1 AİLE İÇİ İLETİŞİMDE TEMEL İLKELER ُْ َ َ ُ َ ََ َ ن ن س ل ب ج ي ع خ ف ت ك ك ك ل ف ل ي Rum sûresi, 21﴾٢١﴿ َوَمِنْ اٰيَاتِهُ۪ٓٓ اَنْ َقَ َ ُمْ مِنْ اَ ِ ُمْ اَزْوَاخاً لِتسْكُـنُٓوا اِلَيْهَا وَ َ َلَ َ ْ ُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةً۪ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ َلَٰيَاتٍ ِقوْمٍ َ كَّرُون Tirmizi, “Menâkib”, 63...َهلأى ْ َخ ْي ُرُك ْم َخ ْي ُرُك ْم أِل َْهلأ أه َوأ َََن َخ ْي ُرُك ْم أِل Kendi nefislerimizden var ettiği eşlerle bizi sekînete ulaştıran Allah’a sonsuz defa hamd ve senalar olsun; Bize her konuda rehber olduğu gibi aile konusunda da rehber olan, üsve-i hasenemiz Hz. Muhammed Mustafa’ya salât ve selamlar olsun… Aile, toplumun en küçük birimi ve çekirdeğidir. Kur’an-ı Kerim’de Rabbimiz ailenin sükûnet yurdu olduğundan bahseder. Yukarıda okuduğumuz ayette: “Kaynaşmanız için size kendi (cinsi)nizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peydâ etmesi de O'nun (varlığının) delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır.” (Rûm Sûresi, 21) buyrulur. Aile ocağının iki temeli olan eşleri, birbirleri için elbise olarak tanımlayan Rabbimiz (Bakara Sûresi, 187) ailede barışı esas almış (Nisa Sûresi, 128) nefislerin arzu ve ihtirasları ile aile saadetinin zedelenmesini doğru bulmamıştır. Eşlerin evlilik hayatlarında birbirlerine karşı sorumlulukları olduğu gibi boşanma gibi istenmeyen ama gerekli olduğunda da caiz olan durumlarda dahi ahlaki bir sorumluluk yüklenmiştir. İslam dininde evlenme ve boşanmanın ayrı bir hukuk ve ahlak düzeni ile ele alınması hatta boşanma hukuk ve ahlakının daha detaylı izah edilmesi, müslümanların bir zamanlar aile oldukları için insanlara karşı sorumluluğa davet edilmeleri, mehrin ödenmesi ve maddi sorumlulukların dahi Kur’an’da en ince ayrıntısına kadar yer alması, dinin aileye verdiği önemi gözler önüne sermektedir. Kur’an’ın ilkelerinden ve Hz. Peygamber’in hayat tarzını oluşturan sünnetinden beslenen bir müslüman, ailesinin kıymetini bilen, insana saygı duyan, hakkı ayaklar altına almayan bir kişilik َ َ ن ْ َل َْ ْ َّ ْ ُ َ sergiler. ﴾٢٣٧﴿ ٌ وَاَنْ نعْقُٓوا اَقرَبُ لِل تقوٰى۪ وََلَ بتسَوُا ا ْفضلَ َب ْي كُمْ۪ اِنَّ اّٰللهَ بِمَا نعْمَلُونَ نَص۪يرHoşgörülü davranmanız takvâya daha uygundur. Aranızda lütufkâr davranmayı unutmayın. Allah bütün yaptıklarınızı görmektedir. (Bakara Sûresi, 237) Bu ayet boşanma ile ilgili ayetlerdendir. Boşanmasında bile hoşgörüyü teşvik eden bir din, boşanmadan önce aile kurumuna nasıl değer verir bu sohbette biraz değinelim inşallah. Bir defa eşler başta olmak üzere aile bireyleri arasında iletişim önemlidir. Bu iletişim ne kadar sağlıklı olursa aile düzeni o denli sağlıklı olur. İletişimin temellerinden önce bir ailede olması gerekenler şunlardır. SEVGİ, SAYGI, SADAKAT, SABIR* Bu tasnif yıllar önce Kırıkkale’ye konferans vermek için gelen Necmeddin NURSAÇAN hocaya aittir. Bu tasnife “4 S KURALI” denilir. Hocaya göre bir evi ev yapan dört duvar vardır ve bunlar sevgi, saygı, sadakat ve sabırdır. * 2 Sevgi her şeyin başıdır. Olmazsa olmazımızdır. Bu sevgi ikincil derecede bir sevgi olmadığı gibi eve huzur katan bir sevgidir. Bu sevgi, haddini aşarak sevdiğimiz kimseyi tüketen, kıskançlık krizlerine sokarak yaşatmaktan ziyade öldüren bir sevgi değildir. Bu sevgi saklanan, izhar edilmesi ayıp görünen, sadece kalpte yaşanıp dilde ketum olan bir sevgi de değildir. Saygı, sevginin hem lokomotifi hem de sonucudur. İnsan sevdiğine saygı duyar; saygı duyduğunu sever. Bu saygı da ikincil derecede, resmîlik içeren bir saygı değildir. Kişinin ev dışındaki konumu ne kadar resmî olursa olsun evdeki rol ve konumu eve göre şekillenir. Burada özellikle eşlerin rol konumlarını karıştırmamaları gerekir. Sadakat, eşlerin başta olmak üzere ev halkının olmazsa olmaz özelliğidir. Herkes birbirine sadıktır. Gizli saklı olanlar vardır ama bunlar saygıyı hak eden ve bireyin kendi özelidir. Onun dışında kalan ve evi ilgilendiren konularda herkes birbirine açıktır. Yalan yoktur. Gizli işler çevirme yoktur. Bu konuda kadınlarla erkekler arasında asla bir ayrım yoktur, olmamalıdır da. Erkek eşinden ne kadar sadakat bekliyorsa kendisi ona o kadar sadık olmak durumundadır. Son parça sabırdır. Sondadır, çünkü en zor olanı budur. Hayat insanlar için hep aynı seviyede devam etmez. Bazen sevinçler bazen hüzünler olur; bazen mutluluklar bazen ıstıraplar olur. Maddi ve manevi konularda aile bireyleri sabırlı ama aktif sabırlı olmayı başarabildikleri oranda o evde huzur olacaktır. AİLE İÇİ İLETİŞİMİN İLKELERİ İletişim ya sözel ya da görsel kaynaklıdır. Kişiler arası iletişimin üç ögesi vardır. Sözcükler, ses tonu ve beden dili. İletişimin önemli bir bölümünü sözsüz iletişim oluşturur. Sosyal psikologların yaptıkları araştırmalara göre, ortalama bir iletişimde, sözcüklerin önemi %10, ses tonunun önemi %30, beden dilinin önemi %60 olarak bulunmuştur. (Davut OLMUŞTUR, “hadislerde aile içi iletişim”, SDÜ, SBE, Yüksek Lisans Tezi, Isparta, 2013, s. 1) Buna göre aile içerisinde selam aynı zamanda sözlü bir iletişimdir. Aynı ibadeti yapmak, iftar sofrasında aile bireylerinin birbirlerine bakışmaları ehli tasavvufun ifadesi ile halleşmek sözsüz iletişim kurmaktır. Allah Rasûlü’nün musafaha yaptığı kimse elini çekmedikçe elini çekmemesi, çağrıldığı zaman sadece boynu ile değil vücudunun tümü ile dönmesi vücut dili ile iletişim kurmasından sadece bazılarıdır. İletişimde başlıca ilkeler şunlardır: Aktif dinleme ve konuşma, hüsnü zanda bulunma, empati yapma, farklılıklara saygı duyma ve kabullenme. Biz sadece bu vaazımızda aktif dinleme ve konuşmadan bahsedeceğiz. AKTİF DİNLEME VE KONUŞMA Aktif dinleme nezaketen dinlemenin ötesinde bir şeydir. Gerçekten iyi niyetle, açık aramaksızın, aynı zamanda empati yaparak, fiili ve sahibini anlamaya çalışarak dinlemektir. Bu dinlemede aynı zamanda konuşmak ve yardımcı olmak da söz konusu olabilir. Evimizde eşimizi ve çocuklarımızı gerçekten ve aktif dinlemeliyiz. Dinlermiş gibi yapmamalıyız. “ne demiştin, en son söylediğini kaçırdım” türü dinlemeler; “dinleme esnasında başka işle meşgul olarak ya da başka yerlere bakarak: sen devam et, ben dinliyorum” edasında bulunmak kişiler arası iletişimde doğru değildir. Dinleyen kişinin söz sahibine olan ön yargıları hem dinlemeyi hem de konuyu olumsuz etkileyebilir ama yine de dinlemek gerekmektedir. Örneğin Yakup (a.s)’a bakalım. Yûsuf sûresinin başında oğlu Yûsuf’u 3 dinlerken gördüğümüz Yakup (a.s) oğlunu dinlerken aktif bir dinleme sergilemekte bunu yaparken aynı zamanda gerekli uyarıları yapmaktadır. Baba-oğul arasındaki diyalogda şefkat dilinin kullanılmış olması da ayrıca dikkat çekicidir. Yûsuf babasına: “babacığım” diye seslenirken o da cevabında: “oğulcuğum” demektedir. Yakup (a.s)’ın diğer oğullarını tanıması, onlara yeteri kadar güvenmemesi Yûsuf’un kardeşleri tarafından kuyuya atılma olayında kardeşlerin ifadeleri karşısında ortaya çıkmaktadır. Babalarına akşam vakti ağlayarak gelen kardeşler (ağlamak muhatabı yumuşatmak ve güvenilirliği artırmada araç olmakta) şefkat dili kullanmışlar ve dinlenmişler ama kendilerini َ َ َ َ inandıramamışlardır. Hz. Musa’nın Harun (a.s) ile diyaloğu da ilginçtir. ﴾٩٢﴿ ۪قالَ يَا هٰرُونُ مَا مَ تعَكَ اِذْ رَاَ ْي ي ُهمْ ضلُّوا َ َّ َ َ ْ َ َُ َ َ َ ُ ي َ﴾ قالَ بَيْنؤُ۪مَّ َلَ يأْخذْ ِ لِحْ يَت۪ي وََلَ يِرَأْس۪ي۪ اِنّ۪ي خش۪يتُ اَنْ نقولَ قرَّقتَ بَيْنَ بَنُ۪ٓي اِسْرَُٓائ۪ل٩٣﴿ اََلَّ بي تِعَنِ۪ اَف َعصَيْتَ اَمْر۪ي َ ُ َ ﴾٩٤﴿ ( وَ َلمْ يرْقبْ قوْل۪يMusa, döndüğünde:) Ey Harun! dedi, sana ne engel oldu da, bunların dalâlete düştüklerini gördüğün vakit peşimden gelmedin? Emrime âsi mi oldun? (Harun:) Ey annemin oğlu! dedi, saçımı sakalımı, yolma! Ben, senin: «İsrailoğullarının arasına ayrılık düşürdün; sözümü tutmadın!» demenden korktum. (Tâhâ Sûresi, 92-94) Bu iletişim açık bir iletişimdir ve ön yargı yerine sorgulama, dinleme ve işi büyütmeme üzerine kuruludur çünkü ayetin devamında hitap Samiri’ye dönmektedir. Harun (a.s)’ın tavrı da önemlidir zira şefkat dili ile hitap etmiş, fiilinde ağabeyinin tesirini açıkça ifade etmiş ve ‘annemin oğlu’ diyerek Hz. Musa’yı yumuşatmıştır. Evlerimizde bir takım sıkıntılarımız olabilir. Kaynağı/problemi doğru tespit edip konuşmak ve bu arada dinlemek ama usulünce dinlemek önemlidir. Biz söylemezsek bazı şeylerin muhatabımız tarafından bilinmeyeceğini unutmamalıyız. Bu durum işte de böyledir evde de. İş yerinde konuşmadığı halde mesai arkadaşlarına tavır yapan bir kimse düşünün. Derdini söylemekten kaçınan bu kişi: “zaten sıkıntılarım var…” dediği meselede muhatabını eleştirmesi yanlıştır. Evde de durum aynıdır ve biz konuşmazsak kimse bizim gerçekte ne yaşadığımızı bilemez. Kalplerde olanı Allah’tan başka kimse bilemez. Aile fertlerini buna zorlamak sağlıklı düşünmemek demektir. “zaten moralim bozuk bir de siz üstüme gelmeyin” tavrı Müslüman ailelerde olmaması gereken bir tavırdır. Konuşmazsan, derdini anlatmazsan bunun bir faydası yok demektir. Gözlemin aile içinde önemli bir yeri vardır elbette. El hareketleri, tırnak yeme, dalıp gitmeler gibi bazı hareketler gözlem yoluyla anlamlandırılabilir ama konuşmak başlı başına bir iletişim aracıdır. Konuşma yerine küsmeler tamamen yanlıştır. Efendimiz (s.a.s)’in Tahrim olayı çok ilginçtir. Eşleri arasında cereyan eden bir olaydan hareket ederek Allah’ın helal kıldığını nefsine haram kılan peygamberimiz Tahrim sûresinde uyarılmaktadır. Bu ayetlerin tahlilinde Rasûlullah’ın insan olarak eşlerine kırılmasının sonucu ilahi bir vurgu ile uyarılmıştır. Yani Allah Rasûlü’nün yapması gereken, sorunu muhatapları ile halletmekti helali haram yapmak değildi. Beşer olarak Allah Rasûlü’nün bu hatasında da böyle bir hikmet vardır ve İlahi mesaj bizlere bir uyarı vermektedir. Eşine, çocuğuna kızıp, küsüp Allah’ın sana helal kıldıklarını kendine yasaklaman doğru değil demektir. Aile içerisinde köklü iletişim için gönül dilini; sıhhatli iletişim için değer dilini; devamlı iletişim için teşekkür dilini; yeniden iletişim için özür dilini; aşkın iletişim için dua dilini ve her şeye rağmen iletişim için sükût dilini kullanmak gerekir.(Hüseyin ÖRESİN, Ailemin İletişim Dili”, DİB Yayınları, Ankara, 2014) 4 GÖNÜL DİLİ: İnsanın gönlüne hitap eden, yıkmaktan çok yapmayı hedefleyen dildir. Temeli meveddete dayanır. Küslük hedeflenmez. En zor zamanlarda dahi bu dil sükût ettirilmez. İfk hadisesinde eşi Hz. Aişe ile iletişimine devam eden Hz. Muhammed gönül dilini kullanmıştır. Gönül dilinin yer ettiği bir ailede rahmet konuşur şiddet susar, Gönül dilinin yer ettiği bir ailede sevgi konuşur nefret susar, Gönül dilinin yer ettiği bir ailede dostlar konuşur düşmanlar susar, Gönül dilinin yer ettiği bir ailede bilek gücü değil yürek gücü konuşur. (Öresin, s. 17) DEĞER DİLİ: Aidiyet duygusunun temeli bu dille sağlanır. Değer dili, en çok aile fertlerine yakışır. Ele/yabancıya gösterdiğimiz saygının daha cömerdini ailemiz hak eder çünkü. Bir zamanlar Anadolu’da bu dil maalesef büyüklere hürmet adına kurban edildi. Büyüklerin yanında bırakın çocukları sevmek isimleri ile dahi hitap edilmedi. Gelinler büyükleri ile aynı sofraya oturtulmadı. Hâlbuki vefatından yıllar sonra bile Hz. Hatice annemizden bahsederken sesi titreyen, gözleri dolan Hz. Peygamber bu dili öyle kullanmıştır ki dinleyenler Hz. Hatice vardı herhalde başka da kimse yok zannetmişlerdi. Değer dilinin hâkim olduğu ailede “sen” diye dışlama değil “biz” diye kuşatma ve kucaklaşma vardır, Değer dilinin hâkim olduğu ailede erkek kız ayrımı gibi yüz kızartıcı bir suç hayat bulamaz, Değer dilinin hâkim olduğu ailede herkes güzeldir güzel görür güzeli görür ve güzelleştirir, Değer dilinin hâkim olduğu ailede rekabet değil refakat vardır. TEŞEKKÜR DİLİ: Bu dil erdemliliğin dilidir, şükrün ve cömertliğin dilidir. Çünkü Rasûlullah Efendimiz: “insanlara teşekkür etmeyen/edemeyen Allah’a da şükretmiş olamaz” buyurmuştur. (Ebû Davud, “edeb”, 11) İnsanlarımızın bu dile çok ihtiyacı var maalesef. Sadece ailelerimizde değil hayatın her alanında insanlara teşekkür etmeyi, ihmal edilmemesi gereken bir ödev olarak görmek ْ َ durumundayız. İnsanlar içinde teşekkürü fazlasıyla hak edenlerin ilki anne-babalarımızdır. َوَوَصَّيْنا اَلِْنسَان ْ ْ ُبِوَالِدَتْهِ۪ حَ َملَت ُه اُمُّهُ وَهْناً َعلٰى وَهْنٍ وَفِضَالُهُ ف۪ي عَامَيْنِ اَنِ اشكُرْ ل۪ي وَلِوَالِدَيْكَ۪ اِلَيَّ ا ْلمَص۪ير "Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Çünkü anası onu nice sıkıntılara katlanarak taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur. (İşte bunun için) önce bana, sonra da ana-babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş ancak banadır." (Lokmân; 14) Teşekküre şâyan olanların ikincisi eşlerimiz sonra çocuklarımızdır. Bir bardak suya teşekkür etmek, bunu yaparken samimi olup bir de tebessüm edip dua ile süslemek en büyük iletişimlerden biri değil midir? Bu dili kullanmak nankörlük hastalığının ilacıdır. Bu dili kullan/a/mayan kimseler kadir kıymet bilmeyen değer bilmeyen kimselerdir. Kusur ararlar; kusur bulurlar; kusur sayarlar. Hâlbuki merhum Neşet Ertaş’a göre: “kusur görendedir…” Efendimiz (s.a.s) bir yemek ikramında -ister aile efradından ister yabancı kimseler olsun- hiçbir kimsenin ikramına da yemeğine de kusur bulmaz, elinden gelen gayreti için muhatabını teşekkürsüz bırakmazdı. 5 Teşekkür dili varsa ailede yokluk değil bolluk vardır, Teşekkür dili varsa ailede burukluk değil mutluluk vardır, Teşekkür dili varsa ailede kusur değil gurur vardır. ÖZÜR DİLİ: Hata yaparken işlediğimiz cesaretin karşılığı olan dildir. İnsan hata yaparken gösterdiği cesareti özür dilerken de gösteremiyorsa erdemden noksan demektir. Ancak özür dilemek yeni bir özrü gerektirmemeli; kaş yapayım derken göz çıkarmamalı, yalan gibi meşru olmayan yollara kişiyi sevk etmemelidir. Hz. Ali’ye ithaf edilen bir sözde: “tevbe etmektense günah işlememeyi tercih ederim” denilir. Müslüman her ne kadar günah işlemekten ma‘sûn kılınmamışsa da en azından kullara karşı daha dikkatli olursa fazla özür dilemek zorunda kalmaz. Bir ailede özür dili hâkimse ayıplarla ve kayıplarla uğraşılmaz, Bir ailede özür dili hâkimse mazeret değil marifet üretilir, Bir ailede özür dili hâkimse gaflar affedilir, Bir ailede özür dili hâkimse laf değil af uzatılır. DUA DİLİ: Büyükle küçüğün; usulle fürunun en büyük olan Zat’ın önünde dil ve bedenle yaptıkları terennümün ifadesidir. Bu duanın kavlî olanı dilledir; halle olanıysa bedenledir. Birlikte tuttuğumuz oruçlar, cemaat olduğumuz namazlarımız, iftar dualarımız farkında olmadan aynı zamanda en büyük iletişimimizdir. Hz. İbrahim’in oğlu İsmail’le hem Kâbe’yi inşaları hem de yaptıkları duayı ُ ْ َ unutmayalım. Bize verilen mesaj “bunu yapın” demekten ibarettir. وَاج ِفضْ َلهُمَا جَناحَ الذُّلِّ مِنَ الرَّحْمَةِ وَقلْ رَبِّ ارْحَ ْْمهُمَا ً۪" كَمَا رَيَّنَان۪ي صَغ۪يراOnları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: «Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et!» diyerek dua et." (İsrâ; 24) ayetine bakalım. Alçakgönüllülük ile kanat germek, fiili/hal ile dua; son kısım dille َّ َ ل ُ َ َ َ َ ُ yapılan duadır. Bu dua büyüklere yapılan duadır. َوَالَّذ۪بنَ نَقولُونَ رَيَّـنا هَبْ لَنا مِنْ اَزْوَا ِج نا وَذُرِّيَّايِنا قرَّةَ اَعْيُنٍ وَا ْج َعلْنا ِ ْْ ُُ نق۪بن (" اِمَام ًاVe o kullar): Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takvâ sahiplerine önder kıl! derler." (Furkân; 74) Bu dua ise eşlere ve çocuklara yapılan duadır. Aile fertleri birbirlerine beddua etmemelidir. Özellikle çocukların disipline edilmesinde beddua edilip Allah ile korkutulması araç olarak kullanılmamalıdır. Hatta özellikle yanlış yapıldığı durumlarda aile bireylerinin kendilerine dahi beddua etmeleri doğru değildir. Bu tutum farkında olmadan çocuklara da ْ َ َّ ْ sirayet eder. ً" وَيَدْعُ اَلِْنسَانُ ِيالشرِّ دُعَُٓاءَهُ ِيالْخيْرِ۪ وَكَانَ اَلِْنسَانُ عَجُوَلİnsan hayrı istediği kadar şerri de ister. İnsan pek acelecidir!" (İsrâ; 11) ayetini unutmayalım. Dua dilinin yer ettiği yuvalarda beddua değil hep dua vardır Dua dilinin yer ettiği yuvalarda lanet değil davet vardır, 6 Dua dilinin yer ettiği yuvalarda bağırma değil çağırma vardır, Dua dilinin yer ettiği yuvalarda (Allah’a) yakınma değil yalvarma vardır, Dua dilinin yer ettiği yuvalarda Allah’ın kesintisiz rahmeti vardır. SÜKÛT DİLİ: Sükût hâlin dilidir, herkes duymasa da duyan kulaklar vardır. Bazen imanın alametidir. Hayr konuşmanın olmadığında susmak/sükût etmek Rasûlullah’ın diliyle imanın alametidir. (Buhari, “edeb”, 31) Konuşmanın çare olmadığı zamanlarımız inşallah olmaz ama olursa susmamız ve bizden daha iyi konuşacak birilerini bulmamız gerekir. Muhatabımızın gönlünde yerimiz varsa, susmamız acı konuşmaktan daha yeğdir. Rasûlullah’ın eşlerinden bir ay kadar ayrı durması sükût dili idi. Sözün özü aile efradımızla iletişimimiz kuvvetli olmalıdır. Birbirimizi dinlemeliyiz, yeteri kadar ama anlamlı konuşmalıyız. Şefkat dilini, saygı ve değer ifade eder şekilde kullanmalı yeri geldiğinde sükût etmeli ama küsmemeliyiz. Birbirimizi denetlemeden gözlemlemeliyiz. Beraber yapacağımız etkinliklerimiz olmalı. Sadece ibadetlerimiz değil ötesinde ortak noktalarımız olmalıdır. Dışarda ne olursak olalım evde bir eş ve baba/anne olduğumuzu unutmayalım. Bugün modernitenin en son teknolojileri ile saldırdıkları yerin aileler olduğunu ne olur hatırdan çıkarmayalım. Birbirilerimize dua etmeyi de unutmayalım. Hele şu iftar sofralarının başında iken… Çocuk babasına: -Bugün benim için ağaç olur musun? Demiş. Baba yorgun ve bir o kadar da sinirli: -Olmaz, git başımdan zaten yorgunum, demiş. Çocuk: -o zaman yorgun ağaç ol, deyivermiş. Her zaman kendimiz olacağız diye bir kaidemiz olmamalı vesselam… Uğur ÖZTÜRK Keskin Vaizi