Okyanus zemininde çalışmak - e

advertisement
Petrol ve doğalgazın geleceği
Bileşenler 6 aya kadar yüksek basınçlı bir tüp içinde sürekli
devam eden bir operasyonla işlemden geçiriliyor.
bağlılar ve buradan düzinelerce kablo
aracılığıyla onlara elektrik verilmesi
gerekiyor. Ayrıca bu tesislerin okyanusun
dibinden pompalayarak çıkardıkları
hammaddelerin deniz yüzeyinde
işlenmeleri de gerekiyor. Deniz dibi
teknolojileri, şu anda sadece sığ sularda
işe yarıyor. Üstelik şimdilik aşırı pahalı ve
karmaşıklar. Sonuçta günümüzde açık
deniz tesislerinde üretilen petrolün ve
doğalgazın büyük bir çoğunluğu, halen
geleneksel üretim platformlarından
pompalanıyor. Sadece küçücük bir yüzdesi
doğrudan okyanus tabanından çıkarılıyor.
Okyanus zemininde çalışmak
Lystad, gelecekte bu oranların, tam tersi
olacak şekilde değişeceğine inanıyor.
“Genel eğilim bugünkü konvansiyonel
teknolojilerle ulaşılması çok zor olan
Kuzey Kutbu ve derin denizlerdeki henüz
hiç el değmemiş rezervlere doğru” diyor.
İşte bu yüzden bu gibi bölgelerde kendi
kendine yeten sualtı fabrikaları, fevkalade
mantıklı bir seçenek olabilir. Lystad, “Her
ne kadar deniz yüzeyiyle kıyaslandığında,
deniz zeminindeki koşullar aşırı yıpratıcı
olsa da aslında çok fazla değişiklik
göstermiyorlar. Örneğin sıcaklık 4
santigrad derece civarında sabit ve orada
ne fırtınalar ne de yüzen buz tabakaları
var. Bu durum da deniz dibindeki tesisleri
konvansiyonel sistemlere kıyasla hatalara
karşı çok daha az yatkın ve çok daha
maliyet etkini yapıyor” diyor. Onların
yüzeyle tek bağlantıları ise bu tesislerin
kıyıdan çok uzak olmadığı durumlarda
karaya ulaşacak bir enerji kablosu ve bir de
boru hattıyla olacaktır. Bir tesisin üretim
kapasitesi mesela çok daha fazla sayıda
pompanın sabit çalışmasını sağlayacak bir
deniz altı enerji kaynağıyla da artırılabilir.
Lystad, “Bu yeni teknoloji sayesinde bir
rezervin yaklaşık yüzde 60’ını yüzeye
çıkarabileceğiz. Biz şu anda mevcut deniz
altı teknolojileriyle ancak yüzde 40’ını
çıkarabiliyoruz” diyor.
Bu “işkence odasının” içinden hafif
bir vızıltı sesi geliyor. Zemininde tertipli
bir şekilde yerleştirilmiş kablolar ve
klemensler var. Buradaki araştırmacılar,
yaklaşık 2 yıldır bu yepyeni basınç testi
laboratuvarından faydalanabiliyor; bu
binada eskiden elektrikle ısıtmalı bir
sistem fabrikası vardı. Lystad, koruyucu
gözlüklerini taktıktan sonra bu koridorda
4
Gelecek&Trendler
209_210_CP_06.indd 4
l
yavaşça yürüyor. Hemen önünde ise
güçlendirilmiş betondan yapılmış 19 odacık
var. Bu küçük odacıkların her birinin mavi
metal birer kapısı var. Her bir kapının
üzerinde ekranında çeşitli diyagramlar
ve rakam dizilerinin gösterildiği birer
laptop bilgisayar asılı. Kapılardan biri açık
durumda ve odacığın ortasında gümüşi
bir silindir görülüyor. Bir tüpün uçlarından
çıkan ve yaklaşık 2 metre uzunluğunda
olan birkaç kablo göze çarpıyor. Lystad,
bu silindirlerden birinin üzerine tıklayarak,
“Bunlar bizim basınç kaplarımız. Bu
silindirlerden her biri 150 kilogramlık
dökme metalden yapılmıştır. Biz bir
bileşeni test etmek istediğimiz zaman
onu bu silindirin içine yerleştiririz. Sonra
bu silindirin içini yağla doldurur ve ağzını
kapatırız. Sonra içindeki basıncı 460 bar
seviyesine kadar yükseltiriz” diyor.
Lystad’a göre burada yağ kullanmanın
nedeni, devasa basıncı eşit oranda
dağıtmak. “Şebeke bileşenleri gerçekten
suyun altına batırılmadan önce gövdesinin
içinin tamamı yağla doldurulur. Bu sayede
konvansiyonel hava dolgulu kaplara
Dünyanın ilk derin deniz transformatörü Trondheim limanında suya indiriliyor.
Haziran 2015
5/27/15 1:39 PM
Download