Hayvan Çiftliği Adlı Eser Üzerine Konuşmalar

advertisement
Adlı Eser Üzerine Konuşmalar
Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesi 1. Sınıf Öğrencilerinin Hukuk Röportajı
Dilay AKGÜL - Murat ESKİYURT - Seda ÇELİK - Duygu BARIŞ
B
ÖZET
u çalışmada Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesi 1. Sınıf Öğrencileri
Dilay Akgül, Murat Eskiyurt, Seda Çelik ve Duygu Barış’ın “Hukuk
Başlangıcı” dersi çerçevesinde okudukları George Orwell’ın “Hayvan
Çiftliği” adlı eseri üzerine sohbeti yer almaktadır. Amerika’da “Şekspir ve
Hukuk” adlı bir kitap gördüğümüzde şaşırmıştık. Shakespeare ve hukuk! Ne
alaka? Ancak anladık ki, her eserin hukuki bir bakışı var. Yazarın o bakışını
görmek gerek. Biz de bu çalışmada Orwell’ın bu önemli eserini hukuk bakışı
altında irdeledik. Bu çalışma uzun emekler sonucunda ortaya çıkmıştır. İyi
bir hukukçu olmak için çokça kitap okunması gerektiği açıktır. Bu çerçevede
iyi hukukçu olma yolunda ilerleyen bizler, diğer hukuk fakültelerinde de
bu tür çalışmaların yapılmasının yararlı olacağını düşünerek, onlara örnek
olmak amacıyla yeni bir şey yapmak istedik. Çalışmamızda bizlere katkı
sağlayan Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim üyesi hocamız
Yrd. Doç. Dr. Ozan Can’a da teşekkür etmeyi borç biliriz.
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin de dediği gibi, “Şimdi yeni şeyler söylemek
lazım cancağızım”…
50 Hukuk Gündemi | 2015/1
Hayvan Çiftliği Hakkında
Kısa Bir Bilgi
Olaylar bir çiftlikte patlak verir.
Hayvanlar, çiftlik sahibi Bay Jones’un
boyunduruğu altında köle gibi yaşamaktadırlar. Çiftliğin en tecrübeli ve
düşündüklerini en iyi aktarabilen hayvanı Koca Reis adlı domuz, önceki gece
gördüğü rüyayı diğer hayvanlara anlatır. Bu bir devrim planıdır. Daha fazla
köle gibi çalışamayacaklarını ve bunun
sonunun gelmeyeceğini tüm hayvanların anlamasını ister. Koca Reis üç gün
sonra öldürülür. Kendisinden geriye
devrim fikri ve İngiltere’nin hayvanları
şarkısı kalır.
Hayalleri süsleyen devrim fikri, Koca
Reis’in ölümünden sonra hayvanlar
tarafından pek mümkün görülmese
de Bay Jones’un yem saatini unuttuğu
bir günde tekrar alevlenir. Planlanmış
olmamasına karşın aniden bir isyan
patlak verir. Devrim umduklarından
daha kısa bir sürede gerçekleşmiştir.
Bay Jones çiftlikten uzaklaştırılır ve
çiftliğin adı değiştirilir. Artık ‘Hayvan
Çiftliği’ olarak anılmaya başlanacak
ve çiftliğin en zeki hayvanları olan domuzlar
tarafından idare edilecektir.
Süreç içerisinde iki domuz ön plana çıkar:
Napoléon ve Snowball. Napoléon iriyarı, hitabet
yeteneği olmayan fakat otorite sahibi; Snowball
ise etkili konuşabilen, parlak zekâya sahip bir
domuzdur. İkisi, Koca Reis’in fikirlerinden yola
çıkarak Yedi Emiri hazırlar ve ahır kapısına asarlar.
Yedi Emir şöyledir:
1. İki ayak üzerinde yürüyen herkesi düşman
bileceksin.
2. Dört ayak üzerinde yürüyen veya kanatları
olan herkesi arkadaşın bileceksin.
3. Hiçbir hayvan elbise giymeyecek.
4. Yatakta yatılmayacak.
5. İçki içilmeyecek.
6. Hiçbir hayvan diğerini öldürmeyecek.
7. Tüm hayvanlar arkadaştır.
George Orwell
Tüm bu kurallar, hayvanlar tarafından benimsenmiş ve devrim gerçekleşmiştir. Ancak zamanla
Napoléon ve Snowball birbirlerini çekemeyerek iktidar kavgasına tutuşmuşlardır. Snowball,
elektrik üretimi ve hayvanların daha az çalışması için değirmen fikrini ortaya attığı toplantı
sırasında, Napoléon’un büyüttüğü köpeklerin
saldırısına uğrar ve çiftlikten kaçar. Devrimin
amaçlarından giderek uzaklaşılmıştır; başlarda
vaat edilen çalışma saatlerinin azalacağı, yiyeceklerin artacağı yönündeki sözler unutulmuş,
aksine hayvanlar daha fazla çalışır hale gelmiş,
daha az yemek yer olmuşlardır. Bu arada domuzlar hızla şişmanlamaktadır. Hatta yatakta yatıp,
içki içmektedirler. Hayvanların eşitliği ilkesine
uymayan bu davranışlar, daha sonra ahırda asılı
olan Yedi Emir domuzlar tarafından değiştirilerek
meşrulaştırılmıştır. Tüm hayvanların eşitliği ilkesi,
Koca Reis ile toprağa gömülmüştür.
Kış aylarının gelmesiyle birlikte kıtlık baş
gösteriyor, hayvanlar açlıktan tek tek ölmeye
2015/1 | Hukuk Gündemi 51 başlıyordu. Napoléon bu durumun diğer çiftlik
sahipleri tarafından bilinmemesi için erzak depolarının dolu olduğunu söylüyor ve onlara üzerini
buğday ve yiyecekle örttürdüğü kum yığınlarını
erzak diye gösteriyordu.
Napoléon, aldığı bir kararla yumurtaların satılacağını, tavukların kuluçkaya yatmayacağını ilan
ediyordu. Buna karşı çıkan tavukları ise yetiştirdiği köpekler tarafından öldürtüyordu. Çiftlikteki
diğer hayvanlar, Yedi Emir’den biri olan ‘hiçbir
hayvan diğerini öldürmeyecek’ ilkesini hatırlıyor
gibi olsalar da duvarda ‘hiçbir hayvan diğerini
sebepsiz yere öldürmeyecek’ yazısını görüp yanlış
ezberlediklerini düşünüyorlardı. Napoléon’un
uydurduğu kılıf başarılı oluyordu.
Napoléon çiftlik hayvanları tarafından adeta
yüceleştiriliyor, üstün sıfatlarla anılıyor, her güzel
şey ona atfediliyordu. Bir
gün Bay Jones ve beraberindekiler çiftliğe
saldırı düzenleyip hayvanların canla başla yapmaya çalıştıkları değirmeni yerle bir ederler.
Çiftlikteki hayvanlar
ağır kayıplar veriyordu.
Bir müddet sonra tüfek
sesi duyuluyor, ağır
yaralı hayvan yanındaki
domuza: ”neden tüfek
atılıyor?” diye sorduğunda domuz: ”zaferimizi kutlamak için” cevabını veriyordu. Hayvanlar
hayretle hangi zafer diye düşünürlerken domuz:
”ne demek hangi zafer, düşmanları topraklarımızdan kovmadık mı? Diye cevap veriyor. Çiftlik hayvanları iki yıl uğraştıkları değirmenin yok
edilişine söylenirlerken domuzlar: ”ne önemi var,
bir değirmen daha yaparız. Yapmış olduğumuz
muazzam işleri takdir etmiyorsun, şimdi şu bastığın topraklar düşman işgalindeydi. Liderimiz
sayesinde her karışını geri aldık” diyordu. Biraz
sonra Napoléon kendisine taktığı birkaç madalya
ve nişanla tüm hayvanların karşısına çıkıyor, elde
ettikleri zaferden dolayı hayvanları kutluyordu.
Böylece hayvanlar büyük bir zafer kazanmış
olduklarına inanmış oluyorlardı.
52 Hukuk Gündemi | 2015/1
Bir gece çiftlikte şiddetli bir gürültü kopuyor,
hayvanlar ahırdan fırlayıp koşuyorlardı. Yedi
Emir’in yazılı olduğu duvarın dibinde kırılmış
bir merdiven ve orada sersem sersem dolanan
bir domuz görüyorlardı. Yanında bir fener, boya
kutusu ve fırça olduğunu fark ediyorlardı. Hayvanlar duvara baktıklarında bir kuralın daha
ezberlediklerinden farklı olduğunu görüyorlardı.
Napoléon aldığı son kararla, arpaların bundan sonra yalnızca domuzlara tahsis edileceğini
ve gazdan tasarruf etmek için ahırdaki fenerlerin kaldırılacağını, hiçbir domuzun çiftlikteki
işlerle uğraşmayıp yalnızca idareyle ilgileneceğini, domuzlardan başka hiçbir hayvanın idare
işlerine karışmayacağını; domuzların dışındaki
bütün hayvanların ağustos ayında pazar günleri bile çalışacağını, çalışmayanın yiyeceğinin
yarıya ineceğini ilan ediyordu. Hayvanla, ‘bütün
hayvanlar eşittir ‘ilkesini
anımsayıp, bu nasıl bir
eşitlik diye kendi kendilerine söylenmeye
başlıyorlardı. Hemen
ilkelerin yazılı olduğu
duvarın yanına gidiyorlar, duvardaki yazıların
ilk kez değiştirilmiş olduğunu fark ediyorlardı.
Duvardaki bütün yazılar
silinmiş, yalnızca şu yazıyordu: ‘Bütün hayvanlar
eşittir fakat bazı hayvanlar daha eşittir’.
ARTIK SORU ZAMANI
Seda Çelik: Hayatımızı devlet ve iktidar olmadan
devam ettirebilir miyiz? Gelecekte de bir devlet yapısı
söz konusu olacak mı?
Duygu Barış: Türk Dil Kurumu devleti; toprak
bütünlüğüne bağlı olarak, siyasal bakımdan
örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun
oluşturduğu tüzel varlık olarak tanımlamıştır.
İktidar ise devletin, egemenliğini elinde tutma
gücüdür.
Devlet, tanımında da görüldüğü üzere, insanların belirli bir siyasi iktidar altında örgütlenmesiyle yani belirli bir düzenin sağlanmasıyla oluşur.
İşlevsel olarak da devlet toplumda bir düzen
oluşturan, kaos oluşmasını engelleyen bir yapıdır.
Devlet kavramının -ya da iktidar kavramı içinde
aynısını düşünebiliriz- olmaması durumunda
toplumda bir düzen sağlanamayacak ve toplumun tamamına bir karmaşa hâkim olacaktır. Bu
işlevlerin gerçekleştirilmesi bakımından, devlet
zorunlu bir yapıdır. Gelecek için düşünecek olursak da toplum her zaman var olacağı için gelecekte de devlet yapısı zorunlu olacaktır.
Hayvan Çiftliği’nde de olayların en başından
sonuna kadar bir devlet/iktidar söz konusudur.
Bu sayede çiftlik işleri, insanlar çiftlikten kovulduktan sonra da bir düzen içerisinde yürütülebilmiştir ve hayvanlar arasında kaos ortamı
oluşması engellenebilmiştir. Eğer çiftlikte bir
iktidar olmasaydı düzen
de olmayacaktı. Bu
durumda ise çiftlikte işler
yönetilip, yapılamayacak
ve hayvanlar çiftliği ellerinde bu kadar uzun süre
tutamayacaklardı.
Murat Eskiyurt: Kanun
koyucunun kendi koyduğu
kanunları bizzat yorumlaması ne kadar doğrudur?
Duygu Barış: Yasama,
toplumu ve bireyleri korumaya yarayan kuralları
koyan kuvvettir1. Yasama
tarafından yapılan kanunları uygulayan kuvvet ise yürütmedir2. Yasama
işlevini yerine getirenlerin yani kanun koyucunun, kendi yaptığı kanunları yorumlaması, kendi
koymuş olduğu kanunların nasıl uygulanacağını
da söylemesi, yasama organının hem yasama
hem yürütme işlevini yapması demektir. Buna
ise ‘‘yasama yorumu’’ denir ve yasama yorumu
kanun gücünde bağlayıcıdır ancak yasama ve
yürütme işlevinin tek elden yürütülmesi, kuvvetlerin bir arada olması ve birbirlerini gerektiği
gibi denetleyememeleri demektir. Bu da bize
yasama yorumunun çok da sağlıklı bir yorum
türü olmadığını düşündürmektedir.
1 Küçük, Adnan, Anayasa Hukuku, Ankara, Orion Yayınları, s. 40.
2 Küçük, s. 40.
Hayvan Çiftliği‘nde ise hayvanlar, kendi koydukları kanunları kendileri yorumluyorlar. Hatta
bir süre sonra başta kendilerinin koymuş oldukları Yedi Emir’i de farklı yorumlamaya, daha doğrusu kendi çıkarları doğrultusunda yorumlamaya,
en sonunda ise artık Yedi Emir’i kendi istedikleri gibi değiştirmeye başlıyorlar. İktidardakiler
(domuzlar) Yedi Emir’i istedikleri gibi uygulama
ve değiştirebilme gücünü, kendi koydukları
kanunları bizzat yorumlamalarından, yasama
ve yürütmeyi tek elde (domuzlarda) tutabildikleri
için denetlenememelerinden alıyorlar.
Dilay Akgül: Suç ve ceza arasında bir oran söz konusu
olmadığında adil bir yargılamadan bahsedebilir miyiz?
Duygu Barış: Bütün hukuk fakültesi öğrencileri
adalet tanrıçası Themis’i
bilirler. Gözü bağlı, ayağının altında bir kitap,
yanında kılıç ve elinde
de bir terazi taşıyan adalet tanrıçası Themis ‘i…
Adalet Tanrıçası bu terazinin bir kefesine suçu
koyar. Sonra diğer kefesine o suça uygun bir ceza
koyduğunda terazi dengelenir ve adil bir cezalandırma olur. Buradan
çıkaracağımız sonuç şu
olmalıdır: Bütün modern
hukuk sistemlerinde fiil
ehliyeti olup suç işleyen
herkes işlediği suçun ağırlığı ölçüsünde cezalandırılır. Çünkü adil bir cezalandırma dolayısıyla
adalet bunu gerektirir. Cezalandırma yapılırken
suçun ağırlığı göz önünde bulundurulmayıp ağır
bir suça hafif bir ceza verilirse insanların adalete
olan güvenini sarsılır ya da hafif bir suça ağır bir
ceza verilirse bu sefer de toplumda bir baskı
ve korku ortamı oluşur. Bu baskı ve korku ortamında artık halk iktidarın hukuka uygun olmayan eylemlerine itiraz edemez ve yönetenler de
bunu fırsat bilerek diktatöriyel eğilimler gösterebilirler. Hayvan Çiftliği’nde bu durumun çokça
örneğini görebiliriz. Örneğin altı buğday başağı
çalan bir kaza Napoléon tarafından idam cezası
veriliyor. Böylelikle Napoléon çiftlikte derin bir
2015/1 | Hukuk Gündemi 53 korku ve otorite ortamı oluşturuyor. Haliyle
korkuyla baskılanan hayvanlar da (halk) iktidarın eylemlerine ses çıkartamaz duruma
geliyorlar.
Seda Çelik: Toplumun her kesimi için tam eşitlik
ve özgürlük kavramlarından bahsedilebilir mi?
Örneğin modern hukuk sistemlerinde yönetenlerin yönetilenlerden daha özgür olması söz konusu
olabilir mi ?
Duygu Barış: Eşitlik; herkesin aynı muameleyi
görmesi, birinin diğerinden daha üstün ya
da ayrıcalıklı olmamasıdır. Türk Dil Kurumu
ise ‘‘Eşitlik; kanunlar yönünden, insanlar arasında ayrım bulunmaması durumu’’ demiştir.
Bu bakımdan toplumun her kesiminde eşitlik
olmalıdır.
Özgürlük ise herhangi bir kısıtlamaya bağlı
olmaksızın düşünme veya davranma durumu,
serbestisidir. Herkes davranışlarında özgür
olmalı ancak toplumdaki bireyler birbirlerini
özgürlükleri bakımından sınırlandırmalıdırlar
ancak bu şekilde herkes özgür olabilir. Bir
toplumda yönetenlere ya da başka bir gruba
eşitlik kavramından uzaklaşarak ayrıcalık tanımak veya bu grubun özgürlüğünün bir sınırının
olmaması zamanla bu kesimin diktatörleşmesine
yol açar.
Hayvan Çiftliği’nde diğer hayvanlar domuzlara
ayrıcalık tanımaya başladıkları gün domuzlar da
diktatörleşmeye başladılar. ’’Bütün hayvanlar
eşittir.’’ diyerek çıktıkları yolda zamanla ‘’Bütün
hayvanlar eşittir. Ama bazı hayvanlar daha eşittir.’’ demeye başladılar. İktidardakiler (domuzlar)
diğer hayvanlardan daha ayrıcalıklı oldukları
ve sınırlandırılamadıkları için diktatörleştiler
ve belki de herkes için eşit, mutlu, huzurlu bir
yaşamın olduğu bir toplum kurmaktan onları
uzaklaştıran en önemli sebep eşitlik kavramından ve iktidarın sınırlandırılması ilkesinden uzaklaşmaları oldu.
Seda Çelik: Çoğulcu ve totaliterist yönetimlerin hukuk
düzeni oluşturmaları bakımından farkları nelerdir?
Dilay Akgül: Plüralizm/Çoğulculuk (Pluralism),
geniş anlamda çeşitliliğe ve farklılığa -pek çok
şeyin varlığına- inanmak veya bağlanmaktır. Çeşitliliğin ve farklılığın kendi başına sağlıklı olduğu düşünülür. Çünkü genellikle, bunlar bireysel özgürlüğü sağlar ve tartışma, fikir
54 Hukuk Gündemi | 2015/1
üretme ve anlamayı kolaylaştırır. Dar anlamda
plüralizm siyasal iktidarın dağıtımıyla ilgili bir
teoridir.
Totaliteryanizm ise, her şeyi kapsayan bir siyasi
riyaset sistemi olarak, tipik bir şekilde yaygın
ideolojik hile, âleni terör ve gaddarlık yoluyla
kurulur. Totaliteryanizm, sivil toplumun tamamen yok edilmesini amaçlar, başka bir deyişle,
özel olanın feshi3.
Bu bağlamda tanımlarından da anlaşılacağı
üzere, çoğulcu yönetimlerle totaliterist yönetimler arasında belirgin farklılıklar vardır. Fakat
bunlardan en önemlisi ve aynı zamanda sorduğun sorunun cevabını aradığı kavram, hukuk
düzenidir.
Hukuk düzeni, ekseriyetle, kanun düzeninden
ayrılır. Bir toplumda kanunların varlığı hukukun
varlığı anlamına gelmez. Kanunlar her zaman
hukuka hizmet etmez, bazen otoritenin de menfaatine hizmet edebilir. Hukukun varlığı, kamunun hak ve hürriyetlerini, istisnasız korurken;
kanunun varlığı, bazen istisnalara yer verebilir.
3 Heywood, Andrew, Siyasetin Temel Kavramları, Ankara, Adres
Yayınları, 2011, s. 251,254.
Fakat sonraki totaliter yönetim döneminde
Yedi Emir Napoléon ve diğer domuzların
menfaatleri doğrultusunda değiştirilmiş ve
hiçbir zaman adaletli bir biçimde uygulanmamıştır. Bu nedenle, Napoléon’un totaliterist
yönetiminde bir hukuk düzeninin varlığından
ziyade, yönetimin menfaatlerine hizmet eden
kanun düzeninden söz edilebilir.
Murat Eskiyurt: Hayvan Çiftliği’nin sosyal bir hukuk
devleti olmamasının sebepleri nelerdir?
Bu çerçevede demokratik yönetim biçimlerini
benimsemiş modern devletlerde kanun düzeninden ziyade hukuk düzeniyle karşılaşılır.
Yönetenlerin, toplum sözleşmesi gereğince,
hukuk düzeni oluşturma yükümlülükleri vardır.
Fakat totaliterist yönetimlerde hukuk düzeni
yerine otoritenin menfaatini koruyan kanun
düzeni topluma hâkimdir. Çoğulcu yönetimlerde
ise fikir çeşitliliği toplumu yalnız kanun düzenine
hapsolmaktan kurtarır ve ekseriyetle çoğulcu
yönetimlerde toplumda hukuk düzeni hâkimdir.
Orwell’ın Hayvan Çiftliği adlı eserinde ise Koca
Reis’in ölümünden ve ihtilalden sonra oluşan
Snowball ve Napoléon’un baş aktörlerini oluşturduğu çoğulcu yönetim daha sonra yerini
Napoléon’un hile ve gaddar manipülasyonlarıyla kendisinin tek başlı totaliter yönetimine
bırakmıştır. Çoğulcu yönetim döneminde Havyan Çiftliği’nde Yedi Emir hiş değiştirilmemiş
ve ivedilikle yediden yetmişe tüm hayvanlara
öğretilmeye çalışılmıştır. Böylece kanunların
adaletli bir biçimde uygulanmasıyla birlikte
Hayvan Çiftliği’nde hukuk düzeni oluşmuştur. Bunun başarılabilmesindeki en büyük pay
Snowball’ın yönetime kattığı fikir çeşitliliğidir.
Dilay Akgül: Sosyal devlet ve hukuk devleti
olmak, toplum sözleşmesi gereği yönetenlerin yükümlülüklerindendir.
Sosyal devlet, devletin sosyal barış ve sosyal adaleti sağlamak amacıyla sosyal ve ekonomik hayata müdahalesini meşru ve gerekli
gören bir anlayışı ifade eder. Sosyal devlet,
19. yüzyılda hâkim olan ve liberal felsefeden
esinlenen “jandarma devlet” anlayışına bir
tepki olarak ortaya çıkmıştır. Bu anlayışta,
devlet vatandaşların sosyal durumlarıyla,
refahlarıyla ilgilenir, onlara insan haysiyetine
yaraşır asgâri bir hayat seviyesi sağlayabilmek
için gerekli sosyal yardım tedbirlerini alır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının ikinci maddesine
göre, Türkiye Cumhuriyeti bir sosyal devlettir.
Yine Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının beşinci
maddesinde de, devletin temel amaç ve görevleri
sayılırken sosyal devlet anlayışı ifadesini bulmuştur. Aynı şekilde demokratik yönetim sistemlerini benimseyen modern devletlerde de, sosyal
devlet anlayışı devletin temel amaç ve görevleri
arasında yerini bulmuştur4.
Hukuk devleti ise, kısaca devletin her türlü
işlem ve eylemlerinin hukuk kurallarına bağlılığının sağlanması yoluyla devletin hukuk çerçevesine alındığı; hukukla bağlandığı ve yönetimde
keyfiliğin yerine kuralların ve adaletin hâkim
kılındığı; vatandaşların hukuki güvenlik içinde
bulunmasının sağlandığı devlet düzeni olarak
anlaşılır. Hukuk devleti ile hiçbir denetim ve sınırlamayı kabul etmeyen “mutlak güç”, karşılıklı
olarak birbirini dışlayan kavramlardır. Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının ikinci maddesine
göre, Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir.
Aynı şekilde demokratik yönetim sistemlerini
4 Küçük, s. 16.
2015/1 | Hukuk Gündemi 55 benimseyen modern devletlerde de, devlette
keyfiliğin yerini kuralların alması, devletin temel
amaç ve görevleri arasındadır.
O halde özellikle sosyalizmle yola çıkmış devlet
yönetimlerinde, sosyal hukuk devleti ilkesinin
açıkça görülmesi, sosyalist ideolojinin tanımı
gereği şarttır. Fakat Orwell’ın da eserinde eleştirdiği bu sosyalist düzenlerin (Stalin’in sosyalizmi)
tarih sahnesinde, sosyal hukuk devleti anlayışı
görülmemektedir.
Benzer şekilde Orwell’ın Hayvan Çiftliği
adlı eserinde hayvanlar, “sosyalizm”e benzetilen “animalizm” ideolojisi ile yola çıkmışlardır.
“Animalizm”, eserde karşımıza sosyal devlet anlayışını kapsar bir ideoloji olarak çıkar. Bu durumu,
eserin başındaki, üzerinde oynanılmamış Yedi
Emir’in yedinci maddesindeki “Bütün hayvanlar
eşittir.” cümlesinde görebiliriz. Ayrıca hayvanların
Koca Reis’in fikirleri ışığında hayallerini kurdukları
toplum, keyfiliğe yer olmayan ve yönetenlerin
kurallarla bağlı olduğu bir toplumdur, yani bir
hukuk devletidir. Bunu, başta Yedi Emir’in oluşturulması ve tüm hayvanlara (yönetenler dâhil)
56 Hukuk Gündemi | 2015/1
bu “değişmez yasalar”a uyma zorunluluğu yüklenmesinden anlayabilmekteyiz.
Fakat hayvanlar, daha sonra “animalizm” ideolojisinin gerekleriyle bağdaşmayan totaliter
bir yönetime maruz kalmışlardır. Yönetenler
böylelikle sadece kendi menfaatlerine yönelik
faaliyette bulunmuşlar, yönetilenlerin sosyal
durumlarını, maruz kaldıkları sosyal adaletsizlikleri görmezden gelmişlerdir. Yönetenler, bunu
yaparken kendilerini hiçbir yasayla bağlı görmemişlerdir ve hatta yasaları kendi menfaatlerince
değiştirme cüretini dahi göstermekten kaçınmamışlardır. Hayvanlar emeklerinin karşılığını tam
olarak alamadan her geçen gün daha fazla çalıştırılırken buna karşın yönetenler (domuzlar) hiç
çalışmamışlardır. Domuzlarla diğer hayvanların
yaşam standartları çok farklıdır. Bunlar Hayvan
Çiftliği’ndeki sosyal eşitsizlik ve sosyal adaletsizlik
örneklerindendir. Yönetenlerin bu davranışlarıyla
birlikte, Hayvan Çiftliği’nde ne sosyal devlet ne
de hukuk devleti anlayışı yer bulabilmiştir. Hayvan Çiftliği’ndeki bu totaliter yönetimin sosyal
bir hukuk devletinin gerektirdiği ilkelerle bağdaşmaması çok normaldir çünkü bahsi geçen
yönetimin amacı hayvanların refahını artırmak,
hayvanlar arasında sosyal barış ve sosyal adaleti sağlamaktan ziyade kendi otorite arzusunu
gerçekleştirmektir. Bu arzuyu gerçekleştirmeye
başladığında doğal olarak “değişmez yasalar”ı
değiştirme gücünü de kendinde bulur ve hiçbir
yasayla bağlı bulunmamak suretiyle hukuk devleti ilkesini çiğneyip, Hayvan Çiftliği’nde keyfiliği
hâkim kılar.
Duygu Barış: İktidarın elindeki propaganda araçları,
iktidarın faaliyetlerini meşrulaştırır mı?
Dilay Akgül: İktidar/Güç (Power), arzulanan
sonuca ulaşma becerisi olarak tanımlanmakta
olup bazen bir şeyi yapma gücüne (power to
do) işaret eder.
Siyasal tahlilde ise iktidar genellikle bir ilişki,
yani diğer insanların davranışlarını onların kendi
tercihlerinden farklı yöne doğru etkileme becerisidir. Ne zaman A, B’nin normalde yapmayacağı
şeyi yapmasını sağlarsa, o zaman iktidar ortaya
çıkar5.
Propaganda ise çok sayıda insanın düşünce ve
davranışlarını etkilemek amacını taşıyan önceden
planlanmış bir mesajlar bütünüdür. Propaganda
tarafsız bilgi sağlama yerine, en temelde kendi
kitlesini etkileyecek bilgiyi sunar. Mesaj doğru
olsa da yönlü olabilir ve olayın tümünü dengeli bir şekilde sunmayabilir. Genellikle politikada kullanılır, hükümetler ve politik partiler tarafından desteklenir. Propaganda reklamla benzer
teknikleri kullanır. Reklama, bir ticari ürün için
yapılan propaganda denilebilir. Ancak, propaganda genellikle politik veya milliyetçi temalar
içerir. Propaganda broşürler, posterler, TV veya
radyo yayınları ve bunların dışındaki her türlü
bilgiyi taşıyan medya aracılığıyla yapılır.
Meşruiyet (Legitimacy) ise genel olarak yasallık
anlamına gelir. Meşruiyet bir rejim veya düzene
buyurucu veya bağlayıcı karakter verir, böylece
iktidarı otoriteye dönüştürür6.
Bu durumda başkalarını etkileme becerisi
olarak tanımlanan iktidarın meşruiyetini kazanarak başkalarını etkileme hakkı olan otoriteye
dönüşmesinde propagandanın ve propaganda
araçlarının rolü büyüktür. İktidarın faaliyetlerinin
5 Heywood, s. 30.
6 Heywood, s. 44, 49.
meşruiyetini kazanması şüphesiz, toplum sözleşmesi ışığında yönetilenlerin rızasına bağlıdır.
Ekseriyetle totaliter rejimlerde bu rıza karşımıza
hukuki bir bağlamda çıkmaz da ikrah7 ve tahriş8
şeklinde çıkar. Bu ikrah ve tahrişin oluşması ise
propaganda araçlarıyla sağlanır ki bu propaganda araçları bazen toplumdaki cahil kesimler
bazen güçlü ve iktidar yanlısı olan kesimlerdir.
Toplumdaki bu güçlü ve iktidar yanlısı kesimlerin,
iktidarın başkalarını etkileme gücünden farklı
olarak, mevcut iktidardan da önce elinde bulundurduğu bazı güçler vardır ki -genellikle para
veya şiddet- bu güçler toplum içinde ikrahın oluşmasına zemin hazırlar. Toplumdaki cahil kesimlerin ise iktidara her durumda dogma bir biçimde
boyun eğme ve onu her ortamda savunma gibi
özellikleri vardır ki bu özellikler de toplum içinde
tahrişin oluşmasına zemin hazırlar.
Orwell’ın Hayvan Çiftliği eserinde ise
Napoléon’un köpekleri yukarıda bahsedilen
birinci propaganda çeşidine, koyunlar ise ikinci
propaganda çeşidine örnek teşkil ediyor. Köpekler ellerinde şiddet gibi yıkıcı bir gücü bulunduruyorlar ve iktidar yanlısı olarak hareket ediyorlar
hatta eserde köpeklerin sahibi iktidarın bizzat
kendisi. Bu sebeple köpekler toplum içinde ikrahı
sağlamak amacıyla kullanılan bir propaganda
aracı olarak karşımıza çıkıyorlar ve Napoléon’un
başkalarını etkileme becerisini (iktidarını) meşrulaştırarak ona başkalarını etkileme hakkını (otoriteyi) veriyorlar.
Koyunlar ise sorgusuz sualsiz her gelen iktidara (başta Snowball ve Napoléon’un ikili iktidarı
ve daha sonra Napoléon’un iktidarı) inanıyorlar
ve onların her faaliyetlerini doğruluyorlar. Bu
davranışlarını kaosun oluşabileceği her türlü
ortamda gösterdikleri için toplum içinde tahrişi
sağlamak amacıyla kullanılan bir propaganda
aracına dönüşüyorlar. Böylece Napoléon’un başkalarını etkileme becerisini (iktidarını) meşrulaştırarak ona başkalarını etkileme hakkını (otoriteyi)
veriyorlar.
7 Korkutmak, birine zorla bir iş yaptırmak veya birini kötü
muamelede bulunmak.
8 Aldatıp kandırmak.
2015/1 | Hukuk Gündemi 57 Seda Çelik: Otorite uğruna ideolojiden vazgeçilebilir mi ?
Dilay Akgül: İdeoloji (Ideology), belli bir türde
örgütlenmiş siyasal eyleme temel sağlayan ve
belli bir tutarlılığa sahip fikirler seti olarak tanımlanabilir. Bu bağlamda tüm ideolojiler ilk önce
mevcut düzenin bir açıklamasını veya eleştirisini
sunarlar; ikinci olarak arzu edilen bir geleceğin
modelini “iyi toplumun” bir vizyonunu sunarlar;
üçüncü olarak ise siyasal değişimin nasıl sağlanacağını veya sağlanması gerektiğini gösterirler.
Esasen ideoloji kavramı ihtilaflı bir kariyere
sahiptir. İdeoloji kendi tarihsel gelişimi içerisinde
ciddi anlamda pejoratif9 imalar taşımış, rakip
siyasal vaziyetleri eleştirmek veya kınamak için
siyasal bir silah olarak kullanılmıştır.
Otorite (Authority) ise geniş anlamıyla bir
iktidar biçimidir ve bazen “meşru iktidar” olarak
tanımlanmaktadır. İktidar başkalarının davranışlarına tesir etme kabiliyeti ise, otorite bunu
yapma hakkıdır. Bu çerçevede otorite, meşruiyet
veya yasallıkla örtülü iktidar demektir10.
Esasen tarih boyunca otorite uğruna ideoloji(!)lerden vazgeçildiğine sıkça şahit olunmuştur. Fakat burada “Bu tarihi kişi veya hükümetlerin gerçekten vazgeçecekleri bir ideolojileri
var mıydı?” sorusunun yanıtını aramak gerekmektedir. Stalin sosyalizmini, Hitler nazizmini,
Mussolini faşizmini ne derece benimsemişti?
Yönetimlerini ne derece bu ideolojilerin ışığında
yürütebilmişlerdi?
Bence otorite uğruna ideolojiden vazgeçen
bu tarihi aktörlerin esasen bir ideolojileri yoktur
ve adlarıyla anılan bu ideolojiler aslında zaten
onların otoriteye -daha doğrusu totaliterist bir
anlayışla De Facto otoriteye11–ulaşmaları amacıyla kullandıkları birer propaganda aracıdır.
İdeoloji kavramının ihtilaflı kariyeri gereği her
kesim ideolojiye farklı bakış açılarıyla yaklaşmıştır ve ekseriyetle ideoloji bir amaçtan ziyade bir
araç olarak kullanılmıştır. Hatta Hayvan Çiftliği
adlı eserin dahi, Soğuk Savaş’ın ilkel ve kaba propaganda yöntemlerine kurban edildiğini söyleyebiliriz. Hayvan Çiftliği adlı eser o yıllarda,
9 Kötüleyici.
10 Heywood, s. 41, 52.
11 De Facto Otorite (Fiiliyatta Otorite): De Jure (Yasal) Otoritenin
zıttı. Usulü kurallar kümesine dayandırılamayan koşullar içinde
tatbik edilerek, yetkisizce faaliyette bulunan otorite biçimi.
58 Hukuk Gündemi | 2015/1
dahası Avrupa’dan çok ABD’de, gençleri “komünizm tehlikesi”ne karşı uyarmak amacıyla liselerin okuma izlencelerine alınmıştır. Yani esasen
hiçbir ideoloji sahibi, ideolojiyi olması gereken
anlamıyla kavrayamamış ve her rakip ideolojiyi
düşman olarak görmüştür.
Orwell’ın Hayvan Çiftliği’nde de Napoléon’un
aslında otorite uğruna herhangi bir ideolojiden
vazgeçmediğini söylemek yanlış olmaz. Çünkü
aslında baştan beri Napoléon’un “animalizm”
gibi bir ideolojisi yoktur, sadece otorite arzusu
vardır ve tüm eylem ve söylemleri bu arzuya
ulaşabilmek amacıyladır. Zaten Napoléon’un bir
“animalist” olduğunu söyleyebilmemiz için, ideoloji kavramının tanımı gereği, kendisinin ilk önce
mevcut düzenin (Bay Jones döneminin) bir açıklamasını veya eleştirisini sunması; ikinci olarak
arzu edilen bir geleceğin modelini “iyi toplumun”
bir vizyonunu (hayvanların özgür ve mutlu yaşayabileceği bir toplum) sunması; üçüncü olarak
ise siyasal değişimin nasıl sağlanacağını veya
sağlanması gerektiğini göstermesi gerekmektedir. Fakat eserde bunu yapan karakter yalnızca
Koca Reis’tir. Napoléon ise başından beri sadece
otoriteyi sağlamanın yollarını arar ve bu amaç
için çalışır.
Dilay Akgül: Modern hukuk devletlerinde halkın bilinç
ve eğitim düzeyi ile kanunların uygulanması arasında
nasıl bir ilişki vardır?
Murat Eskiyurt: Kant’a göre devlet, bir insan
kütlesinin hukuki esaslara yani yasalara göre
birleşmesidir. Devletin amacı ve görevi hukukun
korunmasıdır. Böylece devlet herkesin özgürlüğünü ve hukukunu korumakla, hukuk devleti
anlamında işlevini yerine getirmiş olur.
Hukuk devletinin özelliklerinden biri de özgürlükçü ortamın beraberinde sorgulayan bir toplumu da var etmesidir. Bu ancak eğitimle olabilir.
Eğitim ve adalet sistemi hukuk devletlerinde
adeta birer çark gibidir, birbirlerini tamamlarlar.
Birinin çalışmaması diğerini de etkiler. Eğitimin iyi
olduğu, burada sadece teorik eğitimden bahsetmiyoruz, zihniyeti ve bilinci olumlu yönde etkileyen, daha ağaç yaş iken bazı duyguları aşılayan
devletlerde; adalet duygusu toplum tarafından
daha kolay ve kökten idrak edilir. Hukukun temel
kavramı olan adaletin yozlaştığı bir toplumda
yasalar kâğıt üzerinde kalır ve uygulanamaz hale
gelir. Bu “hukuk devleti” ile “kanun devleti” arasındaki farka benzetilebilir. Hukuk devleti sadece
pozitif hukuk kuralları olan devlet değil, hukukun
hâkim kılındığı bir devlettir. Kanun devletinde
ise yine mevcut bir hukuk vardır fakat bu, mevcut iktidara meşruiyet kazandırma amacı güden
bir araç olarak görülür. Bununla ilgili örnekleri
“anayasal devlet” ve “anayasalı devlet” şeklinde
çoğaltabiliriz.
Kanunların uygulanabilmesi açısından elbette
eğitim çok önemli bir yere sahiptir fakat eğitim kadar toplumun özgüveni ve cesareti de
önemlidir. Hayvan Çiftliği’nde eğitimi ve bilgisiyle
düzensizlikleri, keyfi uygulamaları fark eden hayvanlar, her seferinde dizginleniyorlardı, sorguluyor, eleştiriyor ama cesaretten yoksun oldukları
için seslerini yalnızca kendileri duyuyor, kitlesel
bir tepki veremiyorlardı. Bu tepkisizlik daha sonra
değiştirilen Yedi Emir’i uygulanabilir kılıyor, otoriter bir rejime zemin hazırlıyordu.
Duygu Barış: Hayvan Çiftliği’nde yargı gücü var mıdır?
Mahkeme görevini yerine getiren bir hayvan var mıdır?
Murat Eskiyurt: Hayvan Çiftliği’ni Bay Jones
dönemi ve Napoléon dönemi şeklinde ikiye
ayırabiliriz. Ayrı ayrı inceleyecek olursak, ayaklanmadan önce çiftliği bir şehir ve Bay Jones’u
da mülki idare amirine benzetebiliriz. Herhangi
bir yasama veya yargıdan söz edemeyiz. Jones
çiftliği sadece idare etme ve çiftliğin devamını
sağlama amacındadır. Koca Reis’in ortaya koyduğu Yedi Emir yasa şeklinde hazırlanmış fakat
yaptırımları belirtilmemiştir. Napoléon döneminde de mahkeme görevini yerine getiren bir
grup, bir sistem oluşturulmamıştır. Tüm kontrol sadece tek bir hayvanın yani Napoléon’un
elindedir. Napoléon hukuki dayanağı olmayan
cezalar yağdırmaya başlamış, kendisine karşı
gelenleri ya sürgün ya da idam cezasına çarptırmıştır. Napoléon’a göre düzeni sağlamanın
yolu, erklerin tümünü elinde bulunduran birinin
vereceği kararlara bağlıdır. Totaliter rejimlerin
de kilit özelliklerinden olan yargıyı etkisiz hale
getirmek, diktatörlüğün devamı açısından son
derece önemlidir.
Murat Eskiyurt: Yasaların değişmez nitelikte olması
mümkün müdür?
Seda Çelik: Yasa kavramı devletin yasama gücü
tarafından konulan, herkesin uymak zorunda
olduğu, yaptırıma bağlı kuralların her biri olarak
tanımlanabilir. Bu bakımdan genellikle toplum
düzenini ve siyasi istikrarı sağlamak amacıyla
yapılan yasalara, yasaları koyanlar tarafından
değişmez nitelik kazandırılabilir. Ancak bir dönemin iktidarının, gelecekteki iktidarı sınırlaması
ya da bir önceki iktidarın sonrakine üstünlüğü
iddia edilemez. Çünkü bir kuşak, gelecek kuşağın
insanlarını kendi ilkeleri içinde hapsedemez. Her
nesil, içinde bulunduğu toplumsal, ekonomik ve
sosyal koşulların gerektirdiği bütün konularda
söz sahibidir ve olmalıdır12. Bu bakımdan toplum
ihtiyaçları ve yaşanılan dönem sürekli değiştiği
için yasaların değişmez nitelikte olması mümkün değildir.
Hayvan Çiftliği eserinde ise durum biraz farklıdır. Eserde değişmez nitelikte yasalar, domuzların hayvancılığın temel ilkelerini Yedi Emir’de
toplamaları ve çiftlikteki hayvanlara yaşamlarının sonuna kadar bu ilkelere uymalarını emretmeleriyle ortaya çıkmıştır. Eserde ilk başta Yedi
Emir’i okuma yazma bilen hayvanlar ezberlemeye
başlamış, diğerleri ise kendilerine söylenenleri
benimsemiştir. Çünkü bu yasaların hayvanlar
arasında eşitliği sağlayacağı düşünülmüştür.
Daha sonra çiftlikte yönetimin değişmesi ile
yönetenlerin istekleri doğrultusunda yasalara
kelimeler eklenmeye başlanmıştır. Hayvanlardan
bu yasalara her zaman tam itaat beklenmiştir.
Bu şekilde değişmez yasa olarak nitelendirilen
“Yedi Emir” iktidar tarafından kendi menfaatleri
uğruna değiştirilmiştir.
Duygu Barış: İktidarın elindeki gücü kötüye kullanıp
diktatörleşmesi engellenebilir mi?
Seda Çelik: İktidarın elindeki gücü nasıl kullandığı iktidarın kaynağı ile ilgilidir. İktidar, gücünü
yasal ilkelere; hukuk kurallarına dayandırdığı
sürece demokratiktir. İktidarın elindeki gücün ve
yetki alanının bir şekilde sınırları çizilmelidir. Bu
nedenle iktidarın gücünü kötüye kullanmasını
engelleyebilmek ve iyi bir toplumda yaşayabilmek için bu güç, yasalarla toplum lehine; kişi hak
ve hürriyetlerini teminat altına alacak biçimde
sınırlandırılmalıdır.
Hayvan Çiftliği adlı eserde de yasalar mevcuttur. Ancak gücü elinde bulunduran Napoléon’un
12 Küçük, 2012, s. 152.
2015/1 | Hukuk Gündemi 59 kurduğu iktidar, zamanla hayvanların haklarını
koruyan değil, çiğneyen bir güç haline gelmiştir. Hayvanların desteği ile kurulan iktidar git
gide onların aleyhine davranmaya başlamış
ve yasalara bile uymayı bırakmıştır. Eğer iktidar yasalara bağlı hareket ederse diktatörleşme
engellenebilir.
Dilay Akgül: Hayvan çiftliği eseri yazıldığı tarih itibariyle o dönem devrim, yenilik, yeni bakış, yeni devlet
ve yeni olan her şey sloganıyla yapılmış ve yeni olanın,
devrimin eleştirisini yapmak bakımından bu eser şu
anda da güncelliğini korumakta mıdır?
Seda Çelik: Hayvan Çiftliği eseri George Orwell’ın
mecazi bir dille yazmış olduğu fabl tarzında,
döneme yöneltilmiş olan eleştirel bir kitaptır. Totaliter rejimlere karşı olan Orwell romanında SSCB’nin kuruluşundan sonra meydana
gelen önemli olayları eleştirel ve alegorik bir
dille anlatmıştır. Hayvan Çiftliği ilk olarak 1945
yılında yayınlanmış olsa da eser hâla güncelliğini korumaktadır. Çünkü kitapta Bay Jones’un
yönetiminden hayvanlar memnun değillerdi.
Hayatlarını sadece sefillik ve kölelik olarak görüyorlardı. İnsanı ortadan kaldırmayı amaç edinmişlerdi. Böylece açlığı ve köle gibi çalıştırılmayı
da yok edebileceklerini düşünüyorlardı. Ancak
bu şekilde düşünen hayvanlar birdenbire kendilerini yeni bir eşitsizlik ortamı içinde buldular.
Bay Jones‘dan zulüm görüyoruz diyen bir grup
domuz, iktidara gelince eleştirdikleri Bay Jones’a
benzemeye başladılar. Bu bakımdan günümüzde
de devrimler, yenilikler önce eleştirilir; sonra verilen sözler, vaat edilenler unutulup eskisinden
farklı olmayan yönetimler kurulur. Bunun sebebi
insanların kendi tercihlerini kabul ettirmek,
uygulatmak, başkalarının tercihlerinin gerçekleşmesini engellemek istemeleridir. Ancak güç
elde edildiğinde sunulan tercihler, verilen sözler
yerine getirilmeden öncekinden farklı olmayan
yönetimler kurulur.
Murat Eskiyurt: Halkın ayaklanmasına ve toplumda
kargaşaya sebep olabilecek etkenler nelerdir?
Seda Çelik: Halkın ayaklanmasına ve toplumdaki
kargaşaya birçok etken sebep olabilir. Bunlar
ekonomik, sosyal ve siyasi olarak sınıflandırılabilir. Devlet toplumda sosyal barış ve sosyal adaleti sağlamalıdır. Bireylerin sosyal ve ekonomik
60 Hukuk Gündemi | 2015/1
hürriyetlerini teminat altına almalıdır. Bireylere
maddi ve manevi varlığını devam ettirebilecek
ortamı sağlamalıdır. Yoksa halk hayat koşullarının belli bir standarda sahip olmaması sebebiyle ayaklanabilir ve toplumda kargaşa ortamı
oluşabilir.
Hayvan Çiftliği’nde de Bay Jones ve işçilerinin,
hayvanlara iyi davranmamaları, hayvanları aç
bırakmaları, onları gereğinden fazla çalıştırmaları
hayvanların Bay Jones’a karşı ayaklanmalarına
sebep olmuştur.
Dilay Akgül: Herkesin kanun önünde eşit olması ilkesinin totaliter rejimlerdeki değeri nedir?
Seda Çelik: Eşitlik, bireyler arasında haklar ve
imkânlar bakımından ayrım gözetilmemesi ve
var olan ayrımların kaldırılmasını isteyen bir
ilkedir13. Ancak eşitlik ilkesi her rejimde, farklı
bir konumda bulunur. Totaliter rejimlerde devlet, insan hayatının bütün alanlarına yaygın bir
şekilde müdahale etme imkânı veren belli bir
ideolojiyle bütünleşik olan devleti, toplumun
her alanına yoğun ve yaygın bir şekilde hâkim
kılan bir sistemdir. Bu sistemde resmi ideolojiye
kuvvetli bir şekilde bağlı olan ve onun yayılması
için her yola başvurmaktan çekinmeyen insanlar,
kanunları insanların kanun önündeki eşitliğini hiç
çekinmeden yok sayabilirler. Totaliter rejimlerde
ideoloji yanlısı olan birey ya da kesimler kanun
önünde bir adım öne geçerler. İdeolojiyi benimsemeyenler ise kanun önündeki eşitlik ilkesinden
yararlanamazlar. Bu bağlamda Hayvan Çiftliği
eserinde de yedi emir başlangıçta hayvanların
kurduğu düzeni koruyan kanunlar olarak görülebilir. Yedi emrin yedinci maddesinde, ‘’Bütün hayvanlar eşittir’ ’ifadesi yer alırken zamanla kanun
önündeki eşitlik artık hayal olmuştur. Domuzların kurduğu üstünlük ile Yedi Emir’in yedinci
maddesinin, ‘’Bütün hayvanlar eşittir. Ancak bazı
hayvanlar daha eşittir.’’ şeklinde değiştirilmesiyle,
kanun önünde eşitlik ilkesi ihlâl edilmiştir.
13 Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında da eşitlik ilkesi ‘’Herkes, dil,
ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve
benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.’’
ve ‘’Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde
kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek
zorundadırlar.’’ fıkralarıyla güvence altına alınmıştır.
Download