EDİMBİLIM ÜZERİNE

advertisement
ED)MB)LIM ÜZER)NE
(deUiOik metinlerden seçmeler)
Türkçesi: Ahmet Kocaman
Hacettepe Üniversitesi
EDÎMBlLlM: iletiOimde dil kullanımının, özellikle tümcelerle kullanıldıkları
baUlam ve durumlar arasındaki iliOkilerin incelenmesi. Edimbilim Ou konulan ele
alır:
a) Sözcelerin yorumlanmaları ve kullanımlarının gerçek dünya bilgisine nasıl
dayandıUı
b) KonuOanların sözeylemleri nasıl kullanıp anladıkları
c) Tümce yapılarının konuOan ve dinleyen arasındaki iliOkiden nasıl etkilendiUi
Edimbilim kimi zaman, anlamı kullanıcılara ve tümcelerin iletiOim
iOlevlerine gönderimde bulunmaksızın ele alan anlambilimle karOılaOtırılır.
(RichardJ. et al. (1985) Longman Dictionary of Applied Linguistics, s. 225)
Dilbilim ve Edimbilim
H. Haberland and J.L. Mey
Dilbilimsel edimbilim , kabaca ve geniO
anlamda,
dil kullanım
bilimi olarak tanımlanabilir. Böylesi bir tanımlamanın, kendi içinde, tarihsel
olarak edimbilim denilen Oeyle doUrudan bir baUıntısı yoktur; baOlangıç noktası
olarak onu yeUlememizin nedeni de budur. Bu saptama, bu tür baUların varlıUını
yadsıdıUımız anlamına gelmez; 'edimbilim' terimini kullanmamız bile, kuOkusuz,
deyim yerindeyse, (açıkça tatsız ' tarihsel edim' teriminden kaçınacak olursak)
'tarihle' bir edimdir. Ancak hiçbir belirli tarihsel okula baUlanmak istemiyoruz;
aOaUıda verilen kaynaklar kendi
somut tarihsel çerçevemiz içinde anlamlıdır
yalnızca.
Öyleyse 'dil kulanımının bilimi'
olarak dilbilimsel cdimbilimlc
anlatılmak istenen nedir?Bu soruna iki biçimde yaklaOmak istiyoruz: deyim
12
Dilbilim Anı7tırmaları 1996
yerindeyse
birisi içerden, birisi dıOardan (bu 'açıların' oldukça eUretilemeli
olduklarını söylemeye gerek yok) . ' DıOardan', dilbilimsel edimbilim, dilbilimin
somut pratiUi (yine kullanım ve kullanıcılar) açısından olduUu gibi, somut dil
pratiUi açısından tanımlanabilir ( dilin gerçekteki kullanımı ve kullanıcıları
açısından), içerden', dil kullanım bilimi, temel olarak, dil kullanımını yönelen
ko7ulların incelenmesi olarak görülebilir.
Öyleyse birinci yaklaOım olarak 'dil kullanımı' ile tam olarak ne
anlatıldıUını daha yakından belirlemeye çalıOacaUız. Ünlü bir felsefeciye göre (Carnap
1968:9) bir araOtırma ' açıkça konuOmacıya, ya da daha genel terimlerle söylersek,
dili kullanana gönderimde bulunuyorsa, onu edimbilim alanına ayırmamız gerekir.
Öyleyse edimbilim yapmak, gösterge dizgelerini, kullanan iliOkileri bakımından
incelemek demektir. Açıkçası, sözdizim ve anlambilim geleneksel olarak gerçekteki
kullanıcılardan soyutlama yaparken, edimbilim bir gösterge dizgesinin (gerçek
anlamda)
kullanılmadıUında oldukça anlamsız olduUunun hep ayrımındadır;
soyutlama iOlemi burada durur.
Carnap'ın tanımında kullanıcıların ne tür bir dil kullandıklarına iliOkin
birOey söylenmediUine dikkat ediniz. Yazılarından ve örneklerinden anlaOıldıUı
kadarıyla Carnap için ' dil ' (en geniO anlamda) her tür biçimsel ve sınırlı dili içine
alır. Ancak Ou sorulabilir: dilbilimsel edimbilim salt do5al dillerin edimbilimiyle
ilgili deUil midir?
Açık gibi görünen bu soru gerçekte bir tür tanımı usa
getirdiUinden (yapay olanları yapay yapanın ne olduUu sorusuna karOıt olarak) doUal
dilleri doUal yapanın ne olduUunu sormamız yerinde bir davranıO olur . 'DoUal'
terimi (birçok dilbilimci bilinçli olarak böyle bir birliUe arka çıkmasalar da) 'doUa'
ile bir tür baUıntıyı anlatır. Bu nedenle 'doUal' diller deneysel, yani 'doUal' bilim
alanına girer ve doUa olguları fizikçi meslektaOı tarafından nasıl inceleniyorsa,
(doUal?) dilbilimci de onları benzer biçimde inceler. Oysa yapay diller soyut,
matematik incelemeleri alanına girer. Ancak hem doUal hem de yapay dillerin insan
ürünü olduUu doUrudur. Snsanın 'doUası' doUadan çok toplum
olduUundan,
belirlememiz bu noktada biraz bulanıklaOmaktadır: her iki tür dil, hem doUal hem
yapay dil, toplum içinde iOgörür ve deyim yerindeyse toplumun gereksinimlerini
yansıtır; ve her toplumda 'doUal' bir dil olduUu halde(yoksa o toplumu toplum
saymayız) yapay dillerin Oimdiye deUin sınırlı bir tarihi, sınırlı bir kapsam ve düzeni
13
Kocaman
olmuOtur. Oysa doUal dil hep bizimledir, hem tarih ve kapsam açısından görünüOte
sınırsızdır, hem de (bilinçli) tasanmımızın ulaOamayacaUı bir yerdedir; bu durum
kimilerini doUal dilin doUanın bir nesnesi olduUu inancına, çevremizdeki öteki doUa
nesnelerine uygulanan özdeO araOtırma yöntemleriyle ele alınabileceUi inancına
götürmüOtür.
Yeniden
toplumdaki dil kullanımına dönersek,
Oimdiye deUin
söylediklerimiz, dil kullanımı konusundaki vurgulamamızla birleOtiUinde, dilsel
sorunlara belli bir bakıO açısını dıOarda bırakmaktan baOka iOe yaramaz. (Buna '
olgucu' yol demekten hoOlanıyoruz; terim dar anlamda bilimsel ya da felsefi bir
terim olarak deUil, salt son derece geniO bir belirleme olarak kabul edilmelidir.) Bu
da insanoUlunun dilsel araçlarını toplumun yapay olarak 'geniOletmesi' olgusunu
incelemeyi kesinlikle engellemeyecektir.
Toplumun dili ele alıO süreçleri gözününe alınırsa (bunu dilin'
toplumsallaOtırması' diye nitelendireceUiz ama bu zorunlu barbarlıUı kaçınılmaz
olmadıkça kullanmayacaUımıza söz veriyoruz)
bunların toplumun üstyapısında
(superstructure) ekonomik ve siyasal yapılarının 'yansımaları' ile ilgili oldukları
anlaOılır. Bu bakımdan, dilin bir insan ürünü olduUunu söylediUimizde onun tek bir
kiOinin, tarihselliUi olmayan bir bireyin deUil toplumun ürünü olduUunu anlatmak
istiyoruz. Ancak dil ve toplum arasındaki zorunlu iliOkileri görmek ne ölçüde
kolaysa, bu iliOkileri tarih, yer ve nitelik açısından belirlemek de o ölçüde zordur.
BaOka bir düzlemde doUal dilin sosyo ekonomik temelde bir üst yapı olduUunu
söylemek yanlıOsa, (Stalin 1951 burada haklıydı) , temelin doUal dil üzerinde
doUrudan hiçbir etkisi olmadıUını öne sürmek de o ölçüde yanlıOtır. Ancak bu
konularda karar vermek zor bir iOtir ve bu yazının kapsamı içinde de deUildir.
Daha önce söylediUimiz gibi dilbilimsel edimbilim (doUal dilin edimbilimi
olduUundan)
'doUal', yani somut, gerçekteki dil kullamcılarıyla ilgilidir. Bu,
dilbilimsel cdimbilimcinin görevinin, zorunlu olarak ve özellikle Bay Jones'un
1976'nın belirli bir gününde, kahvaltıda eOine söylediUi Oeyle ve eOinin buna verdiUi
karOılıkla
ilgilenmekten oluOtuUu biçiminde anlaOılmamalıdır. Elbet bunlar da
ilginç Oeylerdir ve bilimsel olartak incelenmelidir (bu sözgelimi bayan Jones'un
yanıtından soyutlama yapma anlamına gelebilir). Söylemek istediUimiz, insanlara
(bireylere, küme ve katmanlara)
gönderimde bulunmayan
b'nloplumdilbilim
14
Dilbilim Ara7tırmaları 1996
olanaksızdır, oysa böyle bir gönderimde bulunan toplumdilbilim 'doUal' olarak
dilbilimsel edimbilimin kapsamı içindedir. BaOka bir örnek verirsek, hiçbir dürtü ve
gereksinmesi olmayan, salt olası dilbilgisi kümeleri üzerinde varsayımlar oluOturan
yalnızca 'dil edinimcisi'
saçma bir çocuk kavramı düOleydim .; ya da
yeni_dilbilgicilerin betimlediUi biçimde tarihsel süreçlerin(sözde) konusu olan' soyut
dilde deUiOmeyi' ele alalım. Bütün bu durumlarda soyutlama süreçleri yalnız ve
ancak sürekli, gerçekteki dil kullanıcılarına gönderimde bulunursa anlamlı olur.
Böyle bir iOlem soyutlamanın sonucunu yalnızca toplumsal olarak anlamlı olduUu
için güvence altına almayacak, aynı zamanda, burada konu da budur, bu tür bilimsel
soyutlamaları yeniden yerli yerine, burada öngörüldüUü gibi, dilbilimsel
edimbilimin kapsamı içine yerleOtirecektir.
GeçtiUimiz 20 30 yılda dilbilim yalnızca kapitalist Batıda deUil, Sovyetler
BirliUinde ve öteki sosyalist ülkelerde büyük bir hızla geliOmiOtir. Bu hızlı
geliOmenin nedenlerinden birisi, kimi toplumsal sorunların çözümünün , dilbilim de
içinde olmak üzere, çeOitli toplumsal kuramların geliOtirilmesini gerektirmesidir.
Stratejik bakımdan önemli kimi sorunlu alanlardan Ounları anabiliriz: dil öUretimi,
insan makineli iletiOim,
(özellikle çalıOan sınıfın çocuklarının kullanılmamıO
zihinsel yetenekleri ile ilgili olarak) eUitim planlaması sorunları ve
çözümleri,
Bernstein türü toplumdilbilim vb. Özellikle azınlıkların baskı altında olduUu ( öteki
alanlarda olduUu gibi özellikle dilsel olarak engellendiUi) ülkelerde baOka birkaç alan
da çok önemliydi. Bu nedenle, bu sorunların çözümü için toplumun isteUi '
toplumla ilgili' dilbilimin geliOmesinde önemli bir etmendi ve bir dizi ciddi
kuramsal incelemenin yapılabilmesi için uygun bir atmosfer yarattı. Ancak, bu tür
kuramsal
araOtırmaların toplumsal kaynaklarına ve bunların
toplumdaki
uygulanmalarına yabancı kalması konusundaki örtük tehlike karOısında, dilbilimsel
edimbilim bu tür incelemelerin toplumda nasıl iOgördüUü konusunu gözönüne alan
'doUal' dil incelemesini açıkça kapsamalıdır.
Bu tür düOünceler 'uygulamalı' diye nitelenen(ötekiler yanında dilbilim)
bilim dalları açısından önemsiz olsa gerektir. Ancak,
dilbilimcileri bir yandan
'temiz' kuramcılar, öte yandan onların çalıOmalarının toplumsal olarak haklılıUını
kanıtlamaya çalıOan uygulamalı dilbilimdeki zavallı akrabaları biçiminde ikiye
ayırmak niyetinde olmadıUımızı açıklamamız önem taOımaktadır. Daha kesin
15
Kocaman
biçimde söylemek gerekirse, 'uygulamalı' ve 'kuramsal' dilbilim arasında bir ayrım
yoktur.
Uygulamalı ve kuramsal dilbilim tek ve aynı Oeydir, dilbilimdir
uygulamalı dilbilim kimi sorunlara uygulanan kuramsal dilbilimden baOka birOey
deUildir. Ancak(özellikle Amerikada) 'uygulamalı' dilbilimin saygınlıUının yaygın
biçimde düOük olması karOısında, burada 'eOit haklar' konusunu da vurgulamak
gerekiyor. .. Ya tek dilbilim olacaktır ya da hiç olmayacaktır. Ancak bu bütün
dilbilimcilerin benzer olduUu ya da aynı iOi yaptıUı anlamına gelmez. KuOkusuz
dilbilimin içinde çeOitli türden sorunlar vardır; 'kuramsal' dilbilim, 'uygulamalı'
dilbilimden özellikle çözmeye çalıOtıkları sorunların türü bakımından ayrılır.
Uygulamalı dilbilim dilbilimcileri sorunlarını toplumsal iOlev açısından irdelemeye
zorlar; sorunları dıOardan tanımlanır. îstenirse bunlara gerçek sorunlar denebilir, bu
kuOkusuz uygulamalı dilbilimcilerin ele aldıkları sorunların tümünün gerçek olduUu
anlamına gelmez.
(Sözgelimi basmakalıp anlatım bir sözeylem inidir?
türünden bir soru bu anlamda gerçek bir sorun deUildir.)
'Kuramsal' dilbilimci , bir 'dıO' sorunla iOe baOlasa bile sorunu oldukça
deUiOik bir biçimde düzenler.
Löyle bir sorunu düOünelim: ' bir dizi üretilmiO
tümcenin belirlenebilir olması için silme dönüOümlerine ne tür sınırlamalar
getirilmelidir?' Bu (düOündüUümüz anlamda)' gerçek' bir sorun gibi görünmüyor;
daha çok kuramcıların uUraOmayı sevdikleri türden 'temiz', 'bütünüyle kuramsal' bir
sorun. Ancak bu tür' bütünüyle kuramsal' sorunlar bile gerçek sorunları, dıOardan
sorulan sorunları yansıtır.
Kuramsal dilbilimci bir 'dıO' sorunla iOe baOlar
dediUimizde anlatmak istediUimiz de iOte budur; her zaman çitin arkasında saklı
'gerçek' bir kablumbaUa vardır. Sorunlarını çözmek için bu ' dıO' baUlantının
ayırdında olmaları gerekmediUini söyleyecek çok sayıda kuramcı yoktur. Bizim için
sorun yok; biz kiOinin kuramsal sorunların, toplumun gereksinim ve gerçek
sorunlarıyla baUlantılı olduUunu kesinlikle bilmesinin gerekli olduUu öteki
durumları vurgulamak istiyoruz. Sözgelimi, toplumdilbilim ya da yapay zekanın '
doUal dil kanadı' ile ilgili araOtırma alanlarındaki tartıOmalardan iOlev ve kullanıcı
konularını çıkarmak olanaksız ve dolayısıyla istenmeyen, istenmez birOeydir; çünkü
bunlar çıkarsa çözümlerin ya da önerilerin iOlerliUi tehlikeye girecektir.
Dilbilimsel edimbilimin yukarıda sunulduUu biçimde geniO
açıdan
tanımlanması 'doUal' dil incelemesi üzerinde temellendirilmiOtir ve bu nedenle a)
16
Dilbilim Ara7tırmaları 1996
dilin kullanımları (ve kullanıcıları) b) dilbilimin kullanımları(ve kullanıcıları)
üzerinde iki yönlü olarak durma zorunluluUu vardır, lidimbilimsel dilbilimi hem
dilsel etkinliUin bir nesnesi olarak (dilin kullanım ve kullanıcıları) hem de bir
dilbilim yapma yöntemi olarak(dilbilimin kullanımı ve kullanıcıları) geniO bir
kapsamda ele almanın Journal of Pragmatics' e de benzer bir geniO kapsam ve
vurgulama saUladıUı açıktır. Bu betimlemeye göre dilbilimsel edimbilimin, baOka
disiplinlerle açık sınırlar çizmekten çok dil konularında yeni bir bakıO açısını
yansıttıUı söylenebilir. ..
Birçok dilbilimci için, 'cdimbilim' terimi (en çok ta Montague geleneUinde)
biçimsel edimbilimle baUınlılanır. Dilbilimsel edimbilimin bu çalıOmalardan çok
yararlı kavramlar kazandıUını kabul etmekle birlikte, bu yaklaOımın oldukça incelikli
bir anlambilim yapma yöntemini mi simgelediUini, yoksa bizim tanımımıza uygun
bir edimbilimi mi oluOturduUunu sormak haksızlık sayılmaz. BaOkaları da,
"Montague türü' edimbilimin , eUer bizim anladıUımız türden bir cdimbilim deUilse,
burada tanımlanan edimbilimle bütünleOip büıünleOemeyeceUini sorabilir.
'Hayır' dediUimizi düOünelim. O zaman söylediUimiz bu yaklaOımın yararsız
ya da anlamsız olduUunu düOündüUümüz anlamına gelmez. Ancak olumsuz
yanıtımız, Montague türü bir 'edimbilimin' , 'doUal' dillere bir insan ürünü, özellikle
bir kuram oluOturmak amacıyla araç olarak kullanılan ürünler olarak baktıUı
olgusunu vurgular. Bu kuOkusuz Montague'nün doUal dillerle yapay diller arasında
gerçek bir ayrım olmadıUı savı ile ilgilidir. Gerçi biz de yapay diller gibi doUal
dillerin de insanın doUa ile etkileOiminin araçları olduUunu (..) öne sürüyorsak da,
ikisi arasında Montague'nün yadsımak istediUi o ayrımın bulunduUunu söylüyoruz.
'DoUal diller' insanın doUayı iOlemlemesinin, deneyimlerini yapılandırmasının ve
baOkalarıyla etkileOiminin evrensel araçlarıdır. Oysa yapay diller, her seferinde insan
etkinliklerinin
salt
bir
yanını kapsar
ve onların doUal dili
yeniden
kurmaları(örneklemeleri) hep bu tek yönle sınırlı kalır.
Limdi yanıtın 'evet olduUunu düOünelim. O zaman sözdiziminden
anlambilim yoluyla edimbilime ulaOan ' yakınlaOtırmacı modelin'
gerçekte
Danaids'in kabı olduUunu vurgulamamız gerekecektir: içine birOeyler konulabilir
ama bunları doUru (edimbilimsel) uçtan almak biraz güç olabilir. Bu sürecin '
aralıklı model' (asymptotic model) olarak tanımlanması daha uygun olabilir (çöp
Kocaman
17
sepeti mi dedi birisi? aOaUıda buna yine döneceUiz). Bu nedenle bu tür 'edimbilim'
kendi ba7ına bizim anladıUımız anlamda bir dilbilimsel edimbilim deUildir. Ancak
'örnekçe kuramlı' anlambilimi iOlevsel bir çerçevede, söylemi(konuOan ve dinleyene
iliOkin bilgi, önsayıltı vb.) yapılandırmak için kullanan incelemeler yoluyla' bizim'
edimbilim anlayıOımızla ba5lantılıdır. Bu nedenle, bütün edimbilimsel amaçlar için,
sorumuzun yanıtı: bakalım.dır. Ciddi bir soruya böyle belirsiz bir yanıt verdikten
sonra, Oimdi kolaylıkla öteki noktaya gelebiliriz: 'içten' dilbilimsel edimbilim.
Dilbilimsel edimbilimin 'içsel' bir tanımı olanaklı mıdır?
Bizim görüOümüze göre, bu soruyu sormak dil kullanımını yöneten
zorunlu ko7ulları araOtırmakla eOanlamlıdır. BaOka bir anlatımla soru Oudur: Zorunlu
bir iOlev olarak dil kullanımını oluOturan nedir? Özellikle, dilin kullanıldıUı somut
koOullarda, ya da buna eOdeUer olarak, dil kullanıcılarının dillerini kullandıkları
somut koOullarda, ne tür zorunluluklar kendini gösterir? Bu biçimde düzenlendiUinde
soru edimbilimin nesnesini sınırlamak için Morris'in kullandıUı ünlü klasik formüle
benzer birOeydir, ya da o baOlık altında ele alınabilir: '...edimbilim kuralları,
yorumcularda gösterge aracının gösterge olduUu koOulları açıklar.' Morris'in
yerleOtirdiUi ve burada geçici olarak benimsenen ilke yüzeysel olarak ele alındıUında,
edimbilimle ilgili görüOümüzde yanlıO bir kavrama yol açabilir. Gerçekten de
yukardaki tanımı bir yandan araOtırma nesnelerinin alanını sınırlamak, öte yandan bir
yöntemi belirlemek için kullanırsak durum bu olur. Öyleyse Morris'in tanımı birisi
dil kullanıcısı, öteki de dilbilimci için, iki tür edimbilim olduUu varsayımına
götürebilir bizi. Birincisi (tümce ya da sözceler gibi) göstergelerin
nasıl
kullanıldıUına iliOkin bir kuramı içermelidir; ikincisi de dilbilimcinini dilbilime
yaklaOımını belirlemelidir; baOka bir anlatımla, yukarda sözü edilen koOulları ve
böyle bir belirlemenin kuramsal gerekliliklerini belirlemelidir.
Örnek olarak, günümüzdeki yapısal dilbilimin(çoUu dönüOümlü üretimsel
dilbilgisi de içinde olmak üzere) yerleOik ikilemelerini (dichotomy) düOünelim: bir
yanda bir dil kullanıcısı ve onun edimi, öte yanda, 'edinç' gibi kuramsal yapıtaOlarını
varsayarak bu edimi bilimsel olarak açıklamak için yöntem geliOtirmeye çalıOan
dilbilimci var. Böyle bir görüOle karOılaOtıUımızda biz yine bir tek edimbilim
olduUu görüOünü sürdürmek isteriz. Dilbilimcinin iOini yapma biçimi araOtırma
nesnesinden baUımsız deUildir. Soyut bir dil edincini deUil, somut bir dil edimini
18
Dilbilim Ara7tırmaları 1996
betimler.. Bu edimin koOullan toplumda ve toplum tarafından oluOturulmuOtur;
dilbilimci de toplumun bir parçasıdır ve inceleme' nesnesi' ile özdeO koOullarda
SOgörür. Nesne ile yöntem iki ayrı 'Oey' deUildir; nesnenin seçimi ile yöntemin
seçimi yakından iliOkilidir. Yöntemi belirlememiz (olası) nesne seçimini belirler
( dönüOümlü üretimsel dilbilgisinin betimleme sancılarını düOünün). Buna karOılık,
nesne tanımlanınca, yöntem nesneden baUımsız 'özgür' bir biçimde seçilemez;
nesnedeki içsel özelliklere ve çeliOkilere( Marxist toplumsal araOtırma yöntemini
düOünün)
baOvurularak geliOtirilir. Bu bakımdan, edimbilimsel dilbilimcinin
yöntemini nasıl oluOturduUu, nesnesini nasıl bulduUu sorusu dilbilimsel edimbilimi
oluOturan nedir? sorusunun aynıdır.
Yanıtlamaya ilk yaklaOım olarak Ounu
düOünelim: Edimhilim uygulamayla baUıntılıdır. Bu nedenle, dilbilimci kendisini
dilbilimle toplumsal uygulama arasında bir yere yerleOtirir. Böylece dilbilim
toplumsal uygulamanın kimi yönlerinin, açıkçası dilin (kullanımının) kuramı olur.
Bu bakımdan dilbilimcinin iOi, dilbilim, tanımı gereUi, hem içeriUi bakımından hem
de bu görevin yerine getirildiUi somut (edimbilimsel dilbilim/ isterseniz edimsel
dilbilim diyelim) kiplikler bakımından toplumsal bir iOtir.
Konuya baOka bir açıdan da bakabilir ve sorabiliriz: Dilbilimcileri edimsel
yapan nedir? GördüUümüz gibi cdimbilim dilbilimle toplumsal uygulama iliOkisini
kapsar. Ayrıca bu iliOki baOka bir iliOkiye, dil ile toplumsal uygulama arasındaki
iliOkiye dayanır. Bu sonuncu iliOkiyi bilimsel nesnesi olarak gördüUünde (elbette
birinciyi gözden uzak tutmadan), dilbilimci edimsel dilbilimci olur.
Buraya deUin sunulan sorunların terimin olaUan(sınırlı) anlamında ,
tümüyle pratik (pratik,'uygulamalı ' anlamında anlaOılmalı) sorunlar olmadıUını
kavramak önem taOımaktadır. SözcüUün herhangi bir anlamında 'etik' konular da
deUildir bunlar. Bu sonuncu noktayı belirtmek edimbilime herOeyi örten bir örtü,
dilbilimcinin kuramsal ya da pratik bir yıUın günahlarını ve eksiklerini örten birOey
gibi bakıldıUı bir dönemde, özellikle önemli. Dilbilimciler de içinde olmak üzere ,
bilim adamlarında toplumsal uygulamaya yalnızca deUinip geçiliveren birOey gibi
bakma eUilimi var. Birçok dilbilimci yaOamlarını ordu ile ilgili bilgi düzeninin
kurulması, psikolojik savaO, ayaklanmaya karOı strateji geliOtirme vb.
alanlarda
kullanılabilen bir bilim dalı aracılıUıyla kazandıkları için son derece üzgünler.
Kitaplarını ' Vietnamlı çocuklara' adıyorlar ya da örnek olarak birkaç anti
19
Kocaman
emperyalist tümce yapıyorlar. Ancak böyle bir uygulamanın pek yararı yok: Her
zaman olduUu gibi salt dilbilimle, uUraOırken, ' özgürlük yanlısı' gibi davranan
dilbilimin çabaya deUer olarak nitelediUimiz edimbilime bir katkısı olamaz.
Edimbilim de , anlamsal eOiUin çok ötesine geçen dilbilimciler için bir can simidi de
olmamalı Ou ilke gereUince: BaOın sıkıOınca edimbilim de ve atla. Ancak bu tür
umutsuz, eylemler ne kuram ne de uygulamadır; anlambilimin,
dönüOümsel
dilbilgisinin sendeleyen sözdizimi yapılarını kurtarmak için sahneye çıkmasına izin
verilen bir dönemde , salt dönemin cilasıdırlar; kurumlaOtırılmamaları gerekir. Bar
Hillel'in(1971) iUneleyici bir biçimde kullandıUı bir dizi eUretileme yaraya tam can
alıcı noktasından dokunuyor: ona göre dilbilimin yakın tarihi bir dizi çöp sepetine
benzetilebilir: bir kez bir sepet(sözdizimi) doldu mu, buradan taOanlar anlambilim
sepetine gider, bu sepet te dolunca, edimbilim her zaman hazırdır.
Bu giriOten sonra, asıl soruya hazır olmalıyız:
'bizim' edimbilim ile
dilbilimin geriye kalan bölümü(edimsel ya da deUil) arasındaki asıl ayrım nedir?
Belirli bir bilimsel yaklaOımın özel niteliUini ortaya çıkarmak için salt o bilimin
nesnesinin ne olduUunu deUil, bu bilimin nesnesine nasıl baktıUını da('objectum
materiale' ve 'objeetum formale' arasındaki skolastik ayrım) belirlemek gerekir. Düz
birisi için( konuOucu/dinleyici ya da dilbilimci) dilbilimin özdeksel nesnesi dildir;
ancak, bu nesneyi özgül, ayrıntılamalı biçimde ele alma yöntemleri çok deUiOiktir.
Biz dili lam nesnel bir biçimde ele almanın, günlük yaOamda dilin bize göründüUü
biçimde tanımlanmasına giren bütün koOulları kapsaması gerektiUini savlıyoruz.
Açıkçası, salt doUruluk, gerçekleOme koOulları vb gibi soyut koOulları deUil,
herOeyden önce dilin Uretilnıesiyle ilgili somut koOuları, sonuçta belli bir toplumda
egemen olan, bilinçli olarak gerçekleOmesi (söz konusu) dil olan somut koOulları da
kapsamalıdır. O nedenle asıl edimsel soru ' sözce ne demektir? deUildir; 'bu sözce
nasıl üretildi?' dir. BaOka bir açıdan edimbilim sözcenin etkileriyle(d\\m 'sonuçlayıcı'
yönü) ile ilgilidir; özellikle bu etkilerin sözcenin anlamını 'yeniden yorumlanmasını'
gerektirdiUi durumlarda. Böyle bir bakıO açısı, koOulları ve sonuçları olarak dili
konuOanların içinde yaOadıUı toplumsal yapının bütününü
varsayan
durumsa)
çerçeve ile özdeOtir.
Ne yazık ki, bilimsel etkinliklerin
somut baUlamından,
durumdan,
soyutlanmıO biçimde, bilimin salt kendi nesnesi ile ilgili olduUunu öne süren belli
20
Dilbilim Ara✏tırmaları 1996
bir bilim geleneUi 'nesnel' terimini lekeline almıOtır. Bu anlamda geleneksel yapısal
dilbilimin çoUu 'nesnel'dir, ancak çarpık bir paradoks yüzünden bu 'nesnellik',
nesneyi içsel olarak nesnel biçimde belirleyen
bütün özellikleri dıOarda
bırakmakladır.
Sözgelimi, Amerikan betimlemeli dilbiliminde, baOlangıçta 'söylenen Oey'
kavramından, bütünüyle soyut, 'çevriyazıya dönüOtürülebilen, dolayısıyla
çevriyazıyla yazılan' biçiminde soyul bir kavrama dönüOen 'sözce' kavramının
geliOimini düOünelim, (bkz. Bense ve diU. 1976: 15 s.,26) Burada dilbilimciler
'ürünlerini' sanatçıların 'buldukları nesneleri' gibi ele almaktadırlar. Sanatçılar bu tür
nesnelerin tek iOlevlerinin sanal yapıtında bulunmaktan kaynaklandıUını, yani
sanatçıların onları nesne olarak ele almalarından ileri geldiUini varsaymaktadırlar.
(Birçok fetiOin 'bulunmuO bir nesneyi simgelemesi tarihin bir cilvesi deUildir.)
Snsan yaratıları konusundaki bilimsel araOtırmanın nesnelliUi bu nesnelerin
gerçek niteliUini gözönüne almak durumundadır, baOka bir anlatımla, bunları üreten
ve tüketenleri olduUu gibi, bu nesnelerin hangi koOullarda üretilip tüketildiUini de
gözönüne almalıdır. Bu bakımdan nesnellik tek anlamlı bir kavram deUildir; bu
biçimiyle
bilimsel
araOtırmalarda
bir
amaç
olarak
evrensel
biçimde
benimsenmemiOtir bile(nesııel olmadıUı bile söylenebilir.) Bize göre, bilimsel
araOtırma nesneyi belirleyen koOulları kapsamıyorsa, bu tür araOtırmanın gerçek
nesnel koOulları saUlanmamıOtır, bilim nesnel deUildir.
Nesnenin üretilemesini
yöneten koOullara temel(constitutive) , tüketimini yöneten koOullara da
kullanım
ya da durum ko7ulları (conditions of use or situation) diyelim. Bu koOulların ikisine
birlikte nesnenin edimsel koOulları denebilir, nesnenin üretim ve tüketimine iliOkin
koOullar.
Ayrıca uUraOtıUımız nesneler yukarda tanımlanan özgül anlamda insanları
simgelediUinden,
bir insan baUlamında, insana özgü koOulların tanımlandıUı
anlamda bir durumda üretilmiO ya da tüketilmiOlerdir. Yalnızca tek bir bireyin
etkinlikleriyle ilgili deUildirler, aynı zamanda toplumsal bir çevrede özellikle üretilip
tüketilmiOlerdir. Bu çevreyi, genel olarak toplumu, yöneten koOullar aynı zamanda
insan ürünlerinin oluOumunu ve kullanımını belirleyen etkinlikleri yöneten
koOullardır. Nesnesinin hakkını vermek isteyen, gerçekten nesnel olmak isteyen bir
insan bilimi, bu koOulları hesaba kalmak zorundadır: bizim anladıUımız anlamda
21
Kocaman
edimbilimsel olmak zorundadır. Nesnelerine salt dilsel birimler olarak bakan,
onların salt kimi dilbilimcilerce gözönüne alınmalarının onları nesne yaptı5ını
düOünen bir dilbilim gerçekten nesnel deUildir. BaOka türlü söylersek, nesnel olmak
için dilbilim insanların dili üretmeleri ve tüketmeleri ile de ilgilenmek zorundadır.
Dilbilimin hiçbir yönü insanın toplumsal uygulamalarından ayrı tutulamaz.
Bunun doUal bir sonucu olarak 'saf ve 'kuramsal' dilbilim ayrımını
yadsımamız mantıksal olarak tek bir dilbilim olduUu yargısına götürür: dilbilim
edimhilimseldir ya da deUildir. Bu yukarıda dilin kulanımı/kullanıcıları ve dilbilimle
ilgili olarak tartıOılan konuların, 'gerçek' dilbilim yapma iOi bittikten sonra ele
alınabilecek, dilbilim açısından ikincil olmadıkları anlamına gelir. Bu bakımdan
bizim anladıUımız anlamda edimbilim yapmak dilbilim yapmaktır, ya da bunun tersi
de doUrudur. Edimbilimsel yön ne 'asıl' dilbilimden ayrılabilir, ne ertelenebilir ne de
yeni bir bileOen olarak eklenebilir. Rdimbilim, dilbilimcinin iOinin bir yanı
olmaktan ötede, iOinin esasıdır. Bu, edimbilimsel dilbilimcilerin kuramsal dilbilimi
toplumsal öUelerden soyutlama eUilimine karOı durmaları gerektiUini gösterir.
Ancak bütün dilbilim edimbilim olsa bile dilbilimin kimi alanlarının
ötekilerden daha çok edimbilimsel(cdimbilimsel yaklaOıma açık) oldukları da bir
gerçektir. Edimbilimsel dilbilim, doUası gereUi, insanın toplumsal davranıOını
yönlendiren temel yasaların incelenmesinden yola çıkar. Dil kullanımının (insan
etkinliUinin bir parçası ) genel olarak
insan etkinliUinin
bütünlüUü içindeki
koOullarına uyduUunu düOünür. Bu nedenle edimbilimsel
çalıOmalarda
'toplumdilbilim' denilen alan konusunda doUal bir vurgulama vardır, ancak bu
toplumdilbilimin deneysel betimlemeli bir bilimin ötesinde olduUu anlayıOına
dayanır. Snsanın toplumsallaOma sürecinin kuramsal temelleri ve bunun dilsel
yanları da dilbilimin temelleridir; dilbilimin pratik ya da uygulamalı dalları saUlam
bir biçimde bu kuramsal temelin içinde yerini almalı ve bunun geliOtirilmesine
yönlendirilmelidir.
Geleneksel olarak insanın 'dilsel hayvan' a dönüOümü üzerinde yoUunlaOan
dilbilim dalları.örn. psikodilbilim, için de aynı biçimde düOünceler öne sürebiliriz.
Edimbilimsel vurgulama burası için de geçerlidir: hem dil edinimi konusunda, hem
de dil yetisinin insanlarca kullanıldıUı ortamda. Kesin biçimde davranıOçı, kalıp
öUrenimine dayanan dil modeli kadar ülküselci bir inancı yansıtan ' doUuOtancı
22
Dilbilim Ara✏tırmaları
düOünce'
1996
de edimbilimsel anlayıOımızın uzaUındadır. Gerçek Ou ki, toplumsal
iletiOimin aracı olarak dil, toplumsal bir uzamda aktarılır; bu nedenle dil yeteneUi
soyut biçimde incelenemez ya da ölçülemez. Dil öUrenenlerin ya da kullananların
yararlandıkları toplumsal koOullara gönderimde bulunulması gerekir. Örnek olarak
Oizofrenik kiOinin dilini ele alalım. Açıkçası böyle bir dil tanımı ve betimlenmesi
gereUi, toplumun Oizofrenik hastalara bakıO açısına göre biçimlenir... Lizofrenik
kiOinin toplumsal koOulları, onun dil üretimi ve kullanımının temelleridir; bu
nedenle Oizofrenik dil toplumun (akıllı diye nitelenen) öteki kesimlerine karOıt
olarak, sözgelimi devlet hastanelerindeki hastalar gibi tipik 'kurbanların' 'güçsüzlük'
durumları açısından belirlenir.
Lizofazyayı (schizophasia ) (parçalanmıO dil yitimi)
nesnel terimlerle
betimleme çabası Oizofrenik kiOilere ve dillerine hakettiUi yeri veremez, çünkü akıllı
denilen ortamlarda kendini anlatma olasılıUını belirleyen, daha doUrusu sınırlayan
koOulları gözöııüne almaz. Ne de olsa güç elinde olan sözcüklerin anlamını belirler;
'sorun kimin üstat olacaUıdır:' (Carroll 1966,196)
'Nesnel' denen tutumun
yanlıOlıUı, Oizofrenler ve onların dili gibi olaUan dıOı durumlarda kolaylıkla
gösterilebilirse de, aynı tür akıl yürütme olaUan dil kullanımı, özellikle çocuk ve
yetiOkin dil ediniminin ortak özellikleri için de geçerlidir. Austin'in deyiOiyle dil
birOey yapma yoluysa, o zaman doUal olarak insanın dili kullanmayı öUrendiUi
'yapma' baUlamı (ontolojik olarak deUil ama mantıksal olarak) dilsel baUlamdan
önce gelir. Öyleyse bir tümcenin baUlamını sormak arabayı atın önüne koOmaktır;
doUru soru, hangi tümce, hangi dil belli bir eyleme uygundur? olmalıdır. Rylem
sınırlıysa dil de öyledir; eylem için gereksinmemiz olan dile sahibiz; çünkü dil insan
bilincinin bütünü gibi iOlevseldir.ÇaUdaO toplumdilbilimde çoUu zaman yapıldıUı
gibi tümcelerin baUlam içinde incelenmesi, yaptıUımız Oeyin dilin nesnelere Ufkim
kullanımı olduUu.dilimizi içinde yaOadıUımız gerçeUe uyması için uyarlamak
olmadıUı türünden büyüleyici bir varsayıma dayanır. Turner(1973) gerçek dil
kullanımının yerine geçemez. Bu tür deneyler ancak daha önceden bildiklerimizi
göstermeye yarar; bir durumun kiOinin kendi toplumsal beklentilerine göre deUiOik
biçimde algılanacaUı gerçeUini gösterebilir. Ödünleyici
(ister çocuk isterse
yetiOkinler için olsun) dil eUitimi izlencelerinin sorunu , bireyin dil kullanımını ve
bu kullanımın belli durumlara(öm. deneysel izlencenin oluOturulması ve iOlerliUi
23
Kocaman
açısından önemli görünen durumlara)
uygunluUunu vurgulama eUiliminde
olmalarıdır. Olgucu yöntem açısından böyle bir standartlaOma salt önemli deUil,
gereklidir de; kimi deUiOkenleri ölçmek ya da denetlemek için ölçünlü,
tipikleOtirilmiO bir deUiOmezler ortamı yaratmak gerekir. EUitbilimsel bir ortamda bu
deUiOmezler kiOinin durumunun 'iyileOtirilmesi' amacıyla oluOturulur. Onun 'yeni'
bir dil ya da düzenek edinmesi için düzenlenir; deUiOik konuOmacılarla deUiOik
konularda daha rahat konuOma gücü vermek için vb. düzenlenir. Ama temeldeki
felsefe yine yanlıOtır: Ölçülen, öUretilen, sınanan vb. ölçme, öUretme ve sınama
yöntemlerimizin izin verdiUi Oeylerdir, gerçek durum ya da onun simgelediUi Oey
deUildir. Gerçekte durum biliOin, sevginin ve eylemin bireysel ve toplumsal bir
bireOimidir; H. Berger'in(1975) terimleriyle kiOinin 'izleksel bilinci'
istenen
ölçülebilir Oeyler çerçevesinde bireysel ülküselleOtirmeye karOı durur. Yinelersek,
araOtırma yöntemi,nesnesinden ayrılamaz; hangi nesnelerin araOtırılacaUını bize
söyleyen yöntem deUildir; tam tersine yöntemimizi nesneler belirlemelidir. ÇaUdaO
bilimsel uygulamada iki baOka örnek ve koOut durum usa geliyor. Birisi, dönüOümlü
üretimsel dilbilgisinin dili, bu tür dilbilgisinin ürettiUi tümcelerden oluOan bir
tümceler toplamı olarak betimlemesi, ikincisi de sözlü görüOmecinin(intervîewer)
kimi beklentilere uygun olarak kimi ölçülebilir sonuçlar çıkarabileceUi, özerk,
türdeO,
karOılaOtırılabilir(elbette'özgür')
özne olarak görüldüUü çaUdaO sözlü
görüOme teknikleri. Bu bakımdan çaUdaO deneysel psikolojik toplumsal tekniklere
olduUu gibi.dönüOüınlü üretimscl dilhilgisinde 'sapmalar' a Oöyle deUinilip geçilmesi
de OaOırtıcı gelmemeli. Sürekli yinelediUimiz gibi, dilbilime ve dil çalıOmalarına
edimbilimsel yaklaOım aslında dil konusundaki bilimsel uUraOın vazgeçilmez
temelidir. Dilbilimciler ancak edimbilimsel bir baUlamda dilin somut gerçekliUi
içinde anlaOılabileceUini daha önce anlamadılar; toplumun insan açısından iOlevi,
toplumsal gerçeklerin insan biliOi, istem ve eylemi ile çakıOtırılması, bütün bunlar,
konuOucu ya da sözü saklayıcı olarak deUil, eylemci(doer) olarak toplumdaki
görevlerini yerine getireceklerdir.
Ancak o zaman , dil kullanıcıları
olarak
baOkalarını nesnel olarak deUerli ve geçerli, iOlev ve roller için eUitebileceklerdir.
Haberland, H. and J.L.Mcy,' Editorial: Linguistics and pragmatics.' Journal of
Pragmatics 1 (1977) 1 12.
24
Dilbilim Ara7tırmaları 1996
D. Crystal
Göslergebilimin (anlambilim ve sözdizimle
birlikte)
üç önemli
bölümünden birisi. Terim dilbilimde dilin kullanıcı açısından incelenmesini,
özellikle kiOiııinyaptıUı seçimleri, toplumsal iletiOim için dili kullanırken
karOılaOtıUı sınırlamaları ve bir iletiOim ediminde dil kulllanımının öteki katılımcılar
üzerindeki etkilerini anlatmak için kullanılmakladır. 1970'lerin ortalarından beri
birçok toplumdilbilim ve psikodilbilim çalıOması bu etmenlerin üzerinde özellikle
durmaktadır, ancak davranıO deUiOkenlerini kesin bir biçimde düzenlemedeki
güçlükler konunun geliOimini sınırlandırmıOtır. Kimi anlambilimciler cdimbilimi
doUruluk koOullu anlambilimc karOıt olarak düOünmektedirler; bu ikincisiyle ilgili
olarak ortaya çıkan güçlüklerin (örn. önsayılıı kavramının ele alınması) birincisine
baOvurularak daha kolay açıklanabileceUi öne sürülmektedir, (bkz Lyons 1977b 4.
bl; Gumperz& Hymes 1971, 14. bl)
(Crystal, D. 1980. Linguistics and phonetics. Andre Deutsch. s. 278 9)
J. Lyons
Günümüzde çoUu dilbilimci (belki de temel dilbilim alanında çalıOanların
tümü)
anlambilim ve cdimbilim
arasına, 15 yıl önce çok azının çizeceUi
terimsel bir ayrım çizerler. Çizilen ayrım yazardan yazara deUiOmektedir. Bir yanda
anlamın
öle yanda dilin (dil dizgesi anlamında) kimi tanımlarına göre
anlambilim benim düzanlambilim(microlinguistic semantics) dediUim anlambilimle
özdeOtir. Ancak günümüzde anlambilim ile edimbilim ayrımının sunuluOu
tutarsızlıklar ve yersiz varsayımlarla altüst edilmiOtir
Anlambilim ve
edimbilim arasındaki ayrım Amerikalı mantıkçı ve felsefeci Piercc'in (1839 1914)
çalıOmasından kaynaklanmaktadır.Edimbilim bu nedenle, tarihsel olarak ,
yararcılık(pragmatism) diye bilinen (Pcirce'in öncülerinden biri olduUu, John
Dcwcy'nin de daha sonraki savunucularından olduUu) Amerikan felsefe akımıyla
baUıntılıdır; bu akım, anlam ve gerçeUin, epitesıemolojik ya da etik kuram ve
25
Kocaman
dogmanın deUiOmez olduUu varsayılan ilkeleri açısından deUil, insan etkinliUinin
pratik sonuçları bakımından tanımlanması gerektiUini öne sürer. (Günümüzde
'pragmatie' yararcı sözünün gündelik anlamının kaynaUı bu felsefe akımındadır.)
Ancak kendi içinde ne ölçüde ilginç olsa da, pragmatics (edimbilim) ve pragmatism
(yararcılık) arasındaki tarihsel iliOki bu baUlamda nerdeyse konumuz dıOındadır.
Yunanca
prassein (eylemek' ya da 'yapmak')
sözcüUü ve türevleri ile
kökenbilimsel bir çaUrıOım dıOında ortak yanları yoktur. Kökenbilim açısından
edimbilim insan etkinliUi ile ilgilidir.
Ancak kökenbilim bize edimbilimin tam ve özellikle yararlı bir tanımını
saUlayamaz. Pierce'in ardından Morris (1938 ve 1946) ve Carnap'ın (1955 ve 1956)
tanımladıUı gibi anlambilim ve edimbilim göstergebilimin üç alanından ikisiydi
üçüncüsü sözdizimdi.; göstergebilim göstergelerin ve anlamlamanın(signifieation)
bilimiydi. Diller daha genel bir göstergeler dizgesinin tam bir alt sınıfı idiler.
Gösterge dizgeleri kümesi Pcirce, Morris ve baOkalarınca daha sonra, OaOırtıcı ölçüde
geniO bir dizi ölçüte göre birçok alt kümeye ayrılıyordu. Morris'in, özellikle
Carnap'ın büyük önem verdiUi ölçüt, görüOlerine göre soyut göstergebilimi deneysel
göstergebilimden ayıran ölçüttü. Soyut göstergebilim (kesin ve bilinen yapıların),
matematiksel mantıUın biçimsel dilleri de içinde olmak üzere, serbestçe
oluOturulmuO soyut dizgelerle uUraOacaktı; temel ilgi alanı düzgün, matematiksel
olarak biçimlenmiO genel bir anlamlama kuramı oluOturmaktı. Öte yandan deneysel
göstergebilimin amacı 'tarihsel olarak verilmiO doUal diller de içinde olmak üzere'
varolan doUal gösterge dizgelerini incelemek olacaktı. Morris ve Carnap'a göre
alanın böyle bölünmesi karOısında mantık soyut göstergebilimin, dilbilim ise
deneysel göstergebilimin bir dalıdır. Aynea , hiç deUilse 1950'nin ortalarında Carnap
için betimlemeli anlambilim ('tarihsel olarak verilmiO doUal dillerde' anlam
çözümlemesi) soyut anlambilime karOıt olarak, 'edimbilimin bir parçası olarak
düOünülebilir.'
(Carnap 1956, 233)
Slginçtir, Chomsky'nin bu konuda ilk
yayınlanan görüOleri(Chomsky 1955) Carnap'ınkilere çok yakındır.
Günümüzde anlambilim ve edimbilim arasındaki ayrımla iOgören
dilbilimci, mantıkçı ya da felsefecilerin çok azı Carnap'ın 1950'lerin ortalarındaki
düzenlemesiyle aynı görüOtedirler. Öyleyse neden bir paragrafı bu konuya ayırdıUım
sorulabilir. Bunun nedeni, ayrımın günümüzdeki düzenleniOinde, hiç deUilse
mantıksal dilsel gelenekte, Carnap, Morris ve Bloomfıeld'ın tanınmıO temsilcileri
oldukları savaO arası olguculuUa kadar götürülebilecek çok Oey bulunmasıdır.
26
Dilbilim Ara7tırmaları
1996
F.dimbilime karOıt olarak anlambilimi, anlamın tümcelerin doUruluk koOulları
açısından ele alınan yanlarıyla sınırlayan düzenlemelerdeki durum budur. Günümüz
doUruluk koOullu anlambilim ile 1930'ların mantıksal olgucu kuramları arasında
doUrudan tarihsel bir baU vardır. Herhangi bir yeni kuramsal paradigmaya (Kuhn'un
1962'de kullandıUı anlamda) en derinden baUlı olanların onu tarihsel baUlamı içinde
deUerlendirmede en az baOarılı olacakları bilim tarihinin bir gerçeUidir.; paradigmanın
yeniliUini abartma ve daha önceki üstün durumundan indirdikleri paradigmadan
eleOtirmeden aldıklarını küçümseme eUilimindedirler. Durum ne olursa olsun,
günümüzde dilbilimsel anlambilim ve edimhilimle uUraOan kimi uygulamacı ve
kuramcıların baUlandıkları önermelerin çoUunun birbirleriyle çeliOkili olduklarına
kuOku yoktur. Bunların birkaçını sııalayayım(karO. Levinson, 1983: 1 34)
1. Anlambilim anlamla, cdimbilim kullanımla ilgilidir (anlam ve kullanımın
deUiOik tanımlarına göre geliOtirilip yetkinleOtirilebilecek olan bu düzenleme, Morris
ve Carnap'ın bu konuda ilk yapıtlarındaki görüOlerine yakındır)
2. Anlambilim edinçle, edimbilim ise dil kullanımıyla ilgilidir.(Kcmpson 1975,
206 31 ve 1977, 73; Smith ve Wilson 1979, 148.)
3. Anlambilim anlamın geleneksel yanıyla, cdimbilim ise geleneksel olmayan
yanıyla uUraOır. (Wilson, 1975)
4. Anlambilim kurallarla, edimbilim eUilimler, ilkeler, kural ya da stratejilerle
ilgilidir(Leech 1983)
5. Anlambilim doUruluk koOullu, cdimbilim ise doUruluk koOullu olmayan anlamla
uUraOır (kabaca söylemek gerekirse, edimbilim^ anlam doUruluk koOulları, Gazdar
1979, 2)
6. Anlambilim dar anlamla, edimbilim geniO anlamla uUraOır.
7. Anlambilim
tümce anlamıyla, edimbilim
yorumlaıııııasıyla) ilgilidir.
sözce anlamıyla
(ya
da
(Smith ve Wilson 1979, 172; Lyons 1981b, 30;
Palmer 1981,8)
8. Anlambilim baUlam haUımsız anlamla, edimbilim baUlam baUımlı anlamla
uUraOır.
Bu son yıllarda dilbilimcileree anlambilim ve edimbilim arasındaki ayrım
konusuyla ilgili olarak söylenen ya da sezdirilen önermelerin eksiksiz bir dizclgesi
27
Kocaman
olmaktan uzaktır; ama sanıyorum günümüzde anlamın kimi türlerini ya da kimi
yanlarını Bar Hillel'in o zamanlar çok yerinde deyiOiyle 'edimbilimsel çöp kutusuna'
atarak anlambilimin alanım sınırlama düOüncesinin ardında yatan anlayıOı yeterince
yansıtabilir. Bugün saU olsa Bar Hillel son onbeO yılda birçok dilbilimcinin
'edimbilimsel çöp kutusuna atılan verilerin kimilerine dürüstçe 'bakmaya
çalıOtıklarını görmekten , bunu yaptıktan sonra da ortaya çıkan bilim dalına ya da
alt dala bir dizge ve tutarlılık getirmeye çalıOtıklarını görmekten mutlu olurdu.
LyonsJ.
1987.
New Horizons in Linguistics 2 s. 154 58)
.T. Sebeok(ed)
Birlikte anıldıkları sözdizim ve anlambilim' den çok daha çeOitli bilim
dallarını, yönelim ve bakıO açılarını kapsar
edimbilim; öylesine çeOitli ve
görünüOte uyuOmazdır ki bunlar nerdeyse bütünüyle anlamsız gibi görünür bu terim
ve baOkalarınca ' cdimbilimci' diye nitelenen kimileri bu nitemi ve böylesi bir
baUıntıyı reddederler. (Scarlc 1969). Üstelik terim, dil felsefesi, mantık, ruhbilim,
dilbilim ve göstergebilim gibi geleneksel olarak sınırları çizilmiO bir dizi bilim
dalında kullanılır. Anlambilim ile edimbilim arasındaki sınır sürekli tartıOma
konusudur ve bu sınırlama sorunu üzerinde bir anlaOma Oimdilerde pek ufukta
görülmüyor. Birine göre edimbilim alanına giren bir konu baOka biri tarafından
anlambilim kapsamında ele alınmaktadır, (örn. 'Montague pragmatics' / Montague
1974; oysa aslında 'gösterimsel' anlambilim içindedir) ; öte yandan, Kripke'nin
anlam kuramı biçiminde nitelenen özel adlar nedensel kuramı aslında edimbilim
yönelim!idir.(Kripke 1972)
AOaUıda kimi temel yönelimler ele alınacaktır. Daha sonra 'edimbilimsel
tulumun' dil ve gösterge dizgeleri açısından çeOitli özellliklerinden söz edilecek,
böylece terimin yararı, hiç deUilse ilk düzeydeki iOlerliUi kanıtlanmıO olacaktır
Ba5lam
Türleri
Edimbilim 'türlerini' sınıflandırmanın en kolay yolu söylem ve öteki
göstergebilimsel dizilerin uygun bir betimleme ve açıklanmasıyla ilintili olduUu
düOünülen baUlam türlerini ele almaktır. Burada edimbilim türlerine karOılık olan
beO tür baUlam birbirinden ayrılacaktır: eO metinsel baUlam, varoluOsal baUlam,
durum baUlamı, eylem baUlamı ve ruhbilimsel baUlam. KuOkusuz bu beO tür
28
Dilbilim Arattırmaları 1996
örtüOür. Sözgelimi, söylem parçalarının eylem olduUu düOüncesi hem ruhbilim hem
de toplumbilim yönelimli edimbilimde söz konusudur.
Ba5lam olarak e7⌃metin
Yapısalcılıktan(ve daUılımcılıktan) dönüOümsel dilbilgisine(Chomsky
biçeminde ve Chomsky sonrası) uzanan sözdizimi, dilsel ve mantıksal biçimlerinde
önermeden büyük birimlerle ilgilenmeyen aıılambilim gibi, tümcenin ötesine asla
geçmez.
Metin dilbilgisi, söylem çözümlemesi ve konuOma çözümlemesi son
zamanlarda.paragraf, ikili söyleOi ve konuOmalardaki söylem parçaları, siyasal ve
öUretici söylem gibi söylem türlerindeki tartıOma düzenleri, roman ve Oiir gibi
dizimsel yapılardaki büyük deUerlendirme yapıları gibi dilsel bütünlüUü olan daha
büyük birimleri çözümleme teknikleri geliOtirmiOlerdir. Bu yeni yöntemlerin
geliOtirdiUi iliOkiler, tümcelerarasındaki gönderim iliOkilerinin ve önermeler
arasındaki eOgönderim iliOkilerinin ötesine geçer. Bunlar metinlerin baUdaOıklıUını ve
baUlaOıklıUını büyük ölçekli dilbilgisel yapı olarak yeniden kurar, böylece yorumcu,
alıcı ya da okura bu büyük ölçekli birimlerin önemini bulgulama yeteneUi verir.
Klasik tümce dilbilgilcrine ve önermesel anlambilime karOıt olarak, eO metin burada
çözüm baUlamı olarak iOgörür. Ancak, melinsel baUdaOıklık ve baUlaOıklıUı salt bir
dilbilgisi ulamı olarak açıklamak zordur, bu nedenle onları ruhsal toplumsal
iOlemlerle baUıntıları açısından, böylece öteki tür baUlamsallık açısından ele almak
zorunlu gibi görünecektir.
Varolu7sal ba5lam
YapısalcılıUın (bir felsefe ya da ideoloji olarak) birçok biçiminde öne
sürüldüUü gibi dilin ya da söylem parçalarının anlamının içsel olduUu(kendi içinde
olduUu) görüOüne karOılık, mantıkçı ve felsefeciler geleneksel olarak dilsel
dizilimlerin anlamlarını göndergeleri ile baUıntılarından aldıklarını savlamıOlardır.
Gönderim baUlamı( nesneler, durumlar ve olaylar evreni) ilke olarak dil biriminin
gönderimde bulunduUu nesneyi içerir.KonuOan ya da anlayan(alıcı) ve onların uzam
ve zamanı bu varoluO evreninin
belirteni olarak düOünülürse anlambilimden
edimbilime geçilmiO olur. Bu belirtenler (Benveniste 1966) ya da gösterenler
(Russell 1905: Bar Hillel 1970a) ya da gösteren ulamları (kiOi, zaman, yer)
dil
29
Kocaman
birimlerinin anlamlarının tanımlan içine alınırsa ' gösteren edimbilimine' doUru
yöneltilmiO oluruz. Bu bilim alanı tümüyle doUruluk iOlevlidir (truth funelional)
(Montague 1974) : varlıkbilimsel nesneler(nesneler, durumlar, evrendeki olaylar)
kiOisel ve yer zamanla ilgili konumları açısından ' göstergeleOirler' ya da
'baUıntılanırlar.'
Sözdizim yönelimli dilbilgisi uzmanları(örn. Partee 1973)
kipscllik, kip, görünüO ve eylem zamanı gibi dilbilgisi olgularını kiOi, zaman ve
yerle ilgili gönderimsel ve dolayısıyla doUruluk iOlevli olarak belirlenen belirtenlerle
iliOkilendirmekte duraksamazlar.
Gösteren cdimbilimi iliOkinin varoluOsal baUlamla baUıntısını gözönüne
alan salt bir tür cdimbilimdir. Bir baOka türü 'olası evrenlerin' çoUaltılmasını öne
süren bir türdür: salt gerçek evren deUil, bütün olası evrenler dilsel dizilimlerin
varoluOsal baUlamı içine alınabilirler (yine Montague 1974 ve Hinlikka 1962) .
Model kuramı, kip mantıUı ile (ya da olasılık, gereklilik ve raslanlısallık mantıUı)
birlikte bir dilsel birime bir alan olarak olası bir evrenin ayrılabileceUi bir çerçeve
belirler. Kip ınantıkçıları.isler gerçek isterse olası olsunlar, varoluOsal baUlam ya da
'alanların' söylem açısından varlıkbilimsel baUımsızlık ve özerklikleri olması
açısından felsefe seçenekleri geliOtirirler. Bu oldukça tartıOmalı bir konudur. Olası bir
evren , ruhbilimsel bir ara düzlem olmaksızın ya da imgelem ya da kavram
oluOturma gibi ruhbilim yetilerinin etkisi olmaksızın nasıl göndergc olabilir?
Durum ba5lamı
VaroluOsal baUlamlar (endekslenmiO nesneler, durumlar ya da gerçek evren
ya/ ya da olası evren olayları) dilsel dizilimlerle anlatılmakla birlikle, salt durum
baUlamları bunların anlamlarını bir ölçüde belirleyen özellikler sunar. BaUlam olarak
durumlar geniO ve genel, toplumsal ya da toplumbilimsel bir belirleyiciler
kümesidir. Bu, özel konuOma kuralları ve okumuOlara özgü
sıradan iOleri ile
kurumların toplumsal yapısı (mahkeme salonu, hastane, derslik) ya da gündelik
yaOam ortamı (lokanta, alıOveriO) olabilir . Bu belirleyiciler büyükçe metin
birimlerinin geleneksel özelliklerini ve söylemin tartıOmacı ve inandırmaya yönelik
yapılarını biçimlendirir. Dil toplumbilimi ve toplum dilbilimi durum baUlamlarının
bir tipolojisini sunar: iletiOim düzencesinde(schema) katılımcıların oynadıUı roller,
iletiOim içeriUinin üretim ve anlaOılmasını sınırlar. Ayrıca, toplumsal aOamalanma
30
Dilbilim A raf 11 rinaları
1996
ve bunun da ötesinde en küçük loplulukta(örn. ailede), dilsel, ulusal/uluslararası bir
toplulukta konuOana tanınan yetke, dilsel birimlerin anlamlı içeriklerinin en önemli
belirleyicileridir.
Eylem ba5lamı
Söylem parçalarının anlamını belirleyen durum kümeleri aslında sınırsız
sayıdadır. Bu nedenle tipolojisi büyük ölçüde izlenimseldir. Durumların bir özel alt
kümesi de dilsel eylemlerin kendileridir. Austin'in temel ilkesi( 1962a)
sözcelerinin eylemi anlatması deUil bunların eylem olmasıdır:
dil
bir tümcenin
edimsellikle belirtilen ve ilk planda edimsel bir formülle sunulan sözceleri kendi
baUlamını oluOturur. Austin kuramının daha sonraki aOamalarında artık kimi
tümcelerin sözcelerinin edimsel olmaksızın salı betimleyici ve 'saptayıcı' anlamları
olduUu söylenmemiOtir: Oimdi her tür tümcenin sözcesinin bir gücü olduUu, edimsel
denen bir gücü olduUu ve bunun önermesel içerikten, düzsöz içeriUinden ayrı olduUu
söylenmiOtir. Bir sözcenin gücü 'geleneksel' olarak her tür biçimsel dizimsel
iOlemlerle tümceyle baUıntılıdır: her durumda bu anlaOılabilir ve anlaOılması
amaçlanır.
Austin sözeylem kuramında bir dilsel topluluktaki
konuOmacıların dilsel
üretimlerinin sözleOimsel yanı üzerinde önemle durur(Ducrot bunu daha da
vurgulamıOtır 1972b). Austin'in dil anlayıOında bir eylem olarak ortaya çıkan
sözeylem kuramı, sözeylem üretim koOullarının dizgeli ve belirlenebilir olduUu
konusu üzerinde durur: sözeylemler kural baUımlıdır. (Searle 1969)
Sözeylem kuramının gerçekleOtirdiUi edimbilimsel bakıO açısının bir baOka
temel noktası dilsel eylemin amaçlı bir eylem olmasıdır. KonuOanın belirli amaçları
vardır ve bunların bilinmesini amaçlar. Belirli amaçların aktarımı genel olarak
iletiOim kurma amacına yüklenmiOtir.
Sözeylemler iletiOim kurma koOullarına yüklenen amaçlı eylemler olmakla
birlikte, eylem ürnekçesinin(paradigm) ötesine geçmezler: buna etkileOim koOulu da
eklenmelidir, açıkçası,
iletiOim durumuna katılan öteki konuOucuların dilsel
eylemlerinin benzer bir üretici güçle hareket eden kiOinin kendi söyleminin üretim
baUlamı olduUu koOulunu. EtkileOimci bakıO açısı, bir eylem olarak Austin'e özgü
konuOma sezgisini tamamlar. Amaçlı öteki anlam kuramları, (örn Grice 1957)
31
Kocaman
söylem
çözümlemesi
ile
baUıntılı
anlamları
ile
(sözgelimi
konuOma
sezdirimleri(Grice 1968) için son derece önemli iObirliUi ilkesi denilen ilkeden
kaynaklanan Grice'ın sınıflaması) etkileOim konusunu Austin kuramından daha iyi
geliOtirir, iObirliUine dayanan ve eOgüdümlü etkileOim olmaksızın iletiOim (ve
amaçların tanınması) olanaklı deUildir. Öyle görünüyor ki etkileOimsel baUlamların
dizgeliliUi ve bunların söylem üzerine etkisi, durum ve ruhbilimsel baUlamlardan
daha çok, dil kuramlarıyla daha kolaylıkla yeniden kurulabilir.
Ruhbilimsel ba5lam
Söylemi bir eylem olarak ve sözeylemleri amaç bakımından koOullanmıO
olarak düOünmek edimbilinısel dil kuramında zihinsel ve ruhbilimsel kategorileri
bütünleOtirmeye yol açar. Amaç, inanç ve istekler eylem ve etkileOim
programlarından sorumlu zihinsel durumlar olarak görülürler. Salt zihinsel içerik
olarak düOünüldüUünde, zihinsel etkinlik kendi içinde edimbilimle baUıntılı deUildir:
yalnızca (ve bir anlamda' geleneksel') etkileOim programına çevrilen, tanınabilen
amaç, inanç ve istekler edimbilimsel betimleme ve açıklama için önem taOır.; bunlar
dilsel üretim ve kavrama için ruhbilimsel baUlamı oluOturur. Psikodilbilim (büyük
ölçüde Chomsky sonrası çerçevede)
dil edinimini inceler ve
baUlamlarla(gerçekte, zihinsel içeriklerin toplamıyla)
ruhbilimsel
ve dilbilgisel olarak
gerçekleOen dizilimler arasındaki dizgesel iliOkilerin eOzamanlı incelemesi ile ancak
dolaylı
olarak
ilgilenebilir.Edimbilimle
baUıntılı
olarak,
ruhbilimsel
baUlam(tehlikeli bir eUretileme kullanmak gerekirse) 'zihin yaOamının' bütünü
deUildir, yalnızca zihnin dil birimlerinin üretim ve anlaOılmasında kendisini
dilbilgisel olarak belirlenen iOlemlerde gerçekleOtiren
bölümüdür. Dil edinimi,
doUuOtanlık(innateness) tartıOması, dil kullanımında zihinsel
etkinliUin
nörofizyolojik ya da biyolojik temellerinin usa uygun düOmesi, edimbilimle
doUrudan iliOkili deUildir.
Edimbilimsel 'tutum'
Bu baUlam türleri incelemesi en belirgin edimbilim eUilimlerinin bir
görünümünü sunmayı amaçlamaktadır: metin edimbilimi (ya da iç baUlamın en
32
Dilbilim Ara7tırmaları 1W6
baOta baUlam olarak iOgördüUü metin dilbilim) , mantıksal edimbilim (varoluOsal
baUlam) , toplumbilim yönelimli edimbilim (durum baUlamı), sözeylem kuramı
(eylem baUlamı), ruhbilim yönelimli edimbilim (ruhbilimsel baUlam). Yukarda
deUinildiUi
gibi burada
belirlenen
türler birbiriyle sürekli
örtüOür
ve
sınıflandırılmaları da tam sayılmaz. Ama yine de, genel bir kavram olarak edimbilim
terimi yeterli biçimde kullanılabilir, çünkü belirli bir bakıO açısını, dil ve öteki
gösterge dizgelerine yönelik belirli bir tutumu gösterir. Burada edimbilimsel tutuma
iliOkin üç özellik üzerinde durulacaktır: DüOünıııeli(discursive) anlamın daha önce
sözü edilen baUlam baUımlı oluOu, söylem baUıntılı ussallıUın özgüllüUü ve
anlamanın edimbilimsel dil yaklaOımı için taOıdıUı özel bulgulayıcılık(heuristics).
Dü7ünmeli anlamın ba5lam ba5ımlılı5ı
'Düz gerçekçiliUe' (literalism) karOıt olarak baUlamcılık(Dascal 1982'ye bkz)
dil felsefesinde anlamın bütüncül baUlam baUımlılıUını savunur. BellibaOlı daha
baOka anlam kuramları ise bunun tersine 'düz gerçekçi' ya da baUlamdan baUımsız bir
anlam dizgesini güvenceye almaya çalıOırlar; çünkü anlambilimin özerkliUini ve
baUımsızlıUını korumak istediUinizde bu gereklidir. BaUlamcılıUı savunmanın
edimbilim kuramının belirsiz ve dizgesiz olması anlamına gelmediUini burada
belirtmek gerekir. BaUlam türleri kesin bir biçimde birbirinden ayrılmalı ve özellikle
dilbilgisel baUıntıları incelenmelidir.
Açıkçası, edimbilimciyi ilgilendiren Chomsky'den çok Wittgenstein'ci bir
'dilbilgisi'dir: edimbilim yönelimli felsefecilerin ve göstergebilimcilerin patronu
olarak Wittgenstein(l953)
çeOitliliUi ve sınırsızlıUı bakımından bütün dil
kullanımının dilbilgisi olan
bir 'derin dilbilgisi' kavramı geliOtirir; bu, 'yaOam
biçimi' olarak söylemin varsıllıUı(bu da baOka bir Wittgenstein
kavramıdır)
açısından indirgemeci olan dilbilimcinin dilbilgisi ile özdeO deUildir. Burada
belirsizlik amaçlanmamalı, benimseıııneıneli de.
Uygun
baUlam
üretme/anlama stratejileri
dizileri
kapsamında
tipolojisine
edimbilimin temel kavramıdır
tipoloji,
koOut olmalıdır.
söylem
dizilerini
' Strateji' her tür
edimbilimsel bir 'derin dilbilgisi' dilbilimcinin iOi
deUildir çünkü edimbilimde geçerli olan kurallar deUil stratejilerdir. Ayrıca edimbilim
sözeylem kuramıyla da özdeOleOtirileıııcz, bu ikincisinde stratejilerden çok gelenekler
esastır. BaUlamları bir topluluUun üyeleri arasındaki iletiOim sürecinden özerk ve
33
Kocaman
baUımsız olarak varolan deUiOkenler olarak düOünmek yanlıO olacaktır; baUlamlar
dinamiktir, dil etkinliUinin kendisince biçimlendirilirler ve konuOanın yaratıcı
edincinin girdisi deUil çıktısıdırlar. Bir dinamik olarak baUlam oluOturma, özel
söylem baUımlı ussallıUa dayanan stratejiler yoluyla yaratıcı bir anlama yetisini
varsayar.
Söylem⌃ba5ımlı
ussallık
Stratejiler iletiOim yetisi yoluyla dıOa vurulan düzenliliklerdir. Bunlar bir
dizi uslamlamadır, bu nedenle de uslamlama süreçlerine dayanırlar. Edimbilimci için
söylem kuramsal ve pratik uslamlamayı anlatan (genellikleri nedeniyle bilinen)
düzenliliklerin
bütünüdür. Bu(anlama) stratejileri çıkarımsaldır(ancak mantıksal
çıkarımlar deUildir, çünkü doUal dilde ve onun aracılıUıyla gerçekleOirler.). Gerçekte
buradaki çıkanmsal etkinlik, anlamın bir nesne düzeyinden öteki açımlamalı söylem
düzeyine
aktarım iOlemidir. Bu tür çıkanmsal etkinliUe karOıt olarak mantıksal
çıkanm vardır, bu bütün anlamın sonunda çevrilebileceUi bir üstdili varsayar.
DoUal dilde ve bu dil aracılıUıyla çıkarım iki yolla gerçekleOebilir:
betimlemeli ve kuralcı bir biçimde.
Söylem baUımlı ussallık
kurallı çıkarım
dizilerini yeU tutarak geliOir: ' s'yi kabul ederseniz, S'yi de kabul edersiniz.' ya da '
eUer s'yi kabul ederseniz, S'yi de kabul etmelisiniz.' Bir çıkanmın
kabuledilirlik
özellliUi kanıtlara dayanır. Çıkanmsal etkinlik nedenleri kullanmak ve tanımak için
uslamlamadır. Ancak buradaki nedenler 'doUal' betimlemeli deUil (A'nın niçin B'yi
ürettiUi) 'doUal dıOı' kuralcıdır. Söylemde ve söylem yoluyla uslamlama yapanların
,anlamak için çıkarım yapanların nedenleri 'doUal olmayan' kuralcı nedenlerdir.
Kuralcı olarak çıkarım yapmanın teknikleri üzerinde durmak olanaksız burada.
Ancak, çıkarım 'doUal olmayan' bir uslamlama ile yapıldıUında, her olası çıkanını
yöneten kanıtın üç terimli bir düzene dayandıUını burada
belirtmeliyiz:
uslamlamanın yapısı/ usa uygun söylem, uslamlama nesnesinin yapısı
ve
uslamlamacının iç yapısı.
Klasik anlambilimin ussallıUı iki kutuplu bir kavram olarak ele aldıUı
herkesçe bilinen bir olgudur (bu iki kutup düOünce ve gerçekliktir). Edimbilim ise
üç bileOenli bir model kullanır: uslamlama gerçekle baUıntısı yoluyla belirlenmez
(burada ussallık gerçeUi yeniden kurma yetisine indirgenmiO olacaktır), ussal varlık
ya da uslamlamacı kavramının aracılıUıyla belirlenir. Edimbilimsel bir ussallık
34
Dilbilim Ara7tırmaları
1996
kavramı, kiOinin konuOan ve anlayan için ortak olan genci amaçlar çerçevesinde (bir
toplulukta uslamlama yapanların iç yapısnın iletiOimde bulunabilirliUi ve türdeOliUi
gibi)
uslamlama yaptıUını ve anladıUını vurgular. UssallıUın edimsel (ya da
insanbilimsel) bir renk alması stratejilerin deUerle baUıntılı olduUunu usa getirir.
Ayrıca, söylem baUımlı ussallıUın ve kuralcı çıkarımsal uslamlamanın temel olması
edimbilimi bir anlama kuramına dönüOtürür. KiOi bir kez uslamlamanın
özgüllüUünü ciddiye alırsa anlamanın üretim üzerinde çarpık bir önceliUi olur.
Anlama stratejileri
ÇaUdaO dilbilim kuramlarının bütün görüntüsü , açıkça dilsel dizilimlerin,
üretiminin dilsel etkinliUin ömcklemi(paradigmatic) olarak düOünüldüUünü usa
getirmektedir. Sözgelimi dönüOümlü dilbilgisinde üretken bir düzenek olarak
düOünmeli edinç , açıkça bir üretme edinci olarak görülmektedir. Chomsky edincin
iki yönlü olduUunu üretmealımlama karOıtlıUı açısından yansız olduUunu
belirtmektedir , ancak dilbilgisi kurallarının özel türde biçimselliUi üretme edincinin
yorumlayıcı olmaktan çok üretken olarak simgelenmesi gerektiUini göstermektedir.
Buna karOılık cdimbilimsel bir 'iletiOim yetisi' bir anlama yetiOidir ve edimbilimsel
bir söylem kuramı zorunlu olarak 'bulgusal' (heuristic) yönelimlidir. DüOünmeli bir
dizilimin önemini anlamak ya da 'bulgulamak'
sınırlamadır, baOka bir anlatımla,
dilin kendisi üzerinde bir
anlama kavramı dil kavramı üzerinde bir
sınırlamadır. Bu nedenle edimbilimde üretme ve anlama arasında temel bir
bakıOımsızlık(asymmetry) vardır. Bir kimse, o dil anlaOılıyorsa bir dilden söz
edebilir (ya da daha açık söylemek gerekirse,' D (il) ancak dilsel topluluUun üyeleri
D'nin dilsel dizilimlerini anlıyorlarsa o topluluUun dilidir.').
Yorumbilimde
kurgulamalı(speculative) biçimde söylendiUi gibi, hiçbir anlam anlamanın ötesine
geçemez.
F.dimbilimsel bakıO açısının özelliUi olan bu kökten deUiOim düOünmeli
üretkenliUi küçümsemez, ancak söylem üretiminin bir anlama iOlemi olarak
görülmesi gerektiUini ya da söylem üretimi kavramının anlama kavramı modeline
göre biçimlendirilmesi gerektiUini öne sürer,
kategoriler aslında anlama stratejileridir.
tOte bu nedenle edimbilimsel
Wiltgenstein(l953)
anlamanın bir aile
benzeOim kavramı gibi görülmesi gerektiUini dile getirir ve gündelik yaOamda ve
gündelik dilde anlamanın bir kez yorumlama olarak, baOka bir kez açıklama olarak
ve bir baOka kez de çeviri olarak iOgördüUünü öne sürer. Ancak anlama asla bir
35
Kocaman
zihinsel durum ya da özgül bir deneyim olarak düOünülmemelidir. Daha çok bir
yetenek, bir yetidir, bu nedenle anlayanın özel Oeyler yapma gücü vardır. Salt
ruhbilimsel bir iOlem deUil, dıOsal bir yetenektir, evren üzerinde bir iOlemdir.
Anlamanın bu pratik anlamı edimbilimsel bakıO açısı için temeldir. Daha
önceki paragraflarda sözü edilen doUal olmayan çıkarım anlama stratejilerinin bir
özelliUidir. Bir düOünmeli dizilimi anladıUında bir kimsenin pratik olarak anladıUı
Oey üç bileOenden oluOan bir anlam düzeneUidir: evrensel bir ussallık iOlemcisi, bir
kip yapısı ve önermescl bir içerik.
Gündelik terimlerle söylersek, bir anlama
iOleminin anlam düzeneUi Oöyledir denebilir:
;.
Bir kip yapısı içinde çeOitli düzenlemeler olanaklıdır: konuOanın/dinleyenin
yargısı konuOanın/ dinleyenin iOleUinde saklı olabilir ve p'yi(önerme, ç.n.) yöneten
yargısal ve isteme baUlı dizilimler ard arda olabilir.
Anlam düzeninin bu üç bileOeninden üç özel baUlam türü oluOturulabilir.
Evrensel ussallık iOlemcisi baUlamı , ussal/akılcı söylem kullanıcılarının ve öteki
gösterge dizgelerinin topluluUudur.; bilgi düzlemine çevrildiUinde bu baUlam
düOünmeli topluluUun üyelerine sunduUu varsayımların tümünü oluOturur. Kipsel
baUlamlar deUerlerin yaygın ve ortak istenilirlikleri çevresinde örgütlenen
etkileOimsel durumlardır; bilgi düzlemine çevrildiUinde,
bu kipsel baUlam,
ortakların bir iletiOim durumunda sahip oldukları 'görüOlerin' tümü demektir. (Bu
görüOler birbirlerinin gereksinmelerini ve amaçlarıyla ilgilidir.). Önermesel içeriUin
baUlamı ise düOünmeli dizilimlerin yaygın düzanlamlanndan oluOur; bilgi düzlemine
çevrildiUinde, bu baUlam konuOanın/anlayanın inançlarından oluOur.
Bu bakımdan, edimbilim
temelde
düOünmeli
anlamın
(discursive
meaning), söylem baUımlı ussallıUın .baUlam baUımlılık kavramı ile ve anlama
doUrultusunda bir yönelimle belirlenmiOtir. Bu üç kavramsal bileOen dilin
öznelliUini yeniden deUerlendirir. 20. yüzyıl ilk döneminin klasikleri Frege, Husserl
ve Russell ideal olarak renklendirilmiO bir öznellik kavramına tepki gösterdiler ve
özellikle 1960'larda Fransada, toplumbilimlerinde bir'ideoloji' olarak yapısalcılık,
hümanizmayı ve öznelliUi güçsüz bıraktı. Ancak edimbilim yeniden ruhbilimcilik
ve öznelliUi iOe katmadan söylemde özneyi varsayar. Bu nedenle 'edimbilimsel
tutum'
Chomsky'ci üretimscl dilbilgisine olduUu gibi( burada
ideal
konuOan/dinleyen konuOan özne deUil, beynin nörobiyolojik yapısı ile özdeOleOen
bir'/.ihin'dir.) yapısal dilbilime tepki gösterir (burada Saussure'den bu yana öznellik
edinçten çıkarılmıO ve kuramsal olarak kavranamaz olan söze(parole) aktarılmıOtır.)
36
Dilbilim Ara7tırmaları 1996
Oldukça önemsiz bir yapısalcı olan Benvenistc( 1966a) dilbilimsel kuramda iOlerliUi
olan bir ulam olarak öznelliUi yeniden getirdi. Burada öznellik konuOanın
bireyselliUi ya da kendine özgü kiOiliUi deUildir( özgün ve içsel ruhbilimsel
durumlarının bir kümesi gibi birOey deUil), ancak konuOanın söyleminin belirlenen
özelliklerinin bir dizisi olarak vardır. Benveniste ve Guillaume gibi dilbilimciler
gösterime (deixis) (kiOi, zaman ve yer) , göstcrme(adıllar, belirticiler), tartıOma ve
inandırmada olduUu gibi, söylemin iOleyiOi gibi geniO bir alana yeniden dikkat
çektiler. Gösterim yoluyla söylemde öznelliUin incelendiUi edimbiSimsel
yöntembilim yanında, kipselliUin temel olduUu baOka bir yöntembilim de vardır.
Her iki yöntembilim de( bir yanda gösterimin , öte yanda kipselliUin incelenmesi)
edimbilim alanında ayrıcalıklı maddelerdir.
Scbeok,T. (ed) 1986. Encyclopedic Dictionary of Semiotics,
751⇥57.
cilt 2, ss
Download