T.C. EGE ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ Tarih Bölümü Eskiçağ Tarihi Anabilim Dalı KİLİKİA EYALETİ: KENTLER VE ROMA YÖNETİMİ YÜKSEK LİSANS TEZİ Esra TOPDAL DANIŞMANI : Doç. Dr. Mehmet Ali KAYA İZMİR-2007 Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğüne sunduğum KİLİKİA EYALETİ: KENTLER VE ROMA YÖNETİMİ adlı yüksek lisans tezinin tarafımdan bilimsel, ahlak ve normlara uygun bir şekilde hazırlandığını, tezimde yararlandığım kaynakları bibliyografyada ve dipnotlarda gösterdiğimi onurumla doğrularım. Esra TOPDAL İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ…………………………………………………………………………………III KAYNAKLAR.………………………………………………………………………...IV GİRİŞ…………………………………………………………………………………….1 Kilikia Adının Menşei Üzerine…………………………………………………………..1 Kilikia Bölgesinin Coğrafi Konumu ve Sınırları………………………………………...2 Roma Hakimiyeti Öncesinde Kilikia………………………………………………….....4 I. BÖLÜM KILIKIA KENTLERİ I. 1. Kentleşme…..…………………………………………………….............................7 I. 2. Kilikia Kentleri………………..……………………………………………….........9 I. 2. 1. Korakesion….………………………………………………………………..10 I. 2. 2. Nagidos… …….……………………………………………………………...11 I. 2. 3. Kelenderis.………………….………………………………………………...11 I. 2. 4. Holmoi.....….……………………………………………................................13 I. 2. 5. Seleukeia ad Kalykadnos……..……...…………………...………………….13 I. 2. 6. Korykos………………....….………………………………………………...15 I. 2. 7. Elaiussa Sebaste ……………….…………………………………………….16 I. 2. 8. Olba …………………….…………………………........................................17 I. 2. 9. Prakana/Diokaisareia……...……………..…………………………………...20 I. 2. 10. Soloi/Pompeiopolis…..………….…………………………….....................21 I. 2. 11. Tarsos……...………………….……………………….……………………23 I. 2. 12. Mallos……………. ……………….…………………………......................28 I. 2. 13. Aigai..………………………………………..……………………………...29 I. 2. 14. Mopsuhestia/Misis……………....……………………….............................31 I. 2. 15. Anazarbos ………………………..……………………..………………….32 I. 2. 16. Hieropolis Kastabala …………..…………………………………………...34 I II. BÖLÜM KILIKIA: KORSANLAR VE ROMA II. 1. Kilikia Eyaleti’nin Kurulmasından Önce Roma ve Anadolu…...…...…………...36 II. 2. Korsanlar ve Kilikia………....………………………………….………………...38 II. 2. 1. Roma’nın Korsanlarla Mücadelesi: Başarısız Girişimler….……………….41 II. 2. 2. I. ve II. Mithridates Savaşları Sırasında Kilikia ve Korsanlar….….....…….46 II. 2. 3. Gn. Dolabella ve Kilikia………………………………………….………...49 II. 2. 4. Servilius Vatia Isauricus: Korsan Yuvalarının Çökertilmesi……..…..….....51 II. 2. 5. III. Mithridates Savaşı ve Kilikia………………….…………….…..……...54 II. 2. 6. Pompeius: Kilikia ve Akdeniz’in Korsanlardan Temizlenmesi……..……...55 II. 3. Kilikia Eyaleti: Kuruluş ve Sınırsal Büyüme……………………………………..59 II. 3. 1. Kuruluşu…..…...…………………………………………………………....59 II. 3. 2. Kilikia Eyaleti’nin Sınırlarının Genişletilmesi….………………………….61 II. 4. İç Savaşlar Sırasında Kilikia Eyaleti………..…………………………………….67 II. 4. 1. Pompeius-Caesar Savaşı……………….…………………………………...67 II. 4. 2. Caesar Sonrası Yaşanan İç Savaşlar Döneminde Kilikia Eyaleti…….….....70 II. 5. Augustus Döneminde Kilikia…………..………………..………………………..74 III. BÖLÜM PRINCIPATUS DÖNEMİ ve KILIKIA EYALETİ’NDE ROMA YÖNETİMİ III.1. Principatus Dönemi (İ.S 14-284)……………………….………………………...77 III.2. Roma’nın İ.S. 3. Yüzyıl Bunalımı Döneminde Kilikia….………………...……..87 III. 3. Roma Eyalet Sistemine Genel Bakış...…………………………………………..90 III. 4. Valiler……………………………………………………………………………96 III. 5. Vali Yardımcıları………………………………………………………………...98 SONUÇ………………………………………………………………………………..102 BİBLİYOGRAYFA VE KISALTMALAR…………………………………………...111 HARİTA………………………………………………………………………………….. RESİM……………………………………………………………………………………. II ÖNSÖZ Her bir coğrafi bölgesi farklı uygarlıklara kucak açan Anadolu yarımadasının güneyinde yer alan Kilikia; gerek coğrafi özellikleri gerekse de yeraltı ve doğal zenginlikleri sebebiyle en eski devirlerden itibaren pek çok kavmin dikkatini çekti ve yerleşime açıldı. Bölgede kentleşmenin başladığı Hellenistik dönemden itibaren Kilikia'da çok sayıda kent kuruldu. Bu kentler arasında bir birlik söz konusu olmadı ve bölgede güçlü bir merkezi devlet oluşturulamadı. Roma hâkimiyetine dek merkezi bir devletin yönetimine girmeyen Kilikia, Roma egemenliğiyle birlikte merkezden vali atanan bir eyalet haline getirildi. Roma'nın Asia Eyaleti dışında Anadolu'daki ikinci eyaleti olan Kilikia Eyaleti, Roma yönetimiyle birlikte hern siyasi hem ekonomik hem de güvenlik anlamında düzene kavuştu. Cumhuriyet döneminde pekçok kez Roma'nın Anadolu'daki ve hatta doğu Akdeniz egemenliği için önemli bir yeri olan Kilikia Eyaleti, imparatorluk döneminden itibaren önemini kaybetti. Bu çalışmada Kilikia Eyaleti'nin geçirdiği bu tarihî evreler ele alındı. Üç ana bölümden oluşan tezin giriş bölümünde Kilikia'nın coğrafî yapısına, kentleşmesine ve Roma dönemi öncesine yer verildi. Birinci bölüm, Kilikia kentlerine ayrıldı. İkinci bölümde Roma dönemi ve Roma'da yaşanan çalkantıların Kilikia'ya etkisi değerlendirildi. Son bölümde imparatorluk dönemi Kilikia Eyaleti ve idari yapılanması irdelendi. Eyaletin sınırsal değişiklikler ise ikinci ve üçüncü bölümde kronolojik değişim sırası dikkate alınarak tartışıldı. Başta yüksek lisans programına kabul edildiğim günden beri benden desteğini esirgemeyen değerli hocam Doç. Dr. Mehmet Ali Kaya'ya minnettarlığımı bildiririm. Ayrıca her konuda bana yardımcı olan hocam Doç. Dr, Süleyman Özkan'a, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Araştırma Görevlisi Ceren Ünal'a, yaşamım boyunca bana inanan aileme teşekkürü bir borç bilirim. Esra Topdal Temmuz 2007-İzmir III KAYNAKLAR “Kilikia Eyaleti: Sınırları, Yerleşim Birimleri ve Roma Yönetimi” konulu yüksek lisans tezi çalışmamla ilgili başvurduğum orijinal anlamda dört temel kaynak vardır. Bunlardan ilki antik edebi eserler, ikincisi yazıtlar, üçüncüsü nümizmatik kaynaklar ve dördüncüsü arkeolojik kazı ve araştırmalarının gün ışığına çıkardığı maddi kültür kalıntılarıdır. Bu kaynaklardan ilki yani antik edebi kaynaklar doğrudan Kilikia’yı anlatmamaktadır. Bu kaynaklar arasında Kilikia bölgesine dair en çok bilgi veren ve benim de çalışmamda en çok yararlandığım kaynak Strabon’un Geographika’sı oldu. Strabon: İ.Ö. 64 – İ.S. 19 yılları arasında yaşamış, Amaseialı (=Amasya) coğrafyacı ve tarihçidir. Strabon, tüm Akdeniz havzasında geziler yapmış ve 47 kitaptan oluşan Historia Hypomnemata (=Tarihsel Notlar) eserini yazmıştır ancak bu eserden günümüze birkaç fragman kalmıştır. Strabon’a asıl ün kazandıran ise, günümüze kadar ulaşan ve 17 kitaptan meydana gelen Geographika (=Coğrafya) adlı eseridir. Coğrafi bilgilerin yanı sıra tarihi, mitolojik ve tıbbi konulara yer veren eserin 12. – 14. kitaplarında Anadolu ile ilgili bilgiler yer anlatmaktadır. Flavius Arrianos: İ.Ö. 86 yılında Nikomedeia’da (= İzmit) doğmuş olan politikacı ve tarihçidir. Roma devletine senatör ve vali olarak hizmet eden Arrianos’un en önemli eseri, İskender’in Perslere karşı yaptığı seferi anlatan Aleksandru Anabasis (=İskender’in Anabasis’i)’dir. Bu yapıtının dışında Hindistan’ı konu alan Indike, Bithynia’yı ele alan Bithynika ve Parth tarihini anlatan Parthika adlı eserleri de vardır. Bununla birlikte o, savaş taktikleri hakkında yazmış olduğu Techne Taktike adlı el kitabını ve Alanların tarihini ele alan Alanika adlı eseri de kaleme almıştır. Cassius Dio Cocceianus: İ.S. 150-235 yılları arasında yaşamış olan ünlü politikacı ve tarihçi Cassius Dio, Nikaia’da (=İznik) doğmuştur. Babası senatör olan IV Cassius Dio, Roma’ya gittikten sonra, praetorluk, consulluk, ve eyalet valiliği gibi pek çok görevde yer almıştır. En önemli eseri 80 kitaptan oluşan Rhomaika (=Roma Tarihi)’dır. Bu eserden günümüze orijinal haliyle kalabilen bölümler İ.Ö. 68-10 yılları arasındaki olayları anlatan 36-54. kitaplardır. Eserin diğer bölümleri ise fragmanlar halinde kalmıştır. Herodotos: İ.Ö. 484-425 yılları arasında yaşamış olan ünlü tarihçi Halikarnassos’ta (=Bodrum) doğmuştur. Herodotos, Doğu Akdeniz’de yaptığı gezi sonucunda Historia (=Herodot Tarihi) adlı eseri yazmıştır. Eseri bugünkü tarih anlayışına yakın bir üslupla kaleme aldığından kendisine “Tarihin babası” denmiştir. Ancak Herodotos muhtemelen bu eseri tamamlayamamıştır. Historia, her birine İskenderiye bilginleri tarafından esin perileri Musa’ların adlarının verildiği dokuz kitaptan oluşmuştur ve İ.Ö. 492-449 Pers Savaşları’nı ele almıştır. Bu eserde Herodotos hem siyasal ve askeri bilgilere yer vermiş hem de Pers ve Hellen toplumlarının kültürel yapısına değinmiştir. Bununla birlikte onun Hellenlerle Persler arasındaki savaşları özgürlük ve esaret kavramlarını temel alarak değerlendirmesi, o döneme ışık tutması bakımından önemlidir. Thukydides: İ.Ö. 460-400 yılları arasında yaşamış, ünlü Trakyalı tarihçidir. Thukydides’in en önemli eseri “Peloponnesos Savaşı Tarihi’dir”. Bu eserin orijinal ismi yoktur. Sekiz kitaptan oluşan bu eser, Thukydides’in ölümüyle tamamlanamadan kalmıştır. Ksenophon “Hellen Tarihi” adlı eserini onun bıraktığı yerden başlayarak ele almıştır. Peloponnesoslularla Atinalıların savaşını konu alan eser, tarihsel monografyanın öncülüğünü yapmıştır. Modern tarih biliminin temellerini atan Thukydides kronolojiye özen göstermiş, olaylar arasındaki neden-sonuç ilişkisine önem vermiştir. Olayları askeri ve diplomatik yönleriyle değerlendiren Thukydides, bu eseriyle siyasal tarih yazımında da ilk örneği vermiştir. V Homeros: Doğum yılı ve yeri tam olarak bilinmese de muhtemelen Smyrna (=İzmir) doğumludur ve İ.Ö. 800-700 yıllarında yaşamıştır. En eski ozanlardan olan Homeros’un en önemli eserleri Ilias ve Odysseia destanlarıdır. Ilias destanında ünlü Troia Savaşı işlenmiştir. Odysseia’da ise Troia Savaşı’nın ardından Ithake kralı Odysseus’un ülkesine dönerken başına gelenler anlatılmıştır. Sözlü tradisyon yoluyla özellikle soylu insanlar tarafından korunmuş olan bu eserler, Yunan mitolojisini de ele almaktadır. Marcus Tullius Cicero: İ.Ö. 106-43 yılları arasında yaşamış ünlü hatip, düşünür ve politikacıdır. Roma’nın 100 km güneydoğusunda bulunan Arpinum kentinde doğmuştur. Roma’da avukatlık yapan Cicero, daha sonra praetorluk ve consulluk de yapmıştır. Bunun dışında oldukça zengin bir yazarlık geçmişi de vardır. Yazılarını üç ana başlık altında toplamak gerekirse; ilk olarak günümüze kadar ulaşan 58 adet söylev – Orationes - bulunmaktadır. İkincisi 780 kadarı günümüze ulaşmış olan mektuplarıdır ki bu mektuplar Latin edebiyatının oldukça değerli parçalarındandır. Son olarak ise eğitici olması bakımından önemli olan felsefi yazılarıdır. Appianos: İ.S. II. yüzyılda yaşamış olan Appianos, İskenderiye’de doğmuştur. Roma vatandaşlığını elde etmiş ve şövalye sınıfında yer alarak Roma’ya hizmet etmiştir. En önemli eseri Hellen dilinde yazdığı Rhomaika (=Roma Tarihi), 24 kitaptan oluşmaktadır. Eser Roma’nın egemenliği altındaki toplumları ve devletleri tek tek ele alması ve detaylı bilgi vermesi bakımından oldukça önemlidir. Ksenophon: İ.Ö. 430-355 yılları arasında yaşamış olan Atinalı yazardır. İ.Ö. 401 yılında Pers satrabı Kyros’un ordusunda paralı askerlik yapmış ancak Kyros öldürüldükten sonra onun ordusunda bulunan Yunanlıları ülkelerine geri götürmüştür. Daha sonra Sparta yanında savaştığından Atina’dan kovulmuş ve Sparta’da bir çiftlikte eserlerini yazmıştır. En önemli eseri Yunanlıları ülkelerine götürdüğü yolculuğu anlatan Anabasis (=Onbinlerin Dönüşü) olmuştur. VI Yazıtları, sikkeleri ve arkeolojik bulguları ise doğrudan değerlendirmeye yönelik bir çalışma yapmadık. Daha çok ikinci el günümüz araştırmacılarının kitap ve makalelerinden yararlandık. Bu eserlerin ve yazarlarının alfabetik listesini bibliyografya bölümünde verdik. VII GİRİŞ 1. Kilikia Adının Menşei Üzerine Kilikia adı ilk olarak Hitit metinlerinde geçmiştir. İ.Ö. II. binyıl Hitit metinlerinde Kizzuwatna, Eski Babilliler döneminde ise Ursu kentinin Kilikia bölgesine, Arami yazıtlarında ve Eski Ahit’te Quweh (Que, Qwh) (=Ovalık Kilikia) deniliyordu1. İ Ö. 13. yüzyıla ait Mısır kayıtlarında ise Kilikia bölgesinden Kadeš olarak bahsedilmekteydi2. İ.Ö. 8. yüzyılda Asur kralı III. Tiglatpileser dönemindeki tabletlerde geçen Hilakku adı Isaurialıların yerleştiği dağlık arazi ile Kappadokia’nın güneybatısında kalan bölge için kullanılıyordu3 ki bu da yaklaşık olarak Kilikia bölgesini tanımlamaktadır. Bu nedenle haklı olarak Kilikia adının, Asurluların Çukurova ve bu bölgede yaşayan insanları tanımlarken kullandıkları Khulakku kelimesinden türediği iddia edilmiştir ve eski Yunanlıların Khulakku kelimesini kendi dillerine uydurarak Hypakhaioi (=Akaların egemenliğindeki halk) haline getirmiş oldukları da öne sürülmüştür. Tüm bu iddiaların yanı sıra Kilikia adının Kilix adıyla aynı kökenden geldiği de söylenmiştir. Ancak Umar’ın Kilikia adına dair, tüm bu savlara karşı bir izahı olmuştur. Buna göre Ege Denizi havzasının en eski kültürü olan Luvi/Pelasg dilinde “Ela” ya da bu kelimenin farklı bir çeşidi olan “İla” geçit ya da boğaz anlamında kullanılmıştı. Söz konusu “Ela” ya da “İla” sözcüklerinin başına, Luvi/Pelasg dilinde “kutsal, iyi, güzel” anlamına gelen Kuwa/Suwa öntakıları getirildiğinde “Ela” ya da “İla” sözcüklerinin başındaki sesli harf düşmektedir4. Kilikia adı da bu şekilde meydana gelmiş olmalıydı. Eski Yunanlılar, pek çok coğrafyada yaptıkları gibi, Kilikia adını da efsanevi bir yolla açıklamayı tercih etmişlerdi. Mitos uydurucusu ozanlar Kilikia adına uygun gördükleri bir hikâye uydurmuşlar ve bu hikâye dilden dile aktarıldıkça insanlar 1 Kilikia adı ile ilgili olarak geniş bilgi için bk. RUGE 1921, 386-390. ALBRIGHT 1922, 166. ARSLAN 2001, 1. 2 JONES 1937, 191. 3 ALBRIGHT 1922, 166. 4 UMAR 2000, 3. 1 tarafından kabul görmüş ve inanılmıştı5. Kilikia adının temellendirildiği mitosa göre; Io ve Zeus’tan olan Epaphos’un Libya adında bir kızı olmuştu. Libya, Poseidon ile birleşerek ikiz çocukları Agenor ve Belos’u dünyaya getirmişti. Belos Mısır’da hüküm sürerken, Agenor da Syria’ya yerleşmiş ve Tyros ya da Sidon’da hüküm sürmüştü. Daha sonra Agenor Telophassa ile evlenerek, ondan çocuk sahibi olmuştu. Bunlardan biri kızı Europa’ydı. Diğerleri ise erkek çocukları Kadmos, Phoinix ve Kilix’ti. Kızı Europa, boğa kılığına giren Zeus tarafından kaçırılınca Agenor, oğullarını Europa’yı bulmaya göndermiş ve onlara kız kardeşlerini bulmadan geri dönmemelerini emretmişti. Agenor’un üç oğlu, kız kardeşlerini bulmak üzere yola çıkmışlar ancak tüm aramalarına karşın kardeşlerini bulamamışlardı6. Bunun üzerine Kilix, adını vereceği coğrafyada şehirler kurmuş ve eskiden Hypakhaioi denilen bölge onun adıyla anılmaya başlamıştı. Kardeşlerinden Kadmos Yunanistan’da Thebai kentini kurarken, Phoinix de Fenike’ye yerleşerek, buraya adını vermişti7. 2. Kilikia Bölgesinin Coğrafi Konumu ve Sınırları Eski Yunanlılar, Kilikia Pylai “Kilikia Geçitleri” olarak tabir ettikleri Gülek Geçidi aşıldıktan sonra gelinen coğrafyaya Kilikia diyorlardı. Bu coğrafya, Kilikia Pedias (=Ovalık Kilikia) ve Kilikia Trakheia (=Dağlık Kilikia) olarak iki ayrı bölüm olarak tanımlanırdı. İlki bugünkü Çukurova’yı ikincisi ise Çukurova’nın batısında yer alan Toros Dağları’nın eteğindeki kayalık bölgeyi içine alıyordu. Dağlık Kilikia’nın batısında Pamphylia yani Antalya Ovası bulunuyordu. Lykaonia ile Dağlık Kilikia arasında, Toros Dağları’nın yukarı bölümlerinden oluşan Isauria bölgesi vardı. Kappadokia ile Ovalık Kilikia’yı birbirinden ayıran bölgeye ise Kataonia deniliyordu. Kilikia bölgesinin doğusunda Kommagene ülkesi, güneydoğusunda Syria bulunmaktaydı. Kilikia bölgesini bu ülkelerden ayıran kitle ise Âmâna/Amanaos Dağları’ydı8. 5 UMAR 2000, 3. RUGE 1921, 390-391. 7 Herodotos, VII. 91; IV. 147. 8 UMAR 2000, 2. 6 2 Roma hâkimiyeti döneminde Kilikia denilen bölge eski Yunanlıların tanımından farklı bir coğrafyayı kapsamaktaydı. Bu dönemde Kilikia bölgesiyle kastedilen coğrafyada bir muğlâklık vardı. Kilikia denildiğinde kabaca Likya, Pamphylia ve Dağlık Kilikia’yı içine alan coğrafya anlaşılabiliyordu9. Kilikia’nın Ovalık Kilikia ve Dağlık Kilikia olmak üzere iki bölüme ayrılması, coğrafi yapıları ile doğru orantılıdır. Ovalık Kilikia, etrafı hilal şeklinde çevrili dağlardan, geniş ve son derece verimli bir ovadan oluşuyordu. Dağlık Kilikia ise içinden bir ırmağın geçtiği, denize doğru inen büyük bir dağ kitlesinden meydana geliyordu10. Dağlık Kilikia bölümümün oldukça dar olan kıyı bölgesinde düz bir toprak parçasına rastlamak pek mümkün değildi. Strabon’a göre bu bölüme Trakheiotis, burada yaşayan insanlara da Trakheiotlar deniliyordu11. Bölgenin verimli arazileri, Ovalık Kilikia bölümündeydi. Buğday, pirinç gibi pek çok tahıl çeşidi bölgede bol miktarda yetiştirilmekteydi. Ayrıca burada yetişen üzümlerden yapılan ve antik dünyada oldukça değerli olan misket şarabı ile keten de Ovalık Kilikia’nın önemli mahsullerindendi12. Antik dünyanın önemli ticaret yollarından birisi de Ovalık Kilikia bölümünden geçiyordu. Bu yol Syria ile Doğu dünyasını, Anadolu ve Ege ile buluşturuyordu13. Ovalık Kilikia ile Dağlık Kilikia arasındaki coğrafi özelliklerinin farklılıkları, bu iki bölümün gelişmişliğine ve uygarlaşmasına birebir etki etmişti. Tarımsal üretimin verimliliği ve üzerinde bulunduğu işlek ticaret yolu sebebiyle Ovalık Kilikia’daki yerleşimlerin gelişimini ticari faaliyetler ve endüstri sağlamıştı. Dağlık Kilikia’da ise kabilesel bir yaşam söz konusuydu. Yalnızca kıyı boyunca yer alan yerleşimler varlıklarını kıyı ticareti yaparak ve orman bakımından zengin olan dağlardan elde edilen keresteler sayesinde sürdürebiliyorlardı14. 9 LEVICK 1967, 21. JONES 1937, 191. 11 Strabon, XIV.5. I. 12 JONES 1937, 191. 13 JONES 1937, 191. 14 JONES 1937, 191. 10 3 3. Roma Hâkimiyeti Öncesinde Kilikia Stratejik konumu ile doğal zenginlikleri sebebiyle her dönemde çevresindeki uygarlıkların cazibe merkezi olan Kilikia’da var olan uygarlık Neolitik döneme dek inmektedir. Ancak Kilikia’nın en eski tarihi hakkında bize ilk bilgileri Hitit kaynakları vermektedir. Hititler Kizzuwatna ile diplomatik ilişkiler kurmuşlar daha sonra da bölgeyi egemenlik altına almışlardır. Hititler’in güç kaybetmesinin ardından Hurriler, Kilikia bölgesini ele geçirmiştir. Bölgedeki siyasi egemenlik Hititler’den Hurriler’e geçmişse de Kilikia yerli halkının kimliği Luvi kültüründen gelmekteydi. Luviler Hitit hiyeroglif yazısını icat etmiş ve bu yazı tüm Anadolu’da yaygınlık kazanmıştı. En eski hiyeroglif örneklerinin Soloi’de bulunan mühürler ve Tarsos’ta bulunan kral Telipinu dönemine ait (İ.Ö. 1525– 1500) Isputahşu mühür baskısı olması, buradaki kültürel zenginliğin ve Luvi etkisinin en önemli kanıtıdır15. Kilikia, Geç Hitit beyliklerinden birkaçının hâkimiyetine girmişse de, Asurluların bölgeyi ele geçirmesiyle yaklaşık bir yüzyıl sürecek olan yeni bir süreç söz konusu olmuştu. Ancak Medlerin Asur devletini yıkmasıyla Kilikia’ın yönetimi Medlere geçmişti. Medlere bağlı olan Kilikia yerel kralların yönetimine bırakılmıştı. Hatta Herodotos Kilikia’lı Syennesis’in, Lidyalılar ile Medler arasındaki savaşta arabuluculuk yaptığından bahsetmişti16. Daha sonra Med kralının kızının Persli kocasından olan oğlu Kyros’un saray darbesi ile hanedanı Pers soyuna geçirmesi, bölgede Pers hâkimiyetini başlatmıştı. Bu dönemde Kilikia, Perslerin satraplıklarından biri haline gelmişti. Pers döneminde de Kilikia satraplığının yönetimi yerel hanedanlardan Syennesis krallarına aitti. Kral Syennesis Perslere yıllık vergi olarak 360 kır at ve 500 talanton gümüş veriyordu. Bununla birlikte Pers kralının Yunanistan 15 16 AKURGAL 1999, 52-53. Herodotos I. 74. 4 üzerine çıktığı seferlerde yer almıştı. Herodotos savaşa katılan deniz subayları arasında Oromedon oğlu Syennesis’i de saymıştı17. Syennesis hanedanından bahseden bir başka antik yazar ise Ksenophon’dur. Onbinlerin Dönüşü adlı eserinde Kilikia’da Syennesis adında bir kraldan bahseden Ksenophon, kralın karısı Epyaksa ile ağabeyini devirmek için Sardes’ten yola çıkan Kyros’un ilişkisinden söz eder. Kaystros Ovası’na gelen ve burada kalan Kyros, Kilikia kraliçesi Epyaksa onuruna askerlerine gösteriler yaptırdı. Daha sonra Kyros, Kilikia içlerine doğru ilerledi ve Tarsos’a geldi. Kyros’un ilerlemesinden endişe duyan Syennesis, Kyros’a bol miktarda para, altın gemli bir at, altın kolye ve daha birçok hediyeler sundu18. Diğer yandan Yunanlıların sözlü geleneğine göre Kilikia kıyıları, Troia Savaşı’nın ardından Akalar tarafından kolonize edilmeye başlanmıştı. İ.Ö. 8 - 7. yüzyıllar arasında gerçekleştiği düşünülen kolonizasyon hareketi neticesinde Kilikia’nın Hellenleşme süreci de başlamış oluyordu. Özellikle Ovalık Kilikia bölümünde elde edilen seramikler Myken uygarlığını varlığına işaret etmektedir. Buna ek olarak Mopsos efsanesi de Troia Savaşı’nın ardından bölgede pek çok kentin kuruluşu ile kolonizasyon hareketinin paralelliğini göstermektedir. Akaların Kilikia’daki gelişimleri ile ilgili yeterli yazılı kaynak olmamasına rağmen, Asur kralı Sargon’un yıllıklarında, Hilakku’nun (Kilikia) Asur egemenliğine girdiğinden ve Danualılar ile Ionialıların ele geçirildiğinden bahsedilmiştir19. Bölgede Pers hâkimiyeti süregelirken İskender’in doğu seferi sırasında Kilikia’ya uğraması ve burada Persleri yenmesi, bölgenin stratejik önemini bir kez daha ortaya çıkarmıştı. İ.Ö. 333 yılında Issos Körfezi’nde meydana gelen savaşta İskender Pers kralı Dareios’u yendi ve Kilikia, İskender İmparatorluğu’nun bir parçası haline geldi. 17 Herodotos VII. 98. LLOYD 1998, 129. Ksenophon 11-25. 19 ARSLAN 2001, 1-3 vd. 18 5 İskender’in ölümünün ardından onun ülkesi komutanları arasında paylaşıldı ve bu paylaşım neticesinde Kilikia önce Ptolemaiosların daha sonra da Seleukosların hâkimiyetine girdi. Seleukosların hâkimiyetindeki Kilikia’nın kaderi bu kez İ.Ö. 190 yılında Roma ile III. Antiokhos arasında yapılan Magnesia Savaşı ile değişti. Bu savaşta Roma’ya karşı büyük bir yenilgi alan Seleukoslar zayıflayınca, bölge kısa süreliğine de olsa Armenia kralı Tigranes’in hâkimiyetine geçti. Ancak bölgede baş gösteren ve tüm Akdeniz’e dehşet saçan korsanlık tehdidi nedeniyle Roma Kilikia’ya müdahale etti ve Kilikia’da Roma dönemi başlamış oldu. 6 I. BÖLÜM KILIKIA KENTLERİ I. 1. Kentleşme Antik kaynaklar kent ve köy ayrımını genellikle yapmışlardır. Yunanca yazılmış kaynaklarda kentten polis, köyden kome diye söz edilmiştir. Bizim kasaba terimize karşılık olarak alabileceğimiz Yunanca terim ise komepolis’tir. Bu üç terim dışında bir de phrorion (kale) terimi kullanılmıştır. Bir kırsal yerleşim için bazen kısaca laos (Halk) da denilmiştir. Latince de ise kent karşılığı olarak urbs sözcüğü, kasaba karşılığı olarak ise oppidum kelimesi kullanılır. Ancak antik kaynaklar, tüm bu terimleri kullanırlarken çok dikkatli olmayabiliyorlar. Urbs yerine oppidum yeğlenebilmekte, bir kaleden ibaret olan, yani polis anlamında bir kent yapısına sahip olmayan bir yerleşim birimine polis ya da urbs veya oppidum denilebilmektedir. Tüm bu zorluklar, antik yerleşmelerin bir eski Yunan polisi anlamında kent olup olmadıklarına karar vermeyi zorlaştırmaktadır. Bu anlamda eksiklik arkeolojik, epigrafik ve numismatik delillerle giderilebilmektedir. Ancak bizim burada amacımız Kilikia yerleşim birimlerine eski Yunanca ve Latince kaynaklarda geçen bu terimler açısından bakıp, yerleşim birimlerinin kent olup olmadıklarını tartışmak değildir. Bölgenin tüm önemli yerleşim birimlerini tek tek ele alıp, bölgenin sınırlarının anlaşılmasını ve yerleşim birimlerinin Helenistik ve Roma dönemi gelişimini görmeye çalışmaktır. Kent kavramı birisi idari ve demografik, diğeri sosyo-ekonomik ve kültürel olmak üzere iki ayrı başlık altında da değerlendirilip, tanımlanmaktadır20. Demografik yapı itibariyle bir kentin belirli bir büyüklüğe ulaşması öncelikli ölçüttür. Sosyoekonomik ve kültürel yapı ise kent içerisinde farklı meslek gruplarının ve kültür öğelerinin barındığı, işbölümünün ve insan ilişkilerinin yoğun olduğu, kurumsallaşmanın geliştiği yerleşim birimini ifade etmektedir. Antik dünyada kent, 20 PUSTU 2006, 130. 7 kurulduğu bölgedeki kırsal kesim ile arasındaki politik, ekonomik, adli, kültürel ve dini ilişkilerle tanımlanmıştır21. Kentlerin oluşumunda doğrudan etkili olan faktör ekonomik faaliyetlerdi. Ticaretin gelişmesi ve para kullanımının yaygınlaşmasına bağlı olarak alışverişin yapıldığı alanlar hızla kentleşme sürecine girmişlerdi. Kilikia bölgesinde durum bundan farklı değildi. Ekonomik faaliyetler Kilikia bölgesinde kentlerin kurulup gelişmesinde etkili olmuştu. Kilikia bölgesinin geneli ele alındığında kentlerin çoğunun Ovalık Kilikia’da olmasının, Dağlık Kilikia bölümündeki kentlere ise sadece kıyı şeridinde rastlanması, ekonomik faaliyetlere uygunlukla ilgiliydi. Zira Ovalık Kilikia, hem verimli topraklara sahipti hem de önemli bir ticaret yolunun üzerindeydi. Dağlık Kilikia’da en önemli ekonomik etkinlik kereste üretimiydi. Fakat bu bölüm ticaret ve coğrafya bakımından gelişmeye açık değildi. Roma, Akdeniz’deki egemenliğini pekiştirmek için kıyı boyunca irili ufaklı pek çok kent kurdu. Kurulan kentlerden bazıları, önceden varolan kentlerin Roma’nın kendi ilkeleri doğrultusunda yeniden düzenlemesinden ibaretti22. Roma kentlerinde kamusal işler, “ordo decurrionum” adındaki yerel meclise bırakılmıştı. Bu meclis yürütme işleri için iki yargıç atardı ki halk bu seçimlerde hak sahibi değildi. Bu görevliler belediye hizmetlerini yerine getirmekle, vergilerin toplanmasıyla ve kentin muhafazasıyla yükümlüydüler23. Roma döneminde toprak olgusunu iki ayrı başlık altında değerlendirmek gerekmektedir. Bunlardan ilki parçalı diğeri ise küresel arazidir. Parçalı arazi yaklaşımında ki Roma’nın idari yapılanmasının temelinde de bu anlayış vardır, esas olan kentlerin oluşturduğu arazidir. Bu temel esas alınarak eyaletlerde conventus/dioiceses gibi adli bölgeler kurulmuştu. Bunların altında ise kentler ve bunlara bağlı yerleşim birimleri vardı24. Her eyalette ve eyalet içerisindeki kentlerde 21 PUSTU 2000, 27. PUSTU 2006, 134. 23 PUSTU 2006, 135. 24 PUSTU 2000, 215. 22 8 census, yani insanların ve malların istatistiksel olarak getirilerinin belirlenmesi, Roma’nın ekonomik anlamdaki beklentisinin eseriydi. İmparator Claudius bu uygulamanın gerekçesi olarak “Kaynakların halkça bilinmesini sağlamak” olduğunu belirtmişti25. Roma’da bazı kentler “civitates foederatae” veya “civitates liberae et immunes” statüsüne layık görülmüşlerdi. Bu statüleri dolayısıyla vergiden muaf tutulmuşlardı. Vergi yükü kentler için gelir kaybı anlamına geldiğinden, bu yükümlülükten kaçmak isteyenler de olmuştu. Örneğin Kietai kabilesi, Kappadokia bir Roma eyaleti olarak kurulunca, census’tan ve vergilerden kaçmak için Toros Dağları’na çekildi. Ancak Syria valisi onlara boyun eğdirdi. İmparator borçlar için af çıkarırken indulgentia uygulama hakkına sahipti; ancak vergi ödeme yükümlülüğü kaçınılmazdı26. I. 2. Kilikia Kentleri Syria üzerinden Doğu dünyası ile Anadolu ve Batı dünyasını birbirine bağlayan Kilikia bölgesindeki yerleşim birimlerinden hiç birisi birden bire bir kent olarak ortaya çıkmış değildi. Bazıları bölgenin en eski yerleşim birimlerinin üzerine gelişip, kentleşti. Bazıları bir koloni olarak kuruldu ve zamanla koloni temelinde kentleşti. Bazıları Hellenistik dönemde kuruldular ya da adları değiştirildi. Bazıları Roma dönemine geçişte yeniden yapılandırılıp kuruldu ki bu kentler, Kilikia bölgesinin çeşitli noktalarını ellerinde bulunduran ve Roma devletinin müttefiki olan yerli krallar tarafından kurulmuş ya da sonradan adı değiştirilmek suretiyle yeniden yerleşime açılmıştı. İlerleyen satırlarımızda göreceğimiz gibi, kimi kentler de Roma’nın Kilikia’da uyguladığı iskân politikası sonucunda kurulan yerleşim birimleriydi27. 25 PUSTU 2000, 215-216. PUSTU 2000, 216. 27 SAYAR 1999, 193. 26 9 I. 2. 1. Korakesion Korakesion (Alanya) kenti ilk kez İ.Ö. 4. yüzyıla tarihlenen Pseudo Skylax’ın Periplus’unda Dağlık Kilikia kentleri arasında yer almıştı28. Kent, yüksekliği 243 metrekareyi29 aşan sarp bir kayanın üzerine kurulmuştu. Bu kent Dağlık Kilikia’nın başlangıcındaydı. Kentin adı Hellen dilinde “Korax ya da Korakos Yeri” anlamına gelmekteydi. Bu kelimelerin tam karşılığı ise karga ya da karabataktı30. Eskiçağ’da çok da önemli bir yere sahip olmayan Korakesion kentinin yer aldığı Dağlık Kilikia’nın doğu sınırı, Ovalık Kilikia düzlüğünün başladığı yer olan Lamos nehriydi31. İ.Ö. 4. yüzyılda Pers egemenliğine girdiği bilinen kentin, bu tarihten önceki evreleri ile ilgili bilgi elde edilememiştir. İ.Ö. 197 yılında Syria kralı III. Antiokhos, Kilikia bölgesini ele geçirirken, krala karşı direniş gösteren tek kent Korakesion olmuştu. III. Antiokhos’un kente, kuşatma araçları kullanarak saldırması da Korakesion’un ne denli güçlü bir kalede bulunduğunun kanıtı niteliğindeydi32. Kent aynı zamanda Syria’ya ve Kilikia bölgesine hâkim olan kralların yönetim zaafından faydalanarak, Seleukos kralı VII. Antiokhos’a karşı ayaklanan Diodoros’un (Diodotos) Tryphon da denilen – harekât üssü olmuştu33. Kilikia bölgesi ve çevresi İ.Ö. II. yüzyılın son çeyreğinden itibaren korsanların etkin olduğu yerlerdi. Roma, korsan etkinliğini sona erdirmek için bölgeye promagistratlarını gönderdi. Bunlardan birisi Pompeius’tu. O, İ.Ö. 67 tarihinde Korakesion açıklarında korsanlarla savaştı ve onları ağır bir yenilgiye uğrattı. Sonraki dönemlerde Iulius Caesar’ın ölümünün ardından Marcus Antonius, kereste bakımından oldukça zengin olan Korakesion ve çevresindeki toprakları, donanmasına yeni gemiler eklemek isteyen Mısır kraliçesi Kleopatra’ya hediye etmişti34. 28 SAYAR 1999, 195. BEAN 1999, 85. 30 UMAR 2000, 9. 31 MAGIE 1950, 266. 32 SAYAR 1999, 214. BEAN 1999, 85. 33 Strabon, Geographika XIV. 5. 2. 34 BEAN 1999, 85-86. 29 10 Korakesion kenti İ.S 72 yılından itibaren Kilikia’dan ayrılarak Pamphylia Eyaleti’ne katılmış35, İ.S. 100 tarihlerinde ise imparator Traianus döneminde ilk kez sikke basmıştı. Daha sonra ise kent Side metropolitine bağlı bir piskoposluk haline gelmişti36. I. 2. 2. Nagidos Strabon’un Anemurion’dan sonra gelen ilk kent olarak söz ettiği Nagidos37, bugün Softa Kalesi olarak bilinen yerde lokalize edildi. Kelenderis’in batısında yer alan kentin Samoslular38 tarafından kurulduğu iddia edilmişti. Kentin kurucusu olarak Nagis Kubernetes39 adlı bir kişiden söz edilmişse de kentle ilgili detaylı bilgi söz konusu değildir. Bunun dışında kentin Pers hâkimiyeti döneminde, İ.Ö. 4. yüzyılda kendi gümüş parasını darp ettiği bilinmektedir. Bu durum kentin ekonomik bakımdan ne denli güçlü olduğunun göstergesiydi40. Kentin ekonomik başarısının temelinde muhtemelen deniz ticareti vardı. Zira kent son derece önemli bir limana sahipti ve bu liman kıyıdaki Nagidussa adası tarafından korunaklı durumdaydı41. Nagidos kentinin bastığı paraların üzerinde Aphrodite, Eros, Dionysos gibi Hellen kültürünün öğeleri kullanılmıştı42. I. 2. 3. Kelenderis Strabon’a göre aralarında Artemidoros’un da bulunduğu bazı ilkçağ yazarları Korakesion yerine Kelenderis’i (Aydıncık) Kilikia’nın başlangıcı saydılar43. Anamur Burnu’nun kuzeydoğusunda yer alan önemli bir liman kenti olan Kelenderis, efsaneye göre Tarsos (Tarsus) kentini de kuran Hitit – Syria tanrısı Sandon tarafından kurulmuştu. Bunun dışında kentin Samos kolonilerinden biri olduğu söylense de 35 SAYAR 1999, 214. BEAN 1999, 86. 37 Strabon, Geographika XIV. 5. 3. 38 SAYAR 1999, 196. UMAR 2000, 45. 39 DURUGÖNÜL 1999, 67-78. 40 JONES 1937, 196. DURUGÖNÜL 1999, 68. 41 MAGIE 1950, 268. 42 UMAR 2000, 45. 43 Strabon, Geographika XIV. 5. 3. 36 11 Samoslular’dan önce burada yerli halkın ikamet ettiği tahmin edilmektedir44. Umar’a göre Kelenderis adı, Luvi dilinde baş tanrı olan “Adra’nın kıyısı” anlamına gelen KalaAdras’tan gelmektedir45. İ.Ö. 8. yüzyılın sonlarında Fenikeliler ve Ionialılar tarafından kolonize edilen kent, İ.Ö. 5–4. yüzyıllarda Pers hâkimiyeti altına girdi46. Kent yine bu yüzyıllar arasında kendi parasını basmıştı47. Bununla birlikte kentteki Hellen etkisi, Delos Birliği’nin bir üyesi olması ve bastığı paralarda Yunan efsanelerini betimleyen figürler kullanmasından48 görülebilmektedir. Kelenderis, İskender’in Anadolu’ya gelmesi ve Pers hâkimiyetini sona erdirmesiyle Makedonya hâkimiyetine girdi. Diadokhoslar döneminde ise Seleukosların sınırlarına dâhil edilmiş olabilir. İ.Ö. 3. yüzyılın ortalarında kentin, özellikle II. Ptolemaios Philadelphos döneminde, Mısır krallığının egemenliğinde olduğu söylenebilir. Sonraki dönemlerde ise Kelenderis’in tarihi karanlıktır. Bunun nedeni bu dönemde Akdeniz’de hâkim olan korsanların etkinliğidir. Ancak Roma’nın bu tehdide müdahale etmesi esnasında kent yeniden sivrilmiş ve Roma ile işbirliği yaparak korsanlara karşı mücadele vermişti. İmparator Vespasianus döneminde Kelenderis’ten de geçen Kilikia sahil yolunun inşası, bir liman kenti olan kentin önemini artırmıştı. Bu özelliğinin yanı sıra kent, kereste ve başta demirle kurşun olmak üzere maden açısından zenginliği ile de ünlüydü49. Kent, İ.S. I. yüzyılın ilk yarısında, Dağlık Kilikia bölümü Kommagene krallığının egemenliğine girince, muhtemelen bağımsızlığını kaybetmişti. İ. S. 260 yılında ise kent Sasaniler tarafından tahrip edilmişti50. 44 SAYAR 1999, 195. MAGIE 1950, 268. UMAR 2000, 46. 46 ZOROĞLU-DURDURAN vd. 2005, 3. 47 JONES 1937, 196. 48 MAGIE 1950, 268. 49 ZOROĞLU-DURDURAN vd. 2005, 2. 50 ZOROĞLU-DURDURAN vd. 2005, 3. 45 12 Kelenderis’ten geriye günümüze görkemli bir anıt mezar, lahitler ve sütun başlıkları kalmıştır51. I. 2. 4. Holmoi Strabon’a göre Seleukialılar, ilkin Holmoi’de yaşıyorlardı. Fakat onlar Kalykadnos üzerindeki Seleukeia kurulunca, Holmoi’den ayrılıp Seleukeia’ya yerleştiler52. Kentin asıl adı Olmoi olsa da, Latin dilinde başına “H” harfi eklenerek Holmoi şeklini aldı ve bu şekilde kullanıldı. Olmoi’nin kelime anlamı Olmos halkıdır. Olmos sözcüğü ise silindir biçimli nesne ve özellikle dibek taşı anlamıyla kullanılmıştı53. Hangi tarihte kurulduğu bilinmeyen Holmoi, Yunanlılar tarafından kolonize edilmişti. Kentteki yoğun Yunan etkisi Apollon, Athena ve Sarpedon kültlerinden de anlaşılmaktadır. İ.Ö. 4. yüzyılda bağımsız bir kent olan Holmoi’un darp ettiği paraların üzerine Yunan efsanelerinden öğeler yer alır54. I. 2. 5. Seleukeia ad Kalykadnos “Seleukos Ülkesi” anlamına gelen Seleukeia (Silifke), İskender’in komutanlarından Seleukos Nikator tarafından Kalykadnos nehrinin ağzının yakınlarında kurulmuş ve Syria’daki Seleukeia adlı kentten ayırmak için Seleukeia ad Kalykadnos (Kalykadnos yakınındaki Seleukeia) olarak anılmıştı55. Adını Seleukos’tan alan kent, kıyı şeridine tümüyle hâkim olabilecek yüksek bir yeri işgal etmekteydi. Bu nedenle Dağlık Kilikia’nın en önemli yerleşim birimlerinden biri haline gelmişti. Strabon’a göre, Kilikia ve Pamphylia’nın geleneklerinden uzak olan Seleukeia, Yunan örf ve ananelerini benimsemiş56, İ.Ö. 1. yüzyılda yaşamış olan peripatetik okulundan Athenaios ile Ksenarkhos bu kentte doğmuşlardı. Bunlardan ilki devlet 51 UMAR 2000, 48. Strabon, Geographika XIV. 5. 4. 53 UMAR 2000, 54. 54 MAGIE 1950, 268. 55 JONES 1937, 198. 56 MAGIE 1950, 268. 52 13 işleriyle uğraşmış, Roma’nın Asia eyaleti valisi Murena ile dost olmuştu. Augustus’a karşı tasarlanan komploya adı karışmış, Roma’da mahkemeye çıkarılmış fakat Augustus tarafından affedilip serbest kalmıştı. Ancak Roma’dan Seleukeia’ya dönüşünden kısa bir süre sonra yaşadığı ev çökmüş ve Athenaios ölmüştü57. Strabon’un hocası olan Ksenarkhos ise İskenderiye, Atina ve Roma’da yaşamış, Augustus’un takdirini kazanmıştı. Yaşlanınca gözlerini kaybeden Ksenarkhos, bir hastalık sonucunda ölmüştü58. IV. Antiokhos’un ölümünün ardından Seleukos Krallığı’nda bir iç savaş yaşandı ve Kilikia kentleri krallık otoritesinin zayıflamasını fırsat bilerek, özgürlüklerini ilan etmeye başladılar. Böylece İ.Ö. II. yüzyılın ortalarından itibaren içlerinde Seleukeia ad Kalykadnos’un da bulunduğu Kilikia kentleri kendi sikkelerini basmaya başladılar59. İ.Ö. II. yüzyılın son çeyreğinde artan korsanlık, hiç kuşkusuz bu kenti de etkiledi. Bu dönemde kent, önce Arkhelaos’un ardından da Tarkondimotos’un hâkimiyetine girdi60. Pompeius’un bölgedeki korsanları etkisiz hale getirmesinin ardından yeniden bağımsız bir kent oldu. İkinci Triumvirler döneminde Antonius, Dağlık Kilikia’yı Mısır kraliçesi Kleopatra’ya verdi61. Ancak Seleukeia, Kleopatra’ya verilen Dağlık Kilikia kentleri arasında değildi. Kente Augustus tarafından “civitas libera” verildi62. Zaman zaman Isaurialıların istilasına maruz kalan Seleukeia Kalykadnos’ta Zeus Hypsostos ve nehir tanrısı Kalykadnos’un kültleri vardı63. Kentten günümüze kalanlar ise hangi tanrı ya da tanrıçaya adandığı henüz belli olmayan bir tapınak, nekropol64, tiyatro ve büyük bir sarnıçtır65. 57 Strabon, Geographika XIV. 5. 5. Strabon, Geographika XIV. 5. 5. 59 JONES 1937, 200. 60 JONES 1937, 202-203. 61 JONES 1937, 207. 62 SAYAR 1999, 208. 63 SAYAR 1999, 154. 64 MAMA III/I 20. 65 UMAR 2000, 57-58. 58 14 I. 2. 6. Korykos Kent bugünkü Cennet-Cehennem olarak bilinen iki büyük obruk ile bu doğal çukurların etrafında gelişmiş Kilikia kentlerinden biriydi. İ.Ö. 2. yüzyıldan itibaren bir şehir devleti olarak karşımıza çıkan Korykos kentinin, ne zaman ya da kim tarafından kurulduğu ile ilgili somut bir bilgi yoktur; ancak Hellenistik dönemde Pergamon krallarından biri tarafından kurulduğu iddia edilmektedir66. Kent, adını Korykos Burnu’ndan almıştı. Kelime anlamı olarak da Hellen dilinde “torba” anlamına gelmekteydi67. Strabon, Korykos hakkında bilgi verirken ilk olarak kentin yukarısında kalan, esans ve boya olarak da kullanılan safranıyla ünlü Korykos Mağarası’ndan bahsetmişti. Ona göre bu mağaranın çevresi oldukça yüksek, kayalık yamaçlarla çevriliydi. Ünlü safran mağaranın zemininde yetiştiriliyordu. Ayrıca orada büyük bir kaynak vardı. Önce bir ırmak oluşturan, ardından da denize dökülen bu kaynak suyuna “Pikron Hidor” , yani “Acı su” deniliyordu68. Korykos kentinin İ.Ö. 2. yüzyıla dek olan evreleri ile ilgili bilgi yoktur. Kaynaklar kentten, İ.Ö. 197 yılında III. Antiokhos tarafından Ptolemiler’den alınmasıyla bahsetmişlerdir. Bir süre Seleukosların hâkimiyetinde kalan kent daha sonra yeniden Ptolemaiosların eline geçmişti69. Roma döneminde önemli bir liman kenti olan Korykos, İ.S. 3. yüzyılda komşu kent Elaiussa ile rekabet edince bir süre her iki kent de önemini yitirmiş ve İ.S. 260 tarihinde Sasani kralı I. Şapur tarafından tahrip edilmişti. Sonraki yüzyıllarda yeniden gelişerek Kilikia’nın önemli kentlerinden biri olmaya devam eden Korykos’da dokuma satanların oluşturduğu bir birlik kurulmuş olduğu da bilinmekteydi70. 66 UMAR 2000, 87. SAYAR 1999, 209. UMAR 2000, 81. 68 Strabon, Geographika XIV.5.5. MAGIE 1950, 267. STARK 1958, 18. 69 JONES 1937, 198-199. 70 JONES 1937, 206. 67 15 Korykos’un koruyucu tanrısı Hermes’ti ve kentte bir Zeus Tapınağı ve Zeus Korykios kültü vardı71. Kentte bulunan iki yazıtta bu kültün izlerine rastlanmış ve bu külte ait rahiplerin isimleri yer almıştı. Bu rahipler kentte tanrılar adına yapılar inşa ettiler. Bu külte adanan bir sunak, Gözcü Tepesi ya da Göz Tepe denilen yerde bulunmuştu72. Bu kültün dışında Korykos kentinde Hermes Korykios ve Zeus Kolonaios kültleri de vardı73. I. 2. 7. Elaiussa Sebaste Korykos ile Lamos ırmağı arasında bir yeri işgal eden Elaiussa (Ayaş), Yunanca bir isimden ve “zeytin” anlamına gelir. Strabon’a göre, Korykos kentinden sonra karaya yakın bir adada kurulan Elaiussa gelir74. İ.Ö. II. yüzyılda bağımsız bir kent olduğu bilinen Elaiussa’nın75 önemi, Romalılar’ın Kilikia bölgesine gelmesiyle artmıştı. Korsanlarla mücadelede başarılı olan Pompeius, Kilikia’da yeni kentler kurdu. Bazı kentleri yerel hanedanların yönetimine bıraktı. Elaiussa da yerel hanedanlara bırakılan Kilikia kentlerinden birisiydi76. İ.Ö. 31 yılında yerel hükümdarlardan Tarkondimotos’a bağışlanan Elaiussa, İ.Ö. 20’de Korykos kentiyle birlikte Kappadokia kralı I. Arkhelaos’a verildi77. Arkhelaos, Elaiussa’yı yeniden bir kent olarak kurdu ve adını Augustus’u onurlandırmak için “Sebaste” olarak değiştirdi. Sebaste, Augusta’nın “kutsal” anlamına gelen Yunanca karşılığıydı. Elaiussa İ.Ö. 12 yılında Arkhelaos’un kraliyet başkenti oldu ve bu süre içerisinde sikkelerini bastı. Zira kent, İ.Ö. 1. yüzyılın ilk dönemlerinden itibaren para basmaya başlamış, imparatorluk parasını ise Augustus döneminden itibaren darp 71 MAGIE 1950, 268. ŞAHİN 2001, 84. 73 SAYAR 1999, 131-154. 74 Strabon, Geographika XIV. 5. 6. 75 MAGIE 1950, 268. 76 JONES 1937, 204-205. 77 Strabon, Geographika XIV. 5. 6 – Bir dönem Dağlık Kilikia’nın ve Elaiussa kentinin Galatia kralı Amyntas ve Kleopatra’nın hâkimiyetinde olduğunu ifade etmiştir. 72 16 etmişti78. Arkhelaos’un ölümünden sonra oğlu ve halefi II. Arkhelaos’a geçen Elaiussa, İ.Ö. 17’de IV. Antiokhos’un egemenliğine dâhil olmuş79, İ.S. 72 yılında Roma imparatoru Vespasianus’un Kilikia Eyaleti’ni kurmasıyla bu eyaletin bir parçası olmuş ve Roma imparatorları Antonius Pius ya da Commodus döneminde civitas libera statüsünü kazanmıştı80. İ.S. 3. yüzyıla kadar önemini koruyan Elaiussa, İ.S. 260 yılında Sasani kralı Şapur tarafından tahrip edilen kent, bu tarihten itibaren eski önemini yitirdi ancak varlığını 7. yüzyıla dek sürdürebildi. Athena Oreia, Tykhe, Selene ve Hermes Kerykaion kültlerine81 sahip olan Elaiussa’dan günümüze kalan eserler ise bir nekropol, bir tapınak82 ve iki su kemeridir. I. 2. 8. Olba Olba (Uzuncaburç) aslında Ourba ya da Orba’dır. Çeşitli kaynaklarda Ourbanopolis, Ourba, Orba şekillerinde yazılsa da Seleukeialı Basil tarafından kentin adı “Olba” şeklinde yazılmıştı83. Firavun Mereptah’ın kıtlık nedeniyle buğday gönderdiğini bildirdiği kentin adı, Mısır kaynaklarında Ura olarak geçmektedir84. Bir tapınak kenti olan Olba, Seleukeia’nın 26 km kadar kuzeyinde, Lamas ve Kalykadnos nehirleri arasında kurulmuş bir yerleşim birimiydi85. Strabon, Olba’nın Kyinda ve Soloi’nin yukarısındaki dağlık bölgede Teukros oğlu Aias tarafından kurulduğunu söyler86. Olba’ya üç km mesafede bir Zeus tapınağı bulunmaktadır. Arkeolojik araştırmalar bu tapınağı İ.Ö. 300 yılına tarihledi87. Bu tarihten itibaren Olba ve çevresi 78 RAMSAY 1960, 416. JONES 1937, 205. 80 SAYAR 1999, 209. 81 SAYAR 1999, 154. 82 MAMA III/II 221. 83 RAMSAY 1960, 404. 84 AKURGAL 1999, 103. 85 MAGIE 1950, 269; DURUGÖNÜL 1998, 69-76. 86 Strabon, Geographika XIV. 5. 10. 87 Bölgede Seleukoslar egemenliğinden önce Olba’da ya da diğer Kilikia yerleşim birimlerinde taş eserlere ve yapılara rastlanmamış olmasına ve İ.Ö. 2. yüzyıldan itibaren taş yapıların görülmesine, 79 17 Zeus tapınağının rahiplerinin mensubu olduğu hanedan tarafından yönetildi88. Hatta rahiplerin egemenliği tüm Dağlık Kilikia’yı kapsıyordu. Zira Strabon, bu tapınağın başrahibinin Dağlık Kilikia’nın da hükümdarı olduğunu söyler89. Mısır kaynaklarında Olba, Ketis’in (=Cietae) başkenti olarak gösterilmişti90. Olba’yı “Ketis’in başkenti” olarak gösteren sikkeler, bu Mısır kaynaklarını doğrular. Ancak yine sikkelerden elde edilen bilgilere göre Olba sadece Ketis (=Cietae) ile sınırlı kalmamış aynı zamanda Lalassis ve Kennatis’e dek uzanan bir hâkimiyetin merkezi olmuştu91. Kilikia genelinde etkili olan Zeus tapınağı, İ.Ö. 3. yüzyılda Seleukos Nikator tarafından onarıldı. Bu durum Seleukos Nikator’un Teukros hanedanı üzerindeki hâkimiyeti olarak değerlendirilebilir92. Efsane geleneğine göre Zeus kültü, Troia Savaşı’nda yer alan ve Kıbrıs’ta bir deniz savaşını yöneten Teukros’un oğlu Aias tarafından kurulmuştu. Ancak aslında buradaki tanrı kültü Hellenistik döneme aittir. Rahiplere önceden Tarku adında Asya kökenli bir tanrıdan ötürü Tarkyaris adı verilirken, sonraki dönemlerde Teukros ya da Aias adları verilmişti. Buradan Olba kentinde bir Yunan geleneği oluşturma çabasının varlığından söz etmek mümkündür93. Rahiplerce yönetilen tapınağın tanrısı Zeus, Zeus Olbios, yani Olba Zeus’u olarak tanımlandı ve saçlarında iki adet boğa boynuzu olan Zeus betimlemesi Zeus Olbios kültünü temsil etti. Seleukoslar tarafından Luvi tanrısı Tarhu (nt) ile özdeşleştirilmiş olan Zeus Olbios kültü, dini ve idari merkez haline getirilmişti94. Dolayısıyla yerel tanrı Tarhu (nt) kültünün Hellenleştirilmesi yerel halkın herhangi bir direniş girişimini engellemiş ve Seleukosların bölgede uyguladıkları Hellenleştirme çabalarının başarıya ulaşmasını sağlamıştı95. Seleukosların bölgede imar çalışmaları yaptığının göstergesi olarak itibar edildi. Zeus Olbios tapınağının Duro-Europos’daki Zeus Megistros ve Kudüs’teki Zeus Olympios tapınakları gibi - IV. Antiokhos Epiphanes (İ.Ö. 175-164) tarafından yaptırıldığını düşünüldü. Bk. DURUGÖNÜL 1998, 71-72; STARK 1958, 16. 88 MAGIE 1950, 269. 89 Strabon, Geographika XIV. 5. 10. 90 JONES 1937, 195. 91 SMITH 1890, 185-186. 92 MAMA III/I 47; JONES 1937, 198. 93 MAGIE 1950, 269. 94 ŞAHİN 2001, 119. 95 ŞAHİN 2001, 119. 18 Seleukoslar döneminde Olba kenti, sadece vergi ödemekle yükümlü, ancak yerel ve kültürel kimliğine dokunulmayan bir yapıda varlığını sürdürdü96. Kenti yöneten rahip krallar Seleukos kralı tarafından tayin edildi. Bu şekilde Seleukoslar, kültürel yapılarına dokunmadıkları kentin yönetiminde söz sahibi oldular97. İ.Ö. III. yüzyılın sonlarından itibaren Teukros hanedanının etkinliği Elaiussa kentine ve hatta belki de denize kadar yayıldı. Ancak I. yüzyılın başlarından itibaren hanedanının mülklerine tiranlar tarafından el konuldu ve ardından korsanların egemenliği başladı. Belki bu tiranlardan biri diğerini devirmiş ve öldürmüşse, onun katili II. Seleukos tarafından ödüllendirilmişti. Bu tiranlardan birisi, İ.Ö. II. yüzyıl ortalarında hüküm sürdü. Zenophanes adlı bu tiran, Pergamon kralı Eumenes tarafından Seleukos tahtına talip olan Alexander Balas’ı etkisiz hale getirmekle 98 görevlendirilmişti . Bu görevinde başarılı olan Zenophanes, Zeus tapınağı rahipliğini ele geçirdi ve kızı Aba’yı99 eski rahip hanedanından biriyle evlendirdi. Böylece Zenophanes, kendi nesline meşru yoldan bir ülke ve rahiplik makamını bırakmış oldu100. Tüm bu gelişmelerle birlikte kent korsanlık tehlikesiyle birlikte zayıflamaya başladı. Pompeius’un korsanlarla mücadelesinden ve onları bastırışının ardından Marcus Antonius’a kadar, bölgede kayda değer bir gelişme olmadı. İ.Ö. 31 yılındaki Actium Savaşı’nın ardından Mısır kraliçesi Kleopatra intihar etti. Mısır Krallığı, Roma eyaleti yapıldı. Antonius tarafından Kleopatra’ya hediye edilen Dağlık Kilikia, bu eyaletin sınırları dışında tutuldu. Augustus, Teukros hanedanının hükümranlığına dokunmadı. Ancak Dağlık Kilikia’nın geri kalanını Galatia kralı Amyntas’a verdi101. Augustus’un onayıyla Galatia Krallığı’nın sınırları kuzeyde Galatia, güneyde ise Lykaonia’nın bir bölümü, Isauria, Ovalık ve Dağlık Kilikia ile Pamphylia ve Phrygia’nın bir bölümünü içine alan geniş bir alana ulaştı. Genişleyen sınırları kontrol 96 DURUGÖNÜL 1998, 69. DURUGÖNÜL 1998, 70-71. 98 JONES 1937, 201. 99 Strabon, Geographika XIV. 5. 10. 100 MAGIE 1950, 269. 101 Strabon, Geographika XIV. 5. 6. MAGIE 1950, 434, 443. KAYA 2005, 148 vd. 97 19 altına almak isteyen Amyntas, bu bölgede yer alan kabilelerle ve kentlerle mücadele etti. Ancak bölgedeki asayişin tam anlamıyla sağlanamaması ve İ.Ö. 25 yılında Amyntas’ın öldürülmesi Roma’nın Galatia Krallığı’nı bir Roma eyaleti (=Provincia Galatia) haline getirmesine neden oldu102. Daha sonra Dağlık Kilikia İ.Ö. 20 yılında Kappadokia kralı Arkhelaos’a verildi. Bölgedeki egemenliğin, Roma’ya bağlı krallıklara verilerek sürdürülmesi İmparator Vespasianus’un Teukros hanedanının etkinliğini azaltıp, Kilikia Eyaleti’ni kurmuş olduğu zamana kadar devam etti103. Vespasianus’tan önce Kilikia’da hüküm süren kral, II. Polemo’ydu. O, Kilikia’yı İ. S. 41 yılında Bosporus krallığına karşılık olarak almıştı104. Olba kentinin Zeus Tapınağı dolayısıyla hem bir hac hem de buna bağlı olarak bir ticaret merkezi olması dolayısıyla Yunan etkisine açık olduğu göze çarpmaktadır. Roma imparatorları Hadrianus ve Antoninus dönemlerinde kentin Hadriana ve Antoniniana unvanlarını adına eklemesine izin verildi105. Dağlık Kilikia’daki çeşitli yapılarda İ.Ö. II. yüzyıldan itibaren şimşek, triskelis, kalkan, lobut gibi simgeler kullanılmıştı. Bu simgeler Makedon sikkelerine yansımıştı. Buradan anlaşılmaktadır ki bu simgeler, Makedon kökenli bir hanedan olan Seleukosların aracılığı ile Kilikia bölgesine gelmişti. Bu sembolleri taşıyan yapılar Olba kent sınırları (territorium) içerisindeydi106 ve bu sembolleri taşıyan yapıların başında Korint üslubuyla yapılmış on iki sütunlu Zeus Olbios tapınağı vardır. I. 2. 9. Prakana/Diokaisareia Luvi dilinde hisar sözcüğünden türemiş ve “Hisar yerinin ülkesi/kenti” anlamında kullanılmış olabileceği düşünülen107 Prakana’nın kuruluşu ve Hellenistik dönem tarihine ilişkin hiçbir şey bilinmemektedir. Ancak bu yerleşim birimi, Zeus 102 KAYA 2005, 150-151. KAYA 2005, 19-20. 104 JONES 1937, 208. BARRETT 1990, 286. 105 JONES 1937, 208-209. 106 BENT 1890, 321-322. AYDIN 2005, 89-90. 107 UMAR 2000, 62. 103 20 Olbios tapınak devletinin topraklarında Kalykadnos üzerindeydi. İ.S. 17 yılında Prakana yeniden kuruldu ve Diokaisareia adını aldı108 ve yeni kent, Olba’daki Zeus tapınağı çevresinde gelişti109. Yazıtlarda Kennatislilerin başkenti olarak ifade edilmiş olan Diokaisareia, Domitianus’un imparatorluğu döneminde sikke basmaya başladı. Diokaisareia’nın Olba ile ciddi bir rekabeti vardı. Bu durum, her iki kentin de kendisini Kennatislilerin başkenti olarak kabul etmesinden de anlaşılmaktadır. Olba kenti gibi Diokaisareia da Hadriana unvanını aldı. Ancak Olba, Hadriana’nın yanı sıra Antoniniana unvanını da alarak Diokaisareia’yı geride bıraktı. Diokaisareia ise bastığı paraların üzerine “Olbos” (=başarı) yazarak rakibiyle mücadele etmeye çalıştı110. I. 2. 10. Soloi/Pompeiopolis Soloi (Mezitli) kenti, Strabon’un da belirttiği gibi Ovalık Kilikia’nın başlangıcında, batısında yer almaktaydı111. Soloi, Yunanca’da Soloslular anlamındadır. Solos kelimesi de Yunanca’da “demir parçası” anlamında kullanılmıştır; ancak kentin asıl adının bu kökten türemediğini, kentin konumu itibariyle deniz kenarında olmasından dolayı Saluwa, yani “denize vuran ay ışığı” adından türediği düşünüldü112. Deniz kıyısında yer alan Soloi kenti halkının atalarının Argoslular, Akalar ve Rodos adasından gelen Lindoslu bir kolonistler olduğu ortaya atılan tezler arasındadır113. Magie’nin İ.Ö. 700’lü yılarda Rodos adasından gelenler tarafından kolonize edildiğini söylemesiyle birlikte114; esasen ilk yerleşimin Argoslular ya da Akalar tarafından oluşturulduğu, Lindosluların da Yunan kolonizasyon döneminde (İ.Ö. 750–550) buraya gelmiş oldukları söylenebilir. İ.Ö. 6–4. yüzyılları arasında bölgede Pers hâkimiyeti olması sebebiyle Kilikia’daki kentler bir satraba bağlanmışlardı. Ancak bu bağımlılıkla 108 SAYAR 1999, 210. MAGIE 1950, 269. 110 JONES 1937, 210. 111 Strabon, Geographika XIV. 5. 8. 112 UMAR 2000, 102. 113 ARSLAN 2001, 3. 114 MAGIE 1950, 273. 109 21 birlikte kentlerin belli oranda özerk oldukları bastıkları paralardan anlaşılmaktadır. Soloi kenti de bu kentlerden biriydi115. İskender Pers kralı III. Dareios’a karşı seferi sırasında Soloi kentinden geçmiş ve kent halkını Persler’e fazla sadık bulduğundan burada küçük bir garnizon yerleştirmeyi uygun bulmuş ve ek olarak kent halkına 200 talanton para cezası vermişti116. Bu para cezasından çıkarılabilecek en önemli sonuç, kentin kendi gelirlerine sahip olan bir yapıda olmasıydı. Tüm bunlara ek olarak İskender, muhtemelen Pers sempatizanlarından oluşan insanlarla bir hükümet kurmuş ve Soloi’de demokratik bir yapılanma meydana getirmeye çalışmıştı. Bu demokratik yapılanmadan önce kentin oligarşi ile idare edildiği anlaşılmaktadır117. İ.Ö. I. yüzyılın başlarında Seleukosların Kilikia’daki hâkimiyeti zayıfladı ve Soloi, İ.Ö. 83 yılında tüm Ovalık Kilikia’yı ele geçiren Armenia kralı Tigranes tarafından tahrip edildi ve kent nüfusu kralın yeni başkenti Tigranocerta’ya taşındı118. Bu tarihten yaklaşık 16 yıl sonra korsanlarla savaşarak, onları yok eden Pompeius, Kilikia topraklarını ele geçirdi ve tahrip edilmiş kentleri onardı ya da yeniden kurdu. Kentlerin azalan nüfuslarını, korsanlar arasından bağışlanmaya layık olanları yerleştirmek suretiyle artırmaya çalıştı. Soloi da bu kentler arasındaydı. İ.Ö. 65’te Pompeius tarafından yeniden kurulan Soloi, Pompeius’a olan minnettarlığını bildirmek için adını Pompeiopolis (Pompeius’un Kenti) olarak değiştirdi. Pompeius da Soloi’ye “civitas libera”, yani özgür kent statüsü verdi. Soloi halkı İ.Ö. 65 yıllarına denk gelen bu yeniden doğuşu kendi takvimlerinin başlangıcı, yani bir era (=milat) olarak kabul etti119. Hıristiyanlık Çağı’nda piskoposluk olan ve İ.S. 6. yüzyılın başlarında yaşanan büyük bir deprem sonucunda yıkılan Soloi kentinden günümüze limana kadar uzanan 115 JONES 1937, 194. Arrianos 77. MAGIE 1950, 273. STARK 1958, 16. 117 JONES 1937, 194. 118 JONES 1937, 201. 119 Cassius Dio, Rhomaika XXXVI. 37. SAYAR 1999, 204. JONES 1937, 202. BOYCE 1958, 67. 116 22 sütunlu bir cadde ve yeri belli belirsiz olan bir tiyatro kalmıştır120. Strabon’un bildirdiğine göre kentin ünlü yazın adamları vardı. Bunlardan birisi babası Tarsos’lu olan Stoikler’den Khrysippos, diğeri mizah yazarı Philemon ve üçüncüsü Helenistik dünyada geniş yankı uyandıran ve Latince’ye çevirisi yapılan “Phainomena” adlı eserin yazarı Aratos’tur121. I. 2. 11. Tarsos Kydnos nehrinin suladığı verimli ovada kurulmuş olan Tarsos (Tarsus), deniz seviyesinden 20–30 m yükseklikte ve kıyıdan yaklaşık 15 km içeride yer alan bir yerleşim birimiydi. Kentin adı ilk olarak Asur kralı III. Salmanasar dönemine ait (İ.Ö. 9. yüzyıl) tabletlerde Tarzi olarak geçmektedir122. Bunun dışında kentin en eski adlarından olan Tarsa adının Luvi dilinde “nehir” anlamına gelen Arsa sözcüğünden türetildiği, bölgede Yunanlıların hâkimiyetiyle Arsa’nın Tarsos’a dönüştüğü savunulmaktaydı123. Tarsos Yunan dilinde “kanat” anlamına geliyordu. Efsaneye göre Pegasos, bu bölgedeyken kanadı koparak düşmüş ve ölmüş, bu nedenle de buraya “kanat” anlamına gelen Tarsos adı verilmişti. Tarsos’un kuruluşuna ilişkin tek efsane bu değildir. Strabon, Tarsos’un Io’yu aramak üzere Triptolemos ile birlikte gezen Argoslular tarafından kurulduğunu iddia ederken124, aynı eserinde Aristobulos’a ve pek çok diğer antik yazara göre geçerli olan bir düşünceye de yer vermiştir. Tarsos’a 23 km mesafedeki Ankhiale’de, kentin kurucusu Sardanapallos’un mezarının bulunduğunu ve burada parmaklarını şaklatır bir biçimde yapılan taş heykelinden ve yazıttan bahsetmiştir. Strabon, Asurca yazılmış olan kitabede, “Anakyndarakses oğlu Sardanapallos Ankhiale’yi ve Tarsos’u bir günde kurdu. Ye, iç, neşelen! Çünkü diğer şeyler bunun kadar değmez” ifadesinin yer aldığını belirtmiştir125. Bu görüşlerin dışında kentin Ninive kralı Sennaherib (İ.Ö. 705–681) 120 MAGIE 1950, 274. Strabon, Geographika XIV. 5. 8. 122 SAYCE 1923, 49. 123 UMAR 2000, 109-110. 124 Strabon, Geographika XIV. 5. 12. 125 Strabon, Geographika XIV. 5. 9. Arrianos, 76 121 23 tarafından kurulduğu iddiaları da vardır126. Augustus döneminin Tarsoslu ünlü filozofu Athenodoros da kentin adını bir Yunan adı olan Parthenea olduğunu ve bu adı Ankhiale’nin torunu Iapetos’un kızı Parthenios’tan aldığını söyler127. Tüm bu iddialara rağmen gerek edebi ve filolojik, gerekse de arkeolojik bulgular Tarsos kentinin İ.Ö. 700’lü yıllarda Rodos adasının üç büyük kentinden biri olan Lindos’tan gelenler tarafından kolonize edildiğini göstermektedir128. Kydnos nehri, kentin her devrinde hayati önem taşımıştı. Ancak bu durum hem olumlu hem de olumsuz bakımdan ele alınmalıdır. Nehrin kenti olumsuz etkilemesinin nedeni, Tarsos’un Kydnos nehrinin en alt seviyesinden yalnızca birkaç metre yüksekte kurulmuş olmasıydı. Kent, nehrin suları çeşitli nedenlerden dolayı yükseldiğinde, sel tehlikesiyle karşı karşıya kalıyordu129. Nehrin kente olumlu anlamda katkısı ise, Tarsoslular için Kydnos’un başlıca gurur ve övünç kaynağı olmasıydı. Strabon, nehrin suyunun soğuk olduğunu ve damar şişmesinden sinirlerin gerilmesine kadar pek çok sağlık sorunu olan insan ve hayvana iyi geldiğinden bahsetmiştir130. Kydnos nehrinden şifa bulmak isteyenlerden biri de İskender’di. Arrianos’un aktardığına göre İskender Tarsos’a geldiğinde yorgunluk nedeniyle hastalanmış, Kydnos nehrinde yüzerek rahatlamak istemişti. Fakat soğuk suya atlayınca bayılmış, doktorunun çabalarıyla ateşli hastalıktan kurtulmuştu131. Dion Chrysostomos, Tarsos ve Kydnos ilişkisine Strabon gibi olumlu bakmamıştır. O, Tarsos’ta gerçekleştirdiği söylevlerden birinde kentin Kydnos nehri ile gururlanmasına alaycı bir tavır sergilemiştir. Ona göre Tarsos halkı Kydnos’un güzelliğini ve temizliğini öven, nehir suyu kirli aktığında ise endişe duyardı132. Kydnos nehrinin döküldüğü Rhegmoi ya da 126 RAMSAY 2000, 49. RAMSAY 2000, 51. 128 BING 1971, 99-109. 129 RAMSAY 2000, 12. 130 Strabon, Geographika XIV. 5. 12. 131 Arrianos, 74-75. 132 RAMSAY 2000, 21. 127 24 Rhegma adlı göl de Tarsoslular için önemliydi. Bu gölün bir lagün olduğu ve denizin alüvyonlarla kapanması sonucu oluştuğu tahmin edilmektedir133. Rhegmoi ya da Rhegma gölü kent için bir liman vazifesi görmüştü. Bu limanın etrafında iskeleler ve depolar vardı. Liman, pek çok gemi bu limanda mallarını boşalttığı için kentin ekonomik hayatına son derece önemli katkıda bulundu. Mısır kraliçesi Kleopatra dahi kendisini taşıyan kadırgalarla bu liman sayesinde kentin merkezine dek girebilmişti134. Kentin bu özellikleri, Tarsos’u Kilikia’nın en önemli kentlerinden biri olmasını sağladı. Ramsay, Tarsos’u diğer Kilikia kentlerine oranla daha önemli kılan özelliklerini şu şekilde sıralar: Stratejik konumu, Kydnos’un denizle olan bağlantısı ve Kilikia geçitlerine hâkim olması135. Kilikia’nın stratejik önemi, verimli toprakları ve zengin maden yatakları hem Asurluların hem de ticaretle uğraşan Ionialıların dikkatini çekti. Hiç kuşkusuz Asurlular, bu denli zengin bir bölgeye başka toplumların ya da halkların yerleşmesine izin vermedi. Ancak Kilikia’nın Asur imparatorluğuna karşı ayaklanması, Ionialı tüccarlar açısından hayati bir fırsat oldu. Yunanlılar ayaklanmanın lideri Kirua’nın yanında Asurlulara karşı savaştılar. İsyanın İ.Ö. 705 tarihinde Sargon’un ölümüyle başlayıp, Kirua’nın İ.Ö. 696’da yenilmesiyle son bulduğu tahmin edilmektedir. Bu dönemde tahtta olan Asur kralı Sennaherib Yunanlıları yenmiş ve Babil gibi Tarsos kentini de yeniden kurmuş olmalıdır136. Asur, Pers ve İskender ve daha sonra Seleukosların egemenliğine giren kent, her dönemde Kilikia bölgesindeki önemini korumuştu. Özellikle İskender’in Anadolu’da kurduğu ilk darphanenin burada olması kentin önemini gözler önüne sermektedir137. Seleukoslar döneminde ise, İ.Ö. 3. yüzyıldan itibaren Tarsos’un adı “Kydnos kıyısındaki Antiokheia” olarak değiştirildi. IV. Antiokhos’un ölümünün 133 MAGIE 1950, 272 vd. RAMSAY 2000, 25. 135 RAMSAY 2000, 13-14. 136 BING 1971, 99-109. 137 TEKİN 1995, 108. 134 25 ardından Seleukos Krallığı’nda meydana gelen kargaşadan faydalanan bazı kentler kendi paralarını basmak suretiyle otonom özelliklerine yeniden kavuştular ki bu kentlerden biri de Tarsos’tu. Kent, kendi adına para basmanın dışında Seleukosların verdiği ismi, yani Antiokheia’yı bırakmış ve yeniden kendi yerel adını yani Tarsos’u kullanmaya başlamıştı138. İ.Ö. 101 yıllarından itibaren bölgede ortaya çıkan korsanlık tehdidiyle mücadele etmek isteyen Romalılar, Kilikia’ya Pompeius’u gönderdiler ve Pompeius, görevini başarıyla tamamladıktan sonra, bölgeyi egemenliği altına aldı. Bölgede çeşitli düzenlemeler yapan Pompeius kurulan yeni eyaletin başkenti olarak Tarsos’u seçti ancak bu durum Tarsosluların Pompeius’a bağlılık duymasını sağlayamamıştı. Aksine kent kendi isteğiyle Caesar taraftarı oldu ve adını geçici olarak Iuliopolis olarak değiştirdi139. Ancak daha sonra Caesar’a olan bu sadakat Tarsos için sorun haline gelecekti. Zira İ.Ö. 44 tarihinde Caesar’ın öldürülmesiyle birlikte başlayan iç savaştan Tarsos kenti de payına düşeni aldı. Caesar’a muhalefet eden ve öldürülmesinde pay sahibi olan kişilerden Gaius Cassius’u yandaşlarından olan Asia valisi Trebonius’un, Suriye valiliğine atanan (Genç) Dolabella tarafından öldürülmesi neticesinde Roma senatosu Dolabella’nın üzerine bir ordu gönderdi. Cassius komutasındaki orduyla çarpışan Dolabella’ya Tarsos halkı yardım etti. Ancak savaşı Cassius kazandı. Tarsos, Roma’nın düşman ilan ettiği bir kişiye destek vermesi nedeniyle ağır para cezasına çarptırıldı. Söz konusu para cezasını ödeyebilmek için Tarsos halkı tapınaklardaki değerli madenleri eritti ve kent halkının bir kısmı köle olarak satıldı140. Tarsos kenti Augustus döneminde gümrüksüz ihracat ve ithalat hakkına sahip oldu. Bunun yanı sıra Romalıların yasalarıyla değil de kendi yasalarının geçerli olduğu bir kent konumuna, yani “civitas libera” statüsüne yükseltildi141. Marcus Antonius Tarsos’u Boethos’a verdi. Fakat Boethos, kenti adilce yönetmek yerine, soymayı yeğledi. Adı kentte yaptığı hırsızlıklardan dolayı ayyuka çıktı. Bu 138 JONES 1937, 200. JONES 1937, 202. 140 MAGIE 1950, 421. 141 RAMSAY 2000, 113. 139 26 nedenle Augustus, Boethos ve işbirlikçilerinin yerine, hocası Athenodoros’u tayin etti. İ.Ö. 15 tarihinden itibaren kent yönetimini devralan Athenodoros, Boethos’u bertaraf etti, onu ve taraftarlarını sürgüne yolladı ve kent anayasasında değişiklikler yaptı. Principatus döneminin önemli isimlerinden olan Athenodoros döneminde Tarsos, Roma’daki rejimin küçük bir kopyasına sahipti142. Küçük Asia’nın güneydoğusu Kilikia-Isauria-Likaonia olarak üçlü eyalet haline getirildiğinde başkent olma özelliğini sürdüren143 Tarsos’un, ana geçim kaynaklarına arasında hububat, üzüm ve dokuma sanayinin hammaddesi olan keten yer alıyordu. Tarsos keten üretiminde merkezi konumdaydı ve kent adını tüm eyaletin ürünlerine vermişti. Hatta malların fiyatlarının belirlendiği Diocletianus’un “Edictum’unda” Tarsos bezine önemli ölçüde yer verilmişti144. Bu emirnamede ilk olarak keten üretilen yerler sıralanmıştı ki Tarsos bu listede ikinci sıradaydı. Ayrıca her ürün, kalitesine ve fiyatlarına göre sıralanmıştı145. Esasen burada, kentte “keten işçileri” diye ayrı bir gruptan ya da belki sınıftan bahsetmek yerinde olacaktır. Zira Tarsos’taki keten işçilerinin öteden beri bulundukları toplum içerisinde problemleri olmuştu. Öncelikle bu sınıfın oy kullanma hakkı yoktu. Oy kullanma hakkını ise 500 drahmi ödeyerek satın almaları ve vatandaşlık kaydı yaptırmaları gerekmekteydi. Bu durum karşısında, maddi gücü olmayan ketenciler, zaman zaman ayaklanmalar çıkarmışlardı146. Vatandaşlık hakları dışında keten işçilerinin aile kökenlerinin Tarsos’a dayanıp dayanmadığı da tartışma konusuydu147. Öte yandan Tarsos’ta bulunan ketenciler sınıfı, muhtemelen özgür insanlardan oluşmaktaydı. Ancak bunların aristokratlar tarafından aşağılanması ve hor görülmesinden anlaşılmaktadır ki, iki sınıf arasındaki ilişki Roma’daki patrici-pleb ilişkisine benzemekteydi148. Dağlık Kilikia’dan temin edilen keçi kıllarından çadır da yapan Tarsoslular’ın en ünlüsü Aziz Paulus’un babasıydı. Ayrıca Tarsos kenti, güzel koku ve parfüm 142 ERTEKİN 2005, 155-175. RAMSAY 2000, 153. 144 JONES 1937, 206. 145 ERTEKİN 2005, 167. 146 ERTEKİN 2005, 161. 147 ERTEKİN 2005, 162-163. 148 ERTEKİN 2005, 165. 143 27 üretimiyle de ün salmıştı149. Bunlardan başka Strabon, Tarsos halkının öğrenime olan bağlılığına değinmiştir. Bu konuda kentin, Atina ve Aleksandreia’yı dahi geçtiğini ifade eden Strabon’a göre kentte pek çok retorik (hitabet sanatı) okulu ve Tarsoslu bazı ünlü isimler vardı. Bu ünlülerden en çok tanınanı Augustus’un hocası Stoikler’den Athenodoros’tu150. Tarsos ve çevresinde tapınım gören tanrı ve tanrıçalar ise Karsiolitis ve Apollon Epekoos kültüydü151. Antik kentten günümüze ulaşan, çok da görkemli olmayan, birkaç eserdir. Bunlar; kentin etrafındaki surların bir bölümü, Donuktaş ya da Dönüktaş adı verilen bir yapı ve Roma döneminden kalan bir köprüdür152. I. 2. 12. Mallos Pyramos (=Ceyhan) ırmağının batı kıyısında bugünkü Karataş ilçesi Kızıltahta köyünde153 kurulan, günümüze ulaşmış hiçbir kalıntısı olmayan Mallos’un tam olarak lokalizasyonu yapılamamıştır. Hellenistik dönem öncesinde kentin adının Marlos iken Yunan dilinde Mallos’a dönüştüğü ileri sürülmüştür. Bu görüş, Luvi dilinde Ana tanrıça anlamına gelen Ma ile Luvi dilinde “göl” anlamına geldiği söylenen “Arla” üzerine temellendirilmiş ve buradan Marlos/Mallos’un “Ana tanrıçanın gölü” anlamında kullanılmış olabileceği düşünülmüştür154. Pek çok Kilikia kentinde olduğu gibi Mallos da kentin kuruluşunu Yunanlı bir kahramana dayandırmıştı. Strabon tarafından anlatılan efsaneye göre kentin kurucusu Amphilokhos ve Mopsos’tu. İkincisi Tanrı Apollon ile Manto’nun oğludur ve onun hakkında pek çok mitos vardı. Mallos’u kuran bu iki kahraman Troia’dan gelmişlerdi. Daha sonra Mallos’u kurunca Amphilokhos Argos’a dönmeye karar verdi, ancak orada durumdan memnun olmayınca, tekrar Mallos kentine döndü. Kentin yönetimini 149 MAGIE 1950, 272. Strabon, Geographika XIV. 5. 13-14. 151 SAYAR 1999, 153. 152 UMAR 2000, 114-116. 153 RAMSAY 1960, 429. 154 UMAR 2000, 124. 150 28 Mopsos’la paylaşmak isteyince aralarında anlaşmazlık çıktı ve kentin iki kurucusu düello yaptı. Bu düello sonucunda her ikisi de öldü ve ayrı yerlere gömüldüler155. Bu kuruluş efsanesinin dışında kentin bir grup Argoslu tarafından kurulduğu da söylendi156. Tam olarak hangi tarihte kurulduğu bilinmeyen Mallos’un, İ.Ö. 5. ve 4. yüzyıllarda kendi sikkelerini darp etmiş olduğu bilinmektedir157. İskender Kilikia’ya girdiğinde Mallos’a uğramış, kent içerisindeki politik anlaşmazlıklara son vermiş, kente vergi muafiyeti tanımış ve Mallos’un efsanevi kurucusu Amphilokhos’un onuruna kurbanlar sunmuştu158. Böylece Mallos, bir Yunan polis’i konumuna çıkarılmıştı. Kilikia bölgesi, İskender’in ölümünden sonra generallerinden I. Ptolemaios’un hâkimiyeti altına girdi ve Kilikia ile Mallos kentini ele geçirip, kent sakinlerini köle olarak sattı159. Daha sonra Seleukosların hâkimiyetine giren kent, IV. Antiokhos Epiphanes döneminde, onu onurlandırmak için adını “Antiokheia Pyramos” olarak değiştirdi160. İ.Ö. 2. yüzyılın ortalarından itibaren kendi otonom parasını basmaya devam eden ve kendi yerel adını, yani Mallos’u, kullanan161 kentte İ.Ö. 1. yüzyıldan itibaren kente İtalyan yerleşimciler gelmeye başladı162. I. 2. 13. Aigai Strabon, Aigai (Yumurtalık) kentinden bir liman ve köy olarak bahsetmiştir163. Aigai, Hellen dilinde Aiga halkı demektir. Bu kelimenin Hellen dilinde “keçi” anlamına gelen Aigos sözcüğünden türemediği ve dolayısıyla kentin adının tam anlamının bilinmediği iddia edildi164. 155 Strabon, Geographika XIV. 5. 16. Arrianos 77-78. MAGIE 1950, 274. 157 JONES 1937, 196. 158 Strabon, Geographika XIV. 5. 17. Arrianos, 77. 159 MAGIE 1950, 274. 160 SAYAR 1999, 200. 161 JONES 1937, 200. 162 MAGIE 1950, 274. 163 Strabon, Geographika XIV. 5. 18. 164 UMAR 2000, 140. 156 29 Kıyı kentlerinin en doğusunda yer alan Aigai halkı, diğer tüm Kilikia kentleri gibi kurucularının Argoslular olduğuna inanıyordu165. Bir başka iddiaya göre İ.Ö. 3. yüzyılda Kilikia, Seleukoslar ile Ptolemaioslar arasında bir anlaşmazlığa neden olmuştu. Kilikia’ya ilk olarak Seleukoslar egemen olmuş ve Seleukos Nikator bu bölgede yeni kentler kurmuştur ki bunlardan biri de Aigai’ydi. Kent Issos Körfezi’nin sahilini korumak amacıyla kurulan bir askeri koloniydi ve kurulan bu koloniye, eski Makedonya başkentinin adı verildi166. Hellenistik dönemde özerk bir kent devleti statüsünde olan Aigai, Pompeius bölgede yaptığı düzenlemelerden doğrudan etkilenmedi. Fakat Kilikia’nın Roma eyaleti yapılmasıyla Roma valilerinin imperium’una ve eyalet vergisine tabi kılındı. Kent, İ.Ö. 47 yılına kadar yerel hanedanlarca yönetilen Aigai’a, bu tarihte Caesar tarafından civitas libera statüsü verildi. Aigai’a hükmeden son hükümdar Tarkondimotos’tu. Aigai, yeni statüsüne (civitas libera) sahip olduğu tarihi era (=milat) olarak kabul etti167. Romalılar döneminde özgür kalan Aigai, limanlarını geliştirme fırsatı buldu ve kurduğu tersanelerle denizcilikte ileri gitti168. Aigai’nin bir önemli özelliği de Asklepios tapınağına sahip olan dört kentten birisi olmasıydı. Diğer üç kent şunlardı: Pergamon, Kos ve Epiduros169. Aigai bu tapınağın kent sınırlarında olmasına bağlı olarak “kutsal ekümenik Asklepia” adıyla oyunlar düzenledi ve Kilikia kentleri arasında süregelen rekabete dâhil oldu. Bu kültün dışında Aigai kentinde Dionysos Kallikarpos ve Demeter Karpothropos kültleri vardı170. Pek çok kentin yaptığı gibi Aigai da kendine özgü unvanlar kullanmıştı. Bunlar arasında “Makedonialı, asil, sadık, tanrıların sevdiği, tapınak koruyucu ve denizlerin kraliçesi” bulunmaktaydı171. Aigai da İ.S. 260 yılındaki Sasani kralı I. Şapur’un saldırılarından payına düşeni almış, tahrip edilmiştir172. Kentten günümüze Hellenistik ve Roma dönemine ait kayda değer eserler kalmamıştır. 165 MAGIE 1950, 274. JONES 1937, 197. 167 JONES 1937, 202-203. SAYAR 1999, 205. 168 MAGIE 1950, 275. 169 SAYAR 1999, 205. 170 SAYAR 1999,152-153. 171 JONES 1937, 207. 172 SAYAR 1999, 205. 166 30 I. 2. 14. Mopsuhestia/Misis Mopsuhestia/Misis (Yakapınar) kenti, Adana’nın yaklaşık olarak 19 km doğusunda kalan bir yerleşim birimiydi. Kentten ilk olarak İ.Ö. 4. yüzyılda Kios’lu Theopompos bahsetmiştir173. Strabon’a göre ise Mopsuhestia, Issos Körfezi’nde, Kilikia ile Syria arasında kalan bir sınır kentidir174. Hellen dilinde “Mopsos Ocağı” anlamına gelen Mopsuhestia, efsane geleneğine göre Teiresias’ın oğlu Mopsos adında Yunanlı bir kahraman tarafından kurulmuştu. Pamphylia ve Kilikia’da pek çok kent kuran Mopsos, bunlardan ikisine kendi adını vermişti. Bu kentlerden biri Mopsuhestia diğeri ise Mopsukrene’ydi175. Kent, darp ettiği sikkelerin üzerinde bazen Mopsos’u kendisini temsil eden figür olarak kullanırken, bazen de “Mopsos Ocağı” adından ileri gelen alevler içinde bir sunak sembolünü tercih etmişti176. Kent, İskender dönemine dek Pers hâkimiyetinde kaldı. İskender’den sonra ise Seleukos Krallığı’nın hâkimiyetine girdi. İ.Ö. 2. yüzyılın sonlarında Seleukos Krallığı’nda iç savaş çıktı. Rakibi X. Antiokhos Eusebes’e yenilen VII. Seleukos, Mopsuhestia’ya kaçtı ve orada Mopsuhestialılar tarafından öldürüldü. Bunun üzerine kralın kardeşleri I. Philippos ve XI. Antiokhos, kenti yakıp yıktı ve halkını katletti177. Mopsuhestia, IV. Antiokhos Epiphanes döneminde “Seleukeia Pyramos” adını aldı, “kutsal ve özerk” unvanlarıyla ayrıcalıklı hale getirildi178. IV. Antiokhos’un ölümünün ardından kent kendi parasını basmaya ve kendi yerel adını kullanmaya devam etti179. Mopsuhestia, Roma hâkimiyeti döneminde altın çağını yaşadı ve konumu itibariyle ticari açıdan önemini korudu. Diğer Kilikia kentleri arasındaki rekabete kutsal, 173 SAYAR 1999, 195. Strabon, Geographika XIV. 5. 19. 175 BARNETT 1953, 142-143. SAYAR 1999, 194. ARSLAN 2001, 2. LLOYD 1998, 54. 176 MAGIE 1950, 273. 177 SAYAR 1999, 202. 178 MAGIE 1950, 273. 179 JONES 1937, 200. 174 31 ekümenik oyunlar düzenleyerek ve Hadriana unvanını kullanarak katıldı180, İ.S. 260 yılında Sasanilerin saldırısına uğrayıncaya dek özerkliğini korudu181. Hıristiyanlık Çağı’nda ise bir piskoposluk haline geldi. Kentten günümüze son derece görkemli bir Roma köprüsü, sütunlar ve bir tiyatro kalmıştır182. Kentte tapınım gören tanrı ve tanrıçaların başında ise Helios, Artemis Leukophryene, Isis-Sarapis ve Theos Epekoos kültleri gelmektedir183. I. 2. 15. Anazarbos Anazarbos (Dilekkaya), Pyramos (=Ceyhan) nehrinin yan kolu olan Sumbos çayının kıyısında, bu çayın içinden geçtiği ovaya bakan oldukça büyük ve sarp bir kayanın üzerinde yer alan son derece önemli bir kentti184.Kentin adının menşeinde Luvi dilinde “yamaç ormanı” anlamına gelen Anawarza olduğu düşünüldü185. Anazarbos’un kuruluş tarihi kesin olarak bilinmiyor. Ancak İ.Ö. 9. yüzyılda Asur egemenliğinde kurulmuş olabileceği tahmin edilmektedir186. Hellenistik dönemde yerel hanedanlarca yönetilen kentin tabi olduğu son krallık, Tarkondimotos’un krallığıydı. Tarkondimotos’un hâkimiyeti kentte bulunan iki yazıtla da kanıtlanmaktadır. Tarkondimotos, Augustus ile Marcus Antonius arasındaki iç savaşta ikincisini destekledi, İ.Ö. 31 yılındaki Actium Savaşı’nda Augustus’a karşı savaştı ve savaş sırasında öldü187. Actium Savaşı’nı kazanan Augustus, Tarkondimotos’un krallığını Kappadokia kralı I. Arkhelaos’a verdi. Ancak bir süre sonra Tarkondimotos hanedanının yeniden canlanmasına izin verdi ve Tarkondimotos’un oğlunu kral ilan edip, Kilikia’nın bir bölümünü ona geri verdi188. Daha sonra, İ.Ö. 19 yılında Augustus, 180 JONES 1937, 207. SAYAR 1999, 208. 182 UMAR 2000, 127-128. MAGIE 1950, 273. 183 SAYAR 1999, 152-153. 184 MAGIE 1950, 275. 185 UMAR 2000, 150. 186 UMAR 2000, 154. 187 UMAR 2000, 151. 188 SAYAR 1999, 207. 181 32 Anadolu ve Suriye gezisi sırasında Anazarbos’a geldi ve kenti yeniden kurarak ona “Kaisareia” adını verdi. İmparator Claudius döneminde Tarkondimotos hanedanının etkinliğine tamamen son verildi. Bu nedenle kent, bu tarihten itibaren imparatorluk sikkeleri basmaya başladı189. Kilikia kentleri arasındaki rekabetin en şiddetlisi İ.S. III. yüzyılda Anazarbos ile Tarsos arasında yaşandı. Anazarbos kenti Tarsos’un yaptığı festival ve oyunlara cevaben Epinica ve Olympia oyunlarını tertip etti. Hadrianus onuruna yapılan koinon oyunları olan Sebasmia düzenlendi ve “Dünyanın birincisi Antoniniana” adıyla oyunlarını kutladı. Caracalla döneminde Anazarbos’a yarışın başkenti unvanı verildi. Bunun dışında Tarsos kentinin “birinci, en büyük ve en güzel” sıfatlarına ilaveten Anazarbos “en şanslı, en değerli ve muzaffer” unvanlarını elde etti. Bununla birlikte Anazarbos kenti, eyaletlerin özerk olan ortak koinonun başı ilan edildi. Tüm bunlara ek olarak Caracalla döneminde Anazarbos’a “demiurgus”190 yetkisi de verildi191. Roma imparatoru Diocletianus, Roma eyaletlerini yeniden düzenledi. Tarsos ile Anazarbos kentleri arasındaki rekabet, bu düzenlemelerde de muhafaza edildi. Zira Kilikia yeni eyalet sistemine göre, Kilikia Prima ve Kilikia Secunda olarak ikiye ayrıldı. Tarsos Kilikia Prima’nın başkenti, Anazarbos da Kilikia Secunda’nın başkenti yapılmıştı192. Anazarbos, Suriye ve Kappadokia bağlantısındaki ticaret yolları üzerinde bulunuyordu. Bu nedenle ekonomik bakımdan da önemli bir kentti. Ayrıca Anazarbos, İ.S. 2. yüzyılda dokumacılığın son derece önemli bir endüstri haline gelmiş olduğu bir kentti. Hatta kentte dokumacılar loncası kurulmuştu193. Anazarbos ve çevresindeki kültler ise; Zeus Olybris, Theos Kronos, Euthenia Thea, şehrin koruyucusu Zeus, Zeus Halazeos, Zeus Keraunios, Zeus Hypsistos, Zeus 189 JONES 1937, 204. SAYAR 1999, 208. Demiurgus sözcüğü Yunanca “demos” ve “ergon” sözcüklerinden oluşmuştur. Anlamı önder, yol göstericidir. Antik Yunan’da belli bir yeri yönetmesi için kişilere verilen bir memuriyeti tanımlarken, Roma döneminde anlamı değişmiştir. Roma devrinde “demiurgus” sözcüğü fahri hemşehrilik unvanı gibi, birbirleriyle yarışan kentlerine Roma imparatorlarınca verilen bir tür onur unvanı olarak kullanılmıştır. 191 JONES 1937, 207. SAYAR 1999, 142. 192 JONES 1937, 207. 193 MAGIE 1950, 275. JONES 1937, 206. 190 33 Theos, Zeus Olou(m)pios, Zeus Soter, Zeus-Hera-Ares üçlemesi, Agathos Theos, Thea Epekoo Aphrodite, Aphrodite Epekoo, Aphrodite Kassalitis, Aphrodite Kassalitis Ephkoo Thea, Thea Kassalitis Ephkoo, Thea Epekoo, Theos Ouranos ve Herakles kültleridir. Kentte, imparatorluk döneminde ise Dea Roma (=Tanrıça Roma) kültü görülmüştür194. Anazarbos kentinden günümüze bir kaya mezarı, kilise kalıntıları, su kemerleri, tiyatro, Tethys Mozaiği gibi eserler kalmıştır195. I. 2. 16. Hierapolis Kastabala Hierapolis (Bodrum Köyü) kenti, Pyramos ırmağının çıktığı dağların eteklerinde kurulmuştu. Esasen kentin adı Kastabala olarak bilinmekteydi. Kastabala, Luvi dilinde “tapınak-düzlüğü” anlamındadır196. Kastabala Anadolu’nun ana tanrıçası Kubaba’nın burada yaşadığına inanılması bakımından son derece önemliydi. Strabon’un yaşadığı dönemde Kubaba’nın yerini Artemis almıştı ve kentte Artemis Perasia denen bir Artemis çeşitlemesine tapılmaktaydı197. Buna bağlı olarak da kentin adına Hierapolis (Kutsal kent) eklemesi yapılmıştı198. Kentin kuruluş tarihi ve oluşumu ile ilgili bilgi yoktur. Ancak uzun süre Seleukos krallığına bağlı kaldığı bilinmektedir. Roma’nın bölgeye gelişinin ardından ise Pompeius, yerel hanedanlardan Tarkondimotos’un yönetimini de düzenledi ve bu düzenleme neticesinde Hierapolis Kastabala hanedanın hâkimiyet alanında kaldı199. Kent tarihi bakımından son derece önemli olan bir anıt vardır. Bu anıt HierapolisKastabala halkı tarafından Nikias’ın oğlu Isidore demiurgus şerefine yaptırılmıştı. 194 SAYAR 1999, 152-154. UMAR 2000, 152-154. 196 UMAR 2000, 159. 197 Strabon, Geographika XII. 2. 7. 198 UMAR 2000, 160-161. 199 JONES 1937, 202. 195 34 Isıdore demiurgus unvanı bakımından kentin hem baş magistratı hem de askeri gücün başındaki kimseydi. Bu açıdan değerlendirildiğinde Hierapolis-Kastabala’nın iç işlerinde özerk, ancak dış işlerinde krala bağımlı bir statüde yer aldığı anlaşılmaktadır. Buradan kentin kendine ait magistratları olduğu, ancak demiurgus’un kral tarafından tayin edildiği anlaşılmaktadır. Hierapolis Kastabala, HierapolisPyramos adıyla da bilinmekteydi. Ancak kentin bu adı, yalnız kent merkezi için kullanıldı. Kentin sahip olduğu topraklar her zaman eski yerel adıyla, yani Kastabala olarak anıldı. Buradan da anlaşılır ki kent, doğrudan kralın hâkimiyetindeydi200. Roma döneminde önemini koruyan ve özellikle mimari açıdan zenginleşen Hierapolis Kastabala, “kutsal ve değişmez Hieropolis” adıyla sikkeler bastırdı ve kutsiyetini Artemis Perasia kültüne dayandırdı. Her kentin kökenini Yunanlılara dayandırması geleneği, Hierapolis Kastabala için de geçerliydi. Efsaneye göre tanrıça Artemis Perasia’nın heykelini kente getiren Orestes’ti201. Kentte Asklepios ve Hygieia Soter, Helios Soter ve Theos Pyretos, Theois, Sebastois, Sebastois Aioniois ve Nea Hera kültleri tapınım görmüştür202. Hierapolis Kastabala’dan günümüze temelleri ilkçağ kalesi özellikleri taşıyan, ancak Aziz Ioannes Şövalyeleri’nden kalan görkemli bir kale, sütunlar ve bir tiyatro kalmıştır203. 200 JONES 1937, 203. MAGIE 1950, 275. 202 SAYAR 1999, 152-154. 203 UMAR 2000, 163-165. 201 35 II. BÖLÜM KILIKIA: KORSANLAR ve ROMA II. 1. Kilikia Eyaleti’nin Kurulmasından Önce Roma ve Anadolu Roma’nın Anadolu ile doğrudan ilişkisi İ.Ö. 205 yılında Roma ile Makedonya kralı V. Philippos arasında Phoenike Antlaşmasını imzalamasıyla başladı. Bu antlaşmaya Roma’nın müttefiki olarak Pergamon kralı I. Attalos ve Ilium şehri imza atarken, Bithynia kralı I. Prusias da V. Philippos’un müttefiki olarak imzalamıştı. Buradan anlaşılmaktadır ki, bu tarihte Roma’nın Anadolu’da iki müttefiki vardı. Doğrudan gelişen bu antlaşma öncesinde ise, İ.Ö. 210 yılında, Pergamon kralı I. Attalos Roma’nın müttefiki Aitolia Birliği’nin üyesiydi. Aynı zamanda Pergamon donanması, Makedon kralına karşı Roma donanması ile İ.Ö. 208 yılında işbirliği yaparak Roma’ya olan yakınlığını göstermişti. Roma İ.Ö. 205’te imzalanan Phoenike Antlaşması’nın ardından İ.Ö. 201 yılına dek Anadolu’daki gelişmelere seyirci kalmayı tercih etmişti. Ancak bu tarihte Roma’ya giden Pergamonlu ve Rodoslu elçilerin Makedonya kralı V. Philippos ile Suriye kralı III. Antiokhos’un, Mısır kralı IV. Ptolemaios’un ölümü üzerine krallığı paylaşma planları olduğu yönünde iddiaları senatoya bildirdiler. Buradaki amaç, Roma’nın ilgisini bölgeye çekmekti. Bu iddialar doğrultusunda Roma senatosu ilk kez doğrudan diplomasi yoluyla Anadolu’ya müdahale etti. Roma üç kişiden oluşan bir elçi gurubu atadı. Elçilerin V. Philoppos’u Phoenike Antlaşması’na uyması yönünde ültimatom vermelerine rağmen, Makedonya kralı bu uyarılara kayıtsız kaldı ve böylece II. Makedonya Savaşı’nın tohumları atıldı. Bu savaş sırasında da Pergamon kralı I. Attalos, Roma’nın yanında yer aldı. Savaş sonunda Roma’ya yenilen Makedonya kralı V. Philippos’un Anadolu ile bağları tamamen koparıldı210. İ.Ö. 197 yılında iki cepheden batı Anadolu’ya doğru ilerleyen III. Antiokhos, Kilikia şehirlerinden Zephyrion, Soloi, Aphrodisias, Korykos, Anemurion, Selinos, 210 KAYA 1996, 211-215. 36 Korakesion gibi kentleri ele geçirdi. Onun Lykia kıyı kentlerini de ele geçirmesi üzerine, Lampsakos (Lâpseki) kenti Roma’ya elçiler gönderdi ve Roma ile doğrudan ilişkiye giren Ilium’dan sonra ikinci kent oldu. III. Antiokhos’un Anadolu’daki ilerleyişini durdurmaya yönelik çeşitli diplomatik girişimleri sonuçsuz kalan Roma, İ.Ö. 192 yılında Antiokhos’un Yunanistan’a geçmesi üzerine savaş ilan etti. Magnesia ad Sipylos Savaşı’nı Roma kazandı. Bu zaferle III. Antiokhos’un Toros Dağları’nın kuzeyi ile Halys (=Kızılırmak) Irmağı’nın batısında kalan Anadolu topraklarıyla ilişkisi kesildi. Roma bu bölgeyi nüfuz alanına dâhil etti. Batı Anadolu’da yer alan eski Yunan kentleri Roma’ya bağlılıklarını bildirdiler211. İ.Ö. 189 yılında Roma ordusunun başına Manlius Vulso atandı. Onun Galatlara karşı düzenlediği sefer ile Roma ilk kez, bu tarihe dek doğrudan ilişki kurmadığı Pisidia ve Pamphylia ile Galatia’ya girdi. Manlius Vulso bu seferle ilgilenirken, Roma senatörleri de Suriye kralı ile yapılacak antlaşmanın genel ilkelerini belirlediler. Antlaşmayı imzalamak ve Anadolu’da düzenlemeler yapmak amacıyla gönderilen 10 kişilik elçi kurulu, Apameia’da (Dinar) M. Vulso ile buluştu. Apameia Antlaşması Roma’nın Anadolu’da yapmış olduğu ilk yeminli antlaşmaydı. Bu antlaşma ile Suriye kralı Anadolu üzerindeki tüm iddialarından vazgeçti. Böylece Toros Dağları’nın kuzeyi ve Halys Irmağı’na (Kızılırmak) kadar olan batı Anadolu Suriye kralının hâkimiyetinden alanından çıkmış oldu212. Apameia (Dinar) Barışı ile yapılan diğer bir düzenleme ise Roma’nın dostu Pergamon kralı II. Eumenes lehine yapılmıştı. Phrygia, Mysia, Lykaonia, Milyas, Lydia, Tralles, Ephesos, Telmesos, Khersonesos ve Lysimakheia bölge ve kentleri II. Eumenes’e verildi. Böylece Anadolu’daki en güçlü krallık II. Eumenes’in başında olduğu Pergamon krallığı olmuştu. Roma’nın Anadolu’da ilk kez toprak kazanması ise İ.Ö. 133 yılında gerçekleşti. İ.Ö. 133 yılında Pergamon kralı III. Attalos, ölümünün ardından ülke 211 212 KAYA 1996, 217-224. KAYA 1996, 225-227. 37 topraklarının Roma’ya bırakılmasını vasiyet etti213. Roma devleti de, kralın ölümü üzerine Pergamon Krallığı’nı Asia Eyaleti adı altında yeniden yapılandırdı. Yeni eyaleti yapılandırma sürecinde II. Eumenes’in oğlu olduğunu iddia eden Aristonikos adlı bir kişinin direnişiyle karşılaşan Roma, bu isyanı bastırdı ve bölgedeki egemenliğini pekiştirdi214. Roma’nın Anadolu’da kurduğu bu eyaleti, daha sonra diğerleri izledi. Bu eyaletlerden birisi de Kilikia Eyaleti’ydi. Asia Eyaleti’nden kuruluş süreci, sınırları ve kapsadığı alan itibariyle farklı olan Kilikia Eyaleti, bölgedeki korsan tehlikesi nedeniyle Roma’nın dikkatini çekmişti215. II. 2. Korsanlar ve Kilikia Korsanlık genel anlamıyla, özellikle denizlerde görülen yağmacılık anlamına gelmekteydi. Antik dönemde korsan faaliyetlerinin pek çok nedeni vardı; ancak bunlardan en önemlisi insanların yaşadıkları topraklardaki geçim kaynaklarının darlığıydı. Bunun dışında siyasi otoritelerin kötü muameleleri ya da kabilelerin veya halkların isyankâr tutumları da bir kesim insanı korsanlık faaliyetlerine itmişti216. Korsanlığın gelişiminde değinilmesi gereken ilk konu, ortaya çıktığı coğrafyadır. Korsanlık faaliyetlerinin yuvası, her dönemde denizciliğin merkezi olan Akdeniz olmuştur. Akdeniz’i çevreleyen coğrafi yapının da elverişli olması bölgenin, denizcilik ve buna bağlı olarak gelişen yan unsurların çıkış noktası olmasını kaçınılmaz hale getiriyordu. Akdeniz havzasının coğrafi koşulları korsanlar açısından son derece elverişli bir av bölgesi olmuştu. Bu yağmacı gruplar özellikle Anadolu’nun güney kıyılarında Lykia, Pamphylia ve Kilikia’da mevzilenmişlerdi. Bu bölgelere ek olarak Klazomenai (=Urla), Ege Denizi’nde bulunan pek çok ada, Girit adası, Adriyatik Denizi’nin Illiria ve Dalmatia kıyıları, Korsika ve Atlas Okyanusu’na kıyısı olan Afrika kıyıları da korsanların yoğun olarak bulundukları coğrafyalar olmuşlardı. Tüm bu 213 Strabon, Geographika XII. 4. 2. KAYA 2005, 14. KAYA 2005, 15. MAGIE 1950, 148-149. 215 KAYA 2005, 17. 216 RAUH 2003, 187-188. 214 38 bölgelerin korsanların işini kolaylaştıran ortak özellikleri, dağlık olmalarıydı217. Bu dağlık bölgeler sayesinde korsanlar, doğal sığınaklar elde ediyorlar ve herhangi bir gücün onlara müdahalesi söz konusu olduğunda dağlık arazi onların kaçmalarını ve saklanmalarını kolaylaştırıyordu. Bununla birlikte dağlık alanlar gemi yapımı için son derece önemli olan kereste bakımından oldukça zengindi. Adı geçen korsan yuvalarının diğer bir ortak özelliği de büyüklü küçüklü pek çok liman ve koya sahip olmasıydı. Bunlar sayesinde korsanlar gemilerini rahatlıkla saklayabilmişlerdi218. Genel bir ifadeyle Akdeniz havzasında sayısız koy ve liman olması, dağlık yapı, çok sayıdaki ada ve ekonomik faaliyetlerin yoğunluğu pek çok halkın korsanlığa yönelmesine neden olmuştu. Bu halkların başında Ligurlar, Illiryalılar, Aitolialılar219, Karadeniz’deki Traklar, Giritliler ve Kilikialılar gelmekteydi220. Bulundukları bölgelerin siyasi ve ekonomik yapısına yön veren korsanlar Akdeniz ve çevresindeki yerleşim birimlerinin oluşmasında da etkili olmuşlardı. Thukydides’in belirttiği üzere Yunanlılar korsan akınlarından kurtulmak için kuracakları kentleri kıyıdan 20–30 km kadar içeride kurmuşlardı221. Böylece karalarda iç kesimlere doğru ilerlemeyi, kaçmalarını zorlaştıracağından, bunu tercih etmeyen korsanlara karşı önlem alınıyordu. Etrüskler de Pisa, Vetulonium, Volci, Caere ve Tarquinii gibi en eski kentlerini aynı nedenle kıyıdan birkaç kilometre içeride kurmuşlardı222. Korsanlığın gelişim sürecine bakıldığında ise Minos Uygarlığı’na dek inilmektedir. Girit adasında doğan Minos Uygarlığı’ndan itibaren denizcilik ve buna bağlı ekonomik faaliyetlerde gelişme söz konusu olmuştu. Ancak ticaret ve taşımacılığın dışında korsanlık ve yağmacılık yapan denizciler bölgede ciddi bir tehdit haline gelmişlerdi. Korsanlıkla ticareti harmanlayan halklardan Fenikeliler, Yunanlılar ve Etrüskler de Akdeniz’de etkili olmuşlardı. Etrüsklü korsanlar, Yunan ve Kartaca 217 SEMPLE 1916, 138-139. SEMPLE 1916, 140-141. 219 Yunanistan’da Korint Körfezi’nin kuzeyine düşen bölgenin eski adı. 220 RAUH 2003, 190. 221 Thukydides, I.7.1. 222 SEMPLE 1916, 136. 218 39 gemilerine rağmen Tiren Denizi’ne kadar ilerlemişler, Yunanlıların kıyı kentlerine ve adalarına saldırmışlardı. Minos Uygarlığı ise deniz gücünü kullanarak korsanlarla mücadele etmiş ve ticari faaliyetlerini sürdürmeye devam etmişti223. Dor istilasının ardından Minos Uygarlığı’nın yıkılmasıyla korsanlık, Homeros döneminde yeniden canlanmıştı. Burada belirtilmelidir ki Minos Uygarlığı’nın tüm Ege’ye hâkim olan filosu, geniş kapsamlı bir korsan donanması haline gelmişti. Homeros, bu dönemde Taphosluların ve Giritlilerin korsanlıklarından, Fenikelilerin ise kadın ve erkekleri kaçırarak, onları köle olarak sattıklarından söz eder224. Kilikia, Pamphylia ve Lykia’dan toplanan korsanlar Kserkses’in Yunan kentleri üzerine giriştiği sefer öncesinde Pers ordusuna katılmışlardı225. İ.Ö. II. yüzyılın sonlarına gelindiğinde ise Akdeniz’de Kilikia korsanları etkin olmaya başlamıştı. Onların etkinleşmesine Suriye’ye hâkim olan Seleukos Krallığı’nda uzun süre devam eden çekişmeler fırsat vermişti. Bu çekişmelerin sonunda, İ.Ö. 140 yıllarında, Diodotos Tryphon226 adlı bir kişi bir donanma oluşturmuş ve Korakesion kentini de üs olarak kullanmıştı. Kilikia’nın coğrafi avantajlarından ve gemi yapımında kullanılan zengin kereste olanağından yararlanmasını iyi bilen Tryphon, korsanlık hareketini hızlandıran güçlü bir deniz gücüne sahip oldu. İ.Ö. 138 yılında Tryphon’un ölümüne rağmen, onun oluşturduğu deniz gücü korsanlığa devam eden özerk bir ordu olarak varlığını korumuştu. Bunda Pamphylia’da ve doğu Lykia’da bulunan bağımsız kentlerin de payı vardı. Korsanlar bu bölgelere dek ilerlemişler ve buralara hâkim olmuşlardı. Zeniketes adlı korsan doğu Lykia’da Olympos, Korykos ve Phaselis limanlarını içine alan bağımsız bir ülke oluşturmuştu227. Başlarda, bölgedeki güçler – Rodoslular, Pergamon Krallığı, Kıbrıs ve Mısır’da bulunan 223 SEMPLE 1916, 134. Homeros, Odysseia XV. 427. 225 Herodotos, VII. 91-92. 226 Strabon, Geographika, XIV. 5. 2. 227 RAUH 2003, 191. 224 40 Ptolemaioslar ve Ege’de etkin olan Romalı tüccarlar – bu duruma göz yummuşlardı. Bu yüzyılın sonlarına doğru ise korsanlık öylesine büyük bir tehdit haline gelmişti ki kentleri, ekonomik faaliyetleri ve imparatorlukları derinden etkilemişti. Bunun üzerine Roma devleti korsanlara karşı önlem alamaya karar verdi. II. 2. 1. Roma’nın Korsanlarla Mücadelesi: Başarısız Girişimler Roma’nın korsanlık tehdidi nedeniyle dikkatini çeken bölge Kilikia’nın Dağlık Kilikia adı verilen bölümüydü. Dağlık Kilikia bölümü coğrafi yapısı itibariyle korsanlar için son derece elverişliydi. Çok sayıda küçük koy ve adacıklarıyla bu bölüm, korsanların gizlenmesi için bulunmaz bir saklanma yeriydi. Aynı zamanda korsanların gemileriyle hâkim oldukları bu bölüm, Suriye’yi Ege havzasına ve oradan da Batı dünyasına bağlaması bakımından önemli kıyılara sahipti. Bu kadar elverişli şartların oluştuğu bir coğrafyada İ.Ö. 5. yüzyıldan itibaren korsanların etkili olması tesadüf değildi228. Korsanlar, bölgede Yunan egemenliği olduğu dönemden itibaren ticaret ve seyahat yapan insanlar için tehdit oluşturuyorlardı. Atina’nın güçlü olduğu dönemlerde çeşitli önlemler alınmışsa da Peleponnesos Savaşı sırasında kentin güç kaybetmesi, bu tedbirlerin sürekliliğine ve etkinliğine imkân tanımamıştı229. İskender döneminde denizlerde güvenlik sağlanmaya çalışılmıştı. Seleukoslar, İskender döneminin Akdeniz’de güvenliği sağlama politikasını takip etmişlerdi. İ.Ö. II. yüzyılda ticari faaliyetlerini artıran ve Akdeniz ticaretinde önemli bir potansiyele sahip olan Rodos da Girit adasındaki korsanları gözaltında tutmaya çalışarak korsan sorununu ortadan kaldırmak için bir girişimde bulunmuştu. Ptolemaioslar Mısır dolaylarında ve Kıbrıs’ta korsanlarla mücadele etmek için donanmalar görevlendirdi230. Fakat tüm bu girişimler Akdeniz’i tamamen korsanlardan temizleyecek önlemler olmadı. Zira korsanlar, zaman zaman kendilerine karşı mücadele eden krallıkların da işlerine yarayabiliyordu. Nitekim İ.Ö. II. yüzyılın başlarında Roma ile III. Antiokhos arasındaki savaşta, korsanların başı 228 BEAN 1999, 13. MAGIE 1950, 281-282. 230 SHERWIN-WHITE 1976, 3. 229 41 Nikander krala yardım etmiş, bu arada kendisi de boş durmamış ve Sakız adasını yağmalamıştı231. İ.Ö. II. yüzyıldan itibaren korsanlık tehdidi, özellikle de Dağlık Kilikia korsanları bölgeye dehşet salacak kadar büyüdü. Toprağın ürün verdiği gibi Lykia, Pamphylia ve Kilikia’yı içine alan bölge de sanki korsan üretiyordu artık232. Bunda Seleukosların zayıflamasının, Apamea Antlaşması gereği Kilikia’nın batı kıyılarını tam anlamıyla denetim dışında bırakması ve Rodos adasının dış gelirlerine bağlı olarak donanmasını kapasite ve sayı bakımından küçültmesi gibi etkenler korsanlığın artmasına katkıda bulunmuştu233. Ayrıca İ.Ö. 167 tarihinden itibaren Roma Cumhuriyeti’nin deniz gücünün zayıflaması da Akdeniz’in korsanların denizi haline gelmesini kolaylaştırmıştı234. Doğu Akdeniz’e böylesi bir portre söz konusu iken Roma korsanlara karşı herhangi bir girişimde bulunmadı. Aksine Roma, gelişmeleri izlemeyi tercih etti ve hatta bir anlamda destekledi. Korsanların yegâne faaliyetlerinin başında köle ticareti gelmekteydi. Roma ise köle ticareti bakımından önemli bir pazardı, çünkü burada çok ciddi bir talep söz konusuydu. Nitekim Roma, İ.Ö. 167 yılında, Delos adasını serbest liman ilan etmek suretiyle bu adayı büyük bir köle pazarı haline getirdi. Delos köle pazarı öyle genişlemişti ki bir günde 10.000’den fazla köle satılır hale gelmişti235. Strabon’un Geographika adlı eserinde korsanlar ve Delos adasının bu durumu şöyle tanımlanır: “En çok çıkar sağladığından, tutsak ihracatı onlara (korsanlara) hepsinden çok çekici geliyordu. Yaptıkları kötü işler arasında buna bağlanışları sadece kolay tutsak elde ettikleri için değildi; aynı zamanda mal bakımından zengin ve geniş olan pazaryerinin çok uzak olmayışındandır; yani aynı günde, on bin tutsağı hem alabilen, hem de sevk edebilen Delos’u kastediyorum. “Tüccar oraya git, gemini boşalt, her şey 231 MAGIE 1950, 282. SEMPLE 1916, 139. 233 SHERWIN-WHITE 1976, 3. 234 MAGIE 1950, 282. 235 MAGIE 1950, 282. BEAN 1999, 13. 232 42 satılır” atasözü buradan kaynaklanmıştır. Bunun nedeni Romalıların, Kartaca’nın ve Korinthos’un yakılıp yıkılmasından sonra zenginleşerek çok sayıda tutsak kullanmalarıdır. Sadece ganimet aramak için değil; fakat aynı zamanda tutsak ticareti yapmak için de bu alanda kolay kazanç gören korsanlar sayı bakımından artış gösterdiler.”236 Delos adasında satılan köleleri korsanlar temin ediyor, böylece Roma’nın iş gücüne dayalı büyük çiftliklerinin ve büyük ailelerinin köle talebi karşılanıyordu. Dolayısıyla Roma köle alışverişinde korsanlardan faydalanıyor, korsanlar da zengin Romalıların bu taleplerini karşılayarak durumdan istifade ediyorlardı. Fakat bu durum İ.Ö. II. yüzyılın ikinci yarısında Roma’nın siyasi çıkarlarına zarar vermeye başladı. Bu nedenle Roma, korsanları sorun olarak görmeye başladı. Roma hükümeti sorunu çözmek için ilk adımını İ.Ö. 140 yılında attı. Bölgeye elçiler gönderdi. Scipio Aemilianus ve iki senatörden oluşan elçiler kurulunun amacı, oradaki Roma müttefiklerinin iç çekişmelerine son verip, egemenliklerini güçlendirmekti. Scipio Aemilianus başkanlığındaki elçiler kurulu yolculuk sırasında Suriye ve Rodos adasına uğradı ve bölgede etkin olan korsanlık meselesinin nedenlerini araştırdı. Bu araştırmaların sonucunda görüldü ki korsanlık faaliyetlerinin nedeni bölgedeki krallıkların umursamazlıklarıydı237. Bu sonuca rağmen Roma korsan tehlikesine karşı bir önlem almadı, mücadeleye girişmedi. Çünkü Roma, henüz Doğu Akdeniz’in güvenliğini sağlama çabası ve kararlılığı içinde değildi. Roma’nın Doğu sınırında mücadele etmesi gereken tek sorun korsanlar değildi. Bu haydutların daha önce işbirliği içinde oldukları Pontos kralı VI. Mithridates’in Roma’ya yönelik yeni bir saldırı plan hazırladığı bilinmekteydi. Zaman zaman birlik içinde olan bu iki tehlike karşısında Roma senatosu, olağanüstü bir güç ve yetki oluşturarak soruna çözüm bulmaya çalışacak ve bu olağanüstü alanı tüm Akdeniz’i içine alacaktı. Böylesi bir yetki ilk kez İ.Ö. 102 yılında praetor Marcus 236 237 Strabon, Geographika XIV. 5. 2. MAGIE 1950, 283. 43 Antonius’a verildi. Antonius’un bölgeye proconsul olarak atanmasıyla Roma meseleye yönelik ilk müdahaleyi yapmış oldu ve böylece adı daha sonra Kilikia olacak olan bölgedeki Roma eyaletinin kuruluşu adına da ilk adım atıldı238. Antonius erzak ve destek sağlayabilmesi açısından Asia Eyaleti’ne yönlendirilmişken, yapılacak olan operasyonların alanı Kilikia olarak belirlendi239. Roma senatosunun Marcus Antonius’u bu göreve tayin ederken kayırmış olduğu söylendi. Nitekim onun yolculuğu ve görevine ilişkin bize kadar ulaşan bilgiler bu söylentiyi doğrular niteliktedir. Zira Antonius, İ.Ö. 102 yılında atandığı bölgeye ulaşmak için yola çıkmış, yolculuğu esnasında Yunanistan’a uğramış ve buradan 100 kadar gemi toplamış240, ayrıca buradaki kentlerden kendisine destek vermelerini istemişti. Her kentten istediği desteğin miktarı 4200 drahmiydi ve talep edilen bu miktar çok yüksekti. Kentler, talep edilen miktarı ödeyebilmek için bankerlerden %48 oranında faizle borç almışlar, dahası onların Marcus Antonius’a verecekleri destek, para yardımıyla sınırlı tutulmamıştı. Antonius’un değişik yerlere yerleştirmiş olduğu askeri birliklerin de masrafları onlara yüklenmişti. Ancak daha sonra gelen şikâyetler üzerine kentlerdeki bu birlikler kaldırıldı. Bu arada, bu seferin ardından M. Antonius’un kızı korsanlar tarafından kaçırıldı. Büyük yetkiye rağmen Marcus Antonius yalnızca Girit korsanlarına karşı savaştı. Adanın coğrafi yapısı itibariyle uzun süreden beri orada barınan korsanlar, zamanla Kilikia korsanları kadar ün saldılar. Antonius, ada halkını bunlara karşı bir önlem almamış olmakla suçladı ve adayı ele geçirdi. Ancak denizde korsanlarla yaptığı savaşta yenildi ve onlarla Roma senatosunun onaylamayacağı bir anlaşma yaptı. Fakat o, Girit’te hastalandı ve Roma’ya dönemeden öldü. Bu nedenle Antonius’a “Creticus” soyadı (=cognomen) verildi. Roma’nın kendisine sağladığı imkânlara ve geniş yetkilere rağmen Antonius’un Akdeniz’de korku salan korsanlara karşı başarısızlığı241, korsan 238 BROUGHTON 1946, 35-43. SHERWIN-WHITE 1976, 5. 240 MAGIE 1950, 283. BROUGHTON 1946, 39. 241 LEVICK 1967, 22. 239 44 sorununu çözülmeden bırakmış, korsanlar Roma’yı ve bölgeyi tehdit etmeye devam etmişti. Roma bu ilk askeri girişimin ardından savaştan ziyade diplomatik yaklaşımı benimsedi. İ.Ö. 100 yılında çıkarıldığı sanılan bir yasa, bu yaklaşımın ürünüydü242. Öncelikle consullere ve eyalet yöneticilerine, yani legatus ve quaestorlara yönelik talimatların bulunduğu bu yasanın içeriği, genel hatları itibariyle yasaya uymayanlara uygulanacak yaptırımlarından bilinmekteydi. Talimatlar, consuller, Asia Eyaleti’nin valileri ve diğer yönetim kadrosu, yasaya bağlılık ve yasaya uymayanlara verilecek cezalar ile ilgiliydi. Consul, Roma müttefiklerine mektup göndererek, onlardan Roma vatandaşları ve Latin müttefiklerinin tehlikeden uzak ve güvenli bir şekilde seyahat etmelerini ve ticaret yapabilmelerini sağlamak için ellerinden geleni yapmalarını isteyecekti. Mektuplar, Rodos elçileri vasıtasıyla bölgeye ulaştırılacağından yasada hiç kuşkusuz bu elçilere yönelik maddeler de yer almıştır; yani Rodos elçilerinin ülkelerine güvenle dönmeleri teminat altına alınıyordu ve Rodoslu elçiler Roma’da bulundukları sürede senatoya izleyici olarak katılabileceklerdi. Asia Eyaleti’nin yöneticileri Roma müttefiki olan krallara ve halklara mektup yazacak, bu mektubun nüshasını bronz bir tablete yazdırarak herkesin görebileceği bir alana koyduracaktı. Asia Eyaleti’ne mali işlerden sorumlu olmak üzere gönderilen quaestorlar, hiçbir magistrat ya da promagistratın etkisi olmadan yasayla ilgili para cezasını uygulama hakkına sahip olacaktı. Asia Eyaleti’nde yöneticiler yasanın mecliste onaylandığını duydukları günden itibaren on gün içinde bağlılık yemini edeceklerdi. Görevli magistratlar yasanın kabulünden itibaren beş gün içinde, magistratlar hala Roma’da bulunuyorlarsa, yine beş gün içinde bağlılık yemini etmek zorundaydılar. Hiç kimse yasanın uygulanmasına engel olmayacak, olursa cezai yaptırıma tabi kılınacaktı. Her bir yasa ihlali için 200.000 sestertius para cezası uygulanacaktı. Hiç bir magistratın ya da promagistratın cezai yaptırımlara müdahale hakkı ya da cezayı engelleme hakkı yoktu. Verilen para cezası ödenmediği takdirde praetor, kişiye açılacak davaya bakmakla yükümlü olacaktı243. 242 243 JONES 1926, 155-173. RAUH 2003, 63. JONES 1926, 158-160. HASSAL-CRAWFORD vd. 1974, 195-220. 45 II. 2. 2. I. ve II. Mithridates Savaşları Sırasında Kilikia ve Korsanlar İ.Ö. 100 tarihli yasa, korsanlar sorununu çözmedi ve korsanların faaliyetleri devam etti. Sonraki on yıl boyunca Roma, Güney Anadolu’da daimi bir komuta merci oluşturmadı ve adeta başka bir çözüm yolu düşünüyormuş da bunun için zaman kazanmaya çalışıyormuş gibiydi. Nihayet İ.Ö. 92 yılında Lucius Cornelius Sulla’ya Kilikia bir provincia olarak verildi. Sulla’nın provincia Cilicia’ya görevlendirilmesi Kilikia’nın Roma eyaleti haline getirilmiş ve eyaletin ilk valisinin de Sulla olduğunun düşünülmesine yol açtı. Ancak aslında burada Kilikia provincia’sı, Sulla’nın görev ve yetki alanı olarak belirleniyordu244. Zira Sulla’nın bölgeye gönderiliş nedeni, gerçekte Pontos kralı VI. Mithridates tarafından kovulmuş olan Kappadokia kralı Ariobarzanes’i yeniden tahtına oturtmaktı. Zira Mithridates, İ.Ö. 111 yılında babasının tahtını ele geçirmiş, tüm Anadolu’yu içine alan bir krallık kurmak arzusuyla hareket etmeye başlamıştı. Bu amaçla yola çıktığında karşısındaki en büyük engel, bu tarihte Anadolu’nun batısını kurduğu Asia Eyaleti ile sınırlarına dâhil etmiş durumda bulunan Roma devletiydi. VI. Mithridates amacına ulaşmak için İ.Ö. 107 ya da 106 yılında ilk önce Kappadokia’yı ele geçirdi. Ardından Bithynia kralı III. Nikomedes ile ittifak yaparak Paphlagonia’yı ve daha sonra da Galatia’yı aldı. VI. Mithridates’in askerleri buradan Pessinus tapınak devletine saldırınca, rahip Battakes çareyi Roma’ya giderek, meseleyi Roma senatosuna anlatmakta buldu245. Giderek güçlenen Mithridates ile Roma’nın ciddi anlamda karşı karşıya gelmesi, Pontos kralının İ.Ö. 90 yılında Kappadokia ile Bithynia’yı istila ettikten sonra, bu ülke krallarının yani Ariarathes ile Philopator takma adlı IV. Nikomedes’in Roma’dan yardım istemeleriyle gerçekleşti. Roma’nın gönderdiği elçiler sayesinde bu ülke kralları yeniden tahtlarına geçti ancak elçilerin de kışkırtmalarıyla Bithynia kralı Nikomedes, Pontos’a saldırdı. Bu durumu protesto eden Mithridates, senato tarafından ciddiye alınmayınca tarihte “Mithridates Savaşları” olarak geçen savaşların ilki başlamış oldu. Bu ilk mücadelede Roma ordusunun komutanı Sulla idi ve o, 244 245 KAYA 2005, 17. KAYA 2005, 121-122. 46 Mithridates’i yenmeyi başardı246. Savaşın ardından İ.Ö. 85 yılında Sulla ile Mithridates arasında Dardanos Antlaşması yapıldı. Bu antlaşma uyarınca Mithridates Anadolu’nun batısından, Ege Adaları, Paphlagonia ve Galatia topraklarından çıkacak; Nikomedes Bithynia’nın, Aiobarzanes ise Kappadokia’nın yeniden kralları olacaklardı. Ayrıca Pontos kralı Roma’ya 2000 talanton savaş tazminatı ödeyecek ve 70 adet savaş gemisini de mürettebatı ve tüm donanımıyla teslim edecekti247. Sulla’nın Kilikia’da askeri ya da idari anlamda bir faaliyette bulunmuş olduğuna işaret eden bir delil yoktur; ancak Mithridates’e karşı Kilikia halkının desteğinin önemini kavramıştı248. Bu nedenle İ.Ö. 90’lı yıllarda, Dağlık Kilikia ile ilgili bir girişimde bulunmak bir yana, oraya hiç gitmemiş, yalnızca Ovalık Kilikia’da bir süre kalmış olan 249 Sulla’nın Dardanos Antlaşması’ndan sonra Anadolu’da yaptığı düzenlemeler çerçevesinde Kilikia adıyla bilinen bölge, Pamphylia kıyılarından kuzeyde Phrygia ve Lykaonia’yı içine alacak şekilde genişletildi250. Asia Eyaleti’nde ortaya çıkan Mithridates tehlikesi Roma’yı özellikle ekonomik yönden sarsmıştı. Bunlara bir de Dağlık Kilikia’daki korsan saldırılarının verdiği zararlar eklenince, Roma’ya korsanları yok etmekten başka bir alternatif bırakmamıştı. Dahası Roma’nın çıkardığı yasayla Roma Cumhuriyeti’ni düşman ilan etmiş olan korsanlar, kendilerine koruyucu olarak Pontos kralı Mithridates’i seçmişlerdi251. Mithridates korsanlarla işbirliği yapmış, korsanlar da Sulla’nın talimatı üzerine bir donanma oluşturmaya çalışan Lucullus’un gemilerini ele geçirerek Mithridates’e yardımcı olmuşlardı. Bu arada onlar öylesine güçlenmişlerdi ki, Sulla bölgeden ayrılmadan önce, tüm Ege kıyıları onların tehdidi altına girmişti. I. Mithridates Savaşı’nı sona erdiren Sulla, bu savaşta legatusu olan Lucius Licinius Murena’yı Asia Eyalet valisi olarak bıraktı. Onun valiliği döneminde daha 246 KAYA 2005, 123. MAGIE 1950, 229-230. KAYA 2005, 126. 248 ORMEROD 1922, 36. 249 MAGIE 1950, 284. 250 SYME 1979, 120. 251 ORMEROD 1922, 35-56. 247 47 sonradan Kilikia Eyaleti’ne dâhil edilecek olan Kybira, Asia Eyaleti’ne eklendi. Murena döneminde Kilikia, Dağlık Kilikia’nın çok az bir kesimini içeren küçük bir eyalet durumundaydı. Bu sırada Pamphylia adı altında bir eyaletin varlığından söz edildi. Bu eyalet, Kilikia’dan ayrı bir eyalet değilse, Kilikia Eyaleti Pamphylia, Milyas ve Pisidia bölgelerini de içine alıyordu252. Murena, Asia Eyaleti valiliği görevine başlamasının hemen ardından korsan tehdidini ortadan kaldırmaya yönelik önlemler almak istedi. Güçlü bir donanma hazırlamaya çalıştı. Donanma, bazı kentlerden Roma’ya ödeyecekleri vergilere mahsuben temin edilecek gemilerden oluşturulacaktı. Ancak Murena’nın korsanları etkisiz hale getirmek için gösterdiği bu çaba, bir donanma kurmaktan öteye gitmedi. Korsanlar İ.Ö. 78 yılında Lykia kıyılarında yeniden güçlendiler253. Murena, Asia Eyaleti valiliği sırasında Pontos’a saldırdı ve bu II. Mithridates Savaşı’na yol açtı. Fakat o, Mithridates karşısında başarılı olamadı. Mithridates’in şikâyetini dikkate alan Sulla, Murena’yı Roma’ya geri çağırdı. Fakat Pontos kralı Mithridates’in adıyla tarihe mal olan savaşlar serisi Murena’nın Asia Eyaleti valiliğinden ayrılmasıyla son bulmadı. Sonuncusu, yani III. Mithridates Savaşı, İ.Ö. 75 yılında patlak verdi. Ona karşı savaşın komutanlığı Lucius Lucullus’a verildi. Aynı zamanda o, Asia ve Kilikia Eyaletleri’nin valisiydi. Lucullus Pontus kralını yenilgiye uğratmayı başardı. Ancak görev süresi boyunca Kilikia’ya hiç gitmedi254. Mithridates Savaşları, korsanların güçlenmesi için iyi bir fırsat sunmuştu. Bu nedenle Roma, korsan tehlikesini yeniden gözden geçirdi. Pontos kralı VI. Mithridates ile birlik olan bu haydutlardan kesin olarak kurtulmanın yollarını aramaya başlamıştı. Sonuçta Anadolu’nun güney kıyılarını kontrol altında tutabilmek ve burada daimi bir komuta merkezi oluşturmak adına yeni bir adım atma gereği duydu. Bu sürekli komuta merkezine duyulan ihtiyacın bahanesi ise Pontos kralı VI. Mithridates’in sürekli saldırılarıydı. Böylece Kilikia’da bir Roma eyaleti kurulmasına karar verildi. 252 MAGIE 1950, 285. KAYA 2005, 18. MAGIE 1950, 240. 254 KAYA 2005, 18. 253 48 Anadolu’daki bu yeni eyalet, daha önce, Antonius’tan beri, Anadolu’nun güney doğusunda görev yapan Romalı kamu yüksek görevlilerinin provincia’sının adıyla, yani Kilikia provincia adıyla anılmaktaydı. Bu nedenle Kilikia Eyaleti daha önce de belirtildiği gibi yalnızca adını aldığı coğrafyayı değil, komşu bölgeleri de belli oranda kapsamıştı. Fakat Kilikia Romalı bir yüksek kamu görevlisinin görev-eylem alanı olmak dışında bir Roma eyaleti olarak gerçekte, tam olarak ne zaman kurulduğu konusu belli değildir. Zira Kilikia Eyaleti’nin kesin olarak bilinen ilk valisi Gn. Cornelius Dolabella’ydı. II. 2. 3. Gn. Dolabella ve Kilikia Kilikia Eyaleti’nde vali olarak görev yapmış olduğu kesin olarak bilinen ilk vali Gnaeus Cornelius Dolabella’nın Kilikia’daki valiliği İ.Ö. 80/79 yılına tarihlenmiştir. Bu tarihte o, henüz consullük yapmış değildi. Bu nedenle o, bir eski praetor olarak, yani propraetore rütbesiyle Kilikia Eyaleti’ne tayin edildi. Onun Kilikia Eyaleti’nin ilk valisi olduğu, Kilikia’da yapmış olduğu düzenlemelerden bilinmektedir. Roma Cumhuriyeti’nin bölgedeki hâkimiyetini kuran ve genişleten vali Dolabella’nın legatus’u ise Verres’ti. Verres’in Lykia, Pamphylia, Pisidia ve Phrygia’dan tahıl topladığı ve Dolabella’nın Kilikia’ya Eyalet valisi olarak atandığı bu döneme damgasını vurduğu iyi bilinmekteydi255. Bir eski quaestor, yani proquaestor rütbesiyle Dolabella’nın legatus’u olarak Kilikia’ya tayin edilen Gaius Verres, Kilikia Eyaleti’nin quaestoru ölünce, Dolabella tarafından onun yerine quaestor tayin edildi256. Gaius Verres İ.Ö. 80 tarihinde Yunanistan’da pek çok zorbalık yapmış, sonra Delos adasındaki Apollon Tapınağı’ndaki değerli heykel ve adak eşyalarını çalmaya kalkışmış ve nihayet hırsızlığını Anadolu’ya taşımıştı. Anadolu kıyılarında ve kıyıya yakın adalarda bulunan pek çok tapınaktan değerli eşyalar çalan Verres, bunlarla da yetinmemiş, Miletos’dan Myndus’a (Gümüşlük) doğru yapacağı yolculuğu için kendisine refakat etmesi için Miletos halkından bir gemi istemiş ve kent halkı Verres’in 255 256 Cicero, Verres I. 95. KAYA 1998,164. SHERWIN-WHITE 1976, 10. MAGIE 1950, 286. 49 bu isteğini yerine getirmişti. Ancak o, Myndus’a vardıktan sonra gemi mürettebatına karadan ülkelerine dönemlerini emretmiş, gemiye el koymuş ve daha sonra da gemiyi iki Romalı’ya satmıştı. Kilikia valisi Dolabella’nın legatus’u Verres’in bu ve buna benzer zorbalıkları, Asia Eyaleti genelinde bir rahatsızlığa neden olmuş ve nihayet Lampsacus (Lâpseki) kenti halkı, Verres’in kentte yaptığı zorbalığa tepki göstermiş ve bu tepki giderek siddetli bir öfkeye dönüşmüştü. Verres, Dolabella’nın kendisini Bithynia kralı IV. Nikomedes ile görüşmeye gönderdiği yolculuğu sırasında, Lampsacus’a gitmişti. Kentin ileri gelenleri Verres’i karşıladılar ve ağırladılar. Verres ve yardımcılarından birisi olan Rubrius, Lampsacus’un saygın bir aristokratı olan Philodamus tarafından misafir edildiler. Ancak Rubrius, Philodamus’un konukseverliğini istismar etti. Onun kızını, kendisi onuruna verilen ziyafet odasına getirilmesini istedi. Ev sahibi Philodamus, Rubrius’un bu çirkin teklifini reddetti ve bu nedenle Rubrius, şiddete başvurdu. Taraflar arasında çıkan arbede sonucunda Rubrius yaralandı ve Verres’in lictor’u Rubrius öldü. Kent halkı bu çatışmanın sorumlusu olarak gördükleri Verres’in kaldığı evi yakmak istediler. Ancak Verres’in kentten ayrılacağını duyunca bundan vazgeçtiler. Fakat bu olayda Romalı bir görevli hayatını kaybetti ve bu yüzden Philodamus ile oğlu yargılandı. Philodamus ve oğlunun mahkûm edilmesini isteyen Verres’e Asia Eyaleti valisi Nero hak verdi. Mahkeme Laodikeia’da (Kaleiçi) kuruldu. Suçlu bulunan Philodamus ile oğlu, halka açık bir alanda başları kesilmek suretiyle idam edildiler257. Verres, gerçekten istismarcıydı. Bu nedenle Kilikia, Verres ve Verres’in suiistimallerine göz yuman ya da teşvik eden Dolabella’nın döneminde, korsan tehdidine karşı ciddi bir önlem alınmadı, sorunun çözümü konusunda bir adım bile atılamadı. Oysa Roma, Dolabella’ya askeri yetkiler vermiş, bu yetkisiyle ondan korsanlara karşı mücadele etmesini ve onları etkisiz hale getirmesini istemişti. Ancak Dolabella eyalet valiliği görevini ve statüsünü asli görevlerini yerine getirmekten çok kendisini zenginleştirmekten yana kullandı. Buna legatus’u Verres’in yağmaları da eklenince, atandıkları eyalette ve komşu eyaletlerde kendileri haydutluk yapar hale 257 Cicero, Verres I. 62-83. MAGIE 1950, 246-248. 50 geldiler. Dolabella ve Verres’in zorbalıkları eyalette öylesine geniş yankı buldu ki, onlar Roma’ya döndüklerinde yargılanmalarına karar verildi. Bu yargılanma sürecinde Dolabella’nın pek çok usulsüzlükleri ortaya çıktı. Bunların maddi karşılığını ödemesi mümkün olmadığından, sürgüne gönderildi258. II. 2. 4. Servilius Vatia Isauricus: Korsan Yuvalarının Çökertilmesi Dolabella’nın ardından Kilikia Eyaleti’ne vali olarak atanan Servilius Vatia, İ.Ö. 90 tarihinde praetor olarak görev yaptı. İ.Ö. 79 tarihinde consul oldu. Ertesi yıl o, Cicero’nun belirttiği gibi beş yıllığına (quinquennium)259 Kilikia Eyaleti’ne atandı. İ.Ö. 78–74 yılları arasında Kilikia Eyaleti’nde vali olarak kalan Servilius Vatia döneminde, korsanlara karşı başarılı seferler düzenlendi ve eyalet sınırları ikinci kez genişletildi260. Servilius Vatia’nın Kilikia Eyaleti valiliğine atanmasının yegane nedeni korsanlarla mücadele etmekti. İ.Ö. 78 yılında Kilikia’ya giden Servilius, hedefine yönelik hazırlıklara hemen başladı. Sonra, vali olarak kaldığı beş yıl içinde iki ayrı sefere imza attı. İlkin o, eyalette seferlerde kullanılabileceği bir donanma olmadığı için, gemi topladı. Sonra Lykia sınırlarındaki Korykos, Olympos ve Phaselis’i ele geçirdi. Bu sırada özellikle Olympos’ta korsanların başı olan Zeniketes ile mücadele etmek zorunda kaldı. Çünkü Zeniketes, İ.Ö. II. yüzyılın sonlarında Lykia Federasyonu’na bağlı bir kent olan Olympos’u ele geçirmiş ve kentin güneyinde yer alan bir kaleyi kendisine üs yapmıştı. Buradan Pamphylia bölgesi dâhil pek çok kenti denetim altına almıştı. Servilius Vatia, Olympos’u ele geçirince Zeniketes kendisini ve ailesini ateşe vermişti261. Strabon bu olaydan şöyle bahsetmişti: “Tauros Dağları yamaçlarında Zeniketes’in korsan kalesi bulunuyor. Olympos’u kastediyorum. Hem dağdan, hem kaleden bütün Lykia, Pamphylia, Pisidia ve Milyas görülebilir. Fakat bu dağ Isauricus (=Servilius Vatia) tarafından ele geçirilince, Zeniketes kendini ailesiyle birlikte ateşe 258 MAGIE 1950, 285-287. ORMEROD 1922, 37. 260 KAYA 1998, 164. 261 MAGIE 1950, 287-288. 259 51 verdi. Korykos, Phaselis ve Pamphylia’da daha birçok kent onundu; fakat tümü Isauricus tarafından ele geçirildi.”262 Zeniketes’i ortadan kaldırdıktan sonra, Pamphylia’ya yürüyen Servilius Vatia, Attaleia halkını korsanlarla işbirliği yapmaları nedeniyle topraklarından sürdü263. Ardından Isauria’ya sefer düzenledi. Bu seferi çerçevesinde, Ager Agerensis ve Ager Gedusanus’a ilerledi. Bugün yeri bilinmeyen bu iki bölgenin Orondeis topraklarını ele geçirdi264 ve bu bölgeler Roma arazisi yapıldı. Servilius Vatia’nın Isauria’ya yaptığı sefer kesinlikle başarılıydı. Bu nedenle o, bu seferden sonra “Isauricus” zafer unvanını adına ekledi. Fakat o, Kilikia’nın dağlık kesimine yönelik bir sefer asla düzenlemedi. Servilius Vatia’nın Isauria’ya sefer düzenlemesinin nedeni, bölgenin bir huzursuzluk kaynağı olmasıydı ve coğrafyası öyle olmasına uygundu. Kuzeydoğudan Pamphylia bölgesini çevreleyen Isauria dağlık bir bölgeydi, orada yaşayan yerli halk, inatçı savaşçılardı. Helenistik etkiden uzak, dağınık köyler halinde yaşam süren kabilelerdi. İçinde yaşadıkları zor doğa koşullarından faydalanıp zaman zaman korsanlık yapan ve yalnızca kendilerine yönelik bir saldırı olduğunda birleşen bu kabileler, Augustus dönemine kadar pasifize olmadan kaldılar265. Isauria’da adını, Isaura Vetus (=Eski Isaura) ve Isaura Nova (=Yeni Isaura) adlı iki kentten almıştı. Ancak kapsadığı alan Tauros Dağları’nın kuzeyine ve Lykonia sınırlarına da yayılmıştı. Isaura Vetus bugünkü Zengibar Kalesi iken, Isaura Nova onun 32 kilometre kuzeydoğusundaki Bozkır’da yer alan bir kentti266. Tahkimatlı bir kent olan Isaura Vetus’un Servilius Vatia tarafından nasıl ele geçirildiği tam olarak bilinmemektedir. Isaura Nova ise başka bir kentin kuşatması sırasında yerel güçlerin Romalılara saldırması sırasında, Romalıların kentin su kaynaklarını kesmekle tehdit etmesi üzerine teslim oldu. Sonra kent yakıldı ve halkı da köle olarak satıldı267. Kent 262 Strabon, Geographika, XIV. 5. 7. RAUH 2003, 172. 264 ORMEROD 1922, 40. LEVICK 1967, 22. 265 MAGIE 1950, 288-289. KAYA 1998, 164. 266 ORMEROD 1922, 44. 267 MAGIE 1950, 289. 263 52 halkı Servilius Vatia’ya elçiler göndererek bağlılıklarını dile getirdiler. Ancak daha sonra bu sözlerine bağlı kalmayarak isyan eden Isaura Nova halkı, Servilius Vatia tarafından yine su kaynaklarını kesmekle tehdit edildi. Böylece kent çaresiz teslim oldu. Isauria bu şekilde Roma egemenliğine girmiş oldu. Servilius bu bölgeyi ele geçirince, bölgeyi Kilikia’ya bağlayan yollar yapıldı. Böylece Dağlık Kilikia’ya gerek karadan gerek denizden yapılacak bir seferin ön hazırlığı tamamlanmış oldu. Servilius’un Kilikia Eyaleti valiliği gerçekten atanma amacına uygun geçti. Korsanlara karşı mücadele verildi; doğu Lykia’daki korsan mevzileri ele geçirildi. Pamphylia kıyıları düzenlendi ve korsanlık yapan kabileler Tauros Dağları’nın kuzeyine itildi268. Ancak onun tüm bu başarılarına rağmen korsanlar sorunu, kalıcı olarak çözülmüş değildi. Bu yüzden Kilikia, gerçek anlamda Roma egemenliği altına girememişti269. Kilikia’daki başarılarından dolayı “Isauricus” unvanını alan Publius Servilius Vatia, Roma’ya dönünce zafer töreni kutladı ve “imperator” unvanına layık görüldü. Servilius Isauricus’un başarısına rağmen bir tehdit olmaktan çıkmayan korsanların güçlü bir donanması vardı. Bu donanmayla onlar, tüm Akdeniz’e dehşet salmaya devam ettiler. Yağma onların, yegane geçim kaynaklarıydı. Bu nedenle pek çok kent, hatta tapınaklar bile onların yağmalarından paylarına düşeni aldılar. İ.Ö. 60’lı yılların başından itibaren onlar, Akdeniz’de terör estirmeye başlamışlar İtalya, hatta Roma bile onların teröründen çekinir hale gelmişti. Nihayet korsanların Ostia limanına kadar sokulmaları ve buradaki Roma donanmasını yok etmeleri, Roma’nın meseleye ilişkin olağanüstü bir önlem almasını kaçınılmaz kıldı270. Publius Servilius Vatia Isauricus’un ardından Lucius Octavianus, İ.Ö. 74 tarihinde Kilikia Eyalet valisi olarak atandı. Ancak burada bölgenin idari yapılanmasına katkıda bulunamadan ve korsanlarla herhangi bir mücadele içine giremeden öldü. 268 ORMEROD 1922, 51-52. LEVICK 1967, 23. 270 Cassius Dio, Rhomaika XXXVI 20-22. MAGIE 1950, 291. 269 53 II. 2. 5. III. Mithridates Savaşı ve Kilikia İ.Ö. 74–67 yılları arasında Kilikia Eyaleti valiliği yapan Lucius Lucullus rivayete göre bu göreve, seçkin ve etkili bir Romalı olan Publius Cethegus’un metresi ile olan ilişkisi sayesinde geldiği iddia edilmişti. Kilikia Eyaleti valiliği süresince Lucullus ile Pontos kralı arasında III. Mithridates Savaşı yapıldı ve bu savaşın Roma adına önemli sonuçları oldu. Mithridates’in bu saldırıları, bölgedeki kentlerle Roma Cumhuriyeti arasındaki ilişkileri güçlendirdi ve Roma lehine çevirdi. Lucullus, Mithridates dışında kralın müttefiklerinden olan Armenia kralı Tigranes ile de savaştı ve Armenia’nın başkenti Tigranokerta’yı ele geçirdi. Böylece Lucullus, Tigranes’i Armenia topraklarına ve Tauros Dağları’nın güneyinde işgal ettiği tüm topraklardan çekilmeye zorladı. Tigranes’in, kendi başkentinin nüfusunu artırmak amacıyla zorla Tigranokerta’ya getirdiği Kilikialılar, Lucullus’un başarısının ardından İ.Ö. 68 yılından itibaren yeniden kendi topraklarına yerleşmeye başladılar271. Ayrıca Lucullus, XIII. Antiokhos Asiatikos’u Seleukos tahtına oturttu272. Lucullus, Lucius Octavianus’un ölmesi üzerine vali tayin edildiği Kilikia Eyaleti’ne Anadolu’da kaldığı sürece hiç uğramadı273. Bu nedenle Lucullus’un Mithridates’e karşı savaşları sırasında korsanlara yönelik herhangi bir girişimde bulunulmadı. Ancak Servilius Vatia Isauricus’un valiliği döneminde ele geçirilen topraklar Lucullus’un valiliği süresince muhafaza edildi274. Lucius Lucullus’un ardından Quintus Marcius Rex, İ.Ö. 67–66 tarihleri arasında Kilikia Eyaleti valiliği görevini yürüttü. Lucullus’un Pontos kralı VI. Mithridates ve Armenia kralı Tigranes’e karşı gösterdiği büyük başarıların ardından Roma senatosundan, Anadolu eyaletlerinde idari anlamda düzen sağlanması gerektiği sesleri yükselmeye başladı. Lucullus’un Anadolu’da yeterince kaldığını düşünen kimi senato üyelerinin baskısıyla, Kilikia Eyaleti valisi olarak Quintus Marcius Rex atandı. O, emrine verilen üç lejyon ve bir donanma ile proconsul olarak İ.Ö. 67 yılında 271 SHERWIN-WHITE 1999, 241. KAYA 1998, 164-165. MAGIE 1950, 294-296. SAYAR 1999, 202-203. 273 KAYA 2005, 18. 274 KAYA 1998, 164. 272 54 Kilikia’ya gitti275. Ancak o, eyalet valiliği süresince korsanlara yönelik herhangi bir girişimde bulunmadı. Onun, Antiokheia’ya gittiği ve orada Seleukoslar kralı II. Philippos’dan Roma’nın kendisinin krallığını tanımasına mahsuben ödeme yapmasını istedi. Daha sonra da bu parayı kentte bulunan hipodrom ve sarayın restorasyonu için bağışladı276. Marcius Rex, Kilikia Eyaleti valisi olarak Kilikia’da askeri ya da idari anlamda bir başarıya imza atamadan döndü. Bu nedenle Roma senatosu, korsanlara karşı daha etkili mücadele etmeye karar verdi. Bu karar, Pompeius’u başarısının zirvesine ulaştıracak süreci başlattı. II. 2. 6. Pompeius: Kilikia ve Akdeniz’in Korsanlardan Temizlenmesi Marcus Antonius’a verdiği olağanüstü yetkilerle korsanlarla mücadele etmeye çalışan Roma senatosu, İ.Ö. 66 tarihinde yeniden korsan sorunun yok etmek için çözüm arayışına girmişti. Pleb tribunu Gaius Manilius, Roma’nın Akdeniz’de başına bela olan korsanlarla mücadele etmesi için bir tasarı hazırladı. Bu tasarıya göre yine olağanüstü bir merci oluşturuldu; geniş yetkilerle donatılacak bir promagistrat meseleyi yerinde çözmeye çalışacaktı. Atanacak promagistrat tüm Anadolu topraklarında ve çevresindeki denizlerde sınırsız yetki ve güçle donatılacak ve bölgedeki eyalet valileri ona bağlı olacaktı. Görev süresi 3 yıl olacak ve Akdeniz’de, Roma’ya bağlı hükümdar ve halklar gerektiğinde kendisine yardım edecek ve Roma donanmasından istediği ölçüde faydalanabilecekti. Ayrıca emrinde çalışacak lejyon komutanlarını kendisi seçecek, ihtiyacı olan parayı devlet hazinesinden çekebilecekti277. Tüm bunlarla birlikte onun imperium’u, deniz kıyısından 80 km içerilere kadar korsanlığı ortadan kaldırma sorumluluğu doğrultusunda genişletildi. Her biri praetor imperium’una sahip olan da 15 – ki bu sayı daha sonra 20’ye çıkarıldı – legatus onun emrine verildi278. Bu olağanüstü yetkilerle donatılmış komutanlık için düşünülen kişi Pompeius’tu. Eski consullerden göreve atanacak kişinin Roma vatandaşlarının desteğini alması bakımından da Pompeius şanslı görünmekteydi. Ancak muhafazakar kesimden bazı senatörler, bu 275 SHERWIN-WHITE 1999, 248. MAGIE 1950, 297. 277 MAGIE 1950, 298, 351. 278 SHERWIN-WHITE 1999, 249. SAYAR 1999, 203. 276 55 kadar geniş yetkilerin tek bir kişiye bu kadar uzun süre verilmesinden endişe duyuyorlardı. Ancak Akdeniz’e dehşet salan korsanlık tehdidi uzun süreden beri ortadan kaldırılamadığından, dahası Anadolu’da korsanlarla işbirliği yapan Mithridates ve Tigranes’in genişleme çabalarına hala bir son verilememiş olmasını düşünerek endişeli olanların çoğunluğu oluşturması, yasa teklifinin çıkarılmasını kolaylaştırdı. Korsanlığa karşı savaşın komutanlığına atanacak en uygun kişinin Pompeius olduğunu düşünen çoğunluğun arasında Servilius Isauricus, Marcus Cicero ve Julius Caesar da vardı279. Sonuç olarak oybirliğiyle tasarı senatoda kabul edildi ve Pompeius bu zorlu göreve getirildi. Pompeius 24 legatus, 270 adet gemiden oluşan bir filo, 120.000 piyade asker, 4.000 süvari ve 8.000 talanton para ile üzerine aldığı büyük sorumluluğu başarmak için yola çıktı280. Pompeius, ilkin donanmasını ve tüm Akdeniz’i 13 ayrı bölüme ayırdı. Her bir filonun başına da bir centurion atadı. Bu filoların görevleri, denetim yapacakları bölgelerde karşılaştıkları korsanları yok etmek, onların yardım ya da takviye güç almasını engellemekti. Bunlardan Marcus Pupius Piso, Boğaz’ı ve Marmara Denizi’ni; Lucius Lollius, Ege kıyılarını; Quintus Caecilius Metellus Nepos ise Pamphylia ile Anadolu’nun güney kıyılarını denetledi. Bu kıyıların Nepos’un kontrolüne verilmesiyle, Kilikia’nın denetimini de onun sorumluluğuna girmiş oldu281. Pompeius’un kendisi ise 60 gemilik filosuyla Batı Akdeniz kıyılarında yağma yapan korsanlarla mücadele edecekti. Pompeius ilkin, bu bölgede terör estiren korsanları etkisiz hale getirip, Roma’ya giden deniz yollarını ve Roma’nın tahıl ihtiyacının karşılandığı Sardinya, Sicilya ve Kuzey Afrika’yı temizledi. Pompeius, kırk gün gibi kısa bir sürede korsanların yerleştiği tüm koyları, limanları, kaleleri ele geçirdi ve Batı Akdeniz’de Roma hakimiyetini sağlamlaştırdı. Başarılı komutan olan Pompeius’un olumlu tavrı, bazı korsanların kendiliğinden teslim olmasına yol açmış, teslim olmamakta diretenler ise doğuya doğru kaçıp Kilikia korsanlarına sığınmışlardı. Batı Akdeniz’de Roma egemenliğini pekiştiren Pompeius, donanmasının bir bölümünden Doğu Akdeniz’de saklanan tüm korsanları ele geçirmelerini, ancak Kilikia 279 MAGIE 1950, 351. RAUH 2003, 199. 281 MAGIE 1950, 299. SOUTHERN 2002, 63. SHERWIN-WHITE 1999, 250. 280 56 bölgesine dokunmamalarını, ne karadan ne de denizden müdahale edilmemesini emretti. Amacı Kilikia’yı, askerlerinden kurtulmayı başaran tüm korsanların bir araya gelebileceği ve henüz Romalı komutanın saldırılarına maruz kalmamış, güvenli bir alan olarak görmelerini sağlamaktı282. Bu zekice düşünülmüş planın ardından Pompeius’un beklediği gelişme oldu ve Kilikia’ya saldırma zamanı geldi. Önceden teslim olan korsanların da yardımlarıyla283 Kilikia korsanlarıyla karşı karşıya gelen Pompeius, Korakesion (Alanya) açıklarında meydana gelen savaşta korsanları yendi. Yenilginin ardından karadaki sığınaklarına kaçan korsanlar, elçiler göndererek Pompeius’a teslim olacaklarını bildirdiler. Pompeius’un 49 gün gibi kısa bir sürede tamamlanan ve korsan tehdidini ortadan kaldıran Doğu Akdeniz seferinde 10.000 kadar korsan öldürülmüş, 20.000 kadarı da teslim olmuştu. Ayrıca Pompeius, 120 kadar yerleşim birimini, 800 kadar gemiyi ve gemi yapımında kullanılan pek çok malzeme ile silah depolarını da ele geçirdi284. Fakat yine de korsanlık tamamen ortadan kalkmadı. Pompeius’un sorunu kökünden halletmesine rağmen birkaç yıl sonra korsanlar yeniden türediler. Fakat daha sonra, kaderin garip bir cilvesidir ki, Roma’nın Akdeniz’deki hakimiyetini tehdit ediyor diye Pompeius tarafından ortadan kaldırılmış olan korsanlara, Pompeius’un küçük oğlu Sextus ihtiyaç duymuş, onları örgütlemiştir. Öyle ki bu korsan donanması Roma’ya tahıl taşıyan gemileri taciz etmiş ve ülkeyi sıkıntıya sokacak ölçüde tahıl teminatını engellemişti285. Pompeius, Kilikia’yı yalnızca korsanlardan temizlememiş aynı zamanda, eyaletin sınırlarını ilgilendiren düzenlemeler de yapmıştı. Sonra Anadolu’da Roma Cumhuriyeti’ni uzun zaman uğraştıran Pontos kralı VI. Mithridates’e karşı savaşın komutanlığına atandı. Hem Mithridates’i hem de Armenia kralı Tigranes’i yendi286. VI. Mithridates’in krallığını ortadan kaldırdı ve Bithynia-Pontos Eyaleti’ni kurdu. Mithridates’in Pontos’daki tüm kalelerini yıktı ve Hellen kentleri tarzında yeni yerleşim 282 SOUTHERN 2002, 65. SOUTHERN 2002, 65. 284 MAGIE 1950, 299-300. SHERWIN-WHITE 1999, 250. SAYAR 1999, 203. RAUH 2003, 199. 285 SOUTHERN 2002, 65. MAGIE 1950, 300-301. 286 Cassius Dio, Rhomaika XXXVI 49. 283 57 birimleri oluşturdu287. Tigranes’in Armenia krallığını elinden almadı; ancak Roma’nın dostu ve müttefiki olmasını sağladı. Ayrıca ondan Anadolu’da bir hak iddia etmemesini istedi; Mezopotamya, Suriye ve Kilikia’da fethettiği tüm topraklardan vazgeçmesini temin etti. Sophene bölgesini Tigranes’in oğluna bağışlandı ve 6.000 talanton savaş tazminatı alındı. Böylece Suriye ve Ovalık Kilikia Roma topraklarına dâhil edildi288. Pompeius, Anadolu’da kaldığı süre içinde Seleukoslar krallığına da son verdi. Son kral olan Antiokhos Pius’u tahttan indirdi. Böylece Dağlık ve Ovalık Kilikia, Kilikia Eyaleti’ne dahil olmuş ve eyalet bu tarihten itibaren adını aldığı toprakları kapsamıştır. Seleukos topraklarından Issos (Yumurtalık) Körfezi’nden Akdeniz kıyıları boyunca Fırat sınırına kadar olan bölge ise Syria Eyaleti olarak organize edildi289. Roma’nın düşmanlarından temizlenen Anadolu toprakları, Pompeius tarafından çeşitli düzenlemelere tabi tutuldu. Kilikia Eyaleti’nde bu düzenlemelerden payına düşeni aldı. Pompeius korsanların yuvası haline gelen Kilikia’da, Roma hâkimiyetini daha belirgin ve hissedilir hale getirmek ve buradaki halkın yeniden yağmacılığa başlamasını engellemek için yeni yerleşim birimleri oluşturmaya ya da eski kentleri onarmayı planladı. Yapılan savaş sonrası kendisine teslim olan ve geçimlerini tarım ya da şehir işleri yaparak sağlayabilecek korsanları ise Dağlık Kilikia ile Ovalık Kilikia’ya yerleştirdi. Bu kentlerden bazıları Yunanistan’da (örneğin Dyme), Anadolu’da ise Adana, Mallos ve Epiphaneia’ydı290. 20 bin kadar korsanın yerleştirildiği kentlerin başında ise Soloi kenti gelmekteydi. Tigranes’in kendi başkenti Tigranocerta’nın nüfusunu çoğaltmak için boşalttığı Soloi kentine korsanlar yerleştirildi. Kent yeniden kurularak Pompeiopolis adını aldı291 ve kente civitas libera (=özgür kent) statüsü bağışlandı. Eyaletin genelinde gerçekleşen bu yeni düzenlemeler dâhilinde Pompeius, Kilikia’ya da bir garnizon yerleştirdi. Armenia ve Parthia’dan gelebilecek saldırılara açık olduğundan eyalete yerleştirilen bu garnizon iki lejyondan 287 KAYA 2005, 129-130. MAGIE 1950, 357-360. SOUTHERN 2002, 72. 289 KAYA 1998, 165. MAGIE 1950, 360. SHERWIN-WHITE 1999, 258-260. 290 MAGIE 1950, 300. SAYAR 1999, 203. SOUTHERN 2002, 65. 291 Cassius Dio, Rhomaika XXXVI 37. 288 58 oluşturulmuştu292. Böylece Pompeius’un Kilikia eyaletine yönelik girişimleriyle Kilikia Eyaleti adını aldığı toprakları ilk kez kapsamış hatta eyaletin sınırları Pamphylia bölgesi de dâhil olmak üzere Khelidonia (Kırlangıç) Burnu’ndan Issos Körfezi’ne kadar tüm kıyıları ve iç kesimlerde Isauria bölgesine dek uzanmıştı. Eyaletin başkenti Tarsos kenti olarak belirlendi293. II. 3. Kilikia Eyaleti: Kuruluş ve Sınırsal Büyüme II. 3. 1. Kuruluşu Türkçe’de kullanılan eyalet terimi Latince provincia terimini tanımlasa da, anlam bakımından Roma Cumhuriyeti’nin ilk dönemlerinde bu iki terim tam olarak örtüşmemektedir. Eyalet idari bakımdan bağımsız olan büyük il anlamına gelirken, provincia seçim ya da atanma yoluyla bir magistrat – consul ya da praetor- ya da promagistrata, imperium yetkisini kullanabileceği görev ve sorumluluk anlamını taşıyordu294. Bu magistratların görev süreleri bir yıllıktı. Eğer provincia’ları tamamlanmadıysa, magistratların görev süreleri uzatılmazdı. Ancak imperiumları prorogatio imperii ile uzatılır, provincia’sı olan consul’e proconsul; praetor’e ise propraetor denilirdi. Bu magistratlar artık ex-magistrat oluyorlardı ve bu nedenle imperiumlarını Roma kenti içinde kullanamazlardı295. Roma senatosu her consul yılının başında magistratlara ya da promagistratlara provincia atardı. Roma kenti dışında provincia verilen magistratların ana görevi o bölgede devleti rahatsız eden unsurlarla mücadele etmekti. İ.Ö. 2. ve 3. yüzyıllarda ise deniz aşırı bölgelerde magistratlara verilen provincia’lar ordu komutanlığı esas alınarak değerlendirilmişti. Eğer belirli bir coğrafya bir magistrata ya da promagistrata provincia 292 SHERWIN-WHITE 1999, 264-266. SOUTHERN 2002, 77. KAYA 2005, 18. 294 KAYA 2005, 12. 295 KAYA 2005, 12. 293 59 olarak veriliyorsa, burada onlardan istenen o bölgedeki düzenin sağlanması ve yerel halkla politik ilişkiler kurulmasıydı296. Burada belirli bir coğrafyanın provincia olarak belirlenmesi gerekli görülmezdi. Bu durum Roma sınırlarının deniz aşırı bölgelere uzanmasına dek sürdü. Roma’nın deniz aşırı ülkelerde toprak almasıyla, provincia bugünkü eyalet terimini karşılamaya başladı297. Bugünkü anlamıyla eyalet olarak tanımlanan provincia sınırlarında yaşayan halkın bazıları Roma vatandaşı (=cives), bazıları ise değildi. Vatandaş olmayanlara hukuki çerçevede peregrini (=yabancı) deniliyordu. İkincisi Roma vatandaşı hakkına sahip olmayan kimseler, halklar ya da kentler, Roma’ya bağlı, antlaşmalı kentler (=civitates foederate), bağımsız kentler (=civitates liberae) ya da stipendium ödeyen kentler (=civitates stipendiariae) şeklinde ayrılmışlardı. Eyalet sisteminden çok politik ve diplomatik ilişkilerle belirlenen bu türlerin hepsi bir eyalet içerisinde de yer alabilmekteydi298. Roma sınırlarının I. ve II. Pön (=Kartaca) Savaşları sonunda Sicilya, SardinyaKorsika ve Hispania (=İspanya) bölgelerini içine alarak genişlemesiyle ilk eyaletler oluşturulmuştu. Anadolu’da ise Romalılar farklı bir politika izlediler. Romalılar Anadolu’daki bir bölgeyi doğrudan topraklarına katmak yerine o topraklarda var olan kültürel ve siyasal seviyenin oluşmasını beklemeyi tercih ettiler. Bu politika doğrultusunda Anadolu’da kendilerine bağımlı krallıkların yaşamasına izin verdiler. Böylece Roma devleti, bölgedeki idari detaylarla ve sorunlarla ilgilenmek zorunda kalmıyordu. Roma’ya bağımlı krallıklar da kendi ülkelerinde Hellenizasyonu destekleyerek, bölgeye gelecek olan Romalılara daha geniş imkânlar sunuyor ve böylece daha sonra doğrudan Roma toprağı sayılacak olan bölgeler her bakımdan gelişmiş oluyordu299. Bu politika çerçevesinde Roma’nın Anadolu’da kurduğu ilk eyalet 296 RICHARDSON 1999, 564-565. KAYA 2005, 12. 298 RICHARDSON 1999, 591-592. 299 KAYA 2005, 155. 297 60 Asia Eyaleti’ydi. Asia Eyaleti’ni Kilikia Eyaleti takip etmiştir. Kilikia Eyaleti İ.Ö. 102 yılında Marcus Antonius’un provincia’sı yapıldı. Gerçek anlamda eyalet haline getirilmesi ise öyle görülüyor ki Dolabella’nın valiliğinden önce gerçekleşmedi300. II. 3. 2. Kilikia Eyaleti’nin Sınırlarının Genişletilmesi Daha önce belirtmiş olduğumuz gibi İ.Ö. 102 yılında praetor Marcus Antonius’un Kilikia’ya proconsul olarak gönderilmesinin sebebi bölgedeki korsanlarla mücadele edilmesiydi. Ancak M. Antonius başarılı olamadı. Bu ilk başarısız girişimin ardından Roma senatosu, İ.Ö. 92 yılında Sulla’yı Kilikia’da görevlendirdi301. Sulla’nın Kilikia’daki asıl görevi Pontos kralı VI. Mithridates tarafından tahtından edilen Kappadokia kralı Ariobarzanes’i yeniden tahtına oturtmaktı. Bu görevi başarıyla yerine getiren Sulla, Kilikia’nın yalnızca Ovalık kesimine (Kilikia Pedias) gitti ve orada birkaç gün kaldı. Sulla tayin edildiği provincia Cilicia’da sınırla ilgili bir düzenleme yapmadı. Ancak VI. Mithridates’e karşı elde ettiği zaferinden sonra (İ.Ö. 84) Anadolu’da bir dizi düzenlemeler yaptı ve bunun sonucunda Kilikia adıyla anılan bölgenin Pamphylia kıyılarından kuzeyde Phrygia ve Lykaonia’ya kadar genişletilmiş gibi görünmektedir302. Sulla’nın ardından Asia Eyaleti valiliği yapan Murena döneminde ise provincia Cilicia, Pamphylia, Milyas ve Pisidia bölgeleri ile Dağlık Kilikia’nın oldukça az bir bölümünü içine alıyordu. Fakat Murena da dâhil, Cilicia provincia’sına tayin edilen promagistratların gerçek anlamda bir eyalet valisi olup olmadıkları bilinmiyor. Hakkında kesin bilgilere sahip olunan ilk Kilikia Eyaleti valisi ise Dolabella’ydı303. İ.Ö. 80/79 tarihlerinde Kilikia Eyaleti valisi olan Dolabella döneminde valinin legatus’u Verres Lykia, Pamphylia, Pisidia ve Phrygia’dan mısır toplamıştı304. Dolayısıyla Roma’nın Kilikia’daki egemenliğini ilk genişleten vali Dolabella olmuştu305. Dolabella’nın ardından Servilius Vatia İ.Ö. 78–74 yılları arasında 300 Appianos, Mithridates 57. KAYA 2005, 7. Appianos, Mithridates 57. 302 SYME 1979, 120. 303 MAGIE 1950, 285. 304 Cicero, Verres I. 95. 305 KAYA 1998, 164. 301 61 Kilikia Eyaleti valiliği yapmış ve bu süre zarfında Pamphylia, Isauria, Pisidia ve Lykaonia bölgelerinin eyalet sınırlarına dâhil etmişti. Adını bildiğimiz sonraki vali İ.Ö. 74 yılında Kilikia’da görev yapan Lucius Octavianus’tu. Ancak o, eyaletin genişlemesi ya da idari yapılanması ile ilgili herhangi bir katkıda bulunamadı. İ.Ö. 74–67 tarihleri arasında eyaletin valilik görevini üstlenen Lucius Lucullus döneminde ise, Servilius Isauricus’un Kilikia’ya kattığı topraklar korundu. İ.Ö. 67–66 yıllarında Kilikia valisi olan Quintus Marcius Rex döneminde eyaletin sınırları genişletilmiş ya da daraltılmış değildi. Eyalet, sınırları bakımından henüz adıyla uyumlu değildi. Akdeniz’i korsanlardan temizleyen Pompeius, coğrafi bir bölge olan Kilikia ile Roma’nın kurduğu eyaletin gerçek anlamda bütünleşmesini sağlamıştı. Onun döneminde hem Ovalık Kilikia hem de Dağlık Kilikia, eyalet sınırları içerisine alınmıştı. Böylece Kilikia Eyaleti’nin sınırları batıda Pamphylia bölgesi dâhil olmak üzere doğuda Yumurtalık Körfezi’ne dek uzanmıştı. Pompeius’un ayrılışından sonra Kilikia Eyaleti valiliğine atanan valinin adı – eğer atandıysa – bilinmiyor. Fakat Pompeius’un ayrılmasından sonraki yedi yıl içinde yeni bir sınır düzenlemesi yapılmıştı. Zira biz, Asia Eyaleti’ne bağlı olan Laodikeia (Goncalı), Synnada (Şuhut) ve Apameia (Dinar) conventuslarının İ.Ö. 62–56 tarihleri arasında Kilikia Eyaleti’ne eklenmesiyle bu eyaletin sınırlarını daha da genişlemiş olduğunu biliyoruz. Lykaonia’nın batısı ile Phrygia Paroreius da muhtemelen bu zamanda eyalete eklendi. Böylece Kilikia Eyaleti tarihinin en geniş sınırlarına ulaşmış306, eyaletin sınırları kuzeyde Sakarya nehrinden güneyde Pisidia sınırına, batıda ise Porsuk nehrine kadar uzanmıştır. Kilikia’nın bu denli geniş toprakları barındırması eyaletin ekonomik ve askeri önemini artırdı. Roma, sözünü etmiş olduğumuz bu üç conventus’un Kilikia Eyaleti’ne eklenmesinden önce, İ.Ö. 58 tarihinde, Doğu Akdeniz’in güvenliği bakımından son derece stratejik bir noktada bulunan Kıbrıs adasını da sınırlarına katmıştı. Ada, triumvirler tarafından, adanın başında olan Ptolemaios Alexandros’un sözde talebi 306 MAGIE 1950, 375-376,383. KAYA 2005, 18-19. LEVICK 1967, 23. SYME 1979, 121-122. 62 üzerine ve adanın korsanlara destek verdiği gerekçesiyle ilhak edilmişti. Roma’nın adayı almaktaki amacı, Kilikia ile Suriye’nin ele geçirilmesiyle birlikte Kıbrıs’ı da alıp, Doğu Akdeniz’in güvenliğini sağlamak ve bölgeye tamamen hâkim olmak ve adada bulunan zengin bakır rezervini Roma kontrolüne almaktı. Kıbrıs’ın Roma’ya katılmasının ardından, halk tribunu Publius Clodius’un hazırladığı Lex Clodia adlı tasarı uyarınca Kıbrıs’ta bulunan krallığın son bulmasına ve hazinesinin Roma’ya getirilmesine karar verilmişti. Bu tasarıyı öğrenen adanın kralı, intihar etti. Kralın bıraktığı yaklaşık 7.000 talanton olan para, Roma hazinesine katıldı ve Kıbrıs, Kilikia Eyaleti’ne eklendi307. İ.Ö. 53–51 tarihleri arasında Kilikia Eyaleti’nde, Appius Claudius Pulcher vali olarak görev yapmıştı. Onun iki yıllık görevi sırasında Kilikia Eyaleti’nde huzursuzluklar ve ekonomik çalkantılar yaşandı. Eyalet genelinde halk, üzerindeki ağır vergi yükünü kaldıramadı. Gelir kaynaklarını satmaktan yüksek faizlerle borç almaya kadar türlü yollar denedi. Ancak yine de eyalet halkı borçlarından kurtulamadı. Bu kötü ekonomik gidişatın sorumlusu kesinlikle eyalette görev yapan Roma magistratlarının sahtekârlıklarıydı. Kilikia Eyaleti’nde sıkıntı yaşanmasının sorumlusu olan kötü magistratların başında Appius Pulcher geliyordu. Eyaletin valisi olan Appius, zorbalığıyla tanındı. Eyalet içindeki zengin kent ya da toplulukların varlıklarını gasp etmiş ve eyalete eklenen Kıbrıs adasından da vergi adı altında zorla para almıştı. Onun valiliği sırasında eyalet halkı üzerindeki diğer bir mali yük ise, halkın eyalet yöneticisinden duydukları sözde minnettarlığı senatoya bildirmek üzere Roma’ya elçiler göndermesi ve bunların masraflarının da halk tarafından karşılanması olmuştu. Appius bunu, ileride kendisine eyaletle ilgili herhangi bir suçlama karşısında kullanacağı bir koz olarak düşünmüştü. Appius’un yardımcıları olan magistratlar da, ondan geri kalmamış ve zorbalıklarıyla halkın tepkisini çekmişlerdi. 307 MAGIE 1950, 383-385. WISEMAN 1999, 379. 63 Appius Claudius Pulcher, askeri anlamda bir büyük başarı elde edemedi. Hatta eyaletteki iki lejyonun güç kaybetmesine neden oldu. Tek askeri başarısı, kendisine karşı çıkan bir isyanı bastırmasıydı. Bunun dışında ordunun her anlamda zayıflamasına ve hatta üç cohors’un (çoğulu cohortes) dağılmasına neden olmuştu308. Appius Claudius’un ardından Kilikia Eyaleti’ne İ.Ö. 51 tarihinde Marcus Tullius Cicero atandı. Cicero, İ.Ö. 51 tarihinde Haziran ayında yola çıkmış ve Kilikia’ya varmadan önce Atina, Efes gibi pek çok kente uğramıştı309. Eyalet sınırlarındaki conventusları gezdi ve oradaki halkların şikayetlerine kulak verdi. Conventus mahkemelerin yapılacağı mekânı, zamanı ve bölgeyi tanımlarken, Yunanca Dioicesis sözcüğü yargının işlediği hukuksal alanı tanımlamaktaydı310. Eyaletlere atanan proconsuller, yetki alanlarında mahkeme duruşmalarına katılırlar ve bu sayede uğradıkları kentlerin ya da bölgelerin şikayet ve düşüncelerini doğrudan öğrenirlerdi. Bu istek ve şikâyetler doğrultusunda da bölgenin idari ve finansal işlerine müdahil olurdu311. Roma Geç Cumhuriyet döneminde Asia Eyaleti, dokuz ya da on conventus’dan oluşmaktaydı. Bunlardan bazıları Ephesus, Tralles, Alabanda, Mylasa, Smyrna, Sardis ve Pergamum gibi kentlerdi. Bunlar arasında mahkeme merkezleri olarak bilinen Apameia (Dinar), Synnada (Şuhut) ve Laodikeia (Goncalı) yoktu. Bunun nedeni Phrygia’nın İ.Ö. 56–50 tarihleri arasında Kilikia Eyaleti’ne bağlanmasıydı312. Bu döneme denk gelen Kilikia valisi Cicero, Laodikeia’da kalmış ve burada Pamphylia ve Isauria dâhil olmak üzere pek çok yerden gelen elçilerin eyalet yönetimine dair rahatsızlıklarını dinledi. Eyaletin içinde bulunduğu sefalet ve soygun durumundan tam anlamıyla haberdar olmamasına rağmen, bir edictum (=emirname) yayınladı. Bu fermanla eyaletteki bazı sorunlara ya da uygulamalara yeni bir idari anlayış getirdi. Buna göre eyaletteki halklara Hellenistik yapıda bir yönetim erki ve kendi yasaları 308 MAGIE 1950, 388-389. HUNTER 1913, 73-97. 310 ÇAPAR 1995, 733 vd. 311 ÇAPAR 1995, 753-754. 312 ÇAPAR 1995, 736. 309 64 doğrultusunda hareket etme hakkı tanıdı. Bununla birlikte çeşitli koşullara bağlı olarak iş antlaşmalarının geçersiz kılınabileceğini bildiren edictum, aynı zamanda bölge halkının masraflarını azaltan maddeleri içeriyordu. Bunun dışında Cicero halkın maddi durumunu düzeltmek adına yüksek olan faiz oranlarını düşürdü ve %12 ile sınırlandırdı. Ayrıca bu edictum, mülk satışları ve miras mallarıyla ilgili düzenlemeleri de içeriyordu313. Göreve gelir gelmez yayınladığı edictum doğrultusunda bir yönetim sergileyen ve bölgedeki halkalara çeşitli haklar tanıyan Cicero’nun, yönetimi kabul görmüş ve memnuniyet uyandırmıştı. Cicero döneminde eyaletin ekonomisi iyileşti. İ.Ö. 51 yılında hasat zamanında ortaya çıkan kıtlık nedeniyle gıda stoklayarak ve Romalılardan bizzat yardım isteyerek halkın sevgisini kazanmış olan Cicero’nun eyaletteki başarısının temelinde dürüstlüğü ve ekonomik sorunları hafifletmesi yatmaktaydı. Cicero ilk olarak eyalet halkı ile vergi toplayıcılar arasındaki sorunları çözmeye çalışmıştı314. O, Kilikia’ya geldikten sonra eyaletteki kötü gidişin sorumlusunun kendisinden önceki Romalı magistratlar olduğunu anlamış, son on yılda Kilikia’da görev alan magistratların suçlarını ortaya çıkarmış ve bu kişilerden zarar gören toplulukların paralarının tazmin edilmesini sağlamıştı. Ayrıca halkın üzerindeki ağır vergi yükü hafifletilmiş ve halktan para gasp edilmesi onun tarafından engellenmişti. Vali Appius döneminde halkın üzerine yük olan elçilerin masrafları halkın üzerinden kaldırıldı. Ayrıca Cicero, yüklü vergi borcu olanlara yönelik de iyileştirmeler yaptı. Borçlular belirli bir günde ödeme yaparlarsa, edictumda da belirtildiği gibi %12 faiz, ancak belirlenen günde ödeme yapmazlarsa daha yüksek faiz uygulanacaktı. Bu uygulama ile ciddi oranda vergi toplandı. Cicero, Appius Claudius’un aksine yardımcıları olan legatusları kontrol altında tutabildi. Cicero, eyalet halkından ya da yolculuğu esnasında ziyaret ettiği yerlerden ne bir hediye kabul etti ne de kendisi adına dikilecek herhangi bir heykel ya da tapınak inşasına izin verdi315. 313 MAGIE 1950, 390-391. FREEMAN 2003, 493. 315 MAGIE 1950, 391-393. 314 65 Cicero’nun valiliği döneminde Pacorus komutasında büyük bir Parth ordusu Fırat’ı geçerek Anadolu’nun içlerine doğru ilerlemişti. Askeri tecrübesi olmayan Cicero elçileri Quintus Cicero ve Pomptinus’un önerileri ile ordusunu yönlendirdi ve Parthların bölgeye yönelik tacizlerini engelledi. Bu konudaki başarısını Roma’nın dostu ve müttefiki Castor Tarkondimotos’un Parth saldırısını zamanında haber vermesi de etkili olmuştu. Bu askeri tecrübenin dışında Cicero, Amanos Dağları’nda Roma hakimiyetine alınmamış olan kabilelerin topraklarını ele geçirerek Roma eyaleti Kilikia’ya ekledi. Kabile halkından bazıları esir alındı, bazıları da öldürüldü316. Cicero’nun Kilikia Eyaleti valisi olarak, bu eyaletteki faaliyetlerinden birsi de “Özgür Kilikialılar” olarak bilinen halkın Roma otoritesine boyun eğmesini sağlamış olmasıydı. Pindenissus adında bir başkentleri olan bu halkın tam olarak hangi alana yayıldıkları belli değildi. Ancak bu kavmin Parthlara yakın olması, Cicero’nun Özgür Kilikialıların ülkesini egemenlik altına alması için iyi bir gerekçeydi. Uzun süren bir kuşatma neticesinde Pindenissus ele geçirilmiş ve bu kent ile birlikte yirmiye yakın yerleşim birimi yok edilmişti. Kent halkı köle olarak satılmış, bu satıştan gelir 12 milyon sestertius gelir elde edilmiştir317. Tüm bu gelişmelerden anlaşılmaktadır ki Cicero’nun valiliği döneminde Kilikia Eyaleti’nin sınırları daha da genişlemiş ve Roma, büyüyen eyalete ve onun askeri önemine uygun bir politika takip etmişti. Sonuç olarak eyaletin büyümesi ve önemi Servilius’tan itibaren artmıştır. Nitekim Cicero’nun valiliğine kadar eyalet yöneticileri eski consuller (=ex-consul) arasından seçilmiş olmasının nedeni de budur. Açıkçası İ.Ö. I. yüzyılın ilk yarısında Roma için Kilikia çok önemliydi318. Ancak eyalete verilen önem, Cicero’dan sonra aynı şekilde devam etmedi. Hatta tam tersine eyaletin sınırları giderek küçültüldü. İlk toprak kaybı, İ.Ö. 49 tarihinde üç Phrygia conventusunun yeniden Asia Eyaleti’ne bağlanmasıyla gerçekleşti. Bunun dışında Pamphylia ile Milyas ve Pisidia bölgelerinin 316 MAGIE 1950, 396-398. WISEMAN 1999, 417. MAGIE 1950, 398. SAYAR 1999, 205. 318 LEVICK 1967, 23-24. SYME 1979, 125. 317 66 dağlık alanları da Asia Eyaleti’ne eklendi. Roma’nın Kilikia Eyaleti’ne yönelik politika değiştirmesinin temelinde Roma’da yaşanan politik meseleler vardı. Zira Asia Eyaleti’nin Roma’daki iç çalkantılara ev sahipliği yapması, bu eyaletin önemini artırdı ve bu doğrultuda Kilikia’dan ayrılan topraklar Asia Eyaleti’ne eklendi319. II. 4. İç Savaşlar Sırasında Kilikia Eyaleti II. 4. 1. Pompeius-Caesar Savaşı İ.Ö. 60 yılında Pompeius, Crassus ve Caesar’ın oluşturduğu I. Triumvirlik sürecinde, Pompeius beş yıllığına İspanya komutanlığını elde etti. Ancak o, görev yerine gitmek yerine Roma’daki etkinliğini kaybetmemek için İspanya’ya kendisini temsil eden elçiler gönderdi. Caesar ise yine beş yıl süreyle, bugünkü Kuzey İtalya ve Güney Fransa’yı da içine alan Gallia cis Alpina ve Gallia Narbonensis Eyaleti valiliğine atandı. Kelt ve Germen kabilelerle savaşarak, bölgedeki Roma hâkimiyetini pekiştiren Caesar’ın başarıları, triumvirlik denilen üçlü yönetimin geleceğini tehlikeye soktu; ancak İ.Ö. 56 yılında yapılan Lucca Antlaşması ile üçlü yönetim bir süre daha devam etti. Antlaşma uyarınca Pompeius İspanya, Caesar da Gallia valiliğine devam edecek Crassus da Parthia’ya savaş açacaktı. Ancak Crassus başarısızlığa uğradı ve Parthlar tarafından öldürüldü320. Karrhai bozgunu olarak Roma tarihine geçen bu olaya, Pompeius ile Caesar arasındaki rekabet de eklenince İ.Ö. 53 yılında triumvirlik kesin olarak dağıldı. Crassus’un ölümü ve Pompeius’un kendisine karşı senatörlerden yana tavır alması üzerine Caesar, İ.Ö. 49 yılında impeirum yetkisini kullanabileceği Rubicon Irmağı’nı geçti. Onun imperium’u Rubicon’u geçince geçerliliğini yitiriyordu. Yani o, yasal olmayan bir girişimi başlatıp, Roma’ya ilerlemeye başlamıştı. Bu nedenle Caesar’ın bu hareketi aslında cumhuriyete karşı giriştiği mücadelenin başlangıcıydı321. Pompeius, consuller ve cumhuriyet ordusu ise İtalya’dan ayrılmış, İspanya’ya, 319 LEVICK 1967, 24. Cassius Dio, Rhomaika XL 14-27. 321 FREEMAN 2003, 425. 320 67 Sicilya’ya ve Afrika’ya yayılmışlardı. Caesar ilkin, İ.Ö. 49 yılının yazında, İspanya’daki Pompeius kuvvetlerini etkisiz hale getirdi. Ardından Sicilya ve Sardinya Caesar’a teslim oldu. Daha sonra Caesar doğrudan Pompeius’a saldırmak için Macedonia’ya asker sevk etti. Bu arada Pompeius Pharnakes ve Orodes dışındaki tüm bağlı krallıklardan ve halklardan para ve ordusuna yardımcı kuvvetler topluyordu. Parthlar bile Syria’yı kendilerine vermesi karşılığında Pompeius’a destek vaat etmişlerdi. Fakat Pompeius bu öneriyi kabul etmedi322. Nihayet Caesar, Pompeius’u Yunanistan’ın Thessalia bölgesindeki Pharsalos’ta kıstırdı ve Pompeius burada, İ.Ö. 48’de, ağır bir yenilgi aldı. Pompeius önce Lesbos’a oradan da Mısır’a kaçtı. Ancak Mısır’da Caesar’ın etkinliği sebebiyle ülkeye girer girmez öldürüldü323. Kısa bir süre sonra Caesar Mısır’a geldi ve bir süre burada kaldı. Bu dönemde Mısır, Kleopatra ile kardeşi XII. Ptolemaios tarafından yönetiliyordu. Ancak iki kardeşin arası açılınca ülkede taht mücadelesi başlamıştı. Caesar aşk ilişkisi yaşadığı Kleopatra’yı kardeşinin destekçilerini bertaraf ederek Mısır tahtına oturttu. Daha sonra burada Pontos kralı Pharnakes’in Amisos’u işgalini haber alınca, birkaç yerde konakladıktan sonra Tarsos kentine geldi. Caesar’ın Anadolu’ya geliş sebebi Pontos kralının işgali olduğu kadar, iç savaştan bu yana karmaşa içinde olan bölgeyi düzenlemekti. Bu çerçevede Kilikia Eyaleti’nde düzenlemelere gitmeden önce muhtemelen bölge kabilelerinden kendilerini temsilen kişiler göndermelerini ve onlarla Tarsos’ta buluşacağını bildirdi. Bununla beraber yerel hanedanlardan Tarkondimotos’un hükümdarlığının devam etmesine izin verdi ve Aigai gibi bazı kenetlere ayrıcalıklar tanıdı324. Tarsos kenti Caesar’a olan bağlılığını bildirmek için adını Iuliopolis olarak değiştirdi325. Kilikia Eyaleti valiliğine ise Quintus Philippus atandı. Caesar Kilikia’dan ayrıldıktan sonra kuzeye doğru ilerledi ve İ.Ö. 47 yılının Nisan ayında Zela’da (Zile) Mithridates’in oğlu Pharnakes’i yendi ve burada durumu anlattığı üç kelimeyle, yani “veni, vidi, vici” (=geldim, gördüm, yendim) ile ünlendi. Bu 322 Cassius Dio, Rhomaika XLI 55. Cassius Dio, Rhomaika XLI 58-63, XLII 1-5. FREEMAN 2003, 421-427. 324 MAGIE 1950, 410-411. SAYAR 1999, 205. 325 JONES 1937, 202. 323 68 üç sözcüğü o, Pharnakes’i çok kısa bir süre içinde yendikten sonra zaferini senatoya duyurmak için yazmış olduğu mektubunda ifade etmiştir326. Caesar, Anadolu’dan İtalya’ya doğru ilerlerken Adriyatik Denizi’ni Pompeius’un filosundan temizlemeyi de ihmal etmedi. Bir süre Roma’da kaldıktan sonra Afrika’ya ilerledi ve burada kazandığı Thapsus Savaşı ile bölgedeki egemenliğini pekiştirdi327. Ardından İ.Ö. 45’de güney İspanya’da gerçekleşen Munda Savaşı’nda da Caesar, Pompeius taraftarlarına karşı galip geldi. Caesar İ.Ö. 49 yılında kendini diktatör ilan etti. Buna İ.Ö. 46’da on yıllığına, İ.Ö. 44 yılında ise ömür boyu consulluk yapma yetkisini de eklendi. Ancak bu anayasaya aykırıydı; çünkü diktatörlük sadece acil durumlarda ve altı aylık bir süre için verilen yetkiydi. Zira bu gelişmelerle Caesar Roma’da tek başına etkin oldu ve cumhuriyet rejimine son vermiş oldu. İ.Ö. 44 yılı başlarında ömür boyu diktatörlük düşüncesi Caesar’ın sonunu getirdi. İmparatorluğun doğusunda zaten tanrı olarak tapınım gören Caesar, son dönemlerinde kendisiyle ilgili ilahi bir fikre kapılmaya başlamıştı. Nihayet başta Cassius ve Brutus gibi cumhuriyetçiler ile Pompeius’un destekçileri tarafından, senato çıkışında İ.Ö. 15 Mart 44 yılında öldürüldü328. Caesar’ı cumhuriyeti yaşatmak için öldürdüklerini söyleyen katiller, senato tarafından affedildi. Diktatörlük kaldırıldı. Ancak halkın tepkisi söz konusu olunca, Cassius ve Brutus Roma’dan ayrılmak zorunda kaldılar. Caesar’ın ölümünün ardından, Roma’nın içinde bulunduğu bu karmaşa döneminden Kilikia Eyaleti de nasibini aldı. Eyalette, İ.Ö. 49 tarihinde üç Phrygia conventus’unun Asia Eyaleti’ne iade edilmesiyle329 başlayan parçalanma süreci hız kazandı. Aynı yıl Kıbrıs adası Mısır kraliçesi Kleopatra’ya verilirken, Ovalık Kilikia ise 326 MAGIE 1950, 412. FREEMAN 2003, 428. 328 Cassius Dio, Rhomaika XLIV 19-22. MAGIE 1950, 418. 329 KAYA 2005, 19 vd. 327 69 Syria Eyaleti’ne bağlandı330. Bu arada Kilikia Eyaleti’nin en önemli kentleri zarar gördü. Zarar gören kentlerin başında Tarsos geldi. İ.Ö. 44’de Caesar’ın ölümünün ardından senato, Cassius yandaşı olan Gaius Trebonius’u Asia valisi olarak atamıştı. Trebonius’dan kendisi için para ve donanması için gemi toplamasını isteyen Cassius ise kendisi için önemli olan Syria Eyaleti’ndeydi. Syria Eyaleti’ndeki askeri birliklerini de alarak Kilikia’ya ilerleyen Cassius, Tarsos’a geldi. Hem kent halkını hem de yerel hükümdarlardan Tarkondimotos’u kendisiyle işbirliğine zorladı. Diğer yandan Trebonius, Syria valisi olarak atanan Genç Dolabella’nın kendi eyaletine gitmeden önce Asia Eyaleti’ne uğrayarak, buradan para toplamasını engelledi ve onun Pergamon ile Smyrna kentlerine girmesini yasakladı. Bunun üzerine Genç Dolabella, Trebonius’un Smyrna’daki evini gidip, onu vahşice öldürdü ve Trebonius’un Cassius için topladığı paralara el koydu. Senato Dolabella’nın bu tavrı karşısında onu “devlet düşmanı” (=hostis publicus) ilan etti. Senatonun kendisini devlet düşmanı ilan eden kararını öğrenen Genç Dolabella ise soluğu Kilikia’da aldı ve Tarsos kentine geldi. Tarsos halkı tarafından karşılanan Dolabella, burada asker toplamaya devam etti ve Aigai’de bulunan Cassius’un garnizonunu yenip, Syria’ya gitti. Tarsos kenti bu genç valiye verdiği destek nedeniyle cezalandırılmaktan kurtulamayacaktı. Zira Cassius, Tarsos’a ilk olarak 15.000 talanton para cezası verdi. Bu ceza öylesine ağır bir cezaydı ki kent halkı parayı ödeyebilmek için tapınaklardaki altın ve gümüşleri eriterek, ödemeye çalıştılar. Kentteki özel mülkiyetler kamulaştırıldı ve hatta yeni doğan bebeklerle yaşlı insanların köle olarak satılması söz konusu oldu331. II. 4. 2. Caesar Sonrası Yaşanan İç Savaşlar Döneminde Kilikia Eyaleti Caesar’ın ölümünün ardından, consullüğü paylaştığı Marcus Antonius duruma hâkim oldu. Ona, Caesar’ın 18 yaşındaki yeğeni ve evlatlığı olan Octavianus da katıldı. İ.Ö. 43 tarihinde Antonius, Octavianus ve Caesar’ın süvari komutanı Lepidus arasında II. Triumvirlik kuruldu. Antonius ve Octavianus, Lepidus’u düzeni korumak için 330 331 MAGIE 1950, 418. SYME 1979, 142. MAGIE 1950, 418-421. 70 İtalya’da bırakarak, doğuya gittiler. Amaçları Caesar’ın katilleri Cassius ve Brutus’u yakalamaktı. İ.Ö. 42’de Yunanistan’daki Philippi’de yapılan savaşlarda Caesar’ın katilleri yenildi ve Cassius ile Brutus intihar ettiler332. Caesar’ın katillerini tasfiye ettikten sonra triumvirlerin araları açıldı. İç savaşa doğru gidilirken İ.Ö. 40’da Brundisium’da bir antlaşma yapıldı. Bu antlaşma Roma Cumhuriyeti’nin yönetimini üçe ayırdı. Macedonia’dan doğuya kadar olan toprakların yönetimi Marcus Antonius’a, IIIyricum’dan itibaren batının yönetimi ise Octavianus’a verildi. Lepidus’a ise Afrika toprakları verildi333. Ancak Lepidus’un İ.Ö. 36’da aktif politik yaşamına son vermesiyle meydan Octavianus ile Antonius’a kaldı334. Antonius, Philippi zaferinin ardından Ephesus’a, oradan ise kutlamalara devam etmek suretiyle Tarsos’a gitmişti. İ.Ö. 41 yılında Tarsos’a gelen Marcus Antonius, kenti Cassius’un uygulamalarından kurtardı, vergilerini affetti ve köle olarak satılan kent halkının özgürlüklerini geri verdi335. Fakat o, Tarsos’a özerkliğini geri vermedi. Kentin yönetimini emanet ettiği Boethos, halk tarafından sevilmedi. Tarsosluların Boethos’tan şikayetleri ve Antonius ile ilişkileri, Strabon’un satırlarına şöyle yansıdı: “Bundan başka Antonius Tarsos’lulara bir gymnasion görevlisi vaat etmişti. Fakat bir gymnasiarkhes yerine göreve Boethos’u atadı ve harcamaları ona emanet etti. Fakat o, diğer şeylerle birlikte zeytinyağını da gizlice alıyordu. Antonius önünde, suçlayanları tarafından suçluluğu saptanınca, Antonius’un gazabı karşısında, sarf ettiği birçok söz arasında “Tıpkı Homeros’un Akhilleus’u Agamemnon ve Odysseus’u ilahilerle övdüğü gibi ben de seni övdüm. Bu nedenle senin önüne iftira türünden bir suçlamayla getirilmiş olmam haksızlıktır.” diye yalvarıp yakardı. Fakat suçlayıcı raporu eline alarak: “Evet, ama Homeros ne Agamemnon’un ne de Akhilleus’un yağını çaldı. Sen ise bu işi yaptın ve bu nedenle cezalandırılacaksın” dedi. Fakat Boethos nazik iltifatlarla Antonius’un gazabını yatıştırdı ve eskisinden daha az olmak üzere, Antonius yenilinceye kadar, kenti soymayı sürdürdü. Kenti bu kötü halde 332 MAGIE 1950, 426. FREEMAN 2003, 428-434. 334 AKŞİT 1985, 31. 335 MAGIE 1950, 429. 333 71 bulan Athenodoros bir süre hem Boethos’u hem de yandaşlarında bir gerileme olmayınca Caesar tarafından kendisine verilmiş olan yetkiyi kullanarak onları sürgün cezasına çarptırdı ve sürdürdü.”336 Marcus Antonius dönemi Kilikia Eyaleti’nin parçalanma sürecinin tamamlandığı bir devirdi. Daha önce belirtmiş olduğumuz gibi süreç, İ.Ö. 49’da üç önemli Phrygia conventusunun yeniden Asia Eyaleti’ne verilmesiyle başlamıştı. Antonius’un İ.Ö. 40 ve İ.Ö. 38 yılında yapmış olduğu düzenlemelerle parçalanma süreci tamamlandı. İ.Ö. 38 tarihinde Ovalık Kilikia, Gaius Sosius’un valiliğini yaptığı Syria Eyaleti’ne bağlandı337. Bununla birlikte Phrygia Paroreia, Pisidia’nın dağlık kuzey kesimi ve Kilikia’nın bir bölümü Galatia kralı Amyntas’a, Lykaonia’nın Dağlık Kilikia’ya kadar olan bölümü ile Kilikia geçitleri Pontos kralı Polemo’ya ve Amanoslara komşu olan bölüm ise daha önceden de olduğu gibi Castor Tarkondimotos’un egemenliğine verilmişti338. Gemi yapımına uygun kerestenin bol miktarda temin edildiği sedir ormanlarını barındıran Dağlık Kilikia ise, Zenophanes’in kızı Aba’nın egemenliğindeki Olba kent devleti dışında Mısır kraliçesi Kleopatra’ya verilmişti339. Bunun dışında Marcus Antonius, Mısır kraliçesi Kleopatra’ya evlilik hediyesi olarak Suriye, Fenike ve Filistin topraklarından bir bölümünü de vermişti340. Antonius döneminden Vespasianus dönemine dek (İ.S. 72) Kilikia bölgesinden tam anlamıyla bir Roma eyaleti olarak bahsetmek mümkün olmasa da Principatus döneminde Roma’nın Kilikia’da hala toprağı olacaktır341; ancak eyalet önemini iyiden iyiye kaybedecektir. Kilikia Eyaleti bakımından bu gelişmeler yaşanırken, Antonius’un payına düşen toprakların doğu sınırında Parth tehlikesi ortaya çıktı. Aslında Partlar, Roma’ya yönelik yeni bir tehdit değildi. Romalılarla Parthlar arasında ilk ilişki İ.Ö. 90 yılında 336 Strabon, Geographika XIV. 5. 14. Cassius Dio, Rhomaika XLIX 22. 338 KAYA 2005, 146. 339 MAGIE 1950, 433-434. KAYA 2005, 19 vd. SAYAR 1999, 207. SYME 1979, 142. 340 MAGIE 1950, 437. SAYAR 1999, 206. LEVICK 1967, 25. TARN-CHARLESTWORTH 1989, 67. 341 KAYA 2005, 19 vd. 337 72 başlamıştı. O dönemde Kilikia Eyaleti valisi olan Sulla ile Parth kralının elçisi arasında Fırat Irmağı’nın sınır olarak kabul edilmesi kararlaştırılmıştı. Lucullus döneminde bu sınır meşrulaştı. Ancak Pompeius döneminde Armenia topraklarının Roma’ya geçmesi üzerine Parthlar ile sınır ihtilafı başlamış oldu. Crassus dönemindeki başarısızlığın ardından bu defa Marcus Antonius doğudan gelen bu tehditle mücadele edecekti342. Parthlar, İ.Ö. 39’da Syria Eyaleti’ni geçerek Kudüs’e girdi. Bunun üzerine Parthlar’a savaş açan Antonius başarısızlığa uğradı. Kış ortasına denk gelen bir savaş süreci olduğundan Antonius, Armenia kralından askerlerinin kış sonuna kadar konaklamasına izin vermesini istedi; zira o, Parthlara yeniden savaş açacaktı. Bunun karşılığında krala, Kleopatra’dan aldığı 400 sestertius vermesiyle, piyadeleri kış mevsimini Armenia bölgesinde geçirdiler ve o da Mısır’a hareket etti343. Parthlar karşısında alınan bu yenilginin üzerine Marcus Antonius’un Mısır kraliçesi Kleopatra’nın Caesar’dan olma oğlu Caesarion’u varis ilan etmesi, Octavianus ile ilişkilerini iyiden iyiye gerginleştirdi. Ayrıca Kıbrıs ve Mısır’ın hükümdarı olan Caesarion, Antonius tarafından Kleoptara’ya verilen ve kereste bakımından oldukça zengin olan Dağlık Kilikia’nın da hükümdarlığını annesi ile paylaşacaktı. Bu durum Octavianus ile Antonius’u yeni bir iç savaşa sürükledi344. İ.Ö. 31 yılında Yunanistan’daki Actium burnunda yapılan savaşta Octavianus, Marcus Antonius ve Kleoptara’yı yendi. Antonius ve Kleopatra intihar etti. Kleopatra’nın Caesar’dan olan oğlu Caesarion öldürüldü. Böylece Octavianus, Mısır’da hüküm süren son Hellenistik krallığa son verdi ve Mısır’ı bir Roma eyaleti haline getirdi345 ve sonra Roma’ya döndü. İ.Ö. 27 yılında Augustus unvanını aldı. Augustus’un senatonun birinci adamı (=princeps senatus) ve devletin birinci adamı (=princeps civitatis) unvanını alması, halk temsilcilerinin, magistratların ve promagistratların 342 KAYA 2005, 170 vd. Cassius Dio, Rhomaika XLIX 25-32. 344 FREEMAN 2003, 435-436. 345 Cassius Dio, Rhomaika LI 10-15. MAGIE 1950, 437-440. 343 73 imperiumlarının üstünde yetkilere sahip olmasıyla Roma tarihinde Principatus (=Princeps’ten önder, birinci adam) devri başladı346. II. 5. Augustus Döneminde Kilikia Octavianus, Hannibal’den sonra en çok korku duyulan ikinci kişiyi de – Kleopatra – ortadan kaldırdıktan347 ve Mısır’ı bir Roma toprağı haline getirdikten sonra İ.Ö. 30–29 kışını Samos adasında geçirdi. Bu süre içerisinde zaman zaman Anadolu’ya giderek, burada çeşitli düzenlemeler yaptı. Actium Savaşı sırasında rakiplerine para desteği sağladıkları ve idari görevlerini yerine getirmedikleri gerekçesiyle, bazı kentleri cezalandırdı. Hatta o, bunlardan bazılarının otonom özelliklerine ve özgürlüklerine son verdi348. İ.Ö. 29 yılında Roma’ya döndü. İ.Ö. 27 yılı ise Roma için yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Bu tarihte Roma senatosu, Octavianus’a “Augustus” (=kutsal) adını verdi. Bununla birlikte Augustus’a yeni yetkiler ve haklar da verildi. Bunlardan bazıları daha önceden verilmiş olan imperator yetkisinin dışında, bütün valiler üzerinde emretme yetkisi, sınır eyaletlerinin idaresi, kanun teklif etme ve diğer magistratların önerilerini reddetme hakkı verildi. Yine bu dönemde on yıl süreyle Syria, Kilikia, Kıbrıs, Gallia ve İspanya eyaletlerinin yönetimi verildi349. Bu yetkilerle donatılan Augustus, İ.Ö. 27’de Ovalık Kilikia’yı, Roma’nın doğu sınırı bakımından son derece önemli olan Syria Eyaleti’ne bağladı ve buraya bir legatus pro praetore atadı350. Bu geniş yetkilere İ.Ö. 23’de verilen senato eyaletlerinin idaresine müdahale hakkı, senatoda ilk öneriyi yapma ve 12 lictorle dolaşma hakkı eklendi. Augustus’a verilen bu yetkilerle ve haklarla, cumhuriyet rejiminden imparatorluk ya da Principatus devrine geçildi351. 346 AKŞİT 1985, 31. AKŞİT 1985, 36. 348 MAGIE 1950, 440-441. 349 FREEMAN 2003, 445. 350 ANDERSON 1989, 279. 351 AKŞİT 1985, 39-41. 347 74 Augustus idari anlamda kazandığı yetkiler ve haklar doğrultusunda Roma eyaletlerini ikiye ayırdı. İmparatorluğun sınırlarındaki eyaletler “imparator eyaletleri” olurken, iç kesimlerde kalan eyaletler ise “senato eyaletleri” haline geldi. Ancak böylesi bir ayrıma rağmen, senato eyaletlerinin idaresine müdahale etme hakkı da olduğundan Augustus’un tüm eyaletler üzerine tartışmasız bir hakimiyeti oluştu. Yapılan bu ayrımın temelinde lejyon bulundurma vardı. İmparatorluk eyaletleri lejyon kuvvetleri bulundururken, senato eyaletleri bu haktan yoksundu. Ancak zorunlu hallerde Augustus senato eyaletlerinde de lejyon kuvvetleri bulundurma hakkı almıştı. Ayrıca o, duruma göre imparatorluk ve senato eyaletleri arasında değişiklik yapabiliyordu352. İmparatorluk eyaletlerini daha önce consullük yapmış valiler, legatus pro praetore Augusti unvanlı kişiler, yönetiyordu ve bu valileri imparatorun kendisi tayin ediyordu. Senato eyaletlerinin yöneticilerini ise yine senato yapıyordu. Valilerini senatonun belirlediği eyaletlerden biri de Kilikia Eyaleti idi. Rakiplerini yenip, Roma tarihinde yeni bir dönemin başlatıcısı olan Augustus’un döneminde, daha önce Mısır dâhil Roma topraklarının doğusunu yönetmekle sorumlu olan Marcus Antonius’un politikası benimsedi. Bu politika doğrultusunda Augustus, bölgede Roma’ya bağlı ve müttefik yerel hanedanların ve krallıkların varlıklarına izin verdi. Ancak imparatorluk sınırları dahilinde çıkan huzursuzlukları bastıramayan bağımlı krallıklar söz konusu olduğunda, bu bölgeleri Roma eyaleti yaptı. Daha önceden Roma eyaleti olan bölgelerde ise çeşitli düzenlemeler yapmak suretiyle düzeni sağladı. Augustus, Marcus Antonius döneminde Galatia kralı Amyntas’a verilen topraklarla Deitaros Philadelphos’a verilen Paphlagonia kesimini onayladı. Bununla birlikte Galatia kralı Amyntas’ın, Lykaonia’nın güneyinde bulunan Derbe ve Laranda’nın hakimi olan Antipater hanedanını etkisiz hale getirmesine izin verdi. Ayrıca Actium Savaşı’ndaki desteğinden dolayı Isauria ile Dağlık Kilikia toprakları da Amyntas’ın krallığına eklendi353. 352 353 AKŞİT 1985, 51. MAGIE 1950, 443. KAYA 2005, 148. SYME 1979, 145. 75 Actium Savaşı’nda rakibinin tarafında yer alan kral Tarkondimotos’un ölümü üzerine Augustus, onun topraklarını kralın oğlu Philapator’a vermek yerine Kappadokia kralı Arkhelaos’a verdi354. Bununla birlikte Dağlık Kilikia sınırına kadar olan bölge, Derbe, Laranda ve Elaiussa da Arkhelaos’un hakimiyet alanına eklendi. Ancak daha sonra İ.Ö. 20 tarihinde Augustus, Tarkondimotos’un oğlu II. Philapator’u Tarkondimotos unvanıyla kral ilan etti ve II. Philapator babasının topraklarının bir kısmını geri alabildi355. Daha sonra Anadolu ve Suriye’ye yaptığı gezi çerçevesinde (İ.Ö. 22–19) Kilikia’ya geldiğinde, Augustus’u yüceltmek için Anazarbos kentine Kaisareia adı verildi. İ.Ö. 19 tarihinde gerçekleşen bu olay, kentin takviminin başlangıcı yani era (=milat) olarak belirlendi356. Augustus bu gezisi sırasında Tarsos, Aigai ve Mopsuhestia kentlerinin özgür kent statülerini değiştirmedi. Özellikle Tarsos kentinin arazisini genişletti ve kente gümrüksüz ihracat ve ithalat hakkı tanıdı357. Kuşkusuz Augustus’un Tarsos kentine olan yakın ilgisinin altında hocası Tarsoslu Athenodoros vardı. Olba kenti bu dönemde de bağımsız kalmaya ve kendi parasını basmaya devam etti. İ.S. 10 yılında başa geçen Teukros oğlu Aias aynı zamanda Kennatis ve Lalassis’i de hâkimiyet altına almıştı. Augustus, Aias’ın dinsel gücüne saygı duydu ve hatta onu dinsel yetkilerin dışında yetkiler vermek suretiyle onurlandırdı. Aynı zamanda Olba tapınak kentinin topraklarını, yeni oluşturulan Kappadokia Eyaleti’ne dâhil etmemişti. Bu gelişmenin ardından Claudius dönemine kadar Olba tapınak kenti ile ilgili bilgi yoktur358. Kilikia ile ilgili olarak bu döneme ait son bir gelişme de Dağlık Kilikia’nın doğusunda yaşayan asi bir kabilenin isyanına Marcus Trebellius’un elçisi Vitellius’un müdahalesidir. Burası II. Arkhelaos’a verilmişse de, kral bu kabileyle baş edemeyince Roma’dan yardım istemişti. Vitellius’un komutasındaki askeri birlikler kabilenin önemli sığınaklarını ve su kaynaklarını ele geçirerek, isyanı başarıyla bastırmışlardı359. 354 MAGIE 1950, 444-445. MAGIE 1950, 475. SAYAR 1999, 207. ANDERSON 1989, 258. 356 JONES 1937, 204. SAYAR 1999, 208. MAGIE 1950, 473. 357 MAGIE 1950, 473. SAYAR 1999, 208. RAMSAY 2000, 113. 358 MAGIE 1950, 494-495. SAYAR 1999, 208. JONES 1937, 209. 359 MAGIE 1950, 509-510. 355 76 III. BÖLÜM PRINCIPATUS DÖNEMİ ve KILIKIA EYALETİ’NDE ROMA YÖNETİMİ III. 1 Principatus Dönemi (İ.S 14–284) Roma tarihinde Principatus döneminde imparatorluğun Anadolu’da ve Doğu’daki başlıca sorunları, Armenia bölgesinin hâkimiyeti ve Parthlar ile mücadele olmuştu. M. Antonius ile Octavianus arasındaki iç savaş sırasında Parthlarla ittifak içinde olan Armenia kralı II. Artaksias, Dağlık Kilikia’nın Kappadokia kralına verilmesine dek (İ.Ö. 20) Augustus karşıtı bir politika izlemişti. Augustus ise Tiberius’u Armenia’ya göndererek, onun muhaliflerine destek vermişti. Parth kralı Phraates’in kardeşi Tigranes’in Armenia kralı olmasını isteyen muhalifler, Roma’dan yardım istemişlerdi. Tiberius komutasındaki Roma ordusu Armenia’ya geldi ve Tigranes, Armenia tahtına oturdu. Böylece Roma, Armenia’nın egemenliğinde doğrudan etkili oldu360. Bölgede Roma’nın etkin olması Parthları harekete geçirdi ve İ.Ö. 6’da Roma’nın tahta çıkarttığı III. Tigranes’i tahtından indirerek, IV. Tigranes’i Armenia kralı yaptılar. Ancak Augustus’un emriyle IV. Tigranes Armenia’dan kovuldu ve yerine Roma taraftarı III. Artavastes kral ilan edildi. Bu gelişmenin ardından Parthlar, Roma yanlısı kralı tahttan indirip yerine tekrar III. Tigranes’i getirdiler. Bunun üzerine Augustus torunu Gaius’u Armenia’ya gönderdi. Ancak III. Tigranes öldürülmüş, tahtı paylaştığı eşi de kaçmıştı. Bu haberi alan taraflar savaşmak yerine uzlaşmayı tercih ettiler ve Roma, Parth kralının muhalif kardeşlerini deniz aşırı bir yerde tutmak karşılığında ondan Armenia’ya müdahale etmemesini istedi. Bu antlaşmanın ardından Gaius II. Artavastes’in oğlu Ariobarzanes’i Armenia tahtına oturtmak istediyse de, halkın tepkisiyle karşılaştı. Ancak Gaius bu duruma aldırmadı ve zorla da olsa Ariobarzanes’i yeni Armenia kralı olarak ilan etti. Sonraki yıllarda Armenia bölgesinde Roma’nın önlem almasını gerektirecek bir bunalım söz konusu olmadı. 360 KAYA 2005, 171 vd. 77 Augustus’un ölümünün ardından Parth kralı III. Artabanus, Armenia’yı oğlu Orodes’e verdiğini ilan etti ve Orodes, Armenia kralı Vonones’i tahtından ettikten sonra, iki yıl boyunca burada hüküm sürdü. Tiberius artık Doğu’da Roma hâkimiyetini güçlendirmenin vaktinin geldiğini düşündü ve İ.S. 17 yılında Germanicus’u maius impeirum yetkisiyle bölgeye gönderdi. Bu arada Kappadokia kralı Arkhelaos, Kommagene kralı III. Antiokhos ve Ovalık Kilikia’ya hâkim olan kral Philetairos ölmüştü. İlk olarak Kilikia’ya gelen Germanicus, Ovalık Kilikia’yı Syria Eyaleti’ne bağladı. Kilikia’nın dağlık kesimi (Kilikia Trakheia) ise babasının ölümü üzerine başa geçen Kappadokia kralı II. Arkhelaos’a bırakıldı. II. Tarkondimotos’un ölümü üzerine onun toprakları da Kappadokia kralı II. Arkhelaos’a verildi361. Roma imparatoru Tiberius, Pyramos nehri havzasında İ.S. 20 tarihinde Augusta adında bir kent kurdu. Bu kente adını Livia vermişti ya da belki Augustus’un ölümünden sonra Livia Augusta adını aldığından kendisi adına bir kent kuruldu362. Yine aynı imparator döneminde Kappadokia ve Kommagene eyaletleri kuruldu ve bu eyaletlerin idaresine procurator rütbeli valiler atadı. Armenia’yı ele geçirdikten sonra, Pontos kralı II. Polemo’nun oğlu Zenon’u buranın kralı ilan etti. İ. S. 34 tarihine dek Zenon, Armenia kralı olarak kaldı. Zenon’un ölümü üzerine Parth kralı, oğlu Orodes’i Armenia’yı ele geçirmesi için bölgeye gönderdi. Tiberius bu seferki Parth saldırısını bertaraf etmek için Syria valisi L. Vitellius’a yetki verdi. Orodes, Vitellius’la karşılaşmadan geri çekildi ve Armenia’yı ele geçiremedi. Ancak bölge kralsız kalmıştı. Bu sırada Roma’nın müttefiklerinden İberia kralı Pharesmenes, kardeşi Mithridates’ten Armenia’yı ele geçirmesini istedi ve Mithridates İ.S. 36/37 tarihlerine dek Armenia kralı olarak kaldı363. Tiberius’un ölümünün ardından Caligula (=çizmecik) döneminde Armenia yine karışıklıklara sahne oldu ve bu dönemi kralsız olarak geçirdi. Ancak Kilikia bakımından bu dönemde çeşitli değişiklikler söz konusu oldu. Gaius (Caligula) döneminde Kommagene krallığı ve Kilikia’nın doğu bölümü Syria Eyaleti’nden ayrıldı 361 SAYAR 1999a, 210. KAYA 2005, 173 vd. JONES 1937, 203-204. SAYAR 1999a, 209-210. 363 KAYA 2005, 172-174. 362 78 ve bu toprakların başına IV. Antiokhos getirildi364. Daha sonra IV. Antiokhos, İ.S. 36 yılında II. Arkhelaos’un ölümü üzerine batı Kilikia topraklarını da krallığına ekledi. Böylece Amanos bölgesiyle birlikte Dağlık Kilikia’daki birkaç kenti ve Lykaonia’yı hâkimiyetine almış oldu365. İ.S. 38–72 yılları arasında bu bölgeye hâkim olan IV. Antiokhos, bu süre içerisinde bölgede Hellenizm etkisini yaymak için pek çok kent kurdu366. Dağlık Kilikia’da Antiokheia ad Cragum adında bir kent kurdu. “Antiokhos Yurdu” anlamına gelen bu kent, bugünkü Gazipaşa ilçesi Güney köyündedir367. Bir de bugün Alanya’nın doğusunda yer aldığı bilinen Iotape adlı kenti kurdu. Iotape, IV. Antiokhos’un hem karısının hem de kızının adıydı; dolayısıyla kral bu kenti onlara ithafen kurmuş olmalıydı. Zira İ.S. 74 tarihinde Vespasianus, Iotape ile kocası Alexandros’a küçük bir krallık bağışlamıştı ve belki de o küçük krallık bu kent ve çevresinden oluşmaktaydı368. Antiokhos’un kurduğu diğer kentler ise Caligula, Claudius ya da Nero’nun onuruna kurmuş olduğu Germanikopolis ve Philadelphos kentleriydi369. IV. Antiokhos’un kurduğu tüm bu kentler birer Yunan polisi şeklinde yapılandırılmıştı ki buradan da kralın Hellenistik yapıyı korumaya çalıştığı anlaşılmaktadır370. Caligula’nın halefi imparator Claudius, Mithridates’in Armenia krallığını pekiştirdi ve bölgeye bir Roma garnizonu yerleştirdi. İ.S. 51 yılına dek krallığını sürdüren Mithridates’i, yeğeni Radamistus tahtından etti ve bununla da yetinmeyerek amcasını katletti. Bu durum hem Roma’nın hem de Parthların harekete geçmesine sebep oldu. Ancak Roma bu konuda geç kaldı ve Parthların yeni kralı Vologases, Armenia’nın iki başkentini de – Artaksata ve Tigranokerta – ele geçirdi ve Radamistus’u kovdu. 364 BARRETT 1990, 284-286. SAYAR 1999, 210. JONES 1937, 205. MAGIE 1950, 549. 366 MAGIE 1950, 549. 367 SAYAR 1999a, 210. 368 SAYAR 1999a, 210. JONES 1937, 211. RAMSAY 1960, 415. MAGIE 1950, 576. MACURDY 1936, 40-42. 369 JONES 1937, 211. SAYAR 1999a, 211. MAGIE 1950, 550. 370 MAGIE 1950, 550. 365 79 Böylece ilk kez Armenia kralının seçiminde Roma’nın dahli geçmemiş, Parthlar burada egemen olmuşlardı371. Claudius döneminde Kilikia’da, IV. Antiokhos’un bölgedeki egemenliği pekişti ve bu topraklardaki hâkimiyeti Vespasianus, Dağlık Kilikia eyaletini ve Kommagene’yi daraltıncaya dek sürdü372. Antiokhos, Claudius döneminde de boş durmadı ve Vespasianus döneminde adı Eirenepolis olarak değiştirilen Neronias kentini, İ.S. 51–52 yıllarında kurdu. Ancak Jones kentin esasen Nero hâkimiyeti döneminde kurulduğunu savunmuştur373. İ.S. 52’de Ketis’de asi kabilelerden biri ayaklandı, bölge halkını ve çiftçileri taciz etti ve nihayet Anemurion kentini kuşattı. Syria Eyaleti valisi ayaklanmayı bastırmak için atlılardan oluşan birlik gönderse de bu yeterli olmadı, sonunda zor da olsa IV. Antiokhos bu isyanı bastırdı. Sorumlular öldürüldü, kabile halkı Antiokhos’un egemenliğini kabul etti374. Bu başarının taçlandırılması amacıyla da Eirenepolis kenti kuruldu. Teukros hanedanının etkinliğine de imparator Claudius döneminde son verildi. Claudius İ.S. 41 tarihinde de Bosphorus krallığının Pontos kralı II. Polemo’ya verilişini geçersiz kıldı ve karşılığında II. Polemo’ya Olba, Kennatis ve Lalassis topraklarını verdi375. II. Polemo, Kennatis ve Lalassis bölgelerinde şehirleşmeyi başlatan kişiydi. Claudiopolis kentini de II. Polemo kurmuştu376. Polemo kentleri çeşitli binalarla süsleyerek kırsal nüfusu buralara taşımaya çalıştı ve kabile hayatını daha medeni bir hale getirmeye çalıştı377. İ.S. 54’te Nero imparator olduğunda doğuya bir sefer düzenlemeye karar verdi. Bu savaşın komutanı olarak da İ.S. 39’da consulluk yapmış olan Domitius Corbulo’yu atadı. Corbulo İ.S. 55 yılında Kilikia’da Syria valisi Quadratus ile buluştu ve ondan iki 371 KAYA 2005, 175 vd. CHARLESWORTH 1989, 680. JONES 1937, 208. 373 JONES 1937, 204-205. SAYAR 1999a, 211. 374 MAGIE 1950, 550. CHARLESWORTH 1989, 682. JONES 1937, 211. 375 MAGIE 1950, 549. SAYAR 1999, 211. JONES 1937, 208. ANDERSON 1989, 752. AKŞİT 1985, 95. RAMSAY 1960, 414. BARRETT 1990, 286. 376 MAGIE 1950, 549. JONES 1937, 210. RAMSAY 1960, 415. 377 JONES 1937, 210. 372 80 lejyon teslim aldıktan sonra Kappadokia’ya geçti. Galatya ve Kappadokia eyaletlerinden de asker toplayan Corbulo, İ.S. 58 yılı itibariyle savaşa hazırdı. Corbulo, ilk olarak başkent Artaksata’yı ele geçirdi ve burayı yakıp yıktı. Daha sonra Armenia’nın ikinci başkenti Tigranokerta’yı ele geçirdi. Armenia yeniden Roma hâkimiyetine girmişti378. Roma yeni Armenia kralı olarak, Kappadokia’nın ölen kralı Arkhelaos’un torunu V. Tigranes’i tahta geçirdi. Ancak Parthlar yeniden atağa geçerek Armenia topraklarına doğru ilerlemeye başladılar. Ölen Syria valisinin yerine atanan Corbulo (aynı zamanda Galatya Eyaleti valisiydi) lejyonlarını savaş düzenine getirirken, Parth kralı Vologases, Tigranokerta’yı kuşattı. Corbulo buna karşılık Mezopotamya’yı işgal edeceği yönünde tehditte bulununca, Vologases Armenia’dan çekildi. Nihayet İ.S. 66 yılında Romalılarla Parthlar arasında bir antlaşma yapıldı. Buna göre Armenia kralını, Roma’nın onayı alınmak kaydıyla, Parthlar belirleyecekti379. Ayrıca yapılan bu antlaşma uyarınca Kappadokia ve Galatya eyaletleri tekrar eski konumlarına getirildiler. Pontos krallığı II. Polemo’dan alındı ve toprakları Galatya Eyaleti’ne bağlandı380. Her iki eyalet de inermes (=silahsız/savunmasız)381 eyaletler olarak Kafkaslardan gelebilecek her türlü tehlikeye açık hale geldiler. Bu antlaşmadan sonra Traianus dönemine kadar önemli bir sorun yaşanmadı. Ancak bu antlaşma sonrasında dış tehditlere karşı savunmasız konuma getirilen Kappadokia Eyaleti, Kafkaslar’dan gelen Alanların istilasına maruz kaldı. İ.S. 70 yılında giderek artan bu istilaları durdurmak isteyen imparator Vespasianus, bölgeye Traianus’u gönderdi. O, Galatya ve Kappadokia eyaletlerini birleştirdi ve Küçük Armenia’yı da Roma toprağı haline getirip, bu birleşik eyaletin sınırlarına dâhil etti. Galatya ve Kappadokia’dan oluşan bu birleşik eyalet, İ.S. 113 yılında yeniden ayrıldı. İ.S. 70–79 tarihleri arasında hüküm süren Vespasianus dönemi Kilikia açısından oldukça önemlidir. Vespasianus Roma’nın doğu sınırında yaptığı düzenlemeler doğrultusunda IV. Antiokhos’u, Roma’ya sadık olamaması gerekçesiyle, 378 AKŞİT 1985, 109-111. KAYA 2005, 180. 380 JONES 1937, 208. 381 KAYA 2005, 183. 379 81 krallıktan aldı ve topraklarını Syria Eyaleti’ne bağladı382. Bu düzenlemeler doğrultusunda Dağlık Kilikia bölümü doğrudan Roma hâkimiyeti altına alınmış oldu. Syria Eyaleti’ne bağlanmış olan Ovalık Kilikia bölümü de, eyaletten ayrılarak Dağlık Kilikia ile birleştirildi ve Kilikia Eyaleti yeniden kuruldu383. Eyaletin başkenti de Tarsos kenti olarak belirlendi384. Eyalet valiliğine imparatorluk legatusu (=legatus Augusti pro praetore) atandı ve böylece Kilikia Eyaleti imparatora bağlı eyaletlerden biri haline geldi385. Vespasianus, Dağlık Kilikia’daki ulaşım ve iletişimi kolaylaştırmak amacıyla Kalykadnos nehrinin üzerine bir köprü yaptırdı. Bu sayede Ovalık Kilikia ve Syria ile Pamphylia arasındaki haberleşme ve ulaşım daha kolay hale geldi386. Roma’nın Kilikia’da kentler kurarak ya da yeniden yapılandırarak başlattığı Romalılaştırma süreci, Vespasianus’un bölgede Flaviopolis adlı bir kent kurmasıyla son buldu. Kent adını, Vespasianus’un üyesi olduğu sülaleden almıştı. Kelime anlamı olarak “Flavius kenti” anlamına gelen kentin bugün Adana ili Kadirli ilçesinde yer aldığı bilinmektedir387. Kent 3. yüzyılda kumaş çırpıcılarının lonca şeklinde örgütlenmeleri bakımından da önemliydi388. Parthlarla savaşın yegâne nedeni olan Armenia, Traianus’un imparatorluğunun ilk on yılında, Roma’nın müdahalesini gerçekleştirecek bir gelişmeye sahne olmadı. Armenia kralı Tiridates’in Roma ile ilişkileri iyiydi. Kralın ölümünün ardından Parth kralı Pacorus’un oğlu Aksidares, İ.S. 66 yılında yapılan antlaşma gereği, Armenia tahtına Roma’nın onayını alarak geçti. Ancak Parth kralı Pacorus’un halefi Orodes, Aksiadares yerine kralın diğer oğlu Parthamasiris’i Armenia kralı olarak ilan edince antlaşma bozuldu. Bunun üzerine Traianus Parth seferine hazırlanmaya başladı. Bu arada Traianus döneminde de Kilikia’da, yeni kentler kurma ya da kurulmuş olan 382 AKŞİT 1985, 146. MAGIE 1950, 576. SAYAR 1999, 211. 384 KAYA 2005, 19. SAYAR 1999, 211. 385 SAYAR 1999, 211. 386 MAGIE 1950, 571. 387 SAYAR 1999, 212. MAGIE 1950, 576. 388 ERTEKİN 2005, 164. 383 82 kentlerde düzenlemeler yapma politikası sürdürüldü ve bu doğrultuda Kilikia’daki Epiphaneia adlı kente önem verildi. Bunun nedeni kentin, Amanos dağları ile Syria arasındaki yola hâkim olması bakımından, Parthlara karşı yapılacak savaşta stratejik öneme sahip olmasıydı389. Traianus’un giriştiği bu sefer sonunda Parthlar yenildi ve İ.S. 114 yılında Büyük Armenia bölgesini Roma toprağı yaptı. Bu tarihten iki yıl sonra Traianus, Mezopotamya ve Parthia’yı da ele geçirdi390. Kilikia Eyaleti’nin Traianus’un hayatındaki önemi ise, imparatorun burada ölmesidir. Selinos kentine gelen Traianus, 117 tarihinde bu kentte ölmüş ve kentin adı Traianopolis olarak değiştirilmişti391. Traianus’un ardından Roma imparatoru olan Hadrianus döneminde ise Büyük Armenia yeniden Roma’ya bağımlı bir krallık haline geldi. Hadrianus döneminde Kilikia Eyaleti’ne gelince; eyaletteki pek çok kent “Hadriana” unvanını aldı. Bunlardan bazıları Germanikopolis, Diokaiseria, Olba, Adana, Aigai, Mopsuhestia ve Tarsos’tu. Tarsos kentinde imparator Hadrianus’un gelişini kutlamak için “Hadrianaia Festivali” düzenlenmişti. Bununla birlikte bugünkü Mersin il sınırında bulunan Zephyrion kenti de Hadrianapolis adını almıştı. Bunlara ek olarak pek çok Kilikia kentinde Hadrianus’un heykellerine rastlanmıştır392. Hadrianus’un ardından Antonius Pius döneminde Roma imparatorluğu ile Parthlar arasında gerginlik söz konusu olsa da, bu durum bir savaşa sebebiyet vermedi. Kilikia Eyaleti bakımından ise, Antonius Pius döneminde önemli bir gelişme oldu. Augustus döneminde Galatia’ya bağlanan Lykaonia ve Isauria bölgeleri Antonius Pius tarafından Kilikia Eyaleti’yle birleştirildi393. Yapılan bu değişiklik doğrultusunda Kilikia – en azından bir bölümü - Tres Eparkhia’nın394 (=Üç Eyalet) bir parçası oldu. 389 MAGIE 1950, 595. KAYA 2005, 196-197 vd. FREEMAN 2003, 485. 391 Cassius Dio, Rhomaika LXVIII 33. MAGIE 1950, 609. SAYAR 1999, 215. SYME 1979, 775. 392 MAGIE 1950, 620-621. 393 Bazı araştırmacılar Kilikia’nın sınırlarının Lykaonia ve Isauria’yı da kapsamasının Hadrian döneminde gerçekleştiğini savunmuşlardır. Bu görüşle ilgili olarak bk. SAYAR 1999, 212. 394 KAYA 2005, 19. RAMSAY 1960, 418. SYME 1979, 125. LEVICK 1967, 168. 390 83 İ.S. 138–146 yılları arasında kurulan bu yeni eyaletin valisi C. Etrilius Regilius Laberius Priscus’tu395. Isauria, Lykaonia ve Kilikia’dan oluşan bu yeni yapılanma, muhtemelen Diocletianus dönemine kadar korundu396. Antonius Pius’un halefi Marcus Aurelius döneminde ise Armenia nedeniyle süregelen Roma-Parth savaşlarına yenileri eklendi. Bellum Armenium et Parthicum397 olarak bilinen bu savaşların ilkini Parthlar kazandı ve hatta daha da ileriye giderek Syria Eyaleti’ne saldırdılar. Bunun üzerine M. Aurelius’un imparatorluğun yönetimini paylaştığı kardeşi Lucius Verus, Parthlara karşı bir sefer hazırlığına başladı. Bu seferin sonunda Roma ordusu başarılı oldu ve doğudaki Roma otoritesi yeniden sağlandı ama bir veba salgını Roma’nın zaferini gölgeledi398. M. Aurelius’un ardından imparator olan Commodus oldukça zalim ve gaddardı. Onun döneminde imparatorluğun pek çok yerinde huzursuzluklar çıktı. Bu gaddar imparator bir suikast sonucunda İ.S. 192 yılında öldürüldü. Daha sonra halefi Helvius Pertinaks da onunla aynı kaderi paylaştı. Pertinaks’ı öldüren muhafız alayı imparatorluğu en çok para veren kişiye satmaya kalkışınca, Roma yeni bir iç savaşa sürüklendi399. Roma’nın yeni hâkimi olmak isteyen Tuna nehri yakınlarındaki Yukarı Pannonia valisi, Afrika kökenli Septimius Severus imparatorluğunu resmileştirmek için Roma’ya yürüdü. Ancak aynı zamanda Syria valisi Pescennius Niger de kendini yeni Roma imparatoru olarak ilan etmişti. Bunun üzerine Severus doğuya doğru yola çıktı ve Niger’le arasında geçecek olan savaşların ilki Kyzikos’ta gerçekleşti. Bu savaşta Pescennius Niger’i yenen Severus, Bithynia’ya doğru ilerledi. Burada ikinci bir savaş daha yaşanacaktı. İ.S. 193’te Nikeia (=İznik) ve Kios (=Gemlik) dolaylarında gerçekleşen savaşın galibi yine Severus oldu400. Ordusu tamamen yok edilen Niger, 395 KAYA 2005, 188. KAYA 2005, 22. LEVICK 1967, 168. 397 KAYA 2005, 199. 398 KAYA 2005, 199. 399 KAYA 2005, 200. 400 Cassius Dio, Rhomaika LXXV 6. 396 84 güneye doğru kaçtı ve Syria’ya giderek kendisine destek olmayan kentleri cezalandırdı. Niger’in talimatıyla Kilikia geçitlerini Severus’un birliklerinden koruyan muhafızları İ.S. 194 yılının bahar ayına kadar dayanabildi. Karların eriyip, yağmurların yağmasıyla burada kurulan barikatın etkisiz hale gelmesiyle Issos’ta, Severus ile Niger arasındaki iktidar mücadelesinin son aşaması yaşandı. İskender’in Pers kralı Dareios’u yendiği Issos’ta, Severus ile Niger’in yok edilen ordusunun yerine Antiokheia’dan topladığı ordusu karşılaştı ve savaşı yine Severus kazandı. 20.000 civarında askeri öldürülen Niger, Parthlara sığınma girişiminde bulunacakken yakalandı ve öldürüldü401. Bu savaşlarda Niger’e yardım eden kentler Septimius Severus tarafından cezalandırırken, onu desteklemeyen kentler ödüllendirdi. Nikomedia (=İzmit) ve bazı Kilikia kentleri Severiane adını aldılar ve onun şerefine festivaller düzenlediler. Bunlardan Tarsos, imparator adına Severia Olympia yarışması düzenlemeye başladı. Ayrıca Severus’un Issos’taki başarısının şerefine buraya bir zafer takı inşa edildi402. Severus ile Niger arasındaki iç savaş sırasında Parth kralının ikincisini desteklemesi üzerine Severus, Parth seferine çıktı. Ancak bu sırada bu kez de Britanya valisi Albinus kendini Roma imparatoru ilan etti. Onun Septimius Severus ile sahip olduğu Caesar unvanıyla ortak imparator olduğu yalnızca batıda değil doğuda da kabul edilmişti. Bu durum Clodius Albinus’un Smyrna, Sardes, Lydia’daki Saittae, Pamphylia’daki Side ve Kilikia’daki Elaiussa-Sebaste kentlerinin Albinus’u Caesar olarak gösteren sikkelere yansımıştı. Clodius Albinus’un Britanya’da kendisini imparator ilan ederek isyan etmesi üzerine Severus, doğudan ayrılmadan önce, Albinus’u düşman ilan etti ve oğlu Caracalla’ya Caesar tayin ettiğini bildirdi403. Daha sonra batıya yönelerek Gallia’ya gitti ve burada, eski adı Lugdunum olan bu günkü Lyon yakınlarında meydana gelen savaşı (İ.S. 197) Severus kazandı. Albinus tehdidini ortadan kaldıran Severus, tüm Roma’nın hâkimi oldu404. 401 Cassius Dio, Rhomaika LXXV 7. MAGIE 1950, 670-672. FREEMAN 2003, 544. KAYA 2005, 201 vd. Ayrıca geniş bilgi için bk. KAYA 2006, 157-161 vd, 163-172 vd. 402 Cassius Dio, Rhomaika LXXV 8. MAGIE 1950, 672. HOPWOOD 1999, 219. 403 MAGIE 1950, 672-673. 404 KAYA 2006, 175 vd, 208 vd. 85 Rakiplerini yenen Severus, Parthların Niger’i desteklemesini unutmadı ve İ.S. 197 yılında yeniden bir Parth seferine çıktı. Başarıyla geçen bu seferin sonunda Seleukeia, Babil ve Ktesiphon gibi büyük kentleri yağmaladı. Elde ettiği topraklar sayesinde Roma İmparatorluğu’nun sınırlarını eski adı Tigris olan bu günkü Dicle ırmağına dek genişletti. Ayrıca Severus, bu başarılarından dolayı Parthicus Maximus zafer unvanını aldı405. Severus ile Niger arasındaki iktidar mücadelesi, Anadolu’da iki bölgeyi öne çıkarmıştı. Bunlardan biri Bithynia diğeri ise Kilikia’ydı. Bu iki bölge Roma’nın daha sonraki Parth ve Sasani seferlerinde denizden ve karadan sevkıyatın yapıldığı önemli noktalar haline geldiler. Hatta Severus İ.S. 197 yılında Parth seferi için hazırlıklar yaparken, Korykos’tan başlayıp tapınak kenti Olba’ya giden yolu tamir ettirmiş ve böylece ulaşımla haberleşmeyi kolaylaştırmıştı406. Diğer yandan Bithynia ve Kilikia eyaletlerinin öne çıkması nedeniyle, Roma sınır savunma sisteminin kuzey kesimi önemini kaybetti. Dolayısıyla Anadolu kuzeyden gelebilecek herhangi bir istilaya açık hale gelmiş oldu407. Septimius Severus’un ölümünün ardından (İ.S. 211) oğullarından Geta, kardeşi Caracalla tarafından İ.S. 212 yılında öldürüldü. Roma’nın yeni imparatoru olan Caracalla döneminde büyük askeri başarılar yaşanmadı. Caracalla imparatorluk sınırları dâhilindeki herkese vatandaşlık hakkı tanıyan Constitutio Antoninio kanunuyla, vergi yükümlülerinin sayısını artırdı408. İ.S. 235 yılına dek hüküm süren Severus hanedanının ardından Roma İmparatorluğu gerileme dönemine girdi. Söz konusu gerileme süreci boyunca imparatorluk sınırlarındaki pek çok eyalet istilalara ve karışıklıklara sahne oldu. Batıdan 405 FREEMAN 2003, 544. MAGIE 1950, 674. Ayrıca geniş bilgi için bk. KAYA 2006, 223 vd. KAYA 2005, 201. MAGIE 1950, 677. 407 KAYA 2005, 202 vd. 408 KAYA 2005, 202.FREEMAN 2003, 545. 406 86 Germen kabilelerinden Gothların, doğudan ise Sasanilerin saldırıları Roma İmparatorluğu’nu iki ateş arasında bırakmıştı. III. 2. Roma’nın İ.S. 3. Yüzyıl Bunalımı Döneminde Kilikia İ.S. 220’nin ortalarında V. Artabanus’a isyan eden Ardeşir (=Artaksakses), İ.S. 227’de Parth Krallığı’nı yıktı ve yerine Sasani Krallığı’nı kurdu. Devleti kurduktan sonra Mezopotamya, Nisibis (=Nusaybin) ve Karrhai (=Harran)’ı ele geçirdi. Kendisini Pers İmparatorluğu’nun varisi ilan eden Sasani kralı, Roma’dan tüm Anadolu topraklarını boşaltmasını istedi. Ardeşir’in bu iddiası üzerine Kilikia Eyaleti dâhil Roma’nın Anadolu’da hâkim olduğu topraklar Sasani tehdidi altına girdi409. İ.S. 230’lu yıllarda Sasani kralı Kappadokia Eyaleti’ne akınlar düzenledi ancak Severus Alexander bu akınları Kappadokia ile Pontos’u birleştirerek engellemeye çalıştı. Ancak bunun sonucunda hangi tarafın başarılı olduğu bilinememektedir. Sasani akınlarının yoğunluk kazanması Ardeşir’in oğlu I. Sapur’un İ.S. 240’da tahta geçmesiyle başladı. I. Sapur doğudan Syria Eyaleti’ne doğru ilerlerken, batıdan başka bir tehlike ortaya çıktı. Germen kavimlerinden Gothlar, Balkanlar’dan Thrake’ye kadar uzanarak Anadolu’ya yaklaşmıştı. Bu gelişmeler üzerine Roma imparatoru III. Gordianus, Sasanilere savaş ilan etti. Roma’dan Anadolu’ya doğru yola çıkan imparator, Gothların bir bölümünü yok ettikten sonra Anadolu üzerinden Syria’ya gitti. Sasani ve Roma ordusu arasında yapılan savaşı kimin kazandığı kesin olarak bilinmese de, kral I. Sapur’a göre savaşı kendisi kazandı ve III. Gordianus öldürüldü. Gordianus’un halefi Philippus Araps da savaş esirlerini almak için fidye ödemek zorunda kaldı ve Roma’nın Armenia bölgesindeki haklarından vazgeçerek, Sasanilerle barış antlaşması imzaladı410. Tarihler İ.S. 240’lı yılarlın gösterdiğinde I. Sapur Kappadokia’yı istila etti. Pontos ise Galatia Eyaleti’ne bağlandı. Böylece Roma’nın sınır savunma sistemi (=limes) delinmiş oldu. 409 410 MAGIE 1950, 694-695. KAYA 2005, 204-205 vd. FREEMAN 2003, 547. 87 Sasani akınları İ.S. 259 yılının başlarında hız kazanmaya başladı. İmparatorluğun yönetimini paylaşan P. Licinius Valerianus ile P. Licinius Egnatius bu istilaları durdurmak istedilerse de, aynı anda batıdan Anadolu’ya akınlar düzenleyen Gothların Bithynia’yı istila etmeleri üzerine başarılı olamadılar. Ancak Roma İ.S. 259 yılında harekete geçti. Sasani kralı I. Sapur, imparator Valerianus komutasındaki Roma ordusunu yenilgiye uğrattı ve imparator ile birlikte askerlerinin büyük çoğunluğu esir alındı. Bu savaşın ardından tüm Anadolu Sasani istilasına uğradı. Kral, Kappadokia’nın büyük kentlerini ve Ovalık Kilikia’yı tamamen ele geçirdi. Issos Körfezi’ndeki Alexandria’yı, Aigai’yi, Anazarbos’u, Tarsos’u ve Dağlık Kilikia’daki bazı kentlere hâkim oldu. Galatia ile Lykaonia kentleri de istiladan büyük oranda zarar gördü411. Kentlerde yaşayan halklar bu amansız istilalardan korunmak için kamu binalarını yıkıp elde edilen yapı malzemeleriyle kent duvarlarını onardılar ya da yeniden inşa ettiler. Valerianus’un yapamadığını onun iki komutanı olan Callistus (ya da Ballista) ile Titus Fulvius Macrianus yapmıştı. Valerianus’un ordusundan geriye kalan askerlerini toplayan bu iki komutan, Kilikia’ya doğru ilerledi. Burada gemiler toplandı ve Pompeiopolis’e geçildi. Kent, Sasani kralının askerleri tarafından kuşatıldığı gibi Elaiussaa-Sebaste ve Korykos da tehdit altındaydı. Ancak Romalı komutanlar bu kuşatmaları kaldırıp, düşmanı etkisiz hale getirdiler412. Septimius Severus’un Syria valisi Niger ile yaptığı iktidar mücadelesinin ardından önem kazanan eyaletlerden Kilikia’nın ovalık bölümündeki kentler, Sasani istilalarından kurtulmak için kendi istekleriyle Roma askerlerine kışlalar hazırladılar. Bu davranışları nedeniyle de Roma tarafından ödüllendirildiler. Anadolu’ya ve Anadolu halkına büyük zarar veren Sasani istilası nihayet İ.S. 269 yılında sona erdi. Ancak Anadolu bu kez de kuzeyden gelen Gothlarla güneydoğudan gelen Palmyra Krallığı’nın akınlarına sahne olacaktı. Ancak Kilikia 411 KAYA 2005, 205-206 vd. MAGIE 1950, 707-708. FREEMAN 2003, 547. HOPWOOD 1999, 221222. SAYAR 1999, 212. 412 MAGIE 1950, 709. 88 Eyaleti bu istilalardan, Tauros dağlarının koruması nedeniyle, büyük oranda zarar görmedi413. İ.S. 3. yüzyılda Anadolu’da yalnızca dışarıdan gelen akınlar söz konusu olmamış, aynı zamanda iç huzursuzluklar ve karışıklıklar da yaşanmıştı. Kilikia Eyaleti de bu durumdan payını almıştı. Roma bu karışıklıkları bastırmak ve bölgede yeniden otorite sağlamak için, yerel halkın önde gelenlerinden yararlandı. Özellikle Dağlık Kilikia’da yaşanan huzursuzluklar nedeniyle Roma, kent einarkhos’ları diogmatai denilen sivil görevlilerle dağlarda önlem almaya çalışmıştı. Bu kişiler vasıtasıyla burada yaşayan halkların sorunlarına çözüm aranmıştı. Bu yöntem sayesinde Roma bölgede huzur ortamını yaratmayı başardı414. Dağlık Kilikia ve çevresinde oluşturulan huzur ortamı kısa sürdü. Geç imparatorluk döneminde bölgede ilk olarak Trebellianus adında bir Isaurialı kendisini Isauria’nın kralı ilan etmişti. Ancak kısa sürede bu asi etkisiz hale getirildi415. Daha sonra İ.S. 3. yüzyılın sonlarına doğru Isaurialı Lydos liderliğinde çıkan bir isyan Roma’yı zorladı. Isauria ve Pisidia’yı yağmalayan korsan tehdidi daha sonra Lykia ve Pamphylia’ya da sıçradı. Kremna isyancılar tarafından ele geçirildi. İmparator Marcus Aurelius Probus, isyanı güçlükle bastırdı. Kent Roma hâkimiyetine alınınca, isyancılara destek olan pek çok kişi sürüldü. Bu tarihten itibaren Roma merkezi yönetimi, gerek siyasi gerek ekonomik olarak eyalet yönetiminde ağırlığını hissettirmeye başladı416. Diocletianus’un İ.S. 284’de Roma imparatoru olduğunda Roma’nın tüm kurumları çökmüştü. Bu nedenle o, siyasal ve sosyal reformlar yapmak zorunda kaldı. Diocletianus ilk olarak siyasal reformlardan başladı. İ.S. 286’da Balkan kumandanı olan Maximianus’u Augustus olarak atadı. İ.S. 293 yılında ise, iki kumandanını – Constantius ve Galerius – Caesar olarak yönetime kattı ve onları Augustusların varisleri olarak belirledi. Böylece Tetrarkhia yani dörtlü yönetim uygulamasına geçilmiş oldu. İmparatorluk yine tek bir siyasi varlıktı; paylaştırılan sadece yetkilerdi. Bu paylaşım 413 KAYA 2005-207 vd. HOPWOOD 1999, 217-218. KAYA 2005, 211. 415 JONES 1937, 212. 416 KAYA 2005, 212 vd. HOPWOOD 1999, 220. JONES 1937, 212. 414 89 neticesinde Diocletianus Doğu’yu, Maximianus İtalya ve Afrika’yı, Galerius ile Constantius da Tuna eyaletleri ile Britanya ve Galya’yı aldı417. İdari anlamdaki bu yetki paylaşımının ardından Diocletianus, eyaletleri daha küçük parçalara ayırarak, bunları 12 dioicesis altında birleştirdi. Her bir eyaletin başına bir sivil vali ile bir dux (=askeri lider) atadı. Bunun dışında Anadolu eyaletlerini Dioicesis Asiana, Dioicesis Pontus ve Dioicesis Orientis olarak üç ayrı grupta düzenledi418. Roma’nın özellikle 3. yüzyılın başlarında doğuya yönelik seferler yapması nedeniyle pek çok imparator Kilikia Eyaleti’nde bulunmuş ve buradaki kentler, imparatorları onurlandırmak için çeşitli yollar seçmişlerdi. Roma imparatorları da kentlerin bu sadakatine karşılık onlara çeşitli unvanlar bağışlamış ve imar çalışmalarına ağırlık vermişlerdi419. III. 3. Roma Eyalet Sistemine Genel Bakış Roma Eyaletlerinin yönetimi Roma merkezi yönetimiyle bire bir örtüşmeyen bir sisteme dayandırıldı. Zira Roma, res publica (kamunun/halkın işi) denilen yönetim biçimi kurulduğunda (İ.Ö. 510) içinde bulunduğu Latium bölgesine bile kesin olarak egemen olabilmiş değildi. O zaman Roma, Yunan polislerinden pek de farklı olmayan bir kent devletiydi. Bu nedenle res publica adını verdikleri yönetim biçimini kuran Roma’nın Patricii (Patriciler=Babalar) denilen aristokratları, yeni yönetim biçimini bir kent devletini yönetecek şekilde organize ettiler. Krallardan nefret eden Patricilerin bu anlamda öncelikle dikkate aldıkları şey, devlete yeniden kralların egemen olmasına fırsat vermeyecek bir hükümet biçimini yerleştirmekti. Böylece yazılı olmayan, fakat teamül diyebileceğimiz şu anayasal ilkeler belirlendi: Roma Cumhuriyetinin temelini, Halk meclisi, magistratlar ve senatus olmak üzere üç temel kurum oluşturacaktı. Halk meclisi hükümeti oluşturan magistratları seçecek, kanun yapacak, savaş ve barışa karar 417 FREEMAN 2003, 554. KAYA 2005, 213. FREEMAN 2003, 555-556. 419 SAYAR 1999, 213. 418 90 verecekti. Krallık döneminde kralın danışma meclisini oluşturan senatus ise cumhuriyet hükümetinin danışma kurulu görevini üstlenecek, Halk meclisine götürülecek konular önce senatoda görüşülecek, senatonun onayını olan konular Halk meclisinin onayına sunulacaktı. Ayrıca elçiler görevlendirme, Roma’ya gelen elçileri dinleme yetkisi senatonun olacaktı. Magistratus denilen ve Halk meclisince seçilen yüksek kamu görevlilerinin sayısı, Roma Cumhuriyetinin kurulduğu zamanda ve erken yıllarında yalnızca ikiydi. Consul denilen bu yüksek kamu görevlilerini yetki ve sorumlulukları ise anayasal nitelikli şu ilkelerle belirlenmişti: Consuller, halk meclisi tarafından ikişer seçilecek, görev süreleri bir yıl olacak, mutlak emretme yetkisine, iki consulden yalnızca birisi, sırayla ya da kura ile sahip olacak, emretme yetkisine sahip olan consulun icraatını diğer consul veto edebilecekti. Consuller görevi devam ederken yargılanamayacak, fakat görevi sona erince eğer suçlanırsa yargılanabilecekti420. Roma Cumhuriyeti İtalya hâkimiyeti süresince magistratus denilen yeni yüksek kamu görevleri ihdas etti ve onlar da halk meclisi tarafından seçildiler, görev süreleri bir yılla sınırlandırdı, görev alanları içinde imperium sahibi oldular ve görevleri süresince değil, görevleri sona erince mahkemeye tabi oldular. Cursus honorum denilen yüksek kamu görevleri hiyerarşi içinde sayılan bu magistratlar aşağıdan yukarıya doğru şöyleydi: Quaestorler, aedilisler, praetorler ve consuller. Cumhuriyet kurulduğunda devletin askeri, mülki, adli ve mali tüm işlerini consuller yürütüyorlardı. Daha sonra consullerin bu yetkilerinin bazıları, praetorler, aedilisler ve quaestorlere devredildi. Praetorler adli işlere, aedilisler bayındırlık işlerine, quaestorler mali işlere baktılar. Roma cumhuriyetinin temelini oluşturan bu hükümet biçimi, bir kent devletini kolayca yönetebiliyordu. Hatta İtalya yarımadasını da yönetebildi. Fakat Roma Cumhuriyetinin sınırları İtalya yarımadası dışına yayılınca, sistem yetersiz gelmeye başladı. Zira hem Roma ordularının savaştığı cephelerin sayıları arttı hem de savaş alanlarının başkent Roma’ya olan mesafesi çok uzun ve aşılması zordu. Kara ordularının yanı sıra donanma gücüne de ihtiyaç vardı. Dolaysısıyla orduya komuta yetkisini elinde bulunduran iki consulun bu işleri yürütebilmeleri imkânsızlaşmıştı. Dahası İtalya dışındaki kazanılan ülkeleri mevcut hükümet biçimiyle Roma kontrolü altında tutmak mümkün olamazdı. 420 KAYA 2006, 15 vd. 91 Böylece Roma deniz aşırı genişleme sürecinde mevcut magistratların sayılarını artırmak yerine, magistrat yetkili kamu yüksek görevlilerini yarattı421. Promagistrat denilen bu kamu görevlilerinin de imperiumları vardı. Fakat onlar magistratlar gibi halk tarafından seçilmiyor, senato tarafından atanıyordu. Imperiumları da atandıkları görev eylem alanında geçerli olan ilk promagistratlar consul ya da praetor yetkili olarak atanan, eski consuller ve eski praetorler arasından seçilen bu promagistratlara proconsul ya da propraetor deniliyordu. Onlara tahsis edilip tayin edildikleri görev-eylem alanına da provincia deniliyordu. Böylece provincia, zamanla sınırları belli bir idari bölge anlamında kullanılacak şekilde gelişecektir. Çünkü Roma ilkin consul ve praetorlere bir görev-eylem alanı olarak tahsis ettikleri provincia’yı, İtalya dışında ilhak ettikleri ülkeleri yönetmek için görevlendirdikleri promagistratlara tahsis ettiler. Ancak onlara tahsis edilen provincia’nın adı ve sınırları artık belliydi422. Sınırlar üzerinde bir değişiklik olsa bile bu provincia’nın, yani eyaletin adı artık değişmiyordu. Roma ilk eyaletini Birinci Pön Savaşı sonunda kurdu. Bu eyalet Sicilia Eyaleti (provincia Sicili) idi. İkincisi, Korsiaka-Sardinia Eyaleti’ydi. Bu eyalet de Birinci Pön savaşından sonra, İ.Ö. 238 yılında kurulmuştu. Sonraki iki eyalet, İspanya’da kuruldu. Hispania Citerior ve Hispania Ulterior adını taşıyan bu iki eyalet ise İkinci Pön savaşından sonra İ.Ö. 197 yılında kuruldu. İ.Ö. II. Yüzyılda kurulan diğer eyaletler ise kronolojik sırayla şunlar oldu: Gallia Narbonensis, Makedonia, Afrika, Asia. Sonuncusu İ.Ö. 133 yılında Anadolu’da kuruldu ve bu eyalet, yani Asia Eyaleti (Provincia Asia) Roma’nın Anadolu’da kurduğu ilk eyaletti. Anadolu’da kurulan sonraki Roma eyaletleri İ.Ö. I. Yüzyıl ve sonrasında kuruldular. Anadolu’da kurulan bu eyaletlerden birisi de Kilikia Eyaleti’ydi. Roma eyaletleri, Roma Cumhuriyeti Döneminde eyaletler ve Roma İmparatorluk Döneminde eyaletler olmak üzere iki ayrı dönemde incelenir. İlkinde Roma eyaletleri, Roma halkı adına senato tarafından kurulur ve senatonun atadığı promagistratlar tarafından yönetilirdi. Eski consuller ya da eski praetorler arasından 421 422 KAYA 2006, 18 vd. KAYA 2005, 12 vd. 92 seçilen bu promagistratlara proconsul denilirdi. Onlar atandıkları eyalette imperium sahibi olan valilerdi. Roma, merkezden uzak bu valilerin yönetimlerini denetleyebilmek için mahkemeler kurdu ancak bu mahkemeler amacına hizmet edemedi. Eyalet valilerinin Roma merkezi hükümetini oluşturan magistratlardan farkları, ikişer değil tek olarak atanmaları, atandıkları eyalette garnizon sahibi olmalarıydı. Roma’da ise garnizon bulundurulmazdı. Benzer yanları ise onların da bir yıllığına görev yapıyor ve görevleri sona erince yargılanabiliyor olmalarıydı. Eyaletteki Roma valilerinin en az üç yardımcıları vardı. Bunlardan ikisi rütbe bakımından valinin altında olan senatörler arasından seçilen legatuslardı. Legatuslar da bir yıllığına görev yaparlardı ve onlar valinin eyaletteki adli ve askeri işlerine yardımcı olurlardı. Diğeri quaestor idi. Vali gibi bir yıllığına eyalette görev yapan quaestor, eyaletin mali işlerinden sorumluydu. Onlar, eyaletten toplanması gereken vergileri toplar ve bu vergi gelirlerini Roma hazinesine teslim ederdi. Bu anlamda validen bağımsız hareket ederdi. Bunların dışında valinin oturduğu konakta resmi sekretarya diyebileceğimiz görevliler de bulunmaktaydı423. Roma eyaletlerinde kentler vergi ve Roma nazarındaki siyasi statüleri bakımından farklı konumlarda olabilirlerdi. Eyalet sisteminden çok politik ve diplomatik ilişkilerle belirlenen statülerin hepsi eyaletler içerisinde yer alabilmekteydi424. Romanın dostu, müttefiki, Roma’ya bağımlı ya da özerk olabilirlerdi. Ancak hiç birisi Roma vatandaşlığı, Latin ya da İtalik hukuku hakkına sahip değildi. Roma’ya bağımlı olmayan ya da özerk olan kentler, Roma valisinin adli yetkisinin dışındaydı. Valiler, yalnızca eyaletteki Roma vatandaşlarının davalarıyla ilgilenirdi. Roma vatandaşı olmayan, Roma’ya tabi halklar ise Roma valisinin yabancılar (peregrini) hukuku çerçevesinde valinin adli yetkisine tabiydiler. Cumhuriyet Döneminin son iç savaşını zaferle sonuçlandıran Caesar’ın yeğeni ve varisi Octavianus, İ.Ö. 27 yılında Augustus adını aldı. Ardından Cumhuriyeti yarı 423 424 KAYA 2001, 6 vd. RICHARDSON 1999, 591-592. 93 monarşik bir rejim haline getiren hak ve yetkilerle donatıldı. Bu yeni rejime Principatus denilmektedir. Rejimin adı, Augustus’u senatonun ve devletin birinci adamı olarak ifade eden Princeps teriminden türetildi. Yani Augustus ile başlayıp, imparator Diocletianus’un Cumhuriyet kurumlarını resmen ortadan kaldırmış olduğu İ.S. 284 yılına kadar olan Roma tarihinin yaklaşık 300 yıllık dönemine Princepslik (=Principatus) denilmektedir. Yarı monarşik bir rejim olan Principatus’un kurucusu Augustus, bir seri reform yaptı ki, bunlar arasında eyaletler de paylarına düşeni aldılar. Zira Augustus, Roma eyaletlerini İmparator Eyaletleri ve Senato Eyaletleri olarak ikiye ayırdı. Değişikliğin temelinde Augustus’un sınır savunma sistemini benimsemesi vardı. Artık sınırlarda daimi lejyonlar bulunacaktı ve bu lejyonlar imparatora bağlıydı. Bu lejyonların içinde bulunduğu eyaletler, bu nedenle imparatora bağlandı. Bu eyaletlerin valileri aynı zamanda eyalette konuşlandırılmış olan lejyonların da komutanıydı. Augustus’un imparator eyaleti yaptığı bu sınır eyaletleri ve ayrıca isyan çıkma potansiyeli olan eyaletlere, yani imparator eyaletlerine atadığı valilere legatus propraetore Augusti denildi. Bu valiler, eyaletin büyüklük ve önemine göre eski praetorler ya da eski consuller arasından imparator tarafından seçiliyordu. Eski praetorler arasından seçilen valinin emrinde bir lejyon bulunurken, eski consuller arasından seçilen valinin emrinde en az iki lejyon bulunuyordu. Bununla birlikte askeri açıdan daha az önemli eyaletlerde yalnızca yardımcı kuvvetler yer alırdı. Bunların idaresi atlı sınıfına mensup, praefectus ya da procurator unvanlı valilere aitti. Onların da senato eyaletleri valilerinin olduğu gibi birisi procurator olmak üzere sayısı en az iki olması gereken legatuslardan oluşan yardımcıları vardı. Legatuslar da valinin adli ve askeri işlerinde yardımcılarıydılar425. Procuratorlar eyaletin vergilerini topluyor ve imparator hazinesine teslim ediyordu. Yani procuratorlar, senato eyaletinde görev yapan quaestorların işini yapıyordu. Doğrudan imparator tarafından atanan bu magistratların belirli bir görev süreleri yoktu426. 425 426 KAYA 2006, 93 vd. AKŞİT 1985, 51-52. 94 İmparator eyaleti valileri askeri kıyafet giyerler ve kılıç taşırlardı. Ayrıca onların unvanlarına bakılmaksızın beş lictor atanırdı427. Senato eyaletleri eski consul ile eski paretorlar arasından seçilen proconsuller tarafından yönetilirdi. Bu valilerin de quaestor ve legatuslardan oluşan yardımcıları vardı. İmparator eyaletlerinden farklı olarak valilere, eski consul ya da eski praetor unvanlarına bağlı olarak lictor atanırdı. Ayrıca atamalarının imparator tarafından onaylanması gereken senato eyaletleri valileri, askeri kıyafet giymezler ve kılıç taşımazlardı428. Eyalet valileri adli işleri, eyaletin büyüklüğü oranında ve eyalette bulunan Roma vatandaşlarının sayısına oranla çok ya da az vaktini alıyordu. Zira eyalet valileri adli işlerini eyaletin belli kentlerinde kurdukları mahkemelerde görüyorlardı. Asia Eyaleti’nde nasıl yürütüldüğü bilinmektedir. Bu eyalette conventus ya da Yunancasıyla dioicesis denilen mahkeme bölgeleri tayin edilmişti. Bu bölgelerin her birinde bir kent conventus’un merkeziydi. Saysı 12 olan bu mahkeme bölgelerinde (conventus) vali, yılın belli zamanlarında mahkemeler kurar ve davalı ve davacılar adli sorunlarını bu mahkemelere getirirlerdi. Ancak tüm Roma eyaletlerinde conventus ya da dioicesis şeklinde teknik bir tanımı olan mahkeme bölgeleri yoktu. Muhtemelen bu teknik terimlerin kullanılmadığı eyaletlerde valiler, mahkemeleri eyaletin metropolislerinde kuruyorlardı429. Bu anlamda Kilikia Eyaleti’nde de bir belirsizlik söz konusudur. En azından Cicero’nun valiliği döneminde Asia Eyaleti’ne ait olan üç mahkeme bölgesinin Kilikia Eyaleti’ne dâhil edildiği ve Cicero’nun bu mahkeme bölgelerinin merkezlerinde mahkemeler kurduğu bilinmektedir. İmparatorluk döneminde ise Kilikia Eyaleti, senato eyaleti değildi. 427 Cassius Dio, Rhomaika LIII 13. MILLAR 1966, 157. Cassius Dio, Rhomaika LIII 13. MILLAR 1966, 157. AKŞİT 1985, 51. KAYA 2005, 22. 429 KAYA, 2001, 5 vd. 428 95 III. 4. Valiler Roma’da eyalet sisteminde yönetici, ister magistrat olsun ister promagistrat olsun, atandığı bölgede imperium yetkisine sahipti. Eyalete yönetici olarak atanan valinin öncelikli görevi askeri ve adli işlerdi. Ancak valiler imperium’ları dahilinde, eyaletteki tüm sorunlarla ilgilenebilirlerdi. Eyaletteki Roma ordusundan sorumlu olan vali, bu askeri gücü bir ordu gibi kullanıp, senatonun yetki verdiği alanın dışına çıkamazdı. Ancak bu engel yöneticinin bölgede başarısız bir askeri operasyon yapmasına neden olabileceğinden senato, eyalet kapsamını geniş tutmak suretiyle bu tehlikeyi önlerdi430. Asia Eyaleti’nde adli işlerin yürütülmesi için conventus ya da dioicesis adı verilen mahkeme bölgeleri vardı. Ancak diğer eyaletlerde bu ya da buna benzer adli yapılanmalara rastlanmaz. Diğer eyaletlerde de önemli kent merkezleri adli işlerin yürütüldüğü alanlar olabilir. Eyalet valileri yılın belli dönemlerinde bu kentleri gezip, adli sorumluluklarını yerine getirmektense, legatuslarını devreye sokmayı tercih ederlerdi431. Eyalete atanacak olan valinin yetki alanı ve görevlerine ilişkin bilgiler, Roma’dan ayrılmadan önce kendisine anlatılırdı. Bir valinin temel sorumluluğu atandığı bölgede düzeni sağlamaktı. İ.Ö. 59 yılında Caesar bir valinin atandığı eyalette nasıl davranması gerektiğini içeren bir yasa yayınladı. Lex Iulia de Repetundis adını taşıyan bu yasa uyarınca bir vali rüşvetçilikten, imtiyazların suiistimal etmekten, haksız isteklerde bulunmaktan ve buna benzer olumsuz tutumlardan kaçınmalıydı. Eyalet valisi görev bitiminde hem eyalette hem de Roma’da tuttuğu kayıtların kopyalarını teslim etmek durumundaydı. Daha sonra Pompieus, İ.Ö 52’de çıkardığı Lex Pompeia de Provinciis adlı yasayla magistratlık ile valilik görevi arasına beş yıllık bir ara koydu. Böylece seçim masrafları ile valilik masraflarının karışmasını önlemeye çalıştı. Ancak 430 431 RICHARDSON 1999, 579-580. KAYA 2005, 13. KAYA 2005, 27. KAYA 2005, 27. 96 bu yasa vali olarak atanacak magistratı bulmayı zorlaştırdı. Bu nedenle Cicero, başlarda istememesine rağmen, İ.Ö. 51’de Kilikia Eyaleti valisi olmak için ikna edildi432. Kilikia Eyaleti’nin ilk valisi olarak anılan Sulla ile İ.Ö. 67–50 yılları arasında görev yapmış olan praetor ya da ex-praetorlar dışında, bilinen tüm diğer valiler consul rütbeli proconsullerdi. Sulla’dan önce Kilikia’yı bir provincia olarak alan, ya da başka bir deyişle Kilikya’ya askeri görevle atanan ilk vali M. Antonius (İ.Ö. 102) ise proconsul idi. Kilikia’ya İ.Ö. 92 yılında provincia olarak sahip olan ve oraya Propraetor olarak tayin edilen L. Cornelius Sulla’dan sonra Kilikia’da vali olarak görev yapan promagistratlar ise şunlardı433: Gnaeus Cornelius Dolabella (İ.Ö. 80/79), Publius Servilius Vatia Isauricus434 (İ.Ö. 78–74), Lucius Octavius (İ.Ö. 74), Licinius Lucullus (İ.Ö. 74-67), Quintus Marcius Rex (İ.Ö. 67-66), Gnaeus Pompieus Magnius (İ.Ö. 6663), Publius Cornelius Lentulus Spinther (İ.Ö. 56-53), Appius Claudius Pulcher (İ.Ö. 53-51), M. Tullius Cicero (İ.Ö. 51), C. Coelius Caldus (İ.Ö. 49), P. Sestius435 (İ.Ö. 49), Q. Marcius Philippus (İ.Ö. 48-47), Q. Cornificius (İ.Ö. 46-45) (Muhtemelen Kilikia Eyaleti’ne quaestor pro praetore olarak atanmıştı), L. Volcatius Tullus (İ.Ö. 45-44), Q. Marcius Crispus (İ.Ö. 44). İ.Ö. 67–50 yılları Pompeius ile Pontos kralı VI. Mithridates’in savaştığı dönem olması sebebiyle, bu tarihlerde Kilikia yöneticilerinin ex-praetor olması olağan bir durumdur436. İ.Ö. 44 yılında Kilikia Eyaleti, Syria Eyaleti’ne dâhil edildi. Buna bağlı olarak bu tarihten itibaren Syria Eyalet valileri, Kilikia bölgesinin yönetimini üstlenmişlerdi. Kilikia Eyaleti’nin, Syria Eyaleti’ne bağlandıktan sonra atanan yöneticileri şunlardır: P. Cornelius Dolabella437 (İ.Ö. 43), Gaius Cassius Longinus438 432 FREEMAN 2003, 493. Bkz. MAGIE 1950, 1594-1596. BROUGHTON 1952, 6-243. 434 İ.Ö. 90 yılında praetor; İ.Ö. 79’da consul oldu. 435 Aslında Kilikia Eyaleti valiliğine, İ.Ö. 54 yılında praetorluk yapmış olan P. Sestius atanmıştı ancak o gelinceye kadar eyaletin yönetimi proquaestor C. Coelius Caldus’a bırakılmıştı. 436 KAYA 2005, 24 vd. 437 Proconsul olarak Syria’ya atanmıştı. 438 Proconsul olarak atandı. 433 97 (İ.Ö. 43–42 ), Decidius Saxa439 (İ.Ö. 41–40), P. Ventidius Bassus440 (İ.Ö. 39-38), Gaius Sosius441 (İ.Ö. 38-37), L. Munacius Plancus442 (İ.Ö. 35), P. Candidius Crassus443 (İ.Ö. 35), L. Calpurnius Bibulus (İ.Ö. 34-32). Principatus dönemine gelindiğinde ise Kilikia Eyaleti, yapılan düzenlemeyle imparator eyaleti yapıldı ve İ.S. 72 yılına kadar praefectus ya da procuratorlar (=procurator Augusti) tarafından idare edildi444. Eyaletin daralan topraklarını yaptığı düzenlemelerle yeniden büyüten imparator Vespasianus döneminden itibaren Kilikia, praetor rütbeli legatuslar (=legati Augusti propraetore) tarafından yönetildi445. U valilerden adları bilinenler şunlardır: L. Octavius Memor (İ.S. 77–78), Ti. Julius Celsus Polemaeanus (İ.S. 90?), Q. Gellius Longus (İ.S. 92-93), M. Pompeius Macrinus Theophanes (İ.S. 98?), T. Vibius Varus (İ.S. 133?), P. Pactumeius P. Clemens (İ.S. 137139), C. Etrilius Regillus Laberius Priscus, M. Cassius Apronianus (İ.S. 180?), Q. Venidius Rufus Marius Maximus, Antonius …lius (İ.S. 198?), Flavius Ulpianus (İ.S. 202), Antonius Balbus, Ostorius ?, M. Domitius Valerianus, C. Mevius Donatus Junianus, A. Voconius Zeno, Petronius Faustinius, …isus?, Caecilius Arellianus. Dolayısıyla bu tarihten itibaren Kilikia Eyaleti, hem imparator hem de praetor eyaleti olmuştu446. III. 5. Vali Yardımcıları Eyalete atanacak valinin yanında kendisine belirli konularda yardımcı olacak görevliler atanırdı. Cumhuriyet döneminde bu yardımcıların sayısı ikisi legatus, biri quaestor olmak üzere üçtü. Ayrıca hizmetçiler, ulaklar, yazıcılar ve muhafızlar da vali 439 Legatus olarak Syria Eyaleti’ne atanmıştı. Onun döneminde Syria Parthların istilasına uğradı. Parthlar, Decidius Saxa’yı Syria’dan sürdüler ve Kilikia’da ele geçirilen Saxa burada öldürüldü. 440 M. Antonius’un legatuslarından olan P. Ventidius Bassus, Labienus ve Parthları yenerek Syria’yı yeniden Roma egemenliği altına aldı. 441 M. Antonius tarafından Syria ve Kilikia’ya vali olarak atandı. Kudüs’ü ele geçirdi ve Herod’u kral ilan etti. Daha sonra imperator unvanını aldı ve bir zafer töreni kutladı. 442 İ.Ö. 36 yılı boyunca M. Antonius doğuda başkomutan ve yöneticiydi. Bu dönemin ardından L. Munacius Plancus legatus olarak atandı. 443 Doğu sınırında M. Antonius’un komutanlarından biriydi. 444 KAYA 2005, 23,24. 445 Bkz. MAGIE 1950, 1596. 446 KAYA 2005, 24-25 vd. 98 yardımcılarındandı. Bununla birlikte vali, kendisine refakat edecek bir grup insanı, kendisi belirleme hakkına sahipti. Quaestorler, eyalet dâhilinde mali işlerden ve vergi denetimlerinden sorumluydular. Quaestor’un, eyalet valisinin yanında bulunan diğer görevlilerden farkı hem Roma vatandaşı olması hem de magistrat olmasıydı. Eyalete atanacak quaestor halk tarafından seçilir ve görevine senato tarafından atanırdı. Vali, eyalet yönetiminde kendisine yardımcı olacak quaestor’u seçme konusunda söz hakkına sahip değildi. Eyalet genelinde quaestor’un imperium’u valinin imperium’undan bağımsız olmakla birlikte, valinin imperium’unun altındaydı. Eyalet valisinin görevinin sona ermesiyle kendisine yardım etmek üzere görevlendirilen quaestor’un da görevi sona ermekteydi. Quaestor, eyalette hizmet verdiği sürede, sorumlu olduğu mali işlerin hesabını Roma hazinesine vermek durumundaydı. İ.Ö. 59 yılında Lex Iulia adlı yasanın çıkarılmasının ardından, eyaletlerde görev yapan quaestor’lara hesaplarından birer kopyayı da eyaletin iki büyük kentinde bırakma zorunluluğu getirilmişti447. Eyalet valisinin yanında çoğunlukla senator olan kişiler arasından seçilen legatus’lar bulunmaktaydı. Bu kişiler genellikle askeri yönü güçlü olan kişiler arasından seçilir ve valiye bu doğrultuda yardımcı olmakla görevlendirilirlerdi. Eyalet valisinin emrindeki legatus’ların tam olarak kaç kişi oldukları net değildi. Bu kişilerin görevi valiye, askeri sorumlulukları dışında kalan alanlarda, yardım etmekti. Bu görev alanının başında adli işler gelmekteydi448. Eyalete gönderilecek olan legatus’ları da senato atardı. Senatonun bu kişileri atarken eyalet valilerine danıştıklarına dair kesin bir bilgi söz konusu değilse de valiler bu göreve ailelerinden ya da yakın çevrelerinden kişileri tercih ederlerdi449. Bu duruma en iyi örnek İ.Ö. 51 tarihinde Kilikia Eyaleti’ne vali olarak atanan Marcus Tullius Cicero’nun legatus’larından birinin kardeşi Quintus Cicero, diğerinin ise yine ailesinden L. Tullius olmasıdır. 447 KAYA 2005, 25-26. RICHARDSON 1999, 580. KAYA 2005, 265 vd. 449 KAYA 2005, 26. RICHARDSON 1999, 581. 448 99 Legatusların haricinde eyalet valisine apparitores adı verilen kişiler de eşlik ederlerdi. Atamaları senato tarafından yapılmayan bu görevliler, bağlı oldukları magistrat ya da promagistrata doğrudan hizmet eden kimselerdi. Bunların arasında lictor ve scribae adı verilen kişiler quaestor’lere mali hesapları tutmada yardım etmekle sorumluydular. Senatonun etkisi olmadan eyalet valisinin yardımcılığını üstlenen diğer bir grup ise cohors amicorum adı verilen kimselerdi. Bu kişilerin resmi bir görevi olmamasına rağmen eyalette bulundukları sürede yaptıkları harcamalar, senatonun temin ettiği bir ödenekten karşılanırdı. Cohors amicorum adını alan bu kişilerle birlikte quaestor ve legatus’lar eyalet valisinin consilium’unu (=danışma kurulu) oluştururlardı. Eyalet valisinin herhangi bir karar almadan önce diğerlerinin fikrini alması bakımından önemli bir kurum olan consilium’un üyelerinden bu kişiler validen bağımsız hareket yetkisine sahip değillerdi. Cicero, Verres’i bir consilium yokken yargıda bulunmakla ve savunmayı dinlemeden kişiyi mahkûm etmekle suçlamıştı bu da consilium’a danışmanın en azından bir teamül niteliğinde olduğunu göstermişti450. Bu görevlilerin dışında vergilerin toplanmasını sağlayan societates publicanorum adlı bir yapılanmadan da söz konusuydu. Birçok hissedardan oluşan bu kurumlar, Roma adına herhangi bir kentin ya da eyaletin finansal yatırımlarından sorumlu oluyorlardı. Bu mali işlerden bazıları su kemerleri yapmak, ordunun ihtiyaçlarını karşılamak ve en önemlisi vergilerin toplanmasını sağlamaktı. Bu vergilere imparatorluk genelinde toplanan gümrük vergileri ve doğu eyaletlerinden alınan onda bir ürün vergisi de dâhildi451. Bir bölgede vergileri toplama yetkisini sağlayan kontratlar, beş yıllık en iyi teklifi sunan şirket temsilcileriyle Roma’daki denetmenler arasında yapılırdı. Dolayısıyla societates publicanorum adlı yapılanmanın temsilcileri en az beş yıl boyunca o provincia’da kalırlardı452. 450 RICHARDSON 1999, 581-582. KAYA 2005, 265 vd. RICHARDSON 1999, 584. 452 RICHARDSON 1999, 585. 451 100 İmparatorluk döneminde ise imparator eyaletlerinde vergileri imparator tarafından atanan procurator’lar toplamakla sorumlu tutulmuştu. Bu nedenle bu görevlilere procurator Augusti denilmekteydi453. 453 KAYA 2005, 26. STEVENSON 1989, 192. 101 SONUÇ Uygarlık merkezlerinin kesişme noktasındaki Anadolu yarımadasının güneyinde yer alan Kilikia bölgesinin adı, İ.Ö. 13. yüzyıldan itibaren yazılı kaynaklarda yer almaktadır. Hitit, Mısır, Asur ve Yunan kaynaklarında Kilikia adının geçmesi, bölgenin ve bölge halkının en eski devirlerden itibaren etkinliğini ve önemini göstermektedir. Ancak Kilikia adının menşei üzerine bu güne kadar yapılan araştırmalar, bu adın kelime anlamıyla ilgili olarak farklı açıklamalarda bulunmuşlardır. Bunun yanı sıra eski Yunan geleneğine uygun olarak Kilikia adının menşei üzerine bir mitos da üretilmiştir. Bu mitosla Kilikia adı Zeus ve Poseidon’a dayandırılarak, kutsal bir nitelik kazanmıştı. Ancak tüm bu çalışmalar öyle görülüyor ki Kilikia adının menşei üzerine yapılacak çalışmalara bir son verecek yeterlilikte değildir. Kilikia bölgesinin batısında Pamphylia, kuzeyinde Isauria, Lykonia ve Kataonia, güneydoğusunda ise Syria bulunmaktaydı. Coğrafi farklılıklar nedeniyle Ovalık ve Dağlık Kilikia olmak üzere sık sık iki ayrı bölüm adı olarak anılan Kilikia’nın iki bölümünden ilki, bugünkü Çukurova diye olarak tabir edilen verimli arazilerden meydana gelen Ovalık Kilikia ve ikincisi, yani Ovalık Kilikia’nın batısında kalan kayalık alan ise Dağlık Kilikia olarak bilinmekteydi. Coğrafi yapıları itibariyle tamamen birbirine zıt olan bu iki bölümden her biri kendine has zenginlikleri sebebiyle cazibe merkezi olmuştu. Ovalık Kilikia pek çok tarımsal ürünün yetişmesine elverişli topraklara sahipken, Dağlık Kilikia ise gemi yapımında kullanılan geniş sedir ormanları ile zengindi. Kilikia’nın bu coğrafik özelliği, Roma Eyaleti Kilikia’nın kuruluşu ve sınırlarını da sık değiştirecek ya da Roma’nın bu eyalete siyasi nedenle bakışında da farklar olmasına neden olmuştur. Tarihi boyunca pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmış olan Kilikia, Hititler’den Hurriler’e, Asurlular’dan Persler’e, İskender’den Roma’ya pek çok devletin hâkimiyetine girdi. Bu uygarlıkların egemenliğindeyken Kilikia çoğu kez yerel hanedanlar tarafından yönetildi, ancak hiçbir zaman bağımsız bir krallık haline gelemedi. Roma, Kilikya’yı egemenlik sahası içinde görmeye başladığından itibaren bu 102 yerli hanedanlarla zaman zaman işbirliği yaptı; onlardan Roma’ya bağımlı hükümdarlar atadı ve bölgedeki Roma kontrolünü onlar sayesinde sağlamlaştırmaya çalıştı. Kilikia’nın gerek ovalık gerekse de dağlık bölümde çok sayıda kent kurulmuştu. Ekonomik faaliyetlerle doğru orantıda gelişen kentlerden büyük çoğunluğu Roma hâkimiyetinden önce kurulmuştu. Roma özellikle Hellenistis dönemde artan kentleşme sürecini yavaşlatmadı. Yeni kentler kurarak, Kilikia’daki kentleşmeyi teşvik etti. Roma döneminde kurulan kentlerden bazıları, adlarını kurucularından aldılar. İmparatorların ya da onların ait olduğu sülalelerin adlarına ithafen kurulan kentler inşa edildi. Ayrıca Roma yeni kentler kurmakla birlikte, daha önce kurulmuş olan kentlerin adını değiştirerek de bölgedeki iskân politikasını sürdürdü. Yerleşim Birimleri ve Kentleşme başlığını taşıyan üçüncü bölümde gördük ki Kilikia’da kurulan kentlerin her birinin ayrı bir mitosu ve ayrı bir kurucusu vardı. Hemen her kent kendine ait sikke bastı. Basılan sikkeler üzerinde kurucuları olarak kabul ettikleri kişileri ya da mitos kahramanını simgeleyen figürler ve kentin milat olarak kabul ettiği tarih yer aldı. Kilikia bölgesi’nin Roma’nın siyasal ilgi alanına girmesi, Roma’nın Anadolu ile ilişkisinin başlangıcı kadar eski değil. Zira Roma’nın Anadolu ile ilişkisi İ.Ö. 3. yüzyıla dayanmaktaydı. İ.Ö. 205 yılında Makedonya kralı Philippos ile imzalanan Phoenike Antlaşması’nda Roma, kendisine Anadolu’dan müttefik buldu. Daha sonra Ptolemaios krallığının Makedonya kralı ile Seleukos kralı III. Antiokhos arasında paylaşılma ihtimaline karşı diplomasi yoluyla Anadolu’ya müdahale etti. Sonraki dönemde Makedonya krallığını yenilgiye uğratan Roma, bu devletin Anadolu ile ilişkisini kesti. İ.Ö. 2. yüzyıla gelindiğinde III. Antiokhos’un, Kilikia ve Lykia kıyı kentlerini ele geçirmesi ile Yunanistan kentlerine dek ilerlemesi üzerine Roma savaş ilan etti. Tarihe Magnesia ad Sipylos adıyla geçen bu savaşı Roma’nın kazanmasıyla Batı Anadolu’da Roma hâkimiyetinden söz edilmeye başlandı. Bu gelişmeleri takiben İ.Ö. 189 Apameia Savaşı ile Halys (=Kızılırmak) ırmağının batısında kalan bölüm tamamen Seleukos kralının elinden çıkmıştı. Burada bulunan Pergamon krallığı da 103 Roma’nın müttefiklerinden biriydi. Zira bu müttefik ülke, İ.Ö. 133 yılında Pergamon kralının vasiyeti üzerine Roma topraklarına katıldı. Böylece Roma ilk kez Anadolu’da toprak elde etmiş oluyordu. Roma bu toprakları Asia Eyaleti olarak düzenledi ve böylece Anadolu’daki ilk Roma eyaleti kurulmuş oldu. Asia Eyaleti’nin kuruluşuna dek Roma’nın Anadolu politikası toprak kazanmak üzerine kurulu olmamıştır, ancak yine de fırsatları değerlendiren Roma, gerek diplomasi yoluyla gerekse de askeri yollarla siyasi sorunlardan kazanç sağlamayı bilmiştir. Kilikia’nın Roma siyasal ilgi alana girmesi Roma’nın bu pragmatik yaklaşımı sonucunda gerçekleşti. Ancak Kilikia Eyaleti’nin kuruluş aşaması Asia Eyaleti’nın kuruluş sürecinden daha farklı olmuştur. İlkinde veraset yoluyla toprak kazanan Roma, ikincisinde ciddi bir sorunu halletmek üzere askeri ve idari bir birim oluşturma gereği duymuştur. Sorunun kaynağı ise korsanlardır. Korsanlar, uygarlık tarihinin her devrinde denizciliğin merkezi olan Akdeniz’de ortaya çıktı. Akdeniz’i çevreleyen coğrafi yapıların elverişliliği, toplumların geçim sıkıntısı ve siyasi otoritelerin tutumları nedeniyle korsanlar burada etkili oldular. Özellikle Doğu Akdeniz ve güney Anadolu kıyıları korsanların yuvası haline geldi. Kilikia ve Pamphylia’nın dağlık arazileri ve sayısız koyları korsanların işini kolaylaştırıyordu. Bölgedeki devletleri ciddi şekilde tehdit eden bu tehlike, krallıkların meseleye eğilmemesi nedeniyle daha da büyüdü ve tamamen ortadan kaldırılması mümkün olmadı. Kilikia’da mevzilenen korsanlar İ.Ö. 5. yüzyıldan itibaren varlıklarını koruyorlardı. Bunda Dağlık Kilikia bölümünün onlara pek çok bakımdan olanak sağlayan coğrafyası birinci dereceden etkiliydi. Siyasi otoritenin zayıf olması da bu tehdidin önüne geçilmesini engelledi. Hatta devletlerarasındaki çatışmalarda saf tutan korsanlar, bunun karşılığında kazanç elde etmeyi dahi başardılar. Başlıca geçim kaynakları köle ticareti ve yağmacılık olan korsanlar, ilk başlarda Romalıların tepkisini çekmek yerine onlarla ticari ilişkiler kurdular. Romalı 104 zenginlerin ve büyük çiftlik sahiplerinin köle ihtiyacını, Delos adasını alışveriş merkezi olarak belirleyen korsanlar karşıladı. Bu sebeple Roma korsanların faaliyetlerine ilkin göz yumdu. Ancak İ.Ö. II. yüzyılın sonlarına doğru bu durum Roma’nın aleyhine gelişmeye başladı. Bunun üzerine Roma duruma ilk kez el koymaya karar verdi. Scipio Aemilianus başkanlığındaki elçiler kurulu aracılığıyla duruma müdahale edildi, ancak bu adım sorunun çözülmesi adına son derece yetersizdi. Muhtemelen Roma, korsanlık tehdidinin önemini ve büyüklüğünü yeterince kavrayamamıştı. Ancak Roma’nın doğusunda yaşanacak başka gelişmeler korsanlık faaliyetlerinin ne denli tehlikeli olduğunu Roma’ya gösterecekti. Kilikia ve Pamphylia’da mevzilenen korsanların dışında Anadolu’da ortaya çıkan Mithridates tehlikesi, Roma’nın gözlerini bölgeye çevirmesine neden oldu. Özellikle de Mithridates ile korsanların Roma’ya karşı işbirliği yapması, Roma’nın meseleye yaklaşımını değiştirdi ve Kilikia bölgesi İ.Ö. 102 yılında Marcus Antonius’a provincia olarak verildi. Bu ilk askeri adımın başarısızlığa uğraması Roma’nın bir diplomatik yollarla soruna yaklaşmasına sebep oldu. İ.Ö. 100 yılında bir yasa yayınlayan Roma senatosu, bölgedeki yöneticilerin ve krallıkların dikkatini korsan meselesine çekmeye çalıştı. Krallıklardan bu tehlikeye karşı duyarlı olmaları, önlem almaları istendi; aksi halde uygulanacak yaptırımlardan bahsedildi. Ancak bu yasa da korsan sorununun çözümü için yetersiz kalmıştı. Bu yasanın ardından bir süre beklemeyi tercih eden Roma, İ.Ö. 90’lı yılların başında Sulla’yı Kilikia’ya gönderdi. Bölgeye atanan Sulla, Mithridates tehlikesini bertaraf etti ancak Kilikia’daki korsanlara yönelik bir girişimde bulunmadı. Ondan sonra göreve gelen Murena döneminde ise Kybira alındı ve Kilikia Eyaleti sınırlarına dâhil edildi. Eyaletin sınırlarının genişlemesi dışında o da korsanların faaliyetlerine engel olamadı. Ayrıca bu dönemde Mithridates’in korsanlarla işbirliğinden rahatsızlığı artan Roma, Anadolu’da sürekli bir otorite merkezi oluşturmaya karar verdi. Bu doğrultuda provincia olarak yöneticilere verilen Kilikia bölgesi gerçek anlamda bir eyalet haline geldi ve bu eyaletin bilinen ilk valisi de Gn. Dolabella oldu. 105 Dolabella döneminde eyalet tarihine damgası vuran kişi, onun legatus’u Verres oldu. Verres’in sahtekârlıkları ve hırsızlıkları dışında eyalette ciddi bir gelişme yaşanmadı. Ancak bu dönemin ardından Servilius Vatia Isauricus’un valiliği süresince korsanlara karşı büyük başarılar elde edildi ve eyalet sınırları genişledi. Ancak Servilius Isauricus’un başarılı askeri seferleri bile korsanları durdurmaya yetmedi. Isauricus gibi başarılı bir valinin ardından Mithridates Savaşları’nın sonuncusu esnasında eyalete valiler atansa da hiç biri korsanlara yönelik ciddi atılımlar yapamadı. Nihayet Roma korsanlara olan yaklaşımını daha da sertleştirdi ve bu sorunu halletmek üzere bölgeye Pompeius’u gönderdi. Oldukça geniş yetkilerle donatılan Pompeius korsanlara karşı önemli başarılar kazandı ve Kilikia ile birlikte Anadolu’nun pek çok yerinde düzenlemeler yaptı. Pompeius dönemi Kilikia Eyaleti bakımından oldukça önemliydi, çünkü ilk kez bu dönemde eyalet adını aldığı coğrafyayı kapsadı. Daha sonra eyaletin sınırları Pamphylia’ya dek uzandı; Kıbrıs adası ve Anadolu’nun üç önemli conventus’u olan Laodikeia (Goncalı), Synnada (Şuhut) ile Apameia (Dinar) Kilikia’ya katıldı. Böylece Kilikia Eyaleti en geniş sınırlara ulaşmış oldu. Eyaletin sınırlarının genişlediği bu dönemde atanan valiler bölgenin hassasiyetini kavrayabilecek, vasıflı kişiler değildi ve dolayısıyla korsanlara ya da eyaletin başka sorunlarına yönelik çözüm arayışları söz konusu olmadı. Bu durum İ.Ö. 51 yılında eyalete atanan Cicero dönemine dek devam etti. Cicero’nun Kilikia Eyalet valisi olmasıyla birlikte başta ekonomik ve adli işler olmak üzere, eyalette iyileşmeler görülmeye başlandı. Aynı zamanda Cicero, Kilikia’nın dağlık bölümündeki vahşi kabileleri etkisiz hale getirdi ve bu bölgeleri de eyalet sınırlarına kattı. Ancak Cicero’nun görev süresinin sona ermesiyle eyalette söz konusu olan olumlu gelişmeler sona erdi ve eyalet toprakları küçülmeye başladı. Bu daralmanın ilk habercisi ise Asia Eyaleti’nden ayrılıp Kilikia Eyaleti’ne bağlanan üç conventus’un yeniden Asia Eyaleti’ne bağlanmasıydı. Ancak yine de eyalet Roma açısından önemini kaybetmiş değildi. Kilikia Eyaleti, Pompeius ile Caesar arasındaki mücadelede Caesar’a ev sahipliği yaptı. Caesar eyalette birtakım düzenlemeler yaptı ve yeni bir vali atadı. Ancak 106 onun ölümünün ardından Kilikia Eyaleti’ndeki parçalanma süreci hızlandı. Kıbrıs adası Mısır kraliçesi Kleopatra’ya verilirken, Ovalık Kilikia bölümü Syria Eyaleti’ne bağlandı. Caesar’ın öldürülmesinin ardından ülkede yaşanan iç savaş döneminde Roma topraklarının yönetimi Marcus Antonius, Octavianus ve Lepidus arasında paylaştırıldı. Bu paylaşım doğrultusunda Kilikia Eyaleti’nin de dâhil olduğu imparatorluğun doğusu M. Antonius’a bırakıldı. M. Antonius’un bölgede hâkim olduğu dönemde Kilikia Eyaleti’nin parçalanma süreci tamamlandı. Eyalet toprakları Galatia kralı, Pontos kralı, Mısır kraliçesi ve yerel hanedanlar arasında paylaştırıldı. Bu tarihten Vespasianus dönemine dek Kilikia Eyaleti’nin bütünlüğünden bahsetmek mümkün olmayacaktı. Tarihler İ.Ö. 31 yılını gösterdiğinde Lepidus’u saf dışı bırakan Octavianus ile Marcus Antonius arasında iç savaş başladı. Roma Cumhuriyet döneminin bu son iç savaşı, Roma’nın yeni egemenini belirleyecekti. Nitekim savaştan zaferle ayrılan Octavianus artık Roma’nın tek adamı haline geldi ve böylece Principatus devri başlamış oldu. Augustus adını alan Octavianus döneminde yapılan idari değişiklikler neticesinde eyaletler senato ve imparator eyaletleri olmak üzere ikiye ayrıldı. Augustus stratejik önemi olan eyaletleri kendi yönetimine almıştı ki Kilikia da bunlardan birisiydi. Onun Kilikia’daki düzenlemelerinin başında Ovalık Kilikia’yı Syria Eyaleti’ne bağlaması geliyordu. Dağlık Kilikia ile Isauria bölümlerinin ise Galatia kralı Amyntas’a bırakıldı. Böylece Augustus döneminde Kilikia Eyaleti tamamen başka eyalet ya da krallıkların inisiyatifine bırakıldı ve eski önemini kaybetti. Augustus’un ardından Tiberius zamanında da parçalanmışlığı devam eden Kilikia Eyaleti, Gaius döneminde çeşitli değişikliklere sahne oldu. Kilikia’nın doğusu 107 ve batısı IV. Antiokhos’a bırakıldı. IV. Antiokhos’un bölgedeki hâkimiyeti imparator Claudius döneminde de devam etti. Kilikia için asıl dönüm noktası İ.S. 70–79 tarihleri arasında hüküm süren Vespasianus dönemi oldu. Vespasianus yaptığı düzenlemelerle Kilikia’nın dağlık kesimini Roma sınırları içine kattı. Syria Eyaleti’ne bağlanmış olan Ovalık Kilikia ise Dağlık Kilikia ile birleştirildi ve böylece Kilikia Eyaleti yeniden adını aldığı coğrafyaya sahip oldu. Yeniden kurulan eyaletin başkenti Tarsos oldu. Kilikia Eyaleti bir diğer önemli gelişmeyi de imparator Antonius Pius döneminde yaşadı. Antonius Pius Lykaonia ve Isauria ile Kilikia Eyaleti’ni birleştirdi ve Kilikia imparator Diocletianus dönemine kadar, Tres Eparkhia (=Üç Eyalet) adı verilen yapılanmada yer aldı. İdari anlamda yaşanan değişiklikler Kilikia’nın öneminden bir şey kaybettirmedi. İmparator Pertinaks’ın ardından yeni Roma imparatoru olma yarışına giren Pannonia valisi Septimius Severus ile Syria valisi Pescennius Niger’in kaderi Kilikia’da belirlendi. Yeni Roma imparatoru olmak isteyen iki tarafın Issos’ta karşılaştığı savaşı Septimius Severus kazandı ve imparator oldu. İskender’in Pers kralını yendiği yer bu kez Severus’a zafer getirmişti. Yeni Roma imparatoru kendisine başarıyı getiren coğrafyanın önemini kavramakta gecikmedi ve Kilikia bu tarihten itibaren kara ve deniz sevkıyatının yapıldığı önemli bir merkez haline geldi. İ.S. 3. yüzyılda Roma’nın pek çok kez doğu sınırında mücadele ettiği Parthların yerini Sasaniler aldı. Kendisini Pers kralının varisi ilan eden Sasani kralı Roma’nın doğusundan Anadolu’ya doğru ilerledi ve pek çok bölgeyi istila etti. Kilikia da bu istilalardan payına düşeni aldı. Ovalık Kilikia tamamen Sasani hâkimiyetine geçerken, Dağlık Kilikia’daki pek çok kent de bu istilaya maruz kaldı. Kilikia’daki kentler Sasani istilasından kendi direnişleri ve Roma’nın desteğiyle kurtuldularsa da büyük oranda tahrip oldular. 108 İ.S. 3. yüzyılın sonlarında başa geçen imparator Diocletianus, ülke genelindeki tahribatın yol açtığı düzensizliğe son vermek amacıyla yeni yapılanmalar oluşturdu. Eyaletleri küçük parçalara ayırarak 12 dioicesis’e böldü ve her birinin başına bir sivil bir de askeri yetkili atadı. Kilikia Eyaleti de bu yapılanmanın bir parçası olarak Bizans döneminde de varlığını korudu. Kilikia’daki Roma yönetimi, Roma eyalet sisteminin dışında bir yönetim değildi. Diğer pek çok Roma eyaletinde olduğu gibi Roma, Kilikia ile de ilkin bir promagistratın görev eylem alanı olarak ilgilendi. Bu ilginin temelinde korsanlar sorunu vardı. Roma bu sorunu sürekli ve her yıl atayacağı bir valilerinin eyaleti olarak görünceye kadar ciddi bir şekilde sonlandırmadı. Pompeius’a korsanlarla savaşmak üzere verilen olağan üstü yetki, soruna artık ciddi olarak el koymak istemsinin gereğiydi ve bu tarihten itibaren Kilikia Eyaleti, bir magistratın görev eylem alanı olan provincia olmaktan çıkarıldı ve düzenli tayin edilen valilerin provincia’sı yani eyalet yapıldı. Pompeis’tan sonra Kilikia’ya tayin edilen valilerin çoğunun adı bize kadar ulaştı. Ancak onların yardımcıları, yani legatuslar ve quaestorler ise birkaç istisna ile hala bilinmiyor. Eyalet velilerinin iki önemli görevi vardı. Bunlardan birisi eyaleti iç ve dış tehditten koruma, yani askeriydi. İkincisi adliydi. İlkiyle ilgili yeterli bilgi mevcuttur. Özellikle Parth tehdidine karşı bu tehdidin olduğu zamanlarda, Cicero örneğinde olduğu gibi, valiler üzerlerine düşen görevleri yaptılar. Ancak ikincisi hakkında çok fazla bilgi sahibi değiliz. En azından Cicero’nun Asia Eyaleti’nin üç conventus’unun Kilikia Eyaleti sınırları içinde bulunduğu zamanda, bu conventus’larda adli işlerle ilgilendiği bilinmektedir. Öte yandan iç savaşlar döneminde valilerin bu görevlerini düzenli olarak sürdürmüş olduklarını düşünmek zordur. Roma yönetimini eyalette icra edeceği bir diğer önemli görev ise vergilerin toplanmasıydı. Hiç kuşkusuz bu görev de olabildiğince ihmal edilmedi. Valiyle birlikte eyalete tayin edilen quaestorler, vergileri topladılar. Ancak quaestorlerin vergileri nasıl topladığı da ne yazık ki kesin olarak belli değil. Ancak eyalet vergilerini ya doğrudan quaestorler topladılar ya da kentler bu vergiyi toplayıp quaestore teslim ettiler. Diğer vergilerle ise, hiç kuşkusuz publicani denilen vergi mültezimleri ilgilendiler. Ancak onların bu vergileri düzenli olarak toplayıp 109 toplamadıkları ya da onların vergileri toplarken karşılaştıkları zorluklar ya da istismarları konusunda da henüz yeterli bilgi mevcut değildir. İmparatorluk döneminde ise Kilikia, Roma yönetimi bakımından önemsenmedi. Ancak Suriye eyaletinin bir parçası olarak Kilikia hala vergi acısından önemliydi. Ancak vergilendirme sisteminin Kilikia’daki ayrıntılarını bize sunacak yeterli belge ve bilgi mevcut değildir. Kilikia, gerek bağımsız Hellen kentleri döneminde gerekse de Roma hâkimiyeti döneminde zaman zaman önem kazanıp öne çıkmış, zaman zaman da kendi kabuğuna çekilip gelişmeleri uzaktan seyretmiştir. Ancak her ne olursa olsun coğrafi yapısı, etnik çeşitliliği ve stratejik önemi onu, tarihin her devrinde bir kilit noktası yapmış ve günümüze dek etkinliğini korumasını sağlamıştır. 110 BİBLİYOGRAFYA VE KISALTMALAR AJA American Journal of Archaeology. 1958. AJP The American Journal of Philology. JHUP 1922. AKŞİT 1985 O. AKŞİT, Roma İmparatorluk Tarihi, İstanbul 1985. AKURGAL 1999 E. AKURGAL, Anadolu Kültür Tarihi, Ankara 1999. ALBRIGHT 1922 W. F. ALBRIGHT, “The Origin of the Name Cilicia”. AJP 43/2 (1922), 166–167. ANDERSON 1989 J. G. C. ANDERSON, “The Eastern Frontier under Augustus”. CAH X, 239–282. Appianos Appianos, Historia Romana. Ed. H. White (Loeb), London 1955. Arrianos F. Arrianos, İskender’in Anabasisi. (Çev. Hayrullah Örs), İstanbul 1975. ARSLAN 2001 N. ARSLAN, “Kilikia Bölgesindeki Grek Kolonizasyonu”. Olba (2001), 1-17. AYDIN 2005 A. AYDIN, “Mersin-Silifke Sömek Köyü Kiliseleri Yüzey Araştırması”. 22. Araştırma Sonuçları Toplantısı, I. (Konya 24-28 Mayıs 2004), Ankara 2005, 85-100. BARNETT 1953 R. D. BARNETT, “Mopsos”. JHS 73 (1953), 140–143. BARRETT 1990 A. BARRETT, “Claudius, Gaius and the Client Kings”. CQNs 40/1 (1990), 248–286. BEAN 1999 G. E. BEAN, Eskiçağ’da Güney Kıyılar. (Çev. İnci DelemenSedef Çokay), İstanbul 1999. BENT 1890 J. T. BENT, “Cilician Symbols”. CR 4/7 (1890), 321–322. BING 1971 J. D. BING, “Tarsus: A Forgotten Colony of Lindos”. JNES 30/2 (1971), 99–109. BOYCE 1958 A. BOYCE, “The Harbor of Pompeiopolis”. AJA 62/1 (1958), 6778. BROUGHTON 1946 T. R. S. BROUGHTON, “Notes on Roman Magistrates. I. The Command of M. Antonius in Cilicia. II. Lucullus’ Comission and Pompey’s Acta”. TPAPA 77 (1946), 35–43. 111 BROUGHTON 1952 T.R.S. BROUGHTON, The Magistrates of the Roman Republic IIII. Haveford 1952–1953. CAH The Cambridge Ancient History. (ed. J. B. Bury & S. A. Cook) IXII. Cambridge. Cassius Dio, Rhomaika Cassius Dio, Rhomaika. Ed. E. Cary (Loeb), London 1954. CHARLESWORTH 1989 M. P. CHARLESWORTH, “Gaius and Claudius”. CAH X (1989), 653–701. Cicero, Verres M. T. Cicero, The Verine Orations I: Against Caecilus. Against Verres, I; II 1-2. Ed. L. H. G. Greenwood (Loeb), 1928. CQNS The Classical Quaeterly New Series. CR The Classical Review. ÇAPAR 1995 Ö. ÇAPAR, “Roma’nın Asia Eyaleti’nde Conventus (Dioicesis) Sistemi”. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi 37/1-2 (1995), 731-755. DURUGÖNÜL 1998 S. DURUGÖNÜL, “Seleukosların Olba Territorium’daki “Akkulturation” Süreci Üzerine Düşünceler”. Olba (1998), 67-76. DURUGÖNÜL 1999 S. DURUGÖNÜL, “Nagidos ÜzerineDüşünceler”. Olba I. (1999), 67–78. ERTEKİN 2005 E. ERTEKİN, “İlkçağ’da Tarsus Ketencileri ve Ketenleri”. Olba (2005), 155–175. FREEMAN 2003 C. FREEMAN, Mısır, Yunan ve Roma Antik Akdeniz Uygarlıkları. Ankara 2003. GR Geographical Review. HASSAL-CRAWFORD 1974 M. HASSAL-M. CRAWFORD-J. REYNOLDS, “Rome and the Eastern Provinces at the End of the Second Century B.C.”. JRS 64 (1974), 195–220. Herodotos Herodotos, Herodot Tarihi. (Çev. Müntekim Ökmen), İstanbul 1973. 112 Homeros, Odysseia Homeros, Odysseia. (Çev. A. Erhat-A. Kadir), İstanbul 2002. HOPWOOD 1999 K. HOPWOOD, “Rough Cilicia in the Third Century A.D.”. XII. Türk Tarih Kongresi I, (12–16 Eylül 1994), Ankara 1999, 217–225. HUNTER 1913 L. W. HUNTER, “Cicero’s Journey to the Province of Cilicia”. JRS 3 (1913), 73–97. JHS Journal of Hellenic Studies. JNES Journal of Near Eastern Studies. JONES 1937 A. H. M. JONES, The Cities of the Eastern Roman Provinces. Oxford 1937. JONES 1926 H. S. JONES, “A Roman Law Concerning Piracy”. JRS 16 (1926), 155–173. JRS Journal of Roman Studies. KAYA 1996 M. A. KAYA, “III. Makedonya Savaşı’na Kadar Roma’nın Anadolu Politikası”. TİD XI (1996), 211–232. KAYA 1998 M. A. KAYA, “Anadolu’da Roma Egemenliği ve Pompeius’un Siyasal Düzenlemeleri”. TİD XIII (1998), 163–173. KAYA 2001 M. A KAYA, “Roma Eyaleti Asia’nın Aşağı Büyük Menderes Havzasındaki mahkeme Bölgeleri”. Şurada: Birinci Uluslar arası Aşağı Menderes Havzası, Tarih, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Sempozyumu, Söke 2001, 1–8. KAYA 2005a M. A. KAYA, Anadolu’daki Galatlar ve Galatya Tarihi. İzmir 2005. KAYA 2005b M. A. KAYA, “Anadolu’da Roma Eyaletleri: Sınırlar ve Roma Yönetimi”. TAD XXIV (2005), 11–30. KAYA 2006 M. A. KAYA, Romanın Afrikalı İmparatoru Septimius Severus. İstanbul 2006. Ksenophon Ksenophon, Onbinlerin Dönüşü. (Çev. Tanju Gökçöl), İstanbul 1998. 113 LEVICK 1967 B. LEVICK, Roman Colonies in Southern Asia Minor. Oxford 1967. LLOYD 1998 S. LLOYD, Türkiye’nin Tarihi Bir Gezginin Gözüyle Anadolu Uygarlıkları. (Çev. Ender Varinlioğlu), Ankara 1998. MAMA Monumenta Asiae Minoris Antiqua I-IX (Ed. W. M. Calder), London 1931. MACURDY 1936 G. H. MACURDY, “Iotape”. JRS 26 (1936), 40–42. MAGIE1950 D. MAGIE, Roman Rule in Asia Minor to the End of Third Century after Christ I-II, Princeton 1950. MILLAR 1966 F. MILLAR, “The Emperor, the Senate and the Province”. JRS 56 (1966), 156–166. ORMEROD 1922 H. A. ORMEROD, “The Campaigns of Servilius Isauricus Against the Pirates”. JRS 12 (1922), 35–56. PUSTU 2006 Y. PUSTU, Küreselleşme Sürecinde Kent “Antik Site’den Dünya Kentine”. Sayıştay Dergisi 60 (2006), 129–151. RAMSAY 1960 W. M. RAMSAY, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası. (Çev. Mihri Pektaş), İstanbul 1960. RAMSAY 2000 W. M. RAMSAY, Tarsus. Aziz Pavlus’un Kenti. (Çev. Levent Zoroğlu), Ankara 2000. RAUH 2003 N. K. RAUH, Merchants, Sailors and Pirates in the Roman World. Tempus 2003. RE Paulys Realencyclopadie der classischen Altertumswissenchaft. Neue Bearb. unter Mitwirkung zahlreicher Fachgenossen hrsg. von G. Wissowa. Stuttgart. RICH-WALLACE 2000 J. RICH-A. WALLACE-HADRILL, Antik Dünyada Kırsal ve Kent. (Çev. Lale Özgenel), İstanbul 2000. RICHARDSON 1999 J. RICHARDSON, “The Administration of the Empire”. CAH IX. (2. Edit), 1999, 564–598 RUGE 1921 W. RUGE, “Kilikia”. RE VII/I Stuttgart (1921), 386–390. 114 RUGE 1921 W. RUGE, “Kilix”. RE VII//I Stuttgart (1921), 390–391. SAYAR 1999a M. H. SAYAR, “Antik Kilikya’da Şehirleşme”. XII. Türk Tarih Kongresi I. (12–16 Eylül 1994), Ankara 1999, 193–216. SAYAR 1999b M. H. SAYAR, “Kilikya’da Tanrılar ve Kültler”. Olba I. (1999), 131–154. SAYCE 1923 A. H. SAYCE, “The Early Geography South-Eastern Asia Minor”. JHS 43 (1923), 44–49. SEMPLE 1916 E. C. SEMPLE, “Pirate Coasts of Mediterranean Sea”. GR 2/2 (1916), 137–151. SHERWIN-WHITE 1976 A. N. SHERWIN-WHITE, “Rome, Pamphylia and Cilicia 133–70 B.C.” JRS 66 (1976), 1–14. SHERWIN-WHITE 1999 A. N. SHERWIN-WHITE, “Lucullus, Pompey and the East”. CAH IX. (1999), 229–271. SMITH 1890 C. SMITH, “The Site of Olba in Cilicia”. CR 4/14 (1890), 185– 186. SOUTHERN 2002 P. SOUTHERN, Pompey The Great. Tempus 2002. STARK 1958 F. STARK, Alexander’s Path from Caria to Cilicia. London 1958. STEVENSON 1989 G. H. STEVENSON, “The Imperial Administration”. CAH X (1989),182–216. Strabon Strabon, Antik Anadolu Coğrafyası. (Çev. Adnan Pekman), İstanbul 2000. SYME 1979 R. SYME, Roman Papers I-II. (Ed. E. Badian), Oxford 1979. ŞAHİN 2001 N. ŞAHİN, Zeus’un Anadolu Kültleri. İstanbul 2001. TAD Tarih Araştırmaları Dergisi. TARN-CHARLESWORTH 1989 W. W. TARN-M. P. CHARLESWORTH, “The War of the East Against the West”. CAH X. (1989), 66–110. TARN-CHARLESWORTH 1989 W. W. TARN-M. P. CHARLESWORTH, “The Triumvirs”. CAH X. (1989), 31–65. 115 TEKİN 1995 Thukydides O. TEKİN, Eski Yunan Tarihi. İstanbul 1995. Thukydides, Peloponnesoslular’la Atinalılar’ın Savaşı. (Çev. Halil Demircioğlu), Ankara 1972. TİD Tarih İncelemeleri Dergisi. TPAPA Transaction and Proceedings of The American Philological Association. UMAR 2000 B. UMAR, Kilikia-Bir Tarihsel Coğrafya Araştırması ve Gezi Rehberi. İstanbul 2000. WISEMAN 1999 T. P. WISEMAN, “Caesar, Pompey and Rome 59-50B.C.” CAH IX. (1999), 368–417. ZOROĞLU-DURDURAN 2005 L. ZOROĞLU- S. S. DURDURAN- A. ERDİ- M. TEKOCAK, Works on the Geographical Information System (GIS) in the Ancient Town Kelenderis in Turkey. 2005, 1–19. 116 Esra TOPDAL Tel: 0 (232) 388 67 73 0 (505) 801 15 38 Adres: M. Kemal Cad. No:122/25 Bornova/İzmir Doğum Tarihi : Doğum Yeri : Uyruğu : Medeni Hali 11/02/1980 Gaziantep T.C. : Bekar Eğitim Durumu : 2003 - ......... Ege Üniversitesi Eskiçağ Tarihi Yüksek Lisans Programı Celal Bayar Üniversitesi Ortaöğretim Alan Öğretmenliği Tezsiz Yüksek Lisans Programı Celal Bayar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Lisans Eğitimi İzmir Özel Türk Koleji Ortaöğrenim Ali Suavi İlköğretim Okulu İlköğretim 2003 – 2005 1999 – 2003 1991 – 1998 1986 – 1981 Yabancı Diller İngilizce (İyi Seviyede) : Bilgisayar Bilgisi : * Microsoft Windows 95/98/NT * Word – Excel * Netsis İlgilenilen Alanlar: Dekorasyon, mimari, seyahat Etkinlikler : *İzmir Özel Türk Koleji Mezunlar Derneği TÜRKÇE ABSTRAKT Kilikia, Roma’nın Asia Eyaleti’nden sonra Anadolu’da kurulan ikinci eyaletiydi. Asia Eyaleti’nin kuruluşunun ardından Anadolu’da genişlemeye yönelik bir politika izlemeyen Roma, Kilikia bölgesinde mevzilenen korsanlık tehlikesinin büyümesi üzerine duruma el koydu. Önce diplomatik yollarla, sonuç alınmayınca da askeri yollarla korsan tehdidi bertaraf edildi. Bölgede güvenliğin sürekliliği için de Kilikia bir Roma eyaleti haline getirildi. Kilikia Eyaleti, özellikle Cumhuriyet Dönemi’nde Roma’nın doğu seferlerinde askeri ve stratejik bakımdan önem kazandı. İmparatorluk Dönemi’nde ise Kilikia Eyaleti eski önemini yitirdi. Bu çalışmada Kilikia Eyaleti’nin geçirdiği tüm evreler ele alındı ve Roma’nın bölgede uyguladığı askeri ve siyasi politikalar imparator Diocletianus dönemine kadar değerlendirildi. İNGİLİZCE ABSTRAKT Cilicia, second province of Roman Republic in Asia Minor, is established after province of Asia. At the beginning of the Roman policy in Asia Minor, namely Anatolia, Romen ever intended to extend the boundaries of the territories. But according to the harmful activities of the pirates, Roman Republic decided to deal with this great threat. In the first step Rome tried to solve this problem by diplomatic relations but it did not work. Because of this failure Rome consulted military precautions. After overwhelming the pirates, in order to obtain the security of the region Rome founded Cilicia Provincia. Province of Cilicia had granted both militaric and strategic importance especially in the period of republic. With the imperial administration Cilicia lost its importance. With this work I have tried to give information about the periods of the province and Roman policies till the emperor Diocletianus.