Yeni Aşamada Eski Parola: Kadınlar Öne!..

advertisement
1
Yeni Aşamada Eski Parola: Kadınlar Öne!..
Aşağıdaki yazılar tam on yıl önce yazılmış. Bu yazılarda önerilenler kısmen gerçekleştiği için
Kürt hareketi DTP ile önemli mevziler kazandı.
Ama aynı zamanda bu bir zamanlar HADEP için yapılmış bu öneriler BDP için bu gün de
aktüalitesini ve önemini korumaktadır.
08 Mart 2010 Pazartesi
D.K
Kadınlar Öne
Canlıların evrim tarihinde cinslerin keşfi başlı başına bir devrim oluşturmuş ve bu keşiften
sonra yeni türlerin ortaya çıkışı büyük bir hız kazanmıştır.
Dişi ve erkek ayrımı onların çocuklarında yeni genetik özelliklerin ortaya çıkmasına bu da
türlerin çeşitlenmesine ve yaşamasına yol açmıştır.
Ve bu ayrım, giderek özellikle çocukların belli bir bakım gerektirdiği "yüksek" canlılarda
çoğu kez bir tür iş bölümünün yolunu açmış, bu da toplumsal örgütlenmenin ilkel biçimlerinin
temel dinamiğini oluşturmuştur.
İnsanın insan oluşunda emeğin rolü üzerinde epey durulmuştur. Ama, Kadının rolü hep es
geçilmiştir.
İnsan, sadece alet kullanan bir canlı olarak, pek ala alet kullanan bir hayvan olmaya devam
edebilirdi. Alet kullanmak insan oluşun bir nedeni olmaktan ziyade bir koşuludur. Toplumsal
bir örgütlenme olmadan, kendi başına alet, gereğinde alet kullanan bir çok canlıda görüldüğü
gibi, kimi organların bir uzantısı olmaktan başka bir işlev göremez
Ancak Toplum'un ortaya çıkışıyla, artık organların ve türlerin değil de, toplum biçimlerinin
değişimi, yani biyolojinin değil, sosyolojinin konusu olan var oluş biçimi ve olanağı ortaya
çıkar.
Alet, Toplum'un olduğu yerde, organın bir uzantısı olmaktan çıkıp bir üretici güç haline gelir
ve aletlerin değişimi organların değişiminin, toplum biçimlerinin değişimi türlerin
değişiminin yerini alır.
Cinslerin keşfi nasıl canlıların çeşitliliğinin patlamasının yolunu açtıysa, cinsel yasaklar da,
insanın hayvanlıktan kurtuluşunun ve toplumun ortaya çıkışının yolunu açmıştır.
İnsan, doğanın çok güçsüz bir yaratığı olarak, ancak toplu halde davrandığı takdirde, ama bu
davranış basit bir aritmetik toplam gibi ortak çıkarlar temelinde değil de, bir bütün
uğruna parçayı feda etme temelinde davranabildiği takdirde, daha ziyade eksinin eksi ile
2
çarpımının artıyı vermesi gibi, cebirsel topla gibi davranabildiği takdirde varlığını
sürdürebilirdi.
Bu ise, her canlının var olabilmek için en doğal iç güdüşü olan, kendi varlığını koruma,
yaşama içgüdüsünü; tehlikelerden kaçma içgüdüsünü, toplum denen soyut varlık uğruna
yenebilmesini gerektiriyordu.
Kişinin kendini daha üstün bir varlık uğruna feda edebilmesidir toplumu bir sürüden; insanı
hayvandan ayıran.
Bu muazzam devrimi, sürüden topluma geçişi, ancak kadınlar yapabilirdi.
Dişiler zaten, bütün "yüksek" canlılarda görüldüğü gibi, çocukları uğruna kendilerini feda
edebilme yeteneğine sahiptiler. Buradan, daha büyük bir birlik uğruna feda etmeye kolayca
geçilebilirdi. Bu yüksek şey ise, yine ancak kadın aracılığıyla bilinebilen soy olabilirdi.
Böylece cinsel yasaklar, hem bir yandan soyun, ailenin, akrabalığın, yani toplumun
mekanizmasını ve örgütlenmesini belirliyor; hem de kendine egemen olmayı, belli yasakları
çiğnememenin, dolayısıyla parçayı bütüne tabi kılmanın yolunu açıyordu.
Bu nedenle, bütün "ilkel" toplumlarda, kabilenin eşit bir üyesi olabilmek, sancılı
imtihanlardan geçmekle mümkün olur. Bütün bunlar, parçanın bütüne tabi olmasının,
hayvansallığı ifade eden içgüdülerin yenilmesinin; toplumsal kutsallaştırmanın ifadesidir.
*
Erkek hayvansaldır, kadın bitkisel. Erkek avcıdır, kadın toplayıcı. Erkek öldürür, kadın üretir.
Kadın çevreyi düzenler, erkek tahrip eder. Erkek savaşcıldır, kadın barışcıl. Bu nedenle
neredeyse bütün kültürlerde evrensel olarak, kadın kıyafeti toplayıcılığa dayanan kökleriyle
eteklik; erkek kıyafeti, avcılığa uygun olarak pantolondur. Ve çoğu kez erkek isimlerinin
kökeninde hayvan, kadın isimlerinin kökeninde bitki isimleri yer alır.
Çocukları yemesin diye erkekleri dışlayan, kökleri, bitkileri toplayan, çocukları büyüten, bin
bir denemeyle yeni otlar, kökler, sepetler, kilimler, çömlekleri icat eden, hatta muhtemelen
erkeklerin avlayarak öldürdüğü hayvanları ehlileştiren, bütün bunları diğer kadınlarla
paylaşan, tecrübe değiş tokuşu yapan, bunun için dili geliştiren, on binlerce yıl boyunca
gelmiş geçmiş her biri isimsiz bir mucit ve kaşif olan, kadınlara borçludur insanlık bütün
kültürünü. İnsanı hayvanlıktan çıkaran kadındır. Bu nedenledir ki, bütün "ilkel" toplumlarda
kadın, bir tür ana tanrıca, şaman, kutsal anadır.
*
İnsanlığın medeniyete, yani sınıflı topluma, geçmesiyle birlikte Kadın'ın toplumsal alt
konuma geçirilişinin hikayesi de başlar. Klasik uygarlıkların geliştiği bütün yerlerde, kadının
toplumdaki yeri aşağı düşer. Hatta uygarlık ile kadının konumu arasında kesinlikle bir ters
orantı vardır.
Çin, Hint, Akdeniz gibi uygarlığın geliştiği bütün yerlerde kadın yerin dibine yollanmıştır.
Harem denen cinsel köle zindanlarını; kadınların ayaklarını dumura uğratmayı; ölen
kocalarıyla birlikte yakmayı veya gömmeyi hep medeniyet keşfetmiştir.
3
Kadının bu alt konuma geçirilişi, fiziksel baskı ve terörün yanı sıra ideolojik bir savaşla
birlikte yürütülmüştür. Adem’in Cennet’ten atılmasının suçunu Havva'ya yüklemekten, kadın
tanrıların Meduza veya masalların dev anaları gibi gösterilmelerine kadar, tarih öncesinin
masal ve efsanelerin ardına gizlenmiş tarihi, aslında, tıpkı, Atatürk'ün Nutku; ya da Stalin'in
SBKP tarihi ya da "Barbarları" anlatan "uygarların" vekayinameleri gibi, gerçek tarihi
erkeklerin bakış açısından tahrif eden ve yeniden yazan tersinden okunması gereken
yalanlardır.
Bu fiziksel ve ideolojik savaşın nasıl kanlı yürüdüğünü, en geç uygarlığa geçen Avrupa'nın
yakın tarihindeki cadı yakma ve kovuşturmalarından biliyoruz. O yakılan cadılar, ilkel
sosyalist toplumların şaman "kadın ana"larının geleneklerini sürdüren son temsilcileriydiler.
Onlarla birlikte sadece kadınlar aşağılara itilmiyor, topluma eşitlikçi ve özgürlükçü, devlet
tanımayan ilişkileri unutturuluyordu.
*
Açın bir dünya haritasını bakın. Klasik uygarlığın ulaşamadığı yerlerde kadının toplumdaki
yeri yüksektir. Eski uygarlık beşiklerinin dağları örneğin, yollara, bezirgan ilişkilere uzaklığı
ve kolay zapt edilemezliği ile, ilkel sosyalist eşitlikçi ve özgür ruhun sığınakları ola
gelmişlerdir. Buralarda, kadınların toplumdaki yeri de ovelerin bezirgan kasabalarına ve
uygar şehirlere göre çok daha yüksek olmuştur.
Ve dikkat edilirse, kadının toplumdaki bu yerinin yüksek olduğu yerler, aynı zamanda, Bâtıni
tarikatların da, yani muhalif tarikatların da yaygın olduğu yerlerdir. Örneğin İslam aleminin
bütün dağları Alevi - Batıni’dir. Buralar daha az uygardır ve buralarda kadının toplumdaki
yeri nispeten daha yüksektir. Ege dağları veya dersim dağları: buralarda "kadın ana"lar hala
vardır, yaşayan cadılar olarak; genellikle alevidirler ve uygarlık oralara fazlaca girememiştir.
Dünya'da da böyledir. Avrupa'nın hiç bir zaman doğru dürüst medenileşmemiş kuzeyinde
kadının yeri, kapitalizmin bütün farkları yok edici erezyonuna rağmen, bir güney Avrupa
ülkesiyle kıyaslandığında farklıdır. Dikkat edilirse, buralarda Roma uygarlığının ruhu Katolik
Kilisesi fazla derine işleyen bir etki gösterememiştir ve buralar aynı zamanda Protestanlığın
güçlü olduğu yerler olmuşlardır. Modern kapitalizm de buralarda doğup hızlı bir gelişim
gösterebilmiştir.
Demek ki, insanlığın antika uygarlıkların çemberinden çıkıp kapitalizme geçişi ile kadının
toplumdaki konumunun yüksekliği de ilişkilidir. Modern uygarlığa geçişte kadının bu ana
maya rolü yeterince incelenmiş değildir.
Modern tarihte, bütün büyük ayaklanmaları kadınlar başlatmış ve onlar kadınlara nispeten
daha geniş özgürlükler getirmiştir; bütün restorasyonlar ve karşı devrimler de kadının bu
kısmi kazanımlarını geri almıştır. Fransız Devrimi'nden, Ekim Devrimi'ne ve Cezayir
Kurtuluş Savaşı'ndan İran Devrimi'ne kadar bütün devrim ve karşı devrimler tarihi bunu
kanıtlar.
*
Kürt Ulusal Kurtuluş hareketinde de bu yasa geçerliliğini sürdürür. Ulusal hareketin yükselişi,
Kadının eski feodal baskılardan kurtulabilmesi için ona muazzam bir olanak sunmuştur.
4
Kürt ulusal hareketi aslında büyük ölçüde, kadınların başını çektiği bir modernleşme
hareketidir de.
Ve bu dinamizmle, Avrupa'da ve Türkiye'de Feminist hareketin yatağına çekildiği koşullarda,
anca benzeri İsveç gibi toplumlarda görülebilen kadın partisinin kuruluşuna kadar giden bir
dinamizm göstermiştir.
Kürt Ulusal Hareketi, bugün büyük dönüşümler geçirmektedir. Bu dönüşümlerin yol açtığı
problemler kadar, her mücadele biçiminin kendi tehlikeleri vardır.
Örneğin silahlı mücadele, başına buyruk çeteciliğe, güce tapmaya, savaşı ve silahı
kutsallaştırmaya, terörizme yönelik eğilimleri de besler. Bu nedenle, sürekli olarak bu
eğilimlere karşı bir mücadele gerekir.
Ama legal ve açık mücadele biçimlerinin de kendi tehlikeleri vardır. Bunlar da, reformizmi,
zengin sınıfların ağırlığını, parlamentarist eğilimleri, bölgeciliği vs. güçlendirir. Zenginler ve
kaşarlanmış orta yaşlılar kolay kolay dağlara çıkmazlar, dolayısıyla dağlarda onların etkileri
sınırlı olur. Ama şehirler onların mekânıdır. Legal yollar sadece mücadeleye değil, bu tür
eğilimlere de yeni olanaklar sunar. Bu eğilimlere karşı, örneğin gerillada olduğu türden
teknik tedbirlerle karşı durulamaz. Bu tür eğilimlere ancak, belli toplumsal güçler bir
set çekebilir.
Kürt Ulusal Kurtuluş hareketi, kendi içinde Kürdistan'daki bütün sınıfların eğilimlerini de
taşımaktadır, ulusal baskıya karşı mücadelenin içinde daima bu farklı sınıfların eğilimlerinin
de bir mücadelesi var olmuştur ve olacaktır.
Bu mücadele genellikle, farklı konulara vurgular biçiminde süregelmektedir. Bu gün bütün bu
eğilimlerin büyük bölümü HADEP içi ve çevresinde toplanmış bulunuyor. HADEP içindeki
mücadeleler, aslında Kürt Ulusal Hareketi içindeki farklı sınıfsal eğilimlerin mücadeleleridir.
Ulusal hareketin çekirdeğini oluşturan yoksullar, şehirlerin ve legal mücadelenin yollarını
daha iyi bilen orta sınıflara karşı; onların bundan yararlanarak politikayı belirleme çabalarına
karşı, gerillanın prestijiyle ve kimi zaman da dayatmalarla bir ölçüde tehlikeleri engelleyebildi
ve memnuniyetsizlikleri bastırabildi. Ancak bundan sonra mücadele biçimleri ve ekseni
tamamen değiştiğinden, eski yöntemlerle aynı sistemi sürdürmek hem olanaksızdır hem de
bölünmelere yol açar.
Bu çıkmazdan çıkışın, yeni mücadele biçiminin ve mücadele alanının yer değiştirmesinin
tehlikelerini en aza indirebilecek tek toplumsal güç Kadınlardır.
Kürt Ulusal Hareketini sırtında taşıyan ve hala bir yükseliş yaşayıp kadınların yeni
katmanlarının katılışıyla canlılığını sürdüren kadınlar, mücadelenin önüne geçmelidir.
Bu sadece yeni mücadele biçimlerinin yeni tehlikelerine karşı bir sigorta oluşturmaz; aynı
zamanda bu tehlikelere karşı bir tedbir olarak düşünülen kimi dayatmaların yol açtığı
memnuniyetsizlikleri ve girişim yeteneğinin azalmasını da engeller. Yaratıcı girişimlerin
yolunu açar.
Ve nihayet, o geriliğinden hep söz edilmiş Kürdistan'da kadınların böyle bir öne çıkışı, Türk
kadınlarının ve geniş yığınlarının her şeyi bir başka ışık altında görmelerine yol açabilir.
5
Bu da Kürt hareketini bu gün bulunduğu tecritten çıkarıp, Batı'da yeni kıpırdanışların yolunu
açabilir.
Ve en nihayet, ilerde bir restorasyonda, kadınlara karşı onları tekrar eski rollerine itecek
girişimler başladığında, bu girişimlere karşı şimdiden daha elverişli bir pozisyonda bulunmak
ve daha geniş mevzileri elde tutmak çok önemlidir.
*
Bunun ilk şartı, kadınların öne geçmesidir. Kadınların öne geçmesi somut olarak, HADEP'te
bütün organlara en azından yarı yarıya ve daha iyisi ise tamamen kadınların getirilmesiyle
olabilir.
Türkiye'yi de, Kürdistan'ı da bu çıkmazdan ancak kadınlar çıkarabilir.
Kadınlar öne!..
Ve kuru bir slogan olarak değil somut olarak: Kürt Ulusal hareketinde Bütün Organlarda
ilk elde kadınlar çoğunluğa.
Bu, Türk devletinin bütün manevralarını boş çıkarabilecek stratejik bir hamle olur. Türkiye'yi
de, Dünyayı da sarsar. Yeni yedek güçleri harekete geçirir. Karşı tarafın tecridini güçlendirir.
Ve yeni mücadele biçiminin tehlikelerine karşı bir pan zehir oluşturur.
Politikayı küçük hesaplar ve pazarlıklar olarak görenler için hayalci görünen bu öneri;
Politikayı özünde büyük bir taktik esneklik, diplomatik ustalık ile birleştirilmiş stratejik
manevralar olarak gören bir anlayış için son derece gerçekçidir.
09 Mart 2000 Perşembe
Demir Küçükaydın
HADEP: “Kadınlar Partisi” mi “Erkekler Partisi”mi?
HADEP her şeyden önce, Kürt uyanışının bir ifadesidir. Bu uyanış da her şeyden önce bir
MODERNLEŞME hareketidir. Kapitalizm öncesi dünyanın yüzyıllardan beri yerleşmiş
ilişkilerinin içine sığmayan yeni insanların bu ilişkileri parçalaması hareketidir. Bu anlamda
KÜLTÜREL bir dönüşüm ve devrim hareketidir. Bu nedenledir ki, bu uyanışın öz gücünü
gençler ve kadınlar oluşturmaktadır. Bu nedenle bölünme her şeyden önce, eskiye ait olanla
yeni olanın bölünmesidir.
Ne var ki eski olan, sadece yok olan bir kültür değil, aynı zamanda var olan bir siyasi sistemle
de çakışmaktadır. Her şeyden önce, egemen devlet ve parlamenter sistem, aşiret reislerine,
şeyhlere ve ağalara dayanmıştır. Dolayısıyla eskiye ait olan ile var olan siyasal sistemin
kaderi birbirine bağlanmıştır. Ceza suçun cinsindendir. Bu nedenle kültürel modernleşme
hareketi bir SİYASİ hareket halini alır.
6
Eski egemen kültür ve siyasetin anti demokratik, baskıcı ve keyfi niteliği nedeniyle de
DEMOKRATİK bir karakter kazanır.
Kürtler arasında, HADEP ve diğer partiler arasındaki bölünme, eski ile yeni arasındaki
bölünmenin siyasi dışa vurumudur. “Kürt Partisi” görünümünde ortaya çıkan, aslında Kürtler
arasındaki, modernliğin ve modernleşmenin partisidir. Kürtlük bilinci modernleşmenin ifadesi
olduğundan, modernleşmenin partisi bir “Kürt Partisi” olarak görünmektedir. Kürtler içinde
eski olan Türk devletiyle kader ortaklığı içinde olduğundan, dolayısıyla Türk devletiyle de bir
bölünme biçiminde görünür.
Kürt burjuvazisi ve orta sınıflarının cılızlığı ve korkaklığı nedeniyle bu uyanış ve
modernleşme hareketi öncelikle, yoksul, plebiyen tabakaların başını çektiği ve çekirdeğini
oluşturduğu bir harekettir. Bu nedenle de RADİKAL bir karaktere sahip olmuştur.
Hareket yükselişe geçip, rakipsiz bir güce ulaştıktan sonra, modernleşmeci ama radikal ve
demokrat olmayan tabakalar, yani Kürt burjuvazisi ve orta sınıflara, bu hareketin peşine
takılmak veya içine girerek etkilerini sağlamaktan başka yol kalmamıştır.
O halde, Kürt uyanışında iki büyük temel parti vardır. Liberal Demokrat Kürt burjuvazisi ve
orta sınıfları, aydınları; Radikal Demokrat Kürt yoksulları, gençleri, kadınları. Hareketin
önderliği başından beri plebiyen, radikal ve demokrat kanadın elinde olmuştur ama bu iki
parti arasındaki mücadele bin bir biçim altında sürmektedir.
Mücadelenin biçimleri ile, dayanılan ve temsil edilen güçler arasında dolaylı da olsa bir ilişki
vardır. Bir gerilla bölüğünde insan toprak ağalarına, iş adamlarına, müteahhitlere, aydınlara,
kasaba avukatlarına vs. pek rastlayamaz. Orada bol miktarda, kaybedeceği hayatından başka
bir şeyi olmayan, yoksul genç kız ve erkeğe, belki bir kaç idealist aydına rastlayabilirsiniz.
Ama bir belediyede örneğin toplumsal yapı kökten değişiktir, iş adamları, müteahhitler,
aydınların oranı çok yüksektir.
HADEP Kürt modernleşmesinin ve uyanışının lagal partisi olarak, liberal ve radikal bu iki
gücü de içinde barındırmaktadır. Bu iki güç eskiye ve egemen sisteme karşı birlikte mücadele
içindedir ama kendi aralarında da bir mücadele sürmektedir. HADEP’te bin bir biçimde
ortaya çıkan çatışmaların özünü bu iki toplumsal grup arasındaki çelişkiler belirlemektedir.
Bu çatışmada, Kürt uyanışının öcüsü, çekirdeği olan radikal pleplerin prestiji, sayısal gücü,
eşine az rastlanan bir adanmışlığı ve birlikteliği var. Buna karşılık liberallerin ekonomik ve
kültürel gücü, ilişkileri. Bu iki güç de, Kürtler üzerinde inkar sürdükçe birbirini çiğneyemez;
iki gücün de birbirine ihtiyacı var. Ama sorun politikaya hangisinin damgasını vuracağında
toplanıyor.
Plepler çoğunluk ve güç ellerinde olmasına rağmen, doğrudan kendilerini ifade edemiyorlar
ve bu nedenle damgalarını vurdukları politikayı liberallere uygulatmak zorunda kalıyorlar.
Onlar ise kendi eğilimlerine ters düşen bu politikaları uygulamakta zorlanıyorlar veya fiili
uygulamada içini boşaltıp kendi tasarılarına uygun hale getirmeye çalışıyorlar. Asil olan
plepler vekil olarak orta sınıfları seçiyorlar, ama seçilenler asil olanın direktiflerini değil kendi
eğilimlerini uygulamaya yansıtıyor veya uygulamayıp ayak sürüyor. HADEP’teki sıkıntıların
özü budur.
7
Plepler şimdiye kadar, prestijle, sayıyla ve bunlara dayanan dayatmalarla, bir ölçüde hareketin
kontrolden çıkmasını engelleyebildi. Ancak, bu eski yöntemlerle mücadeleyi sürdürmek ve
geliştirmek giderek zorlaşmakta ve bu yöntemler giderek etkinin azalmasına yol açmaktadır.x
Hareketin önderliğini orta sınıflara kaptırmamak, şimdiye kadar olduğu gibi yoksul, belki
şehirli ama hala ruh durumu ve kültürüyle köylü karakterinin ağır bastığı toplumsal
tabakalarla mümkün değildir. Kelimenin gerçek anlamıyla, yani kültürü ve yaşamıyla modern
şehirli, yoksul tabakalara dayanarak, modern ota tabakalar, işverenler, aydınlar karşısında bir
denge oluşturulabilir. Bu da temelde iki güçtür: Modern ücretliler ve bu mücadelenin en
tavizsiz savunucusu kadınlar.
Modern ücretlilerin kazanılması bir zaman, strateji ve program sorunudur.
Ama kadınlar şu an hazır bulunuyorlar. Kadınlar, “Kadın Kolları”nın gettosundan çıkıp,
HADEP’in başkanlığı dahil bütün etkili pozisyonları ve yönetim organlarında çoğunluğu ele
almalıdır. “Erkek Kolları”na ihtiyaç duyan bir HADEP, MHP’de ifadesini bulan, yukarıdan
düzenleme partisi karşısında aşağıdan demokrasi partisi olabilir. Türkiye’nin tüm ezilenlerine
güçlü ve sarsıcı bir mesaj verebilir.
Tecrübe ve bilgi yok diye çekinmek gereksiz. Kimse anasının karnından politikacı çıkmaz.
Suya girmeden yüzme öğrenilmez.
Kaldı ki, Kürt kadını politikada yeterince piştiğini bir çok kereler kanıtladı; en yaratıcı taktik
ve pratik esneklikle hedefe kilitlenmeyi bir arada götürdüğünü gösterdi.
Bu gün yüzünde dövmeleriyle, rengarenk elbiseleriyle, mitinglerde zılgıt çeken en sıradan
Kürt kadını bile şu piyasayı kaplayanlardan bir kere daha iyi ve doğru politika yapabilir.
Sorunu bu gün, “Kürt Partisi” mi, “Türkiye Partisi”mi diye sormak yanlıştır, sorun orta sınıfın
mı, yoksulların mı öncülüğü ve damgasıdır.
Ve bu da somutta, Erkekler Partisi mi Kadınlar Partisi mi şeklinde ortaya çıkmaktadır.
07 Kasım 2000 Salı
Download