MÜTAREKE YILLARINDA BEYAZ RUSLARIN İSTANBUL`DAKİ SÜRGÜN HAYATLARI

advertisement
Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
Review of the Faculty of Divinity, University of Süleyman Demirel
Yıl: 2008/1, Sayı: 20
Year:2008/1, Number:20
MÜTAREKE YILLARINDA BEYAZ RUSLARIN İSTANBUL’DAKİ
SÜRGÜN HAYATLARI
Muammer GÖÇMEN ∗
ÖZET
Sovyet Devrimi’nden sonra çıkan iç savaşta Bolşeviklerle savaşarak
Kırım’a kadar çekilen Beyaz Rus ordusuna mensup çok sayıda asker ve sivil
İstanbul’a gelmiş ve 1925 yılına kadar burada kalmışlardır. Beyaz Rusların İstanbul,
Gelibolu, Çatalca ve benzeri yerlere yığınlar halinde gelmeye başladıkları 1919 yılı
Türkler için de zor günler idi. İmparatorluk yıkılmış ve ülke tamamen işgal
altındaydı. Tüm bu olumsuz şartlara rağmen Türk milleti bu gelen sürgünlere her
türlü insanî yardımı yapmıştır. Türkiye’ye gelen Beyaz Ruslar burada yaklaşık altı
sene kalmış ve daha sonra çeşitli uluslar arası kuruluşların yardımlarıyla dünyanın
değişik yörelerine dağılmışlardı. İstanbul’a gelen Beyaz Rusların arkalarında,
kendilerine ait kültürel unsurların yanında gündelik hayatlarına dair bazı izleri de
buralara bıraktıkları bilinmektedir. Beyaz Rusların İstanbul’daki sürgün yıllarını
temel kaynaklara dayalı olarak yeniden gözden geçirilmesi, hem çok az işlenmiş
olan bu konunun tekrar hatırlanmasına hem de bir kültür şehri olarak İstanbul’un
bilinmeyen ve aynı zamanda cömert bir özelliğinin tanınmasına vesile olacaktır.
Anahtar Sözcükler: Beyaz Ruslar, Rus Devrimi, İstanbul, Sürgünler.
ABSTRACT
Exile Lives of White Russians in Istanbul during the Ceasefire Years
A large number of civilians and the members of the White Russian Army
who struggled against Bolsheviks in the civil war following the Soviet Revolution,
retreated to the South Crimea, and afterwards, they came to Istanbul and stayed at
the imperial city till 1925. The White Russians started to come to Istanbul in 1919,
and they settled in Çatalca and Gallipoli in large numbers during difficult days of the
Turks. Ottoman Empire was collapsed and the Turkish land was being invaded from
all corners. Despite all difficulties, Turkish people aided to refugees in every
possible way. The White Russians stayed in Turkey for nearly six years and after a
while they started to immigrate throughout the world with the help of charities and
international organizations. It is shown that White Russians left traces of their
∗
Yrd. Doç. Dr., SDÜ İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi ve Sanatları Bölümü Öğretim
Üyesi, [email protected]
Muammer GÖÇMEN
cultural heritage and their passions to the land. In this paper, the exile years of White
Russians in Istanbul will be presented in detail based on essential sources. This
survey will also show unknown glory and hospitality of the people of Istanbul as
well as remembrance of the White Russians’ exile days in Istanbul.
Key Words: White Russians, Russian Revolution, Istanbul, Exiles.
1. Giriş
Beyaz Rus tabiri, yakın tarihimizle çok alakalı bir konudur. Bolşevikler
Ekim 1917’de Çarlık rejimini yıktıktan sonra Rusya’da büyük bir iktidar
mücadelesi başladı. Bu mücadelede Bolşeviklere karşı direnen grup ise çarlık
rejiminin devamını isteyen Menşeviklerdi. Komünistlerin Kızıl Ordu’suna
karşılık Menşeviklerin kurduğu orduya da Beyaz Ordu denildi. Önceleri, Beyaz
Ordu geçici zaferler kazanmasına rağmen sonradan yaptığı savaşları kaybetmeye
başladı. Beyaz Ruslar için acılarla dolu günleri başlatan Beyaz Ordu
generallerinden Amiral Kolçak’ın 1920’nin baharında öldürülmesi ve Batılı
devletlerin Beyaz Ordu’ya desteğini çekmesiydi. Bunun üzerine Çar II.
Nikola’nın ordusu tamamen dağıldı. Direnişi sürdürmek için General Peter
Vrangel komutasında oluşturulan yeni bir Gönüllüler Ordusu da, 1919 yılında
kısmi bazı başarılar sağlayıp Kuzey Kafkasya’yı ele geçirdi. Fakat 1919 yılı
kışında Kızıllar, Kharkov-Donbass-Rostov hattında tutunan Beyaz Ordu’yu
bozguna uğrattı. Vrangel, 1920 Mart ayında Kırım’da yeniden ordusunu
toplayarak direnişe başladı ama feci sondan kendini kurtaramadı. Bizzat General
Vrangel kendisi de yaralı bir halde Türkiye’ye sığınmak zorunda kaldı. Bu
yıllarda Paris’te yayınlanan ‘İllustrate Russia‘ adlı gazete Vrangel’in kendisine
tahsis edilen özel yatından Boğaz’da demirli Beyaz Rus gemilerinin
mürettebatlarını selamlayan resimlerini yayınladı. 1
Bu gelenlerin Beyaz Ordu mensubu olmaları dolayısıyla kendilerine de
Beyaz Rus denildi. Bunların Beyaz Rusya denilen yerde yaşayanlarla bir ilişkisi
yoktur. Bunlara Beyaz Rus denmesinin bir diğer nedeni de coğrafya olarak
kuzey yarımkürede olan ve sert iklimiyle bilinen Ukrayna’nın yılın büyük
bölümünde karlarla kaplı olması ve gelen insanların sarışın ve açık tenli
olmasıyla da izah edilebilir. Beyaz Ruslara İstanbul’a geldiklerinde kendilerine
Rusça’da iyi, güzel anlamına gelen ‘haraşo’ kelimesi kullanıldı. Devrin Osmanlı
basınında bu gelenlere ‘haraşolar’ deniyordu. 2 Haraşo aynı zamanda zevk ve
sefahat âleminde boy gösteren Rus güzelleri için de kullanıldı. Bu konuda devrin
Aydede gibi mizah mecmualarında pek çok karikatür yayınlanmıştır. İşgal
yıllarında İstanbul’da yaşayan bir Fransız yazarı olan Paul Herigaut, Acide
Russique (Rus Asidi) adında bir roman yazar. Bu roman daha sonra Servet-i
Fünûn dergisinde ”Bir Haraşo: İstanbul’un İşgal Zamanında Bir Siyasi Facia”
1
2
Jak Deleon, Beyoğlu’nda Beyaz Ruslar, İstanbul 1996, s. 11–12
Reşad Ekrem Koçu, “Beyaz Ruslar”, İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul 1961, V, s. 2624–
2626
200
Mütareke Yıllarında Beyaz Rusların İstanbul’daki Sürgün Hayatları
başlığıyla Türkçe’ye tercüme edilir. Sıradan bir Rus ismi olan ‘Nataşa ‘
kelimesinin bugün, Türkiye’ye gelen Rus hayat kadınları için kullanılması da
sanki o devrin bir yansıması gibidir.
Biz bu çalışmamızda, yakın tarihimizde cereyan etmesine rağmen çok
az işlenmiş bir konuyu ele alacağız. Ukrayna’da Beyaz Rus göçleri hakkında bir
araştırma merkezi kurulup bu dönemde olan hadiseler hakkında değişik
çalışmalar yapılırken, göçün diğer önemli tarafı olan ülkemizde ise bu sahada
çok fazla yayın görülmemektedir. Yaklaşık on yıl sonra bu göçün 100. yılını
idrak ederken eksikliğini hissettiğimiz araştırmaların 2019 yılına kadar
yapılması, en büyük dileğimiz olacaktır.
2. Bolşevik Devrimi ve Beyaz Ruslar
1917 Ekim ayındaki Bolşevik Devrimi’nden sonra Bolşevizmi
Rusya’da yerleştirmek isteyen Kızıl Ordu ile bunlara karşı olan ve kendilerini
Çarlık rejiminin devamına adayan General Denikin ve General Peter Vrangel
komutasındaki Beyaz Ordu hareketi, Kızıl Ordu karşısında tutunamaz ve
bozgununa uğrar. Çarlığa bağlı en gözde subaylar ve taraftarları, Kızıl Ordu’nun
kendilerini yok edeceği korkusuyla, kendi imkânları veya uluslararası yardım
kuruluşlarının destekleriyle komşu devletlere sığınırlar. 3
Ekim 1917’den sonra rejim muhalifleri dünyanın değişik yörelerine
dağılırken 1919 ve 1920 yıllarında hürriyete kaçışın ilk durağı, Türkiye
olmuştur. Sürgün hayatı Rus aristokrasisi için 1917’den önce de geçerli bir
durumdu. Çarlık Rusya’sında çara karşı olan insanlar genelde Avrupa’ya
kaçıyorlardı. Bu kaçışların büyük kısmı da Almanya, Fransa ve İngiltere
olmuştur. 4 Devrimin lideri olan Lenin de sürgünde olduğu İsviçre’den gelerek
Bolşevik hareketinin başına geçmişti.
1924 yılında yazılan bir kitaba göre “Üç yıl önce Moda Koyu’na
yüzden fazla Rus gemisi demir attığında ‘Ruslar Geliyor’ haykırışından sonra
binlerce gri üniformalı, sarışın ve Rusça konuşan bir insan seli şehrin her tarafını
kaplamıştı. Sürgün yaşamlarında yeni hayatlarına doğru adım atarken, burada
geçirdikleri 6 yıllık sürgünlüklerinde şehre bıraktıkları Rus yaşamına bir bakış
atacağız” 5 denilerek Rusça’da teşekkür anlamına gelen adında bir hatırat
kitabını kaleme almışlardı. Kitap, Rusların buradaki ‘Spassibo’ altı yıllık sürgün
dönemlerinde başlarından geçen şeylere ait bir özettir. İstanbul’a ve hem de
işgal altında bir dönemde geldikleri ülkenin halkına şükranlarını şöyle
belirtmişlerdir:
3
4
5
Beyaz Ordu hareketi için bkz., Richard Luckett, The White Generals-The White Movement
and the Russian Civil War, Edinburg 1971.
E. H. Carr, RomanticExiles: A Nineteenth Century Portrait Gallery, Harmondworth, 1949.
The Farewell Almanac SPASSIBO, Imprimerie Babok et Fils, Galata/İstanbul 1924, Rusça,
Fransızca, İngilizce metin, s.I
201
Muammer GÖÇMEN
“Spassibo İstanbul! Bize kollarını açtın, evinde barındırdın, iş buldun,
hayatımızı kurtardın! Seni hiç unutmayacağız, dünya güzeli şehir! İkinci
vatanımızdayız. Gözyaşı ve umutsuzlukla kıyılarına ayak bastığımız Türkiye’de
sıcak bir dostlukla karşılaştık. Türk dostlarımız acılarımızın dinmesi için
ellerinden geleni yaptılar. Bu konuksever topraklar bizi bir kardeş kucağı gibi
sardı ve ısıttı. Bize kardeş unvanını veren Türk milleti, kahraman olduğu kadar
hissi olduğunu da pek güzel ispatlamıştır. Biz Ruslar olarak hiçbir zaman bu
kadar iyilik ve cömertlik görmedik. Bu nedenle kardeşçe şükranlarımızı ve yine
kardeşçe elvedamızı lütfen kabul edin. Aslanın soyluluğunu, gururunu ve
cesaretini bir araya getiren Türk milletine her zaman hayran kalacağız. 6
Kırım üzerinden kaçanlar için en yakın ve güvenli denizaşırı ülke
Türkiye idi. Sadece İstanbul ve boğazlar tek sığınma mekânı olmamıştır.
Türkiye’nin Karadeniz’e kıyısı olan yerlere de göçler yapılmıştır. Doğu
sınırından, kara yolu veya mavnalarla gelip Trabzon’a yerleşen Beyaz Rusların
olduğunu biliyoruz. 1922 yılında Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin
olağanüstü komiseri olarak Ankara’ya gelip, Ankara Hükümeti ile pek çok
anlaşma imzalayan General Frunze, anılarında bu durumu şöyle anlatır:
“Trabzon sokaklarında Avrupalılarla hemen hiç karşılaşılmıyor. Yalnız
Beyaz Ordu saflarından kaçmış birkaç Rus göçmen ailesi var. Böyle
göçmenlerden biri olan, Ruslaşmış bir Kalvinist ailesinin soyundan gelen
General Termen, bizim heyeti karşılamaya geldi. Onunla yaptığımız
konuşmadan anlaşıldığına göre Türkiye’de özellikle onun gibi siyaset dışı pek
çok göçmen vardı... General, şimdi burada öğretmenlik yapıyor... Bütün Rusya
göçmenleri burada ya öğretmenlik yapıyorlar, ya da hafif işlerde, fotoğrafçılık,
lokantacılık gibi işlerde çalışıyorlar.” 7 Trabzon’dan başka Samsun’da da Beyaz
Ruslar vardı. Frunze, kaldıkları otelde bunlardan çok gördüğünü ama bunların
çoğunun Rus asıllı olmayıp, eskiden Çarlık ordusunda görev almış Çerkez,
Osetin ve Kuzey Kafkasyalı subaylardan olduğunu söyler. Bu göçmenler maddi
durumlarının çok kötü olması sebebiyle birleşip lokanta açmışlar. Böylece
maişetlerini temin etmişlerdir. 8
Beyaz Rus sığınmacılar için Türkiye’nin seçilmesinde coğrafi
yakınlığın önemli olmasının yanında etken olan diğer bir neden ise, Türkiye
topraklarının 18 ve 19. yüzyıllarda bile pek çok Polonya, Macar ve İsveç
milliyetçisi ve siyasi muhalifi için iyi bir sığınma yeri olmasıydı. Yüzyıllar
öncesi İspanya’dan getirilen Safarad Yahudilerine gösterilen tarihi hoşgörü ve
konukseverlik de bunun bir örneğiydi. Bir Rus göçmen bu durumu şöyle ifade
eder. “Rusya’dan kaçarken hep şunları düşündük. 1492’de İspanyol
engizisyonundan kaçan Yahudilere kapılarını açan tek ülke olan Türkiye,
6
7
8
SPASSIBO, s. I-III
Ukraynalı Devrimci Lider Frunze’nin Anıları-Kasım 1921/Ocak 1922, (Çev: Ahmet
Ekeş), İstanbul 1978, s. 19–20
A.g.e., s. 20-22
202
Mütareke Yıllarında Beyaz Rusların İstanbul’daki Sürgün Hayatları
1920’lerde bizi de geri çevirmeyecekti.” 9 Devrimden sonra Kızıl Ordu adını
alan Sovyet ordusuna karşı savaşan ve 1917 sonrası peyderpey İstanbul’a iltica
eden Rusların hemen hemen tümü, Beyaz Ordu subaylarıydı. Bundan dolayı
1920’lerin İstanbul’unda Kont-General, Baron-Albay veya Grandükten bol bir
şey yoktu. 1918 yılında Beyaz Ordu generallerinden Amiral Kolçak Sibirya
hattından, General Denikin, Don bölgesinden, General Youdenitch de
Baltık’dan hareket ederek Kızıl Ordu’yu çembere almaya çalıştı. İlk başlarda
İngiltere, Fransa ve ABD, yenilmiş ve tükenmiş Beyaz Ordu’yu Kırım’dan
tahliye için inanılmaz destek verdi. 1919 ve 1920’lerde Karadeniz’deki her Rus
limanında, Beyaz Ordu ve çar taraftarlarına yardım için gemiler
bulunduruyorlardı. Kızıl Ordu’nun saldırıları sonucunda yaralanan veya ölen
sivilleri kurtarmak da bu ilginin diğer bir sebebiydi. 10
Amerikan deniz kuvvetleri, Rusların bölgeden tahliyesi çabalarına,
1919 yılının başlarında müttefik kuvvetleriyle birlikte Odesa’dan bir kurtarma
ve tahliye operasyonuyla başladı. Bu esnada Amiral Bristol, Odesa’da USS
Nahma adlı gemide bizzat kurtarma ameliyesini takip etmekteydi. Rus görevliler
de müttefiklere halkın liman dışına çıkarılması için yardım ediyordu. Nahma’nın
7 Nisan 1919’da Sivastopol limanına varmasıyla sivil halkın, Kızıl Ordu’nun
dehşetinden kurtarılmasının yolu açıldı. Sivastopol, Novorossisk ve Batum’daki
yerli halkın kurtarılması işlemlerinin sonuna gelindiğinde Akdeniz’deki
Amerikan gemileri kurtarmayı daha organize hale getirmek için bölgeye hareket
etti. Bu gemilerin o esnada Akdeniz’de bulunması evlerini terk eden sivil
insanlar için bir şanstı. Amerikan gemileri önce Novorossisk daha sonra
Batum’daki sivillerin kurtarılmasını ele aldı. Arkadan Beyaz Ordu’nun en
şöhretli generallerinden olan Peter Vrangel’in Kırım’dan tahliyesini
gerçekleştirdi. Novorossisk’teki halkın kurtarılmasını daha sonra Bolşevikler
tarafından batırılacak olan ABD’nin Galveston adlı gemisi gerçekleştirdi. Rus
halkına en dikkate değer yardım, 1920 Kasım’ında Amerikan donanmasının
Kırım’daki en kıdemli amirali olan N. A. McCully tarafından yapıldı.11
Kasım’da Amiral McCully, Kırım limanlarına demirlemiş olan Amerikan sivil
ve ticari gemilerini düşman saldırılarından korumaya niyetlendi. Ve bu gemileri
koruyacağını ve bunlara yapılacak saldırılara karşı en ağır şekilde mukabele
edeceğini ilan etti. Sivillerin bindiği gemilerin tamamen insani amaçlarla
korunması için gerekli bir kurtarma planını, yakın Doğu’daki Amerikalı
yetkililere sundu. 11
3. Beyaz Rusların İstanbul’a Getirilmesi
Bölgedeki insanlık dramına el koyarak, Kırım yarımadasında birikmiş
olan Beyaz Rusların en yakın limanlara taşınıp, oradan Batı ülkelerine
9
10
11
Jak Deleon, Beyoğlu’nda Beyaz Ruslar, İstanbul 1996, s. 11
SPASSIBO, s. V-VIII
A.g.e., s. VIII
203
Muammer GÖÇMEN
gönderilmesi için müttefikler arasında bir plan yapıldı. O esnada ABD’nin
bölgedeki en yetkili kişisi, İstanbul’da büyükelçi olan Amiral Bristol’du. Bu
yardımları organize etmek için Amerikan Kızılhaçı da Kırım’da bulunuyordu.
Büyük çapta Rus göçmen kafilesi, 12 Kasım 1920’de John Edwards
destroyerine yüklendi. Bu gemiyi. Whipple, Fox, Humphrey, Overton, John D.
Edwards, St. Luis, adlarındaki diğer askeri gemiler takip etti. Yoğun göç
dalgasını karşılamak için Faraby gibi ticaret gemilerinden de yararlanıldı. St.
Luis ve Overton ismindeki gemilerde Yalta’ya yönelerek buradaki yaralı Rusları
gemiye aldılar. Amerikan gemileri 10–15 Kasım tarihleri arasındaki beş gün
içinde bölgeden 12.000 kişiyi tahliye etti. Bu gemilerin dışında Orion gibi Rus
ticaret gemileri de güvertesi ağzına kadar dolu bir şekilde sürgünleri İstanbul’a
taşıdı. İçinde yiyecek ve içecekleri olmayan Rus gemileri, umutsuz bir şekilde
Karadeniz’de sürükleniyorlardı. Ticari ve askeri gemilerle İstanbul’a gelen
Rusların sayısı 200.000’e yaklaşmıştı. Bu büyük insan selini buraya getirmenin
dışında bunları daha sağlıklı koşullarda barındırmak için bir kısım göçmen,
Gelibolu’ya gönderildi. General Kutepov komutasındaki I. Kolordu, Saratov ve
Herson adlı gemilerle Gelibolu’ya gönderildi. Beyaz Rus göçmenlerinin içinde
sadece Rus kökenli insanlar yoktu. Çarlık rejiminin sadık taraftarlarından olan
başka etnik kökenden insanlar da bu gelen yığınların arasındaydı. Bunlardan
olan Don Kazakları Çatalca’ya, Kuban Kazakları da Mudanya’ya taşındı. 15.000
kadar sığınmacının da Hadımköy’deki Çilingir Çiftliği’nde iskânı
kararlaştırılmıştı. Daha sonra Mudanya ve Hadımköy’deki tüm Kazaklar,
Limni’ye taşındı. Gelibolu’ya gönderilen Rus sayısı ise 25.868 kişiydi. Kamp
şekline getirilen konaklama merkezlerinden beş tanesi de camiydi. 12 Türklerle
yan yana yaşayan Rusların bir kısmı burada hastalık ve çeşitli nedenlerle
hayatını kaybedince Gelibolu topraklarına gömüldü. 13
İstanbul’a sığınan mültecilerin kesin sayısı hakkında tam bir bilgi
bulunmamaktadır. 1921 yılında Osmanlı Kızılay’ı bu sayıyı 50.000 Müslüman,
40.000 Rus, 4.000 Rum ve Ermeni olarak göstermektedir. Amerikan Kızılhaç
teşkilatı ise bu sayıyı Kasım 1920 ile Nisan 1921 arasında 85.524 kişi olarak
belirtir. Bu rakam muhtemelen Beyaz Ruslara yardım etmek için Üsküdar
Amerikan Kız Koleji’nde temerküz etmiş olan Amerikan Kriz Masası’ndan
12
13
Vedat Çalışkan-Aydın İbrahimov, “Gelibolu’da Beyaz Ruslar”, Atlas Dergisi, Nisan 2006,
s. 148–151 Ayrıca Gelibolu’ya gönderilen Beyaz Rusların, oradaki yerli halk ile olan
ilişkileri ve gündelik yaşamlarına ait çarpıcı bilgilere ulaşmak için de bakınız; Vedat
Çalışkan-Aydın İbrahimov, “Çanakkale’nin Turizm Potansiyeline Eklenen Yeni Bir
Unsur. Gelibolu’da Beyaz Ruslar” Uluslararası I. Çanakkale Sempozyumu 2005, Bildiriler
Kitabı II, (Ekonomi ve Sosyo-Kültürü), s. 425–434
Gelibolu Belediye Başkanı Cahit Bingöl Rusya’ya yaptığı bir ziyarette, Rus yetkililerin,
burada ölen sığınmacıların anısına yapılacak bir anıt için kendisine teklif yapmaları
üzerine, anıt önerisini kabul ettiğini Çanakkale yerel basınına ifade etmiştir. Bu
girişimlerin sonucunda 10 Aralık 2007 tarihinde Gelibolu’da Türk ve Rus temsilcilerin
iştirakiyle yapılan geniş katılımlı bir törenle, anıtın temelleri atılmış ve uzun süredir
konuşulan bu proje de hayata geçirilmiştir.
204
Mütareke Yıllarında Beyaz Rusların İstanbul’daki Sürgün Hayatları
alınan kayıtları içermektedir. Ayrıca kendi insanlarına yardım etmek üzere de
Rus Büyükelçiliği, Rus Beyaz Haçı, Tüm Rus Zemstvolar Birliği (Tüm Rus
Yerel Yönetimleri Birliği), Rus Kayıt Bürosu, Rus Şehirleri Birliği, Rus Harp
Malulleri Merkez Birliği de kendi ofislerinde gelen göçmenlerin kayıtlarını
tutmaktaydı. İstanbul dışında da oldukça fazla sığınmacı vardı. 14
1919’tan beri gelenlerin hepsi de burada kalmadılar. 1919’dan sonra
bazı aileler elde ettikleri vizelerle, Paris’te kurulan Geçici Rus Hükümeti’nin
yardımıyla Fransa’ya gittiler. Böylece Paris, Rus sığınmacılarının başkenti
haline geldi. 15
Kasım 1920’de gelenlerin sayısı 170.000 kişiye ulaşınca buradaki
insanlara yardım etmek üzere Anadolu yakasında da yeni barınma kampları
açma zarureti ortaya çıktı. Gelibolu, Limni, Çatalca, Hadımköy gibi İstanbul
dışında bulunan kamplara ilaveten Asya yakasında da Tuzla, Moda, Selimiye ve
Haydarpaşa Çayırı’nda her biri 10.000 kişiyi barındıracak büyüklükte yeni
kamplar inşa edildi. Selimiye kışlasının boş arazilerine yapılan kamptaki Ruslar,
buradaki geçici barınma durumlarından sonra mesleklerine göre tasnif edilerek
Üsküdar şehir hayatına esnaf ve sanatkâr olarak girmiş oldular. Ruslar daha çok
marangoz, taş işçisi, tesisatçı, demirci, araba tamircisi, berber gibi sanat
kollarında mahirdiler. Yeni kamp yeri inşası ile burada iskân edilen insanların
işlerine bakmak üzere Rvön adlı gemide, Beyaz Rusların lideri olan General
Vrangel’in memurlarıyla bir Koordinasyon Masası oluşturuldu. Tuzla’daki
kamp İngilizler tarafından kuruldu. Daha fazla Beyaz Rus’un Selimiye
Kışlasında iskânı için yapılan bir girişimin İngilizler tarafından engellendiğini
görüyoruz 16 . Muhtemelen bu engellemenin yeni göçmenlerin İstanbul’a göçünü
hızlandıracağı endişesinden kaynaklanmıştır. Bu gelen insanlar eğitimli
oldukları için bunları istihdam etmek bir hayli zordu. Bunun için merkezi
Sirkeci’de bulunan bir İstihdam Ofisi kurularak çok az da olsa insanlara kendi
ekmeklerini kazanma imkânı verildi. Bu Rus işsizler acıklı bir durumdaydı. O
aylarda bir patronun kahvesini bir prenses getiriyor veya bastonunu bir general
tutuyordu. Profesörler, eski milyonerler, soylu kadınlar, âdeta yalvararak
İstanbul sokaklarında sigara ve kâğıttan çiçek satıyorlardı. 17
Bu sığınmacıların yanlarında getirdikleri Rus paraları da işe yaramaz bir
haldeydi. Nakit olarak yanlarında getirdikleri kâğıt paralar da Bolşevikler
tarafından tedavülden kaldırıldığı için Rus rublesi İstanbul’da kıymetsiz bir hale
gelmişti. Vakit gazetesinin 29 Kasım 1336 (1920) tarihli nüshası Rus
mültecilerin malî durumuyla ilgili şu bilgileri verir:
14
15
16
17
SPASSIBO, s. X-XV
Nur Bilge Criss, Istanbul under Allied Occupation,1918–1923, Leiden 1999, s.29–30; aynı
kitabın Türkçe nüshası için bakınız; Nur Bilge Criss, İşgal Altında İstanbul, İstanbul 1993,
s.51
Nur Bilge Criss, a. g. e, s. 31
Deleon, s. 24–30
205
Muammer GÖÇMEN
“Milyoner olmak ister misiniz? Üç lira ile milyoner olmak imkân
dâhiline girmiştir. Rus muhacirler şehrimize o kadar çok ruble getirmişlerdir ki
bir milyon Vrangel rublesi üç Osmanlı lirasına satılmaktadır. 18
Beyaz Rusların burada kalan evlatlarıyla yapılan bir mülakatta o
günlerin sefaletiyle, yanlarında tomar tomar getirdikleri paralarının değersizliği
ve yoksulluk şu çarpıcı sözlerle ifade edilmektedir:
“Göç sırasında gemide doğmuş hanımefendi bir Rus aristokratı: “Ben
gemide doğmuşum. Annemin anlattıklarına göre Büyükada açıklarında
bekletilmişiz. Günlerce açlık ve perişanlık içinde halk telef olmaya başlamış.
Nihayet İstanbul topraklarına ayak basma hakkını verdiklerinde çok sevinmiş
anne babalarımız. Annemin bir anısı hala kulaklarımda: ‘Karaköy’e indiğimizde
ilk işimiz hemen yiyecek bir şey almak olmuştu. Fakat paramız geçerli değildi.
Bir tezgâhta çekirdek satan adam paralarımızı çekirdek külahı yapmak amacıyla
satın alabileceğini söyledi. O kadar sevinmiştik ki. Sattığımız parayla çeyrek
dilim ekmek ve bir dilim peynir alabilmiştik. Annemin o sevgi dolu yüzünü hala
hatırlıyorum.’ Benim için göç buydu.” 19
4. Beyaz Rusların İstanbul’da İskân ve İaşesi İçin Alınan Tedbirler
a) Barınma ve İaşenin Temini
Bütün bu zor şartlara rağmen Beyaz Rusların asıl ağırlığı İstanbul’da
kalmıştı. Bu sığınmacıların yiyecek ihtiyacını karşılamak için Heybeliada’ya
büyük bir mutfak kuruldu. Buradan askeri gemilerle alınan yiyecekler
göçmenlere dağıtıldı. Bütün bu işlerin yürütülmesini Amiral Bristol ve Amiral
McCully sevk ve idare ediyordu. Tünel'de, Narmanlı Yurdu denilen bina,
önceleri Rusya Elçiliği olarak yapılmıştı. Daha sonra, İtalyan kökenli İsviçreli
mimar Fossati kardeşler Rus Çarı'nın sipariş ettiği Büyükdere’deki elçilik
binasını inşa edince, eski bina da konsolosluk haline geldi. Mütareke yıllarında
bu bina, eski rejime bağlı gayrı resmi bir konsolosluk gibi çalıştı. Yoğun göç
sırasında çarlık taraftarları, gelenlerin geçici iskânları için burada bir kriz
merkezi oluşturdu. O yıllarda birçok Beyaz Rus mülteci aile, bu binada barındı.
İstanbul'daki Beyaz Rus nüfusun bu binayla ilişkisi göç dalgası bittikten sonra
da devam etti. 20 Kasım 1920’de Amerikan Elçiliği’nde kurulan Rus Sığınmacı
Afetzedelere Yardım Komitesi İstanbul’daki bütün yardım organizasyonlarından
sorumluydu. Bu komitenin başında elçilikte sekreter olarak çalışan F. S. Belin
vardı. İstanbul haricinde kurulan Gelibolu, Limni ve Çatalca’daki kampların
gıda ihtiyacı da Sirkeci’deki kantinden sağlanıyordu. 21
18
19
20
21
Uygur Kocabaşoğlu-Metin Berge, Bolşevik İhtilali ve Osmanlılar, Ankara, 1994, s.194.
http://www.daplatform.org/bpi.asp?caid=744&cid=1104, Cengiz Şimşek, Da Dergisi
Editörü
http://www.radikal.com.tr/2001.02.25/yazarlar/murbel.shtml, Murat Belge’ye ait Narmanlı
Yurdu yazısı.
SPASSİBO, s. XVI
206
Mütareke Yıllarında Beyaz Rusların İstanbul’daki Sürgün Hayatları
b) Sağlık ve Eğitim Yardımları
Sığınmacıların yetim çocuklarına da yardım için League of Nations
House (Birleşmiş Milletler Evi) adlı kuruluşun başında olan Miss Mills, General
Vrangel’in memurlarının bulunduğu Rion gemisinde bir komite oluşturdu. Bu
komite iki yıllık bir çalışmadan sonra Rus kadınlarının Amerika’ya gönderilmesi
için yardımlar ve çeşitli konserler tertip etti. ARC (American Relief Commitee)
İstanbul’a 9 beslenme istasyonu kurdu. Ayrıca bebeklerin bakımı için 2 hastane,
sakatlar için 10 bakımevi, 5 sanatoryum ve 7 yetimhane açıldı. Başta çiftçilik
olmak üzere gelenlerin kendi maişetlerini kazanmaları için 157 işyeri kuruldu.
1921 Ekim ayında ayrı düşmüş göçmen aile, arkadaş ve akrabaların
birleştirilmesi ile bunlara gelen posta ve paraların dağıtılması için bir büro
kuruldu. Daha sonra 35 kampta çocuklar için okullar açıldı. Beyaz Rusların
Türkiye’den gitmesi üzerine bu okullar da Sırbistan, Bulgaristan ve
Çekoslovakya’ya taşındı. Çekoslovakya’ya gidenlerin çoğu Rus Kazaklarından
idi. 1921 Ekiminden sonra her Cumartesi sabahı Rus Elçiliği’nin düzenlediği bir
liste ile Ruslar trenle Belgrat’a gönderildi. Oradan da istedikleri Avrupa ülkesine
gönderildiler. Bu taşınma işine Gelibolu’daki göçmenler de dâhil edildi. Bu
tarihten 1923 Nisan ayına kadar her dört ayda bir büyük çapta sığınmacı, Laura
Spelman Rockfeller Fonu’nun mali desteğiyle Amerika ve Kanada’ya taşındı.
DRC (Disaster Relief Commite) bünyesinde Amerikan Tahliye Şubesi
oluşturuldu ve tüm tahliye işlerini bu şube takip etti. Göçmenler, Amerika’ya
muhaceretlerinden önce sağlık yönünden sağlam olup olmadıklarına dair sıkı bir
muayeneden geçiriliyordu. 22
Sıraselviler’de bulunan Hıristiyan Bilimi Cemiyeti de göçmenleri
manevi yönden desteklemek için nasihatte bulunmanın yanında isteyenlere borç
para da veriyordu. Bazı yardım kuruluşları da Selimiye Kampı Dispanseri’nde
bulunan bebeklere süt dağıtılması için düzenli, aylık bağışlarda bulunuyorlardı.
Robert Kolej’de de 60 kadar Rus öğrenci kendilerinden hiç para alınmadan
okutuluyordu. Öğretmen ve personel şeklinde istihdam edilen 10 kişi de okulda
çalışıyordu. 23
5. Üsküdar ve Civarında Beyaz Ruslar ve Bunlara Yapılan
Yardımlar
Daha öncede belirttiğimiz gibi İstanbul’a gelen göçmenlerin ağırlığı
Beyoğlu ve civarına olmuştu. Ama yoğun göç dalgasının sonuncunda Anadolu
yakasında da pek çok iskân kampı oluşturuldu. Bu barınma merkezlerinden en
büyüğü ise Üsküdar ve civarı olmuştur. O bakımdan bu bölgede yapılan insanî
22
23
SPASSİBO, s. XIV
SPASSİBO, s. XX-LVII
207
Muammer GÖÇMEN
yardımlar, göç hareketlerini yöneten merkez ofislerin işbirliği ve talimatlarıyla
yapılmıştır. Burada yürütülen yardım faaliyetleri ise şunlardı:
Selimiye Kışlası civarında bulunan Selimiye dispanserinden her gün
meme çağındaki bebekler için süt temin ediliyordu. Sirkeci’deki tren
istasyonunun yanında kurulmuş olan Kızılhaç Kantini’nden bu bölgedeki
kamplara her gün taze yemekler getirilmekteydi. Bu arada Tuzla ve
Heybeliada’da kurulan yardım merkezinden de giyecek ve yiyecek yardımı
yapılıyordu. Gelenler içinde büyük sermayeye sahip olanlardan bazıları da
Kanlıca sırtlarında kiraladıkları arazilerde mandıracılığa başlamışlardı. Türk
Kızılay’ı kışın bastırmasından sonra soğukta üşüyen insanlara yardım olması
için “Battaniye Kampanyası” düzenledi. Zengin, fakir hamiyetperver Türk
halkından temin edilen battaniyeler Üsküdar Amerikan Kız Lisesi’nde
depolanmış ve buradan da hak sahiplerine dağıtılmıştı. Düzenlenen battaniye
kampanyasında 1921 kışında binlerce Beyaz Rus'a yün battaniye sağlanmış,
sağlık sorunlarının çözümü için de çeşitli fonlar oluşturulmuştu. Ayrıca yine
Türk Kızılay Cemiyeti tarafından 10 binlerce göçmen için 1921 yılının Ocak ayı
ile 1922 yılının Nisan ayları arasında 'Halk Çorbası' adıyla aç kalanların
karınlarının doyurulması için bir kampanya başlatılmıştı. 24
Üsküdar Amerikan Kız Lisesi, geçici iskâna tabi tutulmuş sığınmacılar
için bir “Kriz Merkezi” haline getirildi ve her türlü yardım buradaki görevliler
tarafından düzenlendi. 1920 yılında “Şükran Günü” dolayısıyla göçmenler için
okulda idareciler ve öğretmenler tarafından bir akşam yemeği verildi. Okulda
görevli öğretmenlerde tatil günlerinde Sirkeci Kantini’nde yardıma gidiyorlardı.
1921 yazında ise gidecek yeri olmayan 15–20 Rus öğrenci hiçbir ücret
ödemeden yurtta kalmaya devam etti. Çok sayıda Rus ise okulda bekçi ve
bahçıvan olarak istihdam edildi. Bu arada Yakın Doğu Yardım Cemiyeti
adındaki bir kuruluş tarafından, geçici olarak insanların istihdamını sağlamak
amacıyla şoför, bahçıvan, kapıcı ve büro işçisi olmak üzere bazılarına eğitim ve
dersler verildi. Kolejde bir Rus müzik korosu oluşturuldu ve bu koro değişik
zamanlarda konserler verdi. 25 Üsküdar’daki Amerikan Kız Koleji’nin
bünyesinde açılan Tıp okuluna Rus öğrenciler kaydediliyordu. Bu okulun
direktörlüğüne Dr. Alden R. Hoover atanmıştı. Devrin Amerikan başkanının
uzak bir akrabası olduğundan okul ve hastane işleri için ne kadar paraya ihtiyacı
varsa anında temin edilebiliyordu. Hem bir ihtiyacı gidermek hem de seçkin Rus
okullarından mezun olmuş veya çok kültürlü Rusya şehirlerinden gelen kişiler
bu Tıp Fakültesine öğrenci olarak kabul edildi. Zaten Yakın Doğu’da tıp
okullarına kız öğrencilerin kayıt yaptırması yaygın olmadığından öğrenci temini
rahatlıkla, gelen mülteci kızlardan yapılıyordu. Bu da okul idaresi için bir
şanstı. 26 1920 ders yılı başında Tıp Fakültesi’nin toplam 17 öğrencisinden, beşi
24
25
26
J. Deleon, a.g. e., s. 16
SPASSİBO, s. X-LVII.
Mary Mills Patrick, Under Five Sultans, 1930, s. 331–335.
208
Mütareke Yıllarında Beyaz Rusların İstanbul’daki Sürgün Hayatları
Türk ve yedisi ise sığınmacı ailelerinden gelen ve yardımla burada okuyan Rus
öğrencilerdi. 27
Burada eğitim gören Beyaz Rus öğrenciler Amerikan Hastanesi’nde de
uygulama yapıyorlardı. Hastalanan mülteciler de parasız tedavi ediliyordu. El
işlerinde mahir ve sanatkâr olan mültecilerin de Üsküdar’daki okulun tamir ve
yapım işlerinde teknisyen olarak çalıştırıldığı görülür. Üsküdar’daki okulun
müdiresi Mary M. Patrick, 1920 yılında vakıf yöneticilerinden gelen talep
doğrultusunda, yirmi Beyaz Rus öğrenciyi kız lisesine ücretsiz olarak kaydetti. 28
Bazı Rus öğrencilerin de Pangaltı’da bulunan Notre Dame de Sion
Fransız Kız Mektebi’ne kabul edildiğini biliyoruz. Burada eğitim gören Tatyana
Moran, kendi sınıflarında üç-dört Rus öğrencinin eğitim gördüğünü söyler.29
Eğitimli bazı Rusların da Cumhuriyet sonrası dönemde ülkenin maddî yönden
kalkınması için kendilerine önemli görevler verildiğini biliyoruz. Tatyana
Moran’ın babası olan Leon Sokolski’nin diğer Ruslar gibi bir yurt dışı vizesi
alarak Avrupa veya Amerika’ya gitme hayalleri yerine Türkiye’ye yerleşip
hayatını burada devam ettirmeyi düşünmüştür. Kızının ifadesine göre Leon,
kendisine Amerika, Fransa ve Belçika gibi ülkelerden sürekli iş teklifi gelmesine
rağmen, bunların hiçbirini kabul etmedi. Leon bu konuda şöyle düşünüyordu:
“Amerika’da ya da Avrupa’da çalışabilirim. Fakat onların bana
ihtiyaçları yok. Türkiye ise yeni ve genç bir devlettir. Onlara yardımcı olmak
isterim. Zaten kendimi Batılılardan çok Türklere yakın hissediyorum.” 30
Bu düşüncelerden hareketle Leon Türkiye’nin değişik mıntıkalarında ve
beldelerinde yeni un fabrikaları kurmuş veya onları yeniden tamir ederek
sanayiye kazandırmıştır. Yaptığı ekmek fırınları ve un tesislerinin arasında
Kadıköy ve Üsküdar civarındaki bazı yerler de bulunmaktadır.
İstanbul’a gelen Beyaz Rus kadınlarının yaptığı ve toplum tarafından da
kabul edilmeyen işlerden birisi de fuhuştur. İstanbul’da mütareke yıllarında
resmi zabıta kayıtlarına göre 2215 hayat kadını çalışmaktadır. Yabancı vesikalı
kadınlar arasında Çarlık Rusya’sından gelen 171 kadın vardır. Rus kadınlarını
Yunan, Avusturyalı, Romen ve İtalyan kadınları izler. Bu kadınlar aracılığıyla
yayılabilecek zührevî hastalıkların önüne geçmek için, 18 Ekim 1915 yılında
“Emraz-ı Zühreviyyenin Men-i Sirayeti Hakkında Nizamname” kabul edilir. Ve
bu nizamname gereğince fuhuşla mücadele için Emniyet-i Umumîye
Müdüriyyeti ile taşradaki mülkî makamlar bünyesinde bazı birimler kurulur.
Buradan hareketle İstanbul’da bulunan umumhaneler sıkı kontrol edilirdi. Cihan
27
28
29
30
Mary Mills Patrick, A Bosporus Adventure, Istanbul Women’s College:1971-1924, New
York,1934, s. 219.
Hester Donaldson Jenkins, An Educational Ambassador to the Near East, New York,
1935, s. 262–263.
Tatyana Moran, Dün-Bugün, İstanbul 2000, s. 27; Saadet Özen, Yüz Elli Yılın Tanığı,
Notre Dame de Sion, İstanbul 2006, s. 113–116.
Tatyana Moran, a.g.e., s.32
209
Muammer GÖÇMEN
Harbi yıllarında altı zührevî hastalıklar muayene merkezi açılır ve buradaki bir
deftere de fahişelerin isimleri yazılarak ciddi bir şekilde takip edilirdi. Mütareke
yıllarında İstanbul’da üç genelev bölgesi vardır. Beyoğlu ve Galata’da bir bölge;
Üsküdar’da Bülbülderesi mevkiinde bir bölge; Kadıköy’de Moda ve Yel
değirmeni civarında bir bölge bulunuyordu. Kadıköy ve Moda’da bazı lokantalar
da fuhuş için aracı işlevi görüyordu. Buralarda Kadıköy Muayenehanesi’ne
kayıtlı göçmen Rus kızları çalışıyordu. Bu kızlar da her ay muayeneye tabi
tutulurlardı. 31
Üsküdar Umumhanesi’nde çalışan hayat kadınlarının da 43’ü Türk,
43’ü Rus uyruğundandı. Üsküdar’daki yerde Galata ve Beyoğlu bölgesinde
çalışan kadar Rus hayat kadını bulunuyordu. Kadıköy-Moda bölgesinde de 21
Rus kadını vardı. 32 Fuhuşla mücadele için devletin aldığı tedbirlere harfiyen
uyuluyordu. Fakat işgal yıllarında Rusya’dan dalgalar halinde gelen Beyaz Rus
göçüyle, sokaklarda kontrolsüz ve başıboş bir halde yapılan fuhuşla mücadele
zordu. Dersaadet Polis Mektebi Müdürü Mustafa Galib’e göre 1922 yılında
fuhuş iyice azıtmıştı.
Sokaklarda bilhassa geceleri, gelip geçişi engelleyecek bir tarzda, gelipgeçene mani olan birtakım fahişeler de, mahallî ahlak ve kamu sağlığı açısından
zararlı mikroplardır. 33
Bir takım çaresizlik ve hayat zorluğu gibi sebeplerden dolayı bazı
Beyaz Rus kadınları fuhşa sürüklenmiştir. Burada çalışan kadınları hem ciddi bir
şekilde takip etmek, hem de sağlık sorunlarıyla ilgilenmek üzere, Üsküdar’da da
bir bakım merkezi ve zührevî hastalıklar için muayenehane açılmıştır. Bunları
yapmaktan kasıt, Müslüman halkı tenasül yoluyla gelebilecek cüzam, frengi,
belsoğukluğu gibi zührevi hastalıklardan korumaktır. Bölgede tarihi daha eski
yıllara dayanan bir Cüzamlılar Bîmarhanesi’nin de olması, koruma bilincinin bu
çevrede daha önceden oluştuğuna bir işarettir.
6. Beyaz Rus Göçmenlerin İstanbul’daki Gündelik Yaşama Etkileri
Göç dalgasının en yoğun dönemleri atlatıldıktan sonra Batı ülkelerine
gitme hazırlığı içinde olan sığınmacıların geldikleri şehri tanımalarıyla birlikte
oranın yaşamına olumlu veya olumsuz bazı etkilerinin olduğu görülmektedir.
Halkın yaşamı üzerinde çok derin izler görünmemesine rağmen şehrin gündelik
hayatında bazı değişmeler yaşandığı da bilinmektedir.
31
32
33
Zafer Toprak,”İstanbul’da Fuhuş ve Zührevî Hastalıklar, 1914–1933 ”, Tarih Toplum,
Yıl:1987, S.39, s.31–40
O yıllarda Robert College’da Sosyoloji hocası olarak çalışan Johnson’un bu konuyla ilgili
izlenimlerini almak için bkz; Clarence Richard Johnson, Constantinople Today or The
Pathfinder Survey of Constantinople: A Study in Oriental Social Life, New York, 1922, s.
367
Mustafa Galib, Fahişeler Hayatı ve Redâet-i Ahlâkıyye, Mahmud Bey Matbaası, İstanbul,
1338, s.3–10
210
Mütareke Yıllarında Beyaz Rusların İstanbul’daki Sürgün Hayatları
Robert Kolej, Dame de Sion gibi eğitim kurumlarında çalışan bazı
mülteciler bulunmasına rağmen mütareke yıllarında Ruslar kendi entelektüel
birikimlerini büyük oranda İstanbul’a aktaramamışlardır. Halk üzerindeki
etkinin daha çok gündelik yaşam ve eğlence hayatı üzerinde yoğunlaştığını
görüyoruz.
Plaj modası Rus göçmenlerin İstanbul’a bir hediyesidir. “Yüzyıllardır
denizden kaçan İstanbul halkı bu kez Florya’ya koşar. Eskiden halk, tarihi
çınarları ve memba sularıyla meşhur bu yere fülürye kuşunu dinlemeye giderken
bu kez kızgın kumlar üzerinde yatan Rus dilberleriyle önce göz, daha sonra
deniz banyosu yapıyordu. Fülürye de Rus şivesi ile Florya’ya dönüşmüş ve
mahremlik giderek kalkmıştır.” 34 İstanbul halkının yaz eğlencelerinden biri olan
deniz hamamlarından plajlara geçilmesinin başlangıcı İstanbul’un işgal yıllarına
uzanmaktadır. İstanbul’da ilk defa Florya plajından denize girenler İngiliz
askerleri ve Beyaz Ruslardı. Bolşevik İhtilali’nden kaçıp Florya’daki kamplara
yerleşen Beyaz Ruslar, Kırım sahillerindeki alışkanlıklarını devam ettirerek
burada da sahilden doğruca denize girdiler. O devrin şahitleri, Beyaz Rusların
denize girme sebeplerinin ferahlamak olduğu kadar ‘bit’lerinden kurtulmak
amacıyla olduğunu söylüyorlardı. Beyaz Ruslar denize girerken civardaki halk
da gelip ilk defa gördüğü bu insanları garipseyerek seyretti. Kadınlı-erkekli
Beyaz Ruslarla birlikte işgalci İngiliz ve Fransız askerleri de Florya sahiline
gelerek yaz boyu denize girmeye devam ettiler. İşgal sonrasında ise halkta bu
alışkanlığın devam ettiğini görüyoruz. Atatürk Florya’ya gidince yetkililere,
buradan niçin yararlanılmadığını sordu ve Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nü burada
yaptırarak İstanbul’a ilk modern plajı yaptırmış oldu. Böylece plajlar kurulup
geliştikçe, geleneksel deniz hamamları da İstanbul manzarasından birer birer
kaybolup gitti. 35
İşgal yıllarında yabancı istilacıların harcadığı para ve yaşadıkları sefahat
hayatına çaresizlik ve yoksulluktan katılan Beyaz Ruslarla birlikte şehirde
müthiş bir bozulma başlamıştır. Yakup Kadri Karaosmanoğlu da Sodom ve
Gomore adlı eserini, yabancıların azdırdığı sefahat hayatından etkilenerek
yozlaşan İstanbul’un sözde soylu ailelerinden ilham alarak yazmıştır.1917
sonrası birçok göçmenin parasız pulsuz İstanbul’a sığınması alkol, kumar ve
fuhuş gibi toplumsal sorunları artırdığını görüyoruz. Mazhar Osman bu ahlaki
çözülmeyi şöyle anlatır:
“Umumî Harp oldu, bitti. Umumî harpte içenler ve parası bol bir takım
türediler, soysuzlardı... Lakin mütareke oldu, düşman orduları çekirge gibi
İstanbul sokaklarına yayıldı, Otomobil içinde sarhoş Amerikalı bahriyelileri,
kucaklarında zil zurna Rum dilberleriyle Beyoğlu’nun büyük caddelerinde resmî
geçit yapıyorlardı. Barlarda İngiliz neferleri viski ile zil zurna sarhoş olduktan
34
35
Zafer Toprak “İstanbulluya Rusya’nın Armağanları: Haraşolar”, İstanbul Dergisi, S.1,
1992, s. 58
Zafer Toprak ” Haraşolar”, İstanbul Dergisi, S.1, 1992, s. 58–59
211
Muammer GÖÇMEN
sonra rast gelene saldırıyorlardı. Hele Fransızların koloni askerleri
yapmadıklarını bırakmıyordu... Galibiyet neşesiyle coşkun bu medeniyet
ordusuna(!), Bolşeviklerden kaçan çar enkazı da ilave edildi. Bizans ömründe
görmediği sefahat hayatını sürüyordu. Lokanta ve barlarda hizmet eden
birbirinden güzel Rus prensesleri, kontesleri bu sarhoş alayını büsbütün
çıldırtmıştı. İçki bu aşkı doyurmuyordu; beyaz toz, kokain aldı yürüdü.
İstanbul’un mahalle kahvelerine kadar sarışın Rus dilberleri, beyaz tozla
yayıldı. Kokain ile bütün halkın aklı, tombala ile parası çalınıyor, tımarhanelere
kokainmanlar, eroinmanlar, morfinmanlar doluyordu... Topla, tüfekle, tayyare
ile bomba ile dünyanın kırk küsur milleti İstanbul’u ezememişti. İstanbul
kokaine, fuhuşa esir oldu. 36
Ruslara karşı oluşan bu tepkiler İstanbul işgalden kurtulduktan sonra da
devam eder. 1923’ün yaz aylarında seçkin zevatın eşi ve yakını olan kırk kadar
İstanbul hanımefendisi hükümete bir dilekçe vererek, Rus kadınlarının
İstanbul’dan kovulmalarını isterler.
Dilekçede işgal kuvvetlerinin “…Dâhilde tedarik ettikleri şürekâ ile
birlikte İslam anasırına zulüm ve teaddî icrasıyla iman-ı milletimizi, maddî ve
manevî kuvvetlerimizi ezemediği hatta bu mezalim sayesinde kuvva-i maddiye
ve maneviyyemizin büsbütün kesb-i resanet ettiğini görerek nihayet Bolşevik
akımı önünden kurtulup kaçan Rus enkaz-ı istibdadını bir âmil-i şer ve fesâd
olmak üzere İstanbul’un nezih muhitine ilhak ettiler” 37 denilmek suretiyle gelen
Rusların toplum için bir şer ve fesat unsuru olduklarının vurgulanması,
Müslüman muhitinde bunlara karşı ciddi bir tepkinin olduğunu gösterir. Zaten
böyle bir tepkinin olacağı hesaba katıldığından Beyaz Rusların daha çok
gayrimüslimlerin yaşadığı Büyükada ve Beyoğlu gibi yerlere yerleştirilmesi
yapılırken gelen nüfusun fazla olması dolayısıyla Müslüman mahallelerine de
iskânlarının yapıldığı görülmektedir. 38
İstanbul’a olabilecek göç dalgası Osmanlı idari makamlarını daima
tedirgin etmiştir. Bir arşiv belgesine göre Bolşeviklerin, Rusya’nın sahile yakın
bütün bölgelerde idari ve askeri nüfuzu tamamen ele geçirmelerinden dolayı
yeni göç hareketlerinin de olacağı istihbar edilmektedir. 39 Beklenen korku
gerçekleşmiştir ve yerli halkın mahallelerine iskân edilen Ruslardan bazı
kadınlar geçinmek için tombalacılığa başlamışlardır. Burada tombala diye ifade
edilen şey, bizim bugün bildiğimiz anlamda tombalacık olmayıp muhtemelen o
devirlerde piyango olarak çekilen bir talih oyunudur.
Aksaray,
Kocamustafapaşa, Divanyolu ve Üsküdar’daki Türk kahvelerine dadanan
kolları, göğüsleri açık, güler yüzlü, sarışın ve mavi gözlü Rus kadınları,
36
37
38
39
Zafer Toprak, A.g.m. s. 77
Tanin, 21 Ağustos 1339 (1923); ayrıca bkz; Zafer Toprak, a.g.m, s. 79
Deleon, s. 26
BOA, DH. EUM. SSM, 43/18–3 (Başbakanlık Arşivi, Dâhiliye Nezareti, Emniyet-i
Umumîye Müdüriyeti Seyrusefer Müdüriyeti Evrakı)
212
Mütareke Yıllarında Beyaz Rusların İstanbul’daki Sürgün Hayatları
tombalayla erkekleri soyup soğana çevirmektedir. Tombalacılığın bir afet
şekline gelmesi üzerine bunlarla mücadele etmek için Ahmet Hamdi Başar 40
tarafından ‘Tombalacılarla Mücadele Derneği’ adı altında bir dernek kurulur. O
yıllarda İstanbul ile diğer şehirlerde tombala oynatmak imtiyazı ve yetkisi
Malûlîn-i Askeriye Muâvenet Heyeti’ne (Harp Malûllerine Yardım Derneği)
verilmişti 41 Zor durumda bulunan askerlere veya ailelerine yardım amacıyla
kurulmuş olan bu derneğe, gelir temini için İstanbul veya ülkenin uygun görülen
diğer şehirlerinde, senede sadece bir defa olmak ve süresi de on günü geçmemek
koşuluyla tombala çekilişi yapılıyordu.
Bütün bu idari düzenlemelere rağmen İstanbul sokaklarında Ruslar
serbest bir şekilde tombala oynatmağa başladılar. Hem kumarın dinen haram
olması ve oynatanların da kadın olması dolayısıyla fuhşun artabileceği
endişesiyle Şeyhülislamlık makamından, tombalanın acilen men edilmesine dair
Dâhiliye Nezareti’ne yazılar yazılmıştır. Polis Müdüriyeti’nin yazılan yazılar
neticesinde “işgal kuvvetleri nezdinde yapılabilecek gayretlerin bu konuda etkin
olabileceği ve kendilerinin bir şey yapamayacaklarını” bildirmeleri üzerine
Dâhiliye Nezareti, sadece Müslüman mahallelerinde tombala oyununun men
edilmesi için İtilaf Devletleri Fevkalade Komiserliği’ne başvurmuş ama oradan
da bu oyunun yasaklanamayacağına dair bir karar tebliğ edilmişti. 42 Devletçe
alınması gereken tedbirlerin alınamaması üzerine yukarıda adını verdiğimiz
dernek, Darülfünun öğrencilerinin ciddi katılımları ile kuruldu. 300–400 arası
üyesi olan dernek, halkı bu milli afetten kurtarmak için kahvehaneleri dolaşarak
bazen kahvehane sahiplerini tehdit ederek, bazen da bu oyunu oynatan Rus
kadınlarına gözdağı vermek suretiyle mücadele ettiler. Kimi zaman da
kahvelerde, halkı tombalanın zararları konusunda uyarmak için konferanslar
vermişlerdi. Hatta tombalanın dinen caiz olmadığı ve haram olduğu konusunda
halkı irşat için camilerde vaaz ve sohbetler bile yapılmıştır. Bu ısrarlı
girişimlerin sonucunda tombalacı Rus kızları kahvelere giremez olmuşlardı. 43
Beyaz Ruslar üzerinde kimi olumsuz kanatlar olmasına rağmen,
özellikle İstanbul’da lokantacılığın canlanmasında Türkiye’ye sığınmacı olarak
gelen bu insanların büyük katkısı olmuştur. 1921–1924 yılları arasında soylu
Rus hanımlarının hizmet ettiği birbirinden güzel lokantalar açılmıştır. Bu
40
41
42
43
1897 yılında İstanbul’da doğan A. Hamdi Başar, Darülfünun Edebiyat Fakültesi Coğrafya
bölümünü bitirdi. Milli Türk Ticaret Birliği’ni kurdu. Serbest Fırka’ya üye oldu. İstanbul
Liman İşletmeleri’ni kurdu. Memlekette serbest ticaret ve girişim ruhunun gelişmesi için
pek çok faaliyette bulundu. Bunu temin etmek üzere gazete ve dergiler kurarak
kooperatifçilik ve ticaretin gelişimine destek olan yayınlar yaptı. Demokrat Parti’den 1950
yılında milletvekili oldu. 22 Haziran 1971 yılında öldü. Limancı Hamdi adıyla bilinirdi.
Daha ayrıntılı bilgi için bkz; “Murat Koraltürk. “Yazar ve Yayıncı Ahmet Hamdi Başar”,
Müteferrika, Yaz, 2006/1, s.127–152”
BOA. DH. EUM. AYŞ, 53/ 13–9
BOA, DH. EUM. AYŞ, 53/ 13–3
Tülay Âlim Baran “İstanbul’da Beyaz Ruslar ve Tombalacılarla Mücadele Derneği”,
İstanbul Dergisi, Ocak/2005, S.52, s. 58–67
213
Muammer GÖÇMEN
lokantalar sadece yemek yenilen yerler değil aynı zamanda İstanbul’un müzik ve
eğlence hayatına da yeni tarzlar getirmişti. Bu açılan yerler ise; Ayaspaşa Rus
Lokantası, Tünel’deki Büyük Moskova Kulübü ve Galatasaray’da açılan Turkuaz
ve Rejans vardı. Rejans günümüze kadar gelmiştir. Buralarda özgün Rus
yemekleri sunuluyordu. Bors çorbası bunlardan biriydi. Çorbaların dışında pek
çok Rus yemeği diğer lokantaların listelerine de girdi. 44 Bu yıllarda
Tepebaşı’nda lokantacılık yapan Beyaz Rus göçmeni Karpiç (Yuriy Georges
Karpovitch) Ankara’ya götürülmüş ve yeni başkent olan Ankara’nın köklü
lokantalarından birisi olacak olan Karpiç’i kurmuştur. 45 Bu örneklerden yola
çıkarsak ülkemizde lokanta kültürünün gelişmesinde gelen göçmenlerin katkısı
inkâr edilemez.
7. Sonuç
Çaresiz şartlar içerisinde ülkemize gelmiş olan Rusların burada
gördükleri ilgi karşısında yerleşmeyi istedikleri ve buna niyetlenen Rusların da o
günlerde Türkiye devleti tarafından vatandaşlık hakkı verilip verilmeyeceği
endişesini taşıdıkları görülmektedir. 46 O günler, pek çok Rus için “Valiz Hayatı”
terimiyle anlatılmaktadır. Ruslarla daha sonra yapılan söyleşilerde şu ifadeler
çok sık görülmekteydi:
“Hep bir korku ve endişe vardı. Acaba bizi geri gönderirler mi? diye
endişelenir, kimseye gerçek kimliğimizi veremezdik. Tek gayemiz vardı, iyi bir
vatandaş olabileceğimiz imajını vermek. Kimi kadınlar Beyoğlu’nda
tutunabilmenin yolunu erkeklerle dost olmakta görürken, kimileri bir dostunun
yanına yerleşmeye çalıştı.”
Dönüş yolunun başladığı dönemlerde bile Beyaz Rusların üzerlerindeki
polis takibatının hala devam ettiğini görüyoruz. Hatta bazı Beyaz Rusların
Bolşeviklik propagandası yapma ihtimali yüzünden Türkiye’ye girişlerine izin
verilmediği görülmektedir. 47 Tamamen Bolşevik düşmanı sayılan Beyaz
Rusların içerisinde dahi Sovyet ajanlarının rahatlıkla kendilerine yer
bulduklarını bu durum göstermektedir. Türkiye’de Bolşeviklere gösterilen
hoşgörüden sonra 1925 yılı ile birlikte bu tavrın değiştiğini ve ünlü “komünist
tevkîfatı” ile Bolşevik düşünceli Türk vatandaşlarının da izlendiğini görüyoruz.
Hatta bu takibat daha da artırılmış ve Türkiye’den ayrılıp Bulgaristan‘a
yerleşenlerin çıkardığı Rol-Dumen adlı Rusça gazetenin ülkeye sokulması bile
yasaklanmıştır. 48
44
45
46
47
48
Artun Ünsal, “Cumhuriyet’in Lokantaları”, Cumhuriyet Modaları- 75 Yılda Değişen
Yaşam, Değişen İnsan, İstanbul, 1999, s. 155–170
Artun Ünsal, a.g.m., s.160
http://www.daplatform.org/bpi.asp?caid=744&cid=1104
C.A. (Cumhuriyet Arşivi), Fon Kodu: 30.18.1.1, Sayı:551, Tarih: 28.5.1924
C.A., Fon Kodu: 30.18.1.1, Dosya: 86-52, Sayı: 1839, Tarih: 29.4.1925
214
Mütareke Yıllarında Beyaz Rusların İstanbul’daki Sürgün Hayatları
Cumhuriyet yönetiminin Beyaz Rusların ülkemize yerleşmesine biraz
soğuk bakmasının sebeplerinden belki de en önemlisi, Rusların ilk geldiği
yıllarda General Vrangel’in işgal kuvvetleri temsilcilerine birer telgraf çekerek,
boğazlar bölgesinde müttefiklerle aynı statüde işgalci görevi yapmak
istemesidir. Vrangel’in diğer bir teklifinde de Anadolu’daki direnişe karşı kendi
komutasındaki bir birlikle katılmayı istemesi, Beyaz Ruslar hakkında şüpheci bir
anlayışın doğmasına sebep olmuştur. 49 Bu her iki teklif de karşılık görmemiştir.
Bu olumsuz tablonun dışında Beyaz Ruslar için oldukça olumlu sayılabilecek
bazı durumlarda vardır. Mustafa Kemal’in Gelibolu’ya gönderdiği Türk ajanları
da buradaki Beyaz Ruslardan silah ve malzeme temin etmişlerdir. Bazı subay ve
askerler de Anadolu’daki mücadeleye gönüllü olarak katılmayı istemişler ama
kendi istihbarat birimleri tarafından tespit edilerek bunlar idam edilmişlerdir.
General Kutepov’un başkanlığındaki Gelibolu Askeri Mahkemesi 150’den fazla
subay ve askeri yargılayıp idam etmiştir. Ayrıca Ankara Hükümeti’nin
Sovyetlerle yaptıkları siyasi ve askeri antlaşmalar çerçevesinde Türkiye’de
geçici ikametle yaşayan Beyaz Rus muhalifleri istenmeyen adam olarak kabul
edilmişlerdir. Şehirdeki Beyaz Rus kalabalığı, dağılıp gittikten sonra bile 1939–
1940 yılında Taksim-Nişantaşı hattında hâlâ hatırı sayılır bir Rus göçmeninin
sokakları doldurduğunu İstanbul’un yerlileri ifade etmektedir. 50 Elimizde çok
kesin bilgiler olmamasına rağmen İstanbul’a gelen 250.000 kişilik bu göçmen
kitlesinden yaklaşık 15.000 kadarının ülkemizde değişik nedenlerle kalıp
yerleştiklerini görüyoruz. Mesela, İstanbul’a 41 gemilik filosunu mürettebatıyla
getiren Amiral İvan Petrospesioty, Türkiye’ye yerleşmiş ve Şehir Hatları
vapurlarında kaptanlık yaparken 1950’lerde ölmüştür. 51
İstanbul’a gelen Rus göçmenlerin arasında pek çok Rus ressamın da
olduğunu görüyoruz. Almış oldukları klasik-akademik eğitim doğrultusunda
hayli güçlü sanat tekniğine sahip olan bu sanatçıların, daha çok sulu boya
resminde harika eserler verdikleri görülür. Bu ressamlar Bizans sanatının dışında
Osmanlı sanat ve kültürüne ait temaları da tuvallerine işlemişlerdir. İstanbul’a
gelen belli başlı ressamlar ise şunlardır:
Vladimir Petrov, Nikkola Perof, Vasili İvanov, Dimitri İsmailoviç,
Vladimir Zender, Nicholai Becker, Boris Issaeviç Eguize, ressam İsmail
Çallı’nın sanatına derin etkileri olan Alexis Gritchenko, Nikolai Kalmikov,
Saraphanov, Pavlikevitch, Barkov, Jorfai, Feodorov, Kaysarov, Sabaneyev,
Limiç, Pyotr Karayev, Rahman Safiev’dir.
16 Kasım 1920’de İstanbul’a gelen Gritchenko’yu Çallı İbrahim,
Tophane kaldırımlarında geçimini temin etmek için yarı aç yarı tok resim
49
50
51
A. İbrahimov - V. Çalışkan, “Bir Kültür Transferi Örneği: Gelibolu’da Beyaz Ruslar
(1920–1923)” Ulusal Coğrafya Kongresi 2005, Bildiriler Kitabı, İstanbul, s. 230–231
Ocak-2008’de ATV’de yapılan “Bir Yudum İnsan” adlı programda Betûl Mardin, kendi
çocukluğunu anlatırken İstanbul sokaklarıyla ilgili aklında kalan en önemli anının, Beyaz
Rus kalabalığı olduğunu ifade etmiştir.
Deleon, s. 20
215
Muammer GÖÇMEN
yaparken görmüş ve onu evine davet ederek aylarca ona bakmıştır. Evdeki
misafirliği sırasında Çalı İbrahim bu ressamdan, resim sanatıyla ilgili çok
kıymetli bilgiler öğrenmiştir. 52 1922’de kurulan Rus Ressamlar Birliği’ne otuz
ressam üyeydi. Bu ressamlarda çoğu 30’lu yıllara doğru ülkemizi terk ettiler. Bu
gelen sanatçılardan Nikolai Kalmikov daha sonra Türk vatandaşlığına geçerek
Naci Kalmukoğlu adını almıştır. 53 Gelen ressamlardan Nahcıvanlı Rahman
Safiev’de Türk vatandaşlığına 1936 yılında geçmiş ve İbrahim Safi adını
almıştır. Ressam olarak Türk kültürüne yaptığı hizmetlerden sonra 1983 yılında
İstanbul’da vefat etmiştir.
Çalışmamızda görüldüğü gibi gelenlerin büyük çoğunluğu geçici olarak
ülkemizde kalsalar bile tarihin her döneminde İstanbul, göçmenler, sığınmacılar
ve siyasi kaçaklar için daima bir barınak olmuştur. Yahudilerin büyük göçünden
sonra İstanbul toprağı farklı din ve milliyetten insana bağrını büyük bir
hoşgörüyle açmıştır. Gelenler daha çok lokanta ve eğlence dünyasına katkılar
getirirken, resim sanatı dışında diğer sanat dallarında da bir etkileri
görülmemiştir. Ama tüm bunlara karşın Beyaz Rusların İstanbul’daki 6–7 yıllık
sürgün hayatlarının günümüzde daha iyi değerlendirilmesini istemek
hakkımızdır. Türk-Rus dostluğunun daha da pekişmesi amacıyla anılan göçün
100. yıldönümü kutlamaları için ülkemizde yapılacak bilimsel toplantı, kongre,
bilgi şöleni ve sergilerle bu tarihi hadise daha iyi kavranmış olacaktır. Böylece
ülkemizin kara günlerinde gerçekleşen bu olayı ülkemizin tanıtımı ve lobi
faaliyetleri için bir fırsata dönüştürme şansımız da olacaktır.
İşgal altındayken kendisine güvenerek memleketimize gelen insanlara,
milletimiz sırtını dönmemiştir. İstila altında olduğumuz için çaresizliğin ve
fakirliğin kol gezdiği bir dönemde, sığınmacılara mütareke şartlarının el verdiği
ölçüde gereken her türlü destekler yapılmıştır. Bu noktada İstanbul halkı da
sığınmacılara gereken şefkati göstermiş ve her türlü yardımı yapmıştır. İşgalin
getirdiği öfke ve hınca karşın, gelen sığınmacılara yönelik sert ve saldırgan bir
duygu içine asla girilmemiştir.
52
53
Kaya Özsezgin, İbrahim Çallı, İstanbul 1993, s. 18–19
Halilhan Dostal, Ressam Naci Kalmukoğlu, İstanbul 2007, s.20–45
216
Download