Değerli Basın Mensupları ve Kıymetli Adalet Çalışanları, Çağdaş toplumlarda, milli bütçeden Adalet sistemine ayrılan pay %3’ler civarında iken, ülkemizde ne acıdır ki, adalet sistemine Milli Gelir’den ayrılan pay %1 bile değildir. Son 7 Yılda iktidarın yanlış ekonomik ve sosyal politikaları nedeniyle, adliyelerin yükü Türkiye’de 7 kat artmıştır. Neredeyse Adliye kapısına uğramayan yetişkin vatandaşımız kalmamıştır. Cezaevleri ağzına kadar dolmuş, başta hırsızlık ve yankesicilik olmak üzere adi suçlar olağanüstü artmıştır. Mahkemelerde artan suç dosyaları, yetersiz personel nedeniyle zamanında sonuçlandırılamamakta, yıllarca süren davalardan dolayı vatandaşlarımız büyük mağduriyetler yaşamaktadır.Geciken adalet nedeniyle, bir kısım insanımız sorunlarını kendi yöntemleri ile çözmeye kalkışmakta ve bu da mafya denilen olgu yaygınlaşmaktadır. Hakimi-savcısı, yazı işleri müdürü, katibi, mübaşiri ve diğer çalışanları ile bir bütün olan Adalet personeli, AKP iktidarı döneminde ayrıma tabi tutularak, iş barışı bozulmuştur. Bu dönemde hakim ve savcıların mağduriyetlerini gideren ekonomik düzenlemeler yapılırken, diğer adliye çalışanlarının ekonomik durumları geriye götürülmüştür. Her ay aldıkları ve kendi alın terlerinin karşılığı olan keşif ve yol ücretleri ellerinden alınmıştır. Bir yılı aşkın bir süredir, havuzda bekletilen bu gelirler maalesef çalışanlara verilmemektedir. Bu hak gaspıyla yetinmeyen hükümet, karşılığını vermeden çalışanlara nöbet tutturmaktadır. Adliye personeli kadro yetersizliği ve yoğun iş yükü altında ezilmekte ve mesai mefhumu gözetilmeksizin gece-gündüz çalıştırılmaktadır. Pek çok adliyede, çalışma ortamı yeterli değildir. Başta yemek olmak üzere çalışanların servis ve çocuklarının kreş problemleri çözülebilmiş değildir. Dava dosyaları içinde bunalıma sürüklenen, Adliye çalışanlarının psikolojisi bozulmuştur. Tüm adliyelerde psikoloji kadrosunda, psikolog istihdamına gidilmelidir. Adalet dağıtan Adliye çalışanı, kendileri içinde adalet istiyor. Ellerinden alınan haklarının iadesini istiyorlar. Yol, keşif ve nöbet ücretlerini yeniden düzenleme yapılarak iadesini istiyorlar. Havuzda biriken alın terlerini talep ediyorlar. Değerli Basın Mensupları, Son günlerde yargı ve yargıç bağımsızlığı ülke gündemini sürekli meşgul etmektedir. Bir demokratik ülkede yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin bir birinden ayrılması ve bu kuvvetlerin her birinin diğerinden bağımsız olarak çalışması kuvvetler ayrılığı olarak kabul edilmektedir. Kuvvetler ayrılığı prensibi, demokrasinin temelini oluşturur. Yargı yetkisi ve bağımsızlığı hukuk devletinin temel niteliklerinden biridir. Her türlü baskı ve etkiden uzak bir biçimde yürütülmelidir. Anayasamız yargı ve yargıç bağımsızlığını temel almıştır. Anayasamızın 138. maddesinde “Hakimler görevlerinde bağımsızdırlar. Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler.Hiçbir organ, makam, merci ve ya kişi yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez. Genelge gönderemez, Tavsiye ve telkinde bulunamaz.” denilmektedir. Anayasamızda ki bu açık hükümlere rağmen bugün siyasi iktidar beğenmediği ya da işine gelmeyen her yargı kararına itiraz etmekte, mahkemeleri ve karar veren yargıçları aşağılamaktadır. Başta Başbakan olmak üzere, yürütmenin tüm bakanları yargıyı siyasallaştırmak için olağanüstü gayret göstermektedir. Yargıya olan güveni ortadan kaldırmaya yönelik bu çabalarının hiç kimseye yararı olmayacaktır. Bugün yargı bağımsızlığı tehlikedir. Mahkemeler, hakim ve savcılar siyasi iktidarın baskısı altındadır. Yargının üzerindeki baskılar dayanılmaz boyutlara ulaşmıştır. Hukukun üstünlüğü tartışılır hale gelmiştir. Yargı siyasallaştırılmak istenmektedir.Daha dün yaşanan ibret verici hadise hukukun üstünlüğünün, yargının etkinliğinin ne hallere düşürüldüğünü göstermektedir. Savcının talimatını yerine getirmeyen, sadece izleyen polis teşkilatı… Ne acıdır ki, polis teşkilatı da siyasi iktidar tarafından hukuk dışı bir şekilde kullanılmaktadır. Siyasi iktidar bir yandan yargıyı kontrol altına almak isterken diğer yandan çeşitli yöntemlerle milleti korkutarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni korku cumhuriyeti ve polis devletine dönüştürmeye çalışmaktadır. Ülkenin gidişatından endişe duyan sorumlu sendikacılık anlayışımız gereği burada hükümeti bir kez daha uyarıyoruz. Yargıdan elinizi çekiniz. Kamu kurumlarını yıpratmaktan vazgeçiniz. Vatandaşlar arasındaki ayrımcılığa son veriniz. Hukuk bir gün size de lazım olabilir. Unutmayınız, adaletin olmadığı yerde kargaşa, anarşi ve zulüm olur. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na siyasi atamalar yapmaktan vazgeçin. Bu kurula mali özerklik verin. Adalet müfettişlerini bu kurula bağlayacak düzenleme yapın. Kurul üyelerinin seçimini birinci sınıf hakim ve savcıların katılımı ile yapılmasını sağlayın. Bu kurulda akademisyenlerin yer almasını sağlayın. Değerli Basın Mensupları; Sonuç olarak, Türkiye’nin dört bir yerinde canhıraş bir şekilde görev yapan, bu görevi yaparken de adaletin onurunu en üst seviyede tutmaya özen gösteren çalışanlar adına sesleniyorum. Havuz paraları, bizim alın terimizin ve emeğimizin karşılığıdır. İşyerinde verimliliği arttırmak ve personelin mağduriyetini gidermek adına adalet çalışanlarına daha önceden de dağıtılan, bu paralarının yeniden, kurumda 4/C’li statüde çalışan personeli de kapsayacak şekilde dağıtılması için dün olduğu gibi bugünde, Türk Büro-Sen olarak, bu konunun takipçisi olmaya devam edeceğimizi bildirirken sorumluları da görevlerin yapmaya davet ediyoruz. Dr. Mediha Eldem Sok. No:85 Kocatepe-ANKARA * Tel: (0.312) 424 22 11 (Pbx) * Fax: (0.312) 424 22 19 www.turkburosen.org.tr * [email protected]