CAMİ Değerli Kardeşlerim, İslam’ın temel kurumlarından biri olan cami, İslam düşüncesinin gelişmesinde, dinin yayılmasında son derece önemli rol oynamıştır. Cami, İslam’ın en büyük sembollerinden biridir. Bir beldenin Müslüman cemiyeti olduğu, hemen orada yükselmiş olan camilerden ve minarelerden anlaşılır. Camiler İslamiyet’in açık mührüdür. Cami; toplayan toplayıcı demektir. Beş vakit namazda cuma ve bayram namazlarında mü'minleri bir araya topladığı için bu isim verilmiştir. Cami, inananları sadece bedenen değil, ruhen, kalben, zihnen ve hissen de bir araya getirir ve birleştirir. Kabile, aşiret, ırk, zengin, fakir ayırımı giderilerek bütün müslümanları aynı şeye inanan, aynı şeyi düşünen ve hisseden bir topluluk haline getiren cami, aynı zamanda insanları barıştıran ve kaynaştıran sosyal bir kurumdur. İnsanlar burada kendilerinin hem Allah’ın evinde ve huzurunda oldukları hem dileklerinin kabul edileceği ve hem de birbirlerine cennette olacakları gibi eşit oldukları bilincine varırlar. Bu husus ise çok önemli bir tatmin, güven ve moral kaynağıdır. Bu moralin bireyden topluma yansımaması tabii ki düşünülemez. Camiler dinî ve millî kültürümüzden ayrı düşünemeyeceğimiz değerlerimizin başında gelir. Camilerimiz, çok çeşitli fonksiyonları ifa etmesi bakımıdan önemli müesseselerimizdendir. Camilerimiz mabet olarak görev yapmanın yanında, birer halk üniversitesi olarak da görev yapmaktadır. Camilerde, müminlere her türlü kötülüklerden uzak durmalarının yanında; her türlü iyilik ve güzellikler, insan sevgisi, vatan, bayrak, ezan, Kur'an sevgisi, ana-babaya, öğretmene, ulu'l-emre itaat anlatılır! Camiler, zengin-fakir, köylü-şehirli, amir-memur, resmi-sivil, yaşlı-genç, siyah-beyaz, yerli-yabancı herkesi bünyesinde toplayan mekanlardır. Bir ülkenin, Müslüman ülkesi olmasının mührü ve tapu senetleridir. Camiler bulundukları beldenin Müslüman beldesi olduğunun simgeleridir. Bir beldeye gidildiğinde, ma'bedlerinden o beldenin hangi din mensuplarına ait olduğunu anlarız. Bu manada, gökyüzüne uzanan minareleriyle camiler, Islam'ın o beldedeki simgesi ve ülkenin tapusudur. Bu önemine binaen Mehmet Akif, Istiklal Marşımızda camilerle ilgili olarak söyle seslenmiştir; Ruhumun ilahi şudur senden emeli Değmesin Ma'bedimin göğsüne na mahrem eli Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli Bir başka şair de; Mevladan bize ses vermede hep cedlerimiz Manevi bekçisidir yurdumuzun ulu ma'betlerimiz. derken yukarıda belirtilen olguyu ortaya koymaktadır. Cenazeden nikah ilanına kadar, mü'minin hayatındaki acı-tatlı pek çok olayın yaşandığı ve böylece müslümanların birbirleriyle kaynaşıp kenetlendiği mekanlar camilerdir. Caminin ve cemaat halinde kılınan namazların, saf düzeninin, müslümanların kalbi bağlarının güçlenmesinde çok önemli bir yeri vardır. Dostlukların temeli, bir sevgi ve barış sözcüğü olan "Selam" ile orada atılır. Hasılı orası bütün Müslümanların adeta ortak bir evi konumundadır. O ev, Müslümanların ortak kalbi gibidir. O kalpte hayat varsa, Müslümanlarda da hayat vardır. Onda hayat yoksa, Müslümanlarda da hayat yoktur. Kalbe, toplardamar kirli kan getirir. Kalpte temizlenen kan atardamarlar vasıtasıyla tekrar vücuda kanalize edilir. İşte camiye gelen insan dışarıda her ne kadar kötü duygulara sahip olursa olsun, bu kutsal mekanlardan temizlenerek topluma dönmelidir. O kalpten vücuda pompalanan taze kan misali topluma, başka bir ifadeyle insanlığa kazandırılmış yeni bir güçtür, değerdir. Oraya gelen insanların, Kitab'ı tek, Allah'ı tek, Peygamberi Hz. Muhammed'dir. Başvuru kaynakları, Kur'an'dır, Hz. Peygamber'in sözleridir. Camiler; aynı safta omuz omuza, diz dize namaz kıldığımız mabetlerimizdir. Üzüntülerimizi giderdiğimiz, moralimizi müspet anlamda düzelttiğimiz, birlik ve beraberliğimizi, kardeşlik duygularımızı, hoşgörü anlayışımızı güçlendirdiğimiz ve pekiştirdiğimiz yerlerdir. Birbirimize merhamet etmeyi, acıları paylaşmayı, kimsesiz-yoksul, dul ve yetimlere yardım etme duygularını kazandığımız mabetlerdir. Kâmil manada insan olmanın yollarını ve esaslarını, camilerimizde yapılan telkin ve nasihatlerden öğrenmekteyiz. Tirmîzî'nin rivayet ettiği bir hadis'te camilerin "Cennet bahçesi" olarak nitelendirilmesi de bu gerçekle ilgili olmalıdır.1 Camiler ve mescidler, Müslümanların cemaatla toplu olarak namazlarını edâ ettikleri binalardır. Bu binalara, içlerinde Allah`a secde edildiği, ibâdet yapıldığı, namaz kılındığı için mecaz yoluyla Allah`ın evi de denmiştir. ,اجدَ ِ َّّلِلِ فَالَ تَدْعُوا َم َع هللاِ اَ َحدًا َ َوا َ َّن ْال َم ِ س “Şüphesiz mescitler, Allah’ındır, onun için Allah’ın yanında başka birine dua ve ibadet etmeyin.”2 Peygamberimiz de: :“Mescidler yeryüzünde Allah’ın evleridir. Gökteki yıldızların yer ehlini aydınlattıkları gibi, onlarda gök ehlini aydınlatırlar.3 demiştir. Başka bir rivayette: “Bir kimse evine gelene nasıl ikramda bulunursa, Allah’ta evine (camiye) gelene özel ikramda bulunur.4 benim için temiz ve mescit kılındı. Bu itibarla bir insan nerede namaz vakti olursa orada namazı kılar.”6 buyurmuştur. Fakat özel olarak camiler mescitler Allah’ın evleridir ve Allah’a en sevimli yerlerdir. Peygamberimiz: “Beldelerin Allah’a en sevimli yerleri mescitlerdir. Beldelerin Allah’a en sevimsiz yerleri de çarşı ve pazarlardır.”7 Sözüyle bunu bize bildirmiştir. Aslında her yer namaz kılma yeridir. Peygamberimiz, ه ْ َ ُج ِعل:ِاّلِل قا َل َرسو ُل ه صلى َّ فَأيُّ َما َر ُج ٍل ِم ْن أ ُ َّمتِى أد َْر َكتْهُ ال،ًض َمس ِْجدا ً َوط ُهورا ُ ت لى ا‘ ْر َ ُ صالَة “Küre-i arz bana bir mescid ve temiz kılındı. Ümmetimden her kim bir namaz vaktine ulaştımı nerede olursa namazını kılsın.".”5 “Yeryüzü Hz. Muhammed (s.a.s.), Medine'ye hicret ederken Kubada birkaç hafta geçirdi. Burada bir mescit inşasına başladı. Bu hususta şu ayet-i kerime nazil oldu: ٍ ِ ِ ِ ِ َّ ِ ِ ٌ وم فِ ِيه فِ ِيه ِر َج ْال ُُِيبُّو َن أَن يَتَطَ َّهُروا َ َح ُّق أَن تَ ُق َ س َعلَى التَّ ْق َوى م ْن أ ََّول يَ ْوم أ َ الَ تَ ُق ْم فيه أَبَ ًدا ل َم ْسج ٌد أُس Değerli Kardeşlerim Yeryüzünde kurulan ilk mescit Kâbe-i Muazzama'dır. Allahu Teâlâ şöyle buyurur: ِ ِ ت و ِضع لِلن ِ ِ ٍ ِ ي َ َّاس لَلَّذي بِبَ َّكةَ ُمبَ َارًكا َوُه ًدى للْ َعالَم َ ُ إ َّن أ ََّو َل بَْي "İnsanlar için yeryüzünde kurulan ilk ev Mekke'de bulunan mübarek ve âlemler için bir hidayet kaynağı olan Kâbedir"8 Allah'ın elçisi üç mescidi ziyaret ve orada ibadet için yolculuk yapılabileceğini belirtmiştir. "Ancak şu üç mescit için yolculuk yapılabilir: Mescid Haram, benim şu mescidim (Mescidi Nebevi) ve Mescid-i Aksa".9 Bu üç mescitte yapılacak ibadetin, başka mescitlerde yapılacak olandan üstünlüğünü bildiren çeşitli hadis-i şerifler nakledilmiştir.10 6 (Müslim, Mesacid, 3) (Müslim Mesacid, 288) 8 (Âl-i İmran, 3/96). 9 (Buhârî, Mescid-i Mekke, I, 6, Sayd, 26, Savm, 67; Müslim, Hacc, 415, 511-513; Ebû Dâvud, Menâsik, 94; Tirmizi, Salat, 126) 10 (bk. Buharî, Mescid-i Mekke, 1; Müslim, Hacc, 505-510; Tirmizi, Mevâkit, 126, Menâkıb, 67; Nesaî, Mesâcid, 4, 7, Menâsik, 124) 7 1 Tirmizî, Deavât, 82; İbn Hanbel, II/150. (Cin, 18) 3 (Heysemi, Mecmeuz-Zevaid 117) 4 (Sahih-i Buhari Cilt 2, sayfa 625) 5 (Müslim, Mesacid, 1); 2 "İlk gününden beri Allah'a karşı gelmekten sakınmak için kurulan mescitte bulunman daha uygundur"11 İşte bu mescit, İslâm âleminde yapılan ilk mescittir. İkinci mescit ise, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in, Medine'ye vardıktan sonra yaptığı mescittir. Hz. Ebu Bekir (r.a) ile Medine'ye giren Resulullah (s.a.s.) devesini salıverir. Devesi, nerede durursa orada misafir olacağını belirtir. Deve, bugün Mescid-i Nebevî'nin olduğu yerde durur. Boş bir arazi olan bu yeri, Hz. Muhammed (s.a.s.), mescit ve kendi ev halkı için oturacak yer yaptırmak üzere satın alır. O zamandan beri bu mescit, Medine'nin belli başlı mescidi olarak zamanımıza kadar gelmiştir. Kaynaklarda, Hz. Peygamber döneminde mescid edinilmiş evler ve Mescid-i Nebevî dışında bizzat Resûlullah'ın namaz kıldığı Medine dahilinde 18, Medine civarında ise 40 mescid bulunduğu nakledilmektedir.12 Bu ilk mescitlerden sonra, İslâm âleminde mescitler çığ gibi çoğaldı. Müslümanlar kurdukları bütün köy ve kasabalarda, fethettikleri her yerleşim merkezinde bir veya birden fazla mescit yapmayı prensip haline getirdi. Camilerin Yapılmasının Önemi Kur'ân-ı Kerim'de bir ayette, mescitleri yapacak olanlarda dört ana vasfın arandığı görülmektedir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: َّ صالَة َ َوآت َى ش ِإالَّ ه اّلِلِ َم ْن آ َمنَ ِب ه اجدَ ه سى ِ اّلِلِ َو ْال َي ْو ِم َّ ام ال َ اّلِلَ فَ َع َ ِإنَّ َما َي ْع ُم ُر َم ِ س َ الزكَاةَ َولَ ْم َي ْخ َ َاآلخ ِر َوأَق أ ُ ْولَئِكَ أَن َي ُكونُواْ ِمنَ ْال ُم ْهتَدِين "Allah'ın mescitlerini, ancak Allah'a ve ahiret gününe inanan, namazı gereği üzere kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başka kimseden korkmayanlar imâr eder. İşte bunların doğru yolda olup başarıya ulaşacakları umulur"13 Değerli Kardeşlerim İnsanların akın akın Yüce Allah’ın huzuruna boyun bükerek, ağlayarak, Allah’ın rahmetini umarak onun divanına durmalarını sağlayan, insanları birbirine bağlayan, cemaat şuurunu geliştiren camileri yapmak ve onları ayakta tutmak kadar önemli ne vardır? Camilere ancak Müslüman olanlar sahip çıkarlar. Bu yüzdendir ki yeryüzünde geçmişi bin yıla dayanan ev sayısı yok denecek kadar azdır. Ama camilerden yüzlercesi yıllar geçmesine rağmen hala dimdik ayaktadır. Bu bize Müslümanların camileri yaparken nasıl da harcın içine ruhlarını da kattıklarını göstermektedir. Buna karşılık camilerin yıkımı için gayret sarf edenlerin nasıl bir sonla karşılaşacaklarını Rabbü’l-Alemin şu şekilde izah ediyor: ْ َ َو َم ْن أ اجدَ ه سعَى فِي خ ََرابِ َها أ ُ ْولَئِكَ َما َكانَ لَ ُه ْم أَن يَدْ ُخلُوهَا َ اّلِلِ أَن يُذْك ََر فِي َها ا ْس ُمهُ َو َ ظلَ ُم ِم َّمن َّمنَ َع َم ِ س اآلخ َرةِ َعذَابٌ َع ِظي ٌم ِ ي َولَ ُه ْم فِي ٌ إِالَّ خَآئِفِينَ ل ُه ْم فِي الدُّ ْنيَا ِخ ْز “Allah’ın mescidlerinde onun adının anılmasını yasak eden ve onların yıkılması için çalışandan kim daha zalimdir.”14 Yeryüzünde Allah’ın isminin anıldığı camilere karşı saldırganca tavır alanları Allah açık bir şekilde uyarmaktadır. Camiye hizmet Rabbimiz cami temizliği için; biz İbrahim ve İsmail’e emrettik: "Mabedimi, onu tavaf edecekler için, onun yakınında tefekküre dalacaklar için, rukû ve secde edecekler için temiz tutun"15 demiştir. Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Ümmetimin ücreti bana arzedilip gösterildi. Öyle ki mescidden çıkarılıp atılan bir çerçöpün sevabını bile gördüm. Ümmetimin günahı da bana arzedil(ip gösteril)di. Kişiye Kur'an'dan kendine gelen sure veya ayeti unutmasından daha büyük bir günah görmedim16 11 14 12 15 (et-Tevbe, 9/108). Önkal, Ahmet, 'Asrı Saadette Mescidin Önemi ve Yaptığı Görevler, DİD, c. XIX, sy. 3, y. 1983, s. 54. 13 (et-Tevbe, 9/8). (Bakara, 2/114) (Bakara,125) 16 ." [Ebu Davud, Salat 16, (461); Tirmizî, Fezailu'l-Kur'an 19, (2917).] ” Ben yeryüzü halkına azap etmeyi murat ettiğimde mescitleri inşa, tefriş, tamir ve tenvir edenleri, benim rızam için sevişenleri ve seher vakitlerinde istiğfar edenleri görünce onlara azap etmekten vazgeçerim.” 17 Asr-ı Saadet’te Mescidi Nebevi’yi devamlı olarak süpüren zenci bir kadın vardı. Bir ara Rasulullah (s.a.v) onu görmedi. Merak ederek sordu. Sahabeler “öldü” dediler. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v); “Bana haber vermeniz gerekmez miydi?” diye buyurdular. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v), bu durumdan hoşlanmadı ve “Bana kabrini gösterin” diye buyurdular. Sahabe O’na kadının kabrini gösterdi ve kadının kabri üzerine cenaze namazı kıldı ve dua etti.18 Peygamberimiz (sav), mescid yapanları överek: َّ اّلِلِ بَنَى َّ َم ْن بَنَى َمس ِْجدًا يُذْك َُر فِي ِه ا ْس ُم اّلِلُ لَهُ بَ ْيتًا فِي ْال َجنَّ ِة “Kim Allah rızasını gözeterek, Allah için bir mescid yaptırırsa, Allah da onun için cennette bir köşk yaptırır.”19 "Bir diğer rivayette: "...Allah, onun için, cennette bir mislini inşa eder" buyrulmuştur.20 Cami yapılırken Hz. Peygamber (asm)'in mescidi sade idi. Basit kerpiç duvarlar, üzeri hurma lifleriyle örtülü idi. Süslü camiler yapmak peygamberî örneğe aykırıdır. Hz. Ömer’in halifeliği döneminde bu cami yetersiz kalınca genişletilmesi planlanmış, Ömer ustaya, “halkı yağmurdan saklamaya bak. Sakın allı sarılı süslemeler yaparak halkı fitneye uğratma” demiştir.21 Aişe (r.ah.) şöyle anlatır: Ümmü Habibe ile Ümmü Seleme, Habeşistan'da gördükleri, içinde resimler bulunan bir kiliseden Allah Resulü'ne bahsettiler. Allah Resulü (a.s.): "Onlar içlerinde iyi bir kimse zuhur edip vefat ettiğinde onun kabri üzerine bir mescit bina ederler ve bu 17 (İlahi Hadisler DİB. Yayınları Hasan Hüsnü Erdem 1982, Sayfa 28) Buhârî, Salât, 72, Cenaiz, 66 19 (Müslim, Zühd, 3) 20 [Buhârî, Salat 65; Müslim, Mesacid 25, (533); Tirmizî, Salat 237, (318).] 21 Sahih-i Buhari, Diyanet İşleri Başkanlığı Yy. C.2, s. 388. Ankara 1960. 18 resimleri yaparlar. İşte onlar Kıyamet gününde Allah katında yaratılmışların en şerlileridirler" buyurdu.22 Aişe (r.ah.) şöyle anlatır: Allah Resulü (a.s.) bir daha kalkamadığı (vefat ettiği) hastalığında: "Allah, Yahudi ve Hıristiyanları rahmetinden uzak kılsın! Bunlar Peygamberlerinin kabirlerini birer mescit edindiler" buyurdu. Hz. Aişe der ki: Bu endişe olmasaydı Allah Resulü'nün kabri açık bulundurulurdu. Fakat onun da bir mescit edinilmesinden korkulmuştur.23 Bir hadisi şerifte, "camileri süslemenin kıyametin yaklaştığını gösteren işaretlerden olduğu" 24 söylenmiştir. Daha da kötüsü bununla övünmek ve bir yarış içine girmektir. Peygamberimiz : "Gösterişli süslü camiler inşa etmenin ve bununla övünmenin kıyamet alametlerinden olduğunu haber vermiş:25 İnsanlar camilerle ve camilerin süsüyle övünmedikçe kıyamet kopmaz.) 26 "insanlar cami yapımında gösteriş ve gururlanmaya düşmeyinceye kadar kıyamet kopmaz."27 demiştir. Rabbimizin: “Ta ilk gününden temeli takva üzerine kurulan mescit, elbette içinde namaza durmana daha layıktır. Onun içerisinde temizlenmeyi seven kişiler vardır.”28 Sözü, Peygamberimizin ve ashabının: Ben mescidleri yükseltmekle emrolunmadım29 Bir zaman gelecek Yahudi ve Hıristiyanlar gibi sizde camilerinizi süsleyeceksiniz."30 22 Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 822 Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 823 24 (bk. Müsned, 3/134) 25 (Ebu Davud Salat:12/7) 26 [İbni Mace] 27 (Nesai Mesacid:2 28 (Tevbe 108) 29 Ebû Davud 30 (Ebu Davud Salat: 12/4) 23 “Ameli bozulan her kavim mescitlerini süslemeye yönelmiştir.”31 Sözleri mescitleri aşırı süslemenin, bunu övgü ve gösteriş vesilesi yapmanın kötülüğünü anlatmaktadır. Bizler de camileri sade yapmalı işlevlerini çeşitlendirmeliyiz. Camiler, başlangıçta ibadet yeri, ilim müessesesi, kaza dairesi (mahkeme), ordu karargâhı, elçilerin kabul edildiği bir makam ve hatta gerektiğinde hapishane olarak kullanılmıştır. Mescitler son zamanlara kadar, ibadet yeri olarak görev yapmanın yanı sıra, eğitim-öğretim faaliyetlerinin de icra edildiği bir yer olmuştur. İslam'da ilk eğitim ve öğretim faaliyetleri Mekke döneminde Darülerkam'da başlamış, Medine'de Mescid-i Nebevinin inşasından sonra buna hız verilmiştir. Hz. Peygamberin Mescid-i Nebevideki derslerine "meclisü'l-ilm" denilmiştir Mescidde eğitim ve öğretim sadece erkeklere münhasır değildi: kadınlar için de Mescid-i Nebevide bir gün tahsis edilmişti. Mezhep imamları camide yetişmişler ve buralarda ders okutmuşlardır. İmam Şafiî küçük yaşlarda mescitlerdeki ders halkalarına katılmış, daha sonra buralarda ders vermiştir. Ebü Hanîfe kendi mescidinde ders okutur, talebelerinin mescidde yüksek sesle müzakere yapmalarına müsaade ederdi. İmam Malik Mescid-i Nebevide, Hasan-ı Basri Basra Camii'nde öğretimle meşgul olmuşlardır. Tefsir, hadis, tarih, mantık, matematik. cebir, tıp alanlarında oldukça bilgi sahibi olan Taberî gününün bir kısmını eser yazmaya, bir kısmını mescidde ders vermeye ayırırdı. Mescidler sadece dinî eğitim ve öğretimin yapıldığı yerler değildi. Kur'an ve hadisi anlamadaki öneminden dolayı daha ilk asırlardan itibaren edebiyat, bilhassa eski Arap şiiri de bu derslerin konuları arasına girmiştir. Camilerde nazarî tıp dersleri dahi verilmiştir. Mesela V. (XI.) yüzyılda Hakim-Biemrillah devrinde İbnü'l-Heysem Ezher Camii'nde tıp dersleri veriyordu. 31 Kütüb ü Sitte, Prof. Dr. İbrahim Canan Akçağ Yy. c. 17, s. 6 Ankara 1992. Camilerin eğitim ve öğretim mahalli olarak kullanılması geleneği Osmanlılarda da başlangıçtan beri benimsenen ve devam ettirilen bir uygulama olmuştur. Osmanlı medreselerinde mevcut odalarda (hücreler) öğrenci ikamet etmekte, medrese dershanesinde belirli dersleri görmekte, bunun dışında genel dersleri camilerde takip etmekteydi Osmanlı döneminde şehir, kasaba ve köylerde sübyan mektebi olmayan yerlerde camilerin çocukların eğitimi için okul olarak kullanılması çok yaygındı. Bu gelenek, özellikle 1950'lerden itibaren yaz aylarında ilkokul öğrencilerine camilerde Kur an öğretilmesi ve bazı sürelerin ezberletilmesi şeklinde devam etmektedir. Hz. Muhammed (s.a.s.) döneminden itibaren camiler toplumsal olaylarda önemli kararların alındığı mekanlar olmuştur. Yakın tarihimizde Kahramanmaraş'taki Fransız İşgaline karşı ayaklanma camiden başlamış, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hacıbayram Camii'nde kılınan namazdan sonra dualarla açılmış, Kurtuluş Savaşı'nda halk camilerde yapılan va'z ve okunan hutbelerle bilinçlendirilmiştir. İcra ettiği fonksiyonları sayılamayacak kadar çok olduğu ortada olan cami ve mescitlerimizin kıymetini bilelim. Onlara icra ettikleri görevlere denk bir saygı ve önem gösterelim. Camilerin bizler için iman alameti olduğunu unutmayalım. Cenab-ı Hak Cümlemizin ibadet ve taatını ahsen-i kabul ile makbul eylesin. Gönlü mescidlere bağlı olduğu için bağışlanan bahtiyar kullar zümresine bizleri de dahil eylesin. (Amin) Bilal GÜNDÜZ Vaiz