mesanenin ürotelyal karsinomlarında maspin ekspresyonunun

advertisement
T.C.
GAZİANTEP ÜNİVERSİTESİ
TIP FAKÜLTESİ
MESANENİN ÜROTELYAL KARSİNOMLARINDA
MASPİN EKSPRESYONUNUN TÜMÖR DERECE VE
EVRESİ İLE İLİŞKİSİ
UZMANLIK TEZİ
Dr. İbrahim SARI
ÜROLOJİ ANABİLİM DALI
TEZ DANIŞMANI
Yrd. Doç. Dr. Haluk ŞEN
Aralık-2015
T.C.
GAZİANTEP ÜNİVERSİTESİ
TIP FAKÜLTESİ
MESANENİN ÜROTELYAL KARSİNOMLARINDA
MASPİN EKSPRESYONUNUN TÜMÖR DERECE VE
EVRESİ İLE İLİŞKİSİ
UZMANLIK TEZİ
Dr. İbrahim SARI
ÜROLOJİ ANABİLİM DALI
TEZ DANIŞMANI
Yrd. Doç. Dr. Haluk ŞEN
Aralık-2015
I
I. ÖNSÖZ
Uzmanlık eğitimimde bilgi ve deneyimlerinden yaralandığım, yetişmemdeki
katkılarından dolayı başta Anabilim Dalı Başkanım sayın Prof. Dr. İlker SEÇKİNER ve
değerli hocalarım Prof. Dr. Faruk YAĞCI, Prof. Dr. Ahmet ERBAĞCI, Prof. Dr. M.
Sakıp ERTURHAN, Yrd. Doç. Dr. Ömer BAYRAK’a teşekkürlerimi sunarım.
Eğitimim boyunca bilgi ve deneyimlerini paylaşan değerli tez danışmanım Yrd.
Doç. Dr. Haluk ŞEN’e ayrıca teşekkür ederim.
Eğitimim boyunca dostluklarını esirgemeyen sevgili asistan arkadaşlarıma,
anabilim dalımızda görev yapan tüm üroloji teknisyenleri, hemşireleri, sekreterleri ve
görevli personele ayrıca tez çalışmama katkılarından dolayı Yrd. Doç. Dr. Zehra
BOZDAĞ’a teşekkür ederim.
Her zaman desteği ile yanımda olan aileme, eşime ve varlığı ile hayatımı
anlamlandıran kızım Asmin’e sonsuz teşekkür ederim.
Dr. İbrahim SARI
Gaziantep 2015
II
II. İÇİNDEKİLER
I. ÖNSÖZ ............................................................................................................... I
II. İÇİNDEKİLER ................................................................................................. II
III. ÖZET................................................................................................................ IV
IV. ABSTRACT.................................................................................................... V
V. KISALTMALAR..........................................................................................…. VI
VI. TABLO LİSTESİ............................................................................................. VII
VII. ŞEKİL LİSTESİ.............................................................................................. VIII
VIII. RESİM LİSTESİ............................................................................................ IX
1. GİRİŞ ve AMAÇ ............................................................................................... 1
2. GENEL BİLGİLER ........................................................................................... 3
2.1. Mesanenin Embriyolojisi ................................................................... 3
2.2. Mesanenin Anatomisi .......................................................................... 5
2.3. Mesanenin Histolojisi ......................................................................... 7
2.3.1. Epitel (ürotelyum) ................................................................ 7
2.3.2. Lamina Propria..................................................................... 8
2.3.3. Muskularis propria................................................................ 8
2.3.4. Seroza ................................................................................... 9
2.4. Mesane Kanseri .................................................................................. 9
2.4.1. Epidemiyoloji...................................................................... 9
2.4.2. Etyopatogenez ...................................................................... 10
2.4.3. Klinik Bulgular..................................................................... 12
2.4.4. Görüntüleme Yöntemleri.................................................... 12
2.4.5. Makroskopik Görünüm........................................................ 12
2.4.6. Mikroskopik Görünüm......................................................... 13
2.5. Ürotelyal Karsinomun Derecelenmesi ............................................... 14
2.6. Ürotelyal Karsinomu Evrelendirilmesi ............................................... 20
2.7. Ürotelyal Karsinomun Histolojik Varyantları ..................................... 24
2.8. İmmünhistokimyasal Özellikler .......................................................... 26
2.9. Prognostik Faktörler ........................................................................... 26
III
2.10. Tedavi ............................................................................................... 29
2.10.1. Kasa İnvaze Olmayan Hastalık........................................... 30
2.10.2. Kasa İnvaze Mesane Kanseri............................................. 30
2.10.2.1. Neoadjuvan Kemoterapi...................................... 30
2.10.2.2. Radikal Sistektomi.............................................. 30
2.10.2.3. Mesane Koruyucu Tedavi................................... 31
2.10.2.4. Adjuvan Kemoterapi............................................ 31
2.10.2.5. Metastatik Hastalık.............................................. 31
2.11. Moleküler ve Genetik Değişiklikler .................................................. 32
2.12. Maspin .............................................................................................. 33
3. GEREÇ VE YÖNTEM....................................................................................... 35
3.1. Olgular ................................................................................................. 35
3.2. İmmünohistokimyasal Boyama Yöntemi............................................ 35
3.3. İstatistiksel Analiz ............................................................................... 36
4. BULGULAR ...................................................................................................... 37
4.1. Klinik ve Histopatolojik Bulgular ...................................................... 37
4.2. İmmünhistokimyasal Bulgular ............................................................ 41
5. TARTIŞMA ...................................................................................................... 52
6. SONUÇLAR....................................................................................................... 58
7. KAYNAKLAR .................................................................................................. 59
IV
III. ÖZET
MESANENİN ÜROTELYAL KARSİNOMLARINDA MASPİN
EKSPRESYONUNUN TÜMÖR DERECE VE EVRESİ İLE İLİŞKİSİ
Dr. İbrahim SARI
Uzmanlık Tezi, Üroloji Anabilim Dalı
Tez Danışmanı: Yrd. Doç. Dr. Haluk ŞEN
Aralık 2015, 68 Sayfa
Çalışmamızda
mesanenin
ürotelyal
karsinomlarda
maspin’nin
immünhistokimyasal yöntemle ekspresyon’u araştırılmış, klinikopatolojik parametreler
ile ilişkilerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Maspin serpin (serin proteaz inhibitörü)
ailesinin bir üyesidir ve çeşitli tümör tiplerinde, tümör büyümesi ve anjiyogenez
inhibitörü olduğu ve metastazı baskılayıcı olduğu gösterilmiştir. Mesane tümörlerinde
prognozu belirleyen en önemli faktörler; tümörün histolojik derecesi ve evresidir.
Çalışmaya alınan örnekler, 2005-2011 yılları arasında transüretral rezeksiyonmesane (TUR-M) yapılarak Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Anabilim Dalı
tarafından ürotelyal karsinom tanısı almış 67 vakadan oluşuyordu. Vakalar DSÖ/ISUP
2004 derecelendirme sistemine göre 3’ü DMPPÜN, 25’i DDÜK, 39’ı YDÜK olarak
sınıflandırıldı. Patolojik evreleme sistemine göre 35 pTa, 17 pT1, 12 pT2, 1 pT3, 2 pT4
vakadan oluşmakta idi. Çalışmamızda histolojik derece ile invazyon ve pT evre arasında
anlamlı derecede bir ilişki bulundu. Histolojik derece arttıkça invazyon ve pT evre
anlamlı olarak artış göstermekteydi (p=0,001).
Çalışmamızda 57 (%85,1) tümör olgusu maspin pozitifliği gösterdi. Maspin
ekspresyon seviyesine göre 4 olgu (%6) +1, 26 olgu (%38.8) +2, 27 olgu (%40.3) +3
olarak dağılım gösterdi. Maspin pozitifliği istatistiksel olarak anlamlı olmasa da
noninvaziv ve düşük dereceli olgularda daha fazla idi. Maspin ekspresyon seviyesi
dikkate alındığında histolojik derece ve pT evre ile anlamlı ilişkili saptandı (p=0,009,
p=0.020). Maspin ekspresyon skoru pT evre ve histolojik derece ile anlamlı negatif
korelasyon saptandı (r=-0.283, p=0.020) (r=-0.316, p=0.009). Maspin ekspresyon ile
tümör rekürrensi ve tümör nedenli ölüm arasında anlamlı bir korelasyona rastlanmadı (p
=0,933,p=0.208).
Sonuç olarak bulgularımıza göre mesane ürotelyal karsinomlarında maspin
ekspresyonu düşük derece ve evre ile ilişkilidir. Bulgularımız mesane tümörlerinde
maspin ekspresyonunun değerlendirilmesinin tümörün davranışının tahmininde yararlı
bir prognostik belirleyici olabileceğini düşündürmektedir.
Anahtar Kelimeler: Mesane ürotelyal karsinomu, maspin, immünhistokimya
V
IV. ABSTRACT
THE RELATIONSHIP OF MASPIN EXPRESSION WITH TUMOR GRADE
AND STAGE IN UROTHELIAL CARCINOMAS OF THE URINARY
BLADDER
Ibrahim SARI, MD.
Residency Thesis, Department of Urology
Supervisor: Haluk SEN, Assist. Prof
December 2015, 68 pages
In this study we aimed to investigate maspin expressions by
immunhistochemistry in bladder urothelial carsinomas and to examine the relationship
with clinicopathologic parameters. Maspin is a member of the serpin (serine protease
inhibitor) family and has been shown to be a suppressor of tumor growth and an
inhibitor of angiogenesis as well as metastasis in several types of tumors. The most
important factors in determining the prognosis in the urinary bladder tumors are the
histological grade and stages.
The samples were obtained from the 67 cases underwent transurethral resectionbladder(TUR-B) between the 2005-2011, which diagnosed with urothelial carcinomas
at Gaziantep University School of Medicine Department of Pathology. The cases
according to the WHO / ISUP 2004 grading system 3 PUNLMP, 25 LGUC, 39 HGUC.
They are distributed as 35 pTa, 17 pT1, 12 pT2, 1 pT3, 2 pT4 according to pathologic
staging. Histologic grading was significantly related with invasion and pT staging. As
the histologic grade was increased, invasion and pT staging were increased significantly
(p=0,001).
In this study, 57 (%85,1) tumoral cases were positive for maspin. Acording to
maspin expression level, the cases were classified as 4 (%6) +1, 26 (%38.8) +2, 27
(%40.3) +3. Although it was not statistically significant, maspin positivity was higher in
noninvasive and low grade tumors. Considering maspin expression level, it was
significantly associated with histologic grading and pT staging (p=0,009, p=0.020).
Maspin expression score was significantly negatively correlated with pT staging and
histologic grading (r=-0.283, p=0.020) (r=-0.316, p=0.009). There was no correlation
between the maspin expression and tumor recurrence and tumor-related death (p
=0,933,p=0.208).
According to our results, maspin expression seems to be related with lower
histologic grade and stage in bladder urothelial carsinomas. Our findings suggested that
the evaluation of maspin expression in bladder tumors is useful prognostic marker for
predicting the tumor behavior.
Keywords: Bladder urothelial carsinomas, Maspin, Immunohistochemistry
VI
V. KISALTMALAR DİZİNİ
BCG
: Bacillus Calmette-Guerin
Bcl-2
: B hücreli lenfoma-2
BT
: Bigisyarlı Tomografi
CDKN2A
: Siklin bağımlı kinaz inhibitörü 2A
DDPÜK
: Düşük dereceli papiller ürotelyal karsinom
DSÖ
: Dünya Sağlık Örgütü
DMA
: Doku mikroarray
DMPPÜN
: Düşük malignite potansiyelli papiller ürotelyal neoplazm
FGFR3
: Fibroblast büyüme faktör reseptör 3
FISH
: Floresan in situ hibridizasyon
EGF
: Epidermal büyüme faktör
GADD45
: Büyümenin durması DNA hasarı (Growth Arrest and DNA Damage 45)
HA
: Hyalüronik asit
HMWK
: Yüksek molekül ağırlıklı sitokeratin
LOH
: Heterozigotluğun kaybı (loss of heterozygosity)
MAP kinaz
: Mitojeni aktive eden proteinkinaz
MDM2/HDM2 : Murine double minute 2
MR
: Manyetik rezonans
PIK3CA
: Fosfotidil inositil kinaz 3 katelitik alfa polipeptit
RB
: Retinoblastom
pRB
: Retinoblastom-protein
TNM
: Primer tümör, bölgesel lenf nodu, uzak metastaz
TSC1
: Tuberoskleroz gen1
YDPÜK
: Yüksek dereceli papiller ürotelyal karsinom
VEGF
: Vasküler endotelyal büyüme faktörü
H&E
: Hematoksilen&Eozin
Maspin
: Meme serin proteaz inhibitör
TUR
: Transüretral Rezeksiyon
UK
:Ürotelyal karsinom
rMaspin
: Rekombinant maspin
VII
VI. TABLO LİSTESİ
Tablo 1. DSÖ 1973 ve daha sonraki sınıflamaların karşılaştırılması ……….…… 15
Tablo 2. Mesane tumorlerinin WHO/ISUP sınıflaması ………………………… 16
Tablo 3. WHO/ISUP’a göre ürotelyal karsinomların sınıflandırması…………… 17
Tablo 4. Ürotelyal papiller lezyonların histolojik özellikleri……………………. 20
Tablo 5. Hastaların demografik özellikleri ………………………………..…… 38
Tablo 6. Olguların klinikopatolojik özellikleri….………….…………………… 38
Tablo 7. Ürotelyal karsinomlarda cinsiyet ile histopatolojik parametrelerin
ilişkisi……….…………………………………………………………
40
Tablo 8. DSÖ 2004 dereceleme sistemi ile invazyon arasındaki ilişki….……… 41
Tablo 9. Histolojik dereceleme sistemi ile pT evreleme arasındaki ilişki……… 41
Tablo 10. Çalışılan tüm olgularda derece ve evrenin maspin ile ilişkisi………… 42
Tablo 11. Ürotelyal karsinomlarda maspin ekspresyonu ile histopatolojik
parametrelerin ilişkisi …………………………………………….….… 44
Tablo 12. Ürotelyal karsinomlarda cinsiyet ile maspin ekspresyon skorunun
İlişkisi…………………………………………………………………..
44
Tablo 13. Ürotelyal karsinomlarda histolojik derece ile maspin ekspresyon
skorunun ilişkisi …………………………………………………..……
45
Tablo 14. Ürotelyal karsinomlarda invazyon ile maspin ekspresyon skorunun
ilişkisi …………………………………………………………………… 45
Tablo 15. Ürotelyal karsinomlarda pT evreleme ile maspin ekspresyon skorunun
ilişkisi…………………………………………………………………… 46
Tablo 16. Ürotelyal karsinomlarda pT evreleme ile rekürrens ilişkisi…………… 46
Tablo 17. Ürotelyal karsinomlarda pT evreleme ile tümör nedeniyle ölüm
arasındaki ilişki ………….……………………………………………… 47
VIII
VII. ŞEKİL LİSTESİ
Şekil 1. Kloakanın ürogenital sinüs ve rektuma bölünmesi görülmektedir……… 4
Şekil 2. Erkeklerde mesanenin anatomik pozisyonu ……………………….…… 5
Şekil 3. Kadınlarda mesanenin anatomik pozisyonu …………………………… 6
Şekil 4. Mesane tümörlerinde morfolojik paternler ……………………..……… 13
Şekil 5. Mesane karsinomunda TNM Evreleme sistemi………………..…….… 22
IX
VIII. RESİMLER LİSTESİ
Resim 1. Düşük dereceli invaziv ürotelyal karsinomda maspin ile yaygın
sitoplazmik ve yer yer nükleer pozitifliği (DAB X 400)………………… 47
Resim 2. Düşük dereceli noninvaziv ürotelyal karsinomda maspin ile yaygın
sitoplazmik ve arada nükleer pozitifliği (DAB X 400)……………………48
Resim 3. Düşük dereceli noninvaziv ürotelyal karsinomda maspin ile +1
pozitif boyanma ………………………………………………………… 48
Resim 4. Düşük dereceli noninvaziv ürotelyal karsinomda maspin ile +2
pozitif boyanma ………………………………………………………… 49
Resim 5. Düşük dereceli noninvaziv ürotelyal karsinomda maspin ile +3
pozitif boyanma ………………………………………………..…….… 49
Resim 6. Yüksek dereceli noninvaziv ürotelyal karsinomda maspin ile negatif
boyanma ………………………………………………………………… 50
Resim 7. Yüksek dereceli noninvaziv ürotelyal karsinomda maspin ile +1
pozitif boyanma ……………….………………………………………
50
Resim 8. Yüksek dereceli noninvaziv ürotelyal karsinomda maspin ile +2
pozitif boyanma ………………………………………………….……
51
Resim 9. Yüksek dereceli noninvaziv ürotelyal karsinomda maspin ile +3
pozitif boyanma ………………………………………………….……
51
1. GİRİŞ VE AMAÇ
Mesane kanseri üriner sistemin en sık görülen ikinci malign hastalığıdır (1).
Mesane kanseri erkeklerde kadınlara oranla 3 kat daha fazla görülür (2). Bunun nedeni
olarak, erkeklerin mesane karsinomuna neden olan endüstriyel maddelere meslek olarak
daha fazla maruz kalmasına ve sigara içiminin erkeklerde daha fazla olmasına
bağlanmaktadır (3).
Mesane kanserinin %90-95’i ürotelyal karsinom olup, ilk tanı anında hastaların
%70-80’ i kas invaziv olmayan kanserlerdir. Ancak %20-30’u invaziv hale gelir. Kasa
invaze olmayan mesane kanserlerinin yaklaşık %70’i Ta, % 20’ si T1 tümör ve %10’ u
karsinoma in situ’dur (CIS)(4). Yüzeyel kanserler (evre Ta ve T1) TUR veya
intravezikal kemoterapi ve immünoterapi kombinasyonu ile başarılı bir şekilde tedavi
edilebilmekte. Yüzeyel kanserlerin ilk TUR işleminden sonra %70’inden fazlası
rekürrens ve bunların yaklaşık %10’u ise kas invaziv kansere progresyon
göstermektedir. Bu da sık takipleri zorunlu kılmaktadır (5).
Günümüzde mesane ÜK’larında, histolojik derece evre ile birlikte mesane
tümörlerinin prognozunu belirleyen temel parametrelerden biri sayılmaktadır (6-10).
Yüzeyel mesane tümörlerinin, prognoz ve tedavisini tanı sırasında belirlemek bazen zor
olabilmekte. UK’lar histolojik grade ve evre artmadan, tekrarlama veya kas invazyonu
ve metastaz riski taşırlar (11). Bu nedenle, bu tümörlerin davranışlarının önceden
tahminine ve dolayısıyla olguların daha iyi ve doğru tedavi edilebilmesine katkıda
bulunabilecek bazı moleküler belirteçlere ihtiyaç duyulmaktadır.
Maspin (serpin B5) ilk kez insan meme kanser hücrelerinde tümör süpresör
kaybı olarak tanımlanmış, serin proteaz inhibitörü ailesinin tümör süpresör aktiviteye
sahip bir üyesidir.
İn vitro ve hayvan deneylerinde maspinin tümör hücre motilitesi ve invazyonunu
azalttığı gösterilmiştir. Çalışmalar maspinin pro-apoptotik, anti-anjiogenik ve antimetastatik fonksiyonlara sahip olduğunu ortaya koymuştur. Maspinin in vivo
çalışmalarda neovaskülarizasyonu etkili bir şekilde durdurduğu ve tümör ilişkili
mikrodamar yoğunluğunu azalttığı saptanmıştır (12).
2
Maspin ekspresyonunda downregülasyonun progresyon ve metastaz ile
korelasyonu meme, prostat, kolon ve oral kanserler gibi kanser tiplerinde gösterilmiştir
(13-15). Küçük hücreli olmayan akciğer kanserlerinde ise sitoplazmik maspin
overekspresyonunun kötü prognozu ve tümör progresyonu ile ilişkili olduğu
gösterilmiştir (16). Mesane tümörlerinde maspin ekspresyonunun incelendiği çok az
çalışma bulunmakta olup, bu çalışmalarda maspinin prognostik rolü ile ilgili farklı
sonuçlar saptanmıştır. Mesane kanserlerinde maspinin işlevlerini aydınlatacak daha
fazla çalışma yapılmasına ihtiyaç vardır ( 17,18).
Bu çalışmada mesane tümörlü farklı derece ve evredeki tanı almış olgularda,
maspin ekspresyonunun immünhistokimyasal yöntemle belirlenmesi ve tümör
prognozunda önemli göstergeler olan derece ve evre ile ve birbirleri ile olabilecek
ilişkilerinin araştırılması amaçlanmıştır.
2. GENEL BİLGİLER
2.1. Mesanenin Embriyolojisi
Embriyolojik gelişimin 4 ve 7. haftaları arasında kloaka olarak isimlendirilen
embriyonun kaudal ucu ürorektal septum tarafından arkada anorektal kanala, önde
primitif ürogenital sinüs olmak üzere ikiye bölünür (19,20) (Şekil 1).
Ürorektal septum primitif anal kanalla ürogenital sinüs arasında yer alan
mezodermal bir dokudur. Bu septumun en uç noktası perineal cismi oluşturur. Primitif
ürogenital sinüs üç kısımdan meydana gelmiştir. En üstteki ve en büyük parça
mesanedir. Başlangıçta mesane allantois ile devam eder. Allantoisin oblitere olmasının
ardından geride mesanenin tepesini göbeğe bağlayan urakus adı verilen fibröz bir
kordon kalır. Erişkinde bu median umblikal ligaman olarak adlandırılır (19).
Ortadaki ikinci parça, erkeklerde üretranın prostatik ve membranöz parçalarının
geliştiği ürogenital sinüsün pelvik parçasıdır. Son parça ürogenital sinüsün fallik
parçasıdır ve bu kalıcı ürogenital sinüstür. Bu parça dışta ürogenital membranla ayrılan
yassılaşmış bir yapıdır (19).
4
Şekil 1. Kloakanın ürogenital sinüs ve rektuma bölünmesi görülmektedir (20).
Mesane epiteli ürogenital sinüsün endoderminden köken almaktadır. Mesane
duvarının diğer tabakaları olan lamina propria, muskülaris propria ve adventisya ise
splanknik mezenşimden meydana gelmektedir. Mesane büyüdükçe mezonefrik kanallar
organın duvarına dahil olurlar ve üreterler mesaneye ayrı olarak açılırlar. Böbreklerin
yukarı doğru yükselmesi ile üreterlerin açılma yeri yukarı ve yanlara kayarak mesaneye
oblik hale gelirler. Mezonefrik kanalların ağızları birbirine yaklaşır ve bu kanalların
kaudal sonları ejekulatuvar kanallara dönüşerek üretranın prostatik parçasına girerler.
Kadınlarda ise mezonefrik kanalın distal uçları regrese olmaktadır (19,20).
5
2.2. Mesanenin Anatomisi
Mesane, pelviste pubis kemiklerinin hemen arkasında yer alır. Mesane aşırı
genişleme yeteneğine sahip güçlü kas yapısında duvarı bulunan bir organdır. İdrarın
biriktirildiği bir depodur ve erişkindeki hacmi 400-500 ml kadardır. Geçici olarak
içerdiği idrar miktarı ve komşu olduğu organların durumuna göre boyut, şekil,
pozisyonu ve komşulukları değişir (21). Doğumda karın ön duvarının alt kesimlerinde
ekstraperitoneal yerleşimli iken beş altı yaş civarında yavaş yavaş minör pelvis
bölgesine inerek buraya tamamen yerleşmesi pubertede gerçekleşir (19,21).
Erişkin mesanesi boşken pelvis minörde os pubisin hafifçe üst ve arka tarafında
yer almaktadır. Peritonun altında ve pelvis döşemesinin üzerinde bulunur (19)(Şekil 23). Mesane tepesi önde ve yukarda, tabanıda arkada ve aşağıda olan üçgen bir piramit
şeklindedir ve apeks, korpus, fundus, kollum ve uvuladan oluşan bölümleri vardır
(21,22).
Şekil 2. Erkeklerde mesanenin anatomik pozisyonu (21).
6
Şekil 3. Kadınlarda mesanenin anatomik pozisyonu (21).
Mesane kubbesi olan üst yüzey pelvik pariyetal peritonla örtülüdür. Posterior
yüzey mesane tabanı olarak adlandırılır. Kadınlarda posterior yüzey, uterus serviksi ve
vajina üst kısmı ile komşudur. Erkeklerde rektumla aralarında vas deferensin
ampullaları ve vezika seminalisler bulunur. Mesane tümörlerinde bu anatomik yapıların
tutulumu prognozu etkilemesinden dolayı posterior yüzeyin anatomik ilişkileri klinik
açıdan önemlidir. Mesanenin her iki inferolateral yüzeyi obturator interna ve levator ani
kası ile komşuluk gösterir. Mesane apeksi üst yüzey ile inferolateral yüzeylerin birleşim
yeridir ve median umblikal ligamentin başlangıç noktası olup urakal karsinomlar
buradan gelişmektedir. Trigon mesane tabanına lokalize olup mesane boynunun
arkasına uzanır. Bu bölgede üreterler mesaneye oblik olarak girerler. Bu bölgenin
kompleks anatomik yapısı mesane dolunca bir kapak vazifesi görerek idrarın tekrar
7
üretere geçişini engeller. Mesanenin en distal parçası mesane boynu olup erkeklerde
prostat glandı ile birleşir (23,24).
Mesanenin kanlanmasını sağlayan arterler arteria iliaka internanın dalları olan a.
vezikalis superior ve inferiordur (25).
Mesanenin venleri vena iliaka internaya drene olur. Lenfatik drenej ise internal
ve eksternal iliak lenf düğümleri yoluyla olur (25).
Mesane hem sempatik hemde parasempatik sinirlerden uyarı alır. Sempatik lifler
torakal 11-12 ve lumbal 1-2 sinirlerinden kaynaklanır. Parasempatik sinirler sakral 2-4
segmentlerinden kaynaklanır. Sempatik sinirler mesanenin ağrı, dokunma, ısı hissini
taşırken parasempatik lifler muskularis propriadaki kas lifleri ile ilişkili olup gerilme ve
dolgunluk hissini taşırlar (23).
2.3. Mesanenin Histolojisi
Mesane duvarı dört tabakadan oluşmaktadır
a) Epitel (ürotelyum)
b) Lamina propria
c) Muskularis propria
d) Adventisya / seroza
2.3.1. Epitel (ürotelyum)
Mesane, üreterler ve renal pelvis transizyonel epitel ile döşelidir (23). Epitelin
histolojik görünümünün non-keratinize skuamöz ve pseudostratifiye kolumnar epitel
arasında olması nedeniyle bu isim seçilmiştir. Değişici epitel terimi kadın genital
sistemi, sinonazal kavite ve anorektal bölgedeki bazı lezyonları belirlemek için de
kullanılır, nonspesifiktir. Bu nedenle Dünya Sağlık Örgütü/ Uluslararası Ürolojik
Patoloji Grubu (WHO/ISUP) 1998 toplantısında çoğunluğun önerisiyle “transizyonel
hücre” terminolojisinin “ürotelyal hücre” olarak değiştirilmesi önerilmiş ancak
“transizyonel hücre” teriminin de sinonim olarak kullanılabileceği kabul edilmiştir (26).
Ürotelyum kalınlığı gerilmenin derecesi ve anatomik lokalizasyona bağlı olarak
değişiklik göstermektedir. Minör kalikslerde epitel 2 veya 3 hücre kalınlığında olurken
kasılmış mesanede 6-7 hücre ve üreterlerde ise 3-5 hücre kalınlığında olmaktadır. Dolu
mesanede ürotelyum 2-3 hücre kalınlığındadır ve bazal membranın uzun eksenine
8
horizontal uzanarak düzenlenmiştir. Epitelde yüzeyel, intermedier ve bazal hücreler
olmak üzere 3 hücre tabakası bulunur (23).
Yüzeyel hücreler üriner boşluk ile ilişkili olup, büyük, eliptik ve şemsiye benzeri
görünümdedirler. İntermedier hücrelerden daha küçük olan bu hücreler iki nukleus ile
bol eozinofilik sitoplazmaya sahiptirler (23).
Kontrakte mesanede intermedier hücre tabakası 5 hücre kalınlığındadır ve bazal
membranın uzun eksenine dik olarak dizilirler. Nukleusları yuvarlak olup ince granüler
kromatine sahiptir. Nukleol küçük veya yoktur, sitoplazmaları geniştir ve vakuol
içerebilir. Bu hücreler desmozomlar ile birbiriyle bağlantılı olup sitoplazmik
membranları seçilebilmektedir. Gerilmiş bölgelerde ise bu tabaka seçilmeyebilir veya
sadece bir hücre kalınlığında ve düzleşmiş olarak görülür (23). Bazal tabaka sadece
kasılmış mesanede bulunan, kuboidal hücrelerden oluşan ince bir tabaka halinde uzanır
(23 ).
2.3.2. Lamina Propria
Lamina propria zengin vasküler ağ, lenfatik kanalları az sayıda elastik lifleri
içeren gevşek bağ dokusundan meydana gelir. Bazal membran ile muskularis propria
arasında uzanır. Lamina proprianın orta kısmında arter ve venler bulunur ve lamina
propriayı iç ve dış zona ayırır. Bu damar yapılarıyla ilişkili olarak, sıklıkla izole bantlar
halinde bazen devamlılık göstermeyen ince bir tabaka halinde veya nadiren devamlılık
gösteren düz kas hücreleri bulunur (Muskularis mukoza). Rezeksiyon ve biyopsi
materyallerinde muskularis mukozanın kas lifleri ile muskularis propriayı ayırt etmek
tümörün evre ve tedavisini etkilemesi açısından çok önemlidir (23).
2.3.3. Muskularis Propria
Muskularis propria, içte ve dışta longutidinal ortada sirküler üç tabaka halinde
düz kas demetlerinden oluşmakta. Gerçekte bu tabakalar sadece mesane boynunda
devamlılık göstermekte. Diğer bölgelerde bu longutidinal ve sirküler tabakalar birbirine
karışır ve uzanımları belirsizdir. Erkeklerde mesane boynunda muskularis propria
demetleri, prostatın fibromuskuler dokusuna kadar devam ederken, kadınlarda üretra
duvarı içinde kas fibrilleri ile devam etmektedir. Muskularis proprianın kalınlığı diğer
9
tabakalarda olduğu gibi kişiden kişiye, yaşa ve gerilmenin derecesine bağlı olarak
farklılık gösterir (23).
Muskularis propria evrelemede, yüzeyel ve derin olmak üzere iki tabakada
incelenir. Bu tabakaların ayrımında kullanılan belirli bir anotomik belirteç yoktur (23).
2.3.4. Seroza
Mesanenin en dış tabakası olan adventisya damar ve sinirden zengin bağ
dokusundan oluşur ve çevre bağ dokusu ile devam eder. Sadece mesanenin üst kısmı
paryetal periton ile temas halindedir ve bundan dolayı bir serozaya sahiptir (23).
2.4. Mesane Kanseri
2.4.1. Epidemiyoloji
Tüm
malign
tümörler
arasında
mesane
karsinomları
%3-7
oranında
bildirilmektedir ve üriner sistemin en sık izlenen tümörleridir. Tüm organ tümörleri
arasında erkeklerde dördüncü kadınlarda ise sekizinci sırada yer alır (27-29).
Mesane tümörlerinin görülme sıklığı ülkelere göre değişiklik gösterir. Ayrıca
ülkelerin şehirleri ve kırsal kesimleri arasında farklılık gösterir. Mesane kanseri
gelişiminde sosyal, mesleki, diyet ve çevresel faktörler etkilidir (27). En sık Batı
Avrupa ve ABD’de görülürken Japonlarda daha az görülür (30). ABD’de 2007 yılında
67160 yeni olgu tanımlanmış olup, mesane tümöründen ölümler ise 13750 olgu olarak
rapor edilmiştir (30).
Mesane kanserlerinin çevresel karsinogenezler ve endüstrileşmenin etkisiyle
insidansı her yıl artmaya devam etmektedir. ABD’de 1985-2000 yılları arasında teşhis
edilen mesane kanseri sayısı %33 artış göstermiştir ve şaşırtıcı olarak bu artış kadın ve
erkeklerde yaklaşık olarak eşit oranda saptanmıştır (29).
Mesane tümörlerinin yaklaşık %98’i epitelyal orjinli olup bunların %90’ı
ürotelyal karsinomlardır. Bu tümörler ilk saptandığında %75’i yüzeyel tümör olup
%20’si invaziv, %5’i metastaz yapmıştır. Skuamöz hücreli karsinom %5-7 oranında
görülür ve sıklıkla schistosomiazis parazitinin endemik olarak görüldüğü Orta Doğu ve
Afrika’da Nil vadisi boyunca görülür (27).
Ülkelere göre ürotelyal karsinomlar değişiklik göstermekle birlikte erkeklerde
kadınlara oranla 3-4 kat fazla görülmektedir (27-29). Bunun sebebi muhtemelen sigara
10
alışkanlığı
ve
mesleki
maruziyetten
doğan
farklılıklardandır
(27).
Mesane
adenokarsinomunda kadın: erkek oranı 1: 2,7 iken skuamöz hücreli karsinomda hemen
hemen eşit oranda görülür (31).
Mesane tümörleri sıklıkla 50 yaş üstünde görülür ancak genç erişkin ve
çocuklarda da görülmektedir. Gençlerde görüldüğünde genellikle daha düşük dereceli
ve daha iyi prognoz gösterme eğiliminde olmakla birlikte, aşırı agresif tümörlerde bu
yaş grubunda rapor edilmiştir (32). Otuz yaşın altındaki kişilerde tümörlerin daha iyi
prognoza sahip oldukları ancak 31-40 yaş arasındakilerin daha yaşlı bireylerden
prognoz açısından bir farkı olmadığı düşünülmektedir (33).
2.4.2. Etyopatogenez
Sigara içimi:
Sigara içimi mesane kanseri gelişiminde en önemli risk faktörüdür. Erkeklerde
mesane kanserlerinin %50-66’sının ve kadınlarda %25’inin sigaranın etkisiyle
oluştuğuna inanılmaktadır (33). Genel popülasyona göre risk 2-4 kat artmaktadır
(27,34). Sigaranın miktarına ve kullanım miktarına bağlı olarak risk artar. Artmış
riskten sorumlu tutulan en olası faktör sigaranın içerdiği aromatik aminlerdir (31,33).
Sigara içimi ile sadece ürotelyal karsinom değil aynı zamanda skuamöz hücreli
karsinom ve adenokarsinomda da artmış risk söz konusudur. Sigaranın bırakılmasıyla
mesane kanser riski azalır. Bu azalma 15 yıllık sürede içmeyenlerle eşitlenir (31).
Mesleki maruziyet:
Mesane kanserlerinin gelişiminde sigaradan sonra en önemli risk faktörü
endüstride kullanılan maddelerdir (27). Tüm mesane tümörlerinin yaklaşık %25’inden
endüstriyel karsinojenler sorumlu tutulmaktadır (33). Bu maddelerin en önemlisi olarak
aromatik aminler; özellikle 2-naftilamin ve benzidindir. Özellikle boya, lastik, deri,
alimünyum, petrokimya, tekstil sanayiinde risk artışı söz konusudur (31,34,35).
Schistosoma Haematobium:
Farklı yapılan çalışmalarda Schistosoma haematobium enfeksiyonu ile mesane
karsinomu arasındaki ilişki gösterilmiş, özellikle bu parazitin endemik olduğu Nil nehri
boyunca, Mısır’da ve Afrika’nın bazı bölgelerinde artmış skuamöz hücreli karsinom
11
oranının yüksek olduğu izlenmiştir (31,33). Bu parazitin yumurtaları mesane duvarına
yerleşerek granülomatöz bir inflamasyona neden olmaktadır. Ardından fibrozis ve
kalsifikasyon ile birlikte skuamöz ve glandüler metaplazi meydana gelir. Metaplazinin
yanısıra displazi ve bazı olgularda neoplazi oluşumuna neden olur (31,36). Parazitin
neden olduğu tümörlerin %75’i skuamöz hücreli karsinom, %6’ sı adenokarsinom
diğerleri ürotelyal ya da indiferansiye karsinomdur (31).
İlaçlar:
Uzun süreli fenasetin kullanımı ve kemoteröpatik ajanlardan siklofosfamid
kullanımı mesane kanseri riskini arttırmaktadır (34,32).
Diyet:
Mesane karsinogenezinde önemli olan faktörlerden biri de diyettir. Özellikle
antioksidan içeren sebze ve meyvelerden zengin diyetin mesane kanserini azalttığına
inanılmaktadır (34). Yapay tatlandırıcılar ve kahve tüketiminin mesane kanseri riskini
arttırdığını destekleyen yayınlar olmakla birlikte, veriler bu konuda yetersiz ve
tartışmalıdır (27,34). Bol miktarda sıvı tüketimi miksiyon sıklığını arttırarak mesane
epiteli ile karsinojen maddelerin temasını azaltarak mesane kanseri riskini azaltır. İçme
sularındaki klor ve arseniğin mesane kanserini arttırdığını öne süren bazı yayınlar
mevcuttur (34).
Genetik yatkınlık:
Aromatik aminleri detoksifiye eden N-asetiltransferaz enzimini kodlayan
genlerdeki N-asetiltransferaz 1 ve 2 (NAT1, NAT2) genetik polimorfizmin glutatyon Stransferaz M1 (GSTM1) enzimini kodlayan genlerdeki fonksiyonel alelin yokluğu
mesane kanser riskini arttırdığı düşünülmektedir (34).
Kronik sistit ve diğer enfeksiyonlar:
Kalıcı kateter ya da tas varlığında, kronik sistitin, mesane skuamoz hucreli
karsinomundaki artışla iliskili olduğu saptanmıştır (37,38). Uzun süre kalıcı kateterle
takip edilen hastalarda, % 2-10 oranında mesane kanseri gelişmektedir ve bunların
%80'i skuamoz hücreli karsinomalardır (39).
12
2.4.3. Klinik Bulgular
Mesane tümörlerinin en önemli belirtisi ağrısız aralıklı hematüridir (40). Bu
bazen tek klinik bulgu olabilir. Hastaların yaklaşık %85’inde vardır (40-42).
Makroskopik veya mikroskopik hematüri şeklinde olabilmektedir. İleri yaş erkek
hastada ağrısız hematüri olması öncelikle akla mesane tümörünü getirmelidir. Bunun
yanında disüri ve sık idrara çıkma hematüriye eşlik edebilir (40,43).
2.4.4. Görüntüleme Yöntemleri
Mesane tümörleri çeşitli sayıda görüntüleme yöntemleri ile saptanmasına
rağmen mesane tümörünün varlığı sistoskopi ve biyopsi ile kanıtlanabilir. Mesane
kanserli hastalarda tedavi planını belirlemek için dikkatli bir evreleme yapmak
önemlidir. Bu evrelemede radyolojik görüntülemenin önemli bir yeri vardır. Radyolojik
yöntemler içinde ulaşılması en kolay ve en ucuz olan ultrasonografinin yanında klinik
evreleme içinde kullanılabilecek bilgisayarlı tomografi (BT), manyetik rezonans (MR),
volumetrik MR veya BT temelinde mesanenin 3 boyutlu görüntüsünün elde edildiği
sanal sistoskopi ve pozitron emisyon tomografisi (PET/CT) vardır ( 44,45).
Sistoüretroskopi ve tümör rezeksiyonu;
Mesane tümörlerinin tanısı ve başlangıç evrelendirilmesi sistoskopi ve
transüretral rezeksiyon (TUR) ile yapılır. Yüzeyel ve düşük dereceli tümörler genellikle
tek ve çoğul papiller lezyonlar halinde görülmektedirler. Yüksek dereceli lezyonlar daha
büyük ve daha geniş tabanlıdırlar. Karsinoma in situ düz eritomatöz alanlar ve mukozal
düzensizlikler şeklinde görülebilir. Tümör görüntüleniyor ve tümörden kuşkulanılıyor
ise TUR yapılır. TUR ile mesane duvarının tutulumunun derecesi belirlenebilir ve
tedavi edilebilen düşük evreli lezyonları tam olarak çıkarılabilir (41).
2.4.5. Makroskopik Görünüm
Mesanenin infiltratif tümörleri makroskopik olarak ekzofitik ve endofitik
büyüme göstermektedirler. Tümör ekzofitik büyüme paternininde papiller, endofitik
büyüme paterninde ise solid gelişim gösterir (32). Bunun yanısıra ülseratif, transmural
ve diffüz de gelişebilirler (41). Papiller lezyonlar 1 santimetreden küçük 5
13
santimetreden büyük değişken boyutta kırmızı kabarık lezyonlar şeklinde görülürler
(40) (Şekil 4).
Şekil 4. Mesane tümörlerinde morfolojik paternler (40).
2.4.6. Mikroskopik Görünüm
İnvaziv mesanenin tümörleri için lamina propria invazyonun olup olmadığı
tanımlanmalıdır. Lamina propria invazyonu gösteren tümörler (pT1) genelde papiller
özellik göstermekte olup düşük derecelidirler. Muskülaris propria veya daha derine
invazyon gösteren tümörler (pT2-pT4) yüksek dereceli tümörlerdir (41). İnvaziv
ürotelyal karsinomda mikroskopik olarak orta veya belirgin amfofilik sitoplazmalı,
büyük hiperkromatik nukleuslu hücrelerin oluşturduğu infiltratif koheziv adalar izlenir.
Büyük yuvalanmalar ve etrafında palizatlaşan nukleuslar görülebilir. Nukleus genellikle
pleomorfik ve düzensiz kontürlüdür. Nükleoller oldukça değişken görünümlere sahip
olup, bazıları küçük nükleol içerirken, diğerleri büyük ve eozinofilik nükleol
içermektedirler. Bizar ve multinükleer tümör hücreleri içeren alanlar gözlenebilir. Mitoz
sıktır, anormal mitozlar görülebilir. İnvaziv yuvalar genelde desmoplastik stromal
reaksiyon oluşturabilir ve malign iğsi komponent izlenimi oluşturabilirler. Bu özellik
psödosarkomatöz stromal reaksiyon olarak bilinir (41). Birçok olguda stroma değişik
14
sayıda plazma hücresi ile birlikte lenfositik infiltrasyon içermektedir nadiren nötrofil ve
eozinofiller baskındır (40,41). Tümör hücrelerinin çevresinde retraksiyon artefaktları
sıklıkla bulunur ve vasküler invazyonla karışabilmektedir (40).
2.5. Ürotelyal Karsinomun Derecelenmesi
Mesane kanseri için histolojik sınıflama önemli bir prognostik faktördür (46).
Mesane tümörleri için farklı derecelendirme sistemleri kullanılmıştır. Albert C. Broders
1925’de Broders Sınıflaması ile 1’den 4’e kadar derecelendirme yapmıştır (47). 1940
yılında Ash tarafından yeni bir derecelendirme sistemi kullanılmıştır. 1960’da ise
Mostofi iyi diferansiye papiller tümörleri ve papillomu tanımlamıştır (32).
Geniş çaplı ilk kabul edilmiş papiller ürotelyal neoplazm sınıflandırması
DSÖ(Dünya sağlık örgütü)’nün 1973’de kabul ettiği sınıflamadır (46). Tümörler bu
sınıflama ile dört kategoriye ayrılır; papillom, derece 1, derece 2 ve derece 3
karsinomlardır.
Histolojik
sınıflandırma
hücresel anaplazinin derecesine
göre
yapılmıştır. Anaplazi, nükleer kalabalıklaşma, artmış hücresellik, hücresel polaritede
azalma tabandan yüzeye diferansiyasyon kusuru, hücresel boyutta düzensizlik, nükleer
şekil değişiklikleri, nükleer pleomorfizim, anormal mitotik şekil ve dev hücreler olarak
tarif edilmiş (46).
Papillom; Histopatolojik olarak, ince fibrovasküler bir sap etrafında, minimal
dallanmalar gösteren, basit ekzofitik papiller yapılardır. Epitelde atipi yoktur, şemsiye
hücreler bulunur. Mitoz genellikle yoktur, varsa bazalde lokalize olup atipik değildirler
(46). Bazı vakalarda epitelde odaksal kohezyon kaybı ve yüzeyel hücrelerde nükleer
irileşme, geniş eozinofilik sitoplazma, sitoplazmik vakuolizasyonlar ve dejeneratif
değişiklikler izlenebilir. Yüzeyel hücrelerde izlenebilen bu değişiklikler dışındaki
saptanan her türlü atipi bulgusu papillom tanısından uzaklaştırmalıdır (46).
Derece 1; ürotelyal hücrelerde, papillaları düzgün organize olmuş, minimum
nükleer atipi ve minimum hücresel anormallikler izlenir. Bunun yanı sıra nükleer
grooveler da izlenebilir. Mitotik figürler çok az ya da hiç yoktur. Derece 1 tümörlerin
benign yapıda bir ürotelyal lezyon olan ürotelyal papillomdan ayırıcı tanısı yapılmalıdır.
Derece 1 tümörler %69 oranında üreter orifisinde yerleşim göstermektedir. Bu
tümörlerin rekürrens riski yüksektir (46).
15
Derece 2; Grade 1 tümörlere benzer. Derece 2 tümörler hücresel polaritede orta
derecede azalma, orta derecede nükleer kalabalıklaşma, nükleer hiperkromazi içerir.
Derece 2 tümörlerin rekürrens riski %45-67’ dir (46).
Derece 3; Papiller ürotelyal tümörler içinde en fazla nükleer anormallikler
içerendir. Hücresel anaplazi,
nükleer kalabalıklaşma, artmış sellülarite, nükleer
pleomorfizim, artmış mitotik aktivite ve neoplastik dev hücreler ile karekterizedir.
Lamina propria invazyonlu hastalarda cerrahi tedaviyi takiben % 46-71 rekürrens
görülmektedir. Bu hastalarda agresif tedaviye gereksinim vardır (46).
DSÖ’nün 1973’ te kabul ettiği bu sınıflama diğer sınıflamalara göre en başarılı
olanıdır. Sınıflamanın basit ve prognoz tahminindeki yüksek başarısı ürologlar
tarafından kabul edilmesine ve uygulanacak tedavinin belirlenmesinde kullanılmaktadır
(46).
Papiller ürotelyal neoplazm ile ilgili ilk derecelendirme 1973’de yapılmakla
birlikte, 1998 yılında “The Bladder Consensus Conference Committee” ürologlar,
patologlar ve onkologlar tarafından efektif olarak kullanılabilecek mesane neoplazileri
için kabul edilebilir evrensel ortak bir terminoloji geliştirmek amacı ile mesanenin
noninvaziv papiller ürotelyal neoplazileri için DSÖ/ISUP (The World Health
Organization / International Society of Urologic Pathology Consensus Classification)
yeni bir sınıflama geliştirdi. 2004’de bu sınıflama kabul edilerek DSÖ’nün mavi
kitapları serisinde “Pathology and Genetics of Tumors of the Urinary System and Male
Genital Organs’da yayınlandı. Bu yeni sistem noninvaziv papiller ürotelyal
neoplazmları dört katogoriye ayırmıştır. 1) papillom, 2) Düşük malignite potansiyelli
papiller ürotelyal neoplazi, 3) Düşük dereceli karsinom, 4) Yüksek dereceli karsinom
(Tablo 1-3).
Tablo 1. DSÖ 1973 ve daha sonraki sınıflamaların karşılaştırılması (47).
DSÖ/ISUP
1998
Papillom
Papillom
Derece 1 Karsinom DMPPÜN
Derece 2 Karsinom DDPÜK
Derece 3 Karsinom YDPÜK
DSÖ 1973
DSÖ 1999
Papillom
DMPPÜN
Düşük Dereceli Karsinom (DSÖ1)
Yüksek Dereceli Karsinom (DSÖ2)
Yüksek Dereceli Karsinom (DSÖ3)
DSÖ /ISUP
2004
Papillom
DMPPÜN
DDPÜK
YDPÜK
16
Tablo 2. Mesane tumorlerinin WHO/ISUP sınıflaması (41).
Ürotelyal tümörler
İnfiltratif ürotelyal karsinom
 Skuamoz diferansiyasyonlu
 Glandüler diferansiyasyonlu
 Trofoblastik diferansiyasyonlu
 Nested
 Mikrokistik
 Mikropapiller
 Lenfoepitelyoma benzeri
 Lenfoma benzeri
 Plazmasitoid
 Sarkomatoid
 Dev hücreli
 İndiferansiye
Nöroendokrin tümörler
 Küçük hücreli karsinom
 Karsinoid
 Paraganglioma
Melanositik tümörler
 Malign melanom
 Nevüs
Mezenkimal tümörler
 Rabdomyosarkom
 Leiomyosarkom
 Anjiosarkom
 Osteosarkom
 Malign fibroz histiositom
 Leiomyom
 Hemanjiom
 Diğer
Non-invaziv urothelial neoplazmlar
Hematopoetik ve lenfoid tumorler
 Ürotelyal karsinoma in situ
 Lenfoma
 Non-invaziv
papiller
ürotelyal
 Plazmasitom
karsinoma, high grade
 Non-invaziv
papiller
ürotelyal
karsinoma, low grade
Glanduler neoplaziler
 Adenokarsinom
 Düşük malign potansiyelli nonEnterik
invaziv papiller ürotelyal neoplazm
Musinoz
 Ürotelyal papillom
Taşlı yüzük hücreli
 İnverted ürotelyal papillom
Berrak hücreli
 Villöz adenom
Skuamoz neoplaziler
 Skuamöz hücreli karsinom
 Verrüköz karsinom
 Skuamöz hücreli papillom
17
Tablo 3. WHO/ISUP’a göre ürotelyal karsinomların sınıflandırması

NORMAL ÜROTELYUM

NON-İNVAZİV ÜROTELYAL NEOPLAZİ





A-FLAT(DÜZ) ÜROTELYAL LEZYONLAR
Düz (flat) ürotelyal hiperplazi
Reaktif ürotelyal hiperplazi
Önemi kestirilemeyen ürotelyal atipi
Displazi
Carcinoma in situ (CIS)






B-PAPİLLER ÜROTELYAL LEZYONLAR
Papiller hiperplazi
Ürotelyal papillom
Ürotelyal papillom (inverted type)
Düşük malign potansiyelli papiller ürotelyal neoplazm (DMPPÜN)
Düşük dereceli papiller ürotelyal karsinom
Yüksek dereceli papiller ürotelyal karsinom
İNVAZİV ÜROTELYAL NEOPLAZİ
 Lamina propria invazyonu
 Muskularis propria invazyonu
Ürotelyal karsinoma in situ
Karsinoma in situ (CIS), ürotelyal epitel içerisindeki sitolojik olarak malign
hücrelerin oluşturduğu non-papiller lezyonlardır. CIS’ nun morfolojik tanısı, anaplazi ve
sitolojik atipinin olmasını gerektirir. Epiteli tam kat tutması gerekmez ancak genellikle
tam kat tutulumu gözlenir. Tümöral hücreler pleomorfik ve iri olup, geniş sitoplazmaya
sahiptir. Ancak bazen nukleus/sitoplazma oranı artmış küçük hücreler gözlenir.
Kromatin yoğun, kaba ve kümelenmiştir. Nukleolus genellikle büyük, belirgin ve bazen
çok sayıdadır. Mitotik figürler genellikle atipiktir ve üst tabakalarda gözlenir
(32,41,48,49).
CIS’ nun içerisinde geniş bir sitolojik atipi spekturumu mevcut olup, grade’e
göre CIS alt sınıflamaya tabi tutulmamalı. Çünkü bütün CIS’lar yüksek grade’li
lezyonlardır. Geçmişte tam kat tutulumun olması gerekliliği düşünülerek orta derecede
displazi olarak tanımlanmıştır. Fakat CIS tanısı için tam kat tutulum gerekmemektedir
(32,41,48,49).
18
Primer CIS ürotelyal neoplazmların %1-3 ünü oluşturur ve en sık mesanede
gözlenir. CIS’lu hastaların %50 sinden fazlasında, hematüri ve irritatif semptomlar
gözlenir. Endoskopik incelemede mukoza eritemli ve ödemlidir. Normal olarak da
görülebilir (32,41,48).
Primer CIS, sekonder olanlara göre daha fazla invazyon ve progresyon gösterme
eğilimindedir. Prognozu yaygın lezyonu olanlarda kötüdür (41).
Ürotelyal papillom
Papillomlar WHO/ISUP(2004) sınıflamasına göre normal ürotelyal epitelle
döşeli ekzofitik papiller lezyonlardır. Genellikle küçük çaplı, tek lezyonlar olarak
görülürler. Büyük çaplı ve multifokal de olabilirler. İnsidansı %1-4 arasındadır.
Erkek/kadın oranı 1.9/1 dir. Gençlerde görülme eğiliminde olup çocuklarda da
görülebilirler. Ortalama görülme yaşı 46’dır. Transüretral rezeksiyon tedavi edici olup,
rekürrens düşüktür (32,41). Papillomlar tekrarlayabilir fakat progresyon göstermezler
(48). Histopatolojik olarak, ince fibrovasküler bir sap etrafında, minimal dallanmalar
gösteren, basit ekzofitik papiller yapılardır (Tablo 4). Stroma ödemli ve inflamatuar
hücre kümeleri içerebilir. Epitelde atipi yoktur, şemsiye hücreler bulunur. Mitoz
genellikle yoktur, varsa bazalde lokalize olup atipik değildirler (48). Bazı vakalarda
epitelde odaksal kohezyon kaybı ve yüzeyel hücrelerde nükleer irileşme, geniş
eozinofilik sitoplazma, sitoplazmik vakuolizasyonlar ve dejeneratif değişiklikler
izlenebilir. Yüzeyel hücrelerde izlenebilen bu değişiklikler dışındaki saptanan her türlü
atipi bulgusu papillom tanısından uzaklaştırmalıdır (48).
İnverted papillom
Mesane tümörlerinin % 1 inden daha azını oluşturan bu lezyonlar, yüzeyden
kabarık, soliter, bazen saplı olabilen polipoid görünümlü, 3-8 cm çaplı kitleler
şeklindedir.
En sık 60-70 yaşlarda gözlenir. Erkek kadın oranı 4-5/1 dir. Sıklıkla mesane
trigonunda yerleşmektedirler. Histopatolojik olarak lamina propriaya invajinasyon
gösteren, ancak kas tabakasını tutmayan, hücre kordonları ve trabeküllerinden oluşur
(41,48) (Tablo 4).
19
Trabeküllerin periferi bazal hücrelerden, santrali ise matür hücrelerden oluşur.
Trabeküler ve glandüler iki ayrı tip tanımlanmıştır. Ürotelyal hücreler normal
görünümde olmakla birlikte nadiren minimal atipi gözlenebilir. Mitoz oldukça nadir ya
da yoktur.
Vakaların az bir kısmında, aynı anda ya da inverted papillomu takiben ürotelyal
karsinom gözlenebilir. Vakaların % 1 inden daha azında rekürrensler bildirilmiştir
(41,48).
Düşük malignite potansiyelli papiller ürotelyal neoplazi (DMPPÜN)
Normal ürotelyal hücre kalınlığında sıralanma artışı olan ekzofitik ürotelyal
papilloma benzeyen noninvaziv papiller bir neoplazmdır (41,48). Histolojik olarak
hücre yoğunluğunun artmış olduğu ve polaritenin korunduğu, bazal katmanlarda
palizatlanma olup buralarda mitoz izlenebildiği görülmektedir (41,47,48) (Tablo 4). Bu
lezyonların neoplazi olduğu fakat ürotelyal karsinom olmadığı belirtilmiştir (47). Klinik
olarak erkeklerde daha sık (E/K:3/1) görülmektedir. Sistoskopik olarak lezyonlar 1-2
cm çapa ulaşabilmekte ve mesane yan duvarlarında veya üreteral orifislerin yakınında
yerleşim gösterirler (50). Çalışmalar düşük malign potansiyelli papiller ürotelyal
neoplazmların benign tümörler olmadığını, rekürrens açısından önemli bir risk
taşıdıklarını göstermektedir. Bu hastalarda uzun süreli takip önerilmektedir.
Düşük dereceli papiller ürotelyal karsinom (DDPÜK)
Genel olarak düzenli bir görünüme sahip olup küçük büyütmelerle bile çok rahat
tanınabilen minimal yapısal ve sitolojik özellikler görülür (41). Histolojik olarak
dallanmalar gösteren papiller yapılar, kromatin dağılımında düzensizlik, nükleer
polarite şekil ve boyut farklılıkları görülür (Tablo 4). Hücre katmanlarında herhangi bir
yerde mitoz görülebilir ancak daha çok bazal tabakadadır (40,41).
Yüksek dereceli papiller ürotelyal karsinom (YDPÜK)
Küçük büyütmede bile kolayca görülebilen belirgin sitolojik ve yapısal
düzensizlik içeren görüntüyle karakterize tümörlerdir (47). Histolojik olarak kromatinde
kabalaşma, nukleuslarda polarite kaybı, nükleol belirginliği ve pleomorfizim görülür
(41,48) (Tablo 4). Ürotelyumun her seviyesinde tipik ve atipik mitozlar izlenir. Farklı
20
diferansiyasyon alanları içeren yüksek dereceli papiller ürotelyal karsinomda ise
derecelendirme en yüksek dereceli alana göre yapılmaktadır (41). Bu tümörler
endoskopik olarak papiller, nodüler veya solid olabilirler. Tek veya mültipl tümörlerdir.
Tablo 4. Ürotelyal papiller lezyonların histolojik özellikleri (51).
Papilom
Papiller yapı
İnce
Hücrelerin
İnce
organizasyonu
DMPPÜN
DDPÜK
YDPÜK
Birleşmiş
Dallanmış,
Birleşmiş
İnce yapışmış ve
dallanmış
Normal polarite
herhangi bir
kalınlıkta
Minimal
kalabalıklaşma,
polarite kaybı
Hücrelerde
kalabalıklaşma,
belirgin polarite kaybı
Çeşitli
büyüklüklerde,
genişlemiş nuklelus
Çeşitli büyüklüklerde
genişlemiş nukleus
Sitoloji;
Nükleus
büyüklüğü
Çoğunlukla Uniform
normal
genişlemiş
Nükleus
Normale
yakın
Genişlemeiş
yuvarlak oval
uniform
Yuvarlak oval
Yoğun, belirgin
pleomorfik
Nükleer
kromatin
İnce
İnce
İnce kromatinli
Belirgin kaba
kromatinli
Nükleolus
Yok
Yok ya da
Genellikle belirsiz
genellikle belirsiz
Çok sayıda belirgin
nukleolus
Mitoz
Yok
Nadir, bazalde
Aralarda herhangi
bir düzeyde
Genellikle herhangi
bir düzeyde mitoz
Şemsiye
hücreleri
Uniform bir
Var
şekilde var
Genellikle var
Olmayabilir
2.6. Ürotelyal Karsinomu Evrelendirilmesi
Evrelendirme
mesane
karsinomlarında
tedavi
ve
prognozun
değerlendirilmesinde önemli bir faktördür (52,46). Evrelendirme ürotelyal karsinomun
stromal invazyon yapıp yapmamasına ve invazyonun derinliğine göre yapılmaktadır
(32). pTa; Papiller gelişim paterni gösteren noninvaziv tümör, pT1;lamina propria
invazyonu yapanlar, pT2; muskülaris propria invazyonu yapanlar, pT3; perivezikal yağ
dokusu invazyonu yapanlar, pT4;Prostat, uterus, pelvik veya karın duvar invazyonu
yapanlar olarak evrelendirilmekte (1,40,41,43) (Şekil 5). American Joint Committe on
21
Cancer/Tumor Metastasis Nodes Classification (AJCC/TMN) yüzeyel tümörlerin (Ta,
T1) prognozunun derin invaziv tümörlere göre daha da iyi prognoza sahip olduklarını
bildirmektedir (52). Birçok araştırmacı kas invaziv tümörler ile noninvaziv ve lamina
propria invazyonu olan tümörler arasında yaşam süresi olarak istatistiksel olarak
anlamlı derecede farklılıklar olduğunu bulmuşlardır (1,32). Noninvaziv ürotelyal
tümörler TUR ve intravezikal kemoterapi ile tedavi edilirken kas invazyonu olan
tümörlerde ise radikal sistektomi yapılmaktadır. Bu nedenle tümörün invazyon
derinliğini doğru saptamak çok önemlidir (1,53).
Noninvaziv tümörlerde bazal membran sınırları düzenlidir, bazal membrana
paralel prolifere damar yapılarının olması karekteristiktir ve invaziv tümörlerde bu
özellik görülmez (53). Stromaya bakıldığında ise noninvaziv tümörlerde miksoid
değişiklikler, fibroblastik stromal proliferasyon, fibroblastlarda proliferasyon ve stromal
sellülaritede görülebilirken invaziv tümörlerde tümör etrafında inflamatuar bir
reaksiyon ve kollojen içeren dezmoplastik bir reaksiyon olabilir (52,53).
Ürotelyal karsinom düz kas demetlerini invaze ettiğinde muskülaris propria
invazyonu tanısı konur. TUR materyallerinde muskülaris mukoza ve muskülaris propria
invazyon ayrımı zor olabilmektedir (53).
22
Şekil 5. Mesane karsinomunda TNM Evreleme sistemi (46).
Mesane kanserinde 2010 TNM evrelemesi (54).
T- Primer Tümör
TX Primer tümör değerlendirilemiyor
T0 Primer tümör bulgusu yok
Ta Noninvaziv papiller karsinom
Tis Karsinoma in situ “flat tümör”
T1 Tümör subepitelyal bağ dokuya invaze
T2 Kas invaziv tümör
T2a Tümör yüzeyel kas tabakasına invaze (iç yarısı)
T2b Tümör derin kas tabakasına invaze (dış yarısı)
T3 Tümör perivezikal yağ dokusuna invaze
T3a Mikroskopik perivezikal yağ dokusuna invaze
T3b Makroskopik perivezikal yağ dokusuna invaze (ekstravezikal kitle)
23
T4 Prostat stroması, veziküla seminalis, uterus, vajina, pelvik duvar veya karın
duvarlarından herhangi birine invaze
T4a Tümör prostat stroması, veziküla seminalis, uterus veya vajina invazyonu
T4b Tümör pelvik duvar ve karın duvarına invaze
N- Bölgesel lenf nodları
NX Bölgesel lenf nodları değerlendirilemiyor
N0 Bölgesel lenf nodları metastazı yok
N1 Gerçek pelviste tek bir lenf nodu metastazı (hipogastrik, obturator, eksternal
iliak veya presakral)
N2 Gerçek pelviste multıbl lenf noduna metastaz (hipogastrik, obturator,
eksternal iliak veya presakral)
N3 Kammon iliak lenf nodlarına metastaz
M- Uzak metastaz
M0 Uzak metastaz yok
M1Uzak metastaz var (54).
G-Histopatolojik derecelendirme
GX Diferansiyasyonun derecesi değerlendirilemiyor
G1 İyi diferansiye
G2 Orta derecede diferansiye
G3-4 Kötü diferansiye/undiferansiye (54).
Tümörde T Evre
TNM
sınıflaması
klasifikasyonunda
karsinomlarda
dışlanmıştır.
Tümörün
uygulanır.
histolojik
Papillom
ve
mesanenin
sitolojik
bu
tanımlanması
yapılmıştır (54). Mesane kanserinin tedavisi ve prognozunda patolojik evreleme en
önemli belirleyicidir. Tanı anındaki yayılım sahası ile beraber total kanser yükü
tanımlanmalıdır ve hastalar tedavi planı için prognostik gruplara ayrılabilmelidir (55).
Mesane tümörlerinde invazyon derinliğini (pT1, pT2 tümörlerde) doğru
değerlendirmek için TUR-M yapmak gereklidir (41). Yüzeyel mesane kanseri terimi
24
muskülaris propriaya invaze olmamış tüm tümörleri kapsamaktadır (pTa, pTis, pT1).
Evre pT0 biyopside ya da TUR’da tümör tanısı almış sistektomide rezidüsü bulunmayan
tümörlere denir. Evre pTa karsinomlar noninvaziv papiller karsinom olarak
belirtilmektedir. Lamina propria invaziv olan pT1 kanserlerden ayrılmalıdır (55).
Lamina propriaya invaze tümörlerde invazyon tespiti oldukça zordur.
Muskülaris
propria invazyonu içerisinde tümör görmek her zaman yeterli değildir. Çünkü
muskülaris mukozada küçük kas liflerileri ile karışabilmektedir (32,41,46,48).
Normalde mesane tabakaları arasında yağ dokusu olabilmesi nedeniyle tümörün mesane
yağ dokusu invazyonu kesin ekstravezikal invazyon olduğunu göstermez (42).
Tümörde N Evre
Lenf nodu metastazı hasta sağkalımında bağımsız bir prognostik faktördür. Stein
ve ark.(56) yapmış olduğu çalışmada pozitif lenf nodunun toplam lenf nodu sayısına
oranının sağkalım için prediktif bir faktör olarak bulmuştur.
Tümörde M Evre
Kas invaziv tümörler akciğer karaciğer ve kemik tutulumları tespiti için çeşitli
yöntemlerle taranmalıdır. Semptomatik olgularda kemik sintigrafisi yapılmalıdır (41).
2.7. Ürotelyal Karsinomun Histolojik Varyantları
Skuamöz diferansiyasyon gösteren infiltratif ürotelyal karsinom
Bu varyant hücreler arası köprüler ve keratinizasyon ile tanısı konur (41).
Derece ve evreye bağlı olarak sıklığı artmaktadır. Ürotelyal karsinomlarının %21’inde
bu
diferansiyasyon
görülebilmektedir.
Skuamöz
diferansiyasyon
ürotelyal
karsinomlarda kötü bir prognostik faktördür (41).
Glandüler diferansiyasyon gösteren infiltratif ürotelyal karsinom
Glandüler diferansiyasyon ürotelyal karsinomlarda %6 oranda görülür.
Glandüler diferansiyasyonda tümör içinde tübüler ya da müsin sekrete eden enterik
glandlar şeklinde glandüler yapılar izlenmektedir (41,46).
25
Yuvalanmalar yapan varyant
Bu varyant 50’den az vakada bildirilmiştir. Erkeklerde daha sık görülür ve
vakaların %70’i tanıdan 4-40 ay sonra kaybedilmektedir. Lamina propridada
yuvalanmalar yapan Brunn adaları ile bu varyant karışabilir (46).
Mikrokistik varyant
Bu varyantta mikroskopik boyuttan 2 cm’ye kadar değişen makrokistik veya
mikrokistik yapılar ya da kistler, tubüler yapılar ile karekterizedir. Ürotelyal
karsinomun bu varyantının sistitis sistika, sistitis glandülaris, nefrojenik metaplazi gibi
benign proliferatif lezyonlardan ayırıcı tanısının yapılması gerekmektedir (46).
Mikropapiller varyant
Ürotelyal karsinomun mikropapiller varyantı, overin seröz papiller karsinomu ile
benzerlik göstermektedir. Litaratürlerde 60 vaka bildirilmiştir 6. ve 7. dekatta
erkeklerde daha sık görülmektedir. Morfolojik olarak tümör yüzeyinde bulunan santral
korlu ince papiller ve filiform yapılar vardır. Mikropapiller varyant yüksek derece ve
evreye sahip tümörlerdir (41).
Lenfoepitelyoma benzeri ürotelyal karsinom
Bu varyant 40 vakadan az sayıda olguda bildirilmiş olup nazofarinksin
lenfoepitelyomasına benzer. Bu tümör histolojik olarak yuvalanmalar, tabakalar ve
kordonlar yapan, büyük nükleuslu, belirgin nükleollü indiferansiye hücrelerden
oluşmaktadır (41,46).
Lenfoma benzeri ve plazmositoid varyant
Bu varyant malign lenfoma veya plazmositomaya benzer, 10’dan az vakada
bildirilmiştir (41).
Sarkomatoid varyant
Sarkomatoid
varyantı
iğsi
hücreler
içeren
yani
morfolojik
ve
immünhistokimyasal olarak epitelyal ve mezankimal diferansiyasyon gösteren bifazik
malign bir tümördür (41,46,57).
26
Berrak hücreli varyant
Glikojenden zengin sitoplazmalı berrak hücre paternine sahiptirler. Bu varyant
böbreğin ve prostatın berrak hücreli metastatik karsinomu ile karışmaktadır (46).
Trofoblastik diferansiyasyon gösteren ürotelyal karsinom
Mesanenin ürotelyal karsinomları human koryonik gonadotropin (HCG) ve
çeşitli plesantal laktojenler salgılayabilirler, bunlar immünhistokimyasal düzeyde
olabilir ve bir araya gelmiş sinsityotrofoblastik dev hücreler de içerebilmektedirler (41).
2.8. İmmünhistokimyasal Özellikler
Ürotelyumun farklı tabakalarındaki epitelyal hücreler farklı belirleyiciler
eksprese etmektedirler ve bunların içinde kan grubu antijenleri, p63, üroplakinler,
sitokeratinler vardır. Ürotelyal diferansiyasyonun son zamanlarda derideki epidermisin
diferansiyasyon paterni ile benzerlik gösterdiği düşünülmektedir. Bu organda bazal
epitel hücreleri progenitör hücreler olarak tanımlanıp erken diferansiyasyon hücreleri
olarak düşünülmekte (58). Bunların matüre hali intermedier hücreler olup en matür
formu yüzeyel hücrelerdir. Ürotelyal tabakaların tümünü homojen CK7 eksprese eder
(59).
Yüksek molekül ağırlıklı sitokeratin (HMWK (CK5, CK14, CK10) ürotelyumun
bazal ve/veya intermedier tabakalarında eksprese olmakta iken yüzeyel hücrelerinde
eksprese olmaz. CK18, CK20 sadece yüzeyel hücrelerde çok azda intermedier
hücrelerde eksprese edilirler (60,61). Matür A ve B kan grubu antijenleri bazal
intermedier hücrelerde eksprese olurken yüzeyel hücrelerde eksprese olmazlar. Lewis X
proteini yüzeyel hücrelerde pozitif boyanırken, intermedier ve bazal hücrelerde pozitif
boyanma olmaz (62). P63 ve p53 homologlarının farklı ekspresyonu tanımlanmıştır.
p63 hem bazal hem de intermedier hücrelerde pozitif boyanırken yüzeyel hücrelerde
negatiftir. Ki67 sadece bazal tabakada değil her üç tabakada da pozitif eksprese edilir
(62).
2.9. Prognostik Faktörler
1. Evre: Jewett ve ark.(63) yaptığı çalışmalara göre en önemli prognostik
faktördür. Kas dokusuna invazyon ile beraber yaşam süresindeki belirgin azalma,
27
muhtemelen tümörün buradaki yoğun vaskülarizasyonu sonucu meydana gelmektedir.
Bu özelliğin öneminden dolayı, patologların; biyopsilerde kasın alınıp alınmadığına,
alınmış ise invazyonun olup olmadığına dikkat etmeleri gerekmektedir. Beş yıllık
yaşam oranı yüzeyel tümörlede %90’ın üstünde iken derin invaziv tümörlerde bu oran
%45-55 arasındadır (63).
2. Lenf nodu tutulumu: Lenf nodu tutulumu, evrelemenin bir parçası olmakla
beraber kötü prognoz işaretidir. Bu hastalarda özellikle de çok sayıda lenf nodu
tutulmuşsa uzun süreli yaşam oranı neredeyse sıfır’a yakındır (63).
3. Mikroskopik derece: Bu evre ile ilişkilidir. Derece 1 ve 2 tümörlerinin çoğu
yüzeyel olma, derece 3 ve 4 tümörler derin invazyon eğilimi gösterirler. Fakat derece
evreden bağımsız prognostik bir öneme sahiptir. Çoğunluğu düşük dereceli olan yüzeyel
mesane neoplazmlarında yapılan 1012 olguluk bir çalısmada, invaziv karsinom riski
5,10 ve 15 yıllık dönemler için sırasıyla %7,% 1 ve %16 bulunmuştur (63).
4. Hastanın yaşı: Hayatın ilk iki dekatında ortaya çıkan bazı tümörler sıklıkla
iyi diferansiye ve noninvazivdirler ve bu yüzden mükemmel bir prognoza sahiptirler
(63).
5. Lokalizasyon: Mesane boynundaki tümörler kötü prognoza sahiptir. Mesane
tavanında yerleşen tümörler yüksek dereceli, üreter orifisleri ve yan duvarda yerleşenler
düşük dereceli olma eğilimindedir (63).
6. Tümör dışı kalan mukozal anormallikler: Esas tümör kitlesinin dışındaki
mukozada küçük bağımsız tümörler veya displastik değişiklikler yüksek nüks oranı ile
ilişkilidir (63). Karsinoma in situ, tümörün derecesi ve evresinin artışı ile ile ilişkili
olarak daha sıktır ve mikroinvazyon ile karsinoma in situ, agresif davranış olasılığını
artırmaktadır (41).
7. Vasküler invazyon: Kan damarlarında yada lenfatik damarlarda mikroskopik
invazyonun görülmesi artan nüks oranı ile ilişkilidir (29). Lenfatik ve vasküler invazyon
kötü prognoz göstergesidir. Yüzeyel tümörlerde vasküler invazyon insidansı %2,5-7’dir.
Lenfatik invazyon varsa TUR yeterli olmaz bu yüzden daha agresif tedavi yapılmalıdır
(64).
8. Tümör çevresinin tipi ve inflamatuar yanıt: Lenfositik reaksiyonla ilişkili
itici tarzda sınırları olan tümörlerde prognoz daha da iyidir (63).
28
9. Tümör büyüklüğü: Evre II tümörlerde, tümör büyüklüğü derin kas
invazyonu yapan tümörler ile karşılaştırıldığında metastaz yapma riski ve hayatta kalma
olasılığı daha iyidir. Küçük tümörler daha az rekürrens ve progresyon gösterme
eğilimindedirler. 4 cm’den büyük tümörlerde nüks riski %100’dür (63,64).
10. Tümörü infiltre eden lenfositler: Ta ve T1 tümörlerde tümörü infiltre eden
lenfositlerin yoğunluğu, tümörün grade ve progresyonu ile ilişkilidir, fakat birçok
analizde önemi gösterilememiştir (63).
11. Mikrovasküler yoğunluk: Bu özelliğin bağımsız bir prognostik faktör
olduğu iddia edilmekte. Yüzeyel tümörlerde damar yoğunluğunun derece ile ilişkili
olduğu, invaziv tümörlerde ise prognostik bir gosterge olabileceği belirtilmektedir
(10,63).
12. Kan grubu antijenlerinin durumu: ABH ve Lewis antijenlerinin normal
ürotelyumdan salgılandığı gösterilmiştir, fakat kan grubu antijenleri, özellikle yüksek
dereceli tümörlerde belirgin olarak azalır veya hiç izlenmeyebilir. Bunların tespiti
immunhistokimyasal olarak ve kan grubu testleri ile gösterilebilir. Bu durum agresif
klinik gidiş, rekürrens yüksekliği ve invaziv özelliklerle korelasyon göstermektedir. Kan
grupları sekretuar olgularda önemlidir. Lewis-x antijen neoekspresyonu %85 oranında
gözlenmektedir. Epidermal büyüme faktörü reseptörünün yüksek ekspresyonu ile ABO
kaybı ilişkilidir. ABO kaybı Ta ve T1 tümörlerde progresyon göstergesidir. Eğer kayıp
yoksa progresyon riski daha düşüktür (10,63).
13. DNA ploidisi: Derece ve evre ile ilşkilidir. Nüks ve progresyonu
belirlemede önemli olduğu belirtilmekte. Flow sitometri veya statik tekniklerle
tanımlanan bu parametre, özellikle derece 2 mesane tümörlerinde prognostik bir öneme
sahiptir. DNA ploidi ile mikroskopik derece ve klinik gidişi arasında yüksek bir ilişki
bulunmakta (10,63).
14. Hücre proliferasyonu: Hücre proliferasyon markırları tümör derecesi ile
koreledir fakat evre ile korele değildir (63).
15. Kromozomal aberasyon: Y kaybı ve polizomi 1 ve 17 gibi karyotipik
aberasyonların
farklı
söylenmektedir (63).
tiplerinin
progresyon
riskinin
artışıyla
korele
olduğu
29
16. p53 yüksek salınımı: İmmunohistokimyasal ve olası mutasyon indikatorleri
ile tespit edilen T1 ve T2a mesane kanseri progresyonu ile p53 nükleer yüksek
ekspresyonu arasında istatistiksel olarak yüksek oranda korelasyon bulunmuştur (63).
17. Rb genindeki değişiklikler: Rb proteininin ekspresyonunda azalma
gösteren tümörlerin diğerlerinden daha agresif davranışa sahip olduğuna inanılmaktadır
fakat bağımsız bir prognostik parametre olup olmadığı açık değildir (63).
18. E-cadherin kaybı: E-cadherin kaybı gösteren mesane tümörlerinin yapılan
bir çalışmada daha kötü prognoza sahip oldukları gösterilmiştir (63).
19. CD44 varyant protein kaybı: CD44’un fokal kaybı yüzeyel mesane
tümörlerinde kısa sürede meydana gelen nükslerle ilişkilidir (63).
20. p27 (Kip1) ve siklin E kaybı: Bu iki regülatörün kaybı artmış agresif
davranış ve azalmış yaşam suresi ile ilişkilidir (63).
21. Sitokeratin 20: Yapılan bir çalışmada; sitokeratin 20 immünreaktivitesi ile
anormal patern gösteren tümörlerde, diğerlerine oranla nüks olasılığı daha fazla
bulunmuş, fakat istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (63).
22.
Protoonkojenler/Onkojenler:
Yapılan
çalışmalarda
EBFR
overekspresyonu ile yüksek grade ve yüksek evre arasında pozitif bir ilişki saptanmış
olup, bu ilişki EBFR ekspresyonunun ileri mesane kanserli hastalarda bağımsız bir
prognostik faktör olduğunu desteklemektedir (65,66). HER-2 proteinin ürotelyal
kanserlerde ekspresyon seviyesi ve prognostik önemi yapılan çalışmalar arasında
farklılıklar göstermektedir. Bu proteinin prognostik öneminin olmadığını bazı
çalışmalar vurgularken, diğer çalışmalarda iyi veya kötü prognozla ilişkili olduğu öne
sürülmüştür (67). C-myc overekspresyonu sıklıkla yüksek grade’li tümörlerde
bildirilmiş olmasına rağmen, rekürrens, progresyon veya sağkalımla korelasyonu
kanıtlanamamıştır (67).
2.10. Tedavi
Mesane kanserlerinde tümörün evresi ve davranışı farklılıklar gösterdiği için
yapılan tedaviler de çok çeşitlidir. Tümörün klinik ve histopatolojik evresi genelde
paralellik gösterdiğinden tedavi planlanırken hastalığın klinik evresi göz önüne alınır
(68).
30
2.10.1. Kasa İnvaze Olmayan Hastalık
Bu durumda tedavinin amacı kansere bağlı mortaliteyi azaltmak için rekürrensi
ve progresyonu önlemektir. TUR sonrası rekürrens riskini azaltmak için intravezikal
kemoterapi uygulanmaktadır. Tekrarlayan düşük dereceli Ta tümörü ve yüksek dereceli
Ta ve T1 lezyonları olan hastalarda TUR sonrası CIS olan ve adjuvan intravezikal
kemoterapi alan hastalarda da rezeksiyon sonrası Bacillus Calmette-Guerin (BCG) ile
intravezikal kemoterapi önerilmektedir.
2.10.2. Kasa İnvaze Mesane Kanseri
2.10.2.1. Neoadjuvan Kemoterapi
Kasa invazyonu olan mesane kanserli hastalarda standart tedavi radikal
sistektomidir. Fakat bu tedavi ile hastaların yaklaşık olarak %50'sine 5 yıllık yaşam
sağlanabilmektedir. Bu nedenle neoadjuvan kemoterapi kullanımı gündeme gelmiştir.
Bu nedenle kas invazyonu olan mesane kanserli hastalarda mikrometastazları yok
etmek, tümörün evresini düşürmek, cerrahi sırasında yayılan hücrelerin ekimini
azaltmak ve yaşam süresini uzatmak amacıyla neoadjuvan sistemik kemoterapi
araştırılmaktadır. Bazı hastalar için aşırı tedavi olması ve sistektomi zamanını
geciktirmesi neoadjuvan kemoterapinin dezavantajıdır. Fakat MVAC(metotreksat,
vinblastin, doxorubucin, cisplatin) kemoterapisinin ciddi granülositopeni, bulantı,
kusma, stomatit, diyare veya konstipasyon yaptığı gösterilmiştir ve toksik etkilerine
bağlı % 3- 4 mortalite oranı bildirilmiştir (2). İçerisinde sisplatin olan neoadjuvan
kemoterapi 5 yıllık yaşam süresini % 5-7 oranında arttırmaktadır. Fakat performansı
kötü ve renal yetmezliği olan hastalarda önerilmemektedir (69).
2.10.2.2. Radikal Sistektomi
Radikal sistektomi sonrası 5 yıllık yaşam tek merkezli geniş serilerde %45-66
olarak rapor edilmiştir. Yakın zamanlı yapılan çalışmalarda radikal sistektomi sonrası
mortalite oranı %3 civarında, cerrahiden sonraki ilk 30 gün içindeki komplikasyon
oranıda %25 ile %57 arasında bildirilmiştir. Sadece cerrahi uygulanan T2 evreli
hastaların %20 30'unda, T3 evreli hastaların %40 – 60'ında ve T4 evreli hastaların %70
– 90'ında uzak metastaz veya lokal rekürrens görülmüştür ve bu hastalarda kansere bağlı
ölüm meydana gelmiştir. 5 yıllık ortalama yaşam oranları T2 hastalıkta %66, T3
31
hastalıkta %35 ve T4 hastalıkta %27 olarak belirlenmiştir. Radikal sistektomi
endikasyonunu;1) T2-T4a, N0-Nx, M0 evresi olan, 2) Yüksek riskli ve tekrarlayan
yüzeyel tümörü olan, 3) BCG tedavisine dirençli CIS olan, 4) Yüksek dereceli T1
tümörü olan ve TUR veya intravezikal tedaviyle kontrol altına alınamayan yaygın
tümörü olan hastalar oluşturur (69).
2.10.2.3. Mesane Koruyucu Tedavi
Tek başına TUR çoğu hastada küratif tedavi seçeneği olmamakla birlikte,
tümörün yüzeyel kas tabakasına sınırlı kaldığı ve tekrarlanan biyopsilerde tümörün
görülmediği durumlarda ya da hastanın radikal sistektomiye uygun olmadığı veya kabul
etmediği durumlarda bir tedavi seçeneği olabilmektedir. Sistektomiye uygun olmayan
hastalarda radyoterapi de bir seçenek olabilir ancak küratif tedaviye göre daha az
etkilidir. Seçilmiş hastalarda TUR ile birlikte MVAC gibi sisplatin içeren kemoterapi
rejimi uygulaması sistektomi yapmadan uzun yaşam süresi sağlayabilir fakat bu rutin
olarak önerilmemektedir. Ayrıca kemoterapi primer tedavi olarak mesaneye lokalize
hastalıkta yalnız başına önerilmemektedir. Medikal ya da sosyal nedenlerden dolayı
radikal sistektomi uygulanamayan hastalar için bu tedavilerin kombinasyonu bir tedavi
seçeneği olabilir (69).
2.10.2.4. Adjuvan Kemoterapi
Patolojik evre kesin belirlendikten sonra uygulanması, mikrometastazlar için
düşük riski olan hastalarda aşırı tedaviden kaçınılabilmesi, özellikle kemoterapiye
yanıtsız hastalarda cerrahi tedavinin geciktirilmiş olmaması adjuvan kemoterapinin
avantajlarındandır. Tümörün kemoterapiye in vivo yanıtının değerlendirilememesi ve
operasyon sonrası dönemde gelişebilen morbid olaylara bağlı olarak kemoterapinin
gecikmesi ya da tolere edilememesi ise dezavantajlarındandır. Hala adjuvan kemoterapi
araştırılmaktadır ve rutin kullanımı hakkında yeterli veri yoktur (69).
2.10.2.5. Metastatik Hastalık
Mesane kanserli hastaların yaklaşık %30'unda kas invazyonu vardır ve bunların
%50’sinde radikal sistektomi sonrası relaps görülmekte. Bu relapsların yaklaşık olarak
%30'u lokal olmakla birlikte uzak metastazlar daha sık görülmekte. Tanı anında
32
hastaların %10-15'inde de metastaz vardır. Metastatik hastalıkta prognoz oldukça
kötüdür ve ortalama yaşam süresi yaklaşık olarak 12 – 15 aydır. Cisplatin içerikli
kemoterapilerin metastatik hastalarda standart tedavilere göre daha etkin olduğu
görülmüştür. Böbrek fonksiyonları bozuk olan hastalarda sisplatin yerine daha az etkili
olsa da karboplatin kullanılabilir. Metastatik hastalarda Paklitaksel ve Dosetaksel'in
kullanımı da araştırılmaktadır. Sonuç olarak metastatik mesane kanseri mortal seyreden
bir hastalık olup mevcut tedaviler yetersiz kalmaktadır. Yeni çalışmalara ve yeni
ajanlara ihtiyaç vardır (2).
2.11. Moleküler ve Genetik Değişiklikler
Papiller noninvaziv tümörden solid, kas infiltratif, yüksek dereceli tümöre kadar
mesane kanseri değişen heterojen hastalıklar gurubudur (70). Bu durum sahip oldukları
moleküler genetik değişikliklerden kaynaklanmaktadır. Yüksek dereceli noninvaziv
papiller tümörlerin ve T1 tümörlerin moleküler patogenezi tam olarak net değildir (71).
Sitogenetik ve moleküler değişiklikler hetorojendir (40). Yapılan çalışmalarda birinci
derece akrabalarda 1,5-2 kat artmış risk ile ürotelyal karsinomların ailesel komponenti
olabileceği gösterilmiştir.
Ürotelyal
karsinomlu
bir
ailede t(5;20)
(p15;q11)
translokasyonu gösteren tek bir genetik değişiklik gösterilmiştir. Sporadik ürotelyal
karsinomlu hastalarda daha yüksek mutajen sensitivitesi gösterirken, herediter mesane
kanserli hastalarda sensitivitede artış olmamıştır (41,46,72).
Noninvaziv düşük dereceli papiller tümörler üzerinde çok sayıda moleküler
çalışma yapılmıştır. Bu tümörlerde en fazla genetik değişiklik kromozom 9 delesyonu,
FGFR3 nokta mutasyonları ve PIK3CA2’dır. Kromozom 9 delesyonları sitogenetik
olarak mesane kanserlerinde ilk değişikliklerden biridir (71).
Fibroblast büyüme faktörü reseptör 3’deki (FGFR3) aktive mutasyonlar mesane
tümörlerindeki en sık genetik değişiklikler olarak tanımlanmıştır. Düşük dereceli Ta
tümörlerde (%80’den fazla) daha yaygındır. T2-T4 tümörlerde yalnızca %0-34 sıklıkta
görülmekte. Mutasyonlar 7, 10 ve 15. ekzonlarda izlenmektedir. En yaygın mutasyonlar
S249C ve S375C’dir. FGFR3 aktivasyonu MAP kinaz yolağındaki sinyal iletiminden
sorumludur. Ayrıca KRAS mutasyonları da izlenir ve KRAS mutasyon sıklığı %15
civarında görülmekte. Tümörlerin evre ve derecesi ile ilişkilendirilememiştir. Ta
tümörlerin %80’den fazlası KRAS ya da FGFR3 gen mutasyonu içermektedir. FGFR3
33
ve KRAS gen mutasyon birlikteliği Ta tümörlerinde çok az izlenirken KRAS
mutasyonları Ta ve invaziv grupta eşit sıklıkta görülmekte (71).
2.12. Maspin
Maspin veya serpin B5 (meme serin proteaz inhibitörü) tümör süpresör bir gen
olup serpin ailesinin bir üyesidir (18,73,74). İntrasellüler olarak rol oynadığı düşünülen
serpin ailesinin inhibitör olmayan bir üyesidir (75). 18q21.3 –q23 kromozomunda
lokalize 42 kilodaltonluk (376 aminoasite sahip) bir serpindir (18,74,75).
Meme, prostat, pankreas, cilt, over ve korneanın stromal hücreleri ile akciğer
epitelyum hücreleri gibi çok çeşitli hücrelerde maspin ekspresyonu gösterilmiştir.
Maspin hücre tipine bağlı olarak geniş bir lokalizasyon paternine sahiptir. Ancak baskın
olarak sitoplazmik lokalizasyon gösterir. Yapılan çalışmalar maspinin pro-apoptotik,
anti-anjiogeni, anti-metastatik ve anti inflamatuar fonksiyonlara sahip olduğunu
göstermektedir (76).
Yapılan ilk çalışmalarda meme ve prostat kanser hücrelerinde maspinin hücre
invazyonunu ve metastazı inhibe ettiği gösterilmiştir (77,78). Maspinin anti-metastatik
etkilerini ortaya çıkaran mekanizmaları ortaya çıkarmak için çok sayıda çalışma
yapılmıştır. Maspin hücrenin integrin profilini değiştirerek hücre invazyonunu
düzenlemektedir. Hücresel integrin profilindeki değişiklikler fibronektine aderansı
artırırken, fibronektin/jelatin matrikste invazyonu azaltmaktadır. Maspinin hücre
integrin profilini değiştirebilme yeteneği ile birlikte, maspin re-ekspresyonu da motilite
ve invazyonda rol alan sinyal yolaklarını değişikliğe uğratır (76).
Anjiogenez tümör gelişiminde anahtar bir role sahiptir. Yüksek miktarda
anjiogenik faktör salgılayan tümörlerin artmış invaziv ve metastatik kapasiteye sahip
oldukları bilinmektedir. Yapılan çeşitli araştırmalar maspinin anjiogenez inhibitörü
olarak fonksiyon görebileceğini göstermektedir. Maspin ve sekrete edilen maspin
kültüre endotelyal hücrelerin migrasyonunu engellemektedir (12). Ayrıca yapılan
çalışmalarda maspinin in vivo olarak neovaskülarizasyonu etkili bir şekilde durdurduğu
ve tümör ilişkili mikrodamar yoğunluğunu azalttığı gösterilmiştir (12).
İn vitro çalışmalar, bir tümör süpresör olarak maspin fonksiyonunun artmış
hücre adezyonu ve apoptozis ile azalmış motilite, anjiogenez ve perisellüler proteoliz
kombinasyonundan oluştuğunu ortaya koymakta (79). Maspinin kanser progresyonu ve
34
metastazdaki klinik önemiyle ilgili en önemli veriler kanserli hastaların sağkalımı ile
ilişkili çalışmalardan elde edilmektedir. Çalışmalara bağlı ilk gözlemler azalmış maspin
ekspresyonunun kanser progresyonu yönündeyken, daha sonraki çalışmalar bu
korelasyonun daha önce bilinenden çok daha kompleks olduğunu ortaya koymaktadır.
Buna katkıda bulunan faktörler olarak genetik zemin, kanserin tipi, kaynak aldığı doku,
bu dokunun normalde maspin eksprese edip etmemesi, maspinin subsellüler dağılımı ve
kanser tedavisinde sitotoksik ilaçların kullanımı sayılabilmektedir (79).
3. GEREÇ VE YÖNTEM
Çalışmamız Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Etik Kurulunun
11.08.2014 tarihli, 2014/264 karar no’lu izni doğrultusunda gerçekleştirilmiştir.
3.1. Olgular
Çalışmaya alınan olgular 2005-2011 yılları arasında Gaziantep Üniversitesi Tıp
Fakültesi Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı’nda mesanenin ürotelyal karsinom tanısı almış
vakalardan retrospektif olarak patoloji arşiv materyalinden taranarak seçilmiştir. Buna
göre çalışmamıza transüretral rezeksiyon (TUR) materyalinden oluşan 67 mesane
tümörü alındı. Olguların yaşı, takip süreleri, tümör boyutu ve soliter ya da mültipl oluşu,
rekürrens ve progresyon varlığı durumunda ilk tanıdan ne kadar zaman sonra geliştiği
ve tümör nedenli ölüm gibi bilgiler Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji
Anabilim Dalı’ndan elde edildi. Tüm vakalar %10’luk tamponlu formaldehitle fikse
edilmiş parafin materyali idi.
Olgulara ait hematoksilen eozin (H&E) kesitler mikroskopik olarak tekrar
değerlendirildi ve DSÖ 2004 sınıflamasına göre tekrar sınıflandırıldı (1). Olgulara TNM
sistemine göre patolojik tümör evrelemesi yapıldı (1).
Her olgu için tümöre ait
özellikleri içeren parafin bloktan 3-4 mikron kalınlığında yeni kesitler alındı. Bu
kesitlere maspin ile immünohistokimyasal boyama yapıldı.
3.2. İmmünohistokimyasal Boyama Yöntemi
Her olgu için alınan 3-4 mikron kalınlığındaki kesitlere maspin (Novocastra,
clone EAW24)
monoklonal antikorları ile streptavidin-biotin peroksidaz yöntemi
kullanılarak immünohistokimyasal boyama uygulandı.
Hazırlanan kesitler 3 kez 5’er dakika ksilenden geçirilerek deparafinize edildi.
Daha sonra 1 kez 1 dakika absolü alkol ve 2 kez 1’er dakika %96’lık alkolden
geçirilerek hidrate edildi.
Deparafinize kesitler 10 dakika %3’lük hidrojen peroksidaz (H2O2) ile inkübe
edilip, 30 saniye distile su ile yıkandı. Daha sonra 2 dakika phosphate buffer saline
36
(PBS) (pH:7.4) uygulanıp, 5 dakika blok solüsyonunda bekletildi. Sırasıyla 60 dakika
primer antikor (maspin), 2 dakika phosphate buffer saline (PBS) (pH:7.4), 30 dakika
link, 2 dakika phosphate buffer saline (PBS) (pH:7.4), 30 dakika streptavidin, 2 dakika
phosphate buffer saline (PBS) (pH:7.4), 1-10 dakika chromogen (AEC) uygulandı ve 30
saniye distile su ile yıkandı. Hematoksilen ile 30 saniye zemin boyaması yapıldı. 30
saniye distile su ile yıkandı. Havada kurutulup, Aqueous Mounting Medium ile
kapatıldı.
Maspin boyamalarında sitoplazmik, nükleer ve hem nükleer hem sitoplazmik
boyanma paternleri pozitif olarak değerlendirildi. Pozitif boyanan tümör hücrelerin
oranı dikkate alınarak aşağıdaki şekilde gruplandırıldı. Buna göre negatif (0), boyanma
olmayan; +1, < %0-4 hücrede pozitiflik; +2, %5-49 hücrede boyanma; +3, >%50
hücrede boyanma olarak skorlandı (17,18,74,80). Değerlendirilmeler tamamen tümör
hücrelerinde yapıldı.
3.3. İstatistiksel Analiz
İstatistiksel analizler için SPSS for Windows version 22.0 paket programı
kullanıldı. Kategorik değişkenler arasındaki ilişkiler ki-kare testi ile sıralı değişkenler
arasındaki ilişkiler ise spearman rank korelasyon katsayısı ile test edilmiştir. Tanıtıcı
istatistik olarak sayısal değişkenler için ortalama±std.sapma, sözel değişkenler için ise
sayı ve % değerleri verilmiştir. P<0.05 istatistiksel olarak anlamlı kabul edilmiştir.
4. BULGULAR
4.1. Klinik ve Histopatolojik Bulgular
Araştırmaya dahil edilen 67 olgudan 60’ı(%89.5) erkek, 7’si(%10.5) kadın olup,
yaşları 68±13.9 (ortalama 68) arasında değişmekteydi. Materyal tipi olarak ürotelyal
tümör olgularının hepsi TUR olgularına ait idi. Olguların takip süresi 54±28.4 ay
(ortalama 54) idi.
Olgular DSÖ /ISUP 2004 Klasifikasyon Sistemine’e göre 3’ü (%4.5) DMPPÜN,
25’i (%37.2) DDÜK,39’u (%58.3) YDÜK özellik göstermekteydi. Olguların 26’sında
(%38.8) rekürrens gelişmiştir. Seçilen olguların hiçbirinde progresyon saptanmadı.
Tümör nedenli ölüm olguların 6’sında (%8.9) görülmüş olup, olguların 3’ünde(%4.5)
ise tümör dışı nedenlerle ölüm görülmüştür. Seçilen olguların 52’si (%77,6) noninvaziv
özellikte olup, 15’i (%22,4) invaziv karsinom idi. Patolojik tümör evreleme sistemine
göre 35’i (%52.2) pTa, 17’si (%25.4) pT1, 12’si (%17.9) pT2, 1’i (%1.5) pT3, 2’si (%3)
pT4 olgularından oluşmakta idi (Tablo 5).
38
Tablo 5. Hastaların demografik özellikleri.
Ürotelyal karsinom
Yaş
(ortalama±S.Sapma)
Cinsiyet
Erkek
Kadın
Materyal tipi
Radikal sistektomi
TUR
DSÖ /ISUP 2004 Dereceleme
DMPPÜN
DDÜK
YDÜK
İnvazyon
Noninvaziv
İnvaziv
pT Evre
pTa
pT1
pT2
pT3
pT4
n=67 (%)
68±13.9
60(89.5)
7(10.5)
0(0)
67(100)
3(4.5)
25(37.2)
39(58.3)
52(77,6)
15(22,4)
35(52.2)
17(25.4)
12(17.9)
1(1.5)
2(3)
Olguların klinikopatolojik özellikleri Tablo 6’de gösterilmiştir.
Tablo 6. Olguların klinikopatolojik özellikleri
No
Cinsiyet
Yaş
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
E
E
E
E
E
E
E
K
E
E
E
E
K
E
E
E
E
67
67
57
59
60
64
65
55
57
62
67
74
28
75
77
86
89
Takip
Süresi(ay)
45
48
34
50
44
30
88
51
183
36
56
27
32
15
55
48
50
Grade(DSÖ/
ISUP 2004)
2
3
3
2
3
2
2
2
2
2
3
2
2
2
2
2
3
Rekürrens
Progresyon
Ölüm
+
+
+
+
+
+
-
-
+(TDN)
-
39
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
E
E
E
E
E
E
E
E
E
E
E
E
E
E
E
E
K
E
E
E
E
E
K
E
E
E
K
E
E
E
E
E
K
E
E
E
E
E
E
E
E
K
E
E
E
E
E
E
E
E
52
88
56
79
54
74
82
78
81
43
39
43
86
87
76
47
88
79
70
67
68
43
74
60
59
53
62
53
80
78
68
84
77
57
73
50
82
76
66
77
62
77
86
86
88
80
72
76
57
61
21
30
53
29
70
10
12
48
39
18
66
64
70
56
108
68
120
75
64
46
47
56
57
52
77
60
108
46
57
60
48
57
45
53
50
62
50
44
36
44
32
42
46
34
72
48
42
146
36
49
2
2
3
2
1
2
2
2
1
2
2
2
2
2
3
1
2
2
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
-
E:Erkek, K:Kadın, TN:Tümör neden, TDN:Tümör dışı neden , +:Var , (-):Yok
+(TN)
+(TN)
+(TDN)
+(TDN)
+(TN)
+(TN)
+(TN)
+(TN)
-
40
Histolojik derece ile cinsiyet arasında anlamlı bir ilişki saptanmadı (ki-kare, p
=0,676). Cinsiyet ile tümör invazyonu karşılaştırıldığında, erkek hastaların 47’si
(%78.3) noninvaziv 13’ü (%21.7) invaziv özellikteydi, kadın hastaların 5’i (%71.4)
noninvaziv ve 2’si (%28.6) invaziv tümördü. Cinsiyet ile invazivyon arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmadı (ki-kare, p=0.686). Tablo 7’de pT
evrelemenin cinsiyete göre dağılımı görülmektedir. Cinsiyet ile pT evreleme arasında
istatistiksel anlamlı bir ilişki saptanmamıştır (ki-kare, p =0,868).
Tablo 7. Ürotelyal karsinomlarda cinsiyet ile histopatolojik parametrelerin ilişkisi
Kadın
n= 7 (%)
Histolojik derece
DMPPÜN
DDÜK
YDÜK
İnvazyon
Noninvaziv
İnvaziv
pT
pTa
pT1
pT2
pT3
pT4
Erkek
n=60 (%)
P
0(0)
3(42.8)
4(57.2)
3(5)
22(36.7)
35(58.3)
p=0,676
5(71.4)
2(28.6)
47(78.3)
13(21.7)
p=0.686
3(42.8)
2(28.6)
2(28.6)
0(0)
0(0)
32(53.3)
15(25)
10(16.7)
1(1.7)
2(3.3)
p=0,868
Ürotelyal karsinomlarda DSÖ /ISUP 2004 histolojik derecelendirme ile invaziv
ve noninvaziv tümörler karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki
saptanmıştır (ki-kare, p=0,001). DMPPÜN’lı olguların ve DDÜK’lı olguların tamamı
(%100) noninvaziv özellikte iken YDÜK’lı olguların 24’ü (%61.5) noninvaziv ve 15’i
(%38.5) invaziv tümörlü olgulardan oluşmakta idi (Tablo 8).
41
Tablo 8. DSÖ 2004 dereceleme sistemi ile invazyon arasındaki ilişki.
Histolojik Derece
n
Noninvaziv Tümörler
İnvaziv Tümörler
n (%)
n (%)
DMPPÜN
3
3(100)
0(0)
DDÜK
25
25(100)
0(0)
YDÜK
39
24(61.5)
p
p=0,001
15(38.5)
Histolojik dereceleme ile pT patolojik evreleme sistemi karşılaştırıldığında 3
(%100) DMPPÜN ve 25 (%100) DDÜK pTa tümörlerdir (Tablo 6). YDÜK’larda ise
7(%17.9) pTa, 16 (%41) pT1, 13 (%33.3) pT2, 1 (%2.5) pT3, 2 (%5.3) pT4 tümör
vardır. Histolojik derecelendirme sistemi ile pT evreleme sistemi arasında istatistiksel
olarak anlamlı ilişki bulunmuştur (ki-kare, p=0,001). Spearman korelasyon testinde
histolojik derece ile pT evreleme arasında anlamlı bir pozitif korelasyon saptanmıştır
(p=0,001, r=0,667) (Tablo 9).
Tablo 9. Histolojik dereceleme sistemi ile pT evreleme arasındaki ilişki.
Histolojik
Derece
DMPPÜN
DDÜK
YDÜK
n
3
25
39
pTa
n (%)
3
25
7
pT1
n (%)
0
0
16
pT2
n (%)
0
0
13
pT3
n (%)
0
0
1
pT4
n(%)
0
0
2
p
P=0,001
4.2. İmmünhistokimyasal Bulgular
Maspin Ekspresyonu
Maspin ekspresyonu hücrelerin çoğunluğunda sitoplazmik immünekspresyon
olarak saptandı. Maspin ekspresyonu tümör olgularının 10’unda (%14.9) maspin negatif
iken, 57’sinde (%85.1) immünpozitiflik tespit edildi (Resim 1,2). Maspin ekspresyonu
tümör hücrelerininde %1-90 arasında boyanmada dağılım gösterdi ve boyanma skoruna
göre olgular; 9 olgu (%13.4) +1, 24 olgu (%35.8) +2, 24 olgu (%35.8) +3 olarak
dağılım gösterdi (Tablo 10).
42
Tablo 10. Çalışılan tüm olgularda derece ve evrenin maspin ile ilişkisi
No Cinsiyet
Yaş
pT
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
67
67
57
59
60
64
65
55
57
62
67
74
28
75
77
86
89
52
88
56
79
54
74
82
78
81
43
39
43
86
87
76
47
88
79
70
67
68
43
74
60
59
53
Ta
Ta
Ta
Ta
Ta
Ta
Ta
Ta
Ta
Ta
Ta
Ta
Ta
Ta
Ta
Ta
Ta
Ta
Ta
Ta
Ta
Ta
Ta
Ta
Ta
Ta
Ta
Ta
Ta
Ta
Ta
Ta
Ta
Ta
Ta
T2
T2
T2
T1
T1
T4
T1
T2
E
E
E
E
E
E
E
K
E
E
E
E
K
E
E
E
E
E
E
E
E
E
E
E
E
E
E
E
E
E
E
E
E
K
E
E
E
E
E
K
E
E
E
Grade(DSÖ/
ISUP 2004)
2
3
3
2
3
2
2
2
2
2
3
2
2
2
2
2
3
2
2
3
2
1
2
2
2
1
2
2
2
2
2
3
1
2
2
3
3
3
3
3
3
3
3
Maspin(-)
Maspin
+1
Maspin
+2
Maspin
+3
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
K
E
E
E
E
E
K
E
E
E
E
E
E
E
E
K
E
E
E
E
E
E
E
E
62
53
80
78
68
84
77
57
73
50
82
76
66
77
62
77
86
86
88
80
72
76
57
61
T1
T1
T1
T1
T1
T1
T2
T2
T1
T2
T1
T2
T3
T1
T1
T2
T1
T2
T1
T2
T2
T1
T4
T1
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
Ürotelyal karsinomlarda maspin ekspresyonu ile histopatolojik parametreler
arasındaki ilişki değerlendirildi (Tablo 11). Maspin ekspresyonu cinsiyete göre
incelendiğinde erkeklerin 8’inde (%13.3) ve kadınların 2’sinde (%28.6) maspin negatif
iken, erkeklerin 52’sinde (%86.7), kadınların 5’inde (%71.4) maspin pozitif
bulunmuştur. Cinsiyet ile maspin ekspresyonu arasında istatistiksel olarak anlamlı bir
ilişki saptanmadı (ki-kare, p=0.324). Ayrıca maspin ekspresyon skoruna bakıldığında
cinsiyet ile maspin skoru arasında da istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmadı (kikare, p=0.536) (Tablo 12).
44
Tablo
11.
Ürotelyal
karsinomlarda
maspin
ekspresyonu
ile
histopatolojik
parametrelerin ilişkisi.
Cinsiyet
Erkek
Kadın
DSÖ /ISUP 2004
DMPPÜN
DDÜK
YDÜK
İnvazyon
Noninvaziv
İnvaziv
pT Evre
pTa
pT1
pT2
pT3
pT4
N
Maspin (-)
n (%)
Maspin (+)
n (%)
P
60
7
8(13.3)
2(28.6)
52(86.7)
5(71.4)
p=0.324
3
25
39
0(0)
4(16)
6(15.4)
3(100)
21(84)
33(84.6)
p =0,607
52
15
8(15.4)
2(13.3)
44(84.6)
13(86.7)
p =0.843
35
17
12
1
2
4(11.4)
5(29.4)
1(8.3)
0(0)
0(0)
31(88.6)
12(70.6)
11(91.7)
1(100)
2(100)
p =0,391
Tablo 12. Ürotelyal karsinomlarda cinsiyet ile maspin ekspresyon skorunun ilişkisi.
Cinsiyet
N
Erkek
Kadın
60
7
Maspin (-)
n (%)
8(13.3)
2(28.6)
Histolojik
Maspin 1+
n (%)
8(13.3)
1(14.3)
derecelendirme
ile
Maspin 2+
n (%)
21(35)
3(42.8)
maspin
Maspin 3+
n (%)
23(38.4)
1(14.3)
ekspresyonu
P
p=0.536
karşılaştırıldığında;
DDÜK’nın 4’ünde (%16), YDÜK’nın 6’sında (%15.4) maspin ekspresyonu yoktu
(Resim 6), DMPPÜN’nin 3’ünde (%100), DDÜK’nın 21’inde (%84) ve YDÜK’nın
33’ünde (%84.6) maspin ekspresyonu vardı. DSÖ /ISUP 2004 histolojik dereceleme ile
maspin ekspresyonu arasında anlamlı bir ilişki saptanmadı (ki-kare, p =0,607) (Tablo
11).
Maspin ekspresyon skoruna göre DMPPÜN’larda 1 (%33.3) olgu +2, 2 (%66.7)
olgu +3; DDÜK’ların 8’inde (%32) +2, 13’ünde (%52) +3 skor izlendi (Resim 4-5).
YDÜK’larda ise 9 (%23.1) olgu +1, 15 (%38.4) olgu +2, 9 (%23.1) olgu +3 skor
saptandı (Resim 7-8-9). Maspin boyanma skoru ile DSÖ /ISUP 2004 histolojik derece
arasından negatif yönde zayıf bir anlamlı korelasyon saptandı (r=-0.316, p=0.009)
(Spearman korelasyon katsayısı) (Tablo 13).
45
Tablo 13. Ürotelyal karsinomlarda histolojik derece ile maspin ekspresyon skorunun
ilişkisi.
Histolojik
Derece
n
Maspin (-) Maspin 1+ Maspin 2+ Maspin 3+
n (%)
n (%)
n (%)
n (%)
DMPPÜN 3 0(0)
25 4(16)
DDÜK
39 6(15.4)
YDÜK
0(0)
0(0)
9(23.1)
1(33.3)
8(32)
15(38.4)
2(66.7)
13(52)
9(23.1)
P
p =0,009
Maspin ekspresyonu ile invaziv ve noninvaziv tümörlü olgular arasında
karşılaştırma yapıldığında; noninvaziv tümörlerin 8’inde (%15.4) maspin negatif,
44’ünde (%84.6) pozitif saptandı. İnvaziv tümörlerin 2’sinde (%13.3) maspin negatif
olup 13’ünde (%86.7) pozitif bulundu. İnvaziv ve noninvaziv tümörler arasında maspin
ekspresyonu açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı (ki-kare,
p=0.843) (Tablo 11). Ayrıca maspin pozitifliği skoruna göre noninvaziv tümörlü 7
(%13.4) olgu +1 (Resim 3), 15 (%28.9) olgu +2, 22 (%42.4) olgu +3 skoru gösterdi.
İnvaziv tümörlü 2 (%13.3) olgu +1, 8 (%53.4) olgu +2 ve 3 (%20) olguda +3 skor
izlendi. Maspin boyanma skoru ile invazyon arasında anlamlı ilişki saptanmadı (ki-kare,
p =0,162) (Tablo 14).
Tablo 14. Ürotelyal karsinomlarda invazyon ile maspin ekspresyon skorunun ilişkisi.
Maspin (-) Maspin 1+ Maspin 2+ Maspin 3+
P
n (%)
n (%)
n (%)
n (%)
7(13.4)
15(28.9)
22(42.4)
p =0,162
Noninvaziv 52 8(15.3)
15 2(13.3)
2(13.3)
8(53.4)
3(20)
İnvaziv
İnvazyon
N
Patolojik evreleme ile maspin ekspresyonu arasındaki ilişki incelendiğinde; pTa
tümörlerin 4’ü (%11.4), pT1 tümörlerin 5’i (%29.4), pT2 tümörlerin 1’i (%8.3) maspin
negatifliği gösterdi. pT evreye göre sırasıyla 35 (%88.6), 17(%70.6), 12 (%83.3), 1
(%100) ve 2 olgu (%100) ise maspin pozitifliği gösterdiler. Maspin ekspresyonu ile pT
evreleme sistemi arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmamıştır (ki-kare, p
=0,391) (Tablo 11).
Maspin pozitifliği skoruna göre pTa olgularında 1 (%2.8) olgu +1, 12 (%34.3)
olgu +2, 18 (%51.5) olgu +3 skoru gösterdi. pT1 olgularının 6’sında (%35.3) +1, 3’ünde
(%17.6) +2, 3’ünde (%17.6) +3 skoru saptandı. pT2 olgularında 1’inde (%8.3) +1,
46
8’inde (%66.7) +2 ve 2’sinde (%16.7) +3 skoru saptandı. pT3 olguların 1’inde (%100)
+1 skoru saptandı. pT4 olgularında 1 (%50) olgu +2, 1 (%50) olgu +3 skoru gösterdi.
Maspin boyanma skoru ile pT evre arasında negatif yönde zayıf bir anlamlı korelasyon
saptandı (r=-0.283, p=0.020) (Spearman korelasyon katsayısı) (Tablo 15).
Tablo 15. Ürotelyal karsinomlarda pT evreleme ile maspin ekspresyon skorunun
ilişkisi.
Patolojik
Evre
pTa
pT1
pT2
pT3
pT4
Maspin (-)
n (%)
35 4(11.4)
17 5(29.4)
12 1(8.3)
1 0(0)
2 0(0)
N
Maspin 1+ Maspin 2+ Maspin 3+
P
n (%)
n (%)
n (%)
1(2.8)
12(34.3)
18(51.5)
6(35.3)
3(17.6)
3(17.6)
p=0.020
1(8.3)
8(66.7)
2(16.7)
1(100)
0(0)
0(0)
0(0)
1(50)
1(50)
Rekürrens ile maspin ekspresyonu arasındaki ilişki incelendiğinde; pTa
tümörlerin 8’i (%22.9), pT1 tümörlerin 11’i (%64.7), pT2 tümörlerin 4’ü (%33.3), pT3
tümörlerin 1’i (%100) ve pT4 tümörlerin 2’si (%100) rekürrens gösterdi. Maspin
ekspresyonu ile rekürrens arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmadı (ki-kare,
p =0,933) (Tablo 16).
Tablo 16. Ürotelyal karsinomlarda pT evreleme ile rekürrens ilişkisi
Patolojik
Evre
pTa
pT1
pT2
pT3
pT4
N
35
17
12
1
2
Rekürrens(-)
27(%77.1)
6 (%35.3)
8 (%66.7)
0 (%0)
0 (%0)
Rekürrens(+)
8 (%22.9)
11(%64.7)
4 (%33.3)
1 (%100)
2 (%100)
P
P=0.933
Tümör nedeniyle ölüm ile maspin ekspresyonu arasındaki ilişki incelendiğinde;
pTa tümörlerin 2’si (%6), pT1 tümörlerin 1’i (%6), pT2 tümörlerin 2’si (%16.7) ve pT4
tümörlerin 1’i (%50) tümör nedeniyle ölmüştür. Maspin ekspresyonu ile tümör
nedeniyle ölüm arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmadı (ki-kare, p =0,208)
(Tablo 17).
47
Tablo 17. Ürotelyal karsinomlarda pT evreleme ile tümör nedeniyle ölüm arasındaki
ilişki.
Patolojik Evre
pTa
pT1
pT2
pT3
pT4
N
35
17
12
1
2
Tümör nedeniyle ölüm (+)
2 (%6)
1 (%6)
2 (%16.7)
0 (%0)
1 (%50)
P
P=0.208
Resim 1. Düşük dereceli invaziv ürotelyal karsinomda maspin ile yaygın sitoplazmik ve
yer yer nükleer pozitifliği (DAB X 400).
48
Resim 2. Düşük dereceli noninvaziv ürotelyal karsinomda maspin ile yaygın
sitoplazmik ve arada nükleer pozitifliği (DAB X 400).
Resim 3. Düşük dereceli noninvaziv ürotelyal karsinomda maspin ile +1 pozitif
boyanma.
49
Resim 4. Düşük dereceli noninvaziv ürotelyal karsinomda maspin ile +2 pozitif
boyanma.
Resim 5. Düşük dereceli noninvaziv ürotelyal karsinomda maspin ile +3 pozitif
boyanma.
50
Resim 6. Yüksek dereceli noninvaziv ürotelyal karsinomda maspin ile negatif boyanma.
Resim 7. Yüksek dereceli noninvaziv ürotelyal karsinomda maspin ile +1 pozitif
boyanma.
51
Resim 8. Yüksek dereceli noninvaziv ürotelyal karsinomda maspin ile +2 pozitif
boyanma.
Resim 9. Yüksek dereceli noninvaziv ürotelyal karsinomda maspin ile +3 pozitif
boyanma.
5. TARTIŞMA
Mesane kanseri papiller noninvaziv tümörden solid, kas infiltratif, yüksek
dereceli tümöre kadar değişkenlik gösterebilen heterojen bir hastalık gurubudur (70).
Mesane tümörünün biyolojik davranışının nasıl olacağı bugün için bilinmemektedir.
Prognozu önceden tahmin edebilmek için prognostik belirteçlerle ilgili çalışmalar
yapılmaktadır. Çalışması yapılan bu prognostik faktörler büyük oranda daha önce
tanımlanan ve prognozu belirlemede kısıtlı yarar sağlayan klasik prognostik faktörlerle
karşılaştırılmaktadır. Yapılan bu çalışmaların ortak noktası mesane tümörlerinin
biyolojik davranışını anlayabilmek, tahmin edebilmek ve buna göre en az morbidite ve
mortalite ile uygun tedaviyi hastaya sunabilmektir.
Mesane kanserinde olguların çoğunluğu 50 yaş üzerinde ve ortalama olarak 70’li
yaşlarda görülmesine rağmen her yaşta görülebilmektedir. Mesane tümörleri genelde
erkeklerde 3-4 kat daha sık görülmektedir. Bunun nedeni erkeklerin mesleki olarak
mesane karsinomuna neden olan endüstriyel maddelere daha fazla maruz kalmasına ve
sigara içiminin erkeklerde daha fazla olmasına bağlanmaktadır (3).
Mesane kanseri genel olarak yüzeyel ve invaziv ürotelyal karsinom olarak iki
gruba ayrılmakta olup seyri ve tedavi seçenekleri farklıdır. Yüzeyel tümörler
endoskopik tedaviyi takiben iyi prognoz gösterirken, invaziv tümörler ise radikal
sistektomi, kemoterapi, radyoterapi tedavilerine rağmen kötü prognoz ve yüksek ölüm
hızına sahiptirler. Bu nedenle kas invazyonu yapma olasılığı yüksek tümörlerin önceden
saptanması son derece önemlidir (28,81).
Yaptığımız çalışmada 67 vakanın 60’ı erkek, 7’si kadın hastadan oluşmakta idi.
Önceki yapılan çalışmalarla uyumlu olarak çalışmamızda erkek baskınlığı vardı (18,8284). Ayrıca yaptığımız çalışmada diğer çalışmalardaki gibi cinsiyet ile histolojik derece,
patolojik evre arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmadı.
Patolojik evre mesane kanserinin prognoz ve tedavisinde en önemli belirleyicidir
(85). Mesane kanserinde ilk değerlendirmeden sonra üç ana sorun vardır. Bunlar
rekürrens, yüksek evreye progresyon ve metastazlardır (70). Klinik olarak tümörlerin
%75-85’i yüzeyel mesane tümörleri, %15-25’i invaziv veya metastatik lezyon olarak
53
tanı alır (47). Yüzeyel mesane tümörlerinden özellikle pT1 tümörler; tanı ve tedavisi
oldukça sıkıntılı bir grubu oluştururlar. pT1 tümörler genelde yüksek dereceli
tümörlerdir. Sadece transüretral rezeksiyon yapılan ve intravezikal tedavi verilmeyen
yüksek dereceli pT1 lezyonların % 80’inde nüks ve % 50’sinde progresyon
saptanmaktadır (52). Yapılan bir çalışmada 7 deneyimli patolog üç ayrı değerlendirme
yaptıktan
sonra
lamina
propria
invaziv
tümörün
%61’inde
fikir
birliğine
varabilmişlerdir (86). Tosoni ve ark.(87) yaptığı bir çalışmada başlangıçta pT1 tanısı
almış tümörlerin %35’i pTa’ya düşürülmüş, %3’ü pT2’den pT4’lere çıkartılmıştır.
Günümüzde özellikle pTa ve pT1 tümör gruplarında tedavi kararının
verilebilmesinde belirleyici olan prognostik parametrenin tümörün evresi olduğu kabul
edilmektedir (26,88-93). Evreleme hataları hastanın tedavi protokolünü değiştirir ve
hastaya uygun tedavinin seçilmesinde hatalara neden olabilmekte.
Mesane ürotelyal tümörlerinin birçoğu (%70-80) noninvazivdir (pTa), %20-30’u
tanı anında lamina propriayı invaze etmiştir (pT1). Evre pTa tümörlerde yüksek
rekürrens (%50-70) ve düşük progresyon oranı saptanırken, evre pT1 tümörlerde yüksek
progresyon oranı (%30-50) vardır (12). Bizim yaptığımız çalışmada olguların 52’si
(%77.6) noninvaziv özellikte, 15’i (%22.4) invaziv karsinom idi. Patolojik tümör
evrelemesine göre 35(%52.2)’i pTa, 17(%25.4)’si pT1, 12(%17.9)’si pT2, 1(%1.5)’i
pT3, 2(%3)’si pT4 olarak sınıflanmıştır.
Histolojik derecelendirme, tümörün biyolojik potansiyelini tahmin etmek için
büyüme paterni ve/veya sitolojik özelliklerine göre patolog tarafından yapılır (52).
Tümör derecesinin tüm tümör grupları için önemli bir prognostik parametre olduğunu
bildiren çok sayıda çalışma vardır (94-100). Doğru derecelendirme hasta takibinde çok
önemlidir (28). En çok kullanılan ve bilinen DSÖ/ISUP 2004 sınıflamasıdır. Yaptığımız
çalışmada ürotelyal tümör olgularımız DSÖ/ISUP 2004 histolojik derecelendirme
sistemine göre 3 (%4.5) olgu DMPPÜN, 25 (%37.3) olgu DDÜK, 39 (%58.2) olgu
YDÜK şeklinde dağılım gösterirken, histolojik derece ile invazyon ve pT evreleme
arasında anlamlı bir ilişki saptanmıştır. pT tümör evresi histolojik derece arttıkça
invazyon olasılığı ile invazyon derinliği anlamlı olarak artış göstermekteydi. DMPPÜN
ile DDÜK’ların tamamı ve YDÜK’ların %17.9’u pTa tümörlerdir. Derece arttıkça
ürotelyal tümörlerde pT tümör evresi de artış göstermektedir. Sabo ve ark.(101)
çalışmasında, 51 adet papiller ürotelyal karsinom olgusu, histolojik olarak, WHO/ISUP
54
sınıflaması kullanılarak düşük ve yüksek derece; evrelendirme ise noninvaziv (Ta) ve
invaziv (T1-T2) olarak iki gruba ayrıp incelendi. Çalışma sonucunda; tümör derecesi ile
evresi arasında belirgin pozitif ilişki olduğunu ve yüksek dereceli tümörlerin, lamina
propria veya kas invazyonu açısından daha fazla risk içerdiğini rapor etti. Bu bulgular
histolojik dereceleme ile pT evrelemenin önemini vurgulamaktadır.
Mesane kanserini kontrol altına almak için prognostik belirleyicilerin
geliştirilmesi gerekmektedir (80). Maspin tümör baskılayıcı işlevi ile serin proteaz
inhibitör ailesinin bir üyesidir (17). Maspin apopitoz, anjiogenez, hücre migrasyonu ve
invazyonu gibi metastaz ve tümör büyümesini içeren bir kısım antitümör etkilerde rol
aldığı düşünülmektedir (18,75).Yapılan çalışmalarda maspinin invivo ve invitro olarak
anjiogenezin inhibitörü olduğu tanımlanmıştır (80). Literatürde mesane tümörlerinde
maspin ekspresyonunun incelendiği az sayıda çalışma bulunmaktadır (17,74,80,102).
Yapılan bu çalışmalarda maspinin prognostik önemi konusunda farklı sonuçlar elde
edilmiştir. Normal ürotelyal epitelde, Beecken ve ark.(102) maspin ile bazal ve
intermedier
hücrelerde
orta-kuvvetli
derecede
boyanma
gözlemişler,
şemsiye
hücrelerinde boyanma izlememişler. Fakat buna karşılık, Blandamura ve ark.(74)
normal ürotelyumun maspinle immünreaktivite göstermediğini veya bazal ve suprabazal
tabakalarda zayıf sitoplazmik boyanma gösterdiğini bildirmişlerdir.
Friedrich ve ark.(80) normal ürotelyumda maspinle negatif veya zayıf boyanma,
Sugimoto ve ark.(17) ise negatif boyanma saptamışlardır. Zhang ve ark.(12) doğrudan
kültür
edilmiş
göstermişlerdir.
endotel
Buna
hücrelerine
ek
olarak
etki
sıçan
ederek
kornea
mitogenezi
modelinde
sınırlandırdığını
in
vivo
olarak
neovaskülarizasyonu engellediğini ortaya koymuşlardır (12).Friedrich ve ark.(80)
çalışmalarında pTa ve pT1 ürotelyal karsinomu içeren 110 TUR materyalinde maspin
ekspresyonu incelenmiş, 27 olgu (%24,5) maspin negatif iken, 83 (%75,5) olguda
maspin pozitif bulunmuştur (15). Maspin ekspresyonunun seviyesine göre 84 pTa
tümörlü olgunun 23’ü (%27,3) maspin negatif, 35’inde (%41,6) maspin (+1) pozitif,
21’inde (%25) maspin (+2) pozitif, 5’inde (%5,9) maspin (+3) pozitif bulunmuştur.
Erken mesane kanserinde ve yüzeyel kanseri olan hastaların çoğunluğunda (%66,4)
maspin ekspresyonunun olduğu bildirilmiştir. Bu çalışmada normal veya maspin
eksprese eden hastalar arasında rekürrens oranı ve hastalıksız sağ kalım açısından bir
fark bulunmamıştır.
55
Yaptığımız çalışmada 67 olgunun 10’unda (%14.9) maspin negatif iken,
57’sinde (%85.1) pozitif bulunmuştur. Histolojik derece ile maspin ekspresyonu
incelendiğinde DMPPÜN’ın 3’ü (%100), DDÜK’ların 21’i (%84), YDÜK’ların 33’ü
(%84.6) maspin pozitif bulundu. İstatistiksel olarak anlamlı olmamakla birlikte maspin
ekspresyonu histolojik derece arttıkça azalma göstermekteydi. Fakat maspin pozitifliği
skoru dikkate alındığında histolojik derece ile maspin skoru arasında negatif yönde
zayıf anlamlı bir korelasyon eğilimi saptandı. DMPPÜN’de 1 (%33.3) hastada +2, 2
(%66,7) hastada +3 skor izlendi. DDÜK’da 8 (%32) hastada +2, 13 (%52) hastada +3
skor izlendi. YDÜK’lı 9 (%23.1) hastada +1, 15 (%38.5) hastada +2, 9 (%23.1) hastada
+3 skor saptandı. Histolojik derece arttıkça maspin ekspresyonu azalma göstermekte.
Fakat tersine düşük dereceli tümörlerde maspin ekspresyon seviyesi daha fazla idi. EL
Maqsoud ve ark. (18) ve Sugimoto ve ark. (17) çalışmasındaki gibi cinsiyet, yaş gibi
klinik bulgular ile maspin ekspresyonu arasındaki anlamlı bir ilişki bulunmadı. Bizim
yaptığımız çalışmayla paralellik arz etmektedir.
Blandamura ve ark.(74) DEHK tanısı olan 66 olguyu (evre Ta ve T1) içeren
serilerinde maspin immünreaktivitesini maspin pozitif hücre yüzdesi ve boyanma
paterni olarak iki farklı şekilde değerlendirmişler. Araştırmacılar normal ürotelyumun
boyanma paternini esas alarak olguları dört grupta (negatif boyanma, normal-benzeri
patern, epitelin tüm katlarında kuvvetli boyanma, epitelin derin kısımlarında kuvvetli
boyanma) sınıflandırmışlardır. Bu değerlendirmedeki en çarpıcı bulgular negatif
boyanma ve normal benzeri paternlerin DMPPÜN’lerin, düşük grade’li papiller
karsinomların ve evre Ta tümörlerin çoğunda görülmesi, buna karşın diğer iki paternin
(kuvvetli boyanma) daha çok yüksek grade’li papiller karsinomlar ve evre T1
tümörlerde gözlenmesidir. Çalışmada maspin paterni ile evre ve histolojik grade
arasında istatistiksel ilişki bulunduğu ortaya konulmuştur (p<0.001). Bu çalışmada
maspin pozitif hücre yüzdesinin esas alındığı değerlendirmede azalmış maspin
ekspresyonunun (<%60), erken rekürrens ve hastalık progresyonu ile ilişkili olduğu ve
maspinin DEHK’ların davranışlarının tahmininde yararlı bir belirleyici olabileceği
sonucuna
varmışlardır.
Yaptığımız
çalışmada
maspin
pozitif
hücre
yüzdesi
değerlendirilmiş olup, bizim sonuçlarımız Blandamura ve ark. (74)’larının maspin
pozitif hücre yüzdesini esas aldığı değerlendirmenin sonuçlarıyla uyumluluk
göstermektedir.
56
Yaptığımız çalışmada maspin ekspresyonu ile invazyon arasında anlamlı bir
ilişki saptanmamakla birlikte noninvaziv tümörlerin 8’inde (%15.4) maspin negatif,
44’ünde (%84.6) pozitif saptanırken, invaziv tümörlerin 2’sinde (%13.3) maspin negatif
13’ünde (%86.7) pozitif bulundu. Noninvaziv olgularda anlamlı olmamakla birlikte
maspin pozitifliği daha az saptandı. Bu durum olgu sayımızdaki yetersizlikten
kaynaklanmış olabileceğini düşündürtmektedir.
Sugimoto ve ark.(17) tarafından mesane kanseri olan 65 olgu incelenmiş.
Hastaların 22’sine TUR (evre Ta-T2) ve 43’üne radikal sistektomi (evre Ta-T4)
uygulanmış olup mesane kanser örneğinde maspin ekspresyonunu araştırmışlardır.
Yapılan çalışmada radikal sistektomi uygulanmış olgularda kas invaziv kanser gelişimi
ile maspin ekspresyonunun anlamlı derecede arttığı saptanmıştır. Yapılan araştırmada
sonuçlarının maspinin tümör süpresif özelliği ile uyumsuzluk gösterdiğini, fakat mesane
kanserlerinde maspinin moleküler ve biyolojik mekanizmalarının henüz bilinmediğini
vurgulamışlardır. Bu çalışmanın sonuçları bizim yaptığımız çalışmanın sonuçlarına ters
düşmektedir. Bizim yaptığımız çalışmada maspin ekspresyon skoru ile histolojik derece
ve pT evre arasında negatif yönde zayıf bir anlamlı korelasyon saptanmış, invaziv
tümörlerde istatistiksel olarak anlamlı olmasa da maspin pozitifliği azalma eğiliminde
olduğu bulunmuştur. Fakat Sugimoto ve ark.(17) bulguları mesane tümörlerinde maspin
ekspresyonunun araştırıldığı diğer
çalışmaların
bulguları ile de uyumsuzluk
göstermektedir.
Patolojik evreleme ile maspin ekspresyonu arasındaki ilişki incelendiğinde; pTa
tümörlerin 4’ü (%11.4), pT1 tümörlerin 5’i (%29.4), pT2 tümörlerin 1’i (%8.3) maspin
negatifliği gösterdi. pT evreye göre sırasıyla 31 (%88.6), 12 (%70.6), 11 (%91.7), 1
(%100) ve 2 olgu (%100) ise maspin pozitifliği gösterdiler. Maspin ekspresyonu ile pT
evreleme sistemi arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmadı(p=0.391). Fakat
maspin pozitifliği skoruna göre pTa olgularında 1 (%2.8) olgu +1, 12 (%34.3) olgu +2,
18 (%51.5) olgu +3 skoru gösterdi. pT1 olgularının 6’sında (%35.3) +1, 3’ünde (%17.6)
+2, 3’ünde (%17.6) +3 skoru saptandı. pT2 olgularında 1’inde (%8.3) +1, 8’inde
(%66.7) +2, 2’sinde (%16.7) +3 skoru gösterdi. pT3 olgularında 1 (%100) olguda +1
skoru saptandı. pT4 olgularında 1 (%50) olgu +2, 1 (%50) olgu +3 skoru gösterdi.
Maspin boyanma skoru ile pT evreleme arasında negatif yönde zayıf bir anlamlı ilişki
saptandı. Maspin pozitiflik skoru arttıkça olguların evreleri azalma göstermekteydi.
57
Patolojik evre mesane kanserinin prognoz ve tedavisinde en önemli belirleyicidir
(55). Maspin tümör büyümesini, invaziv aktiviteyi, motiliteyi, tümör büyümesini ve
metastazı inhibe eden bir tümör baskılayıcı gen olarak bildirilmiştir (17). EL-Maqsoud
ve ark.(18) yaptığı bir çalışmada pTa tümörlerin 12’sinde (%25), pT1 tümörlerin 9’unda
(%18,8), pT2 tümörlerin 25’inde (%52,1), pT3 tümörlerin 2’sinde (%4,2) maspin pozitif
bulunmuş, maspin ekspresyonunun mesane kanserinde daha iyi prognoza işaret
edebileceği belirtilmiştir.
Blandamura ve ark.(74)’ının yaptıkları başka bir çalışmada 111 pTa/T1 papiller
neoplazm ile 14 adet neoplazisiz örnekte maspin boyanma paternlerini değerlendirmiş,
maspin boyanma paternlerinin pT evre, histolojik derece ile anlamlı bir ilişki olduğunu
bulmuştur. Maspin boyanma paternlerinin papiller ürotelyal neoplazmlarda düşük ve
yüksek dereceli tümörleri belirlemede yararlı olabileceği ve bu vakalardaki relapsta,
uzun hastalıksız dönem ile ilgili tümör davranışlarında önemli olduğunu bildirmişlerdir
(74).
Maspin ekspresyonu ile hasta yaşının araştırıldığı az sayıda çalışma mevcut
olup, bu çalışmalarda da maspin ekspresyonu ve hasta yaşı arasında anlamlı bir ilişki
saptanmamıştır (17,74). Yaptığımız çalışmadaki olgu sonuçlarımız, maspin ekspresyonu
ile hasta yaşının araştırıldığı bu çalışmaların sonuçları ile uyumluluk göstermektedir.
Ayrıca maspin ekspresyonu ile rekürrens ve tümör nedeniyle ölüm arasında bir
ilişki bulunmamıştır. Bunun nedeni olgu sayısındaki yetersizlik olabileceğini
düşündürtmektedir.
6. SONUÇLAR VE ÖNERİLER
Yaptığımız çalışmada istatistiksel olarak anlamlı olmamakla birlikte düşük
dereceli ve noninvaziv olgularda maspin pozitifliği daha fazla saptandı. Maspin
ekspresyon yaygınlığı dikkate alındığında ise, maspin ekspresyon skoru ile pT evre ve
histolojik derece arasında negatif yönde zayıf bir anlamlı korelasyon tespit edilmiştir.
Çalışmamızda maspin ekspresyon yaygınlığı arttıkça pT evre anlamlı olarak
azalmakta ve ayrıca histolojik derece düşük dereceli olma eğilimi göstermekteydi.
Maspin pozitifliği, tüm bu bulgulara göre düşük histolojik derece, noninvazyon ve
düşük evre ile ilişkili gibi gözükmektedir. Çalışmamızda maspin ekspresyonu ile
cinsiyet ve yaş arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır. Ayrıca maspin ekspresyonu ile
rekürrens ve tümör nedeniyle ölüm arasında bir ilişki bulunmamıştır.
Çalışmamızdaki
bulgular
mesane
tümörlerinde
maspin
ekspresyonunun
değerlendirilmesinin tümörün davranışının tahmininde yararlı bir prognostik belirleyici
olabileceğini düşündürmektedir. Farklı çalışmalarda maspinin mesane tümörlerindeki
rolü konusunda birbiriyle çelişen değişik sonuçların elde edilmesi farklı sayım ve
kategorilendirme
yöntemlerinin
kullanılmış
olmasından
kaynaklanabileceği
düşündürmektedir. Standardize edilmiş metodlarla ve geniş serilere dayanan
çalışmalarla maspinin mesane kanserlerindeki rolünün daha net anlaşılabileceği
düşüncesindeyiz.
7. KAYNAKLAR
1.
K.
Lindemann-Docter,
R.
Knüchel-Clarke.
Histopathologie
des
Harnblasenkarzinoms, instıtut für pathologie. Universitat klinikum Achen, Urologe,
2008;47: 627-638
2. Jacobs BL, Lee CT, Montie JE. Bladder cancer in 2010: How far we come? CA
Cancer J Clin, 2010;60:244-272.
3. Rauter V.E., Melamed M.R. : The Urothelial Tract. Stemberg S.S (editor). Diagnostic
Surgical Pathology, 3rd Ed. Philadelphia: Lippincott Williams Wilkins.; pp 1853-1892,
1999.
4. Hendricksen K, Witjes JA. Treatment of intermediate-risk non-muscle-invasive
bladder cancer (NMIBC). Eur Urol, 2007 supp 6: 800-808.
5. Herr HW. Tumor progression a nd survival of patients with high grade, noninvasive
papillary (TaG3) bladder tumors: 15-year outcome. J Urol, 2000; 163:60-2.
6. Bostwick D.G, Mikuz G.: Urothelial papillary (exophytic) neoplasms, Virchows
Arch; 441: 109- 116, 2002.
7. Hansen A.B, Bjerregaard B, Ovesen H, Horn T.: AgNOR counts and histological
grade in stage pTa bladder tumours: reproducibility and relation to recurrence pattern.
Histopathology; 20: 257-262, 1992.
8. Sorensen F.B, Sasaki M, Fukuzawa S.: Qualitative and quantitative histopathology in
transitional cell carcinomas of the urinary bladder. An international investigation of
intra- and interobserver reproducibility, Lab Invest; 70: 242-254, 1994.
9. Pich A., Chiusa L., Comino A., Navone R.: Cell proliferation indices, morphometry
and DNA flow cytometry provide objective criteria for distinguishing low and high
grade bladder carcinomas, Virchows Arch; 424: 143-148, 1994.
60
10. Wu T.T., Chen J.H., Lee Y.H., Hang J.K.: The role of bcl-2, p53, and Ki-67 index in
predicting tumor recurrence for low grade superficial transitional cell bladder
carcinoma, J. Urol, 163: 758-760, 2000.
11. Oge O., Erdem E., Atsu N., Ahin A., Ozen H., Ozen H.: Proposal forchanges in
cystoscopic follow-up patients with low-grade pTa bladder tumor, Eur Urol; 37: 271274, 2000.
12. Zhang M, Volpert O, Shi YH, Bouck N. Maspin is an angiogenesis inhibitor. Nat
Med 2000; 6: 196-9.
13. Zou Z, Zhang W, Young D, Gleave MG, Rennie P, Connell T, Connelly R, Moul J,
Srivastava S, Sesterhenn I. Maspin expression profile in human prostate cancer (CaP)
and in vitro induction of Maspin expression by androgen ablation. Clin Cancer Res,
2002; 8: 1172-7.
14. Song SY, Lee SK, Kim DH, Son HJ, Kim HJ, Lim YJ, Lee WY, Chun HK, Rhee
JC. Expression of maspin in colon cancers: its relationship with p53 expression and
microvessel density. Dig Dis Sci, 2002; 47: 1831-5.
15. Xia W, Lau YK, Hu MC, Li L, Johnston DA, Sheng S, El-Naggar A, Hung MC.
High tumoral maspin expression is associated with improved survival of patients with
oral squamous cell carcinoma. Oncogene, 2000; 19: 2398-403.
16. Hirai K, Koizumi K, Haraguchi S, Hirata T, Mikami I, Fukushima M, Yamagishi S,
Kawashima T, Okada D, Shimizu K, Kawamoto M. Prognostic significance of the
tumor suppressor gene maspin in non-small cell lung cancer. Ann Thorac Surg,
2005;79: 248-53.
17. Sugimoto S, Mass N, Takimoto Y, Sato K, Minei S, Zhang M, Hoshikawa Y,
Jünemann K P, Jonat W, Nogasaki K. Expression and regulation of tumor suppressor
gene Maspin in human bladder cancer. Cancer Letters, 2004; 203: 209-215.
18. EL-Maqsoud Nehad M.R, Tawfıek Ehab Rıfat. Losss of Maspin Expression in
Bladder Cancer: İts Relationship with p53 and Clinicopathological Parameters. Jaurnal
of Egyptian Nat. Cancer Inst, 2010; 22: 1-12.
19. Başaklar A.C, Langman Medikal Embiryoloji, 9. Baskı, Bölüm 14, Palme
Yayıncılık, Ankara, 2004: 325-326.
61
20. Atilla P, Kaymaz F, Müftüoğlu S, Embiryoloji ve Doğum Defektlerinin Temelleri,
7. Baskı, Bölüm13, Güneş Tıp kitabevi, Ankara, 2004: 168-173.
21. Şahinoğlu K, Kliniğe Yönelik Anatomi, 4. Baskı, Bölüm 3, Nobel Tıp Kitabevi,
2007: 358-363.
22. Başaklar A.C, Skandalakis Cerrahi Anatomi Modern Cerrahinin Embriyolojik ve
Anatomik Temelleri II, Bölüm: 24, Palme Yayıncılık, Ankara, 2008:1345-1377.
23. Reuter VE., Urinary Bladder,Ureter,and Renal Pelvis In: Stacey E.M., ed. Histology
for Pathologists. 3th ed. Philadelphia: Lippincott Williams &Wilkins, 2007;909-921.
24. Arıncı K, Elhan A: Anatomi, 1.cilt, 2. Baskı Ankara: Güneş kitabevi, 1997;401-406.
25. Snell R.S. Clinical Anatomi. YILDIRIM C ( ceviri editoru). Klinik anatomi. 5.baskı,
Yuce yayımları, İstanbul. 312-315, 1998.
26. Ebstein JE, Amin MB, Reuter VR, Mostofi FK, The World Healt Organization /
International Society of urological pathology consensus clasification urothelial
(transitional cell) neoplasms of the urinary bladder. Bladder conferance commitee. Am J
Surg Pathol, 1998:22;1435-1448.
27. Reuter VE. The urotelial tract: Renal pelvis, Ureter, Urinary Bladder, and urethra
In:Mills S, Carter D, Reuter V, Greenson J, Stoler M, Oberman H. Sternberg’s
Diagnostic Surgical Pathology, Philadelphia, Lippincott Williams& Wilkins,
2004;44:2035-2081.
28. Kirkali Z, Cıhan T, Manoharan M, Algaba F, Busch C, Cheng L at al. Bladder
cancer:epidomiology, staging and grading and diagnosis. Urology, 2005;66:4-34.
29. Madeb R, Messing EM. Gender, racial and age differences in bladder cancer
incidence and mortality. Urol Oncol, 2004;22:86-92.
30. Jemal A, Siegel R, Ward E, Murray T, Xu J, Thun MJ. Cancer Statistics, CA Cancer
J Clin, 2007;57:43-66.
62
31. Johansson SL, Cohen SM, Epidemiology and Etiology of Bladder Cancer. Semin
Surg Oncol, 1997;13:291-298.
32. Rosai J. Urinary Tract. In: Rosai J, ed. Rosai and Ackerman’s Surgical Pathology.
9th ed. New York: Mosby Edinburg, 2004:1317-1359.
33. Pashos LC, Botteman MF, Laskin LB, Redaelli A. Bladder cancer: epidomology,
diagnosis, and management. Cancer Pract, 2002;10:311-22.
34. Negri E, La Vecchia C. Epidemiology and prevention of bladder cancer. Eur J
Cancer Prev, 2001;10:7-14.
35. Talaksa G, Al-Zoughool M. Aromatik amines and biomarkers of human exposure. J
of Environmental science and healt, 2003;21:133-164.
36. Kumar V. Abbas A, Fausto N. Lower Urinary Tract and Male Genital System. In:
Robbins and Cotran Pathologic Basis of Disease. 7th ed. Philadelphia: Elsevier,
2005:1023-1058.
37. Kunter A.F., Harlge P., Hoover R.N., Narayana A.S., Sullivan J.W., Fraumeni
J.F.:Urinary tract infection and risk of bladder cancer. Am. Epidemiogy, 119: 510515,1984.
38. Locke J.L., Hill D.E., Walzer Y.: Incidence of squamous cell carcinoma in patients
with long-term catheter dranage, J UroI, 133: 1034-1035, 1985.
39. Walsh P.C. Campbell’s Urology. Anafarta K., Yaman M.O. (ceviri editorleri)
Campbell uroloji. Gunes kitapevi, Ankara. Cilt 4, 2005;2732-2784.
40. Jonathan I. E.The Lower Urinary Tract and Male Genital System in: Robins &
Cotran; Patologic Basis of Disease: Vinay Kumar, Abul K Abbas, Nelson Faust Jon
Aster; Chapter 21, 8 nd Ed, China, 2010: 986-981.
41. Eble JN, Sauter G, Epstein JI, Sesterhenn AI; Pathology and Genetics Tumors of the
Urinary System and Male Genital Organs. Chapter: 2, Lyon France, 2004: 90-157.
63
42. Caterino M, Giunta S, Finocchi V, Giglio L, Mainiero G, Carpanese L, Crecco M.
Primary cancer of the urinary Bladder: CT evaluation of the T parameter with different
techniques. Abd Imaging, 2001; 26: 433-8.
43. Creel Patrıcıa. Bladder Cancer: Epıdemıology, Dıagnosıs, and Treatment. Seminer
in Oncology Nursing, 2007; (23): 3-10.
44. Lodde M, Lacombe L, Friede J, Morin F, Saourine A, Fradet Y. Evaluation of
fluorodeoxyglucose positron-emission tomography with computed tomography for
staging of urothelial carcinoma. BJU Int. 2010;106:658-663.
45. Apolo AB, Riches J, Schöder H, Akin O, Trout A, Milowsky MI, Bajorin DF.
Clinical value of fluorine-18 2-fluoro-2-deoxy-d-glucose positron emission
tomography/computed tomography in bladder cancer. J Clin Oncol, 2010;28:39733978.
46. Bostwick GD, Cheng L. Urologic Surgical Pathology 2 nd Ed. Chapter 6, Mosby
Elsevıer, China, 2008: 216-227, 274-275, 287-296.
47. Seitz M, Zaak D, Knüchel-Clarke R, Stief C. Harnblasentumoren Die neu
WHOKlassifikation 2004. Urology, 2005; 44: 1073-1086.
48. Montironi R, Lopez-Beltran A, Mazzucchelli R, Bostwick DG. Classification and
grading of the non-invasive urothelial neoplasms: Recent advences and contoversies. J
Clin Pathol, 2003; 56:91-95.
49. Hartmann A, Moser K, Krigmair M, Hofstetter A, Hofstaedter F, Knuechel R.
Frequent genetic alterations in simple urothelial hyperplasias of the bladder in patients
with papillary urothelial carcinoma. Am j Pathol, 1999;154:721-727.
50. Cheng L, Lopez-Beltran A, MacLennan GT, Montironi R, Bostwick DG.
Neoplasms of the urinary bladder. In: Bostwick DG, Cheng L, editors. Urologic surgical
pathology. 2nd ed. China: Mosby Elsevier, 2008. p.259-352.
51. Montironi R, Lopez-Beltran A, Scarpelli M, Mazzucchelli R, Cheng
L.Morphological classification and definition of benign preneoplastic and non-invasive
neoplastic lesions of the urinary bladder. Histopathology, 2008; 53: 621-633.
64
52. Reuter E. Victor, The pathology of Bladder Cancer. Urology, 2006; (67): 11-18.
53. Sternberg Stephen S, Mills Stacey E, Carter Darryl, Greenson Joel K, Reuter Victor
E, Stoler Mark H. Sternberg’s Diagnostic Surgical Pathology Volum II, 4 nd Ed,
Chapter: 14, Philadelphia, 2004: 2035-2066.
54. Sobın Leslıe, Gospodarowıcz M, Wıttekınd C. TNM Classifıcation of Malignant
Tumours, İnternational Union Against Cancer, 7 nd Ed. Spain, Wıley-Blackwell, 2010:
261-265.
55. Cheng Liang, Montironi R, Davidson DD, Lopez-Beltran A. Staging and reporting
of urothelial carcinoma of the urinary bladder. Modern Pathology, 2009; 22: S70-S95.
56. Thalmann George N, Prognostic Markers for Bladder Cancer –Are We There Yet.
European Urology, 2007; (51): 591-592.
57. Silverberg GS, De Lellis AR, Frable J.W, Li Volsi AV, Wick RM. Silverberg’s
Principles and Practice of Surgical Pathology and Cytopathology, Volume 2, 4nd Ed.
Chapter 33, 2006: 1708-1728.
58. Fuchs E, Horsley V. More than one way to skin Genes Dev, 2008; 22: 976-85.
59. Moll R, Divo M, Langbein L, The human keratins: Biology and pathology.
Histochem Cell Biol, 2008;129: 705-33.
60. Castillo-Martin M, Domingo-Domenech J, Karni-Schmidt O, Matos T, CordonCardo C. Molecular pathways of urothelial development and bladder tumorigenesis.
Urologic Oncology: Seminars and Original Investigations, 2010; 28: 401-408.
61. Romas D, Lopez-Guerrero JA, Ruiz A, Navarro S, Llombart-Bosch A. Prognostic
markers in low-grade papillary urothelial neoplasms of the urinary bladder. Current
Diagnostic Pathology, 2005; 11: 141-150.
62. Martin M, Domingo-Domenech J, Karni-Schmidt O, Matos T, Cordon-Cardo C.
Molecular pathways of urothelial development and bladder tumorigenesis. Urologic
Oncology: Seminars and Original Investigations, 2010; 28: 401-408.
65
63. Ordonez G.N., Rosai J.: Urinary Tract. Rosai and Ackerman’s Surgical Pathology.
9rd. eds. Edinburgh: Mosby, 2004;1163-1359.
64. Heney N.M: Natural history of superficial bladder cancer. Prognostic features and
long-term disease course, Urol Clin North Am. 1992;19 (3): 429-433.
65. Neal DE, Marsh C, Bennett MK, Abel PD, Hall RR, Sainsbury JR, Harris AL.
Epidermal-growth-factor receptors in human bladder cancer: comparison of invasive
and superficial tumours. Lancet. 1985; 1: 366-8.
66. Messing EM. Clinical implications of the expression of epidermal growth factor
receptors in human transitional cell carcinoma. Cancer Res. 1990; 50: 2530-7.
67. Habuchi T, Marberger M, Droller MJ, Hemstreet GP 3rd, Grossman HB, Schalken
JA, Schmitz-Dräger BJ, Murphy WM, Bono AV, Goebell P, Getzenberg RH, Hautmann
SH, Messing E, Fradet Y, Lokeshwar VB. Prognostic markers for bladder cancer:
International Consensus Panel on bladder tumor markers. Urology. 2005; 66: 64-74.
68. Anafarta Kadir, Bedük Yaşar, Arıdan Nihat, Temel Üroloji 3,bölüm1, Güneş
Kitabevi, 2010: 7-14, 725-740, 680-682.
69. Stenzl A, Witjes JA, Cowan NC, Santis MD, Kuczyk M, Lebret T, Merseburger AS,
Ribal MJ, Sherif A. European Association of Urology Guidelines. Bladder cancer
muscle invasive and metastatic, 2011;204-19.
70. Diaz De Stahl T, Segersten U, Malmström PU. Molecular genetics of bladder
cancer: an update. Minerva Urol Nefrol, 2008; 60(4): 205-16.
71. Knowels Margaret A, Molecular pathogenesis of bladder cancer. Int J Clin Oncol,
2008; 13: 287-297.
72. Kazancı G, Genel Üroloji, 17. Baskı, Bölüm 20, 2009: 308-320.
73. Cao D, Zhang Q, Wu LS, Abruzzese JL, Maitra A, Ho L. Prognestic significance of
maspin in pancreatic ductal adenocarcinoma: tissue microarray analysis of 223
Surgically resected cases. Mod Pathol, 2007; 520(5): 570-8.
66
74. Blandamura S, D’Alessandro E, Gıacomellı L, Guzzardo V, Battanello W, Repele
M, Nınfo V. Expression of Maspin in Papillary Ta/T1 Bladder Neoplasms. Antıcancer
Research, 2008; 28: 471-478.
75. Teoh SYS, Whisstock JC, Brid IP. Maspin (SERPINB5) Is an Obligate Intracellular
Serpin. J Biol Chem, 2010; 285(14): 10862-10869.
76. Bailey CM, Khalkhali-Ellis Z, Seftor EA, Hendrix MJ. Biological functions of
maspin. J Cell Physiol, 2006; 209: 617-24.
77. Zou Z, Anisowicz A, Hendrix MJ, Thor A, Neveu M, Sheng S, Rafidi K, Seftor E,
Sager R. Maspin, a serpin with tumor-suppressing activity in human mammary
epithelial cells. Science, 1994; 263: 526-9.
78. Sheng S, Carey J, Seftor EA, Dias L, Hendrix MJ, Sager R. Maspin acts at the cell
membrane to inhibit invasion and motility of mammary and prostatic cancer cells. Proc
Natl Acad Sci USA, 1996; 93: 11669-74.
79. Khalkhali-Ellis Z. Maspin: the new frontier. Clin Cancer Res, 2006; 12: 7279- 83.
80. Friedrich GM, Toma IM, Petri S, Cheng CJ, Hammerer P, Erbersdobler A, Huland
H. Expression of Maspin in non-muscle invasive bladder carcinoma: correlation with
tumor angiogenesis and prognosis. European Urology, 2004; 45: 737-743.
81. Tetsuya I, Kiyoshi K, Yoshio E, Tadao U, Takuma S, Mikio N.Dominant role of Ecadherin in the progression of bladder cancer. The Journal of Urol, 1999;161:692-698.
82. Compérat E, Camparo P, Haus R, Kastler-Chartier E, Bart S, Delcourt A, Houlgatte
A, François R, Capron F, Viellefond A. Immunohistochemical expression of p63, p53
and MIB-1 in urinary bladder carcinoma. A tissue microarray study of 158 cases.
Virchows Arch, 2006; 448: 319-324.
83. Mhawech P, Greloz V, Oppikofer C, Szalay-Quinodoz I, Herrmann F. Expression of
Cell Cycle Proteins in T1a and T1b Urothelial Bladder Carcinoma and Their Value in
Predicting Tumor Progression. Cancer, 2004: 2367-2375.
67
84. Maeng H-Y, Eun SY, Huh JS. Expression of Fibroblast Growht Factor Receptor 3
in the Recurrence of Non-Muscle-Invasive Urothelial Carcinoma of the Bladder.
Korean J Urol, 2010; 51: 94-100.
85. Sexton JW, Wiegand RL, Correa J J, Politis C, Dickinson IS, Kang CL. Bladder
Cancer: A Review of Non-Muscle Invasive Disease. Cancer Control, 2010; 17: 256268.
86. Pathologists of the French Association of Urology Cancer Committee; Lamina
propria microinvasion of bladder tumors, incidence on stage allocation (pTa vs pT1):
recommended approach. World J Urol, 1993; 11: 161-164.
87. Tosoni I, Wagner U, Sauter G, et al: Clinical significance of interobserver
differences in the staging and grading of superficial bladder cancer. BJU İnt, 2000; 85:
48-53.
88. Reuter VE, Epstein JI, Amin MB, Mostofi FK, the Bladder Consensus Committee:
A newly illustrated synopsis of the World Health Organization/International Society of
Urological Pathology (WHO/ISUP) Consensus Classification of urothelial (transitional
cell) neoplasms of the urinary bladder. J Urol Pathol, 1999; 11:1-27.
89. Reuter VE. Bladder-Risk and prognostic factors-a pathologist’s perspective. Urol
Clin North America, 1999; 26(3):481-482.
90. Greenlee RT, Hill-Harmon MB, Murray T. Cancer statics. CA Cancer J Clin,
2001;51:15-36.
91. Lapham RL, Ro JY, Staerkel G, Ayala AG: Pathology of transitional cell carcinoma
of the bladder and its clinical implications. Semin Surg Oncol, 1997; 13:307-318.
92. Bostwick DG, Ramnanez D, Cherry L: Diagnosis and grading of bladder cancer and
associated lesions. Urol Clin North America, 1999;26(3):493-507.
93. Gospodarowicz MK. Staging of bladder cancer. Semin Surg Oncol, 1994;10:51-59.
94. Carbin BE, Ekman P, Gustafson H, Christensen Nj, Sandstedt B, Silfversward C.
Grading of human urothelial carcinoma based on nuclear atypia and mitotic frequency:
Histological description. J Urol, 1991;145:968-971.
68
95. Jakse G, Loidl W, Seeber G, Hofstadter F. Stage 1, grade 3 transitional cell
carcinoma of the bladder: an unfavourable tumor. J Urol, 1987;137:39-44.
96. Jordan AM, Weingarten J, Murphy WM. Transitional cell neoplasms of the urinary
bladder: can biologic potential be predicted from histologic grading? Cancer,
1987;60:2766-2774.
97. Lipponen PK, Eskelinen MJ, Jauhiainen K, Harju E, Terho R, Haapasalo H.
Prognostic factors in nodular transitional cell bladder tumors. Scand J Urol Nephrol,
1993;27:205-210.
98. Murphy WM: ASCP survey on anatomic pathology examination of the urinary
bladder. Am J Clin Pathol, 1994;102:715-723.
99. Pauwels RPE, Schapers RFM, Smeets AWGB, Debruyne FM, Geraedts JP. Grading
in superficial bladder cancer. Morphological criteria. Br J Urol, 1988;61:129-134.
100. Takashi M, Sakata T, Murase T, Hamajima N, Miyake K. Grade 3 bladder cancer
with lamina propria invasion-pT1:characteristics of tumor and clinical course. Nagoya J
Med Sci, 1991;53:1-8.
101. Kalantari M, Ahmadnia H. P53 Overexpression in Bladder Urothelial Neoplasms,
New Aspect of World Health Organization/International Society of Urological
Pathology Classification. Urological J, 2007;(4): 230-233.
102. Beecken WD, Engl T, Engels K, Blumenberg C, Oppermann E, Camphausen K,
Shing Y, Reinecke G, Jonas D, Blaheta R. Clinical relevance of maspin expression in
bladder cancer. World J Urol, 2006;24: 338-44.
Download