gider17. Dolayısıyla malların
serbest dolaşımı, prensipte ev sahibi devlette vazgeçilemez hazırlık ve uygulama eylemleri de dahil olmak üzere piyasaya mal
sürümünü de korur. Sürümü artıcı önlemler (özellikle reklamlar),
numuneler, malların transferi ve malların sürümü bağlantısında
bulunan sözleşmelerin yapılması ve uygulanması, bunlar arasında
sayılmaktadır18. Malların ithali veya ihracı ile bağlantıda bulunan
bir sürüm işlemi veya sürümü artırıcı bir önlem, bizzat sınır aşan
(örneğin sınırı aşan bir sözleşme veya sınırı aşan bir reklam) şeklinde gerçekleşmek zorunda değildir. Ev sahibi devlette malların
piyasaya sürülmeye devam etmesi de mutlak biçimde malların
serbest dolaşımının koruma alanının kapsamı dışına çıkmaz19. 1/95
sayılı Ortaklık Konseyi Kararına aykırı eş etkili bir önlemin varlığı,
bir düzenlemenin malların ithali veya ihracı ile bağlantısı ne kadar
sıkıysa, o kadar daha yakın olmaktadır. Bunun tersi olarak da, sınır aşan mal transferinden gittikçe uzaklaşılmasıyla korumanın bir
zayıflaması mülahazaya gelmektedir.
B. Türkiye – A(E)T Ortaklık Normlarının Avrupa Topluluğu
Hukukunda Geçerliliği
Adalet Divanının yerleşik içtihadına göre, Avrupa Topluluğu
tarafından üçüncü ülkelerle akdedilen bir uluslararası andlaşma,
usule uygun şekilde yürürlüğe girmesinin ardından Avrupa Topluluğu hukukuna dahil olur. Adalet Divanı, uluslararası andlaşmaları
Topluluk organları tarafından imzalanıp onaylandığı için “Topluluk
organları işlemleri” niteliğinde görmektedir.
Avrupa Topluluğu Andlaşmasının 300. maddesinin 7. fıkrası gereğince Avrupa Topluluğunun taraf olduğu uluslararası andlaşma-
12
Bu madde şöyle ifade etmektedir: “Bu Protokolün kapsamına giren alanlarda, Türkiye üye devletlerin, Topluluğu
kuran Andlaşma uyarınca birbirlerine tanıdıklarından daha elverişli bir işlemden yararlanamaz.”
13
Bu madde şu lafza sahiptir: “1. Türk ekonomisinin bir faaliyet sektörünü veya dış mali istikrarını tehlikeye düşürecek
ciddi bozukluklar ortaya çıkar veya Türkiye’nin bir bölgesinin ekonomik durumunun bozulması şeklinde güçlükler
belirirse, Türkiye gerekli korunma tedbirlerini alabilir. Bu tedbirler ve bunların uygulama usulleri Ortaklık Konseyine
geciktirmeksizin bildirilir. 2. Topluluğun, bir veya birkaç üye devletin bir ekonomik faaliyet sektörünü; bir veya birkaç
üye devletin dış mali istikrarını tehlikeye düşüren ciddi bozukluklar ortaya çıkar veya Topluluğun bir bölgesinin ekonomik durumunun bozulması şeklinde güçlükler belirirse; Topluluk, gerekli korunma tedbirlerini alabilir veya ilgili
üye devlet veya devletleri bu tedbirleri almakla yetkili kılabilir. Bu tedbirler ve bunların uygulama usulleri Ortaklık
Konseyi’ne geciktirmeksizin bildirilir. 3, 1 ve 2. fıkralar hükümlerinin uygulanmasında, ortaklığın işleyişini en az aksatacak tedbirlerin öncelikle seçilmesi gereklidir. Bu tedbirler, ortaya çıkan güçlüklerin giderilmesi için gerekli ölçüyü
hiçbir şekilde aşmamalıdır. 4, 1, ve 2. fıkraların uygulanması sonucu alınan tedbirler üzerinde Ortaklık Konseyi’nde
danışmalar yapılabilir.”
14
Bu madde şöyledir: “Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu arasında bir ortaklık yaratan Anlaşmanın 4. maddesinde
belirtilen Geçiş Dönemi’nin gerçekleşme şartları, usulleri, sıra ve süreleri, bu protokol ile tespit edilmiştir.”
15
Malların serbest dolaşımının ilkesel olarak objeye ilişkin bu karakteri, onun korumasına kural olarak herkesin dayanabilmesini gerektirmektedir. Malların serbest dolaşımı, tacirler, özel kişiler, tedarikçiler ve tüketiciler için de geçerlidir.
ANKARA SANAYİ ODASI
MART-NİSAN 2008
Bkz. ATAD, 5.5.1982 tarihli Schul kararı, Rs. 15/81, Slg. 1982, 1409, Rn. 33; 7.3.1989 tarihli Schumacher kararı, Rs.
215/87, Slg. 1989, 617, Rn. 14 vd.; 7.3.1990 tarihli GB-INNO-BM kararı, Rs. C- 362/88, Slg. 1990, I-683, Rn. 8.
Öte yandan kişisel özellikler (örneğin üreticinin, ihracatçının veya ithalatçının, satıcının veya alıcının, sahibinin veya
alanın uyruğu veya mesleki niteliği vs.) malların serbest dolaşımının koruma alanının açılması için doğrudan bir rol
oynamaz. Bkz. ATAD, 1.7.1969 tarihli Social Fonds voor de Diamantarbeiders kararı, Rs. 2/69, Slg. 199, 211, Rn. 24
ve 26.
16
Krş. ATAD, 20.10.1993 tarihli Phil Collins kararı, verb. Rs. C-92/92 ve C-326/92, Slg. 1993, I-5145. Yabancı sanatçıların belirli yurtdışı gösterileri için fikri hakların korunmasına ilişkin bir ulusal düzenlemeyle yasaklanması gerçi onları
Alman sanatçılar karşısında ayrımcılığa maruz bırakmakta, fakat aynı zamanda bu gösterilerin kayıt edilmiş olduğu
plakların sınır ötesi dolaşımını teşvik etmektedir. Hatta Adalet Divanı, dolaylı şekilde malların dolaşımının negatif bir
etkilenmesi söz konusu olduğunda Avrupa Topluluğunu kuran Andlaşmanın 12. maddesine doğrudan bir aykırılığın
saptamasına girişmemektedir.
17
Krş. ATAD, 10.05.1995 tarihli Alpine Investment kararı, Rs. C-384/93, Slg. 1995, I-1141, Rn. 19.
18
ATAD, 7.3.1990 tarihli GB-INNO-BM kararı, Rs. C-362/88, Slg. 1990, I-683, Rn. 8; 13.10.1993 tarihli CMC Motorradcenter kararı, Rs. C-93/92, Slg. 1993, I-5009.
19
ATAD, 11.7.1974 tarihli Dassonville kararı, Rs. 8/74, Slg. 1974, 837, Rn. 5.
59
asodosya
lar, yalnızca Topluluğun kendisini
değil, aynı zamanda üye devletleri
de bağlar20. Üye devletler, hukuk
düzenlerini Topluluk müktesebatına
uyumlu hale getirmek için Topluluğun akdettiği uluslararası andlaşmaları iç hukukunda düzenlemeler
yapmak suretiyle yürürlüğe koymak zorundadırlar. Üye devletlerin
bu yükümlülüğü, Avrupa Topluluğu
Andlaşmasının 10. maddesinde öngörülen “Topluluğa sadakat” ilkesinden de çıkmaktadır.
Adalet Divanı, Demirel davasında21, Ankara Anlaşmasının Avrupa
Topluluğu hukukunun kapsamında
olduğunu açıklığa kavuşturmuştur.
Ayrıca Adalet Divanı, birçok kararında, Ortaklık Konseyi kararlarının
da yürürlüğe girmelerinin ardından
Ankara Anlaşmasının kendisi gibi
Avrupa Topluluğu hukukunun parçası olduğunu vurgulamıştır22. Ortaklık Konseyi kararlarının Topluluk
hukukunda geçerli olması, kural
olarak Topluluk organlarının bir aktarma işlemine bağlı değildir. Adalet Divanı, bunu Ortaklık Konseyi
kararlarının Ankara Anlaşmasının
uygulanması için çıkarıldığını ve
bu nedenle Anlaşma ile doğrudan
bağlantı içerisinde olduğunu ifade ederek gerekçelendirmektedir.
Adalet Divanının görüşüne göre,
Ortaklık Konseyi kararlarının Ankara Anlaşmasına ilişkin doğrudan
bağlantısı, anlaşmanın hükümlerini
yürürlüğe koyma işlevinden çıkmaktadır. Ortaklık ikincil hukuk kuralları, Anlaşma ile doğrudan bağlantısı nedeniyle Topluluk hukuku
bakımından anlaşma ile aynı sırada
yer alır. Fakat Topluluk hukukunda
bir aktarma işlemi gerekli olması
durumunda Topluluk organlarının
aktarma işlemleri ile aynı dereceyi
paylaşır.23
IV. Avrupa Topluluğu Yargısına
İntikal Eden Olaylar
A. Abdülnasır Savaş Olayı
Adalet Divanı, bu davayla serbest çalışan Türk vatandaşların
dolaşımını ilk defa incelemiştir24.
Davaya konu teşkil eden olay şöy20
leydi:
Türk vatandaşı olan Savaş çifti, 22 Aralık 1984 tarihinde ziyaret amacıyla bir ay süreli olmak üzere Birleşik Krallığa giriş vizesi
almıştır. Bu esnada kendilerine bir yerde çalışma, bir işyerinin
işletilmesi veya serbest bir mesleki faaliyetin yürütülmesine ilişkin
bir izin verilmemiştir. Ne var ki Savaş çifti, giriş vizesinin süresinin
dolmasına karşın ülkeyi terk etmeyerek ulusal göç hukuku kurallarını ihlal etmiştir. Ayrıca yasalara aykırı şekilde işyerleri açmıştır. Ancak bir müddet sonra oturma izni başvurusu yapmak durumunda kalmıştır. Yazışmalar ve onlara ilişkin dosyaların karışması
nedeniyle başvurularına ilişkin idari süreç uzamış ve sonunda 21
Mart 1994 tarihinde başvuruları reddedilmiş olup, durumlarının
ulusal hukukta öngörülen koşulları yerine getirmediği gerekçesiyle sınır dışı edileceği bildirilmiştir. Bu arada tekrar yeni işyerleri
açmış olan Savaş çifti, bu sınır dışı etme kararına itiraz etmiştir.
İdari süreçte bir sonuç alınamaması üzerine yargı yoluna gitmiştir. Bu bağlamda Savaş çiftinin avukatları, Katma Protokolün 41.
maddesinin Birleşik Krallığı yeni kısıtlamaların getirilmesinden alıkoyduğunu öne sürmüşlerdir. Ulusal mahkeme, Katma Protokolün
41. maddesinin doğrudan uygulanabilirliliği konusunda eminken,
Ankara Anlaşmasının davacı gibi yasa dışı şekilde bir üye devlette bulunan yabancılara haklar verip vermediği konusunda kuşku
duymuştur. Bu nedenle, bu hususun açıklığa kavuşturulması için
Adalet Divanına başvurmuştur.
B. Eran Abatay/Nadi Şahin Olayları
Serbest çalışan Türk vatandaşların dolaşımıyla ilgili ikinci karar,
Eran Abatay/Nadi Şahin birleşik davasında verilmiştir25. Bu davaya iki değişik olay konu olmuştur. Bu olaylar şöyleydi:
(i) Eran Abatay ve Diğerleri Olayı
Türk vatandaşları olan ve Türkiye’de ikamet eden Eran Abatay
ve iş arkadaşları, sınır aşan yük taşımacılığında sürücü personeli
olarak Mersin’de bulunan Bağır Dış Tic. ve Paz. Ltd. Şti. tarafından
istihdam edilmekteydi. Bu şirket, Almanya merkezli Baqir GmbH
şirketinin Türkiye’deki bir uzantısıydı. Abatay ve diğerleri, Baqir
GmbH adına Almanya’da kayıtlı tırlar ile Türkiye’de yetişen meyve
ve sebzeleri Almanya’ya taşımaktaydılar. Bu sürücülere 30 Eylül
Adalet Divanının görüşüne göre üye devletlerin bu yükümlülüğü, yalnızca iç ilişkide Topluluk karşısında borçlanılmış
olan bir Topluluk hukuku yükümlülüğüdür. Buna karşılık, üçüncü devletler karşısında bir etkisi yoktur.
21
ATAD, 30 Eylül 1987 tarih ve 12/86 sayılı Meryem Demirel - Schwäbisch Gmünd Şehri kararı Slg. 1987, 3719.
22
ATAD, 20 Eylül 1990 Tarih ve C-192/89 Sayılı Salih Zeki Sevince - Staatssecretaris van Justitie kararı, Slg. 1990,
I-3461.
60
23
Buna karşılık öğretide, Ortaklık Konseyi kararlarının bu açıdan nasıl bir statüye tabi tutulacağı oldukça tartışılmıştır.
24
ATAD, 11 Mayıs 2000 tarih ve C-37/98 sayılı The Queen gegen Secretary of State for the Home Department - Abdülnasır
Savaş kararı, Slg. 2000, I-2927.
25
ATAD, 21 Ekim 2003 tarih ve C-317/01 ve C-369/01 sayılı Abatay (diğerlerinin arasında) ve Nadi Şahin - Federal Çalışma Kurumu kararı.
ANKARA SANAYİ ODASI
MART-NİSAN 2008
asodosya
1996’ya kadar çalışma izni muafiyeti tanınmaktaydı; ancak bu tarihten
sonra ulusal mevzuatta çalışma izni
muafiyeti koşullarında kısıtlayıcı değişiklikler getirilmesi üzerine vize alınmak zorunda kalınmıştı.
doğruya 1/80 sayılı Ortaklık Konseyi Kararının 13. maddesinden
kaynaklandığını, bir yıllık yasal çalışmadan sonra aynı işveren
yanında çalışma iznini yeniletme hakkını tanıyan bu Kararın 6.
maddesi uyarınca, 1993 yılında başlayan ve 1996 yılına kadar
süren zaman içinde ulusal iş hukukuna göre kazanılan bir statüyü elde etmiş olduklarını savunmuşlardır.
Açılan davalar üzerine Nürnberg
Sosyal Mahkemesi, 27 Ekim 1998 tarihli kararıyla davacıların çalışma iznine ihtiyaçlarının olmadıklarını hükme bağlamıştır. İstinaf başvurusuna
bakan Bavyera Eyalet Sosyal Mahkemesi, 1/80 sayılı Ortaklık Konseyi
Kararının 13. maddesinde öngörülen
mevcut durumu geriye götürmeme
koşulunun Türk tır sürücülerinin faaliyetlerine Almanya’da başlamış olduğu
zamanda geçerli olan haklarını güvence altına aldığını ve Türk sürücülerinin
anılan düzenlemede değinilen işgücü
pazarlarında çalışmasını da kapsadığını kabul etmiştir. Bundan dolayı, yürürlükteki ulusal mevzuatın adı geçen
Türk sürücülerinin Alman işgücü pazarına katılmasına önemli bir kısıtlama getirmiş olduğunu vurgulayarak,
1/80 sayılı Ortaklık Konseyi Kararının
ihlal edildiğini hükme bağlamıştır.
Temyiz incelemesini yapan Federal Sosyal Mahkemesinin
11. Senatosu, bir Türk işverenin işçileri olarak davacılar Abatay ve iş arkadaşlarının, Alman hukukuna göre sınır aşan yük
taşımacılığında çalışma izni olmadan Almanya’da kayıtlı araçları
kullanmaya haklarının olmadığını tespit etmiş olmakla birlikte,
davacılar Abatay ve diğer iş arkadaşları tarafından talep edilen
çalışma izni muafiyetinin, 1/80 sayılı Ortaklık Konseyi Kararının 13. maddesinden ve Katma Protokolün 41. maddesinin 1.
fıkrasından ortaya çıkabileceğini ihtimal dairesinde görmüştür.
Zira Çalışma İzni Tüzüğünün 1 Eylül 1993 ve 10 Ekim 1996’de
yürürlüğe giren değişikliklerinin 13 ve 41. maddeler anlamında
yeni kısıtlamalar olarak görülebilme durumu vardır. Bu nedenle
11. Senato, Adalet Divanından ön karar isteminde bulunmuştur.
Federal Çalışma Kurumu, temyiz
başvurusunda, Katma Protokolün 41.
maddesine konulan düzenleme şekli içerisinde işçiler lehine bir mevcut
durumu geriye götürmeme koşulunun
öngörülmediğini ileri sürmüştür. Ayrıca, 1/80 sayılı Ortaklık Konseyi Kararının 13. maddesinin sadece bir üye
devletin sınırları içinde yasal olarak
ikamet etmekte olan Türk işçileriyle ilgili olduğu ve bu nedenle mevcut
olaya uygulanamayacağı vurgulanmıştır. Federal Çalışma Kurumu, 1993
ve 1996’da yapılan ulusal hukuktaki
değişikliklerin, Katma Protokolün 41.
maddesinde düzenlenmiş olan taraflar
arasında yeni kısıtlamaların konulması yasağına aykırılık oluşturmadığını,
çünkü hizmetlerin serbest dolaşımına
ilişkin bu koruma hükmünün, işgücü
pazarına giriş hakkına yönelik dolaylı
etkilerinin olamayacağını; aksi halde,
Ortaklık Anlaşmasının ruhu ve amacına aykırı bir durumun doğacağını belirtmiştir.
Buna karşılık davacılar Abatay ve iş
arkadaşları, çalışma izni muafiyetinin
tespitine ilişkin haklarının doğrudan
ANKARA SANAYİ ODASI
MART-NİSAN 2008
(ii) Nadi Şahin Olayı
Aslen Türk vatandaşı olan, fakat 1991 yılında Alman vatandaşlığına geçen Nadi Şahin, hem Göppingen’de (Almanya) merkezi bulunan Şahin Internationale Transporte nakliye şirketinin
hem de merkezi İstanbul’da bulunan Anadolu Dış Ticaret AŞ
adlı firmanın sahibidir. Şahin Internationale Transporte, Almanya ile Türkiye, İran ve Irak gibi üçüncü ülkeler arasında sınır
aşan yük taşımacılığında kullanılan birçok tıra sahiptir. Tüm
tırlar Almanya’da kayıtlıdır. Şahin Internationale Transporte ve
Anadolu Dış Ticaret AŞ arasında yapılan acentecilik sözleşmesi, Anadolu Dış Ticaret AŞ’nin, sınır aşan taşımacılık hizmetleri
için Şahin Internationale Transport firmasının tırlarını kullanacağını öngörmüştür. 1 Eylül 1993 tarihinden önce Nadi Şahin,
Türkiye’de yaşayan ve daha önce Anadolu Dış Ticaret AŞ ile
iş akitlerini yapmış olan 17 Türk vatandaşını Almanya’da kayıtlı tırların sürücüleri olarak istihdam etmiştir. Her defasında
bu işçilere, Almanya’nın İstanbul Başkonsolosluğu tarafından
Almanya’da çalışmak için giriş vizesi verilmiştir. Ancak ulusal
mevzuattaki yeni düzenlemelerin ardından Federal Çalışma Kurumu, Almanya’da kayıtlı araçları kullanan yabancı sürücülerin
yabancı işletmelerle ilgileri olsa da artık çalışma izni muafiyetine
sahip olamayacaklarını gerekçe göstererek, bu işçilere çalışma
izni muafiyetini tanımamıştır. Bunun üzerine Nadi Şahin, yargı
yoluna başvurmuştur.
Ulm Sosyal Mahkemesi, 10 Şubat 1998 tarihli kararı ile adı
geçen 17 işçinin çalışma izni zorunluluğundan muaf olduklarını
tespit etmiştir. Baden -Württemberg Eyalet Sosyal Mahkemesi,
27 Temmuz 2000 tarihli kararı ile Katma Protokolün 41. maddesinin 1. fıkrasına gönderme yaparak Federal Çalışma Kurumunun istinaf başvurusunu reddetmiş ve 1 Ocak 1973 tarihinde
geçerli olan hukuki durumun devam ettiğini saptamıştır. Federal
Çalışma Kurumu, bu karara karşı yapmış olduğu temyiz başvurusunda, ulusal hukuka aykırı bir durumun oluştuğunu ileri
sürmüştür. Buna karşılık davacı Şahin, gerek Katma Protokolün
61
asodosya
41. maddesinin 1. fıkrasının, gerekse 1/80 sayılı Ortaklık Konseyi Kararının 13. maddesinin, Türk işçilerinin
çalışma izni muafiyetine ilişkin hiç
bir yeni kısıtlamanın konulamayacağını öngören bir mevcut durumun
geriye götürülmeme koşulunu içerdiğini ileri sürmüştür.
Temyiz incelemesini yapan Federal Sosyal Mahkemesinin 7. Senatosu, sürücülerin Baden - Württemberg
Eyalet Sosyal Mahkemesi tarafından
tespit edilen çalışma izni muafiyetlerinin, işverenlerin kim olduğuna
göre farklı değerlendirilebileceğini,
ama bunun için gerekli olan somut
saptamalarda bulunmaya yetkili olmadığını, bu nedenle meseleyi yalnızca Eyalet Sosyal Mahkemesine
geri gönderilmesinin mümkün olduğunu belirtmiştir. Fakat Senato,
sürücülerin 1973 yılında geçerli olan
hukuki durum ilişkisinde Topluluk
hukukundan doğan bir hakları varsa,
bu koşullar altında bir geri gönderme kararına gerek duyulmayabileceğini eklemiştir. Bu bağlamda ilgili
hükmün, ya söz konusu sürücüler
gibi bir konumda bulunan işçilerin
ulusal iş hukuktaki durumlarını güvence altına aldığı çerçevede Katma
Protokolün 41. maddesinin 1. fıkrası veya 1/80 sayılı Ortaklık Konseyi
Kararının 13. maddesi ve herhalde
yan yana olmak üzere her iki hükmün olacağı belirtilmiştir. 7. Senato, her iki hükümden gerek birinin
gerekse diğerinin söz konusu somut
olay silsilesi için kurallar öngörüp
öngörmediği sorusu ortaya çıktığı
için, Adalet Divanının yorumuna ihtiyaç duymuştur.
C. Veli Tüm/Mehmet Darı Olayı
Serbest şekilde çalışan Türk vatandaşların dolaşımıyla ilgili son karar, Veli Tüm/Mehmet Darı davasında verilmiştir26. Davaya konu teşkil
eden olay şöyle gelişmiştir:
Veli Tüm ve Mehmet Darı, Türk
vatandaşlarıdır. Veli Tüm, 2001 yılında Almanya’dan, Mehmet Darı ise
1998 yılında Fransa’dan deniz yoluyla İngiltere’ye kaçak olarak gelmiş
olup, 1971 tarihli Büyük Britanya
Birleşik Krallığı Göç Yasasının 11 (1)
26
62
maddesi uyarınca ülkeye geçici olarak kabul edilmişlerdir. Ancak
bu durum, onlara bağımsız bir şekilde çalışma izni vermemekteydi. Mehmet Darı, Londra’da bir pizzacı dükkanı açarken, Veli Tüm
ise Kuzey Londra’da bir temizlik şirketi kurmuştur. Her ikisi de
İngiliz makamlarından bu işyerlerini işletebilmek için 1971 tarihli
Göç Yasasına göre yasal şekilde ülkeye girebilmek için başvurmuştur. Fakat 12 Mayıs 2003 tarihli kararında Secretary of State, 1971
tarihli göç mevzuatının yerine 1994 yılında getirilen değişiklikleri
esas alarak, Tüm ve Darı’nın başvurularının reddedilmesine karar
vermiştir. Bu red kararına karşı açılan iptal davasında High Court
of Justice, 19 Kasım 2003 tarihinde Tüm ve Darı’yı haklı bularak, yapmış oldukları başvurularının 1973 yılında yürürlükte olan
göç kurallarına göre değerlendirilmesi gerektiğine karar vermiştir.
Mahkeme, kararında, Katma Protokolün 41. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen mevcut durumun kötüleştirilmemesi kuralının
bu bağlamda uygulanması gerektiğini açıkça hükme bağlamıştır.
High Court’un bu kararı, 24 Mayıs 2004 tarihinde Court of Appeal (İngiltere&Galler) tarafından uygun bulunmuştur. 9 Temmuz
2004 tarihinde Secretary of State, Court of Appealın kararına karşı
Lordlar Kamarası nezdinde temyiz yoluna başvurmuştur. Lordlar
Kamarası, bu tartışmalı hususun açıklığa kavuşturulması amacıyla
Avrupa Topluluğu Andlaşmasının 234. maddesi uyarınca görüş istemek üzere Adalet Divanına müracaat etmiştir.
V. Avrupa Toplulukları Adalet Divanı Tarafından Katma
Protokolün 41. Maddesinin 1. Fıkrasının Yorumlanması
Adalet Divanı, Katma Protokolün 41. maddesinin ana hatlarını ilk kez Savaş kararında saptamış olup, Abatay/Şahin ve Tüm/
Darı kararları ile bunu daha da belirginleştirmiştir. Adalet Divanının içtihatlarında hükme bağlamış olduğu hususlar, aşağıda kısaca
özetlenmiştir.
Evvela Adalet Divanı, Katma Protokolün 41. maddesinin Topluluk hukukundan doğrudan çıkan ne bir yerleşme hakkını, ne de bir
oturma hakkını kurduğunu, bunun yerine, bir yandan akit tarafların, yerleşme hakkı ve hizmetlerin serbest edimine yeni kısıtlamalar koymaktan (kötüleştirme yapmaktan) sakınmalarını, diğer
yandan yerleşme hakkına ve hizmetlerin serbest dolaşımına ilişkin
mevcut kısıtlamaları aşamalı olarak kaldırmalarını öngördüğünü
hükme bağlamıştır.
Adalet Divanının içtihatları gereğince Avrupa Birliği üye devletleri, Türk vatandaşların yerleşme serbestisi ve sundukları hizmetlerinin serbest dolaşımına ilişkin mevcut durumun kötüleştirilmemesi konusunda yükümlülük altında bulunmaktadırlar.
Adalet Divanı, mevcut durumun kötüleştirilmemesi kuralının
Katma Protokolün yürürlüğe girdiği tarihte geçerli olan durumdan
daha katı kurallara tabi tutulmasını amaçlayan veya sonucu olan
yeni önlemlerin getirilmesini yasakladığını vurgulamıştır. Adalet
Divanının görüşüne göre, burada hareketsizlik (standstill) kuralından kaynaklanan bir menfi yükümlülük söz konusudur. Bu yükümlülük, başkaca bir düzenlemeye gerek olmaksızın doğrudan
uygulanabilir niteliktedir27. Bu nedenle ilgililer, bulundukları ülkenin idari ve yargı mercileri nezdinde bu hükme dayanarak hak talebinde bulunabilirler. Bundan dolayı, bu hükmün uygulandığı Türk
vatandaşları, ev sahibi devletin ulusal hukukunun bağdaşmayan
kurallarının uygulanmasını önlemek üzere ulusal veya Topluluk
mahkemelerinin önünde ona dayanabileceklerdir. Ne var ki yukarıda izah edildiği gibi ne bu kuralın kendisinden ne de onu içeren
ATAD, 20 Eylül 2007 tarih ve C-16/05 sayılı Veli Tüm/Mehmet Darı Secretary of State for the Home Department karşı
The Queen kararı.
27 Bkz. ATAD, Savaş kararı, Slg. 2000, I-2927.
ANKARA SANAYİ ODASI
MART-NİSAN 2008
asodosya
28
Katma Protokolün 41. maddesinin
genelinden kendiliğinden ev sahibi
ülkeye girme, orada yerleşme ve
çalışma hakkı çıkmaktadır. Mamafih
böyle bir pozitif hak, ulusal hukuka tabi olmaya devam etmektedir.
Keza Ortaklık Konseyi, akit tarafların yerleşme serbestisinin mevcut
kısıtlamalarını Ankara Anlaşmasının
13. maddesinin ilkelerine göre etkin bir şekilde kaldırmaları yönünde
şimdiye kadar Katma Protokolün 41.
maddesinin 1. fıkrası temelinde hiçbir önlem almamıştır.
önce Türkiye’nin coğrafi durumunu göz önüne alınarak tespit edilecektir. Dolayısıyla bu alanda neşredilecek kuralların Avrupa Topluluğunu Kuran Andlaşma nedeniyle uygulanan kurallara uygun
olması gerekli değildir. Keza Ortaklık Konseyi tarafından şimdiye
kadar ulaştırma alanında uygulanan Topluluk hükümlerinin Türkiye Cumhuriyeti’ne teşmil edilmesine ilişkin hiç bir önlem alınmamış olduğundan, A(E)T - Türkiye Ortaklığının şu andaki gelişim
aşamasında bu alanda hiçbir spesifik düzenleme mevcut değildir.
Bu nedenle, A(E)T - Türkiye Ortaklığı çerçevesindeki sınır aşan
yük taşımacılığı alanında söz konusu olan hukuki durum, Topluluk
dahilindeki geçerli olan hukuk ile eş değer tutulamaz. Öyleyse, bu
Ortaklığa ilişkin olarak ulaştırma hizmetleri, Topluluk içi ulaştırma
hizmetlerinden farklı olarak genelde hizmetlerin dolaşımına uygulanan kurallara tabidir.
Böylece Katma Protokolün 41.
maddesinin 1. fıkrasında yer aldığı
gibi bir mevcut durumun kötüleştirilmesi yasağı, yerine geçtiği ilgili
maddi hukuk kuralını uygulanamaz
duruma getiren “maddi bir kural etkisine” sahip değildir, aksine pratik
olarak bu üye devlette yerleşme
serbestisinden faydalanmak isteyen
bir Türk vatandaşının durumunu bir
üye devlet düzenlemesinin hangi
hükümlerine göre değerlendirilmesi
gerektiğini zamansal açıdan düzenleyen “usulü bir kural” teşkil etmektedir. O halde mevcut durumun kötüleştirilmesi yasağı, üye devletlerin
ulusal göç politikalarını düzenleme
yetkilerini tartışmaya açmamaktadır. Zira bununla bağlanan bir hareketsiz kalma yükümlülüğü, bu yolla
yabancılar hukukuna ilişkin üye devletlerin egemen yetkilerinin özünde
dokunulmuş olduğunun kabul edilmesine olanak vermez.
Adalet Divanı, diğer bir husus olarak, Katma Protokolün 41.
maddesinin 1. fıkrasının kişi bakımından uygulanma alanını incelemektedir. Yasal şekilde bir üye devlette hizmetler sunan ve merkezi Türkiye’de bulunan bir işletme, şüphesiz bu hükme dayanabilecektir. Fakat Adalet Divanı, yalnızca bir üye devlette hizmetler
sunan ve merkezi Türkiye’de bulunan teşebbüslerin değil, üstelik
bu teşebbüslerde istihdam edilen kişilerin de28 hizmetlerin serbest
dolaşımının kısıtlanmasına karşı koymak için Katma Protokolün 41.
maddesinin 1. fıkrasına dayanabileceği görüşündedir29. Zira hizmet
sunan birisi, çalışanları olmadan hizmetlerini sunamaz30. O halde,
hizmeti sunan teşebbüsler tarafından istihdam edilen personel de
hak sahibi olabilmektedir. Fakat yerleşik içtihada göre, hizmet sunan birisi, yerleşik olduğu devlet karşısında hizmetlerin serbest
dolaşımına yalnızca hizmetlerin diğer bir üye devlette yerleşik olan
hizmet alıcılarına sunulması durumunda dayanabilecektir.
Hollanda Hükümetinin, Abatay/
Şahin davasında öne sürdüğü Katma
Protokolün 41. maddesinde öngörülen mevcut durumun kötüleştirilmemesi kuralının ulaştırma alanında
uygulanmayacağı itirazı, Adalet Divanınca kabul görmemiştir. Adalet
Divanının görüşüne göre, Avrupa
Topluluğunu Kuran Andlaşmanın
ulaştırma konusunda özel bir başlık içermesine karşın, A(E)T - Türkiye Ortaklığında durum farklı teşkil
etmektedir. Çünkü A(E)T - Türkiye
Ortaklığı kurallarına göre, Avrupa
Topluluğunu Kuran Andlaşmanın
ulaştırma ile ilgili hükümlerinin Türkiye Cumhuriyeti’ne teşmil etmenin
ayrıntıları ve koşulları her şeyden
Veli Tüm/Mehmet Darı davasında Adalet Divanı, Birleşik Krallığın,
diğer her aksi yorumun sonunda kandırıcı veya istismar edici davranışların desteklenmesine yol açacağı nedeniyle sığınma başvurusu kabul edilmeyip sınır dışı edilen kişilerin daha sonra Katma Protokolün 41. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen mevcut durumun
kötüleştirilmemesi kuralına dayanmalarının mümkün olamayacağı
argümanını reddetmiştir. Adalet Divanının yerleşik içtihadına göre,
hak sahibi kişilerin, bu davranışlarını kandırma veya istismar etme
düşüncesiyle yaptıklarında zaten Topluluk hukukuna dayanamayacaklardır. Ayrıca ulusal mahkemeler, somut olayda ilgilinin istismar
veya kandırmaya yönelik davranışlarını objektif koşullar temelinde
dikkate alarak, gerektiğinde onlara Topluluk hukukunun ileri sürülen hükümlerinden çıkan avantajı reddedebileceklerdir. Fakat
Veli Tüm ve Mehmet Darı’nın somut olayda kandırmaya yönelik
herhangi bir eylemde bulunduklarına dair ortada bir isnadın bulunmadığı ve ayrıca kamu düzeni,
kamu
güvenliği
veya kamu sağlığı gibi korunması
gerekli haklı devlet menfaatlerinin
de söz konusu
olmadığı açıktır.
Nitekim yalnızca
Topluluk
hukukunda öngörülen
Kararda değinilen tır şoförlerinin yanı sıra teslim edilen makinelerin montajı, kurulması ve tamiri için görevlendirilen
işçiler ve benzer konumda bulunan diğer işçiler de bu kapsama girmektedir.
29
Genel savcı, Adalet Divanı ile aynı görü paylaşmaktadır. Genel savcının nihai mütalaası http://www.curia.eu.int/en/actu/
communiques/-cp03/aff/cp0338en.htm - 9k adresinden erişilebilir.
30
Adalet Divanının görüşüne göre, hizmet sunan birisi, çalışanları olmadan hizmetlerini sunamaz. Kanımızca, bu saptama
ANKARA SANAYİ ODASI
MART-NİSAN 2008
doğru olmakla birlikte, varılan sonuç yanlıştır. Çalışan personel için ulusal mevzuatta getirilen yeni kısıtlayıcı düzenlemeler, elbette teşebbüslerin hizmet sunma serbestisini engeller. Ancak buradan, bunun ötesinde ayrıca çalışanlar için
haklar çıkarılamaz. Zira hizmetlerin serbest dolaşımı sadece bağımsız şekilde hizmet sunan kişiler için geçerlidir. Bunlar
nezdinde çalışanlar, sadece iş ilişkileri çerçevesinde hizmetlerin sunumuna katılmaktadır. Bu kişiler, hizmetleri kendi
adına değil, işverenleri adına sunmakta, dolayısıyla Katma Protokolün 41. maddesinin 1. fıkrasının muhatabı değildir.
63
asodosya
avantajlara istismar edici bir şekilde elde etmek için mevcut durumun
kötüleştirilmemesi kuralına dayanılmış olduğu somut bir biçimde ortaya
konulmamıştır. O halde Veli Tüm ve
Mehmet Darı’nın, Birleşik Krallık topraklarına giriş başvurusu yapmadan
önce yerleşme serbestisinden faydalanmak amacıyla sığınma başvurusu
yapmış olmalarının ve bu başvurunun
bu üye devletin yetkili makamları tarafından reddedilmiş olmasının içinde
istismar ve dolandırıcılık eylemi görülemez. Kaldı ki Katma Protokolün
41. maddesinin 1. fıkrası, uygulanma
alanını sığınmacı statüsü verilmeyen
Türk vatandaşları karşısında sınırlandırılmasını da içermemektedir. Dolayısıyla Veli Tüm ve Mehmet Darı’nın
sığınma başvurularının reddedilmiş
olması, bu hükmün ulusal yargıda
görülen davalarda uygulanabilir olup
olmadığının hükme bağlanması için
tamamen önemsiz kalmaktadır.
VI. Türk Girişimcilerin
Sahip Olduğu Hakların
Çerçevesi
Katma Protokolün 41. maddesinin 1. fıkrasında öngörülen
mevcut durumun kötüleştirilmemesi kuralından, malların
serbest dolaşımını düzenleyen
normlardan ve genel eşit muamele emrinden çıkan yasaklara
dikkat edilmesi zorunludur.
Mevcut durumun kötüleştirilmemesi kuralı, bireyler için doğrudan bir serbest dolaşım hakkını tesis etmese de, Avrupa Birliği
ve üye devletlerinin Türk girişimcilerin serbest dolaşımına ilişkin
yeni kısıtlamalar getirme yetkisini tümüyle ortadan kaldırmaktadır. Bu yüzden, Türk girişimcilere önce vize muafiyeti getiren
bir ülke, bu muafiyeti sonradan
haklı bir neden olmaksızın ortadan kaldıramaz.
Avrupa Birliği’nin hangi üye
devletlerinin bu kuraldan etkilendiği hususu hukuki bir sorun
A. Ev Sahibi Üye Devlette Serbest Şekilde
Çalışmak Amacıyla Giriş ve Yerleşme Hakkı
Yukarıda yapılan izahatlardan
anlaşılacağı
üzere serbest şekilde çalışan Türk vatandaşların
ve bu anlamda Türk girişimcilerin Avrupa Birliği
üye devletlerinde dolaşım
hakkı, açıkça öngörülmüş
değildir. Dolayısıyla Türk
girişimcileri, prensip itibariyle Avrupa Birliği’nin ve üye devletlerinin genel yabancılar (hukuku)
rejimine tabidir. Fakat Avrupa Birliği ve üye devletlerinin bu yetkisi, üç
bakımından önemli bir sınırlandırmaya uğramaktadır. Nitekim
olmayıp, yalnızca maddi bir tespit sorunudur. Bu durum üye
devletten üye devlete farklılık
arz edebilmektedir. Adalet Divanı kararlarından anlaşıldığı üzere
Büyük Britanya Birleşik Krallı-
31 10 Eylül 1965 tarihli Alman Yabancılar Kanunun Uygulama Tüzüğünün 13 Eylül 1972 tarihinde yapılan değişikliği ile
kazanç getirici bir işte çalışmak isteyen Türk vatandaşları için vize ve çalışma izni zorunluluğu getirilmiştir. Bununla
birlikte, aşağıda belirtilen kişiler için çalışma izni mecburiyeti aranmamaktadır:
-
15 Ocak 1972 tarihli İşletme Sözleşmesi Yasasının § 5 II’de gösterilen kişiler ve genel yetki veya ticari mümessil yetkisi
verilmiş olan yönetici personel;
-
Sınıraşan yolcu ve yük taşımacılığında sürücü personel ve deniz gemileri, iç sular gemileri ve hava yolu araçlarının
mürettebatı (bu Tüzüğün geçerli olduğu alanda merkezi olan teşebbüsün nezdinde bir iş için uçak kaptan pilotları, uçak
mühendisleri ve uçuş rotacıları hariç olmak üzere);
-
Çalışma süresinin iki ayı aşmamak koşuluyla, yurt dışındaki mutat ikametinin muhafazası altında teslim edilen tesisat
ve makinelerin montajı, kurulumu ve tamiri bağlamında yurtdışında merkezi bulunan işvereni tarafından istihdam edilen
personel;
-
Çalışma süresinin iki ayı aşmamak koşuluyla; yurtdışındaki mutat ikametinin muhafazası altında bu Tüzüğün geçerlilik
alanında bilimsel konferans veren, sanatsal gösterilerde bulunan ve sporsal etkinlik düzenleyen kişiler;
-
Yalnızca ara sıra günlük gösterilerde görev alan kişiler;
-
Yüksekokul nezdinde öğretim elemanları, bilim adamları ve asistanlar veya resmi araştırma merkezleri ve mali kaynaklarının münhasır şekilde ve büyük ölçüde kamu eliyle karşılanan araştırma merkezleri nezdinde görev yapan bilim
adamları, resmi okullar ve devletçe tanınan özel tamamlayıcı okullarda görev yapan öğretim elemanları;
64
ğı, Katma Protokolün yürürlüğe
girdiği anda Türk girişimcilerin
ve diğer serbest çalışanlarının
vizesiz olarak ülkesine gelmesine ve orada çalışmasına imkan
vermekteydi. Almanya Federal
Cumhuriyeti ise bu muafiyeti
kısmen öngörmüştü.31. Ancak
her iki üye devlet, daha sonra
serbest çalışanların ülkelerine
girişlerine ve orada serbest çalışma amacıyla yerleşmelerine
kısıtlamalar getirmişlerdir. Adalet Divanı, Katma Protokolün 41.
maddesinin 1. fıkrasının böyle
yeni kısıtlayıcı önlemlerin getirilmesinin karşısında olduğuna
hükmetmiştir.
Üye devletlerin yabancıların
ülkeye girişlerine ilişkin düzenlemeleri, Amsterdam Andlaşmasıyla tüm üye devletler için geçerli
olan bir Topluluk düzenlemesiyle değiştirilmiştir. 539/2001/AT
sayılı Tüzüğün hükümleri
gereğince Türk vatandaşları, üye devletlerin
dışı sınırlarından giriş
yaparken bir vizeye sahip olmak zorundadır.
Tüzük, mevcut durumun
kötüleştirilmemesi kuralı
çerçevesinde Türk vatandaşları için bir istisnayı
öngörmemektedir.
Bunun sebebi, üye devletlerin Türk vatandaşlarına
uyguladıkları yabancılar
politikalarının farklılığına
dayanmaktadır.
Ancak
bunun içinde, Katma Protokolün 41. maddesinin
1. fıkrasına aykırılık oluşmaktadır. Çünkü Topluluk hukukunun
ikincil hukuk kaynakları, Adalet
Divanı içtihatlarında hükme bağlanmış olduğu üzere Topluluğun
üçüncü ülkelerle imzalamış olduğu uluslararası andlaşmala-
-
Bu Tüzüğün geçerlilik alanında yılda iki aya kadar geçici bir çalışma için yüksekokul ve meslek okulları öğrencileri, uluslararası değişimde bir tatil çalışması için yabancı yüksekokul ve meslek okul öğrencileri ve Federal Çalışma Kurumunun
bir hizmet birimi tarafından sağlanan bir tatil çalışması için öğrenciler;
-
Yabancılar Yasasının § 49 I göre Yabancılar Yasasının uygulanmadığı veya § 49 II göre ikamet iznine ihtiyacı olmayan
kişiler;
-
Merkezi yurtdışında bulunan işverenleri için bu Tüzüğün geçerlilik alanında çalışan ve Federal Hükümetin Basın ve
Enformasyon Kurumu tarafından tanınan gazeteciler, muhabirler ve araştırmacılar.
Bunların haricindeki Türk vatandaşlarına Almanya’da serbest bir çalışmanın yerine getirilmesine izin verilmeksizin böyle
bir giriş mümkün değildir. 1973 yılında Alman yasama organı, yabancıların yalnızca istisnai durumlarda ve yalnızca takdir suretiyle bağımsız şekilde çalışmalarını mümkün kılmıştır. Yasa değişiklikleri, yetkili makamlarının önceden mevcut
takdir alanlarını giderdiğinde, o ana kadar caiz, fakat hukuken kati şekilde buyrulmayan idari bir uygulamayı bağlayıcı
hale getirip, böylece aynı zamanda o ana kadarki hukuka göre caiz olan idari işlemleri kaldırdığında Katma Protokolün
41. maddesine aykırılık teşkil etmez. Bkz. BVerwG, 26.2.2002 tarihli karar, 1 C 21.00, InfAuslR 2002, 338. 1990 tarihli
Alman Yabancılar Yasasının yürürlüğe girmesinden itibaren ikamete hak sahibi olanların bağımsız şekilde çalışmalarına
müsaade edilmektedir (§ 27 I). Bu düzenleme, bir ikamet hakkının verilmesine ilişkin koşulların da dahil olmak üzere
gelecekteki yasa değişikliklerinde bu yüzden mevcut durumun kötüleştirilmemesi kuralına tabi olmaktadır. Bu bağlamda
ayrıca, Avrupa Yerleşme Sözleşmesi gereğince kolaylaştırılmış serbest çalışmaya başlamaya da dikkat çekilmelidir. Bu
Sözleşmenin 12. maddesinin 1. fıkrasına göre, aralıksız beş yıl çalışmanın veya aralıksız on yıl ikametin ardından veyahut
sürekli oturum hakkının tanınmasıyla her türlü işe girişe müsaade edilmektedir. Sözleşme, Türkiye için de geçerlidir.
ANKARA SANAYİ ODASI
MART-NİSAN 2008
asodosya
ra aykırı olamaz. Topluluğun taraf
olduğu uluslararası andlaşmalar,
Avrupa Topluluğunu Kuran Andlaşmanın 300. maddesinin 7. fıkrası
gereğince hem Topluluğun kendisi
hem de üye devletleri için bağlayıcıdır. 539/2001/AT sayılı Tüzüğün geçerliliği altında uluslararası
yükümlülüğün önceliği nedeniyle
hizmet sunan Türk vatandaşların
bazı üye devletlere ilişkin olarak
eski vize muafiyetlerinin devam ettiği kabul edilmelidir. Tüzüğün Türk
vatandaşları karşısında bir vize zorunluluğu kurması sonucu değiştirmez.
Türkiye karşısında Avrupa Topluluğu ve üye devletleri tek akit
taraf olarak çıktıkları için, önceden üye devletlere ait olan yetkilerin Avrupa Topluluğu tarafından
kullanılmaya başlanılması, Katma
Protokolün 41. maddesinin 1. fıkrasında yer alan mevcut durumun
kötüleştirilmemesi kuralı açısından
bir önemi yoktur. Dolayısıyla Avrupa Topluluğu, yeni yetkiler elde etmesiyle üye devletleri mevcut durumun kötüleştirilmemesi kuralına
aykırı davranmaya zorlayamaz.
Avrupa Birliği ülkelerine mal
ihraç eden veya oradan mal ithal
eden veyahut onların üzerinden
mal transfer eden Türk girişimcilerin gümrük birliği kapsamında bazı
durum ve koşullar altında ev sahibi
üye devlete giriş ve orada yerleşme hakları oluşabilmektedir. Malların serbest dolaşımı, prensipte ev
sahibi üye devletteki vazgeçilemez
hazırlık ve uygulama eylemleri de
dahil olmak üzere malların piyasaya sürülmesini de korur. Sürümü
artırıcı önlemler, numuneler, malların transferi ve malların sürümü
bağlantısında bulunan sözleşmelerin yapılması ve uygulanması bunlar arasında sayılmaktadır32.
Ayrıca ilgili Türk girişimcilerin
Avrupa Birliği üye devletlerinde
açılan fuarlara ve yapılan ihalelere
katılabilmesi gerekir. Bu bağlamda
vize sorunları getirilmesi veya benzer engellemeler, malların serbest
dolaşımını zedelemesi durumunda
eş etkili önlem olarak 1/95 sayılı
Ortaklık Konseyi Kararının açıkça ihlalini oluşturur.
Türk girişimcileri, gümrük birliğinin kapsamına giren durumlarda ev sahibi üye devletin rekabeti bozucu önlemlerine karşı
da korunmalıdır. Aksi halde, malların serbest dolaşımının içeriği
boşaltılmış olur. TOBB Ulaştırma
ve Lojistik Sektör Meclisi Başkanı Çetin Nuhoğlu, bu bağlamda
haklı olarak şöyle saptamalarda
bulunmaktadır33:
“AB ülkelerinin münferiden
uyguladıkları kotalar nedeni ile
Türkiye’den sevk edilen mallar
varış ülkelerine en ekonomik
yolu takip ederek ulaşamamakta, transit geçişleri dolambaçlı ve
masraflı şekilde gerçekleşebilmektedir. Gümrük Birliği kurallarına göre bir malın ithalatında
ya da ihracatında, adı ve nedeni
her ne olursa olsun gereksiz maliyetlere yol açan uygulamalar
gümrük vergisi ile eş etkili vergidir ve yasaktır. Türk karayolu
taşımacılarının harcadıkları her
gereksiz yakıtın ya da sürenin
uzaması nedeni ile ortaya çıkan
her ek maliyetin faturası sonuçta Türk sanayi üreticisine fatura
edilmektedir. Ortaya çıkan bu
görüntü içinde özellikle küresel
rekabet koşullarının kalite/maliyet/vakit üçgeninde gerçekleştiği dikkate alındığında, Türk
sanayi üreticilerinin karayolu taşımacılarının üstünden ciddi bir
haksız rekabet ve “unfair trade”
olgusu ile karşı karşıya bırakıldıkları açıktır.
Türk kamyon şoförlerine uygulanan vizeler hem miktar kısıtlaması ile eş etkili önlem hem
de gümrük vergisi ile eş etkili
vergi niteliğindedir…”
Öte yandan hiç şüphesizdir ki,
ev sahibi üye devlet de bazı haklı nedenlere dayanabilir. Malların
serbest dolaşımı için getirilen
kısıtlama nedenleri burada da
geçerlidir. Bu kısıtlama nedenleri hem mala hem de ilgili kişi ile
32 ATAD, 7.3.1990 tarihli GB-INNO-BM kararı, Rs. C-362/88, Slg. 1990, I-683, Rn. 8; 13.10.1993 tarihli CMC Motorradcenter kararı, Rs. C-93/92, Slg. 1993, I-5009.
ilgili olabilir. Yani, Türk menşeli
bir malın ev sahibi üye devlette
örneğin kamu sağlığı nedenleriyle ithaline izin verilmiyorsa,
o malı ihraç etmek isteyen kişiye ülkeye giriş vizesi verilmesi
zorunluluğu yoktur. Çünkü ilgili
kişinin bu hakkı, malın serbest
dolaşımından türetilmektedir. O
nedenle, aslın mukadderatına
tabi olup, onu geçmesi mevzu
bahis olamaz. Ancak buradan,
bir malın ülkeye girişine izin verilmesi zorunluysa, o malı ihraç
eden kişinin de mutlaka ülkeye girmesine müsaade edilmek
zorunda olduğu sonucu çıkarılamaz. Aksine bunun için diğer
koşullar gereklidir.
- İlgili kişiye ülkeye giriş izni
verilmemesinin malların serbest
dolaşımına müdahale teşkil etmelidir.
- İlgili kişinin şahsi özelliklerinin ev sahibi devletin korunan
menfaatlerine aykırı olmaması
gerekir. Örneğin bulaşıcı hastalığı olan bir kişinin ülkeye girmesi kısıtlanabilir. Bu durumda
sırf bu yüzden malların serbest
dolaşımının bir ihlaline vücut
vermez. Zira malların serbest
dolaşımını düzenleyen kurallar zaten böyle bir kısıtlama
imkânını meşru görmektedir.
Katma Protokolün 41. maddesinin 1. fıkrasının hizmet edimi alıcısının serbest dolaşımını
da içerip içermediği açık değildir. Yani, Türk vatandaşların
yalnızca hizmet sunmak için
değil, aynı zamanda hizmeti almak için bir Avrupa Birliği üye
devletine serbestçe gidebilme
hakları var mıdır? Serbest dolaşım ilkeleri her şeyden önce arz
edenlerin özgürlüğüdür (“aktif
özgürlük”). Ancak bunun yanında talep edenlerin özgürlükleri
(“pasif özgürlük”) olarak da etki
gösterip gösteremeyeceği açık
değildir34. Hizmeti alanlara örnek olarak turizm, öğrenim, tedavi veya iş gezileri amacıyla ev
sahibi ülkeye gelen kişiler ifade
34 Bu özgürlük, elbette sadece kişilerin bir önlem ile sınır ötesi ekonomik aktiviteleri geliştirmeye engellendiği ölçüde
geçerlidir.
33 İşveren Dergisi, Aralık 2007.
ANKARA SANAYİ ODASI
MART-NİSAN 2008
65
asodosya
edilebilir.
Adalet Divanı, Avrupa Birliği iç
pazarı kapsamında serbest dolaşım
ilkelerinin aktif özgürlüğün yanında
pasif özgürlüğü de güvence aldığını
kabul etmiştir. Buna karşılık, Türkiye - A(E)T Ortaklığı kapsamında
henüz bir karar vermemiştir. Kanımızca, Adalet Divanının bütünleştirici içtihat çizgisini bu konuda devam ettirmemesi için herhangi bir
neden gözükmemektedir.
Almanya Federal Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, 24 Ekim 2007
tarihinde yapmış olduğu açıklamasında, Adalet Divanınca hükme bağlanmış olan Katma Protokolün 41.
maddesinin 1. fıkrasında yer alan
mevcut durumun kötüleştirilmemesi
kuralının hizmetlerin serbest dolaşımının pasif şekilde yararlanılmasını
kapsamadığını vurgulamıştır35. Ancak getirilen sınırlandırmanın, Katma Protokolün 41. maddesinin 1.
fıkrası anlamında mevcut durumun
kötüleştirilmesi anlamına gelmesi halinde uygulama alanı bulması mümkün değildir36. Bu çerçevede
hizmet alıcısı Türk vatandaşları,
hem Almanya’ya giriş vizesinden
muaf olabilecekler hem de hizmet
aldıkları sürece Almanya’da oturma müsaadesinden faydalanma
hakkına sahip olabileceklerdir. Aynı şekilde malların serbest dolaşımı
yalnızca sınai ticarete değil, aksine normal kişiler arasındaki ticari
boyutlu mal hareketlerine de ilişkindir. Bu durum, tüketicilerin aynı koşullar altında alışveriş yapmak
için diğer bir üye devletin ülkesine
serbestçe girebilmelerinin mümkün
kılınmasının zorunlu olduğu anlamına gelebilmektedir.
Tartışmaya açık olan diğer bir
husus ise, Katma Protokolün 41.
maddesinin 1. fıkrasının ev sahibi üye devlet Türk girişimcileri sınır dışı etmesine ilişkin işlevinde
oluşmaktadır. Bu husus, maddede
açıkça düzenlenmemektedir. Yani
hukuki bir düzenleme boşluğu söz
konusudur. Daha doğrusu, hizmetlerin serbest dolaşımını ve yerleşme
35
serbestisini düzenleyen Ortaklık
Konseyi kararları çıkarılamadığından konu açık kalmıştır. Ev
sahibi üye devletin haklı ulusal menfaatlerin korunmaması
düşünülemez. O halde amaca
uygun olarak, işçilerin sınır dışı
edilmesi nedenlerini açıkça düzenleyen 1/80 sayılı Ortaklık
Konseyi Kararının 14. maddesi
burada kıyasen uygulanabilmelidir. Bu hükme göre, hak sahibi
kişiler kamu düzeni, kamu güvenliği ve kamu sağlığı nedenleriyle ev sahibi üye devletin ülkesinden sınır dışı edilebilir.
B. Ayrımcılığa Maruz Kalmama Hakkı
Ankara Anlaşması, maddi
uygulanma alanında vatandaşlık temelinde yapılan her türlü
ayrımcılıkları yasaklamaktadır.
Burada ayrımcılığın ölçüsü önem
taşımaz. Çok küçük ihlaller de
yasaklanmaktadır. Çünkü bireyler, bu suretle de güvensizliğe
düşebilmektedirler.
Genel ayrımcılık yasağı, Anlaşmanın 9. maddesinde düzenlenmiştir37. Bu maddeye göre,
akit taraflar, Anlaşmanın uygulanma alanında, 8. maddenin
uygulanması ile ilgili olarak ortaya konabilecek özel hükümler
saklı kalmak üzere, uyrukluk
dolayısıyla uygulanan her türlü
ayrımın, Topluluğu Kuran Andlaşmanın 7. maddesinde anılan
ilke uyarınca yasak olduğunu
kabul ederler. Topluluk hukukunun ayrımcılık yasağına açıkça
yapılan gönderme, bu maddenin
Adalet Divanı tarafından geliştirilen ilkelere uygun şekilde yorumlanmasına imkan vermektedir38.
Anlaşmanın 9. maddesi, tarafların diğer bir işlemi gerektirmeyen açık ve seçik bir yükümlülüğünü
getirmektedir39.
Ortaklık Konseyinin çıkaracağı
hükümlere işaret edilme, genel
ayrımcılık yasağının koşulsuzluğunu şüpheye koymaz. Nite-
Almanya Federal Cumhuriyeti, 1982 yılında yapılan bir değişikle çalışma amacı olmayan Türk vatandaşlarına vize
zorunluluğunu ilk defa uygulamaya başlamıştır. Uygulama Tüzüğünün ilk metni, hizmet alıcılarının dolaşımına kural
olarak hiçbir sınırlama getirmemekteydi. Yalnızca gelen kimsenin pasaportuna üç aya kadar kalabileceği ve çalışma
izninin olmadığı kaşesi vurulmaktaydı. Bunun için bkz. Dienelt, Klaus, Die Visafreiheit türkischer Touristen und anderer
Dienstleistungsempfaenger, InfAusR 2001, s. 475.
36 Almanya’da devlet okul ve üniversitelerinde eğitim parasız olduğu için kanımızca Katma Protokolün 41. maddesinin 1.
fıkrasının uygulanması mevzubahis olamaz. Çünkü bu fıkrada getirilen güvence ekonomik, yani kazanç getirici boyutu
olan hizmetlere bağlanmıştır. Oysa Alman devlet okul ve üniversitelerinde verilen eğitim hizmetlerinin gerçek bir kazanç
66
kim burada Ortaklık Konseyine,
yalnızca kısmi alanlarda özel
hükümler koyma yetkisi verilmiştir.
Burada yalnızca açık ayrımcılıklar değil, tüm ayrıcılık şekilleri
(gizli, dolaylı ayrımcılıklar vb.)
yasaklanmaktadır.
Ayrımcılık yasağı, hakkın belirli bir asgari standardını güvence altına almaz. Bu nedenle,
yabancılara yapılan her farklı
muamele ayrımcılık yasağını
ihlal etmez. Menfi duruma sokan ulusal düzenleme, objektif
koşullarla haklı kılındığında ve
ölçülülük ilkesine uygun olduğunda Ankara Anlaşmasının 9.
maddesinde öngörülen ayrımcılık yasağıyla bağdaşabilir.
Ayrımcılık yasağı, maddi uygulanma alanında yalnızca akit
taraflara değil, aynı zamanda
bireylere de yönelmektedir.
Yani üçüncü kişilere etki gösterebilmektedir.
Bu çerçevede Türk girişimcilere eşit muamele güvencesi
verilmektedir. Türk girişimciler
haklarını kullanırken haklı bir
neden olmaksızın ayrımcılığa
maruz bırakılamaz.
C. Mevcut Hukuki Durumun
Kötüleştirilmemesi Hakkı
Katma Protokolün 41. maddesinin 1. fıkrasında öngörülen
hizmetlerin serbest dolaşımı ve
yerleşme serbestisinde mevcut hukuki durumun kötüleştirilmemesi kuralı, Adalet Divanı
içtihatları gereğince bireyler
için sübjektif haklar yaratmaktadır. Dolayısıyla bireyler, konumlarına halel getiren ulusal
düzenleme ve önlemlere karşı
koyabilirler. Ev sahibi üye devletin ilgili düzenlemesi ve önleminin herkes için geçerli olması
sonucu değiştirmez. Zira Katma
Protokolün bu hükmü, bir “ayrımcılık yasağı”nı değil, aksine
daha genel geçerliliğe sahip bir
“kısıtlama yasağı”nı içermek-
karşılığı yoktur. Cüzi üniversite harçların söz konusu olması durumu değiştirmez. Zira bunlar yalnızca eğitim masrafların
karşılanmasına özgüdür, yoksa kazanç karı niteliğinde değildir. Fakat özel okul ve üniversiteler için durum değişiktir.
37
Hizmetlerin serbest dolaşımı ve yerleşme serbestisinde özel ayrımcılık yasağı henüz öngörülmediğinden genel ayrımcılık
yasağı münhasır şekilde uygulama bulmaktadır.
38
Bunun için bkz. Genel Savcı La Pergola’nın nihai mütalaasına, Rs. C-262/96 (Sürül), Slg. 1999, I-2689.
39
ATAD, 4 Mayıs 1999 tarihli Sürül kararı,, Rs. C-262/96, Slg. 1999, I-2689, Rn. 62 vd.
ANKARA SANAYİ ODASI
MART-NİSAN 2008
asodosya
tedir. Hatta bunun sonucu olarak,
Türk vatandaşların lehine bir ayrımcılık durumunun çıkması söz konusu
olabilir. Yani ev sahibi üye devletin
düzenlemeleri ve önlemleri, kendi
vatandaşlarının çalışma koşullarını
ağırlaştırırken, Katma Protokolün
41. maddesinin 1. fıkrasının yasağı
gereğince Türk vatandaşlarına uygulama alanı bulamayabilecektir.
bir tavır sergilemektedirler. Şu
çözümü
da var ki, bireyler, yabancı ku-
Türkiye’de bulunan temsilcilik-
rumlar karşısında güç dengesi
leri veya Avrupa Birliği’nin Tür-
bakımından zayıf konumda bu-
kiye Temsilciliği tarafından doğ-
lunmaktadır. Her ne kadar bi-
rudan vize verilmesi gereklidir.
reylerin gerek Avrupa Birliğ’inde
Onların bu konuda takdir yet-
gerekse ev sahibi üye devlette
hukuki korunmaları söz konusu
olsa da, dava açılmasının göze
alınamaması ve açılan davanın
Sonuç
uzun süreceği endişesi ve savla-
Türk vatandaşların (serbest şe-
rın ileri sürülmesinde zorlukların
kilde) çalışmak amacıyla Avrupa
bulunması gibi birçok olumsuz
Birliği üye devletlerine gidip, yer-
nedenden dolayı fazla işlevinin
leşmelerine ilişkin bir hak açıkça
olacağı beklenmemektedir.
öngörülmüş
değildir.
Dolayısıyla
Türk vatandaşların gerçek anlamda
Türk vatandaşların (girişim-
için
üye
devletlerin
kileri olmamalı, verilen vizenin
maddi hukuk bakımından yalnızca beyan edici bir karakteri
haiz olmalıdır. Vizeyle yapılan
bu belgelendirme, hakkın beyan
edici karakterine uygun olarak
ayrıca ücretsiz şekilde olmalıdır.
Türk
vatandaşların
Avru-
cilerin) serbest dolaşımında yal-
pa Birliği’nde serbest dolaşım
nızca münferit hak ihlalleri değil,
hakları konusunda ilk önce bil-
aksine daha ziyade sistematik
gilendirme yapılmalı, alınacak
dan, Türk vatandaşların Avrupa
şekilde yapısal nedenlere bağlı
önlemler saptanmalı ve ilgili
Birliğinde serbest dolaşımına iliş-
olarak ortaya çıkan hak ihlalleri
kurumlar
kin hiçbir hakkın olmadığı sonucu
söz konusudur. Bu nedenle Tür-
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Dış
kesinlikle çıkarılamaz. Aksine Türk
kiye, söz konusu yapısal kay-
Ticaret Müsteşarlığı, meslek, ti-
vatandaşları,
serbest
naklı engellere karşı vatandaş-
caret ve sanayi odaları vb.) ara-
dolaşımı ve yerleşme serbestisine
larını yalnız bırakmamalı, aksine
sında eşgüdümü sağlayacak bir
ilişkin mevcut durumun kötüleşti-
yabancı muhatapları ile mevcut
rilmemesi kuralından, gümrük bir-
hakların
mekanizma kurulmalıdır. Daha
liği temelinde gerçekleşen malların
görüşmeli ve bir çözüm sağla-
serbest dolaşımından ve ayrımcılık
malıdır. Aksi halde hakların etkin
yasağından çıkan bir takım haklara
bir şekilde kullanılması mümkün
sahiptir.
olamayacaktır.
Avrupa Birliği’nde serbest dolaşım
hakkından
bahsedilemez.
Ancak
yine de vurgulanmalıdır ki; bura-
hizmetlerin
uygulama
esaslarını
Bu kurallar, Türkiye A(E)T Or-
Katma Protokolün 41. mad-
taklığında kişilerin dolaşımının yeni
desinin uygulama sorunlarının
şekli olarak kendisini göstermekte
(Dışişleri
Bakanlığı,
sonra, üye devletlerin mevzuatlarının taranması yapılarak,
Türk vatandaşları için hakların
çıkıp çıkmadığı belirlenmelidir.
Son olarak da mevcut hakların
çerçevesi ilgili çevrelere tek tek
anlatılmalıdır.
ve bununla da önemli bir işlevi üzerine almaktadır. Bu kurallarının uygulanma alanının küçümsenmemesi gerekir. Zira bu kurallar ile Türk
vatandaşların Avrupa Birliği içinde
serbest dolaşımına önemli hukuki
dayanaklar sunulmaktadır.
Avrupa Birliği’nde Türk vatandaşların serbest dolaşımına ilişkin bu
hukuki gerçeğe rağmen uygulamada hakların kullanılmasında sıkıntıların çıkmasının ve hatta büsbütün
hak ihlallerin yaşanılmasının devam
edeceği kaçınılmaz görünmektedir.
Zira Avrupa Birliği üye devletleri
bu konuda genel olarak reddedici
ANKARA SANAYİ ODASI
MART-NİSAN 2008
67
Download