T.C. EGE ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ Tarih

advertisement
T.C.
EGE ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
Tarih Bölümü Eskiçağ Tarihi Anabilim Dalı
KİLİKİA EYALETİ: KENTLER VE ROMA YÖNETİMİ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Esra TOPDAL
DANIŞMANI : Doç. Dr. Mehmet Ali KAYA
İZMİR-2007
Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğüne sunduğum KİLİKİA EYALETİ:
KENTLER VE ROMA YÖNETİMİ adlı yüksek lisans tezinin tarafımdan bilimsel, ahlak ve
normlara uygun bir şekilde hazırlandığını, tezimde yararlandığım kaynakları bibliyografyada
ve dipnotlarda gösterdiğimi onurumla doğrularım.
Esra TOPDAL
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ…………………………………………………………………………………III
KAYNAKLAR.………………………………………………………………………...IV
GİRİŞ…………………………………………………………………………………….1
Kilikia Adının Menşei Üzerine…………………………………………………………..1
Kilikia Bölgesinin Coğrafi Konumu ve Sınırları………………………………………...2
Roma Hakimiyeti Öncesinde Kilikia………………………………………………….....4
I. BÖLÜM
KILIKIA KENTLERİ
I. 1. Kentleşme…..…………………………………………………….............................7
I. 2. Kilikia Kentleri………………..……………………………………………….........9
I. 2. 1. Korakesion….………………………………………………………………..10
I. 2. 2. Nagidos… …….……………………………………………………………...11
I. 2. 3. Kelenderis.………………….………………………………………………...11
I. 2. 4. Holmoi.....….……………………………………………................................13
I. 2. 5. Seleukeia ad Kalykadnos……..……...…………………...………………….13
I. 2. 6. Korykos………………....….………………………………………………...15
I. 2. 7. Elaiussa Sebaste ……………….…………………………………………….16
I. 2. 8. Olba …………………….…………………………........................................17
I. 2. 9. Prakana/Diokaisareia……...……………..…………………………………...20
I. 2. 10. Soloi/Pompeiopolis…..………….…………………………….....................21
I. 2. 11. Tarsos……...………………….……………………….……………………23
I. 2. 12. Mallos……………. ……………….…………………………......................28
I. 2. 13. Aigai..………………………………………..……………………………...29
I. 2. 14. Mopsuhestia/Misis……………....……………………….............................31
I. 2. 15. Anazarbos ………………………..……………………..………………….32
I. 2. 16. Hieropolis Kastabala …………..…………………………………………...34
I
II. BÖLÜM
KILIKIA: KORSANLAR VE ROMA
II. 1. Kilikia Eyaleti’nin Kurulmasından Önce Roma ve Anadolu…...…...…………...36
II. 2. Korsanlar ve Kilikia………....………………………………….………………...38
II. 2. 1. Roma’nın Korsanlarla Mücadelesi: Başarısız Girişimler….……………….41
II. 2. 2. I. ve II. Mithridates Savaşları Sırasında Kilikia ve Korsanlar….….....…….46
II. 2. 3. Gn. Dolabella ve Kilikia………………………………………….………...49
II. 2. 4. Servilius Vatia Isauricus: Korsan Yuvalarının Çökertilmesi……..…..….....51
II. 2. 5. III. Mithridates Savaşı ve Kilikia………………….…………….…..……...54
II. 2. 6. Pompeius: Kilikia ve Akdeniz’in Korsanlardan Temizlenmesi……..……...55
II. 3. Kilikia Eyaleti: Kuruluş ve Sınırsal Büyüme……………………………………..59
II. 3. 1. Kuruluşu…..…...…………………………………………………………....59
II. 3. 2. Kilikia Eyaleti’nin Sınırlarının Genişletilmesi….………………………….61
II. 4. İç Savaşlar Sırasında Kilikia Eyaleti………..…………………………………….67
II. 4. 1. Pompeius-Caesar Savaşı……………….…………………………………...67
II. 4. 2. Caesar Sonrası Yaşanan İç Savaşlar Döneminde Kilikia Eyaleti…….….....70
II. 5. Augustus Döneminde Kilikia…………..………………..………………………..74
III. BÖLÜM
PRINCIPATUS DÖNEMİ ve KILIKIA EYALETİ’NDE ROMA YÖNETİMİ
III.1. Principatus Dönemi (İ.S 14-284)……………………….………………………...77
III.2. Roma’nın İ.S. 3. Yüzyıl Bunalımı Döneminde Kilikia….………………...……..87
III. 3. Roma Eyalet Sistemine Genel Bakış...…………………………………………..90
III. 4. Valiler……………………………………………………………………………96
III. 5. Vali Yardımcıları………………………………………………………………...98
SONUÇ………………………………………………………………………………..102
BİBLİYOGRAYFA VE KISALTMALAR…………………………………………...111
HARİTA…………………………………………………………………………………..
RESİM…………………………………………………………………………………….
II
ÖNSÖZ
Her bir coğrafi bölgesi farklı uygarlıklara kucak açan Anadolu yarımadasının
güneyinde yer alan Kilikia; gerek coğrafi özellikleri gerekse de yeraltı ve doğal
zenginlikleri sebebiyle en eski devirlerden itibaren pek çok kavmin dikkatini çekti ve
yerleşime açıldı.
Bölgede kentleşmenin başladığı Hellenistik dönemden itibaren Kilikia'da çok
sayıda kent kuruldu. Bu kentler arasında bir birlik söz konusu olmadı ve bölgede güçlü
bir merkezi devlet oluşturulamadı.
Roma hâkimiyetine dek merkezi bir devletin yönetimine girmeyen Kilikia,
Roma egemenliğiyle birlikte merkezden vali atanan bir eyalet haline getirildi. Roma'nın
Asia Eyaleti dışında Anadolu'daki ikinci eyaleti olan Kilikia Eyaleti, Roma yönetimiyle
birlikte hern siyasi hem ekonomik hem de güvenlik anlamında düzene kavuştu.
Cumhuriyet döneminde pekçok kez Roma'nın Anadolu'daki ve hatta doğu Akdeniz
egemenliği için önemli bir yeri olan Kilikia Eyaleti, imparatorluk döneminden itibaren
önemini kaybetti. Bu çalışmada Kilikia Eyaleti'nin geçirdiği bu tarihî evreler ele alındı.
Üç ana bölümden oluşan tezin giriş bölümünde Kilikia'nın coğrafî yapısına,
kentleşmesine ve Roma dönemi öncesine yer verildi. Birinci bölüm, Kilikia kentlerine
ayrıldı. İkinci bölümde Roma dönemi ve Roma'da yaşanan çalkantıların Kilikia'ya
etkisi değerlendirildi. Son bölümde imparatorluk dönemi Kilikia Eyaleti ve idari
yapılanması irdelendi. Eyaletin sınırsal değişiklikler ise ikinci ve üçüncü bölümde
kronolojik değişim sırası dikkate alınarak tartışıldı.
Başta yüksek lisans programına kabul edildiğim günden beri benden desteğini
esirgemeyen değerli hocam Doç. Dr. Mehmet Ali Kaya'ya minnettarlığımı bildiririm.
Ayrıca her konuda bana yardımcı olan hocam Doç. Dr, Süleyman Özkan'a, Ege
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Araştırma Görevlisi Ceren
Ünal'a, yaşamım boyunca bana inanan aileme teşekkürü bir borç bilirim.
Esra Topdal Temmuz 2007-İzmir
III
KAYNAKLAR
“Kilikia Eyaleti: Sınırları, Yerleşim Birimleri ve Roma Yönetimi” konulu
yüksek lisans tezi çalışmamla ilgili başvurduğum orijinal anlamda dört temel kaynak
vardır. Bunlardan ilki antik edebi eserler, ikincisi yazıtlar, üçüncüsü nümizmatik
kaynaklar ve dördüncüsü arkeolojik kazı ve araştırmalarının gün ışığına çıkardığı maddi
kültür kalıntılarıdır. Bu kaynaklardan ilki yani antik edebi kaynaklar doğrudan
Kilikia’yı anlatmamaktadır. Bu kaynaklar arasında Kilikia bölgesine dair en çok bilgi
veren ve benim de çalışmamda en çok yararlandığım kaynak Strabon’un
Geographika’sı oldu.
Strabon: İ.Ö. 64 – İ.S. 19 yılları arasında yaşamış, Amaseialı (=Amasya)
coğrafyacı ve tarihçidir. Strabon, tüm Akdeniz havzasında geziler yapmış ve 47 kitaptan
oluşan Historia Hypomnemata (=Tarihsel Notlar) eserini yazmıştır ancak bu eserden
günümüze birkaç fragman kalmıştır.
Strabon’a asıl ün kazandıran ise, günümüze kadar ulaşan ve 17 kitaptan
meydana gelen Geographika (=Coğrafya) adlı eseridir. Coğrafi bilgilerin yanı sıra
tarihi, mitolojik ve tıbbi konulara yer veren eserin 12. – 14. kitaplarında Anadolu ile
ilgili bilgiler yer anlatmaktadır.
Flavius Arrianos: İ.Ö. 86 yılında Nikomedeia’da (= İzmit) doğmuş olan
politikacı ve tarihçidir. Roma devletine senatör ve vali olarak hizmet eden Arrianos’un
en önemli eseri, İskender’in Perslere karşı yaptığı seferi anlatan Aleksandru Anabasis
(=İskender’in Anabasis’i)’dir. Bu yapıtının dışında Hindistan’ı konu alan Indike,
Bithynia’yı ele alan Bithynika ve Parth tarihini anlatan Parthika adlı eserleri de vardır.
Bununla birlikte o, savaş taktikleri hakkında yazmış olduğu Techne Taktike adlı el
kitabını ve Alanların tarihini ele alan Alanika adlı eseri de kaleme almıştır.
Cassius Dio Cocceianus: İ.S. 150-235 yılları arasında yaşamış olan ünlü
politikacı ve tarihçi Cassius Dio, Nikaia’da (=İznik) doğmuştur. Babası senatör olan
IV
Cassius Dio, Roma’ya gittikten sonra, praetorluk, consulluk, ve eyalet valiliği gibi pek
çok görevde yer almıştır. En önemli eseri 80 kitaptan oluşan Rhomaika (=Roma
Tarihi)’dır. Bu eserden günümüze orijinal haliyle kalabilen bölümler İ.Ö. 68-10 yılları
arasındaki olayları anlatan 36-54. kitaplardır. Eserin diğer bölümleri ise fragmanlar
halinde kalmıştır.
Herodotos: İ.Ö. 484-425 yılları arasında yaşamış olan ünlü tarihçi
Halikarnassos’ta (=Bodrum) doğmuştur. Herodotos, Doğu Akdeniz’de yaptığı gezi
sonucunda Historia (=Herodot Tarihi) adlı eseri yazmıştır. Eseri bugünkü tarih
anlayışına yakın bir üslupla kaleme aldığından kendisine “Tarihin babası” denmiştir.
Ancak Herodotos muhtemelen bu eseri tamamlayamamıştır. Historia, her birine
İskenderiye bilginleri tarafından esin perileri Musa’ların adlarının verildiği dokuz
kitaptan oluşmuştur ve İ.Ö. 492-449 Pers Savaşları’nı ele almıştır. Bu eserde Herodotos
hem siyasal ve askeri bilgilere yer vermiş hem de Pers ve Hellen toplumlarının kültürel
yapısına değinmiştir. Bununla birlikte onun Hellenlerle Persler arasındaki savaşları
özgürlük ve esaret kavramlarını temel alarak değerlendirmesi, o döneme ışık tutması
bakımından önemlidir.
Thukydides: İ.Ö. 460-400 yılları arasında yaşamış, ünlü Trakyalı tarihçidir.
Thukydides’in en önemli eseri “Peloponnesos Savaşı Tarihi’dir”. Bu eserin orijinal ismi
yoktur. Sekiz kitaptan oluşan bu eser, Thukydides’in ölümüyle tamamlanamadan
kalmıştır. Ksenophon “Hellen Tarihi” adlı eserini onun bıraktığı yerden başlayarak ele
almıştır.
Peloponnesoslularla
Atinalıların
savaşını
konu
alan
eser,
tarihsel
monografyanın öncülüğünü yapmıştır.
Modern tarih biliminin temellerini atan Thukydides kronolojiye özen
göstermiş, olaylar arasındaki neden-sonuç ilişkisine önem vermiştir. Olayları askeri ve
diplomatik yönleriyle değerlendiren Thukydides, bu eseriyle siyasal tarih yazımında da
ilk örneği vermiştir.
V
Homeros: Doğum yılı ve yeri tam olarak bilinmese de muhtemelen Smyrna
(=İzmir) doğumludur ve İ.Ö. 800-700 yıllarında yaşamıştır. En eski ozanlardan olan
Homeros’un en önemli eserleri Ilias ve Odysseia destanlarıdır. Ilias destanında ünlü
Troia Savaşı işlenmiştir. Odysseia’da ise Troia Savaşı’nın ardından Ithake kralı
Odysseus’un ülkesine dönerken başına gelenler anlatılmıştır. Sözlü tradisyon yoluyla
özellikle soylu insanlar tarafından korunmuş olan bu eserler, Yunan mitolojisini de ele
almaktadır.
Marcus Tullius Cicero: İ.Ö. 106-43 yılları arasında yaşamış ünlü hatip,
düşünür ve politikacıdır. Roma’nın 100 km güneydoğusunda bulunan Arpinum kentinde
doğmuştur. Roma’da avukatlık yapan Cicero, daha sonra praetorluk ve consulluk de
yapmıştır. Bunun dışında oldukça zengin bir yazarlık geçmişi de vardır.
Yazılarını üç ana başlık altında toplamak gerekirse; ilk olarak günümüze kadar
ulaşan 58 adet söylev – Orationes - bulunmaktadır. İkincisi 780 kadarı günümüze
ulaşmış olan mektuplarıdır ki bu mektuplar Latin edebiyatının oldukça değerli
parçalarındandır. Son olarak ise eğitici olması bakımından önemli olan felsefi
yazılarıdır.
Appianos: İ.S. II. yüzyılda yaşamış olan Appianos, İskenderiye’de doğmuştur.
Roma vatandaşlığını elde etmiş ve şövalye sınıfında yer alarak Roma’ya hizmet
etmiştir. En önemli eseri Hellen dilinde yazdığı Rhomaika (=Roma Tarihi), 24 kitaptan
oluşmaktadır. Eser Roma’nın egemenliği altındaki toplumları ve devletleri tek tek ele
alması ve detaylı bilgi vermesi bakımından oldukça önemlidir.
Ksenophon: İ.Ö. 430-355 yılları arasında yaşamış olan Atinalı yazardır. İ.Ö.
401 yılında Pers satrabı Kyros’un ordusunda paralı askerlik yapmış ancak Kyros
öldürüldükten sonra onun ordusunda bulunan Yunanlıları ülkelerine geri götürmüştür.
Daha sonra Sparta yanında savaştığından Atina’dan kovulmuş ve Sparta’da bir çiftlikte
eserlerini yazmıştır. En önemli eseri Yunanlıları ülkelerine götürdüğü yolculuğu anlatan
Anabasis (=Onbinlerin Dönüşü) olmuştur.
VI
Yazıtları, sikkeleri ve arkeolojik bulguları ise doğrudan değerlendirmeye
yönelik bir çalışma yapmadık. Daha çok ikinci el günümüz araştırmacılarının kitap ve
makalelerinden yararlandık. Bu eserlerin ve yazarlarının alfabetik listesini bibliyografya
bölümünde verdik.
VII
GİRİŞ
1. Kilikia Adının Menşei Üzerine
Kilikia adı ilk olarak Hitit metinlerinde geçmiştir. İ.Ö. II. binyıl Hitit
metinlerinde Kizzuwatna, Eski Babilliler döneminde ise Ursu kentinin Kilikia
bölgesine, Arami yazıtlarında ve Eski Ahit’te Quweh (Que, Qwh) (=Ovalık Kilikia)
deniliyordu1. İ Ö. 13. yüzyıla ait Mısır kayıtlarında ise Kilikia bölgesinden Kadeš olarak
bahsedilmekteydi2. İ.Ö. 8. yüzyılda Asur kralı III. Tiglatpileser dönemindeki tabletlerde
geçen
Hilakku adı Isaurialıların yerleştiği dağlık arazi ile Kappadokia’nın
güneybatısında kalan bölge için kullanılıyordu3 ki bu da yaklaşık olarak Kilikia
bölgesini tanımlamaktadır. Bu nedenle haklı olarak Kilikia adının, Asurluların
Çukurova ve bu bölgede yaşayan insanları tanımlarken kullandıkları Khulakku
kelimesinden türediği iddia edilmiştir ve eski Yunanlıların Khulakku kelimesini kendi
dillerine uydurarak Hypakhaioi (=Akaların egemenliğindeki halk) haline getirmiş
oldukları da öne sürülmüştür. Tüm bu iddiaların yanı sıra Kilikia adının Kilix adıyla
aynı kökenden geldiği de söylenmiştir. Ancak Umar’ın Kilikia adına dair, tüm bu
savlara karşı bir izahı olmuştur. Buna göre Ege Denizi havzasının en eski kültürü olan
Luvi/Pelasg dilinde “Ela” ya da bu kelimenin farklı bir çeşidi olan “İla” geçit ya da
boğaz anlamında kullanılmıştı. Söz konusu “Ela” ya da “İla” sözcüklerinin başına,
Luvi/Pelasg dilinde “kutsal, iyi, güzel” anlamına gelen Kuwa/Suwa öntakıları
getirildiğinde “Ela” ya da “İla” sözcüklerinin başındaki sesli harf düşmektedir4. Kilikia
adı da bu şekilde meydana gelmiş olmalıydı.
Eski Yunanlılar, pek çok coğrafyada yaptıkları gibi, Kilikia adını da efsanevi
bir yolla açıklamayı tercih etmişlerdi. Mitos uydurucusu ozanlar Kilikia adına uygun
gördükleri bir hikâye uydurmuşlar ve bu hikâye dilden dile aktarıldıkça insanlar
1
Kilikia adı ile ilgili olarak geniş bilgi için bk. RUGE 1921, 386-390.
ALBRIGHT 1922, 166. ARSLAN 2001, 1.
2
JONES 1937, 191.
3
ALBRIGHT 1922, 166.
4
UMAR 2000, 3.
1
tarafından kabul görmüş ve inanılmıştı5. Kilikia adının temellendirildiği mitosa göre; Io
ve Zeus’tan olan Epaphos’un Libya adında bir kızı olmuştu. Libya, Poseidon ile
birleşerek ikiz çocukları Agenor ve Belos’u dünyaya getirmişti. Belos Mısır’da hüküm
sürerken, Agenor da Syria’ya yerleşmiş ve Tyros ya da Sidon’da hüküm sürmüştü.
Daha sonra Agenor Telophassa ile evlenerek, ondan çocuk sahibi olmuştu. Bunlardan
biri kızı Europa’ydı. Diğerleri ise erkek çocukları Kadmos, Phoinix ve Kilix’ti. Kızı
Europa, boğa kılığına giren Zeus tarafından kaçırılınca Agenor, oğullarını Europa’yı
bulmaya göndermiş ve onlara kız kardeşlerini bulmadan geri dönmemelerini emretmişti.
Agenor’un üç oğlu, kız kardeşlerini bulmak üzere yola çıkmışlar ancak tüm aramalarına
karşın kardeşlerini bulamamışlardı6. Bunun üzerine Kilix, adını vereceği coğrafyada
şehirler kurmuş ve eskiden Hypakhaioi denilen bölge onun adıyla anılmaya başlamıştı.
Kardeşlerinden Kadmos Yunanistan’da Thebai kentini kurarken, Phoinix de Fenike’ye
yerleşerek, buraya adını vermişti7.
2. Kilikia Bölgesinin Coğrafi Konumu ve Sınırları
Eski Yunanlılar, Kilikia Pylai “Kilikia Geçitleri” olarak tabir ettikleri Gülek
Geçidi aşıldıktan sonra gelinen coğrafyaya Kilikia diyorlardı. Bu coğrafya, Kilikia
Pedias (=Ovalık Kilikia) ve Kilikia Trakheia (=Dağlık Kilikia) olarak iki ayrı bölüm
olarak tanımlanırdı. İlki bugünkü Çukurova’yı ikincisi ise Çukurova’nın batısında yer
alan Toros Dağları’nın eteğindeki kayalık bölgeyi içine alıyordu. Dağlık Kilikia’nın
batısında Pamphylia yani Antalya Ovası bulunuyordu. Lykaonia ile Dağlık Kilikia
arasında, Toros Dağları’nın yukarı bölümlerinden oluşan Isauria bölgesi vardı.
Kappadokia ile Ovalık Kilikia’yı birbirinden ayıran bölgeye ise Kataonia deniliyordu.
Kilikia
bölgesinin
doğusunda
Kommagene
ülkesi,
güneydoğusunda
Syria
bulunmaktaydı. Kilikia bölgesini bu ülkelerden ayıran kitle ise Âmâna/Amanaos
Dağları’ydı8.
5
UMAR 2000, 3.
RUGE 1921, 390-391.
7
Herodotos, VII. 91; IV. 147.
8
UMAR 2000, 2.
6
2
Roma hâkimiyeti döneminde Kilikia denilen bölge eski Yunanlıların
tanımından farklı bir coğrafyayı kapsamaktaydı. Bu dönemde Kilikia bölgesiyle
kastedilen coğrafyada bir muğlâklık vardı. Kilikia denildiğinde kabaca Likya,
Pamphylia ve Dağlık Kilikia’yı içine alan coğrafya anlaşılabiliyordu9.
Kilikia’nın Ovalık Kilikia ve Dağlık Kilikia olmak üzere iki bölüme ayrılması,
coğrafi yapıları ile doğru orantılıdır. Ovalık Kilikia, etrafı hilal şeklinde çevrili
dağlardan, geniş ve son derece verimli bir ovadan oluşuyordu. Dağlık Kilikia ise
içinden bir ırmağın geçtiği, denize doğru inen büyük bir dağ kitlesinden meydana
geliyordu10. Dağlık Kilikia bölümümün oldukça dar olan kıyı bölgesinde düz bir toprak
parçasına rastlamak pek mümkün değildi. Strabon’a göre bu bölüme Trakheiotis, burada
yaşayan insanlara da Trakheiotlar deniliyordu11.
Bölgenin verimli arazileri, Ovalık Kilikia bölümündeydi. Buğday, pirinç gibi
pek çok tahıl çeşidi bölgede bol miktarda yetiştirilmekteydi. Ayrıca burada yetişen
üzümlerden yapılan ve antik dünyada oldukça değerli olan misket şarabı ile keten de
Ovalık Kilikia’nın önemli mahsullerindendi12. Antik dünyanın önemli ticaret
yollarından birisi de Ovalık Kilikia bölümünden geçiyordu. Bu yol Syria ile Doğu
dünyasını, Anadolu ve Ege ile buluşturuyordu13.
Ovalık Kilikia ile Dağlık Kilikia arasındaki coğrafi özelliklerinin farklılıkları,
bu iki bölümün gelişmişliğine ve uygarlaşmasına birebir etki etmişti. Tarımsal üretimin
verimliliği ve üzerinde bulunduğu işlek ticaret yolu sebebiyle Ovalık Kilikia’daki
yerleşimlerin gelişimini ticari faaliyetler ve endüstri sağlamıştı. Dağlık Kilikia’da ise
kabilesel bir yaşam söz konusuydu. Yalnızca kıyı boyunca yer alan yerleşimler
varlıklarını kıyı ticareti yaparak ve orman bakımından zengin olan dağlardan elde edilen
keresteler sayesinde sürdürebiliyorlardı14.
9
LEVICK 1967, 21.
JONES 1937, 191.
11
Strabon, XIV.5. I.
12
JONES 1937, 191.
13
JONES 1937, 191.
14
JONES 1937, 191.
10
3
3. Roma Hâkimiyeti Öncesinde Kilikia
Stratejik konumu ile doğal zenginlikleri sebebiyle her dönemde çevresindeki
uygarlıkların cazibe merkezi olan Kilikia’da var olan uygarlık Neolitik döneme dek
inmektedir. Ancak Kilikia’nın en eski tarihi hakkında bize ilk bilgileri Hitit kaynakları
vermektedir. Hititler Kizzuwatna ile diplomatik ilişkiler kurmuşlar daha sonra da
bölgeyi egemenlik altına almışlardır. Hititler’in güç kaybetmesinin ardından Hurriler,
Kilikia bölgesini ele geçirmiştir.
Bölgedeki siyasi egemenlik Hititler’den Hurriler’e geçmişse de Kilikia yerli
halkının kimliği Luvi kültüründen gelmekteydi. Luviler Hitit hiyeroglif yazısını icat
etmiş ve bu yazı tüm Anadolu’da yaygınlık kazanmıştı. En eski hiyeroglif örneklerinin
Soloi’de bulunan mühürler ve Tarsos’ta bulunan kral Telipinu dönemine ait (İ.Ö. 1525–
1500) Isputahşu mühür baskısı olması, buradaki kültürel zenginliğin ve Luvi etkisinin
en önemli kanıtıdır15.
Kilikia, Geç Hitit beyliklerinden birkaçının hâkimiyetine girmişse de,
Asurluların bölgeyi ele geçirmesiyle yaklaşık bir yüzyıl sürecek olan yeni bir süreç söz
konusu olmuştu. Ancak Medlerin Asur devletini yıkmasıyla Kilikia’ın yönetimi
Medlere geçmişti. Medlere bağlı olan Kilikia yerel kralların yönetimine bırakılmıştı.
Hatta Herodotos Kilikia’lı Syennesis’in, Lidyalılar ile Medler arasındaki savaşta
arabuluculuk yaptığından bahsetmişti16. Daha sonra Med kralının kızının Persli
kocasından olan oğlu Kyros’un saray darbesi ile hanedanı Pers soyuna geçirmesi,
bölgede Pers hâkimiyetini başlatmıştı. Bu dönemde Kilikia, Perslerin satraplıklarından
biri haline gelmişti. Pers döneminde de Kilikia satraplığının yönetimi yerel
hanedanlardan Syennesis krallarına aitti. Kral Syennesis Perslere yıllık vergi olarak 360
kır at ve 500 talanton gümüş veriyordu. Bununla birlikte Pers kralının Yunanistan
15
16
AKURGAL 1999, 52-53.
Herodotos I. 74.
4
üzerine çıktığı seferlerde yer almıştı. Herodotos savaşa katılan deniz subayları arasında
Oromedon oğlu Syennesis’i de saymıştı17.
Syennesis hanedanından bahseden bir başka antik yazar ise Ksenophon’dur.
Onbinlerin Dönüşü adlı eserinde Kilikia’da Syennesis adında bir kraldan bahseden
Ksenophon, kralın karısı Epyaksa ile ağabeyini devirmek için Sardes’ten yola çıkan
Kyros’un ilişkisinden söz eder. Kaystros Ovası’na gelen ve burada kalan Kyros, Kilikia
kraliçesi Epyaksa onuruna askerlerine gösteriler yaptırdı. Daha sonra Kyros, Kilikia
içlerine doğru ilerledi ve Tarsos’a geldi. Kyros’un ilerlemesinden endişe duyan
Syennesis, Kyros’a bol miktarda para, altın gemli bir at, altın kolye ve daha birçok
hediyeler sundu18.
Diğer yandan Yunanlıların sözlü geleneğine göre Kilikia kıyıları, Troia
Savaşı’nın ardından Akalar tarafından kolonize edilmeye başlanmıştı. İ.Ö. 8 - 7.
yüzyıllar arasında gerçekleştiği düşünülen kolonizasyon hareketi neticesinde Kilikia’nın
Hellenleşme süreci de başlamış oluyordu. Özellikle Ovalık Kilikia bölümünde elde
edilen seramikler Myken uygarlığını varlığına işaret etmektedir. Buna ek olarak Mopsos
efsanesi de Troia Savaşı’nın ardından bölgede pek çok kentin kuruluşu ile kolonizasyon
hareketinin paralelliğini göstermektedir. Akaların Kilikia’daki gelişimleri ile ilgili
yeterli yazılı kaynak olmamasına rağmen, Asur kralı Sargon’un yıllıklarında,
Hilakku’nun (Kilikia) Asur egemenliğine girdiğinden ve Danualılar ile Ionialıların ele
geçirildiğinden bahsedilmiştir19.
Bölgede Pers hâkimiyeti süregelirken İskender’in doğu seferi sırasında
Kilikia’ya uğraması ve burada Persleri yenmesi, bölgenin stratejik önemini bir kez daha
ortaya çıkarmıştı. İ.Ö. 333 yılında Issos Körfezi’nde meydana gelen savaşta İskender
Pers kralı Dareios’u yendi ve Kilikia, İskender İmparatorluğu’nun bir parçası haline
geldi.
17
Herodotos VII. 98. LLOYD 1998, 129.
Ksenophon 11-25.
19
ARSLAN 2001, 1-3 vd.
18
5
İskender’in ölümünün ardından onun ülkesi komutanları arasında paylaşıldı ve
bu paylaşım neticesinde Kilikia önce Ptolemaiosların daha sonra da Seleukosların
hâkimiyetine girdi. Seleukosların hâkimiyetindeki Kilikia’nın kaderi bu kez İ.Ö. 190
yılında Roma ile III. Antiokhos arasında yapılan Magnesia Savaşı ile değişti. Bu savaşta
Roma’ya karşı büyük bir yenilgi alan Seleukoslar zayıflayınca, bölge kısa süreliğine de
olsa Armenia kralı Tigranes’in hâkimiyetine geçti. Ancak bölgede baş gösteren ve tüm
Akdeniz’e dehşet saçan korsanlık tehdidi nedeniyle Roma Kilikia’ya müdahale etti ve
Kilikia’da Roma dönemi başlamış oldu.
6
I. BÖLÜM
KILIKIA KENTLERİ
I. 1. Kentleşme
Antik kaynaklar kent ve köy ayrımını genellikle yapmışlardır. Yunanca
yazılmış kaynaklarda kentten polis, köyden kome diye söz edilmiştir. Bizim kasaba
terimize karşılık olarak alabileceğimiz Yunanca terim ise komepolis’tir. Bu üç terim
dışında bir de phrorion (kale) terimi kullanılmıştır. Bir kırsal yerleşim için bazen kısaca
laos (Halk) da denilmiştir. Latince de ise kent karşılığı olarak urbs sözcüğü, kasaba
karşılığı olarak ise oppidum kelimesi kullanılır. Ancak antik kaynaklar, tüm bu terimleri
kullanırlarken çok dikkatli olmayabiliyorlar. Urbs yerine oppidum yeğlenebilmekte, bir
kaleden ibaret olan, yani polis anlamında bir kent yapısına sahip olmayan bir yerleşim
birimine polis ya da urbs veya oppidum denilebilmektedir. Tüm bu zorluklar, antik
yerleşmelerin bir eski Yunan polisi anlamında kent olup olmadıklarına karar vermeyi
zorlaştırmaktadır. Bu anlamda eksiklik arkeolojik, epigrafik ve numismatik delillerle
giderilebilmektedir. Ancak bizim burada amacımız Kilikia yerleşim birimlerine eski
Yunanca ve Latince kaynaklarda geçen bu terimler açısından bakıp, yerleşim
birimlerinin kent olup olmadıklarını tartışmak değildir. Bölgenin tüm önemli yerleşim
birimlerini tek tek ele alıp, bölgenin sınırlarının anlaşılmasını ve yerleşim birimlerinin
Helenistik ve Roma dönemi gelişimini görmeye çalışmaktır.
Kent kavramı birisi idari ve demografik, diğeri sosyo-ekonomik ve kültürel
olmak üzere iki ayrı başlık altında da değerlendirilip, tanımlanmaktadır20. Demografik
yapı itibariyle bir kentin belirli bir büyüklüğe ulaşması öncelikli ölçüttür. Sosyoekonomik ve kültürel yapı ise kent içerisinde farklı meslek gruplarının ve kültür
öğelerinin
barındığı,
işbölümünün
ve
insan
ilişkilerinin
yoğun
olduğu,
kurumsallaşmanın geliştiği yerleşim birimini ifade etmektedir. Antik dünyada kent,
20
PUSTU 2006, 130.
7
kurulduğu bölgedeki kırsal kesim ile arasındaki politik, ekonomik, adli, kültürel ve dini
ilişkilerle tanımlanmıştır21.
Kentlerin oluşumunda doğrudan etkili olan faktör ekonomik faaliyetlerdi.
Ticaretin gelişmesi ve para kullanımının yaygınlaşmasına bağlı olarak alışverişin
yapıldığı alanlar hızla kentleşme sürecine girmişlerdi. Kilikia bölgesinde durum bundan
farklı değildi. Ekonomik faaliyetler Kilikia bölgesinde kentlerin kurulup gelişmesinde
etkili olmuştu. Kilikia bölgesinin geneli ele alındığında kentlerin çoğunun Ovalık
Kilikia’da olmasının, Dağlık Kilikia bölümündeki kentlere ise sadece kıyı şeridinde
rastlanması, ekonomik faaliyetlere uygunlukla ilgiliydi. Zira Ovalık Kilikia, hem
verimli topraklara sahipti hem de önemli bir ticaret yolunun üzerindeydi. Dağlık
Kilikia’da en önemli ekonomik etkinlik kereste üretimiydi. Fakat bu bölüm ticaret ve
coğrafya bakımından gelişmeye açık değildi.
Roma, Akdeniz’deki egemenliğini pekiştirmek için kıyı boyunca irili ufaklı
pek çok kent kurdu. Kurulan kentlerden bazıları, önceden varolan kentlerin Roma’nın
kendi ilkeleri doğrultusunda yeniden düzenlemesinden ibaretti22. Roma kentlerinde
kamusal işler, “ordo decurrionum” adındaki yerel meclise bırakılmıştı. Bu meclis
yürütme işleri için iki yargıç atardı ki halk bu seçimlerde hak sahibi değildi. Bu
görevliler belediye hizmetlerini yerine getirmekle, vergilerin toplanmasıyla ve kentin
muhafazasıyla yükümlüydüler23.
Roma döneminde toprak olgusunu iki ayrı başlık altında değerlendirmek
gerekmektedir. Bunlardan ilki parçalı diğeri ise küresel arazidir. Parçalı arazi
yaklaşımında ki Roma’nın idari yapılanmasının temelinde de bu anlayış vardır, esas
olan
kentlerin
oluşturduğu
arazidir.
Bu
temel
esas
alınarak
eyaletlerde
conventus/dioiceses gibi adli bölgeler kurulmuştu. Bunların altında ise kentler ve
bunlara bağlı yerleşim birimleri vardı24. Her eyalette ve eyalet içerisindeki kentlerde
21
PUSTU 2000, 27.
PUSTU 2006, 134.
23
PUSTU 2006, 135.
24
PUSTU 2000, 215.
22
8
census, yani insanların ve malların istatistiksel olarak getirilerinin belirlenmesi,
Roma’nın ekonomik anlamdaki beklentisinin eseriydi. İmparator Claudius bu
uygulamanın gerekçesi olarak “Kaynakların halkça bilinmesini sağlamak” olduğunu
belirtmişti25.
Roma’da bazı kentler “civitates foederatae” veya “civitates liberae et
immunes” statüsüne layık görülmüşlerdi. Bu statüleri dolayısıyla vergiden muaf
tutulmuşlardı. Vergi yükü kentler için gelir kaybı anlamına geldiğinden, bu
yükümlülükten kaçmak isteyenler de olmuştu. Örneğin Kietai kabilesi, Kappadokia bir
Roma eyaleti olarak kurulunca, census’tan ve vergilerden kaçmak için Toros Dağları’na
çekildi. Ancak Syria valisi onlara boyun eğdirdi. İmparator borçlar için af çıkarırken
indulgentia uygulama hakkına sahipti; ancak vergi ödeme yükümlülüğü kaçınılmazdı26.
I. 2. Kilikia Kentleri
Syria üzerinden Doğu dünyası ile Anadolu ve Batı dünyasını birbirine
bağlayan Kilikia bölgesindeki yerleşim birimlerinden hiç birisi birden bire bir kent
olarak ortaya çıkmış değildi. Bazıları bölgenin en eski yerleşim birimlerinin üzerine
gelişip, kentleşti. Bazıları bir koloni olarak kuruldu ve zamanla koloni temelinde
kentleşti. Bazıları Hellenistik dönemde kuruldular ya da adları değiştirildi. Bazıları
Roma dönemine geçişte yeniden yapılandırılıp kuruldu ki bu kentler, Kilikia bölgesinin
çeşitli noktalarını ellerinde bulunduran ve Roma devletinin müttefiki olan yerli krallar
tarafından kurulmuş ya da sonradan adı değiştirilmek suretiyle yeniden yerleşime
açılmıştı. İlerleyen satırlarımızda göreceğimiz gibi, kimi kentler de Roma’nın Kilikia’da
uyguladığı iskân politikası sonucunda kurulan yerleşim birimleriydi27.
25
PUSTU 2000, 215-216.
PUSTU 2000, 216.
27
SAYAR 1999, 193.
26
9
I. 2. 1. Korakesion
Korakesion (Alanya) kenti ilk kez İ.Ö. 4. yüzyıla tarihlenen Pseudo Skylax’ın
Periplus’unda Dağlık Kilikia kentleri arasında yer almıştı28. Kent, yüksekliği 243
metrekareyi29 aşan sarp bir kayanın üzerine kurulmuştu. Bu kent Dağlık Kilikia’nın
başlangıcındaydı. Kentin adı Hellen dilinde “Korax ya da Korakos Yeri” anlamına
gelmekteydi. Bu kelimelerin tam karşılığı ise karga ya da karabataktı30. Eskiçağ’da çok
da önemli bir yere sahip olmayan Korakesion kentinin yer aldığı Dağlık Kilikia’nın
doğu sınırı, Ovalık Kilikia düzlüğünün başladığı yer olan Lamos nehriydi31.
İ.Ö. 4. yüzyılda Pers egemenliğine girdiği bilinen kentin, bu tarihten önceki
evreleri ile ilgili bilgi elde edilememiştir. İ.Ö. 197 yılında Syria kralı III. Antiokhos,
Kilikia bölgesini ele geçirirken, krala karşı direniş gösteren tek kent Korakesion
olmuştu. III. Antiokhos’un kente, kuşatma araçları kullanarak saldırması da
Korakesion’un ne denli güçlü bir kalede bulunduğunun kanıtı niteliğindeydi32. Kent
aynı zamanda Syria’ya ve Kilikia bölgesine hâkim olan kralların yönetim zaafından
faydalanarak, Seleukos kralı VII. Antiokhos’a karşı ayaklanan Diodoros’un (Diodotos) Tryphon da denilen – harekât üssü olmuştu33.
Kilikia bölgesi ve çevresi İ.Ö. II. yüzyılın son çeyreğinden itibaren korsanların
etkin olduğu yerlerdi. Roma, korsan etkinliğini sona erdirmek için bölgeye
promagistratlarını gönderdi. Bunlardan birisi Pompeius’tu. O, İ.Ö. 67 tarihinde
Korakesion açıklarında korsanlarla savaştı ve onları ağır bir yenilgiye uğrattı. Sonraki
dönemlerde Iulius Caesar’ın ölümünün ardından Marcus Antonius, kereste bakımından
oldukça zengin olan Korakesion ve çevresindeki toprakları, donanmasına yeni gemiler
eklemek isteyen Mısır kraliçesi Kleopatra’ya hediye etmişti34.
28
SAYAR 1999, 195.
BEAN 1999, 85.
30
UMAR 2000, 9.
31
MAGIE 1950, 266.
32
SAYAR 1999, 214. BEAN 1999, 85.
33
Strabon, Geographika XIV. 5. 2.
34
BEAN 1999, 85-86.
29
10
Korakesion kenti İ.S 72 yılından itibaren Kilikia’dan ayrılarak Pamphylia
Eyaleti’ne katılmış35, İ.S. 100 tarihlerinde ise imparator Traianus döneminde ilk kez
sikke basmıştı. Daha sonra ise kent Side metropolitine bağlı bir piskoposluk haline
gelmişti36.
I. 2. 2. Nagidos
Strabon’un Anemurion’dan sonra gelen ilk kent olarak söz ettiği Nagidos37,
bugün Softa Kalesi olarak bilinen yerde lokalize edildi. Kelenderis’in batısında yer alan
kentin Samoslular38 tarafından kurulduğu iddia edilmişti. Kentin kurucusu olarak Nagis
Kubernetes39 adlı bir kişiden söz edilmişse de kentle ilgili detaylı bilgi söz konusu
değildir. Bunun dışında kentin Pers hâkimiyeti döneminde, İ.Ö. 4. yüzyılda kendi
gümüş parasını darp ettiği bilinmektedir. Bu durum kentin ekonomik bakımdan ne denli
güçlü olduğunun göstergesiydi40. Kentin ekonomik başarısının temelinde muhtemelen
deniz ticareti vardı. Zira kent son derece önemli bir limana sahipti ve bu liman kıyıdaki
Nagidussa adası tarafından korunaklı durumdaydı41. Nagidos kentinin bastığı paraların
üzerinde Aphrodite, Eros, Dionysos gibi Hellen kültürünün öğeleri kullanılmıştı42.
I. 2. 3. Kelenderis
Strabon’a göre aralarında Artemidoros’un da bulunduğu bazı ilkçağ yazarları
Korakesion yerine Kelenderis’i (Aydıncık) Kilikia’nın başlangıcı saydılar43. Anamur
Burnu’nun kuzeydoğusunda yer alan önemli bir liman kenti olan Kelenderis, efsaneye
göre Tarsos (Tarsus) kentini de kuran Hitit – Syria tanrısı Sandon tarafından
kurulmuştu. Bunun dışında kentin Samos kolonilerinden biri olduğu söylense de
35
SAYAR 1999, 214.
BEAN 1999, 86.
37
Strabon, Geographika XIV. 5. 3.
38
SAYAR 1999, 196. UMAR 2000, 45.
39
DURUGÖNÜL 1999, 67-78.
40
JONES 1937, 196. DURUGÖNÜL 1999, 68.
41
MAGIE 1950, 268.
42
UMAR 2000, 45.
43
Strabon, Geographika XIV. 5. 3.
36
11
Samoslular’dan önce burada yerli halkın ikamet ettiği tahmin edilmektedir44. Umar’a
göre Kelenderis adı, Luvi dilinde baş tanrı olan “Adra’nın kıyısı” anlamına gelen KalaAdras’tan gelmektedir45. İ.Ö. 8. yüzyılın sonlarında Fenikeliler ve Ionialılar tarafından
kolonize edilen kent, İ.Ö. 5–4. yüzyıllarda Pers hâkimiyeti altına girdi46. Kent yine bu
yüzyıllar arasında kendi parasını basmıştı47. Bununla birlikte kentteki Hellen etkisi,
Delos Birliği’nin bir üyesi olması ve bastığı paralarda Yunan efsanelerini betimleyen
figürler kullanmasından48 görülebilmektedir.
Kelenderis, İskender’in Anadolu’ya gelmesi ve Pers hâkimiyetini sona
erdirmesiyle Makedonya hâkimiyetine girdi. Diadokhoslar döneminde ise Seleukosların
sınırlarına dâhil edilmiş olabilir. İ.Ö. 3. yüzyılın ortalarında kentin, özellikle II.
Ptolemaios
Philadelphos
döneminde,
Mısır
krallığının
egemenliğinde
olduğu
söylenebilir. Sonraki dönemlerde ise Kelenderis’in tarihi karanlıktır. Bunun nedeni bu
dönemde Akdeniz’de hâkim olan korsanların etkinliğidir. Ancak Roma’nın bu tehdide
müdahale etmesi esnasında kent yeniden sivrilmiş ve Roma ile işbirliği yaparak
korsanlara karşı mücadele vermişti.
İmparator Vespasianus döneminde Kelenderis’ten de geçen Kilikia sahil
yolunun inşası, bir liman kenti olan kentin önemini artırmıştı. Bu özelliğinin yanı sıra
kent, kereste ve başta demirle kurşun olmak üzere maden açısından zenginliği ile de
ünlüydü49.
Kent, İ.S. I. yüzyılın ilk yarısında, Dağlık Kilikia bölümü Kommagene
krallığının egemenliğine girince, muhtemelen bağımsızlığını kaybetmişti. İ. S. 260
yılında ise kent Sasaniler tarafından tahrip edilmişti50.
44
SAYAR 1999, 195. MAGIE 1950, 268.
UMAR 2000, 46.
46
ZOROĞLU-DURDURAN vd. 2005, 3.
47
JONES 1937, 196.
48
MAGIE 1950, 268.
49
ZOROĞLU-DURDURAN vd. 2005, 2.
50
ZOROĞLU-DURDURAN vd. 2005, 3.
45
12
Kelenderis’ten geriye günümüze görkemli bir anıt mezar, lahitler ve sütun
başlıkları kalmıştır51.
I. 2. 4. Holmoi
Strabon’a göre Seleukialılar, ilkin Holmoi’de yaşıyorlardı. Fakat onlar
Kalykadnos üzerindeki Seleukeia kurulunca, Holmoi’den ayrılıp Seleukeia’ya
yerleştiler52. Kentin asıl adı Olmoi olsa da, Latin dilinde başına “H” harfi eklenerek
Holmoi şeklini aldı ve bu şekilde kullanıldı. Olmoi’nin kelime anlamı Olmos halkıdır.
Olmos sözcüğü ise silindir biçimli nesne ve özellikle dibek taşı anlamıyla
kullanılmıştı53. Hangi tarihte kurulduğu bilinmeyen Holmoi, Yunanlılar tarafından
kolonize edilmişti. Kentteki yoğun Yunan etkisi Apollon, Athena ve Sarpedon
kültlerinden de anlaşılmaktadır. İ.Ö. 4. yüzyılda bağımsız bir kent olan Holmoi’un darp
ettiği paraların üzerine Yunan efsanelerinden öğeler yer alır54.
I. 2. 5. Seleukeia ad Kalykadnos
“Seleukos
Ülkesi”
anlamına
gelen
Seleukeia
(Silifke),
İskender’in
komutanlarından Seleukos Nikator tarafından Kalykadnos nehrinin ağzının yakınlarında
kurulmuş ve Syria’daki Seleukeia adlı kentten ayırmak için Seleukeia ad Kalykadnos
(Kalykadnos yakınındaki Seleukeia) olarak anılmıştı55. Adını Seleukos’tan alan kent,
kıyı şeridine tümüyle hâkim olabilecek yüksek bir yeri işgal etmekteydi. Bu nedenle
Dağlık Kilikia’nın en önemli yerleşim birimlerinden biri haline gelmişti.
Strabon’a göre, Kilikia ve Pamphylia’nın geleneklerinden uzak olan Seleukeia,
Yunan örf ve ananelerini benimsemiş56, İ.Ö. 1. yüzyılda yaşamış olan peripatetik
okulundan Athenaios ile Ksenarkhos bu kentte doğmuşlardı. Bunlardan ilki devlet
51
UMAR 2000, 48.
Strabon, Geographika XIV. 5. 4.
53
UMAR 2000, 54.
54
MAGIE 1950, 268.
55
JONES 1937, 198.
56
MAGIE 1950, 268.
52
13
işleriyle uğraşmış, Roma’nın Asia eyaleti valisi Murena ile dost olmuştu. Augustus’a
karşı tasarlanan komploya adı karışmış, Roma’da mahkemeye çıkarılmış fakat Augustus
tarafından affedilip serbest kalmıştı. Ancak Roma’dan Seleukeia’ya dönüşünden kısa
bir süre sonra yaşadığı ev çökmüş ve Athenaios ölmüştü57. Strabon’un hocası olan
Ksenarkhos ise İskenderiye, Atina ve Roma’da yaşamış, Augustus’un takdirini
kazanmıştı. Yaşlanınca gözlerini kaybeden Ksenarkhos, bir hastalık sonucunda
ölmüştü58.
IV. Antiokhos’un ölümünün ardından Seleukos Krallığı’nda bir iç savaş
yaşandı ve Kilikia kentleri krallık otoritesinin zayıflamasını fırsat bilerek, özgürlüklerini
ilan etmeye başladılar. Böylece İ.Ö. II. yüzyılın ortalarından itibaren içlerinde Seleukeia
ad Kalykadnos’un da bulunduğu Kilikia kentleri kendi sikkelerini basmaya başladılar59.
İ.Ö. II. yüzyılın son çeyreğinde artan korsanlık, hiç kuşkusuz bu kenti de
etkiledi. Bu dönemde kent, önce Arkhelaos’un ardından da Tarkondimotos’un
hâkimiyetine girdi60. Pompeius’un bölgedeki korsanları etkisiz hale getirmesinin
ardından yeniden bağımsız bir kent oldu. İkinci Triumvirler döneminde Antonius,
Dağlık Kilikia’yı Mısır kraliçesi Kleopatra’ya verdi61. Ancak Seleukeia, Kleopatra’ya
verilen Dağlık Kilikia kentleri arasında değildi. Kente Augustus tarafından “civitas
libera” verildi62. Zaman zaman Isaurialıların istilasına maruz kalan Seleukeia
Kalykadnos’ta Zeus Hypsostos ve nehir tanrısı Kalykadnos’un kültleri vardı63.
Kentten günümüze kalanlar ise hangi tanrı ya da tanrıçaya adandığı henüz belli
olmayan bir tapınak, nekropol64, tiyatro ve büyük bir sarnıçtır65.
57
Strabon, Geographika XIV. 5. 5.
Strabon, Geographika XIV. 5. 5.
59
JONES 1937, 200.
60
JONES 1937, 202-203.
61
JONES 1937, 207.
62
SAYAR 1999, 208.
63
SAYAR 1999, 154.
64
MAMA III/I 20.
65
UMAR 2000, 57-58.
58
14
I. 2. 6. Korykos
Kent bugünkü Cennet-Cehennem olarak bilinen iki büyük obruk ile bu doğal
çukurların etrafında gelişmiş Kilikia kentlerinden biriydi. İ.Ö. 2. yüzyıldan itibaren bir
şehir devleti olarak karşımıza çıkan Korykos kentinin, ne zaman ya da kim tarafından
kurulduğu ile ilgili somut bir bilgi yoktur; ancak Hellenistik dönemde Pergamon
krallarından biri tarafından kurulduğu iddia edilmektedir66. Kent, adını Korykos
Burnu’ndan almıştı. Kelime anlamı olarak da Hellen dilinde “torba” anlamına
gelmekteydi67.
Strabon, Korykos hakkında bilgi verirken ilk olarak kentin yukarısında kalan,
esans ve boya olarak da kullanılan safranıyla ünlü Korykos Mağarası’ndan bahsetmişti.
Ona göre bu mağaranın çevresi oldukça yüksek, kayalık yamaçlarla çevriliydi. Ünlü
safran mağaranın zemininde yetiştiriliyordu. Ayrıca orada büyük bir kaynak vardı. Önce
bir ırmak oluşturan, ardından da denize dökülen bu kaynak suyuna “Pikron Hidor” ,
yani “Acı su” deniliyordu68.
Korykos kentinin İ.Ö. 2. yüzyıla dek olan evreleri ile ilgili bilgi yoktur.
Kaynaklar kentten, İ.Ö. 197 yılında III. Antiokhos tarafından Ptolemiler’den
alınmasıyla bahsetmişlerdir. Bir süre Seleukosların hâkimiyetinde kalan kent daha sonra
yeniden Ptolemaiosların eline geçmişti69. Roma döneminde önemli bir liman kenti olan
Korykos, İ.S. 3. yüzyılda komşu kent Elaiussa ile rekabet edince bir süre her iki kent de
önemini yitirmiş ve İ.S. 260 tarihinde Sasani kralı I. Şapur tarafından tahrip edilmişti.
Sonraki yüzyıllarda yeniden gelişerek Kilikia’nın önemli kentlerinden biri olmaya
devam eden Korykos’da dokuma satanların oluşturduğu bir birlik kurulmuş olduğu da
bilinmekteydi70.
66
UMAR 2000, 87. SAYAR 1999, 209.
UMAR 2000, 81.
68
Strabon, Geographika XIV.5.5. MAGIE 1950, 267. STARK 1958, 18.
69
JONES 1937, 198-199.
70
JONES 1937, 206.
67
15
Korykos’un koruyucu tanrısı Hermes’ti ve kentte bir Zeus Tapınağı ve Zeus
Korykios kültü vardı71. Kentte bulunan iki yazıtta bu kültün izlerine rastlanmış ve bu
külte ait rahiplerin isimleri yer almıştı. Bu rahipler kentte tanrılar adına yapılar inşa
ettiler. Bu külte adanan bir sunak, Gözcü Tepesi ya da Göz Tepe denilen yerde
bulunmuştu72. Bu kültün dışında Korykos kentinde Hermes Korykios ve Zeus
Kolonaios kültleri de vardı73.
I. 2. 7. Elaiussa Sebaste
Korykos ile Lamos ırmağı arasında bir yeri işgal eden Elaiussa (Ayaş),
Yunanca bir isimden ve “zeytin” anlamına gelir. Strabon’a göre, Korykos kentinden
sonra karaya yakın bir adada kurulan Elaiussa gelir74. İ.Ö. II. yüzyılda bağımsız bir kent
olduğu bilinen Elaiussa’nın75 önemi, Romalılar’ın Kilikia bölgesine gelmesiyle artmıştı.
Korsanlarla mücadelede başarılı olan Pompeius, Kilikia’da yeni kentler kurdu. Bazı
kentleri yerel hanedanların yönetimine bıraktı. Elaiussa da yerel hanedanlara bırakılan
Kilikia kentlerinden birisiydi76.
İ.Ö. 31 yılında yerel hükümdarlardan Tarkondimotos’a bağışlanan Elaiussa,
İ.Ö. 20’de Korykos kentiyle birlikte Kappadokia kralı I. Arkhelaos’a verildi77.
Arkhelaos, Elaiussa’yı yeniden bir kent olarak kurdu ve adını Augustus’u
onurlandırmak için “Sebaste” olarak değiştirdi. Sebaste, Augusta’nın “kutsal” anlamına
gelen Yunanca karşılığıydı.
Elaiussa İ.Ö. 12 yılında Arkhelaos’un kraliyet başkenti oldu ve bu süre
içerisinde sikkelerini bastı. Zira kent, İ.Ö. 1. yüzyılın ilk dönemlerinden itibaren para
basmaya başlamış, imparatorluk parasını ise Augustus döneminden itibaren darp
71
MAGIE 1950, 268.
ŞAHİN 2001, 84.
73
SAYAR 1999, 131-154.
74
Strabon, Geographika XIV. 5. 6.
75
MAGIE 1950, 268.
76
JONES 1937, 204-205.
77
Strabon, Geographika XIV. 5. 6 – Bir dönem Dağlık Kilikia’nın ve Elaiussa kentinin Galatia kralı
Amyntas ve Kleopatra’nın hâkimiyetinde olduğunu ifade etmiştir.
72
16
etmişti78. Arkhelaos’un ölümünden sonra oğlu ve halefi II. Arkhelaos’a geçen Elaiussa,
İ.Ö. 17’de IV. Antiokhos’un egemenliğine dâhil olmuş79, İ.S. 72 yılında Roma
imparatoru Vespasianus’un Kilikia Eyaleti’ni kurmasıyla bu eyaletin bir parçası olmuş
ve Roma imparatorları Antonius Pius ya da Commodus döneminde civitas libera
statüsünü kazanmıştı80. İ.S. 3. yüzyıla kadar önemini koruyan Elaiussa, İ.S. 260 yılında
Sasani kralı Şapur tarafından tahrip edilen kent, bu tarihten itibaren eski önemini yitirdi
ancak varlığını 7. yüzyıla dek sürdürebildi.
Athena Oreia, Tykhe, Selene ve Hermes Kerykaion kültlerine81 sahip olan
Elaiussa’dan günümüze kalan eserler ise bir nekropol, bir tapınak82 ve iki su kemeridir.
I. 2. 8. Olba
Olba (Uzuncaburç) aslında Ourba ya da Orba’dır. Çeşitli kaynaklarda
Ourbanopolis, Ourba, Orba şekillerinde yazılsa da Seleukeialı Basil tarafından kentin
adı “Olba” şeklinde yazılmıştı83. Firavun Mereptah’ın kıtlık nedeniyle buğday
gönderdiğini bildirdiği kentin adı, Mısır kaynaklarında Ura olarak geçmektedir84. Bir
tapınak kenti olan Olba, Seleukeia’nın 26 km kadar kuzeyinde, Lamas ve Kalykadnos
nehirleri arasında kurulmuş bir yerleşim birimiydi85. Strabon, Olba’nın Kyinda ve
Soloi’nin yukarısındaki dağlık bölgede Teukros oğlu Aias tarafından kurulduğunu
söyler86.
Olba’ya üç km mesafede bir Zeus tapınağı bulunmaktadır. Arkeolojik
araştırmalar bu tapınağı İ.Ö. 300 yılına tarihledi87. Bu tarihten itibaren Olba ve çevresi
78
RAMSAY 1960, 416.
JONES 1937, 205.
80
SAYAR 1999, 209.
81
SAYAR 1999, 154.
82
MAMA III/II 221.
83
RAMSAY 1960, 404.
84
AKURGAL 1999, 103.
85
MAGIE 1950, 269; DURUGÖNÜL 1998, 69-76.
86
Strabon, Geographika XIV. 5. 10.
87
Bölgede Seleukoslar egemenliğinden önce Olba’da ya da diğer Kilikia yerleşim birimlerinde taş
eserlere ve yapılara rastlanmamış olmasına ve İ.Ö. 2. yüzyıldan itibaren taş yapıların görülmesine,
79
17
Zeus tapınağının rahiplerinin mensubu olduğu hanedan tarafından yönetildi88. Hatta
rahiplerin egemenliği tüm Dağlık Kilikia’yı kapsıyordu. Zira Strabon, bu tapınağın
başrahibinin Dağlık Kilikia’nın da hükümdarı olduğunu söyler89. Mısır kaynaklarında
Olba, Ketis’in (=Cietae) başkenti olarak gösterilmişti90. Olba’yı “Ketis’in başkenti”
olarak gösteren sikkeler, bu Mısır kaynaklarını doğrular. Ancak yine sikkelerden elde
edilen bilgilere göre Olba sadece Ketis (=Cietae) ile sınırlı kalmamış aynı zamanda
Lalassis ve Kennatis’e dek uzanan bir hâkimiyetin merkezi olmuştu91. Kilikia genelinde
etkili olan Zeus tapınağı, İ.Ö. 3. yüzyılda Seleukos Nikator tarafından onarıldı. Bu
durum Seleukos Nikator’un Teukros hanedanı üzerindeki hâkimiyeti olarak
değerlendirilebilir92. Efsane geleneğine göre Zeus kültü, Troia Savaşı’nda yer alan ve
Kıbrıs’ta bir deniz savaşını yöneten Teukros’un oğlu Aias tarafından kurulmuştu. Ancak
aslında buradaki tanrı kültü Hellenistik döneme aittir. Rahiplere önceden Tarku adında
Asya kökenli bir tanrıdan ötürü Tarkyaris adı verilirken, sonraki dönemlerde Teukros ya
da Aias adları verilmişti. Buradan Olba kentinde bir Yunan geleneği oluşturma
çabasının varlığından söz etmek mümkündür93. Rahiplerce yönetilen tapınağın tanrısı
Zeus, Zeus Olbios, yani Olba Zeus’u olarak tanımlandı ve saçlarında iki adet boğa
boynuzu olan Zeus betimlemesi Zeus Olbios kültünü temsil etti. Seleukoslar tarafından
Luvi tanrısı Tarhu (nt) ile özdeşleştirilmiş olan Zeus Olbios kültü, dini ve idari merkez
haline getirilmişti94. Dolayısıyla yerel tanrı Tarhu (nt) kültünün Hellenleştirilmesi yerel
halkın herhangi bir direniş girişimini engellemiş ve Seleukosların bölgede uyguladıkları
Hellenleştirme çabalarının başarıya ulaşmasını sağlamıştı95.
Seleukosların bölgede imar çalışmaları yaptığının göstergesi olarak itibar edildi. Zeus Olbios tapınağının Duro-Europos’daki Zeus Megistros ve Kudüs’teki Zeus Olympios tapınakları gibi - IV. Antiokhos
Epiphanes (İ.Ö. 175-164) tarafından yaptırıldığını düşünüldü. Bk. DURUGÖNÜL 1998, 71-72; STARK
1958, 16.
88
MAGIE 1950, 269.
89
Strabon, Geographika XIV. 5. 10.
90
JONES 1937, 195.
91
SMITH 1890, 185-186.
92
MAMA III/I 47; JONES 1937, 198.
93
MAGIE 1950, 269.
94
ŞAHİN 2001, 119.
95
ŞAHİN 2001, 119.
18
Seleukoslar döneminde Olba kenti, sadece vergi ödemekle yükümlü, ancak
yerel ve kültürel kimliğine dokunulmayan bir yapıda varlığını sürdürdü96. Kenti yöneten
rahip krallar Seleukos kralı tarafından tayin edildi. Bu şekilde Seleukoslar, kültürel
yapılarına dokunmadıkları kentin yönetiminde söz sahibi oldular97.
İ.Ö. III. yüzyılın sonlarından itibaren Teukros hanedanının etkinliği Elaiussa
kentine ve hatta belki de denize kadar yayıldı. Ancak I. yüzyılın başlarından itibaren
hanedanının mülklerine tiranlar tarafından el konuldu ve ardından korsanların
egemenliği başladı. Belki bu tiranlardan biri diğerini devirmiş ve öldürmüşse, onun
katili II. Seleukos tarafından ödüllendirilmişti. Bu tiranlardan birisi, İ.Ö. II. yüzyıl
ortalarında hüküm sürdü. Zenophanes adlı bu tiran, Pergamon kralı Eumenes tarafından
Seleukos
tahtına
talip
olan
Alexander
Balas’ı
etkisiz
hale
getirmekle
98
görevlendirilmişti . Bu görevinde başarılı olan Zenophanes, Zeus tapınağı rahipliğini
ele geçirdi ve kızı Aba’yı99 eski rahip hanedanından biriyle evlendirdi. Böylece
Zenophanes, kendi nesline meşru yoldan bir ülke ve rahiplik makamını bırakmış
oldu100.
Tüm bu gelişmelerle birlikte kent korsanlık tehlikesiyle birlikte zayıflamaya
başladı. Pompeius’un korsanlarla mücadelesinden ve onları bastırışının ardından
Marcus Antonius’a kadar, bölgede kayda değer bir gelişme olmadı. İ.Ö. 31 yılındaki
Actium Savaşı’nın ardından Mısır kraliçesi Kleopatra intihar etti. Mısır Krallığı, Roma
eyaleti yapıldı. Antonius tarafından Kleopatra’ya hediye edilen Dağlık Kilikia, bu
eyaletin sınırları dışında tutuldu. Augustus, Teukros hanedanının hükümranlığına
dokunmadı. Ancak Dağlık Kilikia’nın geri kalanını Galatia kralı Amyntas’a verdi101.
Augustus’un onayıyla Galatia Krallığı’nın sınırları kuzeyde Galatia, güneyde ise
Lykaonia’nın bir bölümü, Isauria, Ovalık ve Dağlık Kilikia ile Pamphylia ve
Phrygia’nın bir bölümünü içine alan geniş bir alana ulaştı. Genişleyen sınırları kontrol
96
DURUGÖNÜL 1998, 69.
DURUGÖNÜL 1998, 70-71.
98
JONES 1937, 201.
99
Strabon, Geographika XIV. 5. 10.
100
MAGIE 1950, 269.
101
Strabon, Geographika XIV. 5. 6. MAGIE 1950, 434, 443. KAYA 2005, 148 vd.
97
19
altına almak isteyen Amyntas, bu bölgede yer alan kabilelerle ve kentlerle mücadele
etti. Ancak bölgedeki asayişin tam anlamıyla sağlanamaması ve İ.Ö. 25 yılında
Amyntas’ın öldürülmesi Roma’nın Galatia Krallığı’nı bir Roma eyaleti (=Provincia
Galatia) haline getirmesine neden oldu102. Daha sonra Dağlık Kilikia İ.Ö. 20 yılında
Kappadokia kralı Arkhelaos’a verildi. Bölgedeki egemenliğin, Roma’ya bağlı
krallıklara verilerek sürdürülmesi İmparator Vespasianus’un Teukros hanedanının
etkinliğini azaltıp, Kilikia Eyaleti’ni kurmuş olduğu zamana kadar devam etti103.
Vespasianus’tan önce Kilikia’da hüküm süren kral, II. Polemo’ydu. O, Kilikia’yı İ. S.
41 yılında Bosporus krallığına karşılık olarak almıştı104.
Olba kentinin Zeus Tapınağı dolayısıyla hem bir hac hem de buna bağlı olarak
bir ticaret merkezi olması dolayısıyla Yunan etkisine açık olduğu göze çarpmaktadır.
Roma imparatorları Hadrianus ve Antoninus dönemlerinde kentin Hadriana ve
Antoniniana unvanlarını adına eklemesine izin verildi105.
Dağlık Kilikia’daki çeşitli yapılarda İ.Ö. II. yüzyıldan itibaren şimşek,
triskelis, kalkan, lobut gibi simgeler kullanılmıştı. Bu simgeler Makedon sikkelerine
yansımıştı. Buradan anlaşılmaktadır ki bu simgeler, Makedon kökenli bir hanedan olan
Seleukosların aracılığı ile Kilikia bölgesine gelmişti. Bu sembolleri taşıyan yapılar Olba
kent sınırları (territorium) içerisindeydi106 ve bu sembolleri taşıyan yapıların başında
Korint üslubuyla yapılmış on iki sütunlu Zeus Olbios tapınağı vardır.
I. 2. 9. Prakana/Diokaisareia
Luvi dilinde hisar sözcüğünden türemiş ve “Hisar yerinin ülkesi/kenti”
anlamında kullanılmış olabileceği düşünülen107 Prakana’nın kuruluşu ve Hellenistik
dönem tarihine ilişkin hiçbir şey bilinmemektedir. Ancak bu yerleşim birimi, Zeus
102
KAYA 2005, 150-151.
KAYA 2005, 19-20.
104
JONES 1937, 208. BARRETT 1990, 286.
105
JONES 1937, 208-209.
106
BENT 1890, 321-322. AYDIN 2005, 89-90.
107
UMAR 2000, 62.
103
20
Olbios tapınak devletinin topraklarında Kalykadnos üzerindeydi. İ.S. 17 yılında Prakana
yeniden kuruldu ve Diokaisareia adını aldı108 ve yeni kent, Olba’daki Zeus tapınağı
çevresinde gelişti109. Yazıtlarda Kennatislilerin başkenti olarak ifade edilmiş olan
Diokaisareia, Domitianus’un imparatorluğu döneminde sikke basmaya başladı.
Diokaisareia’nın Olba ile ciddi bir rekabeti vardı. Bu durum, her iki kentin de
kendisini Kennatislilerin başkenti olarak kabul etmesinden de anlaşılmaktadır. Olba
kenti gibi Diokaisareia da Hadriana unvanını aldı. Ancak Olba, Hadriana’nın yanı sıra
Antoniniana unvanını da alarak Diokaisareia’yı geride bıraktı. Diokaisareia ise bastığı
paraların üzerine “Olbos” (=başarı) yazarak rakibiyle mücadele etmeye çalıştı110.
I. 2. 10. Soloi/Pompeiopolis
Soloi (Mezitli) kenti, Strabon’un da belirttiği gibi Ovalık Kilikia’nın
başlangıcında, batısında yer almaktaydı111. Soloi, Yunanca’da Soloslular anlamındadır.
Solos kelimesi de Yunanca’da “demir parçası” anlamında kullanılmıştır; ancak kentin
asıl adının bu kökten türemediğini, kentin konumu itibariyle deniz kenarında
olmasından dolayı Saluwa, yani “denize vuran ay ışığı” adından türediği düşünüldü112.
Deniz kıyısında yer alan Soloi kenti halkının atalarının Argoslular, Akalar ve Rodos
adasından gelen Lindoslu bir kolonistler olduğu ortaya atılan tezler arasındadır113.
Magie’nin İ.Ö. 700’lü yılarda Rodos adasından gelenler tarafından kolonize edildiğini
söylemesiyle birlikte114; esasen ilk yerleşimin Argoslular ya da Akalar tarafından
oluşturulduğu, Lindosluların da Yunan kolonizasyon döneminde (İ.Ö. 750–550) buraya
gelmiş oldukları söylenebilir. İ.Ö. 6–4. yüzyılları arasında bölgede Pers hâkimiyeti
olması sebebiyle Kilikia’daki kentler bir satraba bağlanmışlardı. Ancak bu bağımlılıkla
108
SAYAR 1999, 210.
MAGIE 1950, 269.
110
JONES 1937, 210.
111
Strabon, Geographika XIV. 5. 8.
112
UMAR 2000, 102.
113
ARSLAN 2001, 3.
114
MAGIE 1950, 273.
109
21
birlikte kentlerin belli oranda özerk oldukları bastıkları paralardan anlaşılmaktadır.
Soloi kenti de bu kentlerden biriydi115.
İskender Pers kralı III. Dareios’a karşı seferi sırasında Soloi kentinden geçmiş
ve kent halkını Persler’e fazla sadık bulduğundan burada küçük bir garnizon
yerleştirmeyi uygun bulmuş ve ek olarak kent halkına 200 talanton para cezası
vermişti116. Bu para cezasından çıkarılabilecek en önemli sonuç, kentin kendi gelirlerine
sahip olan bir yapıda olmasıydı. Tüm bunlara ek olarak İskender, muhtemelen Pers
sempatizanlarından oluşan insanlarla bir hükümet kurmuş ve Soloi’de demokratik bir
yapılanma meydana getirmeye çalışmıştı. Bu demokratik yapılanmadan önce kentin
oligarşi ile idare edildiği anlaşılmaktadır117.
İ.Ö. I. yüzyılın başlarında Seleukosların Kilikia’daki hâkimiyeti zayıfladı ve
Soloi, İ.Ö. 83 yılında tüm Ovalık Kilikia’yı ele geçiren Armenia kralı Tigranes
tarafından tahrip edildi ve kent nüfusu kralın yeni başkenti Tigranocerta’ya taşındı118.
Bu tarihten yaklaşık 16 yıl sonra korsanlarla savaşarak, onları yok eden Pompeius,
Kilikia topraklarını ele geçirdi ve tahrip edilmiş kentleri onardı ya da yeniden kurdu.
Kentlerin azalan nüfuslarını, korsanlar arasından bağışlanmaya layık olanları
yerleştirmek suretiyle artırmaya çalıştı. Soloi da bu kentler arasındaydı. İ.Ö. 65’te
Pompeius tarafından yeniden kurulan Soloi, Pompeius’a olan minnettarlığını bildirmek
için adını Pompeiopolis (Pompeius’un Kenti) olarak değiştirdi. Pompeius da Soloi’ye
“civitas libera”, yani özgür kent statüsü verdi. Soloi halkı İ.Ö. 65 yıllarına denk gelen
bu yeniden doğuşu kendi takvimlerinin başlangıcı, yani bir era (=milat) olarak kabul
etti119.
Hıristiyanlık Çağı’nda piskoposluk olan ve İ.S. 6. yüzyılın başlarında yaşanan
büyük bir deprem sonucunda yıkılan Soloi kentinden günümüze limana kadar uzanan
115
JONES 1937, 194.
Arrianos 77. MAGIE 1950, 273. STARK 1958, 16.
117
JONES 1937, 194.
118
JONES 1937, 201.
119
Cassius Dio, Rhomaika XXXVI. 37. SAYAR 1999, 204. JONES 1937, 202. BOYCE 1958, 67.
116
22
sütunlu bir cadde ve yeri belli belirsiz olan bir tiyatro kalmıştır120. Strabon’un
bildirdiğine göre kentin ünlü yazın adamları vardı. Bunlardan birisi babası Tarsos’lu
olan Stoikler’den Khrysippos, diğeri mizah yazarı Philemon ve üçüncüsü Helenistik
dünyada geniş yankı uyandıran ve Latince’ye çevirisi yapılan “Phainomena” adlı eserin
yazarı Aratos’tur121.
I. 2. 11. Tarsos
Kydnos nehrinin suladığı verimli ovada kurulmuş olan Tarsos (Tarsus), deniz
seviyesinden 20–30 m yükseklikte ve kıyıdan yaklaşık 15 km içeride yer alan bir
yerleşim birimiydi. Kentin adı ilk olarak Asur kralı III. Salmanasar dönemine ait (İ.Ö. 9.
yüzyıl) tabletlerde Tarzi olarak geçmektedir122. Bunun dışında kentin en eski adlarından
olan Tarsa adının Luvi dilinde “nehir” anlamına gelen Arsa sözcüğünden türetildiği,
bölgede Yunanlıların hâkimiyetiyle Arsa’nın Tarsos’a dönüştüğü savunulmaktaydı123.
Tarsos Yunan dilinde “kanat” anlamına geliyordu. Efsaneye göre Pegasos, bu
bölgedeyken kanadı koparak düşmüş ve ölmüş, bu nedenle de buraya “kanat” anlamına
gelen Tarsos adı verilmişti.
Tarsos’un kuruluşuna ilişkin tek efsane bu değildir. Strabon, Tarsos’un Io’yu
aramak üzere Triptolemos ile birlikte gezen Argoslular tarafından kurulduğunu iddia
ederken124, aynı eserinde Aristobulos’a ve pek çok diğer antik yazara göre geçerli olan
bir düşünceye de yer vermiştir. Tarsos’a 23 km mesafedeki Ankhiale’de, kentin
kurucusu Sardanapallos’un mezarının bulunduğunu ve burada parmaklarını şaklatır bir
biçimde yapılan taş heykelinden ve yazıttan bahsetmiştir. Strabon, Asurca yazılmış olan
kitabede, “Anakyndarakses oğlu Sardanapallos Ankhiale’yi ve Tarsos’u bir günde
kurdu. Ye, iç, neşelen! Çünkü diğer şeyler bunun kadar değmez” ifadesinin yer aldığını
belirtmiştir125. Bu görüşlerin dışında kentin Ninive kralı Sennaherib (İ.Ö. 705–681)
120
MAGIE 1950, 274.
Strabon, Geographika XIV. 5. 8.
122
SAYCE 1923, 49.
123
UMAR 2000, 109-110.
124
Strabon, Geographika XIV. 5. 12.
125
Strabon, Geographika XIV. 5. 9. Arrianos, 76
121
23
tarafından kurulduğu iddiaları da vardır126. Augustus döneminin Tarsoslu ünlü filozofu
Athenodoros da kentin adını bir Yunan adı olan Parthenea olduğunu ve bu adı
Ankhiale’nin torunu Iapetos’un kızı Parthenios’tan aldığını söyler127. Tüm bu iddialara
rağmen gerek edebi ve filolojik, gerekse de arkeolojik bulgular Tarsos kentinin İ.Ö.
700’lü yıllarda Rodos adasının üç büyük kentinden biri olan Lindos’tan gelenler
tarafından kolonize edildiğini göstermektedir128.
Kydnos nehri, kentin her devrinde hayati önem taşımıştı. Ancak bu durum
hem olumlu hem de olumsuz bakımdan ele alınmalıdır. Nehrin kenti olumsuz
etkilemesinin nedeni, Tarsos’un Kydnos nehrinin en alt seviyesinden yalnızca birkaç
metre yüksekte kurulmuş olmasıydı. Kent, nehrin suları çeşitli nedenlerden dolayı
yükseldiğinde, sel tehlikesiyle karşı karşıya kalıyordu129. Nehrin kente olumlu anlamda
katkısı ise, Tarsoslular için Kydnos’un başlıca gurur ve övünç kaynağı olmasıydı.
Strabon, nehrin suyunun soğuk olduğunu ve damar şişmesinden sinirlerin gerilmesine
kadar pek çok sağlık sorunu olan insan ve hayvana iyi geldiğinden bahsetmiştir130.
Kydnos nehrinden şifa bulmak isteyenlerden biri de İskender’di. Arrianos’un
aktardığına göre İskender Tarsos’a geldiğinde yorgunluk nedeniyle hastalanmış,
Kydnos nehrinde yüzerek rahatlamak istemişti. Fakat soğuk suya atlayınca bayılmış,
doktorunun çabalarıyla ateşli hastalıktan kurtulmuştu131. Dion Chrysostomos, Tarsos ve
Kydnos ilişkisine Strabon gibi olumlu bakmamıştır. O, Tarsos’ta gerçekleştirdiği
söylevlerden birinde kentin Kydnos nehri ile gururlanmasına alaycı bir tavır
sergilemiştir. Ona göre Tarsos halkı Kydnos’un güzelliğini ve temizliğini öven, nehir
suyu kirli aktığında ise endişe duyardı132. Kydnos nehrinin döküldüğü Rhegmoi ya da
126
RAMSAY 2000, 49.
RAMSAY 2000, 51.
128
BING 1971, 99-109.
129
RAMSAY 2000, 12.
130
Strabon, Geographika XIV. 5. 12.
131
Arrianos, 74-75.
132
RAMSAY 2000, 21.
127
24
Rhegma adlı göl de Tarsoslular için önemliydi. Bu gölün bir lagün olduğu ve denizin
alüvyonlarla kapanması sonucu oluştuğu tahmin edilmektedir133.
Rhegmoi ya da Rhegma gölü kent için bir liman vazifesi görmüştü. Bu limanın
etrafında iskeleler ve depolar vardı. Liman, pek çok gemi bu limanda mallarını
boşalttığı için kentin ekonomik hayatına son derece önemli katkıda bulundu. Mısır
kraliçesi Kleopatra dahi kendisini taşıyan kadırgalarla bu liman sayesinde kentin
merkezine dek girebilmişti134. Kentin bu özellikleri, Tarsos’u Kilikia’nın en önemli
kentlerinden biri olmasını sağladı. Ramsay, Tarsos’u diğer Kilikia kentlerine oranla
daha önemli kılan özelliklerini şu şekilde sıralar: Stratejik konumu, Kydnos’un denizle
olan bağlantısı ve Kilikia geçitlerine hâkim olması135.
Kilikia’nın stratejik önemi, verimli toprakları ve zengin maden yatakları hem
Asurluların hem de ticaretle uğraşan Ionialıların dikkatini çekti. Hiç kuşkusuz
Asurlular, bu denli zengin bir bölgeye başka toplumların ya da halkların yerleşmesine
izin vermedi. Ancak Kilikia’nın Asur imparatorluğuna karşı ayaklanması, Ionialı
tüccarlar açısından hayati bir fırsat oldu. Yunanlılar ayaklanmanın lideri Kirua’nın
yanında Asurlulara karşı savaştılar. İsyanın İ.Ö. 705 tarihinde Sargon’un ölümüyle
başlayıp, Kirua’nın İ.Ö. 696’da yenilmesiyle son bulduğu tahmin edilmektedir. Bu
dönemde tahtta olan Asur kralı Sennaherib Yunanlıları yenmiş ve Babil gibi Tarsos
kentini de yeniden kurmuş olmalıdır136.
Asur, Pers ve İskender ve daha sonra Seleukosların egemenliğine giren kent,
her dönemde Kilikia bölgesindeki önemini korumuştu. Özellikle İskender’in
Anadolu’da kurduğu ilk darphanenin burada olması kentin önemini gözler önüne
sermektedir137. Seleukoslar döneminde ise, İ.Ö. 3. yüzyıldan itibaren Tarsos’un adı
“Kydnos kıyısındaki Antiokheia” olarak değiştirildi. IV. Antiokhos’un ölümünün
133
MAGIE 1950, 272 vd.
RAMSAY 2000, 25.
135
RAMSAY 2000, 13-14.
136
BING 1971, 99-109.
137
TEKİN 1995, 108.
134
25
ardından Seleukos Krallığı’nda meydana gelen kargaşadan faydalanan bazı kentler
kendi paralarını basmak suretiyle otonom özelliklerine yeniden kavuştular ki bu
kentlerden biri de Tarsos’tu. Kent, kendi adına para basmanın dışında Seleukosların
verdiği ismi, yani Antiokheia’yı bırakmış ve yeniden kendi yerel adını yani Tarsos’u
kullanmaya başlamıştı138.
İ.Ö. 101 yıllarından itibaren bölgede ortaya çıkan korsanlık tehdidiyle
mücadele etmek isteyen Romalılar, Kilikia’ya Pompeius’u gönderdiler ve Pompeius,
görevini başarıyla tamamladıktan sonra, bölgeyi egemenliği altına aldı. Bölgede çeşitli
düzenlemeler yapan Pompeius kurulan yeni eyaletin başkenti olarak Tarsos’u seçti
ancak bu durum Tarsosluların Pompeius’a bağlılık duymasını sağlayamamıştı. Aksine
kent kendi isteğiyle Caesar taraftarı oldu ve adını geçici olarak Iuliopolis olarak
değiştirdi139. Ancak daha sonra Caesar’a olan bu sadakat Tarsos için sorun haline
gelecekti. Zira İ.Ö. 44 tarihinde Caesar’ın öldürülmesiyle birlikte başlayan iç savaştan
Tarsos kenti de payına düşeni aldı. Caesar’a muhalefet eden ve öldürülmesinde pay
sahibi olan kişilerden Gaius Cassius’u yandaşlarından olan Asia valisi Trebonius’un,
Suriye valiliğine atanan (Genç) Dolabella tarafından öldürülmesi neticesinde Roma
senatosu Dolabella’nın üzerine bir ordu gönderdi. Cassius komutasındaki orduyla
çarpışan Dolabella’ya Tarsos halkı yardım etti. Ancak savaşı Cassius kazandı. Tarsos,
Roma’nın düşman ilan ettiği bir kişiye destek vermesi nedeniyle ağır para cezasına
çarptırıldı. Söz konusu para cezasını ödeyebilmek için Tarsos halkı tapınaklardaki
değerli madenleri eritti ve kent halkının bir kısmı köle olarak satıldı140.
Tarsos kenti Augustus döneminde gümrüksüz ihracat ve ithalat hakkına sahip
oldu. Bunun yanı sıra Romalıların yasalarıyla değil de kendi yasalarının geçerli olduğu
bir kent konumuna, yani “civitas libera” statüsüne yükseltildi141.
Marcus Antonius Tarsos’u Boethos’a verdi. Fakat Boethos, kenti adilce yönetmek
yerine, soymayı yeğledi. Adı kentte yaptığı hırsızlıklardan dolayı ayyuka çıktı. Bu
138
JONES 1937, 200.
JONES 1937, 202.
140
MAGIE 1950, 421.
141
RAMSAY 2000, 113.
139
26
nedenle Augustus, Boethos ve işbirlikçilerinin yerine, hocası Athenodoros’u tayin etti.
İ.Ö. 15 tarihinden itibaren kent yönetimini devralan Athenodoros, Boethos’u bertaraf
etti, onu ve taraftarlarını sürgüne yolladı ve kent anayasasında değişiklikler yaptı.
Principatus döneminin önemli isimlerinden olan Athenodoros döneminde Tarsos,
Roma’daki rejimin küçük bir kopyasına sahipti142.
Küçük Asia’nın güneydoğusu Kilikia-Isauria-Likaonia olarak üçlü eyalet
haline getirildiğinde başkent olma özelliğini sürdüren143 Tarsos’un, ana geçim
kaynaklarına arasında hububat, üzüm ve dokuma sanayinin hammaddesi olan keten yer
alıyordu. Tarsos keten üretiminde merkezi konumdaydı ve kent adını tüm eyaletin
ürünlerine
vermişti.
Hatta
malların
fiyatlarının
belirlendiği
Diocletianus’un
“Edictum’unda” Tarsos bezine önemli ölçüde yer verilmişti144. Bu emirnamede ilk
olarak keten üretilen yerler sıralanmıştı ki Tarsos bu listede ikinci sıradaydı. Ayrıca her
ürün, kalitesine ve fiyatlarına göre sıralanmıştı145. Esasen burada, kentte “keten işçileri”
diye ayrı bir gruptan ya da belki sınıftan bahsetmek yerinde olacaktır. Zira Tarsos’taki
keten işçilerinin öteden beri bulundukları toplum içerisinde problemleri olmuştu.
Öncelikle bu sınıfın oy kullanma hakkı yoktu. Oy kullanma hakkını ise 500 drahmi
ödeyerek satın almaları ve vatandaşlık kaydı yaptırmaları gerekmekteydi. Bu durum
karşısında,
maddi
gücü
olmayan
ketenciler,
zaman
zaman
ayaklanmalar
çıkarmışlardı146. Vatandaşlık hakları dışında keten işçilerinin aile kökenlerinin Tarsos’a
dayanıp dayanmadığı da tartışma konusuydu147. Öte yandan Tarsos’ta bulunan
ketenciler sınıfı, muhtemelen özgür insanlardan oluşmaktaydı. Ancak bunların
aristokratlar tarafından aşağılanması ve hor görülmesinden anlaşılmaktadır ki, iki sınıf
arasındaki ilişki Roma’daki patrici-pleb ilişkisine benzemekteydi148.
Dağlık Kilikia’dan temin edilen keçi kıllarından çadır da yapan Tarsoslular’ın
en ünlüsü Aziz Paulus’un babasıydı. Ayrıca Tarsos kenti, güzel koku ve parfüm
142
ERTEKİN 2005, 155-175.
RAMSAY 2000, 153.
144
JONES 1937, 206.
145
ERTEKİN 2005, 167.
146
ERTEKİN 2005, 161.
147
ERTEKİN 2005, 162-163.
148
ERTEKİN 2005, 165.
143
27
üretimiyle de ün salmıştı149. Bunlardan başka Strabon, Tarsos halkının öğrenime olan
bağlılığına değinmiştir. Bu konuda kentin, Atina ve Aleksandreia’yı dahi geçtiğini ifade
eden Strabon’a göre kentte pek çok retorik (hitabet sanatı) okulu ve Tarsoslu bazı ünlü
isimler vardı. Bu ünlülerden en çok tanınanı Augustus’un hocası Stoikler’den
Athenodoros’tu150.
Tarsos ve çevresinde tapınım gören tanrı ve tanrıçalar ise Karsiolitis ve
Apollon Epekoos kültüydü151. Antik kentten günümüze ulaşan, çok da görkemli
olmayan, birkaç eserdir. Bunlar; kentin etrafındaki surların bir bölümü, Donuktaş ya da
Dönüktaş adı verilen bir yapı ve Roma döneminden kalan bir köprüdür152.
I. 2. 12. Mallos
Pyramos (=Ceyhan) ırmağının batı kıyısında bugünkü Karataş ilçesi Kızıltahta
köyünde153 kurulan, günümüze ulaşmış hiçbir kalıntısı olmayan Mallos’un tam olarak
lokalizasyonu yapılamamıştır. Hellenistik dönem öncesinde kentin adının Marlos iken
Yunan dilinde Mallos’a dönüştüğü ileri sürülmüştür. Bu görüş, Luvi dilinde Ana tanrıça
anlamına gelen Ma ile Luvi dilinde “göl” anlamına geldiği söylenen “Arla” üzerine
temellendirilmiş ve buradan Marlos/Mallos’un “Ana tanrıçanın gölü” anlamında
kullanılmış olabileceği düşünülmüştür154.
Pek çok Kilikia kentinde olduğu gibi Mallos da kentin kuruluşunu Yunanlı bir
kahramana dayandırmıştı. Strabon tarafından anlatılan efsaneye göre kentin kurucusu
Amphilokhos ve Mopsos’tu. İkincisi Tanrı Apollon ile Manto’nun oğludur ve onun
hakkında pek çok mitos vardı. Mallos’u kuran bu iki kahraman Troia’dan gelmişlerdi.
Daha sonra Mallos’u kurunca Amphilokhos Argos’a dönmeye karar verdi, ancak orada
durumdan memnun olmayınca, tekrar Mallos kentine döndü. Kentin yönetimini
149
MAGIE 1950, 272.
Strabon, Geographika XIV. 5. 13-14.
151
SAYAR 1999, 153.
152
UMAR 2000, 114-116.
153
RAMSAY 1960, 429.
154
UMAR 2000, 124.
150
28
Mopsos’la paylaşmak isteyince aralarında anlaşmazlık çıktı ve kentin iki kurucusu
düello yaptı. Bu düello sonucunda her ikisi de öldü ve ayrı yerlere gömüldüler155. Bu
kuruluş efsanesinin dışında kentin bir grup Argoslu tarafından kurulduğu da söylendi156.
Tam olarak hangi tarihte kurulduğu bilinmeyen Mallos’un, İ.Ö. 5. ve 4.
yüzyıllarda kendi sikkelerini darp etmiş olduğu bilinmektedir157. İskender Kilikia’ya
girdiğinde Mallos’a uğramış, kent içerisindeki politik anlaşmazlıklara son vermiş, kente
vergi muafiyeti tanımış ve Mallos’un efsanevi kurucusu Amphilokhos’un onuruna
kurbanlar sunmuştu158. Böylece Mallos, bir Yunan polis’i konumuna çıkarılmıştı.
Kilikia bölgesi, İskender’in ölümünden sonra generallerinden I. Ptolemaios’un
hâkimiyeti altına girdi ve Kilikia ile Mallos kentini ele geçirip, kent sakinlerini köle
olarak sattı159. Daha sonra Seleukosların hâkimiyetine giren kent, IV. Antiokhos
Epiphanes döneminde, onu onurlandırmak için adını “Antiokheia Pyramos” olarak
değiştirdi160. İ.Ö. 2. yüzyılın ortalarından itibaren kendi otonom parasını basmaya
devam eden ve kendi yerel adını, yani Mallos’u, kullanan161 kentte İ.Ö. 1. yüzyıldan
itibaren kente İtalyan yerleşimciler gelmeye başladı162.
I. 2. 13. Aigai
Strabon, Aigai (Yumurtalık) kentinden bir liman ve köy olarak bahsetmiştir163.
Aigai, Hellen dilinde Aiga halkı demektir. Bu kelimenin Hellen dilinde “keçi” anlamına
gelen Aigos sözcüğünden türemediği ve dolayısıyla kentin adının tam anlamının
bilinmediği iddia edildi164.
155
Strabon, Geographika XIV. 5. 16.
Arrianos 77-78. MAGIE 1950, 274.
157
JONES 1937, 196.
158
Strabon, Geographika XIV. 5. 17. Arrianos, 77.
159
MAGIE 1950, 274.
160
SAYAR 1999, 200.
161
JONES 1937, 200.
162
MAGIE 1950, 274.
163
Strabon, Geographika XIV. 5. 18.
164
UMAR 2000, 140.
156
29
Kıyı kentlerinin en doğusunda yer alan Aigai halkı, diğer tüm Kilikia kentleri
gibi kurucularının Argoslular olduğuna inanıyordu165. Bir başka iddiaya göre İ.Ö. 3.
yüzyılda Kilikia, Seleukoslar ile Ptolemaioslar arasında bir anlaşmazlığa neden olmuştu.
Kilikia’ya ilk olarak Seleukoslar egemen olmuş ve Seleukos Nikator bu bölgede yeni
kentler kurmuştur ki bunlardan biri de Aigai’ydi. Kent Issos Körfezi’nin sahilini
korumak amacıyla kurulan bir askeri koloniydi ve kurulan bu koloniye, eski Makedonya
başkentinin adı verildi166. Hellenistik dönemde özerk bir kent devleti statüsünde olan
Aigai, Pompeius bölgede yaptığı düzenlemelerden doğrudan etkilenmedi. Fakat
Kilikia’nın Roma eyaleti yapılmasıyla Roma valilerinin imperium’una ve eyalet
vergisine tabi kılındı. Kent, İ.Ö. 47 yılına kadar yerel hanedanlarca yönetilen Aigai’a,
bu tarihte Caesar tarafından civitas libera statüsü verildi. Aigai’a hükmeden son
hükümdar Tarkondimotos’tu. Aigai, yeni statüsüne (civitas libera) sahip olduğu tarihi
era (=milat) olarak kabul etti167. Romalılar döneminde özgür kalan Aigai, limanlarını
geliştirme fırsatı buldu ve kurduğu tersanelerle denizcilikte ileri gitti168.
Aigai’nin bir önemli özelliği de Asklepios tapınağına sahip olan dört kentten
birisi olmasıydı. Diğer üç kent şunlardı: Pergamon, Kos ve Epiduros169. Aigai bu
tapınağın kent sınırlarında olmasına bağlı olarak “kutsal ekümenik Asklepia” adıyla
oyunlar düzenledi ve Kilikia kentleri arasında süregelen rekabete dâhil oldu. Bu kültün
dışında Aigai kentinde Dionysos Kallikarpos ve Demeter Karpothropos kültleri vardı170.
Pek çok kentin yaptığı gibi Aigai da kendine özgü unvanlar kullanmıştı. Bunlar arasında
“Makedonialı, asil, sadık, tanrıların sevdiği, tapınak koruyucu ve denizlerin kraliçesi”
bulunmaktaydı171. Aigai da İ.S. 260 yılındaki Sasani kralı I. Şapur’un saldırılarından
payına düşeni almış, tahrip edilmiştir172. Kentten günümüze Hellenistik ve Roma
dönemine ait kayda değer eserler kalmamıştır.
165
MAGIE 1950, 274.
JONES 1937, 197.
167
JONES 1937, 202-203. SAYAR 1999, 205.
168
MAGIE 1950, 275.
169
SAYAR 1999, 205.
170
SAYAR 1999,152-153.
171
JONES 1937, 207.
172
SAYAR 1999, 205.
166
30
I. 2. 14. Mopsuhestia/Misis
Mopsuhestia/Misis (Yakapınar) kenti, Adana’nın yaklaşık olarak 19 km
doğusunda kalan bir yerleşim birimiydi. Kentten ilk olarak İ.Ö. 4. yüzyılda Kios’lu
Theopompos bahsetmiştir173. Strabon’a göre ise Mopsuhestia, Issos Körfezi’nde, Kilikia
ile Syria arasında kalan bir sınır kentidir174. Hellen dilinde “Mopsos Ocağı” anlamına
gelen Mopsuhestia, efsane geleneğine göre Teiresias’ın oğlu Mopsos adında Yunanlı bir
kahraman tarafından kurulmuştu. Pamphylia ve Kilikia’da pek çok kent kuran Mopsos,
bunlardan ikisine kendi adını vermişti. Bu kentlerden biri Mopsuhestia diğeri ise
Mopsukrene’ydi175. Kent, darp ettiği sikkelerin üzerinde bazen Mopsos’u kendisini
temsil eden figür olarak kullanırken, bazen de “Mopsos Ocağı” adından ileri gelen
alevler içinde bir sunak sembolünü tercih etmişti176.
Kent, İskender dönemine dek Pers hâkimiyetinde kaldı. İskender’den sonra ise
Seleukos Krallığı’nın hâkimiyetine girdi. İ.Ö. 2. yüzyılın sonlarında Seleukos
Krallığı’nda iç savaş çıktı. Rakibi X. Antiokhos Eusebes’e yenilen VII. Seleukos,
Mopsuhestia’ya kaçtı ve orada Mopsuhestialılar tarafından öldürüldü. Bunun üzerine
kralın kardeşleri I. Philippos ve XI. Antiokhos, kenti yakıp yıktı ve halkını katletti177.
Mopsuhestia, IV. Antiokhos Epiphanes döneminde “Seleukeia Pyramos” adını
aldı, “kutsal ve özerk” unvanlarıyla ayrıcalıklı hale getirildi178. IV. Antiokhos’un
ölümünün ardından kent kendi parasını basmaya ve kendi yerel adını kullanmaya devam
etti179.
Mopsuhestia, Roma hâkimiyeti döneminde altın çağını yaşadı ve konumu
itibariyle ticari açıdan önemini korudu. Diğer Kilikia kentleri arasındaki rekabete kutsal,
173
SAYAR 1999, 195.
Strabon, Geographika XIV. 5. 19.
175
BARNETT 1953, 142-143. SAYAR 1999, 194. ARSLAN 2001, 2. LLOYD 1998, 54.
176
MAGIE 1950, 273.
177
SAYAR 1999, 202.
178
MAGIE 1950, 273.
179
JONES 1937, 200.
174
31
ekümenik oyunlar düzenleyerek ve Hadriana unvanını kullanarak katıldı180, İ.S. 260
yılında Sasanilerin saldırısına uğrayıncaya dek özerkliğini korudu181. Hıristiyanlık
Çağı’nda ise bir piskoposluk haline geldi.
Kentten günümüze son derece görkemli bir Roma köprüsü, sütunlar ve bir
tiyatro kalmıştır182. Kentte tapınım gören tanrı ve tanrıçaların başında ise Helios,
Artemis Leukophryene, Isis-Sarapis ve Theos Epekoos kültleri gelmektedir183.
I. 2. 15. Anazarbos
Anazarbos (Dilekkaya), Pyramos (=Ceyhan) nehrinin yan kolu olan Sumbos
çayının kıyısında, bu çayın içinden geçtiği ovaya bakan oldukça büyük ve sarp bir
kayanın üzerinde yer alan son derece önemli bir kentti184.Kentin adının menşeinde Luvi
dilinde “yamaç ormanı” anlamına gelen Anawarza olduğu düşünüldü185.
Anazarbos’un kuruluş tarihi kesin olarak bilinmiyor. Ancak İ.Ö. 9. yüzyılda
Asur egemenliğinde kurulmuş olabileceği tahmin edilmektedir186. Hellenistik dönemde
yerel hanedanlarca yönetilen kentin tabi olduğu son krallık, Tarkondimotos’un
krallığıydı.
Tarkondimotos’un
hâkimiyeti
kentte
bulunan
iki
yazıtla
da
kanıtlanmaktadır. Tarkondimotos, Augustus ile Marcus Antonius arasındaki iç savaşta
ikincisini destekledi, İ.Ö. 31 yılındaki Actium Savaşı’nda Augustus’a karşı savaştı ve
savaş sırasında öldü187. Actium Savaşı’nı kazanan Augustus, Tarkondimotos’un
krallığını Kappadokia kralı I. Arkhelaos’a verdi. Ancak bir süre sonra Tarkondimotos
hanedanının yeniden canlanmasına izin verdi ve Tarkondimotos’un oğlunu kral ilan
edip, Kilikia’nın bir bölümünü ona geri verdi188. Daha sonra, İ.Ö. 19 yılında Augustus,
180
JONES 1937, 207.
SAYAR 1999, 208.
182
UMAR 2000, 127-128. MAGIE 1950, 273.
183
SAYAR 1999, 152-153.
184
MAGIE 1950, 275.
185
UMAR 2000, 150.
186
UMAR 2000, 154.
187
UMAR 2000, 151.
188
SAYAR 1999, 207.
181
32
Anadolu ve Suriye gezisi sırasında Anazarbos’a geldi ve kenti yeniden kurarak ona
“Kaisareia” adını verdi. İmparator Claudius döneminde Tarkondimotos hanedanının
etkinliğine tamamen son verildi. Bu nedenle kent, bu tarihten itibaren imparatorluk
sikkeleri basmaya başladı189.
Kilikia kentleri arasındaki rekabetin en şiddetlisi İ.S. III. yüzyılda Anazarbos
ile Tarsos arasında yaşandı. Anazarbos kenti Tarsos’un yaptığı festival ve oyunlara
cevaben Epinica ve Olympia oyunlarını tertip etti. Hadrianus onuruna yapılan koinon
oyunları olan Sebasmia düzenlendi ve “Dünyanın birincisi Antoniniana” adıyla
oyunlarını kutladı. Caracalla döneminde Anazarbos’a yarışın başkenti unvanı verildi.
Bunun dışında Tarsos kentinin “birinci, en büyük ve en güzel” sıfatlarına ilaveten
Anazarbos “en şanslı, en değerli ve muzaffer” unvanlarını elde etti. Bununla birlikte
Anazarbos kenti, eyaletlerin özerk olan ortak koinonun başı ilan edildi. Tüm bunlara ek
olarak Caracalla döneminde Anazarbos’a “demiurgus”190 yetkisi de verildi191. Roma
imparatoru Diocletianus, Roma eyaletlerini yeniden düzenledi. Tarsos ile Anazarbos
kentleri arasındaki rekabet, bu düzenlemelerde de muhafaza edildi. Zira Kilikia yeni
eyalet sistemine göre, Kilikia Prima ve Kilikia Secunda olarak ikiye ayrıldı. Tarsos
Kilikia Prima’nın başkenti, Anazarbos da Kilikia Secunda’nın başkenti yapılmıştı192.
Anazarbos, Suriye ve Kappadokia bağlantısındaki ticaret yolları üzerinde
bulunuyordu. Bu nedenle ekonomik bakımdan da önemli bir kentti. Ayrıca Anazarbos,
İ.S. 2. yüzyılda dokumacılığın son derece önemli bir endüstri haline gelmiş olduğu bir
kentti. Hatta kentte dokumacılar loncası kurulmuştu193.
Anazarbos ve çevresindeki kültler ise; Zeus Olybris, Theos Kronos, Euthenia
Thea, şehrin koruyucusu Zeus, Zeus Halazeos, Zeus Keraunios, Zeus Hypsistos, Zeus
189
JONES 1937, 204. SAYAR 1999, 208.
Demiurgus sözcüğü Yunanca “demos” ve “ergon” sözcüklerinden oluşmuştur. Anlamı önder, yol
göstericidir. Antik Yunan’da belli bir yeri yönetmesi için kişilere verilen bir memuriyeti tanımlarken,
Roma döneminde anlamı değişmiştir. Roma devrinde “demiurgus” sözcüğü fahri hemşehrilik unvanı gibi,
birbirleriyle yarışan kentlerine Roma imparatorlarınca verilen bir tür onur unvanı olarak kullanılmıştır.
191
JONES 1937, 207. SAYAR 1999, 142.
192
JONES 1937, 207.
193
MAGIE 1950, 275. JONES 1937, 206.
190
33
Theos, Zeus Olou(m)pios, Zeus Soter, Zeus-Hera-Ares üçlemesi, Agathos Theos, Thea
Epekoo Aphrodite, Aphrodite Epekoo, Aphrodite Kassalitis, Aphrodite Kassalitis
Ephkoo Thea, Thea Kassalitis Ephkoo, Thea Epekoo, Theos Ouranos ve Herakles
kültleridir. Kentte, imparatorluk döneminde ise Dea Roma (=Tanrıça Roma) kültü
görülmüştür194.
Anazarbos kentinden günümüze bir kaya mezarı, kilise kalıntıları, su
kemerleri, tiyatro, Tethys Mozaiği gibi eserler kalmıştır195.
I. 2. 16. Hierapolis Kastabala
Hierapolis (Bodrum Köyü) kenti, Pyramos ırmağının çıktığı dağların
eteklerinde kurulmuştu. Esasen kentin adı Kastabala olarak bilinmekteydi. Kastabala,
Luvi dilinde “tapınak-düzlüğü” anlamındadır196.
Kastabala Anadolu’nun ana tanrıçası Kubaba’nın burada yaşadığına inanılması
bakımından son derece önemliydi. Strabon’un yaşadığı dönemde Kubaba’nın yerini
Artemis almıştı ve kentte Artemis Perasia denen bir Artemis çeşitlemesine
tapılmaktaydı197. Buna bağlı olarak da kentin adına Hierapolis (Kutsal kent) eklemesi
yapılmıştı198.
Kentin kuruluş tarihi ve oluşumu ile ilgili bilgi yoktur. Ancak uzun süre
Seleukos krallığına bağlı kaldığı bilinmektedir. Roma’nın bölgeye gelişinin ardından ise
Pompeius, yerel hanedanlardan Tarkondimotos’un yönetimini de düzenledi ve bu
düzenleme neticesinde Hierapolis Kastabala hanedanın hâkimiyet alanında kaldı199.
Kent tarihi bakımından son derece önemli olan bir anıt vardır. Bu anıt HierapolisKastabala halkı tarafından Nikias’ın oğlu Isidore demiurgus şerefine yaptırılmıştı.
194
SAYAR 1999, 152-154.
UMAR 2000, 152-154.
196
UMAR 2000, 159.
197
Strabon, Geographika XII. 2. 7.
198
UMAR 2000, 160-161.
199
JONES 1937, 202.
195
34
Isıdore demiurgus unvanı bakımından kentin hem baş magistratı hem de askeri gücün
başındaki kimseydi. Bu açıdan değerlendirildiğinde Hierapolis-Kastabala’nın iç
işlerinde özerk, ancak dış işlerinde krala bağımlı bir statüde yer aldığı anlaşılmaktadır.
Buradan kentin kendine ait magistratları olduğu, ancak demiurgus’un kral tarafından
tayin edildiği anlaşılmaktadır.
Hierapolis Kastabala, HierapolisPyramos adıyla da bilinmekteydi. Ancak
kentin bu adı, yalnız kent merkezi için kullanıldı. Kentin sahip olduğu topraklar her
zaman eski yerel adıyla, yani Kastabala olarak anıldı. Buradan da anlaşılır ki kent,
doğrudan kralın hâkimiyetindeydi200. Roma döneminde önemini koruyan ve özellikle
mimari açıdan zenginleşen Hierapolis Kastabala, “kutsal ve değişmez Hieropolis”
adıyla sikkeler bastırdı ve kutsiyetini Artemis Perasia kültüne dayandırdı.
Her kentin kökenini Yunanlılara dayandırması geleneği, Hierapolis Kastabala
için de geçerliydi. Efsaneye göre tanrıça Artemis Perasia’nın heykelini kente getiren
Orestes’ti201. Kentte Asklepios ve Hygieia Soter, Helios Soter ve Theos Pyretos, Theois,
Sebastois, Sebastois Aioniois ve Nea Hera kültleri tapınım görmüştür202. Hierapolis
Kastabala’dan günümüze temelleri ilkçağ kalesi özellikleri taşıyan, ancak Aziz Ioannes
Şövalyeleri’nden kalan görkemli bir kale, sütunlar ve bir tiyatro kalmıştır203.
200
JONES 1937, 203.
MAGIE 1950, 275.
202
SAYAR 1999, 152-154.
203
UMAR 2000, 163-165.
201
35
II. BÖLÜM
KILIKIA: KORSANLAR ve ROMA
II. 1. Kilikia Eyaleti’nin Kurulmasından Önce Roma ve Anadolu
Roma’nın Anadolu ile doğrudan ilişkisi İ.Ö. 205 yılında Roma ile Makedonya
kralı V. Philippos arasında Phoenike Antlaşmasını imzalamasıyla başladı. Bu
antlaşmaya Roma’nın müttefiki olarak Pergamon kralı I. Attalos ve Ilium şehri imza
atarken, Bithynia kralı I. Prusias da V. Philippos’un müttefiki olarak imzalamıştı.
Buradan anlaşılmaktadır ki, bu tarihte Roma’nın Anadolu’da iki müttefiki vardı.
Doğrudan gelişen bu antlaşma öncesinde ise, İ.Ö. 210 yılında, Pergamon kralı I. Attalos
Roma’nın müttefiki Aitolia Birliği’nin üyesiydi. Aynı zamanda Pergamon donanması,
Makedon kralına karşı Roma donanması ile İ.Ö. 208 yılında işbirliği yaparak Roma’ya
olan yakınlığını göstermişti.
Roma İ.Ö. 205’te imzalanan Phoenike Antlaşması’nın ardından İ.Ö. 201 yılına
dek Anadolu’daki gelişmelere seyirci kalmayı tercih etmişti. Ancak bu tarihte Roma’ya
giden Pergamonlu ve Rodoslu elçilerin Makedonya kralı V. Philippos ile Suriye kralı
III. Antiokhos’un, Mısır kralı IV. Ptolemaios’un ölümü üzerine krallığı paylaşma
planları olduğu yönünde iddiaları senatoya bildirdiler. Buradaki amaç, Roma’nın ilgisini
bölgeye çekmekti. Bu iddialar doğrultusunda Roma senatosu ilk kez doğrudan
diplomasi yoluyla Anadolu’ya müdahale etti. Roma üç kişiden oluşan bir elçi gurubu
atadı. Elçilerin V. Philoppos’u Phoenike Antlaşması’na uyması yönünde ültimatom
vermelerine rağmen, Makedonya kralı bu uyarılara kayıtsız kaldı ve böylece II.
Makedonya Savaşı’nın tohumları atıldı. Bu savaş sırasında da Pergamon kralı I. Attalos,
Roma’nın yanında yer aldı. Savaş sonunda Roma’ya yenilen Makedonya kralı V.
Philippos’un Anadolu ile bağları tamamen koparıldı210.
İ.Ö. 197 yılında iki cepheden batı Anadolu’ya doğru ilerleyen III. Antiokhos,
Kilikia şehirlerinden Zephyrion, Soloi, Aphrodisias, Korykos, Anemurion, Selinos,
210
KAYA 1996, 211-215.
36
Korakesion gibi kentleri ele geçirdi. Onun Lykia kıyı kentlerini de ele geçirmesi
üzerine, Lampsakos (Lâpseki) kenti Roma’ya elçiler gönderdi ve Roma ile doğrudan
ilişkiye giren Ilium’dan sonra ikinci kent oldu. III. Antiokhos’un Anadolu’daki
ilerleyişini durdurmaya yönelik çeşitli diplomatik girişimleri sonuçsuz kalan Roma, İ.Ö.
192 yılında Antiokhos’un Yunanistan’a geçmesi üzerine savaş ilan etti. Magnesia ad
Sipylos Savaşı’nı Roma kazandı. Bu zaferle III. Antiokhos’un Toros Dağları’nın kuzeyi
ile Halys (=Kızılırmak) Irmağı’nın batısında kalan Anadolu topraklarıyla ilişkisi kesildi.
Roma bu bölgeyi nüfuz alanına dâhil etti. Batı Anadolu’da yer alan eski Yunan kentleri
Roma’ya bağlılıklarını bildirdiler211.
İ.Ö. 189 yılında Roma ordusunun başına Manlius Vulso atandı. Onun
Galatlara karşı düzenlediği sefer ile Roma ilk kez, bu tarihe dek doğrudan ilişki
kurmadığı Pisidia ve Pamphylia ile Galatia’ya girdi. Manlius Vulso bu seferle
ilgilenirken, Roma senatörleri de Suriye kralı ile yapılacak antlaşmanın genel ilkelerini
belirlediler. Antlaşmayı imzalamak ve Anadolu’da düzenlemeler yapmak amacıyla
gönderilen 10 kişilik elçi kurulu, Apameia’da (Dinar) M. Vulso ile buluştu. Apameia
Antlaşması Roma’nın Anadolu’da yapmış olduğu ilk yeminli antlaşmaydı. Bu antlaşma
ile Suriye kralı Anadolu üzerindeki tüm iddialarından vazgeçti. Böylece Toros
Dağları’nın kuzeyi ve Halys Irmağı’na (Kızılırmak) kadar olan batı Anadolu Suriye
kralının hâkimiyetinden alanından çıkmış oldu212.
Apameia (Dinar) Barışı ile yapılan diğer bir düzenleme ise Roma’nın dostu
Pergamon kralı II. Eumenes lehine yapılmıştı. Phrygia, Mysia, Lykaonia, Milyas, Lydia,
Tralles, Ephesos, Telmesos, Khersonesos ve Lysimakheia bölge ve kentleri II.
Eumenes’e verildi. Böylece Anadolu’daki en güçlü krallık II. Eumenes’in başında
olduğu Pergamon krallığı olmuştu.
Roma’nın Anadolu’da ilk kez toprak kazanması ise İ.Ö. 133 yılında
gerçekleşti. İ.Ö. 133 yılında Pergamon kralı III. Attalos, ölümünün ardından ülke
211
212
KAYA 1996, 217-224.
KAYA 1996, 225-227.
37
topraklarının Roma’ya bırakılmasını vasiyet etti213. Roma devleti de, kralın ölümü
üzerine Pergamon Krallığı’nı Asia Eyaleti adı altında yeniden yapılandırdı. Yeni eyaleti
yapılandırma sürecinde II. Eumenes’in oğlu olduğunu iddia eden Aristonikos adlı bir
kişinin direnişiyle karşılaşan Roma, bu isyanı bastırdı ve bölgedeki egemenliğini
pekiştirdi214. Roma’nın Anadolu’da kurduğu bu eyaleti, daha sonra diğerleri izledi. Bu
eyaletlerden birisi de Kilikia Eyaleti’ydi. Asia Eyaleti’nden kuruluş süreci, sınırları ve
kapsadığı alan itibariyle farklı olan Kilikia Eyaleti, bölgedeki korsan tehlikesi nedeniyle
Roma’nın dikkatini çekmişti215.
II. 2. Korsanlar ve Kilikia
Korsanlık genel anlamıyla, özellikle denizlerde görülen yağmacılık anlamına
gelmekteydi. Antik dönemde korsan faaliyetlerinin pek çok nedeni vardı; ancak
bunlardan en önemlisi insanların yaşadıkları topraklardaki geçim kaynaklarının
darlığıydı. Bunun dışında siyasi otoritelerin kötü muameleleri ya da kabilelerin veya
halkların isyankâr tutumları da bir kesim insanı korsanlık faaliyetlerine itmişti216.
Korsanlığın gelişiminde değinilmesi gereken ilk konu, ortaya çıktığı
coğrafyadır. Korsanlık faaliyetlerinin yuvası, her dönemde denizciliğin merkezi olan
Akdeniz olmuştur. Akdeniz’i çevreleyen coğrafi yapının da elverişli olması bölgenin,
denizcilik ve buna bağlı olarak gelişen yan unsurların çıkış noktası olmasını kaçınılmaz
hale getiriyordu. Akdeniz havzasının coğrafi koşulları korsanlar açısından son derece
elverişli bir av bölgesi olmuştu. Bu yağmacı gruplar özellikle Anadolu’nun güney
kıyılarında Lykia, Pamphylia ve Kilikia’da mevzilenmişlerdi. Bu bölgelere ek olarak
Klazomenai (=Urla), Ege Denizi’nde bulunan pek çok ada, Girit adası, Adriyatik
Denizi’nin Illiria ve Dalmatia kıyıları, Korsika ve Atlas Okyanusu’na kıyısı olan Afrika
kıyıları da korsanların yoğun olarak bulundukları coğrafyalar olmuşlardı. Tüm bu
213
Strabon, Geographika XII. 4. 2. KAYA 2005, 14.
KAYA 2005, 15. MAGIE 1950, 148-149.
215
KAYA 2005, 17.
216
RAUH 2003, 187-188.
214
38
bölgelerin korsanların işini kolaylaştıran ortak özellikleri, dağlık olmalarıydı217. Bu
dağlık bölgeler sayesinde korsanlar, doğal sığınaklar elde ediyorlar ve herhangi bir
gücün onlara müdahalesi söz konusu olduğunda dağlık arazi onların kaçmalarını ve
saklanmalarını kolaylaştırıyordu. Bununla birlikte dağlık alanlar gemi yapımı için son
derece önemli olan kereste bakımından oldukça zengindi. Adı geçen korsan yuvalarının
diğer bir ortak özelliği de büyüklü küçüklü pek çok liman ve koya sahip olmasıydı.
Bunlar sayesinde korsanlar gemilerini rahatlıkla saklayabilmişlerdi218. Genel bir
ifadeyle Akdeniz havzasında sayısız koy ve liman olması, dağlık yapı, çok sayıdaki ada
ve ekonomik faaliyetlerin yoğunluğu pek çok halkın korsanlığa yönelmesine neden
olmuştu. Bu halkların başında Ligurlar, Illiryalılar, Aitolialılar219, Karadeniz’deki
Traklar, Giritliler ve Kilikialılar gelmekteydi220.
Bulundukları bölgelerin siyasi ve ekonomik yapısına yön veren korsanlar
Akdeniz ve çevresindeki yerleşim birimlerinin oluşmasında da etkili olmuşlardı.
Thukydides’in belirttiği üzere Yunanlılar korsan akınlarından kurtulmak için
kuracakları kentleri kıyıdan 20–30 km kadar içeride kurmuşlardı221. Böylece karalarda
iç kesimlere doğru ilerlemeyi, kaçmalarını zorlaştıracağından, bunu tercih etmeyen
korsanlara karşı önlem alınıyordu. Etrüskler de Pisa, Vetulonium, Volci, Caere ve
Tarquinii gibi en eski kentlerini aynı nedenle kıyıdan birkaç kilometre içeride
kurmuşlardı222.
Korsanlığın gelişim sürecine bakıldığında ise Minos Uygarlığı’na dek
inilmektedir. Girit adasında doğan Minos Uygarlığı’ndan itibaren denizcilik ve buna
bağlı ekonomik faaliyetlerde gelişme söz konusu olmuştu. Ancak ticaret ve
taşımacılığın dışında korsanlık ve yağmacılık yapan denizciler bölgede ciddi bir tehdit
haline gelmişlerdi. Korsanlıkla ticareti harmanlayan halklardan Fenikeliler, Yunanlılar
ve Etrüskler de Akdeniz’de etkili olmuşlardı. Etrüsklü korsanlar, Yunan ve Kartaca
217
SEMPLE 1916, 138-139.
SEMPLE 1916, 140-141.
219
Yunanistan’da Korint Körfezi’nin kuzeyine düşen bölgenin eski adı.
220
RAUH 2003, 190.
221
Thukydides, I.7.1.
222
SEMPLE 1916, 136.
218
39
gemilerine rağmen Tiren Denizi’ne kadar ilerlemişler, Yunanlıların kıyı kentlerine ve
adalarına saldırmışlardı.
Minos Uygarlığı ise deniz gücünü kullanarak korsanlarla mücadele etmiş ve
ticari faaliyetlerini sürdürmeye devam etmişti223. Dor istilasının ardından Minos
Uygarlığı’nın yıkılmasıyla korsanlık, Homeros döneminde yeniden canlanmıştı. Burada
belirtilmelidir ki Minos Uygarlığı’nın tüm Ege’ye hâkim olan filosu, geniş kapsamlı bir
korsan donanması haline gelmişti. Homeros, bu dönemde Taphosluların ve Giritlilerin
korsanlıklarından, Fenikelilerin ise kadın ve erkekleri kaçırarak, onları köle olarak
sattıklarından söz eder224.
Kilikia, Pamphylia ve Lykia’dan toplanan korsanlar Kserkses’in Yunan
kentleri üzerine giriştiği sefer öncesinde Pers ordusuna katılmışlardı225. İ.Ö. II. yüzyılın
sonlarına gelindiğinde ise Akdeniz’de Kilikia korsanları etkin olmaya başlamıştı.
Onların etkinleşmesine Suriye’ye hâkim olan Seleukos Krallığı’nda uzun süre devam
eden çekişmeler fırsat vermişti. Bu çekişmelerin sonunda, İ.Ö. 140 yıllarında, Diodotos
Tryphon226 adlı bir kişi bir donanma oluşturmuş ve Korakesion kentini de üs olarak
kullanmıştı. Kilikia’nın coğrafi avantajlarından ve gemi yapımında kullanılan zengin
kereste olanağından yararlanmasını iyi bilen Tryphon, korsanlık hareketini hızlandıran
güçlü bir deniz gücüne sahip oldu.
İ.Ö. 138 yılında Tryphon’un ölümüne rağmen, onun oluşturduğu deniz gücü
korsanlığa devam eden özerk bir ordu olarak varlığını korumuştu. Bunda Pamphylia’da
ve doğu Lykia’da bulunan bağımsız kentlerin de payı vardı. Korsanlar bu bölgelere dek
ilerlemişler ve buralara hâkim olmuşlardı. Zeniketes adlı korsan doğu Lykia’da
Olympos, Korykos ve Phaselis limanlarını içine alan bağımsız bir ülke oluşturmuştu227.
Başlarda, bölgedeki güçler – Rodoslular, Pergamon Krallığı, Kıbrıs ve Mısır’da bulunan
223
SEMPLE 1916, 134.
Homeros, Odysseia XV. 427.
225
Herodotos, VII. 91-92.
226
Strabon, Geographika, XIV. 5. 2.
227
RAUH 2003, 191.
224
40
Ptolemaioslar ve Ege’de etkin olan Romalı tüccarlar – bu duruma göz yummuşlardı. Bu
yüzyılın sonlarına doğru ise korsanlık öylesine büyük bir tehdit haline gelmişti ki
kentleri, ekonomik faaliyetleri ve imparatorlukları derinden etkilemişti. Bunun üzerine
Roma devleti korsanlara karşı önlem alamaya karar verdi.
II. 2. 1. Roma’nın Korsanlarla Mücadelesi: Başarısız Girişimler
Roma’nın korsanlık tehdidi nedeniyle dikkatini çeken bölge Kilikia’nın Dağlık
Kilikia adı verilen bölümüydü. Dağlık Kilikia bölümü coğrafi yapısı itibariyle korsanlar
için son derece elverişliydi. Çok sayıda küçük koy ve adacıklarıyla bu bölüm,
korsanların gizlenmesi için bulunmaz bir saklanma yeriydi. Aynı zamanda korsanların
gemileriyle hâkim oldukları bu bölüm, Suriye’yi Ege havzasına ve oradan da Batı
dünyasına bağlaması bakımından önemli kıyılara sahipti. Bu kadar elverişli şartların
oluştuğu bir coğrafyada İ.Ö. 5. yüzyıldan itibaren korsanların etkili olması tesadüf
değildi228.
Korsanlar, bölgede Yunan egemenliği olduğu dönemden itibaren ticaret ve
seyahat yapan insanlar için tehdit oluşturuyorlardı. Atina’nın güçlü olduğu dönemlerde
çeşitli önlemler alınmışsa da Peleponnesos Savaşı sırasında kentin güç kaybetmesi, bu
tedbirlerin sürekliliğine ve etkinliğine imkân tanımamıştı229. İskender döneminde
denizlerde güvenlik sağlanmaya çalışılmıştı. Seleukoslar, İskender döneminin
Akdeniz’de güvenliği sağlama politikasını takip etmişlerdi. İ.Ö. II. yüzyılda ticari
faaliyetlerini artıran ve Akdeniz ticaretinde önemli bir potansiyele sahip olan Rodos da
Girit adasındaki korsanları gözaltında tutmaya çalışarak korsan sorununu ortadan
kaldırmak için bir girişimde bulunmuştu. Ptolemaioslar Mısır dolaylarında ve Kıbrıs’ta
korsanlarla mücadele etmek için donanmalar görevlendirdi230. Fakat tüm bu girişimler
Akdeniz’i tamamen korsanlardan temizleyecek önlemler olmadı. Zira korsanlar, zaman
zaman kendilerine karşı mücadele eden krallıkların da işlerine yarayabiliyordu. Nitekim
İ.Ö. II. yüzyılın başlarında Roma ile III. Antiokhos arasındaki savaşta, korsanların başı
228
BEAN 1999, 13.
MAGIE 1950, 281-282.
230
SHERWIN-WHITE 1976, 3.
229
41
Nikander krala yardım etmiş, bu arada kendisi de boş durmamış ve Sakız adasını
yağmalamıştı231.
İ.Ö. II. yüzyıldan itibaren korsanlık tehdidi, özellikle de Dağlık Kilikia
korsanları bölgeye dehşet salacak kadar büyüdü. Toprağın ürün verdiği gibi Lykia,
Pamphylia ve Kilikia’yı içine alan bölge de sanki korsan üretiyordu artık232. Bunda
Seleukosların zayıflamasının, Apamea Antlaşması gereği Kilikia’nın batı kıyılarını tam
anlamıyla denetim dışında bırakması ve Rodos adasının dış gelirlerine bağlı olarak
donanmasını kapasite ve sayı bakımından küçültmesi gibi etkenler korsanlığın
artmasına katkıda bulunmuştu233. Ayrıca İ.Ö. 167 tarihinden itibaren Roma
Cumhuriyeti’nin deniz gücünün zayıflaması da Akdeniz’in korsanların denizi haline
gelmesini kolaylaştırmıştı234. Doğu Akdeniz’e böylesi bir portre söz konusu iken Roma
korsanlara karşı herhangi bir girişimde bulunmadı. Aksine Roma, gelişmeleri izlemeyi
tercih etti ve hatta bir anlamda destekledi.
Korsanların yegâne faaliyetlerinin başında köle ticareti gelmekteydi. Roma ise
köle ticareti bakımından önemli bir pazardı, çünkü burada çok ciddi bir talep söz
konusuydu. Nitekim Roma, İ.Ö. 167 yılında, Delos adasını serbest liman ilan etmek
suretiyle bu adayı büyük bir köle pazarı haline getirdi. Delos köle pazarı öyle
genişlemişti ki bir günde 10.000’den fazla köle satılır hale gelmişti235. Strabon’un
Geographika adlı eserinde korsanlar ve Delos adasının bu durumu şöyle tanımlanır:
“En çok çıkar sağladığından, tutsak ihracatı onlara (korsanlara) hepsinden
çok çekici geliyordu. Yaptıkları kötü işler arasında buna bağlanışları sadece kolay
tutsak elde ettikleri için değildi; aynı zamanda mal bakımından zengin ve geniş olan
pazaryerinin çok uzak olmayışındandır; yani aynı günde, on bin tutsağı hem alabilen,
hem de sevk edebilen Delos’u kastediyorum. “Tüccar oraya git, gemini boşalt, her şey
231
MAGIE 1950, 282.
SEMPLE 1916, 139.
233
SHERWIN-WHITE 1976, 3.
234
MAGIE 1950, 282.
235
MAGIE 1950, 282. BEAN 1999, 13.
232
42
satılır” atasözü buradan kaynaklanmıştır. Bunun nedeni Romalıların, Kartaca’nın ve
Korinthos’un
yakılıp
yıkılmasından
sonra
zenginleşerek
çok
sayıda
tutsak
kullanmalarıdır. Sadece ganimet aramak için değil; fakat aynı zamanda tutsak ticareti
yapmak için de bu alanda kolay kazanç gören korsanlar sayı bakımından artış
gösterdiler.”236
Delos adasında satılan köleleri korsanlar temin ediyor, böylece Roma’nın iş
gücüne dayalı büyük çiftliklerinin ve büyük ailelerinin köle talebi karşılanıyordu.
Dolayısıyla Roma köle alışverişinde korsanlardan faydalanıyor, korsanlar da zengin
Romalıların bu taleplerini karşılayarak durumdan istifade ediyorlardı. Fakat bu durum
İ.Ö. II. yüzyılın ikinci yarısında Roma’nın siyasi çıkarlarına zarar vermeye başladı. Bu
nedenle Roma, korsanları sorun olarak görmeye başladı. Roma hükümeti sorunu
çözmek için ilk adımını İ.Ö. 140 yılında attı. Bölgeye elçiler gönderdi. Scipio
Aemilianus ve iki senatörden oluşan elçiler kurulunun amacı, oradaki Roma
müttefiklerinin iç çekişmelerine son verip, egemenliklerini güçlendirmekti.
Scipio Aemilianus başkanlığındaki elçiler kurulu yolculuk sırasında Suriye ve
Rodos adasına uğradı ve bölgede etkin olan korsanlık meselesinin nedenlerini araştırdı.
Bu araştırmaların sonucunda görüldü ki korsanlık faaliyetlerinin nedeni bölgedeki
krallıkların umursamazlıklarıydı237. Bu sonuca rağmen Roma korsan tehlikesine karşı
bir önlem almadı, mücadeleye girişmedi. Çünkü Roma, henüz Doğu Akdeniz’in
güvenliğini sağlama çabası ve kararlılığı içinde değildi.
Roma’nın Doğu sınırında mücadele etmesi gereken tek sorun korsanlar
değildi. Bu haydutların daha önce işbirliği içinde oldukları Pontos kralı VI.
Mithridates’in Roma’ya yönelik yeni bir saldırı plan hazırladığı bilinmekteydi. Zaman
zaman birlik içinde olan bu iki tehlike karşısında Roma senatosu, olağanüstü bir güç ve
yetki oluşturarak soruna çözüm bulmaya çalışacak ve bu olağanüstü alanı tüm
Akdeniz’i içine alacaktı. Böylesi bir yetki ilk kez İ.Ö. 102 yılında praetor Marcus
236
237
Strabon, Geographika XIV. 5. 2.
MAGIE 1950, 283.
43
Antonius’a verildi. Antonius’un bölgeye proconsul olarak atanmasıyla Roma meseleye
yönelik ilk müdahaleyi yapmış oldu ve böylece adı daha sonra Kilikia olacak olan
bölgedeki Roma eyaletinin kuruluşu adına da ilk adım atıldı238. Antonius erzak ve
destek sağlayabilmesi açısından Asia Eyaleti’ne yönlendirilmişken, yapılacak olan
operasyonların alanı Kilikia olarak belirlendi239.
Roma senatosunun Marcus Antonius’u bu göreve tayin ederken kayırmış
olduğu söylendi. Nitekim onun yolculuğu ve görevine ilişkin bize kadar ulaşan bilgiler
bu söylentiyi doğrular niteliktedir. Zira Antonius, İ.Ö. 102 yılında atandığı bölgeye
ulaşmak için yola çıkmış, yolculuğu esnasında Yunanistan’a uğramış ve buradan 100
kadar gemi toplamış240, ayrıca buradaki kentlerden kendisine destek vermelerini
istemişti. Her kentten istediği desteğin miktarı 4200 drahmiydi ve talep edilen bu miktar
çok yüksekti. Kentler, talep edilen miktarı ödeyebilmek için bankerlerden %48 oranında
faizle borç almışlar, dahası onların Marcus Antonius’a verecekleri destek, para
yardımıyla sınırlı tutulmamıştı. Antonius’un değişik yerlere yerleştirmiş olduğu askeri
birliklerin de masrafları onlara yüklenmişti. Ancak daha sonra gelen şikâyetler üzerine
kentlerdeki bu birlikler kaldırıldı. Bu arada, bu seferin ardından M. Antonius’un kızı
korsanlar tarafından kaçırıldı.
Büyük yetkiye rağmen Marcus Antonius yalnızca Girit korsanlarına karşı
savaştı. Adanın coğrafi yapısı itibariyle uzun süreden beri orada barınan korsanlar,
zamanla Kilikia korsanları kadar ün saldılar. Antonius, ada halkını bunlara karşı bir
önlem almamış olmakla suçladı ve adayı ele geçirdi. Ancak denizde korsanlarla yaptığı
savaşta yenildi ve onlarla Roma senatosunun onaylamayacağı bir anlaşma yaptı. Fakat
o, Girit’te hastalandı ve Roma’ya dönemeden öldü. Bu nedenle Antonius’a “Creticus”
soyadı (=cognomen) verildi. Roma’nın kendisine sağladığı imkânlara ve geniş yetkilere
rağmen Antonius’un Akdeniz’de korku salan korsanlara karşı başarısızlığı241, korsan
238
BROUGHTON 1946, 35-43.
SHERWIN-WHITE 1976, 5.
240
MAGIE 1950, 283. BROUGHTON 1946, 39.
241
LEVICK 1967, 22.
239
44
sorununu çözülmeden bırakmış, korsanlar Roma’yı ve bölgeyi tehdit etmeye devam
etmişti.
Roma bu ilk askeri girişimin ardından savaştan ziyade diplomatik yaklaşımı
benimsedi. İ.Ö. 100 yılında çıkarıldığı sanılan bir yasa, bu yaklaşımın ürünüydü242.
Öncelikle consullere ve eyalet yöneticilerine, yani legatus ve quaestorlara yönelik
talimatların bulunduğu bu yasanın içeriği, genel hatları itibariyle yasaya uymayanlara
uygulanacak yaptırımlarından bilinmekteydi. Talimatlar, consuller, Asia Eyaleti’nin
valileri ve diğer yönetim kadrosu, yasaya bağlılık ve yasaya uymayanlara verilecek
cezalar ile ilgiliydi. Consul, Roma müttefiklerine mektup göndererek, onlardan Roma
vatandaşları ve Latin müttefiklerinin tehlikeden uzak ve güvenli bir şekilde seyahat
etmelerini ve ticaret yapabilmelerini sağlamak için ellerinden geleni yapmalarını
isteyecekti. Mektuplar, Rodos elçileri vasıtasıyla bölgeye ulaştırılacağından yasada hiç
kuşkusuz bu elçilere yönelik maddeler de yer almıştır; yani Rodos elçilerinin ülkelerine
güvenle dönmeleri teminat altına alınıyordu ve Rodoslu elçiler Roma’da bulundukları
sürede senatoya izleyici olarak katılabileceklerdi. Asia Eyaleti’nin yöneticileri Roma
müttefiki olan krallara ve halklara mektup yazacak, bu mektubun nüshasını bronz bir
tablete yazdırarak herkesin görebileceği bir alana koyduracaktı. Asia Eyaleti’ne mali
işlerden sorumlu olmak üzere gönderilen quaestorlar, hiçbir magistrat ya da
promagistratın etkisi olmadan yasayla ilgili para cezasını uygulama hakkına sahip
olacaktı. Asia Eyaleti’nde yöneticiler yasanın mecliste onaylandığını duydukları günden
itibaren on gün içinde bağlılık yemini edeceklerdi. Görevli magistratlar yasanın
kabulünden itibaren beş gün içinde, magistratlar hala Roma’da bulunuyorlarsa, yine beş
gün içinde bağlılık yemini etmek zorundaydılar. Hiç kimse yasanın uygulanmasına
engel olmayacak, olursa cezai yaptırıma tabi kılınacaktı. Her bir yasa ihlali için 200.000
sestertius para cezası uygulanacaktı. Hiç bir magistratın ya da promagistratın cezai
yaptırımlara müdahale hakkı ya da cezayı engelleme hakkı yoktu. Verilen para cezası
ödenmediği takdirde praetor, kişiye açılacak davaya bakmakla yükümlü olacaktı243.
242
243
JONES 1926, 155-173. RAUH 2003, 63.
JONES 1926, 158-160. HASSAL-CRAWFORD vd. 1974, 195-220.
45
II. 2. 2. I. ve II. Mithridates Savaşları Sırasında Kilikia ve Korsanlar
İ.Ö. 100 tarihli yasa, korsanlar sorununu çözmedi ve korsanların faaliyetleri
devam etti. Sonraki on yıl boyunca Roma, Güney Anadolu’da daimi bir komuta merci
oluşturmadı ve adeta başka bir çözüm yolu düşünüyormuş da bunun için zaman
kazanmaya çalışıyormuş gibiydi. Nihayet İ.Ö. 92 yılında Lucius Cornelius Sulla’ya
Kilikia bir provincia olarak verildi. Sulla’nın provincia Cilicia’ya görevlendirilmesi
Kilikia’nın Roma eyaleti haline getirilmiş ve eyaletin ilk valisinin de Sulla olduğunun
düşünülmesine yol açtı. Ancak aslında burada Kilikia provincia’sı, Sulla’nın görev ve
yetki alanı olarak belirleniyordu244. Zira Sulla’nın bölgeye gönderiliş nedeni, gerçekte
Pontos kralı VI. Mithridates tarafından kovulmuş olan Kappadokia kralı Ariobarzanes’i
yeniden tahtına oturtmaktı. Zira Mithridates, İ.Ö. 111 yılında babasının tahtını ele
geçirmiş, tüm Anadolu’yu içine alan bir krallık kurmak arzusuyla hareket etmeye
başlamıştı. Bu amaçla yola çıktığında karşısındaki en büyük engel, bu tarihte
Anadolu’nun batısını kurduğu Asia Eyaleti ile sınırlarına dâhil etmiş durumda bulunan
Roma devletiydi. VI. Mithridates amacına ulaşmak için İ.Ö. 107 ya da 106 yılında ilk
önce Kappadokia’yı ele geçirdi. Ardından Bithynia kralı III. Nikomedes ile ittifak
yaparak Paphlagonia’yı ve daha sonra da Galatia’yı aldı. VI. Mithridates’in askerleri
buradan Pessinus tapınak devletine saldırınca, rahip Battakes çareyi Roma’ya giderek,
meseleyi Roma senatosuna anlatmakta buldu245.
Giderek güçlenen Mithridates ile Roma’nın ciddi anlamda karşı karşıya
gelmesi, Pontos kralının İ.Ö. 90 yılında Kappadokia ile Bithynia’yı istila ettikten sonra,
bu ülke krallarının yani Ariarathes ile Philopator takma adlı IV. Nikomedes’in
Roma’dan yardım istemeleriyle gerçekleşti. Roma’nın gönderdiği elçiler sayesinde bu
ülke kralları yeniden tahtlarına geçti ancak elçilerin de kışkırtmalarıyla Bithynia kralı
Nikomedes, Pontos’a saldırdı. Bu durumu protesto eden Mithridates, senato tarafından
ciddiye alınmayınca tarihte “Mithridates Savaşları” olarak geçen savaşların ilki
başlamış oldu. Bu ilk mücadelede Roma ordusunun komutanı Sulla idi ve o,
244
245
KAYA 2005, 17.
KAYA 2005, 121-122.
46
Mithridates’i yenmeyi başardı246. Savaşın ardından İ.Ö. 85 yılında Sulla ile Mithridates
arasında Dardanos Antlaşması yapıldı. Bu antlaşma uyarınca Mithridates Anadolu’nun
batısından, Ege Adaları, Paphlagonia ve Galatia topraklarından çıkacak; Nikomedes
Bithynia’nın, Aiobarzanes ise Kappadokia’nın yeniden kralları olacaklardı. Ayrıca
Pontos kralı Roma’ya 2000 talanton savaş tazminatı ödeyecek ve 70 adet savaş gemisini
de mürettebatı ve tüm donanımıyla teslim edecekti247.
Sulla’nın Kilikia’da askeri ya da idari anlamda bir faaliyette bulunmuş
olduğuna işaret eden bir delil yoktur; ancak Mithridates’e karşı Kilikia halkının
desteğinin önemini kavramıştı248. Bu nedenle İ.Ö. 90’lı yıllarda, Dağlık Kilikia ile ilgili
bir girişimde bulunmak bir yana, oraya hiç gitmemiş, yalnızca Ovalık Kilikia’da bir
süre kalmış olan
249
Sulla’nın Dardanos Antlaşması’ndan sonra Anadolu’da yaptığı
düzenlemeler çerçevesinde Kilikia adıyla bilinen bölge, Pamphylia kıyılarından
kuzeyde Phrygia ve Lykaonia’yı içine alacak şekilde genişletildi250.
Asia Eyaleti’nde ortaya çıkan Mithridates tehlikesi Roma’yı özellikle
ekonomik yönden sarsmıştı. Bunlara bir de Dağlık Kilikia’daki korsan saldırılarının
verdiği zararlar eklenince, Roma’ya korsanları yok etmekten başka bir alternatif
bırakmamıştı. Dahası Roma’nın çıkardığı yasayla Roma Cumhuriyeti’ni düşman ilan
etmiş olan korsanlar, kendilerine koruyucu olarak Pontos kralı Mithridates’i
seçmişlerdi251. Mithridates korsanlarla işbirliği yapmış, korsanlar da Sulla’nın talimatı
üzerine bir donanma oluşturmaya çalışan Lucullus’un gemilerini ele geçirerek
Mithridates’e yardımcı olmuşlardı. Bu arada onlar öylesine güçlenmişlerdi ki, Sulla
bölgeden ayrılmadan önce, tüm Ege kıyıları onların tehdidi altına girmişti.
I. Mithridates Savaşı’nı sona erdiren Sulla, bu savaşta legatusu olan Lucius
Licinius Murena’yı Asia Eyalet valisi olarak bıraktı. Onun valiliği döneminde daha
246
KAYA 2005, 123.
MAGIE 1950, 229-230. KAYA 2005, 126.
248
ORMEROD 1922, 36.
249
MAGIE 1950, 284.
250
SYME 1979, 120.
251
ORMEROD 1922, 35-56.
247
47
sonradan Kilikia Eyaleti’ne dâhil edilecek olan Kybira, Asia Eyaleti’ne eklendi. Murena
döneminde Kilikia, Dağlık Kilikia’nın çok az bir kesimini içeren küçük bir eyalet
durumundaydı. Bu sırada Pamphylia adı altında bir eyaletin varlığından söz edildi. Bu
eyalet, Kilikia’dan ayrı bir eyalet değilse, Kilikia Eyaleti Pamphylia, Milyas ve Pisidia
bölgelerini de içine alıyordu252.
Murena, Asia Eyaleti valiliği görevine başlamasının hemen ardından korsan
tehdidini ortadan kaldırmaya yönelik önlemler almak istedi. Güçlü bir donanma
hazırlamaya çalıştı. Donanma, bazı kentlerden Roma’ya ödeyecekleri vergilere
mahsuben temin edilecek gemilerden oluşturulacaktı. Ancak Murena’nın korsanları
etkisiz hale getirmek için gösterdiği bu çaba, bir donanma kurmaktan öteye gitmedi.
Korsanlar İ.Ö. 78 yılında Lykia kıyılarında yeniden güçlendiler253.
Murena, Asia Eyaleti valiliği sırasında Pontos’a saldırdı ve bu II. Mithridates
Savaşı’na yol açtı. Fakat o, Mithridates karşısında başarılı olamadı. Mithridates’in
şikâyetini dikkate alan Sulla, Murena’yı Roma’ya geri çağırdı. Fakat Pontos kralı
Mithridates’in adıyla tarihe mal olan savaşlar serisi Murena’nın Asia Eyaleti
valiliğinden ayrılmasıyla son bulmadı. Sonuncusu, yani III. Mithridates Savaşı, İ.Ö. 75
yılında patlak verdi. Ona karşı savaşın komutanlığı Lucius Lucullus’a verildi. Aynı
zamanda o, Asia ve Kilikia Eyaletleri’nin valisiydi. Lucullus Pontus kralını yenilgiye
uğratmayı başardı. Ancak görev süresi boyunca Kilikia’ya hiç gitmedi254.
Mithridates Savaşları, korsanların güçlenmesi için iyi bir fırsat sunmuştu. Bu
nedenle Roma, korsan tehlikesini yeniden gözden geçirdi. Pontos kralı VI. Mithridates
ile birlik olan bu haydutlardan kesin olarak kurtulmanın yollarını aramaya başlamıştı.
Sonuçta Anadolu’nun güney kıyılarını kontrol altında tutabilmek ve burada daimi bir
komuta merkezi oluşturmak adına yeni bir adım atma gereği duydu. Bu sürekli komuta
merkezine duyulan ihtiyacın bahanesi ise Pontos kralı VI. Mithridates’in sürekli
saldırılarıydı. Böylece Kilikia’da bir Roma eyaleti kurulmasına karar verildi.
252
MAGIE 1950, 285. KAYA 2005, 18.
MAGIE 1950, 240.
254
KAYA 2005, 18.
253
48
Anadolu’daki bu yeni eyalet, daha önce, Antonius’tan beri, Anadolu’nun güney
doğusunda görev yapan Romalı kamu yüksek görevlilerinin provincia’sının adıyla, yani
Kilikia provincia adıyla anılmaktaydı. Bu nedenle Kilikia Eyaleti daha önce de
belirtildiği gibi yalnızca adını aldığı coğrafyayı değil, komşu bölgeleri de belli oranda
kapsamıştı. Fakat Kilikia Romalı bir yüksek kamu görevlisinin görev-eylem alanı olmak
dışında bir Roma eyaleti olarak gerçekte, tam olarak ne zaman kurulduğu konusu belli
değildir. Zira Kilikia Eyaleti’nin kesin olarak bilinen ilk valisi Gn. Cornelius
Dolabella’ydı.
II. 2. 3. Gn. Dolabella ve Kilikia
Kilikia Eyaleti’nde vali olarak görev yapmış olduğu kesin olarak bilinen ilk
vali Gnaeus Cornelius Dolabella’nın Kilikia’daki valiliği İ.Ö. 80/79 yılına
tarihlenmiştir. Bu tarihte o, henüz consullük yapmış değildi. Bu nedenle o, bir eski
praetor olarak, yani propraetore rütbesiyle Kilikia Eyaleti’ne tayin edildi. Onun Kilikia
Eyaleti’nin ilk valisi olduğu, Kilikia’da yapmış olduğu düzenlemelerden bilinmektedir.
Roma Cumhuriyeti’nin bölgedeki hâkimiyetini kuran ve genişleten vali Dolabella’nın
legatus’u ise Verres’ti. Verres’in Lykia, Pamphylia, Pisidia ve Phrygia’dan tahıl
topladığı ve Dolabella’nın Kilikia’ya Eyalet valisi olarak atandığı bu döneme damgasını
vurduğu iyi bilinmekteydi255. Bir eski quaestor, yani proquaestor rütbesiyle
Dolabella’nın legatus’u olarak Kilikia’ya tayin edilen Gaius Verres, Kilikia Eyaleti’nin
quaestoru ölünce, Dolabella tarafından onun yerine quaestor tayin edildi256.
Gaius Verres İ.Ö. 80 tarihinde Yunanistan’da pek çok zorbalık yapmış, sonra
Delos adasındaki Apollon Tapınağı’ndaki değerli heykel ve adak eşyalarını çalmaya
kalkışmış ve nihayet hırsızlığını Anadolu’ya taşımıştı. Anadolu kıyılarında ve kıyıya
yakın adalarda bulunan pek çok tapınaktan değerli eşyalar çalan Verres, bunlarla da
yetinmemiş, Miletos’dan Myndus’a (Gümüşlük) doğru yapacağı yolculuğu için
kendisine refakat etmesi için Miletos halkından bir gemi istemiş ve kent halkı Verres’in
255
256
Cicero, Verres I. 95. KAYA 1998,164. SHERWIN-WHITE 1976, 10.
MAGIE 1950, 286.
49
bu isteğini yerine getirmişti. Ancak o, Myndus’a vardıktan sonra gemi mürettebatına
karadan ülkelerine dönemlerini emretmiş, gemiye el koymuş ve daha sonra da gemiyi
iki Romalı’ya satmıştı.
Kilikia valisi Dolabella’nın legatus’u Verres’in bu ve buna benzer zorbalıkları,
Asia Eyaleti genelinde bir rahatsızlığa neden olmuş ve nihayet Lampsacus (Lâpseki)
kenti halkı, Verres’in kentte yaptığı zorbalığa tepki göstermiş ve bu tepki giderek
siddetli bir öfkeye dönüşmüştü. Verres, Dolabella’nın kendisini Bithynia kralı IV.
Nikomedes ile görüşmeye gönderdiği yolculuğu sırasında, Lampsacus’a gitmişti. Kentin
ileri gelenleri Verres’i karşıladılar ve ağırladılar. Verres ve yardımcılarından birisi olan
Rubrius, Lampsacus’un saygın bir aristokratı olan Philodamus tarafından misafir
edildiler. Ancak Rubrius, Philodamus’un konukseverliğini istismar etti. Onun kızını,
kendisi onuruna verilen ziyafet odasına getirilmesini istedi. Ev sahibi Philodamus,
Rubrius’un bu çirkin teklifini reddetti ve bu nedenle Rubrius, şiddete başvurdu. Taraflar
arasında çıkan arbede sonucunda Rubrius yaralandı ve Verres’in lictor’u Rubrius öldü.
Kent halkı bu çatışmanın sorumlusu olarak gördükleri Verres’in kaldığı evi yakmak
istediler. Ancak Verres’in kentten ayrılacağını duyunca bundan vazgeçtiler. Fakat bu
olayda Romalı bir görevli hayatını kaybetti ve bu yüzden Philodamus ile oğlu
yargılandı. Philodamus ve oğlunun mahkûm edilmesini isteyen Verres’e Asia Eyaleti
valisi Nero hak verdi. Mahkeme Laodikeia’da (Kaleiçi) kuruldu. Suçlu bulunan
Philodamus ile oğlu, halka açık bir alanda başları kesilmek suretiyle idam edildiler257.
Verres, gerçekten istismarcıydı. Bu nedenle Kilikia, Verres ve Verres’in
suiistimallerine göz yuman ya da teşvik eden Dolabella’nın döneminde, korsan
tehdidine karşı ciddi bir önlem alınmadı, sorunun çözümü konusunda bir adım bile
atılamadı. Oysa Roma, Dolabella’ya askeri yetkiler vermiş, bu yetkisiyle ondan
korsanlara karşı mücadele etmesini ve onları etkisiz hale getirmesini istemişti. Ancak
Dolabella eyalet valiliği görevini ve statüsünü asli görevlerini yerine getirmekten çok
kendisini zenginleştirmekten yana kullandı. Buna legatus’u Verres’in yağmaları da
eklenince, atandıkları eyalette ve komşu eyaletlerde kendileri haydutluk yapar hale
257
Cicero, Verres I. 62-83. MAGIE 1950, 246-248.
50
geldiler. Dolabella ve Verres’in zorbalıkları eyalette öylesine geniş yankı buldu ki, onlar
Roma’ya döndüklerinde yargılanmalarına karar verildi. Bu yargılanma sürecinde
Dolabella’nın pek çok usulsüzlükleri ortaya çıktı. Bunların maddi karşılığını ödemesi
mümkün olmadığından, sürgüne gönderildi258.
II. 2. 4. Servilius Vatia Isauricus: Korsan Yuvalarının Çökertilmesi
Dolabella’nın ardından Kilikia Eyaleti’ne vali olarak atanan Servilius Vatia,
İ.Ö. 90 tarihinde praetor olarak görev yaptı. İ.Ö. 79 tarihinde consul oldu. Ertesi yıl o,
Cicero’nun belirttiği gibi beş yıllığına (quinquennium)259 Kilikia Eyaleti’ne atandı. İ.Ö.
78–74 yılları arasında Kilikia Eyaleti’nde vali olarak kalan Servilius Vatia döneminde,
korsanlara karşı başarılı seferler düzenlendi ve eyalet sınırları ikinci kez genişletildi260.
Servilius Vatia’nın Kilikia Eyaleti valiliğine atanmasının yegane nedeni
korsanlarla mücadele etmekti. İ.Ö. 78 yılında Kilikia’ya giden Servilius, hedefine
yönelik hazırlıklara hemen başladı. Sonra, vali olarak kaldığı beş yıl içinde iki ayrı
sefere imza attı. İlkin o, eyalette seferlerde kullanılabileceği bir donanma olmadığı için,
gemi topladı. Sonra Lykia sınırlarındaki Korykos, Olympos ve Phaselis’i ele geçirdi. Bu
sırada özellikle Olympos’ta korsanların başı olan Zeniketes ile mücadele etmek zorunda
kaldı. Çünkü Zeniketes, İ.Ö. II. yüzyılın sonlarında Lykia Federasyonu’na bağlı bir kent
olan Olympos’u ele geçirmiş ve kentin güneyinde yer alan bir kaleyi kendisine üs
yapmıştı. Buradan Pamphylia bölgesi dâhil pek çok kenti denetim altına almıştı.
Servilius Vatia, Olympos’u ele geçirince Zeniketes kendisini ve ailesini ateşe
vermişti261. Strabon bu olaydan şöyle bahsetmişti: “Tauros Dağları yamaçlarında
Zeniketes’in korsan kalesi bulunuyor. Olympos’u kastediyorum. Hem dağdan, hem
kaleden bütün Lykia, Pamphylia, Pisidia ve Milyas görülebilir. Fakat bu dağ Isauricus
(=Servilius Vatia) tarafından ele geçirilince, Zeniketes kendini ailesiyle birlikte ateşe
258
MAGIE 1950, 285-287.
ORMEROD 1922, 37.
260
KAYA 1998, 164.
261
MAGIE 1950, 287-288.
259
51
verdi. Korykos, Phaselis ve Pamphylia’da daha birçok kent onundu; fakat tümü
Isauricus tarafından ele geçirildi.”262
Zeniketes’i ortadan kaldırdıktan sonra, Pamphylia’ya yürüyen Servilius Vatia,
Attaleia halkını korsanlarla işbirliği yapmaları nedeniyle topraklarından sürdü263.
Ardından Isauria’ya sefer düzenledi. Bu seferi çerçevesinde, Ager Agerensis ve Ager
Gedusanus’a ilerledi. Bugün yeri bilinmeyen bu iki bölgenin Orondeis topraklarını ele
geçirdi264 ve bu bölgeler Roma arazisi yapıldı.
Servilius Vatia’nın Isauria’ya yaptığı sefer kesinlikle başarılıydı. Bu nedenle
o, bu seferden sonra “Isauricus” zafer unvanını adına ekledi. Fakat o, Kilikia’nın dağlık
kesimine yönelik bir sefer asla düzenlemedi. Servilius Vatia’nın Isauria’ya sefer
düzenlemesinin nedeni, bölgenin bir huzursuzluk kaynağı olmasıydı ve coğrafyası öyle
olmasına uygundu. Kuzeydoğudan Pamphylia bölgesini çevreleyen Isauria dağlık bir
bölgeydi, orada yaşayan yerli halk, inatçı savaşçılardı. Helenistik etkiden uzak, dağınık
köyler halinde yaşam süren kabilelerdi. İçinde yaşadıkları zor doğa koşullarından
faydalanıp zaman zaman korsanlık yapan ve yalnızca kendilerine yönelik bir saldırı
olduğunda birleşen bu kabileler, Augustus dönemine kadar pasifize olmadan kaldılar265.
Isauria’da adını, Isaura Vetus (=Eski Isaura) ve Isaura Nova (=Yeni Isaura)
adlı iki kentten almıştı. Ancak kapsadığı alan Tauros Dağları’nın kuzeyine ve Lykonia
sınırlarına da yayılmıştı. Isaura Vetus bugünkü Zengibar Kalesi iken, Isaura Nova onun
32 kilometre kuzeydoğusundaki Bozkır’da yer alan bir kentti266. Tahkimatlı bir kent
olan Isaura Vetus’un Servilius Vatia tarafından nasıl ele geçirildiği tam olarak
bilinmemektedir. Isaura Nova ise başka bir kentin kuşatması sırasında yerel güçlerin
Romalılara saldırması sırasında, Romalıların kentin su kaynaklarını kesmekle tehdit
etmesi üzerine teslim oldu. Sonra kent yakıldı ve halkı da köle olarak satıldı267. Kent
262
Strabon, Geographika, XIV. 5. 7.
RAUH 2003, 172.
264
ORMEROD 1922, 40. LEVICK 1967, 22.
265
MAGIE 1950, 288-289. KAYA 1998, 164.
266
ORMEROD 1922, 44.
267
MAGIE 1950, 289.
263
52
halkı Servilius Vatia’ya elçiler göndererek bağlılıklarını dile getirdiler. Ancak daha
sonra bu sözlerine bağlı kalmayarak isyan eden Isaura Nova halkı, Servilius Vatia
tarafından yine su kaynaklarını kesmekle tehdit edildi. Böylece kent çaresiz teslim oldu.
Isauria bu şekilde Roma egemenliğine girmiş oldu. Servilius bu bölgeyi ele geçirince,
bölgeyi Kilikia’ya bağlayan yollar yapıldı. Böylece Dağlık Kilikia’ya gerek karadan
gerek denizden yapılacak bir seferin ön hazırlığı tamamlanmış oldu.
Servilius’un Kilikia Eyaleti valiliği gerçekten atanma amacına uygun geçti.
Korsanlara karşı mücadele verildi; doğu Lykia’daki korsan mevzileri ele geçirildi.
Pamphylia kıyıları düzenlendi ve korsanlık yapan kabileler Tauros Dağları’nın kuzeyine
itildi268. Ancak onun tüm bu başarılarına rağmen korsanlar sorunu, kalıcı olarak
çözülmüş değildi. Bu yüzden Kilikia, gerçek anlamda Roma egemenliği altına
girememişti269. Kilikia’daki başarılarından dolayı “Isauricus” unvanını alan Publius
Servilius Vatia, Roma’ya dönünce zafer töreni kutladı ve “imperator” unvanına layık
görüldü.
Servilius Isauricus’un başarısına rağmen bir tehdit olmaktan çıkmayan
korsanların güçlü bir donanması vardı. Bu donanmayla onlar, tüm Akdeniz’e dehşet
salmaya devam ettiler. Yağma onların, yegane geçim kaynaklarıydı. Bu nedenle pek çok
kent, hatta tapınaklar bile onların yağmalarından paylarına düşeni aldılar. İ.Ö. 60’lı
yılların başından itibaren onlar, Akdeniz’de terör estirmeye başlamışlar İtalya, hatta
Roma bile onların teröründen çekinir hale gelmişti. Nihayet korsanların Ostia limanına
kadar sokulmaları ve buradaki Roma donanmasını yok etmeleri, Roma’nın meseleye
ilişkin olağanüstü bir önlem almasını kaçınılmaz kıldı270.
Publius Servilius Vatia Isauricus’un ardından Lucius Octavianus, İ.Ö. 74
tarihinde Kilikia Eyalet valisi olarak atandı. Ancak burada bölgenin idari yapılanmasına
katkıda bulunamadan ve korsanlarla herhangi bir mücadele içine giremeden öldü.
268
ORMEROD 1922, 51-52.
LEVICK 1967, 23.
270
Cassius Dio, Rhomaika XXXVI 20-22. MAGIE 1950, 291.
269
53
II. 2. 5. III. Mithridates Savaşı ve Kilikia
İ.Ö. 74–67 yılları arasında Kilikia Eyaleti valiliği yapan Lucius Lucullus
rivayete göre bu göreve, seçkin ve etkili bir Romalı olan Publius Cethegus’un metresi
ile olan ilişkisi sayesinde geldiği iddia edilmişti. Kilikia Eyaleti valiliği süresince
Lucullus ile Pontos kralı arasında III. Mithridates Savaşı yapıldı ve bu savaşın Roma
adına önemli sonuçları oldu. Mithridates’in bu saldırıları, bölgedeki kentlerle Roma
Cumhuriyeti arasındaki ilişkileri güçlendirdi ve Roma lehine çevirdi. Lucullus,
Mithridates dışında kralın müttefiklerinden olan Armenia kralı Tigranes ile de savaştı ve
Armenia’nın başkenti Tigranokerta’yı ele geçirdi. Böylece Lucullus, Tigranes’i
Armenia topraklarına ve Tauros Dağları’nın güneyinde işgal ettiği tüm topraklardan
çekilmeye zorladı. Tigranes’in, kendi başkentinin nüfusunu artırmak amacıyla zorla
Tigranokerta’ya getirdiği Kilikialılar, Lucullus’un başarısının ardından İ.Ö. 68 yılından
itibaren yeniden kendi topraklarına yerleşmeye başladılar271. Ayrıca Lucullus, XIII.
Antiokhos Asiatikos’u Seleukos tahtına oturttu272. Lucullus, Lucius Octavianus’un
ölmesi üzerine vali tayin edildiği Kilikia Eyaleti’ne Anadolu’da kaldığı sürece hiç
uğramadı273. Bu nedenle Lucullus’un Mithridates’e karşı savaşları sırasında korsanlara
yönelik herhangi bir girişimde bulunulmadı. Ancak Servilius Vatia Isauricus’un valiliği
döneminde ele geçirilen topraklar Lucullus’un valiliği süresince muhafaza edildi274.
Lucius Lucullus’un ardından Quintus Marcius Rex, İ.Ö. 67–66 tarihleri
arasında Kilikia Eyaleti valiliği görevini yürüttü. Lucullus’un Pontos kralı VI.
Mithridates ve Armenia kralı Tigranes’e karşı gösterdiği büyük başarıların ardından
Roma senatosundan, Anadolu eyaletlerinde idari anlamda düzen sağlanması gerektiği
sesleri yükselmeye başladı. Lucullus’un Anadolu’da yeterince kaldığını düşünen kimi
senato üyelerinin baskısıyla, Kilikia Eyaleti valisi olarak Quintus Marcius Rex atandı.
O, emrine verilen üç lejyon ve bir donanma ile proconsul olarak İ.Ö. 67 yılında
271
SHERWIN-WHITE 1999, 241. KAYA 1998, 164-165.
MAGIE 1950, 294-296. SAYAR 1999, 202-203.
273
KAYA 2005, 18.
274
KAYA 1998, 164.
272
54
Kilikia’ya gitti275. Ancak o, eyalet valiliği süresince korsanlara yönelik herhangi bir
girişimde bulunmadı. Onun, Antiokheia’ya gittiği ve orada Seleukoslar kralı II.
Philippos’dan Roma’nın kendisinin krallığını tanımasına mahsuben ödeme yapmasını
istedi. Daha sonra da bu parayı kentte bulunan hipodrom ve sarayın restorasyonu için
bağışladı276. Marcius Rex, Kilikia Eyaleti valisi olarak Kilikia’da askeri ya da idari
anlamda bir başarıya imza atamadan döndü. Bu nedenle Roma senatosu, korsanlara
karşı daha etkili mücadele etmeye karar verdi. Bu karar, Pompeius’u başarısının
zirvesine ulaştıracak süreci başlattı.
II. 2. 6. Pompeius: Kilikia ve Akdeniz’in Korsanlardan Temizlenmesi
Marcus Antonius’a verdiği olağanüstü yetkilerle korsanlarla mücadele etmeye
çalışan Roma senatosu, İ.Ö. 66 tarihinde yeniden korsan sorunun yok etmek için çözüm
arayışına girmişti. Pleb tribunu Gaius Manilius, Roma’nın Akdeniz’de başına bela olan
korsanlarla mücadele etmesi için bir tasarı hazırladı. Bu tasarıya göre yine olağanüstü
bir merci oluşturuldu; geniş yetkilerle donatılacak bir promagistrat meseleyi yerinde
çözmeye çalışacaktı. Atanacak promagistrat tüm Anadolu topraklarında ve çevresindeki
denizlerde sınırsız yetki ve güçle donatılacak ve bölgedeki eyalet valileri ona bağlı
olacaktı. Görev süresi 3 yıl olacak ve Akdeniz’de, Roma’ya bağlı hükümdar ve halklar
gerektiğinde kendisine yardım edecek ve Roma donanmasından istediği ölçüde
faydalanabilecekti. Ayrıca emrinde çalışacak lejyon komutanlarını kendisi seçecek,
ihtiyacı olan parayı devlet hazinesinden çekebilecekti277. Tüm bunlarla birlikte onun
imperium’u, deniz kıyısından 80 km içerilere kadar korsanlığı ortadan kaldırma
sorumluluğu doğrultusunda genişletildi. Her biri praetor imperium’una sahip olan da 15
– ki bu sayı daha sonra 20’ye çıkarıldı – legatus onun emrine verildi278. Bu olağanüstü
yetkilerle donatılmış komutanlık için düşünülen kişi Pompeius’tu. Eski consullerden
göreve atanacak kişinin Roma vatandaşlarının desteğini alması bakımından da
Pompeius şanslı görünmekteydi. Ancak muhafazakar kesimden bazı senatörler, bu
275
SHERWIN-WHITE 1999, 248.
MAGIE 1950, 297.
277
MAGIE 1950, 298, 351.
278
SHERWIN-WHITE 1999, 249. SAYAR 1999, 203.
276
55
kadar geniş yetkilerin tek bir kişiye bu kadar uzun süre verilmesinden endişe
duyuyorlardı. Ancak Akdeniz’e dehşet salan korsanlık tehdidi uzun süreden beri ortadan
kaldırılamadığından, dahası Anadolu’da korsanlarla işbirliği yapan Mithridates ve
Tigranes’in genişleme çabalarına hala bir son verilememiş olmasını düşünerek endişeli
olanların çoğunluğu oluşturması, yasa teklifinin çıkarılmasını kolaylaştırdı.
Korsanlığa karşı savaşın komutanlığına atanacak en uygun kişinin Pompeius
olduğunu düşünen çoğunluğun arasında Servilius Isauricus, Marcus Cicero ve Julius
Caesar da vardı279. Sonuç olarak oybirliğiyle tasarı senatoda kabul edildi ve Pompeius
bu zorlu göreve getirildi. Pompeius 24 legatus, 270 adet gemiden oluşan bir filo,
120.000 piyade asker, 4.000 süvari ve 8.000 talanton para ile üzerine aldığı büyük
sorumluluğu başarmak için yola çıktı280. Pompeius, ilkin donanmasını ve tüm Akdeniz’i
13 ayrı bölüme ayırdı. Her bir filonun başına da bir centurion atadı. Bu filoların
görevleri, denetim yapacakları bölgelerde karşılaştıkları korsanları yok etmek, onların
yardım ya da takviye güç almasını engellemekti. Bunlardan Marcus Pupius Piso,
Boğaz’ı ve Marmara Denizi’ni; Lucius Lollius, Ege kıyılarını; Quintus Caecilius
Metellus Nepos ise Pamphylia ile Anadolu’nun güney kıyılarını denetledi. Bu kıyıların
Nepos’un kontrolüne verilmesiyle, Kilikia’nın denetimini de onun sorumluluğuna
girmiş oldu281. Pompeius’un kendisi ise 60 gemilik filosuyla Batı Akdeniz kıyılarında
yağma yapan korsanlarla mücadele edecekti. Pompeius ilkin, bu bölgede terör estiren
korsanları etkisiz hale getirip, Roma’ya giden deniz yollarını ve Roma’nın tahıl
ihtiyacının karşılandığı Sardinya, Sicilya ve Kuzey Afrika’yı temizledi. Pompeius, kırk
gün gibi kısa bir sürede korsanların yerleştiği tüm koyları, limanları, kaleleri ele geçirdi
ve Batı Akdeniz’de Roma hakimiyetini sağlamlaştırdı. Başarılı komutan olan
Pompeius’un olumlu tavrı, bazı korsanların kendiliğinden teslim olmasına yol açmış,
teslim olmamakta diretenler ise doğuya doğru kaçıp Kilikia korsanlarına sığınmışlardı.
Batı Akdeniz’de Roma egemenliğini pekiştiren Pompeius, donanmasının bir
bölümünden Doğu Akdeniz’de saklanan tüm korsanları ele geçirmelerini, ancak Kilikia
279
MAGIE 1950, 351.
RAUH 2003, 199.
281
MAGIE 1950, 299. SOUTHERN 2002, 63. SHERWIN-WHITE 1999, 250.
280
56
bölgesine dokunmamalarını, ne karadan ne de denizden müdahale edilmemesini emretti.
Amacı Kilikia’yı, askerlerinden kurtulmayı başaran tüm korsanların bir araya
gelebileceği ve henüz Romalı komutanın saldırılarına maruz kalmamış, güvenli bir alan
olarak görmelerini sağlamaktı282. Bu zekice düşünülmüş planın ardından Pompeius’un
beklediği gelişme oldu ve Kilikia’ya saldırma zamanı geldi. Önceden teslim olan
korsanların da yardımlarıyla283 Kilikia korsanlarıyla karşı karşıya gelen Pompeius,
Korakesion (Alanya) açıklarında meydana gelen savaşta korsanları yendi. Yenilginin
ardından karadaki sığınaklarına kaçan korsanlar, elçiler göndererek Pompeius’a teslim
olacaklarını bildirdiler. Pompeius’un 49 gün gibi kısa bir sürede tamamlanan ve korsan
tehdidini ortadan kaldıran Doğu Akdeniz seferinde 10.000 kadar korsan öldürülmüş,
20.000 kadarı da teslim olmuştu. Ayrıca Pompeius, 120 kadar yerleşim birimini, 800
kadar gemiyi ve gemi yapımında kullanılan pek çok malzeme ile silah depolarını da ele
geçirdi284. Fakat yine de korsanlık tamamen ortadan kalkmadı.
Pompeius’un sorunu kökünden halletmesine rağmen birkaç yıl sonra korsanlar
yeniden türediler. Fakat daha sonra, kaderin garip bir cilvesidir ki, Roma’nın
Akdeniz’deki hakimiyetini tehdit ediyor diye Pompeius tarafından ortadan kaldırılmış
olan korsanlara, Pompeius’un küçük oğlu Sextus ihtiyaç duymuş, onları örgütlemiştir.
Öyle ki bu korsan donanması Roma’ya tahıl taşıyan gemileri taciz etmiş ve ülkeyi
sıkıntıya sokacak ölçüde tahıl teminatını engellemişti285.
Pompeius, Kilikia’yı yalnızca korsanlardan temizlememiş aynı zamanda,
eyaletin sınırlarını ilgilendiren düzenlemeler de yapmıştı. Sonra Anadolu’da Roma
Cumhuriyeti’ni uzun zaman uğraştıran Pontos kralı VI. Mithridates’e karşı savaşın
komutanlığına atandı. Hem Mithridates’i hem de Armenia kralı Tigranes’i yendi286. VI.
Mithridates’in krallığını ortadan kaldırdı ve Bithynia-Pontos Eyaleti’ni kurdu.
Mithridates’in Pontos’daki tüm kalelerini yıktı ve Hellen kentleri tarzında yeni yerleşim
282
SOUTHERN 2002, 65.
SOUTHERN 2002, 65.
284
MAGIE 1950, 299-300. SHERWIN-WHITE 1999, 250. SAYAR 1999, 203. RAUH 2003, 199.
285
SOUTHERN 2002, 65. MAGIE 1950, 300-301.
286
Cassius Dio, Rhomaika XXXVI 49.
283
57
birimleri oluşturdu287. Tigranes’in Armenia krallığını elinden almadı; ancak Roma’nın
dostu ve müttefiki olmasını sağladı. Ayrıca ondan Anadolu’da bir hak iddia etmemesini
istedi; Mezopotamya, Suriye ve Kilikia’da fethettiği tüm topraklardan vazgeçmesini
temin etti. Sophene bölgesini Tigranes’in oğluna bağışlandı ve 6.000 talanton savaş
tazminatı alındı. Böylece Suriye ve Ovalık Kilikia Roma topraklarına dâhil edildi288.
Pompeius, Anadolu’da kaldığı süre içinde Seleukoslar krallığına da son verdi.
Son kral olan Antiokhos Pius’u tahttan indirdi. Böylece Dağlık ve Ovalık Kilikia,
Kilikia Eyaleti’ne dahil olmuş ve eyalet bu tarihten itibaren adını aldığı toprakları
kapsamıştır. Seleukos topraklarından Issos (Yumurtalık) Körfezi’nden Akdeniz kıyıları
boyunca Fırat sınırına kadar olan bölge ise Syria Eyaleti olarak organize edildi289.
Roma’nın
düşmanlarından
temizlenen
Anadolu
toprakları,
Pompeius
tarafından çeşitli düzenlemelere tabi tutuldu. Kilikia Eyaleti’nde bu düzenlemelerden
payına düşeni aldı. Pompeius korsanların yuvası haline gelen Kilikia’da, Roma
hâkimiyetini daha belirgin ve hissedilir hale getirmek ve buradaki halkın yeniden
yağmacılığa başlamasını engellemek için yeni yerleşim birimleri oluşturmaya ya da eski
kentleri onarmayı planladı. Yapılan savaş sonrası kendisine teslim olan ve geçimlerini
tarım ya da şehir işleri yaparak sağlayabilecek korsanları ise Dağlık Kilikia ile Ovalık
Kilikia’ya yerleştirdi. Bu kentlerden bazıları Yunanistan’da (örneğin Dyme),
Anadolu’da ise Adana, Mallos ve Epiphaneia’ydı290. 20 bin kadar korsanın
yerleştirildiği kentlerin başında ise Soloi kenti gelmekteydi. Tigranes’in kendi başkenti
Tigranocerta’nın nüfusunu çoğaltmak için boşalttığı Soloi kentine korsanlar
yerleştirildi. Kent yeniden kurularak Pompeiopolis adını aldı291 ve kente civitas libera
(=özgür kent) statüsü bağışlandı. Eyaletin genelinde gerçekleşen bu yeni düzenlemeler
dâhilinde Pompeius, Kilikia’ya da bir garnizon yerleştirdi. Armenia ve Parthia’dan
gelebilecek saldırılara açık olduğundan eyalete yerleştirilen bu garnizon iki lejyondan
287
KAYA 2005, 129-130.
MAGIE 1950, 357-360. SOUTHERN 2002, 72.
289
KAYA 1998, 165. MAGIE 1950, 360. SHERWIN-WHITE 1999, 258-260.
290
MAGIE 1950, 300. SAYAR 1999, 203. SOUTHERN 2002, 65.
291
Cassius Dio, Rhomaika XXXVI 37.
288
58
oluşturulmuştu292. Böylece Pompeius’un Kilikia eyaletine yönelik girişimleriyle Kilikia
Eyaleti adını aldığı toprakları ilk kez kapsamış hatta eyaletin sınırları Pamphylia bölgesi
de dâhil olmak üzere Khelidonia (Kırlangıç) Burnu’ndan Issos Körfezi’ne kadar tüm
kıyıları ve iç kesimlerde Isauria bölgesine dek uzanmıştı. Eyaletin başkenti Tarsos kenti
olarak belirlendi293.
II. 3. Kilikia Eyaleti: Kuruluş ve Sınırsal Büyüme
II. 3. 1. Kuruluşu
Türkçe’de kullanılan eyalet terimi Latince provincia terimini tanımlasa da,
anlam bakımından Roma Cumhuriyeti’nin ilk dönemlerinde bu iki terim tam olarak
örtüşmemektedir. Eyalet idari bakımdan bağımsız olan büyük il anlamına gelirken,
provincia seçim ya da atanma yoluyla bir magistrat – consul ya da praetor- ya da
promagistrata, imperium yetkisini kullanabileceği görev ve sorumluluk anlamını
taşıyordu294. Bu magistratların görev süreleri bir yıllıktı. Eğer provincia’ları
tamamlanmadıysa, magistratların görev süreleri uzatılmazdı. Ancak imperiumları
prorogatio imperii ile uzatılır, provincia’sı olan consul’e proconsul; praetor’e ise
propraetor denilirdi. Bu magistratlar artık ex-magistrat oluyorlardı ve bu nedenle
imperiumlarını Roma kenti içinde kullanamazlardı295.
Roma senatosu her consul yılının başında magistratlara ya da promagistratlara
provincia atardı. Roma kenti dışında provincia verilen magistratların ana görevi o
bölgede devleti rahatsız eden unsurlarla mücadele etmekti. İ.Ö. 2. ve 3. yüzyıllarda ise
deniz aşırı bölgelerde magistratlara verilen provincia’lar ordu komutanlığı esas alınarak
değerlendirilmişti. Eğer belirli bir coğrafya bir magistrata ya da promagistrata provincia
292
SHERWIN-WHITE 1999, 264-266. SOUTHERN 2002, 77.
KAYA 2005, 18.
294
KAYA 2005, 12.
295
KAYA 2005, 12.
293
59
olarak veriliyorsa,
burada onlardan istenen o bölgedeki düzenin sağlanması ve yerel
halkla politik ilişkiler kurulmasıydı296.
Burada belirli bir coğrafyanın provincia olarak belirlenmesi gerekli
görülmezdi. Bu durum Roma sınırlarının deniz aşırı bölgelere uzanmasına dek sürdü.
Roma’nın deniz aşırı ülkelerde toprak almasıyla, provincia bugünkü eyalet terimini
karşılamaya başladı297.
Bugünkü anlamıyla eyalet olarak tanımlanan provincia sınırlarında yaşayan
halkın bazıları Roma vatandaşı (=cives), bazıları ise değildi. Vatandaş olmayanlara
hukuki çerçevede peregrini (=yabancı) deniliyordu. İkincisi Roma vatandaşı hakkına
sahip olmayan kimseler, halklar ya da kentler, Roma’ya bağlı, antlaşmalı kentler
(=civitates foederate), bağımsız kentler (=civitates liberae) ya da stipendium ödeyen
kentler (=civitates stipendiariae) şeklinde ayrılmışlardı. Eyalet sisteminden çok politik
ve diplomatik ilişkilerle belirlenen bu türlerin hepsi bir eyalet içerisinde de yer
alabilmekteydi298.
Roma sınırlarının I. ve II. Pön (=Kartaca) Savaşları sonunda Sicilya, SardinyaKorsika ve Hispania (=İspanya) bölgelerini içine alarak genişlemesiyle ilk eyaletler
oluşturulmuştu. Anadolu’da ise Romalılar farklı bir politika izlediler. Romalılar
Anadolu’daki bir bölgeyi doğrudan topraklarına katmak yerine o topraklarda var olan
kültürel ve siyasal seviyenin oluşmasını beklemeyi tercih ettiler. Bu politika
doğrultusunda Anadolu’da kendilerine bağımlı krallıkların yaşamasına izin verdiler.
Böylece Roma devleti, bölgedeki idari detaylarla ve sorunlarla ilgilenmek zorunda
kalmıyordu. Roma’ya bağımlı krallıklar da kendi ülkelerinde Hellenizasyonu
destekleyerek, bölgeye gelecek olan Romalılara daha geniş imkânlar sunuyor ve
böylece daha sonra doğrudan Roma toprağı sayılacak olan bölgeler her bakımdan
gelişmiş oluyordu299. Bu politika çerçevesinde Roma’nın Anadolu’da kurduğu ilk eyalet
296
RICHARDSON 1999, 564-565.
KAYA 2005, 12.
298
RICHARDSON 1999, 591-592.
299
KAYA 2005, 155.
297
60
Asia Eyaleti’ydi. Asia Eyaleti’ni Kilikia Eyaleti takip etmiştir. Kilikia Eyaleti İ.Ö. 102
yılında Marcus Antonius’un provincia’sı yapıldı. Gerçek anlamda eyalet haline
getirilmesi ise öyle görülüyor ki Dolabella’nın valiliğinden önce gerçekleşmedi300.
II. 3. 2. Kilikia Eyaleti’nin Sınırlarının Genişletilmesi
Daha önce belirtmiş olduğumuz gibi İ.Ö. 102 yılında praetor Marcus
Antonius’un Kilikia’ya proconsul olarak gönderilmesinin sebebi bölgedeki korsanlarla
mücadele edilmesiydi. Ancak M. Antonius başarılı olamadı. Bu ilk başarısız girişimin
ardından Roma senatosu, İ.Ö. 92 yılında Sulla’yı Kilikia’da görevlendirdi301. Sulla’nın
Kilikia’daki asıl görevi Pontos kralı VI. Mithridates tarafından tahtından edilen
Kappadokia kralı Ariobarzanes’i yeniden tahtına oturtmaktı. Bu görevi başarıyla yerine
getiren Sulla, Kilikia’nın yalnızca Ovalık kesimine (Kilikia Pedias) gitti ve orada birkaç
gün kaldı. Sulla tayin edildiği provincia Cilicia’da sınırla ilgili bir düzenleme yapmadı.
Ancak VI. Mithridates’e karşı elde ettiği zaferinden sonra (İ.Ö. 84) Anadolu’da bir dizi
düzenlemeler yaptı ve bunun sonucunda Kilikia adıyla anılan bölgenin Pamphylia
kıyılarından kuzeyde Phrygia ve Lykaonia’ya kadar genişletilmiş gibi görünmektedir302.
Sulla’nın ardından Asia Eyaleti valiliği yapan Murena döneminde ise provincia Cilicia,
Pamphylia, Milyas ve Pisidia bölgeleri ile Dağlık Kilikia’nın oldukça az bir bölümünü
içine alıyordu. Fakat Murena da dâhil, Cilicia provincia’sına tayin edilen
promagistratların gerçek anlamda bir eyalet valisi olup olmadıkları bilinmiyor.
Hakkında kesin bilgilere sahip olunan ilk Kilikia Eyaleti valisi ise
Dolabella’ydı303. İ.Ö.
80/79 tarihlerinde Kilikia Eyaleti valisi olan Dolabella
döneminde valinin legatus’u Verres Lykia, Pamphylia, Pisidia ve Phrygia’dan mısır
toplamıştı304. Dolayısıyla Roma’nın Kilikia’daki egemenliğini ilk genişleten vali
Dolabella olmuştu305. Dolabella’nın ardından Servilius Vatia İ.Ö. 78–74 yılları arasında
300
Appianos, Mithridates 57. KAYA 2005, 7.
Appianos, Mithridates 57.
302
SYME 1979, 120.
303
MAGIE 1950, 285.
304
Cicero, Verres I. 95.
305
KAYA 1998, 164.
301
61
Kilikia Eyaleti valiliği yapmış ve bu süre zarfında Pamphylia, Isauria, Pisidia ve
Lykaonia bölgelerinin eyalet sınırlarına dâhil etmişti. Adını bildiğimiz sonraki vali İ.Ö.
74 yılında Kilikia’da görev yapan Lucius Octavianus’tu. Ancak o, eyaletin genişlemesi
ya da idari yapılanması ile ilgili herhangi bir katkıda bulunamadı. İ.Ö. 74–67 tarihleri
arasında eyaletin valilik görevini üstlenen Lucius Lucullus döneminde ise, Servilius
Isauricus’un Kilikia’ya kattığı topraklar korundu. İ.Ö. 67–66 yıllarında Kilikia valisi
olan Quintus Marcius Rex döneminde eyaletin sınırları genişletilmiş ya da daraltılmış
değildi. Eyalet, sınırları bakımından henüz adıyla uyumlu değildi.
Akdeniz’i korsanlardan temizleyen Pompeius, coğrafi bir bölge olan Kilikia ile
Roma’nın kurduğu eyaletin gerçek anlamda bütünleşmesini sağlamıştı. Onun
döneminde hem Ovalık Kilikia hem de Dağlık Kilikia, eyalet sınırları içerisine
alınmıştı. Böylece Kilikia Eyaleti’nin sınırları batıda Pamphylia bölgesi dâhil olmak
üzere doğuda Yumurtalık Körfezi’ne dek uzanmıştı.
Pompeius’un ayrılışından sonra Kilikia Eyaleti valiliğine atanan valinin adı –
eğer atandıysa – bilinmiyor. Fakat Pompeius’un ayrılmasından sonraki yedi yıl içinde
yeni bir sınır düzenlemesi yapılmıştı. Zira biz, Asia Eyaleti’ne bağlı olan Laodikeia
(Goncalı), Synnada (Şuhut) ve Apameia (Dinar) conventuslarının İ.Ö. 62–56 tarihleri
arasında Kilikia Eyaleti’ne eklenmesiyle bu eyaletin sınırlarını daha da genişlemiş
olduğunu biliyoruz. Lykaonia’nın batısı ile Phrygia Paroreius da muhtemelen bu
zamanda eyalete eklendi. Böylece Kilikia Eyaleti tarihinin en geniş sınırlarına
ulaşmış306, eyaletin sınırları kuzeyde Sakarya nehrinden güneyde Pisidia sınırına, batıda
ise Porsuk nehrine kadar uzanmıştır. Kilikia’nın bu denli geniş toprakları barındırması
eyaletin ekonomik ve askeri önemini artırdı.
Roma, sözünü etmiş olduğumuz bu üç conventus’un Kilikia Eyaleti’ne
eklenmesinden önce, İ.Ö. 58 tarihinde, Doğu Akdeniz’in güvenliği bakımından son
derece stratejik bir noktada bulunan Kıbrıs adasını da sınırlarına katmıştı. Ada,
triumvirler tarafından, adanın başında olan Ptolemaios Alexandros’un sözde talebi
306
MAGIE 1950, 375-376,383. KAYA 2005, 18-19. LEVICK 1967, 23. SYME 1979, 121-122.
62
üzerine ve adanın korsanlara destek verdiği gerekçesiyle ilhak edilmişti. Roma’nın
adayı almaktaki amacı, Kilikia ile Suriye’nin ele geçirilmesiyle birlikte Kıbrıs’ı da alıp,
Doğu Akdeniz’in güvenliğini sağlamak ve bölgeye tamamen hâkim olmak ve adada
bulunan zengin bakır rezervini Roma kontrolüne almaktı.
Kıbrıs’ın Roma’ya katılmasının ardından, halk tribunu Publius Clodius’un
hazırladığı Lex Clodia adlı tasarı uyarınca Kıbrıs’ta bulunan krallığın son bulmasına ve
hazinesinin Roma’ya getirilmesine karar verilmişti. Bu tasarıyı öğrenen adanın kralı,
intihar etti. Kralın bıraktığı yaklaşık 7.000 talanton olan para, Roma hazinesine katıldı
ve Kıbrıs, Kilikia Eyaleti’ne eklendi307.
İ.Ö. 53–51 tarihleri arasında Kilikia Eyaleti’nde, Appius Claudius Pulcher vali
olarak görev yapmıştı. Onun iki yıllık görevi sırasında Kilikia Eyaleti’nde
huzursuzluklar ve ekonomik çalkantılar yaşandı. Eyalet genelinde halk, üzerindeki ağır
vergi yükünü kaldıramadı. Gelir kaynaklarını satmaktan yüksek faizlerle borç almaya
kadar türlü yollar denedi. Ancak yine de eyalet halkı borçlarından kurtulamadı. Bu kötü
ekonomik gidişatın sorumlusu kesinlikle eyalette görev yapan Roma magistratlarının
sahtekârlıklarıydı.
Kilikia Eyaleti’nde sıkıntı yaşanmasının sorumlusu olan kötü magistratların
başında Appius Pulcher geliyordu. Eyaletin valisi olan Appius, zorbalığıyla tanındı.
Eyalet içindeki zengin kent ya da toplulukların varlıklarını gasp etmiş ve eyalete
eklenen Kıbrıs adasından da vergi adı altında zorla para almıştı. Onun valiliği sırasında
eyalet halkı üzerindeki diğer bir mali yük ise, halkın eyalet yöneticisinden duydukları
sözde minnettarlığı senatoya bildirmek üzere Roma’ya elçiler göndermesi ve bunların
masraflarının da halk tarafından karşılanması olmuştu. Appius bunu, ileride kendisine
eyaletle ilgili herhangi bir suçlama karşısında kullanacağı bir koz olarak düşünmüştü.
Appius’un yardımcıları olan magistratlar da, ondan geri kalmamış ve zorbalıklarıyla
halkın tepkisini çekmişlerdi.
307
MAGIE 1950, 383-385. WISEMAN 1999, 379.
63
Appius Claudius Pulcher, askeri anlamda bir büyük başarı elde edemedi. Hatta
eyaletteki iki lejyonun güç kaybetmesine neden oldu. Tek askeri başarısı, kendisine
karşı çıkan bir isyanı bastırmasıydı. Bunun dışında ordunun her anlamda zayıflamasına
ve hatta üç cohors’un (çoğulu cohortes) dağılmasına neden olmuştu308.
Appius Claudius’un ardından Kilikia Eyaleti’ne İ.Ö. 51 tarihinde Marcus
Tullius Cicero atandı. Cicero, İ.Ö. 51 tarihinde Haziran ayında yola çıkmış ve
Kilikia’ya varmadan önce Atina, Efes gibi pek çok kente uğramıştı309. Eyalet
sınırlarındaki conventusları gezdi ve oradaki halkların şikayetlerine kulak verdi.
Conventus mahkemelerin yapılacağı mekânı, zamanı ve bölgeyi tanımlarken, Yunanca
Dioicesis sözcüğü yargının işlediği hukuksal alanı tanımlamaktaydı310. Eyaletlere
atanan proconsuller, yetki alanlarında mahkeme duruşmalarına katılırlar ve bu sayede
uğradıkları kentlerin ya da bölgelerin şikayet ve düşüncelerini doğrudan öğrenirlerdi.
Bu istek ve şikâyetler doğrultusunda da bölgenin idari ve finansal işlerine müdahil
olurdu311.
Roma Geç Cumhuriyet döneminde Asia Eyaleti, dokuz ya da on
conventus’dan oluşmaktaydı. Bunlardan bazıları Ephesus, Tralles, Alabanda, Mylasa,
Smyrna, Sardis ve Pergamum gibi kentlerdi. Bunlar arasında mahkeme merkezleri
olarak bilinen Apameia (Dinar), Synnada (Şuhut) ve Laodikeia (Goncalı) yoktu. Bunun
nedeni Phrygia’nın İ.Ö. 56–50 tarihleri arasında Kilikia Eyaleti’ne bağlanmasıydı312. Bu
döneme denk gelen Kilikia valisi Cicero, Laodikeia’da kalmış ve burada Pamphylia ve
Isauria dâhil olmak üzere pek çok yerden gelen elçilerin eyalet yönetimine dair
rahatsızlıklarını dinledi. Eyaletin içinde bulunduğu sefalet ve soygun durumundan tam
anlamıyla haberdar olmamasına rağmen, bir edictum (=emirname) yayınladı. Bu
fermanla eyaletteki bazı sorunlara ya da uygulamalara yeni bir idari anlayış getirdi.
Buna göre eyaletteki halklara Hellenistik yapıda bir yönetim erki ve kendi yasaları
308
MAGIE 1950, 388-389.
HUNTER 1913, 73-97.
310
ÇAPAR 1995, 733 vd.
311
ÇAPAR 1995, 753-754.
312
ÇAPAR 1995, 736.
309
64
doğrultusunda hareket etme hakkı tanıdı. Bununla birlikte çeşitli koşullara bağlı olarak
iş antlaşmalarının geçersiz kılınabileceğini bildiren edictum, aynı zamanda bölge
halkının masraflarını azaltan maddeleri içeriyordu. Bunun dışında Cicero halkın maddi
durumunu düzeltmek adına yüksek olan faiz oranlarını düşürdü ve %12 ile sınırlandırdı.
Ayrıca bu edictum, mülk satışları ve miras mallarıyla ilgili düzenlemeleri de
içeriyordu313. Göreve gelir gelmez yayınladığı edictum doğrultusunda bir yönetim
sergileyen ve bölgedeki halkalara çeşitli haklar tanıyan Cicero’nun, yönetimi kabul
görmüş ve memnuniyet uyandırmıştı.
Cicero döneminde eyaletin ekonomisi iyileşti. İ.Ö. 51 yılında hasat zamanında
ortaya çıkan kıtlık nedeniyle gıda stoklayarak ve Romalılardan bizzat yardım isteyerek
halkın sevgisini kazanmış olan Cicero’nun eyaletteki başarısının temelinde dürüstlüğü
ve ekonomik sorunları hafifletmesi yatmaktaydı. Cicero ilk olarak eyalet halkı ile vergi
toplayıcılar arasındaki sorunları çözmeye çalışmıştı314. O, Kilikia’ya geldikten sonra
eyaletteki kötü gidişin sorumlusunun kendisinden önceki Romalı magistratlar olduğunu
anlamış, son on yılda Kilikia’da görev alan magistratların suçlarını ortaya çıkarmış ve
bu kişilerden zarar gören toplulukların paralarının tazmin edilmesini sağlamıştı. Ayrıca
halkın üzerindeki ağır vergi yükü hafifletilmiş ve halktan para gasp edilmesi onun
tarafından engellenmişti. Vali Appius döneminde halkın üzerine yük olan elçilerin
masrafları halkın üzerinden kaldırıldı. Ayrıca Cicero, yüklü vergi borcu olanlara yönelik
de iyileştirmeler yaptı. Borçlular belirli bir günde ödeme yaparlarsa, edictumda da
belirtildiği gibi %12 faiz, ancak belirlenen günde ödeme yapmazlarsa daha yüksek faiz
uygulanacaktı. Bu uygulama ile ciddi oranda vergi toplandı.
Cicero, Appius Claudius’un aksine yardımcıları olan legatusları kontrol altında
tutabildi. Cicero, eyalet halkından ya da yolculuğu esnasında ziyaret ettiği yerlerden ne
bir hediye kabul etti ne de kendisi adına dikilecek herhangi bir heykel ya da tapınak
inşasına izin verdi315.
313
MAGIE 1950, 390-391.
FREEMAN 2003, 493.
315
MAGIE 1950, 391-393.
314
65
Cicero’nun valiliği döneminde Pacorus komutasında büyük bir Parth ordusu
Fırat’ı geçerek Anadolu’nun içlerine doğru ilerlemişti. Askeri tecrübesi olmayan Cicero
elçileri Quintus Cicero ve Pomptinus’un önerileri ile ordusunu yönlendirdi ve Parthların
bölgeye yönelik tacizlerini engelledi. Bu konudaki başarısını Roma’nın dostu ve
müttefiki Castor Tarkondimotos’un Parth saldırısını zamanında haber vermesi de etkili
olmuştu. Bu askeri tecrübenin dışında Cicero, Amanos Dağları’nda Roma hakimiyetine
alınmamış olan kabilelerin topraklarını ele geçirerek Roma eyaleti Kilikia’ya ekledi.
Kabile halkından bazıları esir alındı, bazıları da öldürüldü316.
Cicero’nun Kilikia Eyaleti valisi olarak, bu eyaletteki faaliyetlerinden birsi de
“Özgür Kilikialılar” olarak bilinen halkın Roma otoritesine boyun eğmesini sağlamış
olmasıydı. Pindenissus adında bir başkentleri olan bu halkın tam olarak hangi alana
yayıldıkları belli değildi. Ancak bu kavmin Parthlara yakın olması, Cicero’nun Özgür
Kilikialıların ülkesini egemenlik altına alması için iyi bir gerekçeydi. Uzun süren bir
kuşatma neticesinde Pindenissus ele geçirilmiş ve bu kent ile birlikte yirmiye yakın
yerleşim birimi yok edilmişti. Kent halkı köle olarak satılmış, bu satıştan gelir 12
milyon sestertius gelir elde edilmiştir317.
Tüm bu gelişmelerden anlaşılmaktadır ki Cicero’nun valiliği döneminde Kilikia
Eyaleti’nin sınırları daha da genişlemiş ve Roma, büyüyen eyalete ve onun askeri
önemine uygun bir politika takip etmişti.
Sonuç olarak eyaletin büyümesi ve önemi Servilius’tan itibaren artmıştır.
Nitekim Cicero’nun valiliğine kadar eyalet yöneticileri eski consuller (=ex-consul)
arasından seçilmiş olmasının nedeni de budur. Açıkçası İ.Ö. I. yüzyılın ilk yarısında
Roma için Kilikia çok önemliydi318. Ancak eyalete verilen önem, Cicero’dan sonra aynı
şekilde devam etmedi. Hatta tam tersine eyaletin sınırları giderek küçültüldü. İlk toprak
kaybı, İ.Ö. 49 tarihinde üç Phrygia conventusunun yeniden Asia Eyaleti’ne
bağlanmasıyla gerçekleşti. Bunun dışında Pamphylia ile Milyas ve Pisidia bölgelerinin
316
MAGIE 1950, 396-398. WISEMAN 1999, 417.
MAGIE 1950, 398. SAYAR 1999, 205.
318
LEVICK 1967, 23-24. SYME 1979, 125.
317
66
dağlık alanları da Asia Eyaleti’ne eklendi. Roma’nın Kilikia Eyaleti’ne yönelik politika
değiştirmesinin temelinde Roma’da yaşanan politik meseleler vardı. Zira Asia
Eyaleti’nin Roma’daki iç çalkantılara ev sahipliği yapması, bu eyaletin önemini artırdı
ve bu doğrultuda Kilikia’dan ayrılan topraklar Asia Eyaleti’ne eklendi319.
II. 4. İç Savaşlar Sırasında Kilikia Eyaleti
II. 4. 1. Pompeius-Caesar Savaşı
İ.Ö. 60 yılında Pompeius, Crassus ve Caesar’ın oluşturduğu I. Triumvirlik
sürecinde, Pompeius beş yıllığına İspanya komutanlığını elde etti. Ancak o, görev
yerine gitmek yerine Roma’daki etkinliğini kaybetmemek için İspanya’ya kendisini
temsil eden elçiler gönderdi. Caesar ise yine beş yıl süreyle, bugünkü Kuzey İtalya ve
Güney Fransa’yı da içine alan Gallia cis Alpina ve Gallia Narbonensis Eyaleti valiliğine
atandı. Kelt ve Germen kabilelerle savaşarak, bölgedeki Roma hâkimiyetini pekiştiren
Caesar’ın başarıları, triumvirlik denilen üçlü yönetimin geleceğini tehlikeye soktu;
ancak İ.Ö. 56 yılında yapılan Lucca Antlaşması ile üçlü yönetim bir süre daha devam
etti. Antlaşma uyarınca Pompeius İspanya, Caesar da Gallia valiliğine devam edecek
Crassus da Parthia’ya savaş açacaktı. Ancak Crassus başarısızlığa uğradı ve Parthlar
tarafından öldürüldü320. Karrhai bozgunu olarak Roma tarihine geçen bu olaya,
Pompeius ile Caesar arasındaki rekabet de eklenince İ.Ö. 53 yılında triumvirlik kesin
olarak dağıldı.
Crassus’un ölümü ve Pompeius’un kendisine karşı senatörlerden yana tavır
alması üzerine Caesar, İ.Ö. 49 yılında impeirum yetkisini kullanabileceği Rubicon
Irmağı’nı geçti. Onun imperium’u Rubicon’u geçince geçerliliğini yitiriyordu. Yani o,
yasal olmayan bir girişimi başlatıp, Roma’ya ilerlemeye başlamıştı. Bu nedenle
Caesar’ın bu hareketi aslında cumhuriyete karşı giriştiği mücadelenin başlangıcıydı321.
Pompeius, consuller ve cumhuriyet ordusu ise İtalya’dan ayrılmış, İspanya’ya,
319
LEVICK 1967, 24.
Cassius Dio, Rhomaika XL 14-27.
321
FREEMAN 2003, 425.
320
67
Sicilya’ya ve Afrika’ya yayılmışlardı. Caesar ilkin, İ.Ö. 49 yılının yazında, İspanya’daki
Pompeius kuvvetlerini etkisiz hale getirdi. Ardından Sicilya ve Sardinya Caesar’a teslim
oldu. Daha sonra Caesar doğrudan Pompeius’a saldırmak için Macedonia’ya asker sevk
etti. Bu arada Pompeius Pharnakes ve Orodes dışındaki tüm bağlı krallıklardan ve
halklardan para ve ordusuna yardımcı kuvvetler topluyordu. Parthlar bile Syria’yı
kendilerine vermesi karşılığında Pompeius’a destek vaat etmişlerdi. Fakat Pompeius bu
öneriyi kabul etmedi322. Nihayet Caesar, Pompeius’u Yunanistan’ın Thessalia
bölgesindeki Pharsalos’ta kıstırdı ve Pompeius burada, İ.Ö. 48’de, ağır bir yenilgi aldı.
Pompeius önce Lesbos’a oradan da Mısır’a kaçtı. Ancak Mısır’da Caesar’ın etkinliği
sebebiyle ülkeye girer girmez öldürüldü323.
Kısa bir süre sonra Caesar Mısır’a geldi ve bir süre burada kaldı. Bu dönemde
Mısır, Kleopatra ile kardeşi XII. Ptolemaios tarafından yönetiliyordu. Ancak iki
kardeşin arası açılınca ülkede taht mücadelesi başlamıştı. Caesar aşk ilişkisi yaşadığı
Kleopatra’yı kardeşinin destekçilerini bertaraf ederek Mısır tahtına oturttu. Daha sonra
burada Pontos kralı Pharnakes’in Amisos’u işgalini haber alınca, birkaç yerde
konakladıktan sonra Tarsos kentine geldi. Caesar’ın Anadolu’ya geliş sebebi Pontos
kralının işgali olduğu kadar, iç savaştan bu yana karmaşa içinde olan bölgeyi
düzenlemekti. Bu çerçevede Kilikia Eyaleti’nde düzenlemelere gitmeden önce
muhtemelen bölge kabilelerinden kendilerini temsilen kişiler göndermelerini ve onlarla
Tarsos’ta buluşacağını bildirdi. Bununla beraber yerel hanedanlardan Tarkondimotos’un
hükümdarlığının devam etmesine izin verdi ve Aigai gibi bazı kenetlere ayrıcalıklar
tanıdı324. Tarsos kenti Caesar’a olan bağlılığını bildirmek için adını Iuliopolis olarak
değiştirdi325. Kilikia Eyaleti valiliğine ise Quintus Philippus atandı.
Caesar Kilikia’dan ayrıldıktan sonra kuzeye doğru ilerledi ve İ.Ö. 47 yılının
Nisan ayında Zela’da (Zile) Mithridates’in oğlu Pharnakes’i yendi ve burada durumu
anlattığı üç kelimeyle, yani “veni, vidi, vici” (=geldim, gördüm, yendim) ile ünlendi. Bu
322
Cassius Dio, Rhomaika XLI 55.
Cassius Dio, Rhomaika XLI 58-63, XLII 1-5. FREEMAN 2003, 421-427.
324
MAGIE 1950, 410-411. SAYAR 1999, 205.
325
JONES 1937, 202.
323
68
üç sözcüğü o, Pharnakes’i çok kısa bir süre içinde yendikten sonra zaferini senatoya
duyurmak için yazmış olduğu mektubunda ifade etmiştir326.
Caesar,
Anadolu’dan
İtalya’ya
doğru
ilerlerken
Adriyatik
Denizi’ni
Pompeius’un filosundan temizlemeyi de ihmal etmedi. Bir süre Roma’da kaldıktan
sonra Afrika’ya ilerledi ve burada kazandığı Thapsus Savaşı ile bölgedeki egemenliğini
pekiştirdi327. Ardından İ.Ö. 45’de güney İspanya’da gerçekleşen Munda Savaşı’nda da
Caesar, Pompeius taraftarlarına karşı galip geldi.
Caesar İ.Ö. 49 yılında kendini diktatör ilan etti. Buna İ.Ö. 46’da on yıllığına,
İ.Ö. 44 yılında ise ömür boyu consulluk yapma yetkisini de eklendi. Ancak bu
anayasaya aykırıydı; çünkü diktatörlük sadece acil durumlarda ve altı aylık bir süre için
verilen yetkiydi. Zira bu gelişmelerle Caesar Roma’da tek başına etkin oldu ve
cumhuriyet rejimine son vermiş oldu. İ.Ö. 44 yılı başlarında ömür boyu diktatörlük
düşüncesi Caesar’ın sonunu getirdi. İmparatorluğun doğusunda zaten tanrı olarak
tapınım gören Caesar, son dönemlerinde kendisiyle ilgili ilahi bir fikre kapılmaya
başlamıştı. Nihayet başta Cassius ve Brutus gibi cumhuriyetçiler ile Pompeius’un
destekçileri tarafından, senato çıkışında İ.Ö. 15 Mart 44 yılında öldürüldü328. Caesar’ı
cumhuriyeti yaşatmak için öldürdüklerini söyleyen katiller, senato tarafından affedildi.
Diktatörlük kaldırıldı. Ancak halkın tepkisi söz konusu olunca, Cassius ve Brutus
Roma’dan ayrılmak zorunda kaldılar.
Caesar’ın ölümünün ardından, Roma’nın içinde bulunduğu bu karmaşa
döneminden Kilikia Eyaleti de nasibini aldı. Eyalette, İ.Ö. 49 tarihinde üç Phrygia
conventus’unun Asia Eyaleti’ne iade edilmesiyle329 başlayan parçalanma süreci hız
kazandı. Aynı yıl Kıbrıs adası Mısır kraliçesi Kleopatra’ya verilirken, Ovalık Kilikia ise
326
MAGIE 1950, 412.
FREEMAN 2003, 428.
328
Cassius Dio, Rhomaika XLIV 19-22. MAGIE 1950, 418.
329
KAYA 2005, 19 vd.
327
69
Syria Eyaleti’ne bağlandı330. Bu arada Kilikia Eyaleti’nin en önemli kentleri zarar
gördü. Zarar gören kentlerin başında Tarsos geldi.
İ.Ö. 44’de Caesar’ın ölümünün ardından senato, Cassius yandaşı olan Gaius
Trebonius’u Asia valisi olarak atamıştı. Trebonius’dan kendisi için para ve donanması
için gemi toplamasını isteyen Cassius ise kendisi için önemli olan Syria Eyaleti’ndeydi.
Syria Eyaleti’ndeki askeri birliklerini de alarak Kilikia’ya ilerleyen Cassius, Tarsos’a
geldi. Hem kent halkını hem de yerel hükümdarlardan Tarkondimotos’u kendisiyle
işbirliğine zorladı. Diğer yandan Trebonius, Syria valisi olarak atanan Genç
Dolabella’nın kendi eyaletine gitmeden önce Asia Eyaleti’ne uğrayarak, buradan para
toplamasını engelledi ve onun Pergamon ile Smyrna kentlerine girmesini yasakladı.
Bunun üzerine Genç Dolabella, Trebonius’un Smyrna’daki evini gidip, onu vahşice
öldürdü ve Trebonius’un Cassius için topladığı paralara el koydu. Senato Dolabella’nın
bu tavrı karşısında onu “devlet düşmanı” (=hostis publicus) ilan etti. Senatonun
kendisini devlet düşmanı ilan eden kararını öğrenen Genç Dolabella ise soluğu
Kilikia’da aldı ve Tarsos kentine geldi. Tarsos halkı tarafından karşılanan Dolabella,
burada asker toplamaya devam etti ve Aigai’de bulunan Cassius’un garnizonunu yenip,
Syria’ya gitti. Tarsos kenti bu genç valiye verdiği destek nedeniyle cezalandırılmaktan
kurtulamayacaktı. Zira Cassius, Tarsos’a ilk olarak 15.000 talanton para cezası verdi.
Bu ceza öylesine ağır bir cezaydı ki kent halkı parayı ödeyebilmek için tapınaklardaki
altın ve gümüşleri eriterek, ödemeye çalıştılar. Kentteki özel mülkiyetler kamulaştırıldı
ve hatta yeni doğan bebeklerle yaşlı insanların köle olarak satılması söz konusu oldu331.
II. 4. 2. Caesar Sonrası Yaşanan İç Savaşlar Döneminde Kilikia Eyaleti
Caesar’ın ölümünün ardından, consullüğü paylaştığı Marcus Antonius duruma
hâkim oldu. Ona, Caesar’ın 18 yaşındaki yeğeni ve evlatlığı olan Octavianus da katıldı.
İ.Ö. 43 tarihinde Antonius, Octavianus ve Caesar’ın süvari komutanı Lepidus arasında
II. Triumvirlik kuruldu. Antonius ve Octavianus, Lepidus’u düzeni korumak için
330
331
MAGIE 1950, 418. SYME 1979, 142.
MAGIE 1950, 418-421.
70
İtalya’da bırakarak, doğuya gittiler. Amaçları Caesar’ın katilleri Cassius ve Brutus’u
yakalamaktı. İ.Ö. 42’de Yunanistan’daki Philippi’de yapılan savaşlarda Caesar’ın
katilleri yenildi ve Cassius ile Brutus intihar ettiler332.
Caesar’ın katillerini tasfiye ettikten sonra triumvirlerin araları açıldı. İç savaşa
doğru gidilirken İ.Ö. 40’da Brundisium’da bir antlaşma yapıldı. Bu antlaşma Roma
Cumhuriyeti’nin yönetimini üçe ayırdı. Macedonia’dan doğuya kadar olan toprakların
yönetimi Marcus Antonius’a, IIIyricum’dan itibaren batının yönetimi ise Octavianus’a
verildi. Lepidus’a ise Afrika toprakları verildi333. Ancak Lepidus’un İ.Ö. 36’da aktif
politik yaşamına son vermesiyle meydan Octavianus ile Antonius’a kaldı334.
Antonius, Philippi zaferinin ardından Ephesus’a, oradan ise kutlamalara
devam etmek suretiyle Tarsos’a gitmişti. İ.Ö. 41 yılında Tarsos’a gelen Marcus
Antonius, kenti Cassius’un uygulamalarından kurtardı, vergilerini affetti ve köle olarak
satılan kent halkının özgürlüklerini geri verdi335. Fakat o, Tarsos’a özerkliğini geri
vermedi. Kentin yönetimini emanet ettiği Boethos, halk tarafından sevilmedi.
Tarsosluların Boethos’tan şikayetleri ve Antonius ile ilişkileri, Strabon’un satırlarına
şöyle yansıdı: “Bundan başka Antonius Tarsos’lulara bir gymnasion görevlisi vaat
etmişti. Fakat bir gymnasiarkhes yerine göreve Boethos’u atadı ve harcamaları ona
emanet etti. Fakat o, diğer şeylerle birlikte zeytinyağını da gizlice alıyordu. Antonius
önünde, suçlayanları tarafından suçluluğu saptanınca, Antonius’un gazabı karşısında,
sarf ettiği birçok söz arasında “Tıpkı Homeros’un Akhilleus’u Agamemnon ve
Odysseus’u ilahilerle övdüğü gibi ben de seni övdüm. Bu nedenle senin önüne iftira
türünden bir suçlamayla getirilmiş olmam haksızlıktır.” diye yalvarıp yakardı. Fakat
suçlayıcı raporu eline alarak: “Evet, ama Homeros ne Agamemnon’un ne de
Akhilleus’un yağını çaldı. Sen ise bu işi yaptın ve bu nedenle cezalandırılacaksın” dedi.
Fakat Boethos nazik iltifatlarla Antonius’un gazabını yatıştırdı ve eskisinden daha az
olmak üzere, Antonius yenilinceye kadar, kenti soymayı sürdürdü. Kenti bu kötü halde
332
MAGIE 1950, 426.
FREEMAN 2003, 428-434.
334
AKŞİT 1985, 31.
335
MAGIE 1950, 429.
333
71
bulan Athenodoros bir süre hem Boethos’u hem de yandaşlarında bir gerileme
olmayınca Caesar tarafından kendisine verilmiş olan yetkiyi kullanarak onları sürgün
cezasına çarptırdı ve sürdürdü.”336
Marcus
Antonius
dönemi
Kilikia
Eyaleti’nin
parçalanma
sürecinin
tamamlandığı bir devirdi. Daha önce belirtmiş olduğumuz gibi süreç, İ.Ö. 49’da üç
önemli Phrygia conventusunun yeniden Asia Eyaleti’ne verilmesiyle başlamıştı.
Antonius’un İ.Ö. 40 ve İ.Ö. 38 yılında yapmış olduğu düzenlemelerle parçalanma süreci
tamamlandı. İ.Ö. 38 tarihinde Ovalık Kilikia, Gaius Sosius’un valiliğini yaptığı Syria
Eyaleti’ne bağlandı337. Bununla birlikte Phrygia Paroreia, Pisidia’nın dağlık kuzey
kesimi ve Kilikia’nın bir bölümü Galatia kralı Amyntas’a, Lykaonia’nın Dağlık
Kilikia’ya kadar olan bölümü ile Kilikia geçitleri Pontos kralı Polemo’ya ve
Amanoslara komşu olan bölüm ise daha önceden de olduğu gibi Castor
Tarkondimotos’un egemenliğine verilmişti338. Gemi yapımına uygun kerestenin bol
miktarda temin edildiği sedir ormanlarını barındıran Dağlık Kilikia ise, Zenophanes’in
kızı Aba’nın egemenliğindeki Olba kent devleti dışında Mısır kraliçesi Kleopatra’ya
verilmişti339. Bunun dışında Marcus Antonius, Mısır kraliçesi Kleopatra’ya evlilik
hediyesi olarak Suriye, Fenike ve Filistin topraklarından bir bölümünü de vermişti340.
Antonius döneminden Vespasianus dönemine dek (İ.S. 72) Kilikia bölgesinden
tam anlamıyla bir Roma eyaleti olarak bahsetmek mümkün olmasa da Principatus
döneminde Roma’nın Kilikia’da hala toprağı olacaktır341; ancak eyalet önemini iyiden
iyiye kaybedecektir.
Kilikia Eyaleti bakımından bu gelişmeler yaşanırken, Antonius’un payına
düşen toprakların doğu sınırında Parth tehlikesi ortaya çıktı. Aslında Partlar, Roma’ya
yönelik yeni bir tehdit değildi. Romalılarla Parthlar arasında ilk ilişki İ.Ö. 90 yılında
336
Strabon, Geographika XIV. 5. 14.
Cassius Dio, Rhomaika XLIX 22.
338
KAYA 2005, 146.
339
MAGIE 1950, 433-434. KAYA 2005, 19 vd. SAYAR 1999, 207. SYME 1979, 142.
340
MAGIE 1950, 437. SAYAR 1999, 206. LEVICK 1967, 25. TARN-CHARLESTWORTH 1989, 67.
341
KAYA 2005, 19 vd.
337
72
başlamıştı. O dönemde Kilikia Eyaleti valisi olan Sulla ile Parth kralının elçisi arasında
Fırat Irmağı’nın sınır olarak kabul edilmesi kararlaştırılmıştı. Lucullus döneminde bu
sınır meşrulaştı. Ancak Pompeius döneminde Armenia topraklarının Roma’ya geçmesi
üzerine Parthlar ile sınır ihtilafı başlamış oldu. Crassus dönemindeki başarısızlığın
ardından bu defa Marcus Antonius doğudan gelen bu tehditle mücadele edecekti342.
Parthlar, İ.Ö. 39’da Syria Eyaleti’ni geçerek Kudüs’e girdi. Bunun üzerine
Parthlar’a savaş açan Antonius başarısızlığa uğradı. Kış ortasına denk gelen bir savaş
süreci olduğundan Antonius, Armenia kralından askerlerinin kış sonuna kadar
konaklamasına izin vermesini istedi; zira o, Parthlara yeniden savaş açacaktı. Bunun
karşılığında krala, Kleopatra’dan aldığı 400 sestertius vermesiyle, piyadeleri kış
mevsimini Armenia bölgesinde geçirdiler ve o da Mısır’a hareket etti343.
Parthlar karşısında alınan bu yenilginin üzerine Marcus Antonius’un Mısır
kraliçesi Kleopatra’nın Caesar’dan olma oğlu Caesarion’u varis ilan etmesi, Octavianus
ile ilişkilerini iyiden iyiye gerginleştirdi. Ayrıca Kıbrıs ve Mısır’ın hükümdarı olan
Caesarion, Antonius tarafından Kleoptara’ya verilen ve kereste bakımından oldukça
zengin olan Dağlık Kilikia’nın da hükümdarlığını annesi ile paylaşacaktı. Bu durum
Octavianus ile Antonius’u yeni bir iç savaşa sürükledi344.
İ.Ö. 31 yılında Yunanistan’daki Actium burnunda yapılan savaşta Octavianus,
Marcus Antonius ve Kleoptara’yı yendi. Antonius ve Kleopatra intihar etti.
Kleopatra’nın Caesar’dan olan oğlu Caesarion öldürüldü. Böylece Octavianus, Mısır’da
hüküm süren son Hellenistik krallığa son verdi ve Mısır’ı bir Roma eyaleti haline
getirdi345 ve sonra Roma’ya döndü. İ.Ö. 27 yılında Augustus unvanını aldı. Augustus’un
senatonun birinci adamı (=princeps senatus) ve devletin birinci adamı (=princeps
civitatis) unvanını alması, halk temsilcilerinin, magistratların ve promagistratların
342
KAYA 2005, 170 vd.
Cassius Dio, Rhomaika XLIX 25-32.
344
FREEMAN 2003, 435-436.
345
Cassius Dio, Rhomaika LI 10-15. MAGIE 1950, 437-440.
343
73
imperiumlarının üstünde yetkilere sahip olmasıyla Roma tarihinde Principatus
(=Princeps’ten önder, birinci adam) devri başladı346.
II. 5. Augustus Döneminde Kilikia
Octavianus, Hannibal’den sonra en çok korku duyulan ikinci kişiyi de –
Kleopatra – ortadan kaldırdıktan347 ve Mısır’ı bir Roma toprağı haline getirdikten sonra
İ.Ö. 30–29 kışını Samos adasında geçirdi. Bu süre içerisinde zaman zaman Anadolu’ya
giderek, burada çeşitli düzenlemeler yaptı. Actium Savaşı sırasında rakiplerine para
desteği sağladıkları ve idari görevlerini yerine getirmedikleri gerekçesiyle, bazı kentleri
cezalandırdı. Hatta o, bunlardan bazılarının otonom özelliklerine ve özgürlüklerine son
verdi348.
İ.Ö. 29 yılında Roma’ya döndü. İ.Ö. 27 yılı ise Roma için yeni bir dönemin
başlangıcı oldu. Bu tarihte Roma senatosu, Octavianus’a “Augustus” (=kutsal) adını
verdi. Bununla birlikte Augustus’a yeni yetkiler ve haklar da verildi. Bunlardan bazıları
daha önceden verilmiş olan imperator yetkisinin dışında, bütün valiler üzerinde
emretme yetkisi, sınır eyaletlerinin idaresi, kanun teklif etme ve diğer magistratların
önerilerini reddetme hakkı verildi. Yine bu dönemde on yıl süreyle Syria, Kilikia,
Kıbrıs, Gallia ve İspanya eyaletlerinin yönetimi verildi349. Bu yetkilerle donatılan
Augustus, İ.Ö. 27’de Ovalık Kilikia’yı, Roma’nın doğu sınırı bakımından son derece
önemli olan Syria Eyaleti’ne bağladı ve buraya bir legatus pro praetore atadı350.
Bu geniş yetkilere İ.Ö. 23’de verilen senato eyaletlerinin idaresine müdahale
hakkı, senatoda ilk öneriyi yapma ve 12 lictorle dolaşma hakkı eklendi. Augustus’a
verilen bu yetkilerle ve haklarla, cumhuriyet rejiminden imparatorluk ya da Principatus
devrine geçildi351.
346
AKŞİT 1985, 31.
AKŞİT 1985, 36.
348
MAGIE 1950, 440-441.
349
FREEMAN 2003, 445.
350
ANDERSON 1989, 279.
351
AKŞİT 1985, 39-41.
347
74
Augustus idari anlamda kazandığı yetkiler ve haklar doğrultusunda Roma
eyaletlerini ikiye ayırdı. İmparatorluğun sınırlarındaki eyaletler “imparator eyaletleri”
olurken, iç kesimlerde kalan eyaletler ise “senato eyaletleri” haline geldi. Ancak böylesi
bir ayrıma rağmen, senato eyaletlerinin idaresine müdahale etme hakkı da olduğundan
Augustus’un tüm eyaletler üzerine tartışmasız bir hakimiyeti oluştu. Yapılan bu ayrımın
temelinde lejyon bulundurma vardı. İmparatorluk eyaletleri lejyon kuvvetleri
bulundururken, senato eyaletleri bu haktan yoksundu. Ancak zorunlu hallerde Augustus
senato eyaletlerinde de lejyon kuvvetleri bulundurma hakkı almıştı. Ayrıca o, duruma
göre
imparatorluk
ve
senato
eyaletleri
arasında
değişiklik
yapabiliyordu352.
İmparatorluk eyaletlerini daha önce consullük yapmış valiler, legatus pro praetore
Augusti unvanlı kişiler, yönetiyordu ve bu valileri imparatorun kendisi tayin ediyordu.
Senato eyaletlerinin yöneticilerini ise yine senato yapıyordu. Valilerini senatonun
belirlediği eyaletlerden biri de Kilikia Eyaleti idi.
Rakiplerini yenip, Roma tarihinde yeni bir dönemin başlatıcısı olan
Augustus’un döneminde, daha önce Mısır dâhil Roma topraklarının doğusunu
yönetmekle sorumlu olan Marcus Antonius’un politikası benimsedi. Bu politika
doğrultusunda Augustus, bölgede Roma’ya bağlı ve müttefik yerel hanedanların ve
krallıkların varlıklarına izin verdi. Ancak imparatorluk sınırları dahilinde çıkan
huzursuzlukları bastıramayan bağımlı krallıklar söz konusu olduğunda, bu bölgeleri
Roma eyaleti yaptı. Daha önceden Roma eyaleti olan bölgelerde ise çeşitli düzenlemeler
yapmak suretiyle düzeni sağladı.
Augustus, Marcus Antonius döneminde Galatia kralı Amyntas’a verilen
topraklarla Deitaros Philadelphos’a verilen Paphlagonia kesimini onayladı. Bununla
birlikte Galatia kralı Amyntas’ın, Lykaonia’nın güneyinde bulunan Derbe ve
Laranda’nın hakimi olan Antipater hanedanını etkisiz hale getirmesine izin verdi.
Ayrıca Actium Savaşı’ndaki desteğinden dolayı Isauria ile Dağlık Kilikia toprakları da
Amyntas’ın krallığına eklendi353.
352
353
AKŞİT 1985, 51.
MAGIE 1950, 443. KAYA 2005, 148. SYME 1979, 145.
75
Actium Savaşı’nda rakibinin tarafında yer alan kral Tarkondimotos’un ölümü
üzerine Augustus, onun topraklarını kralın oğlu Philapator’a vermek yerine Kappadokia
kralı Arkhelaos’a verdi354. Bununla birlikte Dağlık Kilikia sınırına kadar olan bölge,
Derbe, Laranda ve Elaiussa da Arkhelaos’un hakimiyet alanına eklendi. Ancak daha
sonra
İ.Ö.
20
tarihinde
Augustus,
Tarkondimotos’un
oğlu
II.
Philapator’u
Tarkondimotos unvanıyla kral ilan etti ve II. Philapator babasının topraklarının bir
kısmını geri alabildi355. Daha sonra Anadolu ve Suriye’ye yaptığı gezi çerçevesinde
(İ.Ö. 22–19) Kilikia’ya geldiğinde, Augustus’u yüceltmek için Anazarbos kentine
Kaisareia adı verildi. İ.Ö. 19 tarihinde gerçekleşen bu olay, kentin takviminin
başlangıcı yani era (=milat) olarak belirlendi356. Augustus bu gezisi sırasında Tarsos,
Aigai ve Mopsuhestia kentlerinin özgür kent statülerini değiştirmedi. Özellikle Tarsos
kentinin arazisini genişletti ve kente gümrüksüz ihracat ve ithalat hakkı tanıdı357.
Kuşkusuz Augustus’un Tarsos kentine olan yakın ilgisinin altında hocası Tarsoslu
Athenodoros vardı. Olba kenti bu dönemde de bağımsız kalmaya ve kendi parasını
basmaya devam etti. İ.S. 10 yılında başa geçen Teukros oğlu Aias aynı zamanda
Kennatis ve Lalassis’i de hâkimiyet altına almıştı. Augustus, Aias’ın dinsel gücüne
saygı duydu ve hatta onu dinsel yetkilerin dışında yetkiler vermek suretiyle
onurlandırdı. Aynı zamanda Olba tapınak kentinin topraklarını, yeni oluşturulan
Kappadokia Eyaleti’ne dâhil etmemişti. Bu gelişmenin ardından Claudius dönemine
kadar Olba tapınak kenti ile ilgili bilgi yoktur358.
Kilikia ile ilgili olarak bu döneme ait son bir gelişme de Dağlık Kilikia’nın
doğusunda yaşayan asi bir kabilenin isyanına Marcus Trebellius’un elçisi Vitellius’un
müdahalesidir. Burası II. Arkhelaos’a verilmişse de, kral bu kabileyle baş edemeyince
Roma’dan yardım istemişti. Vitellius’un komutasındaki askeri birlikler kabilenin önemli
sığınaklarını ve su kaynaklarını ele geçirerek, isyanı başarıyla bastırmışlardı359.
354
MAGIE 1950, 444-445.
MAGIE 1950, 475. SAYAR 1999, 207. ANDERSON 1989, 258.
356
JONES 1937, 204. SAYAR 1999, 208. MAGIE 1950, 473.
357
MAGIE 1950, 473. SAYAR 1999, 208. RAMSAY 2000, 113.
358
MAGIE 1950, 494-495. SAYAR 1999, 208. JONES 1937, 209.
359
MAGIE 1950, 509-510.
355
76
III. BÖLÜM
PRINCIPATUS DÖNEMİ ve KILIKIA EYALETİ’NDE ROMA YÖNETİMİ
III. 1 Principatus Dönemi (İ.S 14–284)
Roma tarihinde Principatus döneminde imparatorluğun Anadolu’da ve
Doğu’daki başlıca sorunları, Armenia bölgesinin hâkimiyeti ve Parthlar ile mücadele
olmuştu. M. Antonius ile Octavianus arasındaki iç savaş sırasında Parthlarla ittifak
içinde olan Armenia kralı II. Artaksias, Dağlık Kilikia’nın Kappadokia kralına
verilmesine dek (İ.Ö. 20) Augustus karşıtı bir politika izlemişti. Augustus ise Tiberius’u
Armenia’ya göndererek, onun muhaliflerine destek vermişti. Parth kralı Phraates’in
kardeşi Tigranes’in Armenia kralı olmasını isteyen muhalifler, Roma’dan yardım
istemişlerdi. Tiberius komutasındaki Roma ordusu Armenia’ya geldi ve Tigranes,
Armenia tahtına oturdu. Böylece Roma, Armenia’nın egemenliğinde doğrudan etkili
oldu360. Bölgede Roma’nın etkin olması Parthları harekete geçirdi ve İ.Ö. 6’da
Roma’nın tahta çıkarttığı III. Tigranes’i tahtından indirerek, IV. Tigranes’i Armenia
kralı yaptılar. Ancak Augustus’un emriyle IV. Tigranes Armenia’dan kovuldu ve yerine
Roma taraftarı III. Artavastes kral ilan edildi. Bu gelişmenin ardından Parthlar, Roma
yanlısı kralı tahttan indirip yerine tekrar III. Tigranes’i getirdiler. Bunun üzerine
Augustus torunu Gaius’u Armenia’ya gönderdi. Ancak III. Tigranes öldürülmüş, tahtı
paylaştığı eşi de kaçmıştı. Bu haberi alan taraflar savaşmak yerine uzlaşmayı tercih
ettiler ve Roma, Parth kralının muhalif kardeşlerini deniz aşırı bir yerde tutmak
karşılığında ondan Armenia’ya müdahale etmemesini istedi. Bu antlaşmanın ardından
Gaius II. Artavastes’in oğlu Ariobarzanes’i Armenia tahtına oturtmak istediyse de,
halkın tepkisiyle karşılaştı. Ancak Gaius bu duruma aldırmadı ve zorla da olsa
Ariobarzanes’i yeni Armenia kralı olarak ilan etti. Sonraki yıllarda Armenia bölgesinde
Roma’nın önlem almasını gerektirecek bir bunalım söz konusu olmadı.
360
KAYA 2005, 171 vd.
77
Augustus’un ölümünün ardından Parth kralı III. Artabanus, Armenia’yı oğlu
Orodes’e verdiğini ilan etti ve Orodes, Armenia kralı Vonones’i tahtından ettikten
sonra, iki yıl boyunca burada hüküm sürdü. Tiberius artık Doğu’da Roma hâkimiyetini
güçlendirmenin vaktinin geldiğini düşündü ve İ.S. 17 yılında Germanicus’u maius
impeirum yetkisiyle bölgeye gönderdi. Bu arada Kappadokia kralı Arkhelaos,
Kommagene kralı III. Antiokhos ve Ovalık Kilikia’ya hâkim olan kral Philetairos
ölmüştü. İlk olarak Kilikia’ya gelen Germanicus, Ovalık Kilikia’yı Syria Eyaleti’ne
bağladı. Kilikia’nın dağlık kesimi (Kilikia Trakheia) ise babasının ölümü üzerine başa
geçen Kappadokia kralı II. Arkhelaos’a bırakıldı. II. Tarkondimotos’un ölümü üzerine
onun toprakları da Kappadokia kralı II. Arkhelaos’a verildi361.
Roma imparatoru Tiberius, Pyramos nehri havzasında İ.S. 20 tarihinde
Augusta adında bir kent kurdu. Bu kente adını Livia vermişti ya da belki Augustus’un
ölümünden sonra Livia Augusta adını aldığından kendisi adına bir kent kuruldu362. Yine
aynı imparator döneminde Kappadokia ve Kommagene eyaletleri kuruldu ve bu
eyaletlerin idaresine procurator rütbeli valiler atadı. Armenia’yı ele geçirdikten sonra,
Pontos kralı II. Polemo’nun oğlu Zenon’u buranın kralı ilan etti. İ. S. 34 tarihine dek
Zenon, Armenia kralı olarak kaldı. Zenon’un ölümü üzerine Parth kralı, oğlu Orodes’i
Armenia’yı ele geçirmesi için bölgeye gönderdi. Tiberius bu seferki Parth saldırısını
bertaraf etmek için Syria valisi L. Vitellius’a yetki verdi. Orodes, Vitellius’la
karşılaşmadan geri çekildi ve Armenia’yı ele geçiremedi. Ancak bölge kralsız kalmıştı.
Bu sırada Roma’nın müttefiklerinden İberia kralı Pharesmenes, kardeşi Mithridates’ten
Armenia’yı ele geçirmesini istedi ve Mithridates İ.S. 36/37 tarihlerine dek Armenia
kralı olarak kaldı363.
Tiberius’un ölümünün ardından Caligula (=çizmecik) döneminde Armenia
yine karışıklıklara sahne oldu ve bu dönemi kralsız olarak geçirdi. Ancak Kilikia
bakımından bu dönemde çeşitli değişiklikler söz konusu oldu. Gaius (Caligula)
döneminde Kommagene krallığı ve Kilikia’nın doğu bölümü Syria Eyaleti’nden ayrıldı
361
SAYAR 1999a, 210. KAYA 2005, 173 vd.
JONES 1937, 203-204. SAYAR 1999a, 209-210.
363
KAYA 2005, 172-174.
362
78
ve bu toprakların başına IV. Antiokhos getirildi364. Daha sonra IV. Antiokhos, İ.S. 36
yılında II. Arkhelaos’un ölümü üzerine batı Kilikia topraklarını da krallığına ekledi.
Böylece Amanos bölgesiyle birlikte Dağlık Kilikia’daki birkaç kenti ve Lykaonia’yı
hâkimiyetine almış oldu365.
İ.S. 38–72 yılları arasında bu bölgeye hâkim olan IV. Antiokhos, bu süre
içerisinde bölgede Hellenizm etkisini yaymak için pek çok kent kurdu366. Dağlık
Kilikia’da Antiokheia ad Cragum adında bir kent kurdu. “Antiokhos Yurdu” anlamına
gelen bu kent, bugünkü Gazipaşa ilçesi Güney köyündedir367. Bir de bugün Alanya’nın
doğusunda yer aldığı bilinen Iotape adlı kenti kurdu. Iotape, IV. Antiokhos’un hem
karısının hem de kızının adıydı; dolayısıyla kral bu kenti onlara ithafen kurmuş
olmalıydı. Zira İ.S. 74 tarihinde Vespasianus, Iotape ile kocası Alexandros’a küçük bir
krallık bağışlamıştı ve belki de o küçük krallık bu kent ve çevresinden oluşmaktaydı368.
Antiokhos’un kurduğu diğer kentler ise Caligula, Claudius ya da Nero’nun onuruna
kurmuş olduğu Germanikopolis ve Philadelphos kentleriydi369. IV. Antiokhos’un
kurduğu tüm bu kentler birer Yunan polisi şeklinde yapılandırılmıştı ki buradan da
kralın Hellenistik yapıyı korumaya çalıştığı anlaşılmaktadır370.
Caligula’nın halefi imparator Claudius, Mithridates’in Armenia krallığını
pekiştirdi ve bölgeye bir Roma garnizonu yerleştirdi. İ.S. 51 yılına dek krallığını
sürdüren Mithridates’i, yeğeni Radamistus tahtından etti ve bununla da yetinmeyerek
amcasını katletti. Bu durum hem Roma’nın hem de Parthların harekete geçmesine sebep
oldu. Ancak Roma bu konuda geç kaldı ve Parthların yeni kralı Vologases, Armenia’nın
iki başkentini de – Artaksata ve Tigranokerta – ele geçirdi ve Radamistus’u kovdu.
364
BARRETT 1990, 284-286.
SAYAR 1999, 210. JONES 1937, 205. MAGIE 1950, 549.
366
MAGIE 1950, 549.
367
SAYAR 1999a, 210.
368
SAYAR 1999a, 210. JONES 1937, 211. RAMSAY 1960, 415. MAGIE 1950, 576. MACURDY 1936,
40-42.
369
JONES 1937, 211. SAYAR 1999a, 211. MAGIE 1950, 550.
370
MAGIE 1950, 550.
365
79
Böylece ilk kez Armenia kralının seçiminde Roma’nın dahli geçmemiş, Parthlar burada
egemen olmuşlardı371.
Claudius döneminde Kilikia’da, IV. Antiokhos’un bölgedeki egemenliği
pekişti ve bu topraklardaki hâkimiyeti Vespasianus, Dağlık Kilikia eyaletini ve
Kommagene’yi daraltıncaya dek sürdü372. Antiokhos, Claudius döneminde de boş
durmadı ve Vespasianus döneminde adı Eirenepolis olarak değiştirilen Neronias kentini,
İ.S. 51–52 yıllarında kurdu. Ancak Jones kentin esasen Nero hâkimiyeti döneminde
kurulduğunu savunmuştur373. İ.S. 52’de Ketis’de asi kabilelerden biri ayaklandı, bölge
halkını ve çiftçileri taciz etti ve nihayet Anemurion kentini kuşattı. Syria Eyaleti valisi
ayaklanmayı bastırmak için atlılardan oluşan birlik gönderse de bu yeterli olmadı,
sonunda zor da olsa IV. Antiokhos bu isyanı bastırdı. Sorumlular öldürüldü, kabile halkı
Antiokhos’un egemenliğini kabul etti374. Bu başarının taçlandırılması amacıyla da
Eirenepolis kenti kuruldu. Teukros hanedanının etkinliğine de imparator Claudius
döneminde son verildi. Claudius İ.S. 41 tarihinde de Bosphorus krallığının Pontos kralı
II. Polemo’ya verilişini geçersiz kıldı ve karşılığında II. Polemo’ya Olba, Kennatis ve
Lalassis topraklarını verdi375.
II. Polemo, Kennatis ve Lalassis bölgelerinde şehirleşmeyi başlatan kişiydi.
Claudiopolis kentini de II. Polemo kurmuştu376. Polemo kentleri çeşitli binalarla
süsleyerek kırsal nüfusu buralara taşımaya çalıştı ve kabile hayatını daha medeni bir
hale getirmeye çalıştı377.
İ.S. 54’te Nero imparator olduğunda doğuya bir sefer düzenlemeye karar verdi.
Bu savaşın komutanı olarak da İ.S. 39’da consulluk yapmış olan Domitius Corbulo’yu
atadı. Corbulo İ.S. 55 yılında Kilikia’da Syria valisi Quadratus ile buluştu ve ondan iki
371
KAYA 2005, 175 vd.
CHARLESWORTH 1989, 680. JONES 1937, 208.
373
JONES 1937, 204-205. SAYAR 1999a, 211.
374
MAGIE 1950, 550. CHARLESWORTH 1989, 682. JONES 1937, 211.
375
MAGIE 1950, 549. SAYAR 1999, 211. JONES 1937, 208. ANDERSON 1989, 752. AKŞİT 1985, 95.
RAMSAY 1960, 414. BARRETT 1990, 286.
376
MAGIE 1950, 549. JONES 1937, 210. RAMSAY 1960, 415.
377
JONES 1937, 210.
372
80
lejyon teslim aldıktan sonra Kappadokia’ya geçti. Galatya ve Kappadokia eyaletlerinden
de asker toplayan Corbulo, İ.S. 58 yılı itibariyle savaşa hazırdı. Corbulo, ilk olarak
başkent Artaksata’yı ele geçirdi ve burayı yakıp yıktı. Daha sonra Armenia’nın ikinci
başkenti Tigranokerta’yı ele geçirdi. Armenia yeniden Roma hâkimiyetine girmişti378.
Roma yeni Armenia kralı olarak, Kappadokia’nın ölen kralı Arkhelaos’un torunu V.
Tigranes’i tahta geçirdi. Ancak Parthlar yeniden atağa geçerek Armenia topraklarına
doğru ilerlemeye başladılar. Ölen Syria valisinin yerine atanan Corbulo (aynı zamanda
Galatya Eyaleti valisiydi) lejyonlarını savaş düzenine getirirken, Parth kralı Vologases,
Tigranokerta’yı kuşattı. Corbulo buna karşılık Mezopotamya’yı işgal edeceği yönünde
tehditte bulununca, Vologases Armenia’dan çekildi. Nihayet İ.S. 66 yılında Romalılarla
Parthlar arasında bir antlaşma yapıldı. Buna göre Armenia kralını, Roma’nın onayı
alınmak kaydıyla, Parthlar belirleyecekti379. Ayrıca yapılan bu antlaşma uyarınca
Kappadokia ve Galatya eyaletleri tekrar eski konumlarına getirildiler. Pontos krallığı II.
Polemo’dan alındı ve toprakları Galatya Eyaleti’ne bağlandı380. Her iki eyalet de
inermes (=silahsız/savunmasız)381 eyaletler olarak Kafkaslardan gelebilecek her türlü
tehlikeye açık hale geldiler.
Bu antlaşmadan sonra Traianus dönemine kadar önemli bir sorun yaşanmadı.
Ancak bu antlaşma sonrasında dış tehditlere karşı savunmasız konuma getirilen
Kappadokia Eyaleti, Kafkaslar’dan gelen Alanların istilasına maruz kaldı. İ.S. 70
yılında giderek artan bu istilaları durdurmak isteyen imparator Vespasianus, bölgeye
Traianus’u gönderdi. O, Galatya ve Kappadokia eyaletlerini birleştirdi ve Küçük
Armenia’yı da Roma toprağı haline getirip, bu birleşik eyaletin sınırlarına dâhil etti.
Galatya ve Kappadokia’dan oluşan bu birleşik eyalet, İ.S. 113 yılında yeniden ayrıldı.
İ.S. 70–79 tarihleri arasında hüküm süren Vespasianus dönemi Kilikia
açısından
oldukça
önemlidir.
Vespasianus
Roma’nın
doğu
sınırında
yaptığı
düzenlemeler doğrultusunda IV. Antiokhos’u, Roma’ya sadık olamaması gerekçesiyle,
378
AKŞİT 1985, 109-111.
KAYA 2005, 180.
380
JONES 1937, 208.
381
KAYA 2005, 183.
379
81
krallıktan aldı ve topraklarını Syria Eyaleti’ne bağladı382. Bu düzenlemeler
doğrultusunda Dağlık Kilikia bölümü doğrudan Roma hâkimiyeti altına alınmış oldu.
Syria Eyaleti’ne bağlanmış olan Ovalık Kilikia bölümü de, eyaletten ayrılarak Dağlık
Kilikia ile birleştirildi ve Kilikia Eyaleti yeniden kuruldu383. Eyaletin başkenti de Tarsos
kenti olarak belirlendi384. Eyalet valiliğine imparatorluk legatusu (=legatus Augusti pro
praetore) atandı ve böylece Kilikia Eyaleti imparatora bağlı eyaletlerden biri haline
geldi385.
Vespasianus, Dağlık Kilikia’daki ulaşım ve iletişimi kolaylaştırmak amacıyla
Kalykadnos nehrinin üzerine bir köprü yaptırdı. Bu sayede Ovalık Kilikia ve Syria ile
Pamphylia arasındaki haberleşme ve ulaşım daha kolay hale geldi386. Roma’nın
Kilikia’da kentler kurarak ya da yeniden yapılandırarak başlattığı Romalılaştırma süreci,
Vespasianus’un bölgede Flaviopolis adlı bir kent kurmasıyla son buldu. Kent adını,
Vespasianus’un üyesi olduğu sülaleden almıştı. Kelime anlamı olarak “Flavius kenti”
anlamına gelen kentin bugün Adana ili Kadirli ilçesinde yer aldığı bilinmektedir387.
Kent 3. yüzyılda kumaş çırpıcılarının lonca şeklinde örgütlenmeleri bakımından da
önemliydi388.
Parthlarla savaşın yegâne nedeni olan Armenia, Traianus’un imparatorluğunun
ilk on yılında, Roma’nın müdahalesini gerçekleştirecek bir gelişmeye sahne olmadı.
Armenia kralı Tiridates’in Roma ile ilişkileri iyiydi. Kralın ölümünün ardından Parth
kralı Pacorus’un oğlu Aksidares, İ.S. 66 yılında yapılan antlaşma gereği, Armenia
tahtına Roma’nın onayını alarak geçti. Ancak Parth kralı Pacorus’un halefi Orodes,
Aksiadares yerine kralın diğer oğlu Parthamasiris’i Armenia kralı olarak ilan edince
antlaşma bozuldu. Bunun üzerine Traianus Parth seferine hazırlanmaya başladı. Bu
arada Traianus döneminde de Kilikia’da, yeni kentler kurma ya da kurulmuş olan
382
AKŞİT 1985, 146.
MAGIE 1950, 576. SAYAR 1999, 211.
384
KAYA 2005, 19. SAYAR 1999, 211.
385
SAYAR 1999, 211.
386
MAGIE 1950, 571.
387
SAYAR 1999, 212. MAGIE 1950, 576.
388
ERTEKİN 2005, 164.
383
82
kentlerde düzenlemeler yapma politikası sürdürüldü ve bu doğrultuda Kilikia’daki
Epiphaneia adlı kente önem verildi. Bunun nedeni kentin, Amanos dağları ile Syria
arasındaki yola hâkim olması bakımından, Parthlara karşı yapılacak savaşta stratejik
öneme sahip olmasıydı389.
Traianus’un giriştiği bu sefer sonunda Parthlar yenildi ve İ.S. 114 yılında
Büyük Armenia bölgesini Roma toprağı yaptı. Bu tarihten iki yıl sonra Traianus,
Mezopotamya ve Parthia’yı da ele geçirdi390.
Kilikia Eyaleti’nin Traianus’un hayatındaki önemi ise, imparatorun burada
ölmesidir. Selinos kentine gelen Traianus, 117 tarihinde bu kentte ölmüş ve kentin adı
Traianopolis olarak değiştirilmişti391. Traianus’un ardından Roma imparatoru olan
Hadrianus döneminde ise Büyük Armenia yeniden Roma’ya bağımlı bir krallık haline
geldi. Hadrianus döneminde Kilikia Eyaleti’ne gelince; eyaletteki pek çok kent
“Hadriana” unvanını aldı. Bunlardan bazıları Germanikopolis, Diokaiseria, Olba,
Adana, Aigai, Mopsuhestia ve Tarsos’tu. Tarsos kentinde imparator Hadrianus’un
gelişini kutlamak için “Hadrianaia Festivali” düzenlenmişti. Bununla birlikte bugünkü
Mersin il sınırında bulunan Zephyrion kenti de Hadrianapolis adını almıştı. Bunlara ek
olarak pek çok Kilikia kentinde Hadrianus’un heykellerine rastlanmıştır392.
Hadrianus’un ardından Antonius Pius döneminde Roma imparatorluğu ile
Parthlar arasında gerginlik söz konusu olsa da, bu durum bir savaşa sebebiyet vermedi.
Kilikia Eyaleti bakımından ise, Antonius Pius döneminde önemli bir gelişme oldu.
Augustus döneminde Galatia’ya bağlanan Lykaonia ve Isauria bölgeleri Antonius Pius
tarafından Kilikia Eyaleti’yle birleştirildi393. Yapılan bu değişiklik doğrultusunda
Kilikia – en azından bir bölümü - Tres Eparkhia’nın394 (=Üç Eyalet) bir parçası oldu.
389
MAGIE 1950, 595.
KAYA 2005, 196-197 vd. FREEMAN 2003, 485.
391
Cassius Dio, Rhomaika LXVIII 33. MAGIE 1950, 609. SAYAR 1999, 215. SYME 1979, 775.
392
MAGIE 1950, 620-621.
393
Bazı araştırmacılar Kilikia’nın sınırlarının Lykaonia ve Isauria’yı da kapsamasının Hadrian döneminde
gerçekleştiğini savunmuşlardır. Bu görüşle ilgili olarak bk. SAYAR 1999, 212.
394
KAYA 2005, 19. RAMSAY 1960, 418. SYME 1979, 125. LEVICK 1967, 168.
390
83
İ.S. 138–146 yılları arasında kurulan bu yeni eyaletin valisi C. Etrilius Regilius Laberius
Priscus’tu395. Isauria, Lykaonia ve Kilikia’dan oluşan bu yeni yapılanma, muhtemelen
Diocletianus dönemine kadar korundu396.
Antonius Pius’un halefi Marcus Aurelius döneminde ise Armenia nedeniyle
süregelen Roma-Parth savaşlarına yenileri eklendi. Bellum Armenium et Parthicum397
olarak bilinen bu savaşların ilkini Parthlar kazandı ve hatta daha da ileriye giderek Syria
Eyaleti’ne saldırdılar. Bunun üzerine M. Aurelius’un imparatorluğun yönetimini
paylaştığı kardeşi Lucius Verus, Parthlara karşı bir sefer hazırlığına başladı. Bu seferin
sonunda Roma ordusu başarılı oldu ve doğudaki Roma otoritesi yeniden sağlandı ama
bir veba salgını Roma’nın zaferini gölgeledi398.
M. Aurelius’un ardından imparator olan Commodus oldukça zalim ve
gaddardı. Onun döneminde imparatorluğun pek çok yerinde huzursuzluklar çıktı. Bu
gaddar imparator bir suikast sonucunda İ.S. 192 yılında öldürüldü. Daha sonra halefi
Helvius Pertinaks da onunla aynı kaderi paylaştı. Pertinaks’ı öldüren muhafız alayı
imparatorluğu en çok para veren kişiye satmaya kalkışınca, Roma yeni bir iç savaşa
sürüklendi399.
Roma’nın yeni hâkimi olmak isteyen Tuna nehri yakınlarındaki Yukarı
Pannonia valisi, Afrika kökenli Septimius Severus imparatorluğunu resmileştirmek için
Roma’ya yürüdü. Ancak aynı zamanda Syria valisi Pescennius Niger de kendini yeni
Roma imparatoru olarak ilan etmişti. Bunun üzerine Severus doğuya doğru yola çıktı ve
Niger’le arasında geçecek olan savaşların ilki Kyzikos’ta gerçekleşti. Bu savaşta
Pescennius Niger’i yenen Severus, Bithynia’ya doğru ilerledi. Burada ikinci bir savaş
daha yaşanacaktı. İ.S. 193’te Nikeia (=İznik) ve Kios (=Gemlik) dolaylarında
gerçekleşen savaşın galibi yine Severus oldu400. Ordusu tamamen yok edilen Niger,
395
KAYA 2005, 188.
KAYA 2005, 22. LEVICK 1967, 168.
397
KAYA 2005, 199.
398
KAYA 2005, 199.
399
KAYA 2005, 200.
400
Cassius Dio, Rhomaika LXXV 6.
396
84
güneye doğru kaçtı ve Syria’ya giderek kendisine destek olmayan kentleri cezalandırdı.
Niger’in talimatıyla Kilikia geçitlerini Severus’un birliklerinden koruyan muhafızları
İ.S. 194 yılının bahar ayına kadar dayanabildi. Karların eriyip, yağmurların yağmasıyla
burada kurulan barikatın etkisiz hale gelmesiyle Issos’ta, Severus ile Niger arasındaki
iktidar mücadelesinin son aşaması yaşandı. İskender’in Pers kralı Dareios’u yendiği
Issos’ta, Severus ile Niger’in yok edilen ordusunun yerine Antiokheia’dan topladığı
ordusu karşılaştı ve savaşı yine Severus kazandı. 20.000 civarında askeri öldürülen
Niger, Parthlara sığınma girişiminde bulunacakken yakalandı ve öldürüldü401.
Bu savaşlarda Niger’e yardım eden kentler Septimius Severus tarafından
cezalandırırken, onu desteklemeyen kentler ödüllendirdi. Nikomedia (=İzmit) ve bazı
Kilikia kentleri Severiane adını aldılar ve onun şerefine festivaller düzenlediler.
Bunlardan Tarsos, imparator adına Severia Olympia yarışması düzenlemeye başladı.
Ayrıca Severus’un Issos’taki başarısının şerefine buraya bir zafer takı inşa edildi402.
Severus ile Niger arasındaki iç savaş sırasında Parth kralının ikincisini
desteklemesi üzerine Severus, Parth seferine çıktı. Ancak bu sırada bu kez de Britanya
valisi Albinus kendini Roma imparatoru ilan etti. Onun Septimius Severus ile sahip
olduğu Caesar unvanıyla ortak imparator olduğu yalnızca batıda değil doğuda da kabul
edilmişti. Bu durum Clodius Albinus’un Smyrna, Sardes, Lydia’daki Saittae,
Pamphylia’daki Side ve Kilikia’daki Elaiussa-Sebaste kentlerinin Albinus’u Caesar
olarak gösteren sikkelere yansımıştı. Clodius Albinus’un Britanya’da kendisini
imparator ilan ederek isyan etmesi üzerine Severus, doğudan ayrılmadan önce,
Albinus’u düşman ilan etti ve oğlu Caracalla’ya Caesar tayin ettiğini bildirdi403. Daha
sonra batıya yönelerek Gallia’ya gitti ve burada, eski adı Lugdunum olan bu günkü
Lyon yakınlarında meydana gelen savaşı (İ.S. 197) Severus kazandı. Albinus tehdidini
ortadan kaldıran Severus, tüm Roma’nın hâkimi oldu404.
401
Cassius Dio, Rhomaika LXXV 7. MAGIE 1950, 670-672. FREEMAN 2003, 544. KAYA 2005, 201
vd. Ayrıca geniş bilgi için bk. KAYA 2006, 157-161 vd, 163-172 vd.
402
Cassius Dio, Rhomaika LXXV 8. MAGIE 1950, 672. HOPWOOD 1999, 219.
403
MAGIE 1950, 672-673.
404
KAYA 2006, 175 vd, 208 vd.
85
Rakiplerini yenen Severus, Parthların Niger’i desteklemesini unutmadı ve İ.S.
197 yılında yeniden bir Parth seferine çıktı. Başarıyla geçen bu seferin sonunda
Seleukeia, Babil ve Ktesiphon gibi büyük kentleri yağmaladı. Elde ettiği topraklar
sayesinde Roma İmparatorluğu’nun sınırlarını eski adı Tigris olan bu günkü Dicle
ırmağına dek genişletti. Ayrıca Severus, bu başarılarından dolayı Parthicus Maximus
zafer unvanını aldı405.
Severus ile Niger arasındaki iktidar mücadelesi, Anadolu’da iki bölgeyi öne
çıkarmıştı. Bunlardan biri Bithynia diğeri ise Kilikia’ydı. Bu iki bölge Roma’nın daha
sonraki Parth ve Sasani seferlerinde denizden ve karadan sevkıyatın yapıldığı önemli
noktalar haline geldiler. Hatta Severus İ.S. 197 yılında Parth seferi için hazırlıklar
yaparken, Korykos’tan başlayıp tapınak kenti Olba’ya giden yolu tamir ettirmiş ve
böylece ulaşımla haberleşmeyi kolaylaştırmıştı406. Diğer yandan Bithynia ve Kilikia
eyaletlerinin öne çıkması nedeniyle, Roma sınır savunma sisteminin kuzey kesimi
önemini kaybetti. Dolayısıyla Anadolu kuzeyden gelebilecek herhangi bir istilaya açık
hale gelmiş oldu407.
Septimius Severus’un ölümünün ardından (İ.S. 211) oğullarından Geta,
kardeşi Caracalla tarafından İ.S. 212 yılında öldürüldü. Roma’nın yeni imparatoru olan
Caracalla döneminde büyük askeri başarılar yaşanmadı. Caracalla imparatorluk sınırları
dâhilindeki herkese vatandaşlık hakkı tanıyan Constitutio Antoninio kanunuyla, vergi
yükümlülerinin sayısını artırdı408.
İ.S. 235 yılına dek hüküm süren Severus hanedanının ardından Roma
İmparatorluğu gerileme dönemine girdi. Söz konusu gerileme süreci boyunca
imparatorluk sınırlarındaki pek çok eyalet istilalara ve karışıklıklara sahne oldu. Batıdan
405
FREEMAN 2003, 544. MAGIE 1950, 674. Ayrıca geniş bilgi için bk. KAYA 2006, 223 vd.
KAYA 2005, 201. MAGIE 1950, 677.
407
KAYA 2005, 202 vd.
408
KAYA 2005, 202.FREEMAN 2003, 545.
406
86
Germen
kabilelerinden
Gothların,
doğudan
ise
Sasanilerin
saldırıları
Roma
İmparatorluğu’nu iki ateş arasında bırakmıştı.
III. 2. Roma’nın İ.S. 3. Yüzyıl Bunalımı Döneminde Kilikia
İ.S. 220’nin ortalarında V. Artabanus’a isyan eden Ardeşir (=Artaksakses), İ.S.
227’de Parth Krallığı’nı yıktı ve yerine Sasani Krallığı’nı kurdu. Devleti kurduktan
sonra Mezopotamya, Nisibis (=Nusaybin) ve Karrhai (=Harran)’ı ele geçirdi. Kendisini
Pers İmparatorluğu’nun varisi ilan eden Sasani kralı, Roma’dan tüm Anadolu
topraklarını boşaltmasını istedi. Ardeşir’in bu iddiası üzerine Kilikia Eyaleti dâhil
Roma’nın Anadolu’da hâkim olduğu topraklar Sasani tehdidi altına girdi409.
İ.S. 230’lu yıllarda Sasani kralı Kappadokia Eyaleti’ne akınlar düzenledi ancak
Severus Alexander bu akınları Kappadokia ile Pontos’u birleştirerek engellemeye
çalıştı. Ancak bunun sonucunda hangi tarafın başarılı olduğu bilinememektedir.
Sasani akınlarının yoğunluk kazanması Ardeşir’in oğlu I. Sapur’un İ.S. 240’da
tahta geçmesiyle başladı. I. Sapur doğudan Syria Eyaleti’ne doğru ilerlerken, batıdan
başka bir tehlike ortaya çıktı. Germen kavimlerinden Gothlar, Balkanlar’dan Thrake’ye
kadar uzanarak Anadolu’ya yaklaşmıştı. Bu gelişmeler üzerine Roma imparatoru III.
Gordianus, Sasanilere savaş ilan etti. Roma’dan Anadolu’ya doğru yola çıkan
imparator, Gothların bir bölümünü yok ettikten sonra Anadolu üzerinden Syria’ya gitti.
Sasani ve Roma ordusu arasında yapılan savaşı kimin kazandığı kesin olarak bilinmese
de, kral I. Sapur’a göre savaşı kendisi kazandı ve III. Gordianus öldürüldü.
Gordianus’un halefi Philippus Araps da savaş esirlerini almak için fidye ödemek
zorunda kaldı ve Roma’nın Armenia bölgesindeki haklarından vazgeçerek, Sasanilerle
barış antlaşması imzaladı410. Tarihler İ.S. 240’lı yılarlın gösterdiğinde I. Sapur
Kappadokia’yı istila etti. Pontos ise Galatia Eyaleti’ne bağlandı. Böylece Roma’nın
sınır savunma sistemi (=limes) delinmiş oldu.
409
410
MAGIE 1950, 694-695.
KAYA 2005, 204-205 vd. FREEMAN 2003, 547.
87
Sasani akınları İ.S. 259 yılının başlarında hız kazanmaya başladı.
İmparatorluğun yönetimini paylaşan P. Licinius Valerianus ile P. Licinius Egnatius bu
istilaları durdurmak istedilerse de, aynı anda batıdan Anadolu’ya akınlar düzenleyen
Gothların Bithynia’yı istila etmeleri üzerine başarılı olamadılar. Ancak Roma İ.S. 259
yılında harekete geçti. Sasani kralı I. Sapur, imparator Valerianus komutasındaki Roma
ordusunu yenilgiye uğrattı ve imparator ile birlikte askerlerinin büyük çoğunluğu esir
alındı. Bu savaşın ardından tüm Anadolu Sasani istilasına uğradı. Kral, Kappadokia’nın
büyük kentlerini ve Ovalık Kilikia’yı tamamen ele geçirdi. Issos Körfezi’ndeki
Alexandria’yı, Aigai’yi, Anazarbos’u, Tarsos’u ve Dağlık Kilikia’daki bazı kentlere
hâkim oldu. Galatia ile Lykaonia kentleri de istiladan büyük oranda zarar gördü411.
Kentlerde yaşayan halklar bu amansız istilalardan korunmak için kamu binalarını yıkıp
elde edilen yapı malzemeleriyle kent duvarlarını onardılar ya da yeniden inşa ettiler.
Valerianus’un yapamadığını onun iki komutanı olan Callistus (ya da Ballista) ile Titus
Fulvius Macrianus yapmıştı. Valerianus’un ordusundan geriye kalan askerlerini
toplayan bu iki komutan, Kilikia’ya doğru ilerledi. Burada gemiler toplandı ve
Pompeiopolis’e geçildi. Kent, Sasani kralının askerleri tarafından kuşatıldığı gibi
Elaiussaa-Sebaste ve Korykos da tehdit altındaydı. Ancak Romalı komutanlar bu
kuşatmaları kaldırıp, düşmanı etkisiz hale getirdiler412.
Septimius Severus’un Syria valisi Niger ile yaptığı iktidar mücadelesinin
ardından önem kazanan eyaletlerden Kilikia’nın ovalık bölümündeki kentler, Sasani
istilalarından kurtulmak için kendi istekleriyle Roma askerlerine kışlalar hazırladılar. Bu
davranışları nedeniyle de Roma tarafından ödüllendirildiler.
Anadolu’ya ve Anadolu halkına büyük zarar veren Sasani istilası nihayet İ.S.
269 yılında sona erdi. Ancak Anadolu bu kez de kuzeyden gelen Gothlarla
güneydoğudan gelen Palmyra Krallığı’nın akınlarına sahne olacaktı. Ancak Kilikia
411
KAYA 2005, 205-206 vd. MAGIE 1950, 707-708. FREEMAN 2003, 547. HOPWOOD 1999, 221222. SAYAR 1999, 212.
412
MAGIE 1950, 709.
88
Eyaleti bu istilalardan, Tauros dağlarının koruması nedeniyle, büyük oranda zarar
görmedi413.
İ.S. 3. yüzyılda Anadolu’da yalnızca dışarıdan gelen akınlar söz konusu
olmamış, aynı zamanda iç huzursuzluklar ve karışıklıklar da yaşanmıştı. Kilikia Eyaleti
de bu durumdan payını almıştı. Roma bu karışıklıkları bastırmak ve bölgede yeniden
otorite sağlamak için, yerel halkın önde gelenlerinden yararlandı. Özellikle Dağlık
Kilikia’da yaşanan huzursuzluklar nedeniyle Roma, kent einarkhos’ları diogmatai
denilen sivil görevlilerle dağlarda önlem almaya çalışmıştı. Bu kişiler vasıtasıyla burada
yaşayan halkların sorunlarına çözüm aranmıştı. Bu yöntem sayesinde Roma bölgede
huzur ortamını yaratmayı başardı414.
Dağlık Kilikia ve çevresinde oluşturulan huzur ortamı kısa sürdü. Geç
imparatorluk döneminde bölgede ilk olarak Trebellianus adında bir Isaurialı kendisini
Isauria’nın kralı ilan etmişti. Ancak kısa sürede bu asi etkisiz hale getirildi415. Daha
sonra İ.S. 3. yüzyılın sonlarına doğru Isaurialı Lydos liderliğinde çıkan bir isyan
Roma’yı zorladı. Isauria ve Pisidia’yı yağmalayan korsan tehdidi daha sonra Lykia ve
Pamphylia’ya da sıçradı. Kremna isyancılar tarafından ele geçirildi. İmparator Marcus
Aurelius Probus, isyanı güçlükle bastırdı. Kent Roma hâkimiyetine alınınca, isyancılara
destek olan pek çok kişi sürüldü. Bu tarihten itibaren Roma merkezi yönetimi, gerek
siyasi gerek ekonomik olarak eyalet yönetiminde ağırlığını hissettirmeye başladı416.
Diocletianus’un İ.S. 284’de Roma imparatoru olduğunda Roma’nın tüm
kurumları çökmüştü. Bu nedenle o, siyasal ve sosyal reformlar yapmak zorunda kaldı.
Diocletianus ilk olarak siyasal reformlardan başladı. İ.S. 286’da Balkan kumandanı olan
Maximianus’u Augustus olarak atadı. İ.S. 293 yılında ise, iki kumandanını –
Constantius ve Galerius – Caesar olarak yönetime kattı ve onları Augustusların varisleri
olarak belirledi. Böylece Tetrarkhia yani dörtlü yönetim uygulamasına geçilmiş oldu.
İmparatorluk yine tek bir siyasi varlıktı; paylaştırılan sadece yetkilerdi. Bu paylaşım
413
KAYA 2005-207 vd. HOPWOOD 1999, 217-218.
KAYA 2005, 211.
415
JONES 1937, 212.
416
KAYA 2005, 212 vd. HOPWOOD 1999, 220. JONES 1937, 212.
414
89
neticesinde Diocletianus Doğu’yu, Maximianus İtalya ve Afrika’yı, Galerius ile
Constantius da Tuna eyaletleri ile Britanya ve Galya’yı aldı417.
İdari anlamdaki bu yetki paylaşımının ardından Diocletianus, eyaletleri daha
küçük parçalara ayırarak, bunları 12 dioicesis altında birleştirdi. Her bir eyaletin başına
bir sivil vali ile bir dux (=askeri lider) atadı. Bunun dışında Anadolu eyaletlerini
Dioicesis Asiana, Dioicesis Pontus ve Dioicesis Orientis olarak üç ayrı grupta
düzenledi418.
Roma’nın özellikle 3. yüzyılın başlarında doğuya yönelik seferler yapması
nedeniyle pek çok imparator Kilikia Eyaleti’nde bulunmuş ve buradaki kentler,
imparatorları onurlandırmak için çeşitli yollar seçmişlerdi. Roma imparatorları da
kentlerin bu sadakatine karşılık onlara çeşitli unvanlar bağışlamış ve imar çalışmalarına
ağırlık vermişlerdi419.
III. 3. Roma Eyalet Sistemine Genel Bakış
Roma Eyaletlerinin yönetimi Roma merkezi yönetimiyle bire bir örtüşmeyen
bir sisteme dayandırıldı. Zira Roma, res publica (kamunun/halkın işi) denilen yönetim
biçimi kurulduğunda (İ.Ö. 510) içinde bulunduğu Latium bölgesine bile kesin olarak
egemen olabilmiş değildi. O zaman Roma, Yunan polislerinden pek de farklı olmayan
bir kent devletiydi. Bu nedenle res publica adını verdikleri yönetim biçimini kuran
Roma’nın Patricii (Patriciler=Babalar) denilen aristokratları, yeni yönetim biçimini bir
kent devletini yönetecek şekilde organize ettiler. Krallardan nefret eden Patricilerin bu
anlamda öncelikle dikkate aldıkları şey, devlete yeniden kralların egemen olmasına
fırsat vermeyecek bir hükümet biçimini yerleştirmekti. Böylece yazılı olmayan, fakat
teamül diyebileceğimiz şu anayasal ilkeler belirlendi: Roma Cumhuriyetinin temelini,
Halk meclisi, magistratlar ve senatus olmak üzere üç temel kurum oluşturacaktı. Halk
meclisi hükümeti oluşturan magistratları seçecek, kanun yapacak, savaş ve barışa karar
417
FREEMAN 2003, 554.
KAYA 2005, 213. FREEMAN 2003, 555-556.
419
SAYAR 1999, 213.
418
90
verecekti. Krallık döneminde kralın danışma meclisini oluşturan senatus ise cumhuriyet
hükümetinin danışma kurulu görevini üstlenecek, Halk meclisine götürülecek konular
önce senatoda görüşülecek, senatonun onayını olan konular Halk meclisinin onayına
sunulacaktı. Ayrıca elçiler görevlendirme, Roma’ya gelen elçileri dinleme yetkisi
senatonun olacaktı. Magistratus denilen ve Halk meclisince seçilen yüksek kamu
görevlilerinin sayısı, Roma Cumhuriyetinin kurulduğu zamanda ve erken yıllarında
yalnızca ikiydi. Consul denilen bu yüksek kamu görevlilerini yetki ve sorumlulukları ise
anayasal nitelikli şu ilkelerle belirlenmişti: Consuller, halk meclisi tarafından ikişer
seçilecek, görev süreleri bir yıl olacak, mutlak emretme yetkisine, iki consulden
yalnızca birisi, sırayla ya da kura ile sahip olacak, emretme yetkisine sahip olan
consulun icraatını diğer consul veto edebilecekti. Consuller görevi devam ederken
yargılanamayacak, fakat görevi sona erince eğer suçlanırsa yargılanabilecekti420.
Roma Cumhuriyeti İtalya hâkimiyeti süresince magistratus denilen yeni
yüksek kamu görevleri ihdas etti ve onlar da halk meclisi tarafından seçildiler, görev
süreleri bir yılla sınırlandırdı, görev alanları içinde imperium sahibi oldular ve görevleri
süresince değil, görevleri sona erince mahkemeye tabi oldular. Cursus honorum denilen
yüksek kamu görevleri hiyerarşi içinde sayılan bu magistratlar aşağıdan yukarıya doğru
şöyleydi: Quaestorler, aedilisler, praetorler ve consuller. Cumhuriyet kurulduğunda
devletin askeri, mülki, adli ve mali tüm işlerini consuller yürütüyorlardı. Daha sonra
consullerin bu yetkilerinin bazıları, praetorler, aedilisler ve quaestorlere devredildi.
Praetorler adli işlere, aedilisler bayındırlık işlerine, quaestorler mali işlere baktılar.
Roma cumhuriyetinin temelini oluşturan bu hükümet biçimi, bir kent devletini kolayca
yönetebiliyordu. Hatta İtalya yarımadasını da yönetebildi. Fakat Roma Cumhuriyetinin
sınırları İtalya yarımadası dışına yayılınca, sistem yetersiz gelmeye başladı. Zira hem
Roma ordularının savaştığı cephelerin sayıları arttı hem de savaş alanlarının başkent
Roma’ya olan mesafesi çok uzun ve aşılması zordu. Kara ordularının yanı sıra donanma
gücüne de ihtiyaç vardı. Dolaysısıyla orduya komuta yetkisini elinde bulunduran iki
consulun bu işleri yürütebilmeleri imkânsızlaşmıştı. Dahası İtalya dışındaki kazanılan
ülkeleri mevcut hükümet biçimiyle Roma kontrolü altında tutmak mümkün olamazdı.
420
KAYA 2006, 15 vd.
91
Böylece Roma deniz aşırı genişleme sürecinde mevcut magistratların sayılarını artırmak
yerine, magistrat yetkili kamu yüksek görevlilerini yarattı421. Promagistrat denilen bu
kamu görevlilerinin de imperiumları vardı. Fakat onlar magistratlar gibi halk tarafından
seçilmiyor, senato tarafından atanıyordu. Imperiumları da atandıkları görev eylem
alanında geçerli olan ilk promagistratlar consul ya da praetor yetkili olarak atanan, eski
consuller ve eski praetorler arasından seçilen bu promagistratlara proconsul ya da
propraetor deniliyordu. Onlara tahsis edilip tayin edildikleri görev-eylem alanına da
provincia deniliyordu. Böylece provincia, zamanla sınırları belli bir idari bölge
anlamında kullanılacak şekilde gelişecektir. Çünkü Roma ilkin consul ve praetorlere bir
görev-eylem alanı olarak tahsis ettikleri provincia’yı, İtalya dışında ilhak ettikleri
ülkeleri yönetmek için görevlendirdikleri promagistratlara tahsis ettiler. Ancak onlara
tahsis edilen provincia’nın adı ve sınırları artık belliydi422. Sınırlar üzerinde bir
değişiklik olsa bile bu provincia’nın, yani eyaletin adı artık değişmiyordu.
Roma ilk eyaletini Birinci Pön Savaşı sonunda kurdu. Bu eyalet Sicilia Eyaleti
(provincia Sicili) idi. İkincisi, Korsiaka-Sardinia Eyaleti’ydi. Bu eyalet de Birinci Pön
savaşından sonra, İ.Ö. 238 yılında kurulmuştu. Sonraki iki eyalet, İspanya’da kuruldu.
Hispania Citerior ve Hispania Ulterior adını taşıyan bu iki eyalet ise İkinci Pön
savaşından sonra İ.Ö. 197 yılında kuruldu. İ.Ö. II. Yüzyılda kurulan diğer eyaletler ise
kronolojik sırayla şunlar oldu: Gallia Narbonensis, Makedonia, Afrika, Asia. Sonuncusu
İ.Ö. 133 yılında Anadolu’da kuruldu ve bu eyalet, yani Asia Eyaleti (Provincia Asia)
Roma’nın Anadolu’da kurduğu ilk eyaletti. Anadolu’da kurulan sonraki Roma eyaletleri
İ.Ö. I. Yüzyıl ve sonrasında kuruldular. Anadolu’da kurulan bu eyaletlerden birisi de
Kilikia Eyaleti’ydi.
Roma eyaletleri, Roma Cumhuriyeti Döneminde eyaletler ve Roma
İmparatorluk Döneminde eyaletler olmak üzere iki ayrı dönemde incelenir. İlkinde
Roma eyaletleri, Roma halkı adına senato tarafından kurulur ve senatonun atadığı
promagistratlar tarafından yönetilirdi. Eski consuller ya da eski praetorler arasından
421
422
KAYA 2006, 18 vd.
KAYA 2005, 12 vd.
92
seçilen bu promagistratlara proconsul denilirdi. Onlar atandıkları eyalette imperium
sahibi olan valilerdi. Roma, merkezden uzak bu valilerin yönetimlerini denetleyebilmek
için mahkemeler kurdu ancak bu mahkemeler amacına hizmet edemedi.
Eyalet valilerinin Roma merkezi hükümetini oluşturan magistratlardan
farkları, ikişer değil tek olarak atanmaları, atandıkları eyalette garnizon sahibi
olmalarıydı. Roma’da ise garnizon bulundurulmazdı. Benzer yanları ise onların da bir
yıllığına görev yapıyor ve görevleri sona erince yargılanabiliyor olmalarıydı.
Eyaletteki Roma valilerinin en az üç yardımcıları vardı. Bunlardan ikisi rütbe
bakımından valinin altında olan senatörler arasından seçilen legatuslardı. Legatuslar da
bir yıllığına görev yaparlardı ve onlar valinin eyaletteki adli ve askeri işlerine yardımcı
olurlardı. Diğeri quaestor idi. Vali gibi bir yıllığına eyalette görev yapan quaestor,
eyaletin mali işlerinden sorumluydu. Onlar, eyaletten toplanması gereken vergileri
toplar ve bu vergi gelirlerini Roma hazinesine teslim ederdi. Bu anlamda validen
bağımsız hareket ederdi. Bunların dışında valinin oturduğu konakta resmi sekretarya
diyebileceğimiz görevliler de bulunmaktaydı423.
Roma eyaletlerinde kentler vergi ve Roma nazarındaki siyasi statüleri
bakımından farklı konumlarda olabilirlerdi. Eyalet sisteminden çok politik ve
diplomatik
ilişkilerle
belirlenen
statülerin
hepsi
eyaletler
içerisinde
yer
alabilmekteydi424. Romanın dostu, müttefiki, Roma’ya bağımlı ya da özerk olabilirlerdi.
Ancak hiç birisi Roma vatandaşlığı, Latin ya da İtalik hukuku hakkına sahip değildi.
Roma’ya bağımlı olmayan ya da özerk olan kentler, Roma valisinin adli yetkisinin
dışındaydı. Valiler, yalnızca eyaletteki Roma vatandaşlarının davalarıyla ilgilenirdi.
Roma vatandaşı olmayan, Roma’ya tabi halklar ise Roma valisinin yabancılar
(peregrini) hukuku çerçevesinde valinin adli yetkisine tabiydiler.
Cumhuriyet Döneminin son iç savaşını zaferle sonuçlandıran Caesar’ın yeğeni
ve varisi Octavianus, İ.Ö. 27 yılında Augustus adını aldı. Ardından Cumhuriyeti yarı
423
424
KAYA 2001, 6 vd.
RICHARDSON 1999, 591-592.
93
monarşik bir rejim haline getiren hak ve yetkilerle donatıldı. Bu yeni rejime Principatus
denilmektedir. Rejimin adı, Augustus’u senatonun ve devletin birinci adamı olarak ifade
eden
Princeps
teriminden
türetildi.
Yani
Augustus
ile
başlayıp,
imparator
Diocletianus’un Cumhuriyet kurumlarını resmen ortadan kaldırmış olduğu İ.S. 284
yılına kadar olan Roma tarihinin yaklaşık 300 yıllık dönemine Princepslik
(=Principatus) denilmektedir.
Yarı monarşik bir rejim olan Principatus’un kurucusu Augustus, bir seri
reform yaptı ki, bunlar arasında eyaletler de paylarına düşeni aldılar. Zira Augustus,
Roma eyaletlerini İmparator Eyaletleri ve Senato Eyaletleri olarak ikiye ayırdı.
Değişikliğin temelinde Augustus’un sınır savunma sistemini benimsemesi vardı. Artık
sınırlarda daimi lejyonlar bulunacaktı ve bu lejyonlar imparatora bağlıydı. Bu
lejyonların içinde bulunduğu eyaletler, bu nedenle imparatora bağlandı. Bu eyaletlerin
valileri aynı zamanda eyalette konuşlandırılmış olan lejyonların da komutanıydı.
Augustus’un imparator eyaleti yaptığı bu sınır eyaletleri ve ayrıca isyan çıkma
potansiyeli olan eyaletlere, yani imparator eyaletlerine atadığı valilere legatus
propraetore Augusti denildi. Bu valiler, eyaletin büyüklük ve önemine göre eski
praetorler ya da eski consuller arasından imparator tarafından seçiliyordu. Eski
praetorler arasından seçilen valinin emrinde bir lejyon bulunurken, eski consuller
arasından seçilen valinin emrinde en az iki lejyon bulunuyordu. Bununla birlikte askeri
açıdan daha az önemli eyaletlerde yalnızca yardımcı kuvvetler yer alırdı. Bunların
idaresi atlı sınıfına mensup, praefectus ya da procurator unvanlı valilere aitti.
Onların da senato eyaletleri valilerinin olduğu gibi birisi procurator olmak
üzere sayısı en az iki olması gereken legatuslardan oluşan yardımcıları vardı. Legatuslar
da valinin adli ve askeri işlerinde yardımcılarıydılar425. Procuratorlar eyaletin vergilerini
topluyor ve imparator hazinesine teslim ediyordu. Yani procuratorlar, senato eyaletinde
görev yapan quaestorların işini yapıyordu. Doğrudan imparator tarafından atanan bu
magistratların belirli bir görev süreleri yoktu426.
425
426
KAYA 2006, 93 vd.
AKŞİT 1985, 51-52.
94
İmparator eyaleti valileri askeri kıyafet giyerler ve kılıç taşırlardı. Ayrıca
onların unvanlarına bakılmaksızın beş lictor atanırdı427.
Senato eyaletleri eski consul ile eski paretorlar arasından seçilen proconsuller
tarafından yönetilirdi. Bu valilerin de quaestor ve legatuslardan oluşan yardımcıları
vardı. İmparator eyaletlerinden farklı olarak valilere, eski consul ya da eski praetor
unvanlarına bağlı olarak lictor atanırdı. Ayrıca atamalarının imparator tarafından
onaylanması gereken senato eyaletleri valileri, askeri kıyafet giymezler ve kılıç
taşımazlardı428.
Eyalet valileri adli işleri, eyaletin büyüklüğü oranında ve eyalette bulunan
Roma vatandaşlarının sayısına oranla çok ya da az vaktini alıyordu. Zira eyalet valileri
adli işlerini eyaletin belli kentlerinde kurdukları mahkemelerde görüyorlardı. Asia
Eyaleti’nde nasıl yürütüldüğü bilinmektedir. Bu eyalette conventus ya da Yunancasıyla
dioicesis denilen mahkeme bölgeleri tayin edilmişti. Bu bölgelerin her birinde bir kent
conventus’un merkeziydi. Saysı 12 olan bu mahkeme bölgelerinde (conventus) vali,
yılın belli zamanlarında mahkemeler kurar ve davalı ve davacılar adli sorunlarını bu
mahkemelere getirirlerdi. Ancak tüm Roma eyaletlerinde conventus ya da dioicesis
şeklinde teknik bir tanımı olan mahkeme bölgeleri yoktu. Muhtemelen bu teknik
terimlerin kullanılmadığı eyaletlerde valiler, mahkemeleri eyaletin metropolislerinde
kuruyorlardı429. Bu anlamda Kilikia Eyaleti’nde de bir belirsizlik söz konusudur. En
azından Cicero’nun valiliği döneminde Asia Eyaleti’ne ait olan üç mahkeme bölgesinin
Kilikia Eyaleti’ne dâhil edildiği ve Cicero’nun bu mahkeme bölgelerinin merkezlerinde
mahkemeler kurduğu bilinmektedir. İmparatorluk döneminde ise Kilikia Eyaleti, senato
eyaleti değildi.
427
Cassius Dio, Rhomaika LIII 13. MILLAR 1966, 157.
Cassius Dio, Rhomaika LIII 13. MILLAR 1966, 157. AKŞİT 1985, 51. KAYA 2005, 22.
429
KAYA, 2001, 5 vd.
428
95
III. 4. Valiler
Roma’da eyalet sisteminde yönetici, ister magistrat olsun ister promagistrat
olsun, atandığı bölgede imperium yetkisine sahipti. Eyalete yönetici olarak atanan
valinin öncelikli görevi askeri ve adli işlerdi. Ancak valiler imperium’ları dahilinde,
eyaletteki tüm sorunlarla ilgilenebilirlerdi. Eyaletteki Roma ordusundan sorumlu olan
vali, bu askeri gücü bir ordu gibi kullanıp, senatonun yetki verdiği alanın dışına
çıkamazdı. Ancak bu engel yöneticinin bölgede başarısız bir askeri operasyon
yapmasına neden olabileceğinden senato, eyalet kapsamını geniş tutmak suretiyle bu
tehlikeyi önlerdi430.
Asia Eyaleti’nde adli işlerin yürütülmesi için conventus ya da dioicesis adı
verilen mahkeme bölgeleri vardı. Ancak diğer eyaletlerde bu ya da buna benzer adli
yapılanmalara rastlanmaz. Diğer eyaletlerde de önemli kent merkezleri adli işlerin
yürütüldüğü alanlar olabilir. Eyalet valileri yılın belli dönemlerinde bu kentleri gezip,
adli sorumluluklarını yerine getirmektense, legatuslarını devreye sokmayı tercih
ederlerdi431.
Eyalete atanacak olan valinin yetki alanı ve görevlerine ilişkin bilgiler,
Roma’dan ayrılmadan önce kendisine anlatılırdı. Bir valinin temel sorumluluğu atandığı
bölgede düzeni sağlamaktı. İ.Ö. 59 yılında Caesar bir valinin atandığı eyalette nasıl
davranması gerektiğini içeren bir yasa yayınladı. Lex Iulia de Repetundis adını taşıyan
bu yasa uyarınca bir vali rüşvetçilikten, imtiyazların suiistimal etmekten, haksız
isteklerde bulunmaktan ve buna benzer olumsuz tutumlardan kaçınmalıydı. Eyalet valisi
görev bitiminde hem eyalette hem de Roma’da tuttuğu kayıtların kopyalarını teslim
etmek durumundaydı. Daha sonra Pompieus, İ.Ö 52’de çıkardığı Lex Pompeia de
Provinciis adlı yasayla magistratlık ile valilik görevi arasına beş yıllık bir ara koydu.
Böylece seçim masrafları ile valilik masraflarının karışmasını önlemeye çalıştı. Ancak
430
431
RICHARDSON 1999, 579-580. KAYA 2005, 13. KAYA 2005, 27.
KAYA 2005, 27.
96
bu yasa vali olarak atanacak magistratı bulmayı zorlaştırdı. Bu nedenle Cicero, başlarda
istememesine rağmen, İ.Ö. 51’de Kilikia Eyaleti valisi olmak için ikna edildi432.
Kilikia Eyaleti’nin ilk valisi olarak anılan Sulla ile İ.Ö. 67–50 yılları arasında
görev yapmış olan praetor ya da ex-praetorlar dışında, bilinen tüm diğer valiler consul
rütbeli proconsullerdi. Sulla’dan önce Kilikia’yı bir provincia olarak alan, ya da başka
bir deyişle Kilikya’ya askeri görevle atanan ilk vali M. Antonius (İ.Ö. 102) ise
proconsul idi. Kilikia’ya İ.Ö. 92 yılında provincia olarak sahip olan ve oraya Propraetor
olarak tayin edilen L. Cornelius Sulla’dan sonra Kilikia’da vali olarak görev yapan
promagistratlar ise şunlardı433: Gnaeus Cornelius Dolabella (İ.Ö. 80/79), Publius
Servilius Vatia Isauricus434 (İ.Ö. 78–74), Lucius Octavius (İ.Ö. 74), Licinius Lucullus
(İ.Ö. 74-67), Quintus Marcius Rex (İ.Ö. 67-66), Gnaeus Pompieus Magnius (İ.Ö. 6663), Publius Cornelius Lentulus Spinther (İ.Ö. 56-53), Appius Claudius Pulcher (İ.Ö.
53-51), M. Tullius Cicero (İ.Ö. 51), C. Coelius Caldus (İ.Ö. 49), P. Sestius435 (İ.Ö. 49),
Q. Marcius Philippus (İ.Ö. 48-47), Q. Cornificius (İ.Ö. 46-45) (Muhtemelen Kilikia
Eyaleti’ne quaestor pro praetore olarak atanmıştı), L. Volcatius Tullus (İ.Ö. 45-44), Q.
Marcius Crispus (İ.Ö. 44).
İ.Ö. 67–50 yılları Pompeius ile Pontos kralı VI. Mithridates’in savaştığı
dönem olması sebebiyle, bu tarihlerde Kilikia yöneticilerinin ex-praetor olması olağan
bir durumdur436. İ.Ö. 44 yılında Kilikia Eyaleti, Syria Eyaleti’ne dâhil edildi. Buna bağlı
olarak bu tarihten itibaren Syria Eyalet valileri, Kilikia bölgesinin yönetimini
üstlenmişlerdi. Kilikia Eyaleti’nin, Syria Eyaleti’ne bağlandıktan sonra atanan
yöneticileri şunlardır: P. Cornelius Dolabella437 (İ.Ö. 43), Gaius Cassius Longinus438
432
FREEMAN 2003, 493.
Bkz. MAGIE 1950, 1594-1596. BROUGHTON 1952, 6-243.
434
İ.Ö. 90 yılında praetor; İ.Ö. 79’da consul oldu.
435
Aslında Kilikia Eyaleti valiliğine, İ.Ö. 54 yılında praetorluk yapmış olan P. Sestius atanmıştı ancak o
gelinceye kadar eyaletin yönetimi proquaestor C. Coelius Caldus’a bırakılmıştı.
436
KAYA 2005, 24 vd.
437
Proconsul olarak Syria’ya atanmıştı.
438
Proconsul olarak atandı.
433
97
(İ.Ö. 43–42 ), Decidius Saxa439 (İ.Ö. 41–40), P. Ventidius Bassus440 (İ.Ö. 39-38), Gaius
Sosius441 (İ.Ö. 38-37), L. Munacius Plancus442 (İ.Ö. 35), P. Candidius Crassus443 (İ.Ö.
35), L. Calpurnius Bibulus (İ.Ö. 34-32).
Principatus dönemine gelindiğinde ise Kilikia Eyaleti, yapılan düzenlemeyle
imparator eyaleti yapıldı ve İ.S. 72 yılına kadar praefectus ya da procuratorlar
(=procurator Augusti) tarafından idare edildi444. Eyaletin daralan topraklarını yaptığı
düzenlemelerle yeniden büyüten imparator Vespasianus döneminden itibaren Kilikia,
praetor rütbeli legatuslar (=legati Augusti propraetore) tarafından yönetildi445. U
valilerden adları bilinenler şunlardır: L. Octavius Memor (İ.S. 77–78), Ti. Julius Celsus
Polemaeanus (İ.S. 90?), Q. Gellius Longus (İ.S. 92-93), M. Pompeius Macrinus
Theophanes (İ.S. 98?), T. Vibius Varus (İ.S. 133?), P. Pactumeius P. Clemens (İ.S. 137139), C. Etrilius Regillus Laberius Priscus, M. Cassius Apronianus (İ.S. 180?), Q.
Venidius Rufus Marius Maximus, Antonius …lius (İ.S. 198?), Flavius Ulpianus (İ.S.
202), Antonius Balbus, Ostorius ?, M. Domitius Valerianus, C. Mevius Donatus
Junianus, A. Voconius Zeno, Petronius Faustinius, …isus?, Caecilius Arellianus.
Dolayısıyla bu tarihten itibaren Kilikia Eyaleti, hem imparator hem de praetor eyaleti
olmuştu446.
III. 5. Vali Yardımcıları
Eyalete atanacak valinin yanında kendisine belirli konularda yardımcı olacak
görevliler atanırdı. Cumhuriyet döneminde bu yardımcıların sayısı ikisi legatus, biri
quaestor olmak üzere üçtü. Ayrıca hizmetçiler, ulaklar, yazıcılar ve muhafızlar da vali
439
Legatus olarak Syria Eyaleti’ne atanmıştı. Onun döneminde Syria Parthların istilasına uğradı. Parthlar,
Decidius Saxa’yı Syria’dan sürdüler ve Kilikia’da ele geçirilen Saxa burada öldürüldü.
440
M. Antonius’un legatuslarından olan P. Ventidius Bassus, Labienus ve Parthları yenerek Syria’yı
yeniden Roma egemenliği altına aldı.
441
M. Antonius tarafından Syria ve Kilikia’ya vali olarak atandı. Kudüs’ü ele geçirdi ve Herod’u kral ilan
etti. Daha sonra imperator unvanını aldı ve bir zafer töreni kutladı.
442
İ.Ö. 36 yılı boyunca M. Antonius doğuda başkomutan ve yöneticiydi. Bu dönemin ardından L.
Munacius Plancus legatus olarak atandı.
443
Doğu sınırında M. Antonius’un komutanlarından biriydi.
444
KAYA 2005, 23,24.
445
Bkz. MAGIE 1950, 1596.
446
KAYA 2005, 24-25 vd.
98
yardımcılarındandı. Bununla birlikte vali, kendisine refakat edecek bir grup insanı,
kendisi belirleme hakkına sahipti.
Quaestorler, eyalet dâhilinde mali işlerden ve vergi denetimlerinden
sorumluydular. Quaestor’un, eyalet valisinin yanında bulunan diğer görevlilerden farkı
hem Roma vatandaşı olması hem de magistrat olmasıydı. Eyalete atanacak quaestor
halk tarafından seçilir ve görevine senato tarafından atanırdı. Vali, eyalet yönetiminde
kendisine yardımcı olacak quaestor’u seçme konusunda söz hakkına sahip değildi.
Eyalet genelinde quaestor’un imperium’u valinin imperium’undan bağımsız olmakla
birlikte, valinin imperium’unun altındaydı. Eyalet valisinin görevinin sona ermesiyle
kendisine yardım etmek üzere görevlendirilen quaestor’un da görevi sona ermekteydi.
Quaestor, eyalette hizmet verdiği sürede, sorumlu olduğu mali işlerin hesabını Roma
hazinesine vermek durumundaydı. İ.Ö. 59 yılında Lex Iulia adlı yasanın çıkarılmasının
ardından, eyaletlerde görev yapan quaestor’lara hesaplarından birer kopyayı da eyaletin
iki büyük kentinde bırakma zorunluluğu getirilmişti447.
Eyalet valisinin yanında çoğunlukla senator olan kişiler arasından seçilen
legatus’lar bulunmaktaydı. Bu kişiler genellikle askeri yönü güçlü olan kişiler arasından
seçilir ve valiye bu doğrultuda yardımcı olmakla görevlendirilirlerdi. Eyalet valisinin
emrindeki legatus’ların tam olarak kaç kişi oldukları net değildi. Bu kişilerin görevi
valiye, askeri sorumlulukları dışında kalan alanlarda, yardım etmekti. Bu görev alanının
başında adli işler gelmekteydi448.
Eyalete gönderilecek olan legatus’ları da senato atardı. Senatonun bu kişileri
atarken eyalet valilerine danıştıklarına dair kesin bir bilgi söz konusu değilse de valiler
bu göreve ailelerinden ya da yakın çevrelerinden kişileri tercih ederlerdi449. Bu duruma
en iyi örnek İ.Ö. 51 tarihinde Kilikia Eyaleti’ne vali olarak atanan Marcus Tullius
Cicero’nun legatus’larından birinin kardeşi Quintus Cicero, diğerinin ise yine ailesinden
L. Tullius olmasıdır.
447
KAYA 2005, 25-26. RICHARDSON 1999, 580.
KAYA 2005, 265 vd.
449
KAYA 2005, 26. RICHARDSON 1999, 581.
448
99
Legatusların haricinde eyalet valisine apparitores adı verilen kişiler de eşlik
ederlerdi. Atamaları senato tarafından yapılmayan bu görevliler, bağlı oldukları
magistrat ya da promagistrata doğrudan hizmet eden kimselerdi. Bunların arasında
lictor ve scribae adı verilen kişiler quaestor’lere mali hesapları tutmada yardım etmekle
sorumluydular.
Senatonun etkisi olmadan eyalet valisinin yardımcılığını üstlenen diğer bir
grup ise cohors amicorum adı verilen kimselerdi. Bu kişilerin resmi bir görevi
olmamasına rağmen eyalette bulundukları sürede yaptıkları harcamalar, senatonun
temin ettiği bir ödenekten karşılanırdı. Cohors amicorum adını alan bu kişilerle birlikte
quaestor ve legatus’lar eyalet valisinin consilium’unu (=danışma kurulu) oluştururlardı.
Eyalet valisinin herhangi bir karar almadan önce diğerlerinin fikrini alması bakımından
önemli bir kurum olan consilium’un üyelerinden bu kişiler validen bağımsız hareket
yetkisine sahip değillerdi. Cicero, Verres’i bir consilium yokken yargıda bulunmakla ve
savunmayı dinlemeden kişiyi mahkûm etmekle suçlamıştı bu da consilium’a danışmanın
en azından bir teamül niteliğinde olduğunu göstermişti450.
Bu
görevlilerin
dışında
vergilerin
toplanmasını
sağlayan
societates
publicanorum adlı bir yapılanmadan da söz konusuydu. Birçok hissedardan oluşan bu
kurumlar, Roma adına herhangi bir kentin ya da eyaletin finansal yatırımlarından
sorumlu oluyorlardı. Bu mali işlerden bazıları su kemerleri yapmak, ordunun
ihtiyaçlarını karşılamak ve en önemlisi vergilerin toplanmasını sağlamaktı. Bu vergilere
imparatorluk genelinde toplanan gümrük vergileri ve doğu eyaletlerinden alınan onda
bir ürün vergisi de dâhildi451. Bir bölgede vergileri toplama yetkisini sağlayan
kontratlar, beş yıllık en iyi teklifi sunan şirket temsilcileriyle Roma’daki denetmenler
arasında yapılırdı. Dolayısıyla societates publicanorum adlı yapılanmanın temsilcileri
en az beş yıl boyunca o provincia’da kalırlardı452.
450
RICHARDSON 1999, 581-582. KAYA 2005, 265 vd.
RICHARDSON 1999, 584.
452
RICHARDSON 1999, 585.
451
100
İmparatorluk döneminde ise imparator eyaletlerinde vergileri imparator
tarafından atanan procurator’lar toplamakla sorumlu tutulmuştu. Bu nedenle bu
görevlilere procurator Augusti denilmekteydi453.
453
KAYA 2005, 26. STEVENSON 1989, 192.
101
SONUÇ
Uygarlık
merkezlerinin
kesişme
noktasındaki
Anadolu
yarımadasının
güneyinde yer alan Kilikia bölgesinin adı, İ.Ö. 13. yüzyıldan itibaren yazılı kaynaklarda
yer almaktadır. Hitit, Mısır, Asur ve Yunan kaynaklarında Kilikia adının geçmesi,
bölgenin ve bölge halkının en eski devirlerden itibaren etkinliğini ve önemini
göstermektedir. Ancak Kilikia adının menşei üzerine bu güne kadar yapılan
araştırmalar, bu adın kelime anlamıyla ilgili olarak farklı açıklamalarda bulunmuşlardır.
Bunun yanı sıra eski Yunan geleneğine uygun olarak Kilikia adının menşei üzerine bir
mitos da üretilmiştir. Bu mitosla Kilikia adı Zeus ve Poseidon’a dayandırılarak, kutsal
bir nitelik kazanmıştı. Ancak tüm bu çalışmalar öyle görülüyor ki Kilikia adının menşei
üzerine yapılacak çalışmalara bir son verecek yeterlilikte değildir.
Kilikia bölgesinin batısında Pamphylia, kuzeyinde Isauria, Lykonia ve
Kataonia, güneydoğusunda ise Syria bulunmaktaydı. Coğrafi farklılıklar nedeniyle
Ovalık ve Dağlık Kilikia olmak üzere sık sık iki ayrı bölüm adı olarak anılan Kilikia’nın
iki bölümünden ilki, bugünkü Çukurova diye olarak tabir edilen verimli arazilerden
meydana gelen Ovalık Kilikia ve ikincisi, yani Ovalık Kilikia’nın batısında kalan
kayalık alan ise Dağlık Kilikia olarak bilinmekteydi. Coğrafi yapıları itibariyle tamamen
birbirine zıt olan bu iki bölümden her biri kendine has zenginlikleri sebebiyle cazibe
merkezi olmuştu. Ovalık Kilikia pek çok tarımsal ürünün yetişmesine elverişli
topraklara sahipken, Dağlık Kilikia ise gemi yapımında kullanılan geniş sedir ormanları
ile zengindi. Kilikia’nın bu coğrafik özelliği, Roma Eyaleti Kilikia’nın kuruluşu ve
sınırlarını da sık değiştirecek ya da Roma’nın bu eyalete siyasi nedenle bakışında da
farklar olmasına neden olmuştur.
Tarihi boyunca pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmış olan Kilikia,
Hititler’den Hurriler’e, Asurlular’dan Persler’e, İskender’den Roma’ya pek çok devletin
hâkimiyetine girdi. Bu uygarlıkların egemenliğindeyken Kilikia çoğu kez yerel
hanedanlar tarafından yönetildi, ancak hiçbir zaman bağımsız bir krallık haline
gelemedi. Roma, Kilikya’yı egemenlik sahası içinde görmeye başladığından itibaren bu
102
yerli hanedanlarla zaman zaman işbirliği yaptı; onlardan Roma’ya bağımlı hükümdarlar
atadı ve bölgedeki Roma kontrolünü onlar sayesinde sağlamlaştırmaya çalıştı.
Kilikia’nın gerek ovalık gerekse de dağlık bölümde çok sayıda kent
kurulmuştu. Ekonomik faaliyetlerle doğru orantıda gelişen kentlerden büyük çoğunluğu
Roma hâkimiyetinden önce kurulmuştu. Roma özellikle Hellenistis dönemde artan
kentleşme sürecini yavaşlatmadı. Yeni kentler kurarak, Kilikia’daki kentleşmeyi teşvik
etti. Roma döneminde kurulan kentlerden bazıları, adlarını kurucularından aldılar.
İmparatorların ya da onların ait olduğu sülalelerin adlarına ithafen kurulan kentler inşa
edildi. Ayrıca Roma yeni kentler kurmakla birlikte, daha önce kurulmuş olan kentlerin
adını değiştirerek de bölgedeki iskân politikasını sürdürdü.
Yerleşim Birimleri ve Kentleşme başlığını taşıyan üçüncü bölümde gördük ki
Kilikia’da kurulan kentlerin her birinin ayrı bir mitosu ve ayrı bir kurucusu vardı.
Hemen her kent kendine ait sikke bastı. Basılan sikkeler üzerinde kurucuları olarak
kabul ettikleri kişileri ya da mitos kahramanını simgeleyen figürler ve kentin milat
olarak kabul ettiği tarih yer aldı.
Kilikia bölgesi’nin Roma’nın siyasal ilgi alanına girmesi, Roma’nın Anadolu
ile ilişkisinin başlangıcı kadar eski değil. Zira Roma’nın Anadolu ile ilişkisi İ.Ö. 3.
yüzyıla dayanmaktaydı. İ.Ö. 205 yılında Makedonya kralı Philippos ile imzalanan
Phoenike Antlaşması’nda Roma, kendisine Anadolu’dan müttefik buldu. Daha sonra
Ptolemaios krallığının Makedonya kralı ile Seleukos kralı III. Antiokhos arasında
paylaşılma ihtimaline karşı diplomasi yoluyla Anadolu’ya müdahale etti. Sonraki
dönemde Makedonya krallığını yenilgiye uğratan Roma, bu devletin Anadolu ile
ilişkisini kesti. İ.Ö. 2. yüzyıla gelindiğinde III. Antiokhos’un, Kilikia ve Lykia kıyı
kentlerini ele geçirmesi ile Yunanistan kentlerine dek ilerlemesi üzerine Roma savaş
ilan etti. Tarihe Magnesia ad Sipylos adıyla geçen bu savaşı Roma’nın kazanmasıyla
Batı Anadolu’da Roma hâkimiyetinden söz edilmeye başlandı. Bu gelişmeleri takiben
İ.Ö. 189 Apameia Savaşı ile Halys (=Kızılırmak) ırmağının batısında kalan bölüm
tamamen Seleukos kralının elinden çıkmıştı. Burada bulunan Pergamon krallığı da
103
Roma’nın müttefiklerinden biriydi. Zira bu müttefik ülke, İ.Ö. 133 yılında Pergamon
kralının vasiyeti üzerine Roma topraklarına katıldı. Böylece Roma ilk kez Anadolu’da
toprak elde etmiş oluyordu. Roma bu toprakları Asia Eyaleti olarak düzenledi ve
böylece Anadolu’daki ilk Roma eyaleti kurulmuş oldu.
Asia Eyaleti’nin kuruluşuna dek Roma’nın Anadolu politikası toprak
kazanmak üzerine kurulu olmamıştır, ancak yine de fırsatları değerlendiren Roma, gerek
diplomasi yoluyla gerekse de askeri yollarla siyasi sorunlardan kazanç sağlamayı
bilmiştir. Kilikia’nın Roma siyasal ilgi alana girmesi Roma’nın bu pragmatik yaklaşımı
sonucunda gerçekleşti. Ancak Kilikia Eyaleti’nin kuruluş aşaması Asia Eyaleti’nın
kuruluş sürecinden daha farklı olmuştur. İlkinde veraset yoluyla toprak kazanan Roma,
ikincisinde ciddi bir sorunu halletmek üzere askeri ve idari bir birim oluşturma gereği
duymuştur. Sorunun kaynağı ise korsanlardır.
Korsanlar, uygarlık tarihinin her devrinde denizciliğin merkezi olan
Akdeniz’de ortaya çıktı. Akdeniz’i çevreleyen coğrafi yapıların elverişliliği, toplumların
geçim sıkıntısı ve siyasi otoritelerin tutumları nedeniyle korsanlar burada etkili oldular.
Özellikle Doğu Akdeniz ve güney Anadolu kıyıları korsanların yuvası haline geldi.
Kilikia ve Pamphylia’nın dağlık arazileri ve sayısız koyları korsanların işini
kolaylaştırıyordu. Bölgedeki devletleri ciddi şekilde tehdit eden bu tehlike, krallıkların
meseleye eğilmemesi nedeniyle daha da büyüdü ve tamamen ortadan kaldırılması
mümkün olmadı.
Kilikia’da mevzilenen korsanlar İ.Ö. 5. yüzyıldan itibaren varlıklarını
koruyorlardı. Bunda Dağlık Kilikia bölümünün onlara pek çok bakımdan olanak
sağlayan coğrafyası birinci dereceden etkiliydi. Siyasi otoritenin zayıf olması da bu
tehdidin önüne geçilmesini engelledi. Hatta devletlerarasındaki çatışmalarda saf tutan
korsanlar, bunun karşılığında kazanç elde etmeyi dahi başardılar.
Başlıca geçim kaynakları köle ticareti ve yağmacılık olan korsanlar, ilk
başlarda Romalıların tepkisini çekmek yerine onlarla ticari ilişkiler kurdular. Romalı
104
zenginlerin ve büyük çiftlik sahiplerinin köle ihtiyacını, Delos adasını alışveriş merkezi
olarak belirleyen korsanlar karşıladı. Bu sebeple Roma korsanların faaliyetlerine ilkin
göz yumdu. Ancak İ.Ö. II. yüzyılın sonlarına doğru bu durum Roma’nın aleyhine
gelişmeye başladı. Bunun üzerine Roma duruma ilk kez el koymaya karar verdi.
Scipio Aemilianus başkanlığındaki elçiler kurulu aracılığıyla duruma müdahale
edildi, ancak bu adım sorunun çözülmesi adına son derece yetersizdi. Muhtemelen
Roma, korsanlık tehdidinin önemini ve büyüklüğünü yeterince kavrayamamıştı. Ancak
Roma’nın doğusunda yaşanacak başka gelişmeler korsanlık faaliyetlerinin ne denli
tehlikeli olduğunu Roma’ya gösterecekti.
Kilikia ve Pamphylia’da mevzilenen korsanların dışında Anadolu’da ortaya
çıkan Mithridates tehlikesi, Roma’nın gözlerini bölgeye çevirmesine neden oldu.
Özellikle de Mithridates ile korsanların Roma’ya karşı işbirliği yapması, Roma’nın
meseleye yaklaşımını değiştirdi ve Kilikia bölgesi İ.Ö. 102 yılında Marcus Antonius’a
provincia olarak verildi. Bu ilk askeri adımın başarısızlığa uğraması Roma’nın bir
diplomatik yollarla soruna yaklaşmasına sebep oldu. İ.Ö. 100 yılında bir yasa
yayınlayan Roma senatosu, bölgedeki yöneticilerin ve krallıkların dikkatini korsan
meselesine çekmeye çalıştı. Krallıklardan bu tehlikeye karşı duyarlı olmaları, önlem
almaları istendi; aksi halde uygulanacak yaptırımlardan bahsedildi. Ancak bu yasa da
korsan sorununun çözümü için yetersiz kalmıştı.
Bu yasanın ardından bir süre beklemeyi tercih eden Roma, İ.Ö. 90’lı yılların
başında Sulla’yı Kilikia’ya gönderdi. Bölgeye atanan Sulla, Mithridates tehlikesini
bertaraf etti ancak Kilikia’daki korsanlara yönelik bir girişimde bulunmadı. Ondan
sonra göreve gelen Murena döneminde ise Kybira alındı ve Kilikia Eyaleti sınırlarına
dâhil edildi. Eyaletin sınırlarının genişlemesi dışında o da korsanların faaliyetlerine
engel olamadı. Ayrıca bu dönemde Mithridates’in korsanlarla işbirliğinden rahatsızlığı
artan Roma, Anadolu’da sürekli bir otorite merkezi oluşturmaya karar verdi. Bu
doğrultuda provincia olarak yöneticilere verilen Kilikia bölgesi gerçek anlamda bir
eyalet haline geldi ve bu eyaletin bilinen ilk valisi de Gn. Dolabella oldu.
105
Dolabella döneminde eyalet tarihine damgası vuran kişi, onun legatus’u Verres
oldu. Verres’in sahtekârlıkları ve hırsızlıkları dışında eyalette ciddi bir gelişme
yaşanmadı. Ancak bu dönemin ardından Servilius Vatia Isauricus’un valiliği süresince
korsanlara karşı büyük başarılar elde edildi ve eyalet sınırları genişledi. Ancak Servilius
Isauricus’un başarılı askeri seferleri bile korsanları durdurmaya yetmedi. Isauricus gibi
başarılı bir valinin ardından Mithridates Savaşları’nın sonuncusu esnasında eyalete
valiler atansa da hiç biri korsanlara yönelik ciddi atılımlar yapamadı. Nihayet Roma
korsanlara olan yaklaşımını daha da sertleştirdi ve bu sorunu halletmek üzere bölgeye
Pompeius’u gönderdi. Oldukça geniş yetkilerle donatılan Pompeius korsanlara karşı
önemli başarılar kazandı ve Kilikia ile birlikte Anadolu’nun pek çok yerinde
düzenlemeler yaptı.
Pompeius dönemi Kilikia Eyaleti bakımından oldukça önemliydi, çünkü ilk
kez bu dönemde eyalet adını aldığı coğrafyayı kapsadı. Daha sonra eyaletin sınırları
Pamphylia’ya dek uzandı; Kıbrıs adası ve Anadolu’nun üç önemli conventus’u olan
Laodikeia (Goncalı), Synnada (Şuhut) ile Apameia (Dinar) Kilikia’ya katıldı. Böylece
Kilikia Eyaleti en geniş sınırlara ulaşmış oldu. Eyaletin sınırlarının genişlediği bu
dönemde atanan valiler bölgenin hassasiyetini kavrayabilecek, vasıflı kişiler değildi ve
dolayısıyla korsanlara ya da eyaletin başka sorunlarına yönelik çözüm arayışları söz
konusu olmadı. Bu durum İ.Ö. 51 yılında eyalete atanan Cicero dönemine dek devam
etti. Cicero’nun Kilikia Eyalet valisi olmasıyla birlikte başta ekonomik ve adli işler
olmak üzere, eyalette iyileşmeler görülmeye başlandı. Aynı zamanda Cicero, Kilikia’nın
dağlık bölümündeki vahşi kabileleri etkisiz hale getirdi ve bu bölgeleri de eyalet
sınırlarına kattı. Ancak Cicero’nun görev süresinin sona ermesiyle eyalette söz konusu
olan olumlu gelişmeler sona erdi ve eyalet toprakları küçülmeye başladı. Bu daralmanın
ilk habercisi ise Asia Eyaleti’nden ayrılıp Kilikia Eyaleti’ne bağlanan üç conventus’un
yeniden Asia Eyaleti’ne bağlanmasıydı. Ancak yine de eyalet Roma açısından önemini
kaybetmiş değildi.
Kilikia Eyaleti, Pompeius ile Caesar arasındaki mücadelede Caesar’a ev
sahipliği yaptı. Caesar eyalette birtakım düzenlemeler yaptı ve yeni bir vali atadı. Ancak
106
onun ölümünün ardından Kilikia Eyaleti’ndeki parçalanma süreci hızlandı. Kıbrıs adası
Mısır kraliçesi Kleopatra’ya verilirken, Ovalık Kilikia bölümü Syria Eyaleti’ne
bağlandı.
Caesar’ın öldürülmesinin ardından ülkede yaşanan iç savaş döneminde Roma
topraklarının yönetimi Marcus Antonius, Octavianus ve Lepidus arasında paylaştırıldı.
Bu paylaşım doğrultusunda Kilikia Eyaleti’nin de dâhil olduğu imparatorluğun doğusu
M. Antonius’a bırakıldı.
M. Antonius’un bölgede hâkim olduğu dönemde Kilikia Eyaleti’nin
parçalanma süreci tamamlandı. Eyalet toprakları Galatia kralı, Pontos kralı, Mısır
kraliçesi ve yerel hanedanlar arasında paylaştırıldı. Bu tarihten Vespasianus dönemine
dek Kilikia Eyaleti’nin bütünlüğünden bahsetmek mümkün olmayacaktı.
Tarihler İ.Ö. 31 yılını gösterdiğinde Lepidus’u saf dışı bırakan Octavianus ile
Marcus Antonius arasında iç savaş başladı. Roma Cumhuriyet döneminin bu son iç
savaşı, Roma’nın yeni egemenini belirleyecekti. Nitekim savaştan zaferle ayrılan
Octavianus artık Roma’nın tek adamı haline geldi ve böylece Principatus devri
başlamış oldu.
Augustus adını alan Octavianus döneminde yapılan idari değişiklikler
neticesinde eyaletler senato ve imparator eyaletleri olmak üzere ikiye ayrıldı. Augustus
stratejik önemi olan eyaletleri kendi yönetimine almıştı ki Kilikia da bunlardan
birisiydi. Onun Kilikia’daki düzenlemelerinin başında Ovalık Kilikia’yı Syria
Eyaleti’ne bağlaması geliyordu. Dağlık Kilikia ile Isauria bölümlerinin ise Galatia kralı
Amyntas’a bırakıldı. Böylece Augustus döneminde Kilikia Eyaleti tamamen başka
eyalet ya da krallıkların inisiyatifine bırakıldı ve eski önemini kaybetti.
Augustus’un ardından Tiberius zamanında da parçalanmışlığı devam eden
Kilikia Eyaleti, Gaius döneminde çeşitli değişikliklere sahne oldu. Kilikia’nın doğusu
107
ve batısı IV. Antiokhos’a bırakıldı. IV. Antiokhos’un bölgedeki hâkimiyeti imparator
Claudius döneminde de devam etti.
Kilikia için asıl dönüm noktası İ.S. 70–79 tarihleri arasında hüküm süren
Vespasianus dönemi oldu. Vespasianus yaptığı düzenlemelerle Kilikia’nın dağlık
kesimini Roma sınırları içine kattı. Syria Eyaleti’ne bağlanmış olan Ovalık Kilikia ise
Dağlık Kilikia ile birleştirildi ve böylece Kilikia Eyaleti yeniden adını aldığı coğrafyaya
sahip oldu. Yeniden kurulan eyaletin başkenti Tarsos oldu.
Kilikia Eyaleti bir diğer önemli gelişmeyi de imparator Antonius Pius
döneminde yaşadı. Antonius Pius Lykaonia ve Isauria ile Kilikia Eyaleti’ni birleştirdi ve
Kilikia imparator Diocletianus dönemine kadar, Tres Eparkhia (=Üç Eyalet) adı verilen
yapılanmada yer aldı.
İdari anlamda yaşanan değişiklikler Kilikia’nın öneminden bir şey
kaybettirmedi. İmparator Pertinaks’ın ardından yeni Roma imparatoru olma yarışına
giren Pannonia valisi Septimius Severus ile Syria valisi Pescennius Niger’in kaderi
Kilikia’da belirlendi. Yeni Roma imparatoru olmak isteyen iki tarafın Issos’ta
karşılaştığı savaşı Septimius Severus kazandı ve imparator oldu. İskender’in Pers kralını
yendiği yer bu kez Severus’a zafer getirmişti. Yeni Roma imparatoru kendisine başarıyı
getiren coğrafyanın önemini kavramakta gecikmedi ve Kilikia bu tarihten itibaren kara
ve deniz sevkıyatının yapıldığı önemli bir merkez haline geldi.
İ.S. 3. yüzyılda Roma’nın pek çok kez doğu sınırında mücadele ettiği
Parthların yerini Sasaniler aldı. Kendisini Pers kralının varisi ilan eden Sasani kralı
Roma’nın doğusundan Anadolu’ya doğru ilerledi ve pek çok bölgeyi istila etti. Kilikia
da bu istilalardan payına düşeni aldı. Ovalık Kilikia tamamen Sasani hâkimiyetine
geçerken, Dağlık Kilikia’daki pek çok kent de bu istilaya maruz kaldı. Kilikia’daki
kentler Sasani istilasından kendi direnişleri ve Roma’nın desteğiyle kurtuldularsa da
büyük oranda tahrip oldular.
108
İ.S. 3. yüzyılın sonlarında başa geçen imparator Diocletianus, ülke genelindeki
tahribatın yol açtığı düzensizliğe son vermek amacıyla yeni yapılanmalar oluşturdu.
Eyaletleri küçük parçalara ayırarak 12 dioicesis’e böldü ve her birinin başına bir sivil
bir de askeri yetkili atadı. Kilikia Eyaleti de bu yapılanmanın bir parçası olarak Bizans
döneminde de varlığını korudu.
Kilikia’daki Roma yönetimi, Roma eyalet sisteminin dışında bir yönetim
değildi. Diğer pek çok Roma eyaletinde olduğu gibi Roma, Kilikia ile de ilkin bir
promagistratın görev eylem alanı olarak ilgilendi. Bu ilginin temelinde korsanlar sorunu
vardı. Roma bu sorunu sürekli ve her yıl atayacağı bir valilerinin eyaleti olarak
görünceye kadar ciddi bir şekilde sonlandırmadı. Pompeius’a korsanlarla savaşmak
üzere verilen olağan üstü yetki, soruna artık ciddi olarak el koymak istemsinin gereğiydi
ve bu tarihten itibaren Kilikia Eyaleti, bir magistratın görev eylem alanı olan provincia
olmaktan çıkarıldı ve düzenli tayin edilen valilerin provincia’sı yani eyalet yapıldı.
Pompeis’tan sonra Kilikia’ya tayin edilen valilerin çoğunun adı bize kadar ulaştı. Ancak
onların yardımcıları, yani legatuslar ve quaestorler ise birkaç istisna ile hala bilinmiyor.
Eyalet velilerinin iki önemli görevi vardı. Bunlardan birisi eyaleti iç ve dış
tehditten koruma, yani askeriydi. İkincisi adliydi. İlkiyle ilgili yeterli bilgi mevcuttur.
Özellikle Parth tehdidine karşı bu tehdidin olduğu zamanlarda, Cicero örneğinde olduğu
gibi, valiler üzerlerine düşen görevleri yaptılar. Ancak ikincisi hakkında çok fazla bilgi
sahibi değiliz. En azından Cicero’nun Asia Eyaleti’nin üç conventus’unun Kilikia
Eyaleti sınırları içinde bulunduğu zamanda, bu conventus’larda adli işlerle ilgilendiği
bilinmektedir. Öte yandan iç savaşlar döneminde valilerin bu görevlerini düzenli olarak
sürdürmüş olduklarını düşünmek zordur. Roma yönetimini eyalette icra edeceği bir
diğer önemli görev ise vergilerin toplanmasıydı. Hiç kuşkusuz bu görev de olabildiğince
ihmal edilmedi. Valiyle birlikte eyalete tayin edilen quaestorler, vergileri topladılar.
Ancak quaestorlerin vergileri nasıl topladığı da ne yazık ki kesin olarak belli değil.
Ancak eyalet vergilerini ya doğrudan quaestorler topladılar ya da kentler bu vergiyi
toplayıp quaestore teslim ettiler. Diğer vergilerle ise, hiç kuşkusuz publicani denilen
vergi mültezimleri ilgilendiler. Ancak onların bu vergileri düzenli olarak toplayıp
109
toplamadıkları ya da onların vergileri toplarken karşılaştıkları zorluklar ya da
istismarları konusunda da henüz yeterli bilgi mevcut değildir. İmparatorluk döneminde
ise Kilikia, Roma yönetimi bakımından önemsenmedi. Ancak Suriye eyaletinin bir
parçası olarak Kilikia hala vergi acısından önemliydi. Ancak vergilendirme sisteminin
Kilikia’daki ayrıntılarını bize sunacak yeterli belge ve bilgi mevcut değildir.
Kilikia, gerek bağımsız Hellen kentleri döneminde gerekse de Roma
hâkimiyeti döneminde zaman zaman önem kazanıp öne çıkmış, zaman zaman da kendi
kabuğuna çekilip gelişmeleri uzaktan seyretmiştir. Ancak her ne olursa olsun coğrafi
yapısı, etnik çeşitliliği ve stratejik önemi onu, tarihin her devrinde bir kilit noktası
yapmış ve günümüze dek etkinliğini korumasını sağlamıştır.
110
BİBLİYOGRAFYA VE KISALTMALAR
AJA
American Journal of Archaeology. 1958.
AJP
The American Journal of Philology. JHUP 1922.
AKŞİT 1985
O. AKŞİT, Roma İmparatorluk Tarihi, İstanbul 1985.
AKURGAL 1999
E. AKURGAL, Anadolu Kültür Tarihi, Ankara 1999.
ALBRIGHT 1922
W. F. ALBRIGHT, “The Origin of the Name Cilicia”. AJP 43/2
(1922), 166–167.
ANDERSON 1989
J. G. C. ANDERSON, “The Eastern Frontier under Augustus”.
CAH X, 239–282.
Appianos
Appianos, Historia Romana. Ed. H. White (Loeb), London 1955.
Arrianos
F. Arrianos, İskender’in Anabasisi. (Çev. Hayrullah Örs), İstanbul
1975.
ARSLAN 2001
N. ARSLAN, “Kilikia Bölgesindeki Grek Kolonizasyonu”. Olba
(2001), 1-17.
AYDIN 2005
A. AYDIN, “Mersin-Silifke Sömek Köyü Kiliseleri Yüzey
Araştırması”. 22. Araştırma Sonuçları Toplantısı, I. (Konya 24-28
Mayıs 2004), Ankara 2005, 85-100.
BARNETT 1953
R. D. BARNETT, “Mopsos”. JHS 73 (1953), 140–143.
BARRETT 1990
A. BARRETT, “Claudius, Gaius and the Client Kings”. CQNs
40/1 (1990), 248–286.
BEAN 1999
G. E. BEAN, Eskiçağ’da Güney Kıyılar. (Çev. İnci DelemenSedef Çokay), İstanbul 1999.
BENT 1890
J. T. BENT, “Cilician Symbols”. CR 4/7 (1890), 321–322.
BING 1971
J. D. BING, “Tarsus: A Forgotten Colony of Lindos”. JNES 30/2
(1971), 99–109.
BOYCE 1958
A. BOYCE, “The Harbor of Pompeiopolis”. AJA 62/1 (1958), 6778.
BROUGHTON 1946 T. R. S. BROUGHTON, “Notes on Roman Magistrates. I. The
Command of M. Antonius in Cilicia. II. Lucullus’ Comission and
Pompey’s Acta”. TPAPA 77 (1946), 35–43.
111
BROUGHTON 1952 T.R.S. BROUGHTON, The Magistrates of the Roman Republic IIII. Haveford 1952–1953.
CAH
The Cambridge Ancient History. (ed. J. B. Bury & S. A. Cook) IXII. Cambridge.
Cassius Dio, Rhomaika
Cassius Dio, Rhomaika. Ed. E. Cary (Loeb), London
1954.
CHARLESWORTH 1989
M. P. CHARLESWORTH, “Gaius and Claudius”. CAH X
(1989), 653–701.
Cicero, Verres
M. T. Cicero, The Verine Orations I: Against Caecilus. Against
Verres, I; II 1-2. Ed. L. H. G. Greenwood (Loeb), 1928.
CQNS
The Classical Quaeterly New Series.
CR
The Classical Review.
ÇAPAR 1995
Ö. ÇAPAR, “Roma’nın Asia Eyaleti’nde Conventus (Dioicesis)
Sistemi”. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi 37/1-2 (1995),
731-755.
DURUGÖNÜL 1998 S. DURUGÖNÜL, “Seleukosların Olba Territorium’daki
“Akkulturation” Süreci Üzerine Düşünceler”. Olba (1998), 67-76.
DURUGÖNÜL 1999 S. DURUGÖNÜL, “Nagidos ÜzerineDüşünceler”. Olba I. (1999),
67–78.
ERTEKİN 2005
E. ERTEKİN, “İlkçağ’da Tarsus Ketencileri ve Ketenleri”. Olba
(2005), 155–175.
FREEMAN 2003
C. FREEMAN, Mısır, Yunan ve Roma Antik Akdeniz
Uygarlıkları. Ankara 2003.
GR
Geographical Review.
HASSAL-CRAWFORD 1974
M. HASSAL-M. CRAWFORD-J. REYNOLDS,
“Rome and the Eastern Provinces at the End of the
Second Century B.C.”. JRS 64 (1974), 195–220.
Herodotos
Herodotos, Herodot Tarihi. (Çev. Müntekim Ökmen),
İstanbul 1973.
112
Homeros, Odysseia
Homeros, Odysseia. (Çev. A. Erhat-A. Kadir), İstanbul
2002.
HOPWOOD 1999
K. HOPWOOD, “Rough Cilicia in the Third Century
A.D.”. XII. Türk Tarih Kongresi I, (12–16 Eylül 1994),
Ankara 1999, 217–225.
HUNTER 1913
L. W. HUNTER, “Cicero’s Journey to the Province of
Cilicia”. JRS 3 (1913), 73–97.
JHS
Journal of Hellenic Studies.
JNES
Journal of Near Eastern Studies.
JONES 1937
A. H. M. JONES, The Cities of the Eastern Roman
Provinces. Oxford 1937.
JONES 1926
H. S. JONES, “A Roman Law Concerning Piracy”. JRS 16
(1926), 155–173.
JRS
Journal of Roman Studies.
KAYA 1996
M. A. KAYA, “III. Makedonya Savaşı’na Kadar
Roma’nın Anadolu Politikası”. TİD XI (1996), 211–232.
KAYA 1998
M. A. KAYA, “Anadolu’da Roma Egemenliği ve
Pompeius’un Siyasal Düzenlemeleri”. TİD XIII (1998),
163–173.
KAYA 2001
M. A KAYA, “Roma Eyaleti Asia’nın Aşağı Büyük
Menderes Havzasındaki mahkeme Bölgeleri”. Şurada:
Birinci Uluslar arası Aşağı Menderes Havzası, Tarih,
Arkeoloji ve Sanat Tarihi Sempozyumu, Söke 2001, 1–8.
KAYA 2005a
M. A. KAYA, Anadolu’daki Galatlar ve Galatya Tarihi.
İzmir 2005.
KAYA 2005b
M. A. KAYA, “Anadolu’da Roma Eyaletleri: Sınırlar ve
Roma Yönetimi”. TAD XXIV (2005), 11–30.
KAYA 2006
M. A. KAYA, Romanın Afrikalı İmparatoru Septimius
Severus. İstanbul 2006.
Ksenophon
Ksenophon, Onbinlerin Dönüşü. (Çev. Tanju Gökçöl),
İstanbul 1998.
113
LEVICK 1967
B. LEVICK, Roman Colonies in Southern Asia Minor.
Oxford 1967.
LLOYD 1998
S. LLOYD, Türkiye’nin Tarihi Bir Gezginin Gözüyle
Anadolu Uygarlıkları. (Çev. Ender Varinlioğlu), Ankara
1998.
MAMA
Monumenta Asiae Minoris Antiqua I-IX (Ed. W. M. Calder),
London 1931.
MACURDY 1936
G. H. MACURDY, “Iotape”. JRS 26 (1936), 40–42.
MAGIE1950
D. MAGIE, Roman Rule in Asia Minor to the End of Third
Century after Christ I-II, Princeton 1950.
MILLAR 1966
F. MILLAR, “The Emperor, the Senate and the Province”.
JRS 56 (1966), 156–166.
ORMEROD 1922
H. A. ORMEROD, “The Campaigns of Servilius Isauricus
Against the Pirates”. JRS 12 (1922), 35–56.
PUSTU 2006
Y. PUSTU, Küreselleşme Sürecinde Kent “Antik Site’den
Dünya Kentine”. Sayıştay Dergisi 60 (2006), 129–151.
RAMSAY 1960
W. M. RAMSAY, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası. (Çev.
Mihri Pektaş), İstanbul 1960.
RAMSAY 2000
W. M. RAMSAY, Tarsus. Aziz Pavlus’un Kenti. (Çev.
Levent Zoroğlu), Ankara 2000.
RAUH 2003
N. K. RAUH, Merchants, Sailors and Pirates in the
Roman World. Tempus 2003.
RE
Paulys Realencyclopadie der classischen
Altertumswissenchaft. Neue Bearb. unter Mitwirkung
zahlreicher Fachgenossen hrsg. von G. Wissowa. Stuttgart.
RICH-WALLACE 2000
J. RICH-A. WALLACE-HADRILL, Antik Dünyada Kırsal
ve Kent. (Çev. Lale Özgenel), İstanbul 2000.
RICHARDSON 1999
J. RICHARDSON, “The Administration of the Empire”.
CAH IX. (2. Edit), 1999, 564–598
RUGE 1921
W. RUGE, “Kilikia”. RE VII/I Stuttgart (1921), 386–390.
114
RUGE 1921
W. RUGE, “Kilix”. RE VII//I Stuttgart (1921), 390–391.
SAYAR 1999a
M. H. SAYAR, “Antik Kilikya’da Şehirleşme”. XII. Türk
Tarih Kongresi I. (12–16 Eylül 1994), Ankara 1999, 193–216.
SAYAR 1999b
M. H. SAYAR, “Kilikya’da Tanrılar ve Kültler”. Olba I.
(1999), 131–154.
SAYCE 1923
A. H. SAYCE, “The Early Geography South-Eastern Asia
Minor”. JHS 43 (1923), 44–49.
SEMPLE 1916
E. C. SEMPLE, “Pirate Coasts of Mediterranean Sea”. GR
2/2 (1916), 137–151.
SHERWIN-WHITE 1976 A. N. SHERWIN-WHITE, “Rome, Pamphylia and Cilicia
133–70 B.C.” JRS 66 (1976), 1–14.
SHERWIN-WHITE 1999 A. N. SHERWIN-WHITE, “Lucullus, Pompey and the East”.
CAH IX. (1999), 229–271.
SMITH 1890
C. SMITH, “The Site of Olba in Cilicia”. CR 4/14 (1890), 185–
186.
SOUTHERN 2002
P. SOUTHERN, Pompey The Great. Tempus 2002.
STARK 1958
F. STARK, Alexander’s Path from Caria to Cilicia. London
1958.
STEVENSON 1989
G. H. STEVENSON, “The Imperial Administration”. CAH X
(1989),182–216.
Strabon
Strabon, Antik Anadolu Coğrafyası. (Çev. Adnan Pekman),
İstanbul 2000.
SYME 1979
R. SYME, Roman Papers I-II. (Ed. E. Badian), Oxford 1979.
ŞAHİN 2001
N. ŞAHİN, Zeus’un Anadolu Kültleri. İstanbul 2001.
TAD
Tarih Araştırmaları Dergisi.
TARN-CHARLESWORTH 1989
W. W. TARN-M. P. CHARLESWORTH, “The
War of the East Against the West”. CAH X.
(1989), 66–110.
TARN-CHARLESWORTH 1989
W. W. TARN-M. P. CHARLESWORTH, “The
Triumvirs”. CAH X. (1989), 31–65.
115
TEKİN 1995
Thukydides
O. TEKİN, Eski Yunan Tarihi. İstanbul 1995.
Thukydides, Peloponnesoslular’la Atinalılar’ın Savaşı. (Çev.
Halil Demircioğlu), Ankara 1972.
TİD
Tarih İncelemeleri Dergisi.
TPAPA
Transaction and Proceedings of The American Philological
Association.
UMAR 2000
B. UMAR, Kilikia-Bir Tarihsel Coğrafya Araştırması ve Gezi
Rehberi. İstanbul 2000.
WISEMAN 1999
T. P. WISEMAN, “Caesar, Pompey and Rome 59-50B.C.” CAH
IX. (1999), 368–417.
ZOROĞLU-DURDURAN 2005
L. ZOROĞLU- S. S. DURDURAN- A. ERDİ- M.
TEKOCAK, Works on the Geographical
Information System (GIS) in the Ancient Town
Kelenderis in Turkey. 2005, 1–19.
116
Esra TOPDAL
Tel: 0 (232) 388 67 73
0 (505) 801 15 38
Adres: M. Kemal Cad. No:122/25
Bornova/İzmir
Doğum Tarihi :
Doğum Yeri :
Uyruğu
:
Medeni Hali
11/02/1980
Gaziantep
T.C.
:
Bekar
Eğitim Durumu :
2003 - .........
Ege Üniversitesi
Eskiçağ Tarihi Yüksek Lisans Programı
Celal Bayar Üniversitesi
Ortaöğretim Alan Öğretmenliği Tezsiz Yüksek Lisans Programı
Celal Bayar Üniversitesi
Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Lisans Eğitimi
İzmir Özel Türk Koleji
Ortaöğrenim
Ali Suavi İlköğretim Okulu
İlköğretim
2003 – 2005
1999 – 2003
1991 – 1998
1986 – 1981
Yabancı Diller
İngilizce
(İyi Seviyede)
:
Bilgisayar Bilgisi : * Microsoft Windows 95/98/NT
* Word – Excel
* Netsis
İlgilenilen Alanlar: Dekorasyon, mimari, seyahat
Etkinlikler
: *İzmir Özel Türk Koleji Mezunlar Derneği
TÜRKÇE ABSTRAKT
Kilikia, Roma’nın Asia Eyaleti’nden sonra Anadolu’da kurulan ikinci eyaletiydi.
Asia Eyaleti’nin kuruluşunun ardından Anadolu’da genişlemeye yönelik bir politika
izlemeyen Roma, Kilikia bölgesinde mevzilenen korsanlık tehlikesinin büyümesi üzerine
duruma el koydu. Önce diplomatik yollarla, sonuç alınmayınca da askeri yollarla korsan
tehdidi bertaraf edildi. Bölgede güvenliğin sürekliliği için de Kilikia bir Roma eyaleti haline
getirildi.
Kilikia Eyaleti, özellikle Cumhuriyet Dönemi’nde Roma’nın doğu seferlerinde askeri
ve stratejik bakımdan önem kazandı. İmparatorluk Dönemi’nde ise Kilikia Eyaleti eski
önemini yitirdi. Bu çalışmada Kilikia Eyaleti’nin geçirdiği tüm evreler ele alındı ve Roma’nın
bölgede uyguladığı askeri ve siyasi politikalar imparator Diocletianus dönemine kadar
değerlendirildi.
İNGİLİZCE ABSTRAKT
Cilicia, second province of Roman Republic in Asia Minor, is established after
province of Asia. At the beginning of the Roman policy in Asia Minor, namely Anatolia,
Romen ever intended to extend the boundaries of the territories. But according to the harmful
activities of the pirates, Roman Republic decided to deal with this great threat. In the first step
Rome tried to solve this problem by diplomatic relations but it did not work. Because of this
failure Rome consulted military precautions. After overwhelming the pirates, in order to
obtain the security of the region Rome founded Cilicia Provincia.
Province of Cilicia had granted both militaric and strategic importance especially in
the period of republic. With the imperial administration Cilicia lost its importance. With this
work I have tried to give information about the periods of the province and Roman policies
till the emperor Diocletianus.
Download