CAMİ

advertisement
CAMİ
Değerli Kardeşlerim,
İslam’ın temel kurumlarından biri olan cami, İslam düşüncesinin
gelişmesinde, dinin yayılmasında son derece önemli rol oynamıştır. Cami,
İslam’ın en büyük sembollerinden biridir. Bir beldenin Müslüman cemiyeti
olduğu, hemen orada yükselmiş olan camilerden ve minarelerden anlaşılır.
Camiler İslamiyet’in açık mührüdür.
Cami; toplayan toplayıcı demektir. Beş vakit namazda cuma ve
bayram namazlarında mü'minleri bir araya topladığı için bu isim verilmiştir.
Cami, inananları sadece bedenen değil, ruhen, kalben, zihnen ve
hissen de bir araya getirir ve birleştirir. Kabile, aşiret, ırk, zengin, fakir
ayırımı giderilerek bütün müslümanları aynı şeye inanan, aynı şeyi düşünen
ve hisseden bir topluluk haline getiren cami, aynı zamanda insanları
barıştıran ve kaynaştıran sosyal bir kurumdur. İnsanlar burada kendilerinin
hem Allah’ın evinde ve huzurunda oldukları hem dileklerinin kabul
edileceği ve hem de birbirlerine cennette olacakları gibi eşit oldukları
bilincine varırlar. Bu husus ise çok önemli bir tatmin, güven ve moral
kaynağıdır. Bu moralin bireyden topluma yansımaması tabii ki
düşünülemez.
Camiler dinî ve millî kültürümüzden ayrı düşünemeyeceğimiz
değerlerimizin başında gelir. Camilerimiz, çok çeşitli fonksiyonları ifa etmesi
bakımıdan önemli müesseselerimizdendir. Camilerimiz mabet olarak görev
yapmanın yanında, birer halk üniversitesi olarak da görev yapmaktadır.
Camilerde, müminlere her türlü kötülüklerden uzak durmalarının
yanında; her türlü iyilik ve güzellikler, insan sevgisi, vatan, bayrak, ezan,
Kur'an sevgisi, ana-babaya, öğretmene, ulu'l-emre itaat anlatılır! Camiler,
zengin-fakir, köylü-şehirli, amir-memur, resmi-sivil, yaşlı-genç, siyah-beyaz,
yerli-yabancı herkesi bünyesinde toplayan mekanlardır. Bir ülkenin,
Müslüman ülkesi olmasının mührü ve tapu senetleridir. Camiler
bulundukları beldenin Müslüman beldesi olduğunun simgeleridir. Bir
beldeye gidildiğinde, ma'bedlerinden o beldenin hangi din mensuplarına ait
olduğunu anlarız. Bu manada, gökyüzüne uzanan minareleriyle camiler,
Islam'ın o beldedeki simgesi ve ülkenin tapusudur. Bu önemine binaen
Mehmet Akif, Istiklal Marşımızda camilerle ilgili olarak söyle seslenmiştir;
Ruhumun ilahi şudur senden emeli
Değmesin Ma'bedimin göğsüne na mahrem eli
Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli
Bir başka şair de;
Mevladan bize ses vermede hep cedlerimiz
Manevi bekçisidir yurdumuzun ulu ma'betlerimiz.
derken
yukarıda belirtilen olguyu ortaya koymaktadır.
Cenazeden nikah ilanına kadar, mü'minin hayatındaki acı-tatlı pek
çok olayın yaşandığı ve böylece müslümanların birbirleriyle kaynaşıp
kenetlendiği mekanlar camilerdir. Caminin ve cemaat halinde kılınan
namazların, saf düzeninin, müslümanların kalbi bağlarının güçlenmesinde
çok önemli bir yeri vardır.
Dostlukların temeli, bir sevgi ve barış sözcüğü olan "Selam" ile
orada atılır. Hasılı orası bütün Müslümanların adeta ortak bir evi
konumundadır. O ev, Müslümanların ortak kalbi gibidir. O kalpte hayat
varsa, Müslümanlarda da hayat vardır. Onda hayat yoksa, Müslümanlarda
da hayat yoktur. Kalbe, toplardamar kirli kan getirir. Kalpte temizlenen kan
atardamarlar vasıtasıyla tekrar vücuda kanalize edilir. İşte camiye gelen
insan dışarıda her ne kadar kötü duygulara sahip olursa olsun, bu kutsal
mekanlardan temizlenerek topluma dönmelidir. O kalpten vücuda
pompalanan taze kan misali topluma, başka bir ifadeyle insanlığa
kazandırılmış yeni bir güçtür, değerdir. Oraya gelen insanların, Kitab'ı tek,
Allah'ı tek, Peygamberi Hz. Muhammed'dir. Başvuru kaynakları, Kur'an'dır,
Hz. Peygamber'in sözleridir.
Camiler; aynı safta omuz omuza, diz dize namaz kıldığımız
mabetlerimizdir. Üzüntülerimizi giderdiğimiz, moralimizi müspet anlamda
düzelttiğimiz, birlik ve beraberliğimizi, kardeşlik duygularımızı, hoşgörü
anlayışımızı güçlendirdiğimiz ve pekiştirdiğimiz yerlerdir. Birbirimize
merhamet etmeyi, acıları paylaşmayı, kimsesiz-yoksul, dul ve yetimlere
yardım etme duygularını kazandığımız mabetlerdir. Kâmil manada insan
olmanın yollarını ve esaslarını, camilerimizde yapılan telkin ve
nasihatlerden öğrenmekteyiz. Tirmîzî'nin rivayet ettiği bir hadis'te
camilerin "Cennet bahçesi" olarak nitelendirilmesi de bu gerçekle ilgili
olmalıdır.1
Camiler ve mescidler, Müslümanların cemaatla toplu olarak
namazlarını edâ ettikleri binalardır. Bu binalara, içlerinde Allah`a secde
edildiği, ibâdet yapıldığı, namaz kılındığı için mecaz yoluyla Allah`ın evi de
denmiştir.
,‫اجدَ ِ َّّلِلِ فَالَ تَدْعُوا َم َع هللاِ اَ َحدًا‬
َ ‫َوا َ َّن ْال َم‬
ِ ‫س‬
“Şüphesiz mescitler, Allah’ındır, onun için Allah’ın yanında başka
birine dua ve ibadet etmeyin.”2
Peygamberimiz de: :“Mescidler yeryüzünde Allah’ın evleridir.
Gökteki yıldızların yer ehlini aydınlattıkları gibi, onlarda gök ehlini
aydınlatırlar.3 demiştir.
Başka bir rivayette: “Bir kimse evine gelene nasıl ikramda
bulunursa, Allah’ta evine (camiye) gelene özel ikramda bulunur.4
benim için temiz ve mescit kılındı. Bu itibarla bir insan nerede namaz vakti
olursa orada namazı kılar.”6 buyurmuştur.
Fakat özel olarak camiler mescitler Allah’ın evleridir ve Allah’a en
sevimli yerlerdir.
Peygamberimiz: “Beldelerin Allah’a en sevimli yerleri mescitlerdir.
Beldelerin Allah’a en sevimsiz yerleri de çarşı ve pazarlardır.”7 Sözüyle bunu
bize bildirmiştir.
Aslında her yer namaz kılma yeridir. Peygamberimiz,
‫ه‬
ْ َ‫ ُج ِعل‬:ِ‫اّلِل‬
‫قا َل َرسو ُل ه‬
‫صلى‬
َّ ‫ فَأيُّ َما َر ُج ٍل ِم ْن أ ُ َّمتِى أد َْر َكتْهُ ال‬،ً‫ض َمس ِْجدا ً َوط ُهورا‬
ُ ‫ت لى ا‘ ْر‬
َ ُ ‫صالَة‬
“Küre-i arz bana bir mescid ve temiz kılındı. Ümmetimden her kim
bir namaz vaktine ulaştımı nerede olursa namazını kılsın.".”5 “Yeryüzü
Hz. Muhammed (s.a.s.), Medine'ye hicret ederken Kubada birkaç
hafta geçirdi. Burada bir mescit inşasına başladı. Bu hususta şu ayet-i
kerime nazil oldu:
ٍ ِ ِ
ِ ِ َّ ِ ِ
ٌ ‫وم فِ ِيه فِ ِيه ِر َج‬
ْ‫ال ُُِيبُّو َن أَن يَتَطَ َّهُروا‬
َ ‫َح ُّق أَن تَ ُق‬
َ ‫س َعلَى التَّ ْق َوى م ْن أ ََّول يَ ْوم أ‬
َ ‫الَ تَ ُق ْم فيه أَبَ ًدا ل َم ْسج ٌد أُس‬
Değerli Kardeşlerim
Yeryüzünde kurulan ilk mescit Kâbe-i Muazzama'dır. Allahu Teâlâ
şöyle buyurur:
ِ ِ ‫ت و ِضع لِلن‬
ِ ِ
ٍ
ِ
‫ي‬
َ ‫َّاس لَلَّذي بِبَ َّكةَ ُمبَ َارًكا َوُه ًدى للْ َعالَم‬
َ ُ ‫إ َّن أ ََّو َل بَْي‬
"İnsanlar için yeryüzünde kurulan ilk ev Mekke'de bulunan mübarek
ve âlemler için bir hidayet kaynağı olan Kâbedir"8
Allah'ın elçisi üç mescidi ziyaret ve orada ibadet için yolculuk
yapılabileceğini belirtmiştir. "Ancak şu üç mescit için yolculuk yapılabilir:
Mescid Haram, benim şu mescidim (Mescidi Nebevi) ve Mescid-i Aksa".9 Bu
üç mescitte yapılacak ibadetin, başka mescitlerde yapılacak olandan
üstünlüğünü bildiren çeşitli hadis-i şerifler nakledilmiştir.10
6
(Müslim, Mesacid, 3)
(Müslim Mesacid, 288)
8 (Âl-i İmran, 3/96).
9 (Buhârî, Mescid-i Mekke, I, 6, Sayd, 26, Savm, 67; Müslim, Hacc, 415, 511-513; Ebû Dâvud,
Menâsik, 94; Tirmizi, Salat, 126)
10 (bk. Buharî, Mescid-i Mekke, 1; Müslim, Hacc, 505-510; Tirmizi, Mevâkit, 126, Menâkıb, 67; Nesaî,
Mesâcid, 4, 7, Menâsik, 124)
7
1
Tirmizî, Deavât, 82; İbn Hanbel, II/150.
(Cin, 18)
3 (Heysemi, Mecmeuz-Zevaid 117)
4 (Sahih-i Buhari Cilt 2, sayfa 625)
5 (Müslim, Mesacid, 1);
2
"İlk gününden beri Allah'a karşı gelmekten sakınmak için kurulan
mescitte bulunman daha uygundur"11 İşte bu mescit, İslâm âleminde
yapılan ilk mescittir. İkinci mescit ise, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in, Medine'ye
vardıktan sonra yaptığı mescittir. Hz. Ebu Bekir (r.a) ile Medine'ye giren
Resulullah (s.a.s.) devesini salıverir. Devesi, nerede durursa orada misafir
olacağını belirtir. Deve, bugün Mescid-i Nebevî'nin olduğu yerde durur. Boş
bir arazi olan bu yeri, Hz. Muhammed (s.a.s.), mescit ve kendi ev halkı için
oturacak yer yaptırmak üzere satın alır. O zamandan beri bu mescit,
Medine'nin belli başlı mescidi olarak zamanımıza kadar gelmiştir.
Kaynaklarda, Hz. Peygamber döneminde mescid edinilmiş evler ve Mescid-i
Nebevî dışında bizzat Resûlullah'ın namaz kıldığı Medine dahilinde 18,
Medine civarında ise 40 mescid bulunduğu nakledilmektedir.12
Bu ilk mescitlerden sonra, İslâm âleminde mescitler çığ gibi çoğaldı.
Müslümanlar kurdukları bütün köy ve kasabalarda, fethettikleri her
yerleşim merkezinde bir veya birden fazla mescit yapmayı prensip haline
getirdi.
Camilerin Yapılmasının Önemi
Kur'ân-ı Kerim'de bir ayette, mescitleri yapacak olanlarda dört ana
vasfın arandığı görülmektedir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
َّ ‫صالَة َ َوآت َى‬
‫ش ِإالَّ ه‬
‫اّلِلِ َم ْن آ َمنَ ِب ه‬
‫اجدَ ه‬
‫سى‬
ِ ‫اّلِلِ َو ْال َي ْو ِم‬
َّ ‫ام ال‬
َ ‫اّلِلَ فَ َع‬
َ ‫ِإنَّ َما َي ْع ُم ُر َم‬
ِ ‫س‬
َ ‫الزكَاةَ َولَ ْم َي ْخ‬
َ َ‫اآلخ ِر َوأَق‬
‫أ ُ ْولَئِكَ أَن َي ُكونُواْ ِمنَ ْال ُم ْهتَدِين‬
"Allah'ın mescitlerini, ancak Allah'a ve ahiret gününe inanan,
namazı gereği üzere kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başka kimseden
korkmayanlar imâr eder. İşte bunların doğru yolda olup başarıya
ulaşacakları umulur"13
Değerli Kardeşlerim
İnsanların akın akın Yüce Allah’ın huzuruna boyun bükerek,
ağlayarak, Allah’ın rahmetini umarak onun divanına durmalarını sağlayan,
insanları birbirine bağlayan, cemaat şuurunu geliştiren camileri yapmak ve
onları ayakta tutmak kadar önemli ne vardır? Camilere ancak Müslüman
olanlar sahip çıkarlar. Bu yüzdendir ki yeryüzünde geçmişi bin yıla dayanan
ev sayısı yok denecek kadar azdır. Ama camilerden yüzlercesi yıllar
geçmesine rağmen hala dimdik ayaktadır. Bu bize Müslümanların camileri
yaparken nasıl da harcın içine ruhlarını da kattıklarını göstermektedir.
Buna karşılık camilerin yıkımı için gayret sarf edenlerin nasıl bir
sonla karşılaşacaklarını Rabbü’l-Alemin şu şekilde izah ediyor:
ْ َ ‫َو َم ْن أ‬
‫اجدَ ه‬
‫سعَى فِي خ ََرابِ َها أ ُ ْولَئِكَ َما َكانَ لَ ُه ْم أَن يَدْ ُخلُوهَا‬
َ ‫اّلِلِ أَن يُذْك ََر فِي َها ا ْس ُمهُ َو‬
َ ‫ظلَ ُم ِم َّمن َّمنَ َع َم‬
ِ ‫س‬
‫اآلخ َرةِ َعذَابٌ َع ِظي ٌم‬
ِ ‫ي َولَ ُه ْم فِي‬
ٌ ‫إِالَّ خَآئِفِينَ ل ُه ْم فِي الدُّ ْنيَا ِخ ْز‬
“Allah’ın mescidlerinde onun adının anılmasını yasak eden ve onların
yıkılması için çalışandan kim daha zalimdir.”14 Yeryüzünde Allah’ın isminin
anıldığı camilere karşı saldırganca tavır alanları Allah açık bir şekilde
uyarmaktadır.
Camiye hizmet
Rabbimiz cami temizliği için; biz İbrahim ve İsmail’e emrettik:
"Mabedimi, onu tavaf edecekler için, onun yakınında tefekküre dalacaklar
için, rukû ve secde edecekler için temiz tutun"15 demiştir.
Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki: "Ümmetimin ücreti bana arzedilip gösterildi. Öyle
ki mescidden çıkarılıp atılan bir çerçöpün sevabını bile gördüm. Ümmetimin
günahı da bana arzedil(ip gösteril)di. Kişiye Kur'an'dan kendine gelen sure
veya ayeti unutmasından daha büyük bir günah görmedim16
11
14
12
15
(et-Tevbe, 9/108).
Önkal, Ahmet, 'Asrı Saadette Mescidin Önemi ve Yaptığı Görevler, DİD, c. XIX, sy. 3, y. 1983, s. 54.
13 (et-Tevbe, 9/8).
(Bakara, 2/114)
(Bakara,125)
16 ." [Ebu Davud, Salat 16, (461); Tirmizî, Fezailu'l-Kur'an 19, (2917).]
” Ben yeryüzü halkına azap etmeyi murat ettiğimde mescitleri inşa,
tefriş, tamir ve tenvir edenleri, benim rızam için sevişenleri ve seher
vakitlerinde istiğfar edenleri görünce onlara azap etmekten vazgeçerim.” 17
Asr-ı Saadet’te Mescidi Nebevi’yi devamlı olarak süpüren zenci bir
kadın vardı. Bir ara Rasulullah (s.a.v) onu görmedi. Merak ederek sordu.
Sahabeler “öldü” dediler. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v); “Bana haber
vermeniz gerekmez miydi?” diye buyurdular.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v), bu durumdan hoşlanmadı ve “Bana
kabrini gösterin” diye buyurdular. Sahabe O’na kadının kabrini gösterdi ve
kadının kabri üzerine cenaze namazı kıldı ve dua etti.18
Peygamberimiz (sav), mescid yapanları överek:
َّ ‫اّلِلِ بَنَى‬
َّ ‫َم ْن بَنَى َمس ِْجدًا يُذْك َُر فِي ِه ا ْس ُم‬
‫اّلِلُ لَهُ بَ ْيتًا فِي ْال َجنَّ ِة‬
“Kim Allah rızasını gözeterek, Allah için bir mescid yaptırırsa, Allah
da onun için cennette bir köşk yaptırır.”19 "Bir diğer rivayette: "...Allah,
onun için, cennette bir mislini inşa eder" buyrulmuştur.20
Cami yapılırken
Hz. Peygamber (asm)'in mescidi sade idi. Basit kerpiç duvarlar, üzeri
hurma lifleriyle örtülü idi. Süslü camiler yapmak peygamberî örneğe
aykırıdır.
Hz. Ömer’in halifeliği döneminde bu cami yetersiz kalınca
genişletilmesi planlanmış, Ömer ustaya, “halkı yağmurdan saklamaya bak.
Sakın allı sarılı süslemeler yaparak halkı fitneye uğratma” demiştir.21
Aişe (r.ah.) şöyle anlatır: Ümmü Habibe ile Ümmü Seleme,
Habeşistan'da gördükleri, içinde resimler bulunan bir kiliseden Allah
Resulü'ne bahsettiler. Allah Resulü (a.s.): "Onlar içlerinde iyi bir kimse
zuhur edip vefat ettiğinde onun kabri üzerine bir mescit bina ederler ve bu
17
(İlahi Hadisler DİB. Yayınları Hasan Hüsnü Erdem 1982, Sayfa 28)
Buhârî, Salât, 72, Cenaiz, 66
19 (Müslim, Zühd, 3)
20 [Buhârî, Salat 65; Müslim, Mesacid 25, (533); Tirmizî, Salat 237, (318).]
21 Sahih-i Buhari, Diyanet İşleri Başkanlığı Yy. C.2, s. 388. Ankara 1960.
18
resimleri yaparlar. İşte onlar Kıyamet gününde Allah katında yaratılmışların
en şerlileridirler" buyurdu.22
Aişe (r.ah.) şöyle anlatır: Allah Resulü (a.s.) bir daha kalkamadığı
(vefat ettiği) hastalığında: "Allah, Yahudi ve Hıristiyanları rahmetinden uzak
kılsın! Bunlar Peygamberlerinin kabirlerini birer mescit edindiler" buyurdu.
Hz. Aişe der ki: Bu endişe olmasaydı Allah Resulü'nün kabri açık
bulundurulurdu. Fakat onun da bir mescit edinilmesinden korkulmuştur.23
Bir hadisi şerifte, "camileri süslemenin kıyametin yaklaştığını
gösteren işaretlerden olduğu" 24 söylenmiştir.
Daha da kötüsü bununla övünmek ve bir yarış içine girmektir.
Peygamberimiz : "Gösterişli süslü camiler inşa etmenin ve bununla
övünmenin kıyamet alametlerinden olduğunu haber vermiş:25 İnsanlar
camilerle ve camilerin süsüyle övünmedikçe kıyamet kopmaz.) 26 "insanlar
cami yapımında gösteriş ve gururlanmaya düşmeyinceye kadar kıyamet
kopmaz."27 demiştir.
Rabbimizin: “Ta ilk gününden temeli takva üzerine kurulan mescit,
elbette içinde namaza durmana daha layıktır. Onun içerisinde
temizlenmeyi seven kişiler vardır.”28 Sözü,
Peygamberimizin ve ashabının: Ben mescidleri yükseltmekle
emrolunmadım29
Bir zaman gelecek Yahudi ve Hıristiyanlar gibi sizde camilerinizi
süsleyeceksiniz."30
22
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 822
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 823
24 (bk. Müsned, 3/134)
25 (Ebu Davud Salat:12/7)
26 [İbni Mace]
27 (Nesai Mesacid:2
28 (Tevbe 108)
29 Ebû Davud
30 (Ebu Davud Salat: 12/4)
23
“Ameli bozulan her kavim mescitlerini süslemeye yönelmiştir.”31
Sözleri mescitleri aşırı süslemenin, bunu övgü ve gösteriş vesilesi yapmanın
kötülüğünü anlatmaktadır.
Bizler de camileri sade yapmalı işlevlerini çeşitlendirmeliyiz.
Camiler, başlangıçta ibadet yeri, ilim müessesesi, kaza dairesi
(mahkeme), ordu karargâhı, elçilerin kabul edildiği bir makam ve hatta
gerektiğinde hapishane olarak kullanılmıştır. Mescitler son zamanlara
kadar, ibadet yeri olarak görev yapmanın yanı sıra, eğitim-öğretim
faaliyetlerinin de icra edildiği bir yer olmuştur.
İslam'da ilk eğitim ve öğretim faaliyetleri Mekke döneminde
Darülerkam'da başlamış, Medine'de Mescid-i Nebevinin inşasından sonra
buna hız verilmiştir. Hz. Peygamberin Mescid-i Nebevideki derslerine
"meclisü'l-ilm" denilmiştir
Mescidde eğitim ve öğretim sadece erkeklere münhasır değildi:
kadınlar için de Mescid-i Nebevide bir gün tahsis edilmişti.
Mezhep imamları camide yetişmişler ve buralarda ders
okutmuşlardır. İmam Şafiî küçük yaşlarda mescitlerdeki ders halkalarına
katılmış, daha sonra buralarda ders vermiştir. Ebü Hanîfe kendi mescidinde
ders okutur, talebelerinin mescidde yüksek sesle müzakere yapmalarına
müsaade ederdi. İmam Malik Mescid-i Nebevide, Hasan-ı Basri Basra
Camii'nde öğretimle meşgul olmuşlardır. Tefsir, hadis, tarih, mantık,
matematik. cebir, tıp alanlarında oldukça bilgi sahibi olan Taberî gününün
bir kısmını eser yazmaya, bir kısmını mescidde ders vermeye ayırırdı.
Mescidler sadece dinî eğitim ve öğretimin yapıldığı yerler değildi.
Kur'an ve hadisi anlamadaki öneminden dolayı daha ilk asırlardan itibaren
edebiyat, bilhassa eski Arap şiiri de bu derslerin konuları arasına girmiştir.
Camilerde nazarî tıp dersleri dahi verilmiştir. Mesela V. (XI.) yüzyılda
Hakim-Biemrillah devrinde İbnü'l-Heysem Ezher Camii'nde tıp dersleri
veriyordu.
31
Kütüb ü Sitte, Prof. Dr. İbrahim Canan Akçağ Yy. c. 17, s. 6 Ankara 1992.
Camilerin eğitim ve öğretim mahalli olarak kullanılması geleneği
Osmanlılarda da başlangıçtan beri benimsenen ve devam ettirilen bir
uygulama olmuştur. Osmanlı medreselerinde mevcut odalarda (hücreler)
öğrenci ikamet etmekte, medrese dershanesinde belirli dersleri görmekte,
bunun dışında genel dersleri camilerde takip etmekteydi
Osmanlı döneminde şehir, kasaba ve köylerde sübyan mektebi
olmayan yerlerde camilerin çocukların eğitimi için okul olarak kullanılması
çok yaygındı. Bu gelenek, özellikle 1950'lerden itibaren yaz aylarında
ilkokul öğrencilerine camilerde Kur an öğretilmesi ve bazı sürelerin
ezberletilmesi şeklinde devam etmektedir.
Hz. Muhammed (s.a.s.) döneminden itibaren camiler toplumsal
olaylarda önemli kararların alındığı mekanlar olmuştur. Yakın tarihimizde
Kahramanmaraş'taki Fransız İşgaline karşı ayaklanma camiden başlamış,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hacıbayram Camii'nde kılınan namazdan sonra
dualarla açılmış, Kurtuluş Savaşı'nda halk camilerde yapılan va'z ve okunan
hutbelerle bilinçlendirilmiştir.
İcra ettiği fonksiyonları sayılamayacak kadar çok olduğu ortada olan
cami ve mescitlerimizin kıymetini bilelim. Onlara icra ettikleri görevlere
denk bir saygı ve önem gösterelim. Camilerin bizler için iman alameti
olduğunu unutmayalım.
Cenab-ı Hak Cümlemizin ibadet ve taatını ahsen-i kabul ile makbul
eylesin. Gönlü mescidlere bağlı olduğu için bağışlanan bahtiyar kullar
zümresine bizleri de dahil eylesin. (Amin)
Bilal GÜNDÜZ
Vaiz
Download