CAMİ DERSLERİNDE VERİMLİLİĞİN ARTTIRILMASI Konusunu iki ana başlıkta topladım. 1) NİÇİN CAMİ DERSİ YAPMALIYIZ? Niçin sorusunun cevabı, bunun önemini anlatır. Önemini anlayan ve buna inanan bir mümin, bu dersleri yapar. 2) NASIL YAPMALIYIZ? Nasıl sorusunun cevabı , yapılış şeklini anlatır. Yapılma şekli iki alanda sürdürülebilir. A) İLMİ FAALİYETLERLE B) SOSYAL FAALİYETLERLE 1- NİÇİN CAMİ DERSİ YAPMALIYIZ (KONUNUN ÖNEMİ) Cami dersleri ismi yeni olabilir. Ancak bu yeni başlayan bir faaliyet değil, kaynağı Mekke’de Darul erkama, Medine’de mescidi nebiye ve suffa mektebine dayanan ve günümüze kadar devam eden, peygamberimizin başlattığı kutlu ve büyük bir harekettir. Bu gün de bu göreve hasbel kader bizler talibiz. Kuran-ı Kerimde peygambere hitaben; tebliğ et, çağır, söyle , haber ver, bildir, anlat, öğüt ver, uyar, hatırlat gibi, ilahi mesajın insanlara iletilmesiyle ilgili onlarca ayet vardır. Bu ayetlerden anlaşıldığına göre; İrşat ve tebliğ, sadece isteğe bağlı bir iş olmayıp, hem bu dünyada, hem de ahirette sorumluluğu olan, çok önemli bir görevdir. Bizler, yaygın din eğitimcileri olarak, camilerde geniş bir eğitim imkanına sahibiz. Özellikle uzun kış gecelerinde ve tatil günlerinde programlar yapabiliriz. Akşam namazı hariç, dört vakit namazın öncesinde veya sonrasında her cami, kendi konumuna uygun vakitleri seçerek, ihtiyaca göre kurslar düzenleyebilir. Şimdi eğer bizler, bu eğitim imkanını iyi değerlendirmezsek, toplum olarak ne büyük kayıplara uğrarız ve eğer kullanırsak ne büyük kazançlar elde ederiz, bunu bir daha düşünelim. Biz, bize gelen ’10 yetişkin öğrenciyi’ okuttuğumuz zaman, toplamda 80 bin din gönüllüsü, 10’ar kişiden 800 bin kişi okutmuş oluruz. Bu rakam, Türkiye’de bir yıldaki doğum rakamına yakındır. Bir yılda bu kadar kişiye eğitim verebilen, başka bir yaygın eğitim kurumu var mıdır? AYETLERDE DİN EĞİTİMİ Bu ilahi mesajı insanlara sunanlar, Allah ve Peygamber tarafından övülmüşler, terk edenler ise yerilmişlerdir. Konu ile ilgili birkaç ayeti hatırlayalım: 1) (Allaha davet eden kimseden daha güzel sözlü kim olabilir?) (Fussılet 41/33.) 2) <Onlar, işledikleri kötülükten birbirlerini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Andolsun yaptıkları ne kötüdür.>(Maide 5/79.) 3) <Gerçek şu ki iman edip iyi işler yapanlara gelince, elbette biz, işi iyi yapanların ecrini zayi etmeyiz> (Kehf,18/30.) 4) <Halkı ıslah eden kimseler var iken, senin Rabbin o ülkeleri haksız yere helak edecek değildir. > (HUD 11/117) HADİSLERDE DİN EĞİTİMİ Konu ile ilgili birkaç hadisi hatırlayalım: 1- <Allah’ a yemin olsun ki, senin sebebinle Allah’ın bir kişiyi hidayete erdirmesi, senin için kırmızı tüylü (çok kıymetli) develere sahip olmaktan daha hayırlıdır,> (Buhari, Fedailüssahabe, 9.) 2- <Benim sözümü işiten, bunu iyice kavrayan, ezberleyen ve başkalarına duyuran kişinin, Allah yüzünü nurlandırsın> (Ebu Davut, İlim ,10) 3- Veda hutbesinde: <Bu nasihatlerimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsinler. Belki kendisine bildirilenler içinde, burada bulunanlardan daha iyi kavrayanlar bulunabilir.> (Müslim Kasame, 9) 4- <Alimler, Peygamberlerin varisleridir. > (Ebu Davut; ilim 1.) TOPLUMLARIN ISLAHINDA ALİMLERİN ROLÜ Fıtratı gereği, insanlar her zaman irşada ve nasihata muhtaçtırlar. Eğer muhtaç olmasaydılar, Allah Peygamber gönderir miydi ? İşte insanlık, dün nasıl peygamberlere muhtaç idiyse, bugün de onun varisi olan davetçilere o kadar muhtaçtır. Davetçiler de bu ihtiyacın dışında değildir. Hz. Peygamber ilk vahyi aldıktan sonra, bir daha Hira’ya çıkmamış ve ömrü boyunca toplumun ıslahı için uğraşmıştır. Ve davetçileri de < İnsanlardan iki sınıf vardır ki bunlar istikamet üzere olurlarsa, insanlar da istikamet üzere olur. Bunlar bozuldukları zaman insanlar da bozulur. Bunlar; alimler ve yöneticilerdir.> (münavi 4/2 ) diyerek uyarmıştır. MANEVİ DİNAMİKLER Bizler din gönüllüleri olarak, toplumun ‘manevi dinamikleriyiz’. Bir başka ifadeyle ‘toplumun ruhuyuz’. Ama Övünmek yok. Vazifesini yapanlar, hakkını zaten Allahtan fazlasıyla alacaklar. Bu manevi dinamikler ne kadar donanımlıysa, Müslüman toplum da o kadar güçlü olur, ne kadar zayıf ise, toplum da manen o kadar zayıf olur. Bunu daha iyi anlamak için, kısa bir süreliğine camilerin ve din gönüllülerinin yokluğunu düşünelim. Acaba toplum ne hale düşer ? Örneğin komünist blokta 1917-1991 yılları arasında, 74 sene süren dinin yasaklanması, toplumu ne hale getirmiştir. Türkiye’den Azerbaycan’a ramazan görevlisi olarak, ilk giden hocaların iftar sofrasına, müslüman aileler, orada en önemli ikram sayılan içkiyi koymuşlardı. Üstelik bunun haramlığından da haberleri yoktu. Onun için bu manevi dinamiklere ne kadar yatırım yapılsa yeridir. DOĞRULUĞUN YAYILMASI AKL-I SELİMİN GEREĞİDİR. İyiliğin ve güzelliğin yayılması, sadece dini değil, aynı zamanda aklî ve mantıkî bir gerekliliktir. Çünkü eğer doğrular, bilenler tarafından, özellikle küçüklere, zamanında intikal ettirilmeseydi, söz konusu doğrular bize de ulaşmazdı. Biz de dalalette kalırdık. Yüce Kitabımız buna şöyle işaret eder; <Gerçeğin dışında sadece sapıklık vardır. > (Yunus,10/32 ). Eğer bizler, gerçeğin ve doğrunun yayıcısı olmazsak, gelecekteki sapıklığın hazırlayıcısı durumuna düşebiliriz. EĞİTİM İHMAL EDİLEMEZ Eğer bizler Hakkın temsilcileri olarak, insanlara Hakkı güzelce anlatıp öğretmezsek, bizim bıraktığımız boşluk, batılın temsilcileri tarafından doldurulur. Batılı hak diye öğrenen bu insanlar, kendi dinine ve kendi kimliğine düşman kesilirler. Örnek mi? Oruç tutmayı aç durmak, açık saçık gezmeyi çağdaşlık, örtünmeyi çağ dışılık, namaz kılmayı gericilik, içki içmeyi medenîlik sayan insanlarımız var bu toplumda. Bunlar, Hakkı öğretemediğimiz ve İslam anlayışından uzaklaşmasına sebep olduğumuz din kardeşlerimiz değil midirler? Müslümanların evlatları, Allah’ın buyruklarını böyle mi karşılamalıydı ? Anlatma ve öğretme fırsatı olanların, bunda veballeri olmaz mı? Bunu yaz kursu bağlamında da düşünelim. Pırıl pırıl zihinleriyle, camimize gelerek: ”Hocam bana dinimi öğretir misin” diyen bu yavruları, elimizde imkan varken, ilgilenmeyerek bomboş bırakırsak, başkaları onları sapık inançlarla dolduracaktır. Yanlış inanç ve düşüncelerle büyüyen bu evlatlarımıza, ileride biz nasıl ulaşabiliriz? Ulaşsak da nasıl ikna ederiz, ikna etsek de, sonra hangi ortamda dinimizi ne kadar öğretebiliriz? Şimdi kendimize soralım, hangisi daha kolaydır? Körpe zihinleri küçükken eğitmek mi, yanlış inançlarla doldurulmuş yetişkinleri ıslah etmek mi? KURAN’DA EĞİTİM FAALİYETİNİN DEĞERİ Kuran-ı Kerim, önceki peygamberlerin tevhid mücadelesine 1500 ayette (%22), son peygamberin tevhid mücadelesine 1920 ayette (%30. 2) temas etmiştir. (Diyanet İlmi Dergi Sayı 3, 2002, sh,125) Ayetlerin toplam %52 si, tevhit mücadelesine ayrılmıştır. Bu da gösteriyor ki hayat kitabımızın yarısı, bizim yaptığımız görevin önemini anlatmaktadır. Bu görev, insanları ilâhi doğrularla tanıştırma görevidir. Bakınız, 7 milyarı aşan dünya nüfusunun büyük çoğunluğu, ‘Allah’ın istemediği bir inanca’ sahiptir. Bu büyük kitleye islâmiyeti ulaştırmaktan ziyade, kendi insanımıza anlatmada gevşeklik gösterirsek, yukarıda bahsedilen görevin önemini anlamamış ve gereğini yapmamış oluruz. Kuran-ı Kerim’ in En’am suresinde, 18 Peygamberin isimleri zikredildikten ve çeşitli güzel vasıflarla anıldıktan sonra, 90. Ayette: <işte onlar Allah’ın hidayet ettiği kimselerdir, onların yoluna uy.> buyrulur. (5/137) Ayette görüldüğü gibi dosdoğru yol, vahyin gösterdiği yoldur. Ona uyma, ve onu ikame etmek için, çalışma mecburiyeti vardır. Muhatap Kitlemizi tanımak Davetçi, hitap ettiği kitleyi iyi tanımalıdır. Dinleyicilerin eğitim ve ekonomik durumlarıyla, işçi, öğrenci, ve memur gibi sosyal durumlarını dikkate almalıdır ki, onlara camide, işe yetişememe stresi yaşatmasın ve verimliliğini artırabilsin. 2) CAMİ DERSLERİNİ NASIL YAPMALI ? Kuran-ı Kerim, müslümanlara sadece irşad ve tebliği emretmekle kalmamış, aynı zamanda onlara dini iletişimin metotlarını da göstermiştir. (Resülüm sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et.) Nahil, 125. ( fravuna gidin… ve Ona yumuşak söz söyleyin. Belki o aklını başına alır veya korkar.) Taha 43,44. Bu ve benzeri ayetlerde bu metotları görebiliriz. Ancak bu metot ve yöntemlerde fazla bir gelişme gösterilememiştir. Yani klasik vaaz usulünün dışına pek çıkılamamıştır. Etkili bir din eğitimi için, bu alanda yeni araştırmalara ihtiyaç vardır. CAMİ DERSİ YAPACAĞIMIZ KİTAPLAR YENİDEN YAZILMALI Örneğin camide MEAL, HADİS, FIKIH, SİYER dersi yapacağız. Bunlarla ilgili kitapların her biri yeniden yazılmalıdır. Az sonra bunlara değineceğim. KURANI ÖNCE BİZ ANLAMALIYIZ Bir şey anlaşılmadan başkasına anlatılabilir mi? Kuran, israrla anlaşılmayı ister. Şöyle düşünün: Bir anne baba evladına, oğlum ben şimdi sana bir şey söyleyeceğim, ama sen beni anlamasan da olur. Der mi? Asla, böyle bir şeyi hiç kimse kimseye söylemez. Çünkü mantıksızdır, Peki, kainatın yaratıcısı olan Allah, ‘ey kullarım şimdi ben size konuşacağım, ama siz beni anlamasanız da olur’. Der mi? Asla demez. Zira konuşan her varlık, anlaşılmak ister. Allah da kulları tarafından anlaşılmak ister. İşte kuranın anlaşılması ile ilgili birkaç mesaj: 1) (Biz bu vahyi, senin dilinle kolaylaştırdık ki düşünüp ders alabilsinler.) Duhan44,58. 2) (Biz bu kuranı ders alınsın, anlaşılsın diye kolaylaştırdık.) Kamer 54,17,22,32,40. Ayeti dört kez tekrar edilmiştir. 3) (Zaten kolay olan vahyi anlamayı, sana daha da kolaylaştıracağız.) A’la87,8. Yukarda ki anlama emirlerine rağmen Kur’anı anlamamak, mehcur yani işlevsiz bırakmaktır. Bu da kıyamet günü peygamberin şikayetine sebep olacaktır. ( Ve o gün resül diyecek ki yarabbi benim kavmim, bu Kurana devri geçmiş, işlevsiz bir kitap muamelesi yaptı.) Furkan30. Ama ülkemizde hala, ‘meal okuma, saparsın, küfre düşersin’ diyerek, Allahın kitabının anlaşılmasını engelleyenler vardır. Bu üzücü bir durumdur. Benim bir önerim var: Nerede bir aşır okursak okuyalım, onun anlamını da verelim. İnsanlara sadece ses ziyafeti değil, anlam ziyafeti de sunalım. Bir sayfa yerine, yarım sayfa okuyalım, ama anlamını da verelim. Hazırlıklı olursak bunu yapabiliriz. MEAL DERSİNİ NASIL YAPALIM Bugün mevcut diyanet meali, diyanet vakfı meali ve Elmalı meali gibi meallerin açıklamaları gayet az olup, sağlıklı anlamaya yeterli değildir. Hele bazı ayetlerdeki (Allah onların kalbini mühürledi, Allah dilediğine hidayet eder, dilediğini saptırır.) gibi, eksik tercümeleri de buna eklersek, yanlış anlamalar da olacaktır. İlk etapta yapılması gereken, mevcut meallerin, dipnot açıklamalarını çoğaltarak, Kur’anın daha iyi anlaşılmasını sağlamaktır. Nitekim bunu yapanlar vardır. O takdirde kitabın 600 olan sayfası, 800-900 sayfa olacak, varsın olsun. Cemaate meal dersi yapılacak bölümü, daha önceden meal ve tefsirden çalışmalıyız. Hatta tefsirden meale notlar almalıyız. Çünkü bizim anlamadığımız meali, cemaat nasıl anlasın. Ve açmış olduğumuz ‘Kur’an öğretimi kurslarında’, mutlaka meal okumaya, yani Kuranı anlamaya da vakit ayıralım. HADİS DERSİNİ NASIL YAPALIM Hadislerle ilgili kitaplar da yeniden hazırlanmalıdır. Ve şu özellikleri taşımalıdır: A) Günlük hayata hitap etmeli, B) İzahlı olmalı, C) Dili güncel olmalı, D) Konu sonunda, çıkarılacak dersler bölümü olmalıdır. Hazırlanacak kitaplarda kademeler şöyle olabilir: Örneğin izahlı 40 hadis Örneğin izahlı 250 hadis Örneğin izahlı 500 hadis Örneğin izahlı 1000 hadis gibi. Söz konusu kriterleri taşıyan, 40 HADİS ile ilgili başkanlığın bir kitabı vardır. Ancak her konunun sonunda alınacak dersler bölümü yoktur. Bu kitaptan hadis dersi yapılabilir,hatta vaaz edilecek kadar da geniştir, halka da tavsiye edilebilir. Diğer bir örnek, diyanetin 250 HADİS kitabıdır. Bu kitabın izahı yetersiz, dili eskimiş ve günümüze hitap edemiyor. İşte birkaç örnek: Ezcümle, ıslahı beyn, iki taife mukatele ederse, müteaddit ayetler, adavet vukuunda kelimelerinde olduğu gibi. Bundan sonra 500 veya 1000 hadis kitapları hazırlanabilir. Altı ciltlik şerhli riyazüssalihin kitabı, bu özellikleri taşımaktadır. Örnek alınabilir. FIKIH DERSİ NASIL OLMALI Fıkıh kitapları da kademeli olarak yeniden düzenlenmelidir. Birinci kademede, tek ciltlik diyanet ilmihali okunması uygundur. İkinci kademede iki ciltlik diyanet vakfı ilmihali uygun değildir. çünkü: a) Konular uzundur, b) Cümleler de uzun ve akademik, c) Cemaati yakinen ilgilendirmeyen konular var. Bu yüzden ikinci ve üçüncü kademe fıkıh kitapları, güncel ihtiyaçlar belirlenerek yeniden hazırlanmalıdır. SİYER DERSİ NASIL OLMALI Okunacak siyer kitabı, çok uzun, ayrıntılı ve abartılı olmamalıdır. Ayrıca konu sonunda, çıkarılacak dersler bölümü olmalıdır. Örneğin hicreti anlattınız. Bundan çıkarılacak sonuçlar neler olabilir? a) Hicret, planlı bir iş olup bizler de işlerimizi bir plan dahilinde yapmalıyız. b) Hicrette görev bölümü vardır, mesela hz. Ebubekr, oğlu Abdullah, kızı Esma, çobanı ve tutulan klavuz, görevlerini hakkıyla yapmışlardır. Bizler de görevlerimizi aksatmadan yapmalıyız. c) Hatta bana da bir görev düşer mi? diye sormalıdır. d) Gizlilik gerektiren konularda titizlik göstermelidir. Fıkhussira adlı kitap, bu konuda iyi bir örnektir. YANLIŞ RİVAYETLER AYIKLANMALI Örnek 1: Kur’anı Kerimde (Allah size emanetleri ehline vermenizi emreder.) nisa,58. denir. Yanlış rivayetlerde ise, yöneticilerin belli bir kabileden olması istenir. (imamlar kureyştendir.) denir. Niçin ? Tabi ki yönetimler kendi siyasi varlıklarını sürdürmek için. Ve bir ilim adamı, bu sözün doğruluğunu araştırır, sahih bir hadis olmadığını ispatlar ve bir kitap yazar. (Hilafetin Kureyşiliği / M. Said Hatipoğlu.) Örnek 2: Müslüman gurupların birbirini itham etmede en çok kullandıkları, fırkai Naciye ile ilgili bir rivayet vardır. (Ümmetim ahir zamanda 73 fırkaya ayrılacak biri kurtulacak, diğerleri cehenneme girecek.) sözü. Başka bir ilim adamı da bu rivayet üzerine doktora tezi hazırladı. Ve bunun sahih bir hadis olmadığını ispatladı. (İslam düşüncesinde 73 fırka / prof. Mevlüt Özler.) Kaynak: Prof. İsmail Hakkı Ünal Diy. Tv. Genç ilahiyat proğramı 05.12.2015. Örnek 3: Kuran, innellahe la yudıyu amele amilin , bima kesebet eydihim, ve amilussalihat, deyimlerini kullanır. Yani amellerimizin zayi edilmeyeceğine, ellerimizle yaptıklarımıza, yararlı eylemlerimize, dikkat çeker ve mutlaka onun karşılığını göreceğimizi söyler.Yanlış rivayetler ise (kimsenin, kendi ameliyle cennete giremeyeceğini) söyler ve insan emeğini hiçe sayar. Örnek 4: Allah’ın kitabında mürted’e yani dinden dönene, dünyada bir ceza verilmiyor, sadece Allah ve melekler ona lanet eder, deniyor. Yanlış rivayetlerde ise ölüm cezası veriliyor. Halen birçok müslümanın itikadı da böyledir. İmamı azama atfedilen fıkhı ekber kitabında da ‘mürted öldürülür’ diye yazıyor. Şimdilerde IŞİD’in itikadı da böyledir. Ve o, imkan bulduğunda öldürüyor. Bizim elimize imkan geçerse ne yapacağız? Oysa Resulullah döneminde 14 kişi irtidat etti, fakat hiçbiri öldürülmedi. Onların yeniden İslam’a dönme şansı elinden alınmadı. Örnek 5: Kütübü Sitte’deki rivayetlerden kadınla ilgili birkaç örnek: 1- (Kadın fitnedir) 2- (Namazı bozan şeyler; karaköpek, eşek, domuz, kadın) Müslim,Tirmizi,Ebu Davud 3- (Uğursuzluk 3 şeyde vardır; Kadında, evde ve atta) Müslim,Buhari,Ebu Davud 4- (Başlarına bir kadın geçiren kavim asla iflah olmaz.) Müsned,Tirmizi,Nesei,Buhari Kadını aşağılayan bu rivayetler, Kurandan onay alabilir mi? Ve bunlarla doğru bir din anlatılabilir mi ? VAAZ KİTAPLARINDAKİ YANLIŞLARIN AYIKLANMASI Tarihi süreç içinde, o zamanın ihtiyaçlarına göre yazılmış vaaz kitaplarından elbette yararlanıyoruz. Fakat onlardaki her bilgiyi olduğu gibi alıp bugün anlatamayız. Bunları Kur’ana ve akla uygunluk süzgecinden geçirmeliyiz. Örneğin: Hatibimiz kürsüde vaaz ediyor: ‘Peygamberimize mecnun, şair, büyücü, iftiracı, öğretilen adam dediler, ama yalancı diyemediler. diyor. Halbuki Sad Suresi 4.ayette kafirlerin peygamberimize yalancı da dediklerini görüyoruz. ( Kafirler dedilerki, bu pek yalancı bir sihirbazdır.) Şimdi bu durum iki şeyi gösterir. A) Kur’anın anlamına vakıf olamadığımızı, B) Vaaz kitaplarında yanlışlıklar bulunduğunu ve ayıklanması gerektiğini, ayrıca bu gün, yeni vaaz kitaplarına da ihtiyaç olduğunu. VAAZLARDA DİKKAT EDİLECEK BİRKAÇ HUSUS 1) Vaazlarda, konuları farklı açılardan işleyebilmeliyiz. Mesela, kuranı kerimde’ Adem İblis’ kıssası 4-5 defa geçer. Bu salt bir tekrar değildir. Her seferinde konu farklı bir yönüyle ele alınır. Bir defasında Adem’in hata edip tövbe etmesi, diğerinde şeytanın düşmanımız oluşu ve ona aldanmamak gerektiği, bir diğerinde ise Allahın affedici oluşuna dikkat çekilir. Bizler de bir konuya böyle farklı yönlerden yaklaşarak anlatabilmeliyiz. Eğer biz camide vaaz ederken, cemaatin bir kısmı dışarıda sohbet ediyor camiye girmiyorsa, bunda benim de bir payım var mı diye düşünmeliyiz. 2) Cemaate de vaaz konusunu isteme hakkı tanımalıyız. Yani hoca cemaate bazen şöyle demeli: sizin de değinilmesini istediğiniz bir konu varsa, lütfen söyleyin ileride onu da konuşalım. HUTBELER Din hizmetleri genel müdürlüğünün hazırladığı hutbelerde, çok güzel hutbeler var. Ama yetersiz olanlar da var. Bunları bir kurul hazırladığına göre, daha güzel hazırlaması gerekir. zira bu hutbeleri tüm Türkiye dinliyor. Mesela, 11.12.2015 tarihli ‘dünya ahıret dengesi’ adlı hutbede, hutbenin başındaki ayetin, metin içinde anlamı yoktu. Aynı şekilde 04.12.2015 tarihli, kalple ilgili hutbede, içerik yetersizdi. Örneğin, Kur’an, kalbin paslanmasından, katılaşmasından, yumuşamasından bahsederken, hutbede bunlara değinilmemiştir. YAZ KURSU SONRASI İLİŞKİ Yaz kursuna katılan öğrenciler, okullar açılınca cami ile olan alakasını kesiyor. Öğrendikleri Kur’anı unutuyorlar. Gelecek sene yaz kursuna gelince alfabeye baştan başlıyor. Bu durum, hem öğrenciye hem hocalara emek ve zaman kaybettiriyor. Bunu önlemek için kış sezonunda, haftanın uygun bir gününde, en azından bu öğrencilerin bir bölümüyle irtibatı kesmemeli. Böylece Kur’ana geçenler, hem kuranı geliştirmiş hem de bilinçlenmiş olurlar. Bu sayede camiyle irtibatları da devam eder. Bunu sağlamak için hocalar, daha yaz sezonunda iken, bu konuyu öğrencilerle ve velilerle görüşüp onları hazırlamalılar. AİLEYE YAZILI MALZEMEYLE ULAŞIM a) Bizler, camiye gelen veli ve öğrencilere ulaşmış oluyoruz. Fakat camiye gelmeyen ev halkına ulaşabilmek için, evlere yazılı malzeme hazırlayıp gönderebiliriz. Örneğin: A4 kağıdına yazılmış namazın önemi gibi. Haftada veya 15 günde bir defa, ya da imkan oldukça çeşitli konularda yazılı dökümanlar hazırlayıp, camiye gelen öğrencilere ve cumaya gelen cemaate sunarak, ev halkına dini bilgiler ulaştırabiliriz. Bu konular, ailede okunur ve konuşulur. Hatta bu bilgiler evlerde bir dosyada saklanabilir. b) Bu düşünceyi, geniş anlamda ele alırsak, cumada okuduğumuz hutbenin başındaki ayet ve hadisin Arapça kısmını silip, fotokopi ile çoğaltarak cumadan çıkan cemaate sunabiliriz. SOSYAL MEDYA VE GÖRSEL MATERYALLER Sosyal medya, çağımızda ortaya çıkan yeni ve etkili bir iletişim imkanıdır. Yeni yetişen neslin hemen hepsi, bu imkanı hem iyiye hem de kötüye kullanabiliyor. Biz davetçilerin, bu imkanı kullanmamaları düşünülemez. Bazı arkadaşlarımız bunu kullanmaya başlamışlardır. Örneğin, feys bukta kendi camisinin adıyla bir sayfa açıyor. Orada istediği mesajları ve faaliyetlerini paylaşıyor. Ayrıca, gerek yaz kurslarında çocuklar için, gerek gençler ve gerekse yetişkinler için, görsel materyallerden yararlanmalıdır. MERASİMLERDE TEBLİĞ Sünnet, nikah, mevlid, hac, cenaze gibi merasimlerde, günün anlam ve önemi üzerine veciz bir sohbet yapılmalı. Zira bu tür toplantılara, cumaya dahi gelmeyen insanlar gelebiliyor. Bunlara bir mesaj vermeden bu toplantıdan ayrılırsak, vazifemizi yapmamış oluruz. Örneğin, bir mevlid programının icrası şöyle olmalı: Ev sahibiyle de konuşarak, bu programda ne okursak okuyalım, ama bu sürenin üçte birini veya ihtiyaca göre bir bölümünü dini sohbete ayırabiliriz. HAYATIN HER ALANI DAVET MEKANIDIR En güzel öğretmen Hz. Muhammed, öğretmeyi sadece camiye veya belli bir mekana indirgememiş, bilakis hayatın her alanına yaymıştır. Örneğin pazarda, defin esnasında, mescitte, hasta ziyaretinde, savaşta, yolculukta, yol üstünde, yemek esnasında, üzüntülü ve sevinçli zamanlarda, hasılı her fırsatta ve her mekanda görevini yapmıştır. Bize de yakışan böyle yapmaktır. CAMİ PANOLARI Cami panoları iki şekilde kullanılabilir. 1) Tebliğ mesajları asarak 2) Cami etkinliklerini gün ve saatiyle gösteren proğramları asarak. Ve bunları yenileyerek canlı tutmalıdır. Mümkünse dışarıdan geçenlerin de görebileceği şekilde asılmalıdır. Bazı arkadaşlar ders yapıyor. Ama kimi cemaatin bundan haberi yok. PROGRAM DAYATILMAMALI Yöneticiler, görevlilere program dayatmayıp, seçenekler sunmalı , teşvikler uygulamalıdır. Şöyle bir meal dersi yapabilirsiniz. Şu eserlerden faydalanabilirsiniz. Bu konuda şöyle yeni bir kitap çıktı demeli ve bu işi güzel yapanları örnek göstermeli ve gerektiğinde ödüllendirmelidirler. DİN DİLİNİ YENİLEMEK Verimliliği arttırabilmemiz için, şu ana kadar söylediklerimiz kadar önemli olan bir şey daha var. O da din dilimizi yenilemektir. Eğer yenilemezsek bazı insanlarımız dini reddedecek , bazıları dine mesafe koyacak, bazıları ise dinden uzaklaşacaktır. Ben , “din dilini yenilemek sözünü” diyanet reisimizden, bazı müftülerimizden ve başkalarından da duyuyor ve buna memnun oluyorum, fakat bu konunun daha çok gündeme girmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda gerek konuşmalarıyla gerek kitaplarıyla, gelişme gösterenleri takip etmeliyiz. DAVETÇİNİN DONANIMI VE SUNUM ŞEKLİ Bütün bu anlatılanları gerçekleştirebilmek için, davetçinin donanımlı olması gerekir. Bunun için tahsili ne olursa olsun, mevcut halini yeterli bulmadan sürekli okumalıdır. Endülüslü alim İbn- i Hazm diyor ki: Hayatımda 2 gece kitap okumadım. Biri evlendiğim gece, ikincisi babamın öldüğü gece. Deniz var, gemi var, yolcu var, eğer tecrübeli kaptan da varsa yolcular menziline varır. Toplum gemisinin donanımlı davetçisi de bizleriz. SUNUM ŞEKLİ: Okumak, doğru bilgi edinmek bu işin yarısı ise, diğer yarısı onu insanlara güzelce sunabilmektir. O nedenle davetçi, hem sunuş biçimi ile ilgili, hem de davetçinin özelliklerini anlatan kitaplar da okumalıdır. Yoksa İslam’ı asrın idrakine söyletemeyiz. SONUÇ: Hz. Muhammed (as), tüm olumsuzlukların yaşandığı cahiliye toplumundan, örnek bir nesil yetiştirmiştir. Bu nesil, hem Allah’ın övgüsüne mazhar olmuş, hem de daha sonraki nesillere örnek olmuştur. Ve şimdi Hz. Muhammed’in davası ve metotları, doğru anlaşılır ve uygulanırsa, Allah’ın izniyle yine başarılı sonuçlar alırız. Bize düşen, başarı odaklı değil, hizmet odaklı çalışmaktır. Ve hiç unutulmaması gereken, Rabbimizin şu uyarısıdır. <Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız , üstün gelecek olanlar sizsiniz> Ali İmran,139 Sonuç olarak YENİLENMEYEN YENİLİR.