Prof. Dr. Mitat BAHÇECİ Alsancak Tıp Merkezi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı YALNIZ VE ÇARESİZ DEĞİLSİNİZ! Diyabet ya da başka bir deyişle “Şeker hastalığı” gittikçe daha fazla insanı ilgilendiren önemli bir halk sağlığı konusu olmaya devam ediyor. Dünya Sağlık Örgütü’ne (DSÖ) göre dünyadaki diyabetli sayısı 2013 yılı verilerine göre 382 milyon. Türkiye’de de durum çok farklı değil; ülkemizde 20-79 yaş arası nüfusun %14.6’sı diyabetik olup, diyabetli kişi sayısı 2012 yılında on milyonu geçmiştir. Pankreas Diyabet nedir? Neden diyabet olunur? Diyabet kan şekerinin yüksekliğiyle kendini gösteren ancak bunun yanında kan yağlarında artışın da eşlik ettiği (kolesterol ve trigliserid) bir metabolik bozukluktur. Karın arka duvarında yerleşmiş “Pankreas” adı verilen organın yeteri kadar “insülin” üretememesi veya üretilen insülinin etkisinin azalması (insülin direnci) ya da her iki durumunda aynı zamanda olması sonucu ortaya çıkmaktadır. İnsülin nedir? Diyabet nasıl tanınır? Diyabet tanısı koymak oldukça kolaydır. Diyabet olmayan kişilerin en az 8 saatlik açlık sonrası kan şeker düzeyi 100 mg/dl’yi geçmez. Yemekten 2 saat sonraysa 140’ı geçmez. Bir kişide diyabet olup olmadığını anlamak için “açlık kan şekeri” ya da “oral glukoz yükleme testi” uygulanır. En az 2 farklı ölçümde açlık kan şekerinin 126 ve üzerinde olması durumunda diyabet tanısı konur. Bazen açlık kan şekeri normal olduğu halde diyabet şüphesi de olabilir. Bu durumda oral glukoz tolerans testi (OGTT) önerilir. Oral glukoz tolerans testinde kişiye sabah aç karnına 75 gram glukoz suda eritilerek içirilir ve 2. saat sonra kan glukozuna bakılır. İkinci saat kan şekeri 200 mg/dl veya daha yüksek ise diyabet tanısı konulur. Son yıllarda Hemoglobin A1c ölçümüyle de diyabet tanısı konulmaktadır. Bir kişinin HbA1c düzeyinin 6.5 ve üzeri olması durumunda da diyabet tanısı konulabilir. Ancak bu yöntem kansızlık gibi durumların varlığında yanlış sonuçlar verebileceğinden pek önerilmemektedir. Gizli şeker nedir? Bir kişinin açlık kan şekerinin 100-126 mg/dl arasında olması veya şeker yüklemesi (OGTT) yapıldığında 2. saat kan şeker değerinin 140-200 mg7/dl arasında olması durumunda “gizli şeker” ya da “prediyabet” tanısı konulur. Gizli şeker de masum bir durum olmayıp, yaşam tarzı değişikliği ve fizik aktivite artışı gibi önlemler alınmazsa çoğu diyabete dönüşmektedir. Yemeklerle aldığımız besinler, başta karbonhidratlar, vücudumuzun enerji ihtiyacını karşılamak için glukoza dönüştürülür. Glukoz insülin hormonu sayesinde hücre içine alınarak enerji üretiminde kullanılır ya da karaciğerde glikojen biçiminde depolanır. İşte bu insülin hormonunun yeteri kadar salgılanmaması veya etki gücünün azalması sonucunda hücrelere yeteri kadar glukoz girişi olmaz ve hücre içine giremeyen glukoz kan dolaşımında kalır. Böylece kan şeker düzeyi yükselirken (hiperglisemi), hücrelerimiz “varlık içinde yokluk” çekerler. Diyabetin çeşitleri nelerdir? Kabaca diyabet, tip 1, tip2, gebelik diyabeti ve diğer spesifik tipler olarak sınıflanabilir. Tüm diyabet olgularının %90-95’i tip 2, kalan %5-10 kadarı da Tip 1 diyabettir. Tip 1 diyabet nedir? Bu hastalığın eski adı “insüline bağımlı diyabet” ya da “çocukluk çağı diyabeti” olarak da bilinir. Pankreas bezine insülin salgılayan beta hücrelerinin vücudun bağışıklık sisteminin saldırısına bağlı yıkılması sonucu ortaya çıkar. Olguların çoğu cocuk-genç yaşta olmakla birlikte her yaşta görülebilir. Tedavisinde sadece ve sadece insülin kullanılır. Tip 2 Diyabet nedir? En sık görülen diyabet türüdür. İnsüline bağımlı olmayan diyabet ya da yetişkin başlangıçlı diyabet olarak da bilinir. Bu hastalıkta en azından hastalığın başlangıç döneminde insülin azlığından ziyade insülin etkisinin azalması (insülin direnci) söz konusudur. Hastalık ilerledikçe insülin salgısı da azalmaktadır. Hastaların çoğu şişmandır ve obezitenin kendisi insülin direncine yol açar. Şişman olmayan hastalarda da özellikle göbek bölgesinde yağ birikiminin fazla olması söz konusudur. Olguların çoğu yetişkin olmakla birlikte, obezite sıklığının çocuklarda da artması sonucunda günümüzde çocukluk çağında da sık olarak tip 2 diyabete rastlanmaktadır. Tedavide insülin direncine yönelik ajanlar, insülin salgılatıcılar ve DPP-IV inhibitörü gibi haplar yanında, deri altına yapılan inkretin mimetikleri ilaçlarla tedavi edilmekle birlikte, çeşitli biçimlerde insülin tedavisinden de yararlanılır. “Gizli şeker masum bir durum değildir. ” “KİLO VERMEM GEREKİYORDU” Öncesi Sonrası Nisan 2011’de diyabet hastası olduğumu öğrendim; açlık glükozum 300’lerde, tokluk ise 450’lerde idi. Kendimi 3 gün sonra İzmir Alsancak Kent Tıp Merkezi’nde buldum. Doktorum “kilo vermen gerekiyor.” dedi ve o zamanlar yaklaşık 100 kg idim. Tedavimi düzenleyerek, 1 ay sonraya randevu verdi. 2 ay içerisinde sabah açlık şekerim 111’e, akşam tokluk şekerim 91’e ve HBA1C 8.5’e düşmüştü. Kolesterol 163, trigliserit 99’da ve kilom da 90 kg’den 85 kg’ye düşmüştü. Ekim 2011’de günlük şeker ölçüm ortalamaları 90 ile 105mg, HBA1C 5.1, kolesterol ve trigliserit normal seviyelerde ve kilom 75kg düşmüştü. Artık diyeti bırakmıştım sadece günde 1 çeşit ilaç alıyordum ve inanılmaz şekilde rahatlamıştım. Sağlığıma ulaşmıştım diyabet hastalığım sayesinde. Yanda diyabet tanısı konulduğundaki halimi ve şimdiki halimi görmektesiniz. Feridun Palankalı Gebelik diyabeti (GDM) nedir? Daha önce bilinen diyabeti olmayan bir kadında ilk kez gebelik sırasında belirlenen glukoz tolerans bozukluğu olarak tanımlanır. Günümüzde doğurganlık yaşındaki bayanlarda görülen obezite de bunda rol oynayabilir. Gebelik diyabeti nasıl tanınır? Gebeliğin 24.-28. haftalarında rastgele bir zamanda 75gram glukozla yapılan yükleme testinde aşağıdakilerden herhangi birisinin varlığında (AKŞ: ≥92 mg/dL, 1. saat KŞ: ≥ 180 mg/dL, 2. saat KŞ ≥ 153 mg/dL) gebelik diyabeti tanısı konur. Neler yapmalıyız? Tanı konulur konulmaz beslenme uzmanından (diyetisyen) mutlaka yardım alınmalıdır. Düzenli bir beslenme programı yalnızca diyabetliler için değil herkes için gereklidir. Biz “diyet” veya “perhiz” gibi kelimeleri sevmiyoruz ve “sağlıklı beslenme” terimini tercih ediyoruz. Diyabetin tipine ve evresine göre doktorun önerdiği ilaçlar düzenli olarak alınmalıdır. Mutlaka bir takip defteri edinilmeli ve belirli aralıklarla kan şekeri, kolesterol düzeyleri ve A1c kontrolü yanında idrarda protein kaçağının olup olmadığı (mikroalbüminüri) ve kan basıncı ölçümü yapılmalıdır. Özellikle insülin kullanan diyabetliler yanlarında takip eden doktorun telefon numarasının da olduğu diyabet kartı ve kan şekeri düşmesine karşın bir parça şeker bulundurmalıdırlar. Sigara asla ve asla kullanılmamalı, alkolden mümkün olduğunca uzak durulmalıdır. Günlük egzersiz programı hayatımızın bir parçası olmalıdır. Egzersiz ağır olmamalı ve tempolu yürüyüş gibi aktiviteler tercih edilmelidir. Ayrıca önceden kalp ve solunum sistemi yönünden değerlendirme mutlaka yapılmalıdır. Diyabet takibinde göz, böbrek, kalp ve nöropati açısından belirli aralıklarla kontrol şarttır. Son zamanlarda yazılı ve görsel basında sıkça yer alan ve bitkilerden hazırlanmış, mucize vaat eden ne içerdiği belirsiz maddelerden kesinlikle uzak durulmalıdır. Gebelik diyabeti için risk faktörleri nelerdir? Şişmanlık, önceki gebelikte gebelik diyabetinin varlığı, iri bebek (4 kg’ın üzeri) doğurmuş olmak, önceki gebeliklerde anomalili bebek dünyaya getirmiş olmak, nedeni bilinmeden ölü doğum yapmış olmak, 35 yaş üzerinde olmak, ailede diyabet ve/veya yüksek tansiyon bulunması ve açlık kan şekerinin 105 mg/dl'nin, tokluk şekerinin 120 mg/dl'nin üzerinde olması sayılabilir. Bu tür risk faktörlerinin varlığında 24-28. haftayı beklemeden şeker yükleme testi yapılmalıdır. Diyabetten korkmalı mıyız? Diyabet asla korkutucu bir durum değildir. Kontroller düzenli yapıldığında, tedavi uyumu iyi olduğunda, beslenmeye dikkat edildiğinde ve düzenli bir egzersiz programıyla hemen hemen her şey normal kalmakta ve belki de diyabet sayesinde daha kaliteli ve uzun bir hayatımız olabilmektedir. Diyabetin geçici bir durum olmayıp kalıcı olduğu ve takibin devamlı olması gerektiği akıldan çıkarılmamalıdır. “Diyabetin geçici bir durum olmayıp kalıcı olduğu ve takibin devamlı olması gerektiği akıldan çıkarılmamalıdır.”