Açık İstihbarat

advertisement
T.C.
İSTANBUL
13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ
( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ )
ESAS NO
CELSE NO
CELSE TARİHİ
:2009/191
:26
:22.12.2009
BAŞKAN
ÜYE
ÜYE
C. SAVCISI
C. SAVCISI
KATİP
:KÖKSAL ŞENGÜN
:HASAN HÜSEYİN ÖZESE
:SEDAT SAMİ HAŞILOĞLU
:MEHMET ALİ PEKGÜZEL
:NİHAT TAŞKIN
:MEHMET ALİ ALTUNKAYNAK
DURUŞMA TUTANAĞI
20209
28298
37266
33954
36924
128002
Mahkeme başkanı Köksal Şengün ile üye hakimler Hasan Hüseyin Özese ve Sedat Sami
Haşıloğlu’dan oluşan mahkeme heyete tarafından 22 Aralık 2009 tarihli oturum açıldı.
Tutuklu sanıklardan Levent Ersöz, Fatih Hilmioğlu, Oğuz Bulut, Hüseyin Keskin, Mehmet
Ali Çelebi, Mustafa Dönmez ve Mehmet Haberal dışındaki tutuklu sanıklar cezaevinden getirildi.
Bağsız olarak huzurdaki yerlerine alındı.
Tutuksuz sanıklardan Ahmet Hurşit Tolon, Hüseyin Nazlıkul, Adnan Bulut, Vural Vural,
İlyas Çınar ile sanıklar müdafilerinden Sanık Mehmet Haberal müdafi Av. Kadir Kartal, Sanıklar
Hüseyin Nazlıkul ve Tuncay Özkan müdafi Av. Gizem Öcalan, Sanık Merdan Yanardağ müdafii
Av. Oğuz Gür, Sanık Tuncay Özkan müdafi Av. Mutluhan Karagözoğlu, Sanık Tuncay Özkan
müdafi Av. Ahmet Çörtoğlu, Sanıklar Adnan Bulut ve Ahmet Tuncay Özkan müdafii Av. Seçil
Özdikmenli, Sanık Tuncay Özkan müdafii Av. Ruşen Özmen, Sanık Tuncay Özkan müdafii Av.
İlsu Çatak, Sanık Tuncay Özkan müdafii Av. Feyza Yüksel, Sanık Tuncay Özkan müdafi Evrim
İlhan, Sanık Tuncay Özkan müdafii Murat Mengü, Sanıklar Ahmet Hurşit Tolon ve Mehmet
Haberal Müdafii Av. Yasemin Antakyalıoğlu, Sanıklar Birol Başaran, Adil Serdar Saçan, Ahmet
Tuncay Özkan, Hüseyin Vural Vural, İlyas Çınar Müdafii Av. Hüseyin Ersöz, Sanık Mustafa
Özbek müdafii Av. Aydın Akpınar, Sanıklar Mehmet Şener Eruygur, Hasan Atilla Uğur, Rıza
Ferit Bernay müdafii Av. Filiz Esen geldikleri görülmekte huzurdaki yerlerine alındı.
Açık yargılamaya devam olundu.
Sanık Kenan Temür söz istedi verildi:" Sayın başkan, değerli üyeler, 21.12.2009 yani
dünkü duruşmada Sayın Avukat Hasan Fehmi Demir söz alıp konuştuğunda, konuşmasının bir
bölümünden sonra Kenan Temür neden dinleniyor, niye dinleniyor? Diyerek devamında İbrahim
Şahin ile olan görüşmelerinin dinlenilmesi, İbrahim Şahin’in dinleniyor olmasından kaynaklandığı
diyerek, ancak ekip arkadaşı Ali Özer ile olan görüşmesi diyerek cümlesini yarıda keserek bazı
konuşmalar yaptıktan sonra yine bu konuşmaları tutanakları elime geçince net bir şekilde sizlere
izah etmeye çalışacağım. O tarihte tedhiş planları yoktu yargısında bulunarak, tertip yapanların
benim yani Kenan Temür’ün Ali Özer ile telefon görüşmesinin üzerine hareket ettikleri algısı
yaratıldığını hissettim yani ben o şekilde hissettim. Yani ben o şekilde hissettim hani benim
konuşmalarımın üzerine sanki birileri X kişiler tarafından, bu şekilde bir tedhiş planları
hazırlandığı algısı oluştu bende. O şekilde bir yanlış anlaşılmayı düzeltme adına söz alıyorum,
yani sizlerinde yanlış etkilenmesine artı burada öyle bir pozisyona düşüyorum ki ben X şahıslar
tarafından nasıl çok ağır bir şekilde dile getirmek istemiyorum ama hedef pozisyonuna
düştüğümü hissettim yani o şekilde algıladım.”
Mahkeme Başkanı:" Avukat o anlamda konuşmadı, bizde öyle algılamadık. Rahat olun
buyurun oturun.”
Sanık Kenan Temür:”Sayın başkanım, sözlerinde her ne kadar benim böyle bir şeylerle
alakamın olmadığımı, benim kendi ifademde alıntı yaparak ta vurguladı. Yani ben Hasan Fehmi
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:2
Demir’i bana senin görüşmenden dolayı böyle tertip oldu vesaire dediğini söylemiyorum zaten,
sadece bir algıda eğer bir yanlışlık olduysa onu düzeltmek adına söylüyorum. Hatta şey dedi
benim kendi ifademden zati devlet büyükleri korumakla görevli.”
Mahkeme Başkanı:" Mahkeme söylüyor size işte, algılamadı mahkeme buyurun oturun.
Buyurun oturun.”
Sanık Kenan Temür:”Tamam teşekkür ederim, sağ olun.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan müdafii Av. Ahmet Çörtoğlu söz istedi verildi:" Sayın başkan
sayın heyet, iddia makamının 21.12.2009 tarihli oturumun sonucundaki talep ve mütalaa
kısmındaki bir hususla ilgili konuşmak için söz almıştım. İddia makamında sayın savcı Mehmet
Ali Pekgüzel duruşma neticesinde müdafii sıralarının son kısmında oturan Cumhuriyet Halk
Partisi gözlemcilerinden ismini çok iyi bildiği Av. Şahin Mengü Manisa Milletvekili Av. Şahin
Mengü için bir sanıkla bir vekillik ilişkisinde bulunduğu iddia edilerek, avukatlık yasası ve
Milletvekillerine ilgin özel mevzuat gereği Milletvekilliğinin düşürülmesi için TBMM başkanlığına,
talepte bulunmasını istemişti. Aynı savcı altına imza attığı huzurdaki yargılamaya esas 2 nolu
diye adlandırdığımız iddianamede Tuncay Özkan ile vekillik ilişkisini bildiği Sayın Milletvekilinin
konuşmasını iddianameye taşımış bulunmaktadır. Eğer bu vekillikle ilişkin bilgi ve birikimini
altına imza attığı iddianame esnasında keşke kullansaydı da açıkça Ceza Muhakemeleri
Yasamızın 135 ve 136. maddesine aykırı olacak şekilde bir iddianame tanzim edilmemesine
neden olsaydı, teşekkür ederim.”
Sanık Tuncay Özkan huzura alındı, kendisine CMK 147 ve 191. maddesindeki yasal
hakları tekrar hatırlatıldı.
Mahkeme Başkanı:" Dün bu haklar hatırlatıldı size, hazır mısınız savunma yapmaya?”
Sanık Tuncay Özkan:”Ben savunma yapma isteğimi her aşamada dile getirdim sayın
başkan. Burada bulunmam, burada bulunmamın nedenleri konusunda bilgi sahibiyim elbette
ama suçun konusunda hala bilgisizim. Bunu yasaların okudum maddelerini sizin takdirinize
bıraktım, siz sayın savcılara sordunuz, sayın savcı mehil istedi. Sonra dilekçem geldi 25 Eylül
tarihli dilekçem ben o gün 7 tane dilekçe verdim. O dilekçelerin içinde benim ne istediğim
ortadadır, 70 sayfalık dilekçede ne istediğim ortadadır. Ben anladım hani, bir Zeki Alasya bir
Metin Akpınar kulakları çınlasın iki dostunda, onların bir filmi var. İstanbul’a geliyor gurbetten
gurbet dedikleri yer Eyn, Kemaliye, yani benim memleketim. İstanbul’a gelince kaldırımda
yürürken, oradan yürünmez bu tarafa geç diyorlar, karşıdan karşıya geçecekler izin vermiyorlar.
Zeki Alasya Metin Akpınar’a dönüp diyor ki, ya anladım İstanbul da Erzincanlıları sevmiyorlar
diyor. Şimdi ben de anladım Erzincanlıları sevmiyorsunuz tamam, ama Trabzonluları sevin bari
mesela burada bir Trabzonlu bir balıkçı olduğunu düşünün. Erzurum İskilip’ten bir tane
vatandaşımızın olduğunu düşünün, okuma yazma bilmediğini düşünün, 311, 312, 314 hangisi
diye sorduğunda yanıt vermeyecek mi Sayın başkanım? Savunma yapma isteğim sonsuzdur,
burada her soruya yanıt vermek üzere hazırım, her santim için hazırlıklıyım ama tarihe kalacak
bir duruşmada, bu tarihi sorgulamada yüzyılın bu büyük sorgusunda şu bilinmelidir ki bu
iddianame sakattır. Sakat olduğu içinde ve siz ne yazık ki bu sakata iddianameyi kabul ettiğiniz
içinde bu sorunları yaşıyoruz. Ben bu sorunları yaşarken savunma yapmak istemiyorum,
savunma yapmak istiyorum Sayın başkanım. Sonuna kadar savunma yapmak istiyorum.
Sorulacak hatta Ömer Diken Bey burada olsaydı da beni tutuklama aşamasında konuşsaydı,
savcı Nihat bey, Mehmet Ali bey değil Zekeriya beyde olsaydı da, hatta Sayın Başbakanda
olsaydı bunları konuşsaydık, İhsan Aslan’da burada olsaydı. Birazdan açıklayacağım niye
burada bulunduğumu, suçluluğumu değil burada niye bulunduğumu anlatacağım. Bunu
savunma olarak kabul edersiniz bunun nasıl isterseniz öyle kabul edin ama ben bana
soracağınız her soruya yanıt vereceğim ve bildiğim her şeyi tek tek, size açıklayacağım. Hem de
gözlerinizin içine bakarak açıklayacağım. Sedat Sami beyin da gözlerine bakarak
açıklayacağım, burada açıklamak üzere varım ama buradaki sorunu şöyle algılıyorum. Diyorum
2
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:3
ki, benim yasal haklarım var anayasal haklarım var, ben vatandaşım adımın kimliğimin buruda
bir önemi yok. Burada madem suç var bende suçluyum, hiçbir şey bilmiyorum okumam
yazmamda yok, geldim buradayım suçumu öğrenmek istiyorum diyorum. Nihat Bey beni
tutuklamaya sevk eden savcı bey, dönüp demesi gerekmez mi kardeşim iddianamenin 64.
sayfasında senin 311’le ilgili eylemin var, delilde 180. sayfada, gerekmez mi? söylenmez mi? bu
iddianameyi kim okuduğunu, kim iyi bildiğini iddia ediyorsa kardeşim bu ne biçim bir şey bak
iddianamenin 64. sayfası, 72. sayfası demez mi burada okumaz mıyız bu delilleri? Niye
okumayalım 311’i 312’yi 314’ü diğerlerini? Ama bu yok. Bana diyorsunuz ki durumun nedir?
Dünden bu yana öğrendim ve 16 aydır yatırıyoruz hala akıllanamadın, dün yaşananlardan sonra
akıllandın mı? Vallahi akıllanamadım Sayın başkanım. Ama savunma yapmaya hazırım burada
niçin bulunduğumu anlatmaya hazırım.”
SANIK AHMET TUNCAY ÖZKAN SORGU SAVUNMASINDA:
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:”Teşekkür ederim. İki tutumla ilgili önce görüşlerimi belirterek
başlayacağım. Bunlardan birisi savcılığın dün yaşananlarla ilgili tutumudur sonra da mahkeme
heyetinin tutumuna ilişkin birkaç sözüm olacak. Dün buradan gittikten sonra mektup yazmaya
karar verdim, bir tanesini size Sayın başkana, bir tanesini de Sayın Cumhuriyet başsavcısına
hatta başladım, sonra bıraktım. Dedim ki bunun pek bir anlamı yok çünkü bazı şeyler, o kadar
anlamsızlaşıyor ki, sözlerin, samimiyetin, iyi niyetin, gerçeğin değersizleştirildiği bir ortam
içerisine düşebiliyorsunuz. Ben bu duruşmalar sırasında çok kez, eyvah ne yapıyorum ben
burada ne işim var bu kazanda, niye bu insanlar burada, niye bunların hepsi biz burada birlikte
böyle bir acıyı yaşıyoruz dediğim çok oldu, çok yaşadım bu duyguyu. Çünkü bu duygu
yaşatılıyor, anladım ki bu duyguyu yaşamak için buradayım. 311 TBMM oradan başlayacağım
sonra Sayın savcılara sözlerim olacak. Ben TBMM’ni ıskat edemem niye biliyor musunuz?
Annem Suhiye Özkan orada, kız kardeşimde orada. Benim babam Ziya Özkan matbaa ustası,
kurşun zehirlenmesinden kanser olup 42 yaşında ölen Ziya Özkan TBMM çalışanıydı. O
meclisin her bir karışında benim çocukluğum geçti. Ağaçlarından elma topladım, koridorlarında
dolaştım, lokantalarında yemek yedim benim babam Ziya Özkan 42 yaşında öldüğünde TBMM
bize dul ve yetim aylığı bağladı, biz onunla okuduk. Hadi demokrasi sevgimi, demokrasi aşkımı
her şeyi bir tarafa bırakın, eğer bir parça bir parça şu kadarcık, şu kadarcık insanlık ve vicdan
varsa hani benimle ilgili her şeyi araştıranlar varsa, bunu nasıl atlarlar? Böyle bir suçlamayı bana
nasıl yazarlar? Böyle bir suçlama benim iddianamem bana dönük iddiaların arasında nasıl yer
alır? Ben o meclisin park ve bahçeler müdürlüğündeki bahçıvanları tanırım. Sevgisiyle çimenleri
yeşil tutan, ağaçları çiçeğe duran, ben o çiçekleri bilirim ve ben o merdivenlerin sayısını bilirim.
TBMM’de benim en son görevim Cumhuriyet gazetesinin parlamentosu şefliğiydi. Böyle bir
suçlamayı bana yöneltmek için insanın vicdan diye bir duyguyla azıcık tanışıklığının olmaması
gerekir. Bu nasıl bir şeydir? Bu nasıl bir duygudur, bu nasıl bir haldir? TBMM’ne ıskat, çalışamaz
hale getirmek. Yani kız kardeşimi Gazi üniversitesinde öğretim üyesi yapan, erkek kardeşimi
edebiyat öğretmeni yapan, beni bu günlere getiren o dul ve yetim aylığını bize bağlayan kurumu
ben ıskat edeceğim. Neyle, hangi felsefeyle, hangi vicdanla, hangi ahlakla? Size söylüyorum
demokrasiyi falan bir tarafa bırakın, hepsini bir tarafa koyun bütün memurlarını tanıdığım
bahçıvana kadar söylüyorum size, ağacından elma koparıp yediğim ilk sapanımın meclisin
bahçesindeki ağaçtan yapıldığını size belirtmek isterim, ilk sapanımın. O meclisi benim
tarafımdan ıskata götürüyorsunuz. Yapar mısınız Nihat Bey? Yapar mısınız? Bana söyler misiniz
lütfen siz beni tutuklamaya sevk eden savcısınız, 311 ile ilgili delilin sayfasını söyler misiniz
lütfen, söyleyin bana?”
Mahkeme Başkanı:" Mahkemeye konuşun.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:”Bunun bir tek anlamı vardır, ölçüsüzlük. Ölçüsüzlük bir ölçü
olamaz, elinizde bir don lastiği nereye isterseniz oraya uzatıyorsunuz kısaltıyorsunuz, böyle bir
ölçü olur mu, bunlar demokrasi mi? anlatacağım birazdan tarif ettikleri şey terör mü? Hangi
3
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:4
kavramsal bütünlük içinde burada algılama var? Yok. Peki, buraya çıkarttığınız adamın hangi
ruh hali içinde bulunduğu konusunda bir tek bilgi var mı? Yok. Koyduk mahkeme salonuna
mevlam kayıra. Peki, biz ne yapacağız? Ben şimdi, Ziya Özkan’ın oğlu Tuncay Özkan meclisi
ıskat edecek. Neyle ıskat edecek meclisi? Orasını bilmiyorum. Peki, bu nasıl bir süreçtir ki
burada yer alıyorum? Benim size anlatacaklarım bu süreçle ilgilidir, bu sürecin tamamına
ilişkindir ama bir yerden başlamak lazım dünden başlamak istiyorum. Dünkü Sayın savcılık
makamının yazısı, sözleri tutanak, 3069 sayılı TBMM ile bağdaşmayan işler hakkında kanunun
3. maddesi özet olarak TBMM üyeleri devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlarda devlet aleyhine
vekil olamazlar. Serbest mesleklerini icrada Milletvekili unvanlarını kullanamazlar ve 7. maddesi
özet olarak bu kanuna aykırı hakaret eden üyeler hakkında iç tüzük hükümlerince işlem yapılır.
Üyeliğin düşmesine TBMM üye tam sayısının salt çoğunluğuyla karar verilir şeklindedir. Sayın
milletvekillerinin yargılamayı duruşma salonunun izleyicileri ayrılmış olan sıralarından takip etme
imkânına sahip iken, özellikle sanık müdafilerine ayrılmış sıralara oturdukları, duruşma
aralarında bazı sanıklar ile görüşme yaptıkları gözlenmektedir. Bu kapsamda bir Sayın
milletvekilinin dava sanıklarının birisiyle önceye ait aralarında avukat müvekkil ilişkisi bulunduğu
da dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Bir kısım Sayın milletvekilinin duruşmalardan sonra
yargı görevleri ve yargılama konuları hakkında basına demeç verdikleri gözlenmektedir. Bu
açıklara CMK 205 ve işaret edilen kanun maddeleri uyarınca duruşma tutanaklarının gereğinin
takdiri için TBMM başkanlığına gönderilmesi. Talepte milletvekilliklerinin düşürülmesi. Şimdi bir
soru, duruşma alenimidir? Bu duruşmada aleniyet var mıdır? Aleniyet varsa, TBMM üyelerinin
aynı iç tüzükte yazan denetim faaliyetini yürütürken müvekkil olmalarına gerek yoktur. TBMM
milletvekilleri Tekel işçisinin Ankara eyleminde Silivri’de ki duruşmaya, Paris’te ki Ermeni
soykırım yargılamasından her hangi dünyanın her hangi bir yerindeki herhangi bir olay ile ilgili
olarak, denetim faaliyeti yürütürler. Demokrasi dersi verenlerin, demokrasiyi iyi öğrenmesi lazım.
Demokrasi bir kurumlar sistematiğidir. Cumhuriyet bunu gerektirir, böyle metinlerin arkasına
saklanarak politika yapılamaz. Savcılık makamı dün politika yapmıştır. Bizim adımız siyasetçi,
onlarınki savcı onlar politika yapıyor biz hukuk arıyoruz, böyle bir şey var mı? Böyle bir şey
olabilir mi? yani bu sıralarda oturanlar CHP’li olmazsa AKP’li olsa ne değişecek? AKP’li olsa
gelse otursalar ve deseler ki ya bunların hepsi Ergenekon bunları asmak gerekir kardeşim, ne
değişecek, ne değişir? Denetim faaliyeti yapıyor yapar söylüyor hergün, bunları asın, derisini
yüzün, katrana bulayın, alınlarının ortasına damga basın hergün konuşuyorlar ne değişiyor?
Yani bunu yapmaktan siz alı konacaksınız. Bu neyin işaretidir? Bu ilginç şeylerin işaretidir, bu
temelde bir büyük hatanın olduğunu gösteriyor bize Ergenekon iddianamesinin bir büyük hatayla
başladığını gösteriyor. Nedir o hata? Bir, savcılık makamı algıladıklarına değil, algılamadığı
düşünceye hayran. Bir Ergenekon var, onu algılamıyor ama ona hayran o hayranlıkla yazıyor,
öyle şeyler yaparlar ki inanamadım iddianameyi okuyun Ergenekon örgütüne karşı kafalarında
bir fikir, düşünce var hayali senaryo, o İngiliz gazetecinin söylediği gibi fantastik bir şey, bir
roman kahramanı her şeyi yapabiliyor uuuvv yapamadığı hiçbir şey yok. Burada neyi
yapamadığını görülüyor insanları toplamış getirmişler, bu insanların yetenekleri ortada ama
iddianamede diyor ki bunlar uçar, bunların pelerinleri var. Bunlar geceleri kan emmeye çıkarlar,
her şeyi yapar bunlar. Nedir sorun? Sorun şu, hiç anlamadıkları Ergenekon diye bir şeyi
algılamadıkları tahayyül edemedikleri için örneğin terör tanımlamasını dünyada ki bütün
örneklerden koparıyorlar terörü siyasetten koparıyorlar siyasetten baştan koparıyorlar, çatışma
gerçeğinden koparıyorlar hem de meşru güçle onu değiştirmek için karşıtlığıyla çatışmadan
kurtarıyorlar. Nereye koyuyor? Bunlar diyor devletle falan çatışmaz karşı karşıya gelmez.
Kiminle çatışacak, neyle çatışacak? Bunlar diyor sağcıda solcuda değil. Ne? Kurucu gücün
cumhuriyet iradesinin felsefesini taşıyor. Allah Allah, başka neymiş bu terör dediğimiz şey? Bu
terör dediğimiz şey, aslında örgütlenme olarak devletin içini seçermiş. Allah Allah biz terörü
devlet aygıtına karşı bir siyasal düşünce ve inancı yerleştirmek isteyen insanların mücadelesi
4
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:5
olarak biliyorduk, ne oldu, ne? Çünkü anlamıyor, Ergenekon diye bir şey var ama onu
kavrayamıyor. Kavrayamadığı içinde bir garip tutum içinde iddianamenin hem efendisi hem
kölesi olmuşlar. Hegel bu durumlar için çok güzel saptamalarda bulunmuş, bu çok inanılmaz
kişilik parçalanması, dehşet iddianamenin hem efendisi hem kölesi pozisyonundalar, hem onu
yazıyorlar hem yazdıklarına kölelik ediyorlar dehşet bir şey, milletvekili hımmmmmm ııhh, ne
oldu ki? Denetim faaliyeti için orada oturuyor. Tuncay Özkan’ın avukatı, ya ben bütün
milletvekillerini tanıyorum. Hani siz yargıçlarla birlikte oturuyorsunuz, yemek yiyebiliyorsunuz
neden? Aynı hukuk fakültesinden çıktık ne gerek var diye savunmadı mı? Aynı odalarda
oturuyoruz ne gerek var diye savunmadı mı? Yahu ben politika yapıyorum hepsini tanıyorum.
Cumhurbaşkanı, Başbakan dahil olmak üzere gazetecilik yapıyorum hepsini tanıyorum. Bana
özel anlattıklarını burada anlatsam anlatamam da, bayılırlar oturdukları yerde. Abdullah Gül,
arkadaşımız Recep Tayip Erdoğan, kendisiyle ilgili ilk yolsuzluk haberini yapana kadar
arkadaşımdı yaptım, küstü. O gelen milletvekili Şahin Mengü 1983 yılından beri avukatım, Mutlu
bey orada diyorum ki bu Ahmet falan nerden çıktılar biz Şahin Mengü, Hasan Bıyıklı, Mutlu bey
güzel güzel anlaşıyorduk bunlar sonradan geldiler. Biz hep beraber bu günlere birlikte geldik.
Size bir şey söyleyeyim mi? çok zor zamanlar geçirdim, inanılmaz zor zamanlar hukuki yardım
alacağım, onlar olmasaydı işim bitmişti. Birde Ankara da Allah razı olsun Tanju Güvendiren,
onlar olmasaydı işim bitmişti. Ne yani sizin dostluk kurabilme arkadaş olabilme hakkınız varda,
benim politikacıları tanıma arkadaş olma hakkım yok mu, yok mu, olamaz mı? Yani onlar benim
arkadaşım oldukları için mi oradalar. Ergenekon davasının milletvekilleri denetim faaliyetiyle
gelip bakamazlar mı? Sorun şudur, bu iddianameyi yazan kafa bu iddianamenin kölesi olmuştur.
O yüzden efendi köle çelişkisi içerisinde ne yaptıklarını bilmiyorlar, ne istediklerini bilmiyorlar.
Sizi çok zor durumda bırakıyorlar dün savcılığın tutumu şöyleydi dehşete kapıldım, biz değil, biz
değil onlar onlar onlar, Yav siz onları korumak için burada nelere katlanıyorsunuz. Ne oldu
hemen ilk çelişkide sizi bir kenara bırakıverdiler, Hegel’in büyük çelişkiler diyalektik bu, gerçek
bu ilk anda bırakıverecekler niye? Çıkarları öyle istiyor çünkü. Onlar onlar onlar, siz iddianameyi
kabul ettiniz ya bundan sonra her şey sizde onlar işlerini bitirdiler. Neden öyle davranıyorlar?
Akılları sıra, yatırım yapıyorlar, politika üretiyorlar. Ürettikleri politika ne? Tuttukları bir taraf var o
tarafın kazanmasını çok istiyorlar. 27 Mayıs devrim midir, darbe midir? Ümran Ökdemir’in
cenazesine katılmışsınız, sizi kutlarım belki sizde katıldınız beyefendinin yaşı yetmez ama, sizi
kutlarım o demokrasinin mücadelesiydi, ama Ergenekon zanlısısınız. Sorun, niye? 27 Mayıs
darbesine zemin oluşturma, suçlama odur, suçlama odur bu kafa onu üretiyor, bu kafa onu
üretiyor ve bu tutum yanlıştır. Ben bu duruşma salonundaki keşfettiğim hastalıklardan dolayı çok
üzgünüm bütün bunları burada yaşamaktan dolayı çok üzgünüm, bu diyalektik gerçek aynı suda
iki kez yıkanılmaz ama yıkandığımız sular aynıdır ve suyun hafızası vardır unutmaz. Bir
damlayla bir okyanus arasında fark yoktur, o yüzden eşrefi mahlûk insan diyor ve o yüzden biz
aydınlanmayı 13. yüzyıldan başlatıyoruz yani ortaçağın karanlığında biz aydınlık içinde yürüyüp
geliyoruz diyoruz. Mustafa Kemal’in hangi kaynaktan beslendiğine bakarsanız, o aydınlanmadır.
Diyalektik gerçek Hacı Bektaşi Veli anlatıyor diyalektik gerçek Hegel’in söylediklerini söylüyor.
Bu inanılmaz bir şeydir ama bunun için bir demokrasi kültürü birikimine ihtiyaç var. Demokrasi
kuş mudur, tavuk mudur? Soru budur. Savcılık tavuk diyor, savcının iddiası demokrasi tavuktur
diyor hani bu Recep’in tavuğu vardı ya antenli bir şey odur diyor, oysa biz bir güvercin olarak
tanımlıyoruz. Neden güvercin olarak tanımlıyoruz? Ağzında bir zeytin dalı var, barışı temsil
ediyor. Defne değil zeytin dalı var, bereketi yani yoksullukla mücadeleyi temsil ediyor barış odur,
yani barış emekçidir, barış halktan yanadır, hakların kardeşliğine dönüktür barış. Zeytin dalı de
ham bereketi hem barışı temsil eder, kanatlarından biri özgürlüktür, birisi de toplumsal
sorumluluk ve adalettir. Şimdi diyor ki, ben bu özgürlük kanadını Tuncay’ı muncayı kırdım
kenara koydum, e diyor bu toplumsal sorumluluk ve adaleti kırdım bu tarafa koydum
milletvekilleri falan orada oturamaz canını okurum onların milletvekilliklerini düşürün çabuk diyor.
5
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:6
Geriye ne kaldı? Recep’in tavuğu sonuç bu bataklık onları da yutar. Ben buradan elimi onlara da
uzatıyorum, bizim sevdamız herkese yeter, hiç kızmıyorum inanın eskiden çok kızıyordum.
Sorgu aşamasından sonra beni tutuklamaya sevk ettiler falan anlayamadım niçin tutuklandığımı
sorgu yargıcının karşısına da çok fazla ya konuş dedi, yav suçum ne dedim? İşte poliste falan
size söylediler anlat dedi, anlattım. Hayat öykümü anlattım okuyacaksınız, anlattım tutuklandın
dedi. Çok kızdım 15 gün 17 gün üstü çelik tellerle kaplı bir yere götürdüler beni Metris’te bir
hücrede 17 gün arkadaşlarımla beraber hepsi tanıktır. Niye kapalı bunun üstü dedik, avluya
çıkartıyorlar dediler ki Tuncay Özkan’ı helikopterle kaçıracaklarmış ihbar var o yüzden üstü
kapalı yerde çıkacaksınız. Metris’te, çok kızdım sonra anladım ki çok kızmaya gerek yok
diyalektik bir gerçek yaşanıyor parçalanmışlar yatırım yapıyorlar, AKP kazanacak diğerleri
kaybedecek o zaman kazanacaklarını zannediyorlar. Onlara Turgut Özal’dan birkaç örnek
vereceğim, birkaç örnek diyalektik gerçeğin nasıl algılanmasına dair birkaç örnek. Bu yapı nasıl
bir yapı? Şimdi beni burada tuttuğunuz için 15 aydır, benim 16 yaşında bir kızım var onun
gelişimine ona çok dikkat etmek zorundayım hergün mektup yazıyorum düzenli defterler
yazıyorum, sürekli yazıyorum defterler doldurdum mektuplar yazıyorum. Gazeteler hani böyle
ajanslar vardır para verirsiniz gazete kupürleri keserler. Ben gazetelerin tamamından kesiyorum
arkadaşlar gece bitirince, onlar okuyup bitiriyor bizim en son Birol okuyor, koyuyor aşağı indiriyor
sonra ben gece gidiyorum saat 2,3 neyse onu alıyorum yukarıya başlıyorum kesmeye popüler
kültür yazarlarından ürünlerinden, siyasi yazılardan çiziyorum çiziyorum çiziyorum, kızıma
mektup yazıyorum. Diyorum ki bu gördüklerin hepsi gerçek, bu yaşadıkların hepsi gerçek o
yüzden gerçeği dosdoğru algılamak gerekir. Bak şunları biriktirme içinde sakın ola ki böyle
bakma olaylara sakın ola ki, bak hayatın bu tarafları bak gördün mü bir müze gelmiş, bir sanat
etkinliği var, bak gördün mü şurada mavi senfoni müzayedesi var, aman git katıl, bak mavi
senfoni Türkiye de ilk kez milyonların üstündeki bir sanat etkinliği aman git katıl. Annene söyle,
olmadı Şener ağabeyine söyle seni mutlaka götürsün, git izle. Ona bir yazı kestim Nazlıcan’a
mektup hep Nazlıcan’ım diye başlıyor, anlatıyorum ona sonra kestiğim yazıya baktım dedim ki
yav bunu savcılara okumak lazım, savcılar Doğan kuban okumazlar, okusalar zaten böyle
iddianame yazmazlar. Mehmet Ali beyin suyu var. Yazılmaz neden yazılmaz? Çağdaş uygarlığa
katılmak zorundasınız. Doğan Kuban’ın yazısının başlığı. Peki, çağdaş uygarlık nedir?
Savcılığın algıladığı bir çağdaş uygarlık mantığı var. O çağdaş uygarlık mantığı bir politik
yandaşlık, tarafgirlik çağdaş uygarlık o değil, çağdaş uygarlık dünden bugüne yarına akmakta
olun bir büyük su, o suya girerseniz yıkanırsınız Ganj nehrinin kutsal suları gibi, çok kirli akabilir
fark etmez ama girip çıktığınız andan itibaren temizlenirsiniz çağdaş uygarlık böyle bir şeydir.
Nedir çağdaş uygarlık? Dünya ile eşdeş olma sorunu, sanattan ve spordan daha ötede bilim,
düşünce ve sanayi üretiminde de erişilmesi gereken sayısal standartlar gerekir. Bu ilerleme
sürekli bir değişim chance niteliği taşır. Dünya ile sürekli bir karşılaştırma ve öz eleştiri demektir.
Bu iddianameyle ilgili savcıların hazırladığı bir tek özeleştiri duydunuz mu? Evet, ya yanlış
yapmışız, evet ya silah ruhsatı varken, ruhsatsız diye yazmışız yav bu belgeyi de yanlış mı
getirmiş koymuşlar ya buna bir bakmak lazım. Sorgulayıcı bir bilimsel mantık gördünüz mü?
Hayır, göremezsiniz sorgulama ihtiyacı içerisinde değil, özeleştiri ihtiyacı içerisinde değil o
sadece suçlayacak, siz varsınız ya tarih sizi sorgulayacak çünkü onlar kenardan siyasi yatırıma
doğru yol alacaklar. Bir yandan küreselleşmeden söz eder öte yandan kendimizi başkalarıyla
karşılaştırmaktan korkup yalan istatistikle ve popülist söyleme aldanmaya razı olursak 21.
yüzyılda kölelik statüsüne razı olmamız gerekir. 21. yüzyıla katılım silahla değil bilim ve sanayi
üretimini düzeyiyle olacak ve bu düzeyi Mısır, Bulgaristan, Nijerya yada Dubai değil Amerika,
İngiltere, Fransa, Almanya, Japonya yada Çin tamamlıyor. Düşünce dinamiği açısından üzerine
ölü toprağı serpilmiş bir Türkiye var. Dünyanın yarısı Asya’da yaşıyor, Japonya’nın ve Çin’in
bizden üç kat fazla kapital ön kapital birikimi var. Perkapita geliri olan Kore’nin gelişme hızını
örnek alalım. Kore Türkiye’den üç kat fazla bilimsel araştırmaya rapor ayırıyor, para ayırıyor. O
6
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:7
ülkelerde din, bilim kavgası yok. Bizdeki kavga ise neredeyse bin yıllık bir gericilik tiyatrosu bin
yıllık bir gericilik tiyatrosu. Birbirimizin ipinden aşağı doğru çekiyoruz. Ergenekon davası,
iddianamesi bu iddianame bu bin yıllık gericilik tiyatrosunu yani benim Nazlıcan’a öğütledim
Doğan Kuban yazısının içinden aldığım bin yıllık gericilik tiyatrosunun bir ürünü çok kötü bir
göstergesi, çok kötü bir göstergesi bu iddianame bir tek işe yarar. Orada hani bir yandaş siyasi
güç var ya, o güç burada ki ateşi avuçlamak istemiyor, ne yapıyor? Maşa lazım maşa, maşa bu
iddianame o maşa, ateşe uzatılmış maşa yanar, yanar geriye bir şey kalmaz böyle bir hukuki
metin olur mu? Çetin Altan birazdan değineceğim savcılığın tutumuyla ilgili olarak bir Çetin Altan
öyküsü anlatmak istiyorum, kulakları çınlasın Cüneyt Arcayürek aktarmıştı. Ankara da kürdün
meyhanesinde kafa çekiyorlar gençlik yılları, Orhan Veli Sağ yaşasaydı bugün Ergenekondan
içerdeydi. Orhan Veli’nin garip akımını başlattığı ön sözünü okuyun Orhan Veli’yi içeri
tıkmışlardı. Öyle tanımlamalar yapmış ki, ben yapsam vallahi iki tane müebbet falan öyle
ağırlaştırılmış uuvv poliste katlime ferman çıkardı. Garip önsözünü okuyun kitap halinde var. Şiir
yazmış Çetin Altan şiirlerini getirmiş Orhan Veli’ye demiş ki Orhan ağabey bunlar benim şiirlerim.
Bu şiirlerle ilgili olarak görüşünü alabilir miyim? Orhan Veli almış birkaç tane okumuş gözlerini
kaldırmış, Çetin demiş sen buna şiir mi diyorsun? O günden beri şiir yazmıyor Çetin Altan hiç şiir
kitabı yok. Siz şimdi buna iddianamemi diyorsunuz? Eğer siz bu iddianameye hak ettiği dersi
verseydiniz, bugün bu sorunların hiçbiri yoktu. Sizde bu sorunları yaşamıyordunuz, sizde bu
sorunları yaşamıyordunuz. Savcılar bu iddianamede vatanı kurtarıyorlar, vatanı kurtarmak
demokrasiyi kurtarma Türkiye de rejimi, kimin elinden kurtarıyorlar? Devletin içinde örgütlenen
bir çeteden kurtarıyorlar. Nasıl kurtarıyorlar? Bir partinin görüşüyle kurtarıyorlar. Açıkça
yazıyorlar, son yıllarda elde edilen gelişmelere karşı, AB’ye karşı, Amerika’ya karşı. Sizin AB
karşıtlığıyla ilgili bir düşünceniz var mı, olabilir mi bu yargılama sırasında? AB karşıtlığı Avrupa
da bile sorgulanıyor, halkoyuna gidiyorlar halk oyunun sonunda kabul ediyorlar etmiyorlar. Yani
AB’yi destekleyip desteklememek konusunda ki ben AB taraftarıyım yani AB’ye girilmesini ama
onun şartlarının doğru oluşturulması gerektiğini düşünüyorum. Bir görüşünüz olabilir mi?
iddianamede bunlar nasıl yer alabiliyor? Kıbrıs’la ilgili görüşler nasıl, dış politika, Türk dış
politikasıyla ilgili görüşler, iç politikayla ilgili görüşler, ekonomi ile ilgili görüşler nasıl yer alıyor?
Savcılığın bu tutumuna karşı nasıl evet diyorsunuz? Savcılık 6 bin sayfalık iddianamede iki
adım ileri bir adım geri mantığıyla siyasi düşüncelerini, olaylara bakışını aktarıyor ama delil
koymuyor, delil söylemiyor, delillendirmiyor. Ama milletvekillerini yok etmeye çalışıyor, atın
bunları diyor, niye? Denetim faaliyetlerini yürüttükleri için. E peki Şahin Mengü’nün benim
avukatım olduğunu söyledim Nihat beye, bana sordu ve dedim ki Şahin Mengü benim avukatım,
sizde benim avukatımla konuşmamı dinlemişsiniz. Ahmet Çörtoğlu benim avukatım ama
dinlemişsiniz, iddianameye koyacak mısınız bunları? Koymayacağız dedi. Okurken
görmüşsünüz var efendim, var okuyacağız birlikte hep beraber var. Bu iddianame yaşamadığı
için yaşayan bir gerçeklik üzerine oluşturulmadığı için ölüdür, ölü doğmuştur. Ölü bir şeyden
tepki almak mümkün değildir alamazsınız böyle bir şeyden tepki, olmaz. Unuttukları bir tek şey
var, unuttukları bir tek şey var. Doğru insanların cesareti ve kararlılığı onu unutmuşlar. Onu
unuttukları için bugün burada yaşanan tabloyla karşı karşıya kalıyorlar ve inanın şu metni
okurken çok üzüldüm, dünkü tutanağa milletvekilleriyle ilgili görüşü okurken çok üzüldüm. Böyle
olmaz böyle politika yapılmaz, savcılık böyle bir politika üretemez. Bu bir politik tutumdur bu
olmaz, mahkemeyi aleniyetten, mahkemeyi bu insanların gözünün önünden kaçıramazsınız,
bunu yapamazsınız. Ve çok ilginç bir şey daha keşfettim, savcılarımızın beden dilinde bir sıkıntı
var. Bir sorunla karşı karşıya kaldıklarında gülüyorlar, bir araya geliyorlar ve gülüyorlar çok ilginç
bir şey oysa kemal Sunal filmlerini izleselerdi, bunun öyle olmadığını başka şeylere gülmek
gerektiğini anlarlardı, onu da izlememişler. Örneğin Levent Göktaş burada kalktı dedi ki, benim
eşim birinci sınıf yargıç, Yargıtay da dinlemişler, izlemişler. Sizde duydunuz, sicil numarasını da
galiba verdi yanlış hatırlamıyorsam, savcı beyler birbirine baktılar sizde birbirinize baktınız. Dün
7
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:8
ben kararlarda savcılık mütalaasında ve bir sizin kararınızda buna ilişkin bir şey bekledim, yoktu.
Benim bilmediğim bir ikinci usul mü var yani buradan geriye çekildiğinizde özür dilerim
bilmediğim için soruyorum. Buradan geriye çekildiğinizde ayrıca bir kara alıp bir suç
duyurusunda bulunma yada bu iddianamede böyle bir suç var şuraya bildirelim gibi bir durum
var mı Sayın başkanım? Yoksa her şey burada mı olur? İddianamedeki bu suçu ne yapacaz
Sayın başkanım? Savcıların bu suçu nasıl, nereye söyleyeceğiz, nasıl karar verilecek bu
konuda? Yani bu ben bunu pek anlayamadım. Yargıtay yargıcını dinliyorlar, izinsiz bu iddianame
yapar olur, buda olur, olur savcılığın tutumu bunu gerektiriyor, çünkü savcılık tutumu bunu yapar,
o hukuki bir metin oluşturmak derdinde değil öyle bir derdi kaygısı yok o bunu yapar, o bunu
yapmak zorunda. Şimdi bir şey yaparsınız yaptığınız şeyin sonucunda dersiniz ki Türkiye
rahatlayacak, müthiş rahatlayacak Ergenekon iddianamesinin öyle bir şeyi var. Siz soruyorsunuz
NATO bursu aldın mı? NATO’da görev yaptın mı? falan, o sorular ben bu ülkeyi rahatlatmak
istiyorum arkadaş, bak bu iddianamede NATO filan gibi şeyler var iddianamede yokta daha çok
iddianamenin birkaç yerinde değiniyor daha çok o şeyin eski savcı, onun kitaplarında falan var,
orada falan işte karıştırmış bu yargılamayla Gladyo soruşturmalarını falan karıştırmış ben onları
bildiğim için, çok iyi bildiğim için size örneklerini de vereceğim öyle karıştırıyor falan soruyor.
Sizde soruyorsunuz, niçin soruyorsunuz? Diyorsunuz ki bu iddianamenin bir amacı var.
Türkiye’yi rahatlatacak. Ne için rahatlatacak? Bütün bu çeteciler, Gladyo işte ocular, bucular
hepsinden Türkiye’yi rahatlatacak. Peki, profil uygun mu? e bazı paşalar Rusçu oldukları
iddiasıyla suçlanıyor. İddianamede öyle iddialar var, Rusçu olduğu için suçluyor hepsi burada
yargılanıyorlar. Onları kim yargılatıyor? NATO ama biz burada onlara diyoruz ki, sen NATO’cu
musun? NATO’da eğitim aldın mı? e NATO’da eğitim alanlar Genelkurmay başkanı ve kuvvet
komutanları. Hani bunlar Rusçuydu, e NATO’cu diye niye soruyorsunuz? Hani Ömer Çelik
TBMM kürsüsünden konuşurken ben burada Rusçuları söylüyor muyum Ergenekon davasının
iddianamesinde yer alanları? Diye konuşuyor ya. E peki biz burada adamlara niye NATO’cusun
diye soru soruyoruz? İddianamede Rusçular. Birde Çinciler var, onlarda burada NATO’yla
alakaları yok NATO’ya da karşı adamların hayatı NATO’ya karşıtlıkla geçmiş, onlarda buradalar.
İşte bu kafa karışıklığını biz neyle toplayacağız? Buradan nasıl çıkacağız? Ben Alevilikle
suçlanıyorum, amenna muharremdeyiz, onunda bekleriz aşure gününde bize de gelin iftara
birlikte iftarda yapabiliriz. Ne yapacağız biz bu durumu? İnançlarımızdan dolayı da mı
sorgulanacağız? Hazreti Hüseyin’e demişler ki gitme, bak gitme gitme seni öldürecek Muaviye
ve Yezit sana kıyacak gitme. Demiş ki, dünyada doğruluk için bir kişi öldü derler. Ben bu
Ergenekon iddianamesinde gözaltına alınıp buraya geleceğimi bilmiyor muydum? Çıktım
televizyonlara söyledim, ben bu kapıda doğruluk için varım, varım bir Tuncay ölmüş derler, hiçbir
şey fark etmez, ama ben doğruluk için ben burada dimdik durmaya varım. Hazreti Ali’ye
sormuşlar demişler ki, yanındaki bak demiş şu seni öldürecek galiba, bakmış demiş ki ondan
bana zarar gelmez. Niye ya Ali demişler. Demiş ki, benim ona hiçbir iyiliğim dokunmadı, benim
bu ülkenin hukukuna demokrasisine, yargısına, yargıç bağımsızlığına, savcılık teminatına, bu
ülkenin temel değerlerine, insan haklarına çok katkım olmuştur. Bu yarayı bu düşünceden
almam doğaldır, bu çok doğaldır, onun için yadırgamıyorum. İçeri (bir kelime anlaşılmadı) herkes
korkudan beni yalnız bırakacak kimse kalmayacak, öyle olmamış mı Hazreti Ali’de zehirli
hançerle hançerlemişler camide evde vasiyet etmiş demiş ki, gelecek beni götürecek bir bedevi
deveci, yüzünü açtırmayın kim olduğunu sormayın, hiçbir şey söylemeyin verin tabutumu
götürsün gereken işlemi o yapar. Hasan bu vasiyete uymuş, Hüseyin uymamış. Yolda gitmiş
yüzünü açmış, hazreti Ali efendimiz kendi tabutunu taşımaktaymış. O yalnızlığı kabul ederek
buraya geldim. Ama beni hiç yalnız bırakmadılar, Türkiye’nin her yerinden mektup yağdı,
Türkiye’nin her yerinden sevgi yağdı, aşk yağdı aşk. Düşünün yarenler aşk bir güneşe benzer,
aşkı olmayan kişi misali taşa benzer. Bu tutum taş tutumudur, aşkı olan kişi sevdayla bakar. Bir
hoş görüsü olur, biz bu sevdalarımızı, biz bu aşklarımızı buralarda anlatmayacağız da birbirimize
8
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:9
nerelerde anlatacağız, ne yapacağız? Niye sizden rica ettim içeri girdiğinizde günaydın deyin, ne
olur ki? Ne olur? Bana günaydın derseniz ben size günaydın dersem ne olur? Ben bugün
mesela tavanın çökmeyeceğine yüzde yüz eminim, o gün çökecekti çok korktum size bir şey
olacak diye korktum. İnanın çık korktum bugün çökmeyeceğine eminim. Bugün bütün ruhların
burada olduğuna inanıyorum, Atatürk dahil herkesin burada olduğuna inanıyorum. Onları
hissettiğim için tüylerim diken diken, onları hissettiğim için burada rahat rahat konuşuyorum. Ben
gücümü bu ülkenin bilincinden, tarihinden, sevdasından, aşkından alıyorum. Ben aşkla
bakıyorum olaylara aşkla, aşkla savcılık makamı benim Sivas katliamını yaptığımı iddia ediyor,
benim Sivas katliamını yaptığımı iddia ediyor savcılık makamı. Sorsam Sivas’ın tarihini
hatırlamazlar. Bir kişiyi hatırlar mısınız? Bir kişiyi de adını söyleyin yananlardan bir kişiyi 33
kişiden bir kişiyi adını söyleyin okunmuş bir şiirini okuyun, Bezirci’nin bir tane eleştirisinden bir
şey söyleyin, Nesimi’den bir mısra söyleyin mısra söyleyin ki gönüldaş olduğumuz ortaya çıksın.
Ama ben Sivas katliamını yapan kişiyim. Başbağlar tarihini söyleyin? Söyleyin tarihini? Yok. Niye
yok? eee işte araç bunlar. Yanmaz ki o ateşle Aziz beyi tanıdınız mı? Aziz beyle bir gün yemek
yediniz mi? ben tanıdım yemek yedim, onunla tanışan adamın teröristlikle alakası kalabilir mi?
böyle bir tutumu nasıl benimsersiniz böyle bir tutumu nasıl üstünüze yakıştırırsınız? Nasıl olabilir
bu? Daha geleceğiz savcılık sorgum sırasındaki bana sorduğunuz sorular daha geleceğiz. Bu
savcılık tutumu değil, aşkınızı sevdanızı bu topraklarda yeşeren her şeyi kırıp dökmek gibi bir
derdi nerden getirip sizin üstünüze koydular. Bu nasıl bir şey, Mehmet Ali bey bu nasıl bir şey?
Bu nasıl bir gerekçe? Milletvekillerinin.”
Mahkeme Başkanı:" Mahkemeye, tekrar ikaz ettirmeyin, tekrar lütfen. Mahkemeye karşı,
mahkemeye karşı konuşun.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:”Peki efendim, Sayın başkanım bu nasıl bir gerekçe? Sayın
başkanım, tamam efendim. Sayın başkanım bu nasıl bir gerekçe? Bu nasıl bir şey? Bu nasıl bir
şey? Ben soruyorum, burada bir sürü şey konuşacağız. Yani siz bir iddianamenin içerisinde
bütün medeniyetleri koyacaksınız her şeyi yerleştireceksiniz ve bunun entelektüel yanıtını
almadan mı oturacaksınız orada? Böyle bir şey olabilir mi? alacaksınız ve tıpkı bizim yaptığımız
gibi dinleyeceksiniz, dinlemek zorundasınız. Sorunlarımızı aslında burada karşılıklı konuşarak
çözme noktasında illa iddianameyle bir araya gelmeye gerek yoktu. Sorunlarımızı konuşarak
çözebilirdik, bizlerin burada bulunma gerekçesi savcıların siyasi yatırım politik durumudur.
Bunun dışında bir şey yoktur. Bunca zulümden sonra bizim üzerimizden yaratılanlardan
yararlanmaya çalışıyorlar, o siyasi düşünce zulüm ile yaratılandan yararlanmaya çalışıyorlar.
Peki, bu yöntem nereden geliyor? Bu yöntem bu toprakların yöntemi mi? asla değil, asla değil.
Bu yöntem engizisyon yöntemi, yani Galiliyi yok edeceksiniz ama Galilinin ürettiklerinden para
kazanmaya yaşamaya devam edeceksiniz. Bu yöntem engizisyon yöntemi, taş olmanın sebebi
de odur. Güneşe aşka sırtını dönmenin sebebi de odur, bu sevgisizliğin sebebi budur savcılığın
tutumu budur. Savcılık bu engizisyon sonunda ortaya çıkanlardan yararlanmak istiyor. Bir siyasi
yatırımı var sonuçlarını alacak. Özgür, cesur, mert, kendine güvenen ve yazdıklarına inanan bir
iddianame için çok şey feda edebilirdim, çok şey. Ban sen meclisi öyle yaptın böyle yaptın diyen
anlayışa delilini ortaya koyup, bahçesinden elma yediğim meclisi ıskat etmeye kalktığımı iddia
eden anlayış buraya delilini koysaydı, utancımdan burada konuşamazdım. Ama burada
göğsümü gere gere konuşabiliyorum. Bu benim başıma gelen ilk değil ki yada arkadaşların
başına gelen ilk değil ki, hoca orada oturuyor. Aynı şeyi 70’te yaptılar, Uğur ağabeyin sakıncalı
piyadesini okuyunca anlıyorsunuz. Hocam biz sizi çok seviyoruz, Biz anayasayı hukuku,
aydınlanmayı sizden öğrendik. Ama ne yapalım, 6 yıl, ama ne yapalım 20 yıl, ama ne yapalım 8
yıl sonuç, beraat. Ama bel fıtığı Mamak’ta kar küremekten ama yıllarca anımsatacak acılar. 21.
yüzyılın ilk çeyreğinde bunu yaşatmaya bunu yaşatmaya gerek var mıydı? Kirli siyasetin aracı
olmaya, faşizmin iş birlikçisi olmaya gerek var mıydı? Var mıydı? Yoktu. Bunların hiçbirine gerek
yoktu. Seçilmiş krallar düzeni yaratacaksınız siyasi bir tanımlamadır, Wors the wage seçilmiş
9
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:10
krallar demokrasilerde oy veriyorsunuz adam kral oluyor. Bizim oligarşimizin en üst tepesinde en
zengin, en şanlı şönlü iş adamına soruyorsunuz en iyi yönetim nedir diye, iyi yürekli bir kralın
iradesinde bulunmaktır diyor. Seçilmiş bir kral yaratıyorsunuz, sonrada onun zulmüne sessiz
kalarak ortak oluyorsunuz, işbirlikçi oluyorsunuz. Sorun nedir sayın başkanım? Sorun şudur, bir
Faslıklar toplumu yaratmak istiyorlar. Hani firavun zulmettikçe daha çok sinerlermiş ya,
demokrasi güvercinini Recep’in tavuğu haline dönüştürmek istiyorlar ve bu anlayış bu anlayış
benim kabul etmem mümkün değil. Ben size anlattım mı ya öyküyü ben siyah civcivim ben o
tavuğu kabul etmiyorum. Asla kabul etmeyeceğim o anlayış buradadır. O anlayış seçilmişleri o
sıradan, kovun diyor kovmak yetmez diyor, meclise bildirin bunların milletvekilliğini ortadan
kaldırsınlar diyor. Yok, etsinler diyor niye geliyorlar buraya diyor, bunlar onun arkadaşı onun için
geliyor diyor. Oysa bu bir siyasi savunma çünkü sen siyasi şov yapıyorsun zaten, senin
iddianamen siyasi şov. Size birazdan bizin öyküsünü anlatacağım, biz. Biz kaç kişiyiz? Biz,
iddianamenin o bölümlerine geldiğinde biz neyiz, niye biziz? Biz hangi mirasın, hangi ideolojinin,
hangi fikri akımın temsilcileriyiz? Biz niye terörist olamayız? Hepsini anlatacağım. Savcılıkla ilgili
eleştirim, tutuma ilişkin eleştirilerim bunlardır ve çok üzüldüğümü ifade etmek istiyorum çok
üzgünüm, çok üzgünüm oturup birlikte yemek yiyeceğiz bu işler bittiğinde ve size yeminle
söylüyorum özür dileyecekler, yeminle söylüyorum özür dileyecekler. Bu dünya soğuyor, herkes
ölümlü güç dediğiniz şey ateşten bir top kim elinde fazla tutarsa onu yakıyor ve soğuyan bu
dünyada taş kalplilik nedeniyle özür dileyecekler. Göreceksiniz bunu hep beraber yaşayacağız.
Savcılık, içinde bulunduğu durumdan kurtarılmalıdır. Ben elimden geleni yapacağım, umarım
sözlerimi yanlış anlamazlar, umarım sevdamı yanlış anlamazlar, umarım kedilerine uzatılan bu
dost elini o bataklıktan çıkartmak için kullanırlar. Ben 1987 yılında bir yazı yazdım, dedim ki ben
bir bataklığın içindeyim ama bu bataklığın en beyaz orkidesi benim. Ama sonuç değişmiyor o
bataklıktan besleniyorsunuz. O yüzden o bataklıkla köklerimi söktüm kendimi dışarı attım. Kara
civciv olmayı kabul ettim. Patronum beni çağırmıştı bu yazı ne biçim bir yazı sen kimi
kastediyorsun falan filan diye. Medya tekelini kastettiğimi anlattım. Şimdi bu gün geldiğim yerde,
kendilerine diyorum ki bu kinle, bu sevgisizlikle, bu tutumlu gidebilecekleri bir yer yoktur. Şahin
Mengü’nün derisin yüz içine kaz tüyü bas üstüne katran bele sal sokaklara korksun kimse, ya
Silivri’deyiz be buradan ötesi var mı? Allah’ını seversen Van’a gitmiştik Turgut Özal oraya bir
gezi düzenledi bende muhabirim izliyoruz. Yavuz Yüksel kulakları çınlasın çok iyi bir foto
muhabiriydi, bir tam hava alanında bir şey geldi polis Yavuz Yüksel’in gırtlağına yapıştı. Yav
kardeşim dur falan sürdür diyor sürdür buradan da gönder. Yavuz Yüksel Ankara da bir yere
yetişmek isterken bir şey olmuş. Kırmız ışıkta mı bir şey geçmiş, polis durdurmuş, yapma
kardeşim falan filan derken iş büyümüş, iş büyüyünce Yavuz Yüksel siyasi gücünü kullanmış,
adamı Van’a sürmüşler polisi. Polis Van’da Yavuz Yüksel’i görünce gırtlağına yapışmış buradan
ötesi neresiyse beni oraya sürdür. Buradan ötesi sayın savcılar Silivri’ye yaptıracağınız mezarlık
varım, kabul ediyorum. Avuçvisin kapısında, çalışmak özgürleştirir diyordu Hitler, buranın
kapısında kampus yazıyor. Kampus, savcılığın tutumuna söyleyeceklerim bunlardır. Efendim
şimdi ikinci olarak ta düne dair sizin tutumunuzla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum, heyetinizle
ilgili olarak. Sayın Köksal Şengün, Sayın Hasan Hüseyin Özese, Sayın Sedat Sami Haşıloğlu
ben yargılamanın dışında tuttuğunuz için Sayın Çalmuk’la ilgili seslenmiyorum, ama yüreğimden
gönlümden ona da sesleniyorum. Lütfen bana söyleyin benim hatam ne? benim yanlışım ne?
ben nerede yanlış yaptım, ne yaptım? Nedir benim hatam? Niye böyle bakıyorsunuz buradan o
tarafa bu tarafa bakarken niye öyle bakıyorsunuz? Nerde hata yaptım? CD koydular 1997
yılında başsavcı bu günkü başsavcıyla ilgili olarak telefon konuşması bunlar dediler, savcılık
sorgum sırasında göreceksiniz okuyacaksınız. Bir tohum, bir kin, nefret tohumu herkesten nefret
başsavcısından nefret ediyor, benden nefret ediyor, herkesten nefret ediyor. Neyin intikamı? Siz
görmüyor musunuz Allah aşkına, siz bunu görmüyor musunuz? Nedir kabahat? Neyi gözünüzün
önünde yapmadık? Neyi sakladık? Hani sayın başkan, sordu ya Birol’a kardeşim bunu niye
10
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:11
kaydetmiyorsun falan. Birol tabi şeyi söyleyemiyor yav bu para diyor para o derneklerde para pul
yok, fukaralık kol geziyor. E biz her şeyi açık yaptık, toplantılarımızı biz internete yaptık 3 bin kişi
katıldı herkes okudu, dosyalarda var, televizyonlarda yayınladık mitinglerimizin tamamını
yayınladık her şeyi yaptık. Yav doktoruma kadar dünyanın en iyi doktoru, Almanya da bir
konferansına katıldım Hüseyin Nazlıkul, 800 tane doktor ayağa kalktılar alkışladılar. Şok oldum
tüylerim diken diken hala. Niye burada biliyor musunuz? Bana duyduğu aşktan. Kürt, alevi ama
Türk memleketinde bir şeyler yapabilmek için bu ülkede o hiç olmayan hiç olmayan şeyleri
getirdiği için bu ülkeye, göğsüne madalya takmak gerekirken niye burada biliyor musunuz?
Benim doktorum beni seviyor ya, bana destek olmak istiyor ya aşk var ya arada misali taş değil
ya burada. Ya yurt dışına gideyim doktor biliyor, inanamazsınız dışarıdaki şeyini görseniz,
hiperbarit basınç, ozon tedavisi, hiperbarit tedaviyi getiren adam, ozon tedavisini getiren adam,
tamamlayıcı tıbbı getiren adam, elektrik okumuş, Pazarcıklı, yoksul bir öğretmen ailesini gitmiş 8
yaşında mücadele etmiş, Almanları yenmiş geçmiş Türk olarak Türk, geçmiş her şeyi başarmış.
Hayatının bu döneminde geldi Tuncay Özkan sevdasına takıldı, takıldı kaldı. Ne yapacağız şimdi
onu? İddianameye bir telefon konuşması koymuşlar, özel bir telefon konuşması. Kızı tıp
fakültesindeydi o telefon konuşması nedeniyle bırakmış eğitimi. Yani utanmasam ağlayacağım,
yav olur mu ya? Bunu görmüyor musunuz? Bu acıyı hissetmiyor musunuz? Bu olmaz, bu olmaz
hukuki bir savunma mı hukuki bir iş mi yapacağız tamam hukuki bir iş yapalım o zaman. E hukuk
işte anayasa hukuku, CMK hukuk ne yapacağız, nasıl yapacağız? Ölçümüz nedir bana bir ölçü
söyleyin ki ben bu ölçüye uyayım avukatlarım uysun, bu arkadaşlar uysun, Ataman bey ben
burada tanıdım bizim partinin ben içerideyken yapılan MKYK üyesi seçilmiş, çok mutlu oldum
tanımaktan. Biz burada ağzı bozuklar ordusu olarak duruyoruz hatta beyefendi hiç ağzından
kötü bir tek sözcük çıkmadığı için, zaman zaman, espri konusu da oluyor. Bir haza beyefendi,
peki dijital inceleme peki ne yapacağız? Bunların hepsinin sahte olduğu burada kanıtlanırsa ne
yapacağız? 2 yıl 16 ay ne yapacağız, ne yapacağız? Hocam kaç yıl yatmıştı bilmiyorum üç
buçuk yıl mı, Uğur ağabeylerle birlikte Uğur Mumcularla yattığında, ne yaptı? Hiçbir şey.
Sakıncalı piyadeler yazacağız ama sizin tutumunuz bunları düzeltebilir, siz bunların hepsini
ortadan kaldırabilirsiniz. O zaman bizim Oğuz Gür avukatımızın söylediği şeye geliyorum,
konjöktür, konjöktürse sorun boynum kıldan ince zaten onu bana söyleseniz burada mutlulukla
dururum. Mutlulukla dururum ama yok şimdi bakın efendim okuyup kabul ettiğiniz metin bir
politik metin, nasıl bir politik metin? Size söyleyeyim, örneğin terör diyor, terör, terör nedir? Ben
size söyleyeyim. Terör, öyle siyaset kitaplarından falan filan değil Türk Dil Kurumunun
sözlüğünden terörün karşılığı nedir? Terör ne anlama geliyor? Terörden kastedilen şey nedir?
Diyor ki, şiddet, baskı, yıldırma yöntemlerinden her hangi birisinden birini kullanarak yada
hepsini birden kullanarak bir siyasi düşünceyi benimsetme, terör budur. İddianame diyor ki,
bunlar öyle bir terör örgütüdür ki, bunların siyasi bir düşüncesi yoktur diyor. Bunlar sağcıda olur
solcuda olur, her yola gelir bunlar diyor. Her şeyi yaparlar diyor yani hiç yan yana gelmeyecek
insanlarda burada yan yana gelir durur diyor. Bunlar diyor devletle çatışmaz, kavga etmez. Peki,
böyle bir terör tanımı nerede var? Yani şimdi terör var, demokrasi var, otokrasi var, seçilmiş kral
var hepsini koyduk koyduk koyduk koyduk geldik, siyaset konuşuyoruz kavramlar konuşuyoruz,
siz kabul ettiniz bu metni bu terör tanımı nerde var? Birleşmiş Milletlerin 10 tane terör tanımı var.
İçinde böyle bir tanım yok. 11 Eylül sonrasında 10’a indirdi Birleşmiş Milletler bu tanımı 10 tane
böyle bir tanım yok. ne sağcı ne solcu, devletle çatışmaz, her yola gelir tanımı diye bir tanım
yok. böyle bir şey yok Türk Mevzuatında da böyle bir şey yok. Bu nerde bu terör tanımı nerde
yer alıyor? Bana bir yerde gösterin lütfen, bana bunu göstermek zor olmasa gerek. Yani derki
savcılık ben şu tanımı Birleşmiş Milletlerin şu tanımından aldım, buradan aldım buraya koydum.
Böyle bir tanım yok. peki, terörü böyle görüyoruz, demokrasi nasıl bir şey? Demokrasi
muhalefetsiz bir şey. Savcılığın olaylara bakış açısında demokrasinin muhalefeti yok. o tavuk
onun kanatları yok, o yerde geh bili bili dediğin zaman geliyor bazen tramvay oluyor bazen tavuk
11
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:12
oluyor, yemlendikçe yaşıyor canı ne zaman isterse o gün kesiyor. Böyle bir demokrasi tanımı
yok dünyada. Şimdi efendim siyaset demek, Türk Dil Kurumundan söylüyorum gene, devlet
işlerini düzenleyen ve yürütme sanatıyla ilgili özel görüş ve anlayış diyor siyasete. Demokrasiye
halkın egemenliği temelinde oydaşma diyor. Özgürlüğe, herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya tabi
olmama yönetim açısından bir yabancı gücün etkisinde bulunmama, o yabancı güce bağlı
olmama hali, bir başkasının kölesi olmama, serbeste olma, bağımsız bulunma, herhangi bir
gücün etkisinde olmama, hür, serbest, müstakil olma hali diyor. Ve iddianamede bunları yazmış
suçluyorlar, bunları savunan adamların hepsi terörist diyorlar ve biz nasıl bu çelişkiyi nasıl
ortadan kaldıracağız? Dedi ki diyor, bağımlı olmamalıyız başka ülkelerle bilmem ne
yapmamalıyız falan filan filan bunları söyledi diyor Kıbrıs konusunda bunu savundu diyor,
bunların hepsini söylüyorlar. Şimdi bu terörün tanımı haline getirmiş iddianamede özgürlük
tanımı, e biz bunun altından nasıl kalkacağız? Hani bir İslam’da bir darbımesel var, deve
yavrusu geliyormuş iki sahabe yan yana duruyormuş, bir tanesi diğerine demiş ki, yav görüyor
musun, ne kadar güzel bir köpek, şunun tüylerine bak gözlerine bak. Yanındaki demiş ki, yav bu
lafın neresini düzelteyim? Köpek değil deve yavrusu, gelmiyor gidiyor, gözü değil kuyruğu bunun
neresini düzelteceksiniz bu iddianameyi neresi düzeltilebilir? Bu iddianamenin kavramlar
kargaşası nedeniyle nasıl kabul edildiği konusunda tutumunuza dönük bir öz eleştiri yapmanız
gerektiğini düşünüyorum. Bu iddianamedeki tanım neye denk düşüyor? Siyaset literatüründe bu
iddianamedeki terör tanımı anarşizme denk düşüyor. Ama anarşizm konusunda ya bilgi sahibi
değiller yada 12 Eylül öncesinde kaldığını düşündükleri için öyle tanımlayamamışlar. Ama bana
sorarsanız TCK terör diye suç veriyor ya ceza koymuş ya, hani bu çocukların önüne koyarsınız
üç yaşandaki çocukların eline bazı şekiller yerlerine koyar, birde şablonu vardır. Şimdi burada
oyun şöyle oynanıyor, Ergenekon oyunu şöyle şablonu koyuyorsunuz, o silindir daire falan fark
etmiyor vurduğunuz zaman hepsi içine geçmiş oluyor. Silindirde kare olmuş olmamış o çok
önemli değil ama bunu sizin bunu görmeniz lazım. Şimdi anarşi kavramının içinde yatan öğe
anarşi başsızlık, siyasi bir muhatap ortadan kaldırma. Ama Oscar Wald’te anarşist hani
Churchilli ilk oyununun davetiyesini göndermiş demiş ki bir dostun varsa yanına alda gel, oyunu
izlersin. Churchill de ona yanıt vermiş. Bugün çok meşgulüm senin oyunun yarına kalırsa gelip
izleyeceğim demiş. Bu iddianameden yarına bir şey kalmaz, yarın dediğiniz 2–3 yıldır. Bu
iddianameyi okumaya kimse bakmaz, bakın göreceksiniz size ispatlayacağım birazdan bu büyük
büyük dağ dağ dağ dağ dağ dağ her şeyi ispatlamayacağım size, her şeyi. Şimdi size yazdığım
mektupta epeyce bir bu kavramları falan ele almıştım ama yani niçin terör kavramı sürekli
değişiyor, Amerika bunu niçin yapıyor mesela şimdi terörizm denince İslam akla geliyor. Ama
anarşizm deyince Fransa’da ki filozoflar o yüzden de çok fazla önemsemiyorum. E peki bütün
bunlardan geçince nereye ulaşacağız? Sayın başkanım değerli üyeler, bu iddianame Türk
hukukunun kerbelasıdır, bunu unutmayın bu iddianame Türk hukukun kerbelasıdır, zulmüyle
anılacaktır. Bakın her şey unutulur bu zulüm hep hatırlanacaktır. Bu söylediğimde tutanaklara
kalsın göreceksiniz, her Sezar’ın bir Brütüs’ü mutlaka ortaya çıkar. Romalılar koyun sürüsü
olmayı kabul etmeselerdi, Sezar onlara öyle davranmazdı diyor bir düşünür. Bizim bu iddianame
anlayışını reddetmemiz lazım onu da sizin tutumunuz belirleyecek. Sizi bu konuda daha duyarlı
olmaya daha gerçekçi bakmaya davet ediyorum. Bu önemli bir şey bu söylediğim dünkü
tutumunuz, Sayın başkanım, dünün uzantısı bugün beklerdim ki bana suçum söylensin delilleri
gösterilsin ama olmadı ben sizin topu attığınız tarafta bunun yanıtının geleceğini düşündüm.
311, 312, 314 mesela niye bende 313 yok? Düşündünüz mü niye bende 313 yok? Televizyon
kanalım var, meydan meydan konuşuyorum yazılar yazıyorum, niye bende 313 yok, hiç
düşündünüz mü? Yani en rahat işleyeceğim suç, 313. neden yok, niye koymamışlar?
Koyamazlar da o yüzden. Koyamazlar, ötekilerine de yazdıklarına pişman olacaklar, burada hep
beraber göreceğiz. Bu savunma benim Tuncay Özkan olarak, aynı zamanda manifestom gibi
olacak ben niye buradayım? Sizinle beraber suçluluğumun değil, niye burada olduğumun
12
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:13
delillerini ortaya sayacağız dökeceğiz hepsini, ben niye buradayım? Öldüreceklerdi
başaramadılar o yüzden buradayım. Kim öldürecekti? AKP’li. Kim? İhsan Aslan, nasıl? Bunu
nasıl söyleyebilirsin? Matkap davası diye bir dava görülüyor Beşiktaş adliyesinde, matkap
davasının ki ben ifadesini verirken Zekeriya Öz geldi yanıma oturdu. Hikmet Beye ifade verirken
geldi yanıma oturdu ve dinledi ifademi. Matkap davasının telefon dinlemelerine bakın, AKP
Diyarbakır milletvekili İhsan Aslan Kanaltürkte yayınlanan bir programın durdurulması için
gönderdiği aracılar, teklif ettiği paralar kabul görmeyince benim öldürülmem için Muş’lu korucu
bir aileyle anlaşmıştır. Telefon konuşmaları var, adamanı ifadesi var matkap operasyonu buraya
getirtin dosyayı görün efendim. Buraya getirtin görün, adam ifade veriyor ben diyor, eski
istihbarat daire başkanı Ramazan Akyürek’in yakınıyım. O koruyucu ailesinin başındaki kişi
söylüyor. ben ne yapıyorum? Bütün bunları biliyorum program yayınlanmış. İhsan Aslan bu
aileyle anlaşmış benim öldürülmem konusunda görüşmeler yapılmış, telefon dinlemesine
düşmüş. Çünkü onlar aynı zamanda bir altın kapalı çarşıdaki bir altıncıyı kaçırmak için girişimde
bulunmuşlar, o girişim sırasında telefon dinlemesine takılmışlar. Benimle ilgili pazarlıklar o
telefon görüşmelerinde var. Ben ifadeye çağrılıyorum beni ifadeye çağıran polisler bir terör
yaratıyorlar kanalda ben Ankara’dayım geliyorum hemen Hikmet beye ifademi veriyorum o
sırada birsi geliyor oturuyor. Gelen kişi Zekeriya Öz, dinliyor her şeyi sonra bana sorguda Nihat
beyde tanık diyor ki, beni tanıdınız mı? hayır, tanımadım diyorum. Ben diyor hani ifade verirken
gelip oturan kişiyim. Lütfen dosyayı getirtin okuyun. Ben ne yapıyorum? İlker Güven Amiralde
çıkmış galiba, suçluyorum diye bir mektup yayınlıyorum, o zaman 2007 yılında diyorum ki sayın
başbakan kamuoyuna açık bir mektup bu, bu açık mektubu yayınladık çıkmış o da suç delili
olarak konmuş bu mektup suç delili şimdi ihbar değil de delil suça delil, öyle diyor o anlayış öyle
diyor. Sayın başbakan müsterihim beni yanıltmadınız, sizin uygulamalarınıza karşı takındığım
tavrın ne kadar ahlaklı bir duruş olduğunu zaman bana kanıtladı. Çünkü bir gün sizin bu kadar
kötü olabileceğinizi yakın geçmişte de anlamıştım. O zaman bana tersini söyleyenlere çokça
anlattım ama inandıramadım. Fakat şimdi onlarda biliyorlar ki mazideki ki inançları, bu günkü
gerçekler karşısında yok olup gitmiştir. Sizin geçmişinizle bugününüz arasındaki paradoks sizi
siz olmaktan çıkartmıştır. Siz olmadığı gibi görünmeye göründüğü gibi olmamaya çabalarken,
aslında bir siyasi amorf oldunuz. Sizin hakkınızda duyduğum kaygıyı kimselere belirtmeme
gerek bile kalmadı. Türkiye sizin nasıl çoklu bir karaktere sahip olduğunuzu anladı. Şu ana dek
size pek çok mutluluk sağlayan kısa dönemdeki yazgınızın en utanç verici ve silinmez lekesini
almak üzere olduğunuzu söylemek zorundayım. Siz ve iktidarınız ancak faşist rejimlerde
görülecek Türkiye de hiç görülmemiş mali ve idari yöntemlerle özgürlüğü susturmaya fikir
çeşitliliğini yok etmeye, medyayı ve entelektüel olmayı paralize etmeye, karalamaya, karartmaya
çalışıyorsunuz satın alıyorsunuz alamadığınızı hoplatmakla Aydın Doğan’a hoplatırım seni
demişti. Yada Uzan’a benzetmekle tehdit ediyorsunuz. Gene de korkmayıp teslim olmayanı
yalan ve iftiralar saçarak parçalamaya, çalışanların saldırısına maruz bırakıp saldırganları yoksul
ülkemin alın teriyle aldığınız cicili bicili tayyarenizde ağırlayıp başlarını okşuyorsunuz. Şamil
Tayyar’ı kastediyorum. Korkutmaktan başarılı olamazsınız gözümde dahası Türkiye’nin gözünde
onca yolsuzluk ve haram dosyasıyla dikilen bir adamı devletin mali gücünü kontrol eden
makamda umarsız ve pişkince oturmakta olan Unakıtan’ı hasım gördüğünüzün üzerine
salıyorsunuz. Bunun için yeni bir medya yaratıldı, bu kullanılıyor. Star gazetesi kimin Sayın
başbakan? Haber24 televizyonu kimin? Türkiye de eski başbakanı, eski bir başbakanı kendi
çıkarları için medya kurmak suçlamasıyla yüce divanda yargılattınız. Mesut Yılmaz’ı yüce
divanda bu nedenle yargıladılar. Bu medya niçin kullanılıyor? Ne için oluşturuldular? Niçin
varlar? Mücahit kod adlı Ali İhsan Aslan’ın sizinle ilgisi var mıdır? Bu medyayla bu aslanın bir
ilgisi bulunmakta mıdır? Siz en alçakça iftiralardan tertemiz gönülleri fethetmiş bir insan olarak,
halkımızın ve seçmenlerinizin karşısına yeni bir anlayışın başbakanı olarak çıkmak yerine
kaldıracağız diye söz verdiğiniz milletvekilliği dokunulmazlığının arkasına saklanıp, hakkınızdaki
13
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:14
irtikâp, yolsuzluk, kalpazanlık davalarından kaçmayı tercih ettiniz. Siz sözünüzü tutmamak halka
ve seçmenlerinize Türkiye’ye sizi sözünüzü tutmamak halka ve seçmenlerinize Türkiye’yi yalan
söylemekle suçluyorum. Karanlığınızın suçüstü yakalandığını size bildiriyorum, sizi artık hiçbir
şey hukukun ve adaletin millet vicdanının pençesinden kurtaramaz. İşte bunun için buradayım
ben, öldüremediler anlaştıkları aile gitti başka biriyle anlaşmaya çalıştı. Bu mektup üç sayfalık bir
mektuptur. Yani okumanızı tavsiye ederim, eklerde var. Öldüremediler o anlaştıkları aile de
yapamadı bende bunu yayınladım. Onlarda 22 Temmuz’u beklediler bende milletvekili olmak
istemedim Sayın başkanım sayın üyeler, bana milletvekili teklifi edildi çokta ısrar edildi ama ben
halka bir söz vermiştim. Dedim ki kendimle ve halkıma verdiğim sözle çelişmeyeceğim benim bir
suçum yok bana ne yapabilirler ki? Olsa olsa televizyonu elimden alacaklar aldılar. Ne
yapabilirler başka? Meğerse kumpasta buda varmış. Ben dokunulmazlık zırhını reddettim çünkü
hiçbir suç işlemedim, her şeyin hesabını veririm muhalefetimin de hesabını veririm. Bu açıkça
yayınlanmış bir metindir, başbakan benim hakkımda 1800 tane dava açtı, benim sabıkam yok
kaybettiğim davam yok. dikkatinizi çekiyorum, 1800 dava evet 7 yılda açtığı davaların toplamı
suç duyurusu, suç duyurusu 500–600 tanesini zaten savcılık kaldırıp atıyor, geri kalanların
hepsinden beraat ettim. Beni bir yaşlı hanım efendinin başörtüsünü böyle sıyırıp aşağı almakla
suçladı. Biz Anadolu çocuğuyuz biz onun anlamını biliriz, benim anamın başı bağlı işte orada
orada oturuyor, ben anamın başörtüsünü sıyırır mıyım? Kaybetti geçen hafta davayı, kaybetti
dimi davayı kaybetti. Ben buradayım her şeyimle buradayım bu anlayışta burada ama siz ve
sizin tutumunuz insanları böyle parça parça etmemeli, insanların burada bu duruma düşmesine
yani kendimle ilgili kastetmiyorum başka insanların ben geçen gün işaret ettim, yani insan
onurunu ayakta tutmak adına ne yaparsak yapmak zorundayız. İnsan onuru ayaklar altına alındı
mı o zaman her şey biter, hiçbir şeyin anlamı yoktur. İnsan onuru yok olduğu zaman geriye ne
kalır? Onursuz yaşamaktansa ölmeyi tercih ederim. Onursuz yaşamak benim için değersiz bir
şeydir, ölüm daha değerlidir. Sürünmektense ölmeyi tercih ederim, asla ve asla özgürlüğümü
yitirmektense bir düşünceye birisine bağlı olmaktansa ölmeyi tercih ederim, asla aksini kabul
etmem. Lütfen matkap dosyasını getirin burada okuyun, telefon konuşmalarını o mafya liderini
getirin size anlatsın burada benim öldürülmem için nasıl adam tutulduğunu ve Zekeriya Öz’e
sorun o gün orada ben ifade verirken ne arıyormuş? Mesela herhangi biriniz bir şeyden dolayı
bir savcıya ifade vermeye gittiğinizde sizi tutuklayacak olan savcı gelip oturup sizin sorgunuzu
dinler mi? olur mu bu? Bunu niye yapıldığını sorun, sorun lütfen. Ben buradayım sizi tutumunuzu
gözden geçirmeye davet ediyorum. Dün gereken yanıtı verdiniz, yani aleniyet ilkesi zaten
Silivri’ye gelmişsin birde milletvekilin denetimini hakkını elinden alacaksınız. Bide olmayacak bir
de sevmeyecek, sevdasını gelip söylemeyecek. Siz sevdiğiniz dostları yarı yolda bırakır mısınız
Sayın başkanım? Siz bıraktınız mı hiç? Sedat Sami Bey, bakın neler söylüyor burada burada
konuşuyor bizimle, ben diyor hiç öyle bir adam değilim diyor. O ne o onun politik duruşu, ben
olaylar karşısında böyle dururum diyor. Yani savcılık makamı politika üretecek yargıçlık makamı
politika üretecek, biz politika üretmeyeceğiz. Bize gelince politika suç olacak, reddederim
efendim. Şimdi buradan bu iki konuya değindikten sonra izninizle, iddianame üzerindeki
değerlendirmelerime geçmek istiyorum. Dediğim gibi savcılık makamından ve sizden her an
311, 312 ve diğer suçlarımla ilgili iddianamenin şu sayfasında şu eylemin var.”
Salonda anlaşılmayan konuşmalar oldu.
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:”Bunların hepsini okuyacağım arkadaşlar 6 ay buradayım.
Sayın başkanım değerli üyeler, bunlar benim çeyizim Ergenekon çeyizim. Dehşet bunların hepsi
1, 2, 3 ve ekleri. Ne bunlar? Tuncay Özkan eyvah gördüm şoka girdim ya insan bu tabloyu
görünce beni asın valla içine bakmaya ne gerek var. Şimdi kamu makamı böyle bir şeyi insan
nasıl yaratır? Siz bunlara bakabildiniz mi? ben dışarıda bir ekip kurdum gerçi tek kişilik bir yürek
ama dehşet, bunların hangisini okudunuz, şimdi şunlar şu üç tanesi iddianamelerde Tuncay
Özkan diye adı geçen yerler mesela şuradan alıyorum, çeviriyorum bakın burada siyahla işaretli
14
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:15
olan yerler şöyle işaretli olan yerler Tuncay Özkan’ın adının geçtiği yerler. Ne demiş? O da onlar
özgür falan diyor, Aydın Doğan bana Tuncay’ın transferini nasıl olduğunu anlattı. Her şey
dönmüş Ciner başka insan ben onun Suriye de fabrika kurmasına yardımcı oldum. Bunların her
birinden açın bir sayfa mesela 128. klasördün buradan almayayım da dağılmasın. Mesela
burada herhangi bir sayfayı çeviriyorum bakın soruldu, Erol Mütercimler’in ifadesi, Tuncay
Özkan’ı tanırım, hem medyadan tanırım kendisi Show TV’nin başına geçtiği günlerde diyor.
Bunların hepsinde her sayfada ben varım, buna inanabilir misiniz? Bu gerçek olabilir mi? şimdi
bunun gerçekliğini biri bana anlatacak. Bu nasıl bir şey? Oktay Yıldırım diye bir adam var,
Kanaltürkte bir gün program yaptık programdan araya çıktık nefes arası diyoruz, hani siz beş
dakika diyorsunuz ya bizde nefes arası diyoruz ne yapıyoruz? Makyajımız tazeleniyor o sırada
acil bir şey varsa ona bakıyoruz, sekreterim geldi dedi ki bir adam diyor ki dedi siz televizyonda
yalan söylüyor muşsunuz. Deli mi o dedim, adı ne dedim Oktay Yıldırım. Programda adı bile
geçmedi, tanımıyorum adamı. Sizden acil telefon bekliyor mutlaka düzeltmeniz gerekirmiş
RTÜK’e başvuracak dedi. Açtım telefon cep telefonundan hemen stüdyonun dışında. Ne
diyorsun kardeşim dedim. Dedi ki, o yayınladığınız belge internette bana ait değil, bir tane bir
şey okumuşuz orada elimizde bir metin. O dedi bana ait diyorlar bana değil, sen bana ait değil
kardeşim dedim, adın geçmedi belgenin adı yok nerden çıkartıyorsun iyi günler falan kapattık
telefonu. Bu soruşturma Ümraniye’de başladı ya ilk gün Oktay Yıldırım’a beni soruyorlar ilk gün,
hani bu planlı değildi, hani bu programlı değildi? Şimdi soruyorum ben bunu bana bir süre
verdiniz, ben bunun her sayfasını bu iddianamedeki her şeyi kanımca baktım topladım burada.
Şimdi size soruyorum ben ne yapacağım? Bunlar iddianame bunlarda ekleri 142, 143, 248, 130,
280 işte hepsi burada ben bunu şimdi ne yapacağım, şimdi ben bunları ne yapayım? Burada 5
bin sayfa var. Suçumu söyle diyorum, ıı savunmaya say diyor. Yok ya, ne yapayım ben bunları
şimdi? Kızımla konuşmam, anamla konuşmam, erkek kardeşimle konuşmam. İmam demiş ki,
Ümraniye de bir imam demiş ki, çalışan kadın aldatır. Cuma hutbesinde söylüyor. çalışan kadın
aldatır. Kadının on nefsi vardır, mutlaka aldatır. Bende demişim ki, hoşt be kardeşim ya, taşları
bağlamışlar salmışlar bunları sokağa ayıp be, o senin hasta kafan bu ne İslam da var ne bir
başka yerde var. Erkek kardeşim bunun üzerine bazı imamlar benim cenazemin camiye
alınmamasını, öldürdüler cenaze geldi camiye camiye almayacağız. Bunu yıkamayacağız
defnetmeyeceğiz diye demeç vermişler. Erkek kardeşim telefonda annemin evinden beni arıyor,
diyor ki ya bu adamlarla niye kavga ediyorsun be kardeşim ne diye bunlar diyor. Bende diyorum
ki yav kardeşim götüreceksin cem evine yıkayacaksın göndereceksin bunu mu konuşacağız
seninle ya. Ne alakası var bunun Allah aşkına söyler misiniz burada niye yer alıyor bu? Niye var
burada? Niye var burada? Bu niye var? İmamda beş buçuk ay ceza aldı geçen hafta, niye var
bunu buraya niye koymuşlar? Ahmet Cörtoğlu’yla benim konuşmalarım niye var? Avukatım
Şahin Mengü’yle konuşmalarım niye var? Kız kardeşimle konuşmam niye var? Annem açmış
beni bir güzel fırçalıyor, şimdi niye koyuyorsunuz? Karım İzmir de arkadaşlarımla beraber yemek
yiyor, telefon ediyor ben ev almaya falan karşı olduğum için diyor ki, yav bak şurada bir ev var
diyor, 750 bin dolar diyor. Bir pazarlık yaptık 370’e indi diyor. O da burada 370’e indi diyor, şunu
alda diyor burada bak şaka yapıyor. Bende diyorum ki aman kaçırma sakın al, al. E para yok
diyor, e bende de yok diyorum. Şimdi bunun ne işi var burada? Bana söyleyin ne olur? Bunun ne
işi var burada? E ben size başvurdum dedim ki ya bunlar bunlar bunlar yasaya aykırı bunlar
burada bu olmasın bunları çıkartalım. 16 Aralık 2003 çarpı 71 1300 sayfa burada, burada yer
alıyor. Burada yer alıyor, ne yapacağız? Ben ne yapım şimdi bana bir akıl verin. Okuma
yazmam yok, Trabzonlu balıkçıyım, Erzincan Kemaliye Demirköylü bir çiftçiyim ben ne
yapacağım şimdi? Ben bu anlayışla kavgamı nasıl vereceğim? Ben şimdi buna savunma
yapacağım, 1870 tane telefon tapesi olur mu başkanım? Gördünüz mü daha önce 1870 telefon
tapesi var, her şey var. Evrim Baykara diye bir arkadaşım var, demişim ki git bu partiyi Ordu’da
örgütle. Aybastı’dan geçiyor öbür tarafa ilçe başkanıyla bunu konuşmuş, örgütlenmeyi yaptın mı
15
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:16
diyorum. Yaptı diyor, adamı Ordu’da örgütleme yapmakla suçluyor savcı burada var. Ordu
dediği Ordu ili, Ordu’da ki örgütlenme diyor, burada şimdi o çocuk kendini nasıl savunacak ben
ne yapacağım ben ne diyeceğim? CHP kurultayına parayla delege götürdüğü hem sızıyorum
CHP kurultayına parayla delege götürüyorum. YARSAV’a üye mi sayın savcılar? Değildir
olmazlar. Yargıçlar birliğine üye mi? yani karşıtı ne varsa ona üye mi? olmazlar. Oysa çağdaş
insan, medeni insan örgütlü toplumun bütün haklarından yararlanan insan demek örgütlü toplum
yaratacaksınız, Avrupa birliği standardı, insanlar sınıflarına göre, bilinçlerine göre
örgütlenecekler. Muslukçular muslukçular derneğinde, hukukçular hukukçular, politikacılar
siyasette, gazeteciler gazete, ben sendika üyesiydim sendika bitti Kanal Türk’ü sendikaya
sokamadık mevzuat yoktu. Televizyoncular sendikalı olamaz diye mevzuat var. Ofis işçileri
sekreterlerle birlikte şey yapıyorsunuz onu da kabul etmedi bizim çalışanlar. E şimdi ben siyasi
parti, şimdi ben bunun savunmasını yapacağım bana diyorsunuz ki bunu savunmasını yap
Tuncay. Bu yapılır mı? Ne olur söyleyin bana, 1870 tane telefon konuşmasının hangisini suç,
bakın iddianameye göre ben CHP’yi ele geçirme çalışması içinde varım, MHP’yi ele geçirme
çalışmasında varım çok ilginç onu da böyle yetiştirmişler son dakika böyle 5 satır böyle tapelerin
arasına bir yere koyuvermişler. Poliste bana sordular Devlet Bahçelinin karşısında Ümit Özdağ’ı
destek, hayır dedim Devlet Bahçeliyi destekledim. Niye? Devlet Bahçeli benim hocam, onu
seviyorum. Onu destekledim, açık açık destekledim. Yani seçimden önce Ekrem Dumanlı
görüşünü bildirecek o partiyi destekleyin diyecek. Seçimden önce Ertuğrul Özkök görüşünü
bildirecek o partiyi destekleyin diyecek, ben diyemeyeceğim. Ben CHP’ye oy verin dersem
CHP’yi ele geçirecem, hiç delege seçimine katılmışlar mı? apartman yönetiminde yer almışlar
mı? var mı öyle bir yetenekleri? Bana diyor ki cumhuriyet halk partisi kurultayına adam götürdü,
delege götürdü. Paralı delege, parti işine millet isyan eder. Bu nasıl bir şey? Ben şimdi bu
anlayışın neresiyle kavga edeyim? Dedim ki hani Allah’tan yazdık da sizde takdir ettiniz geldi.
2005 yılı ile 2009 yılı arasında AKP’den istifa edenler, baktınız mı Sayın başkanım? Kaç kişi?
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül dahil diyorlar ya AKP’nin içini boşaltılar, 2003- 2004 döneminde
2002’de başladılar yahu 2009’a kadar topu topu 14 kişi ayrılmış. Ayrılanların büyük bir kısmı da
Erkan Mumcu’nun kendi listesinden yazdığı gidip AKP’ye ANAP’a gidenler. CHP’den 36 kişi
ayrılmış 6’sı da AKP’ye geçmiş. Şimdi bu ergenekon nerede? TBMM iç tüzüğünü çok iyi
biliyorlar okumuşlar yazıyorlar ya. Orada milletvekillerinin bir partiden bir başka partiye
geçmesine yasak var mı? Anayasamızda var mı Sayın başkanım? Herhangi bir yasak var mı?
neyi sorguluyoruz burada? Anayasa mahkemesinin karar, anayasada yok 367 oylaması
anayasaya aykırıdır. Kim söylüyor iddianame söylüyor. vay anasına sayın seyirciler, vav TBMM
karar veriyor TBMM’nin kararı Anayasa Mahkemesine gidiyor. Anayasa Mahkemesi öyle değil
böyle yapacaksın diyor. Suç diyor suç, demokrasiye karşı suç 367i oylaması. Peki ben bunun
savunmasını nasıl yapacağım? Neyle yapacağım? Mali konularda ki sorulara tatmin edici yanıt
verememiştir. Ya almış koymuşsun ya herkesin her şeyi burada bir kuruş eksiği yok. Cumhuriyet
Halk Partisinden para, aldım e diğerleri de alıyor herkes alıyor. Zamanın AKP’den aldığı parayı
Internet sitesine yayınlıyorlar baksınlar. Diğer yandaş medyanın seçim dönemlerinde aldığı
parayı aldım. E ne yaptın? E aldım. Orada muhasebe kayıtlarında gözüküyor kuruşu kuruşuna
her şey dökülmüş. Anayasa Mahkemesi de bundan dolayı şikâyet üzerine yargılamış CHP’yi
CHP’nin diğer bütün hesaplarında kusur bulmuşlar bunda bulmamışlar. Bana soruyor, bana
yargılanmış Anayasa mahkemesi yargısının üstüne bana soruyor. niye reklâm aldın diyor, niye
bizim Akın’a pahalı sattın Kanal Türk’ü diyor cümle aynen öyle, ne yapacağız şimdi? Ben bunun
nesini savunacağım bu suç mu? Pelerinimi de takacağım şimdi birazdan zaten kanatlanıp
uçacağım buradan. MHP’yi ele geçirmişim, CHP’yi ele geçiriyorum. Aman Allah’ım milletvekilliği
talebini ben reddettim. Ben irademle çünkü İzmir de çıktım dedim ki ey ahali ben artık işimin
başına dönüyorum. Bazıları diyor ya dedim burada milletvekili olmak için bunu yapıyor. Böyle bir
talebim yoktur. Yani diyeceğim ki ya İzmir’den Ankara ya dönerken İzmir’den İstanbul’a
16
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:17
dönerken Ankara ya yolum düştü, Deniz bey beni ikna etti. Yav yakışır mı bana ya, olur mu
böyle bir şey? Zaman yırtınıyor biliyorum bir şey hazırlıyorlar. CHP bunu istemiyor milletvekili
yapmak istemiyor öyle istemiyor böyle istemiyor, hergün yazıyor diyorum bir şeyler hazırlıyorlar
ama aynada ki görüntünüze de barışık olacaksınız. Aynaya baktığınızda başınız önünüze
düşmeyecek. Gözlerinizin içine bakarak aynada konuşacaksınız kendinizle, yav öyle dedim ama
böyle de olabilir. Yok, öyle bir şey bizde, yok öyle bir şey, yok öyle bir şey. Geldin buradasın
buradayım, alnım açık, başım dik buradayım her soruya yanıt vereceğim. Ama benimkileri
atlamasınlar lütfen öyle Samanyolu edasıyla 6184 numaralı tapede Tuncay Özkan’ın S ınınnı Nı
nını nı 34 tane 37 tane böyle tapem var. Siz hiç küfretmez misiniz? Sorun kızıma bakın benim
ağzımdan küfür duymuş mu? Sorun Türkiye’nin geneline işte kamuya açık bir insanım benim
ağzımdan bir gün küfür duydunuz mu? ama onların sayesinde 37 tane küfür alt alta, peş peşe
aman Allah’ım aman Allah’ım benim utancım mı oluyor şimdi bu? Söyledim polis sorgusunda
dedim ki, e koymayacağız dedi Nihat bey bunlar girmez dedi Nihat bey, bunla özel hayattır
olmaz dedi Nihat bey. Hepsi var tamamı eksiksiz, neden? Niye? İtibarsızlaştırma operasyonu.
Koridora çıktım gittik 4 gün kimse bana işkence yok demesin, kimse bana işkence yok demesin.
21. yüzyılın işkence yöntemlerinin şahikası uygulanıyor. Işık burada, bok ve sidik kokan bir
battaniyenin üstündesiniz, alınmışsınız savcılar sizi hiç görmüyorlar bilmiyorlar. Poliste ifade
vermeyi reddedenler bile savcıya götürülmüyor. Çeyrek ekmek içinde 6 tane zeytin şu kadar
peynir günlük yiyeceğiniz ve yarım litre su, sakal tıraşı olamazsınız, sakal tıraşı olmak yasak.
Yalvarıyorum ya bir sakal tıraşı olayım ben 26 yıldır günde 2 kez tıraş olmaya alıştım. Hayır,
yasak, kim yasakladı? Savcı bey yasakladı. Yav bir iç çamaşırı değiştireyim bak geldiğimden
beri öyleyim. Hayır yasak. Kim yasakladı? Savcı bey yasakladı. Yav çişimiz geldi, tuvalet. Bekle,
nöbet sırası gelecek öyle, öyle yav bu zulüm niye? Sıt, kamera orada ışık burada dört buçuk gün
yattık. Hadi gel ondan sonra sorguya. 26 saat koridorda bir adam genç bir adam 28 yaşlarında
falan böyle gözümün içine bakıyor, polis koridorunda tuvalete gidiyorum elimi yüzümü yıkamaya,
ne bakıyorsun be kardeşim dedim. Dövecek gibi hımmmı falan hıııı böyle dikiliyor. Gittim elimi
yüzümü yıkadım geldim oturuyor, Ahmet’te var, sen çık dedim kardeşim odadan sen çık dedi ki
bu sorgunun şeyi benim sorumlusu. Sen kimsin kardeşim dedim? Ben baş komiser bilmem ne,
sonradan ağabey kardeş oldu sohbet yav ağabey dedi biz sizin programlarınıza bayılırız, çok
severiz biz sizin programlarınızı ama siyaset yapmasan olmaz mı be ağabeyciğim anlamadın mı
hala dedi. Yok, anlamadım dedim. Oradan aralıksız o zulümden İbrahim Emre, şimdi Ahmet
Hakan bir yazı yazdı ben alınmadan önce, dedi ki biz bu Tuncay Özkan’ı şimdi Ahmet Hakan
organize suçlar müdürlüğüne gitti, oradan terörle mücadeleye geçiyor, terörle mücadelede uzun
saçlı kulağı küpeli bilgisayar teknolojisinden iyi anlayan daha sonraki soruşturmamda Alemdar
hocayı sorgulayan komiser olduğunu terörle mücadelede öğrendim. İsmini bilmiyorum, bu
konuda suç duyurusunda da bulundum. Ahmet Hakan yazınca çünkü Ahmet Hakan’a gittim
kardeşim sen ne yazıyorsun? Ne yazdığının farkında mısın, deli misin sen dedim ya. Ya bana ne
kızıyorsun ben adamın söylediğini yazdım dedi. Hangi adam? Terörle mücadelede ki polis.
Tuncay Özkan Ergenekon içeri almayacağız diyor Ahmet Hakan’a e ne yapacaksınız diyor. Onu
diyor rezil çok fena, fena ki çok fena durumlarda bilmem ne yapacağız. Onu bir porno kaseti var
biz onu araştırıyoruz diyor. Şimdi bunun üzerine ben dava açtım, Bakırköy savcılığına suç
duyurusunda bulundum. Bununla bu dava yürütülür mü? Bununla bu dava yürür mü? Bu mudur
üslup? Bu mudur işkence olmama hali? Geldim savcılığa Nihat Bey, Mehmet Ali bey zaman
zaman girdi çıktı çoklukla kalmadı, Nihat bey ve Zekeriya Bey. Zekeriya Bey uyuyordu zaten
yani uyku apnesi de var horluyor. Zaman zaman Nihat Bey uyardı kendisini gecenin geç saati
yorgun olabilir insanlık. Sorulara yanıt verdim, şimdi soruları okuyacağız gelince yanıtları da
okuyacağız. 50 saat sürdü yani polisteki ile birlikte 50 saat sorguda kaldım yav rica ediyorum. Bir
iç çamaşır değiştirmez mi insan yav? Bir sakal tıraşı olmaz mı insan, izin verilmez mi ya? Hayır,
hayır hayır, hayır. Sonra anladım. Aşağı indik anlat yav suçum ne, suçumu söyle anlat, anlattık
17
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:18
işte onu da okuyacaksınız burada herkes dinleyecek, tutuklandın çıkışta fotoğraflar sonra
manşetler, mitinglerde aslan gibi kükrüyordu beş günde bu hale düştü. Maşallah sakal bende
biraz şey, Turgut bey gibi, Turgut Özal gibi günde iki kere tıraş olmam gerekiyor. Sakalım
uzamış açım, susuzum, yorgunum düştü diyor. Ha psikolojik savaş yürütülüyor. Neye karşı?
Bana karşı. Niye? İnsanların sevdasını aşkına karşı. Bakın buraya gelmemeleri için yalvardım
biliyor musunuz? Biz Bursa’da ki bir eğitim çalışmamıza giderken bir trafik kazası yaşadık Allah
rahmet eylesin iki şehidimiz var, eğitim çalışmasına gidiyoruz. Araba Bursa da girişte devrildi, bir
polis memuru ile bir öğretmen emeklisi arkadaşlarımız bizim partimizin iki dostumuz şehit
oludular orada biz onlar için çok yandık, genelgeler çıkarttım yazılar yazdım. Gece yolculuk
yasak yağmurlu karlı havada toplantılar iptal olacak asla yola çıkılmayacak. Dün burada
yalvararak ikna ettim şimdi otobüsleri as kaldırın gelmeyin diye ayrıca rica ediyorsunuz, çünkü
buranın durumu belli, burada insanlar rezil sefil buradan erken saatte gitsinler diye
yalvarıyorsunuz ayrıca, o insanların yüreğine aklına o çok güveniyorsunuz seviyorsunuz ya bak
5 günde ne hale düştü. Peki, buna savcılık alet olur mu? Sakal tıraşı olamaz mıydım Sayın
başkanım? Orada sıcak su duşu var biz aşağıda nezaretteydik, bazı arkadaşlarımız nezarette
de tutulmamış yukarıda ağırlanmışlar biz bunu burada öğrendik. Bazı sanıklar aşağıda nezarette
tutulmamışlar yukarıda odalarda falan kalmışlar, beyefendiler izin verdiği için. E peki şimdi biz
aşağıda o muamele, savcılıkta o muamele e geldik iddianamede bu muamele şimdi ben bunun.
Lütfen anlayın, anlayın beni anlayın lütfen anlayın, bende sizi anlamaya çalışıyorum her birinizin
gözüne bakıyorum, bende sizi anlamaya çalışıyorum. Ama sizde beni anlayın. Bakın bunlar
bunları ben şimdi bunları ne yapayım Sayın başkanım? Bana bir söyleyin klasör açayım,
herhangi birisinden konuşmaya başlayalım. Herhangi bir tanesinden bunların her biri bir sayfa ve
bu her sayfa da benim adım var, benimle ilgili o dedi bu dedi konuştu yaptı etti. Ne yapıyım
Sayın Haşıloğlu söyleyin bana, söyleyin? Diyorsunuz ya benim kimseden korkum yok. Allah’tan
başka haşa, hiç kimseden korkum yok, hiç kimseden çekingem yok. Ama, bu akla ziyan bir şey
yani bunun neresinde akıl var? Niye ek klasörlere telefon tapelerini koyduruyorsunuz Sayın
başkanım? Siz mi koydurdunuz herhalde onla koydurdular. Niye koyduruyorsunuz? Ek
klasörlerde niye var? Biz bir 10 bin küsur tane telefon konuşması yapmışım o dönemde siyaset
yani 3’yle 21’i arasında 10 bin küsur tane yani onları da bize vermedikleri için böyle ona buna
sorarak öğrenmeye çalışıyoruz, vermiyorlar hala bizde Excel dosyaları yok sizde var bizde yok
vermiyorsunuz. O kadar konuşmadan 1870 tanesini almışlar onun içinden de 400 küsur tanesini
iddianameye koymuşlar. Aman Allah’ım tekrarlar, tekrarlar, tekrarlar Mustafa bana demiş ki, ben
Mustafa’ya demişim ki, Özbek bana demiş ki, ben ona demişim ki, dedi, dedim, dedi, dedi ki,
demiş demiş ki, dedi ki, hi. Şimdi peki, onurumuzu yıkılan gururumuzu neyle telafi edeceğiz?
Neyle telefi edeceğiz? Bunlar burada efendim, isterseniz bir 5 dakika ara verelim o arada sizde
düşünün bende düşüneyim ben bunların neresinden başlayayım? Yada yazı tura atalım, bir
şekilde bir yerinden başlayalım.”
Duruşmaya 13.00’a kadar ara verildi.
Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.
Bu arada bir kısım sanıklar müdafileri avukat Uğur Alacakaptan, Mustafa Karslı, İlker
Sezer, Serhat Saçan, Tarık Kale, Rukiye Kibar, Murat Ekici, Özlem Durdağı ve Serdaş Hoş ile
tutuksuz sanık Merdan Yanardağ’ın geldikleri görülmekte huzurdaki yerlerine alındı.
Sanık Ahmet Tuncay Özkan sorgu ve savunmasına devamla.
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:”Efendim ilk bölümde kaldığımız yer aslında bulunduğumuz
yer. Bu davayla ilgili olarak öyle bir noktaya geldik ki burada ki 5 bin sayfayı nasıl açıklayacağım
nasıl anlatacağım. Şimdi bana bazı avukatlarım diyor ki, Her satıra yanıt ver sakın açıkta bir şey
kalmasın her şeye yanıt ver seninle ilgili ne varsa kim ne söylemişse, şimdi ben beş bin sayfayı
önüme açıp buradan tek tek başlarsam her kelime için bir saniyenizi alsam bu savunma falan
olmaz yani böyle bir kavram olamaz. Peki, böyle bir iddianame olabilir miydi? Böyle bir
18
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:19
iddianamede olamaz. Yani Nürnberg dosyasını ben Almanya’da arşivlerinde çalışmıştım
arkadaşlarımdan rica etmiştim gittiler orda ki arşivlere baktılar Türkiye ile ilgili dosyalara hani,
Hitlerin sözü Biz insanları yakmayı Türklerden öğrendik Ermenilerle ilgili iddia dilen şey gerçek
midir değil midir diye öyle bir şey olmadığı o duruşmada. Oradakiler bile bu kadar değildi orda ki
iddianame metinleri sayısı dokümanı bu kadar değil. Peki, şimdi ne yapacağız. Şimdi ben
burada altı ay boyunca bunlara konuşabilirim yanıt verebilirim peki ama burada o zaman
yargılama olarak kalır mı? Benim yaptığım şeye savunma denir mi? O zaman ne yapacağız
izninizle size Can Yücel’in Şekspirden çevirdiği ve böyle burada bir gün yazarak Sayın Hasan
Hüseyin Özese’nin başkanlığını yürüttüğü bir oturumda kendisine yolladığım kendisinin dosyaya
koyduğu bir durum anlatan şiirle bu bölümü sonlandırmak istiyorum. Başka bir sayfa açmak için
William Şekspirden çeviren Can Yücel, Müthiş bir çeviri inanılmaz bir güzellikte çevirmiş 66.
sonesi vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni değmez bu yangın yeri avuç açmaya
değmez değil mi ki çiğnenmiş insanın en şekçini değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz değil
mi ki ayaklar altında insan onuru o kız oğlan kız erdem dağlara kaldırılmış ezilmiş hor görülmüş
el emeği göz nuru ödlekler geçmiş başa derken mertlik bozulmuş değil mi ki korkudan dili bağlı
sanatın değil mi ki çılgınlık sahip çıtmış düzene değil mi ki kötüler kadı olmuş yemene vazgeçtim
bu dünyadan Dünya’dan geçtim ama senin yalnız koymak var o koyuyor adama. Bu dünyanın
her şeyinden vazgeçebilirsiniz ama aşktan, çocuklarınızın geleceğinden, insan onurundan,
insanca yaşamak arzu ve isteğinden ondan vazgeçebilir misiniz? Onun için kavga vermez olur
musunuz? Mustafa Kemal Bursa nutkunda suç delil olarak sayılan Bursa nutkunda, benim
savcılık sorgumda suç delili sayılan Bursa nutkunda bana diyor ki, ey Tuncay Özkan 2009’da
düşersen o duruma savunma yapacaksın. Kendini haklılığını savunacaksın. Onun için burada
kendimi ve haklılığımı anlatmaya niçin burada bulunduğumu size aktarmaya vicdanınızda ki
gerçeği ararken aklınızda ki soru işaretlerini kaldırmaya devam edeceğim. Bunun için
çabalayacağım. Bu ilk bölümde biraz önce ailemle konuşurken kız kardeşim bir hatırlatma yaptı
dedi ki, Bir de diyorsun ki 311, 312, 314/2 ile ilgili olarak ne silaha ne külaha kardeşim silahı itiraf
ettin ya dedi. Neymiş o dedim. E babamın meclis bahçesinden yaptırıp getirdiği sapan var ya
dedi 7 yaşında meğer annem saklarmış o sapanı bir tek annemin evi aranmadı. Oda ondaymış.
Babamın vefat ettiğinde çekmecesinde kalmış. Mecliste ki çalıştığı matbaa makinesinin yanında
ki çekmecede. Bu 5 bin sayfayı buradan kaldırıyorum efendim. Sizde gönüllerinizden aklınızdan
kaldırın bu beş bin sayfayı bunlar gerçek değil. Bunlar bir halüsinasyon. Bunların gerçekle
gerçekliğin peşinde koşan insanlarla ilgisi yok. Burada yazanlarla ilgili olarak tek tek her şeye
yanıt vereceğim. Çapraz sorguda öyle böyle her şeye yanıt vereceğim. Ama size aynı zamanda
gerçeği ben anlatacağım. Benden dinleyeceksiniz gerçeği çünkü baktığınız yer çok önemli
açınız çok önemli bakın Savcılık makamı o açıyla bakıyor. Baktığı açı belli siz bu açıyla
bakıyorsunuz. Öyle olmalı zaten onun için sizin açınızdan çok önemli sizin bakış açınız çok
önemli. Biz bundan sonra ki adımlarda birlikte ilerleyeceğiz bende size her şeyi sorularınıza da
zaten yanıt vereceğim ama dediğim gibi bu yük olan bunları gönlünüzden ve aklınızdan kaldırın
diye bende önümden kaldırıyorum bunları. Bunlar yüktür bunlar hiç bir şeydir. Size şuradan bir
şey okusam inanamazsınız yani inanamazsınız, inanamazsınız. Her bir satırında her bir
sayfasında burada bir şey var. Ben bununla sizin karşınızda durmak istemiyorum. Yardım eder
misiniz lütfen! Bunları birlikte kaldıralım şunları. Sizde dediğim gibi lütfen gönlünüzden
aklınızdan bu yükü kaldırın. Bunun bir anlamı yok çünkü. Peki, ama sen ne istiyorsun be
kardeşim. Derdin ne senin amacın ne sen hangi amaçla çıktın bu yolculuğa? Ben çocukluk
hayalini yaşayan o mutlu insanlardan biriyim. Ne demek çocukluk hayalini yaşamak? Akay
hocam sağ, altı yaşında ilkokulda bana sordu ne olmak istiyorsun? Gazeteci olmak istiyorum
dedim. Çocuklar bağırdılar, gazete, gazete, gazete. Öyle değil dedim, ben muhabir olmak
istiyorum. Ben çocukluk hayalini gerçekleştiren insanlardan biriyim. O insanlardan biri olarak 26
yıl boyunca mesleğimde alınması gereken ne kadar ödül varsa aldım. Altın kalemlerimin ve
19
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:20
ödüllerimin başına gelen yağmayı, o talanı size anlattım. Kitaplarımın başına geleni size
anlattım. Gazetecilik geçmişimle nasıl hesaplaşmak istediklerini, nasıl onlara saldırdıklarını size
anlattım. Tekrarlamayacağım burada. Peki, ama zorun deydi de kardeşim yedi yıl içersinde
Başbakan ile kavga ediyorsun, hayır diyorsun, yaptıkların yanlıştır diyorsun, doğrusu bu değildir
diyorsun. Sen ne hayal ediyorsun da n düşünüyorsun da bununla ilgili olarak bunları
söylüyorsun? Ek klasörlere koymuşlar cebimden alınan bir not defterim var, o not defterim burda
yanımda çantamda benzeri. O not defterimde 128 tane Türkiye projesi var. Ayrıca siyaset okulu
olarak açtığımız bütün çekimler, her saniye karenin hepsi emniyette ve savcılığın elinde. Türkiye
planlarımız elinde, partinin tüzüğü elinde. Programı elinde. Ben diyorum ki bir ülke 5 yılda 228
milyar dolar dış borç alırsa bunun o ülkeye bir yansıması olmalıdır. O ülkeye bunun bir faydası
olmalıdır, bir dönüşü olmalıdır. Eğer bu dönüş gerçekleşmiyorsa orda bir sorun vardır. Peki,
Tuncay 228 milyar doları sana verseydik ne yapardın, ben 228 milyar doları da istemiyorum
sadece bana İstanbul’un altyapısı diye harcadığınız parayı verin, 128 milyar dolardır. Beş yıl
içinde İstanbul altyapı diye harcanan para 128 milyar dolardır. O 128 milyar doları beş tane yeni
kent. Her birinde iki milyon insanın yaşayacağı, altyapısı tamamlanmış beş yeni kent. Planı
projesi hazır. 570 km/saat hızla giten Edirne’den Ardahan’ a 13 saatte birbirine bağlayan bir hızlı
tren projesi, hızlandırılmış değil. 480 milyon dolar verilerek Ankara Eskişehir arasına döşenen ve
çöken gibi değil. Şanghay’daki gibi, Almanya’daki gibi. Şşşşt diye akacak. Zamanı ve mal, insan,
kültür taşımayı birbirine yaklaştıracak. Sorunlarımızı ortadan kaldıracak bir proje. Hastane
otomasyonu projesi. Uygulamaya kalktılar ellerine yüzlerine bulaştırdılar. Sosyal güvenlik
açıklarını ortadan kaldıran projelerimizi, finansman açıklarını ortadan kaldıran projelerimiz. En
önemlisi halkı üretime katan projelerimiz, şimdi soruyorum, diyorum ki Türkiye o yolların
özelleştirmesi yapılacak, bunu yabancıya satmak yerine, yabacı da girebilir itirazım yok. Bunun
diyelim ki %20’lik kısmını halka satsak. Halkı da kooperatifler ve çoklu ortaklı şirketler yolu ile
örgütlesek. Burdan gelen gelirle doğal tarım yapsak. Doğal tarımdan elde ettiğimiz parayla
kentlerimizi ve insanlarımızı beslesek, bununla ilgili projelerimizi ortaya koysak, ne olur ne
kaybetmiş oluruz? Hiçbir şey. Kazanacaklarımız çoktur, e bunları anlatmaya başlayınca gel
kardeşim diyorlar. Kooperatif deyince hıı oluyorlar. Çok ortaklı halkın katılım ile şirket deyince
uvv oluyor. Diyoruz ki ya bu mayınların temizlenecek arazi var ya onu bütün Türkiye’nin arazisi
haline getirelim. Orda hep beraber üretim yapalım. Oraları şirketleştirelim. Hollanda’nın yaptığı
gibi, ben model üretmiyorum, Hollanda’nın yaptığını yapalım diyorum kooperatifler çok ortaklı
şirketler aracılığı ile gelirin halka paylaştırılması yani Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan şey,
kapitalizm çöktü, artık karma ekonomik sistemle büyüyebilme dönemindeyiz. Gelin bunu
başaralım diyorum. Emperyalizmin yeni sömürgeciliğin aleti ve aracı olmayalım diyoruz. Ne
demek istiyorsun? Şunu demek istiyorum; Gürcistan, Ukrayna, Macaristan ve Arjantin’e kadar
uzanan bir internland’da hep aynı sorunlar ve hep aynı başlangıçlar yaşandı. Ne oldu, önce bir
sorunlar silsilesi çıkıyor, sonra her ülkenin kendi Ergenekon davası açılıyor. Muhalifler falan içeri
alınıyor, yargılamalar iki ile üç yıl arasında devam ediyor. Sinenler siniyor, bastırılanlar
bastırılıyor, geri kalan salınıyor. Ben de diyorum ki zekâmızla dalga geçmeye gerek var mı? Bu
yeni sömürgeciliğin bu yeni siyasetine alet olmadan devam edebiliriz. Bakın burda Irak’ı
konuştuk. Irak çok önemli, şimdi benimle ilgili konular geldiğinde göreceksiniz, seni kim istemedi.
Paul Wolfovitz istemedi. Seni kim istemedi, Richard Paul istemedi. Seni kim istemedi, Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan istemedi, kime söylediler, Mehmet Emin Karamehmet’e söylediler. Niye?
Irak savaşına karşı çıktım. Bütün medya grubunda ırak savaşına karşı çıkmaya ve
konumlamaya çalıştım. Seni kim çağırdı ırak savaşına karşı çıkma bu çok iyi olur,
Genelkurmay’dan çağırdılar, resmi muhalefetin Türkiye ye faydası yoktur, bu muhalefeti
durdurun dediler, hayır durdurmadım. Yaptıkları yanlıştı. Özkök geldi, aynen bizim söylediğimizi
söyledi Diyarbakır’da basın toplantısı yaptı, orası bir bataklıktır bataklığa girdiğiniz zaman
çıkmak için bizden yardım istemezsiniz umarım dedi. Yani şimdi bütün bunları yapan bir
20
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:21
gazetecinin kafasına vurun, sordunuz mu niye Show TV’den Tuncay Özkan’ın gönderildiğine
dair olguları tartışmıyoruz? Niye Kanal D’den gönderilmişim? Mesela Almanya toplantısı
neymiş? Her şeyi konuşuyorsunuz. Oraya yazıyorsunuz öncesini sonrasını niye yazmıyorsunuz,
neden onlara girmiyorsunuz? Yani bir gazeteciyi özgür bağımsız yayıncılık yapmak isteyen bir
gazeteciyi işinden edeceksiniz, aşından edeceksiniz, kovalayacaksınız, süreceksiniz Çankırı’da
meydan konuşması yapacaksınız, ben o rejimin cazgırını yuvarladım diyeceksiniz.
Sormayacaklar ya sen Başbakansın bu ülkede milletvekilisin, sen bir gazeteciyi özgür bir
gazeteciyi işyerinden kovdurmak için niye çalıştın, niye bunları yaptın diye ona sormayacaklar,
ama ben burda yargılanırken buraya gelen milletvekiline hop orda oturamazsın yürü bakalım
diyecekler. Bu mu adalet? Kanal D’den kovdurmuş, adı Recep Tayyip Erdoğan. Show TV’den
kovdurmuş, adı Recep Tayyip Erdoğan. Kanaltürkü kurdurup kurmuşum, batırmış, batırmış. Bir
gün çıkıyorum kapıdan koluma girdi karşıdaki bakkalmış, ortaklar Caddesindeki, ağabey dedi bir
şey söylemek istiyorum. Ne var hayırdır kardeşim dedim, ağabey dedi bizden çay ve şeker
almazsanız çok memnun olurum dedi, ne oldu kardeşim dedim, paranı mı alamadın ne var?
maliye defterlerimi incelemeye geldi dedi. O suç değil, ama ben fikrimi açıkladığım için
suçluyum. Irak’ta savaşa karış çıktığım için suçluyum. Richard Paul ile Paul Wolfovitz nerde?
Nerdeler şu anda, savaş tellalcıları nerde?hepsi özür diliyor, Cengiz Çandar özür diyor, Hasan
Cemal özür diliyor. Onların savaştan yana olmak gibi bir suçları yok mu? Ben savaşa karşı
çıkacağım, gazeteciliğin birinci görevi fijj uluslar arası gazeteciler sendikasının diyor ki,
gazetecinin birincil görevi ödevi savaşa karşı çıkmaktır. Nerde olursa olsun. Ben savaşa karşı
çakacağım, o destekleyecek, ben eş başkanıyım diyecek onu söyleyecek bunu söyleyecek, o
politikacı olacak ben gazeteci olacağım. Beni kovduracak, kovduracak, kovduracak sonra, sonra
Irak’ı ziyarete gidecek burada kaç tane kadın dul kaldı diye soracak, bir milyon iki yüz bin
rakamını duyacak, aa biz bununla ilgili sosyal projeler geliştirelim diyecek ve vicdanı
kanamayacak. Sonra o, iyi siyasetçi demokrat, savaşa karşı çıkmış, hayatını bununla geçirmiş,
terörizmle karşı mücadele veren birisine bu bakış açısı o açıdan bir iddianame ile saldıracak,
onlar demokrat, beni savunmaya gelen milletvekillerinin linç edilmesini isteyen zihniyet
demokrat, ben tukaka. Vicdanlarda buna yer var mı? Vicdanlar böyle bir şeyi alır mı? Bu dava
bu günün davası değildir, bu dava dünün hesaplaşması geleceğin davasıdır. Gelecek için
açılmış bir davadır. Amaçları gelecekle ilgili sonuç elde etmektir. Bu gün ile ilgili bir dertleri yok,
bu gün zaten buradayız işte ne olacak ki, gelecek ile ilgili sonuç elde etmek istiyor. Ama
geleceğin nasıl olacağını bilemez ki. Geçmişe bakarsa öngörebilir bazı şeyleri ama öyle bir huyu
da yok. 27 Mayıs darbe mi devrim mi? 27 Mayıs darbe ise hazırlık çalışmaları içinde ne var?
kimler suçlu, kimler değil? Değilse ne, darbeye zemin hazırlama. Ben Ergenekon omleti yapın
dedim beni ATV’ de Muzaffer Tekin ile yan yana gösterdiler, aralarındaki bağ ortaya çıktı dediler,
bir fotoğraf çekilmiş bir yerde mitinglerden bir tanesinde, arkadaşlarıma dedim ki ben Ege’de bir
yerdeydim şeyde ATV’nin önüne gidiyorsunuz Ankara ve İstanbul’da domates ve yumurta
atıyorsunuz dedim. Böyle bir çirkef olmaz dedim. Böyle bir yalan olmaz dedim. Ee, Recep
Tayyip Erdoğan Vakıflar Bankasından Halk Bankasından 1 Milyar 300 milyon dolar kredi
verdirecek, adam gidecek televizyon alacak. Televizyon da devletin gasp ettiği adamın elinden
zorla alınmış olacak. Sonra o demokrat siyasetçi, ben de tukaka olacağım. Bu kafa da bu bakış
açısı da demokrasiyi koruyacak, kollayacak ve geliştirecek. Türkiye yağma Hasan’ın böreği mi,
hakkımı savunmayacak mıyım? Bu ülke ile ilgili bu ülkenin çıkarlarını savunmak gibi bir ödevim
yok mu benim, ben yurttaş değil miyim? Yurttaşlık haklarım elimden mi alındı? Ne oldu dağa mı
kaldırıldı erdem, döndük mü 13. Yüzyıla? Bizim beş yıllık programımız bu ülkede orman
alanlarını %20’den % 40’a çıkarmaktır. Borçlarımızın faizlerini ve anaparasını sıfıra yakın
noktaya getirmektir. Bu ülkenin insanlarını, ticaretini, hacmini birbirine yakın getirmektir. Biz bu
ülkede aşk ile sevda ile her şeyi başarabileceğimize inanıyoruz. İddianame buna inanmıyor.
İddianame sadece bir siyasi partinin iktidarda kalmasına çalışıyor. Böyle şey olmaz. Böyle
21
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:22
çoğulculuk olmaz. Böyle demokrasi olmaz. Örgütlenme yasak, Anayasayı açıyorum önüme
bakıyorum siyasi parti kurmam yasak, derneklerde faaliyet göstermem yasak, Şener Eruygur’a
karşı liste çıkarmam yasak, Şener Eruygur’la telefonla konuşmam yasak, konuşursam suç
konuşmasam suç. Her şey suç. Ne yapacağım ben? Nasıl yaşayacağım? Ev alamayacağım
konuşursam iddianame yani telefonla konuşursam iddianamede yer alacak. Peki, ben ne
yapacağım, ben nasıl yaşayacağım? Siyaset yapmayacağım, beyefendi istemiyor, gazetecilik
yapmayacağım, beyefendi istemiyor konuşmayacağım, beyefendi istemiyor yaşamayacak mıyım
bey efendi istemiyor diye? Ben beyefendinin konuşmasını, siyaset yapmasını, yaşamasını her
şeyi istiyorum ya. Benim yaşam hakkımı kim garanti altına alacak? Benim özgürlüklerimi kim
savunacak? Ben nereye başvuracağım? Siz savunmasanız, siz olmazsanız ben ne yapacağım?
Ben kime gideceğim? Miting konuşmaları klasörlerde, hangisinde herhangi bir şey var?
Hangisinde suç var yok. Televizyon konuşmaları, RTÜK denetliyor, savcılar denetliyor, şikâyete
açık. Yani inanılmaz bir şey. Beş bin adet makale, internet hariç, Milliyet, Radikal, Akşam
Gazetelerinde yazdığım, Cumhuriyet’te yok burada, bir dönem Hürriyet’te de çıktı onlar da yok.
Cumhuriyet dönemi yok. Sadece son yedi yılda faşizme gelişmekte olan gelmekte olan faşizme
karşı yazılarım. Mafyaya karşı yazılarım. Teröre karşı yazılarım. Beş bin tane. Şimdi bunu yapan
adama terörist diyor hiçbir tanesinden mahkûm olmadım, hiçbir tanesinden dava açılmadı tam
tersine övgüler aldım. Kimden aldım bu günkü Cumhurbaşkanından Başbakandan. Yani
vicdanımın bir kısmına ket vuracağım yani Tayyip yaparsa iyi Ahmet yaparsa kötü diyeceğim,
yok öyle bir şey yok öyle bende bir şey. Ben kendisine bana gönderdiği milletvekili aracılığı ile
söyledim, mesleğimi satmam. Televizyona çıkalım bir kere elimi sıksın, tamam sorun bitsin, yok
öyle şey. Yok öyle şey. Ben mesleğimi satmam. Özgürlüğümü, hakkımı hukukumu savunurum
sonuna kadar. Bu faşizmdir. Ben buna karşı direnirim. Peki ya Tuncay sen ne yaptın kardeşim
nasıl yaptın, nasıl geldi, nasıl bir hayat öykün var senin de terörle mücadele ettin, nedir terörle
mücadele dediğin şey ne? Ben bu kitabı sizlere önceden verdim ki lütfedip okuyasınız diye. Bu
kitap ben içeri girdikten sonra, Sayın Hüsamettin Cindoruk, Süheyl Batum, Yaşar Okuyan’ın
önsözü ve benim üniversiteden de hocam olan Prof. Dr. Alemdar Yalçın’ın yani kendisi çok iyi bir
edebiyat hocasıdır. Irak’ta, Hollanda’da, Londra’da üniversitelerde Türkoloji dersleri vermiştir.
Benim iletişim fakültesinden hocamdır, onun kaleme aldığı ve benim üzerime yaptığı bir çalışma
bir tez, yazılarımdan ve kitaplarımdan çeşitli sunuşlar çıkartmış, bazı derlemeler yapmış, Tuncay
Özkan sen ne yaptın, ilk defa bu terör medyadan besleniyor, bu bomba patlayınca. Nerde
gördüm 1998 yılında Londra’ya gittim dil eğitimi için, Kalan school diye bir Oxford street’te böyle
bir beş katlı bir bina 4. katında ders görüyoruz, bir bomba patladı güm, camdan baktık, insanlar
parçalandı, savruldu. Arabalar ters döndü. Aşağıya inmek istedik, kordonlar çekildi kimseyi
yaklaştırmadılar falan merakla bakıyorum aynı zamanda bildireceğim. Benim arkadaşlarım
dediler ki haber yapmak yasak. Öyle deyince akşam haberlerini bir gözleyim dedim, akşam yok
haberlerde. Ertesi gün, ertesi gün gazetelerde haberlerde haber değil. Hükümet Irak IRA
saldırıları karşısında terörün medya efekti ile büyümesi olgusunu önleyebilmek için bir
centilmenlik anlaşması yapmış. Bu tür saldırılarda yani kent merkezlerinde şurda burda olan
saldırılarda gazeteciler bu anlaşma centilmenlik anlaşması gereği terörle mücadele anlayışı
içinde haber yapmıyorlar. bir yazılı akit yok, herhangi bir şey yok. İlk çağrıyı ben yaptım, ne
zaman biliyor musunuz? Burda İngiliz Konsolosluğunda bombalar patladığında, televizyona
çıktım bangır bangır bağırdım, yirmi dört saat size izlettireceğim onu, Başbakan yoktu daha
ortalıkta. Ben çıktım kendimi ortaya koydum. Ve olay yerine Şişli’den doktor beyin
muayenehanesindeydim. Koşarak Taksim’e gittim, ben gittiğimde Aykut Cengiz bey daha yeni
gelmişti. Olay yerini inceliyordu ilk bilgileri aldım. Telefonla bağlandım, geldim yayına çıktım ve
hiç ekrandan inmeden birlik olalım, beraber olalım hükümeti destekleyelim terör böyle yenilir
dedim. E şimdi peki neyim ben teröristim, çok güzel bana yakışmazda söyleyenler kendilerine
yakıştırırlar. 22 Kasım 2003 teröre karşı özgürlük ve demokrasi, Akşam Gazetesinde yazmışım,
22
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:23
Terörsüz özgürlük, terörsüz demokrasi ve terörü yok ekmiş bir cumhuriyet için yapılması
gerekenler terörün kaynaklarına dönük çalışmaları da içermelidir. Bunun için örgütlerin güçlü
olduğu yerlerde eğitim, sağlık, ekonomik iyileştirmeler yapılmalıdır. Güvenlik güçlerinin buralarda
terörün eline düşen gençler ve çocuklarla ilgili uzmanların yardımı ile çalışması şarttır. Terörü
büyük kente ulaştıktan sonra durdurmaya çalışmak görüldüğü gibi bedeli ağır sonuçlar ortaya
koyar. Teröre karşı bir sürü şeyler yazdım, bunun sizin okumanızı çok istiyorum. Bu incecik bir
kitap bunu okusanız. bu iddianame beni PKK ile ilişkilendiriyor. Ben PKK’lı mıyım Mehmet Ali
Bey? Nihat Bey ben PKK’lı mıyım? Ben PKK’lı mıyım? Bir polis memurunu beş tane polis
memurunu tutacaksınız, yaz diyeceksiniz, ne için o neden o? Artık kaç milyon sattığını ben
bilmiyorum. Operasyon kitabı 2000 yılında yazmışım. 2000 yılında yazmışım. Öcalan nasıl yaka,
Farsça’ya çevrilmiş. Arapça’ya çevrilmiş, Kürtçe’ye çevrilmiş, İngilizce’ye çevrilmiş beyefendilerin
danışman olarak kullandığı Mehmet Eymür bana dedi ki Amerika da şeyde okutuluyor dedi,
CIA’da dedi Türkiye Masasında okutuluyor, Pentagon’da falan dedi senin kitabın ders kitabı
olarak okutuluyor dedi. Bu kitap, gazetelerde yayınlandı. Tefrikası yapıldı. Almanya’da
yayınlandı, tefrikaları yapıldı. Sadece Iğdır’da bir depoda altmış bin tane korsanı ele geçti o gün
dedim ki bırakın artık kitabın korsanı ile mücadele etmeyin. Bırakın öylece gitsin. Bakın burda ne
yazıyor, babam Ziya Özkan’ın aziz hatırasına, sonra başlıyoruz ve kitapta Abdullah Öcalan’a
avukatları aracılığı ile ulaşmışım. Demişim ki nasıl yakalandığını anlatsın. Kitapta aynen var
nasıl yakalandığını anlatıyor. Ve bu kitap dünyada Öcalan operasyonunun gelmişi geçmişi her
şeyini anlatan tek kitap, tek kaynak. Bundan sonra yazılan her şey burdan, neden? Çünkü CIA
ile MİT arasındaki protokolü yazmışım yahu. CIA ile MİT arasındaki protokolü yazmışım, ne
yapmışım bir de? Yunanistan’da Yunan gizli servisinin yargıladığı adamların dava dosyasını
para vermişim getirtmişim kimse yapmamış, devlet yapmamış. Ordaki gazeteci arkadaşıma
parayı vermişim gitmiş almış getirmiş yeminli tercüme bürosuna çevirttirmişim hepsini
anlatıyorlar. Her şey burda. Şimdi ben Tuncay Özkan, Abdullah Öcalan’ın avukatları ile görüşüp
bu bilgileri aldığı için PKK’lıdır. Hadi ordan be. Hadi ordan be. Bu kadar ucuz mu? Bu kadar mı
ucuzladı bu işler? Ne olacak bu emek? Bunun arkasındaki bu zafer işaretini yapanı ne
yapacağız? MİT Müsteşarı dönemin. Bu kadar ucuz um bu işler? Ben PKK’lıyım? siz PKK’lısınız
o zaman, neymiş efendim terörle mücadeleden beş kişi oturmuş, Hasan Atilla Uğur’da orda var
bilmiyordu ben söyledim öğrendi. Burda var bu klasörlerin içinde. Bunu da alıp iddianame
efendim diyecekmiş demişim ki, Abdullah Öcalan’dan yararlanmadı devlet. Yararlandı mı devlet
Abdullah Öcalan’dan? Yararlansaydı bu noktaya gelir miydik? Söylemek özgürlüğüm de yok
yani. Demokrasinizi sevsinler, fikir özgürlüğünüzü sevsinler, ifade hürriyetinizi sevsinler,
anayasayı koruma kurallarınızı sevsinler. Onu söylemeyeceğim bunu söylemeyeceğim beş tane
terörle mücadele polisi tutanağı tutacak, ben PKK’lı olacağım ne güzel oh? Rahatladık. Herkes
inanacak ne adamın görüşünü alıp buraya koymuşum, ne diyorum bu kitabın özü ne? Diyorum
ki Abdullah Öcalan’ı sana verdiler amaç şu, bölgede Barzani ile Talabani’yi Amerika ön palana
çıkartıyor. Barzani ve Talabani ön plana çıktığı için, çıkacağı için artık Abdullah Öcalan onlara
göre düşman. Bakın sonuç bölümünü buraya almışlar. Buradan okuyacağım size. Kitap
Türkiye’nin Apoyu ele geçirme çalışmalarından başlayarak Apo’nun yakalanışına kadar geçen
süreci ele almaktadır. Burada ABD’nin Kürt planı üzerine yaptığı değerlendirmeler dikkatle
okunması gereken çok önemli bölümlerdir. Çünkü orada yapılan analizler adeta günümüzdeki
birçok olayın zeminini oluşturmaktadır. Maalesef Türkiye’de ilkle ön yargılan nedeni ile iktidar
yetkililerinin bu değerli analizler yerine yabancı kaynakların verdiği yönlendirilmiş bilgileri
dayanak doğruları bulmaya çalışmaktadırlar. Benim kitaptan bölüme geliyoruz. AKP’nin bu
konuda Kürt İslam siyaset anlayışı ile batının tutumuna yakın olduğu gözleniyor. Ama Öcalan’ın
nasıl yargılanacağı henüz bilinmiyor. Ortaya çıkan tek gerçek Öcalan’ın Amerika tarafından
Barzani Talabani ikilisini rahatlatıp amerikan destekli bir Kürt devletinin kurulmasını sağlamak
için Türkiye’ye teslim edildiği, Öcalan ve PKK ise Kuzey Irak’ta amerikanın yedek
23
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:24
istikrarsızlaştırma oyuncağı olarak Türkiye’ye karşı kullanıldığıdır. Sonuç mu, Öcalan’ı teslim
alan Türkiye’nin kurumları ve siyasetçileri yetersiz kaldığı için Amerika kazandı Türkiye kaybetti.
Öcalan ise bir o yana bir bu yana İmralı da kendisine verilecek aktif görev için bekliyor. O görevi
Türkiye verirse ne ala, Amerika verirse Türkiye için yıkıcı etkiler doğuracağı. Yanlış neresinde?
Yanlış neresinde? 2000 yılında yazılmış kitap. Yanlış neresinde? Bunun neresi suçtur şimdi ben
ya Abdullah Öcalan’a sorulmadan nasıl yakalandın denilmeden kitap yazılır mı? Bu ne demek
bana sormadan benimle ilgili iddianame hazırlamak demek. İşte burda ortada. Ben olmadan
yargılama yapabilir misiniz? Tuncay Güney’i yargılayabiliyor musunuz? Gitmişim adama
sormuşum, seni kim yakaladı, nasıl yakaladı, nasıl yakalandın? Gitmişim MİT’e sormuşum, bir
protokolden bahsediyorlar. Almışım bilgileri getirmişim buraya koymuşum, saklamış mıyım,
kendime mi saklamışım? Çok gizli bilgi, bu çok gizli bilgi mavalına da artık bunu bir bırakmak
lazım. MİT kitabını yazıyorum. Bir gizli servisin tarihi kitabını yazıyorum, 1995. Fuat Doğu
paşaya gittim, Mahı kurmuş yani Ali Şükrü Ögel kurmuş, Fuat Doğu Mah ile MİT geçişini
sağlamış ve Afganistan hinterlandında çok büyük çalışmalar yapmışlar Amerika ile falan birlikte.
Altmış tane soru çıkarttım, gittim Fuat Doğu paşaya torununu tanıyorum, torunu arkadaşım.
Randevuyu onun aracılığı ile verdi, gittim soruları çıkarttım masanın üstüne koydum. Hanımı
Allah rahmet eylesin çok muhterem bir insandı, her ikisine de Allah rahmet eylesin, çay getirdi
çık odadan dedi, çık çabuk dışarı çık dedi. Ben dondum kaldım, kadıncağız dışarı çıktı, kapılar
kapandı. Böyle bastonu vardı, bastonu aldı sana bu bilgileri kim verdi dedi? MİT’in içindekiler
delirdi mi dedi, sen bunları nerden aldın dedi? Paşam dedim şu soruların on tanesini Amerikalı
şu istihbaratçının Amerika’daki şu tarihli çıkan kitabından. Şunları Irak’ta yayınlanan şu kitaptan,
Bunları Fransa’da yayınlanan şu kitaptan aldım. Vay alçaklar kitap mı yazdılar dedi. Evet. Kitap
yazıyorlar. Açık kaynaklar yani sizin çok gizli gördüğünüzü adam yayınlayabilirim diyor ve
yayınlıyor. Onlar hakkında mı dava açacaksınız? Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri daha
geçen ay bir açıklama yaptı, bütün eski arşivlerimizi internete yayınlayacağız herkes
yayınlayacağız dedi. Ne oldu gizlilik efsanesi. Nereye gitti gizlilik efsanesi altmış tane emekli ile
konuşulmuştur. Nasıl konuşmalar biliyor musunuz, inanamazsınız öyküleri burda var. Abdullah
Öcalan ile görüşmek için randevu talep edilmiştir, alınacakken içinde var engellenmiştir bu da
var burda. Sonra bu istihbarat mavalları, kim kiminle kavga ediyor, ilk bunlar kendi alanlarında
Türkiye’de başka örnekleri yok, dünyada da yok. MİT müsteşarı beni çağırdı dedi ki bu kitabı
Yunanca’ya çevirdiler. Al dedi verdi Yunanca’ya çevirmişler. İngilizce’si, Fransızca’sı da var.
şimdi bunları niye yazdın? Daha anlatacağım, söyleyeceğim, peki ben bunları yapmazsam
doğru iyi güzel iş yapan bir gazeteci olabilir miyim? Siz Tuncay Özkan’ı tanıyordunuz, Tuncay
Özkan’ı niye beğeniyorsunuz. İyi haber alır, doğru haber yapar, kitaplar yazar, yazdığı kitaplar
tartışılır, konuşulur, değersiz, önemsiz sıradan bir adam olsaydım, beni buraya getirirler miydi?
O yüzden dünü bu günü değil yarını düşünerek yapılmış bir planlamadır bu. Bu planlamaya hep
beraber göğüs germek gerekiyor. Durdurmak gerekiyor. İnsan onurunu yücelteceğiz. Yoksullara
iş vereceğiz, insanlar çalışacak, siyasi projeleriniz olacak, söyleme Tuncay. Niye söylemeyim
canım söylerim ben ya. Buraya atıldım diye mi söylemeyeceğim? Bakın size yeminle
söylüyorum, yemin ederek söylüyorum, dirim değil, ölüm Mustafa Kemal’in aydınlığını
Anadolu’nun en ücra köşesine kadar taşımaktan vazgeçerse herkesten önce benimle ilgili
kararınız ne olursa olsun gelin siz tükürün benim mezarıma. Benim kararlılığım budur. Ben ne
para istiyorum ne pul istiyorum ben bu ülkenin dünyanın en gelişmiş beş ülkesinden biri olmasını
istiyorum. İnsanların yoksul kalmamasını istiyorum. Aç kalmamasını istiyorum. Muhannete
muhtaç olmamasını istiyorum. Bu ülkede kölelik düzeninin son bulmasını istiyorum. Ağaların
şeyhlerin, şıhların modern dervişlerin siyaset ağalarının hepsinin yok olmasını istiyorum. Yeni
siyaset yeni insan büyük ülküler bunlarla yolculuk yapmak istiyorum. Çözün benim ayağımdaki
prangaları. Çözün benim ayağımdaki prangaları. Nedir bu, ben insanlarla aşk ile sevgi ile
Türkiye’yi konuşmak istiyorum. Ben bu güne kadar ne yaptım ki, hep aynı şeyi yapmadım mı?
24
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:25
Bu iddianamede yazılan şeyler öyle PKK’lı falan filan bunlar süfli, bunlar yani konuşulmaya
değemez şeyler. Ama iddianameye koymuş iddianamede yer alıyor. Burda içim cızladı Mustafa
ile ilgili sorgu devam ederken Hasan Atilla beyle ilgili sorgu devam ederken. Birol bey ile ilgili
sorgu devam ederken bu grupta oturan arkadaşlarımız askerler, polisler konuşurken içim sızlıyor
yani Tuncay Özkan, Ali Balkız’ın öldürülmesi planına ha (2 kelime anlaşılamıyor) ya böyle bir
şey olabilir mi ya? Böyle bir şey olabilir mi ya? Suikast planıymış, aaa, bbb, cccc, selam verecek
bilmen ne olacak, ne için ne zaman suikast? Talimatı aldı, hepsi doğru, talimatı aldı uçağa bindi
adam geldi yapacak. Adres bir yıl önce değişmiş. Bazen mahsustan mı yapıyorlar diye
düşünüyorum yani. Acaba insanın aklında bir çıt noktası var ya, o çıt noktasını bir adım öteye mi
geçirmeye çalışıyorlar? Bu bir intikam planı mıdır? Yani insanlardan öyle kurtulamadık, bari
delirtelim de kurtulalım planının bir parçası mıdır, böyle bir şey olabilir mi? Ben kendimi
cezaevinde Aziz Bey’in şiiri ile avutacağım, beyefendiler iddianame yazacaklar, Aziz beyin bir
tane şiirini bilmezler, hikâyelerini okudular mı bilmiyorum, inşallah okumuşlardır. Onlar demokrat
ben kötü adam. Ben niye burdayım başkanım? Beni on altı aydır niye tutuyorsun başkanım?
Bunun adı hukuk mu başkanım? Bunun adı vicdan mı? Ben niye burdayım? 2 Temmuz Sivas
acısı, ben tanırım, bu bulut bizim oranın bulutu. Hemşeriyiz nede olsa. Benim için kalkmış taa
Sivas’tan gelmiş. Yurdumun bulutu, başımın üstünde yeri var. Ben bilirim bu rüzgâr bizim oranın
rüzgârı. Hemşeriyiz nede olsa benim için kopup gelmiş yayladan. Yurdumun rüzgârı kurutsun
diye akan kanlarımı. Ben anlarım, bu acı bizim ora işi, hançer acısı, bir ülkedeniz nede olsa, aynı
dili konuşsak da anlamayız birbirimizi, hançerin nakışı tanıdım acısından. Sivas’ın işi. Ben
duyarım duyumsarım bizim oranın sızısı bu. Binip kara bir buluta Sivas ilinden, Sivas rüzgârında
uçup gelmiş helallik dilemeye. Ey yüreğimin onmaz acıları, ey bedenimin dinmez sancıları, suç
ne bende nede sende. Suç seni karanlıklara gömenlerde. Nede olsa yurttaşımsın. Kapalı olsa
da bütün vicdan kapıları yüzüne, bilmelisin bir yerin var can evimde. Ben acılarımı bu şiir ile
avutacağım cezaevinde, yirmi dört saat ışıkların kapatılmasının yasak olduğu, mektuplarımın
hepsinin açık bana ulaştığı ve mektuplarımın hepsinin açık gittiği cezaevinde her sabah soğuk
sularla yıkandığımız cezaevinde saat 8 ve akşam 20 de sayıma durduğumuz cezaevinde ben
acılarımı aziz beyin şiiri ile dindireceğim, ama ben, ben Sivas’ın sorumlularından biri olarak
iddianame de, yani şahsi sorum yok iddianamenin külliyatında değerlendireceğim. İzan, insaf,
vicdan, insanlık arıyorum başkanım insanlık. İnsanlık arıyorum kaybettiğim şey o. Nerde bu
insanlar, ne oldu insanlara? Altay Öktem diye genç bir şair var. madımak diye bir şiir yazmış, bir
mısrası benim hislerime çok uygun düştüğü için onu da size okumak istiyorum, biliyorsunuz
Dreyfus davasından bu yana böyle şiirlerle falan savunma yapmak entelektüeller için bir
mecburiyet değil ama duygularını anlatmada bir araç. Madımak, bir mum yaktım, tersten yandı
mumum artık çok geç. Bana çok uzak oturduğunuz masa, bol çiçekli, üç vazo gibi oturduğunuz
masa. Sanırım bir süs bitkisiyim, gülmeden öleceğim ben bu şehirde, ben bu dağlı şehirde.
Gökten ecdat inebilir başka bir teoriye göre, bir mum yaktım utandım hangi kalpsiz cami
avlusuna bıraktı bu halkı. Orta Asya’dan bir çıbanbaşı gibi uzanan oy madımak, madımak. Bu da
benim hissiyatım. Ben oyyy Madımak Madımak diye bağıracağım beşinde ooyy Başbağlar
Başbağlar diye bağıracağım, adım terörist, tarihin eli kanlı bütün pis işlerini getirip bu
iddianamenin çuvalına dolduracaklar, ben sessiz kalacağım. Politik düşüncelerimden
vazgeçeceğim, Maraş’ı da bunlar yaptı diyecekler, ooh diyeceğim. Çorum’u da bunlar yaptı
diyecekler ooh diyeceğim. Beyler demokratlık dersi vermiş olacaklar. Türkiye’yi aydınlığa
taşıyacaklar. Buna inanabilir misiniz? Bu tecrübenizle söylersiniz Kahramanmaraş’ı kim yaptı?
Otel listesinde yazılı hepsinin adları orda. 13 Amerikalı danışman gerisi orda yazılı hepsi otelde
kalmışlar milli piyangocu diye. Çorum da kim yaptı? Amerikalılarla beraber yapanlar belli değil
mi? Ben suçluyum, Ergenekoncuyum, ben bütün bunların sorumluluğunu üstüme alacağım,
niye? Beyim öyle istiyor. Bu yaftayı asmam boynuma. Ölürüm bu yafta ile dolaşmam. Mümkün
değil. Asla reddederim. Asla. Asla. Ben hayatımı terörle mücadeleye verdim. Terörist ile
25
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:26
mücadeleye verdim. Buraya toplayacaksınız insanları, aynı çuvalın içine kim kimdir, nedir ne
yazmış, ne etmiş, ne bitmiş oh oh Allah’ım oh. Kuduz kaplanlar dehşeti diye bir yazım var burda.
Türkiye bu gün kâğıttan kuduz kaplanların dehşeti,1998’de yazmışım, kâğıttan kuduz kaplanların
dehşet saçtığı bir dönemi yaşıyor, kurtulmak için iki üç yiğit savcı bir yargıç, birkaç cesur
politikacı aranıyor. Vay canına. Kendi kaderimi mi yazmışım ne? Bumerang gibi. Gelip insanın
başına çarpıyor. Nasıl bir şey bu. Bunlarla mücadele ettiniz mi mutlaka bir yerden sizin kafanıza
bir şey çarpıyor. Ölümden kurtuluyorsunuz evinize geliyorlar bombalamaya, çoluğu çocuğu
kurtarıyorsunuz yaşıyorsunuz. Eleştirdiğiniz gelip sizin kafanıza vuruyor. Burda çok ilginç bir yazı
gördüm başkanım. Hani bu mafya mücadelesinde çok yazı varda, turan, Türk, Turan Öztürkler
2002, 27 Mayıs 2002, Milliyet’te yazmışım köşe yazısı. Yani Türk kimdir, Öztürk diye bir site niye
kurulur bununla ilgili propaganda ne yapılır, buraya katılanlar kimlerdir bu adamların adları ile
beraber burda 79. sayfada. Lütfen okuyun sizden rica ediyorum. lütfen okuyun. Bu iddianame de
bu yazıyı yazan adamlarla bu yazıda eleştirilen adamlarla bu yazıda yazan adamın bu
iddianame birlikte hareket ettiğini savlıyor. Ne oldu bizim geçmişim silindi mi? Bir hap mı içtik ne
oldu, biz bittik mi her şey burda kayıtlı. Öztürkler, Turancılar bilmem ne, kime kalmış bu işler,
yerden yere vurmuşum yerden yere vurmuşum. Bu adamlarla ben birlikte yargılanıyorum. Niye,
neden? Dedim ya Hegel’in diyalektik mantığında yazanlar hem efendi hem köle. Yazdıklarının
kölesi olmuşlar. Yazık, bu iddianame açısından düşünüyorum bu çok yazık. Bununla nereye
kadar gidilebilir, nasıl yolculuk yapılabilir? Yapılamaz. Peki, ne olacak, peki biz ne yapacağız?
Şimdi ben size kitaplar vereceğim, mücadelemi anlatan kitaplar, uykusuz gecelerimi anlatan
kitaplar, tarihimi anlatan kitaplar, ne olacak ki? Bunların hepsi zaten yayınlandı, bir kısmını
okumuşsunuzdur da. İddianameye bazı alıntılar var şimdi size göstereceğim, iddianamedeki
alıntılardan. Bu ülkede gizli servisler fanla filan çalışmaları JİTEM mitem güneydoğuda ki faili
meçhulleri falan ilk yazan insan benim. TBMM faili meçhul siyasal cinayetleri araştırma
komisyonunda bana teşekkür var. mezardan hortlak çağırıyorlar. Huuu zombiler Türkiye yi işgal
etti. Büyük korku dehşet. Ergenekoncu huu, aman. Neden, neden sorusuna yanıt vermek lazım.
Heyetinizin bu neden sorusunu düşünmeden bu olayı algılaması çok zor. Neden, neden, amaç
ne? Neden böyle bir iddianame. Amaç ne, yani bu yürek sızısının derdi, feryadımız ne? Çünkü
çok kapalı bir otokrat yönetime doğru gidiyor, bunun bir adım sonrası Faşizm. Ben size bir şey
sordum, tekrar hatırlatmak ve altını çizmek üzere söylüyorum. Birinci derece bir yargıcın
telefonunu dinlemişler. Mesajlarını izlemişler. Karar yok, ne yapacağız? Bu ülkenin kurumları
birbirine düştü. Kurumlar arası iç savaş var. ne yapacağız? Milli Eğitimi çöktü. İlkokul, ortaokul,
ilk derece orta derece sınavlar sistemler çöktü. Çocuklarla ilgili artık herhangi bir şey üretebilmek
mümkün değil. Beyoğlu’nda gezmek mümkün değil güvenlik sistemi çöktü. Emniyette birbirini
yiyor, kim kiminle kavga ediyor neyi paylaşamıyorlar? Emniyette hırsız olmayan, uğursuz
olmayan bir tane iki şey kalsaydı, gelen müdür yardımcısı falan kalsaydı bu teşkilatta da bir iki
adam varmış diyeceğiz. o grup o grubu, o grup o grubu yok ediyor. Yargı camiasında aman
Allah’ım TİB’e baskın düzenleniyor. Daha çok kişinin kayıtlarına ulaşmak mümkün. Dur diyorlar.
Dur. Peki, duralım peki susalım peki geri adım atalım, peki hep beraber unutalım, sonuç;
zannediyor musunuz ki bu kafanın savunduğu siyasi ideoloji bu ülkeyi zengin, müreffeh mümkün
değil. Mümkün değil. Demokrasisi olmayan hiçbir şeyin yani milli egemenlik temelinde oydaşma
sistemine dayanmayan hiçbir şeyin ekonomisi falan gelişemez. Gelişseydi Suudi Arabistan’ın
ekonomisi gelişirdi, gelişebildi mi, ne olacak ki orda parayla yıkanıyorlar ne olacak? Yok,
gelişmişlik endekslerinde yerleri yok. Türkiye’nin yeri ne oluyor, bu dava ne katacak Türkiye’ye?
Hep berber sustuk, siz sustunuz, ben sustum, buradaki herkes sustu, ordaki herkes sustu.
buradaki herkes sustu. Herkes sustu, sustuk. Ne olacak? Telefonla konuşmanın suç olduğu bir
ülke olabilir mi? Emniyet Genel Müdür yardımcısı Emniyet Genel müdür yardımcısına demiş ki
telefonumuz dinleniyor değiştirelim. Nihat Bey o demiş ki, oda ona demiş ki, öyle öyle olsun
demiş, öyle olmuş. Bir de öyle bir şey ki herkes düşüyor bu kapana. Kimin kime ne zaman nasıl
26
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:27
yakalanacağı belli değil. Peki, bu korku tablosu içinde ne olabilecek, biz nereye gideceğiz?
Konuşanları susturduk tamam Tuncay sustu, ağzının üstüne vurdunuz Tuncay’ın sus, yat. 16 ay
sonra savunmaya gel, peki tamam olur. Peki, ne elde ettik. Ne olacak? Nereye varacağız,
benimle ilgili yargıyı oluştururken hangi gerçeklikten hareket ettiniz? Yani benim kaçma
şüphemin olduğuna benim suçlu olduğuma sizi ne inandırdı Allah aşkına? Nasıl inandınız böyle
bir şeye? Tamam, karşıt olabilirim, beni beğenmiyor olabilirsiniz, ama yani benim böyle bir
mutlaka kafes içinde tutulmak gereken bir suçlu olduğuma nasıl inandınız, sizi kim inandırdı?
Yüreğinize bu sevgisizliği nasıl soktular? Hangi suç? Nasıl aldınız bunu vicdanınıza, aklınıza?
Bu oluşturulmak istenen gerçeklik bir deli saçmasıdır. Ne hassasiyetlerimiz, ne yıkandığımız
sular ne soluduğumuz hava burda bizimle ilgili ne de yaşamımız boyunca ürettiklerimiz burda
bizimle ilgili suçlamalar konusunda en küçük bir gölge bırakmaz bizim üstümüzde. En küçük bir
gölge bırakmaz. O kadar kolay mı? Şu kitabı ne olur okuyun, yani diğer kitapları okumak, şu
kitabı okuyun. Bir hayat hikâyesi. Neyle geçmiş? Yani nerde ağarmış, niye ağarmış, ne olmuş da
bu saçlar böyle olmuş, bunu bir görün. Sizden bunu rica ediyorum, bu gerçek üstü senaryonun
artık bir yerine bir dur demek, bir bent germek gerekiyor. Bunu da ancak sizin vicdanınız yapar.
Şimdi size merak edip soruyorum, tutuksuz olarak yargılasanız, buraya çağırsanız sorularınıza
yanıt verseydim ne değişirdi? Zamanı geri alın on altı ay boyunca ben dışarıdayım, ne
yapmışım, Sevan Nişenyanla görüşmüşüm, deşifre ettirmiş aynen koymuşlar. Yüz küsur sayfa,
kitap olur. Adam Oxford’da eğitim gördüğünü söyleyen bir tarihçi profesör yazık ya. Ne Mustafa
Kemal’i tanıyor, ne Türk tarihi biliyor? Hiçbir şey bilmiyor çıkmışız sorular sormuş, Ergenekon
konusunda sorular sormuş, ya deli misin insanları niye suçluyorsun, oo bu demiş öyle hukuki
falan bir dava değil bu siyasi bir dava sonuçta da siyasi olacak. Hadi ordan kardeşim demişim.
Ahmet Necdet Sezer’ de bu davanın içindedir demiş, şşt demişim hop haddini bil. Kendine gel.
Nasıl konuşursun böyle. Suç delili olarak şeylerde duruyor. Eklerde duruyor. Ne olurdu ben orda
bulunanlardan biri olarak gelip yargılansaydım. Ne kaybederdik. Ne olurdu? Ne olur
vicdanlarınızda bu soruya yanıt verin. Rica ediyorum sizden. Zor bir soru, çok zor bir soru. Ama
bu soruya yanıt vermek zorundasınız. Yoksa bu 5000 sayfa bir korku filmi eseri olabilir yani.
Politikacıları anladığınızı söylediniz sayın sendika başkanımızın konuşmasından sonra ikimizin
konuşma üslupları ve anlatımları ile ilgili olarak. Allah’tan böyle nefes alabileceğimiz aralar da
oluşuyor o aralarda şimdi düşünüyorum iddianamenin bir kısmında burdaydınız, bir kısmında
yoktunuz. Sayın Özese burda başkanlık yaptı. Beyefendi de ordaydı. Ya dayanamadım biliyor
musunuz? Kaçtım, utandım ya, çok utandım ya, ya böyle bir şey olabilir mi iki kişi arasındaki
konuşmalar, yapmıyor musunuz ya. Söylemiyor musunuz ya, küfür yürek yelpazesi demiş
Fransız. Bir dil bilimci var Fransız diyor ki, Paris’ in sokağında konuşulan her şey bizim
zenginliğimizdir, küfürler bizim zenginliğimizdir. Türkçe sözlüğe bakın her küfrün bir karşılığı var.
ben üniversite 1. sınıfta halk bilimi ödevi olarak Kırşehir, Kaman, Mucur civarında küfür
derlemesi yaptım. Halk bilimi folklorik çalışma olarak küfür derlemesi yaptım. En büyük küfür
neydi biliyor musunuz? Gök gözlü diyorlardı. Bu nerden çıktı dedim ya böyle küfür mü olur.
Moğol gelmiş kadınları kesmiş, erkekleri kesmiş, kadınları döllemiş, doğan çocuklar mavi gözlü
doğmuşlar, öbür türlüsünü söylemek istemedikleri için gök gözlü derler. Halk üretir dil yaşar. Dil
yaşayan bir şeydir. Şşt çok ayıp onu söyleme, iki kişinin arasındaki konuşma sanane ya. Ağız
dolusu küfür etmek de mi yasak telefonda. Karşılıklı olarak sevdamızı da kızgınlığımızı da küfür
ile anlatabiliriz. Hatta bunun üzerine söylenmiş atasözlerimiz var ya bizim millet öyle dersin
gocunmaz, böle dersin aldırmaz falan filan diye giden sözler var. Bu yaşayan bir şeyin
sonlandırılmasıdır. Yani Fransız dil bilimci her şeyi sözlüğünün gelişmesi için dil hazinesinin
gelişmesi için varlık olarak kabul edecek, ama biz teşhir ederek canına okuyacağız. Ne
yapmışım ben? Arkadaşlarımla küfürlü konuşmuşum. Anam küçükken ağzıma acı biber basardı,
kırmızıbiber basardı sokakta kavgadan falan getirdiğinde. Yılmıştım, karyolanın altına
saklanırdım o eski gırgır sapları vardı onla çıkartmak için çarp, ne yapacaktın yani yapacağı şey
27
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:28
ne? Niye bunu koyuyorsun, niye böyle bir şeyi sorun haline getirip de buraya yerleştirdin? Ne
gerek var bunlara. Bunun bu suçlama ile alakası ne? Bu iddianame teşhirci bir iddianamedir.
Teşhirci bir iddianamedir. Homoseksüel İstanbul valisi kim? Merak ettiniz mi sayın başkanım?
Savcılar öyle yazmışlar, homoseksüel İstanbul savcısı diyor, valisi. Homoseksüel İstanbul valisi
iki yerde geçiriyor adını, iki yerde geçiriyor. İstanbul valisi homoseksüel diyor. Bir yerde de hızını
alamamış o ilisinden söylemiş. Kendini tutamamış, bununla da kalmaz bu diyor, cumhuriyet Halk
Partisi genel başkanının kızının düğününe katıldı, yanında oturdu diyor. Niye? Neden sayın
başkanım, soruyorum neden? Bu iddianamenin kişilik teşhiri, yani bir insan olabilir ne var
bunda? Suç mu yani insanları dinsel tercihlerinden dolayı ayırdık, cinsel tercihlerinden dolayı
ayırdık, siyasi görüşlerinden dolayı ayırdık, ekonomik olarak ayırdık geriye ne kaldı yani. Ne var.
böyle bir ayrımcılığın yasal bir metinde yer alması mümkün müdür? Neden böyle bir iddianame,
niçin bunlar var bu iddianamenin içinde? Bu iddianame teşhirci amacı hukuki olmayan, sosyal
sonuçlar doğurmayı amaçlayan bir iddianamedir. Biz birbirimiz ile kavga edeceğiz. Ben devlet
bahçeli ile kavga edeceğim, Devlet Bahçeli benle kavga edecek, Deniz Baykal ile kavga
edeceğim, onlar benimle kavga edecek, arkadaşlarım onlarla kavga edecek, kavga, kavga,
kavga… İddianame bütünü ile kavgadan oluşuyor. Çözüp bunu bir yerden çıkartmak elbette ki
sizin göreviniz siz yapacaksınız tamam ama böyle bir hukuki metnin hazırlanması ne demek?
Biz bu yolculuğumuzun devamında insanlarla nasıl göz göze geleceğiz, nasıl birbirimizin yüzüne
bakacağız? Siz kızdığınızda bir gün telefonda ııııını demez misiniz ya? Şak, iddianamede. Yer
alacak mı diye sordum. Lütfen bunları koymayın, bunların bir şey ile alakası yok lütfen rica
ediyorum işte avukatım orda. Rica ediyorum sizden dedim yapmayın bunlarla bir alakası yok
dedim. Ne alakası var şimdi niye dolu bunlar niye 37 tane konuşma burda dedim. Koymayız biz
onları dediler. Koymayız. Bak bu anam dedim, bu kız kardeşim, bu karım, bu kızım, bu
avukatım, biz onları koymayız dediler. Hepsi iddianamede, niye? Neden? Amaç ne? Niçin
yapıyorlar? Biliyorlar konulmaması gerektiğini, Nihat bey biliyor. Nihat Bey bunların iddianamede
olmaması gerektiğini biliyor. Benim sorgumu yaptı, tutuklanmaya sevk etti beni. Zekeriya Bey ile
birlikte biliyor. Peki, bir insan size soruyorum. Bir insan bildiği bir şey ile ilgili olarak bile bile o
suçu niye işler. Neden yapar? Örneğin sayın başkanım siz, suç olduğunu bildiğiniz bir eylem ile
ilgili olarak burda karar verir misiniz? O gün Sedat Sami Bey şeyle ilgili olarak hemen ne dedi,
hayır ben görevlendirildim, böyle bir şey yok dedi. Suç olduğunu bile bile gelip nöbette durur
musunuz Sedat Sami Bey? Tutar mısınız, suç olduğunu bilerek yapar mısınız, suç olduğunu
bildiğiniz bir kararı verir misiniz? Peki, bende soruyorum, bile bile niye yaptılar sizce. Bu
iddianamenin öz eleştirisi bu iddianamenin eleştirisini yapmayacak mısınız vicdanlarınızda? Ben
size biraz önce okudum, iddianamenin terör tanımı Türk dil kurumunun sözlüğündeki özgürlük
tanımı. Bunu kullanırsan teröristsin diyor. Peki, niye, neden, şimdi ben hep bu sorunun yanıtını
arıyorum. Bana onu öğrettiler. Bilimsel akıl, niye, niçin, neden, bunun sonucunda ne olacak,
bunu araştırması gereken akıldır. Söylüyorum, işte milletvekillerinin istifa edilmesi sağlandı, öyle
oldu, böyle oldu, çağırdık söyledik Türkiye Büyük Millet Meclisinden geldi. Tam tersi olmuş, ne
yapacağız şimdi? Nasıl bakacağız bu olaya. Ergenekon ters döndü. Ergenekon CHP’yi ele geçir,
şey CHP’den şeye AKP’ye milletvekili transferinde bulunmuş. Şimdi böyle bir şey olur mu? Peki,
bunlar biline biline neden yapılmış, neden bu suçlar işenmiş? Suç olduğunu biliyor, ben sayın
savcımla orda konuştum, avukatım konuştu, avukat dedi ki ya benim ben. Avukatıyım Ahmet
Çörtoğlu benim. Şahin Mengü öteki avukatı. Nuran Özkan kız kardeşi Sudiye Özkan annesi,
Yahya Umut Özkan erkek kardeşi bu karısı, bu kızı, evet biliyoruz tamam koymayız. Bak
bunların suçla bunlar küfür konuşma bunları koyma peki sonuç niye bile bile suç işlediler sayın
başkanım? Lütfen düşünün. Niye bile bile suç işler bir savcılık heyeti neden? Mesela birinci
derece yargıcın telefonunu bilerek isteyerek dinler, onu koyar, neden? Bu böyle bir suçu
işlemeye neden cesaret eder? Şimdi düşünüyorum yani ben onlar kadar cesur değilim. Benim
böyle bir cesaretim yok. Ben çok korkarım. Kırmızı ışıkta geçme diye yalvarırım şoföre. Sakın ha
28
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:29
dur, aman geçme. Peki, sizce bile bile bu suç niye işleniyor Sayın Başkanım? Neden bunu
yapıyorlar sizce? Niçin? Ben politik olarak AKP iktidarının karşısındayım. İlk günden beri. İlk
günden beri bir Mehmet Gazioğlu var kurucuların içinde, hemen dedi ki aman Tanrım
Kayseri’deki toplantıdan sonra bunlar felaket getirecekler ülkeye ben bunların içinde yer almam
dedi, istifa etti çıktı dışarıya. Adamın işyerlerini bastılar, şirketlerini mahvettiler adam gitti
Almanya da falan fabrika satın aldı galiba oralarda iş yapıyor şimdi. Bir de ben dedim ki aman,
aman bu kafa yanlış bir kafa. Ben muhalifiyim, ben muhalifim. Ben ideolojik olarak karşı
duruyorum. Ben o dünya görüşünü desteklemiyorum. Ben başka bir dünya görüşünün
insanıyım. Onların partisinden ayrıyım hiç hayatım boyunca öyle bir yakınlığım olmadı. Ailem
kökenim dedem köy enstitüsü mezunu öğretmen. Anam babam, babam Cumhuriyet Halk
Partisinin aktif ileri gelenlerinden çalışanlarından Ankara’da, öyle bir aileden geliyorum ben. Ben
gelecek nasıl kurgulanır diye bakıyorum hayata. Ben Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın her bir
maddesine her bir maddesinin savunulmasına vatan savunması gibi bakıyorum. Geliştirirsiniz,
değiştirirsiniz halkoyuna sunarsınız onların hepsi kabul. Ama birisi silahıyla külahıyla gelecek bu
özgürlük metnini ortadan kaldıracak. Bende hayatta olacağım, ben ölmüşümdür. O gün benim
öldüğümü kanaat getirebilirsiniz. Şimdi ben bu anayasayı değiştireceğim Sayın Özese, sayın
başkanım, Sayın Haşıloğlu, ben bu anayasayı değiştiriyorum, ben bu anayasayı değiştireceğim,
teröristim, ben diyorum ki bu anayasanın değiştireceğim, yerine başka bir anayasa koyacağım.
Ne, ne ne koyacağım bunun yerine ne koyacağım? Ne, ne getiriyorum, yahu partinin tüzüğü
ortada, partinin programı ortada. Tamam, teröristim kabul ettim dünyanın en azgın teröristi
benim ya. Bu anayasaya karşı mücadele veriyorum. Peki, yıktım, ne getireceğim yani yerine ne
koyacağım bana birisi söyler mi lütfen. Tuncay Güney’in Ergenekon merkezini mi kuracağım o
anayasanın yerine, lobi belgesini mi koyacağım. Ben ne koyacağım? Bu anayasayı kaldırıp
yerine ne getireceğim ben? Nerde, hani siyasi amaç, maddi gerçek, nerde ne koyacağım, bu
anayasanın yerine ne konulur Sayın Özese, başkanım ne konulur? İddianamede gördünüz mü
böyle bir şey? Bu anayasayı ortadan kaldıracağım tamam, meclisi ıskat ettim. Sapanımı taktım
cebime benim dul ve yetim aylığı bağlanarak benim okumamı sağlayan TBMM’yi ıskat ettim,
cebir ve şiddet de kullandım. Sapan taşını attım, yıkıldı ortalık ee. Ne koyacağım yerine ya?
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırdım, ben ne yapacağım ya? Seçim olur ben ne
demek ortadan kaldırmak falan, seçime gideceğiz, halka soracağız. Halk karar verecek ya. Seni
aldım senin yerine koydum diyecek. Ne yapacağız yani başka? Nerde hangi kitapta, hangi
çalışmada, hangi yazıda, nerede rastlamışlar? Bu azgın teröristin bir adım sonrası, e tamam
geldik geldik geldik sonuca geldik hadi tamam, azdık kudurduk, her şeyi unuttuk, hiçbir şey yok
geldik, ne yapacağız yerine ne koyacağız? Bu anayasayı değiştirdik yerine ne koyacağız bizim
metnimiz ne ben neyi savunuyorum? Ben neyi savunuyorum? Yok, hiçbir şey. Ama ben
burdayım. Yerine ne konulacak belli değil, kim ne yapacak belli değil, bu iş benim sapan taşına
kalacak galiba. Meclisin elma ağacından yaptığımız, peki ne yapacağız biz Sayın Başkanım?
Böyle dava olur mu böyle yargılama olur mu sayın başkan? Suçların şahsiliği ilkesi var. ben
tekrar soruyorum 311 açısından hangi eylem, hangi birliktelik ne zaman gelmişim bir araya?
TBMM’nin kapısına ne zaman dayanmışım, ne zaman hazırlık eyleminde bulunmuşum, ne
yapmışım ben? Ne zaman olmuş bunlar, ya en Ankara da 1 milyon kişi topladım. Çağlayan’da 3
milyon kişiyi topladım. Belki sizlerde katıldınız. Demokrasi karnavalı şenlik. İzmir de iki buçuk
milyon insan, Antalya da yağmur yağıyor elli bin insan. Yani insanları dağıtıp yollayıp hadi
anayasayı meclisi her şeyi değiştirmeye karar, böyle şey olur mu başkanım? Bu akıl
tutulmasıdır. Bu çılgınlıktır. Yani toplayacaksınız üç milyon insanı hadi yürüyoruz
demeyeceksiniz, demokrasi diyeceksiniz anti demokratik uygulamaya karşı çıkacaksınız,
Anayasa mahkemesi sizi haklı bulacak, erken seçim istiyoruz diyeceksiniz, erken seçim olacak,
sonucu sükûnetle kabul edeceksiniz. Örgütlenmek lazım, yenilenmek lazım çalışmak lazım
diyeceksiniz kendinize bir siyasi hedef koyacaksınız, terörist olacaksınız. Bu AKP kafasının
29
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:30
ürettiği bir paranoyadır. Bu zulümdür. Böyle bir şey olabilir mi? Dünyanın en büyük sivil toplum
katılımını gerçekleştirdik. Dünyanın en büyük sivil toplum katılımı 1 milyon 300 bin kişi, adı
soyadı Internet sitesinde hepsi yayınlanıyor böyle bir örgüt olur mu? Örgüt diyor. Terör örgütü
diyor. Biz adını nerden aldık? Biz hani şimdi Başbakan’ın etimolojik olarak çok sevip kullandığı
sürekli kullandığı biz kelimesi, biz adı nerden geliyor? Oda suç unsuru ya. Biz, iki Mustafa kemal
vardır, biri ben, et ve kemik geçici Mustafa Kemal. İkinci Mustafa Kemal onu ben kelimesi ile
ifade edemem, o ben değil, o memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için
uğraşan aydın bir topluluktur, o topluluğun adı bizdir. Ordan aldım. Seçim bitti bize mailler
yağmaya başladı. Gördün mü kaç kişi olduğunu hee al say. Çocuklar evin penceresinden slogan
üretmişlerdi, 9 yaşındaki kız çocukları, üç kız çocuğu, Tayyip baksana, kaç kişiyiz saysana diye.
Seçim sonucu böyle çok oyla çıkınca yanıt, kaç kişisiniz saysanıza ulan siz zaten kaç kişisiniz?
Ben de dedim ki biz kaç kişiyiz. İşte bu. İşte bu. Şimdi de Recep Tayyip Erdoğan kullanıyor, biz
diyor, biz. Çok büyülü bir sözcük, değişim gibi içini doldurmazsanız altında kalırısınız. Müthiş bir
şey. Peki, burda savcı etiği yargıç etiği üzerine bir sürü konuşmalar yapıldı. Bangolar etikleri
diğerleri hepsi konuşuldu. Burda bir sürü kez savcı beylerle ilgili suç duyurusunda bulunmak
istedik. Hiçbirisini kabul etmediniz. Hepsi bu dava burada sizin takdiriniz tabi ben bir şey demem
yani eleştiriyorum yani. Bu davada bir tek suç duyurusunda bulunsaydınız bir tek suç
duyurusunda, davada bunların hiçbirisi önünüze gelmezdi olay olarak. Suç işleyemezlerdi. Suç
işleyemezlerdi. Ama gene işleyecekler size söyleyim, çünkü artık sonuca ulaşmak için her yolu
mubah noktasındalar. Bunun da hukukla açıklanabilir herhangi bir şekilde karşılığı bulunabilir bir
değeri yoktur. İnsan o noktaya geldi mi tamam canım yani hayatta kaldığımıza şükrediyoruz
zaten. Hayattayız, yaşıyorsak şükür yani yapacak bir şey yok. Çıkmadık candan umut tükenmez.
Eskimoların dediği gibi en son umutlar ölür diyorlar. O beyaz dünyada yaşıyorlar umuttan başka
ne var. Şimdi ben de soruyorum diyorum ki, yani bu umudu ne için hapse attınız? Umut niye
hapiste? Nedir sorun? Niçin onu hapiste tutuyorsunuz? Gözümden anladınız suçluluğumu,
inandınız kaçacağıma, delilleri karartacağıma, her şeye inandınız, şimdi soruyorum Sayın
Başkanım, benim suçum ne? Ben niye burdayım? Ben niye burdayım? Adil yargılanma hakkı,
ezberledim hepsini, kitaplar okudum. ( 1-2 kelime anlaşılamıyor) diye bir müthiş, bunu hukuk
fakültelerinde okutuyorlar mı hala bilmiyorum. Müthiş. İnanılmaz etkilendim. Dehşet bir şey yani
hukuk felsefesi ve hukuk sosyolojisi açısından inanılmaz bir şey dehşet. Mesela, anarşizmi falan
anlatıyor o kadar güzel anlatmış ki, ders notları hem de hocanın ders notlarıymış. Çok
etkilendim, dehşet, bunu okuyan bir insanın böyle bir iddianame hazırlaması, hayret. Bu bölümle
ilgili son sözüm efendim, bundan sonra bir başka sayfaya geçmek istiyorum. Ama o sayfaya
geçişte izninizle bir fıkra okuyacağım, Bizim Karlo fıkranın adı, bir değerli hukukçumuz İsmail
Özmen dünya fıkra antolojisi diye bir çalışma yapmış, çok yararlandım. Kendisine sevgilerimi
sunuyorum. Bizim Karlo diye bir fıkra var, bu iddianame de benim durumumla ilgili şeye çok
açıklık getiriyor. Öyle düşünüyorum yani kendimi birden Karlonun yerine koydum. Tanınmış
insan sinyor Karlo İtalya’da fiat otomobil fabrikasında çalışan kendi halinde bir işçiymiş, Fransa
Cumhurbaşkanı Dogol İtalya’yı ziyaret gelmiş, o gelene kadar da kimse fabrikada Karlonun
varlığından haberdar değilmiş. Programda Fıat fabrikasının gezilişi de var, Dogol fabrikayı
gezerken birden duraklamış, tezgâhın başındaki işçi dikkatini çekmiş, ellerini açmış, oo Karlo
nasılsın merhaba demiş, Karlo da yanıt vermiş vay Çarl sen misin? Samimiyeti de göstermiş,
Dogol ve İtalyan Karlo sarmaş dolaş olmuşlar hasbıhal etmişler, etrafta herkes şaşırmış. Dogol
dönüp anlatmış, Karlo ile biz eski arkadaşız, alman işgalinde birlikte çalıştık. Bize çok yardımı
oldu demiş. İtalyan protokolü hemen durumu idare etmiş, ekselans fabrikanın en iyi işçisi, sinyor
Karlodur. Önümüzdeki günlerde törenle kendisine madalya vereceğiz demiş. Dogol çok
memnun olmuş, Karlo ile vedalaşıp fabrikadan ayrılmış. Herkes Karlonun etrafını sarmış, yahu
sen Dogol’u nerende tanıyorsun, söyle bakalım işte anlat demiş ya işte anlattı ya söyledi ya. Sen
daha önce niçin bize bundan söz etmedin? Çok mu önemli demiş, çok mu önemli? Aradan
30
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:31
birkaç ay geçmiş, olay unutulmuş, bu defa İtalya’ya Amerikan Cumhurbaşkanı Nikson gelmiş,
ona da aynı fabrikayı dolaştırıyorlarmış oda tıptı Dogol gibi birden Karlonun önünde durmuş, vay
Karlo nasılsın demiş, aynı sahne sarılmışlar kucaklaşmışlar, Nikson anlatmış, ben o zaman genç
bir avukattım demiş Karlonun bir işi düştü bana geldi ilk kazandığım dava onun davasıdır.
Müthiş. İtalyanlar yine şaşkın, Nikson gidince Karloyu sorguya çekmişler, anlatsana ya Nikson’u
nereden tanıyorsun canım gençlik yıllarımızda Amerika’ya gitmiştim, başıma bir iş geldi, param
yok genç tecrübesiz bir avukat buldum davayı kazandı. Sonra ben İtalya ya döndüm, fabrikaya
girdim, o da cumhurbaşkanı olmuştu. Yahu insan söylemez mi? Çok mu önemli demiş. Yani
bunu söylemem çok mu önemli. Gel zaman git zaman bu sefer fabrikaya Rusya devlet başkanı
Rusya Devlet başkanı Kosigin gelmiş, dolaşırken Karloyu görmüş, önünde durmuş, var Karlo
demiş sen misin, gene aynı, evet aleksi yine sarmaş dolay olmuşlar. Yine İtalyanlar etrafını
sarmış, gençliğimde biraz komünistlik yaptık bunu da o zaman tanıdım demiş, Karlo. Ya insan
söylemez mi? Ya çok mu önemli demiş. Ben öle çok adam tanırım. Fabrika müdürü kızmış, yani
şimdi nerede ise papayı da tanıdığını arkadaşın olduğunu söyleyeceksin, oo paul en iyi
arkadaşımdır demiş. Atma demişler, tecrübesi bedava. Müdür kızarmış, tamam o halde Pazar
günü Vatikan’a gidelim, bakalım Papa seni tanıyacak mı? Olur, gideriz demiş. Pazar günü
müdür, muavini, Karlo Vatikan’a ziyaret gitmişler. Karlo izin isteyip Vatikan’ın kapısına gitmiş,
nöbetçilerle bir şeyler konuşmuş kapı açılmış, içeri girmiş müdür, muavinine dönmüş, yoksa
papayı da mı tanıyor. Müdür, kim bilir bakalım göreceğiz demiş. Biraz sonra meydandaki
kalabalık dalgalanmış, herkes papayı görmek için hareketlenirken balkonun kapısı açılmış, papa
yanında Karlo ile görünmüş, müdür, muavinine, muavin, müdürüne bakarken Karlo da gözleri ile
kalabalık ile meydan arasında fabrika müdürünü aramış taramış, papa tam duaya
başlayacakken Karlo papanın kulağına eğilmiş, sen duaya devam et bizim müdür yerde yatıyor
gidip bakayım ne oldu demiş. Karlo fırlayıp meydana inmiş kalabalığı yara yara müdürün yanına
kadar gitmiş, yahu ne oldu buna demiş. Müdür muavini başını sallamış, bayıldı demiş. Beni
papanın yanında görünce mi bayıldı. Hayır demiş. Seni papanın yanında görünce bayılmadı da,
arkamızdaki iki Japon sana bakıp yahu bu bizim Karlo yanındaki takkeli adam kim deyince
düşüp bayıldı demiş. Şimdi efendim Tuncay Özkan’ın hayatını yargılarsanız ilişkilerini
yargılarsanız, karşınızda bir amele gibi gözükebilirim, bir medya patronu öyle demişti, yav dedi
bu kollar falan böyle hayırdır bir şey mi yok dedim, çocuklukta pazarcılık yaptım ondan kalma.
Benim yaşam biçimimi tanıdıklarımı, insanları oo 1983’ten bu yana Turgut Özal’dan başlayalım,
Semra hanım, oğulları, çocuklarından başlayalım Korkut Beyden falan gelelim bu tarafa. Herkes
var. cımbızla pıt pıt pıt ee sonuç, sonuç bu iddianame. Ben bunu kabul etmiyorum efendim.
Benim yaşam biçimimi yargılama iznim yok. Sen niye böyle düşünüyorsun, öyle düşünüyorum
ben. Ben öyle düşünmeye devam edeceğim. Sen niye böyle yaşadın? Böyle yaşadım, böyle
yaşayacağım. böyle yaşamaya kararlıyım. Sen beni orda görünce bayılacaksın. Ne yapacağım
canım bayılma. Ayık kal. Böyle iddianame olur mu? Onu niye tanıyorsun, Hurşit Paşayı niye
tanıyorsun? Tanıyorum Hurşit paşayı sen niye tanımadın ki Hurşit paşayı? 1. ordu Başkanlığı
yaptı niye gidip yanına ziyaret etmedin ki ben gazeteciyim, ben gazeteciyim benim, siz tanımıyor
musunuz Hurşit Paşayı? Resepsiyonlarda karşılaşmadınız mı? Yaşar Büyükanıt ile karşılaştı
Zekeriya Öz, elini uzattı merhaba dedi, beni almaya mı geldin dedi falan, görüştüler ya. Gazeteci
olsa nasılsınız efendim sizi bir ziyarete geleyim. Beş dakikanız var mı diyecek. Gazeteciler
sizlerle nasıl tanışıyorlar, beyefendiler gazeteciler nasıl haber veriyorlar? Nerede tanıdılar o
gazetecileri? Nasıl haber veriyorsunuz gazetecilere? Gazetecileri nasıl tanıyorsunuz? Hep
benim gibi işte sizi bir yerde göreceğim diyeceğim ki bey efendi beş dakikanız var mı gelip
sizlerle konuşmak istiyorum bey efendi beş dakikanız var mı sizinle konuşmak istiyorum. Siz
beni çağıracaksınız. Dışarıda yerde çıkıp bir bardak çay içeceğiz. Sohbet edeceğiz
güveneceksiniz, sonra vereceksiniz haberi. Bunun üzerine Cüneyt Arcayürek’in anlattığı çok
güzel şeyler var ama biraz benim telefon konuşmalarına denk düşer o yüzden burda
31
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:32
anlatamıyorum. Bu böyle olmaz. Bu böyle olmaz cumhurbaşkanı haber verir mi, verir. Abdullah
Gül haber vermiyor mu? Başbakan haber verir mi? Bal gibi de verir, veriyor. Vermiyor mu
veriyor. Devlet haber verir mi? Vermez mi canım nasıl vermez devlet haber. Dışişleri Bakanlığı
Alo buyrun Tuncay Özkan, ben Dışişleri Bakanlığı Kafkas dairesi sorumlusu bilmem kim, evet
görüşmek istiyoruz, tabi görüşürüz, şu şirketi durduramıyoruz. Azerbaycan ile Ermenistan
arasında savaş var, bu şirketi durduramıyoruz ne yapıyor çikolata satıyor, stratejik enerji veriyor
ermeni askerlerine, stratejik. Burdan kapıyı kesiyoruz öbür taraftan dolanıyor. Bu da belgeler.
Haber yapar mısınız? Yapmaz mıyım yaparım niye yapmayım. Yapmaz mısınız siz haber
gazeteci kimliğinizi yerinize koyun. Türkiye’nin en büyük firması, dünyanın en büyük sekizinci
firması oldu şimdi. Ermenilere çikolata satıyor şimdi yasak. Türk Dışişleri Bakanlığı da
engellemeye çalışıyor, engelleyemiyor ne yapacaksınız. Haber yaparsınız. MİT Müsteşarı haber
vermek istemiş, biz almayız efendim, nasıl almazsın ya, ne demek o? Bey efendi gelsin
vereceğim. Biz MİT Müsteşarı görüşmek istiyor tabi gittik işte Mustafa’lar gazeteci Mustafa’nın
anlattığı gazeteci takımından sonra bizle de görüştü. Tele volecilerle mücadele ediyoruz, başarılı
olamıyoruz. Tele vole de bizim televizyonda yayınlanıyor. Bende medya grup başkanıyım. MİT
Müsteşarı rahatsızlığını anlatıyor. Tele vole kültürü yani bunları izleyince benimde canım
komünist olmak istiyor dedi. Adam anlatıyor, biz diyor böyle bir karar aldık bunu yapın lütfen.
Tele vole. Hani tele volelerin içinde iller tanıtılmaya başlandı. Hani kültürel şeyler kondu. Bunları
biz yaptık. Biz koyduk. Devlet haber vermez, devlet konuşmaz, devlet dediğiniz insan ya. Bir de
yönetiyor her gün sabah saat 11’de toplantı yapıyorlar asayiş toplantısı. O toplantının gereğini
yerine getiriyorlar. Hayır, almam, yapmam. O zaman gazeteci değilsin. Böyle şey olmaz. Böyle
bir yargılanma olmaz. Yaşam biçimi, meslek kuralları, ailemiz her şeyimiz, her şeyimiz burada
biz yargılanıyoruz. Böyle bir şey olabilir mi? Tanıdıklarımdan yargılanmıyorum işin kötü tarafı,
tanımadığım insanlar nedeniyle yargılanıyorum en çok kızdığım şey de o. Bir sürü insan
tanıyorum. Onlarla ilgili bir problem yok ama tanımadıklarımdan dolayı yargılanıyorum. Böyle bir
şey olabilir mi? Ben bu bölümü bir mesleki atıfla bitirmek istiyorum. Sedat beyin gelmesini
bekledim. Wotergate skandalı, skandalın bir tarafından Amerikalı işte ajanlar köstebekler
yakalamışlar, derin gırtlak demiş ki FBI Demokrat Parti’yi dinliyor. Derin gırtlak kim FB kim devlet
görevlisi, FBI görevlisi. Gelmiş demiş ki devlet Demokrat Parti’yi dinliyor. Bununla ilgili yayınlar
başlamış yedi yıl sürmüş süreç. Amerikan devlet başkanının istifasına kadar giden süreçte
Amerikan Federal Cumhuriyet Savcısı yani başsavcı. Amerikanın Başsavcısı. Telefonu
kaldırmış, gazeteciye, gazetenin patronu hanımefendi, söyle o patronuna demiş, onu meme
uçlarından tavana asarım, gelir gider durmaz tecavüz ederim. Eğer bununla ilgili bir tek haber
daha yaparsanız başınıza öyle dertler açarım ki bunun altından kalkamazsınız. Teybe
kaydetmişler bu sesi. Hemen götürmüşler patrona basmışlar düğmeye, patron demiş ki ya adam
çok dehşetli konuşuyor, söylediklerini yapabilir mi? Demişler ki valla işte başsavcı, siz yayınınıza
devam edin oda elinden geleni yapsın demiş. Gazetecilik böyle bir şeydir. Siz yayınınızı
yaparsınız adam da elinden geleni yapar. Niye yayın yaptın, ben elimden geleni yaparım. Ama
birisi tutup beni yani muhalifini kendi eli ile değil, devlet eli ile susturmaya kalkıyorsa orada isyan
ederim. Benim sığınabileceğim neresi var sizden başka? Ben bu güne kadar yargı sayesinde
yaptım muhalefet görevimi. Siz olmazsanız ben nasıl muhalefet görevi yapabilirim. Zorba
çıkıyor, kamu yöneticisi de çıkıyor, kamu yöneticisi de çıkıyor, zorba. Özel sektöründe çıkıyor
zorba, çıkıyor. Burda bir şike dosyası var, Ali Fevzi Bir diye bir adam var televizyona çıktı
resmen apaçık, keserim doğrarım asarım, bir şike dosyası yazdım. Kadıköy savcılığından aldım.
Savcılar o savcılık o savcılığa o savcılık o savcılığa gönderiyor, dosyaya kimse bakmıyor.
Kadıköy savcılığından aldım. Haberi yaptım. Ortalık birbirine girdi, hakkımda 32 tane dava açıldı,
az kalsın ben mahkûm oluyordum. Az kalsın ben mahkûm oluyordum haberi yaptığım için. Şimdi
şike diye aynı ekibin Almanya da ortaya çıkartılan başka bir şeyi devam ediyor. Gazetecilik böyle
bir şey. Bunu niye yaptın? Yaparım ya. Nerden aldın? Sanane, sanane. Yasa ortada, her şey
32
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:33
ortada. Onu nerden aldın, milli Güvenlik Kurulu tutanağının nerden aldın? Alırım ya. Alırım.
Çekiç güç ile ilgili şeyi nerden aldın, söylesem dudakları uçuklar. Kimden aldın? Olacak iş değil.
Ha Tuncay Özkan’ın yaşam biçimi yargılanacak, buyrun yargılayın. Ama buna yasalar izin
vermiyor. Peki, bu iddianame ne? Yaşam biçimi. Bu nasıl olacak. Turgut Özal, diyorlar ya bu gün
Özal’ın mözalın devamıyız diye çeyreği edemezler çeyreği. Çeyreği edemezler. Çeyreği
edemezler. Turgut Özal’ın çeyreği olamazlar. Turgut Özal bakardı, Tuncay nerde, Tuncay geldi
mi? Tuncay’ı çağırın basın toplantısı ben gelmeden başlamazdı, Cumhuriyet pravdaydı ama
adına pravda diyordu ama Cumhuriyetin varlığı onun için Hürriyet’ten de diğerlerine daha
önemliydi. Çünkü o muhalefet olmazsa kendisinin olmayacağını bilecek kadar akıllı bir adamdı.
Şaşarım bu günkü akılsızlıklara, şaşarım bu günkü bu divane işlerin sahiplerinin kendilerini
Turgut Özal’a benzetmesine. Yeminle söylüyorum çeyreği edemezler. Teşekkür ederim efendim.
Bir ara vermek istiyorum beş dakika ondan sonra son bölümüne geçeceğim, savunmamın son
bölümüne geçeceğim.”
Duruşmaya kısa bir ara verildi.
Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.
Sanık Ahmet Tuncay Özkan sorgu ve savunmasına devamla.
Sanık Ahmet Tuncay Özkan sorgu ve savunmasının devamında:” Efendim bu bölümde
sizlere kitaplarımdan bu güne kadar yazdığım kitaplardan birer örnek ve iddianame de benimle
ilgili yer alan hususlarla ilgili bir anlatımla ekleri yer alacak, bununla ilgili bir de CD’ im var, bazı
şeylerle ilgili ondan da yararlanacağım, arkadaşlarım yardımcı olacaklar ama gelince ben
söyleyeceğim sırası. Sayın Çalmuk size de kitaplar, evet daha önce vermiştim ama tekrar bütün
bir seri halde bulunsun diye ilettim bir de elinizdeki kitapların içinde Ergenekon çok gizli örgüt
nasıl kurulur diye bununla ilgili yeni bir kitap var. burda yazılmış üçüncü kitap oldu. Bu kitap 3.
kitaptır, bir tanesi Danıştay cinayeti, Cumhuriyet’e saldırı ile ilgili bir kitaptır, ikinci kitap Tuncay
Güney ile ilgili kitaptır, bu da Ergenekon çok gizli örgüt nasıl kurulur diye bir kitaptır. Burda sayın
savcıların da ilgileneceği bazı detaylar var onlara iyi tetkik etmelerini tavsiye ederim çünkü
buradaki dosyalardan alındı ama benim bilgilerimle de yoğrulduğu için bazı şeyler size ufuk
açabilir. Bazı Internet sitelerinden elde ettiğimiz avukatlarımın elde ettiği bazı veriler de yer alıyor
burda. Açık kaynaklardan ve dosyalardan yararlanılarak elde edilmiş bir çalışmadır tavsiye
ederim. Şimdi efendim, Şahin Mengü 1980’li yılların sonunda benim avukatım olarak adamın
başına gelmeyen şey kalmadı. 2009’da da başına gelmeyen şey kalmadı. Şöyle söyleyim, bu
kıyamet mahkemesi duydunuz mu 50 Trilyonunuz çalındı kitabı dönemin devlet bakanı Mehmet
Ali Yılmaz’ın bakanken yazılmıştır kendisi. Hayali ihracat yaptığına dair savlar içeriyor. Ve
belgeler var, bende bu belgeleri TBMM hayali İhracatı araştırma komisyonundan almışım. Aman
efendim Mehmet Ali Yılmaz hemen dava açtı, yok böyle şey falan, belgeleri koyuyoruz.
Belgelerin orijinalleri isteniyor ama bir türlü bulunamıyor. Biz İstanbul’a geliyoruz mahkemeye
duruşmaya çıkacağız peşimizde adamlar, öyle bakma böyle bakma, öyle durma, falan. Bir sürü
şey. Duruşmalar ilginç geçiyor, dört yılın sonunda ben o belgeyi ne yapmışlar biliyor musunuz?
Adli sicildeki dosyayı bu raftan almışlar karşı rafa koymuşlar dosya bulunamıyor. Çok büyük
çabalarla gerçi o çabaları yazsak ondan ayrı kitap olur yani. Çok büyük çabalarla gazetecilik
çabaları ile bulduk. Koyduk ve çok güzel bir beraat gerekçesi çok güzel böyle gazeteciliğin
önünü açan, ufkunu açan bir beraat gerekçesiyle aldık. Şimdi burda neler var birazdan size
anlatacağım. Burda herkesin hayali ihracatı var, PKK’nın hayali ihracatı var, burda diğer
örgütlerin hayali ihracatları var. Yani, adının önüne İslamcı koyan, adının önüne solucu koyan,
adının önüne başka şey koyan şirketlerin hayali ihracatları var. Şimdi bu belgeler geliyor, yargıç
bana sordu, bu belgeyi nerden buldunuz Tuncay bey, dedim ki sabah kapıyı açtım, paspasın
üstüne bırakmışlar. Hakikatken öyle belge de geliyor. Sabah bir açıyorsunuz kapıyı paspasın
üstünde bir zarf, açıyorsunuz belge. Örneğin öldürün o gazeteciyi ye dair bir kısım belgeler bu
Türkiye’de İslami Fundamantalist terör. İslami hareket yada adına Hizbullah diyeceğiniz terör
33
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:34
faaliyetlerinin başlangıcı ile ilgili kitaptır. Çetin Emeç’in suikastını anlatır. Olayın bıçağın iki
keskin tarafı var birisi kaçakçılık, birisi İslami hareket adlı örgüt. Bununla ilgili belgeler çok
ilginçtir mesela bir gün hakikatken evimin kapısını açtığımda paspasın üstündeydi zarf. Hiç
unutmuyorum sarı bir zarf. O zarfı açtım, içinden çıktı bir kısmı. Bir kısım bırakılır, bir kısmı
Cumhurbaşkanı sizi çağırır, bir kısmı başbakan sizi çağırır, bir kısım Türkiye Büyük millet
meclisindeki çalışmalar sırasında elinize geçer, gider alırsınız örneğin TBMM’de komisyon
çalışmaları gider izlersiniz. O komisyon çalışmalarından çok şey çıkartırsınız. Size bir olay
anlatmak istiyorum. Plan bütçe komisyonunda bir çalışma var. ne çalışması KİT denetimi
yapılıyor. KİT denetimi yapmak ne demek. TBMM’de bütçeden pay alan kurumların denetimleri
yapılıyor. Ben BOTAŞ’ın bütçesini dinliyorum. Gazeteci olarak Parlamento muhabiri böyle
dinliyorum. O sırada bir laf boru hattı nasıl kaybolur kardeşim. Boru hattı kaybolur mu ya.
Türkiye de bir tane boru hattı kayıp. İzmit’le Haramidere arasında döşemişler, on milyon dolar
ödemişler, 79’da İslam kalkınma bankasından Necmettin Erbakan almış krediyi, şirket 12
Eylül’den sonra ihalesi çıkılmış her şey bitmiş teslim edilmiş, boru hattı kayıp. Duyar duymaz
araştırmaya başladım. Her şey gizli Türkiye’de bütün bu belgeler gizli. Gittik çalıştık ettik, bulduk,
belgeler, getirdiler, verdiler yaptılar ettiler falan filan çıktık yola. Boru hattını bulma yolculuğu,
boru hattının üstünde gecekondular var. boru hattının amacı karayolu taşımacılığını ve can
kayıplarını trafik kazalarını özellikle İstanbul İzmit arasındaki can kayıplarını ortadan kaldırmak
için benzini pompa ile Haramidere’ye aktarmak Haramidere’den tankerlerin dolumuna izin
vererek İstanbul trafiğini rahatlatmak. Bir kez kullanılmamış, bir tek kez. NATO hattına paralel
döşenmiş, Türkiye Büyük Millet Meclisi bunun için, bu boru hattının bulunabilmesi için komisyon
kurdu bizim haberimizden sonra. Ben şirket kapanmıştı, şirketin mütaahhidini buldum,
mühendisini buldum, döşeme çalışmasını yapanları buldum. Ortaya çıkarttım. Boru hattı orda
ama artık kullanılması mümkün değil. Ölmüş, on milyon doları boru hattı olarak gömmüşüz.
79’un parası ile on milyon dolar. Şimdi bu çalışma nerden buldun Tuncay Özkan, ya meclisten
aldım işte. Meclisten buldum. Bütün belgelerin üstünde gizli damgası var. var. İşte dosyada var
bir sürü gizli damgalı olan belgeler var. Bir kısmı sahte, bir kısmının şeyi yok. E sen Tuncay
Özkan bu belgeleri Genelkurmay’dan, peki o belgeler Genelkurmay’da var mı? O belgeler
Genelkurmay’da var mı? Görüştüğünü iddia ettiğiniz kişilerin ellerine o belgeler geçebilir mi?
Provayt konfırt ile ilgili belgeleri nerden aldın? Yahu her yerde var onlar. TBMM’nde bununla ilgili
üç tane gizli görüşme yapılmış. Büyükelçiler gelmişler görüşmüşler çıkmışlar. Provayt konfırta en
çok karşı çıkan dönemin muhalefeti, kim Abdullah Gül, Necmettin Erbakan, Recep Tayyip
Erdoğan, Çekiç güç, hatırlayın meclis birbirine giriyor. Muhalefette belge olmaz. Muhalefet belge
vermez mi zannediyorsunuz. Böyle bir şey olabilir mi? Bir dönem düşünün bu kitabın sonunda
hani o bir dönemin çok ünlü MİT raporu var ya. Mehmet Eymür’ün yazdığı, hani yazılış gerekçesi
sadece o eski Genelkurmay Başkanının Cumhurbaşkanlığına adaylığını ekarte etmek. İşte
bunlar hep haber olduğu için söylüyorum artık, Emel hanımın adını karıştırmak, dönemin işte
Genelkurmay başkanı ile Emel Sayın arasında ilişki vardı falan filan diye yazılan şey var ya
rapor, bu kitabın eki. O zaman mecliste bununla ilgili komisyon kurulmuştu, espri şuydu ya MİT
raporu simitçide var, simitçi, MİT’çi. Her yerde var susurluk raporu. Çıkmış benim talebimi
söyleyeceğim, Ya susurluk raporunu önce benim yaptığım programda açıkladı Başbakan. Geldi
rapor sonra Radikal Gazetesi ve diğer gazeteler ek olarak dağıttılar. Çok gizli susurluk raporu
bulunmuş, yapma ya Allah’ını seversen ee, sen almadın mı o susurluk raporunun eklerinden bir
tane gazetede, Radikal Gazetesinin dağıttığı ekten almadın mı? Benim arşivimde var senin
arşivinde niye yok? Ne yapacağız şimdi? Bakın o zaman nasılmışım? Benimde saçlarım
siyahmış o zaman. E şimdi bende diyorum ki bunun ekinde var, ne yapayım şimdi bir de bundan
dolayı beni yargılayın bakın suçumu ikrar ediyorum. 1. MİT raporu kitabın ekinde var. çok gizli
de damgası var. Terzi Müberra’nın anlattıkları da var. Emel Sayın ile paşa birlikte oldu dediler
yalan çıktı, yalan çıktı ne oldu paşa Cumhurbaşkanı adayı olamadı. Niçin rapor yazılmış bunun
34
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:35
için yazılmış, ee gazeteci bunu kitap yapmaz mı? Hayır, üstünde çok gizli damgası var. ne
alakası var. ne alakası var. yani mahkemelerin bazı konularda açıklama yapma ihtiyacı olmaz
mı? Burda da yaparsınız başka türlü de yaparsınız. Öyle davalar, öyle şeyler olur ki, o
açıklamayı başka türlü yapma ihtiyacı da hissedersiniz. Buna halkla ilişkiler diyoruz biz buna.
Halkla ilişkiler faaliyeti. Mahkeme başkanlarının da bu hakkı var. suç, demek sen Tuncay
Özkan’ı gazeteci muhabir çağırdın, odanda bir de ona dedin ki bu böyle o öyle oovv başkanı da
al içeriye, Tuncay’ı da al içeriye. Dünyada böyle şey görülmüş değil. Bunun adı böyle bir şey
olamaz. Böyle bir şey olamaz, böyle bir şey yok. Selçuk Parsadan ben Türkiye Büyük Millet
Meclisi kütüphanesini çok seven ve kullanan gazetecilerden bir tanesiyim. O parçalanan yok
ettikleri arşivimde Yassı ada tutanaklarının tamamı vardı. Sahaflardan alınmış ne kitaplar, neler
vardı. Aman Allah’ım yüreğim yanıyor. Yüreğim yanıyor yani yasındayım hala. Burda Adnan Bey
ile bazı aydınların entelektüellerin para ilişkileri var. yalanlanmamış para ilişkileri. Hepsi
doğrulanmış para ilişkileri. Örtülü ödeneğin nasıl kullanıldığına dair bir örnek. Nereye geliyoruz,
Adnan beyden alıyoruz Tansu Çiller’e geliyoruz. Dönemin başbakanı Tansu Çiller örtülü ödenek
kullanıyor. Yazıyor bir de Selçuk Parsadan diye bir adam çıkmış ses taklit ediyor ve canına
okumuş ortalığın. Babası anılarını bana anlattı. Selçuk Parsadan’ın babası büyük doğu emniyeti
diye MİT’in bir yan kolu var. görevli. Adnan Bey Üsküdar’a İstanbul’a geldiğinde hani Suzan
Sözen ile buluştuğunda üç kişi duruyor. Biri apartmanın girişinde ikisi kapıda. Bunlardan birisi
Selçuk’un babası. Milli Emniyet Hizmetlerinden. Bunlar yazılır mı kardeşim, yazılır kardeşim
kitap işte ya. 560 000 adet sattı, 560 000 adet. Hepsi belge, hepsi belge. Tansu Çiller, belki
başbakanlığı sırasında benden çektiğini kimseden çekmemiştir. Sorun kendisine, size yanıt
versin, bir gece hiç unutmuyorum oturuyoruz evde telefon çaldı, hanımefendi Tansu hanım, dedi
ki Tuncay bey bir gazetecilik filmi seyrediyorum, aklıma siz geldiniz, size teşekkür etmek istedim,
onun için rahatsız ettim bu saatte. Hanımefendi rica ederim dedim, nasılsınız iyi misiniz,
nerelerdesiniz, ne yapıyorsunuz? Başbakan şimdi dinlemeye düşsek, yandık yahu. Allah
korusun valla. Ben bunla nasıl mücadele edeyim. Neyi yargılıyorsunuz neye bakıyorsunuz böyle
bir şey olabilir mi? Çetin Emeç bir gazeteci büyüğümüz, öldürün o gazeteciyi adı. Türkiye deki ilk
İslami hareketler ilk İslami cinayetler. Kum kentinde eğitim almışlar, gelmişler Türkiye de insan
doğruyorlar. Öldürüyorlar, Çetin ben onların kurbanlarından biri. Suriye asıllı da bir kaçakçı var.
bazı haberler nedeni ile kaçakçının canı sıkılmış, bunlarla temas kurmaya çalışıyor, kurup
kuramadığı belli değil aydınlatılamadı. Ama dosyada her şey dosyada var. Her şey dosyada. Ve
biz bu cinayeti kitap, altın kalem ödülü kazandım. Kalemimi Ergenekon soruşturması sırasında
yok ettiler. Yok ettiler. Kıyamet Mahkemesi, Rüştü Koray ödülü aldım iki kez. Mülkiye mezunları
bilir Rüştü Koray ödülünün ne demek olduğunu. İki kez. Birinde Uğur Mumcu ile birlikte aldık,
katledildiği sene verdiler, bana vereceklermiş ama Uğur abi katledilince, usta çırak ilişkisi içinde
verdiler. Allah razı olsun. Ödülü yok ettiler. Bu hınç ne neyi yok ediyorsunuz ya? Yok, ettiler
ödülü. Yok ettiler ödülü. Yok, ödül yok. Devletin görevi bu gibi cinayetlerin kanıtlarını bulmak
değil midir, devlet İslami hareket adına uçlarına susturucu takılmış silahlarla cinayet işleyen
çetelere karşı bu kadar çaresiz midir, yoksa devlet dediğimiz şu büyük aygıta takılan başka
susturucular varda biz mi bu susturucuları bilemiyoruz. Uğur Mumcu, Aksoy cinayeti,
Cumhuriyet 21 Ocak 1991. muammer Aksoy’u tanıdınız mı? Ak saçlı adamı. O küçücük adamı,
dev adamı, dev yürekli adamı tanıdınız mı? Bir tanısaydınız. Ankara da onunla bir kere
konuşsaydınız, yeryüzüne indirilmiş bir başka insanlardan olduğunu anlardınız. Öyle bir imanlı
inançlı yürek, öyle bir hukuk dimağı, bir aydınlık yolda yürürken aydınlıkla beraber yürüyen bir
insan. O ak saçlarından aydınlık saçarak ilerleyen bir insan. Ben Cumhuriyet’teydim
öldürüldüğünde ilk giden gazetecilerden bir tanesiyim. Olay yerine giden, Uğur Abi resmi taşıdı,
Uğur mumcu cenazede Muammer Hocanın resmini taşıdı. Ne olacak şimdi? Televizyona çıkıp
diyor ki Muammer Aksoy evine atılan bomba ile öldürüldü, hadi ordan be. Adı tusam mıymış,
tuksam mıymış ne karın ağrısı, kurmuş bir tane aman artık adını bile söylemekten şey
35
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:36
yapıyorum. Çok biliyor, faili meçhul cinayet biliyor. Hayır efendim hayır. O Ahmet Agrefi dedikleri
adam var ya İran Büyükelçiliğindeki adam o tabanca ile geldi oraya. Söyleme sus niye? o yaptı
yahu, elli küsur tane aydınımızı öldürdü. Raporları her yerde var, kitaba koydum. Onlar yaptılar
yahu devrim ihraç ediyordu arkadaş. Bileceksin ama karşı çıkmayacaksın, katillerin katilliğini
bileceksin ve susacaksın, Abdi İpekçe belgeseli hazırlıyoruz, Nüket İpekçi ile tanıştım kızıyla.
Tarih, zaman katillerin katilliklerini alıp götürmez dedi. Katil hep katil olarak kalır. Bu kitabı yazdık
Evren Değer ile birlikte. Biz hepimiz onu usta kendimizi çırak biliriz. Köşesinde Mustafa Balbay
yazıyor. Oturduk yazdık, okuyun, okuyun da ön yargılardan kurtulun. Şimdi bizim buraya
yazdıklarımızı TRT de dizi, biz diyoruz ki ya bir toplumda kamplaşmaya yol açıp laik anti laik
çatışması yaratmak istiyorlar. Uğur Mumcu’nun cenazesini bunun için kullanmak istiyorlar bu
oyunlara gelmemek lazım. Şunu bir okusanız, bir okusanız şunu iddianameye yazdıklarının
hepsini burdan alıntı olduğunu göreceksiniz. Onlar demokrat ben tukaka. Yazık değil mi bana?
Uğur Mumcu vakfı kalem ödülü verdi. Yok, yok, niye yok Sayın Başkanım, niye benim
kalemlerime ne oldu? Benim ödüllerime ne oldu? Ne yaptılar niye bunu yapıyorlar? Neden
yapıyorlar? Niye suç işliyorlarsa bunu ondan yapıyorlar Sayın Başkanım? Başka türlü olmaz.
Efendim her şeyi biliyorlar, her şey ellerinin altında. Bakın burda CIA Kürtleri, Kürt devletinin gizli
tarihi, 22. baskı. Kaç baskı yaptığını ben bile bilmiyorum artık. Oturmuşuz Şubat 2006’da 22.
baskısını yapmışlar. Gizli belge nerde kullanıl, ben devletin papağanı mıyım, belgeyi alırım,
bulurum, gönderirler, giderim kütüphanede araştırırım. Belge gelir bakarım onu tek çek ederim
bakarım doğrularım başka kaynaklardan hepsinden çek ettikten sonra da kitabıma koyarım. İşte
burada kitap. Bakın 300 tane dip notu var. alanında yazılmış tek kitap CIA Kürtleri, Kürt
devletinin gizli tarihi. Biraz ayrıntısına gireceğim sonra ama şimdi bilin diye söylüyorum. Ne
olmuş ordaki Türkmenlerin durumu, Türkiye nasıl gözlüyor, toplantılarda neler konuşulmuş, ya
vakayı newsci olurum ya. Gazeteci dediğiniz araştıracak, perde arkasına girecek, inceleyecek,
kendi bilgisi ile yoğuracak, ortaya koyacak, gazetecilik değil araştırmacı yayıncı da olsanız bunu
böyle yapacaksınız. Vakayı news Anadolu ajansı açıklamalarını ben ne yapacağım de kitap
yapacağım onları, Anadolu ajansı yapardı o zaman tarih kitaplarında dolu onlar öyle. Şeytanın
ayrıntıya sakladığını bulup çıkaran adamdır gazeteci. Oda şeytan ile mücadele ile olur. Bu nasıl
bir şey, bu nasıl bir vicdan, bu nasıl bir akıl ki, buralarda yayınladığımız, buralarda
yayınladığımız her şey, ya bunların kıymetini yurt dışında biliyorlar. İnsanlar bunları çeviriyorlar,
biz bunları Türkçe yayınlıyoruz, insanlar İngilizce’ye çeviriyorlar yayınlıyorlar ya. Burda da
ellerine bir tane spatula almışlar o pirzola döven aletten, kafamıza vuruyorlar, yazma, söyleme,
sus, konuşma, yapma, bu nedir ya, bu kin ne bu hırs ne, bu hınç ne? Entrikalar tarihi, kitap var
elinizde. Savaştan önce yazdım, savaşa yetiş aman savaşa geliyor mutlaka yazmam lazım,
mutlaka yetiştirmem lazım, bu Türkiye için bir felaket olacak, aman Türkiye savaşa girmesin,
aman Türkiye’nin bu savaşta işi yok aman kardeş katline Türkiye bulaşmasın. Bunlar çeker
giderler biz yüz yıl sonra da bu topraklardayız. Aman olmasın, aman olmasın, öyle mi ya aman
olmasın ha, aman olmasın, aman olmasın peki aman olmasın peki al başıma geleni, 556 tane
dip notu var kaynağı var 556 tane. Akşam eve gittiğinizde ne olur şöyle bir bakın, o dönemin
Genelkurmay’ı o dönemin yerleşik nesi varsa karşısındadır. Yanlış yapıyorsunuz sakın bu oyuna
gelmeyin Türkiye’yi bu savaştan uzak tutun. Neler, başlıklarından söyleyim size. ABD Ortadoğu
Kürt devleti, Türkiye nasıl ve neden bu noktaya geldi, Türkiye’den görünen Irak, Irak’ta durum,
Kürtlerin savaşı Türkmenler ve tarihçesi, ABD’nin Ortadoğu ve Basra körfezi politikası, petrol,
tarih, petrolün tarihi, yedi kız kardeşler, petrol işleri yağlıdır. Son pazarlıklar, ilk pazarlıklar, ne
yapılmak isteniyor, ne olacak, çekiç güç, çekiç güçten çıkış, Clinton dönemi, Clinton döneminin
çevreleme siyaseti, niye Gürcistan’a gitmek istiyorlar. Niye Gürcistan üzerinde oyun oynuyorlar?
Türkiye’yi niye ordan çeviriyorlar, niye alttan dolanıyorlar, ne istiyorlar anlatmak için gece gündüz
çalıştın mı Tuncay? Çalıştın, al sana, al, al. Burda. Al sana gece gündüz çalışıp kitap yazarsın
ha, ah sana. Getirdiler buraya attılar. Al sana, ben Erzincan Kemaliye Dutluca Nahiyesi, eski adı
36
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:37
Tafta, yeni adı Demirköy olan yerdenim. Memleketim orası Ankara’da doğdum büyüdüm, ama
baba kütüğüm orası. Erzincan, Kemaliye, Aşutka derler, Taftu derler, oralıyım ben. Bilirim
oraların hepsini. Dedem köy enstitüsünde öğretmendi. Biz ben oraları karış karış bilirim dağları
bilirim adlarını bilirim, adlarını bilirim, madenleri bilirim. Ağaçları bilirim, mavi ardıçları bilirim.
Meşeleri bilirim, otları bilirim. Gavur dikeninin bilirim, sarı kızı bilirim. Fırat’ın nehrinde yüzdüm.
Sarıkız şeyin adı ya otun adı. O ottan böyle üfelersiniz, otu üfelersiniz başkanım ırmağın başına,
alabalıklar onu yuttu mu, iki dakika sonra böyle karnını döner, siz de gider kulaklarına basar
alırsınız akşam yemeği çıkar. Sarı kantaran diyorlar. İşte doktor orda, otun adı sarı kantaran
depresyon tedavisinde kullanılıyormuş. Otun atı sarı kız. Ben oralardan bilirim, benim köyüm
Türkmen köyü. Ben Türkmenim, yanımızda Kürt köyleri var, ermeni köyleri karşıda in şepik
sabuga, göçmüşler eski ermeni krallığı derler onun üstünde bizimkiler oturuyorlar nasıl olmuş?
4. Murat sefere giderken bizimkiler azap asker olarak onlarla gitmişler dönüşte o kadar çok
kırılmışlar ki, padişahım bizi Fırat’ın öte yakasına geçirme aslen Pertek, Harput, onun da aslı ehli
beytten taa Afganistan’ın oralardan çıkıp gelir. Horasan ellerinden, 637’de gelmişler Anadolu’ya
yerleşmişler. Lakabımız keleşoğulları. Keleşoğullarının bizim boya verilen lakabı hacı
memmetgiller, salihagiller böyle bölünmüş parçalanmış, biz her şeyimizi biliyoruz. Ocaklarımız
belli. Ne olduğu belli. Her şey var. bizde her şey belli. Karşımızda da köyler var ermeni köyleri, in
şepik samuga. Ayaklanmışlar, biz eski Dersim hudutları içindeyiz yani. Sonra Erzincan
Kemaliye’ye bölmüşler. Ayaklanmışlar, bin yıllık komşuluk ettikleri insanların gelmişler köyünü
basmışlar, çocukları kadınları camiye ağıla oraya buraya doldurmuşlar ya, bizim köyde ne
yapmışlar biliyor musunuz çocukları haç biçiminde kazıklara oturtmuşlar, köyün girişine ve
çıkışına koymuşlar. O acıları dinleyen bir çocuk olarak oturdum Ermenilerle kardeşlik üzerine
Nazlıcan için Nazlıcan gibi çocuklar için kinle nefretle büyümesinler diye yaraya tuz bastım diye
kitap yazdım. Nazlıcan’ıma kızıma ithaf. Ona mektup gibi yazdım. Hata ettim, büyük hata
etmişim, Hrant Dink’ten alıntılar var, Hrant Dink dostumdan, benim arkadaşım Hrant, onu
katleden alçak, hayasız, namussuz, köpek. Onu katleden namussuz. Hrant ile benim ermeni
sorunu konusunda burda itirafı var birlikte karşılıklı yüzde doksan dokuz anlaşmışız. Bu bir
emperyalist tezgahtır. Acılar ortaktır, kandan kına yakılmaz, yaranıza tuz basacaksınız ama
yolumuza devam edeceğiz. Hrant Dink’ten bölümler var burda. Hrant’ı niye öldürdüler, çünkü
Hrant Emperyalistlerin Ermeni oyununa karşı çıkan tek ermeni aydındı. O tezgahların
arkasından gerçek çıkar bir gün. Çıktığı vakitte bu gün şeytanla aynı yatakta olanlar çarpılırlar.
Demişim ki, arka kapağını okuyorum kitabın. Bu da onlarca baskı yaptı sonra yeniden bastılar
arkadaşlar. Yayınevi değişti, yakın zamana kadar bu topraklarda yaşayan insanlar birbirleri ile
çelişerek veya uzlaşarak ama birlikte iç içe ve birbirlerini anlamaya çalışarak yaşadılar.
Emperyalist ülkelerin gerek küreselleşme ve gerekse yenidünya düzeni gibi tanımlamaları ile
başlattıkları yeni sömürgeci atak, bütün etnik yapıları yeniden diriltmeye başladı. Ve bu etnik
yapıları körükleyerek illegal şekilde destekleyerek ve kışkırtarak kendi çıkarları doğrultusunda
kullanmaya başladılar. Başlangıçta Irak’ın bütünlüğünden asla taviz vermeyeceklerini
söyleyenler. Bu gün parçalanmadan nasıl en fazla çakar sağlayabileceklerinin hesabını
yapıyorlar. Türkiye de Kürtler ve Ermeniler üzerinden başlatılan senaryoların nereye varacağını
artık kimse tahmin edemiyor. Olayın en acı yanı. Türkiye kendi üzerine oynanan bu oyunları bir
seyirci gibi izliyor. Şu gerçeği hiç göz ardı etmemeliyiz ki, biz düşünmedikçe, konuşmadıkça ve
haklarımıza sahip çıkmadıkça hesapta bizim adımıza bunları yapmaya çalıştığını söyleyen
talipliler hep çıkacaktır. O halde her zaman yaptığımız gibi yine o zaman gelsin bakarız mı
diyeceğiz. Yoksa bu gün bu güne kadar olduğu gibi o zaman da çok geç kaldık mı diye
dövüneceğiz? Artık ilmeğin boynumuza geçirilmesine engel olmak için söyleyecek sözümüz ve
tüm dünyaya karşı bir tavrımız olmalı. Ve bunları sergilemeye başlamalıyız. Kitap bu. Hrant’dan
bölüm de içinde. Kanaltürk, Kanaltürk böyleymiş de, böyleymiş de, geç bunları ya. Sinemalarda
neydi filmin adı, ermeni filmi, Ararat gösteren sinemayı yakıyorlar. Ben filmi seyrettim bir
37
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:38
kepazelik. Sanatsal olarak bir rezillik, Hrant’ında görüşünü aldım. Hrant ‘da gelecek akşam bizde
yayınlayacağız, eleştireceğiz konuşacağız. Televizyonda bunu yayınlarsın, yayınlamazsın falan
filan, beni sürekli polis arıyor. Efendim işte çok büyük provokasyon olacak, çok büyük olay
olacak, çok büyük şöyle olacak, çok büyük öyle olacak. Çok büyük, çok büyük, çok büyük,
dedim kardeşim yayınlıyorum bitti. Yayınlıyorum, Hrant’ı bekliyorum gece gelecek akşam, tartış
bu televizyonda bu filmi ve bu olayı tartışacağız. Gelmedi, kapıya bakıyorum yok. Cep
telefonunu çaldırıyorum açmıyor. Anet’e dedim ki benim sekreterim Anet ermeni. Dedim ki
Anet’cim ara Hrant’ı bir bak bakalım nerde. Bir şey mi oldu yoksa. Hrant’ı bağladı Hrant evde,
kardeşim gelemiyorum dedi. Daha doğrusu geldim geri döndüm dedi. Niye dedim, dedi ki polis
binanın etrafının sarmış, çok korktum dedi. Polis bu kadar önlem aldıysa bir şey olur gelmek
istemiyorum dedi. Dedim Hrant yapma, bir şey yok, biz polis falan görmüyoruz. Meğerse
binanın arkasını falan çevirmişler yayınladık. Filmi Hrant gelmedi o gün. Biz filmi yayınladık,
Türkiye kazandı. Kaybetmedi. O filmin ne kadar yanlış olduğunu, Allah’ını severseniz Ararat
filmini herkes izlesin, o gün reyting rekoru kırdı. Türkiye de bir merak var herkes izledi. Şimdi
aklınızda kalan ne Ararat filminde, Ararat filmi izlenince ne oldu. İnsanlar Ermeniler ne kadar,
vay be ermeler ne kadar haklıymış mı, hadi lan ordan dediler ya. Hadi bunların hepsi yalan. Kim
kazandı, biz kazandık. Terörist diyorlar Kanal Türk’e. Muharrem sohbeti programı yapacağım,
dedim ki ben tıpkı Ramazan’da ramazan sohbeti programı yaptığım gibi muharrem sohbeti
programı yapacağım. Yapmayın kardeşim bölersiniz. Neden bölüyormuşum. Niye Ramazan
Sohbeti olunca bölünmüyor da muharrem sohbeti olunca mı bölünüyor ne olmuş? İlk kez Kanal
Türk’te muharrem sohbeti diye programı ben yaptım. Zaman televizyonu hemen başladı.
Samanyolu televizyonu. Diğerleri hemen başladı. Ne oldu, Türkiye bölündü mü? O zaman bu
gün açılım diyenler, bana telefon edip iyi düşündün mü, bak senin lisans sorunun da var,
televizyon kapatılır, öyle olur, böyle olur diyorlardı. Şimdi her televizyonda var. hepsinde
yayınlanıyor. Ne oldu. Kim kaybetti. Muharrem sohbetleri programını izleyince kim neyini
kaybediyor ne oluyor. Çağdaşlık ilericilik, farklılıklarla uzlaşma birlikte yaşama konsepti, bu bana
söyledikleri suçlamaların hiçbirisinde yoktur. Bütün bunları ürettikten sonra ben böyle bir şeyle
suçlanamam getirdiniz koydular beni içeriye siz de sağ olun tutuyorsunuz, biliyorum bu kitapları
yazayım, bu konuşmaları yapayım diye tutuyorsunuz. Suçlamalara inanmazınız, oturduk kitap
yazdık. Nerden kitap yazdım bir tane kitap ilk kitap. Dosyalardan. Bir tane kitap. İkinci kitap
Tuncay Güney, nerden, dosyalardan. Üçüncü kitap Ergenekon, nerden, dosyalardan araştırarak.
Hata mı ettim yazmayayım mı? Susayım mı? Konuşmayayım mı, söylemeyeyim mi?
Gördüklerimi bildiklerimi aktarmayayım mı? Ne yapayım yani bu kitabı yazıp ailemin
gerçekliğinden hareket ederek benim babaannem 100 yaşında falan oldu değil mi? 100 yaşını
biraz geçti Allah ömür versin hala sağ. Burada olduğumu söylemiyorlar. Gitmiyorum geziyor
falan diyorlar. İstanbul da 100 yaşında. Bu kitabı yazarken gittim dedim ki babaanne bu
Ermenilerin bize yaptıkları uvv böyle yaptı yaşmağı var, onlar beyaz yaşmak bağlar. Uvvv uvvv,
uvv, uvv, uvv şimdi bu acıdan geleceksiniz ve gelecek için bir umut bir barış tohumu
bırakacaksınız toprağa, kızınıza mektup yazacaksınız. Kızım gerçek budur bu yalanlara
kanmayalım diyeceksiniz terörist olacaksınız. Akıl, akıl gel peşime takıl diye güzel çok sevdiğim
bir laf var. Aklı yoksa peşine takılacak hiçbir şey yoktur. Hiçbir şey yoktur. Şimdi ben bu kitapta
Ergenekon çok gizli örgüt nasıl kurulurda, pek çok şey var. Sizin dosyalarınızdan edindiğim
şeyler yani bunları da nasıl yapıyoruz kütüphaneye şeye bilgisayar odasına çıkarttıklarında sizin
gönderdiğiniz dosyalara bilgisayarda baktık bir program yerleştirdiler sonra çok canım sıkıldı
ondan sonra elle yazdım zaten bir ara bileğim düştü hiç kullanamadım siz burada fark etmediniz
ama benim bilek böyle düştü, hiç kalkmadı falan o şeyden dolayı kramp girdi falan böyle kaldı.
Sonra bir kültürfizik hareketi yaptırdı Adil Serdar Saçan onunla epey bir toparladım. Şimdi
bilgisayara bir program yerleştirdiler, elektrik 15 dakikada bir gidip geliyor program yazdığınız
her şeyi siliyor. Save ettiklerinizi de siliyor. Yazdım, yazdım, yazdım, yazdım bide şeye izin
38
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:39
vermiyorlar CD taşınmasına izin vermiyorlar kalem belleğe izin vermiyorlar yazdım, yazdım 4000
sayfa silindi. Kendime sadece sabır dedim Tuncay sabır yeniden yazarsın. Bu bir şey değil daha
güzel olur daha iyisini yazarsın. Oturdum tekrar yazdım her şeyi. Söylüyorsunuz da Ceza tevkif
evleri genel müdürü gelecekmiş hakikatten geldi beyefendi bize de uğradı koğuşa o gelmeden
önce bilgisayarda temizlik yapmışlar. Böyle bir şey olabilir mi ya? Ne ürettiysek sildiler. Geriye
hiçbir şey bırakmadılar. Oturup yeni baştan yazdık her şeyi. Şimdi ben diyorum ki bazı şeylerle
ilgili olarak savcılık makamının birkaç ölçüsü olacak. Efendim belgenin kim tarafından üretildiği
belli değilmiş. Bu son kitaptan size sayfa söylüyorum 97. sayfa sayın başkanım buyurun 97.
sayfadan hani bu meşhur Ergenekon belgesi var ya kim tarafından üretildiği belli değilmiş.
Fehmi Koru’nun elinde varmış ya Fehmi Koru’yu almışlar sormamışlar Fehmi Koru’ya niye bu
belgeyi nereden aldın kardeş, nasıl yazıyorsun bunları diye sorun yok. Bana soruyorlar.
Fehmi’ye soran yok. O da gazeteci. Bu belgeyi nereden aldın, kim yazdı, üstünü karalamışlar
ama yazı o e okuduk işte al buyur strateji grubu. E niye yok iddianamede? Benim var olan
silahları ruhsatlarını iddianamenin ekine koyup iddianamenin cephaneliğine silahları var diye
yazıyorsunuz e burada, strateji grubu, strateji grubu kim e belli. Turgut Büyükdağ, Sisi, Ümit
Oğuztan, Tuncay Güney, Veli Küçük e onlar işte yazmışlar. İmzalarını da atmışlar. E niye
saklıyorsunuz? Peki, bunu Fehmi Koru’ya kim vermiş? Sen mi yazdın Tuncay? Hayır, ben
yazmadım. Katıldın mı? Hayır katılmadım. E adam 2001 yılında yazmış ya arkadaş. Burada var.
2001 yılında adam yazmış söylüyor ya Ergenekon gelecek şöyle yapacak, böyle yapacak, öyle
yapacak. E altında imzası var ya sorsanıza Fehmi Koru’ya kim vermiş belgeyi nereden aldın
diye. Fehmi’nin bilgisayarlarında bir inceleme yapsanıza. Güç. Lobi belgesi e tamam. Bu deli
saçmasını bazılarında çok gizli yazıyor, bazılarında yazmıyor. Bu lobi belgesini okudunuz mu
başkanım? Lütfen okuyun. Şimdi bunlar şirketlerde pazarlama departmanının çalışmaları
sırasında üretilen birçok şeyi almışlar böyle kes kopuştur yapıştır falan içine de bir şey
eklemişler bu Türk Silahlı Kuvvetlerindeki reorganizasyon bazısında var, bazısında yok. Bir
nüshasında var, bir nüshasında yok. Bunu nasıl açıklıyorsunuz? Burada çok gizli belgesi var,
burada yok. E Türk Silahlı Kuvvetleri için üretilmiştir bir kısmında var, bir kısmında yok. E
ısmarlama sipariş belli işte geliyor e peki bunu nasıl halledeceğiz. Şimdi sayın başkanım, sabah
gazeteyi açtınız, Silivri davası başlıyor asrın davası. Gazetede bir manşet asrın davası başlıyor
Silivri’den çıkış var mı? Ne dersiniz, adamın taraf olması lazım ya ben gazeteciyim o manşetlerin
nasıl atıldığını biliyorum. Ben sadece Mustafa gibi Ankara da şeyde çalışmadım yani İstanbul da
mutfakta bulundum ben. Ve benim icra maliyet muhasebesine dayalı çalışmalar konusunda
Mustafa’nın bir tecrübesi var, benim on tane tecrübem var. İstanbul çalışmaları konusunda
benim çok büyük tecrübelerim var. Ben iki grupta hem doğan grubunda, hem Çukurova
grubunda en tepede yer aldım. Sonra da kendi televizyon kanalımı kurdum. Bu ne ya ne bunlar.
Duydun mu evet duydum. Celal ile Celal’i de zaman gazetesinden olduğunu bilmiyordum
Celal’in. Sen Celal’in zaman gazetesinden olduğunu biliyor muydun Mustafa ben bilmiyordum,
Kazdağ’lı ben bilmiyordum. Ben Celal’i ülkücü gruptan gelen Ankaralı gazetecilerden biri diye
biliyordum. Meğerse zamanın ilk haber müdürüymüş. Can’a sormuştum ya bu Ergenekon
hikayesi nedir ya bunun bir gerçekliği falan hani yazmışsın kitap falan da yani. Celin falan Celal
de bizim arkadaşımız Ankara’dan ben onun zaman gazetesinin sorumlu yazı işleri müdürü ilk
haber müdürü olduğunu falan bilmiyordum. Sonra zamandan öğrendim. Şimdi geliyoruz çok
ilginç bakın bu Hrant Dink Ali Bayramoğlu diye bir çamur makinesi var. Rezalet, çıksam ilk iş
onunla karşı karşıya geleceğim, ilk iş onunla birlikte karşı karşıya gelip oturacağım. Öyle
arkadan salladıklarını, savurduklarını birde gelsin benim karşımda söylesin bakıyım öyle var mı?
İddianameyi okudum hadi ordan be yalancı, hadi be yalancı, hadi ordan be iddianameyi okumuş.
Bu okudum diyenlerin nasıl okuduklarını ben biliyorum. Bana bu okudum diyenler okumadıklarını
ispatlarım ben iddianameyi. Yalancı üfürüyor. Eline bir belge vermişler şema Hrant Dink şeması,
bu kadar kolay mı bu işler? Böyle kolay mı bu işler? Zekeriya Öz bu şemayı şeye gönderiyor, o
39
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:40
yargılamanın yapıldığı yere. Burada benim işim ne? Kanaltürk, Tuncay Özkan üstüm boş altım
boş, burada benim işim ne? Bu şemada benim işim ne? Burada olmasam Hrant’ın katilinin
peşinde olurum. O alçağa, şerefsizi, haysiyetsizi kim talimat verdiyse onun peşinde olurum ben.
Hrant’ı bir tanısanız o yürekli aydın insanı bir tanısanız, benim bu şemada işim ne? Sonra
yalanlıyorlar, şemayı ortaya atıyorlar isimlerimiz çıkıyor sonra efendim o hammış ta yok
Ramazan Akyürek üretmiş de yok onu başbakana vermişte başbakan e ne oldu. Şema ortada
kaldı. E şemada adı olan kim? Ben. Bu kadar kolay mı ya? Bu kadar kolay mı bu iş? Kanaltürk
yapma ya, yapma ya Kanaltürk, Kanaltürk ne yapmış Kanaltürk dediklerimi yaptı Kanaltürk,
devrim yaptı devrim. Sinema filmi satan adam ihbar ediyorum sinema filmi satan yapım şirketine
başbakan denetçileri gönderdi denetçi film satmayacaksın dedi. Niye sattın bizim Akın’a niye
sattın, pahalı sattın. Sizin Akın o yüzden sattım. Ne yapayım battım. Sıfır reklam, battım ya.
Batırdınız beni. Kanal biz batırdınız kapattık biliyor musunuz? Kapattık maliye teftişe geldi. Altı
aylık şirket, kapattık maliye teftişe geldi ya. Ne zaman kuruldu diye sordu? Bilmiyorsunuz Kanal
Türkün ne zaman kurulduğunu ben söyleyim 2005 yılı Ocak ayında yayına geçmiş. Ya Allah’ım
öyle sorular soruyorlar ki, yani Kanaltürk’ü sen nasıl kurdun, kurmadım kardeşim kiraladım yahu,
anlatacağım birazdan hepsini, sordun da söylemedim mi? Evime baskın, beni niye yakaladın
Allah aşkına, nerede yakaladınız beni ya? Kaçıyordum sınır dışına mı gittim ben neredeydim de
geldiniz beni, evimde oturuyordum, yatıyordum sabahın saat dördünde doldular evin içine. Yav
çağırdın da geldim ya. İfade verirken geldin yanıma oturdun ya. Çağırsan niye gelmeyim ya.
Neden gelmeyim çağırdığında? Mehmet Ali Bey sence beni çağırsan gelmez miyim ben ya?
Beni davet etseydiniz Nihat Bey gelmez miydim ben ya? Dört gün orada yatırdınız 4,5 gün 50
saat sorgudan geçirdiniz. Samimiyetle yanıt veriyorum, samimiyetle yanıt niye öyle söyleyim ki
ya bu ne akıl tutulması ya. Aynı soruyu beşinci kez yazıp getirdiler önüme koyuyorlar. CHP,
anayasa mahkemesi, CHP anayasa mahkemesi, CHP a yav ne var CHP anaya anayasa
mahkemesi hesaplar uygundur demiş ya. Mali denetimden geçmişim, mali denetimi yapan
gelirler kontrolörü burada herhangi bir sorun yok demiş ya. Aynı soru 50 saat boyunca bir adama
sorulur mu ya? E siz bekliyordunuz orada, geldim siz sorgudaydınız başka arkadaşların geldim
orada duruyordunuz. E içeri girdim. 5 sayfalık ifademiz var burada okunacak. Şimdi bütün
bunları üretmiş hayata böyle bakan, Türkiye’nin geleceğinde böyle bir umut, böyle bir sevdası
olan adama sabah evine baskın yap, tarumar et her şeyi parçala dağıt e ne buldun kardeşim ya?
Ruhsatsız tabancam varmış. Sayın başkanım ruhsatsız tabancım var mı benim? Yav niye olsun,
neden olsun ya? Böyle bir şeye ben niye tevessül edeyim ya? E koymuşsun ya ruhsatlarını
ekine, niye yazıyorsun onu cephane diye? Daha o depo falan kısmı var oralara geleceğim daha
daha geleceğim daha. Adam iddiayı attı biz Hrant’ın katili olduk, Allah Allah, Allah Allah, ayy
bazen diyorum ki yav niye yaşayıp da bunları gördüm ki, Leman Sam beğendiğim, tanıdığım,
sesinden hoşlandığım bir insan. Burada şey burada mı acaba yav hoca bizim kalpaklı hoca
Yalçın Küçük benim kız kardeşim Gazi üniversitesinde iktisat bölümünde öğretim üyesi Yalçın
hocayla aynı kürsüdeler. Ama hoca benim kız kardeşim olduğunu bilmiyor. Çünkü benim kız
kardeşim böyle şeylere tevessül etmiyor. O kendi varlığıyla var. Onun aklı da var yüreği de var.
Her şeyi var. Var o, var olduğu için ben Tuncay Özkan’ın kardeşiyim falan demiyor. Hoca kitap
çıkartmış. Mustafa Erdoğan var Yılmaz Erdoğan hani şu sultanların dansı falan troyayı falan
yapan var ya benim çocukluk arkadaşım Mustafa. Solculuk arkadaşım Mustafa, kardeşim
Mustafa, nikah şahidim ol, başım üstüne Mustafa, can baş üstüne ne demek. Kirvelik oldu
aramızda. Onun ailesi benim ailem ben Yılmaz’ı çok tanımam ama Mustafa benim kardeşim
Mustafa. Gittim nikah şahidi onun kız tarafının nikah şahidi başka bir hanım efendi bende
Mustafa’nın nikah şahidiyim. Almış hoca kitaba bir kare diyor ki bu Tuncay Özkan’ın soyadı
Özkan, şimdi hoca kendine göre bir bilim dalı geliştirdi şey falan ama diyor ki bu Özkan soyadı
bunlar diyor sebatayisttir diyor. Bu diyor Mustafa Erdoğan da Erdoğan da diyor bu diyor barzan
aşiretindendir diyor, hem Kürt’tür diyor, hem de bunların kökü yahudidir diyor. Şimdi yani öyle
40
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:41
olsa ne olacak benim için bir şey fark etmez de Mustafa benim Mustafa’m yani benim canım
Mustafa’m. Yani nikah şahidiyim ya. Hoca yazmış (1-2 kelime anlaşılamadı) dedim ki Nuran git
bir tane vukuatlı soy kütüğü çıkarttır çünkü nüfus idaresinde başvurdu çıkarttırıyor. Sana da bir
faks geçiyorum al bunu da götür hocaya koy, hocaya ver. Hoca üçüncü kitapta çok güzel bir
düzeltme yaptı. Benimle ilgili çok övgü dolu bir düzeltme yaptı dedi ki, yanlış olmuş falan
hocanın o yönüne saygım çok sonsuz. E şimdi iddianameye bakıyorum. Yav benim hayat
gerçeğimin tamamen dışında, bir canavar, ırkçı, böyle bilmem ne nereden çıktı bunlar yav, bu
nasıl bir şey hangi teröristin böyle sosyal bir ilişkisi var. Karlo yani şimdi böyle bir şey olur mu
ya? Tamam bizden papanın arkadaşı çıkar da papaya ateş edenler başka yerlerden çıkıyor,
başka yuvalardan çıkıyor, bizim yetiştiğimiz yerlerden çıkmıyor. O katiller, o caniler, Abdi beyi
öldüren o katiller bizden çıkmadı. Onların nereden yetiştiğini ben biliyorum. Belgesellerini
yaptım, yazdım. Uğur Mumcu’yu katledenler bizden çıkmadı. Onların nereden çıktığını ben
biliyorum. Tarih böyle değiştirilmez, tarih böyle yazılamaz. Böyle bir şey yok. Ben o katillerin
hangi yuvalardan yetiştirildiğini, nasıl beslendiğini, Kahramanmaraş’ı, Çorum’u, Sivas’ı kimin
yaptığını biliyorum ben. Benimle ne alakası var. Ergenekon ile ne alakası var. Ne ergenekonu
ya, ergenekona inanmıyor musun? Eee inanmıyorum, neye inanıyorsun, mafya grubuna
inanıyorum evet, var, var, var o mafya grubu var. Yazdık. Geri zekalı mıyız? Bu ülkenin tarihini
böyle cırt silip attım nereye gitti? Gitmez bir yere duruyor orada. Yüz yıllık kavga, gider mi ya,
biter mi ya? Abdi beyi öldürenle ben aynı kaptayım öyle mi? Papaya ateş edenle ben aynı
kaptayım. Böyle bir şey olabilir mi? Böyle bir şey kabul edilebilir mi? Bu nasıl iddianame? Uğur
Mumcu’yu ben öldürdüm öyle mi? Iğğğhhhhh ığh olmaz olur mu ya? Ne diyeceksiniz Güldal
ablaya, ne diyeceksiniz Güldal ablaya? Mustafa ile ben Uğur Mumcu’nun katiliyiz öyle mi? Öyle
mi? Ya dosyada mı okumuyorsunuz ya? Umut davası diye bir dava var orada ya, umut davası.
İlk haberini ben verdim, yakalındı diye. Aman kapatmasınlar, üstünü başını kapatmasınlar diye.
Polisler yakalandı ilk ben öğrendim başkanım. Kanal D deyim akşam saat 20:37 bu Ömer Lütfü
Topal’a ateş ettiler ya Susurluk’un başlangıcını anlatıyorum. Polisler alındı, bana haber geldi,
ben öğrendim, ben iyi gazeteciyim, ben bu konularda bir numarayım bir. (1-2 kelime
anlaşılamadı). Öğrendim hemen telefon dur yapma. Dedim ki çok yanlış, bu iş kapatılır. Hayır
daha büyük haber yapacağız. Genel yayın yönetmeni var tepemde, ben haber müdürüyüm.
Daha büyük haber yapacağız, dedim bu işi kapatırlar, bu iş başka noktaya gider. Adamlar itiraf
ediyor çünkü biliyor kaset var. Ne oldu biliyor musunuz? O videokaset ortalıktan kayboldu. Ve
susurluk geldi geldi, yine belgelerini ben çıkarttım verdim Aykut Cengiz Engin beye verdim.
Hangi belgeymiş söylesinler yargılayıp ta mahkum ettikleri düğün fotoğrafları kimden çıktı. Ben
geldim, ben buldum, ben, bana getirdiler. Çocuklar getirdi Aydın Baylan getirtti. Vardır belki
orada bizimle birlikte çalışan çocuklar nasıl geldiğini bilirler. Düğün fotoğrafları, ilişkileri kim
kurdu? Ben. Botaş’ta bu işlerin tezgahlandığını kim yazdı? Ben. Susurluk ile ilgili diğer belgeleri
kim getirdi? Ben. Yeşilin pasaportunu kim getirdi, kim buldu? Ben. Hepsini ben getirdim oldu aa
şimdi Susurluk’un uzantısıymış ta bilmem neymiş de falan filan bende bu örgütün üyesiymişim.
Ya bir adam var şurada oturuyor, Osman Gürbüz, Osman Gürbüz’ü ısrarlı Yeşil diye takdim
etmek istiyorlar. Osman Gürbüz Yeşildir diyen kim biliyor musunuz? Eyüp Aşık devlet bakanı.
Bana telefon ediyor, Allah’tan şimdi bakan değil anam ağlardı. Bakan bana telefon ediyor
Osman Gürbüz Yeşil diyor bende diyorum ki yok ya böyle bir şey olur mu? Yeşil başka bir adam.
Canıma okurlardı valla ellerine düşseydi o telefon konuşmaları, işim bitmişti. Evine memleketine
adam gönderdim bu adam o adam mıdır diye, dediler ki bu adam o adam değil bu adam, bu
adam. Bende yazdım adamla ilgili bir efsane yaratmışlar, efsanenin üzerine herkes bir duman
tüttürüyor. Gerçek Yeşil de o sırada operasyonlarda kullanılıyor. Her türlü operasyonda
kullanılıyor. Mehmet Eymür kullanıyor. Sorun anlatsın. Geliyor istediğiniz zaman
konuşuyorsunuz. Sorun anlatsın, eksik bıraktıklarını ben tamamlarım. Yazdığım kitaplarda var.
Anlattırsanıza, ben mi anlatayım. Ben anlatayım, anlat, anlat (1-2 kelime anlaşılamadı)
41
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:42
Mehmet’e anlattırsanıza. Niye bana anlattırıyorsunuz, Mehmet’e anlattırın. Diyorum ya
engizisyon mahkemesi olduğu için kafa öyle çalışıyor. Diyor ki ben bunu yok ederim asitten
geçiririm ama ürettiklerinden yararlanırım. Bu kafa. Şimdi bende diyorum ki ya ayıp ya 21.
yüzyıldayız ya. Bu çelişkiler yumağıyla bu dava gider mi? Mustafa ile ben Uğur Mumcu’nun katili
olacağız. Mustafa ile ben Sivas’ın katili ol buradaki herkes aman Allah’ım ben dehşete
kapılıyorum. Geceleri yatarken Allah’ım aklımı koru, Allah’ım aklımı koru, Allah’ım aklımı koru
diyorum. Akıl bana lazım diyorum. Öyle bir şey olur mu? Tevfik Fikret sis şiirini şimdi desem ki
burada bu duruma çok uygun düşer çok eskiye gitti dersiniz, ama soruyorum bu eskiyi niye
getirdiniz buraya, bu köhneyi bu köhne düzeni niye getirdiniz buraya? Sami Selçuk kitabın 236.
sayfasında inanılmaz bir tanımlamada bulunmuş. Diyor ki, bu dava bir siyasi davadır. Yargı
heyetleri siyasi davalara bakar. Zaten bizi suçladığınız maddeler siyasi maddeler. Dedim ya işte
bu kutsal metni ortadan kaldırıp yerine Tuncay Güney ile Sisi’nin birlikte yazdığını tahmin ettiğim
yada arkasında bir grubun olduğunu da tahmin ettiğim Ergenekon belgesini koyacaksın. Yani
oohhh. Diyor ki Sami Bey, önemli olan davanın politize edilmemesidir diyor. Elbette ki siz siyasi
davaya bakarsınız ama o dava politize edildi. Ne zaman edildi? Dedim ya doğarken, ölü doğdu,
o zaman politik olarak doğdu. Doğuruldu. Bu kitapta bunun da öyküsü var. İlk günden bu günün
öyküsü var. Hepsini göreceksiniz. Peki Tuncay ya bütün bunları neden yaptın. Bütün bunları
yapma sebebim önemli olan şey hani karıncaya sormuşlar Hz. İbrahim’in ateşine su taşıyormuş
su damlası, e demişler deli misin sen ne alakası var sen söndürebilir misin, tarafım belli olsun
demiş. Ben gerçekten yanayım. Tarafımı belli ediyorum koyuyorum. Burada duruyorum bu John
Kussater denen adam CIA’in istasyon şefi iddianameye de bunlar bir lobi grubu olarak
yazılmışlar. Nuray Başarın, John Kussater, Faruk Çelik bir lobi grubu olarak yazılmışlar, Levent
Ersöz’ün ifadesinde var. Onlara da geniş geniş değineceğim ama şimdi diyorum ki ya bunlar
buradayken bunlar açık kaynaklarda varken, onların şirketleri falan ortadayken hiç onlara bakma
gel bizim sırtımıza binmeye çalış oooo bu böyle olmaz. Bu böyle olmaz. Bunun böyle olması
mümkün değil. Şimdi sizinle beraber bir Kemalizm sorunu var iddianamede o konuya değinmek
istiyorum. Beğenirsiniz beğenmezsiniz, kabul edersiniz etmezsiniz, Mustafa Kemal Atatürk’ün
her şeyi kabul edersiniz, seversiniz ben sevmeyen bir Türk olduğunu düşünmüyorum, herkes
seviyor ama onun ilkeleriyle politik yön belirlemek başka bir şey sizin o politik yere dahil olmanız
başka bir şey olmamanız başka bir şey. Başka bir şey hayal edersiniz. İkisi birbirinden ayrı
şeyler. Ulusal kahramanların böyle bir yönleri var zaten. Dögol, Churcle, Churcle bir ulusal
kahraman ikinci dünya savaşından ulusunu çıkarmış ama seçimde kazanamamış kaybetmiş
74’ü hatırlayın Bülent Ecevit seçimden çıktı kaybetti adam, savaşa girmişti geldi girdi kaybetti.
Bunlar başka şeyler. Şimdi ben iddianamenin Kemalizm tarafıyla ilgili olarak bu takıntının
kaynağı bu takıntının kaynağı CIA, Colhenzing o yazıyor geniş geniş buraya kitaba da koydum.
Şimdi efendim, savcılık ifademiz sırasında değineceğim için bu Kemalizm sorunu konusunda
Nihat beyle girdiğimiz bazı tartışmalar var. Savcılık sorgusu sırasında. Ama onlar onlar demişler
ki sonra karar vermişler şimdi bana gönderdiğiniz CD tutanaklarından öğrendiğim kadarıyla ha
imha edilmiş değil mi onlar. İade edilmiş ha şey. Şimdi ben öyle bir teröristim ki, her günümü not
ediyorum aklımda kalanları yazıyorum 386 tane akıl defterimin böyle göstereyim (1-2 kelime
anlaşılamadı). Amerika’ya gidenlerden (1-2 kelime anlaşılamadı) üzerinde yazar gazetecinin tabi
bende defterleri alıp böyle kestiririm, böyle defterler, bunlardan çok buldunuz bende yığınla var.
1983 yılından beri tutuyorum notlarımı. 83 yılından beri tutuyorum, tutuyorum, tutuyorum,
tutuyorum mesela bakın başkanım siz Ümran Ökten demişsiniz ben hemen yazmışım,
tutuyorum notları, notlar bende bu defterlerde var. 386 tane defteri aldılar bir kısmını imha
etmişler. Turgut Özal var, Bülent Ecevit var, Mesut Yılmaz var, konuşmalar var, görüşmeler var,
sormuşum 92 yılı defterimde yav kim olacak sağın lideri diye demiş ki ben demişim ki şey Recep
Tayyip Erdoğan oluyo o geliyor galiba yok demişler ya Abdullah Gül olacak, Abdullah Gül
İngilizce biliyor. Arap Türk bankasında çalıştı, dünya bankasında çalıştı, İngiliz bağlantısı var o
42
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:43
olur, o yetiştiriliyor geliyor. Bu defteri de imha etmişler. Bu ne demek başkanım? Niye başkanım
siz gördünüz mü? Sedat Sami Bey benim gizli belge dedikleri şeyleri inceledi mi? Siz baktınız
mı? Siz baktınız mı efendim? Bu defterleri niye imha ederler? Neden? Niye yapıyorlar bunu
efendim? Yani bir mektup, bir defter bunu nasıl yaparlar? Bu defteri niye imha edersin, içinde
yazıyor gazeteci yav daha ne yapacak gazeteci bunu yazmaktan başka bir şeyi var mı
gazetecinin? Niye böyle oluyor, neden böyle oluyor? Bu soruların yanıtı yok. Ajandalar 96
yılında İstanbul’a geldim kendime bir karar dedim ki her şeyi yaz Tuncay. Her şeyin kaydını tut,
arayan tutsun, sekreterim, ben yazdık, yazdık, yazdık, yazdık, yazdık teslim ettik. Yav artık
aramışlar aramışlar nereden neyi buldukları belli değil getirmişler koymuşlar, böyle bir terörizm
olur mu? Sayın başkanım dışarıda bu işin kavgası gürültüsü çok oluyor ya, zaman gazetesi bir
ek verdi. Bende kitaba koydum. Kitabın 628. sayfasından itibaren başlıyor. Zaman ekinde diyor
ki bizim çocuklar. Hani Kenan Evren’e meşhur Carter demişti ya overboys bizim çocuklar başar
kime söylemişti Ufuk Güldemir’e söylemişti hani röportajda 12 Eylülle ilgili olarak. Şimdi bizim
çocuklar diye sayıyor dehşet bir şey. Burada herkes var Fehmi Koru, yeni şafak’ın genel yayın
yönetmeni Mustafa, zamandan yetişmiş gelmiş starın başında Eyüp Cam, Akif Beki, Fikret Ertuğ
bunların hepsi, bunların hepsi bir tornanın ürettikleri. Şimdi bu tornadan çıkanlar kin kusuyorlar.
Bunu okursanız bu süreci görürseniz memnun olurum. Saat 4’ü çeyrek geçiyor.”
Mahkeme Başkanı:" Yoruldunuz mu?”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Biraz ara verirsek hem sizin açınızdan hem çünkü ben bir
dikkatle takibi arzu ediyorum.”
Duruşmaya kısa bir ara verildi.
Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.
Bu arada bir kısım sanıkların müdafileri Av. Ahmet Aksoy, Av. Bülent Vural, Av. Burcu
Aydın, Av. Osman Topçu ve Av. Cavit Subaşı’nın da geldiği görülmekle huzurdaki yerlerine
alındı.
Sanık Ahmet Tuncay Özkan sorgu ve savunmasına devamla.
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Teşekkür ediyorum sayın başkanım. Efendim sizlere
verdiğim kitaplardan bir tanesinin adı MİT’in gizli tarihi. Milli İstihbarat Teşkilatı, rica etsem bu
kitabın 244. sayfasına bakar mısınız lütfen. Bu 244. sayfada yani şu kitapta bu kitabın 244.
sayfasında Muammer Aksoy’un katilleri MİT raporunda diye bir bölüm var. Türkiye de İran
istihbarat servisi ve İran destekli terör örgütlerinin gerçekleştirdiği eylemler. Burada liste var.
Diyor ki 31.01.1990 laiklik yanlısı Prof. Dr. Muammer Aksoy’un Ankara da öldürülmesi İran
İstanbul başkonsolosluğunda görev yapıp ayrılan Ahmet Aghıgi ve Hasan Kesane adlı iki İranlı
diplomatın eylemde rol aldığı hassas bir kaynaktan öğrenilmiştir. Gözaltında bulunan Mehmet Ali
Şeker’in ifadesinde ise bu İslami hareket örgütünün militanlarından biri Muammer Aksoy’un
kendi gruplarınca öldürüldüğü hususu yer almadı diyor. Bu kitap bakın efendim 1993’den beri bu
kitabın defalarca baskısı yapıldı, bu kitap yüz binlerce sattı. Şimdi ben soruyorum bu kitaba bir
tek yalanlama gelmedi. Şimdi bir insan oturup bunu kendisi gazeteci oturup ben bu akşam böyle
düşüneyim bir diplomatik skandala yol açayım, bunu buraya yazayım diyebilir mi? E şimdi sayın
savcılara söylüyorum işte istesinler bunu Milli İstihbarat Teşkilatından üstünde çok gizli
yazıyordur. Ama burada ne yapacağız şimdi, yani mesleki gerçekliği unutmuşlar, politik kimliği
unutmuşlar, sivil toplum örgütü peki kardeşim hepsini birden niye yapıyorsun yani hem sivil
toplum örgütü lideri, hem gazeteci, hem ooooo öyle pek çok karpuz koltuğa sığar mı? Sığıyor,
yapıyoruz, yapmayalım mı? İzin mi almam gerekiyor beyefendilerden? Dilekçe mi yazacağım
sivil toplum örgütü kurmak istiyorum vilayete bir dilekçe, emniyete bir dilekçe, Ergenekon
savcılığına bir dilekçe bundan sonra öyle mi olacak? Şimdi işin korkunçluğu şurada, burada
tanıklarıyla size anlatmaya çalıştım. Birol Başaran biz ikimiz birlikte Cumhuriyet Halk Partisi
kurultayına gitmişiz denk düşürmüşüz ya üç aşamalı sistem var sayın başkanım. Önce delege
seçimi var. Sonra büyük kurultay delegesi seçimi var. Sonra kurultayda parti meclisi organlarının
43
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:44
seçimi var. Sonra bunlar şeyi seçiyorlar genel başkanı seçiyorlar birde orda. Peki bütün bunların
temelinde yer alan şey ne. Şimdi birazdan geniş geniş değineceğim ama siyaset kavramı
üzerine, siyaset kurumları üzerine konuşmak istiyorum azıcık. Temel nokta ne CHP tüzüğünün
kaçıncı maddesi diye hatırlamaya çalıştım 23. maddesi galiba Cumhuriyet Halk Partisi
tüzüğünün yanlış hatırlıyorsam beni bağışlayın özür dilerim bir düzeltmede şimdi beni uyardı
avukat hanımefendi Faruk Çelik demişim Faruk Demir bakanla karıştırdım özür dilerim. Yani o
John Kustater Faruk Demir diye düzeltiyorum ismi. Şimdi efendim siyaset dediğiniz şey bir
kurumlar hiyerarşisi, yatay ve dikey hiyerarşiler söz konusu. Dikey hiyerarşilerin içinde yer
alanlar delegeler, yatay hiyerarşi içinde yer alanlar üyeler. Şimdi ben yatay hiyerarşiye bile dahil
olmamışım. Bakın sayfalar dolusu şimdi konuşacağız, telefon konuşmaları, telefon konuşmaları,
konuşmalar, konuşmalar, konuşmalar, konuşmalar baygınlık geçireceksiniz. Cumhuriyet Halk
Partisini ele geçirmek, yav espri yaptım sonra utandım kendimden espriden yav hadi hepsini
aştık 1800 delegeyi aştık 3000 teşkilatı aştık CHP’nin tarihini aştık, onu aştık, bunu aştık Deniz
beyi nasıl aşacaksın diye espri yaptım sonra dedim ki ya yapma Tuncay kendine gel bu da
aleyhe gelecekti. O da sosyal bir karşıtlık yaratacaktı. Hadi bunların hepsini geçtim üye değilim
başkanım ya. Ben Cumhuriyet Halk Partisinin üyesi değilim ya. Yargıtay cumhuriyet
başsavcılığına sormamışlar. CHP’ye sormamışlar, hadi ele geçirdin, paralı delege ne demek
paralı delege ya. Benim babam delegeydi evet CHP kurultay delegesiydi. Çankaya ilçesinde de
örgütünde de yöneticisiydi, görevliydi rahmetli oldu 42 yaşında öldü. Adı Ziya Özkan’dı. Ben
Ahmet Tuncay’ım Ahmet bizim büyük dedemiz. Ne yapacağız şimdi başkanım. Şimdi ben sizin
karşınızdayım CHP’yi ele geçirmek isteyen adam. Karşınızdayım. Ama üyesi alamayanı kapıcı
yapmazlar ne yatay hiyerarşi içinde yer alabiliyorsunuz ne dikey hiyerarşi içinde yer alıyor ben
gazeteci olarak gittim kurultay salonuna. Bizim çocuklar CHP yönetiminden çocuklar benim
orada olmamı çok istiyorlar. Yav telefonda konuşuyoruz hafif hafif ateşlerini alıyorum. Kurultay
salonuna girdim böyle elli kişi yüz kişi değil bütün kurultay salonu ayağa kalktı. Deniz Baykal’dan
sonra en çok alkışı ben aldım. Ama ben gittim gazetecilerin sırasındaki yerime oturdum haddimi
bilen bir adamım ben. Ha elimi kaldırsam üye olmak istiyorum. Kurultay beni üye yapardı. Elimi
kaldırsam parti meclisine girmek istiyorum, yapardı ama yapmadım ben gazetecilik yaptım orda.
Ne yapacağız peki ben bunların sorularına nasıl yanıt vereceğim. Şimdi bir sürü soru var. Bir
sürü telefon konuşması hepsini koymuşlar tek, tek, tek, tek, tek, tek, tek, nasıl yanıt vereceğim
Mehmet Ali bey söyleyin bana? Ya üye değilim ya. Şimdi siz ben cüppenizi alsam sırmalı
cüppeniz var. Aldım geldim oraya oturdum. Sayın başkan in oradan aşağıya densiz demez mi
ya? Ben ne hakla cüppe giyerim de çıkar oraya oturup ehliyetim var mı ben bununla
görevlendirilmiş miyim? E Cumhuriyet Halk Partisinde üye olmadan delege olmak, parti meclisi
olmak, bilmem ne, orayı ele geçirmek böyle bir densizlik olabilir mi böyle bir şeye ben nasıl yanıt
vereceğim şimdi? Ne diyeceğim ben şimdi? Üyesi değilim, gazeteci olarak gittim kurultaya, hiçbir
yere de aday olmadım. Milletvekilliği teklifini de kabul etmedim. Ne yapacağım ben şimdi? Nasıl
savunacağım kendimi? Ne diyebilirim ben bu durumda? Niye koydunuz bunu buraya? Çünkü
siyasi kavga çıkartmak istiyorsunuz. Geleceğe yatırım yapıyorsunuz. Bugün ile ilgili derdiniz yok.
Ateşi karşıya atmışsınız. Ben diyorum, hadi benim Cumhuriyet Halk Partisine üyeliğimle ilgili bir
tek kelime laf söyleyin bir tek belge koyun ortaya. Hadi koyun. İstiyorum sayın savcılarımız bana
desin ki, sen CHP’nin üyesisin kardeşim. İşte şurada yazıyor desin. Bak Yargıtay cumhuriyet
başsavcılığına sordum gönderdi desin. Sordunuz mu efendim? Ben Cumhuriyet Halk Partisinin
üyesi miyim o tarihte? Yok, yok bunlar. Şimdi ben kendimi nasıl savunacağım? Ne diyim? Yav
iddianamede kocaman bir bölüm. Allah’ım çocuklar bana söylemiş ben onlara söylemişim,
karşılıklı esmişiz, yağmışız, gürlemişiz. He yav akşam gazetesinde haber çıktı. Nihat Beyi hedef
göstererek. Sosyal bir ilişkisini düzenlemek için gelenlere bilmem ne demiş. Yav konuşuyoruz
insanlarla sosyal ilişkimizi organize ediyoruz ya. Adam CHP gençlik kolları başkanı, başkan
yardımcısı onu bırakmış benim yanıma gelmiş. Abi gitme bir yere gel CHP’ye gel ya. Yapmazlar
44
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:45
mı başkanım? Gel ya gel, burada ol ya, gel burada ol, gel burada bulun. Yav hayır kardeşim
hadi falan. E geldik şimdi. Lafı arasında kaçırmışız bir lafı ağzımızdan sosyal kavga meselesi.
Şimdi biz siyaset yapacağız öyle mi? Ooo beyefendiler koydular onları oraya şimdi hangi
televizyon konuşmasına çıksam. Ha sen CHP’yi çok seviyordun değil mi? Haa Deniz Baykal’ı da
çok seviyorsun değil mi vav ne güzel küfretmişsin bak ne güzel bak o da onun küfrünü
dinliyorsun. Bu iddianame mi başkanım ya? Böyle bir şey var mı sayın başkan? Sonra ele
geçirmek suçlaması sızmak, CHP’ye sızmak, bana söylüyor sayın başkan bunu, bana CHP’ye
sızma çalışması diyor. Yediremiyor hızını alamıyor hemen onun altına da MHP’ye sızma çalış
ne MHP’si ya. O nereden çıktı ya? O nereden çıktı şimdi? ADD’ye sızma çalışması, ADD’yi ele
geçirme çalışması kimin elinden, kimin elinden alıyorum ADD’yi Şener Eruygur’un elinden
alıyorum. Şener Eruygur’a rakip çıkartmışım. ADD’yi ele geçirme çalışması eee neye yani ne ne
yapıyım bana söyleyin bana bir yol gösterin ADD’yi ele geçirmeye çalışmak. CHP’ye çalışmak,
dernekleri kurma, sivil toplum örgütünde yer almak, ne yapacağım bana bir yöntem söyleyin
Allah’ınızı severseniz ben kendimi nasıl savunacağım? Hadi gazeteciliğimi savunuyorum burada
belge diyorum. Bu kitaplar yüz bin sattı bir milyon sattı. Burada yazılan şeyler yalanlanmadı
bunların hepsi konuşuldu, görüşüldü, okundu, ders kitabı olarak okutuluyorlar daha. Bir sürü
yerde. Hadi bunu savunuyorum. Şimdi sizden yardım istiyorum ne olur ben kendimi bu siyasi
felaketten nasıl kurtaracağım? Çıktım televizyona konuşuyorum, bir politik eleştiri yapıyorum.
Dedim ki yav bu Deniz beyde iyi konuşuyor. Konuşur, konuşur ha ha ha ha, adam açtı
iddianameyi 4184. tape demişsin ki, ne yapacağım ben şimdi başkanım? Ne yapıyım ben. Bu
siyasi linç değil mi? Bunun bir iddianameyle ne alakası var? Ne yapmamı istiyorlar benden?
ADD’yi ele geçirme çalışması, ne yapmışım ADD’yi ele geçirme çalışması. Şener Eruygur’un
karşısına liste çıkarttım evet çıkarttırdım Şener paşanın kendisine de söyledim. Yanlış
yapıyorsunuz, bu derneğin başkanlığında durmanız yanlıştır dedim. Paşayla da konuştum
seçimi de yanlış buldum. E çocuklar da gelip konuşurlar. Konuştuğun suç, konuşmadığın suç
adamın karşısına liste çıkarttın suç çıkartmadın suç. E ne yapacağım ben şimdi ne? 3.
iddianameye Uludağ üniversitesi rektörü ADD’nin başkan yardımcısı sormuşlar sana geldi mi
evet geldi ne yapmak için, Şener paşanın elinden derneği almak istiyordu diyor. Kendisi de
Şener paşanın yardımcısı. Evet söyledim desteklemeyin dedim. Yapma dedim, olmaz dedim.
Şener paşayla ilgili bir şeyden dolayı değil. Eksik kaldığı için, yarım bıraktığı için, tam olmadığı
için, ADD Muammer Aksoy’ların kuruluşunda ben ordaydım o kurulurken ben oradaydım. Eee
bununla ilgili e şimdi ben ne diyeceğim? Birol Başaran ile birlikte biz gitmişiz ADD’yi ele
geçirmişiz. Ya adam 2005 yılında ayrılmış ben 2008’in Ocak ayı veya Şubat ayında Ocak ayında
galiba başvurumu kabul etmişler 2007’de başvurmuşum o tarihte kabul etmişler ya. Delege
seçimleri bitmiş, ben delege seçilmeyim diye işte Hurşit paşayla bir tane konuşmamızın bir tane
telefon konuşmasında var sivil toplum toplantısında demişler ki ya bu Tuncay Özkan ADD’ye
üyelik diye niye almadınız demişler. Paşa da eleştirmiş, yav niye almıyorsunuz demiş. Onun
üzerine yapmış Şener paşa yoksa yapmayacak. Orada sistem nasıl çalışıyor üye oluyorsunuz.
Delegeler seçiliyor, her şubeden delegeler Ankara’ya geliyor. Merkez yürütme kurulunu seçiyor.
Merkez yürütme kurulu da kendi içinden genel başkan seçiyor. Yani orada üye olsanız delege
olmazsanız bir şey yapamıyorsunuz. E ben delege seçimine girmiş miyim? Hayır. Üye ne zaman
olmuşum? 2008’in Ocak ayında. Ne yapmışım? Arkadaşlarımla Denizli şube başkanını
desteklemişim, hanımefendiyi demişim ki yav örgütten birisi gelsin içerden bir adam olsun, bu
örgütten örgütten lafı da yani ADD örgütünden. ADD teşkilatından birisi gelsin bu teşkilat lafı da
olmadı, ADD’nin içinden biri gelsin denizli şube başkanı Gülizar hanım hem avukat hukukçu,
hem bir hanımefendi Mustafa Kemal’e ADD’ye yakışır destekleyelim demişim, uğraşmışız,
didinmişiz, herkesle konuşmuşuz, karşı liste çıkartmışız, CHP bir liste çıkartmış, biz bir liste
çıkartmışız, listeler savaşmış, yenilmişiz. Telefon konuşmalarından belli. Tuncay Özkan telefon
konuşmasında dedi ki, bu harp okullarını kapatmadan bu orgeneralleri dııııttt. Ne alakası varda
45
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:46
bunu koydun oraya, niye koydun bunu aynen böyle niye koydun bunu buraya, ne alakası var
söylemiyor musun sen konuşurken kendini ifade ederken böyle bir şey söylemiyor musun?
Neden bunu koydun bugünle ilgili bir iş mi o. Ne alakası var bunlarla Tanju Güvendiren ile
konuşurken dedi ki, kim Tanju Güvendiren adamı, yav insaf yav izan, izan. Sizin sıralarınızdan
geçti ya. En zor zamanlarda yaptı o işleri ya. İnsan bi söylerken gırtlağı dokuz boğum yutar
virgül söyler ya. Ne yapmış Tanju Güvendiren, Ne yapmış Tanju Güvendiren? Öyle mi harcanır
meslekte böyle mi ya? Ben gazetecilerde zannediyordum, gazeteci gazetecinin kurdu diyordum
meğerse yargıç yargıcın, savcı savcının kurdu oluyormuş da insan insanın kurdu işliyormuş ta
oraya kadar. Vay anam vay. Ben Aykut Cengiz Engin’e talimat veriyor muşum efendim? Tövbe
estağfurullah. Tövbe estağfurullah. Talimat veriyormuşum Aykut Cengiz Engin’e, Aykut diye
birisiyle konuştuğunuz talimat verdiğiniz ele geçen CD laflar çok büyük okuyorsunuz,
bakıyorsunuz el insaf elizan. Bu kadar mı insan insanın kurdu olur? Bu kadar mı işler, bu kadar
mı yazık edilir? Ben deniz Yargıtay başkanının seçimi sağlamışım ne demişim yav hiç mi espri
yapmazsınız birbirinize hiç gülmez misiniz, bunlar gülmez mi kendi aralarında espri yapmazlar
mı hiç? Ankara’dayım bir oya kaldı diye haberi mesaj cep telefonuma geldi birisi telefonla mı
söyledi bir şey oldu Tanju abiyle şakalaşıyorum. Salih’e de aynı şakayı yapıyorum. Salih de
diyor ki, şimdi diyor abi tam karşımda AKP’li bir üye var hemen söylüyorum oyunu kullanıyor. Ya
insaf ya izan ya. Bir oya kaldı adam 170 oy fark attı ya. O gün bir oya kalmıştı. Ya o gün bir oya
kaldı diye espri yapıyoruz zaten espri o gün yapılacak. Bir hafta sonra yaptığın zaman bir anlamı
yok. Sonra yani ben Yargıtay başkanını tanımıyorum. Hakikatten tanımıyorum Hasan Gerçeker’i
bilmiyorum. Ne olurmuş ki arkadaşlarıma desem oy verin desem. Ne olurmuş varsa arkadaşım
tanıdığım. Niye saptayamamışlar bir tane telefon konuşması koymamışlar. Ne olurmuş yani
bundan ne çıkarmış? Yok mu kendilerinin öyle kulisleri? O gazetecileri yapmıyor mu o kulisleri?
Çok sevdikleri gazetecileri. Yok mu? Hani izan hani ölçü, ne olur ki yani nedir ki bu, bu şaka
buralara sokulacakta Salih hakkında dava açmış şu adı geçen üye. Ama bunu yapanlar birinci
sınıf hakimi dinlerken hiç orada bir sakınca görmüyorlar. Orada hiçbir sakınca yok. Ne
yapacağız peki biz ölçüyü nerede tutturacağız bu iddianamenin ölçüsü ölçü olabilir mi? Bu nasıl
bir ölçü? Çok özel bir yerim var benim örgütte, çok özel yerimin olmasının delillerinden bir tanesi
şu, saygıdeğer bey efendi Hurşit Tolon paşayla hiç konuşma şansınız oldu mu kendisiyle.
Kendisi bir beyefendidir. Sizinle konuşurken o bütün nezaketi ve zarafetiyle konuşur. Bana
efendim demiş bende ona efendim demişim. Örgütte özel yer sahibiyim efendim, efendim.
Nezaket cümleleri ya, nezaket cümleleri. Size yeminle söylüyorum Mustafa Özbek ve Mustafa
Balbay ile işte söyledim Balbay ile olan ilişkimizi söyledim, Mustafa Özbek ile olan ilişkimizi
söyledim. Beni siyasete yönlendirmişler partiyi kurdurmuşlar falan. Yani ne diyeyim uzun
yaşasınlar Allah sağlık sıhhat versin bu işlerin sonunu görsünler diyorum. Böyle bir zulüm olabilir
mi insana? Bunlar bu günün derdi değil bunlar geleceğe bırakılmış dertler. Git Tuncay hadi
serbestsin bitti hadi git yav nereye gideyim yav. Önce bir CHP’ye git, Deniz beye anlat, oradan
git MHP’ye Devlet beye anlat, hocam ekonometri hocamdı, hocam bazen oluyor özür dilerim siz
büyüksünüz affedin de. Örgütten bazı arkadaşlara, örgüt dediğim bizim partinin örgütü yani, bazı
arkadaşlara git de ki yav ne yapayım ya kusura bakmayın ağzımdan kaçtı demez olsaydım ne
bileyim ki teşhirciler var telefonda. Ne yapacağım ben şimdi bu sosyal ilişkilerimi bozdukları
sosyal ilişkilerimi nasıl tamamlayacağım? Şimdi Hasan Gerçeker beni gördüğü zaman ne
diyecek bana, tanımıyorum etmiyorum adamcağızı. Niye espri yaptın benim üzerimden dese
ben ne derim adama. Bir oya kalmış, hakikatten yürekle seçilmesini istiyorum ya, seçilsin de
yani yok espri ya. Ne yapacağım ben şimdi bu sosyal ilişkilerimi nasıl organize edeceğim ben.
Düşünüyorum, düşünüyorum, düşünüyorum ya böyle bir şey nasıl yapılır ya yargı nasıl yapar ya.
Hayatımda on tane her yıl en az iddianame okuyorum bakın bunların hepsinden hepsinde
göreceksiniz. İddianameler, raporlar, belgeler, belgeler, belgeler özellikle otururum okurum. Her
gece on iki ile saat üçü yirmi geçe arası benim okuma saatim. Okurum. Not alırım, bakarım,
46
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:47
ayırırım, tasnif ederim, ya Türkiye’nin en büyük dokümantasyon arşivi bende bana sormadılar
arşivin nerede diye ya. Bir tane depo bulmuşlar, deponun üzerinde tepinip duruyorlar ya. İşte
burada bakın okudunuz mu bu kitabı? Okudunuz mu bu kitabı? Okudunuz mu bu kitabı? Yav
benim hakkımda iki tane müebbet hapis, bilmem kaç yıl ceza ağırlaştırılmış müebbet hapis
anama şiir yazdım beni bir daha doğur anam diye ya anneler gününde göndermediniz telefonla
konuşturmadınız. Anneler gününde ayrı kaldık dedim anam sakın üzülme, sakın üzülme, beni bir
daha doğur bu anneler gününde. İçeride olduğum her anneler gününde beni bir daha doğur
anam. Dert etme ne olacak sararmış bir tane mektubumu yakarsın, maviliklere bakarsın, ama
unutma beni bu kavga için bir daha doğur her anneler gününde. Ne diyim başka? Ne yapabilirim
başka, nasıl hakkımı arayım ben burada? Niye bu sosyal saldırı? Niye bu siyasal saldırı?
Neden? Neden bu sosyal ve siyasal saldırı? Neden linç ediyorlar beni? Niçin linçe tabi
tutuyorlar? Niye bunları yazıp koyuyorlar iddianameye? Niçin yapıyorlar bunu? Ben bundan nasıl
çıkacağım efendim? Bu iddianamede suçla alakası olmayan buraya serpiştirilmiş bu telefon
konuşmalarının yarattığı tahribattan ben nasıl kurtulacağım? Beni idama mahkum etseniz o
tahribat var, ben nasıl yaramı saracağım? Beni bu duruma nasıl düşürürler? Bu özel hayat linçi
neden? Suç üstelikte niçin? Niçin bu linç? Çaresizliğimi anlıyor musunuz? Ne olur kendinizi
benim yerime koyun. Telefon konuşması diye bakın bir telefon konuşmasının içindeki iki sözcük
öyle ağır şeylere yol açıyor ki, şimdi Sayın Nihat Taşkın o telefon konuşmalarındaki şeylerin
yayınlanmasında mutluluk duydu mu? Sayın Mehmet Ali Pekgüzel’in yayınlansa mutluluk
duyarlar mı? Ne yapacağız? Niçin bu linç? Ne istiyorlar benden? Amaç ne? Suçum ne? Ben
burada niye bulunduğumu biliyorum ama suçumu bilmiyorum. Benim suçum yok. Sayın İsmail
Özmen’in yine çok değerli hukukçu büyüğümün bir kitabı var tasavvufa giriş diye kendisi
Yargıtay başkanlığı yapmış çok değerli bir büyüğümüz onun kitabında bir yer buldum beni o
kadar etkiledi ki, böyle çizdim. Orayı böyle aynen okumak istiyorum size. Bir paragraf. Yaratan
insanın gönlündeki bu lambayı yaktığında, insanın kendisi de bu lamba ile birlikte yanar, yanıp
bitene kadar da coşkuyla yanar, acı sancı duymaz, duysa bile söylemez ondan memnundur, o
sönerse insan boş kovana döner, enerjisi biter, boş bir çuval olur, Allah’ın ışığı kimi terk ederse o
karanlıkta kalır, İslam’ın büyük vicdanlarından Bistamlı Beyazıt 261’de ölmüş 785’de doğmuş
sormuşlar Kabe’yi ziyarete neden gitmiyorsun. Döneminin aydın bir din adamı, ilericisi,
devrimcisi, Bistamlı Beyazıt sormuşlar etrafını çevirip demişler ki yav eğğğyy zaten mahkum
etmişler onu yapmışlar, bunu yapmışlar. Sen niye gitmiyorsun bakalım hacca neden
gitmiyorsun. Yanıt, tanrı o sizin dediğiniz eve yapıldığı günden beri bir kez olsun uğramadı. Ama
bu evden elini göğsünün üstüne koymuş bu evden bir kez olsun çıkmadı demiş. Şimdi diyorum
ki, umut, barış, kardeşlik, Mustafa Kemal sevgisi, adanmışlığı doğduğum günden beri buradan
benden bir kez olsun çıkmadı. Bu iddianamedeki her şeyi yazanlara iade ederim. Ama her şeyi
yazanlara iade ederim. Asla kabul etmem. Burası onları almaz. Mümkün değil. Ben nasıl kabul
ederim bunları bunlar ne demek? Bu ölçüsüzlük ne demek? Teröristsin Tuncay, PKK’lısın
Tuncay yapma ya, yapma ya. O kadar kolay demek ki. Meclisi ıskat ettim peki Ziya ustanın
meclisini ıskat ettim peki. Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidarını silah ve cebir nerede silah nerede
cebir ya? İstedim, değişmek istiyorum, değiştirmek istiyorum, dönüştürmek istiyorum, olmaz
diyorum, bu adamla olmaz, bu politikalarla olmaz, bunların tamamı yanlıştır diyorum. Her şeyi
apaçık söylüyorum. Neyi gizli bir yerde söyledim. Bu iddianame çıkana kadar benim AKP
karşıtlığımdan haberiniz yok muydu efendim? Bu iddianame mi öğretti size? Savcılar bu
iddianame ile mi öğrendiler? Ne zamandan beri muhalefet linçinin adı iddianame olmuş? Yani
kendimi zor tutuyorum bazen burada kendimi kaybettim. Bazen bu salonda kendimi kaybettim.
Acım öyle derinden, öyle durmadan kanayarak işliyor ki, bazen nasıl oluyor da çıldırmadan gidip
geliyorum nasıl oluyor da aklım korunuyor ve bugüne çıkıyorum onu da bilmiyorum doğrusu,
insana bir sabır falan geliyor demek ki. Bu nasıl bir düzen? Bu linçin adı ne? Neden böyle bir
linç? Niye böyle bir gaddarlık? Zulmün adını iddianame koyabilirler mi? O telefon konuşmalarını
47
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:48
beyefendi dinledi, beyefendi dinledi siz o gün yoktunuz. Ben ne diyeceğim Sayın Özese? Ne
diyeceğim insanlara? Ne diyebilirim insanlara? 37 tane telefon konuşması. Ne diyeceğim
insanlara? Ne alakası var bu suçla? Teröristim diyelim dünyanın en iğrenç teröristi benim onu
hak ediyor muyum? Bir hukuk metnine yakışır mı? En büyük günahı işledim katil oldum diyelim
benim özel hayatım linçe mi tabi tutulacak? Böyle mi karar verecekler? Hukuk öyle mi diyor,
vicdan öyle mi diyor, insanlık öyle mi diyor? Bu Tuncay bu telefonlarla girsin sosyal çatışmalara
çıkarsa Tuncay olur çıkmazsa ne olur bırakalım bize ne mi diyor? Ajandalarımı toplamışlar, her
birisini almışlar. Tarih yok, hangi ajandadan bilgi aldıklarını yazmıyorlar. Tarih üzerindeki tarihleri
Veli Küçük bir adamın teki aramışım birazdan değineceğim, Veli Küçük’ün bilmem ne şirketi ile
ilgili olarak haber demiş. Sekreterimi aramış büyük olasılıkla gelse hemen yazıdan benim
karakteristiktir yazım hemen çıkar ortaya, Veli Küçük ile ilişkisi diyor. Yav biz Veli Küçük ile yan
yana gelsek belki Veli beyle biz kavga ederiz yani. Yav yazılar burada yav. Demin gösterdim ya,
bu kitabın içinde ya. Size verdiğim o 5000 sayfa makalede susurluk bölümlerine bakın şu
kitaplara bakın ya. Nasıl yan yana getiriyorsun ya? Nasıl koyuyorsun beni yan yana ya? Adam
kötü veya suçlu değil, karşıtım yahu, karşıtım karşıt. Benim aynı görüşü paylaş, aynı şeyi yap.
Böyle bir şey olabilir mi? Çok iki dost olursunuz, çok yakın iki arkadaş olursunuz ama farklı
görüşlerde olursunuz olmaz mı? Yok mu öyle arkadaşlarınız efendim? Aynı anne babadan
doğuyorsunuz, e ben başka partiye oy verirdim bizim Nuran başka partiye oy verir. Özgür verir
vermez bilmem ama bildiğim bir şey var insana saygı, insanın kıble olduğu gerçeği, onu yok
sayarsak insan onurunu yok sayarsak birbirimizin yüzüne nasıl bakacağız. Burada 37 tane
telefon görüşmesi tık, tık, tık, tık, tık, tık, tık saydılar okudu bir güzel Mehmet Ali bey geçti.
Mızrağın ucu yürekte kaldı. Kırdılar orada bıraktılar, kanamaya devam ediyor, bilerek yaptılar.
Bilerek yaptılar. Yapılan her şeyi bilerek yapıyorlar. İsteyerek yapıyorlar. Bu davanın insani
boyutu yok mu başkanım? Biz sizinle tanışmış olsaydık yada heyetten herhangi birisiyle
tanışmış olsaydık yada savcılardan herhangi birisiyle tanışmış olsaydık siz suçlu mu olurdunuz?
Nasıl mantık ya 13. Ağır Ceza Mahkemesi savcılığı, savcılık dava açtı Şamil Tayyar benim
öldürülmemle ilgili yazı yazdı, sizde yargıladınız. Bunlar yok ama, onların hiç bunların lafları yok.
Peki ben ne yapacağım şimdi? Benim yolculuğum nasıl devam edecek bundan sonra? Şimdi
bana deseydi ki savcılar yada siz şu şu şu şu şu bende onları söyleyecektim. Şimdi öyle bir
noktaya geldim ki, söylediğim yerdeyim. Çuvalın içindesin hadi kendini savun. Terör örgütü
suçlamasına karşı savun. Cinayet suçlamasına karşı savun. Hadi savun bakalım kendini
Tuncay. Savun. Peki ne diyelim başa geldi çekeceğiz. Acı da olsa çekeceğiz ne yapalım.
Bakıyorum yapacak bir şeyim yok. Bir hukuki metin hazırladık. Bu metni size dağıttım ben
efendim. Bu metni ve ekleri şöyle göstereyim, bu ekler orada bulunuyor sizin size verdim. Bu da,
bu da bu iddianamede yer alan utanç vesikalarıyla ilgili benim açıklamalarım olacak. Önümde
savunma yazıyor ya, o savunmayı açıklama olarak kabul edin ne olur. Çünkü bunlar karşısında
savunma diye bir şeyi kendim içinde zül sayıyorum. Ne yer alacak burada, hukuk, hukuk devleti
için söyleyeceklerim var. Biraz da bahsettiklerimden açacağım, ortaya koyacağım. İkinci
bölümde soruşturma ve yargılama aşamasındaki usule aykırılık iddialarımı dile getireceğim
CMK’nın 251. maddesinin emredici hükümleri karşısında sorgumu ve savunmamın ve sorgumun
ve evimde, işyerimde yapılan arama ve el koyma işlemlerinin kolluk güçlerince
gerçekleştirilmesinin hukuka aykırılığından bahsedeceğim. Kolluk, savcılık ve sorgu hakimliği
ifadem CMK 148’de düzenlemeye aykırı olarak yasak usulde nasıl elde edildiler onları
anlatacağım. Hiç söylediklerimin hiçbirisinin özüne, içeriğine ilişkin bir itirazım yok. Orada ne
söylediysem burada aynısını tekrarlıyorum. Ama usul, usul size anlattım işkenceyi anlattım size.
Size anlattım işkenceyi. Ya ne yapacaklardı beni alıp ağzımı burnumu kırıp, elektrik verip, askıya
çekip şimdi onu da yapmıyorlar şimdi bir tane CD, kalemle. Eskiden diyorlardı ki söyle lan. Al
elektriği, ye falakayı söyle, konuş. Şimdi diyor ki ne konuşursan konuş ne söylersen söyle orada
bir CD buldum burada bir tane şey buldum bellek buldum tamam bitti. Sen çık çıkabilirsen işin
48
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:49
içinden. Ama onun yerine 21. yüzyılın psikolojik harekatını koymuş ne yapıyor ışığı veriyor
gözüne uyutmuyor seni beş gün sonra çıkartıyor 50 saat sorgu, kendisi içinde değil. Dışarıdaki
yandaşlar için bir kare fotoğraf için yapıyor bütün bu işkenceyi. Tamamı bir kare fotoğraf için.
Kolluk güçlerince evimde ve işyerimde yapılan aramalarda kişisel kullanımda olan, yada
işyerimdeki arkadaşlarca kullanılan bilgisayarların, bilgisayar programların, bilgisayar
kütüklerinin, hard disklerin ve CD’lerin kopyalanması yerine bu araçlara el konulması yoluna
gidilmesi ve el konulan bilgisayarlardaki programların kütüklüklerin hard disklerin ve benzeri
elektronik belgelerin usulüne uygun olarak iade edilmemesi CMK 134 ve 127/2’ye aykırılıkları
burada size anlatacağım. Annemle, erkek kardeşimle, avukatlarımla, kızımla, eşimle yaptığım
telefon konuşmalarının şu anlattığım şeylerin burada bulunması konusunda 135/2 ve 136.
maddelere aykırılıkları size anlatacağım. Hakkımdaki suçlama gerek soruşturma aşamasında,
gerekse mahkemenizce yürütülen yargılama aşamasında açıkça ve ayrıntılı olarak bana
bildirilmemiştir. Bakın tekrar ediyorum. Bana savcı beyde Ergenekon dediler, Ergenekon diye bir
suç var mı? Ne suçum nedir diyorum Ergenekon diyor. Bizde hemen anlıyor haaa Ergenekon
haa tabi. E ne Ergenekon ne? Nedir Ergenekon? Suçum ergenekonmuş, avukatlar soruyor,
suçun ne, suçum Ergenekon. Suçun ne suçum Ergenekon, suçun ne suçum Ergenekon, böyle
bir şey yok. Hala yok. Yazmış oraya 311, 312 bulunsun maddeler 6136 var ruhsatsız
tabancalarım var falan, falan, falan. Hakkımdaki suçlama gerek soruşturma aşamasında
gerekse mahkemenizce yürütülen yargılama aşamasında açıkça ve ayrıntılı olarak bana
bildirilmemiştir. Bu durum Avrupa insan hakları sözleşmesinin 5/2, 6/3 maddelerine Türkiye
cumhuriyeti anayasasının kişi güvenliği ve hürriyeti başlıklı 19. maddesine CMK’nın 90/4, 101/2,
121/1, 147/1b somut aykırılıklar içermektedir. Ben bunları sizinle konuştum. Üstünde daha fazla
durmayacağım. Bu aşamada her aşamada bekliyorum dediğim gibi. Bana bunları söylesinler
lütfen. Her aşamasında kabulüm bana bunları söylesinler. Somut verilerle desteklenmeyen,
gerekçelendirmeden uzak, tutukluluk ve tutukluluk halimin devamı kararları, Avrupa insan hakları
sözleşmesinin 5/3 Türkiye cumhuriyeti anayasasının 141/3 ve CMK’nın 101/2 maddelerine
aykırıdır. Soruşturmayı yürüten İstanbul cumhuriyet başsavcılığı CMK madde 160/2 de
düzenlenen yükümlülüklerini yerine getirmemiştir. CMK 170’e aykırı olarak düzenlenen bu
iddianamenin ben böyle düşünüyorum. CMK 170’e aykırıdır bu iddianame. Siz kabul ettiniz ama
aykırı vallahi de aykırı billahi de aykırı. Çorbaya çevirmişler, torbaya doldurmuşlar getirdim size
5000 sayfa burada. İçinden Tuncay’ın masumiyet karinesini bulacaksınız. Siz içinden Tuncay’ın
kuvvetli suç şüphesi olmayan tarafını bulacaksınız. Hadi olan tarafı tamam anladım da olmayan
tarafını nasıl bulacaksınız. Bu iddianame, bu iddianame aykırı. CMK 135’e aykırı olarak alınan
telefon dinleme kararları ve bu kararlara dayanarak yapılan dinlemeler hukuka aykırı işlemlerdir.
İletişim tespit tutanakları hiçbir şekilde delil olarak kabul edilemez. Ne olmuş içindeki
konuşmaların hepsine yanıt veririm ama hukuk neresinde demin saydım işte bir sürü şey
sayıyorum anlatıyorum. Hukuk neresinde? Şimdi çapraz sorgu sırasında göreceğiz. Bakın
göreceksiniz. Onlar söylemezse ben söyleyeceğim onlar okumazsa ben okuyacağım, birbirimizin
gözüne bakacağız, utanmayacak mıyız? Utanmayacak mıyız? Acınıp yani yüreğimiz
acımayacak mı, canımız yanmayacak mı? Savcılık makamının dava açılırken elinde bulunan
ancak yargılama makamına sunmaktan imtina ettiği bir kısım delilleri yargılama başladıktan
yaklaşık altı ay sonra ek delil klasörü adı altında mahkemenize sunması usule aykırıdır. Bu delil
klasörlerinden birinde iletişim tespit ve dinleme kararlarının oluşturduğu dikkate alındığında suç
isnatlarının neredeyse tamamı telefon konuşmalarına dayanan bir iddianame soruşturma
dosyasıyla birlikte bu belgelerin yargılama makamına sunulmuş olması iddia makamının üstüne
düşen yükümlülükleri yerine getirmediğinin göstergesidir. Bütün bunları anlatacağım. Yargılama
makamının da bu belgelerin var olup olmadığını araştırmaksızın iddianamenin kabulüne karar
vermesi soruşturma dosyası gereği gibi incelenmeksizin davanın açıldığının göstergesidir. Bu
durumda adil yargılamaya olan inancım daha başlamadan yargılamanın başında çökmüştür. Bu
49
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:50
yargılama baştan sakattır. Savcılık makamının sunduğu 258 numaralı ek delil klasörünün 7.
sayfasındaki iletişim dinleme kararı hukuka aykırıdır. Zira söz konusu kararda hedef kişi ben
gösterilmeme rağmen bakın bu çok önemli, ben gösterilmeme rağmen dinlenen telefon
numarası bana ait olmayan Kanaltürk santralinin telefon numarasıdır. Ve bildiğim kadarıyla 100
hatlı bir santral. Santrali dinlemişler ve benimle alakası yok. Bir televizyon kuruluşunun santrali
dinleniyor. Bende diyorum ya bu adam hiç mesela Tunç Akkoş diye bir adam hiç tanışmadım,
bilmiyorum, nereden çıktı bu adam telefon irtibatı var diyor. Bazı insanlarla hiç görüşmememin
olmaması lazım. Telefon irtibatı var. Şeyde vermiyor bana o Excel tabloları da vermiyor ki bana
karşılaştırıp bakıyım. Bunlar da elinde. Sonra yargılamacılık oynuyoruz burada. Aramızda
karşılıklı bakışıyoruz ben baktım mı Nihat beyin gözünde kaç telefon konuşması olduğunu
çıkartıyorum. Mehmet Ali Bey böyle kafasını aşağı doğru sallarsa telefon sayısını aşağı
indiriyorum, Nihat bey böyle yaparsa yukarı çıkartıyorum. Böyle bir şey olabilir mi? Böyle bir şey
olabilir mi? Sonra iddianamenin 3. bölümünde TCK’nın 314, 311, 312, 327, 334, 174, 6136 sayılı
yasanın 13. maddesi açısından değerlendirmemi sunacağım size. 5. bölümde de Ergenekon adı
verilen terör örgütüyle ilişkilendirilmeye çalışıldığım başlıkların bunu nasıl saptadın Tuncay
derseniz hüs yani hissikablelvuku. İçime öyle doğdu, okuyunca dedim ki yani olsa olsa
metoduyla cumhuriyet mitingleri, Atatürkçü Düşünce Derneği ilişkilerim, Cumhuriyet Halk Partisi
soruyorlar ya iki de bir Cumhuriyet Halk Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi dedim herhalde bunu
soruyorlar. Bir de meşhur çok meşhur 16 Aralık 2003 herkesin merak ettiği bütün Türkiye’nin
arşivleyip belleklere alıp dosyalara kaldırdığı 16 Aralık 2003 belgesi var. Bi de o var. Sonra
dostlarımın çarmıha gerildiği, doktor arkadaşım, diğer doktorum, Mesut’un çarmıha gerildiği ah
canım zavallım benim. Çarmıha gerildiği Busines kanal sağlık kanalı olayı var. Arkasından biz
kaç kişiyiz hareketi, biz kaç kişiyiz derneği, memleket sevdalıları derneği, biz kaç kişiyiz
platformuyla ilgili değerlendirmelerim var sonra da sonuç bölümü var. Sayın başkan, sayın
hazirun savunmamın bu aşamasında hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. Lütfen Türkiye’nin
içinde bulunduğu durumu bütün boyutlarıyla kavramaya çalışalım. Size burada bir öykü
okuyacağım. Kazancakis’in Niko Kazancakis’in çok ünlü bir romanından bir bölüm. Dört arkadaş
papanın önüne çıkarak tanrının doğası hakkında bir tartışma başlatırlar. Papa dehşete düşmüş
olarak, tanrıyı anlamak mı yanakos der. İnsan tanrının ayaklarının dibindeki kör bir toprak
kurdudur. Ölçülemeyen bir büyüklükten ne anlayabilir ki insan. Bende gençken senin gibi karşı
koyar ve sorgulardım, anlamıyordum bir gün Atos dağındaki manastırda başrahip ban bir
benzetme anlattı. Kendisi genellikle benzetmelerle ifade ederdi. Tanrı canını korusun başrahibin
bana aktardıkları şunlardı. Bir zamanlar çölde kaybolmuş küçük bir köy vardı. köy halkının hepsi
kördü büyük bir kral ordusuyla birlikte oradan geçiyordu. Kral çok büyük bir filin üzerine binmişti.
Kör köylüler bunu işittiler filler hakkında çok şey duymuşlardı ve bu müthiş hayvana nasıl bir şey
olduğunu anlayabilmek amacıyla dokunmak arzusuyla yanıp tutuşuyorlardı. Köylülerin önde
gelenlerinden on kişi kralın yanına geldiler. File dokunmak için kraldan izin istediler. Kral onlara
size izin veriyorum ona dokunun dedi. Köyün ileri gelenlerinden biri filin beline, diğeri ayaklarına,
bir başkası böğrüne dokundu. Biri ise filin kulağına dokunabilmesi için yukarı kaldırıldı. Bir
başkası filin üzerine oturtularak dolaştırıldı. Kör köylüler zevkten kendilerinden geçmiş bir
biçimde köylerine geri döndüler. Diğer kör halk çevrelerinde toplanarak merakla onlara bu harika
hayvanın nasıl olduğunu sordular. File dokunanlardan birincisi şöyle dedi, fil kendiliğinden
kıvrılıp bükülen bir boru gibi ve eğer seni yakalarsa yandın. Diğeri şunları söyledi, fil tüylü bir
sütun bir başkası, bir duvar, bir kale gibi ve çok tüylü, filin kulağına dokunan kişiyse şunları
söyledi, hiç de bir duvar değil dokunduğun zaman hareket eden kabaca dokunmuş kalın yünden
ağır bir halı gibi ve sonuncusu şöyle bağırdı söyledikleriniz ne kadar saçma fil çok büyük bir
yürüyen dağ. Dört arkadaş kahkahayla güldüler. Yannakos bizler körüz sen haklısın baba, beni
bağışla, köylüler gibi filin küçük ayak tırnağını keşfettiğimizde tanrı bir taş gibi sert diyoruz neden
çünkü daha ileriye gidemiyoruz dedi. Ben sizi bu iddianamede bir adım öteye gitmeye davet
50
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:51
ediyorum. Ben ranzada yatarken bazen kendimi ranzanın üstünde görüyorum. Bana bakıyor ben
benle konuşmaya başlıyorum. Ona sorular soruyorum, o bana sorular soruyor, soruyoruz
karşılıklı konuşuyoruz. Ben benle konuşuyorum. Bunu bunun bir adım ötesine geçmek diye
algılıyorum. Gelin bu iddianamede bir adım ötesine geçelim. Tanrıyı o taşlaşmış o tek düze
kalıpların ötesinde bir yerde görmenin mutluluğuna hep beraber erelim. Beni lütfen can kulağıyla
dinleyin. Sizden ricam budur. Hakkımda ne karar verirseniz verin ama dinleyin. Gözümün içine
bakın. Yüreğimi keşfedin. Vicdanımı kollayın, bana bir ceza verin ama hak ettiğim cezayı verin
ve cezayı bana söyleyin. Hak ettiğim olsun lütfen. Hak ettiğim şey neyse onu verin. Ama hak
etmediğimle beni sakın burada tutmayın. Tarihin dönemeçleri vardır. Bu dönemeçlerde sadece
insanların ülkelerin değil uygarlıklarında dönüştüğü zamanlara tanıklık ederiz. Bu anlar öyle
anlar. Türkiye de kendi kaderimizle beraber böylesi bir evrensel uygarlık tarihinin yeni yazımına
ve gelişimine tanıklık ediyoruz. Bütün bunlar kabuk kırılıyor Türkiye’nin kabuğu kırılıyor. O kabuk
kırılınca bu gürültünün çıkması normal, doğal, acı da verecek. Ama ya, ya yanlış bir şeye doğru
kırılıyorsa. Ya yanlış bir şeye doğru eğriliyorsak. Ya bir magmaya doğru gidiyorsak. Bunu nasıl
buluruz. Bakın size bir örnek Kennedy domuzlar körfezi çıkartması New York Times’dan bir
gazeteci çıkartmanın bütün planlarını almış birde Türkiye de öyle bir gazeteci var adı Cüneyt
Arcayürek. O da yayınlamış dava etmiş Genelkurmay o da beraat etmiş. Orada gazetecinin
domuzlar körfezi çıkartmasına dair eleştirel bakışını demiş ki gazeteci 1 çıkılan yer yanlıştır, 2
gidilen milis unsurlar yanlış seçilmiştir, eğitimleri yoktur, silahlar yetersizdir, Küba ordusu bunları
orada yener. Hemen beyaz saray devreye girmiş yazıyı durdurmuşlar. Kennedy diyor ki
hayatımın en büyük hatasıdır. O eleştiriyi durdurtmuş olmam. Bize bunu gazetecilik okullarında
okuturlar. O eleştiriyi, o eleştiren sesin kesilmiş olması en büyük hatadır diyor. Domuzlar körfezi
çıkartması Küba’yı var etmiştir Amerika’yı yok etmiştir. Tarihindeki en büyük yenilgidir.
Eleştirmek nereye doğru gittiğimizi görmek, neye doğru kıvrıldığımızı algılamak bunun için bütün
seslere kulak vermek lazım. Bunun için Amerika da özel kuruluşlar üretmişler binlerce. Her şeyi
tartışıyorlar. Bizimkiler buradan oraya gidiyorlar oradaki bir Ting Tang kuruluşunda Türkiye’nin
nasıl işgal edileceğini Beyoğlu’nu hangi askerlerin gireceğini orada tartışıyorlar biz bunu gazete
haberi olarak okuyoruz ama Türkiye de bunu konuştuğunuz zaman suç. Ama orada tartışıyorlar.
Tarih böyle bir değişim yaşıyor. Bilgi çağında insanların bazı şeyleri konuşması yasak ve bu
yasağı koyan kişilerin hazırladığı iddianame insanları terörist ilan edebiliyor. İnsan uygarlığı
bana göre var olduğu günden bu yana hiç kötüye doğru gitmemiştir. Dönemler olmuştur,
kötünün egemen olduğu dönemler olmuştur ama insan evrimsel olarak yaradılış gereği yanlışa
doğru bükülmez. Sonuçta mutlaka bir iyi çıkar nasıl bir Türk tarihinde bükülmüş, bükülmüş,
bükülmüş, bükülmüş, bükülmüş, bükülmüş bu kadarcık kaldığı anda bir Mustafa Kemal Atatürk
çıkmış ve her şey değişmiş. Tarih o noktaya geldiğinde birisi çıkar ve her şeyi değiştirir. İnsanlık
tarihi bununla koşuyor. O yüzden hep umut vardır. Yaşamın içinden çıkar. Umut yaşamdan
üretilir, mutluluk yaşamdan üretilir. Ve yaşadığınız sürece umut mutlulukla dolabilirsiniz. Ama
yasaklarla sınırlanmış bir insanın tarihin bu dönemecinde böyle bir iddianame ile karşı karşıya
kalan bir insanın sağlıklı üretmesi mümkün olabilir mi? Ya başka ülkelerde bizim gibi adamları
topluyorlar bir araya, davet ediyorlar konferanslara falan konuşturuyorlar, bilmem ne yapıyorlar
işte Birol Başaran diye bir adam burada anlattı size. İran da 1500 dolar alıyordum bir günde
konferansım karşılığı dedi. Spatulayla vurduk yapıştırdık buraya. Olaylar kötülerin veya
yanlışların lehine gibi görünse de şimdi olduğu noktada tarih hep iyiden ve düzgünden yana
doğru o akış durmaz o akış devam eder çünkü uygarlık bedel ödenmeden elde edilecek bir
siyasal ve insani statü değildir. Hem uygar olacaksınız hem çağdaş olacaksınız hem de bedel
ödemeyeceksiniz olmadı. Bu bedeli kim ödemelidir. Bu bedeli örgütlü cehalet, cehaletin cüreti mi
ödemelidir. Yoksa bu bedeli akıl bilim o mu ödemelidir? Dünyada cehaletten daha büyük
yoksulluk yoktur. Bu dünyada en büyük yoksulluk cahilliktir. En değerli mal akıldır, bilgidir, ilimdir.
Ama bunu nasıl anlatacaksınız? Gözler kör, kulaklar sağır, gönüller kapanmış, ne güneş
51
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:52
görülüyor ne aşk hissediliyor. Taşlaşmış nasıl anlatacaksınız bunu? Anlatmak zorundasınız
buna da bir yol bulacaksınız. Bizim insanı harcama lüksümüz yok. Biz biriktirmek zorundayız tek
tek tane tane buğday taneleri gibi. Tek tek eğilmek zorundayız. Bunu başarmak için bu yolculuğu
yapıyoruz. Uygarlık imbiklerden süzülmeden oluşmaz insanın insan olma uygarlaşma
mücadelesi kötüyle mücadeledir. Hayırlı bir mücadeledir. Yıkımı kahredici uygulamaları çileli
sonuçları olsa da hep güzelliklerin gelişmesine yol açar. Yararlı bir mücadeledir. Bakın Timur
gelmiş. Yakmış, yıkmış, kül etmiş. Sonrasında doğan Anadolu’daki o büyük medeniyeti görün.
İnsana kıblesi insan olan büyük medeniyeti görün. Öyle felsefi akımlar yaratmışız ki bu günü
etkiliyor. İnanılmaz bir şey. Burada bulunmamın gerekçelerinden birini insanın nasıl insan olduğu
konusundaki uygarlık mücadelesine bir nebze katkı sunabilmek olarak adlandırıyorum. Hani
dedim ya gitme demişler, gitme bunlar seni öldürecek. Bana da televizyonlara çıkıp konuştuğum
zaman dediler sus etme bunlar sana kötülük edecek. Anam beni günde beş kere telefonla
arardı. Dualarla birlikte. Oğlum, kuzum, Tuncay’ım su uyur düşman uyumaz evladım bak kötü
şeyler söylüyorlar. Bak kötü şeyler yazıyorlar. Dikkat ediyorsun değil mi yavrum. Tamam
anacığım, tamam anacığım bir şey olmaz anacığım. Yavrum su uyur düşman uyumaz evet su
uyudu uyumadı biz su olarak uyuduk düşman uyumadı. Neler yaptılar aman Allah’ım, aman
Allah’ım neler yaptılar. Aman Allah’ım inanılmaz. Hakkımdaki suçlamaların hukuki, fiili neden ve
gerekçelerini bilmediğim gibi suçlamalarla ilgili bugüne kadar bana hiçbir şekilde bilgi verilmedi,
hiçbir şekilde. Ergenekon açıklama budur. Suçum ne Ergenekon, neyle suçlanıyorum
Ergenekon budur suçum. Bu suçlamalarla ilgili bugüne kadar bana hiçbir şekilde bilgi verilmedi.
Bu suçlamalarla ilgili gerçeküstü bir mantıkla hikâye gibi hazırlanan ve sizin sonucunu karara
bağlayacağınız iddianamede yazılı ceza maddeleri üzerinden ancak fikir yürüterek elde ettiğim
edinimlerimle bir açıklama, savunma diyemiyorum, açıklamalarda bulunacağım. İddianamedeki
bütün bu suçlamaları reddederim kabul etmediğim; bu suçlamalara, iftiralara, karşı
söyleyeceklerim bulunduğu gibi, bazı suçlamaları örneğin terör örgütü üyeliği gibi insanlık suçu
saydığım kavramları bana haksız, hukuksuz olarak yöneltmeyi cehaletin cüreti kabul ediyorum.
Bunları bana yöneltenlere aynıyla iadeyi yaşam gailem sayarım. Bana kimse terörist diyemez.
Kimse bana insanlık suçlusu diyemez. Aynen iletirim bunları. Ben Türkiye cumhuriyetinin
anayasasına yasalarına, evrensel hukuka, bu cumhuriyetin kurucu felsefesinde yazılı olan vatan,
namusa, ahde vefaya, aşka, gönülden bağlıyım. Beni bu aşktan hiç kimse koparamaz. Ben bu
memleketin ağacının dalıyım. Ben bu bağın üzümüyüm. Belki kavruğum, belki eksiğim, belki
yanlışım da vardır ama ben bu toprağın malıyım. Beni hiç kimse bu toprağa hıyanetle
suçlayamaz. Teröristlik suçlamasını hıyanet sayarım, alçaklık sayarım, sadece bu memleket için
değil, dünya için bunu sayarım. Bana hiç kimse terörist diyemez, hiç kimse diyemez. Ben
hayatımın tümünü barış kültürünün gelişmesi bunun için konferanslar bile verdim ben UNESCO
ile birlikte. Bugünkü devlet bakanım Mehmet Aydın o konferansların konuşmacılarından biriydi.
Bu barış kültürünün yerleşmesi ve dört başı mamur yaşanılır olması için çocuğumdan fedakarlık
ettim, ailemden fedakarlık ettim, dostlarımdan fedakarlık ettim, her şeyimden fedakarlık ettim.
Karşılığında bana terörist tanımlamasını kimse yapamaz. Atatürkçüyüm dedim ya doğduğumdan
beri bu evden o sevgi hiç eksilmedi. Öyle bir evde dünyaya geldim. Atatürk’ün evde resmi
asılıydı. Yani öyle doğdum büyüdüm. Öyle tanıdım, öyle bildim, öyle aşık oldum fikirlerine
kendisine. Bunu gördüğüm anda başka bir şey hissediyorum. Başkaları da başkalarını
gördüğünde başka şeyler hissediyor. Suçum bu mu? Yurttaşıyım, Atatürkçüyüm. Yurtta barış,
dünyada barış ilkesi şiarımdır. Buna göre yaşadım. İlmi hür, irfanı hür, vicdanı hür bir
vatandaşım. Türkiye cumhuriyeti yurttaşıyım, cumhuriyetçiyim, halkçıyım, devrimciyim, laikim,
devletçiyim, ulusalcıyım. Ulusalcıyım, ulusalcılık ne demek ulusalcılık yerel olan bu kültürü
evrensel boyuta taşımak demek. Yani bu toprağın üzümünü dünyanın en kaliteli şarabı haline
getirip Afrika’daki insana tattırabilmek demek. Öyle bir evrensel ülkü, öyle kendi kendilerine
tanımlar yapıyorlar böyle uvvv, at gözlükleri takmışlar Birol Başaran’ın bir fıkrası var böyle bir
52
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:53
gözlük takmış dönüp duran bir eşekle ilgili olarak. E demiş ki ya bu hani çıkmıyor mu, beyim
bizim eşek senin kadar akıllı değil ki o dönmeyi öğrendi demiş. Böyle bir şey böyle dönüyor.
Böyle bir şey olmaz. Ben o gözlüğü de takmam o tanımında içine kendimi sokmam asla
sokmam. İstiklal marşında yazdığı gibi emperyalizme karşıyım. Birleşmiş milletlerin 1986 yılında
imzaladığı sosyal şartın altında Türkiye’nin imzası var. Emperyalizm suçtur mücadele edilmelidir
diyor. Yeni sömürgeciliktir diyor emperyalizm ben bunu savunuyorum. Dünya bankasının 1989
raporunda var. Ben bunu savunuyorum. Yolsuzlukla, yoksullukla mücadele raporunda dünya
bankasının özgür demokrasi için gelişmiş medya diye bir raporu var ben o rapordaki gerçekleri
savunuyorum. O rapordaki verileri savunuyorum. Dünya bankası verileri, dünya bankası
raporları, birleşmiş milletlerin sosyal anlaşmasını sosyal şartını savunuyorum. İnsan onurunu
yüceltme mücadelesinin bir parçasıyım. Faşizme, yobazlığa, gericiliğe, ırkçılığa ve yoksulluğa
karşı mücadele ediyorum. Karşı olduklarımı söylemeyi ve onlarla mücadele etmeyi, insan
olmanın, yurttaş olmanın temeli sayarım. Bu değerler doğrultusunda yaşayan, çalışan, üreten bir
birey olarak Tuncay Özkan kimdir? Belki bu soruyu merak edersiniz. Ben 1966 yılında Ankara'da
doğdum. Lisans eğitimimi, ilk, orta, lise eğitimimi Ankara Tuzluçer lisesi mezunuyum. Lisans
eğitimimi gazi üniversitesi iletişim fakültesinde sonra da sosyal bilimler enstitüsünde master’ımı
tamamladım. Gazeteciliğe 1981 yılında rüzgarlı sokakta başladım. Sonra çalıştım, çalıştım,
çalıştım geldim işte İstanbul da pek çok yerlerde yöneticilik yaptım falan sonra Kanaltürk’ü
kurdum. Sonra Kanaltürk’ü elimden zorla gasp ettiler. Anlatacağım size öyküsünü. Batırdılar
devlet eliyle batırdılar. Maliye eliyle batırdılar. Kanaltürk’ü 2006 yılından itibaren çok başarılı bir
televizyon kanalı haline getirdim. Herkesin izlediği baktığı muhalif seslerin yer bulduğu bir kanal
oldu. Dönem itibariyle Kanal Türk’ün Türkiye de iktidar muhaliflerine yer veren ve 2007 yılında
yapılan cumhuriyet mitinglerini yayınlayan tek medya kuruluşu olması izlenirliğini daha da
yükseltti. Peki Tuncay bunu nerede öğrendin. Ya 17 yaşımdan beri gazeteciyim. 1993 yılından
beri televizyoncuyum. 1993 yılında televizyonculuğa başlamış kaç tane adam var Türkiye de en
iyilerinin yanında çalıştım. Kanal D’nin tepesinde oldum. Gittim öbür tarafta Skytürk’ü kurdum.
Show tv’yi adam ettik. Lümpenlerin elinden kurtardık. Magazin bataklığından çıkarttık. Hepsini
öğrendik geldik Kanaltürk’ü yaptık. Siyasi iktidara muhalif bir ses olarak medyada ve kamuoyu
nezlinde bir net duruşum oluştu. İşte ne olduysa bu duruş sonrasında oldu. Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan ve AKP’liler tarafından hakkımda yapılan sayısız şikayet ve açılan hukuk davası
Kanaltürk televizyonunun üst üste geçirdiği mali denetimler iktidarın bu yaklaşımının
kamuoyunda ve bir kısım çevrelerde yarattığı psikolojik baskının sonucu olarak kesilen reklam
gelirleri, ekonomik olarak Kanal Türk’ün ayakta kalmasını gittikçe zorlaştırmaya başladı. Buna
rağmen ayakta kalmak, sesimizi duyurmak için Kanaltürk de çalışan arkadaşlarımla birlikte
direnmeye devam ettik. 22 Temmuz 2007 seçimlerinden sonra Türkiye de inanılmaz bir
karamsarlık hüküm sürdü. İnanılmaz herkes bitti, yenildi, pek çok şey söylüyordu. Bu
karamsarlığı ve muhalefetin demokrasiyi tehlikeye düşürecek dendi geri çekilmesi sorununu
aşmak için bunun önüne nasıl geçebilirim diye düşündüm, biraz önce size anlatmıştım
cumhuriyet mitinglerinde falan bu siz kaç kişisiniz sorusuna biz kaç kişiyiz diye sorarak yanıt
verdik. 12 Eylül günü, 12 Eylül faşizmine nazire olsun diye bir halk hareketi taban hareketi olarak
başlasın diye 12 Eylül günü televizyona çıkacağım ve çok önemli açıklama yapacağım dedim
RTÜK kapattı kanalı. Gerekçe yok. O gün kanalı kapattılar. Telefon ne konuşacaksın. Yav dedim
ki kardeşim böyle bir şey açıklayacağız. 12 Eylül günü televizyon kapalı. 13 Eylül günü çıktım
televizyonda açıkladım. Dedim ki böyle bir sivil toplum hareketi tabandan gelen bir hareket. Biz
kaç kişiyiz hareketi. Bunu başlattım. Internet üzerinde de her üyenin, her üyenin bütün bilgilerini
künyesini yayınladım. Tamamının bir milyon üç yüz bin kişi dünyada böyle bir sivil toplum
hareketi yok. Böyle bir başarı yok. Sen misin lan başaran? Gel bakalım buraya diyor Ergenekon
savcısı şimdi. Amerika da olsak köşeyi dönmüştük. Amerika da olsak Obama değil ben seçilmiş
olurdum. Obama benden kaç sene sonra keşfetti internetin bu gücünü, ben uyguladım ilk. Başka
53
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:54
yok dünyada böyle bir yöntemle, böyle bir sivil toplum örgütü kuran oluşturan. Obama daha dün
seçildi. Internet üzerinden Türk halkına çağrı yaparak kaç kişiyiz diye çoğu sordum. Çağrıma
yedi ayda 1 milyon 3 yüz bin kişi bizde varız yok olmadık dimdik ayaktayız yeni bir siyaset
başlatalım yanıtını verdi. Bunun üzerine 2008 yılının Mart ayında Yeni parti isimli siyasi partiyi
kurma çalışmalarına başladım. Yeni parti çalışmalarımızı Kartepe de siyaset okulu açarak ve
parti yönetim kadrolarını burada eğiterek başlattık. Kartepe de siyaset okuluyla başlayan bir parti
daha var kim biliyor musunuz? AKP aynı yerde siyaset okulu kurmuşlar. Önce partinin yönetim
kadrosunu eğitimden geçirmişler onlar işte şöyle kalkacaksın, böyle oturacaksın biz öğretim
üyelerine dersler verdirerek. Hepsi de ellerinde. Hepsi ellerinde. O kasetlerin, o CD’lerin hepsi
ellerinde hepsi Internet üzerinde. Başladık yürüdük. 1,5 ay boyunca bu siyaset siyasi eğitim
çalışmamız devam etti. Siyaset çalışmaları sürerken Kanaltürk üzerindeki siyasi baskılarda
doğal olarak hat safhaya ulaştı. Ve ne yazık ki Kanal Türk’ün satışı elzem hal aldı. 2008 yılı
Mayıs ayında Kanaltürk Akın İpek’e satıldı. Şimdi bana terör örgütü diyorlar ya yani işte öyle
yaptı, böyle yaptı, Ergenekon falan diyorlar ya Akın İpek Fethullah Gülen’in adamı Akın
reddetmiyor ki zaten. E ona sattık. Niye sattığımızı da anlattık Türkiye de kamuoyuna. Ha şimdi
ona kızdı, kızarlar. E ona küfrettiler ederler. Bizde zaten onlar kızıyor, küfrediyor diye dolaştık
Türkiye’ye anlattık tek tek. Öyle oldu, böyle oldu, şöyle oldu bak battık öyledir, böyledir. Peki
Kanaltürk ile ilgili sen ne düşündün. Ben Kanaltürk’ü çalışanların üstüne yaptım. Anlatacağım
şimdi Kanaltürk, Kanaltürk, Kanaltürk nasıl hiçbir şey bilmiyorlar Kanaltürk ile ilgili biliyor
musunuz? Bakın sayın yargıçlar Kanaltürk ile ilgili bir tek doğru bilgiye sahip değiller. Hiçbir şey
bilmiyorlar. Şimdi üç tane soru soruyum Kanaltürk ile ilgili burada çökerler. Bir tek bilgileri yok
Kanaltürk ile ilgili. Ne yayın tarihini biliyorlar, ne yayına başladığı tarihi biliyorlar, ne onun nasıl
bir şirket yapısı içinde oluşturulduğunu biliyorlar ne de satışıyla ilgili en küçük bir bilgileri yok.
Ama Kanaltürk terör örgütünün televizyonu yapma ya. Akın İpek farklı görüşte, farklı kulvarda bir
insan şimdi de Star televizyonuyla milliyet ve vatan gazetelerini alıyor diye gazetelerde haberler
çıkıyor. Ne yapacağız? Örgüt kurdurdu ya bana televizyonu iddianame öyle diyor. Bu
televizyonun ne zaman kurulduğunu bilmiyorlar, nasıl faaliyete geçtiğini bilmiyorlar, şirket
yapısını bilmiyorlar, onu bilmiyorlar, bunu bilmiyorlar. Ama Tuncay’a kurdurdular diyor, Tuncay’a
kurdurdular. E Fethullah’a nasıl sattım ya arkadaş. Satarken nasıl oldu birde sanki yapı
benimmiş ne benimi be kardeşim çalışanların üstüne yaptım. Niye yaptım iki tane gerekçesi var.
Bir sosyal anlayışım gereği, demin anlattım ya kooperatifçiliğe inanıyorum. Bunu vakfa
dönüştürebilir miyim? Siz çok iyi bilirsiniz vakıfların televizyon sahibi olması mümkün değil.
Karşımıza RTÜK yasası çıktı ne yapabilirim kooperatife dönüştürebilir miyim? I ıh dedi
kooperatiflerde olamaz. Peki, çoklu ortaklık yapısı olabilir mi? Hayır dedi SPK denetimine girmek
zorundasın. SPK o gün gelir bizim yayınımızı keser. Ne yaptım? Çalışanların üstüne yaptım
kanalı, hisse verdim. Hisseyi üstünde tutmak isteyen arkadaş tuttu, işte burada Adnan bey var
Adnan Bulut hisseyi aldı üstüne altı ay sonra dedi ki yav bu işler kötü giderde bir şey olursa abi
benim bir tane oturduğum evim var buraya haciz gelir mi? Gelir Adnan. Abi beni bundan al
başka arkadaşa, ondan aldım başka arkadaşa verdim. İşte orada. Toplandı yönetim kurulu,
Adnan Bulut bana böyle bir şey iletti arkadaşlar bu konudaki düşünceniz nedir. Tabi ki
arkadaşımız böyle bir şeyi elinde tutmak istemiyorsa memnuniyetle, peki hangi arkadaşımızı
layık görüyorsunuz yani hangi arkadaşımız temsil edebilir burada. Hisseleri Tuncay
Mollaveyisoğlu aldı galiba hah, Emre hah Emre Eren aldı. Peki Tuncay senin bir kuruşluk
hissen var mı? Vallahi de billahi de yok. Sen nesin? Ben kurucuyum. Sen nesin? Abiyim işte
orada işlemleri yapan avukat arkadaşımız Oğuz Bey. Yahu kiraladık, kiraladık. Nasıl kiraladık?
İstanbul TV, İstanbul TV, İstanbul TV’ye gittik oturduk. İstanbul Tv’nin içinde naylon fatura vardı.
benim muhasebeci arkadaşlarım girdiler baktılar dediler ki burada naylon fatura var. Hemen
çıktık akşam, sabah girdik akşam kaçtık oradan. Naylon fatura var dedi. Benim arkadaşlarım
ihbar ettiler maliyeye. İstanbul Tv, İstanbul Tv karşı sokakta geçerken bir baktım Kanaltürk Tv
54
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:55
diye yazıyor. Kanaltürk Tv. Gittim çetin kardeşler Edirneli bir aile, Trakya basın yayın san. Tic.
A.Ş. kardeş ben frekans arıyorum sen bunu bana kiralar mısın dedim. Kiralarım ama parasını
isterim dedi. Tamam, parada anlaşalım arkadaş buyur. Kaç para istersin, reklam gelirleri
üzerinden şu kadar isterim. Sözleşmelerimiz, anlaşmalarımız, her şeyimiz ortada RTÜK’e
gönderdik. Anlaşma yapalım, yapalım. Kiralar mısın, kiralarım. E başladık yayına ordan. 1993
yılında bir hakları var kullanamamışlar. Ekonomik durumları yetmemiş. Ben aldım onu gittim
mahkemeye başvurdum bölgesel yayın lisansı aldık, ulusal yayın lisansı aldık, hepsi mahkeme
sefahatinden geçmiş. Yav nasıl terör örgütünün televizyonu. Nasıl yazdınız onu iddianameye.
Allah aşkına ya. Nihat Bey biliyor muydunuz bunları Allah aşkına ya. Nasıl yazarsınız ya?
Kiralanmış, 1997 yılına kadar kiralık olarak işlettiğimiz, 1997 değil mi Oğuz bey. A pardon ya 97
çok özür dilerim ya 2005 ya aklım gitti özür dilerim. 2005 yılında başladığımız 2007 yılında mı
şey yaptık. Tamam. 2005 de devir işlemini almışım Kanaltürk diye çıkmışım ne var bunda?
Sordun mu bana ya? Sordun da söylemedim mi ya? Borçların nasıl ödendiği belli, nasıl
taksitlendirildiği belli, hangi periyotta kimlere neyin verildiği belli, borç ödeme şeyleri belli.
Senedin vadesi gelmiş ödeyememişiz, kiraladığımız satın aldığımız kişiye erteletmişiz onlar belli.
Yav eklerde kuruş kuruş kimin üstüne ne kadar para çıktığı belli ya. Ne yapıldığı belli. Mali
tabloyla ilgili açıklama yapamamıştır. Yapma ya, ne yapmam gerekiyor daha başka? E gitmiş
mahkeme vergi mahkemesine itiraz etmişim. Söyledikleri hiçbir konuyla ilgili vergi incelemesi
yapanların itirazı yok ha. Nedir biliyor musunuz Sayın Özese kanalın ortaklarını 212 sayılı
yasadan yararlanarak basın kartları devam etsin diye SSK’lı göstermiş bizim arkadaşlar
başkanım. Oysa Bağkur’lu olması gerekiyormuş. SSK’lı mı olacak Bağkur’lu mu olacak geldi ya
kontrolör arkadaş, Bağkur’lu olması gerekiyordu niye SSK’lı gösterdin usulsüzlük cezası, yav
Bağkur’luyken daha az ödüyoruz SSK’lıyken daha çok prim ödüyorum prim borcum yok. Devlete
daha çok prim vermişim ya. Televizyon 2005-2008 on milyon dolar vergi vermişim, on milyon
dolar. İnsaf, insaf terör örgütünün televizyonuymuş. Bir baksanıza diğer televizyon kanallarına
hangisi vermiş. En çok korktuğumuz şey aman KDV, aman Muhtasar, aman vergi, aman
kurumlar, aman sigorta niye satmak zorunda kaldık biliyor musunuz efendim üç milyon yedi yüz
bin dolar vergi birikti. Bu mitingler falan filan yayınlar başbakanın baskısı vergiyi denetimi falan.
Bu vergicilerin bütün prodüksiyon şirketlerine telefonu, bakkala baskısı, çakkala baskısı ne oldu
biliyor musunuz çay alamaz hale geldik ya. Reklam geliri sıfıra indi, sıfır, eksiye gittik. Reklam
vermeyeceksin diyor. Bir büyük iş adamı, başbakanla görüşmeye gittim dedi tuvalete gittim
Egemen Bağış ile beraber tuvalette birlikte işerken Egemen Bağış dönmüş demiş ki ya şimdi
sana bu Tuncay Özkan’ın televizyonunu soracak sen oraya reklam veriyormuşsun reklamı
görmüş çok kızmış. Bir daha vermeyeceğim efendim de. Yav dedi ben size reklam veremem
kusura bakma arkadaş. Bana bir daha gelme dedi. Şimdi suçlu kim? Özgürlüğe, demokrasiye
müdahale eden kim? Kim suçlu, kim demokrat, kim özgürlüklerin savunucusu, kim onları ortadan
kaldırmak isteyen insan? Akın İpek’e satıldı. Peki televizyonu Kanaltürk’ü şimdi yeri geldikçe
anlatacağım. Kanaltürk’ü kurarken ne yaptım şimdi lobi belgesi mobi belgesi diyolar deli saçması
zir zop beşinci sınıf aman bir okuyun Allah aşkına. Benim kendi medya yapılanması yeni bir
medya diye belgem var yahu. Bir buçuk milyon insan okudu. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e
götürdüm verdim başbakandı. Meclis başkanı Bülent Arınç’a verdim. Bakanlara gittim dağıttım.
Kuvvet komutanlarına verdim. Genelkurmay başkanı Hilmi Özkök’e verdim. Ben yeni bir
televizyon Sinan Aygün’e verdim Barolar Birliği Başkanına verdim. Ben yeni bir televizyon kanalı
kuruyorum şu esaslarda kuruyorum. Böyle olacak kanal bunun için çalışacak kanal bu amaçla
hizmet yapacak. E sonuç hiç bunların bir tanesi dikkate değmiyor, olmuyor. Peki, Akın İpek’e
sattım. Ha birde Sinan Aygün’ün Akın İpek’in konuşması var gelince değineceğim ama yani
burada bir kere anlattım yav Akın İpek’i dışarıda tutmak büyük suç yani. Akın diyor ki ya
emrinizdeyim. Ben kanalı diyo ne ki Tuncay diyor ben daha çok emrinize veririm diyor. Sonra
ben oradan belge alıp çıkmadım ki. Eşyalarımı aldım çıktım. Aradığınız her belge orada. Terör
55
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:56
örgütünün televizyonuysa gidin orda bütün belgeleri alın. Ne eksik var ki elinizde. Hani vicdan 23
Eylül 2008 günü Şu an genel başkanı olduğum Yeni Parti isimli siyasi partinin Ankara’da ilk
kurucular kurulu ilk kurucular kurulu toplantısını yapmadan hemen Ankara’ya gidecektim o gün
sabaha karşı geldi aldılar. Ergenekon suçunu söylediler Terör Örgütü üye olduğum iddiası ile
gözaltına alındım ve buradayım. O Günden beri burada bulunmaktayım. Özgeçmişimden
görüleceği üzere 1983 yılından bu yana mesleki anlamda gazetecilik yapmaktayım. 1986
yılandan bu yana sivil toplum örgütleri içerisinde aktif bir üyeyim. Türkiye’de ve Dünya’da
demokrasilerin ve halkın yönetime katılımının demokratik kitle örgütleri aracılığı ile
gerçekleşeceğine inanıyorum. 2008 yılından itibaren bu ideallerimi gerçekleştirmek, Türkiye’yle
ilgili hayallerimi yerine getirmek ve halka Türkiye’de yeni bir siyasi alternatif sunmak için siyaset
yapmaktayım. Halende Yeni Partinin genel başkanlığı görevini yürütüyorum. İddianamenin
benimle ilgili bölümlerinde Tuncay Özkan’ın yaşam öyküsünü bütünüyle bir suç haline
dönüştüren ve onun yaşam biçimini toptan sorgulamayı amaçlayan ve hedefleyen bir hata içine
düşüldüğü görülmektedir. Tuncay Özkan’ın siyaset yapma isteğini hedefleyen ve siyasal
duruşuna karşı faşist, tek sesli, tek başlı bir politik duruş sergileyen iddianame metnini ve bakış
açısını kabul etmem mümkün değildir. İddianamede ileri sürülen olgulardan hangisinin tutuklu
sanıklar için kuvvetli suç şüphesi oluşturduğunu açıklamayı ihsası rey olarak gören tutukluluk
halinin devamı gerekçesi olarak sanıkların henüz savunmalarının alınmamış olmasını ki bunu
geçtiniz ama bir şeydi. Bunu düşürüyorum ve çıkartıyorum buradan. Çağdaş Ceza Muhakemesi
Hukukunun her hangi bir yerinde benim bu yaşam öykümün yargılanması bu iddianameye
konulmuş olması, kabul etmem. Buna karşı savunma yapmak mecburiyetinde olmaktan elem
duyuyorum. Bu benim için elem verici bir şey. Esasa ilişkin savunmama geçmeden önce ifade
etmek isterim ki yazılı ve sözlü beyanlarımla sayısız kez dile getirdiğim üzere iddianamede bana
atılı suçlamaların hukuki ve fiili gerekçeleri yazılı değildir. Özellikle mahkemenizden 311/1,
312/1, 314/2, 6136 sayılı yasanın 13.1/3 maddelerinde düzenlenen suçların hukuki ve fiili
gerekçelerinin yüzüme söylenmesini, iddianamede ki yerlerinin bana gösterilmesini istiyorum.
Bunu her aşamada yapabilirsiniz çünkü bunlar iddianame içinde bulunmamaktadır. Oysaki
bunların yazılı olması Anayasa’nın, CMK’nın amir hükmüdür. Yukarda belirttiğim üzere üzerime
yüklenen suçların hukuki ve fiili gerekçeleri mahkemenizde açıklandıktan sonra öncelikle usul
olmak üzere savunma yapmama izin verilmesini sizden daha önce talep ettim. Ancak bu
taleplerim ne yazık ki bu aşamaya gelene kadar yanıt bulmadı. Bu davada hangi hukuk dışı
eylemim sebebi ile burada bulunduğum henüz bana söylenmemiştir. Ancak iddianameyi
okuduğumda Anayasal haklarımın kullanılmasından ibaret olan aşağıda ki eylemlerimin suç
oluşturduğu iddiası ile burada tutulduğumu çıkartıyorum. Bu böyle olduğunu düşünüyorum.1Parti kurarak siyaset yapmaya çalışmak, bir siyasi parti genel başkanı olmak, Başbakan olmak
istemek, AKP iktidarına muhalefet etmek, parti kurmada çalışmaları sırasında topluma mal
olmuş şahıslarla örneğin sanatçı Metin Akpınar’la örneğin eğretim üyesi Prof. Doktor Süheyl
Batum’la iletişim içinde olmak. Başkaları da vardı onları niye yazmamışlar hayret ettim. Başka
bir sürüde insanlar vardı. Onları atladılar mı? Ne oldu anlamadım. Atatürkçü düşünce Derneğine
üye olmak, seçimlerde aynı görüşte olmadığım adayın karşısına liste çıkarmak, sivil toplum
örgütü kurmak, üye olmak, yönetmek, yönetmeye çalışmak, ticaret yapmak, kar elde etmek,
borç almak, reklam almak, gazetecilik yapmak, gazetecilik yaparken belge elde etmek, kitap
yazmak, düşünmek, düşündüklerini açıklamak, toplumla paylaşmak, miting yapmak, Türk Silahlı
Kuvvetleri yöneticileriyle, Cumhurbaşkanıyla, MİT Müsteşarıyla, Savcı ve yargıçlarla, polislerle,
yerel halkla ve siyasilerle bir gazeteci olarak konuşmak, avukatlarımla telefonla konuşmak, bir
gazeteci olarak Abdullah Öcalan’ın avukatlarıyla konuşmak, Kürt sorunu üzerine düşünmek,
konuşmak ve kitap yazmak, aile üyeleriyle annem, erkek kardeşim, kızım, karım, eski eşim, yeni
eşim onlarla konuşmak siyasi içerikli konuşma yapmak, yakınlarımla küfürlü konuşmak,
şakalaşmak, dedikodu yapmak, Türkiye’nin sorunları üzerine arkadaşlarımla sohbet etmek,
56
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 22.12.2009
ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:26 Sayfa:57
telefonla konuşmak ve yazmak. Suçlarımın bunlar olduğunu düşünüyorum. Bunlarla
suçluyorsunuz. Bunlarla suçlanan bir insanın neye yanıt vereceği konusunda nasıl davranmasını
bekliyorsunuz. Anayasal haklarımın kullanılmasından ibaret bu eylemlerim sebebiyle hakkımda
iki kez ayrı ayrı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istenmektedir. Görüldüğü üzere bu trajik
komik iddianamede meşruiyetim meşruiyetimden kaynaklanan meşru ilişkilerim Anayasal
Haklarımı kullanma isteğim, Özgürlüklerim ve yasalara uygun yaşamım, Anayasal düzene
sadakat ve halka hizmet amacım, duyarlı yurttaş olma bilincim ve Atatürkçü kimliğim suç
sayılarak bu torba davanın içine katılmış bulunmaktayım. Sayın başkan size ve sayın
yargıçlarımıza bir soru yöneltmek istiyorum. 1995 yılında siz neredeydiniz? Her halde
Diyarbakır’da görev yapıyordunuz. Siz bilmiyorum neredeydiniz. Sizde Türkiye’nin bir
yerindeydiniz. Beyefendi Türkiye’nin bir yerindeydi. Savcılarda 1995 yılında Türkiye’nin bir
yerindeydi. Sayın üyeler sayın savcılar şimdi size bir yazı okuyacağım. Onun için soruyorum bu
soruyu. Bu yazı söyle: Jitem, Hizbullah ve diğerleri. Bitirelim mi? Bitirelim mi? Bitirelim mi
efendim?”
Mahkeme Başkanı: “Yorulduysanız size bağlı. Size tabiyiz. Sizi dinliyoruz.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan: “Efendim bundan sonra zaten bundan sonra bundan sonra
ki süreçte”.
Mahkeme Başkanı: “Konuşma hakkı sizin.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan: “ Yaklaşık 100 sayfalık bir metin okuyacağım. Eğer izniniz
olursa bu metni ya bir ara verelim. Ya da Perşembe günü ben bu metni okumaya devam
edeyim.”
Mahkeme Başkanı: “Yorulduysanız mesele yok”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan: “Takdir sizindir efendim.”
Saatin 18.15 olması karşısında sanık Ahmet Tuncay Özkan’ın sorgu ve savunma
tespitine bu oturuma mahsus olmak üzere son verildi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ.
Oturuma 24.12.2009 günü saat 09.30’a kaldığı yerden devam edilmek üzere ara
verilmesine oy birliğiyle karar verildi. 22.12.2009
BAŞKAN 20209
ÜYE 28298
ÜYE 37266
KÂTİP 128002
57
Download