1 EUSEBIOS KİLİSE TARİHİ 2 Eusebios Kilise Tarihi Latince’den Çeviren Furkan Akderin 3 EUSEBIOS Nemesis Kitaplığı Chiviyazıları Yayınevi o Modern Devlet | Christopher Pierson o Avrupamerkezcilik | Samir Amin o Medyada İkiyüzlülük | Edward S. Herman o Marx'in Sosyolojisi | TB. Bottomore / M Rubel o Marx'tan Sonra | Michel Foucault o Meslek Olarak Siyaset | Max Weber o Oryantalizm | Ali Behdad o İmparatorluk Startejileri ve Ortadoğu | B Waylet • E. Jockh o Yeni Muhafazakârlar (Neo-Cons) | Ed Merdan Yanardağ o Amerikan İmparatorluğunun Yeniden İnşası | T Donnelly o Şeylerin Tarihi | Ed Özcan Sapan o Beyaz Ölümün Güncesi | Özcan Sapan o Faili Meçhul Cinayetler Tarihi | Orhan Gokdemir o Helenizm Siyonizm Türkçülük | Orhan Gokdemir o İdeolojilerin Sonu Mu? | Ufuk Uras o Sezgiciliğin Sonu Mu? | Ufuk Uras o Lukâcs / Marx'a Giden Yol | Ateş Uslu o Farklılık ve Diyalog I M. Waller | S. Marcos o Felsefeden Edebiyata Selahattin Hilav | Selahattin Bağdatlı o Mesih Masalı / İsa Gerçekte Hiç Yaşamadı | Luigi Cascıoli o Çingeneler | Jan Yoors o Devletin Bektaşi Hirkası | Ali Murat İrat o Kilise Tarihi | Eusebios KİLİSE TARİHİ Kitabın Orijinal Adı Kilise Tarihi Yazar Eusebios Latince Aslından Çeviren Furkon Akderin Yayına Hazırlayan Özcan Sapan Son Okuma Nugihan Deniz Seri / Sıra No Chıvryazıları Yayınevi: 376 / Nemesis Kitaplığı: 23 ISBN 978-605-5708 43-6 Yayıncı Sertifika No 13085 Adres Bahariye Cd Altıncan Apt 69/3 Daiıe: 9 Kodıköy • İstanbul Faks: 0216 330 86 54 E-posla: [email protected] www.chiviyazilari.com İnternetten Satış www kangurukitap.com Copyright Türkçesi Furkan Akderin © 2010 Chiviyazıları Yayınevi © 2010 Kapak ve İç Tasarım Ozcan Sapan Baskı/Tarih Birinci 2011 Baskı Ezgi Matbaası Sanayii Cad Altay Sokak No 14 Yenibosna / İstanbul Tel: 0212 452 23 02 4 5 EUSEBIOS Nemesis Kitaplığı Kilise Tarihi Eusebios Latince'den Çeviren Furkan Akderin KİLİSE TARİHİ 6 Eusebios'un Yaşamı, Eserleri ve Çeviri Hakkında Notlar Eusebios, yaklaşık olarak İS 275 yılında Caesarcia (Filistin) kentinde doğmuştur. Gençliği hakkında çok fazla bilgi sahibi değiliz. Cacsaria’lı Pamphilios ile olan dostluğundan Ötürü kendisine Eusebios Pamphilios lakabı takılmışrır 307 yılında Pamphiliosün öldürülmesinden sonra onun çalışmalarını devam ettirdi. Daha sonra Caesarcia kenti piskoposluğuna getirildi. Bu görevi, 313 yılından sonra yürüttüğü düşünülmektedir. 325 yılında Nikaia Konseyi ne katıldı. Eusebios 339/40 yılında ölmüştür. Çalışmaları arasında çevirisini sunduğumuz Hıristiyanlığın paganizme karşı savunulduğu Kilise Tarihi önemli bir yer tutmaktadır. Bunun dışındaki en önemli eseri ise Constantinus'un Yaşamı'dır. Yine hem Eski Doğu hem de Eski Ban topluınlannda yaşanan önemli olayları kronolojik olarak sunduğu Khronikoi Kanones adlı bir kitabı da bulunmaktadır. Bu çalışma daha sonraları Hieronymus ve Hydatius tarafından devam ettirilmiş olsa da küçük fragmanlar dışında günümüze ulaşan bir bölümü bulunmamaktadır. Son olarak Eusebios'un Kilise Tarihi adlı kitabının çevirisinde Eusebius: Ecclesiastical History, Books /-P (Loeb Classical Library, No. 153), translated: Kirsopp Lake ve Eusebius: Ecclesiastical History, Volume 11, Books 6-10 (Loeb Classical Library No. 265). translated: J. E. L. Oulton başlıklı metinleri temel aldığımızı belirtmek isteriz. (Meydanlaruse 4. cilt... sayfa 459) 7 EUSEBIOS BİRİNCİ KİTAP BİRİNCİ BÖLÜM Amacım kutsal elçilerin başarılarını ve kurtancı İsa'dan bu yana kilise tarihinde meydana gelmiş önemli olayları aktarmaktır. Ayrıca en önemli kilise bölgeleri yönetimlerinden de bahsedeceğim. Yazılı olarak ya da kulaktan duyulan hikâyeler bu kitap içinde yer alacak. Yenilik aşkıyla büyük hatalara düşülmüş olan zamanlar, isimler ve sayılar hakkında da bilgiler vermeye çalışacağım. Yalan bilgilerin yazarlarını övmek Isa nın sürülerini acımasızca yok etmeye çalışan kurtları sevmek anlamına gelecektir. Öte yandan Kurtarıcımıza karşı Yahudi halkının yaptığı haksızlıkları anlatmak da amaçlarım arasında yer almaktadır. Putperestlerin ilahi olana, çeşitli zamanlarda ve değişik yollardan yaptıkları saldırılardan da söz edeceğim. Onlar sık sık kan ve işkence ile karşımıza çıktılar. Fakat iyi bilindiği gibi daha sonraları suçlarını itiraf ettiler ve cana yakın ve iyi Kurtarıcımız onlara yardımcı oldu, tşimc ilk olarak kitap planımı anlatmakla başlamak istiyorum. Ancak daha önce şunu söylemem gerekiyor: Tamamlanmış ve mükemmel bir tarih yazmak benim gücümün üstünde bir şeydir ve böyle bir şeye büyük bir hasret duymaktayım. Böyle bir çalışmayla yeni bir dönem açacağımdan dolayı konudan konuya geçmekte olduğumun farkındayım. Tanrı ya bana rehberlik etmesi, Kurtarıcımızın da güç vermesi için yalvarıyorum. Benden önce kısa fragmanlar dışında bu tür çalışmalarda bulunanların eserlerini bulmakta zorluk çektim. Bu nedenden ötürü hayatlarında ilginç olaylar yaşayanların bunları bize bildirmesini rica ediyorum. Onların sesleri uzaktan bir el feneri gibi, göze çarpacak kadar yüksek bir saat kulesinden ağlıyor gibi görünüyorlar. Bizi çalışmamızda nasıl sakin ve güvenli bir biçimde ilerleyeceğimiz konusunda uyaracaklardır. Kimileri burada söz edeceğimiz konular hakkında ne düşünürlerse düşünsünler, bizim için bunlar çok büyük değer taşımaktadır. Eski yazarların eserlerinden, sanki bir çayırdan toplanmış çiçekler gibi yararlanarak tüm geçmişi bir hikâye gibi özetlemeye çalışacağız. 9 EUSEBIOS Eğer Kurtarıcımızın piskoposlarının başarılarını ileriki nesillere ulaştırmayı başarabilirsek bundan memnuniyet duyacağız. Eğer kiliselerle ilgili her şey burada yer almıyorsa da en azından onların bugünkü onurlarının hakkını teslim edeceğiz. Bıı işin özel bir önemi olduğuna inanıyorum. Çünkü kilise laıilıi yazmak için insanın hayatını bu işe adaması gerekir. Ayrıca umuyorum ki bu çalışma tarihsel araştırmalar için çok yararlı olacaktır. Daha önceki kronolojik araştırmamda1 zaten konuların bir özetini sunmuştum. Ancak bu çalışmada bildiğim her şeyi yazacağımı belirtmek isterim. İşime başlarken şunu da söylemeliyim ki, insan düşüncesinden daha büyük ve yüksek olan tanrısallık tartışmasıyla ilgili olarak Kurtarıcımız’ın iznini aldığımı sanıyorum. Mademki İsa’nın isminden onun, kilise tarihi yazmaya başlamamıza izin verdiği sonucunu çıkarıyoruz, o halde bu konu çoğu düşünceden daha ilahi bir düşüncedir. İKİNCİ BÖLÜM Hıristiyanlıkta iki doğa vardır. Birincisi Tanrı nın İkincisi de insanların doğası. Tanrı kurtarılmamızın şerefine bizlere kendi doğasının bir benzerini sunmuştur. Eğer olayları ta başından itibaren anlatmaya başlarsak başladığımız işi tamamlamış olacağız. Böylecc Hıristiyanlığın daha dün ortaya çıkmış ve yabancı kökenli bir din olduğunu sananlara onun eskiliği ve dahiliği hakkında bdgiler sunnuış olacağız. Hiçbir dil İsa’nın kaynağını ve değerini anlatmak için yeterli değildir. İlahi ruh. ilhamlarında şöyle der: “Bu soydan kim söz edecek? Oğuldan ve Oğul’un Babayı tanıtmayı dilediği kişilerden başka birisi de Babayı tanımaz.* Babamızdan başka hiç kimse dünyadan önceki ışığı anlayamaz. Entelektüel ve önemli akıl, Tanrımız olan babamızdan önce kelimelerde yaşıyordu. İlk önce görünür ve görünmez her şeyi yaratan KİLİSE TARİHİ 10 baba ortaya çıktı. O, cennetin ölümsüz ev sahibi ve komutanıydı. Her şeyin yaratıcısı babamızdan sonra onun tavsiyesiyle gerçek oğlu ortaya çıktı. Kudret, şeref, tanrısallık, hakimiyet ve gücü babasından alıyordu. Onun tanrısal gücüne eskiden de saygı gösterilir ve şöyle denirdi: “Sözün başlangıcında söz Tanrıyla beraberdi. Söz Tanrı ydı. Her şeyi o yapardı ve onsuz bir şey yapılmazdı.” Sonra da eski peygamberlerin en buyuğu olan Musa, Kutsal Ruh un etkisiyle evrenin oluşumunu ve düzenlenmesini anlattı. O, dünyanın yaratıcısının ve her şeyi ortaya çıkaranın İsa’dan başka bir şeye boyun eğmediğini açıkladı. Aynı şekilde dünyada ilk olarak var olanın da İsa olduğunu belirtti. İsa, Tanrı’dan diğer insanların alt düzeyde de olsa çeşitli işler yapmalarına izin vermesini istedi. Bu nedenle insanlar onun suretinde yaratıldılar. Diğer peygamberler de benzeri şeyler söylemektedirler: “Çünkü o söyleyince her şey var oldu, o söyleyince her şey belirdi." O, her şeyin yaratıcısıvdı ve bir kral gibi başıyla onayladı. Ardından ilahi şeyleri bize ilan etti ve işlerin Tanrı nın ilahi emirleriyle gerçekleştiğini belirtti. Daha önceden Musa, Ibrahim ve onlann çocukları da sadık hizmetkârlardı. Ardından çok sayıda dürüst peygamber de gönderildi. Fakat İsa’ya Tanrı nın oğlu olarak tapınmamız gerekir. îsa hiçbir zaman babamızın hürmetine kayıtsız kalmadı. Babamız da bildiklerini ona öğretti. Tanrı, Maınbre Çayı yakınlarında oturan İbrahim’e göründü. İbrahim hemen gözlerini aşağıya çevirdi ve onun için bir kurban kesti. Ardından da şunları söyledi: "Bütün dünyayı yöneten adil olmalı değil mi?" Eğer Tanrımızın mükemmel olduğunu düşünüyorsak onun, insan formuna dönüşebileceğini ya da gözlerimizi aldatabileceğim de kabul etmek zorundayız. Öte yandan, bunların mantıksız olduğunu söyleyenlere Babamız’ın ve Oğul’un her şeyden evvel var olduklarını ve diğer her şeyin onlar tarafından yaratıldığını söylememiz gerekecektir. Mezmurlar’da şöyle denmektedir: "Sözünü gönderip iyileştirdi onları, kurtardı onları ölüm çukurundan." 11 EUSEBIOS Musa açık bir biçündc onu Babamızdan sonra bir ikinci efendi olarak kabul etmektedir: "Tanrı, Sodom ve Gomoranın üzerine ateşten kükürtler yağdırdı." Yakup’a da bir insan şeklinde göründü ve ona şöyle dedi: "Artık sana Yakup değil, İsrail denilecek, çünkü Tanrıyla birlikte kazandın." Yakup da bundan sonra şunları ifade etti: “Tanrıyla yüz yüze görüştümve o, canımı bağışladı." İnsan şeklinde görünenlerin, Tanrıların melekleri ya da onun elçileri oldukları kabul edilmektedir. Fakat Kutsal Kitap imiz onlara Tanrı ya da Efendi demez. Sadece melekler olarak adlandırır. Bu durum , onların varlığının sayısız kanıtlarından birisidir. Yeşu da Musa’nın ardıllarından birisidir. Kendisi, cennctsel meleklerin ve doğaüstü güçlerin lideridir. Adeta Babamız’ın yüzbaşısı olarak nitelendirilebilir. Her şeyi yöneten Efendimizin kaptanı gibidir. Bir insan şeklinde görülmüştür ve kendisi hakkında şunlar yazılmıştır: ‘Yeşu, Eriha’ya geldiğinde elinde testeresi ile bir adamı gördü. Ona dedi ki: Senin sanatın bizim için mi yoksa rakiplerimiz için mi?” Ardından şunları ifade etti: “Ben şimdi Efendimiz’in temsilcisi olarak buraya geldim” Aşağıdaki sözlere dikkat ettiğinizde Musa ile konuşanın da başka birisi olmadığını göreceksiniz. Deniz kıyısındayken onu gördü ve şöyle dedi: "Musa! Musa! Ayağındaki kutsal ayakkabıyı kaybettin, o şimdi en kutsal yerdedir. Ben babalarının Tanrısıyım, tbrahün’in, Yakup’un ve İshak'ın " Onun, dünyamızın oluşumdan evvel de var olduğu bilinen bir gerçektir. Ve o, Babamızın ve Tanrımızın bir yardımcısıdır. Biz kendisini “Tanrı ve Akılın İfadesi" olarak bilmekteyiz. Süleyman'ın düşüncelerini de açıkça ortaya koyan şu alıntıyı düşünelim: “Ben akılla anlamaya çalıştım. Kralların, prenslerin yönetimlerini ondan öğrendim. Dünyarun nasıl yönetileceği konusundaki görüşlerim onun sayesinde gelişti. O şöyle devam eder: “Efendimiz kendi işleri için beni yarattı. Dünyayı yaratma işi benimdi. Dünyanın oluşumundan evvel karanlıklar» dağlar ve tepeler ortaya çıkn. O, cennetini hazırladığında ben KİLİSE TARİHİ 12 de yanındaydım ve cennetin pınarlarını kurmasına yardımcı oldum. Onu memnun ettiğim için seçilmiştim. O, dünyayı yarattıktan sonra daha da memnun oldum. Ardından ilahi ifadeler ortaya çıktı. Ama bunların hepsini vermedik, sadece küçük bir kısmını gösterdik.” Fakat İncil, eski zamanlardaki halklara ve insanlara gönderilmemişti. Bu insanlar, İsa’nın öğretilerinin gönderildiği zamanlarda yaşamadılar. tik anlarda, kutsal yaşam ve Tanrı nın emirleri hor görüldü.Ardından dayanıksız bir duruma düşüldü. Eskiden olanlann yerini şimdi beddua yüklü ve lüks bir yaşam almıştı. Onun soyu, dünyayı çok kötü bir duruma sürükledi. Bu durum, her yerde vahşi ve katlanılmaz bir yaşamın ortaya çıkmasına neden oldu. İnsanlar dcvlcderini, kentlerini, sanatlarını ve bilimlerini düşünmediler. Hatta adalet ve kanunlardan bile habersizdiler. Felsefenin erdemlerini hesaba katmıyorlardı. O insanlar, göçebe olarak vahşice bir yaşam sürüp kötülükler yaptılar ve insan doğası ile aklının gereği olan şeyleri yıktılar. Her türlü katliamı yaptılar, her türlü suçu işlediler, insan eti yemekten çekinmediler, Tanrıyla savaşmak için birbirlerini kışkırttılar ve bunu yaptıktan sonra da kendi kendilerini kutladılar. Dünyanın ve cennetin Tanrısı’na karşı deliliğe varan bir kibirle çarpıştılar. Bütün bunları düşündüğümüzde ortaya çıkanlar şunlardır: Yaptıklarının bir cezası olarak vahşi ormanlarda büyük yangın felaketleri yaşandı. Ardından, daha büyük kıtlıklar ve belalar geldi. Savaşlar ve yıldırımlarla sanki cennetten, bu dik kafalılık hastalığına yakalanmış olanların cezası veriliyordu. Daha sonra bütün kötülükler alt edildi. Bunlar, Tanrı’nın ilk olarak yarattığı akıl tarafından beceriliyordu. Sanki sarhoş ve karanlıkta gezen ruhlara cezaları veriliyordu. Sonra ifadeler bir melek kılığında hizmetçilere göründü. Eski insanlar Tanrı’nın gücünden ve onun iyiliklerinden hoşlandılar. Aksi takdirde insanların içine işlemek imkânsızdı. 13 EUSEBIOS Kendilerini ısrarla Tanrıya tapınmaya adayan Yahudilerden banlayarak dindarlık tohumlan kısa bir zaman içinde tüm insanlar ve halkların üzerine ekildi. Artık bozulmuş olan bazı öğretiler, Musa peygamber tarafından yaşama geçirildi. Onun öğrettikleri arasında eski semboller, resimler, dinlenme günü, ruhani öğeler vardı. Ancak, bütün sırlar Musa’ya öğretilmemişti. Bu kanunlar uygulanmaya başlandığında kısanlar arasında tatlı bir koku yayıldı. Diğer taraftan dinsiz çoğunluk, bu uygulamaların birçoğunu değiştirmeye başladı. Zamanla inananlar da diğerlerinin vahşetlerini yumuşatmaya başladılar. Onları barış ve güzel toplumsal ilişkiler altında yaşamaya zorladılar. Daha sonra Roma imparatorluğu zamanında tekrar ortaya çıktı ve kendisini tüm insanlara ve halklara duyurdu. Artık Babamız’ın yaptıkları hakkında daha fazla bilgi sahibiyiz. Aynca Isa da kehanette bildirilen şeyleri gerçekleştirdi ve yine kehanette bildirilen acılan çekti. Onun dünyaya geleceği, harika işler yapacağı ve Tanrı'nın emirlerini uygulayacağı daha önceden söylenmişti. Doğumu, doğası ve mucizeleriyle ilgili olarak da kehanetler bulunmaktaydı. Yine, ölüyü diriltmesi ve ölümünden sonra cennete yükseleceği de bilinen bir gerçekti. Örneğin peygamber Daniel, Kutsal Ruhun etkisiyle dünyanın sonunda krallığını görecekti. Böylcce kulağına bir ilahi ses ulaştı. Şöyle diyordu Daniel: “Ben bakarken tahtlar kuruldu, eskiden beri var olan yerine oturdu. Giysileri kar gibi beyaz, başındaki saçlar yün gibi apaktı. Tahtı alev alev, tekerlekleri kızgın ateş gibiydi, önünden ateşten bir ırmak çıkıp akıyordu. Binlerce binler O’na hizmet ediyordu; On binlerce on binler önünde duruyordu. Mahkeme kuruldu, kitaplar açıldı.” Ardından şöyle devam eder: “Gece görümlerimde insanoğluna benzer birinin göğün bulutlarıyla geldiğini gördüm. Eskiden beri var olanın yanına doğru ilerledi, O nun önüne getirildi. Ona egemenlik, yücelik ve krallık verildi. Bütün halklar, uluslar, her dilden insan ona tapındı. Egemenliği hiç bitmeyecek sonsuz bir egemenlik, krallığı hiç yıkılmayacak bir krallıktır." KİLİSE TARİHİ 14 Bu sözcüklerin Kurtarıcımız ile ilgili olduğuna şüphe yoktur. Tanrı nın ifadeleri başlangıçta ortaya çıkmıştı ve oğlunun vücut bulmasıyla son bulacaktı. Yahudi peygamberlerden Kurtarıcı İsa ile ilgili olan ifadeleri bir araya topladık. Ayrıca kendisiyle ilgili olarak yeterli olduğunu düşündüğümüz çeşitli ifadeleri de buraya koyduk. ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Şimdi. İsa'nın isminin eski Yahudi peygamberleri tarafından da onurlandırıldığını göstermenin tam zamanıdır. Musa, aziz ve yüce İsa’nın ismini ilk duyan insandı. Gizemli sırlar ve resimler kendisine verildiğinde kehanette şöyle denilmişti: “Sen dağda Tanrı nın baş rahibi olarak kutsandın. Daha sonraları da bu iş, İsa tarafından yapılacak.” Böylccc, insanlar arasında en büyük üne sahip olan baş rahiplik, İsa’nın da görevleri arasında sayılmış oluyordu. Artık, Musa’dan önce bilinmeyen isminin ilahi bir nitelik taşıdığı ve Kutsal Ruh un etkisiyle onun diğerlerinden çok farklı olduğu anlaşılmıştı. Bilindiği gibi o, oluyu dirilten ilk ve tek insandı ki; tüm bunlar birer sembolden ibaretti. Onun ardılları Auses diye adlandırıldı. Bu isim akrabaları tarafından verilmişti ve kraliyet ailesine ait bir isimden çok daha onurlu bir isimdi. Diğer taraftan Nave’in oğlu ise sadece ismen Kurtarıcımıza benzerdi. Musa tarafından planlanan yönetim onun tarafından biçimlendirildi. Bu yönetim dindar ve doğru bir yönetimdi. Böylccc Musa, Kurtarıcımızın ismini insanların geri kalanları üzerinde en büyük onur ve ünü simgeleyecek şekilde verdi. Öte yandan kendisinin onur ve ünü baş rahiplik ve yönetim tarafından sürdürülüyordu. Yine, Yahudilerc İsa’nın, Yahudi halkına karşı geleceği ve onları yanına davet edeceği de bildirilmişti. Örneğin Yeremya şöyle konuşuyordu: “İsa’nın yüzü bizi yok edecek ve bundan sonra kendisinin 15 EUSEBIOS gölgesi altında yaşayacağız.” Peki, Davud ne diyordu? “Nedir bu halklar arasındaki kargaşa, neden bu halklar boş düzenler kuruyorlar? Dünyanın kralları saflaşıyor, hükümdarlar birleşiyor, Tanrıya ve Mesihe karşı." Davud, sonra da şöyle devam ediyordu: “Tanrı’nın bildirisini ilan edeceğim. Bana, sen benim oğhımsun dedi. Bugün ben sana baba oldum. Dile benden, sana miras olan halkları, mülk olarak sana dünyanın her yerini vereyim.” Yüksek rahipliğin sembolü olan yağlan kendilerine sürdüler. Böylecc tüm Yahudilerin arasında İsa’nın ismi yayılıyordu. İsa’nın gerçek gücünü ve kraliyet kuvvetini kendi üzerlerinde simgeleştiriyorlardı. Aslında Yahudi peygamberleri yaptıkları hareketlerle İsa’nın tanrısallığını tanımış oluyorlardı. Böylece, en yüksek rahiplere ve krallara tam anlamıyla İsa’nın tanrısallığını tanıma şansı verilmiş oluyordu. Bu durumun bir başka göstergesi de şudur: Kutsal yağlan süren hiçbir peygamber, baş rahip ya da kral, Kurtarıcımız İsa kadar güç sahibi değildi. En azından onlardan birisi kuşaklar boyunca sürüp giden bir üne kavuşabilirdi. Ama bu, Hıristiyanlara nasip oldu. Yaptıkları şeyin ilahi olarak karşılığını alamadılar. Ölümlerinden sonra taraftarları kendileri için ölüme gitmediler. Onların hiçbirisi dünyadaki halkları kendi yanına çekmeyi başaramadı. Kurtarıcımızın küçük göl mucizesi bile onlar tarafından başarılamamıştı. O, herhangi bir kral ya da baş rahip tarafından yctişririlmemişti. Askerleri tarafından da kral yapılmadı. Yahudiler arasında herhangi bir güç ya da onur elde etmeye çalışmamasına karşın Babamız tarafından ona değerli süsler verildi. Yukarıda sözünü ettiğimiz onurlardan hiçbirisine sahip olmamasına karşın İsa’nın ismi dünyada çok daha fazla yayıldı. Hatta KİLİSE TARİHİ 16 İsa’nın ve Hıristiyanların kutsal isimleri tüm dünyada yaygınlık kazandı. Taraftarları hiçbir zaman böylesine ritüellcrle uğraşmamalarına karşuı onun gerçek öğretisinin erdemiyle yaşamayı sürdürdüler. Hiçbir zaman kutsal yağları sürmedi. Ama Babamız’ın ilahi ruhuyla donandı. Bu durumdan Ishak da söz etmekte ve şöyle demektedir: “Efendimiz in ruhu benim üzerimdedir. Bu nedenle yağlandım. Beni bu öğretiyi göremeyenlere karşı vaazlar vermek için görevlendirdi.” Davud da Ishak gibi konuşmaktadır. Şöyle der: “Tanrının sana hediye ettiği krallık sonsuza dek kalıcıdır. Krallığın asası, adalet asasıdır. Doğruluğu sever, kötülükten nefret edersin. Bunun için Tanrı, senin Tanrın.” Bu yazının ilk mısrasında Tanrının yanma çağırılmakta, İkincisindeyse kraliyet saltanatı ile şereflend irilmektedir. Daha sonraları İsa da lanrı’nın kutsal yağından yararlanmaya başladı. Fakat bu diğerlerinin sürdüğü yağ gibi değildi, bu memnuniyet yağıydı. Böylccc eskilerden çok daha farklı bir yolla onur kazanmaya başlamıştı. Davud şöyle devam etmektedir: “Tanrı, Efendime ben düşmanlarımı ayaklarının altına serinceyc kadar, sağ tarafımda otur diyor. Tanrı yemin etti, artık fikrini değiştirmez. Melkisedek düzenine göre sonsuza dek kahinsin sen." Melkisedek, Kutsal Kitaplarda Tanrının en yüksek rahibi olarak tanınmaktadır. Onun emriyle değil, fakat Kurtarıcımızın ortaya koyduğu sembollerle Hıristiyanlar ve rahipler yemin ettiler. Bütün bunlardan dolayı, Yahudilerin tarih boyunca yağlanmaları konumuzla ilgili değildir, tsa ise dünyanın ortaya çıkmasından çok önce var olmuştur, ama daha sonra Tanrı tarafından yeryüzüne gönderilmiştir ve sonsuza dek sürecek bir rahiplik almıştır. Bugün, dünyadaki insanlar tarafından Hıristiyan şeklinde adlandırılanlar, ilahi ve tinsel bir kanıt gibidirler. Onun isminin al- 17 EUSEBIOS tında itiraf edilir ve şahitlik yapılır. O, bugün dünyadaki diğer krallar ve peygamberlerden çok daha fazla hayranlık uyandırmaktadır ve Tanrı nın gerçek tek rahibidir. Ayrıca diğer her şeyden evvel O, Tanrı nın ve O na tapınmanın onurunu alınıştır. Fakat en harika şey, sözcüklerin ve ifadelerin güzelliği ile kendimizi adadığımız şeydir. Ruhumuz yeterince yükseldiğinde kendimizi koruyabilmemiz için yaptıklarımızı şahit olarak gösterebilmeliyiz. Şu ana dek; Kurtarıcımız ve Efendimiz, vücut bulmadan önceki dönemle ilgili olarak anlatmam gereken şeyleri anlattım. Fakat daha sonraki dönemi anlatmaya başlamadım. DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Hiçbir yaklaşım, yeni ve yabancı bir şey değildir. Sanki bu yaklaşım bir kimse tarafından kabul ediliyordu ve diğerleri buna inanmıyordu. Şimdi, izninizle bu konu üzerine kısa bir açıklama yapacağım. Kurtarıcımızın, yaşadığı zamanlarda birdenbire yeni bir halk ortaya çıkardığına inanılmaktadır. Evet, bir halk ortaya çıkmıştı. Ancak, bu halk dünyanın her yerinde çok sayıda dindar insandan meydana gelmekteydi. Bu insanlar Tanrının desteğiyle hareket ettiklerinden dolayı topraklan fethedilcmez durumdaydı. Tanrı nın isteğiyle görevlendirildiler ve İsa'nın onuruyla ödüllendirildiler. Rahiplerden birisi Kutsal Ruhu haber aldığında şaşırdı ve ağlayarak şunları söyledi: “Kim bunları söylüyor? Kim böyle konuşuyor? Kim bir günde dünyaya geliyor? Kısa bir zaman içinde nasıl olur da bir halk doğar?” Fakar bu soruların yanıtı şuydu: “Bu insanlar, yeni bir isimle bana hizmet edecekler.” Hıristiyan ismi tabii ki yeni bir isimdir. Diğer halklar arasında ismimiz geç duyuldu. Fakat yaşam biçimimizi, öğretilerimizi ve dini yaklaşımlarımızı geç bir zamanda ortaya çıkarmadık. îlk insanın yaratılmasından bu yana, doğada aslında bu şey her zaman vardı. Bu KİLİSE TARİHİ 18 nedenle, bu yaklaşımdan yola çıkarak hareket edeceğiz. Yahudi halkı yeni bir halk değildir. Eski insanlar tarafından yeterince onurlandırılmışlardır. Bu insanların kitaptan ve yazdıkları gerçekten çok az sayıda olmasına karşın erdem, dürüstlük ve dindarlık açısından oldukça fazla değer taşımaktadırlar. Nuh’un yaşamından sonra bu halktan çok önemli insanlar çıktı. Bunlar arasında İbrahim de önemli bir yer tutmaktadır. Yahudilcr halen onu, kurucu babaları arasında saymaktadırlar ve onurlandırmaktadırlar. Eğer birisi, dürüst insanları sıralamaya başlasa listenin başına İbrahim’i koyacaktır. Hıristiyanlar için de bu durum bir gerçektir. Ancak, Hırisriyanlar’da İsa’nın ismi, bilgelik ve dürüstlük denildiğinde akla gelen ilk isimdir. Bizde, yaşama gösterilen sabır, erdemler ve sadece Tanrının yolundan gitmek gibi özellikler Yahudiler tarafından aynı katılıkta uygulanmamıştır. Onlar, bizim yaptığımız gibi vücudun sünnetine dikkat etmediler. Aynı şekilde, Sabbatları da gözetmediler. Musa’nın kendilerine sembolik olarak yasakladığı bazı şeylere özen göstermediler. Fakar biz, halen gerektiği şekilde davranıyoruz. Onlar, İsa’dan haberdar olup İbrahim, tshak, Yakup ve Musa vasıtasıyla kendilerinden sonra gelecek olan peygamberler hakkında da bilgi sahibiydiler. Zaten Isa’nın tanrısallığının onurlandınlması şu bölümden de belli değil midir? “Hırisriyanlarıma dokunmayın, peygamberime zarar vermeyin.” En eski dinlerin geldiği zamanlardan harca İbrahim zamanından, İsa'nın tanrısallığı vc tüm halkların onun öğretilerinin ardından giderek dua edecekleri bilinen bir gerçekti. İbrahim’den çok uzun bir süre sonra sünnet emri verildiyse de dürüstçe biz bunun daha önceden bildirildiğini söyleriz. Kutsal Kitap şöyle der: “İbrahim, Tanrıya ve onun dürüstlüğüne inanıyordu.” Gerçekten dc sünnet emri. Tanrı tarafından İbrahim’e verilmişti. Aynı yolun takip edilmesi gerektiği konusunda ona. bir ilham 19 EUSEBIOS geldi. Bundan sonrası şöyle devam eder: “Dünyanın tüm kabileleri senin tarafından kutsanacak. Daha sonra büyük ve çok sayıda halk ortaya çıkacak. Onlar da kutsanacaklar.” Gerçekten de biz bu durumu yaşayarak anladık. O ise eski yanlışlarla dolu yaşamını bırakarak Tanrıya her şeyi itiraf etti. Ardından Musa'nın belirlediği kanunların peşinden gitti. Bunlar, Tanrının sözlerini aktaran İsa tarafından da uygulanmıştır. Daha sonra Kurtarıcımıza dünyadaki tiım halkların kutsanması gerektiği söylendi. Oysaki İbrahim'in dini, dünyada Hıristiyanların hakim oldukları dönemlerde çok daha etkili bir şekilde uygulanmıştır. Peki, İsa’nın getirdiği din eski insanların dinleri kadar ilahi miydi? Bu sorunun yanıtı evettir. İsa'nın öğretilerinin yeni vc garip şeyler ol madiği kadar, onun dininin tek gerçek din olduğu da bir doğrudur. Bu konu hakkında söyleyeceklerim bu kadar. BEŞİNCİ BÖLÜM Kilise tarihinin neden yazıldığı ile ilgili gerekçeleri sıraladıktan sonra şimdi, Kurtarıcının vücudunun görünmesinden itibaren yolculuğumuza başlayabiliriz. Kurtarıcımız vc Efendimiz Isa’yı anlatırken Tanrımız’ı yardıma çağırıyoruz. Bir işçi olarak görev aldığımız bu çalışmada bize yardım edin. Augustus’un imparatorluğunun kırk ikinci senesinde. Antonius vc Kleopatra’nın ölümü. Mısır’ın ele geçirilmesi vc Ptolemaios hanedanının sona ermesinden yirmi sekiz yıl sonra, Kurtarıcımız vc Efendimiz Isa, ludea’nın Beyrtillahim kentinde dünyaya geldi. Anlatılanlara göre doğumu, bu zamanda gerçekleşmiştir. O zamanlar Suriye valisi Cyrcnieus tu. En başarılı Yahudi yazarlarından Ioscphos' bu dönemde bir nüfus sayımı yapıldığından söz eder. Ioscphos, Cyrcnicus’un valiliğinde bir nüfus sayımı olduğunu belirttikten sonra Galile isyanının da yine aynı dönemde başladığını belirtir. Hıristiyan yazalardan Luka da benzeri bir olaydan bahsetmektedir. Luka şunları söyler: KİLİSE TARİHİ 20 “Vergilendirme sırasında çıkan isyanda Galile’nin peşinden gidenler yüksek bir yere çekildiler. Fakat kendisi yok edildi. Peşinden gidenler de itaat etmek zorunda kaldılar? Ioscphos da benzeri görüştedir ve on sekizinci kitabında aynen şunları söylemektedir: “Bir senato üyesi olan Cyrcnieus, daha önceden aralarında konsiillüğün de bulunduğu çok sayıda görevde bulunmuştu ve büyük saygı görürdü. Az sayıdaki adamıyla beraber Suriye’ye geldi. Caesar tarafından bir halkın yargıçlığmı yapmak üzere görevlendirilmişti.” Daha sonra Ioscphos şöyle devam eder: “Fakat Iuda» Gamala kentinden Sadduehus adında birisiyle görüştü. Fakat bu adam, vergilendirme ve esaretten söz ediyordu. Bu nedenle halkın ayaklanmasını istiyordu? Iosephos, Yahudi Savaşı adlı çalışmasının ikinci kitabında da benzeri şeylerden bahseder: “Fakat, Iuda diye adlandırılan Gahleli, insanları ayaklandırmak için çabalamaya devam etti. Halka. Romalılara vergi öderlerse ve Tanrıdan başka ölümlü birisinin üstünlüğünü kabul ederlerse korkak insanlar olacaklarını söyledi? Tüm bunlar Ioscphos tarafından söylenmektedir. ALTINCI BÖLÜM Yabancı soydan gelmiş ilk kral olan Herod başa geçtiğinde4 Musa’nın isteğine göre hareket edeceğini ve Iuda’yı beklemeye gerek olmadığını, o gelene kadar krallığı muhafaza edeceğini söylüyordu. Herod, halkın beklentilerini karşılayacak bir kişi haline dönüşmüştü. Bu sözler, Musa’nın yönetiminden sonra Augustusa kadar olan zamanda halkının kendi yönetimi altında yaşamasına neden oldu. İlk yabancı kral olan Herod’a Yahudi Krallığı, Romalılar tarafından verilmişti. Iosephosa göre, onun baba tarafi Iduemanlar a dayanır. Annesi ise Arap kökenlidir. Fakat çok da fazla dikkate alınmayan bir yazar olan Africanus» onun Apollo Tapınağı nın kölelerinden birisi olan Antipatros un oğlu olduğunu söylemektedir. 21 EUSEBIOS Antipatros küçük yaştayken Iducmanlı haydutlar tarafından esir alınmış ve onlarla beraber yaşamış. Ancak, babası fakir bir adam olduğundan ötürü kendisinin kurtarılması için gereken fidyeyi ödeyememiş. Daha sonraları Yahudi baş rahibi Hyrcanus, çocuğu yetiştirmiş. Evet, onun oğlu Herod da Kurtarıcımız ile aynı zamanlarda yaşamış. Anlatılanlara bakılırsa, Yahudi halkının başına böyle bir kralın geçmesi önceden beklenen bir şeymiş. Böylece Musa'dan bu yana düzenli bir biçimde prensler ve valiler tarafından sürdürülen yönetimin sonuna gelinmiş olunuyordu. Musa'nın yönetiminden sonra Yahudiler esir alınarak Babil’c götürüldüler. Bu iki dönem arasında ise Davud ve Saul hüküm sürdü. Bu insanlar aynı zamanda yargıçlar olarak adlandırılıyorlardı. Babil’den döndükten sonra da oligarşik-aristokratik yönetim biçimlerini hiçbir kesinti olmaksızın devam ettirdiler. Fakat askeri gücü sayesinde Romalı general Pompcius, Kudüs kentini ele geçirdi. Tapınağın en iç kısımlarına kadar girerek burayı kirletti. Eski yöneticilerden hem kral hem de baş rahip olan Aristoboulos, çocuklarıyla beraber zincire vurularak Romaya gönderildi. O zamandan bu yana Yahudi halkı Romalılara vergi ödemek zorundadır. Öte yandan baş rahipliğe ise Aristoboulos un kardeşi Hyrcanus getirildi. Fakat Hyrcanus düzenli olarak baş rahipliğe geçenlerin sonuncusuydu. Daha sonraları Parthlar tarafından esir alınmıştır. Diğer yandan daha önce de belirttiğim gibi Herod, Roma senatosu ve Augustus tarafından Yahudi halkının başına geçirilen ilk yabancı kraldır. îsa vücuda geldiğinde Kurtarıcımızın, halkı ilahi olana davet etmesi beklendi. Bu sıralarda, Yahudi halkının başındaki Iudeialı prensler döneminde baş rahiplik kurumunun sonu geldi. Evet, kuşaktan kuşağa devam eden baş rahiplik aniden ortadan kalkmıştı. losephos tüm bunlara şahittir. Herod, Romalılar tarafından görevlendirildiğinde baş rahiplik en önde gelen insanlara değil, silik birtakım adamlara verildi. Benzeri bir durum Arkhelaos’un Romalıları KİLİSE TARİHİ 22 etkileyerek rahiplik makamına gelecek kişileri belirlemesinde de görüldü. Romalılardan sonra da yönetim Arkhelaos’un cllerindcydi. losephos Herod un baş rahiplik giysilerini elinde tuttuğunu ve bunları rahiplerin kendilerinin saklamalarına izin vermediğini de yazmaktadır. Daha sonraları Romalılar tarafından görevlendirilen Arkhelaos ve diğerleri de aynı tutum içinde oldular. Bu şeyleri yazmamızın nedeni; Kurtarıcımız’ın yaşadığı dönemdeki olayları daha iyi anlatabilmek istememizdir. Davud’un kutsal kitabında İsa doğana kadar geçen hafta sayısı kesin olarak verilmiştir. Bağlı kaldığımız diğer kitaplarda da bu haftalar tamamlandıktan sonra Yahudi halkının toptan perişan olacağı belirtilmektedir. Kurtarıcı İsa’nın doğumuyla bu kehanet tam anlamıyla gerçekleşmiş oldu. Turn bunlar mutlaka ki bize bir ön bilgi olarak sunulmuştu. YEDİNCİ BÖLÜM Matta ve kukanın İncillerinde Hıristiyanlık jenealojisi birbirinden farklıdır. Eserlerinin birçok yerinde olayları farklı şekillerde anlatırlar. Sonuçta bu durum, inananların gerçeği keşfederlerken önlerinde iki farklı yo, bulunmasına neden nldu. Şimdi, izninizle yukarıda söz eniğim konu hakkında Africanus’un, Aristeidcse yazdığı mektuptan alıntılar yaparak jenealoji üzerine olan tartışmaları aktarmaya çalışacağım. O, diğerlerinin fikirlerinin neden aldatıcı ve sorunlu olduğunu açıkladıktan sonra kendi inancını anlatmaktadır: “Soyların, Yahudi kanunlarına ya da doğasına bağlı olarak belirlendiği zannedildi. İkisinden hangisi geçerli olursa olsun çocuksuz ölen bir adamın kardeşi, çocuğuna kardeşinin ismini verirdi. Çünkü herhangi bir ölümlünün dirilme olasılığının bulunmasından dolayı, bu ismin ebedileştirilmesi düşünülmüştü.” Böylecc, bir çocuk ister babasının oğlu olarak isterse de amcanın ismini taşıyarak belli bir soyu devam ettirmiş oluyordu. Bundan dolayı öğretilerde açıklanan şeylerin ikisi de yanlış olmamış oluyordu. Nathan’dan Süleyman’a kadar olan kuşak bo- 23 EUSEBIOS yunca insanların yaptıkları evlilikler kaydedildi. Hem çocukları olmayan ilk evlilikleri hem de çocuk için yapılmış ikinci evlilikler biliniyordu. Fakat bu insanlar, her iki yere birden ait olmak istediler. Bundan ötürü Ioscp-hosa gelen listeler tamamıyla doğrudur. Ancak ben yine de elimden geldiğince bu soylardaki değişimlerden söz ermeye çalışacağım. Eğer Davud’dan Süleyman’a kadar olan soyu düşünecek olursak üçüncü soyun Mattan tarafından kurulmuş olması gerekir. Mattan, Yakup’un yerine geçmiş olmalıdır. Fakat kukaya inanacak olursak Nathan’ın Melchilcrin sondan üçüncü temsilcisi olması gerekir. Onun oğlu Eli ise Yakup’un babasıdır. losephos, Yakup’un iki babası olması ve onun soyunun hem Süleyman’a hem de Eli ye dayanması için bir açıklama yapmaya çalışır. Şöyle der: Elinin soyu Nathan’dan geliyordu. Yakup ve Eli adlı kardeşlerin Matthan ve Eli adlı babalan vardı. Böylece Yakup’un büyükbabalan olarak iki farklı soy ortaya çıkmış oluyordu. Kanunen bir kadının kocası öldüğünde onun bir başkası ile evlenmesi yasak değildi. Bu nedenden dolayı Mattan ve Mclchi, aynı kadınla evlendiler ve ondan çocukları oldu. ?\nlatılanlara bakılırsa kadının ismi Esthaydı. Önce Süleyman’ın soyundan gelen Mattan onunla evlendi ve Yakupıın babası oldu. Mattan’ın ölümünden sonra bu kez de Süleyman ile aynı kabileden, ancak farklı aileye mensup olan Nathan’ın soyundan gelen Mclchi, Eschayla evlendi. Bu evlilikten de Eli dünyaya geldi. Böylece farklı ailelerden ancak aynı kadından doğan Yakup ve Eli ortaya çıkmış oluyordu. Eli, çocuğu olmadan öldü. Bunun üzerine Yakup onun karısıyla evlendi ve bu evlilikten Yusuf dünyaya geldi. Yusuf aslında Elinin oğlu olmalıydı, ama Yakup’un oğlu olarak nitelendirildi. Daha sonra da bu durum unutulduğundan karmaşa varmış gibi göründü. Bundan dolayı Matta’nın İncil inde Yakup’un oğlu Yusuf tanunlamxsi yanlış değildir. Fakat diğer yandan Luka şöyle demektedir: “Mclchi’nin oğlu Elinin oğlunun Yakup olduğu sanılmaktadır. Fakat soy ağacı tablosu kesin değildir.” Öte yandan Tanrı nın oğlu KİLİSE TARİHİ 24 Adem’den başlayan soy ağacı tablosuna bu kısım katılmamıştır. Bu yorum da tamamen yanlıştır. Efendimize bağlı olanlar ya övünmek amacıyla ya da sadece gerçeği anlatabilmek için soy ağaçları konusunda bildiklerini gelecek nesillere aktardılar. Bazı Idueman haydutları bir Filistin kenti olan Ascalon’a saldırdılar. Antipatros’un oğlunu da yanlarına alarak kentin surları yakınında beklemeye başladılar. Ancak, rahipler Antipatros’un fidye için gereken parayı ödeyemeyeceğini biliyorlardı. Iduemanlar tam kendi topraklarına geçerken parayı, rahipler verdi. Ardından da baş rahip Hyrcanus bu çocuğa çok iyi davrandı. Daha sonra Hyrcanus, Antipatros’u Pompcius a elçi olarak gönderdi. Ondan, kardeşi Aristoboulos tarafından işgal edilmiş olan topraklardaki haklarını yeniden kazanmak için yardım istedi. Kendi isminin Filistin procuratorluğuna yakışacak bir kaderde olduğunu düşünüyordu. Ancak Antipatros zincirlendi ve Augustus vc Anronius un isteğiyle Roma senatosu, Herod un oğullarını Yahudi Krallığı nın başına geçirdi. Herod un oğulları, Herod ve diğer yöneticilerdi. Evet, tarih Yunanlılar tarafından böyle bilinmektedir. Aslında Yahudi soy kayıtlan , Mısırdan göçenlerin din değiştirmelerinden bu yana tutulmaktaydı. Bunlar arasında Akhior, Ammonite vc Ruth gibi kimseler bulunmaktaydı. Fakat Hcrod. kendi soyunun aşağı bir soy olduğunu bildiğinden dolayı bu kayıtlann hepsini yaktırdı. Böylece zannetti ki; kendi aşağı soyunu diğerleriyle karıştırabilecek. Fakat birazcık dikkatli olan bir insan, rahiplerin kendi asil soylarını gelecek nesillere aktarmak için başka kayıtlar da tuttuklarını görecektir, lıim bunlar Kurtarıcımızın soyunun da aktarıldığı Dcsposyni adlı kitaplarda mevcuttur. Nazarcth’dcn Kokhabaya, Kokhabadan ludea’nın köylerine kadar dünyanın her yerinde bu soy kitapları günlük kitaplarda kayıt altına alınmıştır. Benim düşünceme göre; bundan ötürü biraz araştırma yapmak isteyen her insan gerçeklere kolayca ulaşabilecektir. Kutsal Kitaplarda bu tür bilgiler yer almamasına karşın araştırma yaparak sonuca 25 EUSEBIOS ulaşabiliriz. Bazı kitaplarda konuyla ilgili açıklamalar da yer almaktadır. Bazı mektuplara ise şöyle ibareler eklenmiştir: “Süleyman’ın soyundan gelen Mattan, Yakup’un babasıdır. Manan öldüğünde Nathan’ın soyundan gelen Melchi, onun karısıyla evlendi. Eli vc Yakup bundan ötürü kardeştirler. Eli öldüğünde Yakup, onun çocuğunu evlat edindi. Böylcce Yusuf hem Yakup’un hem dc Elinin oğlu olmuş oldu? Africanus bunlan anlatmaktadır. Yakup’un durumu böylece açıklığa kavuşmuş oldu. Meryem de onlarla aynı kabileden geliyordu. Ancak. Musa’nın kanunları geçerli olduğundan bu şekilde yapılan evlilikler yasaklanmıştı. Aynı kadınla bir evlilik yapılması ancak böyle bir miras bırakılması durumunda gerçeldeşebilirdi. Bu konu üzerine anlatacaklarım bu kadar. SEKİZİNCİ BÖLÜM İsa, Udca’daki Bcytüllahim’de doğdu. O zamanlar Herod, doğudan gelenlerin etkisiyle bozulmamıştı. Yıldızbilimciler uzun bir yolculuktan geldiler ve Tanrı nın oğlunun nerede olduğunu sordular. Hcrod, krallığının tehlikeye girdiğini düşündü. Bu nedenle; hekimlerden, Yahudi halkından îsanın doğmasının beklendiği yerler hakkında bilgi aldı. Ardından Micah’tan aldığı ilhama göre bir ferman çıkardı. Buna göre Beytüllahim vc civarında iki yaşından küçük olan ve îsa olabileceği düşünülen tüm çocuklar öldürülecekti. Fakat çocuk, akrabaları tarafından Mısır’a götürüldü... Burada meleklerden neler olduğunu öğrendi... Turn bu şeyler ayrıntılı bir şekilde Kutsal Kitapta yazmaktadır. Öte yandan Herod’un, İsa’nın ölümüile ilgili vaad ettiği ödülleri gözleyenler de vardı. Fakat ilahi intikam, ölümden sonra alması gereken şeyi henüz o canlıyken aldı. Kansı, çocukları, en yakın akrabaları vc dostlarının ölümüyle mutluluğuna gölge düştü. Artık, saray yaşamı donuklaşmıştı. Bu trajik olaylar Iosephos'un kitabında tüm ayrıntılarıyla gözler önüne KİLİSE TARİHİ 26 serilmektedir. Kurtarıcımız vc diğer çocuklara karşı işlenen suçların cezası Tanrı tarafından kısa bir süre içinde verilmeye başlandı. Yahudi Tarihi adlı kitabın on yedinci bölümünün sonlarında bu konudan bahsedilmektedir. Satırı satırına aktarıyorum: “İşlediği suçların bir karşılığı olarak Herod’un hastalığı daha da şiddedendi. Ateşi yavaş yavaş artmaya başladı. Ancak içkideki yemek yeme isteği gün geçtikçe artıyordu vc buna karşı duramıyordu. Bağırsaklarındaki ağrı iyice arttı. Artık dayanılmaz bir acı çekiyordu.” Kamında da benzeri bir sıkıntı vardı. Vücudun ürettiği solucanlar her yerini sarmıştı. Nefes almakta sıkıntı çekiyordu vc bu durum onu daha da saldırgan yapmıştı. Kollarını vc bacaklarını oynara bilmek için fazlasıyla çaba harcaması gerekiyordu. Bu türden olayları kehanetler vc akıl aracılığıyla açıklamaya çalışanlar şunlan belirttiler: “Kral, Tanrıya karşı yaptığı büyük saygısızlığın cezasını çekiyordu.” losephos. Tarih adlı kitabının ikinci bölümünde de Herod hakkında buna benzer şeylerden söz etmektedir. Yine satın satırına aktarıyorum: “Hastalık tüm vücuduna yayılmaya başladı. Ateşi azdı, ama sıkıntıları gün geçtikçe artıyordu. Her zaman iki yeri çok ağrıyordu. Kurtların etkisiyle çürümüş vücudunda şişkinlikler meydana geldi ve bu da bir ödem oluşturdu. Sadece dik durduğu zamanlar rahatça nefes alabiliyordu. Bacaklarını vc kollarını oynatırken güçlük çekiyordu. Kahinler ise bunun yaptıklarının bir cezası olduğunu belirttiler.” Her ne kadar bu türden acılarla mücadele ediyorsa da her zaman yaşam vc iyileşme ile ilgili umutlarını güçlü tuttu. Örneğin, Asphaltites Gölü’nün sularının döküldüğü Kallirhoe banyolarından yararlanmak için buraya gitti. Hekimleri, vücudunu kızgın yağla ovdukları takdirde sıkıntılarına bir çözüm bulabileceklerini vc onun vücudunu yeniden ısıtabileceklcrini düşündüler. Fakat bu işlem yapıldıktan sonra gözleri 27 EUSEBIOS ağırlaştı vc aynı bir ölünün gözleri gibi oldu. Tam bu sırada hizmet- çilerinden birisinin bağırmasıyla kendisine geldiyse de yaşam ümidini kaybetmişti. Ardından askerlerine ellişer drakhme dağıttı. Komutanlarına vc dostlarına ise çok daha yüksek tutarlar ödedi. Ardından yeniden Eriha’ya geri döndü. Sanki ölüme meydan okuyormuşçasına yine kötü planlar yaptı. Iudca’nın her kentinden tüm ünlü insanların gelmelerini istedi. Ardından da bu insanları hipodromun yukarısındaki bir yere hapsetti. Gelenler arasında kız kardeşi Salome vc kocası Alcxandros da vardı. Şöyle dedi: “Ölümümle tüm Yahudilerin mutlu olacaklarını biliyorum. Fakat siz emirlerimi yerine getirirseniz cenaze törenim muhteşem olur vc herkes arkamdan ağlar. Adamlarım bu insanların etrafını sardıklarında onları öldürmeleri emrini vereceğim. Böylece Iudea'daki her evde insanlar ağlayacaklar.” Kısa bir süre sonra Alcxandros ona şöyle yanıt verdi: “O halde bir süre yemek yemeli ve öksürerek kaderinin gerçekleşmesini beklemelisin.* Ardından Herod elindeki elmayı yemek için bıçağını aldı. Elmayı dilimlemcksizin yemezdi. Sonra etrafına bir bakındı ve kimsenin kendisini engelleyemeyeceğini görünce sağ eliyle bıçağı kendisine sapladı.’ Aynı yazarın anlattıklarına göre Herod, ölümünden kısa bir süre önce ilk olarak üçüncü oğlunu ve daha sonra da oğullarının en küçüğü nü öldürmüş ve bunları pek de fazla acı çekmeksizin yapmıştı. Kurtarıcımız ve Beytüllahiınli çocuklara karşı işlenen suçların cezası bu şekilde ödenmişti. Herod’un ölümünden sonra bir melek. Mısır'daki Yusuf’un rüyasında göründü, çocuğu ve annesini alarak ülkesine dönmelerini söyledi. Çünkü çocuğu öldürmek isteyenler ölmüştü. Kutsal Kitap şöyle devam eder: “Fakat Herod’un yerine Arkheleos’un geçtiğini öğrenince buraya gitmekten korktu ve Galile bölgesine gitti.” KİLİSE TARİHİ 28 DOKUZUNCU BÖLÜM Tarihçiler, Arkhelaosun Herod’un yönetiminden sonra Incil’i yayınlayan insanlar arasında en büyük saygıyı hak ettiği konusunda birleşirler. Babası Hcrod’dan kalan krallığı Caesar, Augustus’un kararı ve babasının mirasıyla ele geçirdi. On sene hüküm sürdükten sonra krallığını kaybetti. Kardeşleri genç Herod. Philippos ve Lvsanias ülkeyi yönetmeye başladılar. Tarihçi Iosephos on sekizinci kitabında /Augustus un elli yedi sene süren hükümdarlığından sonra imparator olan Tiberiusun on sekiz sene başta kaldığını söyler. Bu sırada Pontius Pilatius. ludea eyaletine gönderildi ve Tiberius ölene kadar on sene boyunca eyaletin başında kaldı. Onun Kurtarıeımız’ın parasına karşı açıkça suç işlediği son zamanlarda ispatlanmıştır. Tiberiusun imparatorluğunun yedinci, konsüllüğiinün de dördüncü senesinde Isa’nın istekleriyle ilgili olarak konuşulmaya başlandı. Eğer losephos’un verdiği tarihleri doğru olarak kabul edeceksek o zaman Pilatus’un henüz ludea’nın başında olmadığını göreceğiz. Çünkü adı geçen eserde Pilatius un, Tiberius un imparatorluğunun on ikinci senesinde eyalete gönderildiği ifade edilmektedir. ONUNCU BÖLÜıM Incil’e göre Tiberius un imparatorluğunun on beşinci senesinde5, Pontius Pilatius’un valiliğinin dördüncü yılında ve Herod, Lysanias ve Philippos, Iudeayı paylaştıkları zaman tsa otuz yaşındaydı ve Yuhannayı vaftiz ederek Incil'i duyurmaya başlamıştı. İlahi yazıya göre bu dönemde Annas ve Kaiphas baş rahiplerdi. Isa’-nın öğretilerinin tamamlanması da yine bu iki rahibin zamanına denk gelmiştir. İsa, Annas’ın rahip seçilmesinden Kaiphas’m rahip olmasına kadar olan dönemde Incil’i duyurmuştu. Bu sürenin toplamı dört yılı geçmemektedir. Bu dönemde geleneksel Tanrı inancıyla ilişkili bazı kurallarda 29 EUSEBIOS değişiklikler yapıldı. Artık baş rahipler ömür boyu görevde kalamıyorlardı ve görev babadan oğula geçmiyordu. Bundan böyle Romalılar tarafından görevlendirilen rahipler yıllık olarak göreve geleceklerdi ve hiç kimse bu görevde bir seneden fazla süreyle kalmayacaktı. losephos ise Annas tan Kaiphasa kadar dört baş rahibin görev yaptığından söz etmektedir. Yahudi Tarihi adlı eserinde' losephos şöyle der: “Valerius Gratus Annas’ın görevi sona erdikten sonra Fabi’nin oğlu İsmail’i baş rahipliğe atadı. Kısa bir süre sonra onu görevden aldı ve Annas’ın oğlu Elcazcr’i görevlendirdi. Görev süresi dolduktan sonra Kamithos’-un oğlu Simon rahip oldu. Ancak o da. bir seneden fazla bir süre görevde kalmadı ve yerine Kaiphas seçildi.” Kurtarıcının hizmet verdiği dört sene içinde Annas’tan Kaiphasa kadar olan rahipler görev yapmışlardır. Incil, Kaiphas’ın rahipliğinde İsa’nın acı çekmeye başladığından söz etmektedir. Kurtarıcımızın hizmette bulunduğu zaman dilimiyle ilgili bir anlaşmazlık olduğu yukarıdaki cümlelerden bellidir. Kurtarıcımız kısa bir süre sonra on iki havariyle birlikte hizmete başladı. Tüm inananlara havari ismi verilmiyordu, bu isim özel bir şerefi simgelemekteydi. Ardından yetmiş mürit göreve başladı. îsa onları ikişerli gruplar halinde çeşitli kentlere gönderdi ve insanları kendisinin nereye gideceği hakkında bilgilendirmelerini istedi. ON BİRİNCÎ BÖLÜM Incil’de anlatılanlara göre; Yu ha nn anın, vaftiz edilmesinden kısa bir süre sonra genç Herod tarafından başı kesildi. Ioscphos, Herodias hakkında da bir şeyler anlatmaktadır. Aretas’m kızı, kardeşinin karısı olmasına karşın onları boşandırdı vc kadınla kendisi evlendi. Bu olaylar yaşanırken Petra Kralı halen hayattaydı. Yuhanna, Herod Aretas ile savaşırken katledilmişti. Ioscphos bu iki olayı birbirine bağlar ve Herod’un iki büyük günah işlediğini söyler. Savaşa girdikleri zaman Herod’un ordusu yok edildi ve böylece Yuhannanın intikamı alınmış oldu. KİLİSE TARİHİ 30 Ioscphos, vaftiz edilmiş olan Yuhanna’nın aynı Hıristiyan kitaplarında anlatıldığı gibi dürüst bir adam olduğunu itiraf etmektedir, losephos’a göre bu olaydan sonra Herod krallığını kaybetmiş ve bundan ötiirü Hcrodias’ı suçlayarak onu Galya’ya sürgüne göndermiştir. Yahudi Tarihi adlı kitabında Yuhanna için Ioscphos şunları yazmıştır“Yahudi Hrrnd’ıın ordusu Tanrı tarafından yok edilmişti. Böylece Yuhanna’nın intikamı alınmış oldu.” Hcrod. Yahudilcri vaftiz etmek isteyen iyi bir adamı öldürmüştü. Yuhanna Tanrıya ulaşmak için birbirimize karşı dürüst ve erdemli davranmamız gerektiğini söylüyordu. Bir işi olmadığından ötürü vaftiz işi kendisine verilmişti. Vaftiz ruhların temiz olduğu varsayılarak sadece vücudun temizlenmesi için yapılan bir işlemdi. İnsanlar kendisini dinlemek amacıyla toplandıkları zaman onu dinlemekten büyük keyif aldılar. Herod ise bu durumdan çok rahatsız oldu. Çünkü insanların onun sözleriyle harekete geçebileceklerini ve bu yüzden, kendisinin kötülüğünü isteyenlerin dc harekete geçeceklerini sanıyordu. Bu nedenle; daha sonraları çıkacak muhtemel bir ayaklanmayla uğraşmaktansa Yuhanna’yı öldürmeyi tercih etti. Onu Makhera kalesine gönderdi ve orada öldürttü. Yuhanna hakkında bunları anlattıktan sonra, Kurtarıcımız için şöyle şeyler söylendiğini hatırlatalım: “O zamanlar cesur bir adam yaşadı. Onun için büyücü deniyordu. Ama o, harikulade işlerin öğrenileniydi.” Evet o, Isa’nın ta kendisivdi. Adamlarımız Pilatius tarafından suçlandıklarında ilk önce onu sevmekten vazgeçmediklerini söylediler. Üç gün geçtiği halde Hıristiyanlar peygamberlerine olan sevgilerini sayısız güzel sözcükle ifade etmeye devam ediyorlardı. Ayrıca o günden bu yana kullanılan Hıristiyan ismi günümüzde de kullanılmaya devam edilmektedir. Yahudi tarihçilerden birisi vaftiz edilmiş Yuhanna ve Kurtarıcı- 31 EUSEBIOS mız için, yoksulluk utancı yüzünden mahkûm edildiklerinden dolayı özür diliyor. Eakat onlara nasıl davranıldığını kim unutabilir? Neyse, şimdilik bu konu üzerine bu kadarı yeterli. ON İKİNCİ BÖLÜM İnciller’den havarilerin isimlerini öğrenmekteyiz. Fakat yetmiş müridin isimleri burada ver almamaktadır. Piskoposların çeşidi ifadelerine göre Bamabas, onlardan birisidir. Paulus un Galatialılara yazdığı mektupta da bundan söz edilmektedir. Paulus, Korinthoslulara yazdığı mektubunda Sosthenes’in ismini de verir. Clemcnt’in Hypotyposcsadlı eserinde yedinci havarinin ismi Kephas olarak geçmektedir. Paulus onun havari Petrus ile aynı ismi taşıdığını belirtir ve şöyle devam eder: “Kephas, Antiokheia’ya geldi ve ben onu gördüm.” Bugün adına bir gün kutladığımız Matta ise Iudealı’dır vc yedinci sırada adlandırıldığı için onu daha değerli kabul etmekteyiz. Thaddcus’un da havarilerden birisi olduğu anlatılır. İleride ondan uzun uzun söz edeceğim. Paulus un anlatılarına göre Kcplıas’ın ölen kişinin yeniden dirilmesini görmesinden sonra Kurtarıcımızın yetmiş inananı olmuştu. On iki havariden sonra beş yüz kardeşler geldi. Paulus bunları yazdığında bazıları ölmüştü ama halen büyük çoğunluğu hayattaydı. Kurtarıcımızın kardeşlerinden birisinin de Yakup olduğu söylenir. Bu anlatıma göre, on iki havariye çok sayıda başka havari de eklenmiştir. Paulus bu konuda şöyle der: “Sonradan havariler eklendi.” Evet, böyle çok sayıda insan vardır. Ama bu konudan söz etmemin nedeni Thaddeus’tur. ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Efendimiz vc Kurtarıcımız Isa’nın tanrısallığı ülke dışındaki insanlar tarafından da haber alınmıştı. Iudea dışındaki çok sayıda insan onun hastalıkları iyileştirebildiğini duyduklarından şifa aramaya geldiler. KİLİSE TARİHİ 32 Bunlardan biri de Euphratcs’in öte yakasında çok sayıda halkın kralı olan Abgarus’tu . tsa’nın şifa verdiğini haber aldığında bir elçi yollayarak boğuştuğu hastalığına bir deva bulup bulamayacağını sordurdu. Ancak. İsa ona boyun eğmedi. Kendisine aracılar göndereceği yerde kişisel bir mektup yollaması halinde sorunun daha kolay çözülebileceğini belirtti. Aynı zamanda kendisini ve evindeki herkesi kurtaracağına söz veriyordu. Daha sonra sözünü yerine getirdi. Kısa bir süre sonra on iki havariden birisi olan Thomas’ın yeniden dirilmesi olayı yaşandı. Ardından da yetmiş inanan arasında ver alan Thaddcusu Edessa’va yolladı. Thaddeus orada Isa’nın öğretilerini yaymaktan sorumluydu. Kurtancımız verdiği sözü yerine getirdi. Kraliyet kenti olan Edcssadaki kamu arşivlerinde kralın Kurtarıcımıza yazdığı mektuplar bulunmaktadır. Bu arşivlerde en eski zamanlardan Abragus zamanına kadar olan olaylar anlatılmaktaydı. Bu şeyler günümüzde de saklanmaktadır. Bu mektupları dinlemek. Süryani dilinde yazılmış olanların çevirilerini okumaktan daha iyi değildir. Abragus un Kudüs’teki Ananius aracılığıyla gönderdiği mektup şu şekildedir: “Edessa yöneticisi Abragus, kurtancı İsa’yı Kudüs’te görmekten ötürü çok memnundur. Senin şifalı otlar ya da ilaçlar olmaksızın hastalıklara bir çözüm bulduğunu haber aldım.İyileştirdiklerin arasında kör vc topal insanlar olduğunu, ayrıca cuzzamlı hastalan iyileştirdiğini söylüyorlar. Yine şeytani ruhlan anndırdığını, hastalıklardan dolayı acı çekenlere şifa verdiğini vc ölüleri dirilttiğini anlatıyorlar. Seninle ilgili olarak duyduklarımdan şu ikisinden birisinin doğru olacağı sonucuna vardım. Ya sen cennetten inen bir tanrısın. Ya da tüm hastalıkları iyileştiren Tanrı’nın oğlusun. Hastalıkları vc sıkıntıları iyileştirebildiğini duyduğumdan dolap sana yazdım. Diğer yandan da Yahudilerin de senin hakkında duyduklarından rahatsız olduklarını işittim. Benim kentim küçük 33 EUSEBIOS bir yerdir, ama ikimize de yetecek kadar büyüktür.” Ananias aracılığıyla Isa’nın Abragusa verdiği yanıt ise şöyledir: "Beni görmeden bana inandığın için seni kutsuyorum. Sana, benim hakkımda bilgi verenler beni tanımayanlar ve benim kurtarıcı olduğuma inanmayanlardır. Bana yazdıklarından sonra sana vardım etmem gerektiğini düşündüm. Bu nedenle sana müridlerimden birisini göndereceğim, belki de o senin hastalığını yenebilir ve sana eski yaşamını geri verebilir.” Bu mektuplar Süryani dilinde yazılmıştır. İsa'nın yükselmesinden sonra Thomas adıyla da bilinen Iuda, yetmiş müridden birisi olan Thaddeusa gönderildi. Thaddeus a İsa'dan bir mektup geldi ve ülke dışına gitmesi istendi. Burada Tobias’ın oğlu Tobias’ın evinde kaldı. Thaddeus Tanrının gücünü kullanarak hastalıkları iyileştirmeye başladı. Thaddeus bu mükemmel işleri yaparken kral kendisinden kuşkulanmaya başladı. Çünkü Isa'nın, kendisine yazdığı mektupta şöyle diyordu: “Ben seni kaldırdıktan sonra müridlerimden seni iyileştirecek olan birini yollayacağım.” Kral, Thaddeus ile aynı evde kalan Tobias ile görüştükten sonra kendi evinde misafir ettiği adamı yanına getirmesini söyledi. Tobias bunları Thaddeus a ilettiğinde lîıaddeııs şöyle yanıt verdi: “Gideceğim, zaten ben de onun için gelmiştim.” Ertesi gün Thaddeus ve Tobias Abragus’un yanına gittiler. Saraya vardıklarında asiller de kralın arkasında bekliyorlardı. Thaddeus un isteğiyle birdenbire gınşre bir görüntü Abragus a göründü. Bunu sadece Abragus’un görüyor olması yanındakileri epeyce şaşırtmıştı. Ardından kral Thaddeusa gerçekten Isa’nın müridlerindcn birisi olup olmadığını sordu. Thaddeus şöyle yanıt verdi: "Ben onun müridlerindcn birisi olarak buraya gönderildim. Senin hastalığını yenip, yaşamını geri vereceğim. Çünkü o senin çok hasta olduğunu biliyordu. Eğer halen ona inanıyorsan dileklerin yerine getirilecek." KİLİSE TARİHİ 34 Abragus şöyle yanıt verdi: “Ben İsa’ya saldıranlara karşı bir ordu gönderecek kadar ona inanıyorum. Romalıların bu bölgede hakimiyet kurmaları bile beni bu düşüncemden caydırmadı." Thaddeus, Abragus’a yanıtında şunlan belirtti: “Efendimiz sadece Babamızın dileğini yerine getirdi.” Bu sözleri duyan Abragus, hem ona hem de Babamıza inandığını bildirdi. Sonra Thaddeus kralın ismini söyleyerek ellerini onun üzerine koydu. Bunu yapmasından hemen sonra Abragus hastalığından kurtuldu ve iyileşti. Abragus yaşananlara çok şaşırmışa. Daha önceden Isa’nın böyle şeyler yapabildiğini duymuştu. Aynı şekilde, ınüridlerdcn Thaddeus’un da herhangi bir ilaç ya da şifalı ot kullanmadan hastalıklara deva olduğunu biliyordu. Yine Abdus’un oğlu. Abdus’un da ellerini kullanarak bunu becerdiğini işitmişti. 'rhaddcus kentteki başka çok sayıda insanı da iyileştirdi. Tüm bu olağanüstü işleri Tanrı nın isteğiyle gerçekleştiriyordu. Daha sonra Abragus, kendilerinin dahi hayret ettikleri tüm bu işlerin Tanrı nın isteğiyle gerçekleştirildiğini belirtti. Aynı zamanda Thaddcus’a dua edeceğini söyledi. Çünkü Thaddeus kendisine İsa’nın gelişini, onun ne gibi güçlere sahip olduğunu ve neler yapabildiğini anlatmışa Sonra Thaddeus şöyle dedi: “Şimdi bu yaptıklarımın yerini sessizlik alacak. Tüm bunlan bir haber olarak gerçekleştirdim. Ancak, yarın tüm vatandaşlar toplansınlar çünkü; herkese Tanrı nın sözcükleri, İsa’nın nasıl doğduğu, görevleri, Babamız tarafından ne amaçla gönderildiği, yaptığı işler, dünyadaki gizemler, gerçekleştirdiği işleri nasıl bir güçle başardığı gibi konularda bir vaaz vereceğim. Yine; yeni dualar, İsa’nın nasıl hor görüldüğü, onun tanrısallığı, nasıl çarmıha gcrildiği ve Hades’e nasıl gönderildiği de konularımız içinde yer alacak. Son olarak da ölümünden sonra nasıl babamızın yanına yükseldiğinden söz edeceğim.” Abragus da ertesi gün vatandaşların bir araya gelmeleri için 35 EUSEBIOS emir verdi. Ayrıca Thaddcus’a altın ve gümüş vererek yurdunda bulundu. Ancak Thaddeus bunu reddetti ve şöyle dedi: “Biz kendimize ait olan şeyleri bırakmışken nasıl olur da başkalarına ait olan bir şevi alırız?” Tüm bu olaylar üç yüz kırkıncı yılda yaşandı. Ben bazı bölümlerin çevirilerini Süryani dilinden gerçekleştirdim. Umanın ki insanlara biraz faydalı olur. KİLİSE TARİHİ İKİNCİ KİTAP 36 37 EUSEBIOS BİRİNCİ BÖLÜM Birinci kirapra, kilise tarihine nasıl bir giriş yapacağımızı çeşitli örnekleriyle sunmuştuk. Söyleşine önemli bir konu hakkında yazarken Hıristiyanlara geçmişte yol gösteren bazı olaylardan da söz etmemiz gerekiyor. İsa’nın son defa görünmesinden sonra piskoposların nasıl seçildikleri, yaşamları ve tutkuları da konularımız arasındadır. Şimdiki kitabımızda O nun ölümünden sonraki olayları, gerek kutsal kitabımıza gerekse de günümüze ulaşan diğer yazarların yazdıklarına dayandırarak anlatmaya çalışacağız. İKİNCİ BÖLÜM İlk önce kurayı Matta kazandı... Seçilmiş yedi piskopostan birisiydi. Daha sonra aralarında Stephanus’un da olduğu yardımcılar ellerini koyup dua ettiler. İsa’nın ölümünden sonra onun kölelerinin çeşitli amaçları vardı. Tanrı nın tacını ilk olarak takmak da onlara nasip olmuştu. Daha sonra eskilerin “Adil” soy ismini taktıkları, son derece erdemli bir adam olan Yakup, Kudüs Kilisesinin başına geçen ilk kimse oldu. Yakup, Efendimizin kardeşi olarak adlandırılmaktadır. Çünkü Yusuf’un oğludur. Kutsal Kitap’ta da Meryem ile Yusuf beraber olmadan önce Meryem’in Kutsal Ruh tarafından hamile bırakıldığı yazmaktadır. Clement, Hypothyposcs adlı çalışmasının altıncı kitabında şöyle demektedir: “Kurtarıcımız’ın yükselmesinden sonra Petrus, Yakup ve Paulus, Efendimiz tarafından tercih edilen isimler arasındaydı. Ancak Efendimiz Kudüs Kilisesinin başına Adil Yakupun geçmesini istedi." Fakat aynı yazar yedinci kitabında sözlerine şu şekilde devam etmektedir: “Efendimiz, yeniden dirileceği bilgisini Adil Yakup, John ve Paul usa vermişti. Onlar da geri kalan yedi kişiye bu haberi bildirdiler. Bu yedi kişi arasında Barnabas da bulunmaktaydı, öte KİLİSE TARİHİ 38 yandan iki Yakup vardı. Birincisi Adil lakaplı olanıydı ve bir tapınağın üstünden aşağı atılarak öldürülmüştü. İkincisinin ise kafası kesilmişti. Paulus da şöyle yazmaktadır: “Diğer elçilerden hiçbirisini görmedim, sadece Efendimizin kardeşi Yakup’u gördüm." Aynı zamanlarda Kurtaracımız’ın Osrhoenialılar a verdiği söz yerine getirildi. Thomas ilahi bir etki akında kalarak Thaddeusu Edessaya yolladı. Burada Hıristiyanlık dinini yaymakla görevli bir vaiz olacaktı. Yukarıda konuyla ilgili küçük bir örnek vermiştik. İsa’nın ilahi sözleriyle Abragusu iyileştirdikten sonra insanları bir araya topladı ve onlara İsa'nın gücüne tapınmalarını söyledi. Kurtarıcımız'ın onlara doğrudan bir hayrı dokunmamış olsa da bütün Edcssa kenti İsa’nın ismini benimsemişti. Bu konular hakkında bilgi sahibiyiz. Ancak izninizle şimdi, Kutsal Kitabımıza geri dönmek istiyorum. Hıristiyanlara karşı ilk büyük eziyet Stephanus’un şehit edilmesinden sonra başladı. Elçiler haricinde tüm inananlar ludca ve Samaria arasındaki bölgeye dağıldılar. Dağınık durumdaki imanlılar Fenike, Kıbrıs ve Antiokheia’ya kadar gittiler. Tanrının sözlerini sadece Yahudilcre duyuruyorlardı. Kiliseye yapılan baskı artmıştı. Evleri dolaşarak kadın erkek ayırmaksızın tüm inananları hapse anırıyorlardı. Philippos, Samiriyc kentine giderek oradaki insanlara Mesih’i tanıtmaya başladı, öte yandan kentte uzun zamandan bu yana büyücülük yapaıı ve yapaklarıyla insanlan çok şaşırtan Simon Magus diye bir adam yaşamaktaydı. Kendisinin çok büyük bir insan olduğunu iddia ediyordu. Herkes onun sözlerini dikkatle dinliyor ve Tanrının sözleri diye bilinen şeyin onun ağzından çıkanlar olduğunu zannediyorlardı. Ancak Philippos Tanrı nın da yardımıyla harika işler başarmaya başladı. Hatta bildiği kadarıyla vaftiz işlemini de uyguluyordu. Daha önceden sapkuı adamın yolundan gidenler gördüklerine 39 EUSEBIOS oldukça şaşırdılar ve yavaş yavaş kiliseye doğru kaymaya başladılar. Bunlar arasında korkunç cüzzam hastalığına kapılıp bu hastalıktan dolayı büyük acı çekenler de bulunmaktaydı. Simon tarafından yakalanan bu insanlar daha sonra cezalandırılmışlardı. İncilde anlatılanlara göre; daha sonra Tanrı nm bir meleği Philipposa göründü ve onun eyaletten ayrılmasını istedi. O zamanlar Etiyopya, geleneklere uygun bir şekilde bir kadın tarafından yönetilmekteydi. Philippos zamanında ilk defa putperesdere ulaşıldı ve onlar dünyada inananların verdikleri ilk meyveler oldular. Anlatılanlara ba-kılırsa Philippos, Evrenin Tanrısı hakkında onları bilgilendirdi ve Kurtarıcımız ın da kısanlar arasında yaşadığını haber verdi. Philippos bu işleri tamamladıktan sonra, "Etiyopya Tanrı nın ellerinde güçlendi" demiştir. Incil’e göre, Paulus da seçilmişti. Hatta şöyle demektedir: “İsa Mesih ve onu ölümden diriltmiş olan Babamız tarafından elçi olarak görevlendirilmiş olan ben..." Paulus, bir meleğin görüntüsü ve sesi sayesinde cennetin keşfini haber vermek için görevlendirilmişti. ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Kurtarıcımızın ortaya çıkması ve yeniden dirilme olayı ülke dışında da duyuldu. Eyaletlerin yöneticileri bu konu hakkında bilgi sahibi olmuşlardı. İmparatordan hiçbir şey kaçmazdı. Bu nedenle Pontius Pilatius da Filistin’de Kurtarıcımızın varlığından ve yeniden dirilme olayından imparatoru haberdar etti. Ayrıca imparatoru başka konularda da bilgilendirdi, ölünün nasıl olup da yeniden dirildiğini ve kendisinin sadece bir Tanrı’ya inandığını anlattı. Hıristiyanlar, imparatorun konuyu senatoya götürmesini istemişlcrdi. Fakat senato onları reddetti. Öte yandan kutsal kitabın da herhangi bir onay ve tavsiyeye ihtiyacı olmadığı bir gerçektir. Roma senatosu Kurtarıcımız ın önerilerini reddettiği zamanlar Tiberius un İsa’ya karşı kötü niyeti ya da bir düşmanlığı bulunmuyordu. KİLİSE TARİHİ 40 Turn bu olaylar hakkında Roma kanunlarını bir araya toplayan Tcrtullianustan* bilgi sahibi olabilmekteyiz. Tertullianusün özellikle Roma'da ve başka yerlerde büyük bir şöhreti vardı. Latince yazdığı “Hıristiyan,ar’dan Özür Dilemek” başlıklı makalesi daha sonraları Yunanca ya çevrilmiştir. Tertullianusün sözleri şöylcdir: “Aslında bu durumun nedeni eski bir karardır. Bu karara göre hiç kimse imparatorun ve senatonun izni olmaksızın herhangi bir Tanrı yı kutsayamazdı. Marcus Aurelius, Albumus konusunda böyle yapmıştı. Bundan ötürü ilahi adalet ancak insan kararlarıyla belirlenebilirdi. Bir Tanrı, tanrı yapıldığı için memnun olmaz. İnsanlar gerektiğinde Tanrı ya yakın olmak isterler. Tiberius, İsa’nın Filistin’de ortaya çıktığı zaman yaptıklarını haber alınca senatoya haber verdi. Böylece onların da onayını almak istiyordu. Senato, konunun kendisini ilgilendirmediğini söyleyerek bu meseleyi görüşmedi. Ölümle tehdit edilen Hıristivaıılara karşı Tiberius halen kendi düşüncesini savunmaktaydı." Belki de daha sonraları tüm dünyaya yayılacak olan bu ilahi akıldan bir damla da onun başına düşmüştü. DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Kurtarıcım ız’ın ilahi gücün etkisiyle yaptığı konuşmalar kısa bir süre içinde güneş ışınlan gibi tüm dünyamızı aydınlatmaya başladı. Daha sonra ortaya İncil çıktı. İncil ve piskoposların ilham almış sesleri her yerde duyulmaya başlandı. Bu sesler dünyanın öteki ucuna dek ulaştı. Hızla her kent, köy ve şehirde insanlar kiliseler kurmaya başladılar ve bu kiliseleri doldurdular. İnsanlar önceden, atalarından kalma yanlış inançların etkisiyle putperest pagan dinine inanıyorlardı. Ancak İsa’nın öğretileriyle harekete geçerek zalün efendilerden ve zalim kölelikten kurtulmasını bildiler. Şeytani çok tanrıcılıktan tiksinerek vazgeçtiler, her şeyi yaratan tek bir Tanrı’ya inandıklarını itiraf ettiler ve onun için güzel ayinler düzenlediler. 41 EUSEBIOS Diğer yandan ilahi zarafet artık diğer halklara da ulaşmaya başlamışa. Filistin'in Caesaria kentinde yaşayan Cornelius, tüm ev halkıyla beraber Petrusün vasıtasıyla Hıristiyanlığı seçti. Sonra Antiokheiadaki Yunanlılar, Hıristiyan oldular. Ancak çeşitli işkencelere maruz kaldılar. Antiokheiadaki kiliselerin sayısı aranaya başladığında Kudüs'ten çok sayıda insan buraya geldi. Aralarında Barnabas, Paulus ve diğer Hıristiyan kardeşler de bulunuyordu. Bu insanlar taze yaşam pınarından ilk suyu içenlerdi Paulus ve Barnabas adlı kardeşlerinin içinde bulundukları zor durumdan dolayı gelen Abagus adında birisi de burada kıtlıkla ilgili ilahiler okudu. BEŞİNCİ BÖLÜM Tiberius yirmi iki sene hüküm sürdükten sonra öldü, yerine Caligula geçti.9 Yönetime gelir gelmez Yahudilerin başına Agrippa’yı geçirdi. Philippes ve Lysanias’ın topraklan üzerinde de Agrippa egemendi. Diğer yandan Herod ise Lysanias ve Philippos’un üstü konumundaydı. Daha sonra Herod ve kansı Herodias sonsuza dek sürecek bir sürgün cezasına çarptırıldılar. Bütün bu olaylara losephos şahittir. Bu imparator zamanında bizim tarafımızdan çok sevilen Philo’nun dışında kilise olmaksızın varlığını sürdüren çok sayıda bilgin yetişti. Philo ise Yahudi asıllıydı, ancak asalet bakımından İskenderiye’deki hiç kimseden aşağı durumda değildi. Onun Kutsal Kitap ile ilgili çalışmaları dışında yabancı halklar ve felsefe konularında da önemli bir birikimi vardı. Tüm bunları sayıp dökmeye gerek yok. Fakat onun dikkatini daha çok Platon ve Pythagorasçı felsefeye yönelttiği de ifade edilmektedir. ALTINCI BÖLÜM Caligula zamanında Yahudilerin yaşadığı talihsizlikler Philo’nun beşinci kitabında anlatılmaktadır. Kitapta İmparator Caligula nın nasıl delirdiği. ülkesini bir tiranlık gibi yönetmesi, Yahudilerin yaşadıkları zulümler anlatılmaktadır. Yine burada, İskenderiyeli vatandaşları tarafından Roma’ya elçi olarak gönderilmesinden KİLİSE TARİHİ 42 de söz edilmektedir. Philo buraya geldiğinde Caligula onu gülerek ve aşağılayarak karşıladı. Neredeyse Philo nun yaşamı tehlike altına girmişti. Ioscphos da on sekizinci kitabında bu konudan bahsetmekte vc şöyle demektedir: “İskenderiye’deki Yahudilcr ve Yunanlılar arasında bir anlaşmazlık baş gösterdi. Bunun üzerine üç gruptan da temsilciler seçildi vc Caligula ya gönderildi. Gelen elçilerden birisi de Apiondu. Apion Yahudilcri kötülüyor ve onlann Caesar’a gereken saygıyı göstermediklerini belirtiyordu. Roma’da Caligula için yapılmış olan tüm heykellere ve akarlara saygı gösterildi. Ancak onlar yine de bunları utandırıcı şeyler olarak görüyorlardı. Apion, Yahudilerc karşı ağır sözler söylediğinde Caligula’nın onlara çok sert tepki vereceğini umuyordu. Ama Yahudi elçilerin başkanı olan Alabarkh’ın kardeşi Philo imparatora saygısını gösterdi ve felsefi bir konuşmayla suçlamalara yanıt verdi. Fakat Caligula çok sinirli bir şekilde Philo’nun burayı terk etmesini istedi. Philo, ülkesine döndükten sonra Caligula’nın sözlerini Yahudi halkına aktardı. Caligula ise onlarla ciddi anlamda dalga geçiyordu.” Ioscphos’tan aktaracaklarım bu şekilde. Philo da “Elçilik Üzerine” adlı çalışmasında olayları ayrıntılı bir biçimde gözler önüne sermektedir. Fakat ben bu olayların bir çoğunu anlatmayacağım. Yahudilerin talihsizlikleri yerine onların İsa’ya karşı yaptıklarını konu alacağım. Tibcrius’un imparatorluğu zamanında imparator üzerinde büyük etkisi bulunan Seianus, Yahudi halkını toptan yok etmek için elinden geleni yapıyordu. Kurtarıcımıza karşı suç işleyen Pilatus, Iudea’da bulunduğu zamanlar Yahudilerin tapınaklarına gösterilmesi gereken saygıyı göstermeyerek bazı suçlar işledi. Bu durumun izleri halen Kudüs’te görülmektedir vc büyük karmaşalara neden olmuştur. 43 EUSEBIOS YEDİNCİ BÖLÜM Tiberius un ölümünden sonra Caligula başa geçti ve çok sayıda insana karşı tiranca bir politika izlemeye başladı, özellikle Yahudi halkı bu durumdan çok etkilendi. Bu konu üzerine Philo’nun yazdıklarından kısa bir özer aktaracağım: Caligula nm başta Yahudiler olmak üzere diğer halklara karşı büyük bir nefreti vardı. Aynca kendi heykellerinin kentlere konulmasını istiyordu. Bugüne kadar kutsal bir kent olan ve dokunulmazlık barınağı şeklinde adlandırılan İskenderiye kentinin her yerine kendi resimlerini ve heykellerini koydurdu. Iuppiter tapınağı da Genç Caligula tapınağı olarak değiştirildi. Caligula’nm imparatorluğu zamanında İskenderiye'deki Yahudiler başka felaketler de yaşadılar. Aynı yazar, Erdem Üzerine adlı eserinin ikinci kitabında bunlardan bahsetmektedir. Iosephos da bu konuda kendisiyle aynı fikirdedir. Zaten o, Pilatus zamanında Kurtarıcımıza karşı işlenen suçlardan başlayarak Yahudi halkının yaşadığı felaketleri anlatmaktadır. Iosephos, Yahudi Savaşları adlı kitabında şöyle der: “Tiberius tarafından ludeaya gönderilen Pilatus bir gece yarısı gizlice imparatorluğa ait nişanlan Kudüs’e taşıttı. Bu durum ertesi gün Yahudiler arasında büyük rahatsızlığa neden oldu. Nişanları ayaklar altında ezdiler. Kenrte buna izin veremezlerdi.’* Kilise tarihi üzerine yazanların yazdıklannı okuduğumuzda bu olaydan kısa bir süre önce de benzeri bir olay meydana geldiğini ve Pilatus’a, “Caesar’dan başka kralımız yok” şeklinde seslenildiğini göreceksiniz. Aynı yazar, Yahudilerin yaşadıkları başka felaketleri de şu sözlerle aktarmaktadır: “Korban adındaki kutsal hâzinenin kurulmasına karar verildikten sonra üç yüz stadion uzunluğundaki stadionun inşasına başlandı. Onun burada olmasından büyük bir memnuniyetsizlik vardı. KİLİSE TARİHİ 44 Pilatus Kudüs’teyken çok sayıda insan gelip ona şikayetlerini ilettiler. Askerlerini yurttaşlar gibi giydirmiş ve bir karmaşa çıkmasını bekliyordu. Askerlerin kılıçlarını kullanmaları yasaktı. Sadece karmaşa başladığında bir çığlık atacaklardı. Bu, önceden kararlaştırılmış bir işaretti. Karmaşa başladıktan sonra çok sayıda Yahudi dövüldü ya da izdihamdan dolayı ayaklar altında ezildi. Fakat çoğu Yahudi yine de barışı koruyabilmek adına üzüntülerini içlerine attılar.” Yine Iosephos şunları anlatmaktadır: Hainler ve savaş kışkırtıcıları nedeniyle kısa aralıklarla çok sayıda ayaklanma başlamıştı. Vespasianus zamanında kent kuşatılarak ele geçirilinceye dek de bu durum devam etti. Böyiece İsa ya karşı işledikleri suçların bir karşılığı olarak ilahi intikam onlan buldu. SEKÎZİNCİ BÖLÜM Kurtarıcımız zamanında görevli vali Pilatius’tu. Gaius'un hatalarına o da sürüklendi ve Efendimiz’in karili ve celladı olmaya zorlandı. Ancak ilahi adaletin kendisini yakalaması pek uzun sürmeyecekti. Turn bu olaylar bir olimpiyattan diğer olimpiyata kadar her yerde yaşanan olayları not eden Yunan tarihçiler tarafından anlatılmaktadır. DOKUZUNCU BÖLÜM Caligula iktidarda dört seneden fazla süreyle kalamadı. Yerine Claudius geçti10. Bu dönemde kıtlık dünyamızı ziyaret etti. Yine bu zamanlarda yazan tarihçiler, dinimize yabancı insanlardı. Fakat kıtlık ortaya çıktığında Agabus un konuyla ilgili konuşması hakkında bilgi sahibiyiz. Claudius zamanındaki kıtlıktan söz ettikten sonra bir de şunu ilave etmeliyiz: Paulus ve Barnabas, Antiokheia’daki kardeşlerine yardımcı olabilmek amacıyla Luciusü buraya göndermişlerdir. 45 EUSEBIOS ONUNCU BÖLÜM Cladiusün imparatorluğu zamanında Herod kilisenin kurulmasından ötürü oldukça öfkelendi ve Yuhannanın kardeşi Yakup’u kılıcıyla öldürdü. Clement, Hypothyposcs adlı çalışmasının yedinci kitabında Yakup’ tan söz eder. Böyiece bize kendisinden çok evvel yaşamış olan bir insan hakkında değerli bilgiler sunmaktadır. Clemente göre Yakup’un yanındakiler sanık sandalyesine oturduklarında Yakup’un tavırlarını görünce onunla beraber Hıristiyan olduklarını itiraf ettiler. Ardından da Yakup’un affedilmesi için yalvardılar. Fakat Yakup kendilerine, “Barış sizinle olsun” dedi ve onları öptü. Ardından her üçünün de kafası kesildi. Kutsal Kitapta böyle yazar. Herod, Yakup’un ölümünden sonra Yahudilerin bu olaydan memnuniyet duyduklarını gördü. Daha sonra Pctrusa da benzeri bir suçlama getirdi ve onu yakalattı. Ardından Pcrrus zincire vuruldu. Fakat geceleyin ilahi bir melek gökyüzünde göründü ve mucizevi bir şekilde Petrus un zincirlerini çözdü. Evet, o kutsal kitaba hizmet etmesi için serbest bırakılmıştı. Bu, Tanrının kendisine olan saygısının bir göstergesiydi. ON BİRİNCİ BÖLÜM Elçilerin İşleri adlı bölümde birdenbire Petrus un kaybolduğu anlatılmaktadır. Aslında o önemli bir bayram için Caesariaya gidiyordu. Üzerinde krallara ait elbiseler vardı ve insanlara buraya gelmelerini söylemişti. Bu sırada Tanrının meleklerinden biri kralı vurdu. Çünkü Tanrıya ait yüceliği kendisine mâl etmeye çalışmıştı. Bu nedenle içi kurtlarla kemirilerek olduruldu. Bu mucizevi olay hakkında losephos’tan da bilgi sahibi olabilmekteyiz. Çünkü on dokuzuncu kitabında konudan açıkça söz etmektedir. Aynen aktarıyorum: KİLİSE TARİHİ 46 Iudea’daki üçüncü senesinde Caesariaya, eskiden Strato’nun Kulesi denilen yere gitti. Burada Caesar’ın adına oyunlar düzenlenmekteydi. Caesar adına düzenlenen bu oyunlara eyaletlerde yaşayan en onurlu ve asil insanlar katılıyordu. Oyunların ikinci gününde tiyatroya gitti. Üzerinde gümüşten harika dokunmuş bir elbise vardı. Güneş ışınlan, üzerindeki gümüşü daha da parlatıyordu. Öte yandan sürekli ona bakanlar da ürperdiklerinden dolayı korkuya kapılıyorlardı. Kısa bir süre sonra bir gürültü başladı. Bir süre sonra her ağızdan bir ses çıkmaya başlamıştı. İşler onun için iyi gitmiyordu ve kalabalık şöyle diyordu: “Eğer böyle bir adamdan korkarsak onun ölümlüler üzerinde egemen olduğunu da kabul etmek zorunda kalacağız? Kral, insanları azarlamadı, ama onların kafir olduklarını da kabul etmedi. Tam bu sırada kral kafasının üzerinde bir meleğin oturduğunu gördü. Bu durum onun kötülüklerinin ya da iyi talihinin bir nedeni olacaktı. Bir anda kalbinden şiddetle vurulmuş gibi oldu. Kısa bir süre içinde bağırsaklarında bir acı duymaya başladı. Ardından etrafına bakındı ve şöyle dedi: “Ben sizin tanrınızdım. Ama şimdi bu hayattan ayrılıyorum. Böylece kader yalan söylediğim şeylerin acısını çıkarıyor. Şimdi bu yaşamdan ayrılıyorum. Tanrının belirlediği kaderimizden başka bir şey yaşayamayız. Bizlcr yaşamımızı utanç içinde geçirdik. Ancak amaçlanan şey bu olmamalı." Bu sırada kralın acıları artmaya başladı. Bu nedenle saraya taşındı. Diğer taraftan kralın kısa bir zaman içinde öleceği söylentisi de yayılmaya başladı. Kralın yanında çok sayıda çocuğu ve karısı oturmaktaydı. Tanrıyaonun için yalvardılar ve üstlerini başlarını yırttılar. Kral mecali olmaksızın yüksek bir odanın yerinde uzanıyordu. Kendi haline ağlayacak durumdaydı. Beş gün boyunca bağırsaklarındaki ağrı devam etti ve sonunda öldü. Öldüğünde elli dört yaşındaydı ve yedi senedir tahttaydı. Üçü 47 EUSEBIOS Philippos ile beraber olmak üzere salranatmın dört senesi Caligula zamanına denk gelmektedir. Dördüncü senesini ise Herod ile paylaşmıştır. Ayrıca saltanatının üç senesi de Cladius dönemine denk gelmektedir. Ben bu konuda tamamen kutsal kitabımızla aynı düşüncede olan losephosa hayranım. Burada, kralın ismi üzerine bir anlaşmazlık olsa da yaşanan olaylar onun gerçekten kim olduğunu gözler önüne sermektedir. Gerçekten Herod olup olmadığını anlayabilmek için onun iki ismine bakmak ycterlidir. ON İKİNCİ BÖLÜM Elçilerin ///m nde GamalycI adlı birinin piskoposlarla ilgili olarak şunları söylediği belirtilmektedir: “Teudas adında birisi yanındaki adamlarla başkaldırdı, ama başarıya ulaşamadı.” İzninizle şimdi de losephos un konuyla ilgili olarak yazdıklannı aktarmak istiyorum: Fadusun Iudea’da procurator" olduğu zamanlarda Teudas adında bir sahtekar, kandırdığı insanları yanına alarak Ürdün Nehri boyunca ilerlemeye başladı. Kendisinin bir peygamber olduğunu söylüyordu ve nehrin bölüneceğini, kendilerinin de buradan kolayca geçeceklerini ifade ediyordu. Bu sözlerle çok sayıda insanı kandırmıştı. Fakat Fadus onun çılgınlıklanna devam etmesine izin vermedi. Hemen bir atlı birliği gönderdi vc Tcudas’ın yanındakilerin çoğu öldürüldü. Kendisi de Teudas’ı esir aldı vc kafasını kestikten sonra Kudüs’e götürdü? Aynı zamanda Iosephos, Claudius zamanında yaşanan kıtlıkla ilgili olarak da şunları belirtmektedir: ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM “Bu sırada Iudea’da büyük bir kıtlık baş gösterdi. Kraliçe Helena ise Mısır’dan büyük miktarda tahıl satın alarak, ihtiyacı olanlara dağıttı." KİLİSE TARİHİ 48 Konu üzerine Elçilerin işleri*nde de bazı cümleler bulabilirsiniz. Aynen şöyle söylenmektedir: “Herkes kendi gücü oranında kardeşlerine göndermek için yardım toplamaya başladı. Daha sonra da bunları Barnabas vc Paulus un eliyle gönderdiler.” Tarihçiler, Heicna’nın Elia kentinin dış mahallelerinde yaşayan bir insan olduğunu belirtmektedir. Ancak gerçek olan onun Adiabeni Kraliçesi olmasıdır. ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Kurtancımız’ın ünü tüm insanlara ulaşmıştı, öte yandan başka insanlar da çeşitli yalanlarla öne çıkmaya çalışıyorlardı. Bunlardan birisi de Simon Magus’tu. Bu adam, yalanlarıyla çok sayıda insanı kendi yanına çekmeyi başarmış ve gücünü arttırmıştı. Ünlü elçilerimizden çok uzun bir süre yaşayamayan Iustinianus bu konudan bahsetmektedir. Ben de şimdi, ondan alıntılar yapacağım. Lütfen siz de onun kitabını alıp, okuyun. Bakın neler söylüyor: "Efcndimiz’in cennete girmesinden sonra şeytanlar cezalandırılacaklar. Onlar istediklerini yapamayacaklar ve en kötü şerefe sahip olacaklar. Bunlardan birisi dc Simon Magus’rur. Samaritanın Gitto köyünde doğan Simon, Claudius Caesar zamanında yaşamıştır. O, iblislerin sanatını bazı imparatorluk kentlerinde icra etti. Sonuçta bir heykeli dikildi. Heykel, Tiber Nehrfndcki iki köprü arasında yer almaktadır ve üzerinde Latince bir yazıt bulunmaktadır: ‘Kutsal Tanrı Simon a.’ Hemen hemen tüm Samari taklar ve başka halklardan az sayıda insan onu bir tanrı olarak gördü. Simon, Helena ile beraberdi. Helena ise Fenike’nin Tyre kentinde yaşayan eski bir fahişeydi.” Iusrinianus bunları anlatır. Irancus’un birinci kitabmda da saf olmayan, saygısız sapkınlıklar konusunda aynı şeyler belirtilmektedir. Burada kitaptan alıntılar yapmak gereksiz olacaktır, ancak yanlış öğretilerin kaynaklarını buradan aldıklarını da belirtmeden geçemeyeceğim. Hemen hemen tüm sapkınlar aynı şeyleri yaptılar ve 49 EUSEBIOS Irancus da bunların hepsinden yukarıda bahsettiğim kitabmda söz etti. Daha sonraları Simon’un tüm sapkınlıkların yazan olduğunu öğrendik. O günden bu yana Hıristiyanlık felsefesini taklit etmeye çalıştılar. En sonunda daha önceden vazgeçtiğimiz pudara yeniden rapınmaya başladılar. Simon ve yukarıda sözü edilen Helenanın resimlerini çizdiler ve onları putlaştırdılar. Fakat tüm bu konular gizli tutulmaktadır. İlk defa duyulduğunda büyük şaşkınlık yaratır. Kendileri bunları yazan insanları deli olarak nitelendirirler. Ancak tiim bu şeyler doğrudur ve onların yaptıkları tam anlamıyla bir deliliktir. Yine bu berbat mezhebin Hıristiyanlar arasında ne kadar kavrandığının bir önemi yoktur. Sonuçta onlar yenildi ve mutsuz kadınlar ve çocuklar olmalarının önüne geçildi. ON BEŞİNCİ BÖLÜM tyi insanların kurtanimasından nefret eden şeytani ruh, bütün bu kötülüklerin yazarı olan Aziz Pctrus’u sanki Kurtarıcımız’m düşmanıymış gibi tanımladı. Fakat görünüşleri ve varlıkları bakımından ilahi bir zarafet taşıyanlar hızla bu kötülük ateşini söndürdüler. Tanrı'nın bilgisine karşı yükseltilen her önemli şeyi fırlatıp artılar. Petrus’un ya da başka birisinin herhangi bir komplosu olmamasına karşın bu dönemde önemli bir başarı kazanılamadı. Bu dönemde elçiler herhangi bir başarı elde edemezlerken tüm başarılar ilahi olan tarafından sağlandı. Yukarıda sözü edilen sahtekarın yaptıkları aniden Paulus tarafından ortaya çıkarıldıktan sonra o, doğudan batıya uzun bir yolculuk yaptı ve burada kendi aklına göre bir yaşam kurdu. Romaya geldikten sonra bir süre kendisine ortak aramak için beklemeye başladı. Ardından girişimlerinde öylesine başarılı oldu ki, sonuçta burada yaptıklarından dolayı kentin ortasuıda onu bir tanrı olarak gösteren bir heykel dikildi. KİLİSE TARİHİ 50 Fakat bu durum çok uzun bir süre devam etmedi. Claudius un imparatorluğu zamanında eyalederde yaşayan iyi insanlar tüm olan biteni izliyorlardı. Sonuçta, Petrus ve birkaç piskoposu Romaya gönderdiler. Amaçlan bu çürümüş yaşamdan söz etmekti. O, Tanrı nın asil bir komutanıydı, ilahi bir zırh giymişti. Işığın pahalı eşyalarını doğudan batıya taşıyordu. İnsanlara ışığı göstermek ve cennetin krallığına onlan davet etmek istiyordu. ON ALTINCI BÖLÜM Ve böyiece ilahi sözcük onların arasında evini yaptı. Kısa bir süre içinde Aziz Petrus’un ve adamlarının gücü azaldı. Diğer yandan insanları dinledikleri şeyler tatmin etmiyordu. Bunun yerine öğretilerin yazılı olarak bulunmasını istiyorlardı. Petrus’un takipçilerinden Markos, yazılı şeyleri insanlara ağızdan anlatmayı bırakmaya karar verdi. Böyiece Markos’un çabalarıyla Incil’in yazılmasına başlandı. Petrus’un kutsal ruhu keşfettiği ve kiliselerin de böyle bir çalışmaya onay verdiklerinden söz edilmektedir. Clement’in, Hypotyposes adlı çalışmasının sekizinci kitabında Hierapolis’deki Papias adlı piskopos ile bu konuda anlaştıklarından söz edilmektedir. Petrus yayınlanmasını istediği birinci mektubunda şöyle demektedir: “Markos, sen Babil Kilisesi taralından seçildiğine göre benim oğlumsun." ON YEDİNCİ BÖLÜM Onlar, Markosun ilk olarak Mısıra gönderildiğini ve burada yazdığı Incil'i insanlara tanıttığını söylerler. Ayrıca İskenderiye’de de bir kilise kurulmuştur. İnanan çok sayıda kadın ve erkek ilk başlarda burada toplandılar. Felsefi ve aşın derecede çilcci bir yaşam sürmeye başladılar. Philo nun bu insanların eğlencelerine, toplantılara, kısacası hayatlarının tüm alanlarında yaptıkları şeylere yönelik gözlemleri büyük değer taşımaktadır. 51 EUSEBIOS ON SEKİZİNCİ BÖLÜM Philo’nun, Claudiusun imparatorluğu zamanında Paulus ile Roma’da tanıştığı vc ondan sonra tapınmaya başladığı anlatılır. Gerçekten de buğun konuştuğumuz vc ondan birkaç yıl sonra ortaya çıkıp günümüzde de geçerli olan kilise kuralları konusunda yaptıkları, beklenmeyen bir şeydi. Bizler, onun tanımladığı şekilde yaşamayı sürdürüyoruz vc bu yaptığımızdan memnunuz. Birçoğu Yahudilcrc ait olan eski adetleri de onun sayesinde devam ettiriyoruz. Dilekçilerin Düşünceli Yaşamları adlı eserinde, gerçeğin dışında bir şeyden söz etmemektedir. Burada inanan erkekleri Therapcutai, kadınları ise Thcrapeutridcs olarak isimlendirmektedir. Bu ismi koymasının nedeni; bu insanların ruhlannın aynı hekimler vc fizikçiler tarafından tedavi edilmesi gibi tertemiz olmasıydı.12 Gerçekten de onlar son derece içten düşüncelerle Tanrımıza ibadet ettiler. Onlara bu ismi Philo’nun mu ilk defa verdiği, yoksa sadece hoş bir sözcük olarak mı bu ifadenin uzun zamandan bu yana kullanıldığını bilemiyoruz, tik zamanlar Hıristiyan ismi her yerde bilinmediğinden dolayı burada bu tartışmayı sürdürmek gereksiz olacaktır. Ancak Philo bazı şeylere tanık olmuştur. Onların felsefi bir yaşam sürmeye başlamalarından sonra ilk olarak eşyalarını ve akrabalarını bıraktıklarını ardından da evlerinden ve surlardan çıkarak bahçelerde tek başlarına bir yaşam sürmeye başladıklarını belirtir. Böyle bir yaşam insan ilişkileri bakımından hiçbir yarar getirmediği gibi zararlıdır da. Yaptıkları, peygamberlerin gösterişsiz yaşamlarına benzer bir yaşam sürmeye çalışmaktı. Elçilerin //Zerinde de bu konudan söz edilmektedir. Piskoposların arkadaşları sahip oldukları mallan satarak ihtiyacı olanlara veriyorlardı. Ancak onlar arasında ihtiyacı olan birisi yoktu. Elçilerin İşlerinde aynen şöyle denilmektedir: “Mallannı ve mülklerini satıyorlar ve buradan elde ettikleri geliri ihtiyacı olanlara dağıtıyorlardı? KİLİSE TARİHİ 52 Philo, aşağıdaki cümlelerde durumu daha iyi açıklamaktadır: “Dünyanın her yerinde böyle bir yarışma vardı. Özellikle de barbarlar ve Yunanlılar arasmda. Yarışmanın en yoğun olduğu yer ise Mısır ve Mısırdaki İskenderiye kentiydi? Therapeutaelılar’ın topraklanndan insanlar sanki bir koloni kurmuşlar gibi göç ediyorlardı. En çok da Maria Gölünün yukarı kesimlerine geliyorlardı. Buradaki koşullar onlar için çok daha uygundu. Daha sonra evlerin türlerini ve civardaki kiliseleri tanımlarken şöyle demektedir: “Her evde dini yaşamın sürdürülebileceği kutsal bir oda bulunmakmakla birlikte, burada yemek yenmez, bir şey içilmez, vücudun hiçbir gereksinimi yerine getirilmez. Burada sadece peygamberler adına ilahiler okunur ve dindarca bir yaşam sürdürülür? Başka bir yerde de şöyle demektedir: “Sabahtan akşama dek tapınırlar. Kutsal kitabın felsefesini açıklamaya çalışırlar ve çeşitli belirsiz semboller kullanarak iletişim kurarlar. Aynı zamanda mezheplerini kuran insanların yazdıklarını ve alegorik metotları da okurlar. Bu alegorik modelleri kullanırlar ve kendilerine teme, alırlar? Bu şeyleri, onların kutsal yazılarını yorumlamayı öğrenmiş birinden duydum. Ancak yine de büyük bir olasılıkla onlar, bu şeyleri piskoposların yazdıktan İncillerden, eski adamların kendilerinden ya da peygamberlerden öğrenmişlerdi. Paulus’un Yahudilcre yazdığı mektupların bir çoğunda bu konudan söz edilmektedir. Paulus onların daha sonraları yeni ilahiler bestelediklerini belirtir ve şöyle der: “Onlar sadece meditasyon yapmıyorlardı, aynı zamanda Tanrı için çeşitli melodilerde ilahiler besteliyorlardı. Tabii ki tüm bunlar ağırbaşlı çalışmalardı? Aynı kitap başka birçok şeyden daha bahseder. Kilise yaşamını daha iyi bir biçimde gözler önüne sermek için bunlardan söz etmek gerekecektir. 53 EUSEBIOS Eğer herhangi birisi onlann Hıristiyanlık öğretilerine uygun bir yaşam sürmediklerini iddia edecek olursa bu konuya tarafsız bir şahit getirmek gerekecektir. İşte Philo’nun sözleri: “Ruhlannın kurtuluşu için her şeyden üstün bir erdeme sahiptirler. Hiçbirisi gün batımına kadar bir şey yiyip, içmez. Böyle felsefi bir yaşamı çok değerli sayarlar. Sadece günün küçük bir kısmını, yani karanlığın olduğu saatleri, vücudun gereksinimlerini karşılamak için kullanırlar. Onları daha iyi anlayabilmek için kendinizi üç gün boyunca aç bırakın. Bunu iki defa tekrarladıktan sonra yani hemen hemen altı gün geçtikten sonra vücudun buna alıştığını göreceksiniz? İşte Philo’nun bu sözleri onların nasıl değerlendirildikleri üzerine son derece açıklayıcı ifadelerdir. Ancak onlar konusunda halen kuşku duyanlar olabilir. Bu dik kafalı adanılan ikna edebilmek için başka örnekler vermeme izin verin. Bu örnekler de yine Hıristiyanlık içinden olacaktır. Mezhepten olan kadınların bir çoğunun bekaretlerini korudukları söylenmektedir. Bu durum Yunan rahibelerinde olduğu gibi zorunluluktan kaynaklanmaz, tamamen kendi istekleriyle olan bir şeydir. Vücudun zevklerinden kendilerini koruyarak ruhlarına ölümlü değil, ölümsüz bir kazanç sağlarlar. Konu üzerine biraz daha vurgu yapmak için şunları da ifade eder: “Kutsal yazılan mecazi bir anlamda yorumlarlar. Bu insanlar yaşayan bir organizmaya benzerler, konuştukları kelimeler adeta bir vücudu oluşturur. Ayrıca ruhlarını da böylecc saklayabiliyorlardı. Saklamak kelimesiyle kastedilen şey isimlerinin güzellikleriyle doğru orantılı bir yaşam sürmeleridir. Kadınlı erkekli toplantılarında bu uygulamanın yapılması gerektiğini savunuyorlardı. Bugün de aynı şeylerin devam ettiğini görmekteyiz. Özellikle, Kurtancınuz’a bağlı kalmak adına geceleri çalışıyorlar ve gündüzleri oruç tutuyorlar? KİLİSE TARİHİ 54 Yukarıda sözünü ettiğimiz yazar bu konular hakkında günümüze ulaşan ayrıntılı tek kaynaktır. Onun sayesinde değişik bilgilere sahibiz. Aynı zamanda insanların ilahileri ezbere okuyabilmeleri de bu kayıtlar sayesinde gerçekleşmiştir. Aralarından birisi ilahileri okurken, diğerleri sessizce dinlerdi ve sadece ilahilerin sonuna katılmaya hakları vardı. Yine, onların hasır yataklarda uyuduklarını, şarap içmediklerini, tek içeceklerinin su olduğunu, et yemediklerini ve ekmeklerinin de tuza benzediğini biliyoruz. Philo’nun açıklamaları dışında kiliselerde de onlarla ilgili bilgiler mevcuttur. Fakat insanlar daha ayrıntılı ve kesin bilgilere ulaşmak için tarihten yararlanmayı tercih ederler. Oysaki Philo bunları yazdığında hem İncil'den ilk deta haberdar olanların yaklaşımları üzerine hem de piskoposların göreve gelmelerinden itibaren yaşananlar hakkında ayrıntılı bilgiler sunmuş oluyordu. ON DOKUZUNCU BÖLÜM Bereketli dilimizde Kutsal Kitap ın bakış açılarını yansıtan çeşitli eserler kaleme alınmıştır. Philo da bu konuda en fazla üretimde bulunanlar arasında yer almaktadır. Birinci önemli çalışması Yaratılışta sözü edilen konular üzerine yapılmış olan Kutsal Kanunların Alegorileri â h. İkincisi ise Yaratılış ve Göç Üzerine Sorular ve Yanıtlardır. Bu kitapta ise Kutsal Kitap’ta anlaşılmayan konulara açıklık getirilirken bir yandan da bazı çözüm önerileri sunulmaktadır. Bunların dışuıda Philo’nun, tarım ve sarhoşluk üzerine yazdığı ikişer kitaplık birer çalışması daha bulunmaktadır. Kimi insanlar tarafından farklı şekillerde adlandırılmış olan bir başka kitabı da aşırıya kaçmayan istekler ve lanetler üzerinedir. Bu kitap, Dil Üzerine, Keşif ve Uçuş Üzerine, Eğitim Toplantısı, ilahi Miras Kimindir? ya da Eşitlik ve Eşitsizlik Üzerine gibi isimler taşımaktadır. Musa tarafından tanımlanan üç erdem üzerine de bir çalışması bulunmaktadır. Yine, On iki Anlaşma adlı eserinde, bunların isimlerinin değişmesinden ve değişimin nedenlerinden söz etmektedir. 55 EUSEBIOS Philo’nun Göç Üzerine, Mükemmel Şekilde Dürüst Bir Yaşam Süren Adamın Yafamı adlı kitapları da bulunmaktadır. Bundan sonra Yazılı Olmayan Kanunlar, Devler Üzerine, Tanrı nın Değişmezliği Üzerine isimli eserlerini kaleme almıştır. Öneriler adlı kitabının beş bölümünde Tanrımız tarafından Musa’ya gönderilen rüyaların yorumları yer almaktadır. Tüm bu olaylar Yaratılış tan günümüze kadar yaşananları temel almaktadır. Göf Üzerine adlı kitapta. Sorular ve Cevapların ilk beş kitabında, On Emir Üzerine, Tapmak Üzerine ve Kanunlar Üzerine adlı kitabın dört bölümünde On Emir’in ana ilkelerini görmekteyiz. Yine, Hayvanlar Üzerine adlı çalışmasında kurban kesme esasları, Ödüller Üzerine adlı kitapta da Tanrı’nın kanunlarından ve şeytani beddualara verilecek cezalardan bahsedilmektedir. Philo’nun tek kitaplık bazı çalışmaları da bulunmaktadır. Örneğin Basiret Üzerine, Yahudiler Üzerine, Devlet Adamı, İskender ya da Mantıksız Hayvanlar Yoluyla Sonuca farnıa adlı kitapları bu grup içinde sınıflandırılmaktadır. öneriler adlı çalışmasında, her şeytani adamın bir köle, her iyi adamın ise özgür insan olduğundan bahsedilmektedir. Bu kitaplardan sonra. Dilekçiler adlı eserini tamamlamıştır. Kitapta piskoposların yaşamları gözler önüne serilmektedir. Yine, Yahudi isimlerinin Kökenleri adlı çalışmasında kanuni peygamberler olan Yahudilerden bahsedilmektedir. Claudius zamanında Roma senatosunda eserinin okunduğu anlatılmaktadır. Tanrıların Caligula’dan nefret ettiği düşünüldüğü zamanlar Roma’ya yolladığı Erdem Üzerine adlı çalışması daha sonraları kütüphanelerde çok okunan bir eser haline gelmiştir. Bu sıralar Paulus, Kudüs’ten llvyria’ya yaptığı yolculuğunu tamamlıyordu. Aynı zamanlarda Claudius Roma’daki Yahudileri sürgün etmişti. Paulus, Aquila ve Priscilla ile Asya’da karşılaştı. Bu konulardan Elcilerin İşleri'iıde söz edilmektedir. KİLİSE TARİHİ 56 YİRMİNCİ BÖLÜM Claudius’un imparatorluğu zamanında Kudüs’te bir bayram kutlanırken büyük bir kargaşa meydana geldi. Tapınağın girişinde otuz binden fazla Yahudi toplanmıştı vc izdihamdan dolayı birbirlerini ezdiler. Böyİecc bayram bir mateme dönüşmüş oldu. Her evde insanlar ağladı. Tüm bu olaylar hakkında loscphos sayesinde bilgi sahibi olabilmekteyiz. Daha sonra Claudius» Agrippa’yı görevlendirdi. Agrippa da oğlu Felix’i Samaria’dan Galile ye kadar olan ve Pera diye adlandırılan bölgenin kralı ilan etti. Claudius on üç yıl sekiz ay hüküm sürdükten sonra öldü vc yerine Nero geçti. YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM loscphos, Yahudi Tarihi adlı eserinin yirminci kitabında, Nero zamanında1’ rahipler arasında yaşanan tartışmayı aktarırken Felix’i Iudea procuratoru olarak nitelendirmektedir. losephos şöyle söyler: “Tartışmanın tarafları Kudüs'teki rahipler vc halk liderleriydi. Her iki taraf da yanlarına güçlü insanları çekiyordu. Her ne zaman bir yerde karşılaşsalar karşılıklı olarak küfürler ediyorlar ve birbirlerine taşlar fırlatıyorlardı. Araya girebilecek herhangi birisi yoktu vc sanki tüm bu şeyler kentin yoksulluğundan dolayı oluyordu. Olaylar, rahiplerin insanları vergi ödemeleri için zorla harman dövme işinde çalıştırmalarından kaynaklanmıştı. Bu konuda son derece utanmazca ve cesurca davranmışlardı. Yapılanlar, sanki rahipler tüm fakir insanları yok etmeye çalışıyorlarmış gibi algılanmıştı. Aynı yazar, birazdan söyleyeceğim olayların da bu zamanda geçtiğüıi belirtmiştir. Bu dönemde Kudüs’teki bazı haydutların gun boyunca kentin ortasında karşılaştıkları bazı insanları öldürdükleri söylenmektedir. 57 EUSEBIOS Şölenlere katıldıkları zaman kıyafetlerinin altına çeşit çeşit kılıçlar sakladılar ve isyanın önde gelenlerini fırsat bulduklarında öldürdüler. Bunları yaptıkları sırada hiç kimse tarafından suçlanamazlardı. Çünkü kentte kargaşa hakimdi vc kimin ne yaptığı belli değildi. İlk olarak baş rahip Ionathan ı zincirlediler. Ardından her geçen gün birilerini öldürmeye devam ettiler. Zaman geçtikçe durum daha kötüye gidiyordu vc insanlar ölümü bekliyorlardı. YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM Bu olaylardan sonra Yahudilcr, Mısır’daki sahte peygamber olayından daha acı verici bir belayla karşılaştılar. Bir adam ortaya çıktı ve kendisini peygamber olarak nitelendirdi. Otuz bin kadar insanı da aldatarak kendi tarafına çekmişti. Çölden, Zeytin Dağı14 denilen yere gelerek Kudüs’e nasıl gireceklerini ve Roma garnizonunu alt ederek nasıl hükümeti kuracaklarını planlamaya başladılar. Yanlarındaki askerlerle saldırıya geçeceklerdi. Fakat Felix, düşmanının saldırısını bekledi. Roma lejyonlarını görevlendirdi. Ayrıca halk da kentin savunmasına yardım ediyordu. Mısırlılar’ın sayıları azdı. Bu nedenle kaçmaya başladılar. Çoğu adamları ya öldürüldü ya da esir alındı. losephos bu konulan, Tarih adlı eserinin ikinci kitabında anlatmaktadır. Elfilerin İşlerinde de aynı konudan söz edilmektedir. Kudüs’te Paulus ve Felix karşılaştıklaruıda, Felix ona şöyle dedi: “Sen, bir süre önce bir ayaklanma başlatarak dört bin kişiyi Mısır çölüne götüren adam değil misin?” Evet, tüm bu olaylar Felix zamanında yaşanmıştır. YİRMİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Festus, Nero tarafından Felix’in ardılı olarak gönderilmişti. Paulus kendisini savundu, ancak zorla Roma’ya gönderildi. Aristarkhos da onunla beraberdi. Elfilerin İşlerinde Paulus’un, iki sene boyunca kendi kiraladığı evde kaldığı ve hiçbir engelle karşılaşmadan Hıristiyanlığı duyurduğu anlatılmaktadır. KİLİSE TARİHİ 58 Paulus’un daha sonra ikinci defa Roma’ya gönderildiği anlatılmaktadır. Timothcusa yazılan ikinci mektuptan öğrendiğimize göre önce kendisini savunduğu, daha sonra ölüm cezasına çarptırıldığı görüşü ağırlık kazanmaktadır. Bu konuda şöyle yazmaktadır: “İlk savunmamda kimse benimle olmadı. Fakat onlardan intikam almak istemiyorum. Ancak Tanrı, kendi bildirisinin benim yolumla açıklanmasını ve tüm halkların bunu duymasını istediğinden dolayı yardımıma geldi ve beni güçlendirdi. Böyleceaslanın ağzından kurtulmayı başardım* Bu sözler onun vaazlarını açıkça verebildiğini göstermektedir. Aslanın ağzından kurtulmak ifadesinden ise daha sonralan Ncro’dan bu yaptıklarının hesabını soracağı anlaşılmaktadır. Fakat hiçbir zaman» “O beni aslanın ağzından kurtaracak* diye bir şey söylemedi. Çünkü kendi sonunun yaklaştığını görüyordu. Bunun yerine mektuplarında şöyle demeyi tercih etmiştir: “Tanrı beni kötülüklerden koruyacak vc sonunda kendi göksel egemenliğine güvenlik içinde kavuşturacak.” Aynı mektubun başka bir yerinde de şöyle demekteydi: “Kanım zaten adak şarabı gibi dökülmek üzere. Sonum yaklaştı.” İkinci mektupta; Luka'dan başka birisinin yanında olmadığını ve ondan başka birisinin kendisini savunmadığını belirtmektedir. Elçilerin İçlerinde de, Luka nın Paulus ile beraber olduğu anlatılmaktadır. Turn bunların anlatmamın nedeni; Lukanın İncilinde kendisinin Paulus ile beraber Roma’da bulunduğunu gösterecek bir kanıt olmadığına inananlara karşı bir yanıt verme arzusudur. Ncro’nun ilk başta çok daha yumuşak davrandığı vc Paulus’un savunması ile tezlerini çok kolay bir biçimde kabul eniği büyük olasılıktır. Fakat kanun tanımaz işlere kalkıştığında diğer konularda olduğu gibi piskoposlara karşı da oldukça saldırgan davrandı. 59 EUSEBIOS YİRMİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Daha sonra Paulus, Caesar’a başvurdu ve Festus tarafından Roma’ya gönderildi. Yahudilcr beklediklerini bulamamışlardı. Bu nedenle Yakup’a döndüler. Yakup, piskoposlar tarafuıdan Kudüs kentinde görevlendirilmişti. Yahudilcr onunla uğraşmaya başladılar. Tüm insanlara İsa’ya sadık olmaları için yol göstermeye başladı. Fakat çoğu insan onunla aynı düşüncede değildi. Bu nedenle İsa’nın, Tanrı’nın Oğlu olduğuna yönelik gerçeklerin umanımı ifade etmedi. Diğerleri ise onun bu erdem vc fazilet dolu yaşamına katlanamıyorlardı. Sonuçta, Yakup çok değerli bir insan olduğu için katledildi. Bütün bu olaylar Festus zamanında yabandı. Ardından kentte bir kaos banladı ve sonuçta eyalette herhangi bir yönetim kalmadı. Önceki bölümlerde Yakup’un ölümü konusunda Clcment'in yazdıklarını aktarmıştım. Clemente göre Yakup, bir tapınağın üstünden ölüme atılmıştı. Diğer taraftan elçilerden kısa bir süre sonra yaşamış olan Hegesippus,sİnt/ar adlı çalışmasında şöyle söylemektedir: “Efendimizin kardeşi Yakup kilisenin başına geçmişti. Diğer yandan Kurtarıcımız ın yaşadığı zamandan bugüne kadar Yakup ismi ‘Adil’ anlamına da gelmektedir ve çoğu yerde bu isim kullanılmaktadır. Annesinden gelen bir kutsallığı vardı. Hiçbir zaman fazla şarap içmedi, hiçbir zaman et yemedi, hiçbir zaman tıraş bıçağını kafasına dayamadı ve hiçbir zaman hamamı kullanmadı. Kutsal yerlere girmesi için izni vardı. Ancak buralara sadece yünlü elbiseleriyle girdi. Sık sık tapınağa tek başına girer ve dizlerinin üzerine çökerek Tanrı’dan insanları affetmesini isterdi.” Yakup Yunanca’da da “Adil” anlamına gelen “Oblias" ismiyle anılırdı. Bu da peygamberlerin kendisiyle ilgili olarak bildirdikleriyle uyumlu bir şeydi. KİLİSE TARİHİ 60 AntLır suJlı kitapta, yedi mezhep hakkında bilgiler sunmaktadır. Burada “İsa’nın kapısı nedir?” şeklindeki soruya İsa’nın kendisidir diye yanıt vermişti. Bu kelimeler Isa'nın kurtarıcı olduğuna işaret ediyordu. Fakat yukarıda söz ettiğimiz mezheplerin bazılan İsa’nın yeniden dirileceğine inanmıyorlardı. öte yandan Yakup ile ilgili başka birçok şeye daha inanılmaktadır. Yahudiler, yazmanlar ve Fcrisiler arasında İsa’nın yeniden döneceğine inanan insanlann büyük bir tehlikeye yol açacaklan yönünde bir inanç bulunmaktadır. Daha sonra Fcrisiler gelip İsa’ya şöyle dediler: “Biz senin dürüst bir insan olduğunu biliyoruz. Çünkü Tanrı yolunu öğretmek için hiçbir insan arasında bir ayrım yapmayacağına inanıyoruz.” Ancak daha sonra Yakupa şöyle dediler: "İnsanları İsa’nın yolundan gitmeleri için zorlama. Böylcce hepimiz daha güvende oluruz.” Tapınağın üstünden söyledikleri bu sözler tüm insanlar tarafından işitilebiliyordu. Ardından tüm putperestler bir amaç uğrunda birleştiler. Bundan sonra Ferisiler ve yazmanlar İsa’yı tapınağın üzerine koydular ve ağlayarak ona şöyle dediler: “Tanrı nın oğlu Mesih sen misin?" İsa şöyle yanıt verdi: “Doğru! Ayrıca insanoğlunun, kudredi olanın sağında oturduğunu vc gökyüzünün bulutlan üzerinden geldiğini göreceksiniz." Yakup bu olaylara şahit olmuştu vc joyle dedi: “Davud’un oğlu Hosanna vc yazmanlar birbirlerine şunlan ifade ettiler: ‘Böyle bir şahitliğe izin vererek iyi yapmadık. Bu nedenle onu indirelim. İnsanlann ona inanmasından çekiniyoruz.' Diğer yandan Yeşeya’da şöyle denilmektedir: ‘Doğru kişiye iyilik göreceğini söyleyin, çünkü iyiliklerinin meyvesini yiyecektir.’ İsa’nın yanında başka suçlular da vardı. Onları taşlamaya baş- 61 EUSEBIOS ladılar. Bu sırada tsa şöyle dedi: ‘Onları bağışla baba. Çünkü ne yaptıklarını bilmiyorlar.’ Taşlama devam ederken ismi Yeremiah’ta da geçen rahiplerden Rekhab şunları söyledi: ‘Sadece kendin için dua et!’ Daha sonra, güzel elbiseleriyle öne çıkan rahiplerden biri, onun kafasına vurdu ve onu şehit etti. Ardından onu gömdüler. Anıtsal mezarı ise halen görülebilmektedir. Yahudiler vc Yunanlılar İsa’nın şahidi olmuşlardı. Ardından Vespasianus onları kuşattı." Bütün bu konular, olaylan Clement kadar ayrıntılı bir biçimde anlatan Hegesippos tarafından anlatılmaktadır. Yakup adil olması nedeniyle çok sevilen bir adamdı. Ote yandan da Yahudilerin gözünde Kudus kuşatmasının başlıca nedeni olarak görülmekteydi. Ancak, şehit edilmesinden sonra kendisüıe karşı bir saygısızlık yapılmadı. Son olarak da bu konu üzerine Ioscphos’un yazdıklarından bahsetmek istiyorum. Tereddütsüz bir şekilde şunlan belirtmiştir: “Hıristiyan olarak adlandırılan Yakup tan Yahudiler intikamlannı aldılar. Son derece adil bir adam olmasına karşın onu zincire vurdular." losephos, Yahudi Tarihi adlı eserinin yirminci kitabında ise şöyle demektedir: “Fakat imparator, Festus’un ölümünü haber aldıktan sonra Iudea’ya Albinusu gönderdi. Genç Ananus da baş rahiplik için fazlasıyla istekli ve cesur bir mizaca sahipti. Yahudiler arasında en sert mezhep olan Saduni mezhebine mensuptu. Ananus, Festus’un öldürülmesini bir firsat olarak görüyordu. İsa'nın kardeşleri olan Hıristiyanlan vc başkalarını kanuna uymadıklarından dolayı taşlama cezasına çarptırdı. öte yandan kentte yapılanlardan rahatsız olanlar vardı. Bunlar gizlice krala adamlar gönderdiler. Aynı zamanda İskenderiye’den gelmekte olan Albinas ile dc buluştular. Onlara Ananus un yaptıklarını anlattılar. Albinus duyduklarına çok sinirlendi ve Ananusu cezalandırmakla tehdit etti. Sonuçta kral Agrippa, ülkeyi üç ay boyunca baş KİLİSE TARİHİ 62 rahiplikten yoksun bıraktı. Ardından Damneus’un oğlu Jesus görevlendirildi.” Bu şeylerin birçoğu ilk rahipler tarafından yazılmıştır. Ancak Yakup ile ilgili bazı anlaşmazlıklar da vardır. Eskilerin bir çoğu mektuplarında ondan bahsetmezler ve yedi katolik rahip arasında luda’yı saymaktadırlar. Fakat biz yine dc çok sayıda kilise aracılığıyla bu konu hakkında bilgi sahibi olmaktayız. YİRMİ BEŞİNCİ BÖLÜM Nero’nun imparatorluğunun sekizinci senesinde İskenderiye kentinde Marcus un yerine Annianus kilisenin başına geçti. YİRMİ ALTINCI BÖLÜM Nero’nun yönetimi daha da sertleşmeye başladığında, o kutsal olmayan şeyleri takip ederek Evrenin Tanrısı na karşı silahlaıuııaya başladı. Bu çalışmanın planı, Nero zamanında yapılan ahlaksızlıkları tanımlamak için yeterli değildir. Tarihte çok sayıda insan bu adamın olağanüstü deliliği üzerine insanları bilgi sahibi kılmışlardır. Herhangi bir neden olmaksızın çok sayıda suç işledi. En yakın akrabalarının, en yakın arkadaşlarının, hatta annesinin, kardeşlerinin ve karısının yaşamını mahvetti. Ailesinden başka insanları da çeşitli yollarla öldürerek herkesi kendisine düşman etti. Turn bunların dışında başka bir suçu daha vardı: İlahi dinimize karşı çıkan ilk imparatorlardan birisiydi. Tertullianus bu konulara şahitlik etmektedir. Şöyle der: “Yazılanları inceleyin. Hıristiyanlığa karşı ilk düşmanlığın Nero’dan başladığını göreceksiniz. Doğunun tamamını ele geçirdikten sonra zulümlerine başladı. Böyle bir adanı tarafından cezalandırıldığımız için memnunuz. Çünkü bu adamın işlerini hiçbir fazilet olmaksızın yürüttüğünü bil* meyen birisi yoktur.” Böylecc Tanrı nın elçilerine karşı açıkça düşmanlık sergileyen 63 EUSEBIOS ilk insan oldu. Piskoposların katledilmesine göz yumdu. Bu nedenle onun zamanında Paulus’un Roma’da kafası kesildi. Petrus da çarmıha gerildi. Fakat Paulus ve Petrus un yattıkları mezarlarda yazılı olan isimlerinin korunması onların bugün de tanınmasına neden olmuştur. Roma piskoposu Zcphyrinos zamanında. kilisenin bir üyesi olan Gaius tarafından anlatılanlar onaylanmaktadır. Kendisi Phrygia’lı sapkınların lideri Proklos ile bir anlaşmazlığa düşmüştü. Psikoposların mezarlarının nerede bulunduğu konusunda şöyle demektedir: “Fakat ben size piskoposların zaferlerini gösterebilirim. Eğer Ostia yoluyla Vatikan’a giderseniz yolda kiliseyi kuranların mezarlarıyla karşılaşacaksınız.” Aynı şekilde Korinthos piskoposu Dionysios da iki adamın şehit olmasından Romalılara yazdığı mektuplarında söz eder. Şöyle der: “Petrus ve Paulus için Roma ve Korinthos’ta mezarlar bulunmaktadır. İkisinin de Korinthos’ta mezan olmasına karşın hcı ikisi de Roma’da şehit edilmişlerdir." Tarihi daha iyi açıklayacağı düşüncesiyle buralardan alıntılar yaptım. YİRMİ YEDİNCİ BÖLÜM Iosephos, Yahudi halkının yaşadıklarını anlattıktan sonra sözlerine Kudüs’teki önde gelen Yahudilerin yakalandıklarını ve Florus tarafından çarmıha gerildiklcrini ekler. Tıim bunlar Ncro nun imparatorluğunun on ikinci senesinde. Florusun procuratorhığundayaşanmıştır. Iosephos yine bu dönemlerde Suriye’deki Yahudilerin bir isyan başlattıklarını söyler. Anlatımına göre düşmanlar merhametsizce neredeyse her kenti yakıp yıktılar. Iosephos şöyle diyor: “Kentler gömülmemiş cesetlerle doluydu. Çocukların ve çıplak kadınların cesetleri etrafa saçılmıştı. Bütün eyalet bu haldeyken, bunları yaşayanların korkusu diğer yerlerdekilerden çok daha fazlaydı? Evet, Iosephos un anlatımına göre bu dönemdeki koşullar böyleydi. KİLİSE TARİHİ ÜÇÜNCÜ KİTAP 64 65 EUSEBIOS BİRİNCİ BÖLÜM Yahudilerin durumları bu şekildeydi. Aynı zamanlarda Kurtancımız’ın öğütlerini insanlara aktarmak için çok sayıda insan görev aldı. Anlatılanlara göre Parth ülkesinde Thomas, İskit topraklannda Andreus, Asya’da ise Yuhanna görev almıştı. Yuhanna bir süre burada yaşadıktan sonra Ephesos’ta ölmüştür. Petrus, Yahudilerin yaydım alanı olan Pontus, Galatia, Bithynia, Kapadokya ve Asya’da çalışmıştır. Daha sonra Roma’ya gelmiş vc burada çarmıha gerilmiştir. Belki de bu şekilde şehit olmayı kendisi istemişti. Kutsal Kitapta onun Kudüs’ten Illyria topraklarına kadar İsa’nın öğretilerini yaymak için dolaştığı yazmaktadır. Daha sonra da Nero zamanında şehit edilmiştir. Bu gerçeklerin, Yaratıltf Üzerine Yorumlar m üçüncü bölümünde de ifilde edildiğini sözlerime eklemek isterim. İKİNCİ BÖLÜM Paulus vc Petrus’un şehit olmasından sonra Linus, Roma Kilisesinin başına geçen ilk kişi oldu. Paulus Tiınothcus’a Roma’dan yazdığı mektubunun sonunda Linus’un ismini anmaktadır. ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Petrus un mektuplarından birinci mektup diye bilineni, eskiler taralından tartışmasız şekilde kendi yazılarında kullanıldı. Fakat kanunlarla ilgili olup olmadığı netleşmeyen ikinci mektupta başka yazılardan yararlanmıştır. Petrus un İşleri diye adlandırılan İncil herkes tarafından kabul görmez. Bu durumun nedeni eski ya da modern çağda yaşamış hiçbir kilise yazarının şahitlikleri kullanmamasıdır. Fakat ben, kendi tarihimde dikkatli davranarak kilise tarihi yazarlarının kendi aralarındaki tartışmalara değineceğim. Eski yazarlar, bu sınıfta yer almamasına karşın onların söylediklerini kanunlara göre dikkate almamışlardır. KİLİSE TARİHİ 66 Pctrus’un ismi adı altında yazılanların kendine özgü çalışmalar olduğunu ve eskiler tarafından bilindiğini söyleyebiliriz. Paulus un on dört mektubundan haberdarız ve bunlar üzerine bir tartışma yoktur. Fakat Yahudilere yazdığı mektuplar tartışmalı bir konudur ve kimileri onların Roma Kilisesi nden yollandığına inanmazlar. Zamanımızdan önce yaşayanların alnınlarına değinmeden önce bu mektuplarda tartışmalı bir nokta bulamadığımı söylemek isterim. Mektup diye bilinen çalışmanın sonunda Çoban kitabının yazarı olduğu düşünülen Hermasa selam gönderilmektedir, işte tartışmalı olan nokta burasıdır. Kimileri bunun zorunlu bir davranış olduğuna inanırken kimileri de inanç öğesinin bir gereği olduğunu düşünmektedirler. Mektuplar eski kiliselerde yüksek sesle okunmuşlardır. Ben de onları bu şekilleriyle kullanmaya çalışacağım. Bu durum da kutsal yazılarla ilgili olarak ortaya çıkan anlaşmazlıkların genel olarak bilinmediği sonucuna hizmet edecektir. DÖRDÜNCÜBÖLÜM Paulus, Kudüs'ten Illyriaya hemen her yerde vaazlar vermişti. Tüm bu konular Elçilerin İşlerinde anlatılmaktadır. Petrusun ulaştığı tüm yerler yine mektuplarda ifade edilmiştir. Hatta şöyle demektedir: “İsa’nın elçisi olarak Pontus, Galatia, Kapadokya, Asya ve Bithynia’ya dağılmış ve burada yaşayan kardeşlerimize selamlar.* Bu sırada elçilerin taraftarları olan insanlar gerçekten de dindarca ve sıkı bir biçimde çalıştılar. Ardından kiliseler kurulmasına karar verildi. Yapılan şey çok önemli bir işti, ama yine de söylendiği kadar kolay yapılacak bir iş değildi. Buralarda görev alacak olanlara “askerler" ismi verildi. Daha sonraları bu insanlar yıpranmaz anıtlarla şereflendirilmişlerdir. Hatta mektuplarda da kendilerinden söz edilmiştir. 67 EUSEBIOS Elçilerin İşlerinde de kendilerinden bu isimle bahsedilmektedir. Timothcus, Ephesos’ta, Titus ise Girit’te görev alan ilk piskoposlardır. Antiokhcialı fizikçilerden Lucius’un Paulus ile tanıştığı anlatılmaktadır. Ruhu iyileştirme sanatıyla ilgili olarak yazdığı iki kitap günümüze ulaşmıştır. Bu kitaplardan birisi Incil’le ilgilidir. Bir diğeri ise kendisinin tecrübelerinden yola çıkarak yazılmıştır. Paulus un, “Kendi İncirim derken Luka’nın Incil’ini kastettiği düşünülmektedir. Paulus, Crcscens’in Galya’ya gönderildiğine şahitlik etmektedir. Timothcus a yazdığı ikinci mektubunda ise Linus’un adını anar. Burada Linus’un Petrus’tan sonra Roma Kilisesinin başına geçen ikinci kişi olduğu belirtilmektedir. Yine Paulusa göre Roma Kilisesi’nin başına geçen üçüncü kişi Clement’ti. O da “asker" olarak tanımlananların arasındaydı. Diğer yandan, Elçilerin İşlerinden öğrendiğimize göre, Paulus tarafından Atinalılar’a gönderilen Dionysios adında birisi vardı. Ancak bu, Dionysios ile eski bir yazar olan Korinthos Kilisesinde görev alan Dionysios aynı kişi değildir. İleride uygun yerlerde piskoposların ne zaman görev yaptıklarına değineceğiz. Şündi konumuza kaldığımız yerden devam ediyoruz. BEŞİNCİ BÖLÜM Nero’nun on üç sene devam eden imparatorluğundan sonra, bir buçuk sene içinde Galba ve Otho ikridara geldiler. Ardından Yahudilcre karşı sefere çıkan Vespasianus, Iudea’da askerleri tarafından imparator ilan edildi. Daha sonra oğlu Titus u, Yahudilcre karşı devam eden savaşta görevlendirdi'5. Yahudilcr, Kurtarıcımız zamanında suçlarına başlamışlardı. Ar- KİLİSE TARİHİ 68 dın* dan da elçilere saldırdılar. İlk olarak Stephanus taşlanarak öldürüldü. Ardından Zebedcc’nin oğlu ve Yuhannanın kardeşi Yakupa sıra geldi. Piskoposluk koltuğuna oturan Yakupun ölümüyle ilgili olarak daha önceden bir açıklama yapmıştık. Diğer yandan elçilerimiz kendilerine yapılan saldırılardan ötürü Iudca topraklarından çıkmışlardı. Amaçları diğer halkların insanlarına İsanın gücünü duyurmak ve Kutsal Kitapta diğer insanların da İsa’nın müritleri yapılması gerektiğine yönelik emirleri yerine getirmekti. Yine, Kudüs Kilisesindeki insanlara savaştan önce kentten ayrılmaları ve Pella adı verilen kente gitmeleri yönünde emirler verilmişti. Hıris-riyanlar, İsa’nın Kudüs’e yeniden geleceğine inandıklarından dolayı ludca’daki bu kutsal kenti kendi adamlarıyla doldurmuşlardı. Tanrı’nın yargıçları İsa’ya karşı suç işlemiş olan bu kafir adamları cezalandırmakta gecikmediler. Bu dönemde Yahudilcr bir dizi felaketler yaşadılar. Şanssızlıklar onlann peşini bırakmadı. Kadın, erkek, çocuk demeksizin çok sayıda insan kaybettiler, ludca’daki kuşatma devam ederken birçok insan kılıç darbeleriyle ve kıtlık nedeniyle yaşamını yitirdi. İnsanlar savaştan kurtulmak amacıyla acılarına katlanmak için Kudüs kentme kendilerini atıyorlardı. Fakat yaşananlar Yahudi peygamberlerin bu önemli kentinde bir ıssızlık oluşmasına neden oldu. Tanrı nın tapınağı son bir yangınla tamamen tahrip edilecekti. losephos bütün bu olayları kusursuz bir biçimde anlatmaktadır. Yine kendi anlatımına göre, yeniden dirilme zamanında Iudea’da üç milyon insan öldürülmüştü. Adeta bu kent ölenlerin ruhları için bir hapishane gibiydi. Kurtarıcımız ve en büyük hayırsever Isa adına acı çekenlerin sayısı çoktu. İşte ilahi adalet de bunun bir karşılığı olarak onları bu hapishaneye kapatmıştı. Onlar çok çeşitli yollarla cezalandırıldılar. Fakat ben sadece bunların isimlerini saydım. Çalışmamın geri kalan kısmını okuyanlar, Tanrının, İsa'ya karşı kötülük yapanları cezalandırmak için 69 EUSEBIOS elinde çeşitli yollar bulunup bulunmadığını kolayca anlayabileceklerdir. ALTINCI BÖLÜM Şimdi, izninizle Ioscphos’un beşinci kitabından yola çıkarak bu dönemde yaşanan trajedilere değinmek istiyoruz. İnsanların zenginliklerinin de kendilerini ölümden koruyamayacağı söylenmekteydi. Diğer sıkıntılarla beraber kıtlığın da artması gün geçtikçe mutsuzluğun artmasına neden oluyordu. Hiçbir yerde yemek yoktu. İnsanlar evlerde yiyecek arıyorlardı. Nc zaman yiyecek bir şeyler bulsalar sahipleri bunların kendilerine ait olmadığını söylüyorlardı. Hiçbir şey bulamayanlar, yiyeceklerin sahiplerini, onları güzel bir yere sakladıkları bahanesiyle işkenceye uğratıyorlardı. Fakir insanlann açlıktan dolayı vücutlan kurumaya başlamıştı, öte yandan zenginler halen iyi koşullar abında yaşıyorlardı. Gün geçtikçe yiyecek kavgası nedeniyle birbirlerini öldürenlerin sayısı artıyordu. Zengin insanların elinde buğday, fakirlerinse arpa vardı. Öte yandan kimi insanlar diğerlerinden korktukTanrıdan dolayı kendilerini evlerin cn içteki odalarına hapsediyorlar ve burada tahıllan pişirmeksizin yiyorlardı. Hiçbir yerde yemek yemek için masalar kurulmuyordu. Bunun yerine insanlar pişirilmcmiş tahıllarla idare ediyorlardı. Daha zayıf dürümdakiler kendileri için yas tutarken, daha güçlü olanlarsa kederli vc üzgün görünmeye çalışıyorlardı. Kıtlık gerçekten de felaketlerin cn kötüsüdür. Normal koşullarda büyük saygı gören insanlar kıtlık zamanında perişan duruma düşerler. Böyİecc kadınlar, çocuklarının, babalarının vc kocalarının, anneler de bebeklerinin ağzından lokmalarını aldılar. Bebeklerini kollarına aldıkları zaman son bir defa daha mahcup bir gözyaşı döküyorlardı. Etrafta yemek yiyen bir ileri görüldüğünde hemen onlara karşı KİLİSE TARİHİ 70 harekete geçildi. Nc zaman ki bir evin içinde insanların kendilerini üst kata kapadıklarını görseler bunu yemek yemeye bir işaret saydılar. Kapıları kırıp içeri girdiler ve neredeyse insanların boğazlarından yedikleri şeyi çıkarmaya çalıştılar. Yemeklerini saklayan yaşlı adamlar dayak yedi, kadınların saçları yolundu. Çocuklar ve yaşlılara merhamet gösterilmiyordu. Aynı şekilde bebekler de yemek yedikleri için yere vuruluyorlardı. Artık bir şeyler yiyen insanlara çok daha zalimce davranılır olmuştu. Daha sonraları fakir insanlara karşı çok daha dehşet verici işkence yöntemleri uygulamaya başladılar. Bir somun ekmeğe sahip olup olmadıklarını anlayabilmek için insanlara berbat işkenceler yaptılar. Saklanmış en ufacık şeyi ortaya çıkarmak için bunları yapıyorlardı, ama işkenceciler herhangi bir sıkıntı çekmediler. Birazcık yiyecek elde etmek için adeta barbarlar gibi davranıyorlardı. Geceleyin birisi gizlice Romalıların karakollarının yakınına sokularak oradaki otları topluyordu. Aslında adam, Romalılardan kaçmıştı. Topladığı otlardan birazını kendilerine vermesini istediler. Fakat adam öldürülmediği sürece hiçbir şey vermeyeceğini söyledi. Iosephos bu konuyla ilgili olarak şunlan da anlatmaktadır: *Yahudiler için kentin dışına çıkma ümidi kalmamıştı. Kıtlık, zamanla bütün insanları vc aileleri yok etmeye başladı. Sokaklaı ve evler ölü kadınlar vc çocuklarla doldu. Çocuklar ve gençler pazar yerlerinde ya da kıtlıktan dolayı ölüme yakalandıkları yerlerde düşüp kalıyorlardı. Akrabalarının onları gömecek güçleri yoktu. Bu nedenle birçoğu kendi kaderlerine terk edilmek zorunda kaldılar. Gerçekten de bundan evvel birçok insan gömülüyordu. Ama artık böyle bir olanak yoktu. İnsanlar ölüler için bile ağlayamıyorlardı. Kıtlık bütün şefkatleri bastırmıştı. Ölen insanları kuru gözlerle karşılıyorlar ve gecenin karanlığında bir sessizlik hakim oluyordu. 71 EUSEBIOS Fakat haydutların yaptıkları daha da dehşet vericiydi. Ölülerin üzerlerini soydular. Ardından da gülerek uzaklaştılar. İnsanların ölüp ölmediklerini anlayabilmek için silahlarıyla onları dürtüyorlardı. Öte yandan diğerleri, kılıçları vc sağ elleri üzerine yemin ederek kıtlık bittikten sonra haydutlardan intikamlarını almaya karar verdiler. Bu fitneciler kenti terk ettikten sonra insanlar tapınağı onarmak istediler fakat bunu yapabilecek güçleri yoktu. Btı nedenle, ölüleri açtıkları çukurlara atmakla yetindiler. Titus kente ilerleyip bu iğrenç vücutlar ve kan dolu çukurlan gördüğünde yüksek sesle ve ellerini havaya kaldırarak, ‘Tanrı bunu yapmış olamaz dedi." losephos başka konulardan da bahsettikten sonra sözlerine şöyle devam eder: “Duygularımla gerçekleri karıştırmadan konuşmak zorundayım. Eğer Romalılar bu suçlu adamlara karşı gelmekte biraz daha geciksclcrdi şehir Sodom un yıldırımları ile çarpılmış gibi darmadağın olacaktı. Böyle bir imha da gerçekten tanrıtanımaz bir kuşağın ortaya çıkmasına neden olacaktı." Altıncı kitabında ise şunlan söylemektedir: “Kıtlıktan dolayı son derece fazla sayıda insanın yaşamı mahvoldu. Bütün bunlar bir savaşın gölgesi altında gerçekleşiyordu. Birbirlerini çok seven arkadaşlar kavga etmek zorunda kaldı. Bu zor anlarda karşılıklı olarak yardım etmek gerekirken perişan bir duruma düştük. Çoğu insan açlıktan ölmüştü. Ancak haydutlar da göğsünde yiyecekle ölü taklidi yapan insanları öldürmekten çekinmiyorlardı. Sanki çıldırmış köpekler gibi yemek arzusuyla kapıları tekmeliyorlardı Öylesine telaş ediyorlardı ki, neredeyse bir saat içinde iki ya da üç defa aynı evin içine giriyorlardı. Buldukları her şeyi oburca yiyen hayvanlar gibi elde ettikleri her yiyeceği bir yerde topladılar. Hatta en sonunda öyle bir duruma geldiler ki ayakkabı ve kalkanların bile derilerini soyup yediler. Yemek bulmak için samanlarını ya da dört Attika Drakmesi değerindeki ölçü birimlerini satanlar da vardı. KİLİSE TARİHİ 72 Fakat ben neden bu utanmazca yapılan işleri .anlatıp duruyorum? Benim amacım hem barbarlara hem de Yunanlılar a korkunç gelen bu gerçek hikâyeleri aktarmaktır. Eğer bu yaşlı halimle olanlara tanık olmasaydım ya da bunlar yaşanmasaydı tabii ki memnun olurdum. Ülkemde bu olaylar yaşanmasaydı çok daha mutlu olurdum. Bathezor köyünde babası Elaezcr olan Meryem adında bir kadın yaşamaktaydı. Zengin bir aileden geliyordu. Birçok insanla beraber Kudüs'e gelmiş ve kuşatma sırasında da burada kalmıştı. Haydutlar, kadının Perea’dan getirdiği her şeyi elinden almışlardı. Mallarından geri kalanı ve yiyecek olabilecek her şey bekçileri tarafından her gün aşırılmaktaydı. Bu durum kadının öfkelenmesine ve açgözlü hainlerden intikam almak istemesine yol açtı. İnsanlar ona olan öfkelerinden ya da merhamederinden dolayı onu öldüreceklerdi. Kıtlık ise her geçen gün daha da artmaktaydı... Metnin bu bölümü günümüze ulaşmamıştır.) Bu sırada göğsünde bir çocuk emziriyordu. Bir adam kadını yakaladı ve “Onu kıtlıktan korumaya mı çalışıyorsun?” diye sordu. “Onun Romalılar arasında köle olmasını mı istiyorsun?” dedi. Köleliğin kıtlıktan daha kötü bir şey olduğunu da ekledikten sonra kendisiyle birlikte gelmesini söyledi. Bu durum Yahudilcrin yaşadıkları felaketleri tamamlamaya çalışan bir şey gibiydi. Ardından bebeği öldürdü ve yansını yedikten sonra yansını da kendisi için saklamasını söyledi. Ayaklananlar ise kötü koku üzerine geldiler ve ne olduğunu söylemezse kadını öldüreceklerini belirttiler. Kadın da çocuğun cesedini gösterdi ve ardından onlar için çocuğunu kaybettiğini söyledi. İnsanlar hayretler içinde kalmışlardı. Kadın daha sonra bebeğin kendisine ait olduğunu söyledi. Onu yediğim için bir kadın ya da bir anneden daha merhamedi olamam dedi. Daha sonra da zaten onu yediği için üzgün olduğunu ve kalan yarısı için de kendisine izin vermelerini söyledi. 73 EUSEBIOS Bu sözlerle adamların şaşkınlığı biraz olsun giderildi. Bir annenin çocuğunu yemesinin ne kadar zor olduğunu anlamışlardı. Bütün kent çeşitli suçlarla titremekteydi. Sanki tüm bunlara yol açınlar kendileriydi. İnsanlar ölmeden önce uzun bir süre boyunca kıtlık belası ile uğraşmak zorundaydılar. Adeta yaptıkları yanlışların cezasını çekiyorlardı. Yahudiler, İsa’ya karşı işledikleri suçların ve kâfirliklerinin cezasını çektiler. YEDİNCİ BÖLÜM Kurtarıcımızın birçok olayla ilgili olarak kehanette bulunduğu belirtilmektedir. Şöyle denmekteydi: “O günlerde hamile olan ya da çocuk emziren kadınlar yandılar. Dua edin de kaçacağınız gün kış aylarına ya da bir Scbt gününe denk gelmesin. Çünkü o günlerde öylesine büyük bir sıkıntı olacak ki, ne daha önce böyle bir şey görüldü ne de bundan sonra böyle bir şey görülecek.” Tarihçi, bir milyon yüz bin kişinin kıtlık ya da kılıçlarla öldürüldüğünü anlatır. Geri kalanlar ise ya haydutlar tarafından ya da kent ele geçirileceği zaman ihanet edenler tarafından öldürüldü. Genç ve uzun boylu olanlan zafer töreni için sağ bıraktılar. On yedi yaşın üzerindeki herkes Mısıra çalışmak için gönderildi. Çok sayıda insan arenalarda vahşi hayvanlarla dövüşmeleri için kentlere gönderildi. On yedi yaşın altındakiler ise köle olarak satıldılar. Bu insanların sayıları dokuz yüz bini buluyordu. Bu olaylar Vcspasianus’un imparatorluğunun ikinci senesinde yaşandı'\ Kurtarıcımız ve Efendimiz bu olayda da önceden olacakları görmüştü. Onun kutsal Kudüs kenti için söylediklerinden dolayı ağlayıp, yas tutalım. Şöyle demişti: “Keşke bugün esenliğe giden yolu bilseydin. Ama bu senden saklandı. Öyle bir zaman gelecek ki, düşmanların seni her yandan KİLİSE TARİHİ 74 kuşatacaklar. Seni ve yerde oturan çocuklarını vuracaklar.” Şunlan da söylüyordu: “Ülke büyük sıkıntıya düşecek ve halk büyük gazaba uğrayacak. Kılıçtan geçirildikten sonra diğer halkların yanına gönderilecekler. Kudüs diğer halkların süresi bitene dek putperestlerin ayaklan altında çiğnenecek.” Bir de şu bölüm vardır: “Kudüs’ün ordular tarafından kuşatıldığını gördüğünüzde anlayın ki kentin yok olma zamanı gelmiştir.” Eğer birisi savaşla ilgili olarak Kurtarıcımızın sözlerini incelemeye kalkışırsa onun gerçekten de olayları önceden haber aldığını görecektir. Bütün bu olaylar Yahudilcre Kurtarıcımız tarafından çok önceden bildirilmişti. Efendimizin sözlerinin ortasından yaptığımız bu alıntılara tarihçilerin başka sözlerini eklememize gerek yoktur. Ancak Efendimize karşı kırk sene boyunca işlenen suçlan burada anlatmak da yerinde olacaktır. Efendimizin kardeşi, elçisi ve müridi olan Yakup uzun yıllar boyunca Kudüs’te görevine devam etti. Tanrı’mız halen sabırla onlann yaptıklarından pişmanlık duyup duymayacaklarını görmek istiyordu. Eğer pişman olsalardı onlara harikuladc ödüller sunacaktı. Bu konular hakkında tarihçi zaten en güzel şeyleri söyledi. Biz daha iyisini yapamayız. Bu nedenle konumuza devam edelim. SEKİZİNCİ BÖLÜM Yazarın akıncı kitabında aynen şu ifadeler kullanılmaktadır: “Zamanla kafirler ve sahte peygamberler onaya çıktı. Fakat söyledikleri kehanetler ciddiye alınmadı. Tanrı’nın sözlerini umursamadıklarından dolayı adeta gözlerine bir şimşek çarptı. Ayaklanma ve savaştan bir sene kadar önce bir kuyruklu yıldız geldi ve kentin üzerinde kaldı. Bu olay Xanthicus ayınınrsekizinde bir bayram töreni kutlanırken gerçekleşti. Gecenin dokuzuncu saatinde birdenbire tapınak aydınlandı ve bu durum yaklaşık yarım saat kadar devam etti. Bu basit işaret kutsal yazmanlar tarafından 75 EUSEBIOS Tanrı nın bir işareti olarak algılandı. Aynı şölen sırasında bir inek, başrahibe yol gösterdi ve onu tapınağın ortasında kurban edilecek kuzunun yanma götürdü. Akşam vakti tapınağın bronzdan yapılmış doğu kapısı yirmi adam tarafından zorlukla kapatıldı. Ancak gecenin altıncı saatinde demir sürgünün kendiliğinden açıldığı görüldü. Daha sonra Artemision ayının yirmi birinci gününe kadar olağanüstü herhangi bir şey olmadı. Bu ana kadar olanlar bundan sonra yaşanacak olan felaketler için yeterli bir işaret değildi. Fakat bir süre sonra havanın ortasında, bulutların arasında iki tekerlekli savaş arabası ve silahlı birlikler kentin üzerinde göründü. Hamsin Yortusu zamanında rahipler geceleyin özel servislerini sunmak için tapınağa girerlerdi. Yine aynı şeyi yaptıklarında tapınağın içinden bir gürültü duydular. Sanki bir şeyler taşınıyor gibiydi. Ardından daha da dehşet verici belirtiler görülmeye başlandı. Ananias ın oğlu Jesus, Tanrı nın onuruna tapınağın içine girdiğinde dört bir yandan ağlama sesleri duydu ve dışarı çıktı. Şölen sırasında tüm damatların ve gelinlerin karşısında ağladı. Diğerleri onun gibi davrandılar. Öte yandan kentin önde gelen vatandaşları bu olayların hayra alamet olmadığını biliyorlardı. Bu nedenle adamı yakalayarak dövdüler. O ise herhangi bir şey söylemeksizin ağlamaya devam etti. Fakat diğer yöneticiler adamın haklı olabileceğini düşünerek onu daha önemli bir göreve getirmek gerektiğine karar verdiler. Bu nedenle Romalı validen önce kentin başına o geçti. Adam kamçılanmasına rağmen sonılan somlara üzgün bir ses tonuyla yanıt veriyor ve sürekli olarak, “Vay! Vay! Kudüs!” diyordu. Aynı tarihçi daha ilginç olaylardan da söz etmektedir. Kutsal yazılardan çıkan anlama göre o topraklardan çıkan bir insan dünyayı yönetmeye gidecekti. Bu kimsenin Vespasianus olduğu düşünüldü. KİLİSE TARİHİ 76 Fakat Vespasianus hiçbir zaman dünyayı yönetmedi. O sadece Roma İmparatorluğu nun başındaydı. Aslında kastedilen kişi İsa'nın ta kendisi olmalıydı. Kutsal Kitapta şöyle denmektedir: “Dile benden miras olarak sana halkları, dünyanın her bir yanını vereyim.” Kutsal elçilerimiz için ise şöyle bir ifade vardı: “Sesleri yeryüzünü dolaşır, sözleri dünyanın her bir yerine ulaşır." DOKUZUNCU BÖLÜM Tüm bunları anlattıktan sonra losephos’un ailesi ve kökeni hakkında da bilgiler vermeliyiz. Çünkü o bize tarihsel konularda epeyce bilgi sunmaktadır. Bakın Ioscphos kendisini nasıl tanımlıyor: “Iosephos, Kudüs rahibi Mattathıas’ın oğludur. Babası ilk zamanlar Romalılar ile savaşmış, ancak daha sonraları onlarla beraber hareket etmek zorunda kalmıştır." Ioscphos, Yahudilerin ve Romalıların gün gün neler yaptıklarını not almıştır. Daha sonraları da kendisi için Romada bir heykel dikilmiştir. Çalıştığı kütüphane de çok değerli bir yer olarak kabul edilmiştir. Yirmi kitaptan oluşan bir Yahudi Tarihi kaleme almıştır. Ayrıca Yahudilerin Romalılar ile olan savaşlarını anlatan yedi kitaplık bir eseri daha vardır. Bu kitaplar Yunanca yazılmış olmalarına karşın diğer dillere de çevrilmişlerdir. Çünkü onun çalışmaları son derece doğru kabul edilmekteydi. Bu değerli çalışmalarının yanı sıra iki önemli kitabı daha bulunmaktadır. Bu çalışmalannda gramerci Apion ve Yahudi geleneklerine karşı saldırılarda bulunan diğer insanlara yanır vermiştir. losephosun çalışmalarından birinin ismi Eski Ahit'ÜT. Olayları eski geleneklere bağlı kalarak anlatır ve bazı konularda Yahudiler arasındaki anlaşmazlıklardan söz etmez. Biz de Eski Ahit’i ondan öğrenmekteyiz. 77 EUSEBIOS ONUNCU BÖLÜM Bu durumun nedeni kitaplar arasındaki anlaşmazlıklar ve farklılıklardır. Dünya tarihini yirmi iki kitaptan öğrenmekteyiz. Bunlardan beşi Musa’nın ölümüne kadar olan zamandaki olayları anlatır. Bu kısım yaklaşık üç bin senelik bölümü içermektedir. Musa’nın ölümünden Pers Kralı Kserkses’in ardılı Artakserkses’in ölümüne kadar1* olan bölümün anlatıldığı on üç kitaplık bir bölüm daha vardır. Diğer dört kitap ise Tanrı için yazılmış ilahilerden ve günlük yaşamın düzenlenmesine yönelik emirlerden oluşmaktadır. Artakserkses’ten zamanımıza kadar olan olaylar da anlatılmaktadır. Ancak bu kayıtlara önceki kayıdar kadar güvenememekteyiz. Çünkü bu dönemde peygamberler yaşamamıştır. Onların çalışmalarına ne kadarlık bir kısım eklediğimiz ortadadır. Çok uzun yıllar boyunca hiç kimse bu öğretilere bir şey ekleme cesaretinde bulunamadı. Onlar neşe içinde ölene kadar bu kitapların peşinden gittiler. Bu açıklamaları yapmamın belirli bir kolaylık sağlayacağını düşündüm. Aynı yazarın Maccabeum adında bir eseri daha bulunmaktadır. Bu kitaplar Yahudilcrin dindarca bir yaşam sürmeleri için gerekli bilgileri içermektedir. losephos yirminci kitabının sonunda Tanrı ve var oluşuyla ilgili dört kitaplık bir çalışma daha yapmak istediğini belli etmektedir. Bu kitap geleneksel Yahudi inançlarına uygun şekilde yazılacaktı. Ancak bazı çalışmaların yayınlanmasına izin verilirken bazılarına verilmedi. Öte yandan losephos bu çalışmaların hepsini tek başına gerçekleştirmiştir. Yahudi Tarihi adlı çalışmasının sonlarında, Tiberiaslı Iustus adında birisinin kendisine bazı suçlamalar getirdiğinden ve bu kitapları kendisinin yazmadığından söz ettiğinden bahsettikten sonra kendisine şu şekilde yanıt vermektedir: KİLİSE TARİHİ 78 “Kitapları benim yazmadığımı iddia ediyor» ama ben bu çalışmalarımın hepsini imparatora sundum. Kendi adıma hiçbir zaman gerçeği saptırmadım. Bu nedenle de beklentilerim boşa çıkmayacak. Örneğin son eserimi, şu an savaşta bulunan Kral Agrippa ve bazı akrabalarına sundum. İmparator Titus da eserimi merak etti. Bu nedenle haberleşerek kitapları kendi eliyle yayınlamak istediğini söyledi. Ayrıca Kral Agrippa da eserimle ilgili olarak bana altmış iki mektup yazdı." losephos ile ilgili olarak bu bilgiler yeterlidir. Şimdi kendi tarihimize geri dönelim. ON BİRİNCİ BÖLÜM Yakup’un şehit edilmesinden hemen sonra Kudüs işgal edildi. Aynca bu dönemde piskoposların ve Efendimiz’in müritlerinin halen hayatta oldukları ve bir arada yaşadıkları söylenmektedir. En önemli müritlerden olan Yakupun tavsiyelerine uygun bir biçimde yaşamlarını sürdürmekteydiler. Daha sonra hepsi, ismi İncilde de geçen Klopas’m oğlu Symconun piskoposluk için en uygun kişi olduğunu belirttiler. Anlatılanlara göre Symeon Efendimizin kuzeniydi. Hegesippos ise Klopas’m, Yakup’un kardeşi olduğunu yazmaktadır. ON İKİNCİ BÖLÜM Aynca Vespasian usun Kudüs’ü ele geçirdikten sonra verdiği emre göre Davud’un soyundan gelen hiç kimsenin sağ kalmamasını istediği ve bu olayın Yıhudilerc uygulanan eziyetlerin en ağırı olduğunu söylemektedir. ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Vespasianus on sene hüküm sürdükten sonra yerine oğlu Titus geçti”. Titus’un imparatorluğunun ikinci senesinde on iki senedir Roma Kilisesinin başında bulunan Linas görevini Ancncictus a dev- 79 EUSEBIOS retti. Titus iki yıl ve birkaç ay hüküm sürdükten sonra yerine kardeşi Domicianus geçti20. ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Domitianus’un iktidarının dördüncü senesinde, yirmi iki senedir görevinüı başında bulunan İskenderiye’nin ilk piskoposu öldü ve yerine ikinci piskopos olarak Abilius geçti. ON BEŞİNCİ BÖLÜM Aynı imparatorun on ikinci senesinde Roma Kilisesi’nin başına Clement geçti ve on iki sene bu görevde kaldı. Philippililcr c yazılan mektuplarda Clcment’in ismi bir yoldaş olarak geçmektedir: “Clement ve kitapta ismi geçen diğer arkadaşlarımla beraber.” ON ALTINCI BÖLÜM Elimizde Clcment’in faziletini gösteren bir mektup bulunmaktadır. Korinthos Kilisesinde kötü niyetli adamlar ortaya çıktıklarında Clement mektubunu Roma Kilisesi adına yazmıştı. Mektubun hem o zamanlar hem de günümüzde insanlara okutulduğunu biliyoruz. Gerçekten dc o zamanlar Hcgesippus Korinthos Kilisesinde ortaya çıkan kötü niyetli adamların yaptıklarına şahittir. ON YEDİNCİ BÖLÜM Domitianus birçok insana büyük kötülükler yapmıştı. Haksız yere ölüm cezası alan Romalı asillerin sayıları da az değildi. Ünlü insanları haksız yere sürgüne gönderdi ve mallarını kamulaştırdı. Açıkçası Tanrıdan nefret etme ve onun düşmanı olma konusunda adeta Nero’nun bir ardılı gibi davrandı. Babası Vcspasianus bize karşı önyargılı olmamasına karşın Domitianus bize eziyet eden imparatorlar arasında ikinci sırada yer aldı. ON SEKİZİNCİ BÖLÜM Yuhanna eziyetlere maruz kalmaya devam ediyordu. Daha KİLİSE TARİHİ 80 sonra Kutsal Kitap’a inanması nedeniyle Patmos Adasında yaşamak cezasına çarptınldı. Iraneus, Sapkınlıklara Karşı adlı eserinin beşinci kitabında Dcccal’in isimlerinin sayısı üzerine, Yuhannanm Esinleme sinden bazı alıntılar yapar ve şöyle der: "Eğer isminin açıkça bildirilmesi istenseydi, Esinlemede onun açıkça bildirildiğini görürdük. Öte yandan onu çok uzun zaman önce görmedik. Domitianus döneminin sonlarına yetişenler ondan haberdar oldular." İnancımızı öğretmeye çalışan tarihçiler onun zamanında eziyetlerin ve şehit edilmelerin sürekli olarak devam ettiğini söyleyeceklerdir. Gerçekten de kusursuz bir biçimde olayları kayıt ettiler. Domitianus’un imparatorluğunun on beşinci senesinde zamanın konsüllerinden Flavius. Clemenc*in kız kardeşi Flavia Domitia ve yanındakiler İsa'ya inançlarından dolayı Pontia Adasına sürgün edildiler. ON DOKUZUNCU BÖLÜM Domitianus Davud’un soyundan gelenlerin zincire vurulmalarını emrettiğinde eski hikâyelere göre bazı kafirler luda’nın soyundan gelenlere suçlamalarda bulunmuşlardır. Davud’un soyundan gelenlerle İsa’nın soyunun aynı olduğunu iddia etmişlerdir. Hegesippus21 bu konuda şunları ifade etmektedir: YİRMİNCİ BÖLÜM “Efendimizin kardeşinin soyundan gelen luda’nın torunları halen yaşamlarını sürdürmektedirler. Kendilerinin Davud’un soyundan geldikleri bilgisi imparator Domitianus’a Evocatus tarafından haber verilmişti. Domitianus, İsa'dan da Herod’dan olduğu gibi korkuyordu. Bu nedenle insanlara Davud’un soyundan gelip gelmediklerini sordu. 81 EUSEBIOS Ardından tüm mal varlıklarını ve sahip oldukları parayı öğrenmek istedi. Onlar yanıtlarında her birinin toplam dokuz yüz denariusluk” mal varlığına sahip olduklarını bildirdiler. Bu para sadece gümüşten oluşmuyordu. Aynı zamanda toprakları da vardı. Vergiler yükseltildiğinden dolayı kendileri de çalışmak zorunda kalmışlardı. Ardından yoğun çalışma koşullarının bir sonucu olarak ellerinde ortaya çıkan nasırlan gösterdiler. Daha sonra onlara tsa ile ilgili sorular soruldu. Onlar da Isa dirildiğinde kurulacak olan krallığın dünyevi bir krallık olmadığını ifade ettiler. Bunun cennete ait bir krallık olduğunu ve îsa dirildiğinde herkesin öleceğini ve insanların da buna göre çalıştıklarını söylediler. Domitianus bunları duyduğunda Hıristiyanlan hor görmedi ve üzerlerinde devam ettirilen takibatların bitirilmesi emrini verdi. Ardından Efendimiz’in şahitleri olan akrabalarını serbest bıraktı. Böylece Traianus zamanına kadar barış hüküm sürdü." Bütün bu olayları Hegcsippos anlatmaktadır. Tcrtullianus, Domitianus hakkında şunlan ifade etmektedir: “Domitianus da ilk başlarda Ncro’nun gaddarlığını devam ettirmek istedi. Fakat daha sonraları bu yaptıklarından vazgeçti.” Domitianus on beş sene hüküm sürdü. Ardından Ncrva başa geçti. Tarihçiler bu sırada senatonun, Domitianus a haksız yere verilen onurlarını geri çektiğini ayrıca malları ellerinden alman ve sürgüne gönderilen insanlara eski haklarının geri verilmesi karan aldığını belirtmektedirler. Eski Hıristiyan anlatımına göre bu dönemde Yuhanna da sürgün edildiği adadan Ephesostaki ikametgahına geri dönmüştür. YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM Nerva bir yıldan biraz fazla bir süre iktidarda kaldıktan sonra KİLİSE TARİHİ 82 yerine Traianus geçti. İlk senesinde on üç yıldan bu yana İskenderiye kenti piskoposluğunu yürüten Abilius yerini Ccrdon’a bıraktı. İlk İskenderiye piskoposu Annianus’tu. Cerdon ise üçüncü sırada yer almaktaydı. Bu sıralar Paulus ve Petrus tan sonra görev alan Roma Kilisesi piskoposu Clement görevdeki üçüncü senesindeydi. Linus ise Anancletus’tan sonra göreve gelen ilk piskopostur. YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM Anriokhcia Kilisesi nin ikinci piskoposu Ignarius’tu. Birincisi ise Evodius’tu. Aynı şekilde Kurtarıcımız’ın kardeşinden sonra Kudüs Kilisesinin başına geçen ikinci kişi de Symeon olmuştur. YİRMİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Bu dönemde İsa’yı sevenlerden Yuhanna, Domirianus un ölümüyle beraber sürgün edildiği adadan Ephcsos tâki Kilisesinin başına geri döndü. Yuhanna, Isa’ya tanıklık eden ve sağ kalan kişilerden birisiydi. Güvenilir yazarlar olan Clement vc Irancus da bu fikri desteklemektedirler. Sapkınlıklara Karşı adlı çalışmasının ikinci kitabında şunları ifade etmektedir: “Efendimiz’in öğretilerini Asya’da Yuhanna yaydı. O, Traianus zamanına kadar görevine devam etti.” Bu çalışmanın üçüncü kitabında şu sözleri eklemektedir: "Ephcsos’taki kilise, Paulus tarafından kuruldu. Traianus zamanına kadar kilisenin başında Yuhanna görev yaptı.” Clement de 1 Zengin Adamı Ne Kurtarabilir? adlı çalışmasında bu konuyu hikâye biçiminde özetlemekte ve şöyle demektedir: “Gelecek nesillere aktarılması gereken bu hikâyeyi dinleyin. Tiranın ölümünden sonra Patmos Adasındaki sürgün yerinden Ephcsos’a döndü. Daha sonra putperestlerin yaşadığı komşu bölgelere gitti. Amacı burada bazı piskoposları görevlendirmekti. Kutsal 83 EUSEBIOS Ruh tarafından çok sayıda kiliseye görevlileri atadı. Kiliselere gittiğinde oradaki insanlara başka konularda da öğütler verdi. Ayrıca fiziksel olarak güçlü olan insanların daha çok değer gördüklerini biliyordu. Görevlendirme sırasında insanlara, “Seni İsa'nın ve kilisenin bir tanığı olarak görevlendiriyorum” diyordu. Ardından aynı şeyi Ephesos’ta da yaptı. Piskopos da kendisinin söylediği sözleri tekrarladı. Bundan sonra Yuhanna Ephcsos’tan ayrıldı. Rahip evine aldığı bir çocuğu büyüttü ve vaftiz etti. Efendimiz’in öğretileriyle kendisine mükemmel bir koruma sağlamış oluyordu. Fakat çocuk daha sonraları yaşıtları gibi pahalı eğlencelere merak saldı. Sonunda da onlar gibi davranmaya başladı. Arkadaşları bir gece hırsızlığa çıkrıklarında ona da bir şeyler aldılar ve daha sonra kendilerine katılmasını istediler. Çocuk gün geçtikçe karanlığa doğru koşuyordu. Sonunda doğru yoldan ayrıldı ve dizginlerinden kurtulmuş bir at gibi sağa sola koşturmaya başladı. Artık Tanrı tarafından kurtarılma ümidini tamamen kaybetmişti. İçindeki iyiliklerin tümünü kaybettikten sonra da eli kanlı haydutların başı olup çıktı. Zaman ilerledi ve günün birinde Yuhanna nın yanına gitmesi gerekti. Onunla başka konularda konuşmak istediğini söyledi. Kendisine, “Ey piskopos! Sen İsa’nın ve kilisenin yaptıklarına şahitlik edersin” dedi. Piskopos kendisini ilk gördüğünde şaşkınlığını gizleyemedi. Ardından gözyaşları dökerek genç ve güçlü bir erkeğe ili uy acı olduğunu söyledi. Nedeni soruluca onun öldüğünü söyledi. Hırsız, “Nasıl bir ölüm?” diye sordu. Piskopos Tanrı için öldüğünü söyledi. Bundan sonra genç adam hırsızlığı ve kötülükleri bıraktı. Ardından piskopos elbiselerini parçalayarak başına vurdu ve gitmek istediğini söyledi. Arına binerek kiliseden ayrıldıktan kısa KİLİSE TARİHİ 84 bir süre sonra haydutlar tarafından yakalandı. Kaçmak için bir çaba göstermeksizin adamlara, “Beni liderinize götürün” dedi. Beklemeye devam ediyordu. Bu sırada reisleri kendisini uzaktan görünce kaçmaya kalkıştı. Yuhanna ise yaşına bakmaksızın onu takip etmeye çalıştı. Bu sırada kendisinden kaçmaması gerektiğini ve kendisinin ümidi olduğunu söylüyordu. Şöyle diyordu: “Sana İsa’nın sözlerini aktaracağım. Eğer ihtiyaç duyarsan sana yardım edeceğim. Gerekirse senin için ölüme katlanacağım. Dur ve dinle! Beni İsa gönderdi.” Bu sözleri duyduktan sonra ilk olarak titredi. Ardından da ağlayarak onun kucağına atıldı. Gözyaşları içinde suçlarını itiraf etti. Ardından da ikinci defa vaftiz edildi. Yuhanna kendisini rehin vererek onun kurtulacağını söylüyordu. Adam da sağ elini öperek pişmanlığını gösterdi. Daha sonra kiliseye geri döndüler. Sürekli olarak dualar edip, oruç tutarak kendisini arındırmaya çalıştı. Yeniden kilisede görevlendirileceği döneme dek hiçbir zaman onun yanından ayrılmadı. Bu adam yaşadığı pişmanlıkla gerçekten de yeniden dirilmenin büyük bir örneğini gözlerimizin önüne sermiştir. YİRMİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Bu kısmı elementten alarak okuyucularımıza yararlı olacağı inancıyla ekledim. Şimdi izninizle elçinin bu tartışmasız yazılarına bir göz atalım. Onun Incil’ine göre tüm kiliseler cennetin altındadır ve özgün olarak tanınmalıdır. Eski insanlar ilk üç Incil’den sonra bir sonuca varabilmek için dördüncüyü saklamışlardı. Bu büyük ve ilahi adamlar yani İsa'nın elçileri, ruhlarını ve konuşmalarını her zaman temiz tuttular. Bu insanlar büyük bir çaba harcayarak efendimiz adına çalışmalarını yürüttüler. Fakat zaman 85 EUSEBIOS zaman öğretilerini nasıl aktaracaklarını bilemediler. Ancak her zaman büyük bir çalışma gücüyle doluydular. Dünyada cennet krallığını duyurdular ve yazılan şeylerin sadece çok küçük bir kısmı kapsadığına dikkat çektiler. Yaptıkları şeylerde kendilerinden daha büyükleri tarafından destekleniyorlardı. Örneğin diğerlerinden çok daha üstün olduğunu bildiğimiz Paulus kısa mektuplar dışında başka bir şey yayınlamadı. Ancak Paulus sayısız derecede gizemli meseleler hakkında bilgi sahibi olan birisiydi. Kendisi son derece değerli bir insan sayılmıştır. On iki elçi ve yetmiş mürit de bu konuların cahili değillerdi. Fakat sadece Matta ve Yuhanna’nın yazdıkları bize yol göstermiştir. Matta Hıristiyanlık öğretilerini îbranice’yc çevirdi ve onları bilgilendirdi. Böylcce bu insanları Hıristiyanlık’tan mahrum bırakmamış oldu. Markos ve Luka’nın İncilleri yayınlanmıştır. Onlar Yuhanna’nın sözlü olarak bunları yaymakla görevli olduğunu ve daha sonra Incil’i yazıya geçirdiğini ifade ederler. Üç Incil’in de kendi ellerine geldiğini ve hepsinin de doğru olduğuna tanıklık ettiklerini söylerler. Fakat Yuhanna’nın Incil’inde İsa’nın ilk zamanlar yaptıkları eksiktir. Bu anlattıklarım gerçektir. Kurtarıcımızın hapsedilmesinden bir sene sonra Yuhanna kendi bildiklerini yazmaya başlamıştır. Bu konuya kendi metninin başlarında değinir. Bu konuya Mananın Incili’nde şu sözlerle değinilmektedir: *tsa, Yahya’nın tutuklandığını haber alınca Galile’ye geri döndü.” Markos da aynı şeyleri söyler ve İsa’nın geri döndüğünden bahseder. Luka ise Herod un Yahya’yı hapse attırdığından bahseder ve onun kötülüklerine bir yenisini eklediğini anlatır. Bu nedenle Yuhanna İncilini kendilerininkinden ayrı tutmaktadırlar. Kurtancunızın bundan evvel yaptığı işlerle ilgili olarak ken- KİLİSE TARİHİ 86 dilerinin kayıt aldığını belirttiler ve Yakup’un İncilindeki şu cümleleri delil olarak gösterirler: “İsa ilk mucizesini yaptı.” “Yahya da Salim yakınındaki Aynon’da vaftiz ediliyordu.” “Yahya henüz hapse atılmamıştı.” Yuhanna kendi Incil'inde hapishaneden sonraki olayları anlatır. Fakat diğer üç yazar bundan evvelki olaylardan da söz ederler. Kimileri arada nasıl bir fark olduğunu anlayanlayabilirler. Yuhanna nın Incili’nin Kurtancımız’ın yaşamının ikinci bölümünü anlatmasında bir sorun yoktur diye düşünürler. Elbette ki bir sorun yoktur. Zaten Kutsal Ruhun üstünlüğünü tanıtma görevi Yuhanna’ya, Matta ve Luka tarafından verilen bir işti. Yuhanna’nın İncili üzerine bu kadar bilgi yeterli. Luka kendi Incil’inin ilk bölümünde bu konuya değinir. Başka insanların da bu konu üzerine yazmaya çalıştıklarını ve olayları hikâyeleştirdiklerini söyler. Fakat kendisinin gerçekleri iletmek ve yanlış bilgileri aktarmamak gibi bir amacı olduğunu da sözlerine ekler. Bu konuda diğer elçilerden ve şahsen tanıdığı Paulus’tan destek alır. O halde bizim de eski insanların onlar hakkında neler söylediklerine göz atıp, bunlardan alıntılar yapmamız verinde olacaktır. Yuhanna’nın Incil’i ve daha sonraki mektupları genel olarak kabul görür. Fakat yazdığı diğer iki şey tartışmalıdır. Kıyamet konusu en tartışmalı kısımdır. Bu konuda eski insanların şahitlikleri en iyi kararı verecektir. YİRMİ BEŞİNCİ BÖLÜM İncirin dc bir özetini vermek yerinde olacaktır, tik olarak dört kutsal Incil yer almaktadır. Ardından Elçilerin İşleri bölümü gelir. Daha sonra Paulus, Yuhanna ve Petras'un mektupları bulunmaktadır. En son olarak da Yuhannanın Esinlemesi yer alır. Ancak bu konu tartışmalı bir konudur ve değişik fikirler vardır. Bunlar herkes 87 EUSEBIOS tarafından kabul görür. Bir dc tartışmalı konular bulunmaktadır. Bunlar arasında Yakupun, Paulus’un ikinci mektubu ve Yuhanna nın iki ve üçüncü mektupları yer almaktadır. Bu yazıların aynı kişiye mi, yoksa başka bir insana mı ait oldukları tartışmalıdır. Çoban diye adlandırılan Paulusun Hareketleri kısmı her zaman reddedilmektedir. Yine Barnabas'ın Mektuptan ve Yuhannaya Göre Kıyamet reddedilen kısımlardandır. Diğerleri ise kabul görmektedirler. Yahudilere Göre Hıristiyanlık Öğretisi adlı kısım da bu bölüm arasında yer almaktadır. Burada Yahudilerin Isa’yı kabul ettikleri belirtilmektedir. Ancak bu kısım da tartışmalıdır. Ancak biz yine dc bu bölümlerin isimlerini verdik. Çünkü kilise geleneğine göre doğru ve özgün çalışmalar olarak kabul cdilıııekiediıIcr. Her ne kadar tartışmalı konular da olsalar sonuçta kilise tarihi yazarları tarafından bilinen konulardır. Yine, bazı piskoposların çalışmaları ‘kafirlerin işleri’ başlığında değerlendirilmektedir. Bunlar arasında Petrus, Thomas ve Mattanın İncilleri ve Andraios ve Yakupun İşleri yer almaktadır. Ayrıca yazdıklarının değerli olmadığı düşünülen diğer piskoposların çalışmaları da bu grup içinde kabul edilmektedir. Bu insanların çalışmaları farklı bir karakter taşımaktadır. Hem düşünceleri hem dc amaçlan kiliseden farklı olduğundan dolayı sapkınlar sınıfı içine sokulmaktadırlar. Yazdıklarının hepsi de saçma sapan ve kafirce yazılardır. Şimdi kendi tarihimize kaldığımız yerden devam edelim. YİRMİ ALTINCI BÖLÜM Simon Magus’tan sonra şeytanın gücünü yönlendiren ikinci kişi Menandros’tu. Menandros’un Simon’dan aşağı kalır bir yanı yoktu. Samiriyeli bu adam öğretmenin büyücülükle ilgili hikâyelerini dinleinekten büyük keyif alırdı. KİLİSE TARİHİ 88 Kendisinin kurtarıcı olduğunu iddia etti. Söylediklerine bakılırsa dünyamızı oluşturan melekler kendisine büyük güçler vermişler ve onu vaftiz etmişlerdi. Aynca kendisi ölümsüzdü. Öldükten sonra da yaptığı işler her zaman hatırlanmaya devam edecekti. Tüm bunları Irancus’tan öğrenmekteyiz. lustinianus da Simon’dan söz ederken bu adamın ismini anmaktadır. Şöyle demektedir: “Samiriyc’nin Kapparattca köyünde Menandros diye bir adam yaşamaktadır. Simon’dan öğrendiği şeytanlıkları taraftarlarına öğretti. Çok sayıda insan da ona inandı. Halen buna inanan insanlar görünmektedir.” O gerçekten de iblisin biriydi. Ölüleri yeniden dirilttiği inancıyla Hıristiyankua iftira atmaktaydı. Kilisenin öğretilerini saçma bir hale sokuyordu. Fakat İsa’nın adamları onun hayallerini suya düşürmesini bildiler. YİRMİ YEDİNCİ BÖLÜM Kötü İblis, insanları Isa’nın düşüncelerinden uzaklaştıramıyordu. Bu nedenle onları kendi amaçlarına yakınlaştırmaya çalıştı. İsa’nın fikirlerini savunan Ebionites adında bir grup bulunmaktaydı. Onun Meryem ile ilişkisi olan son derece erdemli bir insan olduğunu düşündüler. Yasalarına göre yaşamları sadece İsa tarafuıdan kurtarılamazdı. Onlara göre aynı isimde başka birisinin daha olması gerekirdi. Ancak tuhaf bir biçimde İsa’yı reddetmediler. Onun Kutsal Ruhun bir bakireyi hamile bırakmasından doğduğuna iııanmamazlık etmediler. Fakat yine de bazı şeyleri kabul etmiyorlardı. Ancak daha sonraları yeniden eski inançlarına geri döndüler. Diğer yandan elçilerin mektuplarını eski kanunlara karşı geldiklerinden dolayı doğru kabul etmiyorlardı. Hıristiyanlık öğretisini sadece Yahudi inançlarına göre yorumlamaktaydılar. Bir yandan Yahudi inancuıa uygun bir şekilde Sebt gününü ve 89 EUSEBIOS diğer özel günleri kutlarken bir yandan da bizim gibi İsa’nın yeniden dirileceği günü kutlamaktaydılar. Yahudilcr arasında fakir bir adam bu şekilde çağırıldığından ve fikirlerinin yoksulluğundan dolayı Ebionites ismiyle anıldılar. YİRMİ SEKİZİNCİ BÖLÜM Bu dönemde Cerinthus adında bir sapkın da onaya çıktı. Gaius, Tartymalar adlı eserinde bu adamla ilgili olarak şunları ifade etmektedir: Ccrinthus’a melekler tarafından yaptığı yanlışlıklar gösterilmeden önce bizden olağanüstü talepleri olmuştu. Ona göre İsa’nın yeniden dirilmesinden sonra yeryüzünde bir krallık kurulacak ve bu krallık arzular ve zevklere uygun şekilde işleyecekti. Ayrıca Tanrı nın kelimeleri düşmanlarının bin seneden bu yana evlilik festivallerini de yalan beyanlarla yok etmeye çalıştıklarını ifade ediyordu.” İskenderiye piskoposu Dionysios, Sözler adlı çalışmasının ikinci kitabında Yuhanna’nın Kıyameti ve bu adam hakkında bazı şeyler anlatmakta ve şöyle demektedir: “Cerinthus tarafından kurulan ve daha sonraları bu isimle anılan tarikat da İsa’nın dünyada bir krallık kuracağına inananlar arasında yer almaktaydı. Bu adam kendi doğasında arzuladığı her şeyin İsa’nın dünyadaki krallığında da var olacağına inandı. Yemek, içmek, cinsel istekler, evlilik gibi konular onun çok daha istekli olmasına yol açıyordu.” Dionysios’un sözleri bu şekildedir. Fakat Iraneus, Sapkınlıklara Karşı adlı eserinin üçüncü kitabında, bu adamın berbat fikirleriyle ilgili anılması gereken bir hikâyeyi anlatmaktadır. Polykarphos görev aldığı zamanlarda Yakup’u vaftiz etmek için içeri girdi. Fakat Cerinthus un içeride olduğunu öğrenince hemen kendisini dışarı attı. Onunla aynı çatı altında olmaya katlanamazdı. Ardından da şunları söyledi: “Gerçeğin düşmanı Cerinthus ile aynı çatı altında KİLİSE TARİHİ 90 olmamak için kaçmama izin verin.” YİRMİ DOKUZUNCU BÖLÜM Aynı zamanlarda Nikolaosçular adında bir mezhep ortaya çıktı ve kısa süre içinde genişlemeye başladılar. Mezheplerinin kurucusu olan Nikolaos un Stephanus ile birlikte fakirlerin hizmetine çalışmış olmasından büyük onur duyuyorlardı. İskenderiyeli Clement, Stromata adlı kitabının üçüncü bölümünde şöyle demektedir: “Kurtarıcımız m göğe yükselmesinin ardından piskoposlann güzel kadınlarla evlendiklerini söylerler ve bunu kıskanırlar. Onlara göre böylcce piskoposlar görevlerini suistimal etmişlerdir. Yine onlara göre yapılanları körü körüne tekrar etmek herhangi bir utanç olmaksızın zina suçlarının artmasına neden olmuştur." Fakat Nikolaos un evlendiği kadın dışında başka bir kadınla beraber olmadığını biliyorum. Kız çocukları da ilerleyen yaşlarına kadar bekaretlerini korumuşlardır. Oğlu da kendisi gibiydi. Eğer tüm bunlar doğruysa piskoposlann yanına kıskançça sevdiği karısını getirerek kendi tutkularının önüne geçmiş olmalıdır. Diğer yandan kutsal kitabımızda da hiç kimsenin efendiye kulluk edemeyeceği vc önceliği Efendimize vermesi gerektiği yazılıdır. Matta İncilinde de benzeri şeyler yazılıdır ve kendi ruhlannı vc sadakatlerini güçlendirmek için dünyevi zevklerden kendilerini mahrum bırakmaları gerektiği söylenmektedir. Daha sonraları gerçeği saptırmaya çalışan bu adamların nesilleri tamamen tükenmiştir. OTUZUNCU BÖLÜM Sözlerinden alıntılar yaptığımız Clement, piskoposların evli olmamaları gerektiğini savunmaktaydı. Ancak piskoposlardan Peter’in evli olduğunu bilmekteyiz. Philippos da evliliğinden iki kız çocuğuna sahipti Yine Paulus da evliydi. Fakat belki de evlilikleri yaptıkları işlerine engel olmamıştı. Konu bu olduğuna göre başka bir yazarın kitabından da alıntılar yapmamız yanlış olmayacaktır. Stromatanın yedinci kitabmda 91 EUSEBIOS şöyle denmektedir: Kutsal Peter’in karısı ona ölümünde yol göstermişti. Eve döndüğünde çok sevindi ve onu cesaredcndirmck için şöyle dedi: “Efendimizi hatırla! İşte böylesine bir evlilik kutsaldır.” Bu olayı anlatmamın nedeni konuyla ilgili olduğunu düşünmemdir. OTUZ BİRİNCİ BÖLÜM Paulus vc Petrus un ölüm biçimleri ve defin yerleri ile ilgili bilgileri daha önceden vermiştik. Yuhanna nın öliimü hakkında da genel bilgiler bulunmaktadır. Ancak hphesos’un mahallelerinden birinde piskoposluk yapan Polykrates’in Koma piskoposu Victoria gönderdiği mektubunda defin konusundan söz edilmektedir. Mektupta Philippos ve kızlan hakkında şöyle denmektedir: “Asya'daki ışıklar sönmüştü. Fakat Efendimizin gelişiyle yeniden yandılar. Şu an Hicrapolis’tc yatan Philippos ve onun iki bakire kızı da elçiler arasındaydı. Kızlardan birisi Kutsal Ruhun yanında diğeri ise Fphesos’tadır. Yuhanna da kızlardan birisinin Efendimizin göğsüne yaslanarak rahiplere ait yerde yattığına şahittir. Hepsi de Ephcsos’ta uyurlar. Ölümleri ile ilgili olarak bu kadarı yeterli. Yukarıda kısaca söz ettiğimiz Gaius un diyaloglarında Proklos Philippos un kızlarının ölümü ile ilgili olarak görüşlerini açıklamaktadır. Ona göre Philippos’ıın dört kızı vardır ve kızlar ile babanın mezarı Hierapolis'te bulunmaktadır. Öte yandan, Elçilerin tşlerı nde de bu konudan söz edilmekte vc Iudeadaki Cacsaria’da bu kızların yaşadıkları söylenmektedir. Şöyle ifade edilir: “Yedi kişiden birisi olan müjdeci Philippos un evinde kaldık. Bu adamın peygamberlik yapan vc bakire olan dört kızı vardı." Böylccc elçilerle ilgili olarak kutsal yazılarla ilgili sayfalara ulaştık. Konu tartışmalı da olsa çoğu kilise bu olaylardan bahsetmektedir. Kimi yerlerde ise tamamen reddedilmektedirler. Şimdi izninizle KİLİSE TARİHİ 92 konuya kaldığım yerden devam etmek istiyorum. OTUZ İKİNCİ BÖLÜM Nero vc Domitianus gibi bu imparator zamanında da takibatlar devam etmiştir. Bunların neticesinde Kudüs Kilisesi piskoposu ve Klopas’ın oğlu Symeon şehit edilmiştir. Hegesippos olanlara şahittir vc zaman zaman çeşitli yerlerde anlatmaktadır. Anlattıklarına bakılırsa sapkınlar zaman zaman Symeon u suçlamaktaydılar. Hıristiyan olduğu açığa kavuştuktan sonra çeşitli işkencelere uğratıldı ve sonunda herkesi şaşırtacak şekilde efendimiz gibi o da şehit edildi. Hiçbir sorgulama yapmaksızın Hegcsippos’un yazdıklarını aktarıyorum: “Klopas’ın oğlu Symeon, Davud’un soyundan gelmekteydi. Hıristiyan olduğu için şehit edildiğinde yüz yirmi yaşındaydı. Bu olaylar Traianus’un imparatorluğu ve Atticus’un valiliği zamanında gerçekleşmiştir? Aynı yazar Davud’un soyundan gelen herkesin suçlandığını anlat* maktadır. Belki dc o, İsa'yı görenlerden ve duyanlardan birisiydi. Gerçekten de yaşam süresinin uzunluğuna bakarsak onun Klopas’ın Meryem’in kocası ve Symeon un babası olması mantıklı görünmektedir. Yine Hegesippos’a göre Kurtarıcımızın kardeşlerinin soyundan gelen ludas, Domitianus zamanında şahitlik etmiştir. Hıristiyan olması da bu dönemde gerçekleşmiştir. Şöyle devam etmektedir: “Her kiliseden Efendimizin akrabaları olarak geldiler. İmparator Traianus zamanına kadar her kilisede barışı sağladılar. Atticus’un valiliği öncesinde Klopas’ın oğlu Symeon da onlara katıldı. Ancak işkenceler başladıktan sonra o da nasibini aldı. Yüz yirmi yaşına kadar yaşamış olması prokonsülün hayretler içmde kalmasına neden olmuştu. Sonunda o da çarmıha gerildi.” Bugünlerden itibaren kiliselerde bazı sorunlar baş göstermeye 93 EUSEBIOS başladı. Çeşidi yalanlarla kilisenin o ana kadar bozulmamış olan yapısını bozarak karanlıkta saklamaya çalıştılar. Kiliselerin önde gelen görevlilerinin şehit edildikleri haberleri ulaşmaya başladı. Bundan sonra onların yaptığı değerli işlerin anılmasına karar verildi. Böylece tanrıtanımaz kafirlerin yaptıktan işler gelecek nesillere aktarılabilecekti. Ayrıca bundan sonra hiçbir piskopos gerçeğin aksine yalan vaazlar vermedi. OTUZ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Bize karşı yapılan işkencelerin en büyüklerinden biri de Plinius Sccundus’un valiliği zamanında gerçekleşmiştir. Çok sayıda şehit verildi ve Plinius bu konularda imparatorla sürekli olarak haberleşti. Yasalara aykırı bir durum olup olmadığına karar veremediği zamanlarda da imparatora danıştı. Oysaki zina ve cinayet gibi diğer suçlarda aynı cezaları uygulamadı. Ancak Hıristiyanlarla ilgili konularda tamamen yasalara uygun şekilde davrandı. Traianus ise verdiği yanıtlarda Hıristiyanların aranmasına gerek olmadığını ancak yakalandıkları zaman da cezalandmlmalannı söylemekteydi. Fakat takibatlar yine de son derece korkutucu bir boyuta ulaşmıştı. Çünkü sürekli olarak yeni bahaneler uyduruluyor ve bizim onlara zarar verdiğimiz iddia ediliyordu. Bazen de kimi yerlerde bazı insanlar ortaya çıkıyor ve iftira atıyorlardı. Yerel bazda büyük işkenceler yapılmamasına karşın yakalananlar eyaletlere gönderilmekteydiler. Bu nedenlerden dolayı değişik yollarla çok sayıda şehit verdik. Tertullianus da eserinde bu konulardan söz etmektedir. Çevirisi şu şekildedir: “Gerçekten de yasakladığımız şeylerin yapıldığını gördük. Plinius, Secundus eyalet valisiyken Hıristiyanları suçlamış ve onları asaletlerinden yoksun bırakmıştı. Çok sayıda insan onun tarafından şaşırtıldı ve takibatlar yoğunluk kazandı. İmparator Traianus ile haberleşiyor ve kurban kesmek konusunda hevessiz olanları bildiriyordu. Ayrıca imparatora Hıristiyanların sabah erkenden kalktıklarını KİLİSE TARİHİ 94 ve ilahiler söylediklerini haber verdi. Sonuçta cinayet, hırsızlık ve zina gibi bu da yasaklandı. Traianus ise yanıtında Hıristiyanların aranmamaları gerektiğini, fakat yakalandıklarında cezalandırılmalarını söylemiştir.” Bu dönemde yaşanan olaylar böyleydi. OTUZ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Yukarıda sözü edilen imparatorun hüküm sürdüğü üçüncü senede Clement, Roma Kilisesinin idaresini Evarestusa bıraktı. Dokuz yıl boyunca Kutsal Kitap öğretileriyle ilgili olarak çalıştıktan sonra bu yaşamdan aynldı. OTUZ BEŞİNCİ BÖLÜM Daha önce de anlattığımız şekilde Symeon un ölümünden sonra Kudüs Kilisesi nin başına Iustus geçti. O zamanlar Iustus, İsa’ya inanan binlerce insandan birisiydi. OTUZ ALTINCI BÖLÜM Elçilerin öğrencilerinden Polykarphos, Smyrna Kilisesi’nde görev almış, efendimizi görmüş ve duymuş olanlardan birisiydi. Aynı sıralarda Hircapolis piskoposu Papias görev yapmaktaydı. Anriokhcia Kilisesi’nde ise Petrus tan sonra Ignatius görev aldı. Bugün de kendisini anmaktayız. Onun Suriye’den Romaya gönderildiği ve Hıristiyan olduğunu itiraf ettiğinden dolayı vahşi hayvanlara yem edildiği anlatılmaktadır. Asya’da yaptığı yolculuklar sırasında çeşitli kentlere uğrayarak oradaki kiliselerde adeta katı bir askeri disiplin kurdu. Özellikle insanları sapkınlıklar konusunda uyardı vc onların piskoposların izinden gitmeleri gerektiğini söyledi. Aynca bunları yazılı olarak da ifade etmesinin doğru olacağına inanırdı. Smyrna’ya geldiğinde Ephcsos Kilisesindeki Polykarphos’a bir mektup yazdı. Kendisine Onesimus’tan söz etti. Ayrıca Maiandros 95 EUSEBIOS Magnesiasındaki Darnas’a vc Trallcis’te görevli olan Polybios’a da mektuplar gönderdi. Yine Roma Kilisesiyle de sürekli olarak mektuplaşmaktaydı. Kendisinin şehit olmamak için korunmaması gerektiğini söylüyordu. Burada bazı kısa alıntılar yapmanın yerinde olacağına inanmaktayım. Şöyle demekteydi: “Suriye’den Romaya kadar hem karada hem denizde gece gündüz demeksizin bir savaşın içindeyim. Etrafımda leoparlar ve çeşit çeşit vahşi hayvanlar var. Bunların ortasında daha fazla bir şey yapamayabilirim. Benim için hazırlanan hayvanlarla karşılaşmak için sabırsızlanıyorum. Hatta onlara korkmadığımı göstermek için beni oburca yemeleri için dil dökeceğim. Eğer beni yemek konusunda isteksiz davranıyorlarsa da onları zorlayacağım. Beni unutmayın. Kendim için en uygun şeyin ne olduğunu biliyorum. Görünür ve görünmez şeyler bana gıpta edecekler. Ben İsa ile beraberim. Bu nedenle iblislerin vücuduma zarar vermelerine, kollarımı vc bacaklarımı ayırmalarına izin verin. Tüm bunları İsa için yapacağım.” Yukarıda aktardığım şeyleri kiliselere yazdı. Smymadan ayrıldıktan sonra Troia, Philadelphia vc Smyrna Kilisesine daha sonraları başkanlık edecek olan Polykarphos a da mektuplar yolladı. Kendisi dindar bir adam olduğundan ve Antiokheia’daki İsa’nın sürüleriyle canla başla ilgilendiğinden dolayı ona övgüler yağdırdı. Smyrnalılar’a yazdığı mektubunda şunları söylemekteydi: “Dirilmenin olduğunu biliyorum ve buna inanıyorum. Petrus ve arkadaşları için de bu durum gcçcrliydi. Ben de tinsel bir ruh değilim. Dokundular ve hissettiler.” Yine kendisinin şehit olacağını bildiğini de mektuplarından anlıyoruz. Şöyle diyordu: “İnsanlarımızın söylediği gibi vahşi hayvanlara yem edileceğim zaman onların dişleri arasında lekesiz bir ekmek gibi öğütüleceğim.” KİLİSE TARİHİ 96 Ignatius Philippialılar a da mektuplar göndermişti. Kelimelerini aynen aktarıyorum: “Ignatius, Rufus, Zosimus ve diğerleri gibi sabırlı olmanız için sizin cesaretli olmanızı bekliyorum. Aranızda Paulus ve diğerleri gibi kibirlice değil tam anlamıyla büyük bir istekle çalışanlar olduğunu biliyorum. İnanç ve dürüstlükle çalışıyorsunuz. Diğerleri de bu dünyayı değil Tanrı yı sevdiklerinden dolayı yükseltildiler.” Ayrıca mektubuna şunları da ilave etmiştir: “Bana ve Ignatius a mektuplar yolladınız. Eğer Suriye'ye giden birisini bulursam bunları getireceğim ve eğer uygun bir durum olursa ben ya da bir başkası size elçi olarak gönderilecek.” Ignatius un mektupları çeşitli yollarla elimize ulaştı. Bu mektuplardan önemli dersler çıkarılabilmektcdir. Mektuplar, efendimiz adına sabır ve inanç düşüncelerini kapsamaktadırlar. Ignatius hakkında bu kadarı yeterli. Ondan sonra Antiokheia Kilisesi nin başına Heros geçti. OTUZ YEDİNCİ BÖLÜM Son derece kutsal bir insan olan Quadratusun, Philipposun kızlarının soyundan gelen ve peygamberler ailesinden birisi olduğu ifade edilmektedir. Bugün, onun dışında başka insanlar da tanınmaktadır. Bazdan Quadratusu piskoposlardan sonraki ilk sıraya koyarlar. Bu insanlar, günümüzde daha da çok ün kazanmışlardır. Ayrıca piskoposlar da hemen her yerde kiliseler kurdular. Dünyanın her yerinde Incil öğretisini ve cennet krallığını insanlara anlatmaya başladılar. O zamanki müritlerin birçoğu kutsal kitabımızı felsefe aşkıyla birleştirmişlerdi. İsa kendilerine mallarını ihtiyacı olanlara dağıtmalarını emretmişti. Ardından piskoposlar çok uzun yolculuklara çıkarak kutsal Incil’i ve İsa’yı unıtmaya devam ettiler. Yabancı ülkelerde kendi inançlarını yaydıktan sonra, kendilerinden bunları öğrenen insanları papazlar olarak görevlendirdiler. Kendileri ise Tanrı riın yardımıyla başka insanların ülkelerine ve 97 EUSEBIOS topraklarına giderek çalışmalarını devam ettirdiler. Tüm bunlar kutsal ruhun yardımıyla gerçekleştirildi. İlk duyanlar büyük bir heyecanla gezegenimizin tanrısını kucakladılar. Dünyanın her yerinde görev almış olan piskoposların isimlerini teker teker saymaya gücümüz yetmez. Bu nedenle sadece günümüzde de doktrinleri tartışılan ve öğretilen insanların isimlerini anmakla yetineceğiz. OTUZ SEKİZİNCİ BÖLÜıM Böylcce Ignatius un mektuplarından söz etmiş olduk. Clement de Roma Kilisesinden Korinthos Kilisesine mektuplar göndermiştir. Bu mektuplar .Yahudiler ile ilgilidir ve Yahudilerin yaptıkları şeylerin sadece son zamanlarda ortaya çıkan şeyler olmadığı belirtilmektedir. Bu durumun nedeninin elçilerin başka yazılarıyla ilgili olduğu sanılmaktaydı. Paulus Yahudilere kendi dillerinde seslenmişti. Luka ve Clement’in mektupları ise çevrilmişti. Clement de Yahudilere aynı karakterde mektuplar yollamıştır. Bu mektupların içerikleri birbirlerinden çok farklı değildi. Özellikle Clement’in ikinci mektubuna göz attığımızda bu mektubun kendisinden önceki mektuplarla benzeşip benzeşmediğini anlayamıyoruz. Bazıları ise bunların Peter ve Apion’un mektuplarının bir devamı olduğunu düşünürler. Fakat bu eski insanlar tarafından yapılmış olamaz. Çünkü onlar mektuplarını damgalamazlardı... Mektupları Clement’in yazdığı kesindir... Zaten Ignatius ve Polykarphos da aynı şeyi söylerler. OTUZ DOKUZUNCU BÖLÜM Papias’ın beş kitaptan oluşan ve Efendimizin Kahinliği Üzerine başlığını taşıyan bir kitabı vardır. Iraneus bu kitaptan şu sözlerle söz etmektedir: "İlk dön kitapta Yakup ve Polykarphos tan duyduğu KİLİSE TARİHİ 98 şeyleri tekrarlamıştır. Ancak beşinci kitabı kendisi yazmıştır? Bu kelimeler Irancus’a aittir. Papias çalışmasının önsözünde elçileri bizzat gördüğünü söylememektedir. Sadece bir arkadaşına ait olan şu sözcükleri kullanır: “Ben her zaman kendimden büyük olanlardan öğrendiğim şeyleri buraya tereddütsüz koydum. Böylece gerçeği garanti altına almış oldum. Birçokları gibi gevezelik yapmaktan hoşlanmadım. Sadece efendimiz tarafından verilen emirleri yerine getirdim. Eğer kalkıp birisi benim yanıma gelip büyüklerimizden dem vurursa ben hemen onlara büyüklerimize saygı göstermek için sorular soranm. Onlara Andraios. Petrus. Philippos, Yakup, Thomas, Yuhanna, Matta, Kurtarıcımız ve öğretileriyle ilgili sorular sorarım. Bu kitapların nasıl bir kâr getireceğini hiçbir zaman düşünmedim. Sadece onların her zaman canlı kalmasını istedim? Burada ismi sayılanlardan birisinin dc Yuhanna olmasının ayrı bir önemi vardır. İlk önce Petrus, Yakup ve Mattanın isimleri sayılır... Ardından kısa bir aradan sonra Yuhanna nın ismine değinilir. Çünkü onu elçiler arasında değerlendirmemekte ve Aristiondan hemen önce söyleyerek kendisini önde gelen rahipler arasında saymaktadır. Eğer bunu doğru kabul edecek olursak Asya’da iki Yuhannanın olması ve bu iki adamın da mezarlarının Ephesos’ta olması fikri ağır basacaktır. Bu önemli bir bilgidir. Birinci Yuhanna İncil’in yazarı, İkincisi ise Esinleme n\n yazarı olmalıdır. Üzerine konuştuğumuz Papias, piskoposlardan bazı şeyler öğrendiğini kabul eder. Ancak bu insanlann isimleri Aristion ve Yuhannadır. En azından sadece bu insanların isimlerini anmaktadır. Bu konuda elimizde başka bir delil bulunmamaktadır. Papias zaman zaman yaptığı alıntılarda belirli bir kilise geleneğine de bağlı kaldığını sözlerine eklemektedir. 99 EUSEBIOS Hicrapolis’tc yaşayan elçi Philippos da ona konu olmuştur. Papias’ın Philippos’un kızlarıyla ilgili hikâyeyi kendi çağdaşlarından öğrendiğini dc burada not etmeliyiz. Yine Iustus Barsabbas adında bir adamın hikâyesini de ondan öğrenmekteyiz. Barsabbas öldürücü bir zehir içerek ölüme gitmişti. Elçilerin İflerındc Iustusun Matta ile beraber Kurtarıcımız ın yanına yükseldiği söylenmektedir. Belki dc bu durumun nedeni hain Iudas’ın verine sayıyı tamamlamak için yapılan bir şeydi. Şöyle demektedir: “iki losephos vardır ve birisi Barsabbas diye adlandırılır. Onun soyadı Iustus tur." Aynı yazar, Kurtarıcımızla ilgili olarak başka ilginç hikâyeler dc anlatmaktadır. İsa’nın krallığının dünyada kurulacağını ve bunun yaklaşık bin sene sonra gerçekleşeceğini iddia ediyordu. Bana kalırsa tüm bunları söylemesinin nedeni elçilerin açıklamalarını tamamen yanlış anlamasından kaynaklanıyordu. Düşünceleri oldukça sınırlı görünüyordu. Bundan dolayı çok sayıda kilise, babasından sonra bu fikre kavuştu. Özellikle Iraneus gibi eski insanlara destek vermekteydi. Papias çalışmalarında Efendimiz’in, yukarıda sözünü ettiğimiz Aristion’un ve Yuhanna’nın sözlerini sık sık kullanırdı. Bunlara zaten daha önce dc değinmiştik. Ancak şimdi Incil yazarlarından Markos’a yönelik söylediklerinden bahsetmek istiyoruz. Şöyle diyordu: “Petrus, İsa’nın yaptığı şeylerin tanığıydı. Markos da onları yorumlamakla ve yazıya geçirmekle yetindi. Hiçbir zaman efendünizi dinlememişti, söylediğim gibi sadece Pctrus’tan aldıklarını aktardı. Fakat Efendimizin konuşmalarmı kendisi dinlemediğinden dolayı bazı hatalar yapma ihtimali vardı. Ancak yanlış olabileceğini düşündüğü yerlerde dikkatli davrandı.” Evet, Papias’ın Markos hakkında söyledikleri böyledir. Matta ile ilgili olarak ise şunları söylemektedir: “Matta bildiği KİLİSE TARİHİ 100 şeyleri Ibranice’yc çevirdi.” Aynca Yuhanna ve Petrus un mektuplarına da şahit olmuştu. Yine Isa’dan önce de bir kadının Hıristiyanlık öğretilerini savunduğu için Yahudiler tarafından suçlandığuıı anlatmaktadır. Papias ile ilgili olarak bu konulardan söz edilmesi gerektiğmi düşündük. 101 EUSEBIOS DÖRDÜNCÜ KİTAP KİLİSE TARİHİ 102 BİRİNCİ BÖLÜM Traianusun imparatorluğunun on ikinci senesinde13 yukanda sözü edilen İskenderiye piskoposu öldü ve dördüncü piskopos olarak Primus göreve geldi. Roma’da Petrus ve Paulus’tan başlayarak beşinci sırada göreve gelen ve bu görevi Evarestus’tan sonra üstlenen Alexander sekiz sene boyunca yönetimde kalmıştır. İKİNCİ BÖLÜM Kurtarıcımız tarafından oluşturulan ve kilise tarafından geliştirilen öğretiler gün geçtikçe ilerleme kaydetti. Bu arada Yahudilcrin çektikleri sıkıntılar da büyüdü. Traianus un imparatorluğunun on sekizinci senesinde Yahudilcr büyük çaplı bir felaket yaşadılar. Bu arada İskenderiye ve Mısır’ın geri kalan kesimlerinde, özellikle de Kyrenc kentinde bir isyan çıktı. Birtakım kötü niyetli adamlar kışkırtıyorlardı. Mısır Valisi Lupus başta hiçbir şey yapmadı ve bir sene boyunca askerlerinin sayısını arttırdı. İlk saldırısında, İskenderiye kentine kaçan Yahudileri yakalayıp katleden Yunanlılar karşısmda bir zafer kazandı. Fakat Kyrene’deki Yahudiler Lucuas komutasında Mısır topraklarını yağmalamaya devam ettiler. Ardından imparator, Marcus Türboyu kara vc deniz ordusunun başına geçirdi. Yanında süvarileri de vardı. O da uzunca bir süre boyunca Yahudilcre karşı savaştı. Sonunda kral Lucuas tarafından desteklenen Yahudileri mağlup etmeyi başardı. Fakat imparator Mezopotamya'daki Yahudilcrin de yerliler üzerine bir saldırı yapacaklarını düşünüyordu. Bu nedenle Lucius Quintusu görevlendirdi. Yahudilcre karşı kazandığı önemli zaferlerden sonra Lucius Quintus, ludca valisi oldu. Yunanlı tarihçiler bu dönemde yaşanan olaylar hakkında bunları anlatırlar. 103 EUSEBIOS ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Traianusun on dokuz buçuk sene devam eden yönetiminden sonra Hadrianus imparator oldu. Quadrarus kendisini Hıristiyanlara karşı işlenen suçlardan dolayı bir konuşma yapmaya çağırmıştır. Onun bu çalışmaktı t bugün piskoposluk tarihini anlamak isteyen kardcşlerimizm elindedir. Quadrarus şöyle demektedir: “Kurtarıcımızın işleri ölümsüzdür. Bunun nedeni şudur: O, bir ölüyü dirikti ve hasta olanları iyileştirdi. Yalnızca dünyada yaptıklarından dolayı değil, ölümünden sonra yapacakları için de ölümsüzdür. Halen de onun temsilcileri aramızdadır.” Quadratus hakkında anlatacaklarım bu kadar. Dinimize ilk inananlardan birisi olan Aristides de Quadratus gibi Hadrianus u özür dilemeye çağırmıştır. Onun çalışmaları da günümüze ulaşmış ve çok sayıda insan tarafından kullanılmaktadır. DÖRDÜNCÜ BÖLÜM İmparatorluğunun üçüncü senesinde on senedir görevde bulunan Roma piskoposu Alexander öldü. Yerine Xystus geçti. Aynı sıralarda yirmi senedir İskenderiye piskoposu olan Primus da vefot etti ve yerine lustus geçti. BEŞİNCİ BÖLÜM Kudüs’te görev alan piskoposlarla ilgili ayrıntılı yazılı bilgiler bulunmamaktadır. Bu nedenle sadece kulaktan duyma şeyleri kısaca özetleyeceğim. Hadrianus dönemindeki kuşatmaya kadar Kudüs’te on beş piskoposun görev aldığı söylenmektedir. Ancak bu insanların hepsi Yahudi soyundan gelirler ve Isa’nın öğretisini öğrenerek bu konuda yetenekli olduklarından dolayı piskopos seçilmişlerdir. Yahudi piskoposlar kuşatma zamanına kadar görevde kalmışlardır. Romalılara isyan ettiklerinde kentleri işgal edildi. KİLİSE TARİHİ 104 Şimdi başlangıçtan itibaren kentte görev almış olan piskoposların isimlerini vermemiz gerekiyor. İlk önce Kurtarıcımızın kardeşi Yakup. ardından da sırasıyla Symcon, Iustus, Zacchaeus, Tobias. Benjamin. Yuhanna, Matthias» Philippos, Seneca, Iustus, Lcvi, Ephres, Iosephos ve ludas görev almıştır. İsimleri anılan piskoposların hepsi de elçiler zamanında görev almışlardır. Hadrianus un imparatorluğunun on ikinci senesinde Xystus on senelik görevini tamamladı ve yerine Tclcsplıuıus geçti. Kendisi yedinci piskopostu. Aynı dönemde İskenderiye Kilisesi’nde yaşanan bir yıl ve birkaç aylık boşluktan sonra Eumenes başa geçti ve görevini on bir sene boyunca devam ettirdi. ALTINCI BÖLÜM Bu dönemde Yahudi İsyanı daha da ciddi bir hâl aldı, ludea valisi Rufus imparatorun yardımcı birlikler göndermesini istedi. Bahane olarak onların delirdiklerini söyledi ve acımaksızın onlara eziyet etti. Kadın, erkek, çocuk gözetmeksizin ve savaş kanunlarına uymaksızın ülkenin her yerini yakıp yıktı. Bu zamanlar Yahudilcrin lideri Barcocheba’ydı. Bir hırsız ve katilin karakterine sahip olmasına karşın ismiyle övünüldü. Köleleri, onun doğaüstü güçlere sahip olduğunu düşünerek hareket ettiler. Şanssızlıklarının ortasına cennetten kutsal bir ışık getireceğini iddia ediyordu. Hadrianus’un imparatorluğunun2* on sekizinci senesinde Bithara kentinde savaş patlak verdi. Burası Kudüs’ten çok uzak olmayan tahkimadı bir yerdi. Kuşatma çok uzun süre devam etti ve isyancılar açlık ve susuzlukla baş edemediler. İsyancıların lideri yaptıklarının cezasını çekti. Öte yandan Hadrianus’un emriyle çıkarılan bir fermana göre tüm Yahudi halkının Kudüs’ten ayrılması yasaklandı. Artık babalarının topraklarına bile gidemeyeceklerdi. Pellalı Ariston’un anlattıkları bu şekildedir. 105 EUSEBIOS Böylcce tüm Yahudi halkı olanlardan zarar görmüştü. Ardından kent kolonilcştirildi ve Aclius Hadrianus’un onuruna kente Aclia ismi verildi. Daha sonra ilk defa putperestlerin yönetimde bulundukları bir kilise kuruldu. Bu olaylar Marcus’un piskoposluğu zamanında yaşandı. YEDİNCİ BÖLÜM Artık dünyanın her yerindeki kiliseler gözalıcı yıldızlar gibi parlıyorlardı. Kurtarıcımıza olan sadakat tüm insanlar arasında yaygınlık kazanmaya başlamıştı. İyi olan her şeye karşı çıkan iblisler ilk olarak insanları kurtaran kiliseye karşı çıktılar. Bize karşı uygulanan eziyetler dışında silahlananlar arasında o da vardı. Fakat bu kez kiliseye karşı değişik yöntemler tasarlamaya başladı. Yalancı insanları bir araç olarak kullanarak insanların ruhlarını tahrip etmeye çalışıyordu. Sahtekarlar ve hilebazlar dinimize karşı kışkırtıldılar. İnanan insanları olabildiğince zedelemeye çalıştılar, öte yandan insanların kurtarılacakları yönünde inanca sahip olanlara cahil demekten vazgeçmeye başladılar. Simon’un ardılı olan Mcnandros’tan sonra adeta çift başlı bir yılan gibi görünen iki adam ortaya çıktı. İsimleri Antiokheialı Satumius ve İskenderiyeli Basilidcs’ti. İlk önce Suriye’de ardından da İskenderiye’de tanrıtanımaz okullar kurdular. Irancus’un anlattıklarına bakılırsa Saturnius’un saçma sapan öğretileri Mcnandros’unkilcr gibi büyük saygı görmüştü. Fakat Basilides çok daha değişik bir adamdı. Bir yandan konuşulamayacak sırlardan söz ederken bir yandan da uydurduğu hikâyelerle sapkınlığı hiç de tahmin edilemeyecek yerlere getirdi. öte yandan kilisenin üyeleri ise ender görülen bir hitabet yeteneği ile gerçekleri göstermek amacıyla savaşlarına devam ediyorlardı. Daha önce dc değindiğimiz gibi bu türden sapkınlıklara yazılarıyla yanıt vermeye çalışıyorlardı. Basil idese karşı yazanların başında Agrippa Castor gelmekteydi. Agrippa Castor ona karşı yazanlar arasında en tanıdık isimdir. KİLİSE TARİHİ 106 Çalışmalarında Basilides’in İncil üzerine yirmi dört bölümden oluşan bir çalışma yaptığını ve Barcabbas ve Bareophus adında iki peygamberden söz ettiğini bildirmektedir. İnsanları hayrete düşürebilmek amacıyla bunlardan başka bir isim vermemişti. Ayrıca o dönemdeki eziyetlerle et yemenin bir ilgisi olmadığını ve Pythagoras gibi o da kendi taraftarlarına beş senelik bir sessizlik yemini etmelerini söylüyordu. Basilides hakkında biraz önce söz ettiklerimin dışında başka şeyler dc anlatılmış ve onun sapkınlığını tam anlamıyla ispatlamıştır. Iraneus bu dönemde Karpokrates adında birisinin yaşadığını ve bu adamın da Gnostik adı verilen başka bir sapkın hareketin lideri olduğunu ifade etmektedir. Karpokrates. Simon kadar sihirbazlık yapmıyor, fakat yaptığı şeyi de herkesin gözü önünde gerçekleştiriyordu. İnsanlar için aşk iksirleri hazırlıyordu. Bunları iblislerin gönderdiği açıktı. Kendi sırlarla dolu dünyasına girmek isteyenlerin başka şeyler dc öğrenmeleri gerektiğini anlatırdı. Böylece iblisleri kullanarak bir şekilde eline geçirdiği acınacak durumdaki adamların sonunu hazırlamaya çalışıyordu, öte yandan kutsal ifadelere iftira etmek için eline geçen hiçbir fırsatı kaçırmadı. Bu adamların yol açtıkları rezaletler tüm Hıristiyan aleminin üzerine kara bir bulut gibi çöktü. Ardından bu inançsızlık akımı ülke dışına da yayılmaya başladı. Saçma sapan bir şekilde annelerimizi ve kız kardeşlerimizi kafirlerin şölenlerine yolladık. Fakat tüm bunlar uzun süre devam etmedi. Sonunda gerçekler harika bir şekilde panldamaya başladı. Düşmanlarımızın hileleri açığa çıktı ve kısa bir süre içinde yakalandılar. Daha sonra yeni bir sapkınlık ortaya çıktı, ardından bir tane daha, bir canc daha. Bu böyle sürüp gidiyordu. Her birisi değişik bir şekilde ve farklı insanlar tarafından onaya atılıyor, ama 107 EUSEBIOS hepsinin dc sonu aynı oluyordu. Bunlar olurken sadece kilise, dinimizin gücünü ve muhteşemliğini gözler önüne seriyordu. Hem barbarlara hem dc Yunanlılara ilham veren felsefenin özünü ancak kilisede bulabilirdiniz. Yine aynı dönemlerde kiliseyi karalayıcı bazı suçlamalar getirildi. Bu suçlamaların gerçekle bir ilgileri yoktu ve bizi eleştirebilecek özgünlükten yoksundular. Ancak bu insanların hiçbirisi artık bize karşı tehlikeli işlere girişmiyorlar ve eskiden olduğu gibi bizi aşağılamaktan zevk duymuyorlardı. Fakat kafirlere karşı hali hazırda savaşan birçok insan bizim saflarımıza katıldı. Bu insanlar hem sözlü hem dc yazılı olarak kiliseyi savunmaktaydılar. SEKİZİNCİ BÖLÜM Aralarında en çok tanınanları Hcgcsippus tur. Elçilerin yaşamlarından söz ettiğimiz dönemlerde zaman zaman kendisinden alıntılar yapmıştık. Kilisenin doktrinlerinden bahsettiği beş kitaplık bir eseri bulunmaktadır. Burada şunları söyler: “Aynı bugünkü gibi anıtlar vc tapınaklar inşa ettiler. Ayrıca imparator Hadrianusun kölesi olan Anrınous adına Antiokhcia’da oyunlar düzenlenmeye başlandı. Antinous un ismi bu kente verildi ve bir peygamber gibi görüldü.” Aynı dönemlerde bir felsefe sevdalısı olan Iustinianus da edebiyat çalışmalarına devam ediyordu. Şunları ifade etmektedir: “Burada günümüzde yaşayan Antinoustan söz edildiğini sanmıyorum. Oraya nasıl geldiklerini bildikleri halde kendilerini ona bir Tanrı olarak ibadet etmek için zorluyorlardı.” Aynı yazar, Yahudi Savaşları üzerine dc şunlan söylemektedir: “Yahudi isyanının lideri Barcocheba savaşın sonlarına doğru, Hıristiyanlar tsaya küfretmedikleri ve onu reddetmedikleri sürece onlara çok ağır cezalar vermekteydi.” Yine Yunan felsefesinin Hıristiyanlığa dönüşümü konusunda KİLİSE TARİHİ 108 herhangi bir nedenden söz etmeksizin sonuçlardan bahsediyor ve şöyle diyordu: “Hıristiyanlan gördüğümde Platon aklıma geldi. Ölümden ya da başka kötü bir şeyden korkmuyorlardı. Sadece kötülüklerden uzak ve mutlu bir yaşam sürmeye çalışıyorlardı. Zevklerle dolu bir yaşamdan hoşlanmıyorlar. bedensel zevklerle ilgilenmiyorlar, ölüme meydan okuyarak eğlencelerden uzak duruyorlardı Bu şekildeki yaşamlarmı her zaman sürdürdüler. Kuralları uygulamaktansa ölüme gitmeyi tercih ettiler.” Iusri an us, imparator Hadrianusun vali Scrennius Cranianustan bir mektup aldığını söyler. Mektupta vali herhangi bir mahkeme yapılmaksızın Hıristiyanlan katlettiğini söylemektedir. İmparator da Asya valisi Minucius Fundanus aracılığıyla sadece sıradan insanları memnun edebilmek için herhangi bir suçlama olmaksızın insanların cezalandırılmamalarını söyledi. Latince yazılmış olan bu mektubun orijinali elimizdedir. Şöyle denmektedir: “İmparator Hadrianus’tan aldığım mektuba göre baban senin doğru kararlar aldığına inanıyor. Hadrianus bize bu konuyu sordu. Öte yandan senin için de bir mektup yazdı. Bunun da bir kopyasını mektubun içine koyuyoruz.” Yazar tarafından Latince yazılan bu şeylerin Yunanca ya kusursuz bir çevirisini yapnk. Hadrianusun mektubunun kopyası ise şöylcdir: DOKUZUNCU BÖLÜM “Minucius Fundanus a: Ünlü bir adam olan Scrennius Granianus’tan bir mektup aldım. Besbelli ki benim gibi düşünmüyor ve ihbarcılara hainliklerini göstermeleri için bir fırsat verilmesi gerektiğini düşünüyor. Bu nedenle eyaletlerde yaşayanlar, kolaylıkla Hıristiyan olduklarından kuşkulandıkları insanları mahkemeye verebilirler ve onları takip edebilirler. Fakat bana kalırsa bir insan suçlandığında onu incelememiz gerekecektir. 109 EUSEBIOS Fakat bir insan suçlanıyor ve mahkeme de suçlamaların haksız olduğunu gösteriyorsa bu çirkinliğin de bir cezası olmalıdır. Eğer bir insan iftira ediyorsa onun da acı verici bir şekilde cezalandırılması gerekir.” Hadrianus un yanıtı bu şekildeydi. ONUNCU BÖLÜM Hadrianus yirmi bir sene iktidarda kaldıktan sonra öldü ve yerine Antonius Pius geçti, imparatorluğunun ilk senesinde Roma piskoposu Telesphrus görevinin on birinci senesinde ölünce yerine Hyginus geçti. Iraneus’a göre Telesphrusun ölümü ünlü bir şehit olma meselesidir. Aynı zamanda yukarıda adı geçen Hyginus, Valentinus ve Telesphrus, Cerdon mezhebinin kurucularıdır. Marcionun yazan Roma’da iyi tanınmaktadır. Şöyle söylerler: ON BİRİNCİ BÖLÜM * Valentianus, Hyginus un altında görev yapmaktaydı. Pius'tan Anicetus zamanına kadar çalışmıştır. Marcionun ardılı olan Cerdon da Hyginus zamanında kiliseye girdi. Sürekli açıklamalarda bulunarak kardeşlerimizin toplantılarından çıkan bozuk kararları eleştirdi.” Bu sözler Sapkınlıklara Karşı adlı eserin üçüncü kitabından alınmıştır. İlk kitapta ise Cerdon ile ilgili olarak şunları söylemektedir: ^Cerdon. Simon akımının temsilcilerinden birisidir. Dokuzuncu piskopos Hyginus zamanından bu yana görevinin başındaydı. İsa’nın hahasinin Yahudiler olmadığını ifade etmiştir. Aslında bu, eskiden bilinen bir şeydi. Ancak daha sonraları unutulmuştu. Daha sonra Pontuslu Marcion onun yerine geçti ve teorilerini geliştirdi. Bir yandan da utanmazca küfürler ediyordu.” Iraneus, Valentianusun adeta bir yılan gibi yuvalanmış olan gizli kötülüklerini gözler önüne sermeyi başarmıştır. Yine bu dönemde Marcus adında birisinin yaşadığını ve bu adamın büyücülük konusunda çok yetenekli olduğunu ifade eder. Onun yaptıklarıyla ilgili olarak söyledikleri şu şekildedir: KİLİSE TARİHİ 110 Onların bazıları evlilikle ilgili bazı ritücller başlatmışlardı. Evlenmekte olan insanları vaftiz ederken başlarından su döküyor ve şu sözleri söylüyordu: “Gezegenimizin babası bilinmeyen bir isimle, ancak gerçekte her şeyin anası İsa'nın soyundan dünyamıza indi. Diğer Yahudiler bununla şaşırtıldılar." Hyginus dört sene görevde bulunduktan sonra öldü ve Roma Kilisesi nin başına Pius geçti. İskenderiye'de ise Eumenes’in on üç senelik görev süresi dolunca yerine Marcus geçti. Marcus da on sene sonra vefat edince bu kez kilisenin başına Celadion geçti. Pius, Roma'da on beş sene sonra öldü ve yerine Anicctus geçti Hegesippus Romada Eleuthcrus’un piskoposluğuna kadar yaşanan olayları kayıt etmiştir. Iustinianus da bu dönemin önemli isimleri arasındaydı. Yazılarında adeta bir filozof gibi davranarak Kutsal Kitap için dualar etti. Marcion a karşı yazdıklarıysa günümüze ulaşmıştır. Şöyle demektedir: "Pontuşlu Marcion halen öğrencilerine başka bazı tanrıların yaratıcımızdan daha büyük olduğunu anlatıyor. Şeytanların amacı da insanlara küfürler ettirerek İsa’nın babasını ve yaratıcımızı reddetmelerini ve başka tanrıları daha büyük saymalarını sağlamaktır. Ayrıca bugün Hıristiyan diye adlandırılanlara bu ismi filozofların verdiklerini ve aslında böyle bir öğreti olmadığını belirtmektedir.” Ayrıca şunları da ekler: “Diğer sapkınlıklara karşı da yazdık. Okumak istersen sana bunlan verebilirim.” Diğer yandan Iustinianus, Yunanlılar ile mücadele etmek konusunda çok başarılı olmuştur. Roma senatosu ve İmparator Antoninus Pius adına özür içeren konuşmaları bulunmaktadır. Ancak kendisi Romada yaşayan bir insandı. Yazısı şu şekildeydi: ON İKİNCİ BÖLÜM İmparator Titus Aelius Hadrianus Antoninus Pius Caesar Augustus a, Verissimus ve oğluna, senato ve Roma halkını kutsayan 111 EUSEBIOS Pius un adoptifi ve Caesar’ın felsefeyi seven oğluna: “Ben Suriye’nin Filistin eyaletindeki Neapolis Flavia kentinde yaşayan Bacchius’un torunu Priscus’un oğlu Iustinus. Haksız yere saldırılara manız kalan bir halka yapılanları durdurun. Ben de onlardan birisiyim.” İmparator Asya’nın başka eyaletlerinde de benzeri olayların yaşandığını haber aldı. Bundan dolayı Asya meclisinde onlara hitap etmeye karar verdi. ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM “Ben, imparator Caesar Marcus Aurelius Antoninus Augustus Armcnicus. On beş defa tribunus, üç defa konsül ve pontifex maximus seçildim. Asya Meclisi ni selamlıyorum. Tanrıların böyle insanlardan rahatsız olduklarını ve ibadet etmeyenleri isteğinizden daha az cezalandırdığımızı biliyorum. Onları tanrıtanımazlıkla suçlarken kafanızı karıştırmak istemem. Ama bu insanların tanrıları için ölmelerini sağlarsak yaşadıkları zamandan daha fazla ün kazanacaklardır. Emirlerinize uymadıkları zaman yaşamlarını kaybediyorlar. Depremleri de dikkate alarak sizin her zaman bir şeyler kaybettiğinizi ve yaşamınızı onlarınkiyle kıyasladığınızı biliyorum. Hıristiyanlar kendi Tanrılarına daha çok güveniyorlardı ve ölümsüz ranrılara ibadet etmiyorlardı. Sizler de onları baskı altına alarak eziyet ettiniz. Yine birçoğunuz eyaletlerde görevli valilere, babalarınıza durumu bildirdiniz. Ancak size gelen yanıtlarda Hıristiyanlar Roma yönetimine karşı bir şeye kalkışmadıkları sürece onlara bir şey yapmamanız söylendi. Bu konuda bana sorulan sorulara da aynı yönde yanıt verdim. Fakat halen bana bu türden suçlamalarla gelen birisi olursa o kimse vatandaşlık haklarını kaybedecek ve suçlanarak cezalandırılacaktır.” Bu metin Ephesosraki Asya meclisinde okunmuştur. KİLİSE TARİHİ 112 Bunları zamanın iyi tanınan adamlarından Sardes piskoposu Melito’dan öğrenmekteyiz. Kendisinin imparator Verus ile ilgili olarak da yazıları bulunmaktadır. ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Anicctus halen Roma Kilisesi nin başındayken Iraneus »Polykarphos un Roma’da olduğunu söyler. İki adam paskalya tarihi üzerine görüşmelerde bulunmuşlardı. Aynı yazar Polykarphosa olan saygısını göstermek için başka bir konudan daha söz eder. Bu alıntıyı Sapkınlıklara Karşı adlı eserinin üçüncü kitabından yapıyorum: “Fakat Polykarphos bunu sadece piskoposlardan öğrenmemişti. Aynı zamanda tsayı görenlerden birisi olan Smyrna Kilisesi piskoposluğu yapan birisiyle de tanışmıştı. îsayı genç yadında görmüş vc çok uzun süre yaşadıktan sonra ölmüştü. Bu nedenle dc her zaman kiliseyle ilgili doğru olan şeyleri kolayca öğretmiştir. Bu olaylara tanıklık etmiş olan Asya Kilisesi nin başına daha sonraları Polykarphos geçti. Valentinianus vc Marcion gibi sapkınlara tanık oldu. Yine Anicetus zamanında Roma’da bulunarak yukarıda değindiğimiz sapkınlıkları da gözleriyle gördü. Efendimizin öğretilerini Yuhanna'dan öğrenmişlerdi. Ardından Cerinthus u görmek için Ephesos a gittiler. Fakat o çalıştığı hamamdan ağlayarak çıktı ve dedi ki: “Kaçmam için izin verin. Çünkü gerçeğin düşmanı onlarla beraber.” Marcion u daha önceden görmüş olan Polykarphos şöyle dedi: “Sen bizden misin? Bunun üzerine şöyle yanıt verdi: “Gerçeği saptıranlarla konuşmamızı Paulus söyledi. Birinci vc ikinci konuşmalarından sonra kafir oldu vc bizi suçladı.” Polykarphos bunların hepsinden Philippialılar’a yazdığı mektuplarında söz etmişti. Bu mektuplarda diledikleri gibi davranmaları gerektiğini ve kendi başından geçenleri anlatıyordu. Kendilerine 113 EUSEBIOS başka konularda da vaazlar veriyordu. Iraneus’un yazdıkları bu şekildeydi. Öte yandan Ploykarphos un Philippialılar’a yazdığı mektup günümüze ulaşmıştır. Bu mektup Pctrus’un yazdığı ilk mektuba da şahitlik eder. Antoninus Pius yinni iki sene iktidarda kaldı. Ardından yerine oğlu Marcus Aurelius Verus vc kardeşi Lucius geçti*\ ON BEŞİNCİ BÖLÜM Bu dönemde Asya’da, büyük takibatlar vc işkenceler başladı. Polykarphos da bu sırada şehit edildi. Öldürülmesi oldukça önemli bir konu olup ölümü ile ilgili olarak günümüzde dahi yazılıp çizilmektedir. Pontos Kilisesi Piskoposu tarafından gönderilen ve Polykarphos’un öldürülmesinden önceki olayları konu alan bir mektup bulunmaktadır. Mektup şöyledir: “Philomelium’da vc diğer yerlerdeki kiliseler Tanrı sevgisiyle doludur ve barışı korumaya çalışırlar. Ancak kutsal Polykarphos şehit olmadan evvel neler olduğunu da anlatmak gerekir." Bu sözler Polykarphos ve diğerleri şehit edilmeden önce acı çekmekte oldukları sırada yazılmıştır. Seyirciler onların kırbaçlanarak vücutlarındaki damarlarının belirginleştiğini gördüklerinde hayretler içinde kalmışlardı. İşkence sonucunda vücutlarının iç organları meydana çıkmıştı. Ardından sivri uçlu şişlerin üzerine yatırıldılar. En sonunda da vahşi hayvanlara yem edildiler. Son derece asil Germanicus ölümden korkmuyordu. Gerçekten de prokonsül çok genç ve kuvvetli bir adamdı. Tereddüt etmeksizin vahşi hayvanlan kendi tarafina doğru çekmeye çalıştı. Onun yüce ölümünden insanlar etkilendiler. Birdenbire şehit olanlar ve Hıristiyan alemi için gözyaşlan dökmeye başladılar. Tanrıtanımazlar Polykarphosun aranmasını istiyorlardı. KİLİSE TARİHİ 114 Kentte büyük bir kargaşa başladığında Phrygiadan yeni gelmiş olan Quintus vahşi hayvanlan ve geleneksel işkence metotlarını gördü. Bundan sonra insanları kurTanrıaya çalışmadı. Ancak yukarıda sözünü ettiğimiz mektupta onun ihtiyatsız bir şekilde insanlann ortasına atladığı söylenmektedir. Fakat böylesinc yabancı insanlann hiçbir önlem almaksızın kendilerini tehlikeye atmaları düşünülemez. Hayran olduğumuz Polykarphos da kentte yaşananları haber almıştı. Ancak yine de sessizliğini ve sükunetini korudu ve kentte kalmaya devam etti. Arkadaşları onun görevine devam etmesini istemiyorlardı. Bu nedenle de kendisini uzakta bir çiftliğe göndermeye karar verdiler. Orada gece gündüz Tanrı ya dua etmek ve bunun dışında, dünyadaki tüm kiliselere barış gelmesi için dua etmekten başka bir şey yapmadı. Tutuklanmasından üç gün önce bir rüya gördü. Rüyasında alevlerin ortasında kalmıştı. Hemen uyandı ve gördüğü rüyayı yorumlamaya başladı. Rüyasında ileride başından geçecek olanları açıkça görüyordu. Aynı İsa gibi bir ölüm kendisini bekliyordu. Yanında bulunanlar onun bu olaydan sonra diğer kardeşlerini görebilmek arzusuyla yanıp tutuştuğunu anlatmaktadırlar. Kendisini kovalayanlar diğer çiftliği uzun süre bulamadılar. Fakat ilk kaldığı yere geldiler. Hizmetçilerinden birisini yakalayarak ona işkence ettiler. Akşamleyin geç saatlerde evine geldi. Yukarıdaki odasına çıktı. Artık Tanrı nin kendisine bildirdiklerini hiç kimseye söylemeyecekti. Aşağıda olduklarını öğrendiğinde aşağıya indi ve onlarla son derece nazik bir biçimde konuştu. İnsanların mucizeden haberleri yoktu. Bu nedenle onun tavırlarının sağlamlığına şaşırdılar. Böylesi bir adamı yakalamak için büyük çaba harcadıklarına hayret etmişlerdi. 115 EUSEBIOS Ardından tereddüt etmeksizin onları yemeğe davet etti ve yemekten sonra bir saat süreyle dua etmek ve rahatsız edilmemek istediğini belirtti. Kendisine izin verildikten sonra yine insanları hayretler içinde bırakarak duasını etti. İnsanların büyük bir kısmı böylesine dindar bir adama ölüm cezası verdiklerinden dolayı pişmandılar. Bu hikâye tarzındaki olay şöyle devam etmektedir: “Duasını bitirdikten sonra birden tüm tanıştığı insanlar ve kilise sayesinde bağlantı kurduğu herkes gözünün önünden geçti. Ardından bir eşeğin sırtında kente getirildi. Bu olaylar Sebt gününde gerçekleşiyordu. Daha sonra Niketcs’in yakınında oturmasını istedi. Sonra ona, İsa için kendisini kurban edeceğini söyledi. O, ilk başta bir yanıt vermedi, ama ardından, “Bana önerdiğin şeyi yapmayacağım” dedi. Fakat kendisini ikna edemediler. Bundan sonra at arabasından indi. Kendisine hiçbir şey olmayacakmış gibi stadiona kadar yoluna devam etti. Stadiona girerken kulağına çok sayıda ses geldi. Sanki cennete gidiyor gibiydi. Kulağında, “Güçlü ol Polykarphos! Adamla oyna Polkarphos" gibi sesler uğulduyordu. Konuşmacımızın sesi duyulmuyordu, ama halkımızın sesi epeyce yüksek çıkıyordu. Kargaşa başladığında Polykarphos sesleri işitebiliyordu. Sonra prokonsiil kendisine Polykarphos olup olmadığını sordu. Ardından ısrarlı bir şekilde Hıristiyan olduğunu reddetmesini istedi. Caesar adına tanrıtanımazlarla bir olmadığını söylemesini istiyordu. Polykarphos tüm kalabalığın gözleri kendisinde olduğunda ellerini gökyüzüne doğru kaldırdı ve şöyle dedi: “Tanrıtanımazlarla beraber değilim.” Bundan sonra prokonsül kendisinden İsa’ya küfretmesini istedi. Bunun üzerine Polykarphos, “Hizmetettiğim kralıma nasıl olurda küfrederim?” diye yanıt verdi. Prokonsül daha sonra yeniden Caesar adına yemin etmesini istedi. Polykarphos, “Cahil değilsen ve beni iyi biçimde duyduysan KİLİSE TARİHİ 116 sana Hıristiyan olduğumu söyledim. Fakat öğrenmek istersen sana Hıristiyanlığı anlatabilirim" diye ona karşılık verdi. Prokonsül, Polykarphos a insanları ikna etmesini söylcdi.O da kendisine değerli bir açıklama yapabileceğini, ama kendisini savunmak zorunda kaldığı insanlara bu kadar ayrıntılı bir açıklama yapamayacağını söyledi. Daha sonra prokonsül onu pişman olması için vahşi hayvanların önüne atacağını söyledi. Polykarphos ise yanıtında pişman olmayacağını ve sadece bir değişim yaşayacağını belirtti. Ayrıca sözlerine en asil şeyin kötülüklerden vazgeçerek hak yolunda ilerlemek olduğunu ekledi. Bundan sonra prokonsül tehditlerini arttırarak pişman olmaması halinde vahşi hayvanlardan sonra kendisini yakacağını söyledi. Polykarphos da böyle tehditlerin onun gibi kafirleri korkutacağını ve yapacağı şeyi ertelemeden hemen yapmasını söyledi. Cesaret ve neşesini gösteren başka sözcükler de ağzından döküldü. Yüzünde de korkmamış olmasından dolayı güzel bir tebessüm belirdi. Prokonsül hayretler içinde kalmıştı. Stadionun ortasında duran habercisine onun bir Hıristiyan olduğunu itiraf ettiğini söyledi. Olay putperestler ve Yahudiler dışında Smyrna’dan başka yerlerde yaşayanlara da duyurulmuştu. Duyanlar büyük bir üzüntüye kapılarak ağlamaya başladılar. O, Asya’nın öğretmeni. Hıristiyanların babası, Tanrılar için kurban kesmeyen bir adamdı. Duyanlar kendisine ağlarken Asiaarkhes, Polykarphos’un üzerine bir aslan salmak üzereydi. Fakat oyunlar sona erdiğinden dolayı bu, yasal değildi. Bu nedenle kendisini diri diri yakmaya karar verdiler. Böylcce rüyasında gördüğü şeyin gerçekleşmesine ramak kalmıştı. Kehanete göre canlıyken yakılması gerekiyordu. Büyük bir hızla hazırlıklar tamamlandı. Kalabalık odunları ve 117 EUSEBIOS keresteleri bir araya getirmişti. Yahudilerin böyle işlerde ellerinin ne kadar çabuk olduğu bilinir. Ardından kalabalık, üzerindeki giysileri çıkarmak için harekete geçti. Bu sırada Polykarphos ayakkabılarınuı da çıkarılmasına izin verdi. Aslında daha önceden böyle bir şey hiç yapılmamıştı. Herkes onu soyan ilk kişi olmak için birbiriyle yarışıyordu. Polykarphos ise henüz saçları ağarmamış olmasına karşın bir insanın hayatında yaşayabileceği tüm erdemleri tatmıştı. Ardından diğer hazırlıklar tamamlandı. Sonra tırnaklarına ispalya sürüldü. Bunun üzerine Polykarphos, “Farkında olmadan bana güç veriyorsunuz” dedi. Bunun üzerine tırnağına ispalya sürmekten vazgeçtiler. Daha sonra sanki sürüsünden ayrılan bir koç gibi ortaya doğru çekildi. Bu sırada şunları söyledi: “Kutsal Tanrımız ve Efendimiz adına. Tanrımızın her şeyin yaratıcısı olduğunu ve her şeyin başı olduğunu biliyorum. İsa uğruna şehit olanların hepsini kutsuyorum. Onların bedenleri ve ruhları ölümsüz bir yaşama girdiler. Bu olay sayesinde belki de ben senin için güzel bir kurban olabilirim. Ben her fırsatta seni övüyorum. Şimdi İsa, Tanrımız ve Kutsal Ruh’la beraber olmaya geliyorum. Amin!" Duasını tamamladıktan sonra ateşe verildi. Kısa bir sürede tutuştu. Bütün bunları bizden sonra gelecek olanlar için saklamayı uygun gördük. Ardından suyun içindeki rüzgar gibi ateşin içine girdi. Yandığı zaman öylesine güzel bir koku yaydı ki biz onu sanki bir tütsü ya da hoş kokulu bir bitki olarak gördük. Böylece yasa tanımaz insanlar onu yakmışlardı. Ardından yaklaşarak onu kılıçlarıyla deldiler. KİLİSE TARİHİ 118 Kanı kendisini yakan ateşin bir kısmını söndürmüştü. Bu durum kalabalık içindeki inançsızları bile hayretler içinde bıraktı. Zamanımızın en ünlü insanlarından birisi olan bu adam, Smyrna piskoposu olarak görev yapmaktaydı. Ağzından çıkan her sözü başarmasını bildi. Fakat şeytan onun baştan bu yana iyi ve güzel yaşamını görmüştü. Ardından şehit edilmesini de izledi. Ancak yaşananlar kendisine ölümsüzlüğü kazandırmıştı. Onun kutsanmış kanı etrafa saçıldı. Daha sonra Herod un babası ve Alcc’nin kardeşi Niketese gizlice prokonsülün çarmıha gerilmiş olan vücudu bırakması için öneride bulundular, öte yandan tüm bu şeyler Yahudilcrin etkisiyle yapılmıştı. Çünkü onlar o sırada izlemeyi bırakamayacağımızı biliyorlardı. İsa da tüm dünyanın kurtarılması için acı çekmişti. Bizlcr Tanrı nin oğlu İsa’ya tapınırız. Ancak kutsal şehitlerimize de saygı gösterir ve onların kutsallıklarından dolayı izlerinden gideriz. Orada bulunan cenrtırio2* Yahudilcri, olayın yaşandığı yerin tam ortasına yerleştirdi. Kardeşlerimiz ise şehidimizin altından daha değerli olduğunu düşündükleri kemiklerini toplayarak onu gömecek uygun bir yer aramaya başladılar. Efendimiz büyük bir memnuniyet ve neşeyle burada toplanmamıza izin verecekti. Bundan böyle dc şehitlerimiz için her zaman böyle bir anma töreni hazırlığı gerçekleştirdik. Aralarında Polykarphos’un da bulunduğu Philadelphia'dan Smyrna’ya gelen on bir kişinin şehit edilmesi bu şekilde gerçekleşmişti. Polykarphos ise her zaman dinsizler tarafından bile fazlasıyla hatırlanacak bir adam oldu. Yukarıdaki mektupta sözünü ettiğimiz son derece değerli Polykarphos’un sonu bu şekilde oldu. Mektupta civarda yaşanan diğer şehit edilme olaylanndan da söz edilmektedir. Aralarında Marcion mezhebinden aynlan Metrodoros da yer almaktadır. Metrodoros da 119 EUSEBIOS Polykarphos gibi yakılarak öldürüldü. Yine aynı dönemde son derece cesurca konuşmalarıyla tanınan Pionius da şehit edildi. Eziyete uğratılan insanlara yaptığı konuşmalarla güç vermeye ve insanların yöneticilerle iyi geçinmelerini sağlamaya çalışırdı. Konuşmalarıyla cesaretlendirdiği arkadaştan hapisteyken onu ziyarete geldiler vc işkenceye uğratıldığını gördüler. Olağan-üstü koşullarda yapılan mahkemelerden sonra o da guçlu bir biçimde ölüme gitti. Eski insanların şehit edilmeleri konusunda bu mektup bize önemli bilgiler sunmaktadır. Asya'nın başka yerlerinde dc şehit edilenler oldu. Özellikle Pergamon’da Carpus, Papylus vc Agothonike adlı bir kadının ismi halen hafızalardadır. Agothonike muhteşem bir biçimde kendi yaşamına son verdirm iştir. ON ALTINCI BÖLÜM Bu sıralarda, yukarıda kendisinden söz ettiğimiz Iustinianus ikinci eserini tamamladı vc bunu kutsal şehitlik ile taçlandırdı. Kynik filozoflardan Crescens ile karşı karşıya geldi. Cresccns ismini de bu akımdan almaktaydı. Girdikleri tanışmalarda Iustinianus kendisine karşı sık sık üstünlük sağlamıştı. Bunun ödülünü de şehit edilmesiyle aldı. Gerçekler konusunda son derece bilgili bir adamdı. Bunu açıkça yapmasa bile eserinde göstermiştir. Yazdıklarından aynen aktarıyorum: *Bu nedenle Crcsccns taraftarları tarafından cezalandırıldılar. Onları mağrur ve felsefi yaklaşımlardan uzak insanlar olarak tanımlıyorum. Hiçbir şey bilmeyen filozoflar değersizdir. Onlar Hıristiyanların tanrıtanımaz ve kafir insanlar olduklarını söylüyorlardı. Bunlar yanlıştır. Eğer İsa'nın öğretilerini okumaksızın bize saldırılırsa bu tamamen yanlış olacaktır. Bu durum kara cahil olmaktan bile kötüdür. Çünkü olayların tanığı olmayan insanlara danışmak kadar kötü bir şey olamaz. Eğer onlar hakkında biraz bilginiz olsa KİLİSE TARİHİ 120 söylediklerinizin yanlışlığını görürdünüz. Mantıksız sözlerinizle kötülerin alkışlarını toplamayı tercih ettiniz. Kendisine bu konu hakkında sorular sorup yanıt aldığımda hiçbir bilgisinin olmadığını gördüm. Ardından bu tartışmalar kendisine rapor edilmediyse ona gerçeği göstermek için hazır olduğumu bildirdim. Bu gerçekten de imparator için çok değerli bir şey olacaka. Eğer bizim yaptığımız işlerden haberdar olsaydı, ondan duyduklarından etkilenip böyle konuşmazdı. Fakat çalışmalarımız hakkında hiçbir şey bilmediği aşikardı. Kendisini bir filozof olarak değil, mağrur bir adam olarak gösteriyordu. Sokrates’in söylediği gibi bu insanların pek fazla saygı duyulacak bir yanlan yoktur.” lustinianus’tan aktaracaklarım böyle. Tatianus un ifade ettiği gibi Cresccns’in hileleriyle öngördüğü şekilde onun ölümüyle karşılaştı. Tatianus kendisine Yunan Bilimi üzerine dersler vermişti. O zamanlar ünlü değildi, ama yazdıklarıyla büyük bir şöhrete kavuşmuştur. Yunanlılar a karşı yapılan işleri şöyle anlatmaktadır: 44Büyük hayranlık duyduğum lustinianus önceden sözünü ettiğim adamlan birer haydut olarak nitelendirmiştir.* Bir süre filozoflardan söz ettikten sonra sözlerine şu şekilde devam eder: “Crcsccns gerçekten de kentte büyük bir yuva yapmıştı ve en büyük aşkı paraydı. Bir yandan ölümün hor görülmesi gerektiğini söylüyordu. Ama başka bir yandan da lustianianus'un üzerine çöken bir şeytan gibi davranıyordu. Vaazlarında onun sahtekarlığını kanıdaınişti." Evet, lustinianus’un şehit edilmesinin nedeni buydu. Iustinianus kendisi şehit edilmeden önce başka insanların yaşadıkları ve çektikleri eziyetler hakkında yazmıştır. Şöyle demektedir: “Bir kadın ve kocası vardı, önceleri her ikisi de aynı düşüncedeydiler. Fakat daha sonra kadın Isa’nın öğretilerini haber aldı. Bir süre sonra dine göre yaşamaya başladı ve kocasını da 121 EUSEBIOS ikna etmeye çalıştı. Yakılarak yaşamına son verilinceye dek de bunun için çabalamaya devam etti. Adam sa eski yaşantılarına devam etmek istiyordu. Sonunda ilişkilerinde bir şeylerin yanlış gittiğini ve karısının doğaya ve kanunlara aykırı bir yaşam sürdüğüne karar verdi. Başka zevklerin peşinden koştuğu için de ondan ayrılmaya karar verdi. Kadın kocasının durumuyla ilgili olarak arkadaşlarıyla görüştü. Arkadaşları ona, kocasının halen ıslah edilmesi için bir umut olduğunu söylediler. Kadın da bunun üzerine yaşadıklarına katlanmaya devam etti. Bu arada adam İskenderiye’ye gidecekti. Yola çıkmadan evvel kadın artık kendisiyle beraber yaşamak istemediğini ve boşanacaklarını söyledi. Aslında buna kocasının sevinmesi gerekirdi. Fakat öyle yapmadı. Kendisinin eskiden uşaklar ve hizmetçilerle yaptıklarını hatırlattı. Sarhoşken kendisini arzuladığını söyledi. Fakat artık bir Hıristiyan olmuştu ve düşünceleri tamamıyla değişmişti. Kocası kendisini imparatora şikayet edeceğini ve diğer işlerinden önce ilk olarak kendisini savunmak zorunda kalacağını da ona söyledi. Diğer yandan kadının kocasına karşı boşanma davası açmasına imkân yoktu. Adam da Hıristiyanlık öğretilerini yayan Ptolcmaios’un cezalandırılması için Urbinus’a gitti ve şunları yaptı: Ptolemaios’u hapse atan bölük komutanını, onun Hıristiyan olup olmadığını sorgulaması için ikna etti. Arduıdan Ptolemaios gerçeği duyduğunu açıkça belirtti. Bunun üzerine Ptolemaios’u bağlayarak hapse attılar ve uzun bir süre boyunca orada tuttular. Sonunda adam, Urbinus’tan önce oraya getirildi ve yine aynı soru soruldu: Hıristiyan mısın? Aynı cevabı vererek, îsa’nm öğretisine duyduğu aşktan söz etti. KİLİSE TARİHİ 122 Hıristiyan olduklarını itiraf edenler diğerleri tarafından hor görülmekteydiler. Bilinçli bir şekilde bir yabancı ve bir Hıristiyan olduğunu itiraf etmekten de kaçındı. Urbinus adamın cezalandırılmasını söyledi. Fakat kendisi de bir Hıristiyan olan Lucius cezalandırmanın haksızlığına değiniyordu. Çünkü bu adam bir zina yapmamıştı, katil de değildi. Tek yaptığı Hıristiyan olduğunu söylemekti. Urbinusa kutsal senato ya da imparator için böyle bir şey yapamayacağını söyledi. (Jrbinus kendisine onlara benzediğini söylediğinde Lucius, ‘Kesinlikle, evet* diye yanıt verdi. Ardından Urbinus adamın cezalandırılmasına gerek olmadığını söyledi.” Iustinianusun anlattıkları bu şekildedir. Ben de bu isimleri daha önceden duymuştum. ON SEKİZİNCİ BÖLÜM Bu yazar, ardında ilahi konularla ilgili anıtsal yapıtlar bırakmıştır. Önemli konular üzerine dolu dolu bilgiler sunmaktadır. Biz ise onun çalışkan' lığına ve bilebildiğimiz kadanyla eserlerine değinmeye çalışacağız. İlk olarak Antoninus Pius’a, oğulları ve senatörlere karşı bizi savunmasından söz etmeliyiz. İkinci çalışması da aynı konuyla ilgiliydi ve bu kez Antoninus Verusa karşı yapılmıştı. Bir başka çalışması ise Yunan filozoflarıyla da bizim de ortak konumuz olan iblislerin doğası üzerinedir. Ancak bu konudan burada söz etmemize gerek yok. Günümüze ulaşan bir başka çalışması da Yalanlama başlığını taşımaktadır. Tanrının iktidarı adlı çalışmasında ise sadece Kutsal Kitap’tan değil, aynı zamanda Yunan düşünürlerin eserlerinden de yararlanmıştır. Psaltese adadığı eserinin ismi Ruh Üzerinedir. Bu çalışmasında 123 EUSEBIOS konuyla ilgili tartışmalı noktaları gündeme getirmiştir. Çalışmasında ilk olarak Yunan filozofların düşüncelerini sunar, ardından da onların yanlış noktalarını göstererek kendi fikirlerini açıklar. Yahudilere Karşı Diyaloglar da kaleme almıştır. Bu işi Yahudilcr tarafından çok tanınan bir adam olan Trypho ile beraber Ephesos’ta oldukları sırada yapmıştı. Bu çalışmasında ilahi zarafetten nasıl etkilendiğini vc gerçeği bulma konusunda eskiden beri yürüttüğü felsefi çalışmalarından söz etmektedir. Yine aynı çalışmasında, Yahudilerin İsa’ya karşı olan öğretilerinden bahseder ve Trypho’ya şöyle der: “Sadece işlediğiniz suçtan ötürü pişman olmadınız, aynı zamanda Hıristiyanların sapkın olduklarını göstermek için adamlarınızı Kudüs’ün dışına gönderdiniz. Karşımıza gelen insanların cahil olduklarını söylemek isterim. Adaletsizliğiniz herkesin başına dert açtı.” Kilisede peygamberlere sunulan hediyelerden de söz eder. Ayrıca Yuhanna’nın Esinlemesinin bir başka piskoposa ait olduğunu açıkça ifade etmektedir. Peygamberin ifadelerine netlik kazandırır vc bunların üzerinde Trypho’ya suçlamalar yöneltir. Çalışmalarının birçoğu günümüzde kardeşlerimizin elindedir. Onun eskiçağlarda yaşamış en değerli insanlardan birisi olduğu söylenmektedir. Irancus bir alıntı yapar vc şöyle der: Sapkınlık Üzerine adlı eserinin dördüncü kitabında şunları söylemektedir: Iustinianus Marcion’a karşı Tanrımızdan başka bir yaratıcının olmadığını söylemektedir.” Aynı eserin beşinci kitabında da İsa’nın hiçbir zaman Tanrımız a küfür etmediği ve hiçbir zaman onun tarafından kınanmadığı söylenmektedir. Bütün bu şeyleri onun değerini ve çalışkanlığını göstermek için anlattım. Onun hakkında anlatılacak çok başka şeyler daha vardır. ON DOKUZUNCU BÖLÜM Sekizinci yılda sözünü ettiğimiz Soter’in yerine Roma Kilisesi’nin başına Anicetus geçti vc on bir sene bu görevde kaldı. On KİLİSE TARİHİ 124 dört sene boyunca İskenderiye Kilisesine başkanlık eden Ccladinusun yerine de Agrippinus geçti. YİRMİNCİ BÖLÜM Aynı zamanlarda Antiokheia Kilisesinde görev alan Thcophilus altıncı piskopos olarak bilinmekteydi. Hero’nun yerine geçen Cornelius dördüncü, ondan sonra gelen Eros beşinci sırada yer almaktaydılar. YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM Yine bu zamanlarda Hegesippos Kilisesi kuruldu. Bu kilise hakkında Korinthos piskoposu Dionysios, Girit piskoposu Pynthus, Philippos, Apolinarius, Meliro, Musanus, Modestus vc Iraneus'tan bilgi alabilmekteyiz. Bu sağlıklı piskoposluk geleneği onlar aracılığıyla bize ulaşmıştır. YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM Hegesippos un beş kitaplık bir eseri bulunmaktadır. Bu eser tamamıyla günümüze ulaşmıştır. Eserinde Roma’ya yaptığı uzun yolculuğu vc orada çok sayıda filozofla tanışmasını anlatmaktadır. Burada bütün öğretileri öğrenmiş vc Korinthoslulara Clcment’in mektubu üzerine yorumlarını aktarmıştır. Şöyle söyler: "Korinthos Kilisesi piskopos Primus’a sadık bir şekilde yoluna devam ediyordu. Roma’dan uzun bir süreliğine Korinthos’a gittim ve burada onlarla beraber gerçeğin öğretisini yeniledik. Ardından Roma’ya döndüm vc Anicetus zamanına kadar orada kaldım. O zamanlar başta Eleutherus vardı. Ardından Soter vc Anicetus gelmişlerdi. Her piskopos değişiminde her kentte Efendimiz’in vc peygamberlerin kanunları üzerine vaazlar verilmekteydi. * Hegesippos bu dönemde sapkınlıkların baş gösterdiğini şu ifadelerle aktarmaktadır: "Yakup’un şehit edilmesinden sonra Efendimiz’in dayısı Klopas’ın oğlu Symeon piskopos olarak atandı. Kendisi 125 EUSEBIOS Efendimiz’in yeğeni vc ikinci piskopostu. Daha sonra kiliseye henüz kibirli konuşmalarıyla bozulmamış olan bir rahibeyi çağırdılar. Fakat bir piskopos olmayan Thebuthis kilisede sorunlara yol açtı. Yedi mezhep oluşturmuştu. Simon, Kleobiııs, Dosithcus, Gorthaeus, Masbot-hcus gibi insanların düşüncelerinden çeşitli mezhepler ortaya çıktı. Bunları da Valentinus, Basilides, Saturnilius gibi kimselerin taraftarları izledi. Hepsi dc kendi alışılmamış fikirlerini insanlara yayıyorlardı. Ama bunların hepsi de yanlış düşüncelerdi. Tanrımız vc Isa karşısındaki bozuk öğretileriyle kilisenin birliğini bozmaktaydılar." Aynı yazar, eskiden dc Yahudiler arasında çeşidi sapkınlıkların olduğunu anlatmıştır. Sözlerini aktarıyorum: "Yahudiler arasında da İsa ve Iuda ailesi üzerine sapkınca düşünceleri olanlar vardır. Bunlar Essenler, Galileliler. Hcmerobaptistlcr, Sam iriydiler, Saddukilcr ve Ferisiler’dir. Hegesippos başka konular üzerine de yazmıştır. Bunlardan zaten söz etmiştim. Ayrıca kendisi Süryani İncili nin Yahudilerden etkilendiğini çeşitli alıntılarla göstermektedir. Yine Yahudilerin yazılı olmayan kanunlarından da bahsetmiştir. Hegesippos ve Irancus dışında, diğer eski yazarlar da Süleyman peygamberin sözleri üzerine çalışmalar yürütmüşlerdir. Apokrifa kitapları denilen kitapların bu dönemdeki kafirler tarafından yazıldığını da açıklamışlardır. Şimdi başka bir konuya geçeceğim. YİRMİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Üzerine en çok konuşulması gerekenlerden biri de Korinthos piskoposu Dionysiostur. Sadece kendi topraklarındaki insanlarla değil, aynı zamanda yabancı yerlerde yaşayanlarla da serbestçe haberleşti. Bu sayede kilise adına çok önemli işler başardı. Lakedaimonialılar a ve Atmalılar a yazdığı mektuplannda barış ve birlik kavramlarından söz etmiştir. Onlan Hıristiyanlık öğretisine KİLİSE TARİHİ 126 uygun bir şekilde yaşamaları için uyardı. Bu dönemde yine takibatlar artmıştı ve Publius şehit edilmişti. Publius’tan sonra kilisenin başına Quadratus atanmıştı. Dionysios ondan da söz eder ve onun inancın yeniden yeşermesi için büyük bir çaba harcadığını anlatır. Aynı zamanda Areopagus üyesiydi. Bu meclis zamanla bir ibadet merkezi haline gelmişti. Zaten Paulusu da piskoposluğa atayan onlardı. Marcion un sapkınlığına karşı Nicomedialılar’a da bir mektup yazmıştır. Bu mektubunda kendilerine gerçeğin kanunlarını hatırlatmıştır. Ayrıca, Gortyna ve Girit piskoposu Philippos a mektup göndermiştir. Bunun nedeni o dönemde kilise içinde bazı sapkınlıkların ortaya çıkması ve onları uyarmak ihtiyacı hissetmesiydi. Amastris ve Poııtııs kiliselerinde görevli olan Bakkylides ve Elpistus da kendisinden mektup almışlardır. Kendilerine Kutsal Kitaptan pasajlar yollamış ve piskopos Palmas'tan söz etmiştir. Aynca kendilerine evlilik ve namus üzerine bazı öğütlerde bulunarak durumlarını gözden geçirmelerini ve sapkınlığa varacak bir iş yapmamalarını istemiştir. Knosia piskoposu Pinrvhus da kendisinden mektup alanlardandır. Ona kardeşlerini zora sokmamasını ve namuslarını korumasını söylemiştir. Pinthyus Dionysios a övgülerle dolu bir mektupla yanıt verdi. Ancak kendisinden kilisesine gelen insanlara bir süre daha sıkı bir perhiz uygulaması için izin vermesini istedi. Çocuklaruı rahat bir ortamda yetişmelerinin iyi olmayacağını düşünmekteydi. Bu mektupta Pinthyus kendi öğretilerini son derece güzel bir biçimde tanımlamaktadır. Dionysios o zamanlar piskopos olarak görev alan Soter ile de mektuplaşmıştır. Bu mektupların sadece bir kısmı elimize geçti. Bu nedenle ayrıntılı bilgi veremiyoruz. Çünkü o zamanlar Romalıların takibatları oldukça artmıştı. Mektupta şu ifadeler yer almaktadır: 127 EUSEBIOS “İlk baştan bu yana senin uygulamalarını çok başanlı buluyorum. Özellikle de her kentteki kiliseye yardımcı olman çok güzel. Böylccc ihtiyacı olan kardeşlerimize yardımcı oluyorsun. Siz Romalılar her geçen gün azizlerimiz için gerekenleri daha çok veriyorsunuz. Böylccc diğer yerlerdeki kardeşleriniz aynı bir oğulun babasından etkilenmesi gibi gün geçtikçe daha çok cesaret kazanıyorlar." Aynı mektupta Clement’in Korinthoslular’a yazdığı mektuptan da söz edilmektedir. Bu mektup ilk zamanlar kilisede okunuyordu. Şöyle bir ifade vardı: “Mektubu okuduğumuz bugün kutsal bir gündür. Bu mektubu her ne zaman okursak tavsiyelerine uyacağız." Aynı yazar şunları da eklemektedir: “Kardeşlerimizin yazdığı mektuplara yanıt verdim. Burada şeytanın burçaklarını kestik../'7" Dionysios bir başka mektubu da sadık kız kardeşi Khrysophora’ya yollamıştır. Ona ruhunu doyurması için neler yapması gerektiğini öğretmiştir. Dionysios hakkında anlatacaklarım bu kadar. YİRMİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Antiokhcia Kilisesi piskoposu Theophilus, Autolycus’un çalışmalarına yol göstermiştir. Ayrıca Hermogenes’in sapkınlığına karşı da yazılar yazmıştır. Yuhannanın kitabından yararlanarak başka çalışmalarda da bulunmuştur. O dönemlerde de aynı bugünkü gibi sapkınlık vardı. Bu insanlar piskoposların temiz öğretilerini bozuyorlar ve insanları kilise papazlarından uzaklaştırıyorlardı. Thcophilus çalışmalarında zaman zaman kardeşlerimize uyarılarda bulunuyor, zaman zaman da onların söylediklerini, yazıları ve konuşmalarıyla yalanlıyordu. Thcophilus başkalarıyla da mücadele etti. Bunların başında Marcion gelmekteydi. Sözünü ettiğimiz çalışmaların birçoğu günümüze ulaşmıştır. Antiokhcia Kilisesi nin piskoposluğuna seçilen yedinci kişi ise Maximinus’tu. YİRMİ BEŞİNCİ BÖLÜM Dionysios sayesinde hakkında bilgi sahibi olduğumuz Philo, KİLİSE TARİHİ 128 Gortyna piskoposuydu. Marcion a karşı Iraneus ve Modestus ile beraber eleştiriler yazmıştır. Halen kardeşlerimize sunulan birçok çalışması sayesinde başka insanların hatalarını göstermiştir. YİRMİ ALTINCI BÖLÜM Bu zamanlarda Sardes piskoposu Melito ve Hirepolis piskoposu Apolinarus arasında büyük bir farklılık vardı. Her ikisi de Romalıların yönetimi altındaki bölgelerde kendi inançlarına göre yönetimlerini sürdürmekteydiler. Bu piskoposların çeşitli çalışmaları bulunmaktaydı. Melito’nun iki kitaplık Yeniden Dirilme Üzerine, Yafam Yönetimi ve Peygamberler, Kilise Üzerine, Efendimizin Çağları Hakkında, Sadık Bir Adam, Onun Yaratması Üzerine, Duygularda İtaat ve İnanç, Ruh ve Beden, Vaftiz Üzerine, Gerçek Üzerine, İsamn Soyu ve Yaratılışı Üzerine, İlham Üzerine, Misafirperverlik Üzerine, Anahtar, Şeytan ve John un Esinlemesi, Tanrının Bedenselliği ve Antoninus Üzerine adlı kitapları vardı. Yeniden Dirilme Üzerine adlı çalışması şu sözlerle başlamaktadır: “Scrvilius Paulus Asya prokonsülüykcn Sagans şehit edildi. O zamanlar Laodikeia’da yeniden dirilme üzerine bir kaynama meydana gelmişti.0 Kitabına bu şekilde başlamaktadır. İskenderiyeli Clement, Melito’nun çalışmasını yorumlamıştır. Kendisinin daha önceden hangi olaylann yaşanmadığına yönelik kitabını imparatora armağan etmiştir. Şöyle demektedir: “Şimdi Asya’da yeni alınan kararlar nedeniyle insanlar eziyet çekiyorlar. İnsanlar utanmazca suçlamalar yönelterek durumdan bir çıkar sağlamaya ve diğerlerini soymaya çalışıyorlar." Daha sonra sözlerine şu şekilde devam eder: “Eğer bunlar senin emrinle gerçekleşiyorsa bizlcr büyük bir şerefle ölümü kabul ederiz.” Biz sana isteklerimizi iletiyoruz. Ayrıca yargıçlarının gerçekten de adaletli kararlar alıp almadıklarını da denetlemeni isteriz. Diğer yandan alınan yeni kararlar sanki düşman barbarlara karşı alınmış 129 EUSEBIOS kararlar gibidir. Senden yasa tanımaz ayak takımı tarafından mallarımızın yağmalanmasının önüne geçmeni diliyoruz.” Daha sonra şunları ilave eder: “Augustus un imparatorluğu zamanında felsefemiz barbarlar arasında gelişim kaydetti. Daha sonra onun uğurlu ünparatorluğu senin ellerine geçti ve daha da büyüdü. Sen de oğlun aracılığıyla bu ünün devam etmesini isuyorsundur. Augustus zamanından bu yana imparatorluktaki diğer dinler büyük saygı gördüler. Bizün kendi öğretilerimizi Augustus zamanında geliştirmemizin en önemli nedeni budur. Dua eden insanların uyumu sayesinde her şey gün geçtikçe daha da mükemmelleşti. Sadece Nero vc Domitianus zamanında öğretimize iftira atmak fırsatını bulabildiler. Hıristiyanlara karşı akla mantığa uymayan karalayıcı suçlamalar yönelttiler. Fakat dindar babalanmız bunları yapmaya kalkışanları azarladılar. Deden Hadrianusa, başkalarına vc elbette Asya prokonsülü F'undanus a mektuplar yazdık. Baban Thcsslialı, Larissalı, Atinalı vc Lakedaimonialılar arasında bize karşı takibatlar yapılmasını kesin bir dille yasakladı. Senin gibi yardımsever bir kısandan da bize felsefi açıdan yaklaşmasını bekliyoruz.” Yukarıdaki sözler sözünü ettiğim eserden alınmıştır. Fakat aynı yazar bu eserinde Eski Ahit e başlamak için gereken noktalan da belirtir. Şöyle devanı etmektedir: "Mclito kardeşi Onesimus’a saygılarını sunar. Senin daha büyük bir çabayla inancımıza katılman için kurtarıcı peygamberlerimiz hakkında daha fazla bilgilenmeni isterim. Aynı zamanda bu çalışmayla da ilgilenmek istediğini biliyorum. Görevini daha iyi bir şekilde yapabilmek için bu konularda bilgilenmen gereklidir. Yoksa ölümsüzlük için mücadele ederken büyük bir yoksunluk çekersin. Doğuya gittiğimde Eski Ahit ile ilgili tüm bilgileri öğrendim ve KİLİSE TARİHİ 130 bunları sana aktarmak isterim. Bunların isimleri şöyle: Musa’nın beş kitabı var. Yaratılış, Gaf, Levililer, Çölde Sayım, Yısanın Tekrarı. Ardından Krallar, Tarihler, Mezmurlar geliyor. Sonra Süleyman’ın Özdeyişleri, Vaiz ve Ezgilerin Ergisi var. En son olarak da büyük ve küçük peygamberler bir arada toplanmışlar. Hepsi birden altı kitap yapıyor." Mclito’nun anlattıkları bu şekildedir. YİRMİ YEDİNCİ BÖLÜM Apolinarus’un işleri bugüne kadar korunmuş ve bu sayede bizlere ulaşmıştır. Yukanda sözü edilen imparatorla ilgili anlaşmazlıklar üzerine beş kitaplık Yunanlılara Karşı adlı bir eser kaleme almıştır. Gerçekten dc bu çalışmanın birinci ve ikinci kitaplarında Phrygialılar’ın sapkınlıklarına yönelik eleştirilere getirmiştir. Montanus’tan bu yana bölgede çeşitli sahte peygamberler ortaya çıkmıştı vc Apolinarus’un onların hatalarını gözler önüne seriyordu. YİRMİ SEKİZİNCİ BÖLÜM Yukarıda üstün konuşma yeteneğine sahip olduğunu belirttiğimiz Musanus da kardeşlerimize sapkın bazı hareketlerle ilgili bilgiler sunmuştur. Bu azılı hareketler son zamanlarda ortaya çıkmış vc insanların birçoğu bu nedenle mahkemeye verilmişti. Hareketi başlatan kişinin Tatianas olduğu anlatılmaktadır. YİRMİ DOKUZUNCU BÖLÜM Yukarıda da söz ettiğimiz gibi Tatianus. lustinia-Nianus un şehit edilmesine neden olan insandı. Iraneus2* Sapkınlığa Karşı adlı eserinin birinci kitabında kendisinden şu sözlerle bahsetmektedir: “Saturnius vc Marcion’un öğretilerinden etkilenenlere Encratitcs adı verilmekteydi. Onlar Tanrı’yı, insanları, erkekler vc kadınlar diye ayırdığı için kınamaktaydılar. Böylece her şeyi yaratan Tanrı ya nankörlüklerini göstermiş oluyorlardı. Aynı zamanda insanın kurtarılması yaklaşımına da karşı çıkıyorlardı. Daha sonraları onların bu küfürlerini ilk kabul eden kişilerden 131 EUSEBIOS birisinin Tatianus olduğu ortaya çıktı. Aslında Tatianus, lustinianus’un öğrcncisiyken böyle şeylere inanmazdı. Fakat daha sonraları kiliseyi terk etti ve kendi öğretmenini yüceltmeye başladı. Valcntinianus. Marcion vc Satumius’un alışılmadık öğretilerini desteklemekten büyük keyif aldığı görünmekteydi. Evliliği zina olarak görüyordu ve Adem’in de kurtarıldığına inanmıyordu.” Iraneus’un kendisi hakkında yazdıkları bu şekildedir. Bu olaylardan bir süre sonra Scvcrus adında bir adam ortaya çıktı vc sapkınlığı daha da güçlendirdi. Böylece bundan sonra bu akün Severus akımı diye adlandırıldı. Onlar gerçekten de Hıristiyanlık öğretilerine göre hareket ediyorlardı. Ancak kutsal kitabı kendilerine göre yorumlamaktaydılar. Elçilerin İşlerini vc Paulus’un mektuplarını ciddiye almıyorlardı. Diğer yandan hareketin kurucularından Tatianus’un tncillcr’i bir araya topladığı bilinmektedir. Gerçekten de bunlara Diatessaron adının verilip verilmediğini vc bugün de bazı insanların bu metinlere sahip olup olmadıklarını bilemiyorum. Fakat bu metinlerde piskoposların hareketlerini düzeltmeleri amacıyla bazı oynamalar yapıldığı doğrudur. Çok sayıda yazı kaleme almıştır. Bunların başında da Yunanlılara yardımcı olması amacıyla gönderdikleri yer alır. Çünkü kendi yazdıklarının en iyileri olduğunu zannediyordu. Bu çalışmalarında eski peygamberlerin vc Musa’nın Yunanlılar’dan çok daha önce var olduklarını göstermektedir. Tatianus hakkında anlatacaklarım bu kadar. OTUZUNCU BÖLÜM Sapkın hareketler belirli bölgelerde hakimiyet kurmaya bağlamışlardı. Bir Süryani ve yetenekli bir konuşmacı olan Bardesenes, Marcion un yandaşlarına karşı çeşitli yazarların fikirlerini birleştirmiş ve bir yazı kaleme almıştı. Ayrıca kendi dilinde başka eserleri de bulunmaktaydı. Öğrencilerinin birçoğu bu çalışmaları Süryani dilinden Yunancaya çevirmişlerdir. KİLİSE TARİHİ 132 Diyalogları arasında en ünlülerden birisi olan Kader Üzerine, Antoninus a ithaf edilmişti. Diğer çalışmalarında ise zamanında yaşanan işkencelerden söz etmiştir. Gerçekten de Valentinus un ilk inananlarındandı. Fakat daha sonraları onun öğretilerini reddetmiş ve hikâyelerini yalanlamıştır. Daha doğru bir yaklaşımın peşinden gitmek istiyordu. Yine de eski sapkınlıklarından tamamen ayrılmadı. Bardesenes, Roma Kilisesi nin başında Soter’in bulunduğu zaman ölmüştür. 133 EUSEBIOS BEŞİNCİ KİTAP KİLİSE TARİHİ 134 BİRİNCİ BÖLÜM Yoma kenti piskoposu Soter sekiz yıl görevde kaldıktan sonra öldü ve yerine on iki sene süreyle görev alacak olan Elcuthcrius geçti. İmparator Antoninus Verusun on yedinci senesinde Hıristiyanlara karşı eziyetlere yeniden başlandı. Bunun bir sonucu olarak kentlerde çok sayıda isyan meydana geldi. Dünya genelinde çok sayıda insan yargılandıktan sonra şehit edildi. Bunların yazılması o insanların gerçekten en değerli şekilde sonsuza dek anılmaları için gereklidir. Bu konuda en güvenilir bilgi Şehitler Katalogundan alınabilmektedir. Hikâye türündeki bu çalışmadan ben de bizim için gerekli olduğu kadarını eserime alacağım. Tarihteki diğer yazarlar düşmanların kazandıkları zaferlerden, girdikleri savaşlardan, komutanların yeteneklerinden ve askerlerin cesaretlerinden söz ederler. Oysaki bunlar çok sayıda insanın ve çocuğun öldürülmesiyle kirletilmiş zaferlerdi. Tanrımızın hükümeti ise insanlara dindarca bir yaşam sürerek ülkelerinden çok bunu düşünmeleri gerektiğini öğütlcmişti. En sevgili dostlarından bile çok, dindarlığı düşünmek zorundaydılar. Dinimizin son derece güvenilir adamları iblislerden zaferleri aldılar, görünmez düşmanlan yendiler ve taçları kendi kafalarına geçirdiler. Be find kitabın ikinri bölümü günümüze ulafmamiftir. ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Bu olaylar yukarıda sözünü ettiğimiz imparator zamanında yaşandı. Diğer eyaletlerde de tahmin edebileceğimiz üzere benzeri olaylar yaşanmıştı. Bu bölüm mektuptan başka bazı alıntıların yapılması için uygun bir yerdir. Şöyle denmektedir: İsa'yı bir, iki ya da daha fazla sayıda görmüş olanlar belli onura sahip olmuşlardır. Ancak Kutsal Kitap'u, *tsa, Tanrıyla aynı özden 135 EUSEBIOS olmasına rağmen kendisiyle denk olmaya çalışmamıştır "denmektedir. Daha sonraları vahşi hayvanlar tarafından yaralan kapatıldı. Henüz onlar kendilerinin tanık olduğunu iddia etmiyorlardı. Hiç kimse de kendileriyle bu konuda görüşmemişti. Onlar kendilerini neşe içinde “gerçek tanıklar”, “ilk doğanlar” gibi isimlerle andılar. Ardından bize kendilerinin şahit olduklarını vc İsa'nın da onları değerli saydığını belirttiler. Bizlcr de mütevazı bir şekilde itirafta bulunan bu insanları değerli insanlar olarak kabul edeceğiz. Kardeşlerimiz gözyaşları içinde ağırbaşlı duaları ile onların yaptıklarını anmalıdırlar. Onlar yaptıkları işlerle kardeşlerimize büyük cesaretlerini, sabırlarını vc korkusuzluklarını gösterdiler, öte yandan Tanrı korkusuyla dolu olmaları nedeniyle hiçbir zaman şahitliklerinden ötürü herhangi bir ayrıcalık tanınmasını da istemediler. Hatta kudretli elin altında yüceltildiklerinden dolayı kendilerini aşağıladılar. Herkesi savundular, ama hiç kimseyi suçlamadılar. Taş yağmuru altında bile bu günahın başkalarına yüklenmemesini isteyen Stcphanus buna güzel bir örnek teşkil etmektedir. Başka konularda ise şöyle denilmekteydi: “Bir hayvanın boğazına tıkanmışlar, ama hayvan onları yuttuğunu sanmıştı. Başka insanların gereksinimleri onlarda fazlasıyla vardı. Yardımlarından dolayı hiçbir zaman övünmediler. Bir babanın gözyaşlarına, bir annenin merhametine sahip olmak istediler. Yaşanılan için kendilerine sunulmuş olanları komşularıyla paylaştılar. Hiçbir zaman Tanrı’dan ayrılmadılar. Her zaman barış içinde yaşamayı tercih ettiler. Kardeşleri için mücadele ederek ahenkli bir aşk için yaşadılar. Kardeşleri uğruna bu mücadelelere girmeleri daha sonraki olaylarda insafsız ve acımasız bir biçimde büyük acılar çekmelerine neden oldu.” KİLİSE TARİHİ 136 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Yukarıda sözü edilen kişiler aynı mektuba da konu olmuşlardır. Sanırız ki mektubu metne eklememize hiç kimsenin itirazı olmayacaktır. Mektup şu şekildedir: Alkbiades sadece su ve ekmek yediği zorlu bir yaşam sürüyordu. Hapisteyken de aynı şekilde yaşamaya devam etti. İlk defa tiyatroda Attalus ile çatıştı. Attalus kendisinin Tanrının yoluna başka engeller çıkardığını ifade ediyordu. Sonunda Alkibiades böyle bir yaşamı bıraktı vc Tanrı’nın iyiliğinden payını aldı. Ancak kutsal ruhun da şöyle bir öğüdü vardı: ‘Bu kadarıyla yetin!’ Onu takip edenler Phrygiadaki Montanus, Alkibiades vc Theodotus'du. Gallia'daki kardeşlerimiz arasında da onların yaklaşımları üzerine tartışmalar vardı. Daha sonraları onlara ölüm cezası verildiğinde yazdıkları bazı mektuplar yayınlandı. Onlar halen hapisteyken Asya vc Phrygia’ya kardeşlerimiz gönderildi. Diğer yandan kiliseler arasındaki barış görüşmeleri sırasında, Roma Kilisesi nin başında Elcuthcrius bulunmaktaydı. BEŞİNCİ BÖLÜM Aynı konuda Irancus’un da şahitliği söz konusudur. Iraneus o zamanlar Lyons Kiliscsi’nin başındaydı. Yukarıda bahsettiğimiz Roma kenti piskoposu ona şunları söylemişti: “Tanrıyı her bakımdan ve her zaman seven Eleutherius için dua ediyoruz. Bu mektubu kardeşlerimize ulaştırmak için Irancus’un yardımını istedik. Senden tsa’nın hatırı için barış yapmanızı istiyoruz. Sadece insanların bulunduktan makama bile saygı gösterecek olsak ona bir kilisede görev aldığı için saygı göstermeliyiz.* Peki biz neden mektupta sözü edilen ve bir şekilde işkencelerle, vahşi hayvanlara yem olarak şehit edilenlerin ya da Hıristiyan olduğunu itiraf edenlerin listesini vermiyoruz? Çünkü daha önce de söylediğimiz gibi dileyen herkes Şehitler Katalogu na bakabilir. Bütün 137 EUSEBIOS bu olaylar Antoninus zamanında yaşanmıştır. ALTINCI BÖLÜM Marcus Aurelius Cacsar’ın kardeşi Antoninus’un Germen ve Sarmana kavimlerinc karşı yaptığı savaşta ordusunun büyük bir susuzluk tehlikesiyle karşı karşıya olduğu anlatılır. Düşmanları tarafından durdurulmadan önce diz çöktü ve Tanrı ya yalvarmaya başladı. Düşmanlar için gerçekten de bu durum garipti. Hemen olanları anlattılar. Ardından düşmanlarını yenmeyi başardı ve Tanrı nin da yardımıyla susuzluk sıkıntısını giderdi. Bu hikâye zamanında Hıristiyan olmayan insanlar tarafından nakledilmiştir. Yabancı inanca sahip olan tarihçiler ise dua olayını onaylamazlar. Fakat bizim üısanlanmız olayı basit bir şekilde anlatmayı tercih ettiler. Apoliniarus’a göre bu lejyonun dualan imparator içindi ve lejyon da Latince’de “Gürleyen Lejyon* olarak adlandırılmaktaydı. Tertullianus da olayların tanığıdır. Roma senatosunda yaptığı konuşmada önemli kanıtları ortaya koyarak olanların doğruluğundan söz etmiştir. Elimizde olan mektuplarında; imparator Marcus’a, ordunun Germania’da susuzluk tehlikesiyle karşılaştığı sırada Hıristiyanların dualarıyla kurtulduğundan söz etmektedir. Fakat imparator kendisini öldürmekle tehdit ederek bizi suçladı. Tertullianus şöyle demektedir: “Kâfir, adaletsiz ve zalim insanlar bize karşı ne çeşit yasalardan yararlandılar? Vespasianus Yahudi topraklarını ele geçirdikten sonra bunlarla ilgilenmedi. Traianus da Hıristiyanların takibata uğratılmalarını istemedi. Hadrianus da bu işlerle ilgilenmedi. Pius da aynı durumdaydı. Şimdi onların izledikleri yol takip edilmelidir.” KİLİSE TARİHİ 138 Ponthinus Gallia’da doksan yadında şehit edildi. Ardından Lyons piskoposluğuna Iraneus getirildi. Irancus gençliğinde Polykarphos un dinlcyicilcrindenmiş. Sapkınlıklara Karşı adlı çalışmasının üçüncü kitabında Eleuthcrusa kadar Romada görev almış olan piskoposlardan söz etmekte ve şöyle demektedir: YEDİNCİ BÖLÜM “Kilisenin kurulmasından sonra kutsanmış piskoposlar arasında ilk görev alan Linustu. Linus tan Paulus da kendi mektuplarında bahsetmektedir. Daha sonra Ancnclctus ve üçüncü olarak da Clement göreve geldi. Clement elçilerle tanışmıştı. Halen onların seslerini kulaklarında duyuyor, halen yaptıkları hareketleri gözlerinin önüne getiriyordu. Aslında o zamanlar elçileri kendi gözleriyle görmüş olan çok sayıda insan halen hayattaydı. Cleıııeııı zamanında Koıiııthos Kilisesinde kardeşlerimiz aracında bir çekişme başladı. Roma Kilisesi kendilerine uygun bir mektup yolladı. Uzlaşmaları ve barışmaları yönünde telkinlerde bulundular." Irancus şunları da söylemektedir: “Clement ten sonra Evarestus ve Alexander görev aldı. Xystus altıncı piskopostu. Şehit edilmiş olan Telesphorus’tan sonra Hyginus» Pius, Anicctus. Soter piskopos oldu. On ikinci piskopos ise Eleutherus’tu. Kilise geleneğine uygun şekilde bize kadar görev yapmış olan piskoposların listesi bu şekildedir? SEKİZİNCİ BÖLÜM Irancus un bu anlattıkları üzerine itirazımız yoktur. Onun bir de beş kitaptan oluşan Yanlış Bilgiyi Yalanlama adlı bir eseri bulunmaktadır. Bu çalışmanın ikinci kitabında ilahi mucizelerin bazı kiliseler üzerinde bu dönemde halen etkinliklerini sürdürdüklerini 139 EUSEBIOS göstermektedir. Şöyle demektedir: “Efendimizin ölüyü yeniden diriltmesi gibi bu dönemde de bazı mucizeler görüldü. Kiliselerimizde kardeşlerimizin zaman zaman gerekli şeylerin oruçlarını tutmaları ve duaları sayesinde ölülerin yeni’ den canlandıkları görüldü." Başka konularla ilgili olarak da şunları belirtmektedir: “Eğer İsa’nın yeniden göründüğünü iddia erseydiler, onlara bu konuda önceden yazılmış olan şeyleri gösterecektik. Bu şeyler sadece Tanrının oğlu tarafından başarılmıştır. Gerçek müritler sadece ondan bir hediye almışlar gibi diğer insanların yaran için çaba harcamalıdırlar. Onların bazdan şeytani etkilerden tamamen arınmayı başarmışlar ve kilise altında birleşmişlerdi. Diğerleri ise peygamberimiz tarafından gelecekte yaşanacak olaylara ilişkin olarak söylenen sözlerden haberdardılar. Başkaları hasta insanları elleriyle iyileştirdiler, onlara sağlıklarını geri verdiler. Hatta ölüleri bile dirilttiler. Ancak biz neden daha fazlasını anlatamıyoruz? Çünkü dünyanın her yerindeki kiliselerde yaşanan benzeri olayların hepsini aktarmak imkânsızdır. Diğer taraftan Pontius Pilatus tarafından çarmıha gerilen Isa’nın ismi altında dinsiz insanları hiçbir zaman para için aldatmadık Söylendiği gibi karşılıksız aldıklarımızı karşılıksız verdik." Aynı yazar şunları da belirtmektedir: “Daha önce de duyduğumuz gibi çok sayıda kardeşimiz mallarını kiliseye bağışladılar.” Gerçekten de günümüze ulaşan hediyeler arasında en değerli olanları bunlardır. Bef bici kitabın dokuzuncu bölümü günümüze ulaşmamıştır. KİLİSE TARİHİ 140 ONUNCU BÖLÜM Antoninus’un on dokuz senelik imparatorluğundan sonra Commodus göreve geldi**. Commodus’un imparatorluğunun ilk senesinde İskendc-riyc Kilisesinde on iki senedir görev alan Agrippinus’un yerine Iulianus geçti. ON BİRİNCİ BÖLÜM Bu zamanlarda İskenderiye ele bir okul kuruldu. Okulu kuran kişi eğirime büyük önem veren Pantaneus’ru. Okul, eski zamanlardan bu yana vardır ve her zaman önemli kişiler tarafından ilahi konularda eğitim vermesi amacıyla çalışmalarını sürdürür. Pantancus ise Stooaeı bir eğitim almış olmasına rağmen o günlerde çok önemli çalışmalarda bulunmuştur. İlahi konularda çalışmalar yürütenler İsa'nın, Incil'in habercisi olarak doğudaki halklara gönderildiğini söylerler. Çok sayıda piskoposun çalışmaları sonucunda epeyce fazla sayıda İncil ortaya çıkmıştır. Pantancus da bunlardan birisiydi. Kendisinin Hindistan’a gitmekle görevlendirildiği anlatılmaktadır. O da Hindistan’a gitti ve İsa’nın öğretilerini Matta İncili’ne göre aktardı. Piskoposlardan birisi olan Bartholomcus da Hindistanlılara vaazlar vermiş ve kendilerine tbranicc yazılmış bir İncil bırakmıştır. Bu İncil günümüze kadar ulaşmıştır. Birçok başarılı işten sonra Pantancus İskenderiye'deki okulun başına geçti. Burada ilahi metinleri hem yazılı hem de sözlü olarak öğretti. ON İKİNCİ BÖLÜM Aynı zamanlarda Clement, İskenderiye’deki kutsa, yazılarla ilgili olarak çalışmaya başladı. Beraber çalıştığı kimse ise eskiden elçilerin müridi ve Roma Kilisesinin başıydı. 141 EUSEBIOS Hypothypotes adlı çalışmasında öğretmeninin Panthcus olduğunu söyler. Bana kalırsa bu kimse, Stromata adlı kitabının birinci bölümünde geçen kişiyle aynı kişidir. Önemli piskoposlardan söz ettiği kısımda ona değinmiş ve şunları ifade etmiştir: “Bu çalışına ustaca yapılmış bir çalışma değildir. Sadece unutkanlığıma bir çözüm olarak gördüğüm bir eserdir. Unutulmayan adamlarla ilgili olarak duyduğum şeyleri doğru düzgün bir iskelet olmaksızın oluşturduğum bir çalışmadır. Bu insanlardan birisi Ionia, diğeri Yunanistan diğeri ise Suriye doğumludur. Mısır’dan gelenler de vardır. Doğudan gelenler de vardır. Bu insanlar Filistin ve Asur topraklarından gelmişlerdir. Onları en son gördüğümde yetenekleriyle ilgili bilgileri Mısır’da saklamışlardı. Bunları orada buldum. Bu insanlar Yuhanna, Paulus, Yakup vc Petrus gibi elçilerden gerçek bilgileri öğrenmişlerdi. Atalarından öğrendikleri şeyleri bir oğlun babasından öğrendikleri gibi koruyarak bizlcre ulaştırmasını bildiler.” ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Bu sıralar Kudüs Kilisesi nin başında Narkissos yer almaktaydı. Günümüzde de çok sayıda insan tarafından anılmaktadır. Hadrianus zamanında Yahudiler kuşatıldığı zaman henüz on beş yaşındaydı. Kudüs’te ilk kilise Yahudi olmayanlar tarafından kurulmuştu. Ardından Marcus kilisenin başına geçmiştir. Sonra sırasıyla Cassianus, Publius, Maximus, Iulianus, Gaius, Symmakhus, Gaius, Iulianus, Capito, Valens, Dolichianus vc Narkissos geldi. Narkissos kilisede görev alan on üçüncü piskopostu. ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Asyalı Rhodo da Tatianus yoluyla Marcion un sapkınlığına karşı gelenlerdendi vc bu konuda bazı kitaplar yazmıştı. Marcion un sap- kınlığının birkaç düşünceye bölündüğünü söyledikten sonra bunların her birindeki hataları gösterir. KİLİSE TARİHİ 142 Şöyle demektedir: “Onunla aynı fikirde olanların düşüncelerinde de tutarsızlık vardır. Örneğin onlardan birisi olan Apelles kendi yaşamıyla gurur duymaktadır. Ayrıca bir genç kızın verdiği yanıtlardan peygamberlerin karşıt ruhlardan geldiğini ifade etmektedir. Aynı şekilde Poridus ve Basilicus da Marcion un sapkınlığını devam ettirmekteydiler. ON BEŞİNCİ BÖLÜM Kötülerden hoşlanan ve iyilerden nefret eden Tanrı nin Kilisesinin düşmanlan, adamlarımıza karşı denemedik yol bırakmadılar. Tuhaf tuhaf sapkınlıkları ortaya çıkardılar. Asya vc Phrygiada kimi insanlar Montanus ve Paracletc’nin peşinden gittiler. Priscilla ve Maximilia da Montanus u izleyen kadınlar arasındaydı. ON ALTINCI BÖLÜM Roma’dakilcrin başında ise Flormuş bulunuyordu. Blastus ile beraber kiliseden koyulmuşlardı. Bu nedenle insanlara yeni fikirlerini aşılamak için her yerde çaba harcayıp durdular. Be find kitabın tın yedinci bölümü günümüze ulaşmamıştır. ON SEKİZİNCİ BÖLÜM Sapkınlıklara Karşı adlı çalışmasında Miltidades ten de söz etmektedir. Bazı alıntılar yapmak istiyorum: “Kardeşi Alkibiades’in bir peygamberin var olamayacağı yönündeki sözlerinden alıntılar yapmak istiyorum.** Yeni Ahit ile ilgili olarak kehanette bulunanlarla ilgili olarak verdiği listede Ammia vc Quadratusun da isimlerini anar. Bu sırada şöyle demektedir: “Tuhaf bir heyecanla yanlış pcygambclerin isimlerini sayarlar. Bu sırada da ruhları istemeksizin de olsa bir deliliğe kapılır. 143 EUSEBIOS Eski vc yeni peygamberlerin hiçbirisi ruhlarında böyle bir şey taşımazlar. Bu durum Agabus, Iudas, Si,as, Philippos un kızları, Philadclphia'daki Ammia. Quadratus ya da başka birisi için geçerli değildir* Daha sonra şunları ekler: “Kendilerinin de açıkladıkları gibi Quadratus vc Philadelphia’daki Ammia, Montanus’dan hediyeler aldılar. Montanus ve kadınlardan aldıklarını göstermeme izin verin. Ardından piskoposlar gelen hediyelerin kilisede toplanmasına karar verdiler. Ancak Maximilla’nin ölümünden on dört sene geçmiş olmasına karşın bu uygulanmadı* Böyle yazmaktadır. Yine Yahudiler ve Yunanlılara karşı iki kitaptan oluşan eserinde de Miltiades ten bahsetmektedir, öte yandan felsefeyi kucaklayarak dünyevi imparatorların hataları için de özür diler. ON DOKUZUNCU BÖLÜM Iraneus Roma Kilisesi ndcki farklı düşüncelerle ilgili olarak bazı mektuplar yazmıştır. Bunlardan birisi hizipleşme üzerinedir ve Blastusa gönderilmiştir. Florinus’a ise monarşi üzerine yazmıştır. Florinus da kendisiyle aynı fikirde görünmektedir. Valen tin ianus un hatalarını gösterdiği çalışmasında ise elçilerin ilk ardıllarıyla tanıştığından söz etmektedir. Çalışmanın sonunda güzel bir noda karşılaştık. Şöyle demekteydi: “Senden bir ricam var. Lütfen bu kitabın bir kopyasını çıkar. İsa adına yaptığım bu çalışmayı diğer yazmayla da karşılaştır. Ayrıca bu söylediğim notu da kopyanın sonuna ekle.” Bu durum belki eskiden yaşamış kutsal insanların çalışmalarında ne kadar titiz davrandıklarının bir örneğidir. Florinus un Iraneus a yazdığı mektupta Polykarphosa da değinilir. Şöyle denmektedir: KİLİSE TARİHİ 144 “Alçak sesle konuşulan bu öğretiler kiliseyle anlaşmazlık halindedir. Onlara inananlar büyük bir saygısızlık yapmaktadırlar. Şu ana kadar kafirler bunları kilisenin dışında yayınladılar. Bu öğretiler bizden önceki elçilerin arkadaşları tarafından bize gönderilmedi." Çocukken Polykarphosu gördüm. Asya’daki muhteşem kraliyet sarayına giderek onların onayını almaya çalışıyordu. Ben o zamanlar yaşanan olayları son zamanlarda yaşananlardan çok daha iyi hatırlıyorum. Çocuklar kendilerini geliştirmek amacıyla Polykarphosun yanına giderek ondan yaşamın anlamını öğrenirlerdi. Görüntüsü ve konuşmalarının yanı sıra bir de efendimizi görmüş olan Yakup gibi insanları tanıması ona daha büyük bir yücelik kazandırıyordu. Polykarphos, Efendimizin yapaklarına kendi gözleriyle şahit olanların dillerinden olayları aktarmaktaydı. Tanrının merhametini gösteren bu şeyleri dikkatli bir biçimde not ettim. Fakat bu notlar kağıda değil, kalbime yazılmıştı. Sürekli olarak Tanrının zarafetini sadakatle andım... {Metnin bu bölümü günümüze ulaşmamıştır.} Böyle sözcükleri duyduğunda kaçmak zorunda kaldı. Bu mektuplardan onun komşu kentlerdeki kiliseleri ve kardeşlerimizi uyarmak ve yüreklendirmek ihtiyacı hissettiği sonucu açıkça ortaya çıkmaktadır. Iraneus hakkında anlatacaklarım bu kadar. YİRMİNCİ BÖLÜM Antiokhcia Kilisesinde Maximinus un yerine Scrapion geçti. Yukarıda sapkınlıklara karşı yaklaşımlarından söz ettiğimiz Apoliniarus da ondan bahsetmektedir. Carinus ve Pontius a yazdığı özel bir mektupta şunları ifade etmektedir: Bu yeni yaklaşımlardan nefret ediyorum. Sizlerc Asya’daki Hierapolis kentindeki kilisenin piskoposu Claudius Apoliniarus un yazdıklarını gönderiyorum. 145 EUSEBIOS Aynı mektupta Scrapion ve başka piskoposların da imzalan bulunmaktadır: “Ben Aurelius Cyrenicus, sağlığınıza duacıyım.” Bir başka yerde ise şöyle denmektedir: “Trakya’nın Debeltum kolonisinin piskoposu Aclius Publius Iulius. Cennetin hakimi Tanrı adına Anchillus’daki Soter Priscilla’dan iblistilcri çıkarmaya çalıştı. Ancak riyakarlar buna izin vermediler.” Aynı görüşte olduğunu ifade eden başka piskoposların da bu mektuplarda imzaları bulunmaktadır. Bu kimseler hakkında anlatacaklarım bu kadar. Be find kitabın yirmi birinci bölümü günümüze ulofmamiftır. YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM Commodus’un imparatorluğu zamanında koşullarımız daha iyiydi. Tanrı’nın barışı tüm dünyadaki kiliselere gelmişti. Her ırktan insanlar kendilerinin kurtarılması için dindarca bir yaşam sürüyordu. Artık çok sayıda Romalı akrabaları ve tanıdıkları ile beraber Hıristiyanlığı seçmişti. Fakat şeytan doğası gereği kötü olduğundan dolayı bize karşı yeni çarpışmalar ve yeni mücadele araçları hazırladı. Romada felsefe ve diğer konuları öğrenme konusunda çok meraklı bir adam olan Apolinarius hizmetçilerinden birisi tarafından maksatlı bir biçimde suçlandı. Ancak bu adam vakitsizce konuşmuştu. Çünkü bir kraliyet kararına göre ihbarcılara geçit verilmiyordu. Bacakları kırıldı, ardından da Pcrcnnius kendisini ınahkûm etti. Ardından senatoda Apolinariusun kendisini savunması gerekti. O da güzel bir konuşmayla savunmasını gerçekleştirdi. Eski kanun başka bir kararı öngörmesine karşın senatodan onun ölüm eczasına KİLİSE TARİHİ 146 çarptırılması kararı çıktı. Herhangi birisi Pcrennius’un sorularına verilen yanıtları ve onun senatoda kendisini savunduğu konuşmasını merak edebilir. Ben bunları şehitlerle ilgili kısımda bir araya getirdim. YİRMİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Comınodus un iktidarının onuncu senesinde Elcuthenıs’un yerine Victor geçti. On üç sene bu görevde bulundu. Aynı sene İskenderiye’de lulianus onuncu senesini doldurdu ve yerine Demetrius geçti. Aynı sıralarda yukarıda bahsettiğimiz Serapion, Antiokheia Kilisesi ndc sekiz senedir görevde bulunuyordu. Thcophilus Filistin’deki Caesaria kilisenin başkanıydı. Daha önce Kudüs Kilisesinde görev aldığını söylediğimiz Narkissos da işinin başındaydı. Bu dönemde Bakkylos Yunanistan’daki Korinthos Kilisesinin başındaydı. Ephesos’ta ise Polykrates görevdeydi. Başka piskoposlar da elbette işlerinin başmdaydılar. Fakat biz sadece yazılı olarak bize ulaşanların isimlerini vermekle yetindik. YİRMİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Bu dönemde bir sorunun fazla bir önemi yoktu. Asya’nın her yerinde Yahudilcıin eski geleneklerine uygun olarak ayın on dördüncü gününde kurban kesilirdi. Ancak bu geleneğin sona erdirilmesi gerekmekteydi. öte yandan dünyanın geri kalan kiliselerinde bu dönemde böyle bir gelenek yoktu. Hıristiyanlık geleneğine göre İsa’nın yeniden dirileceği gün dışında bir festival kutlanmaz. Kilise meclisleri ve toplantıları da buna uygun olarak toplanmıştır. Kilise yetkileri bu doğrultuda kararlar almışlardır. Efendimiz’in dirileceği gün yalnızca paskalya günü kutlanmaktadır. Filistin’de Caesaria piskoposu Thcophilus ve Kudüs piskoposu Narkissos’un başkanlık ettikleri toplantıda bir yazı kaleme alınmıştır. Koma piskoposu Victor, Pontos’da Palmas, Gallia’da Irancus da benzeri kararlar çıkarmışlardır. Yine Korinthos piskoposu Bakkylos’un Osrhone ve diğer yerlere yazdığı mektuplarda da aynı şey görülebilir: 147 EUSEBIOS “Bu, ittifakla alınmış bir karardır." Re find kitabın yirmi be find bölümü günümüze ulafmamiftır. YİRMİ ALTINCI BÖLÜM Yukarıda isimleri sayılan Filistinli Narkissos ve Theophilos, Tyre Piskoposu Cassius ve Ptolemaios piskoposu Clarus ile bir araya geldi. Piskoposların çalışmalarında İsa’nın Kurtuluşu ile ilgili olarak çok sayıda saygın şey söylendiğine, ancak aşağıdaki sözcüklerin de eklenmesi gerektiğine karar verdiler. *Ruhlarınız kolayca aldatıldığından dolayı bu mektubun bir kopyasını kiliselere gönderin. Sizlere aynı şeyin İskenderiye’de dc yapıldığını göstereceğiz. Sizden bize ve bizden size giden mektuplara göre aynı zamanda ve aynı anlamda kutsal günü kutlayacağız.” YİRMİ YEDİNCİ BÖLÜM Irancus’un mektuplarından ve çalışmalarından yukarıda söz etmiştik. Ayrıca Yunanlılar’a karşı Z?//çr Üzerine adlı bir eser kaleme almıştır. Bir başka çok önemli çalışma ise kardeşimiz Marcianus a adadığı Tezler adlı eseridir. Bu eserde Yahudilcre yazılan mektuplardan ve Süleyman’ın zekasından söz etmektedir. Biz dc çalışmamız boyunca bunlardan alıntılar yaptık. Commodus on üç sene imparatorluk yaptı. Ölümünden altı ay sonra Sevcrus başa geçti. Aradaki dönemde ise Pcrtinax iktidardaydı. YİRMİ SEKİZİNCİ BÖLÜM Eski dindar adamların yaptıkları çok sayıda anıtsal iş günümüzde de korunmaktadır. Bunlar arasında özellikle Heraklitos’tan söz etmeliyiz. Piskoposluk Üzerine, Maximus ile sapkınlıklar üzerine tartışnğı Şeytanın Kökeni ve Şeylerin Oluşumu önemli eserleri arasında yer almaktadır. Candidus da Hexameron ve Apion adlı çalışmalarında aynı konudan söz etmektedir. Sextus, Yeniden Dirilme ve Ara- KİLİSE TARİHİ 148 bianus Anlaşması üzerine yazmıştır. Diğer çok sayıda insanın yazdıkları hakkında bilgi sahibi değiliz. Bazılarınaysa ulaşmamız mümkün olmadı. Başka insanların da kutsal kitabımız üzerine çalışmaları olmuştu. Fakat bunları yazan insanları bilemediğimizden burada kendilerine değinemiyoruz. 149 EUSEBIOS ALTINCI KİTAP KİLİSE TARİHİ 150 BİRİNCİ BÖLÜM Severus kiliseler üzerinde takibata başladığında en büyük tiyatrolardan birisine sahip olan İskenderiye kentinde geniş çaplı katliamlar yaşandı. Mısır ve Thebai nin çeşitli yerlerinden getirilen Tanrının tacını giymiş insanlar ağır işkencelere uğrayarak ölüme gittiler. Aralarında Origenus'un babası Leonides de vardı. Babasının kafası kesildiğinde oğlu halen genç bir adamdı. Genç adam babasının isteğine bağlı kalarak kutsal kitabımız adına kayda değer çalışmalar yürütmekteydi. Kısaca özetlemek gerekirse; oğlunun şöhreti de en az babası kadar fazla olmuştu ve birçok insan tarafından bu durum kabul edilmişti. İKİNCİ BÖLÜM Onun okuldaki hayatı hakkında çok şey söylenebilir. Yine de biz halen yaşayan insanların onunla olan mektuplaşmalarından yola çıkarak mümkün olduğunca gerçekleri aktarmaya çalışacağız. Konuşmalarından daha o zamandan değerli bir insan olacağı açıktı. O zamanlar Scverusun imparatorluğunun yedinci senesiydi. İskenderiye ve Mısır’da Lactius valiydi. Piskoposluğa ise lulianus un yerine Demetrius geçmişti. Çok sayıda insan alevler sayesinde şehitlik tacını takmaya hak kazandı. Origenus ise henüz küçük bir çocuk olmasına karşın tehlikenin yakınlarında dolanıyordu. Gerçekten de yaşamının sona ermesine oldukça yakındı. Ama Tanrımız ve annesi buna izin vermediler. İlk zamanlar annesi kendisine merhametli olması için yalvardı, ama babasının hapse atıldığını öğrendikten sonra onun tüm giysilerini alarak evde kalmasını sağladı. Fakat çocuğu yatıştırmak için elinden daha fazla bir şey gelmezdi. En sonunda onun, babasına bir mektup yazmasına izin 151 EUSEBIOS verdi. Çocuk mektupta fikirlerini değiştirme diye yazıyordu. Bu durum belki de Origenus’un dindarlığı ilk defa gösterdiği olaydı. Mektubunda Kutsal Kitaptan da bazı küçük alıntılar yapmıştı. Çocuk hiçbir zaman babasıyla beraber alışıldık eğitimin dışında başka bir çalışma yürütmemişti. Yunan bilimleriyle ilgilenmeden evvel ilk olarak her gün Kutsal Kitaplar üzerine çalışmalar yaptı. Bu iş normalde bir çocuk için sıkıcı olabilirdi. Ama Origenus hevesli ve çalışkandı. Hiçbir zaman basit şeyleri öğrenmekle yetinmedi. Her zaman için daha fazlasını aradı. Hatta bir çocuğu fazlasıyla aşabilecek konularla ilgilendi. Çünkü tüm bu çalışmalarında babasını arıyordu. Günün birinde babası rüyasına girdi ve boyunu aşacak çalışmalara girmemesi için onu azarladı. Fakat bir yandan da Tanrı ya şükrediyor ve kendisine böyle bir çocuğun babası olma fırsatını verdiği için minnettarlığını sunuyordu. Yaşı biraz daha büyüdüğünde uykusundayken Kutsal Ruhun göğsünü öpme fırsatı bulduğu anlatılmaktadır. Ardından da Origenus u kutsamış. Şu ana kadar anlattıklarım Origenus’un çocukluğunda yaşanan olaylardı. Babaları şehit olup, ardında annesi ve altı erkek kardeşini bıraktığında Origenus on yedi yaşma henüz basmamıştı. Babasının malları kamulaştırıldı. Origenus ve ailesi için zor günler başlamıştı. Fakat Tanrımız bunun bir çaresini buldu. Antiokhcia’da doğan ve İskenderiye’de yalayan zengin bir kadın vardı. Onunla tanıştı. Kadının evlat edindiği bir oğlu daha vardı ve Origenus’a da çok iyi davrandı. Origenus kendisiyle zorunlu koşullar altında arkadaşlık ediyordu. Ancak hiçbir zaman kendisine zamanı ya da inancıyla ilgili KİLİSE TARİHİ 152 bilgiler vermedi. Kadının evlatlığı Paulus un yetenekli bir adam olduğu ortaya çıkmıştı. Bundan sonra çok sayıda insan onun yanına gidip gelmeye başladı. Fakat Origenus hiçbir zaman Paulus un kafirlerle beraber olan çalışmalarına katılmadı. Babasının ölümünden sonraki zamanının büyük bir kısmını Yunan bilimlerine ve edebiyata ayırdı. Aynca dil bilimleri konusunda da tek başına çalışabilecek kadar yetenekli bir adamdı. Yaşı itibariyle de bunları rahatça yapabilecek durumdaydı. ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Origenus okulda ders vermeye başladığında İskenderiye kentinde dinden sorumlu bir görevli yoktu. Çoğu insan sürgüne gönderilmişti. Bu nedenle Origenus un yanına gidip gelmeye başladılar. Bu insanların ilki, güzel bir yaşam sürdükten sonra şehit edilen Plutarkhos ve İkincisi de onun kardeşi Herakles’ti. Bu olaylar Dcmetriusun İskenderiye’de önemli şeyler başardığının göstergesiydi. Okuldaki on sekizinci senesiydi ve İskenderiye valisi Aquila zamanındaki işkenceler devam ediyordu. Bu sıralarda iyiliği ve iyi niyeti sayesinde yavaş yavaş yabancı yerlerde de tanınmaya başladı. İnsanlarla her zaman beraberdi. Sadece normal zamanlarda değil, ölüme gideceklerinde de kendilerine yol gösterdi. Cesurca davranıp şehitlerimizi öperek selamladı. Dinsizler ise çileden çıkmış bir şekilde relaşa kapılmışlardı. Ancak Tanrının gönderdiği yardım eli sayesinde yakalanmamayı başardı. Bu durum, İsa ve Tanrımız için kendisini tehlikeye atmasının bir ödülüydü. Dinsizler ise kendisinden hoşlanmıyorlar ve birçok şeyin onun tarafından öğretildiğine inanıyorlardı. Sonunda askerler evinin yakınlarında toplandılar. Böylece gün geçtikçe eziyet artmaya başlamıştı, öte yandan kent genelinde bir takibat yoktu. Her gün başka bir evde kalmaya başla- 153 EUSEBIOS mışti. Gerçekten de bu dönemde de takdire değer bir yönetim sergiledi. Yaşam amacı bu olduğundan dolayı, gün geçtikte ilahi güç için daha fazla çalışmaya başladı. Kilisenin başında bulunan Demetrius okulun yönetimini sadece kendisine vermişti. Bu nedenle gün geçtikçe daha fazla görev omuzlanndaydı. Gramer ve din eğitimi arasında bir tutarsızlık olduğunu gördüğünden dolayı kısa bir süre sonra okulda gramer eğitimi vermekten vazgeçti. Daha sonra artık ihtiyaç duymadığı eski edebiyat ile ilgili değerli kitaptan elinden çıkardı. Bunları dört obolosa'* satmaktan çok memnun olmuştu. Genç yaşına karşın gençliğin arzularından uzak durarak felsefi bir yaşam sürüyordu. Gündüzleri görevinin başında bulunuyor, geceleri ise yazılarıyla ilgileniyordu. Zaman zaman oruç tutardı, geceleri uykusunu kısa tutmaya özen gösterir ve hiçbir zaman yalan söylemezdi. Sık sık Kurtarıcımızın Incil’deki sözlerini aklına getirirdi. Bu nedenle bir palto ve ayakkabıya sahip olmama konusunda yüreklendi. Gelecekte neler yaşanacağı konusunda da meraklanmadı. Yaşının kaldırmayacağı bir şekilde çıplak gezerek soğuğa meydan okuyordu. Yoksulluğu ctrafindakilcri şaşırtırdı. Etrafında kendisinden ilahi konularda dersler alan arkadaşları vardı. Bu insanlar sahip olduklarını onunla paylaşmak istediler. Ancak Origenus bunları kabul etmeyerek kendilerini üzdü. Fakat Origenus azminden bir şey kaybetmedi. Yıllarca bir ayakkabıyı giymekten çekinmedi. Aynı şekilde şarap da içmedi. Çünkü bunun kendi öğretilerine zarar vereceğine inanıyordu. Bu hareketleri öğrencilerinin de kendisi gibi olmak için daha büyük bir çaba harcamalarına yol açtı. Hatta inançsızlar ve dinsizler dc onun felsefesinden etkilenmeye başladılar. Bu insanlaruı bazılarının ruhlarının derinliğine onun felsefesi işledi ve sonuçta yakalanarak şehit edildiler. KİLİSE TARİHİ 154 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Bundan ilk defa Polutarkhos’ta söz edilmektedir, ölüm cezası alan insanlar vatandaşlarımı! yanına getirildiler. Sanki olaylann nedeni onlarmış gibi davranılıyordu. Fakat Tanrı onları korudu. Plutarkhostan sonra öğrencilerinden Origenus, Serenimin büyük bir yangın ve işkenceer sonucunda öldüğünü belirtmektedir. Aynı okuldan verilen üçüncü şehit Herakleides dördüncüsü ise Hero’dur. Bu iki adam din eğitimi almışlar ve son zamanlarda vaftiz edilmişlerdi. İkisinin de kafası kesildi. Beşinci şehidimiz Serenus tur. Serenus da uzun süren işkencelerle öldürülmüştür. Origenus un ifadelerine bakılırsa bir de din eğitimi alan bir kadın öldürülmüş. BEŞİNCİ BÖLÜM Yedinci şehit ise Basilides ti. Basilides. namusunu ve bekaretini korumuş olan Potamiena için yapılan kutlamaya katılmıştı. Potamiena bu durumu nedeniyle çok tanınan ve sevilen birisiydi. İsa adma çok çeşitli işkencelere katlandıktan sonra Marcella tarafından yakılarak öldürüldü. Yargıç Aquila ona çeşitli işkenceler uygulattıktan sonra son olarak onu gladyatörlere atmakla tehdit etti. Bir süre sonra cevabı soruldu ve ardından kendisi bir kafir olarak adlandırıldı. Basilides onun ölümüyle ilgili bir konuşma yapmıştı. İnsanlar kendisini kızdırmaya ve aşağılamaya çalıştıksalar da Basilides onlara merhametini gösterdi. Kadını cesur olması için yüreklendirmeye çalıştı. Ona yaptığı iyiliklerin ödülünü Efendimizden alacağını söyledi. Ardından kafasından ayağına kadar genç kızın vücuduna su döktü. Ünlü genç kız bu acılara katlanmak zorundaydı. Bu olaydan kısa bir süre sonra Basilides de askerler tarafından sorgulandı ve bir Hıristiyan olduğunu itiraf etti. İlk önce şaka yaptığı zannedildi, ancak söylediklerinin gerçek olduğu anlaşıldıktan 155 EUSEBIOS sonra önce yargılandı ve ardından da hapse atıldı. Diğer yandan kardeşleri bir yolunu bulup ona ulaştılar ve Potamicna'nın bu olaylardan üç gün sonra şehit edildiği haberini verdiler. Kafasında bir taçla Efendimizi görmüş ve Efendimiz ona kısa bir süre sonra kendisini de yanına alacağını söylemişti. Kardeşlerimizin kendisine bu haberi vermelerinden bir gün sonra kafası kesilerek şehit edildi. Aynı dönemde İskenderiye'de çok sayıda insan Hıristiyanlık dinini kabul etti. Potamicna bu insanların rüyalarına girdi ve onları cesaretlendirdi. Bu konu üzerine bu kadarlık bilgi yetcrlidir. ALTINCI BÖLÜM Pantancus un yerine İskenderiye kentinde Clemenius görev almaya başladı. /Samanında Origenusun öğrenciliğini de yapmıştı. Stromata adlı ilk kitabında Commodus’un ölümüne kadar yaşanan olaylan kronolojik bir şekilde anlatmıştır. Bu kitabın Severus zamanında yazıldığı çok açık bir şekilde bellidir. YEDİNCİ BÖLÜM Bir başka yazar Iudas ise olayları Severus un imparatorluğunun onuncu senesine kadar getirmiştir. Daha sonra Dcccafın gelişi hakkında çeşitli bilgiler sundu. Bize karşı yapılan işkencelerden ötürü insanları o kadar fazla kışkırttı ki. çok sayıda insanın aklını karıştırdı. SEKİZİNCİ BÖLÜM Aynı zamanlarda Origenus genç yaşına karşın kilisede görev almaya başladı. Bu genç yaşına rağmen dindarlığının zirvesindeydi. Kutsal Kitap ta şöyle denirdi: “Doğuştan hadımlar olabileceği gibi, doğuştan göksel egemenliğin uğruna hadım olanlar da bulunabilir.’' O, Kurtarıcımız ın sözlerini insanlara ulaştırmaya çalışırken dinsiz- KİLİSE TARİHİ 156 ler de önlerine gelen hiçbir fırsatı harcamıyorlardı. Origenus ise henüz genç yaşta olmasına rağmen erkeklerle olduğu gibi kadınlarla da güzelce çalışıyordu. Böyle bir şeyin tanıdıkları tarafından öğrcnilmcyeccğini sandı. Ancak insanların tüm gizleme gayretlerine karşın bunu öğrenmemeleri imkânsızdı. Kilisenin başkanı Demetrius olanları haber aldığında Origenus un doğasına ve içtenliğine hayran kaldı. Kendisini cesaretlendirerek yaptığı işe devam etmesini istedi. Gün geçtikçe Origenus un yaptığı çalışmaların daha da başarılı olduğunu görüyordu. Ardından Demetrius dünyadaki diğer piskoposlara haber göndererek dünyanın en aptalca işinin yapıldığını söyledi. Daha sonra Cacsaria, Kudüs ve Filistin piskoposlarının katkılarıyla Origenus un şerefi arttırıldı ve kendisi rahip ilan edildi. Böylece Origcnusun hemen her yerde şöhreti artmaya başladı. Ardından Dcmctrius’a karşı suçlamalar arttı. Kendisini rahipliğe yükseltmiş olanlardan birisi olan Demetriusa karşı Origenus hiçbir yardımda bulunmadı. Bütün bu olaylar aslında bir süre sonra yaşanmıştı. Origenus, İskenderiye’de gece gündüz çalışırken kendisine ilahi bir emir geldi. Öğrencileri ve çalışmaları için tüm boş zamanını ayırması gerekiyordu. Scverusun on sekiz senelik yönetiminden sonra yerine Antoninus geçti. Bu dönemde de eziyetlere cesurca dircnildi. Kudüs Kilisesinin piskoposunun Alexander olduğu sanılıyordu. Ancak kilisenin piskoposu ve İsa’yı açık biı şekilde itiıaf eden Narkissos halen yaşıyordu. DOKUZUNCU BÖLÜM Narkissos un yalanında yaşayanlar onun bazı mucizelerinin olduğunu anlatırlar. 157 EUSEBIOS Birinci denemesinde başarısız olmuş. Ancak ikinci defa deneyeceği sırada insanların büyük kısmı korkuya kapılmışlar. Suyun yanma getirilmesini istemiş. Suya bakarak dua ediyordu. İsa adını anarak suyun lambalara boşaltılmasını istedi. Bu sırada aniden suyun yağa dönüştüğü görüldü. Olayı gören kardeşlerimiz o günün hatırısına yağın küçük bir kısmını korumuşlardır. Bunun gibi anlatılacak başka şeyler de vardır. Ardından kimi kötü niyetliler ona iftiralar attılar ve cezalandırılmasını istediler. Suçlamalar ağır bir boyuta ulaşmıştı. Birisi kendi vücuduna iğrenç bir hastalık saldığını, bir başkası onun yüzünden gözlerini yitirdiğini vc yine başka birisi de kendisini yaktığını söylüyordu. Bunları yeminlerle söylemelerine karşın yine de aklı başında olanları etkileyemezlerdi. Çünkü Narkissos’un ne kadar iyi bir insan olduğu biliniyordu. Ancak Narkissos bu iftiralara pek fazla direnemedi. Kiliseden kaçarak uzun süre boyunca ıssız yerlerde saklandı. Yargıçlar ise bu kafir adamların peşinden gittiler. Fakat kafir adamlar yaptıklarının cezasını gördüler. Birincisinin evi vc ailesi yanarak yok oldu. İkincisi kafasuıdan ayaklarına kadar iğrenç bir hastalığa yakalandı. Üçüncüsü ise gözlerini kaybetti. Böylecc yaptıklarından pişman olmuşlardı. Evet, yalan yere yemin edenlerin sonu böyle oldu. ONUNCU BÖLÜM Narkissos ortadan kayboldu. Hiç kimse onun nerede olduğunu bilmiyordu. Ardından komşu kiliselere başka piskoposlar başkanlık etmeye başladılar. İlk olarak Dius, ardından da Germanio ve Gordius bu işi yaptılar. Gordius zamanında Narkissos yeniden oııaya çıktı. Sanki olup de yeniden dirilmiş gibiydi. Derhal kardeşleri ona piskoposluğu geri verdiler. Bütün insanlar kendisine emekliliği, felsefesi vc Tanrı’nın kendisine verdiği eczadan ötürü hayrandılar. KİLİSE TARİHİ 158 ON BİRİNCİ BÖLÜM Narkissos ilerleyen yaşmdan dolayı görevinin gereklerini yerine getiremiyordu. Ama yine de memuriyetinin başındaydı. Bir gece yarısı başka bir mahallenin piskoposu olan Alexander^ rüyasında gördü. Bu Tanrısal işaretten sonra Kapadokya topraklarından Kudüs'e gitmeye karar verdiler. Yolda aralarında bir samimiyet oluştu. Geçitlerden geçtikten sonra yeni bir Tanrısal işaret nedeniyle geri dönmemeye karar verdiler. Komşu kentlerin kiliselerinin piskoposları ittifakla onların yanlarında kalmalarını istediler. Alexander, Antinoeliler e mektuplar yazmıştı. Halen elimizde olan hu mektupta Narkissos ve kendisinden söz eder. Mektubun sonu şu şekildedir: * Benden evvel piskopos olan Narkissos sîzleri selamlıyor. Toplam yüz altmış yaşında olan bizler dualarımızla sîzleri koruyoruz? Mektup bu şekildeydi. Serapionun ölümünden sonra Asklepiades. Antiokheia Kilisesi’nin başına geçti. Alexandras ise kendisinin Antiokheia Kilisesine atanmasına ilişkin olarak şunları yazmıştır: “İsa’nın hizmetçisi ve tutuklusu olan Alexander, Kutsal Antiokheia Kilisesi nden Efendimiz i selamlar. Kutsal gerçekleri öğrendiğimden bu yana tutukluyum. Asklepiades, Antiokheia Kilisesinde üstün nitelikleri sayesinde piskoposluğa atandı? Clement ile olan mektuplaşmasında ise şu ifadeler yer almaktadır: “Benim onurlu kardeşim. Bu mektubu beni bilen ve tanıyan erdemli Clement yoluyla gönderiyorum. Burada efendimiz adına bir kilise inşa edildi ve güçlendirildi? ON İKİNCİ BÖLÜM Onun mektupları başka insanlar aracılığıyla korunmuştur. Fakat Domnius ile birbirlerine yazdıkları mektupları elimizdedir. O 159 EUSEBIOS sıralar Domnius Hıristiyanlıktan Yahudiliğe geçmişti. Bu mektuplar Pontius, Caricus ve kiliselerde Petrus İncilini yazmakla görevli olan diğer insanlara gönderilmişti. Ona göre Rhossus’un bazı mahallerinde inanılan inançlar hatalıydı. Düşüncelerini tam olarak aktarabilmek için bazı noktalarda alıntılar yapmamız faydalı olabilir. Şöyle diyordu: “Kardeşlerim! Bizlere İsa’dan, Petrus ve diğerleri aracılığıyla böyle yaklaşımlar gelmedi. Sizi ziyaret ettiğimde doğru yaklaşımlarınız vardı. Henüz Petrus İncili denilen şeyi okumamıştım. Halen dc okumadım, ama bana söylendiği kadarıyla konu hakkında bilgi sahibiyim. Ancak anlayabildiğim kadarıyla bu düşünceler bazı sapkınlıklar içeriyor. Bu nedenle kısa bir süre sonra sizi bilgilendireceğim için beklemenizi istiyorum. Fakat sizlcr Marcianus’un sapkınlıklarından haberdar olacaksınız. Onun kendi kendisini nasıl yalanladığını göstereceğim. İncil üzerine yapılan ilk çalışmalar oldukça başarılıydı ve biz bunla* ra Docatac diyorduk. Bu çalışmalarda kurtarıcı gerçeğiyle ilgili çok şey bulduk. Fakat bu noktada bazı şeyler eklendi." Serapion ile ilgili olarak bu kadar yeterli. ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Clement’in sekiz kitaplık Stromata adlı eseri günümüze ulaşmıştır. Çalışmanın başlığı Titus Flavius ClemenFin Notlan ve Gerçek Felsefedir. Hypotyposes adlı çalışma sekiz kitaptan oluşur. Clement bu kitapta Pantahcııs adındaki öğretmenin düşüncelerinden ve geleneklerinden söz eder. Diğer çalışmaları arasında yer alan Cesaret Verici Konuşmalar KİLİSE TARİHİ 160 Yunanlılar a yönelik yazılmıştır. Eğitmen, Zengin Adam NasılKurtulur? Yeniden Dirilme, Oruç, Şeytanın Konuşmaları, Sabır Üzerine, Kilise Kanunları ve Son Zamanlarda Vaftiz Edilen ludealtlar adlı çalışmaları da bulunmaktadır. Stromata adlı kitabında genel olarak Kutsal Kitaptan ve zaman zaman da Yunan yazarlardan alıntılar yapmaktadır. Bu kitapta Yunanlıların ve barbarların düşünce şekillerinden bahseder ve eskiden bu yana devam eden yanlış inançlarla ilgili hataları gözler önüne serer. Ayrıca çeşitli öğrenme yollarından da bahsederek kitabın başlığına uygun şekilde hareket etmiş olur. Kutsal Kitaplardaki Süleyman, Sirah’ın Oğlu, Yahudilcre Mektuplar, Barnabas, Clement ve Iuda ile ilgili bölümlere sık sık başvurduğu görülür. Yunanlılar ile Konuşmalardın yazarı Tatianus ve kronolojik bir çalışması olan Cassianus tan da söz etmektedir. Yahudi yazarlar olan Philo, Aristoboulos, Ioscphos, Demetrius ve Eupolcmus gibi yazarlardan yararlanarak Yunan inanç sisteminde Yahudilcriıı ve Musa’nın rolüne değinilmektedir. Bu kitaplardan başka çalışmaları da vardır. Bunların başında da elçilerden sonra yapılan işler yer almaktadır. Ayrıca Yaratılış üzerine bir yorum yazmaya da söz vermiştir. Yeniden Dirilme üzerine yaptığı çalışmanın arkadaşları tarafından istendiğini de söyler. Çalışmasında eskiden beri duyduklarının yanı sıra aynı konu üzerine çalışan Iraneus ve Melito gibi kimselerin çalışmalarının da özetlerini sunmaktadır. ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Hypotyposes adlı çalışmasının bir özetini verelim. Kutsal Kitapta anlaşmazlık olan kısımlarla ilgili olarak kısaltmalar yapmıştır. Kastettiğim bölümler diğer mektuplar, Barnabas ve Pctrus’un Kıyameti bölümleridir. 161 EUSEBIOS Clement, Yahudilere Mektuplar adlı kısmın Paulusun işi olduğunu ve bunların lbranice yazıldığını, daha sonradan da Luka tarafından Yunancaya çevrildiklerini söyler. Mektuplar kısmı için de aynı yorumlan getirmektedir. Bu ifadelerin elçi Paulusun önüne konulmadıklarını, çünkü Yahudilere gönderilen bu mektupların başında kendi ismini vermeyi akıl etmediğini söyler. Daha sonra sözlerine şu şekilde devam eder: “İleri gelen rahipler Paulusun Yahudilere gönderildiğini söylerler. O da kendisinin Yahudilcrc gönderilen bir elçi olduğunu söylemedi. Bunu gösterişsiz davranmak istemesinden yaptı. Çünkü elçiler sadece bir haberciydiler.” Erken dönemde yaşamış olan rahipler için ise şu yorumlarda bulunmuştur: “İncil, ilk olarak soy ağaçlarını göstermek amacıyla yazılmıştı. Gerçekten de bu durum Markos un Incil’i için doğrudur. Ancak Petrus Roma’da görevliyken Markos’a İncili kaleme almasını emretmiştir. Uzun süre boyunca beraber çalıştılar ve ona çeşitli hatırlatmalarda bulundu. Petrus bunları öğrendi, ne ona bir yasak koydu ne de çalışmalarını yürütmesi için ona destek verdi. Fakat John gerçek Hıristiyanlık öğretisini kavramıştı.” Clement’in ifadeleri bu şekildedir. Alexander Origenusa yazdığı mektuplarda kendisinin Clement ve Panthcus u tanıdığını söyler ve sözlerine şu şekilde devam eder: “Senin de bildiğin gibi Tanrı nın bir mirası olarak aramızdaki sarsılmaz dostluğu korumalıyız. tyi bildiğimiz gibi onlar, kutsanmış babalanmızdır. Yakında bizler de öyle olacağız. Gerçekten dc Panthcus kutsal bir adamdır. Clement ise büyük bir ustadır vc kendisiyle tanışma şerefine ulaştım. Aynı zamanda kendisi benim öğretmenimdir.” Bu konu hakkında bu kadarı yeterli. Zcphyrinus Roma piskoposuyken Origenus Roma’yı ziyaret etti. Burada Romanın en eski KİLİSE TARİHİ 162 kilisesini görmek istedi. Daha sonra İskenderiye'ye geri döndü. Ardından Demctriusun da yardımlarıyla görevine kaldığı yerden devanı etti. Demetrius kardeşlerine yardımcı olması için âdeta Origenus'a yalvarıyordu. ON BEŞİNCİ BÖLÜM fakat o daha fazla ilahi araştırmalar yapmak ve kutsal kitabı daha derinlemesine araştırıp, yorumlamak için fazla zamanı olmadığını gördü. Her gün sabahtan akşama dek kardeşleri kendisini ziyarete geliyorlardı. Zamanı olmadığından ilahi konularda çalışkan öğrencisi Heraklcs’i görevlendirdi. Herakles felsefe konusunda da cahil değildi vc işlerinde ona yardımcı oluyordu. Başlangıç aşamasuıdakilcrin eğitimiyle Herakles ilgilendi, fakat daha fazla ilerlemiş olanlara da yine kendisi baktı. ON ALTINCI BÖLÜM Origcnus’un büyük çabalarıyla İbranice’yi öğrendi. O zamana dek sadece Yahudilcrin elinde olan kutsal kitabın çevirisine girişti vc bu konuyla ilgilendi. Daha önceden çeviri yapanlar arasında Aquila, Symmakhos ve Thcodotion yer almaktaydı. Bu çalışmaları sırasında benim de bilmediğim vc eskiden bu yana saklanan bazı şeyleri keşfetti. Ardından da bunları yaktı. Bu şeylerin yazarları hakkında bir şey bilmediğinden dolayı bir parçayı Actium yakınlarındaki Nikopolis’tc bir diğer parçayı da başka bir yerde bulmuştu. Zebur’un dört çevirisi bulunmaktaydı. O, sadece yenilerini eklemekle kalmadı. Aynı zamanda Severus un oğlu Antoninus zamanında Eriha’da bulunmuş bir metni de ekledi. Ardından bulduğu metinleri İbranice orjinalleri ile karşılaştırarak uygun yerlere yerleştirdi. Böylccc Zebur tamamlanmış oldu. O ana dek diğer çeviriler ayrı ayrı bulunurken bunlar da bir araya getirilmiş oldular. 163 EUSEBIOS ON YEDİNCİ BÖLÜM Bu çevirmenler Symmakhos’u, Ebionitc diye adlandırdılar. Ebionitc sapkınları İsanın, Yusuf ve Meryem’in oğlu olduğunu iddia ediyorlardı. Aslında tarihte daha önceden de görüldüğü gibi Yahudilerin görüşünü desteklemekteydiler. Symmakhos’u yorumlayanlar halen Matta İncili nin bu sapkınlığa saldırdığını söylerler. Origenus ise Incil’deki bu konuyla ilgili yorumları Iuliana’dan aldığını ve kendisinin Symmakhos’un mirasçısı olduğunu beyan etmektedir. ON SEKİZİNCİ BÖLÜM Valentinianus’un sapkınlığını devam ettiren Ambrose zamanında, Origenus’un konuşmaları insanların kafalarını aydınlatmaya başladı ve kilisenin öğretilerinin doğru olduğu kabul edildi. Origenus’un sözleri her yerde yankılanıyordu. Sapkınlıkların çok az bir kısmı felsefi akımlardı. Origenus’un etkisi altında çalışanlar çok daha güvenli bir felsefi yaklaşım geliştirmeyi başardılar. Kimi insanların fevkalade bir algılama yeteneğine sahip olduklarını farkettiğinde onlara dini konular dışında, felsefe, aritmetik ve geometri alanlarında da eğitim vermekteydi. Yaptığı çalışmalar Yunanlılar arasında da önemli bir filozof olarak nitelendirilmesine yol açmıştır. Bugün okullarda öğrendiğimiz pek çok çalışma aslında onun tarafından geliştirilmiştir. Doğru bir felsefi akımın geliştirilmesinde büyük katkıları olmuştur. ON DOKUZUNCU BÖLÜM Çağdaşı olan Yunan filozoflar bıı konunun canlı şahidi olmuşlardır. Kimileri eserlerini ona adadılar, kimileri ise eserlerini göndererek değerlendirmesini istediler. Bu arada Porphyrios'dan'2 da söz etmemiz gerekir. Sicilya doğumlu ve burada yaşayan Porphyrios bize ve kutsal kitabımıza karşı KİLİSE TARİHİ 164 yazılar yazmıştır. Özellikle de Origenusa küfürler etmekten çekinmedi. Ayrıca onun gençliğine dc eleştiriler getiriyordu. Öte yandan istemeksizin dc olsa zaman zaman Origenus u övmüştür. Çünkü gerçeğe aykın şeyler söylemek istemezdi. Bazense onu Hıristiyan olmakla suçlamıştır. Kendi sözcüklerini aktaralım: “Bazı insanlar Yahudi inancından uzaklaştılar. Bu nedenle tutarsız bazı ifadelerde inanç sistemi yenilendi. Yabancıları savunan bu yeni inanç kimi insanların övgüsünü aldı. Onlar Musa'nın sözleri ve kehanetleriyle övünürler.” Daha sonra şöyle devam eder: “Karşılaştığım genç bir adam bu konudan övgüyle söz etmekteydi. Kastettiğim kişi Origcnus'tur. Bu adam Amrnoniusun dinleyicilerinden birisiydi. Zamanının en önemli filozoflarından ve öğrctmcnlerindcndir. Fakat her ikisi yaşamlarını farklı şekilde yönettiler. Ammonius bir Hıristiyan’dı ve akrabaları tarafından Hıristiyan yapılmıştı. Ancak kanunların yolundan giderek çalışmak ve eğitim vermek istedi. Öte yandan Origenus ise bir Yunanlı olmasına karşın bir barbar gibi pervasızca davrandı. Bir Hıristiyan olarak kendi yasalarının peşinden gitmeyi tercih etti. Yunanlılar ve yabancıların düşüncelerini birleştirmeye çalıştı. Platon, Numcrianus, Cronius, Apollophanes, Longinus» Moderatus, Nikomakhos ve Pythagorasçılar'ın çalışmalarıyla ilgilendi. Ayrıca Khaircmon, Stoacılar ve Cornutus’un kitaplarını da inceledi. Yine Yahudilcrin Kutsal Kitapları ile Yunan gizemlerini birleştirmeye çalıştı.” Porphryrios üçüncü kitabında da Hıristiyanlara karşı suçlamalar getirmiştir. Gerçekten de konusunu iyi işlemiştir ve gerçeğe aykırı bir durum olduğunda Yuııanlılar’ın üzerine gitmiştir. Öte yandan Ammonius ise zamanla dindarlıktan dinsizliğe düşmüştür. Gerçekten de Origenus’a Hıristiyanlık ile ilgili şeyler Ammonius ve diğer öğretmenleri tarafından öğretilmişti. Gerçekten de 165 EUSEBIOS önemli çalışmalar yapmıştır ve bunlar arasında en önemlisi de Musa ve İsa arasındaki uyumu göstermesidir. Bütün bu konularda Origenusa getirilen suçlamalar yersizdir. Bir mektubunda kendisini savunmak için şunları yazmıştı: “Kısa zamanda şöhretim ülke dışına da ulaştı. Kafirler de yanıma gelerek Yunan felsefesini öğrenmek istediklerini söylediler. Aynı zamanda buradan hareketle kafirlerin de öğretilerini incelemem gerektiği sonucuna vardım. Pantheus ve kendisinden çok şeyler öğrendiği Herakles de dahil olmak üzere önde gelen rahiplerle beraber İskenderiye’de bir toplantı düzenledik. Orada daha önceden beş sene birlikte çalıştığımız felsefe öğretmenim de bulunmaktaydı. önceden kendisiyle aynı elbiseyi giyerdik. O halen aynı düşüncelerini korumakta ve Yunan edebiyatı konusunda çalışmalarını sürdürmektedir.” Kendisini Yunan edebiyatı üzerine yaptığı çalışmalarla ilgili olarak savunmak için söyledikleri böylcdir. Yine aynı dönemlerde Arabistan valisinden Demetrius’a bir mektup geldi. ?\ncak askerler bunu teslim etmediler. Origenus’un yanına gelmesini ve onunla görüşmek istediğini söylüyordu. Arabisran a gitti ve görevini başarıyla yerine getirdikten sonra İskenderiye’ye geri döndü. Daha sonra tskcndcriye’de bir savaş patlak verdi. Origenus da Mısır’da kalmanın kendisi için zararlı olacağını düşünerek Filistin’deki Cacsaria kentine gitti. Önde gelen rahiplerden olmamasına karşın burada çeşitli konularda vaazlar verdi. Kudüs piskoposu Alexander ve Cacsaria piskoposu Theoktistus Demetrius’a yazdıkları mektuplarında bu konudan şöyle söz ederler: “Böyle bir şeyi daha önceden duymamıştım. Fakat yanlış olup olmadığından emin değilim. Eğer yetenekli bir adam varsa vaazlar verip, kardeşlerimizi KİLİSE TARİHİ 166 yürcklcndirebilir. Laranda’da Euelpis, Neon taralından, Iconium’da Paulinus, Celsus tarafından, Synnada’da Thcodorus, Atticus tarafından aynı şekilde görevlendirilmişti. Başka yerlerde neler olduğunu bilmiyorum.” Böylccc Origenus genç yaşında yabancı piskoposlar taralından da ödüllendi rilmiş oluyordu. Daha sonra Demetrius yeni bir mektup yazarak Origenusu geri çağırdı. Böylcce Origenus alışık olduğu yerde görevine kaldığı yerden devam etmiş oldu. YİRMİNCİ BÖLÜM Birbirimize yazdığımız mektuplar sayesinde bu dönemde çok sayıda kilise kurulduğunu ve bunların nasıl korunduklarını biliyoruz. Alexander tarafından Aeliada kurulan kütüphane de bu zamana dek korunmuştur. Ben de çalışmam için bu kütüphaneden epeyce yararlandım. Mektupları dışında çok önemli çalışmalarıyla da tanıdığımız Beryllus, Arabistan’daki BostraKilisesinin piskoposuydu. Aynı şekilde yazdıkları günümüze ulaşan Hippolytus da başka bir kiliseye başkanlık ediyordu. Aynı zamanda Roma’da , Piskopos Zcphyrinus zamanında Proldos ile Phrygia sapkınlığıyla ilgili olarak görüş alışverişinde bulunan Gaius’un metinlerine de ulaştık. O. yeni ahite karşı olanlarla sabırla mücadele etmiştir. Aynı zamanda on üçüncü havariden de söz etmektedir. Bunu Yahudi kaynaklarına dayandırarak yapmaz. Bu çalışma günümüze ulaşan piskoposların çalışmaları dışındaki birkaç Roma kaynağından birisidir. YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM Antoninas yedi buçuk sene hüküm sürdükten sonra yerine Marinus geçti. O da bir sene iktidarda kaldı ve yerine Antoninus geldi. Onun imparatorluğunun ilk senesinde Roma piskoposu Zephyrinus görevde bulunduğu on sekiz seneden sonra öldü ve yerine Callistus geçti. 167 EUSEBIOS Beş sene görevde bulundu ve yerine Urbanus geldi. Bundan sonra Alexander Roma imparatoru oldu, ama Antoninus dört sene daha iktidarda kaldı. Bu dönemde Antiokheia Kilisesinde Piletus yerini, Asklepiades’c bıraktı. imparatorun annesi Mammaea ismi gibi dindar bir kadındı vc böyle bir yaşam sürmekteydi. Bu sıralar Origcnus’un şöhreti her yere ulaşmıştı. Bu kadın da duyduklarından etkilenerek kendisiyle görüşmek istedi. Ardından yanındaki askerlerle beraber Antiokheiaya gitti. Efendimizin şöhretiyle ilgili olarak burada önemli çalışmalar yaptı. YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM Hippolytus birçok eser kaleme almıştır. Diğerleri arasında en önemlisi İmparator Alexander’in ilk senesinden itibaren olayların kronolojik olarak anlatıldığı vc on altı senelik bir sürenin ayrıntılı olarak sunulduğu çalışmasıdır. Diğer çalışmaları arasında ise Hexaemeron Üzerine, Hexaemerondan Sonraki Çalışmalar, Marcümd Karşı, Ezgilerin Ezgisi, F.zekielden Rölümlcr, Göç üzerine ve İtim Sapkınlıklar Üzerine yer almaktadır. Bu çalışmaların birçoğu günümüze ulaşmıştır. YİRMİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Origenus zamanında kutsal kitapla ilgili yorumlar üzerine çalışılmaya başlandı. Bu çalışmalarda Ambrose nin katkıları büyüktü. Yetmişten fazla kişiyi bu konuda çalıştırdı. Sadece kadınlar ve yazısı güzel olmayanlar bu işte çalkamıyorlardı. Masrafları da kendisi karşılayarak bu konuda ne kadar istekli olduğunu gösteriyordu. Özellikle yorumlara hazırlık konusunda çalışmalarının büyük yararı oldu. Bu gelişmeler yaşanırken sekiz senedir Roma Kilisesinin başında bulunan Urbanus’un yerine Pontianus geçti. Anriokhcia’da ise Philctus’un görevini Zcbinus devraldı. Aynı sıralarda Origenus da Yunanistan’a gönderildi. Kilise ile KİLİSE TARİHİ 168 ilgili bazı meseleler görüşülecekti. Filistin üzerinden giderek diğer piskoposları ziyaret etti. Kiliseler ile ilgili bazı anlaşmazlıklara son verdi vc çeşitli kararlar aldı. Ayrıca olgunluk çağındaykcn yayınladığı kutsal sözlerle ilgili çalışmalarını derinleştirdi. İkinci kitabımızın sonlarında bunlardan biraz söz etmiştik. YİRMİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Belki de Yulianna nin İncili ne altıncı bir bölüm eklenebilir. Beş bölümü İskenderiye’deyken yazdığı bilinmektedir. Ancak kitaptan bize ulaşan sadece yirmi iki pasaj bulunmaktadır. Yaratılışın toplam on iki bölümü olmasına karşın bunların sekizi günümüze gelmiştir. Aynı şekilde Yuhanna’nın İncilinde Zebur’un ilk yirmi beş bölümü son beş pasaj içinde yer almaktadır. Ayrıca kitapta iki defa dirilişten söz edilmektedir. İskenderiye’den ayrılırken De Principiis ve adlı eserlerini yazmıştır. Kendi not larından da anlaşıldığı üzere Alexander’in imparatorluğu sırasında bu çalışmasını on bölüme çıkarmıştır. YİRMİ BEŞİNCİ BÖLÜM Mezmurların başında eski Ahit’in bölümlerinden söz edilmektedir. Şöyle denir: “Yahudilerin kanunlarını oluşturan yirmi iki kitap ve bazı mektuplar bulunmaktadır.” Şöyle devam eder: Yahudilerin yirmi iki kitabı şu şekildedir: birincisi Yahudiler tarafından Rresith diye adlandırılan Tekvindir. Göç, Welesmoth diye bilinir. Levililer, Vikra, Sayım, Ammesphekodim, Yasanın Tekrarı, Eleaddebarcim şeklinde adlandırılır. Ardından Yeşu, Hakimler, Rut ve Samuel bölümleri gelir. Daha sonra Tarihler, Ezra, Nehemya ve Ester yer alır. Bundan sonra Eyüb, Mezmurlar, Süleyman'ın Özdeyişleri, Ezgilerin Ezgisi ve Vaiz gelmektedir. En son olarak da Yeşeya, Yeremya, Ağıtlar, Hezekiel, Daniel, Hoşea, Yoel, Amos, Ovadya, Yunus, Mika, Nahum, Habakkuk, Sefenya, Hagay, Zekeriya, Malaki bulunmaktadır. 169 EUSEBIOS Matta İncili nde kilisesinin dön Incil’i onayladığından söz edilmektedir. Ayrıca Yahudilerin yirmi iki kitabına uyulması gerektiği söylenmektedir. Bunu ilk defa Matta’dan duymaktayız. Daha sonra da İsa’nın elçilerinden birisi bunu İbranice’yc çevirerek Yahudilcrc aktardı. Ardından Pctrus’un isteğiyle Markos tarafından bir İncil yazıldı. Bu konuda Kutsal Kitapta şöyle denmekteydi: “Sizinle beraber Babil’de bulunan inananlar topluluğuna Markos’un selamı var.” Sonra Paulus'un isteğiyle Luka bir İncil yazdı. Bu da putperestler için kaleme alınmıştı. Ongenimin Yuhanna’nın İncili üzerine yazdığı kitabın beşinci bölümünde elçilerle ilgili olarak şu alınnlara ver verilmiştir: “O, bize yazılı bir anayasaya değil, kutsal ruha bağlı kalmamızı söyledi.” “Kudüs’ten Illyria ya kadar her yerde İsa’nın haberlerini ilettim.* öğrendiği her şeyi kiliselere göndermedi, ama bazı satırları iletti. Kiliseyi de kurmuş olan Petrusun ‘ölüler ülkesinin kapıları’ ibaresini kullandığı düşünülmektedir. Belki de ikinci mektupta geçmiş olabilecek bu ibare kuşkuludur. Peki neden Yuhanna’nın İncili ni kabul ediyoruz ? Halbuki kendisi bunu başka birçok insanın daha yazabileceğini söylememiş miydi? Kıvamet’i de kaleme aldı. Ama bu konularda sessiz kalması kendisine emredilmişti. Mektuplarından bazı satırlar günümüze ulaşmıştır. Ama üç mektup kendi içinde bir bütünlük oluşturmaz ve toplamları da yüz satırı aşmaz. Yahudiler konusunda ise bize aşağıdaki açıklamayı yapar. Aslında bunlara Yahudilcre mektuplar demek gerekir. Ama Yunanca daha güçlü bir dildir ve çeviri sırasında herhangi bir ifade değişikliği yanlış anlaşılmalara neden olabilir. Öte yandan bu konularda yeterince incelemede bulunulursa KİLİSE TARİHİ 170 mektuptaki ifade şeklinin de takdire değer olduğu göze çarpacaktır. Daha sonra şunları eklemektedir: “Fikrimi söylemem gerekirse bu elçiler, öğretmenlerinin kendilerine söyledikleri her şeyi kaleme almışlardır. Bu nedenle elinde Paulus’un mektubunu tutan bir kilisenin övünmek için yeterince nedeni vardır. Mektubun kime ait olduğunu ancak Tanrı bilir. Bazı ifadeler daha önceden Roma piskoposu Clement ve Incil’in yazarı Luka tarafından kullanılmıştı." Bu konuda yeterince bilgi verildiğini düşünüyorum. YİRMİ ALTINCI BÖLÜM Yukarıda sözü edilmiş olan Origcnus ,onuncu senesinde İskenderiye’den Cacsaria’ya gönderildi. Okulun yönetimini de Hcraklcsc bıraktı. Kısa bir süre sonra İskenderiye Kilisesi piskoposu Demetrius görevde kaldığı kırk üç seneden sonra vefat edince yerine Hcraklcs geldi. Aynı zamanlarda Kapadokya'daki Cacsaria kentinde görev yapan piskopos Firmilianus da göze çarpacak işlere imza atmaktaydı. YİRMİ YEDİNCİ BÖLÜM Origcnus’tan etkilenerek ludca’daki kiliseleri ziyaret etmeye ve burada ilahi konularda gelişme kaydedilmesi için çaba harcamaya karar verdi. Kudüs piskoposu Alexander ve Cacsaria piskoposu Theoktistus da onunla beraber gelmişlerdi. Sadece bir öğretmen olarak kutsal kitabı yorumlamakla kalmıyorlar, aynı zamanda görev tanımları içinde olduğu gibi çeşitli konuşmalar yapıyorlardı. YİRMİ SEKİZİNCİ BÖLÜM Alcxander’in on üç senelik imparatorluğundan sonra" Roma’nın başına Maximinus Caesar geçti, tçinde çok sayıda inanan insanın barındığı Alcxander’in evinden nefret etmekteydi. Bu nedenle işkencelere başlanmasını istedi. Kiliselerin yöneticilerine ölüm 171 EUSEBIOS cezası verdirdi. Onları Hıristiyanlık öğretisinden sorumlu tutuyordu. Bu nedenden dolayı Origenus, Şehitlik Üzerine adlı ilahisini besteledi. Bu ilahiler Cacsaria kentinin mahallelerinde görev almış piskoposlar Ambrose ve Protcktotos’a adanmıştı. Çünkü onlar Maximinus un iktidarda bulunduğu üç sene boyunca hiç görülmedik eziyetlere maruz bırakılmışlardı. Origenus bunları Yuhanna Üzerine Yorumlar adlı kitabının yirmi ikinci bölümünde ve bazı mektuplarında yayınlamıştır. YİRMİ DOKUZUNCU BÖLÜM Maximinus’un yerine Roma İmparatorluğuna Gordianus geldi. Aynı zamanda, altı senedir Roma piskoposu olan Pontianus yerini Anterus a bıraktı. Anterus bu görevde sadece bir ay kaldı ve yerine Fabianus geldi. Fabianus’un, Anterusun ölümü sırasında diğerleriyle beraber Roma’ya geldiği ve bir süre burada kaldığı anlatılır. Bu sırada kutsal cennede ilgili olarak yaptığı açıklamalar onun piskopos olarak seçilmesine neden olmuş. Piskoposluk seçimi için herkes toplanmıştı. Çok sayıda ünlü insanın katılımından dolayı Fabianus’un, pek fazla şansı görünmüyordu. Çoğu seçmenin kafasında böyle bir aday yoktu. Fakat aniden kutsal ruhun bir güvercin gibi alçaldığı söylenmektedir. Bu nedenle tüm insanlar bir araya toplandı ve gözyaşları içinde onu piskoposluk koltuğuna yerleştirdiler. Aynı dönemde Anriokhcia piskoposu Zebinus, öldü ve yerine Babylas geçti. İskenderiye’de ise Demetrios tan sonra Hcraklcs piskoposluk görevini aldı. O, Origenusun öğrencilerinden birisiydi ve Dionysios’un okulunun da başında bulunmuştu. OTUZUNCU BÖLÜM Origenus Caesaria’da alışıldık görevlerine devam ederken çok sayıda insan yanına gelmeye başladı. Aralarında başka ülkelerden KİLİSE TARİHİ 172 gelenler de bulunmaktaydı. Bu insanlar arasında bugün Gregorius adıyla piskoposluk yapan ve çoğu insan tarafından kutsanan Thcodoros da yer almaktaydı. Thcodoros, Athenodoros'un kardeşidir. Thcodoros, Yunanca ve Latince ile ilgilenir, öğrencilerine felsefe sevgisi ve Tanrısallığa ulaşmaları yolunda çok çalışmaları gerektiğini aşılardı. Beş yıl süreyle onunla beraber kalarak, öylesine büyük bir ilerleme kaydettiler ki, henüz genç yaşta olmalarına karşın Pontos kiliselerinde görevlendirildiler. OTUZ BİRİNCİ BÖLÜM Africanus, Gtfri diye bilinen kitabın yazarıdır. Origenus ile olan mektuplaşmalarından Danicl’dcki Susannah konusunu sahte ve inandırıcılıktan uzak bulduğunu biliyoruz. Origenus, onu tatmin eden bir yanıt yazmıştır. Aynı zamanda kusursuz bir çalışmanın sonucu olarak beş kitaplık bir kronoloji hazırlamıştır. Kendisinin Hcraklcs’in büyük şöhretini duyduğundan İskenderiye kentine gittiğini söyler. Buradayken Yunanca öğrenmiş vc felsefi çalışmalara ağırlık vermiştir. Ayrıca kilisede de görev almıştır. Diğer yandan Aristides ile olan yazışmaları sayesinde Afiricanus’un Matta ve Luka’da, İsa'nın soyuyla ilgili olarak yapılan açıklamalara katılmadığını öğrenmekteyiz. Bu konudaki anlaşmazlıktan daha birinci kitabımızda söz etmiştik. OTUZ İKİNCİ BÖLÜM Origenus, Ishak ve Ezekiel ile ilgili çalışmalarda da bulundu. Üçüncü kitabın otuzuncu bölümü ve Ezekiel'in tüm peygamberlere yazdığı kısımla ilgili araştırmalar yaptı. Atina’da bulunduğu , Ezekiel vc Ezgilerin Ezgisi adlı çalışmalarını sonlandırdı. Bunlar beşinci kitabında yer almaktadır. Caesaria’ya döndüğünde çalışmasını on kitaba çıkardı. Peki, biz bu çalışmamızda neden Origcnus’un eserlerini sıralı- 173 EUSEBIOS yoruz? ...M Panıphilius’un çalışmalarında Origenus vc diğer kilise tarihi yazarlarının eserleri bir araya getirilmiştir. Her kim Origenus un çalışmaları hakkında bilgi edinmek isterse bundan yararlanabilir. Ancak biz şimdi kendi konumuza geri dönmeliyiz. OTUZ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Daha önce de söz ettiğimiz, Arabistan’daki Bostra kenti piskoposu Beryllus kilise öğretilerinden saparak yabancı inançları tanıtmaya başladı. Daha önceden var olmayan düşünceleri öne sürdü. Ona göre Efcndimiz’in bir Tanrısallığı yoktu ve tsa,sadece Babaınız’ın Tanrısallığını kendisinde taşıyordu. Onun bu düşünceleri üzerine çok sayıda piskopos kafa yormaya başladı. tik olarak Origenus vc diğerleri davet edildiler. Ardından insanlar açıkça bu düşünceler üzerine tartışmaya başladılar. Sonuçta Beryllus hatalı olduğuna ikna edildi ve yeniden eski düşüncelerine geri döndü. Çalışmaları vc Origcnus’un ona karşı olan yaklaşımlarının yazılı olduğu metinler günümüze ulaşmıştır. Sanıyorum ki yaşı geçkin olan kardeşlerimiz Origenus un bu yaklaşım larından dolayı ona daha da büyük saygı duymaktadırlar. Zamanımızın ünlü şehitlerinden Pamphilius’un da’5 bu konu üzerine çalışmaları bulunmaktadır. Biz de konu üzerine dikkatli bir çalışma yaptık. OTUZ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Philippos un oğlu Philippos’un altı senelik yönetiminden sonra Roma nın başına Gordianus geçti. Çoğu kilisede onun bir Hıristiyan olduğu sanıldı. Fakat Gordianus kiliselere girmek için izin vermedi. Eğer buna izin vermiş olsaydı gerçekten de bazı suçları istemeden işlemiş olabilirdi. Fakat Gordianus sadece dindarca bir Tanrı korkusuyla işlerini yapıyordu. KİLİSE TARİHİ 174 OTUZ BEŞİNCİ BÖLÜM Gordianus’un iktidarda bulunduğu sürenin üçüncü yılında» on altı senedir görevde bulunan Herakles öldü ve İskenderiye Kilisesinin başına Dionysios geçti. OTUZ ALTINCI BÖLÜM Bu dönemde Hıristiyanlık öğretisi daha da genişletilmeye başlandı. Origenus ise altmış yaşı civarındaydı. Daha önceden izin verilmeyen bir şeye izin vererek önceden stenografların kayıt edemediği tartışmaların kayıt edilmesini sağladı. Aynı zamanda Cclsus tarafından kaleme alman ve bize karşı yazılan Gerfek Konufma adlı sekiz kitaplık çalışmaya bir cevap metni hazırladı. Yine, aynı dönemlerde yirmi beş kitaplık Matta İncili oluşturuldu. On iki peygamber adlı kısım ise bunun dışında ver almaktadır. Aynca imparator Philippos, kansı Scvcra ve diğer başka insanlara da çeşitli konularda mektuplar yazdı. Bu çalışmalar çeşitli değişik insanlar tarafından korunduklarından dolayı sadece belli kısımlarına ulaşabildik. Roma piskoposu Fabianus’a da yazdı. Başka kiliselere kendi görüşlerini aktaran mektuplar yolladı. Bunlarla ilgili yorumları sekizinci kitap ta bulabileceksiniz. OTUZ YEDİNCİ BÖLÜM Philippos’un yedi senelik iktidarından sonra başa Dccius geçti. Decius, Philippos’tan nefret ederdi. Bize karşı işkenceler yeniden başladı. Roma piskoposu Fabianus şehit edildi. Yerine Cornelius geçti. Filistin'de Alexander, Caesaria kentinde yargıç koltuğuna oturdu. Ardından bu göreve gelmesini hapistekilcri serbest bırakarak taçlandırdı. 175 EUSEBIOS Fakat valinin başkanlık ettiği mahkemede Hıristiyan olduğunu itiraf etmesinden sonra hapse atıldı ve yerine Mazabanes geçti. Benzeri bir olayı Antiokhcia kentindeki Babylas da yaşadı ve yerine Fabius piskopos oldu. Origenus kendi zamanında büyük işkencelere maruz kalıyordu. F.n sonunda da kötü iblis kendisine k.arşı tüm gücünü kullanarak savaşmaya başladı, îsayı savunmaya çalıştığı zaman tüm gücüyle ona saldırdı. Hapse atılmasına ve çeşit çeşit işkencelere uğramasına neden oldu. Böylccc birçok gün geçirdi, ama her defasında düşmanlarının verdikleri cezalara katlanmasını bildi. Ardında bıraktığı mektuplar ve sözleri onun gerçek uğruna nelere katlandığını göstermekteydi. OTUZ SEKİZİNCİ BÖLÜM Bu sıralarda Arabistan’da yeni bir öğreti ortaya çıktı. Buna göre insan ruhu bedeniyle beraber ölüyor ve yok oluyordu. Dirildiklerinde ise ikisi birden yemlenmekteydi. Aynı zamanlarda büyük bir kilise meclisi toplantısı düzenlendi ve Origenus da buraya konuşmacı olarak çağırıldı. Konuşması eskiden düşülmüş hatalarla ilgiliydi. OTUZ DOKUZUNCU BÖLÜM Bu dönemde ortaya çıkan bir başka sapkınlık ise Elkesites’in sapkınlığıydı. Baş gösterir göstermez bu yaklaşıma son verilmiştir. Origenus Zebur’dan alıntılarla süslediği konuşmasında şunlan ifade etmişti: “Şimdilerde bir adam ortaya çıktı. Kendi tanrıtanımaz fikirlerini yaymaya çalışıyor. Şimdi, size bu adamın neler anlattığını göstereceğim. Kendisi eski ve yeni ahirlerden yararlanıyor, ama piskoposların varlığını reddediyor. O, Isa’nın bu konuyla ilgisiz olduğunu ve daha sonraları ihtiyaç duyulduğu için bunların onaya çıktığını beyan ediyor. İsa tarafından verilen affın başka birisi tarafından verilemeyeceğini söylüyor.” Bu adam hakkında anlatacaklarım bu şekilde. KİLİSE TARİHİ 176 KIRKINCI BÖLÜM Daha önceden bahsettiğim gibi Dionysios’un Germanus’a yazdığı bazı mektuplar bulunmaktadır. Şöyle demekteydi: “öncelikle Tanrının benim yalan söylemediğimi bildiğini vc kaçmadığımı söylemek istiyorum. Dccius bize karşı takibat emri verdi. Sabinus görevlendirildi ve dört gün boyunca evde onun gelmesini bekledim. Benim saklanabileceğim hemen her yeri taradı. Ama körlüğü tuttu ve evimi bulamadı. Halbuki ben her zaman evimdeydim. Dördüncü gün Tanrı evimden ayrılmamı söyledi. Ben de kardeşlerimin yanına gittim. Bu süre zarfında Tanrı nın bizim için yararlı olacak şeyi yaptığından bir kuşkum yok.” Daha sonra şöyle devam etmektedir: “Günbatımına doğru ben ve yanımdakiler yakalandık vc Taposiris’e götürüldük. İyi ki o sırada Timotheus yanımızda değildi. Ardından askerleri evimizi buldu ve bizimkileri köleliğe aldılar.” Sonra şunları ifade eder: “Timotheus bir ülkeye kaçtı. Ancak oradaki insanlar kendisini sorguladılar. O da gerçeği açıkladı. Adamın teki onun konuşmalarını duydu ve masada oturanlara anlattı. Adamlar sanki önceden kararlaştırmışlar gibi birdenbire üzerimize geldiler, Bizi koruyan askerler bir an kaçışınca uzandığımız kanepelere atladılar. Tanrı biliyor ki ben ilk başta onları mallarımızı yağmalamak isteyen hırsızlar sandım. Kendilerine mallarımızı önerdim, fakat onlar saldırı* larma devam ettiler. Fakat daha sonra neden geldiklerini anladım. Bizi rahat bırakmaları için ağlayarak onlara yalvardım. Kendilerine bir faydası olacaksa kafa* mı kesmelerini söyledim. Bu sırada neden ağladığımı bilen arkadaşlarım son bir kuvvetle beni çektiler. Ben de kendimi fırlattım, ancak arkamdan gelen eller beni yakaladı. 177 EUSEBIOS Bu olayı Petrus, Paulus, Gaius ve Faustus gördü. Hemen alelacele beni köyden çıkardılar ve eyeri olmayan bir eşeğe bindirdiler.” Dionysiosun kendisiyle ilgili olarak anlattıkları bu şekildedir. KIRK BİRİNCİ BÖLÜM Aynı yazar, Antiokheia piskoposu Fabiusa yazdığı mektubunda Decius zamanında İskenderiye’de yaşanan şehit edilme olaylarından bahseder: “İmparatorun resmi emri olmaksızın yapılan takibatlar neticesinde bütün bir yıl boyunca işkence altında kaldık. Dinsizler yeniden karşımızda canlandılar. Kötü iblisler bize saldırmak için yeni bir fırsat bulmuşlardı ve hemen katledilmemizi istiyorlardı. İlk şehidimiz Metras’tı. Kafirlikle suçlandıktan sonra küfretmesi istendi. Bunu yapmayınca da çok sayıda insan tarafından dövüldü, vücudu parçalandı ve taşlandı. Ardından Quinta adında inançlı bir kadını kendi putlarına tapınması konusunda zorladılar. Dilediklerini yapmayınca onu sokağın ortasında bağladılar ve değirmene götürdüler. Ardından kamçıladılar ve taşlayarak öldürdüler. Sonra kafirler dindarların evlerini ateşe verdiler ve yağmaladılar. Kendilerini diğerlerinden daha değerli sayıyorlardı. Bizi sokakların ortasında yakarken sanki kenti düşmanlarından temizlemişler gibi seviniyorlardı. Fakat kardeşlerimiz daha önceden Paulusun yaptığı gibi neşe içinde eşyalarını bırakarak geri çekildiler. Bu dönemde onların ellerine düşen hiç kimsenin Efcndimiz’i reddettiğini duymadım. Daha sonra hayranlık uyandıran bir bakire olan Apolloniayı yakala* dılar. Ona vurarak cüm dişlerini parçaladılar. Şehrin dışında kendilerine katılmayanı yakmakla tehdit ettiler. Apollonia bir süre onlara yalvardı. Ama sonunda yakılarak öldürüldü. Sonra Serapion un evine geldiler. Ona öyle bir işkence uyguladılar ki. kolları vc bacaklarında kırılmadık yer kalmadı. Yollarda KİLİSE TARİHİ 178 gccc gündüz işkenceye uğrayan adamlarımızdan geçilmiyordu. Kafirlerin sözlerini tekrarlanmayanlar işkenceye uğratılıyorlardı. İşkenceler uzun süre boyunca devam etti. Ardından iç savaş patlak verdi. Böylccc az da olsa soluklanma imkânı bulduk. Ancak daha sonraki iktidar değişimi bize daha büyük korkular vc tehditler getirdi. Efendimizin eskiden kehanette bulunduğu tüm olaylar teker teker gerçekleşiyordu. İnsanlarımızın birçoğu kamu hizmetinde kullanılmaya başlandı. Kimileri ise tanıdıkları tarafından kurban kesmeye zorlandı. Çoğu insan kurban kesemediğinden ötürü kendisi kurban edildi vc bu durum alaylara neden oldu. Bazı insanlar ise sunaldara kadar ilerleyerek asla Hıristiyan olmadıklarını ifade ettiler. Efendimiz’in bu insanlarla ilgili tahminleri dc doğru çıkmıştı. Diğerleri teker teker yakalanmaya devam ettiler. Kimileri bağlanarak hapse atıldılar vc işkencelere dayanamayarak duruşmadan evvel inançlarından vazgeçtiler. Ötekiler ise işkenceye katlanmaya devam ettiler. Bu insanlara Efendimiz tarafından güç verilmekteydi. Sonuna kadar onun krallığına şahitlik edecek şekilde işkencelere katlanmasını bildiler. İşkenceye uğratılanlardan birisi de Iulianus’tu. Hastalığından dolayı yürüyemiyor ve ayakta duramıyordu. Ancak iki kişi tarafından taşınarak onların önüne getirildi. Kronion ve Eunus adındaki adamlar İsa’nın efendileri olduğunu inkâr ettiler. Ancak Iulianus develerle kente getirildi ve ardından yakılarak idam edildi. Diğer yandan Besas adındaki bir asker yolda onlan aşağıladığından dolayı azarlandı. Ancak Tanrı’nın bu cesur savaşçısı kafası kesilerek idam edildi. Libyalı bir adam, inancından vazgeçmesi için yargıçlardan uyarı 179 EUSEBIOS almıştı. Ancak onların dediklerini yapmayınca diri diri yakıldı. Epimakhos ve Alexander da uzun süre boyunca işkenceye katlanmak zorunda kalanlar arasında yer aldılar. Şehit edilenler arasında dört de kadın bulunmaktaydı. Ammonarium kutsal bir bakireydi. Yargıçların söyledikleri hiçbir şeyi yapmayacağını belirtti. Bunun üzerine uzun süre işkencelere uğratıldı. Ama verdiği sözü de tuttu. Diğer kadınlar ise, takdire şayan bir kadın olan Mcrcuria ve çocuklarının annesi olan Dionysiaydı. Vali böylesine kadınlara işkence ettiği için mahçup olmuştu. Mısırlılar arasında Heron, Ater, Isidorus ve Dioskorus adında on beş yaşında çocuklar vardı. Yargıçlar bu çocukları mahkemede ikna etmeye çalıştılar ve başarılı oldular. Ancak Dioskorus görüşlerinden hiçbir zaman vazgeçmedi. Sonunda Dioskorus zalimce idam edildi. Ancak görüşlerinde direnmesi büyük hayranlık uyandırmıştı. Gençliğinden dolayı yaptıklarından pişman olacağı söylendi ve sonra da cezalandırıldı. Mısırlı Nemesion adında bir adam haydutlarla ortaklık ettiğinden dolayı suçlanmıştı. Eyalet valisi Hıristiyanlara olduğu gibi ona da ağır işkenceler uyguladı. Sonııçra bu adam da çektiklerinden dolayı İsa’ya benzediği için onurlandırılmıştır. Ammon, Zeno, Ptolcmaios, Ingenes ve Theophilos da mahkemeye çıkarıldılar. Onlar da Hıristiyan olmakla suçlanmaktaydılar. Suçlamalardan dolayı epeyce korkmuşlardı. Yargılandıkları sırada korkudan titriyorlardı. Sonuçta muhteşem bir şekilde ölüme gittiler. KIRK İKİNCİ BÖLÜM Kentlerde, köylerde ve kırsal alanlardaki yerler, dinsizler ve dindarlar olmak üzere ayrıldı. Bu konu üzerinde sadece bir örnek vereceğim. Ischyrion adında bir yönetici vardı. Adamlarından birisine kurban kesmesi emrini verdi. Ama reddedildi. Bunun üzerine KİLİSE TARİHİ 180 de adamı aşağılamaya başladı. Bununla da yetinmeyerek adamın bağırsaklarını çıkararak onu katletti. Neden dağlarda, çöllerde ve ıssız yerlerde dolanmak zorunda kalan çok sayıda insan çeşidi hastalıklar, haydutların ve vahşi hayvanların saldırılarına maruz bırakıldı? Buradan hayatta kalan insanların zaferlerinin sizler de tanığısınız. Bu konuyla ilgili bir şey anlatmak istiyorum. Nil piskoposu Khaircmon çok yaşlıydı. Karısıyla beraber Arap Dağları’na gitti ve bir daha geri dönmedi. Kardeşlerimiz tüm çabalarına karşın onların bedenlerini bulamadılar. Arap Dağlarına kaçanların çoğu Saracenler tarafından esir alındı. Onları kurtarmak için büyük miktarda fidye ödenmek zorunda kalındı. Kardeşlerimin yaşadıklarıyla ilgili olarak bize ulaşan bazı noktaları aktardım. Tecrübeli olanlar söylediklerimi çok iyi anlayacaklardır.” Daha sonra şunları ekler: “Şehitlerimiz şimdi, İsa’nın koltuğunda oturuyorlar. Kardeşlerimizin birçoğu oraya birer kurban olarak çağrılmış olabilirler. Günahkârlar ölümden kaçabilirler ama bu insanlar böyle düşünmüyorlardı. İnsanlar onlar için bir araya geldiler ve dualar ederek bayramlar kutladılar. Kardeşlerimize daha sonra nasıl öğütler verdin? Ne yapmalıydık? Kararlarımız ve hayırseverliğimiz ile onlara dindarlığımızı mı göstermeliyiz? Yoksa adaletsiz kararlar alarak merhametsiz mi davranmalıyız?” Dionysisos un bu sözleri zayıf olduğumuz anlardaki düşüncelerini göstermektedir. Kırk üçüncü bölüm günümüze ulofmarniftır. KIRK DÖRDÜNCÜ BÖLÜM İskenderiyeli Dionysios, bölünmeye doğru giden Fabius a da mektuplar yazmıştır. Mektuplarda eskiden yaşanan anlaşmazlıklardan duyulan pişmanlık ve İskenderiye’deki şehitlerden söz edilmek- 181 EUSEBIOS tedir. Gerçekten de harikulade diye nitelendirebileceğimiz bu mektuplardan biraz bahsetmcmiz gerekir. Şöyle demektedir: "Sana yaşadığımız bir örneği anlatmak isterim. Serapion diye biı adam vardı. Çok uzun yıllar boyunca günahsız bir yaşam sürdü ve günün birinde mahkemeye düştü. Hiç kimse ona gereken özeni göster medi. Çünkü kurban kesmişti. Ancak daha sonra hastalandı ve üç gün boyunca dilsiz ve hissermeksizin yattı. Dördüncü günde biraz toparlandı ve torununa ne kadardır göz altında tutulduğunu sordu. Bir süre dilsiz kaldığından dolayı son bir defa daha kutsanmasını istedi. Ardından yeniden dilsiz oldu. Delikanlı hemen rahibin yanına koştu. Ancak geceleyin hasta olduğundan rahip gelemedi. Fakat isteselerdi onu affedebilirlerdi. Daha sonra delikanlı yine gitti ve dedesinin sırılsıklam olduğunu ve ağzından köpükler geldiğini söyledi. Serapion torunu geldiğinde kendisini biraz toparlayarak, rahip ne yapıyorsa yapsın hemen gelmesini söyledi. Delikanlı daha bu sözleri duyar duymaz koşup gitti. Ardında âdeta hayalet gibi bir adam bırakmıştı. Bunlar o tcmizlencne dek günahlarından arınmadığına bir delil değildir. Ancak onaylanabilecek hiçbir iş yapmamış mıydı?” Dionysios hakkında bu kadarı yeterli. KIRK BEŞİNCİ BÖLÜM O, Roma'daki hizipleşmeyi doğuranlardan Novatusada mektuplar yazmıştı. Şimdi, ona mektuplarında nasıl yaklaştığına bir göz atalım: “Sen isteksiz davranırsan bir şey elde edemeyiz. Ama sen istersen işte o zaman kilisedeki hizipleşmenin sonuna gelinebilir. Şehitlerin hatırı için olduğundan daha büyük görünen inanç sembollerine tapılmasına izin vermemelisin. Bundan dolayı şehitlerimizin ruhları acı çekiyor. Şimdi kardeşlerine dürüst bir şekilde hatanın KİLİSE TARİHİ 182 sende olduğunu söylemelisin. Bu durum övgüye değer bir davranış olacaktır. Fakat bunu yapmazsan kendi ruhunu kurtarmak için dua etmelisin. Bense Efendimiz’in barışının korunması için dualarımı sürdüreceğim.” Novatus’a yazdıkları bu şekildedir. KIRK ALTINCI BÖLÜM Mısır’daki kardeşlerine cezalar üzerine mektuplar yazmıştır. Bu mektuplarda suçlan sınıflamaktadır. Mektuplardan biri, İskenderiye’nin mahallelerinden biri olan I lermopolis piskoposu Conon’a yazılmıştır. Bir diğer mektup Origenus’un şehit olması ile ilgilidir vc Laodikeia piskoposu Thelymidrcsc gönderilmiştir. Aynı şekilde Ermenistan piskoposu Mazabanese de cezalarla ilgili mektup yollanmıştır. Bunların dışında Roma’daki Cornelius’a Novatus’un yaptıklarına karşılık bir mektup gönderilmiştir. Bu mektupta Tarsus piskoposu Hclenus tarafından kendisinin vc Kapadokya piskoposu Firmilianus ile Filistin piskoposu Theoktistus un davet edilmeleri üzerine Antiokhcia’da buluştuklarını anlatır ve sözlerine burada Novatus’un ayrı bir kilise kurmaya çalıştığını da ekler. Yine bu mektupta,Fabius’un ölümünden sonra Antiokhcia’da Demetrianus’un görevlendirildiğini de belirtmektedir. Aynı mektupta Kudüs piskoposu ile ilgili olarak ise şunları söylemektedir: “Tanrıya şükürler, kutsanmış Alexander hapisten çıktı.” Dionysios’un, Roma’daki Hippolytos’a yolladığı mektuplar da bulunmaktadır. Barış ve pişmanlık düşünceleri üzerine de mektuplar göndermiştir. Novatus’un düşüncesini savunmaya devam edenleri geri döndürmeye çalışmıştır. Kiliseye dönenleri ise geri dönmelerinden sonra her zaman olduğunun iki misli kiliseye gitmeye davet etmiştir. Başka çok sayıda insanla da haberleşti ve bu insanlara çeşitli amaçlar vc yollarla yardımcı olmaya çalıştı. 183 EUSEBIOS YEDİNCİ KİTAP KİLİSE TARİHİ 184 BİRİNCİ BÖLÜM Kilise Tarihi nin yedinci kitabında İskenderiye piskoposu Dionysios bize yardımcı oldu. Bunu mektuplarında yazdığı şeylerle başardı, tik olarak bunlarla başlamak istiyorum. İKİNCİ BÖLÜM Decius iki seneden fazla hüküm sürmedi* Çocukları kadedilmişti ve yerine Gallus geçti. Bu sırada altmış dokuz yaşındaki Origenus öldü. Dionysios, Gallus uıı yandaşlarından Hermammon’un ağzından şunları yazmaktadır: “Gallus, Deciusun kötülüklerini devam ettirmedi, fakat kendisini yok eden şeylere de aldırış etmedi. Kendi gözlerinin önünde duran şeye bakmadı. Kendi aklına göre, ülke refah içindeydi ve gelişme kaydediyordu. Ancak Tanrının barış ve iyilik getirmek isteyen kutsal adamlarına saldırdı. İnananlar üzerindeki eziyetleri devam ettirdi.” Bütün bu cümleler Gallus ile ilgili olarak kaleme alınmıştır. Yaklaşık üç sene boyunca Roma kentinin başpiskoposluğunu yürüten Cornelius un yerine Lucius geçti. Ancak sekiz ay sonra ölünce Stephanus göreve geldi. Dionysios ilk mektuplarında ona vaftiz olmaktan söz ediyordu. Ardından aralarında vaftiz olmanın tamamen temizlenme anlamına gelip gelmediği üzerine küçük bir tanışma başladı. Ancak sonuçta eski adetler üzerine bir anlaşma sağlandı ve sadece elleri açarak dua edilmesi gerektiğine karar verdiler. DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Kartaca kenti piskoposu Cyprianos vaftiz edilme dışında başka bir şeyle insanların tcmizlcncbilcceklcrinc inanmadığını belirtiyordu. Stephanus ise geleneklere uygun olarak baştan beri devam eden bir uygulamanın gereksiz yere değiştirilmek istendiğini düşünüyordu ve bu nedenle oldukça kızmıştı. BEŞİNCİ BÖLÜM Dionysios, mektuplarında sık sık bu konudan söz etmiştir ve 185 EUSEBIOS ona son zamanlarda eziyetlerin azaldığını göstermiştir. Öte yandan Novatus’un aralarında barış getirecek olan yenilik önerileri kilise tarafından reddedilmişti. Yazdıkları şöyledir: ALTINCI BÖLÜM “Sevgili kardeşlerim, doğuda dağınık durumda olan kiliselerin birleşmesi gerektiğini düşünüyorum. Her yerdeki piskoposların ortak akılla hareket etmeleri çok daha keyifli bir yaşamı sağlayacaktır. Hem böylecc Antiokheia'daki Demetrianus, Kaiseria’daki Theokristus, Elia’daki Mazabanes, Tyre’deki Marinus, Laodikeia’daki Heliodoros, Tarsus’taki Helenus, Kilikya’daki kiliseler, Firmilianus ve Kapadokya’daki tüm kiliseler bir araya gelmiş olacaktır. Daha önce de ünlü piskoposların isimlerini anmıştım. Bu nedenle bunları uzatıp, mektubumu daha sıkıcı hale getirmek istemiyorum. İhtiyaç duyduklarında yardım gönderdiğin Suriye ve Arabistan ile sadece mektuplar yolladığın Mezopotamya, Pontos ve Bithyniadaki herkes kardeşlik aşkıyla Tanrı’yı sevmek ve yüceltmek istiyor.” Dionysios un sözleri bu şekildedir. Scephanus memuriyetteki iki senesini doldurunca yerini Xystusa bıraktı. Dionysios ona vaftiz üzerine ikinci mektubu yolladı. Mektupta Stephenus ve diğer piskoposların görüşlerine karşın kendi fikirlerini ifade ediyordu. Mektup şöyleydi: “Daha önceden Kilikya, Kapadokya, Galatia, Hclcnus ve Firmilianus ile ilgili mektupta bir daha yeniden vaftiz edilmiş kafirlerle ilgili konuşmak istemediğini söylemişti. Fakat bu konunun önemi kavranmalıdır. En büyük piskoposların yaptıkları kilise toplantılarından öğrenebildiğim kadarıyla insanların eski günahlarından annabilmeleri için yıkanmaları gerekiyordu. Bu nedenle kendisine bu konu hakkında dalıa ayrıntılı yazması dileğimi ilettim.** O da şöyle yanıt verdi: “Evet, daha önceki mektubum kısaydı. Ancak daha sonraları KİLİSE TARİHİ 186 önde gelen papazlarımızdan Dionysios ve önceleri Stephenus ile aynı fikirde olan Philemon da senin gibi bana bu konu hakkında mektuplar gönderdiler.” Konunun geri kalan kısmından zaten yukarıdaki bölümde söz etmiştik. YEDİNCİ BÖLÜM Aynı mektupta, dönemin sapkınlarından Sabellinus’tan da söz etmiştir ve onun hakkında şunları söylemiştir: “Yaklaşımıyla Pentapolisli Ptolemaiosu kışkırttı. Babamız, İsa ve Kutsal Ruha karşı küfürler etti. Her şeyin yaratıcısı olan Oğul’a karşı inançsızlık besledi. Kardeşlerimin bana anlattığı şekilde meseleyi sana aktardım. Bu konuda Tanrımızın eğitici yardımını isteyen bir mektup yolladım. Bir kopyası da burada yer almaktadır.” Dionysios vaftiz üzerine üçüncü mektubunu Roma piskoposu Philcmona yolladı. Şöyle diyordu: “Kafirlerin düşüncelerini ve gelenekleri ni inceledim. Berbat fikirleriyle aklımı kirlettiler. Ancak yararlandığım noktalar da oldu. Sonuçta hepsinden tiksindiğimden hepsini tek başıma yalanladım. Önde gelen rahipler tarafından sıkıştırıldığını için korkarım ki bu pislikleri dışarı taşımak zorunda kalacağım. Öte yandan, Tanrı tarafından gönderilen bir hayal beni kuvvetlendirdi. Gelen sözcükler beni yönlendiriyordu. Şöyle diyordu: “Seni ellerine alamamaları için her şeyi oku, her şeyi ispatlayabilirsin ve bu senin sadakatinin başlangıcı olacak.” Ben de onun sözlerini kabul ettim. Bütün sapkınlıklar üzerine bir şeyler söyledikten sonra şunları ifade eder: “Ben bunları Kutsal Babamız’dan öğrendim. Kilise, sapkınlıkları lanctlcmiştir. Ancak bu nedenden ötürü kiliseden kovulanlar daha sonraları yalvarmalarına karşın geri alınmamışlardır. Bu durum daha sonraları vaftiz edilmek istemelerine kadar da devam etmiştir. 187 EUSEBIOS Başka bazı şeyler söyledikten sonra sorusuna devam eder: ”Bu durum sadece Afrika’da görülmemiştir. Aynı uygulamalara leonium, Synnada ve başka kiliselerde de şahit olmaktayız. Tavsiyeleri yok saymak için ellerinden geleni yapıyorlar. Ben bu duruma katlanamıyorum...* Vaftiz üzerine dördüncü mektubunu Romanın önde gelen papazlarından ve daha sonraları piskopos olacak olan Dionysios a gönderdi. Bu mektubunda İskenderiyeli Dionysiosa hayran olduğu çok açıkça belli olmaktadır. Diğer mektup ise Novatus ile ilgilidir. DOKUZUNCU BÖLÜM “Biz, Novatus’tan fazlasıyla nefret ediyorduk. Çünkü o kilisedeki küfürleri ve Tanrı ya ilişkin sapkın öğretileriyle öne çıkmıştı. Ayrıca İsa Efendimize de iftira ediyordu. Tüm bunların dışında bir de kutsal vaftize karşıydı. Kutsal inancımızı sarsarken bir yandan da asla geri dönmemek üzere Kutsal Ruh tan uzaklaşıyordu.” ONUNCU BÖLÜM Beşinci mektubu Roma piskoposu Xystus aydı. Zamanında ortaya çıkan sapkınlıklarla ilgili olarak bazı şeyleri ifade ettikten sonra mektubuna şu şekilde devam etmektedir: * Tamamen doğru kardeşim! Benim hata yapmamak için senin öğütlerine ve adilce yaklaşımlarına ihtiyacım var. Benim uzun zamandan bu yana kutsal Herakles papazlığına atanmam gerektiğini savunan kardeşlerimizi bir araya getir. Onlarla daha evvelden bir araya gelmiştik ve kendileriyle kafirlerin vaftiz edilme konusundaki görüşleri üzerine tartışmıştık. Onlara bunun küfür ve saygısızlık olduğunu belirtmiştim. Diğer yandan kafirle konuştuğumda bana üzüntüden ruhunun delindiğini ve Tanrı’ya bakacak güveni kendinde bulamadığını söyledi. Böylece mükemmel bir biçimde arındığını düşünüyordu. Fakat ben kendisiyle paylaşımda bulunmaya cesaret edeme- KİLİSE TARİHİ 188 dim. O da bana bu uzun konuşmanın yeterli olduğunu söyledi. Benimle beraber sadece ‘Amin’ sözlerini tekrarladı. Bir masadan destek alarak ellerini uzattı ve kutsanmış yiyeceklerden aldı. Efendimiz Isa’ya yaklaşmıştı, ben de onu azizlerin katına daha da yaklaşabilmesi için ccsaredendirmeye çalıştım. Ardından ağlamayı bitirir bitirmez masaya yaklaşarak ürperdi ve dualar etmeye başladı? Vaftiz ile ilgili olan başka bir mektubu daha vardır. Bu da Roma Kilisesinden Xystus’a yazılmıştır. O mektupta da piskoposa bir soru yöneltmektedir. Ayrıca Romalı Dionysiosa Lucianus ile ilgili dc bir mektup yazmıştır. Bu konu üzerine bu kadar bilgi yeterli. ON BİRİNCİ BÖLÜM Gallus ve diğerleri iki seneden kısa bir süre iktidarda kaldıktan sonra devrildiler. Yerlerine Valerianus ve oğlu Gallienus geçti. Dionysios’un Hcrmammom’a gönderdiği mektup sayesinde bu dönemdeki durum hakkında bilgi sahibi olabilmekteyiz. Dionysios şöyle demektedir: “Şöyle bir örnek vardır: ‘Canavara kurumlu sözler söyleyen ve küfiirler savuran bir ağız vc kırk iki ay süreyle kullanabileceği bir yetki verildi.’ Valerianus döneminde bunlar yaşandı. Bizlcri oldukça şaşırtmıştı. Çünkü Tanrının adamlarına karşı oldukça ılımlı vc dost canlısı davranıyordu. Daha önceki imparatorlardan hiçbirisi Hıristiyanlara bu şekilde davranmamıştı. Bütün bu samimiyet vc iyi yaklaşım onun imparatorluğunun ilk zamanlarında gerçekleşmişti. Evi, dindar insanlarla doldurulmuş bir kilise gibiydi. Ancak Mısır’daki Mag sinagogunun yöneticilerinden birisi onu kutsal insanlara karşı işkence yapması ve zincire vurması konusunda ikna etmeye çalıştı. Hıristiyanların saçma sapan vc büyülü sözler söylediklerini iddia ediyordu. Orada böyle insanlar vardır, 189 EUSEBIOS bunları bugün de görebilirsiniz. Utanç verici şeytanların tavsiyelerini aktarmak için ellerinden geleni yaparlar. Sonuçta imparator ikna edildi ve Hıristiyan çocuklara ve babalarına karşın bir zulüm başladı. Yeni doğmuş bebeklerin bağırsakları çıkarıldı, sanki böyle uygulamalarla Tanrı nııı beğenisini kazanacaklarmış gibi onların organlarını vahşi hayvanlara attılar. “ Mektup şöyle devam etmektedir: “Macrianus’un getirdiği imparatorluğun umut nesnesi olan şeylere teşekkür borçluydular. Daha önceden imparatorluğu maliye işlerine bakıyordu. Yaptığı çok önemli bir ış yoktu. Ama Tanrının şu sözlerini hatırlatmıştı: ‘Hiçbir görüm görmemiş, ama kurdukları hayaller uyarınca davranan akılsız peygamberlerin vay başına!’ Fakat imparator basireti algılayanındı, her şeyden önce var olan vc her şeyin üstünde olan Tanrının kudretini kavrayamadı. Kilisenin düşmanı haline geldikten sonra kendisinden soğudu ve Tanrı’ya yabancılaştı. Bu durum da ismüıc uygun bir davranıştı.” Mektubun ilerleyen kısımlarında da şöyle demektedir: “Valerianus bu adam tarafından kışkırtıldı. Bu nedenle şu sözleri aşağılıyordu: ‘Onlar kendi ruhlarından tiksinmeyi seçtiler. Fakat ben onları geri döndürmeye çalışacağım.’ Fakat bu adam çılgıncasına bir arzuyla hak etmediği krallığı istiyordu. Kraliyet elbiseleri giymiş ve iki çocuğunu da varis olarak bırakmıştı. Tanrı bu konuda ne diyordu: ‘Benden nefret edenin babasının işlediği suçun hesabını çocuklarından, üçüncü, dördüncü kuşaklardan sorarım. Sonuçça kendi kötü niyetlerinin bir sonucu olarak gözlerinin önünde oğullarının balları düştü.” Dionysios’un Valerianus ile ilgili olarak anlattıkları bu şekildedir. ON İKİNCİ BÖLÜM Bu dönemdeki eziyetler öylesine vahşiceydi ki, Dionysos Evrenin Tanrısı için çok acı çektiklerini söylemektedir. Kendisine iftira KİLİSE TARİHİ 190 eden piskopos Gcrmanus a yazdığı yanıt mektubunda şöyle demektedir: “Doğru, gerçekten de tehlike altındayım. Ancak Tanrısal sabrımız zorlanıyor. Fakat Tanrfnın işlerini gözler önüne sermek halen onurlu bir şeydir.” Gcrmanus a şiddetle muhalefet etti. “Romaya Aemilianus’un yanına giderken yanımda Maximus. Faustus, Eusebios ve Khairemon da vardı. Aemilianus bana ilk olarak şunu söyledi: ‘Toplantılar düzenlemeyin. Bunu ilk olarak başarmaya çalışmak gereksiz bir hareket olacaktır. Aynca Hıristiyan olmayın. Siz bunu bırakırsanız arkanızdan gelenler de aynı şekilde davranacaklardır.’ Ben ise yanıtımda bir insanın sözlerini dinlcmektcnsc Tanrı nın sözlerini dinlemeyi tercih edeceğimi belirttim. Aynca şu ana kadar bir Hıristiyan olduğumu ve bundan sonra da böyle davranmaya devam edeceğimi belirttim. Bunun üzerine imparator bizim Kephro adı verilen çölde bir köy kurmamızı söyledi. Bu konuşmaların tamamını Dionysios, Faustus, Maximus, Marcellus ve Khairemon da dinledi. Aynca onlar da suçlandı. Sonra imparator şöyle dedi: ‘Ben sana imparatorluğumuzun merhametini gösterdim. Ama sen kendini koruyan imparatorluğumuzun doğasına aykırı davrandığını unutuyorsun. Bu konuda ne söyleyeceksin? Bana kalırsa bundan sonra yapacakların iyiliğine olmayacak? Dionysos şöyle yanıtladı: ‘Herkes tüm tanrılara inanmaz. İnsanlar sadece saygı gösterdiklerine inanırlar. Bizler de bundan sonra her şeyi yaratan Tanrı ya inanmayı sürdüreceğiz. Aynca Valerianus vc Gallicnus için de imparatorluğun başında kalmaları için dualarımızı edeceğiz.’ Ardından Acmilianus şunları belirtti: 'Ancak Tanrına tapınman yasak. Oysaki tanrılara saygı göstermen için emir aldın ve tanrılar da her şeyi bilirler? Bu lafları duyan Dionysios yanıtında şunları 191 EUSEBIOS ifade etri: 'Başka bir Tanrıya tapınmayacağız? Bunun üzerine Acmilianus şöyle konuştu: 'Sen bizim imparatorluğumuzun iyiliğine yakışmayan şeyler yapıyorsun. Bu nedenle Libya’nın Kcphro Çölüne gönderileceksin. Bu yeri ben seçtim. Kesinlikle sana ya da bir başkasına mezarlıklara gitmen ya da toplantılar düzenlemen için izin verilmeyecek. Eğer bir şekilde başka bir yere gidersen ya da toplantılar düzenlemeye kalkışırsan başın derde girer. Bu nedenle verdiğim emirleri uygulamak zorundasın? Hasta olmama karşın bana başka bir gün verilmediğinden dolayı hızla hareket etmek zorunda kaldım. Fakat nasıl bir fırsat bulurdum da toplantılar düzenlerdim? Efendimiz’in yardımıyla toplantılar düzenlemeye devam ettik. Sanki şehirdeymişim gibi insanlara yardım etmeye çalıştım. Belki vücudum onlarla beraber değildi, ama ruhum hep onların yanındaydı. Kentten bizimle beraber gelen kardeşlerimize Mısır’dan gelenler de katıldı. Hep beraber ilahi sözcüklerin kapısını aralayacak olan bir kilise kurduk. İlk zamanlar işkenceye uğratıldık ve taşlandık. Aııcak daha sonra putperestler Tanrıya dönmeye başladılar. Daha önceden ilahi sözcükleri duymamış olanlar artık bizim tarafımızdan ikna ediliyorlardı. Sanki Tanrı bizi bu bölgelere Hıristiyanlığı getirmemiz için görevlendirmişti. Sonra Acmilianus bizim Libya ve benzeri yerlerden daha zorlu koşullar altında yaşamamızı istedi. Bu nedenle Mareotis ve civardaki köylerden gelenlerin bir yolun kenarında kalmalarını istedi. Fakat burası gcnişlcyebilmcmiz için daha uygun bir yerdi. Öte yandan her ne zaman bizi yakalamak istese bunu kolayca başarabilirdi. Kephro’nun ismini ilk defa duyduğumda buranın neresi olduğunu bilmiyordum. Fakat öğrendikten sonra büyük bir keyif ve is- KİLİSE TARİHİ 192 tekle yola çıktım. Ama Kolluthion bölgelerinin dışına çıkacağımı öğrendiğimde bundan nasıl etkileneceğimi bilemezdim. Bu noktada kendimi suçlayacağım. Bu bölgeler bizim için çok daha dost canlısı yerler olmasına karşın büyük bir üzüntü içindeydim. Ülke yoksul bir yerdi. Aynca kardeşlerimiz haydutların yolculuklarından ve saldırılarından çok etkileniyorlardı. Diğer yandan kardeşlerim bana kente yakın olduğumuzu anlattıklarında biraz rahatladım. Ayrıca yerliler de bize çok yardımcıydılar. Çünkü kiliseyi buralara da getirmiştik. Diğer yandan bulunduğumuz yerin manzarası da oldukça güzeldi. Bu sayede özel toplantılar düzenleyebiliyorduk ve kentin varoşlarından gelen insanlar da bu toplantılara katılabiliyorlardı." Dionysios başka konulardan da söz ettikten sonra mektubuna şöyle devam etti: “Germanus kendisiyle böbürlenebilir. Çektiği sıkıntıları uzun uzadıya anlatabilir. Fakat ben Dccius, Sabinus ve devamında Acmilianus zamanında aşağılanmalara, mallarımın yağmalanmasına, yaşadığım yerlerden sürgün edilmeye, vali ve konsüllerin baskısı altında yaşamaya, sürekli olarak tehdit altında yaşamaya ve kaderin her türlü sıkıntısına katlanmaya mecbur edildim. Ancak bunlar olurken Germanus neyle karşılaştı ? O neler yaşadı ? Neyse, Germanus a saldırma çılgınlığından vazgeçiyorum. İnsanın aynı şeyler uğruna beraber mücadele eniği bir başka insana saldırmaması gerekir.” Dionysios, Domitios ve Dimitusa yazdığı mektuplarında da işkenceler için şunları belirtmektedir: “Onlar birçoğumuzu bilmiyorlardı. Fakat öğrendikleri kadın, erkek, çocuk, asker, sivil, genç kadın, çocuklu kadın, yaşlı, genç ayırt etmeksizin her yaştan ve halktan insana kılıçlarla ve ateşlerle saldırdılar. Onları yenerek ellerinden taçlarını aldılar. Fakat efendimiz bizi henüz kabul etmeyecekti. Çünkü henüz onun kadar acı çekmemiştik. Kutsal Kitapta da şöyle der: ‘Lütuf zamanında seni yanıtlayacağım. Kurtuluş günü sana yardım eder. 193 EUSEBIOS Bizim buraya nasıl yerleştirildiğimizi öğrenmek isteyenler olabilir. Ben, Gaius, Petrus, Faustus ve Paulus, askerler, komutanlar ve magistraruslar ile onların köleleri tarafından esir alındık. Mareotis’in çeşitli bölgelerinden toplanan insanlar hiç de istememelerine karşın zorla götürüldüler. Fakat ben, Gaius ve Petrus yalnız başımıza kalmıştık. Diğer kardeşlerimizden ayrılarak Pretorinumdan üç gün uzaklıktaki Libya’nın kuru çöllerine götürüldük. Daha sonrasını Dionysios şöyle anlatmaktadır: Maximus, Dioscorus, Demetrius ve Lucius kentte saklanıyorlar ve kardeşlerini ziyaret ediyorlardı. Ünlü Faustinus vc Aquila ise Mısır'daydılar. Faustus. Eusebios ve Khaircmon vebadan ölmüşlerdi. Eusebios Tanrı’ya olan inancını itiraf ettiğinden dolayı hapse atılan insanlara enerjik bir şekilde yardımcı olmak için yaratılmış bir insandı. Ayrıca kutsal şehitler için hazırlanacak olan mükemmel cenaze törenleri gibi tehlikeli bir işin içindeydi. Daha önce dc belirttiğim gibi vali mahkemede Tanrı ya inancını itiraf edenlere ölüm cezası vermekteydi. Kimi insanları ise hapsetmekte, işkencelere uğratmakta ya da sürgün etmekteydi. İnsanların neler yapıp ettiklerini inceliyordu. Fakat yine de Tanrı, acı çekenleri kurtaracaktır.” Dionysios hakkında bu kadarı yeterli. Öte yandan Eusebios Suriye'deki Laodikca kilisenin başına geçtikten sonra diyakoz çağrısı yaptı. Başarılı bir rahip olan Maximus ise daha sonraları İskenderiye’de Dionysios’un yerine geçmiştir. Onunla beraber olan Faustus ise işkence görmeye devam etti ve sonunda kafası kesilerek şehit edildi. Dionysios dönemine dair anlatacaklarım bu kadar. ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Yukarıda da sözünü ettiğim gibi Valerianus döneminde Filistin'deki Cacsariada üç kişi Hıristiyan oldukları kuşkusuyla vahşi hayvanlara yem edildiler. İsimleri Priscus, Malchus vc Alexander’di. KİLİSE TARİHİ 194 Bu insanların kırsal alanda yaşadıkları ilk zamanlar dikkatsiz ve korkakça davrandık* lan söylenmektedir. Fakat göksel cennet için ellerine bir fırsat geçti vc bu durumdan yararlanarak belki biraz da zamanından evvel şehit oldular. Şehit olmalarından kısa bir süre önce hızla Caesaria'ya gidiyorlardı. Marcion mezhebinden olan bu adamların kente girdikleri zaman bir kadın nedeniyle çatıştıkları ve benzeri işkenceleri kentin içinde de çektikleri anlatılmaktadır. ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Valerianus barbarlar tarafından esir alındıktan sonra oğlu ülkenin başına geçti. Derhal genel fermanlar çıkararak bize karşı yürütülen eziyetIcrin son bulmasını istedi. Piskoposlar da görevlerini diledikleri gibi yürütme olanağı buldular. Bir fermanda şöyle deniyordu: “İmparator Caesar Publius Licinius Felix Augustus’tan, Dionysios, Pinnas, Demetrius ve diğer piskoposlara, bütün dünyaya hediyemi açıklıyorum. Dilediğiniz gibi kendinize tapınaklar ayırabilirsiniz. Uzunca bir süre önce çıkartılmış kanunlar benim tarafımdan değiştirildi. Bundan dilediğiniz gibi yararlanabilirsiniz. Temsilcim Aurelius Cyrcnicııs da verdiğim emirlerin yerine getirilip getirilmediğini denetleyecek." Bu metnin daha iyi anlaşılması için Latince'den çevirdim. Piskoposlara gönderilen bir başka karar daha vardır. Bunda da mezarlıkların kullanımına izin verilmiştir. ON BEŞİNCİ BÖLÜM Xystusun Roma Kilisesinin, Demetrianus Antiokhcia Kilisesinin, Firmilianus Kapadokya’daki Caesaria Kilisesi nin, Gregorius ve kardeşi Athenadorus Pontos kiliselerinin başındaydı. Filistin'deki Caesaria'da Theoktistus öldü ve yerine Domnus geçti. Kısa bir süre sonra ise çağdaşlarımızdan Thcoteknos göreve gelmiştir. O, Origen okulunun bir üyesiydi. Kudüs’te ise Mazabanes’in ölümünden sonra uzun yıllardır görevinin başında olan ve bizim tarafımızdan çok sevilen Hymeneus kilisenin yönetimine geçmiştir. 195 EUSEBIOS ON ALTINCI BÖLÜM Bu sıralarda kikseler, hemen her yerde banşı yeniden kurdular. Askeri başarılan vc ailesinin asaletiyle ön plana çıkan Filistin’deki Caesarialı Marinus ise aşağıda anlatacağım olay neticesinde kafası kesilerek şehit edildi. Romalılarda asma dalı, askeri başanlann sembolüdür. Marinus da bölük komutanı sıfatıyla bu onura kavuşmuştu. Bunu gerçekten hakkı olduğu için almıştı. Fakat başka bir Romalı, eski bir kanuna vc bunu hakkı olmadan elde ettiğine dayanarak kendisini mahkemeye verdi. Marinus bir Hıristiyan olduğundan dolayı gerektiği şekilde imparatora kurban kesmemişti. Akhaios adındaki yargıç Marinusa fikrini sordu. Ardından onun bil Hıristiyan olduğuna kanaat getirerek bunu reddetmesi için kendisine üç saat süre tanıdı. Mahkemeden çıktığında piskopos Thcotcknos da oradaydı vc kendi sini cimden tutarak kiliseye götürdü. İçeriye girdikleri zaman piskopos asılı duran bir kılıcı ve kutsal kitabı gösterdi. Ardından bir seçim yap masını istedi. Marinus da tereddüt etmeksizin kutsal kitabı seçti. Bunur üzerine piskopos şöyle dedi: “Tanrı seni kutsasın, barış içinde git.” Kendisini getiren haberci mahkemenin dışında ağlıyordu. Mahkc meye girmeden önce inancını tekrarladı ve kısa bir süre içinde de ölün cezasına çarptırıldı. ON YEDİNCİ BÖLÜM Astyrius cesaret gerektiren bir işle anılmaktadır. Soylu bir aileden geliyordu ve senato üyesiydi. Şehitlerimizden birisini omzuna aldı vc ardından onun için muhteşem bir mezar hazırladı. Bu adamın arkadaş lan sayesinde başka gerçeklerden de haberdar olabiliyoruz. KİLİSE TARİHİ 196 ON SEKİZİNCİ BÖLÜM Şimdi bunlardan birisini anlatacağım. Ceaseria’da Fenikelilerim Pancas dedikleri bir yer vardır. İlkbahar aylarında Ürdün Nehri taşar vc sular Panius Dağı eteklerine kadar gelir. Bir bayram gününde burada kurban kesilecekti. Bu sırada şeytani güçlerin bir anda ortadan kalktıkları görüldü. Astyrius tüm bunlan gözleriyle görmüştü. Sonra Tanrı ya dua etti ve kurbanın derisini pınarın üzerinde yüzdü. Böylecc mucize görülmüştü. Bir daha da burada böyle bir şey yaşanmadı. ON DOKUZUNCU BÖLÜM Hazır bu kentten bahsederken Incil’deki önemli bir hikâyeye de değinmeden geçmeyelim. Kanaması olan bir kadın varmış. Kurtarıcıınız’m kendisine yardımcı olduğu ev ve kaldığı ev bu olayın anısına halen korunmaktadır. Aynca evin kapısının girişinde bir kaldırım taşı üzerinde kadının dizleri üzerinde Kurtarıcımızdan yardım dilediği bir resmi bulunmaktadır. Bu resmin karşısında bir resim daha yer alır. Aynı maddeden yapılmış olan bu resimde bir erkek, kollarını kadına doğru açmaktadır. Ayrıca hastalığa deva olan garip bir bitkinin de resmi bulunmaktadır. Bu resmin Kurtarıcımıza ait olduğu ve bu zamanlarda yapıldığı düşünülmektedir. Eski zamanlarda Kurtarıcımızdan yardım almış olan bu putperestlerin benzeri şeyler yapmış olmaları garip değildir. Öte yandan günümüze ulaşan resimlerden Petrus, Paulus ve Isa’nın birbirlerine benzediklerini de görüyoruz. Sanırım eski insanlar putperesderden farklı davranmayarak böyle olayların şerefine resimler yapmışlardı. YİRMİNCİ BÖLÜM Kudüs Kilisesi piskoposluğunu Yakup, Isadan almıştı. Piskopos 197 EUSEBIOS kayıtları onun İsa'nın kardeşi olarak nitelendirildiğini ve bu durumun günümüze kadar korunduğunu göstermektedir. Kardeşler hem eski zamanların hem de günümüzün kutsal insanlarına karşı saygılarını çok açık bir biçimde gösterirler. YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM Dionysios mektuplarında paskalya bayramlarından da bahsetmektedir. Bu mektuplardan birisi Flaviusa, diğeri ise Domitius ve Didymus’a yazılmıştır. Dionysios mektuplarında ilkbahara kadar paskalya bayramını kutlamak mümkün olmadığından dolayı bir kanun çıkarılmasını ifade etmiştir. Dionysios’un İskenderiye'nin önde gelen rahiplerine işkence yaptıkları sırada yazdığı mektupları da bulunmaktadır. YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM Barış yeniden kurulduktan sonra İskenderiye kentine geri döndü. Fakat paskalya bayramı sırasında bir isyan patlak verdi. Bundan sonra Dionysios sanki sürgündeymiş gibi mektuplar yazmıştır. Mısır piskoposu Hicrax’a bir mektup yazmış ve ona İskenderiye’deki isyandan bahsetmiştir. Şöyle demektedir: “Ben uzaktayken öğütlerimi dinlemek veya fikirlerimi almak için mektuplaşmak çok mu zor? Kendisini yani can ciğerimi sana gönderiyorum. Aynı kilisedeki kardeşlerimizden birisidir. Fakat onu nasıl göndereceğimi söyleyemeyeceğim. Böylcce eyaletimizden ayrılması ve batıya hatta İskenderiye kentine gitmesi çok daha kolay olacaktır. Yahudilerin yaşadıkları topraklardan gelenler için kentin önünde geçilmez çöller bulunmaktadır. Fakat biz bu alanı düzleştirdik ve âdeta sakin limanlar haline getirdik. Mısır ve Yahudi toprakları arasında gidip gelenler Kızıl Deniz yakınlarında sık sık katliamlara uğradılar. KİLİSE TARİHİ 198 Zaman zaman nehir kurur. İşte o zamanlar burası çölden daha kurak bir yer haline gelir. Kutsal Kitapta da orada bir kaya olduğu ve Musa ona vurduğunda içinden su fışkırdığı yazmaktadır. Ardından sular kabarmaya başladı. Ülke kısa bir süre içinde sel baskınlarıyla tehdit edilmeye başlandı. İşte o zaman Nuh Peygamber zamanında yaşanan olaylar akla geldi. Mma zamanında ırmak kokmaya başladı, balıklar öldü. Kısacası Mısır’ın her yerinde kan vardı. Peki bu su nasıl temizlenecekti ? Acaba okyanus iyice kabarsa tüm bu kirlilik giderilebilir miydi? Eden Nehrinin dört kolu vardır. Bunlardan biri de Gihon’dur. Acaba Gihon burayı temizler miydi? Zehirli havanın solumamıza olan zararları giderilebilir miydi? Denizden ve nehirden esen rüzgarların da etkisiyle dünyamızın üzerinde bir buhar tabakası oluştu. Limanların üzerinden yağan çiyler ölü insanlarımızın üzerine düşmeye başladı. Çok sayıda insanın felaketine neden olan bu olayın nedeni üısanlar tarafından yeterince kavranamamıştı. Neden bu büyük kent eskiden olduğu gibi kalabalık bir nüfusu banndıramıyordu? Eskiden kentin kırk yetmiş yaş arası nüfusu fazlaydı. Ama şimdi böyle bir durum yoktu. Eskiden kırk ve seksen yaş arasındaki insanlar devlet tarafından beslenirdi. Sonuçta genç insanların sayılarının artmaya başladığı görüldü. Kentte yaşayanlar ise bir süre sonra sürekli yaşanan felaketlerden dolayı insan ırkının sayısında bir azalma olduğunu gördüler. * YİRMİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Bu hastalık ve felâket zincirlerinden sonra Dionysios kardeşlerine göndermek üzere yeni bir mektup kaleme aldı. Bu mektubun konusu da son zamanlarda yaşanan felaketlerdi. “Diğer insanlar içinde bulunduğumuz zamanın bir bayram kutlamak için uygun olmadığını düşünebilir. Çünkü şu an üzüntümüz büyük vc bir bayram kutlamak için de insanın neşeli olması gerekir. Şu an ise yaşadığımız felaketlerden ötürü hemen herkes yas tutuyor. 199 EUSEBIOS Tüm kent bu seslerle çınlıyor. O gece büyük bir feryat koptu. Çünkü kentte ölüsü olmayan ev yoktu. Bunlar bizde de yaşandı. Çok korkunç olaylar yaşanmıştı. İlk önce sürgün edildik, işkencelere uğradık vc ölüm cezasına çarptırıldık. Ardından da hemen her yerde işkenceler devam etti. Yine de cennetin krallığı için bayramlarımızı kutlamaya devam ettik. Daha sonra kıtlık geldi. Bu acıya dinsizlerle beraber katlandık. Ancak ilk başta saydığım şeylere tek başımıza tahammül etmek zorunda kaldık. Ote yandan hanın bize sunduğu barışı yaşamaktan da her zaman zevk aldık. Veba salgınından sonra her iki taraf da başka bir sıkıntı yaşamadığından dolayı halinden çok memnundu. Onların kendi yazarları gelecekten çok umutluydular. Fakat bizimkilere göre yaşananlar sadece bir deneme süresinden ibaretti. Bir süre sonra dinsizler çok daha şiddetli bir saldırıya geçtiler. Bu dönemde kardeşlerimiz iyilik yapma konusunda âdeta birbirlcriyle yarıştılar. Hasta olanlara yardımcı oldular. Başka insanlar acı çekerken bizimkiler neşeyle ölüme gittiler. Birçok insan hasta olmasına karşın diğer insanların kayıplarına yardımcı olmak için çabalayıp durdu. Onların bu nazik davranışları diğerlerinden ayrılmalarına neden olan en önemli şeydi. İnsanlarımızın en iyileri bu şekilde ölüme gittiler. Aralarmda çok değerli rahipler vc piskoposlar da yer almaktaydı. Onların davranışları büyük bir soğukkanlılıkla ölüme giden diğer şehitlerimizin yaptıklarından az değildi. Aynı azizler gibi ellerini göğüslerinde birleştirdiler ve ardındaı ağızlarını vc gözlerini kapadılar. Böyle soğukkanlı bir şekilde ölünv giderken diğerleri de onların ölümleri için hazırlıkları tamamladılaı Hayatta kalanlar ise bir süre tedavi gördükten sonra diğerlenniı yolundan gidiyorlardı. KİLİSE TARİHİ 200 Fakat dinsizler aynı şeyi yapmadılar. Hastalanan en yakın arkadaşla rını yüzüstü bıraktılar. İnsanlar hastalandıkları zaman onları sokağ attılar vc öldüklerinde de gömmediler. Ölümden çok korktukları içil de tüm önlemlerine karşın kaçmak onlar için kolay değildi? Bu mektuptan sonra kente barış yeniden geldi. Ardından Dionysio Mısır’daki kardeşlerine birkaç mektup daha yazdı. Mektuplardan biris Sebt Günü üzerine diğeri ise Denemeler başlığını taşımaktaydı. Ayrıca Hcrmammona da bir mektup yazmıştır. Bu mektupt; Mısır'daki kardeşlerine Decius vc onun ardılları zamanında yaşanar kötü olayları hatırlatmakta vc Gallicnus zamanında barışın geleceğin düşündüğünü söylemektedir. YİRMİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Şöyle demektedir: “Ardından o ve diğer hain imparatorlar geldi. Bı nedenle hepsi aileleriyle beraber mahvoldular. Fakat Gallicnus geldi Gallicnus onların devamıydı, ancak onlardan öndeydi. Ycşeyah’ta da şöyle denilmektedir: ‘Bakın önceden söylediklerim ger çekleşti. Şimdi de size olacakları bildiriyorum.’ Daha sonra aynı bulutla nn güneş ışığını kestikleri vc onu belirsizlcştirdikleri gibi Macrianus d; Gallicnusun imparatorluğuna saldırdı. Ele geçirmeyi başaramadı, am; davranıştan da değişti. Artık onun krallığı eski kötülüklerinden temizlenmişti vc ünü çol ama çok uzaklarda duyulmaya başlamıştı.” Sonra mektubuna şu şekilde devam etmektedir: “Bu eski günler yeniden anımsadım. Söylemek isterim ki bu kafir insanların gerid< isimleri kalmadı. Fakat yedinci seneden sonra daha kutsal insanla göreve geldi ve şimdi de bu bayramın dokuzuncusunu kutlayacağız.” 201 EUSEBIOS YİRMİ BEŞİNCİ BÖLÜM Sözler Üzerine başlığını taşıyan iki kitaplık çalışına da onun tarafından hazırlanmıştır. Bu kitap Mısır piskoposu Nepos için yazılmıştır. Nepos kutsal kitabı Yahudilcrc göre yorumlamaktaydı. Ona göre dünya üzerinde bin sene devam edecek bir lüks dönemi yaşanacaktır. Yuhanna’nın esinlemesinden yola çıkarak kendi fikirlerini oluşturmaya başladı ve sonunda Alegori Yazarlarına Karşı isimli bir eser meydana getirdi. Dionysios bu kitaba karşıdır. Bu nedenle ilk olarak dogmalarla ilgili kendi fikrini, arduıdan Yuhanna’nın esinlemesi üzerine düşüncelerini ve en sonunda da Nepos ile ilgili fikirlerini yazar. Şöyle demektedir: “Ncpos un düşünceleri Isa’nın dünyadaki yaşamı üzerine bazı tartışmaları doğuracaktır. Nepos’u hem ilahi konularda hem diğer konularda yaptığı çalışmalardan dolayı çok sevmekteyim ve saygı duymaktayım. Ayrıca kardeşlerim arasından en saygı duyduğum insanlardan da birisidir. Gerçekten de birçok insanın aynı şekilde davranması gerekmektedir. Fakat söylediği sözlerde yanlışlıklar varsa bunların da düzeltilmesi gerekecektir. Düşüncelerini genelde sözlü olarak ifade ermiştir. Çok az bir kısmı yazılıdır. Bir de soru cevap yöntemini benimsemiştir. Bazı konuları incelerken olaylara Yahudilerin baktığı şekilde değil, Hıristiyan öğretilerine uygun şekilde bakmamız ve piskoposların görüşlerini dikkate almamız gereklidir. Bu işlerin öğreniminde büyük bir gizem vardır. Bu nedenle sıradan insanları konu hakkında bilgilendirirken dikkatli olmalıyız. Çok sayıda insan onun yeniden dirileccğüıi biliyor. Bizlerin de Tanrı’nın krallığı yolunda insanlan ikna etmemiz gerekir. Benim de kardeşim Nepos ile buna benzer konularda bir anlaşmazlığım bulunmakta.” Dionysios daha sonra şöyle devam eder: KİLİSE TARİHİ 202 “Nepos’un yaklaşımlarından haberdar olduğumda Arsionc’deydim. Ardından bölgede görevli rahipleri ve köylerde öğretmenlik yapanları çağırdım. Herkes toplandığında onlara bu konuda bir sınav yaptım. Bu nedenle, Nepos’un kitabı bana getirildiğinde üç gün boyunca akşama kadar oturup yazılanları düzeltmeye çalıştım. Metindeki çeşitli sorunları gidermek için kardeşlerimizle birlikte yürüttüğümüz çalışmada onların katkılardan dolayı çok mutlu oldum. Çalışmamız sırasında mümkün olduğunca tartışmalı fikirlerimizi savunmamaya çalıştık. Fakat tamamen yanlış olduğunu düşündüğü* müz konularda gereken düzeltmeleri yaptık. Başka insanlarla aynı fikirde olmadığımızdan dolayı bir mahcubiyet duymamıza gerek yok. Aksine Kutsal Kitapla ilgili olarak bir çalışma yürütmekten büyük keyif aldık. Sonuçta bütün kardeşlerimizle bir araya geldiğimizde Coracion adı verilen bu çalışmada ifade edilen şeylerin elle tutulur bir tarafı olmadı gına karar verdik. Bazı kardeşlerimiz ruhlarını böylesine sakinleştiren bir toplantıya katılmalarından duydukları memnuniyeti ilettiler. YİRMİ ALTINCI BÖLÜM Dalıa sonra Yuhanna’nın esinlemesi üzerine görüşlerini belirtmeye başladı. ‘Bizden öncekiler bu kitabı tamamen reddettiler. Onu bölüm bölüm inceleyerek eleştirdiler ve başlıkları sahte olduğu sonucuna vardılar.’ Kitabın Yuhanna tarafından yazıldığına inanılmıyordu. Cerinhus bir piskopos ya da aziz değildi. Aynı şekilde kilisede de görev almamıştı. Fakat daha sonraları kendi adıyla hatırlanacak mezhebi için önemli birisi olmuştur. Öğretilerine göre İsa’nın dünyada bir krallığı olacaktı. Kendi yaşamını ve doğasını buna adamıştı. Cinsel tutkularını ve yiyip içme 203 EUSEBIOS isteğini bastırarak buna ulaşabileceğini düşündü. Hiçbir zaman yiyip, içmedi ve evlenmedi. Özellikle de bayramlarda bunları yapmamasının daha da güzel olacağını düşünüyordu. Çok sayıda kardeşimizin ciddiye aldığı bu kitabı reddetmek istemem. Ayrıca bu kitapta bazı sırlar olduğuna da inanmaktayım. Her ne kadar tam olarak anlamasam da kelimelerin altında çok daha derin anlamlar yattığını düşünüyorum. Onu kendi değer yargılanma göre değerlendirmiyorum. Fakat çok daha farklı anlamlar çıkarılabileceğini biliyorum. Tam olarak kavramadığım bir şeyi de reddedemem. Kitabı tamamen inceledikten sonra bugünkü edebiyat diliyle onu anlamanın olanaksız olduğunu belirtmek için şunları söyledi: ‘Büriin peygamberlerden sonra, peygamberimizin kendisinin vc kendisine inananların kutsandığını söyledi. Ben ve Yuhanna kutsandık dedi.’ Bu nedenle kitabın Yuhanna tarafından yazıldığı yönündeki görüşlere karşı çıkamam. Ancak Yuhannanın da kutsal bir insan olduğunu söyleyebilirim. Fakat ismi Yuhannanın Incil’inde de geçen Yakup’un kardeşi Zebediee ’nin bu kitabı yazdığına inanmıyorum. Kitabın kime ait olduğu konusunda bir fikrim yok. Çünkü hiçbir yerinde bir isme rastlanmamaktadır." Daha sonra şunları ekler: Ancak kitapta her zaman Yuhanna’dan üçüncü kişi olarak bahsedilmektedir. Ancak Esinleme şöyle başlar: ‘‘Ben Yuhanna, gördüğü her şeye, Tanrı sözüne ve Mesih’in bildirisine tanıklık etmektedir.” Mektup daha sonra şöyle devam eder: “Ben Yuhanna’dan Asya’da bulunan yedi kiliseye selam!” Mektupta ise bir isim yoktur. Şöyle başlar: “Yaşam sözüyle ilgili olarak başlangıçtan beri var olanı, işittiğimizi, gözlerimizle gördüğümüzü, seyredip, ellerimizle dokunduğumuzu ilan ediyoruz.” Ancak Yuhanna ikinci ya da üçüncü mektubunda çok kısa bir KİLİSE TARİHİ 204 şekilde ondan yaşlı diye bahsedilmektedir. Fakat bir daha ismini vermeye gerek duymaksızın şöyle der: “İsa’ya ait biri olarak sıkıntıda, Tanrısal egemenlikte ve sabırda ortağınız vc kardeşiniz ben Yuhanna Tanrı Sözü ve İsa’ya tanıklık adına Patmos Adası’ndayım.” Bir başka yerde de “Bunları gören vc işiten ben Yuhanna’yım”. Onu Yuhannanın yazdığını belirtmek istedi. Ama hiçbir zaman da adını vermedi. Kutsal Kitap’ta şöyle demektedir: “O, Isa’nın en sevdiği müritlcrindendi. O, Isa’nın göğsüne yaslandı.” Gerçekten de bunlara sahip olsaydı kendisini açıkça belli ederdi. Fakat bunların hiçbirisini söylemedi. Oysaki Efendimize şahitlik edenler duydukları vc gördükleri her şevi söylemişlerdi. Bana kalırsa ortada sadece bir isim benzerliği var. Diğerleri Yuhanna gibi olmak istediler. Efendimiz tarafından sevilmek için diğer insanların aynı Paulus ve Petrus gibi bu ismi kullanmış olmaları da mümkündür. Bu konuda Elçilerin İşlerinden bir örnek: “Barnabas ile Saul, Yuhanna’yı yanlarına alarak döndüler.” “Yuhanna da onların yardımcısı olarak geliyordu.” Bu konuda bir şey söyleyemiyorum. Çünkü bu bölümde şöyle bir ifade de vardır: "Paulus un yanındakiler denize açılarak Pamphilia’daki Pcrgc’ye gittiler. Yuhanna ise onlan bırakarak Kudüs’e döndü.” Bana kalırsa Asya’da başka birisi daha vardır. Zaten Ephcsos’ta Yuhanna için iki anıt vardır. İki ayrı kişinin aynı ismi taşıdığı yönündeki görüş son derece makul görünmektedir. İncil de bunu doğrular niteliktedir. Şu örneklere bakalım: “Başlangıçta Söz vardı.” "Başlangıçtan beri." “Söz insan olup aramızda yaşadı. Biz onun yüceliğini, babadan gelen lütuf ve gerçeklerle dolu olan biricik oğulun yüceliğini gördük.” “Yaşam açıkça göründü, onu gördük ve tanıklık ediyoruz.” 205 EUSEBIOS Aslında metnin başından itibaren İsa’yı tanımadığını belli etmektedir. Çünkü şöyle der: “Onun emirlerini yerine getirirsek, onu tanımış kadar oluruz.” Başka bazı açıklamalar da bu konuyu netlcştircccktir. Dikkatle incelenecek olursa metinde sık sık “yaşam”, “ışık”, “gerçek” gibi ifadelerle karşılaşıldığını göreceksiniz..?7 Fakat kıyamet kelimesinin bununla bir ilgisi yoktur ve ona yabancıdır. Hatta heceleri bile ortak değildir. Ancak bu konuda daha fazla bilgi bulunmamaktadır. Incil’de de başka bir örnek yoktur. Paulus un mektuplarında da esinlemeye yönelik bir ibare bulunmamaktadır. Bu durum kıyamet kelimesinin İncil ve diğer mektuplarla bir alakası olmadığını da gösterebilir. Bu metinler Yunanca yazılmıştır ve tamamıyla incelenmiştir. Bu nedenle barbarlık ya da gramer hatasından doğan bir yanlışlık bulunmamaktadır. Bunlar Efendimizin bize verdiği Yunanca bir hediyedir. öte yandan, başka yazarların da Esinlemeden ilham aldıklarını inkâr edecek halim yok. Fakat bunların Yunanca yazıldıkları kesin değildir. Çünkü bazı yerlerde barbar diline mahsus ifadeler kullanılmaktadır. Ayrıca çeşitli gramer hatalarıyla da karşılaşmaktayız. Bu konu üzerinde uzun uzadıya durmama gerek yok. Zaten böylecc konumun dışına çıkmış olurum. Sanıyorum ki iki yazar arasındaki farkları açıkça ortaya koydum. YİRMİ YEDİNCİ BÖLÜM Bunların dışında Dionysiosun Scbcllius’a, Kcmice Kilisesi piskoposu Ammon’a, Tclcsphrus’a, Euphranor a, bir diğer Ammon’a ve Europusa yazdığı mektuplar bulunmaktadır. Benzeri konular hakkında da dört kitap daha yayınlamıştır. Bu kitapları Roma’daki Dionysios’a göndermiştir. KİLİSE TARİHİ 206 Mektuplarının çoğu elimize ulaşmıştır. Yine mektup tarzında kaleme aldığı Doğa Üzerine adlı kitabını genç Timothcusa göndermiştir. Euphranor a adadığı Ayartma Üzerine adlı da bir kitabı bulunmaktadır. Pcntapolis piskoposu Basilidese yazdığı mektubunda bir kilise tarihine başladığını belirtir. Aynı kimseye yazdığı başka mektuplardan da haberdarız. Dionysios üzerine anlatacaklarım bu kadar. Fakat konumuz burada bitmedi. Şimdi izninizle onun karakterinden bahsedeceğim. YİRMİ SEKİZİNCİ BÖLÜM Roma Kilisesine on bir sene başkanlık yapan Xystus’tan sonra İskenderiyeli Dionysios onun yerine geçti. Antiokhcia’da, Demetrianus ölünce göreve Samosatalı Paulus seçildi. İsa'nın değerini düşüren bazı yaklaşımlar ortaya çıktığında İskenderiyeli Dionysios’a kilise meclisini toplaması için yalvanlmıştı. Fakat yaşının geçkin olmasından dolayı oluşan bir fiziksel zayıflığı vardı. Bu nedenle diğer kiliselerin piskoposlarının Antiokhcia’da toplanmaları için bir çağrı yaptı. YİRMİ DOKUZUNCU BÖLÜM Çağrı yapılanlar arasında Kapadokya’daki Caesaria kentinin ünlü piskoposu Firmilianus, Pontus Kilisesinde görevli kardeşler Gregorius ve Athenodorus, Tarsus’tan Hclcnus, Iconium’dan Nicomas, Kudüs’ten Hymcncus, komşu Caesaria’dan Theotekhnus, Bostra’dan Maximus yer almaktaydı. Elbette ki başka ünlü görevliler de gelmişlerdi. Ancak en ünlü olanlarının isimleri böyledir. Bu insanların bir araya geldikleri her toplantıda farklı meseleler üzerine görüşülürdü. Samosatalı’nın yandaşları (saya küfür edilme- diği ve kendilerinin bir sapkınlık içinde bulunmadıkları yönünde görüşlerini bildirdiler. Gallienus un imparatorluğunun on ikinci senesinde Dionysios öldü. Ardından İskenderiye piskoposluğuna bu görevi on yedi sene 207 EUSEBIOS yürütecek olan Maximus seçildi. Gallienus ise on beş sene hüküm sürdükten sonra öldü. Yerine Claudius geçti. Fakat iki sene sonra yerini Aurelianus a bıraktı. OTUZUNCU BÖLÜM Dionysiosun düzenlediği son toplantıda Antiokhcia’da sapkınlıklara karşı bir kurul toplandı. Bundan evvelki tüm sapkınlıklar gözler önüne serildi. Bu yaklaşımların hepsi kiliseden mahrum bırakıldı. Düşüncelerine karşı çıkılanların başında Marcion geliyordu. Marcion bu zamana kadar çok saygı duyulan, Antiokheiadaki bir okulun başındaydı. Isa'ya olan inancından dolayı önemli bir mahallede rahip olarak görevlendirilmişti. Bu adam bildiğimiz kadarıyla da tartışmalar sırasında insanları aldatmaya çalışmıştır. OTUZ BİRİNCİ BÖLÜM Bu konuda toplanan piskoposlar ortak bir mektup yazarak Roma piskoposu Dionysios ve İskenderiye piskoposu Maxünus’tan bazı isteklerde bulundular. Kendi çabalarıyla Paulus un hatalarını düzeltmeye çalıştıkları ortadaydı. Yazdıkları mektup şöyledir: “Dionysios, Maximus ve diğer piskoposlar Hclcnus, Hymcnaeus, Theophilus, Theotccnus, Maximus, Proclus, Nicomas. Aelianus, Paul, Bolanııs, Protogencs, Hierax, Eutychius, Thcodorus, Malkhion, Lucius ve diğer komşu kentlerde görev alanlar. Hepinize Efendimiz adına müteşekkiriz. Başta İskenderiyeli Dionysios ve Kapadokyalı Firmilianus olmak üzere uzaklarda yaşayan çok sayıda insanı yardım ermeleri için davet ettik. Bu insanlar ilk önce Antiokheiaya bir mektup gönderdiler, özeti aşağıdadır. Fakat Firmilianus iki kez yeniliklerden dolayı suçlamalar yöneltti. Ancak düşüncelerini değiştireceklerini duyunca bundan vazgeçti. Böylccc sorunu geciktirdi, önceden savunduğu şeyleri anık KİLİSE TARİHİ 208 savunmuyordu. Daha sonra Firmilianus yürüyerek Antiokheiaya gelmek üzere yola çıktı. Çünkü kötülüklerin devam ettiğini öğrenmişti. Fakat ayakları onu buraya taşımadı ve yolda öldü. Diğer insanlar ise onun tanımladığı şekildeki bir yoldan yürümeye başladılar. İnsanların inançsızlıklarından dolayı eleştiriler getirdi. Bu konunun üzerinde fazlaca durmamıza gerek yok. Ailelerinden kendilerine hiçbir şey kalmayan insanlar ticaret yaparak zcnginlcşiyorlardı. Kardeşlerinden zorla e,e geçirdikleri şeyler sayesinde artık günahkar bir yaşam sürüyorlardı. Onları kazançlarından yoksun bırakmamak gerekiyordu. Ama asıl kazancın da dindarlık olduğu unutulmamalıydı. Diğer yandan dünyevi ünvanlar piskoposluğa göre daha fazla tercih edilir olmuştu. Pazar yerlerinde dolaşılarak onun mektupları okundu. İnsanların kalplerindeki kibirden nefret eden çok sayıda insan da onu takip etmek için yanına gelmişlerdi. Daha sonraları kilise toplantılarında insanları aldatma ve zihinleri bulandırma girişimleri başladı. Bunlar İsa’nın değil» dünyayı yönetenlerin davranışlarına benziyordu. O halde bu insanları uyarmak gerekiyordu. Tiyatrolarda kendisini alkışlamayan insanları azarladı ve aşağıladı. Kadınlar ve erkekler onun yanında dizilmişler sözlerini dinliyorlardı. Sonuçta şiddetli ve kabaca konuşmalarıyla insanları bir piskopos olarak değil, âdeta bir hokkabaz olarak selamlamaya başladı. Efendimiz İsa adına kiliselerde okunan ilahileri engelledi. Kadınların paskalya bayramında söyledikleri ilahilerin okunmasına izin vermedi. Kendisini dinleyenler sözlerinden ürperiyordu. Ama bir süre sonra komşu kentlerdeki piskoposları ve rahipleri de kendisine uymaları için kandırmaya başladı. Yazacaklarınızı bekliyoruz. Aynca onun Tanrı nın oğlunun cen- 209 EUSEBIOS netten ineceği yönündeki görüşe katılmadığını da ekleyelim. Bu basit bir şey değil. Isa için bu sözleri nerede söylediğini de kanıtlayabiliriz. İnsanların övgüyle bahsettikleri bu kafir adaın cennetten bir melek indiğini söylüyor. Bunları başkalarının söylemesine ses çıkarmadığı gibi kendisi de bu fikirlere katılıyor. Ayrıca Antiokheiada bazı kadınların ona ait oldukları iddia ediliyor. Böyle insanların varlığını bilmesine karşın onlara bir şey yapmadı. Çünkü onların kendisinin peşinden geldiklerini biliyordu. Onları suçlamadı ve şeytanca işlerine göz yumdu. Öte yandan kendisinin sahip olduğu şeylere imrenen insanları da zenginleştirdi. Piskoposların sadece iyi işlere örnek olmaları gerektiğini biliyoruz. Biz ona getirilen kadınlar gibi şüpheye düşecek kadar cahil insanlar değiliz. Sanki davranışlarını onaylamamız için şüpheli hareketlerini de saklama ihtiyacı hissetmedi. Âdeta onun yaptıklarını onaylamamızı bekliyordu. Her nereye giderse güzel şeyler alıyor vc lüks bir yaşam sürerek âdeta çatlayana kadar yemek yiyordu. Diğer taraftan öteki insanlar olanlardan dolayı büyük üzüntü içindeydiler. Ancak kendisine bir şey yapaınıyorlardı. Çünkü onun gücünden vc zulmünden çekiniyorlardı. Daha ünce de söylediğimiz gibi eğer kilise yönetimi bizimle beraber hareket ederse belki de bu adam yaptıklarının hesabını vermeye çağırılabilir. Bu işlere ta ki Artcmas’ın iğrenç sapkınlıklarını küçümsediği zamandan bu yana başlamıştı. Bu konu üzerinde daha fazla ayrıntı vermeyi gereksiz buluyoruz.’ Mektubun sonunda ise şunlar yazmaktadır: “Bu nedenle biz kendisinin afaroz edilmesinden yanayız. Ayrıca başka bir kişiyi kilisenin başına geçirmeliyiz. Biz kendisinin yerine bir piskoposta olması gereken tüm vasıflara sahip olan Demetrianusun oğlu Domnus’u geçiriyoruz. Domnus daha önceden de başka bir mahallede görev alınıştı. Bütün bunları size bildirmek istedik. Ayrıca son bir tavsiyemiz daha var. Lütfen Artemas ile haberleşerek bu konulan KİLİSE TARİHİ 210 onunla da görüşün.’ Yazıldığı gibi Paulus piskoposluktan çıkanldı vc yerine Domnus geçti. Fakat Paulus un pes etmeye niyeti yoktu. Bu nedenle Aurelianus’dan yardım istedi. Ondan kiliseler yapılmasını vc Roma ve İtalya’da kimlerin görevlendirilmesi gerektiğini söyledi. Böylcce kiliseyi aradan çıkararak kendi gücünü arttırdı. Bu zamana kadar Aurelianus bize yakındı. Fakat düşünceleri danışmanları tarafından değiştirildi ve bize eziyet etmeye başladı. Bu konu hemen her yerde konuşulmaktaydı. Fakat tam bize karşı fermanlar çıkaracağı sırada ilahi adalet işin içine girdi ve Isaya karşı hareket edilmeyeceği bir kere daha ortaya çıktı. Göğün hakiminin bir defa daha iyilerin yanında olduğu görüldü. Akı senelik yönetimden sonra Aurelianus un yerine Probus geçti. O da aynı süre hüküm sürdü. Ardından Carus , Carinus ve Numcrianus geldi. Daha sonra Diocletianus kendileriyle yönetimi paylaştı. Onun zamanında kiliseler arasındaki iletişim bağları çökertildi. Gelişmelerden kısa bir süre önce ,Roma piskoposu Dionysios’un dokuz sene süren görevinden sonra kilisenin başına Felix geçti. OTUZ İKİNCİ BÖLÜM Bu zamanlarda şeytani bir sapkın olan ve Tanrı yla savaşan Mcncs ortaya çıktı. Çok sayıda insanın canına kıydı. Hem işleri hem de konuşmaları bakımından bir barbar gibi yaşamaktaydı. Delinin biriydi. İsa gibi poz vererek kutsal ruhun kendisinde olduğunu iddia ediyordu. Ardından da aynı İsa gibi davranarak kendisine iki mürit buldu. Tanrıtanımazlık üzerine kurulu öğütlerinden oluşan zehirlerini 211 EUSEBIOS Pers ülkesinden dünyanın diğer kısımlarına saçmaya başladı. Zamanımızda da onun öğretisinin peşinden gidenler aynı çılgınlıkları sürdürmektedirler. OTUZ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Felix, Roma Kilisesi nin başında beş sene kaldı. Ardından Eutyhcianus başa geçti. Altı ay görev aldı. Sonra bugün de görev alan Gauisa sıra geldi. On beş sene bu görevi sürdürdükten sonra Marcellinus başa geçti. Marcellinus ise takibatlar sonucu yaşamını kaybetmiştir. Aynı sıralarda Antiokheia Kilisesinde Domnus ve Kyrilustan sonra Timacus göreve gelmiştir. Diğer yandan, Antiokheia Kilisesinde görev alanlardan Dorotheas ile tanışıklığım vardır. Ibranice bildiğinden dolayı kutsal yazıları kolaylıkla okuyabilmekteydi. Kendisi Yunanlılar tarafından da tanınmaktaydı. Aynca doğuştan hadım birisiydi. Şans eseri imparator kendisini Tyre kentine yerleşirdi. Burada da kilise için önemli işler yaptığını haber aldık. Kyrilus’tan sonra Tyrannus, Antiokhcia Kilisesinin başına geçti. İşte bu dönemde kiliselerde tahribat başladı. İskenderiye’nin Laodikeia mahallesinde Sokrates’ten sonra Eusebios görev aldı. Paulus o sıralar Suriye’ye gitmişti. Kendisi geri dönmeye zorlandı. Çağdaşlarımızdan Dionysios bu konuda iyi bir örnek vermektedir. Bunu daha önce anlatmıştım. Daha sonra iyi bir adam olan Anatolius onun yerine geçti. O da İskenderiye doğumluydu. Yunan felsefesi, matematik, geometri, fizik ve retorik alanlarında zamanının en değerli insanları arasında yer alırdı. Onun zamanında İskenderiye’de bir Aristoteles okulu kurulduğu söylenmektedir. Kendisi İskenderiye kuşatması sırasında yaptıklarından dolayı çok defa onurlandırılmıştı. Hepsini anlatmayacağım. Sadece aşağıdaki örnek yeterli olacaktır. KİLİSE TARİHİ 212 Dışarıdaki düşmandan dolayı kıtlığa katlanmak bir hayli zor oluyordu. Kentin bir kısmı Romalıların eline geçmişti. İşte bu sırada Anatolius Euscbios’u görevlendirdi. Romalı komutanın yanına giderek kentin kıtlık kuşatması altında mahvolduğunu bildirdi. Romalı komutan bunu haber aldığında büyük bir iyilik yaparak Anatolius ile haberleşti. Anatolius da senatoyu topladı ve insanlara Romalılar ile uzlaşmaları gerektiğini söyledi. Fakat verdiği öğüdün insanları öfkelendirdiğini gördü. Ona yararlı bir öğüdün olacaksa o da ihtiyaç fazlalarını bize göndermeleridir şeklinde yanıt verdiler. Çoğu insan kendisine oy verdi ve sonuçta kadınlar ve çocukların kentten ayrılmalarına karar verildi. Çünkü kentte kalmaya devam etseler bu hiç kimsenin iyiliğine olmayacaktı ve insanlar kıdıktan mahvolacaklardı. Meclisteki diğer insanlar da onun görüşlerini kabul etmişlerdi. Ardından insanlar kilise ve kentin diğer eşyalarını aldılar. Her yaştan insanlar kadın elbiseleri giydiler. Geceleyin geçitlerden geçerek Romalıların kampına vardılar. Laodikeia Kilisesi de daha önceden söz ettiğimiz İskenderiye savaşındaıı dolayı Tanrımız tarafından iki defa onurlandırılmıştır. Anatolius un çok sayıda eseri bulunmamasına karşın, onun bilgisinin nc denli geniş olduğunu biliyoruz. Özellikle, yeniden dirilme üzerine yyazdığı eserinde şöyle demektedir: Anatolius’un Paskalya Kanunları adlı eserinden: “Birinci aydaki, birinci ay döneminde, MakedonyalIlara göre Dystrus ayının yirmi ikisinde, Mısırlılara göre Phamcnothun yirmi altısında ve Romalılara göre Nisan ayının Calendac’ından on bir gün önce kutlama yapılır. Bunlar benim fikrim değil. İsa'dan önce de bilinen şeylerdir. Philo, Iosephos, Musaios, Agathobuli, Aristobulos ve Ptolcmaios Philadelphos tarafından İbranicc yazılmış kutsal yazılan yorumlamakla görevlendirilenler de aynı şeyleri söylemişlerdir. 213 EUSEBIOS Bu yazarların hepsi yeniden dirilmenin ilk ayın ortasında gerçekleşeceğini ve buna göre kurban kesilmesi gerektiğini iddia etmişlerdir. Bütün bunlar güneş Zodyak’tan geçerken olmaktadır. Aristoboulos da paskalyanın ekinoks zamanında olacağını ifade eder. Sonbaharda ve ilkbaharda olmak üzere iki defa ekinoks yaşanmaktadır. Ancak güneş ve Zodyak ilişkisine göre bu durum ilkbaharda olmalıdır. Başka şeyler de iddia edildiğini biliyorum ama paskalya ilkbaharda kudanmalıdır. Kutsal Kitap'tz şöyle bir şey yazmaktadır: “Bu çağın bilgilerine göre kendilerinin bilge olduklarını sananlar varsa kendilerini aldatmasınlar.” Ancak Yahudilcr ekinoksun ne zaman olduğunu biliyorlardı. Yazarın aritmetik üzerine de on kitaplık bir çalışması bulunmaktadır. Filistin’deki Cacsaria kentinin piskoposu Theotekhnos kendisinden sonra kilisenin başına geçmesini istediği kişiyi bildiren ilk görevlidir. Zaten bir süre beraber çalışmışlardı. Lodikeia kentinden geçerlerken Eusebios öldü. Diğer kardeşlerimiz de göz altına alındılar. Anatolius’un bu yaşama veda etmesinden sonra Yunan felsefesine hayran olan Stephanus kilisenin başına geçti. Fakat aynı şekilde ilahi inancı fazla olan birisi değildi. Gerçek bir filozoftan çok, bir erkeğe yakışmayacak hareketlerde bulundu. Theodoktos’un yaptıkları yine de çalışmalarımızı bozmadı. Özellikle hekimlik sanatında çok becerikliydi. Başka hiçbir insan onun kadar bu sanatta başarılı olamamıştı. Filistin’deki Caesaria kentinde Thcotckhnos’un yerine Agapius geçti. Onun da insanların iyilikleri için çok şey yaptığını bilmekteyiz. Bu dönemde çok değerli bir adam olan ve filozoflara yakışır bir hayat sürmüş olan Pamphilius ile de tanıştık. Onun da ne kadar iyi KİLİSE TARİHİ 214 bir insan olduğunu anlatmak uzun sürer. Ancak şunu söyleyebiliriz ki tüm hayatı boyunca ve kurduğu okulda büyük cziycdcrc katlandı ve sonunda şehit edildi. Açıkçası en hayranlık uyandıran insanlardan birisidir. Yine bu dönemlerde tskenderiye’de görev yapan Pierius ve Pontos’da görev alan Melctius nadir bulunacak türden insanlardı. Aynı zamanda, kilise toplantılarında bazı aynınlar yapılmaya da başlandı. Melctius ise başta retorik konusundaki yeteneği olmak üzere büyük hayranlık uyandıran birisiydi. Bu onun doğasından mı kaynaklanıyordu? Yoksa sahip olduklannın bir fazileti olarak mı ortaya çıkmıştı? Bilgi edinilebilecek tüm alanlarda son derece yetenekliydi ve sürekli olarak öğrenirdi. Ancak başka açılardan da son derece önemli bir insandı. Filistin’den kaçtığımız yedi sene içüıdc onun çektiği eziyetleri gözlemleme firsatı bulduk. Hymcneus’tan sonra Kudüs Kilisesi’nin başına Zambdas geçti. Ondan, yukarıda, kısa bir bölümde bahsetmiştik. Kısa bir süre sonra ölünce yerine bugüne kadar görevini sürdüren Hermon geçti. Hermon da büyük işkencelere maruz kalmıştır. İskenderiye’de Dionysios’un ölümünden sonra Maximus göreve geldi ve on sekiz sene boyunca kilisenin başında kaldı. Ardından Thconas geldi. Daha sonra da Akhillas ve Pierius İskenderiye’de görevlendirildiler. Pierius’un felsefesi nadir rastlanan türdendi ve diğerlerinden hiç de aşağı değildi. Theonas’ın on dokuz sene süren görevinden sonra sıra Petrus a geldi. On iki sene de o başta kaldı. Takibatlar başlamadan üç sene evvel kilisenin başına geçmişti ve sert bir disiplin uygulamaktaydı. Dokuz sene sonra kafası kesildi ve şehitlik mertebesine ulaştı. Bu kitaba kadar Efendiıniz’in doğumundan itibaren üç yüz beş senelik bir zaman diliminde olan olayları aktardım. Şimdi ise izninizle günümüzün kahramanlarından ve onların yaptıkları işlerden söz etmek istiyorum 215 EUSEBIOS SEKİZİNCİ KİTAP KİLİSE TARİHİ 216 BİRİNCİ BÖLÜM İlk yedi kitapta piskoposların babanlarını anlatmıştık. Sekizinci kitapta zamanımızda meydana gelen önemli olaylardan söz etmek istiyoruz. Zaten bu dönemde tutulan kayıtlar öncekilerden çok daha değerlidir. Şimdi bu noktadan hareket ederek başlamak istiyoruz. İKİNCİ BÖLÜM Zamanımızda yaşanan eziyetlerden bir süre önce dünyanın her yerinde hem barbarların hem de Yunanlılardın topraklarında Hıristiyanlık ilan edilmişti. Ancak Evrenin Tanrısı nııı dindar özgürlüğü ve ünlü doğasını tanımlamaya çalışmak bizim kabiliyetimizi aşan bir şeydir. İnsanlarımızın yaptığı iyilikler belki de eyalet yöneticileri tarafından gösterilebilir. İnsanlarımız onlar tarafından suçlandılar. Onların inançlarıyla alay ettiler, kurban kesmelerinden büyük kaygı duydular. Neden ben, kraliyet saraylarında ve yöneticilerin evlerinde konuşamıyorum? O insanların evlerinde yaşayan kadınlar, çocuklar, köleler bile ilahi ifadeleri özgürce konuşmuyorlar mıydı? Gerçekten de bu insanlara değer verdiler ve hizmetçilerini diğerleri ne tercih ettiler. Bunlardan birisi de Dorotheustu. Dorothcus yöne timde yer alan ve en onurlu görevlerden birinde bulunan bir insandı. Aynı şekilde, Gorgonius da çok ünlü bir insandı ve Tanrının sözcüsü olmasına karşın önemli görevlere gelmişti. Her kilisenin yöneticilerinin, valiler ve yetkililer tarafından çok defa iyiliklerde bulundukları ifade edilmiştir. Peki her kenti taçlandıran bu büyük dua evleri ve geniş katılımlı toplantılar nasıl tanımlanabilir? Her kentte nasıl eski binalardan geniş kiliseler kurulmuştu? Her geçen gün bu anlamda gelişmeler kaydediliyordu. İlahi ve cennctsel el, insanlarımızı gözettiğinden dolayı hiçbir şeytani güç bizi engelleyemedi. 217 EUSEBIOS Ancak bunlar özgürlüğün yoğun olduğu zamanlarda gerçekleşmişti. İşte o zaman gevşedik ve olaylara kayıtsız kalmaya başladık. Birbirimize küfrederek, ordular topladık. Yöneticiler âdeta mızrak gibi sözlerle birbirlerine saldırdılar. İnsanlar birbirlerine karşı partiler kurdular. Kötülükler ve riyakarlık artmaya başladı. İlahi yargıç bu duruma tahammül ediyordu. Birçok insan ise halen piskoposluğu bir araya getirme çalışmalarını devam ettiriyordu. İşte bu zamanlarda eziyetler yeniden başladı. Tanrı ise duygusuzca hareket ediyordu ve tanrıtanımazlar gibi davranıyordu. İnsanların yaptıkları işler önemsenmiyordu ve birbirlerine karşı yaptıkları kötülükler artmıştı. Aramızdaki mücadeleler ve çatışmalar kıskançlık ve husumetin artmasından başka bir nedene yol açmadı. Durumları âdeta tiranlara benziyordu. Kutsal Kitapta da şöyle deniyordu: “Rab öfkelenince Siyon kızını nasıl bulutla kapladı! İsrail’in görkemini gökten yere fırlattı, Öfkelendiği gün ayağının taburesini anımsamadı. Yakup soyunun yaşadığı her yeri acımadan yuttu, Yahuda kızının surlu kentlerini gazabıyla yıktı, yerle bir etti onları, krallığını ve önderlerini alçalttı.” Zebur'da da benzeri şeyler ifade edilmektedir: “Kulunla yaptığın anlaşmadan vazgeçtin, onun tacını yere atıp kirlettin, bütün surlarını lyıktın, viran ettin kalelerini, gelen geçen onu yağmaladı, yüzkarası oldu komşularına. Düşmanlarının sağ elini onun üstüne kaldırdın, bütün düşmanlarını sevindirdin. Kılıcının ağzını başka yöne çevirdin, savaşta ona yan çıkmadın. Görkemine son verdin, tahtını yere çaldın. Gençlik günlerini kısalttın, onu utanca boğdun.” ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Bütün bu şeyleri gözlerimizle gördük. Kutsal dua evlerimizin yıkıldığına şahit olduk. Agoranın ortasında ilahi ve kutsal yazılar alevler arasında kaldı. Kiliseye gidenler etrafta saklandı ve rezil edilerek yakalandılar. Düşmanları tarafından aşağılandılar. Zebur’da şöyle denmektedir: “Tanrı, soylular üzerine rezalet saçtı, onları yollan belirsiz bir çölde dolaştırdı.” KİLİSE TARİHİ 218 Gerçekten de yaşadığımız talihsizlikleri anlatmak bize büyük üzüntü vermektedir. Bu konuda herhangi bir gelişme kaydedemedik. Bundan dolayı ilahi adaletin doğruluğunu kanıtlayacak örnekler dışında başka bir şeyi sizlcre aktarmamaya karar verdik. Şimdi çeşitli işkenceleri ayrıntılanyla anlatmayacağız. Aynca yaptıklan nedeniyle bataklıkların dibine batanlardan da söz etmeyeceğiz. Sadece tarihteki genel olaylardan bahsedeceğiz. Bunlar da bizim için önem taşıyan vc gelecek nesillere aktarılması gereken olaylardır. Bu nedenle izninizle Kutsal Kitapla ilgili anlaşmazlıklardan söz etmek istiyorum. Dioclctianus un imparatorluğunun dokuzuncu senesinde Romalılar tarafından Mart ayı diye adlandırılan Dystrus ayında her yerde Kurtarıcımız adına şölenler düzenlenmekteydi. Bu sırada bir imparatorluk fermanı ilan edildi. Buna göre kiliselere emir verilmişti ve kutsal yazılar yakılacaktı. Öte yandan görüşlerinde ısrar eden Hıristiyanlar da özgürlüklerini yitireceklerdi. Bize karşı ilk defa böyle bir ferman ilan edilmişti. Fakat bundan kısa bir süre sonra başka fermanlar da geldi. Artık kilise yöneticileri hapse atılacaktı. Daha sonra da rahipler kurban kesmeye zorlandılar. DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Gerçekten de çok sayıda kilisenin yöneticisi büyük sıkıntılara katlanmak zorunda kaldı. Asillerle çatışma halindeydiler. Diğerlerinin birçoğunun da ruhu korkuyla zayıflatılmıştı. Onlar da işkenceye uğratıldılar. Kimisinin vücudu kamçılandı, bir başkası ise vücudu kazınarak ölüme gönderildi. özellikle kurban kesme konusunda çatışmalar yaşanıyordu. Kimileri kurban kesmek için zorlanırken kimileri kurbanlara yaklaşmıyorlardı. Kurbanlara dokunmadıkları için suçlanmaktaydılar. Biri ölü bir hayvanı yeni kurban etmiş gibi gösterdi. Fakat yakalandıktan sonra ayaklar altında sürüklendi ve kendisi kurban edildi. Bir başkası kurban kesmemek için ağlıyordu. Başka biri de 219 EUSEBIOS bu sırada Kurtarcımız’ın ismini yüksek sesle haykırarak Hıristiyan olduğunu itiraf ediyordu. Bir başkası ise hiçbir zaman kurban kesmeyeceğini açıkça ifade ediyordu. Fakat askerler onları denetlemek için orada bulunuyorlardı. Kurban etmeyenlerin yüzlerine, yanaklarına sert bir şekilde vurarak onları cezalandırdılar. Yapılanlar dindar insanların düşmanlan için önemliydi ve amaçlarına ulaşmışlardı. Ancak bunlar kutsal şehitlerimize karşı fayda edecek hareketler değildi. O insanları anlatabilmemiz için hangi kelimeleri kullanmamız gerekir bilemiyorum. BEŞİNCİ BÖLÜM Belki Evrenin Tanrısı nin dini için büyük gayret gösterenler hakkında konuşabiliriz. Sadece genel işkencenin başladığı tarihten itibaren değil, banşın hakim olduğu dönemden çok öncesinden anlatmaya başlayabiliriz. Dccius ve Valcrianus döneminden sonra Hıristiyan lara karşı yürütülen takibatlar yeniden başlatıldı. Kiliseye karşı herhangi bir uyarı olmaksızın saldırılar başladı. Hemen bize savaş ilan etmedi, ilk önce ordu içinde bazı mahkemeler düzenledi. Eğer ilk önce bu insanların işlerini bitirirse diğerlerinin de kolayca hakkından gelebileceğini düşündü. Askerler ise Evrenin Tanrısını reddedemeycccklcrinden dolayı sanki özel yaşamlarından çok memnunmuş gibi görünmeye başladılar. Komutan, askerlere işkenceye başladığında onlara bir seçenek sundu. Ya kendi ordusuna ait olmaya devam edecekler ve onur kazanacaklardı ya da İsa’nın Krallığı nin askerleri olacaklardı. Bu. itaat edip etmemelerine bağlı bir durumdu. Sonuçta askerler tereddütsüz bir şekilde gerçekleri görünüşte yaptıkları şeylere tercih ettiler. Durumdan yararlanarak din değiştirenler de oldu, öte yandan askerlcr arasında itirafçılar sadece yerlerini kaybetmekle kalmıyor aynı zamanda ölüm cezasına da çarptırılıyorlardı. Zamanla bize karşı daha az saldırgan oldu ve bazı örnekler dışında kan dökmedi. Diğer taraftan inananların çoğu ondan korkuyor ve onunla savaşa KİLİSE TARİHİ 220 girmeyi göze aiamıyorlardı. Fakat saldırılarını arttırdığında kentlerde ve kırsal alanda Tanrı için ne kadar sayıda insanın şehit olduğunu hesaplamak mümkün değildir. ALTINCI BÖLÜM Nicomediada kiliseye karşı bir karar yayınlandığında dünyevi şereflerle onurlandırılmış bir adam Tanrımıza yaklaşmaya başlamıştı. Parlak bir inanca sahip olduğundan dolayı fermanı herkesin gözleri önünde yırtıp attı. Bu yapıldığı zaman Nicomcdia kentinde iki iktidar bulunmaktaydı. Birincisi eski yönetim, İkincisi dörtlü iktidardı. Fakat bu adanı yönetimin başında bulunmakuydı. Cesurca yaptığı hareketten sonra ölümüne kadar kendi ruhunu cesur ve neşeli tutmaya çalıştı. YEDİNCİ BÖLÜM Bu dönemde, tanınmış ve ünlü şehitler verilmiştir. Onlar adına Yunanlılar ve barbarlar arasında ilahiler okunmaktadır. Dorothcus ve köleleri bunların başında gelmektedir. Büyük onurların sahibi olmasına karşın kendisi ve çocukları dini inançlanııdan ötürü mahkemeye çıkarıldılar. Onlara karşı değişik ölüm yöntemleri kullanıldı. Fakat böylesine zenginlikler yaşamın ünü ve lükslerinden çok daha değerliydi. Sadece birisinin ölümünden söz edeceğiz. Diğerlerinin başlarına neler gelmiş olabileceğini ise okuyucularımıza bırakacağız. Bu kimse yukarıda sözü edilen Dorothcus tur. Diğerleri gibi ona da kurban kesmesi emredilmişti. Bunu yapmak istemeyince çubuklarla vücudunun her yeri dövüldü. Fakat o emri yerine getirmedi. Çektiği acılara karşın halen soğukkanlılığını korumaktaydı. Artık kemikleri görünüyordu, düşmanlan tuz ve sirkeyi karışnrarak vücudunun üzerine döktüler. O ise yine çektiği acılan küçümsemeye devam etti. Ardından vücudunun geri kalan kısmı yakıldı. Bu 221 EUSEBIOS işkence belirli aralıklarla devam ediyordu ve verilen emri uygulayacağına söz verinceye kadar da sürecekti. Fakat o, işkencelere karşın görüşünden vazgeçmedi ve sonunda bu şekilde şehit oldu. Dorotheus şehit olanlar arasında en değerli olanlardandır. Bu nedenle kendisinin lakaplarından biri de “Petrus”tur. Diğer şehitlerimiz de ondan aşağı değillerdir. Fakat biz onlardan söz etmeyeceğiz. Dorotheus ve Gorgonius dışında kraliyet sarayından çok sayıda insan çeşitli işkenceler çektikten sonra boğazlanarak öldürüldüler. Daha sonra Nicomedia Kilisesinin başında bulunan Anthimus. İsa’ya olan inancından dolayı kafası kesilerek öldürüldü. Nicomedia sarayında çıkan yangın da çok sayıda inananın ölümüne yol açtı. Bu yangın sırasında kimi insanlar alevler arasında kalıp can verirken kimileri de kılıçlarla saldırıya uğramışlardı. Kadınlı erkekli tüm insanlar büyük bir çabayla yangından kaçmak istiyorlardı. Fırsattan yararlanan cellatlar ise onları kayıklara doldurup, denizin derinliklerine atmaktan çekinmedi. Ancak ustaları tarafından değerli sayılmış olan imparatorluk hizmetçilerinin bedenleri için mezarlar kazıldı. Belki onların vücutları denize atılmıştı, ama ibadet ve saygı görmeleri için böyle bir şeyin yapılması gerekiyordu. Nicomcdia’daki işkenceler bu şekilde başladı. Fakat kısa bir süre sonra Mclitenc ve Suriye’nin her yerinde işkencccler hız kazandı. Yönetimler kraliyet fermanları ile haklarımızı gasp ettiler ve kiliselerin yöneticilerini hapse attılar. Tanımlamalarım şündilik bu kadar. Hemen her yerde geniş çaplı hapis cezaları verilmekteydi. Her yerde suçlu bulunan piskoposlar, okuyucular ve diğer yetkililer için büyük mezarlıklar yapıldı. Eğer insanlar kurban keserlerse özgürlüklerini sürdürebiliyorlardı, ama kesmezlerse çok ağır işkencelere maruz bırakılıyorlardı. KİLİSE TARİHİ 222 Eyaletlerde ne kadar şehit verildi? Afrika, Moritanya» Thcbai ve Mısır’da verilen kayıplar ne kadardı? Özellikle son söylediğim eyaletten kentlere ve başka eyaletlere büyük göçler oldu ve bu insanlar çok ünlü şehitler arasında yer aldılar. SEKİZİNCİ BÖLÜM Filistin vc Fenike’deki Tyrede de benzeri olaylar yaşandı. Sayısız insan dinimizin temsilcisi durumundaydı. Fakat onlar da benzeri işkencelere uğratıldılar. Kana susamış vahşi hayvanların önüne atıldılar. Kırınızı demiri gören boğalar ve diğer vahşi hayvanlar, bütün bunların hepsi asil adamlarımızın karşısına çıkarıldı. Tüm bunlar yaşanırken bizler de oradaydık. Belki de şehit edilmiş olan Kurtarıcımız, şimdi şehit olan adamlarımızın ruhundaydı. Her şeyi yiyen o obur hayvanlar uzun bir süre boyunca adamlarımızın yakınında olmalarına rağmen onlara dokunamıyorlardı. Fakat bir süre sonra sinirlendirilmcyc ve kışkırtılmaya başlandılar. Tek başlarına kalsalar adamlarımıza dokunmayacaklardı. Harekete geçirilmelerinden sonra da yaklaştıklarında elleri titredi. Bunu yapmak için emir almışlardı, ama her ne zaman adamlarımıza yaklaşsalar geri çekiliyorlardı. Sanki ilahi bir emir almışlardı. Bu durum uzunca bir süre devam etti. Vahşi hayvanların bir şey yapmamaları izleyicileri de mcraklandırmıştı. İkinci vc üçüncü denemelerinde de şehitlerimize bir şey yapmadılar. Hiçbir adam hareketsiz bir biçimde yatan genç bedenlere bir şey yapmadı. Bu insanların hiçbirisi yirmi yaşını aşmamıştı. Ellerini bir haç şeklinde uzatmışlardı, ama bağlamamışlardı. Korkmuyorlar vc titremiyorlardı. Sadece Tanrı ya dua ediyorlardı. En sonunda hayvanlar vc leoparlar karşılarında durup ölüm saçmaya çalıştıkları zaman bulundukları yerden geri dönmeye karar verdiler. Bu sırada benim de anlamadığım bir şekilde ilahi güç, hayvanların ağızlarını bağladı ve bir şey yapamadılar. Adamlarımız da geri döndüler. Daha sonra karşılarındaki vahşi bir boğayı boynuzlarından tutup dışarı fırlattılar. O sırada arenada beş adamımız vardı. Hayvan 223 EUSEBIOS yan ölü bir biçimde duran kutsal şehitlerimizin yanına düştü. Ama onlara bir şey yapamıyordu. Âdeta onlara yaklaştığından ayakları bağlanıyordu ve boynuzlannı kaldırarak etrafta koşuşmaya başladı. Sinirle solumaya devam ediyordu, ama kutsal basiret tarafından prangalanmıştı. Hiçbir şekilde adamlarımıza zarar veremedi. Aynı şekilde diğer hayvanlar da bir şey yapamadılar. Bu korkunç olaylardan sonra adamlarımız kılıçlarla öldürüldüler. Ardından da dünyanın dışında bir yere gömülmeleri için denize atıldılar. DOKUZUNCU BÖLÜM Tyre’de bunlar yaşanmıştı, öte yandan yerli Mısırlılardan epeyce sayıda insan şehit olmuştur. Aralarında kadın, erkek ve çocuklaruı da bulunduğu bu insanlara hayranlık duymamız gerekir. Kurtarıcımızın öğretilerine bağlı kalmak için çeşitli işkencelere katlanmak zorunda kaldılar. İşkenceler çok çeşitliydi. Kimileri kırbaçlandı, kimileri yakıldı, kimileri denize atıldı, kimilerinin kafası ezildi, kimileri ise aç bırakıldılar. Çarmıha gerilenler de olmuştu. Hatta çok daha zalimce işkencelere uğrayanlar da oldu. Çarmıha gerildiler ve çivilendiler. Bu şekilde ölene kadar durmak zorunda bırakıldılar. ONUNCU BÖLÜM Thebai’deki şehitlerimizin yaşadığı acılan ve işkenceleri anlatmak çok zordur. Kancaların üzerine geçirildiler ve ölünceye dek bu şekilde kalarak vücutları kazındı. Kadınlar ise ayaklarından yukarı asıldılar ve bedenlerinin her yeri açıldı. Böylece insanlık dışı ve utanç verici bir muameleye tabi tutulmuş oldular. Bazı insanlar ise ağaçlann dallarına bağlandılar. Ardından makineler getirildi ve makineler harekete geçtiğinde bu en cesur adamların kolları ve bacakları vücutlarından ayrıldı. Bu işkenceler kısa bir süre boyunca yapılmadı ancak yıllar bo- KİLİSE TARİHİ 224 yunca devanı etti. Bazen bir gün içinde on ya da yirmi kişinin öldürüldüğü oluyordu. Hatta kimi zamanlar kadın, erkek, çocuk ayırmaksızın çeşitli işkence yöntemleri kullanılarak bir gün içinde otuz, altmış hatta yüz kişinin öldürüldüğü olmuştu. Her zaman büyük kalabalıklar halinde yangın ya da başka yöntemlerle işkenceye uğratılanları görüyorduk. Kılıçlar keskinliğini yitirdiğinden ve cellatlar da artık adam öldürmekten yorulduğundan birbirlerinc yardım ediyorlardı. Ancak bizler halen büyük bir istek ve şevkle tsaya olan inancımızı sürdürüyorduk. Yargıçlar bize karşı ilk cümleleri kurduktan sonra birisi, daha sonra da diğerleri Hıristiyan olduğunu itiraf etmeye başladı. Çeşitli işkenceler ve başka bir sürü iğrenç şey yaşanmasına karşın onlar cesaretle Tanrı nin dinine inandıklarını ifade ediyorlardı. Büyük bir sevinç ve neşeyle kahkahalar atarak ölüme gittiler. Son nefeslerini verecekleri için Tanrı ya şükranlarını sunmak amacıyla ilahiler ve şarkılar söylediler. Bunlar gerçekten de harika insanlardı. Fakat daha harika olanları da vardı. İşte bu insanlar zenginlik, asil doğum, öğrendikleri her şey, felsefe ve diğer her bir şeyi Kurtarıcımız ve Tanrımızın ardından ikinci sıraya koymaktaydılar. Böyle insanlardan birisi de Philoromus’tu. Philoromus İskenderiye kentinin yönetiminde önemli bir göreve sahipti ve Romalı askerler ve asiller tarahndan hemen her gün uyarılmaktaydı. Thmııis piskoposu Phileas ise vatanseverliği ve felsefeye olan düşkünlüğü ile ün kazanmış birisiydi. Bu msanlar çok sayıda arkadaşlarını ve akrabalarını dinlememişlerdi. Hatta daha sonraları yargıçlar da onlara kendilerini, karılarını ve çocuklanın kurtarabileceklerini söyleyerek yalvardılar. Yapmaları gereken tek şey Kurtarcımız’ın öngördüğü yaşamı reddetmek ve bunu hor görmekti. Fakat onlann zihinleri karıştırılmadı. Tanrı sevgisini içlerinden atmadılar. Tüm tehditlere ve yalvarmalara karşı koydular. Bu nedenle de ikisinin de kafası kesildi. 225 EUSEBIOS ON BİRİNCİ BÖLÜM Yukarıda sözü edilen Phileas eğitim açısından da önemli birisiydi. Kendisinin yaptıkları hakkında bir özeti aşağıda sunacağım. Çalışmalarında hem daha önceden yaşanan olaylar hakkında hem de kendi zamanında İskenderiye'de yaşananlar hakkında bilgiler vermektedir: KutsalKitap\z da bize tereddüt etmeksizin şehit olmayı seçen insanların örnekleri verilmektedir. Bu insanlar her şeyin üzerindeki Tanrı’ya ruhlarını teslim etmekten çekinmediler. Efendimiz İsa’nın aynı şekilde ölüme gittiğini gördüler. Kutsal Kitapta. şöyle demektedir: Mesih, Tanrı nın özüne sahipti. Ama kendisinin onunla aynı haklara sahip olduğuna inanmadı. Yüceliğinden ayrıldı ve insan görünümüne büründü. İnsan olarak da ölüme gitti. Çarmıha gerilerek öldürülmeyi göze alarak kendisini alçalttı. Aynı zamanda İsa’nın dini için çaba harcayanlar çeşitli işkencelerin yanı sıra başka sıkıntılara da katlandılar. Hem de bu bir defa değil, iki defa yaşandı. Çeşitli yöntemlerle insanlar bizi tehdit etmek için birbirIcriylc yarışıyorlardı. Ancak İsa’ya üıananlar kendilerini bırakmadılar. Kutsal Kitapta dendiği gibi sevgide korku yoktur. Onların işkenceler altındaki cesaretlerini hangi kelimelerle açıklayabiliriz? İstedikleri özgürlükleri ellerinden alınıyordu. Çubuklarla, kırbaçlarla ve başka şeylerle dövülüyorlar, iplerle boğuluyorlardı. Bize karşı olan öfkelerini her geçen gün daha da arttırarak gösteriyorlardı. Elleri arkadan bağlanıyor ve makinelerin kullanılmasıyla askıya alınarak geriliyorlardı. Bu işkenceler sırasında bütün vücutları parçalanıyordu. Özellikle de mideleri, yanakları ve dizleri zarar görüyordu. Başka insanlar da askıya alındı. Onlar da eklem yerlerinin, kollarının ve bacaklarının şişmesine karlanmak zorunda kaldılar. Yüz yüze bir şekilde direklere bağlananlar da vardı. Ayak- KİLİSE TARİHİ 226 ları rahat değildi ve vücutlarının rüm ağırlığını üzerlerinde hissediyorlardı. Valinin kendileriyle konuştuğu saatler dışında gün boyunca bu işkenceye katlanmak zorunda kaldılar. İşkenceciler yeni birisi getirildiğinde kendilerini seyretmeyi bırakıyorlar vc diğerlerinin yanma gidiyorlardı. Yaptıklarıyla, bizün hakkımızdan geldiklerini sanıyorlardı. Biraz soluklanmaları için işkenceye ara verildiğinde acımaksızın üzerlerine zincirler fırlatıldı. Söylediklerine bakılırsa, bizimle ilgilenmiyorlardı vc istekleri sayımızın daha da artmasını engellemekti. Böylecc ikinci bir işkence yöntemi daha keşfetmiş oldular. Sonra da insanları bir cezalandırma tahtasına yerleştirdiler. Tahtanın her iki ayağında da dörder delik bulunmaktaydı. Kamçılamaya başladıklarında oluşan taze yaraları örtmek için bu deliklere insanların yaralanan bölgelerini denk getiriyorlardı. Çoğu insan işkenceye dayanamayarak yalan söylemek zorunda kaldı. Böylcce izleyiciler de vücutlarının çeşitli işkencelere maruz kalmaması için tehdit edilmiş oluyorlardı. Bu şekildeki işkenceler devam cni. Başka insanlar acı çekmeleri ya da ölmeleri amacıyla hapse atıldı. Bir kısmı kısa bir süre içinde öldü. Ama diğerleri burada uzun süre kaldıkları için kendilerine olan güvenlerini arttırdılar. Hapistekilerin önüne bir seçenek konuluyordu. Ya lanetli özgürlüğe kavuşmak için kurban keseceklerdi ya da bunu reddederek ölümü tercih edeceklerdi. Tabii ki tereddüt etmeksizin neşeyle ölüme gitmeyi seçtiler. Kutsal Kitapta da daha önceden bu konu hakkında bilgi verilmişti. Şöyle deniyordu: Tanrı'dan başka birisine kurban kesen ölüm cezasına çarptırılacaktır. Benden başka Tanrın olmayacak.” Tanrı aşkıyla şehit olanların hapisteyken söyledikleri son sözler bunlar oldu. Bu sözler İsa'nın dinine inananlar için bir adresti. Bu sözlerin peşinden ölüme gittiler. 227 EUSEBIOS Peki, neden biz dünyanın her yerinde şehit olan insanlarunızla ilgili açıklamalar yapmaktayız? Özellikle de bize karşı savaşanları anlatıyoruz? ON İKİNCİ BÖLÜM Phrygia’nın içinde sadece Hıristiyanların yaşadığı küçük bir kasaba askerler tarafından kuşatıldı. Ardından bütün kadınlar ve çocuklar yakıldı. Bunun nedeni curator*0 ve vali tarafından verilen emirlere halkın uymaması ve onların gösterdikleri putlara tapmamalarıydı. Kentte, İtalya kökenli asi, bir aileden gelen Adauctus diye bir adam yaşamaktaydı. Bu adam imparatorun yanında ilerlemiş ve her türlü görevde bulunmuştu. Hatta komutan bile olmuştu. Bu olaylar yaşandığında diğer herkesten daha önce çıktı ve şehit olanlar arasında önemli bir yer kazandı. Çünkü bu olaylar yaşandığında halen hâzineden sorumlu bir memurdu. ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Peki geri kalan isimlerden neden bahsetmiyoruz? İsa’nın hayranlık uyandıran şehitleri üzerinde neden durmuyoruz? Arabistan'dakilerin birçoğu baltalarla katledildi. Kapadokya’dakiler ise kafaları kesilerek öldürüldü. Mezopotamya örneğinde görüldüğü gibi birçoğu alevler aracında kalarak can verdi. İskenderiye’deki cinayetler ise genelde insanların kulaklarının, ellerinin ya da vücutlarının başka organlarının kesilmesi şeklinde işlenmekteydi. Antiokhcia’da ise insanlar kızartılarak öldürülmüşlerdi. Peki neden bunları tekrar hatırlatıyoruz? Başka insanlar arasında kendi sağ ellerini kafir kurbanlara dokundurmaktan kaçınanlar var mıydı? İnsanlar böylesine işkenceleri çekmektense yüksek evlerinden kendilerini atarak intihar etme yolunu tercih ermeye başladılar. Antiokhcia’da kutsal bir kadın yaşamaktaydı. Zengin vc ünlü bir aileden geliyordu ve henüz yaşamlarının baharındaki iki kız ço- KİLİSE TARİHİ 228 cuğuyla beraber işkencelerin kurbanı oldu. Gıpta edilen insanlardılar, ama sakladıkları şey bir düzenbazlık neticesinde ortaya çıkarıldı. Askerler tarafından yakalandıktan sonra bildiğiniz şeyler yaşandı. Bunları anlatmaya gerek yok. Yaşadıkları şey arasında en kötüsü de namuslarına dokunulmasıydı. En sonunda ruhlarının kirlendiğini ve dünyadaki en kötü şeyi yaptıklarını söylemek zorunda kaldı bu kadın. Böylcce diğer insanlardan daha önce İsa’nın yanına kaçma fırsatı bulmuş oldu. Kızlar da annelerinin öğüdüne uydu. Elbiselerini giydikten sonra yolun ortasından yürümeye başladılar vc en sonunda kendilerini nehirden aşağı attılar. Böylecc kendilerini yok etmişlerdi. Antiokheia kentinde bunun dışında kendilerini Tanrı’nın hizmetine adamış vc ünlü ailelerden gelen ikizler vardı. Bu genç çiçekler, dindarlıkları vc yaşam biçimleriyle hayranlık uyandırmaktaydılar. Sanki dünya böyle bir fazilete katlanamazdı. İblislere inananlar onların denize atılmaları emrini verdiler. Sonuçta da bu gerçekleşti. Pontos’ta da korkunç şeyler yaşandı. İnsanların parmaklan çubuklarla tırnaklarının altından delindi. Erimiş kurşunlar döküldü ve bunlar insanların vücutlarının değişik yerlerine akıtıldı. Başka insanlar da onur kırıcı ve insanlık dışı muamelelere tabi tutuldular. Asiller vc kanunları denetleyen yargıçlar kendi akıllarını daha fazla ön plana çıkarmak için ellerinden geleni yapıyorlardı. Sürekli olarak yeni işkenceler icat ediyorlar ve birbirleriyle sanki bir yarışmadaymış gibi ödüller kazanmak için mücadele ediyorlardı. Bir süre sonra yeni işkence türleri icat etmemeye başladılar. Artık kana doymaya başlamışlardı. Bir süre iyiliksever ve insancıl davranmaya çalıştılarsa da asıl yüzlerini çok uzun bir süre saklamayı başaramadılar. Eyalet yöneticileri kentleri kendi insanlarının kanıyla doldurdular. Fakat yapmalan gereken şey otoritelerini güçlendirirken son 229 EUSEBIOS derece insancıl davranmaktı. Bize hiçbir zaman ölüm cezası verilmemeliydi. Verilen cezalar da onlar tarafından kaldırılmalıydı. Fakat onlar bizim insanlarımızın kollarının ve bacaklarının sakatlanmasını ve gözlerinin yakılmasını istediler. Bize verebilecekleri en hafif cezaların bu olacağını düşünüyorlardı. Hareket tarzları bu şekildeydi. Kılıçlarını insanların gözlerine doğrultmuşlardı ve bu şekilde tehdit altında olanların sayısının ne kadar çok olduğunu söylememe gerek yok. Aynca insanlarımızı yaktılar ve bakır madenlerinde çalışmaya zorladılar. Bunların dışında öteki mahkemelerde de tarifi imkânsız olaylar yaşandı. İsa adına şehit olanların isimleri hemen her yerde duyuldu ve diğerlerini şaşırttı. Onları harekete geçiren şey İsa'nın açıklamayacak gücüydü. Ancak tüm şehitlerimizden söz etmek çok uzun zaman alacaktır ve böyle bir şeyi gerçekleştirmemize imkân bulunmamaktadır. ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Büyük kentlerde kilise yöneticileri arasında şehir olanların ilk sırasında Nicomedia kenti piskoposu olan daha sonra kafası kesilen Anthimus yer alıyordu. Antiokhciadaki şehitler arasında kentin önde gelen rahiplerinden ve mükemmel bir yaşam sürmüş olan Lukianos da bulunmaktaydı. Nikomedia kentinde imparatorun huzurunda İsa'nın cennet krallığını açıklamış ve daha sonra kendisini savunmuştu. Fenike topraklarında da İsa’nın izinden yürüdüğü için şehit olanlar bulunmaktaydı. Bunlar Tyre kenti piskoposu Tyrannion, Sidon’dan Zenobius ve Emcsa kentindeki kilisenin piskoposu olan Silvanus’tu. Silvanus ve yanındakiler, Emcsa kentinde vahşi hayvanlara yem edildiler. Diğer ikisi ise sabırla ölümü beklediler. Tyrannion denize atılarak öldürüldü. Zeniobius ise çok yetenekli bir hekim olmasına karşın çeşitli işkenceler sonucunda katledildi. KİLİSE TARİHİ 230 Filistin’de Gazzc piskoposu Silvanus otuz dokuz arkadaşıyla beraber Phaeno bakır madeninde çalışırken kafası kesilerek öldürüldü. ıMısır piskoposları Pclcus ve Nilus da yakılarak öldürüldüler. Yine bunların dışında zamanımızın ünlü piskoposlarından Caesaria’da görev almış olan Pamphilius’tan da söz etmemiz gerekir. Pamphilius büyük hayranlık uyandıran bir insandı. Bu erdemli işlerin birçoğunu uygun bir şekilde kayıt altına aldık, özellikle Mısır ve Thebai’de acı çekenleri iyi bir biçimde bilmekteyiz. İskenderiye piskoposu Petrus, İsa’nın dinini en iyi öğreten insanlar arasında yer almaktaydı. Faustus, Dius ve Ammonius da İsa adına şehit olan mükemmel insanlardı. Ayrıca Phileas, Pachymius, Theodorus ve diğer Mısır kiliselerinde görev almış olan piskoposlar da önemli şehitler arasında sayılmaktadır. İlahi dinimiz adına dünyada yaşanan tüm çarpışmalardan bahsedemeyiz. Ancak olayları gören insanların bu konulardan söz etmesi çok daha yerinde olacaktır. Ben de başka bir çalışmamda kendi şahit olduğum olaylardan söz edeceğim. Bu çalışmamda tüm olaylardan söz ermeyeceğim. İşkencenin başladığı tarihten itibaren yaşananları anlatmaktansa sadece önemli olayları açıklayacağım. Roma yönetiminin bize karşı savaşmaya başlamadan önce ve bizimle dostça ilişkiler kurduğu zamanlardaki olayları hangi kelimelerle anlatmalıyım? Bu dönemlerde Romanın yönetiminde bulunan insanlar on ya da yirmi sene görev aldılar, insanlar keyifli festivaller ve eğlencelerle zaman harcıyorlardı. Otoritelerini gün geçtikçe arttırmaya başladılar. Daha sonra beklemediğimiz bir zamanda bize karşı döndüler ve affedilmez bir savaş başlattılar. Fakat savaşın ikinci yılında yönetim devrildi ve her şey değişmeye başladı. Daha sonra şiddetli bir hastalık geçirdi ve büyük bir zihin karışıklığına uğradı. Ardından da emekli olmaya karar verdi. Bir süre sonra, daha evvel hiç olmadığı şekilde imparatorluk bölündü. 231 EUSEBIOS Bu olaylardan kısa bir süre sonraysa imparator Constantinus göreve başladı4’. Bize ve Kutsal Kitabımıza karşı son derece saygılı ve dostça davrandı. Ardından yerine geçmesi için Constantine adlı bir oğul bıraktı. Onların tanrıları arasında ilk sırada yer almaktaydı ve bir imparatorun alabileceği tüm onurlan elde etmişti. Constantinus bütün zamanların en ılımlı ve iyi imparatorları arasında yer almaktaydı. Her zaman iyi biçimde bize yol gösterdi. Hiçbir zaman bizimle savaşmadı. Kiliselerimizi yıkmadı ve bize dokunmadı. Ölümünden sonra da üç defa kutsandı. Çok şükür ki ardında Constantine gibi dindar bir oğul bırakmıştı. Kısa bir süre sonra Constantine, askerler tarafından imparator ilan edildi. Tanrı da onun her şeyin kralı olmasını istemişti. Babası gibi dindarca bir yaşam sürdü. Fakat daha sonra yöneticilerin oylarıyla Licinius ve Augustus imparator ilan edildi. Maximinus tek başına Caesar olana dek yaşananlardan büyük üzüntü duydu. Çünkü tek başına Augustus olmak istiyordu. Tahttan feragat etmesi sonrasında Constantinus a karşı komplo kurduğu iddiasıyla utanç verici bir ölüme sürüklendi. Kötülükleri ve diğer saygısızlıkları nedeniyle heykeller ve büyük kamu binaları yıkıldı. ON BEŞİNCİ BÖLÜM Roma’daki iktidarı eline alan Maxentius un oğlu ilk zamanlar iktidarı elinde tutabilmek için Romalılara gerçek yüzünü göstermedi. Kendisinin merhamedi biri olduğunu göstermek amacıyla Hıristiyanlara yapılan işkencelerin sona ermesini emretti. Fakat umulduğu gibi iyi bir insan olmadığı anlaşıldı. Çeşidi kötülüklerle karşılaşması saf olmasından kaynaklanmıyordu. Neredeyse tüm suçlan işlemişti. Zina suçu işliyordu. Kadınlan yasal rcfakatçıları olan kocalarından ayırıyordu. Aslında bu en az bilinen suçlarından birisiydi. Roma senatosunun önde gelen insanlannı da aşağılamaktaydı. Onun baskısı altında şerefli ve onurlu insanlann sayılarında bir KİLİSE TARİHİ 232 eksilme yaşanmaya başlandı. Sessiz kalmalarına karşın onlara karşı bir tiran gibi davranmaktaydı. Ardından onların katledilmeleri için emir verdi ve sonuçta çok sayıda insan kentin ortasında öldürüldü. Mızraklarla ve silahlarla öldürülenler barbarlar veya İskider değil, onun kendi vatandaşlarıydı. Onun zamanında mallan yağmalanan ve ölüm cezası alan senatörlerin sayısını vermek olanaksızdır. Fakat kendilerine karşın çok sayıda hile yapıldığını da belirtmek gerekir. Bütün kötülükleri taçlandırmak için başka şeyler de yapıp, kahinlere başvurdu. Hamile kadınlann karınlarını kesti, yeni doğmuş çocukların bağırsaklarını çıkardı. Aynı zamanda şeytanları savaşa çağırmak için çok sayıda aslanı öldürdü. Tüm bu şeyleri kendisini güvene almak için yapıyordu. Roma’da yol açtığı baskı üzerine anlatacak başka şeyler de vardır. Ayrıca çağdaşlarımıza göre Roma vc diğer yerlerde bu dönemde gerekli olan şeyler daha önceden yaşanmadığı şekilde azalmıştı. öte yandan doğunun tiranı çok uzun bir süre boyunca onunla dostluğunu saklamayı başardı. Fakat sonuçta kendisi de layık olduğu cezayı çekmiştir. Batıdaki akrabasından aşağı kalır hiçbir yanı yoktu. Onun zamanında büyücüler vc sihirbazlar en önemli sıralara yükseldiler. Ürkek ve fazlasıyla batıl inançlı bir insan olduğundan dolayı iblislere büyük değer verdi. Kahinler vc kehanetler olmaksızın en ufacık bir harekette bile bulunamazdı. Bu nedenle en az öncülleri kadar bize eziyet etti. Her kentte kendi kutsal tapınaklannm inşa edilmesini ya da yenilenmesini emretti. Her kent vc eyalette kendi putperest rahiplerini görevlendirdi. Bu insanlara siyasi bazı görevler de verilmişti. Askerler de onları korumakla görevliydiler. Bu hokkabazlar sanki Tanrıya ait bir işi yapıyorlarmış gibi hükümetlerde yer aldılar ve büyük ayrıcalıklara sahip oldular. 233 EUSEBIOS Bundan sonra kenderde vc kırsal alanlarda büyük bir baskı kurmadı. Ancak eyaletlerde otoritesini güçlendirmişti. Bir yandan altın vc gümüş olarak haracını toplarken diğer yandan da çeşidi cezalar vermekteydi. Atalarından kalan mirasa dokunmaksızm sadece kendi topladıklarıyl.1 büyük bir zenginliğin sahibi oldu. İçki alemlerine girdiği zaman saçma sapan emirler verir vc aklı başına geldiği zaman da bunlardan büyük pişmanlık duyardı. Hiç kimse çapkuılık ve hovardalık bakımından ondan üstün olamazdı. Fakat kendisini öğretmen kabul edenler de bulunmaktaydı. Ordudaki askerleri her türlü ahlaksızlığı yapabilmesi için görevlendirdi. Komutanlar ve valiler de aynı emirleri aldılar. Sanki herkes onunla birlikteymiş gibi davranıyordu. Peki, biz neden bu adamın tüm ahlaksızlıklarını ve suçlarını sıralıyoruz? Çünkü o, kadınlar da dahil olmak üzere kentlerdeki tüm suçlara bulaşmış birisiydi. Hıristiyanların hepsi bu işkencelere katlandılar. Çünkü ölümü hor görüyorlardı. Yangınlar, vahşi hayvanlara yem olarak atılma, çarmıha gerilme, denize atılma, vücudun çeşitli organlarının kesilmesi gibi putperestlerin işkenceleri karşısında Tanrıya duydukları saygı nedeniyle her türlü sıkıntıya katlandılar. Kadınlar da en az erkekler kadar Kutsal Kitabımız için girilen savaşa katıldılar. Onlar da erkekler kadar erdemden pay aldılar. Vücutları birtakım kötü amaçlar için sürüklendiğinde çekinmeksizin ölümü, saf olmayan bir yaşama tercih ettiler. Bu kadınlardan birisi de İskenderiye’de yaşayan ve tiran Maximinus un zorbaca amaçları için yakalanan bir Hıristiyan’dı. Ünlü bir aileden geliyordu, zengin ve eğitimliydi. Ama namusuna tüm bu şeylerden çok dalıa fazla değer yükledi. Çok defa kadına ölüm eczası verdi. Ama bunları uygulamadı. Çünkü öfkesinden çok o kadını istiyordu. En sonunda kendisine sürgün cezası verdi. Başka insanlar da cennetin kurallarına bağlı kaldıklarından ötürü çeşitli cezalara çarptırıldılar ve işkencelere katlanmak zorunda kaldılar. Bu insanlara KİLİSE TARİHİ 234 gerçekten de hayranlık duymalıyız. Ancak Romadaki kadınlar diğerlerinden de asildi ve Maximinus’un o kadınların kendisine benzemeleri yönündeki isteğiyle mücadele etmek zorundaydılar. Hıristiyan bir kadın, Maximinus’un evinde ona hizmet etmesi gerektiğini öğrendiğinde, kocası bir Romalı olmasına karşın vücudunu süslemek bahanesiyle bir süre ondan uzaklaştı. Bir odaya girdi, tek başına kaldığını anlayınca kılıcıyla kendisini kesti. Kısa bir süre içinde yaşamını kaybetti. Böylccc kadın sadece sözleriyle değil, yaptığı işlerle de Hıristiyanlar arasında ne gibi erdemlerin hüküm sürdüğünü herkese göstermiş oluyordu. Kötülükleri öyle bir boyuta ulaştı ki; sonunda hem doğuyu hem de batıyı elinde tutmaya başladı. Peki bize karşı bu şeytani saldırılarını ne zamana kadar sürdürecekti? Tabii ki Hıristiyanlar üzerlerindeki şaşkınlığı atıp, kendi özgürlüklerini sağlayana dek. ON ALTINCI BÖLÜM On yıl süresince işkencenin her türlüsü yapıldı. Hiç kimse herhangi bir kontrol yapılmaksızın dilediği şekilde denizlere açılamazdı. Çünkü bir cezalandırmadan kaçıp kaçmadığı kontrol edilirdi. Diğer yandan bir deniz savaşında gerekebilecek olan zırhlar, göğüs zırhları, kalkanlar, mızraklar, oklar ve diğer gerekli olan şeyler hazırlanmaktaydı. Biz de her gün düşmanımızdan yeni bir saldın beklemekteydik. Ayrıca bu dönemde daha sonra anlatacağım şekilde kıtlık vc veba da ortaya çıktı. ON YEDİNCİ BÖLÜM İşkenceler devam ediyordu. Sekizinci sene sonunda yavaşladı ve onuncu senede Tanrı’nın yardımıyla sona erdi. Rahiplerimizin göksel cennet hakkında sarfettiklcri sözler bize karşı şiddetli bir savaş yürütenlerin bundan vazgeçmelerine vc bizi bağışladıklarına yönelik fermanlar çıkarmalanna neden oldu. 235 EUSEBIOS Fakat bunun yapılmasının nedeni insanların bize karşı merhamet göstermeleri ya da acımaları değildi. Sadece yeni planlar geliştirene dek zaman kazanmak istiyorlardı. Kötülükler yapanlar öfkelerini işkenceleri yazanlara yöneltmeye başladılar. Kutsal Kitap't* konu üzerine şöyle yazmaktadır: “İnsanları böyle tuzaklara düşürenler yandı!” Gerçekten de Tanrı'dan gelen ceza onların ruhlarında ilerlemeye başladı. Birdenbire vücudunda bir yara oluştu vc bağırsaklarını delmeye başladı. Obur solucanlar zamanla tüm vücudunu sardılar. Solucanların oluşturdukları iğrenç yığın, dayanılması zor bir manzara oluşturmaktaydı. Hekimlerin birçoğu vücuttaki kötü kokuyu gideremediklerinden dolayı öldürüldü. Diğerleri de solucanların yayılmasını cngellcyemcdiklerinden dolayı acımasızca ölüm cezasına çarptın İd ılar. ON SEKİZİNCİ BÖLÜM Böylcsinc kötülüklere uğramasının nedeni olarak dindar insanlarla zalimce savaşmış olması gösteriliyordu. Bu nedenden ötürü düşünceleri değişmeye Başladı. îlk önce Evrenin Tanrısını itiraf etti, ardından da hizmetçilerini çağırarak herhangi bir şekilde ertelenmeksizin Hıristiyanlara karşı sürdürülen işkencelere son verilmesini istedi. Ayrıca bir ferman çıkarıldı ve kiliselerde alışılmış duaların edilmesinin dışında imparator için de af dilenmesini istedi. Ferman şu sözlerle devam etmekteydi: Hıristiyanlara karşı yapılanların sona ermesi için aşağıdaki ifadeler kullanıldı: “Germenleri yenen, Mısır’ı ve Thcbai’yi ele geçiren, beş defa Sarmatialılan yenen, Pers topraklarını ele geçiren, iki defa Karpatları fetheden, altı defa Ermenilcri yenen, Medlcri ve Adiabenileri yenen imparator Caesar Galerius Valerius Maximinus, Invictus, Augustus, Pontifex Maximus41 on iki defa halk tribunusıf\ sekiz defa konsül KİLİSE TARİHİ 236 seçilmiş ve dokuz yıldır da imparatorluk yapmaktadır. Aynca imparator Caesar Flavius Valerius Constantinus, Pius, Felix, Invictus, Augustus, pontifex maximus, konsül ve prokonsüldür*4. Beş senedir de imparatorluk yapmaktadır. İmparator Caesar Valerius Licinius, Pius, Felix, invictus, Augustus isc pontifex maximus, dört defa halk tribunusu, prokonsül, konsül ve üç senedir imparator olarak görev yapmaktadır. Onların isteklerine göre: Diğer şeylerin dışında, genel kamu disiplinini sağlamak amacıyla eski kanunlarda bazı değişikliklere gidilmesine ve Hıristiyan olanların inançlarına uygun yaşamalarına karar verilmiştir. Kendi aralan tarafından kurulan kanunlara bağlı kalmayan bazı küstah ve aptal insanlar yakalandılar. Kendi amaçlan doğrultusunda kanunlar yaptılar ve bunları çeşitli yerlerde birleştirdiler. Biz büyük bir ölüm tehlikesi altında yaşayanlara karşı eski kanunlara geri dönülmesi taraftanyız. Biz insanlara ne göksel tanrılara tapınmalannı ne de Hıristiyan!ann Tanrısı’na inanmalarını öneriyoruz. Üzerimize aldığımız hayırseverlik ve adalet nedeniyle bu konuda insanlan özgür bırakıyonız. Dileyen insanlar Hıristiyan olabilirler ve istedikleri gibi toplantılar düzcnlcyebilirler. Tek yapmaları gereken şey genel disiplini bozmamaktır. Başka bir mektupta da magistratusların ne yapmaları gerektiğini anlatacağız. Tanrılarına genel barışın korunması için yalvarsınlar. Böylccc belki de kendi evlerinde rahatça yaşama olanağı bulabilirler." Ferman Latince’den Yunancaya çevrilerek gönderildi. Bu dönem yaşanan olaylar hakkında anlatacaklarım bu kadar. 237 EUSEBIOS DOKUZUNCU KİTAP KİLİSE TARİHİ 238 BİRİNCİ BÖLÜM Yukarıda alıntı yaptığımız ferman, Asya’nın her yerine ve yakındaki eyaletlere duyuruldu. Bu sıralar en kafir insanlardan biri olan ve lann nın dinine karşı büyük bir düşmanlık besleyen Maximus, fermanı eyaletlerdeki valilere gönderdi. Eğer fermana karşı olan bilileri olursa onlarla savaşacaktı. Maximus üstlerinin kararlarına karşı gelemezdi. Bu nedenle yazdı olmayan bir emri de valilerine gönderdi. Bize karşı yapılan takibatlara devam edilmesini istiyordu. Valiler de bizimle yazılı olarak haberleştder. Daha sonra son derece ünlü bir adam olan Sabinus, eyalet valileri ile imparator arasında derişim kurulmasını sağladı. Latince yazdığı mektubun çevirisi şu şekildedir: “Efendimizin sadık hizmetçderi! İlahi ustalarımız! İmparatorlarımız! Kutsal ve doğru bir yaşam amacıyla hareket edenler! Kimi Romaldar yabancı yaşam şekillerine alıştdar ve ölümsüz tanrılara tapmayı bıraktılar. Bu insanlar o kadar inançlıdırlar ki herhangi bir cezalandırma ya da askeri seferle düşüncelerinden vazgeçmezler. Bundan dolayı kendi kendderini büyük bir tehlike içine soktular. Bizim dindarca yüceltdcn Efendimiz! Sadık hizmetçilerin olan bizlerc emir verdin. Ben de bu nedenle sana yazıyorum. Eğer herhangi bir Hıristiyan düşüncelerini yaymaya kalkışırsa bu, onun cezalandırılması için bir neden olmayacak. Zaren uzun zamandır yaşadıklarımız da bize bu insanların kolay kolay düşüncelerinden vazgeçmeyeceklerini gösteriyor. Diğer yandan her kentteki görevli curatorlar vc magistra tuşların yanı sıra bölge yöneticilerinin de bu konuya daha fazla dikkatlerini çekmenize gerek yoktur. Eyalet yöneticileri yazılan şeylerin ne anlama geldiğini gayet iyi bir biçimde anladılar. Bu nedenle imparatorluk fermanını değişik 239 EUSEBIOS bölgelerde halka duyuracaklar. İmparatorun isteklerini yazıya dökerken acele etmediler, ama işlerini tamamlamak için acele ettiler. Tanrılarını itiraf edenler serbest bırakıldı. Madenlerde çalıştırılmakla cezalandı olanlar da serbest bırakıldı ve bunun imparatorun bir isteği olduğunu öğrendiler. Turn bunları yaptığımızda gece karanlığında gün ışığına kavuşmuş gibi oldular. Hemen her kentte toplantılar düzenleyerek bir araya geldiler. Onlarla aynı inancı paylaşmayanlar duruma biraz şaşırmışlar ve büyük değişimi hayretle izlemişlerdi. Hıristiyanların Tanrısı nın gerçekten tek büyük Tanrı olduğu görüldü. Cesurca vc sadık bir biçimde eziyetlere karşı koymuş olan insanlarımızın bazıları tarafından yeniden yüce gönüllü sıfatıyla tanımlanmaya başlandınız. Ancak birçoklarının ruhları titriyordu. Sizse onları sabırla iyileştirmeye çalıştınız. Onlar da kurtarıcılarından merhametle uzanacak bir el beklediler. Madenlerde acı çeken asil inananlar da evlerine geri dönme olanağı buldular. Sözcüklerle ifade edilemeyen büyük mutluluk ve keyifle sokakların ortasından geçtiler. Yollar ve pazar yerlerinde Tanrıyı övmek için ilahiler söylemek üzere büyük kalabalıklar toplandı. Bu insanların çok kısa bir süre önce doğdukları ülkelerde en zalimce muamelelere maruz kaldıklannı görebilirdiniz. Fakat şimdi eskisi gibi keyif dolu yüzleri var. Bundan ötürü bu beklenmedik olaydan sonra bize teşekkür ettiler. İKİNCİ BÖLÜM Ancak daha önce dc söylediğimiz gibi erdemli insanlann düşmanı doğu tiranı, altı ay süresince bu fermanın gereklerini yerine getirmedi. Durum katlanılabilir gibi değildi. Bu süre boyunca mezarlıklarda toplanmamız için bize izin verilmedi. Şeytansı adamlarından bazılarını bize gönderdi. Antiokheia’da yaşayan insanları kışkırtmak için gelmişlerdi. Kendilerine verilen KİLİSE TARİHİ 240 izinden yararlanamadıklannı söylüyorlardı. Aynı şeyleri başka yerlerde de yaptılar. Antiokheia’da bunları yapan Thcotcknos adında birisiydi. Tam anlamıyla şeytani ve sahtekâr bir adamdı. İsmi ve karakteri ne kadar da birbirinden farklıydı. Thcotcknos kente curator olarak atanmıştı. ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Bu adam savaş çıkarmak için tüm yollan denedi. İnsanlanmızı uzaklaştırmak için her şeyi yapmaya çalıştı. Sanki kutsal olmayan bir hırsız gibi bize karşı tüm suçlamaları getirdi. Sonuçta önemli sayıda can kaybı yaşandı. Bu olaylardan sonra bir Iuppitcr Philius heykeli kente dikildi. Aynca onun için ayinler düzenlendi. Bütün bu uğursuz, kutsal olmayan şeylerle kendi hokkabazlığını göstermişti. İmparatora yaptığı dalkavukluklarla Hıristiyanlann karşısında bir şeytan gibi davrandı. Aynca imparatorun kendisine verdiği emirde Hıristiyanları sınır dışına çıkarmasını söylediğini belirtti. DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Gerçeği söylemek gerekirse bu adam kendisine verilen görevi başarıyla yerine getirmişti. Burada ve diğer kentlerde insanları resmi görevlilere karşı kışkırtmayı başarmıştı. Eyalet valileri, yaptıkları şeyin imparatorun emirlerine uygun olduğunu düşünüyorlardı. Tiran tarafından emredilen şeyler yerine getirilmiş ve bize karşı uygulanan eziyetlere yeniden başlanmıştı. İmparator Maximinus kentlere baş rahipler atadı. Aynı zamanda rahipler de görevlendirilmişti. Daha sonra kamu yaşamında ün kazanmış olan bazı insanlar memuriyetlere getirildi. Öte yandan kandırılmış olan insanlar, büyük bir gayretle inandıkları şey için savaşmaya devam ediyorlardı. Gerçekten de hem yöneticiler hem de kentin önde gelen yurttaşları olağanüstü durumlardan söz ediyorlardı. Âdeta her şey bize karşı yapı lıyordu. Bize karşı yapılan yeni kötülüklerin bir işareti olarak da cinayetlerden dolayı bizi suçlamaktaydılar. 241 EUSEBIOS BEŞİNCİ BÖLÜM Pilatus hareketi Kurtarıcımıza karşı edilen tüm küfürlerin kaynağıydı. İmparatorun onayıyla her yere yazılı emirler gönderildi, kırsal alandaki ve kentlerdeki tüm okullarda öğretmenler bu konuda ciddi bir eğitim vereceklerdi. Tüm bu olaylar yaşanırken Romalılann 'dux’ adını verdikleri komutanlarından biri Fenike’deki bir pazar yerinde birkaç tanınmamış kadını yakaladı. Bu Hıristiyan kadınları, korkunç işkenceler yapmakla tehdit ederek bir yazı yazmalarını ve kendilerinin günah işlediklerini bclirrmelcrini istedi. Başka kiliselerde de çeşitli günahlar işledi. Ardından yazılı belgelerden imparatoru haberdar etti ve tüm bunların her kentte yayınlanmasını sağladı. ALTINCI BÖLÜM Kısa bir süre sonra bu askeri komutan, bizim katilimiz oldu ve bizi ağır şekilde cezalandırmaya başladı. Yeniden sürgünlere ve sıkıntılara kadanmak zorundaydık. Her eyaletteki valiler bir kere daha karşımıza dikildiler. Kutsal Kitabımız yasaklanmıştı ve bu nedenle kitapla yakalananlar ölüm cezasına çarptırılıyorlardı. Fenike’deki Hınçsa kentinde Hıristiyan olduklannı itiraf edenler ıssız yerlerdeki vahşi hayvanlara yem olarak atıldılar. Tüm bu olaylar sırasında Silvanus başpiskopostu. Görevinde kırk seneyi doldurmuştu ve epeyce yaşlanmıştı. İskenderiye’de ise Petrus görevdeydi. Yaşamı ve yapoldanyla hayranlık uyandıran bir insandır. Beklenmedik bir zamanda herhangi bir neden olmaksızın Maximilianusun emriyle yakalandı ve kalası kesildi Mısır’daki diğer piskoposlar da benzeri bir sona uğradılar. Antiokheia piskoposu Lucianus, çok önemli bir insandı. Yaşamını gizli sırlara adamıştı. Bunları hiç kimseye haber vermeksizin Nicomcdiaya getirdi. Fakat haber vermemesi onun ölüm cezasına çarptırılmak üzere KİLİSE TARİHİ 242 hapisc atılmasına neden olmuştu. Maximilianus döneminde kurulan bu şekildeki mahkemelerle bize düşmanlık yapıldı. Artık üzerimizde eskisinden çok daha büyük bir baskı vardı. YEDİNCİ BÖLÜM Bize karşı yapılanları son derece iyi bir şekilde gösteren imparator fermanları kentlerin ortalarına çakılan direklerde herkese duyuruldu. Daha önceden böyle bir şey görülmemişti. Okullarda her gün çocuklara İsa, Pilatus ve yapılan kötü niyetli küstahlıklarla ilgili bilgiler veriliyordu. Bu direklerde yazılı olan şeyleri burada paylaşmanın yararlı olacağını düşünüyorum. Çünkü böylccc Tanrıdan nefret eden bu adamın mağrurluğunu göstermiş olabileceğim. Yazılı kanunlara saygı göstermeden bize karşı saygıda kusur işleyen adamın neler yaptığını göstermiş olacağım. Yazıt şöyledir: Maximinus yazıtının çevirisi Tyre kentinden alınmıştır. “İnsanların duygularını kuşatan ve insan aklını zayıflatan düşünceler vardı. Bunlar kafirlerden bile mutsuz olanlar tarafından yayılıyor ve karanlık içinde tahrip edici güce sahip oluyorlardı. Fakat ölümsüz tanrıların isteğiyle yeniden birlikte yönetilmeye başladılar. Bizimle anlaşmanın ne kadar hoş ve güzel olduğunu gösterdiniz. Eskiden ölümsüz Tanrılara ne kadar büyük saygı ve hürmet gösterdiğinizi hatırlayın. Bunu boş konuşmalar ve gereksiz hareketlerle değil, mükemmel işler yaparak gösterirdiniz. Kentiniz ölümsüz tanrılara ev sahipliği yapabilir. En azından onların varlıklarının geliştiği bir kent haline dönüşebilir. Büyük yangın çıktığında ve etrafa yayılmaya başladığında neler olduğunu düşünün. Eskiden yaptıklarınızı yapmaya devam etmediğinizden dolayı neler yaşadığuıızı aklınıza getirin. 243 EUSEBIOS Yaşananlar tanrıların sizin dindarlığınızı ve sadakatinizi test etmeleriydi: Evinizi, kanlarınızı ve çocuklarınızı koruyan en büyük Tanrı olan luppiter, bu kötü hastalıktan evlerinizi ve ocaklarınızı korumanız için çabaladı. Size ölümsüz tanrılar için yapılan ayinlerle nasıl kendinizi koruyacağınızı gösccrdı. Tanrıların kibirli bir beklenti içinde olmadıklarını ya da dünyada yaşanan her şeye hemen yanıt vermediklerini anlamayacak kadar cahil ve algılama yoksunu insanlar olamaz. Dünyanın bozulmuş atmosferinden günahkarlarla yapılacak bir savaş kaçınılmaz şekilde yaklaşmaktaydı. Denizleri yükselten ve taşıran şiddetli rüzgarlar çıkmadı. Yine büyük kasırgalar ve fırtınalar da görülmedi. Bütün dünyanın yaratıcısı da beklenmedik depremler yaratmaya kalkışmadı. Bundan daha büyük kötülükler yaşanıyor. Zaten şimdiye kadar buna benzer şeyler olmuştu. Güharkarların yanlışlıkları yüzünden başka bir sürü felakete uğradık. Onlar ruhlara hakim olmaya başladıklarında suçlarıyla bütün dünyayı bunaltmaya başladılar? Daha sonra kelimelerine şunları ekledi: Geniş alanlarda dalgalanan ürünlerimizin» çayırların ortasındaki çiçek ve bitkilerimizin yumuşaklık içinde kalmalarına özen gösterin. Bu nedenle kuvvetli ve korkutucu Mars45 için kurbanlarımızı kesmeye devam edelim. Onun hoşlandığı sessizlik ve barış ortamını yeniden yaratmaya çalışalım. Yapılan bu hatadan geri dönülmelidir. Bu hastalıktan kurtulanlar yaşamlarının geri kalan kısmında güzel meyveleri toplamaktan başka bir şey yapmayacaklardır. Ancak halen görüşlerinde ısrar edenler olursa, onları kentinizin dışarısına çıkarın. Böylcce kentinizi kirlilikten ve saygısızlıktan koruyarak övgüye değer bir iş yapmış olacaksınız. Diğer yandan ölümsüz taunlar için yapılan ayinlere devam edelim. Sîzler bu söylenen şeylerin önemini bilmektesiniz. Dindar sadakatinize geri dönmeniz, size verilen en büyük hediye olacaktır. KİLİSE TARİHİ 244 Şimdi tüm bu söylenen şeyler gecikmeksizin hayata geçirilmelidir. Böylece kentiniz ölümsüz Tanrılara inanan dindar bir kent olarak hatırlanacak. Yardımseverliğinizden ötürü kazandığınız bu hediyeler sizlcrin torunlarınıza bile gösterilecek? Bu yazılanlar eyaletlerde yaşayan bizlcre karşı gönderilmişti. Ama Kutsal Kitaptaki şu ibare tüm iyi umutlarımızı söndürüyordu: “Ellerinden gelirse, seçilmiş olanları bile saptıracaklar? Tüm umutlarımız azalmıştı. Ama birdenbire beklenmedik bir şey oldu. Tanrı kilisemizi bu kafirlere karşı savunmaya karar vermişti. SEKİZİNCİ BÖLÜM Kış mevsiminde yağması gereken alışıldık yağmurlar yağmayınca bir kıtlık meydana geldi. Bunun yanı sıra bir başka şiddetli hastalık daha yaygınlık kazandı. Ateşle ortaya çıkan bu hastalık bir “çıban” olarak adlandırıldı. Hastalık bütün vücuda yayıldığında insanların yaşamlarını tehlikeye atıyordu. Gözlere geldiğinde ise, çok sayıda çocuk, erkek ve kadını görme yetisinden yoksun bıraktı. Bu arada tiran, Roma halkının eskiden bu yana müttefiki olan Ermenilerle savaşmamız için bizi yanında götürmeye zorladı. Ermeniler Hıristiyandılar ve dindar insanlardı. Tanrı’nın düşmanı, onları şeytanlara ve putlara kurban kesmeleri için zorluyordu. Böylece müttefiklerin düşmanları, onlarınsa arkadaşları haline gelmiştik. Bütün bu şeyler aniden ve aynı zamanda ortaya çıktı. Tiran kendi kendisiyle övünüyordu. Ama övünmesi boşunaydı. Bize karşı büyük bir gayretle düşmanlık yapmaya devam ediyordu. Ancak hasulıklar ve kıtlık herhangi bir savaş nedeni değildi. Yaşananlar küçük çapta da olsa yok olmamıza neden oluyordu. Tiran, Ermenilerle yaptığı savaşta yenilgiye uğradı. Öte yandan kentlerinde yaşayan insanlar kıtlık ve hastalıklardan ötürü büyük acılar çektiler. Bir birim buğday yirmi beş Attika drakhmesine satılıyordu. 245 EUSEBIOS Kentlerde ölenlerin sayısı tam olarak bilinmiyordu. Ama köylerdeki kayıplar çok daha fazlaydı. Bu olaylar sırasında kırsal alandaki vergi listelerinin tamamı neredeyse silinmiştir. Buradan bu bölgelerde yaşayan insanların büyük çoğunluğunun yok olduğunu anlıyoruz. İnsanlar en değerli şeylerini küçük bir lokma yiyecek bulabilmek umuduyla satıyorlardı. Diğer yandan sağlığa zararlı otlan ve başka şeyleri yemek de vücudara epeyce zarar vermişti. Kenderde yaşayan çok sayıda asil kadın, utanç verici isteklere boyun eğmek zorunda kaldı. Pazar yerlerinde dilenmeye gittiler. Gösterişsizlikleri ve terbiyeleri eskiden nasıl insanlar olduklarını gösteriyordu. Orada burada hayalet gibi dolanan insanlar vardı. Ölmek üzere olan ve çok zayıf durumdaki kimseler sokaklarda yığılıp kaldılar. Küçük bir lokma yiyecek verilmesi için sokaklarda yatıp yalvarıyorlardı. İnsanlar Diğer taraftan dilenen insanları şaşırtacak derecede fazla yiyeceğe sahip olanlar da vardı. Ancak bir süre sonra kendileri dc onlar gibi olmamak için yiyeceklerini paylaşmadılar. Sokaklann ortasında ve pazar yerlerinde ölenler günlerce gömülmedi. Bu yalancı insanlar da sahte hareketlerle onların acılarını paylaştıklarını söylediler. Kimileri ise hayatta kalan köpekleri yemek için öldürmeye başladılar. Delirmiş bazı insanlar da insan eri yemeye kalkıştılar. Fakat halen kıtlık geçmemişti. Âdeta evleri vc ocakları söndüren bir vebaya dönüşmüştü. Çok sayıda yönetici, vali ve yetkili de kırlıktan ötürü hızla ölüme gittiler. Her yerde yas tutuluyordu. Sokaklarda vc pazar yerlerinde ağlayan insanların ve yas tutanların bildik seslerinden başka bir şey duyulmuyordu. Bütün aileler çok kısa bir süre içinde kıtlık ve hastalıktan dolayı yok olmaya başlamıştı. Her insanın iki ya da üç cansız bedeni taşıdığı görülmekteydi. KİLİSE TARİHİ 246 Yaşananlar kentlerimize karşı övünüp duran Maximinus un bize verdiği bir ödüldü. Sonradan bu durum tüm dinsizlere karşı inançlı Hıristiyan dünyasının bir manifestosu haline dönüşmüştür. Böylesinc kötülükler yaşamaları yaptıkları işlerle insanlıklarını göstermeleri için bir fırsat doğurmuştu. Çoğu insan onlarla ilgilenmezken, Hıristiyanlar ihtiyacı olan insanlarla ilgilenmeye devam ettiler. Ayrıca ölüleri de gömüyorlardı. Yaşanan kıtlıktan ötürü bir yerde toplanmış olan insanlara ekmek dağıttılar. Böylccc bu insanlar arasında Tanrımız vc Hıristiyanlar ün kazanmış oldular. Onlar gerçeklere inandırıldı ve dindarca bir yaşam sürmeleri gerektiğini öğrendiler. Bütün bu olaylardan sonra Hıristiyanların ilahi vc büyük savunucusu büyük şeytanları üzerimize getirenlere karşı kızgınlık vc öfkesini gösterdi. Bize, yaşamımızın güneş ışığı olan parlaklık ve cana yakınlığı yeniden verdi. Herkesi şaşırtacak şekilde banşm ışıklanın en derin karanlıklara bile ulaştırdı. Biz de her zaman işlerimizi Tanrı nın isteklerine göre yaptık. Gerçekten dc Tanrımız zaman zaman yaptığı ziyaretlerle insanların hastalıklarını sona erdirir vc onları ıslah eder. Bizi yeterince dövdükten sonra merhamet eder ve bize umduğumuz iyiliğini yeniden verirdi. DOKUZUNCU BÖLÜM ileride imparator olacak olan Constantinus dindar bir babadan doğmuştu. Litinius ise başka tanrılara inanıyordu. Her ikisi de kendi zeka ve dindarlıklarına uygun şekilde farklı tanrılara inanıyorlardı. Onlar Kurtarıcımızın ve her şeyin yöneticisi olan Tanrımız tarafından en kafir insanlara karşı gönderilmişlerdi. Maxenrius Roma’da Constanrinus tarafından mağlup edildi. Doğunun tiranı da fazla uzun süre hayatta kalamadı. O zamanlar henüz delirmemiş olan Licinius onu kendi elleriyle öldürdü. Hem soyu bakımından hem de imparatorluk yetilerine sahip olması bakımından üstün bir insan olan Constantinus Roma’da Kurtarıcımız, Tanrımız ve Kutsal Kitap’a inandıklarından dolayı baskı altında kalanlara büyük merhamet gösterdi. Tüm ordusunu atalarımıza ait özgürlükleri yeniden kazandırmak için seferber etti. 247 EUSEBIOS Fakat Maxentius büyücülükle ilgili çalışmalarını arttırdıkça yanında sayısız kalabalık ve askerleri olmadan kent kapılarmdan dışarı çıkmaya cesaret edemiyordu. İmparator Tanrı nın da yardımıyla tiranın üzerine üç defa saldırıda bulundu. Bunların hepsinde başarılı olunca kalyanın büyük bölümünü ele geçirdi ve Romaya epeyce yaklaştı. Fakat belki de tiran uğruna Roma halkıyla savaşmaya devam etmeyebilirdi. Ancak bu sırada eski Kutsal Kitaplarda yazan ve kafirleri korkuya boğan bir olay yaşandı. Hem inananların hem de inanmayanların gözleri önünde mucivczi bir şey oldu. Musa zamanında inananlar firavunun dört atlı arabalarından kaçarlarken Musa Kızıldeniz’i yarmayı başarmıştı. Maxentius, Constantinus ve Tanrı’nın gücünden kaçmaya çalıştığı sırada nehirde kayıklardan kurulu bir köprü vardı. Buradan geçerken kendisi ve askerleri bir boşluktan aşağı düştüler ve gözden kayboldular. Belki de birisi ona şöyle diyebilirdi: “Sen kendi kazdığın çukura düştün. Yaptığın işler başının gömülü kalmasını sağladı, haksızlıkların tacını yok etti.” Böylcce nehir üzerindeki köprü kırıldı. Birden üzerindeki insanlar ve aşağıdaki kayıklar ortadan kayboldu. Kutsal Kitapta yazılı “kutsal sularda boğulacaklar* kehaneti gerçekleşmişti. Olay aynı, Tanrı’nın hizmctkarı Musa’nın başından geçenleri andırıyordu. Constantinus'un yanındakiler şöyle diyorlardı: “Efendimiz bu güzel ünü kazanmamızdan dolayı şarkı söylememize izin verin. Tacını denize açmak zorunda kaldı. Bizim kurtarıcımız ve yardımcımız olan sen yaptıklarınla büyük bir ünü hakettin." Constantinus bu ve buna benzer övgüler ve Tanrı için söylenen ilahilerle beraber Roma kentine girdi ve bir zafer töreni düzenledi. Kısa bir süre içinde Roma senatosunun üyeleri ve tüm kadınlar ve çocukların katılımıyla halk Constantinus’u kutladı. Ona kurtarıcı, hayırsever, gözlerin ve ruhların parlatıcısı gibi övgü dolu kelimelerle hitap ederek kontrolsüz bir memnuniyet gösteriyorlardı. Constantinus ise doğuştan gelen karakterine bağlı kalarak bu KİLİSE TARİHİ 248 övgülere sevinse bile abartılı bir tepki vermedi. Kendi heykelinin eline kurtarıcının arzularını işaret eden bir ganimet verdi. Böylccc Romanın en kalabalık yerlerinden birine kutsal bir haç konulmuş olunuyordu. Ardından aşağıdaki satırlarda göreceğiniz Latince yazıtın hazırlanmasını emretti: “Ben tiranın zorbalıklarına karşı koyan ve kenti kurtaran birisi olarak bu gerçek kanıtı yerleştiriyorum. Roma senatosu ve halkına özgürlüklerini yeniden kazandırarak onları eski muhteşem günlerine geri döndürüyorum." Daha sonra henüz delirmemiş olan Licinius ile birlikte Tanrı yı överek Hıristiyanların işine gelecek bir fermanı imzaladılar. Bu ferman Tanrı nm yaptığı mükemmel işlerin bir göstergesiydi ve tiran karşısında kazanılmış zaferi simgeliyordu. Ferman o sıralar halen doğuda hüküm süren Maximinus’a gönderildi. Fakat Maximinus bir tiran gibiydi. Başkalarına boyun eğmek istemezdi. Komuta ettiği insanlar tarafından sıkıştırılmaktan da çekiniyordu. Bu nedenle Hıristiyanlar üzerindeki baskısını sürdürmeye devam etti. Kendisi tarafından yapılmayan şeyleri yapılmış gibi gösterdi. Maximinus un mektubu şu şekildeydi: “lovius Maximinus Augustus’tan Sabinusa. Babalarınız Dioclctianus ve Maximinus’a bağlı kaldığınızdan dolayı memnun oldum. Eski tanrılara inananlar bunu bırakarak Hıristiyanlar arasına katıldılar. Ancak ölümsüz tanrılara inanmayıp kendi tanrılarına inananlar işkenceye uğruyorlar ve cezalandırılıyorlardı. Doğuya ilk defa geldiğimde kimi önde gelen vatandaşların yargıçlar tarafından kamu hizmetinde bulunmalarının yasaklandığını gördüm. Bense onlara halka sert davranmamaları yönünde emirler verdim. Fakat onlar tanrıları geri çağırmaya kalkıştılar. Bu emirlerime doğunun her bölgesindeki yargıçlar tarafından uyuldu. Onlar, hiçbir kaba kuvvet gösterisinde bulunmaksızın eski tanrılara olan inancın yaygınlık kazanmasını sağladılar. Bir sene kadar önce Nicomedia kentine gittiğimde burada ya- 249 EUSEBIOS şayanlar tanrılarının resimleriyle yanıma geldiler. Bana kendi ülkelerinde yaşamaya devam etmem için ciddi ciddi yalvarmaya başladılar. Ancak bu bölgelerde de Hıristiyanlaruı sayısı fazlaydı ve bana yapılan önerinin halkın tamamından gelmediğini anladığımdan dolayı onlara teşekkür etmekle yetindim. Hurafelere inanmak kimi insanları mutlu ettiğinden dolayı onlara diledikleri Tanrı’ya tapmaya devam edebileceklerini belirttim. Aynı şekilde Nicomedia kenti dışındaki yerlerde yaşayanların da benzeri haklara sahip olması gerektiği inancındaydım. Hıristiyanların kentlerde yaşamamaları eski imparatorları ve eski tanrıları memnun eden bir şeydi. Kski yönetimler bu şekildeydi. Ancak bu insanların inanç özgürlüklerini de düşünmek gerekliydi. Bundan önce de senden bana bu insanlara karşı hiçbir sertlikte bulunmamamı isteyen mektuplar gelmişti ve ben de öyle davranmıştuıı. Ancak onların da ılımlı davranmaları gerekiyordu. Böylccc başkaları tarafından haksızlıklara uğramayacaklardı. Sen kendi eyaletinde onların tanrılarını tanıman için dalkavuklarla karşılaşmış olabilirsin. Bu nedenle eğer kendi seçiminle bu Tanrı ya inanıyorsan sorun yok. Ama başkalarının dileklerine uyarak onlara inanıyorsan ileride şimdiki gücünü yitirebilirsin. Bizim eyaletimizde insanlar diğerlerini bu şekilde zorlayamazlar. Fakat senin tarafından yollanan bu fermanı zorunlu olarak eyaletlerde yaşayan tüm insanlara duyuracağım.” Zorunlu olmasına karşın bu emri uygulamadı. Hiç kimse tarafından güvenilir ve içten bir insan olarak nitelendirilmiyordu. Zaten eskiden yaptıkları da o değişken ve kötü mizacını gözler önüne sermişti. İnsanlarımız yaşananlardan dolayı hiçbir yerde toplantı düzenleyemedi. Çünkü iletişim hatlarımız kesilmişti. Kiliseler inşa etmemize, toplantılar düzenlememize ve geleneklerimize uygun olarak KİLİSE TARİHİ 250 yaşamamı za izin verilmedi. Constantinus ve Licinius barış ve dindarlığın savunucularıydı. Aynca bize dilediğimiz gibi hareket edebilme hakkı tanımışlardı. Ancak bu dünyanın en günahkâr adamı sonuna dek bize karşı olan mücadelesini sürdürdü. ONUNCU BÖLÜM Onu bu durumlara sürükleyen etkenleri, ilerleyen sayfalarda anlatacağım. Fakat şunu söylemek isterim ki, insanlara yapılan haksızlıklara göz yummak bir maharet değildir. İmparator olması nedeniyle işleri dilediği şekilde yürütürken, kendi akılsızlığı ile sürekli olarak övünüp durdu. İmparatorlukta birlikte görev aldığı meslektaşlarından doğum, soy, akıl, eğitim ve zeka olarak her zaman saygı gören bir insandı. Gerçekten de kendi Tanrısının dileklerini yerine getirmek için elinden geleni yaptı, Aprallıklan deliliğe varmadan önce Licinius ile yaptığı anlaşmayı bozdu ve bir savaşın günahlarını üzerine aldı. Kısa bir süre sonra her kentteki tüm güçlerini bir araya getirerek etrafı sallamaya başladı. Fakat savaş başladığında yanındaki askerlerin biiyük bölümü ondan ayrıldı. Şeytani umutları suya düştü. Zafer Licinius un olmuştu. Çünkü olayları yöneten sadece bir Tanrı vardı. Tiranın ordusundan geri kalanlar da savaşın sonunda zafer kazananın yanına geçtiler. Kısa bir süre sonra tiranın imparatora ait elbiseleri elinden alındı. Fakat o. yine de bir erkeğe yakışmayacak bir yol izlemeye kalkıştı. Köylerde ve tarlalarda saklanmaya başladı. Kendisinin güvenliği için son derece dikkatli davranıyordu. Bu nedenle kaçmayı başarmış gibiydi. Öte yandan ilahi kehanetler onun yaptığı bütün pis işleri gözler önüne seriyordu. Kehanetlerde şöyle diyordu: “Büyük güç bir kralı korumayacak. O büyük güç tarafından bu insan teslim edilecek. Göreceksiniz ki Efendimizin gözleri kendisinin üzerindeyken 251 EUSEBIOS ve o bir merhamet beklerken ruhunu teslim edecek.” Daha sonra tiran kendi ülkesine gitmeye karar verdi. Burada ilk olarak hayranlık duyulan azizleri katletti. Oradaki kahinlerin savaş kışkırtıcılığı yaptıklarına inanıyordu vc onlardan kurtulması gerektiğini düşünüyordu. Daha sonra kendi ününü arttırmak için Hıristiyanlara özgürlüklerini vermeye kalkıştı. Fakat kısa bir süre sonra ölümcül bir hastalığa yakalandı. Çıkardığı kanun şu şekildeydi: “İmparator Caesar Valerius Maximinus, Gcrmanicus, Sarmaticus, Pius. Felix, Invictus, Augustus. İnsanların cahil olmadıklarını ve geçmişte yaşananları iyi bildiklerine inanıyorum. Ortak yarar ve çıkarlar için bazı avantajlar elde etmek istiyorsunuz. Daha önceden Diocletianus ve Maximinus döneminde yetkililer tarafından Hıristiyanlara karşı önemli işkenceler yapılmıştı. Bu kötülükler her geçen gün çoğalıyordu. Fakat geçtiğimiz sene eyalederdeki valilere birer mektup yolladık. Buna göre insanlar diledikleri şeye inanmaları yönünde herhangi bir baskı görmeyeceklerdi vc herhangi bir korku ve şüphe yaşamaksızın yaşamlarını sürdüreceklerdi. Fakat bunlar bizim kendi yargıçlarımız tarafından yanlış anlaşıldı. İnsanlar verilen emirlerden ötürü şüphe altında kaldılar. Bu durum da istenmeden dc olsa bu dinde bir ilerleme yaşanmasına neden oldu. Bu korkunç şüphelerin sona ermesi için şimdi okuduğunuz fermanı yayınlamaya karar verdik. Biz bu dine inanmak isteyen herkese izin veriyoruz. Herkes bu durumdan memnuniyet duyabilir ve dininin geleneklerine göre yaşayabilir. Ayrıca Kurtarıcı için de bir ev inşa edilecektir. Bizden daha fazlasını beklediğinizi dc biliyoruz. Örneğin Hıristiyanlara ait topraklar ve evler konusu var. Bunların hepsi kamulaştırılmıştı. Bu nedenle bunların bir hediye olarak verilip verilmediği ya da satılıp satılmadığı araştırılacak. Diğer yandan bundan böyle Hıristiyanlar da diledikleri gibi mal sahibi olabilecekler." KİLİSE TARİHİ 252 Evet bunlar sadece bir yıl sonra tiranın ağzından çıkanlardı. Evet bu kafir adam daha önceleri kentlerde yaşamamıza izin vermeyerek tüm yaşamımızı mahvetmişti. Son zamanlarda Hıristiyanların yakılmaları ya da öldürülmeleri yönündeki emirleri dc kendisi vermişti. Bizlere vahşi hayvanlar vc kuşlar aracılığıyla en kötü işkenceleri uygulamıştı. Şimdi ise çeşitli mallara sahip olduğumuzu, kiliseler yapabileceğimizi vc bazı haklanınız olduğunu açıklıyordu. Sanki öylesine büyük itiraflarda bulunduğundan dolayı çekinesi gerekenden daha az ceza çekinişti. İkinci savaşın hazırlıklarına başladığında mahvolup gitti. Fakat sonu arkadaşlarıyla beraber Tanrı’nın günahkar düşmanlarına karşı savaşırken ölen cesur bir adamın sonuna benzemedi. Halen ordusunu ve kendisini saklamaya çalıştığı sırada çekmesi gereken cezasını çekti. Açlıkla boğuştuğu sırada sanki Tanrının ani bir kırbacını yemiş gibi bütün vücudunda acılar hissetmeye başladı. Sanki Tanrı nın gönderdiği ateşle tüm eti darmadağın oluyordu. Geriye kupkuru kemikleri ve iskeleti kalmıştı. Normal koşullar altında vücudunun mezara gömülmesi gerekirdi. Ancak tüm vücudu eridiğinden ötürü ruhundan başka konulacak bir şeyi kalmamıştı. Her şeyini kaybetmek üzere olduğunda gözleri yuvasından firladı ve kör oldu. Efendisine itiraflarda bulunabilmesi için halen solumaya devam ediyordu. Sonunda ruhunu teslim etti. İsa’ya karşı şiddette bulunmanın cezasını çekti. Geriye kalan tek şeyse bir hayaletti. ON BİRİNCİ BÖLÜM Evet, artık dinin en büyük düşmanlarından Maximinus ortadan kalkmıştı ve sıra kilisenin, Tanrı’nın ve İsa’nın dileklerine göre yenilenmesine gelmişti. Eskiden günahkar düşmanlann utanç ve onursuzluk aşılayan yaklaşımlarına karşın şimdi özgürlük sağlanmıştı. Maximinus’un kendisi Tanrıdan nefret eden birisi olduğundan en berbat kanunları yürürlüğe sokmuştu. Çocukları ve kendisi 253 EUSEBIOS adına her kentte yapılmış olan resimleri yırtıldı. Kimileri ise siyah boyalarla onların yüzlerini sıvadı. İnsanlar onun heykellerini de parçaladı. Yerde uzanan parçalar insanlar tarafından aşağılanıyor ve alay ediliyordu. Öte yandan başka dinden olan düşmanlar da katledildi. Maximinus ile beraber hareket edenler zincire vuruldu. Dalkavuklarının dinimize büyük kötülüğü dokunmuştu. Bu insanların en önde gelenlerinden birisi de Peuketius'tu. Maximinus’un en çok onurlandırdığı ve şereflendirdiği insanlardan birisiydi. Onun zamanında ikinci ve üçüncü defa konsül seçilmişti. Aynı şekilde Mısır’daki Hırisriyanlan katleden Culcianus da her memuriyette bulunan bir adamdı. Maximinus un zulmüne ortak olmuş olan başka bazı insanlar da cezalandırıldı. Tabii ki bir de Thcodoktos vardı. Mutlu Anriokhcia kentine heykeller inşa edildiğinde gelmişti ve Maximinus tarafından buraya vali olarak gönderilmişti. Licinius, Antiokheia kentine geldiğinde sahtekarları araştırdı ve sonuçta bu insanları bularak cezalandırdı. Onlar işkence görünce tüm bu işleri Theodoktosun planları üzerine gerçekleştirdiklerini itiraf etmek zorunda kaldılar. Ardından Thcodoktosa ölüm cezası verildi ve diğerleri de ağır bir şekilde işkenceye uğratıldılar. Maximinus un çocukları da bu olaylardan nasiplerini aldılar. Zaten imparatorun ailesinden olduklarından dolayı heykellerde ve yazıtlarda isimleri geçmekteydi. Tiranın akrabaları insanları bunalttıklarından ötürü yaptıklarıyla övünüyorlardı. Onlar da yukarıda belirtildiği şekilde çeşitli cezalar aldılar. Kutsal Kitaplarda yazan şu ibareyi yeterince anlayamamışlardı: “Prenslere ve oğullara güvenmeyiniz. Onların ruh,an dünyadan aynlacak ve geri dönecek. İşte o zaman onlann düşünceleri tamamen yok olmuş olacak." KİLİSE TARİHİ 254 Böylece kafir birisi yönetimden uzaklaşmışa ve yakıştığı gibi Constantinus ve Licinius tahta çıkmışlardı. Onlar ilk olarak dünyadaki düşmanlığı sona erdirdiler ve Tanrı’nın insanlara güzel bir yaşam sunduğunu göstermiş oldular. Hıristiyanlann tarafında yer alarak Tanrıya dindarlıklannı ve minnettarlıklarını göstermiş oldular. 255 EUSEBIOS ONUNCU KİTAP KİLİSE TARİHİ 256 BİRİNCİ BÖLÜM Her şeye kadir olan evrenimizin kralına ve ruhlarımızı temizleyen İsa’ya teşekkürlerimizi sunarız. Kesin barışı korudukları ve içimizdeki sıkıntıları temizledikleri için onlara minnettarız. En iyi dileklerimizle kutsal Paulinus tan aslında daha önceki kitaplarda söz edeceğimizi hatırlatmakla söze başlamak isterim. Ama bu onuncu kitapta gerçekleşti. Kiliselerin restorasyonu konusunda yaptıklarını en güzel övgülerle sizlcre aktaracağız. Kendisi Kutsal Ruh un şu sözleriyle harekete geçirilmişti: “Tanrıya yeni şarkılar söyleyin. Çünkü harika işler başardı. Sağ eli ve kutsal koluyla zafer kazandı. Halklara kurtarışını gösterdi. Zaferini bildirdi." İzninizle, uyumlu şarkılar söylemek istiyorum. Şu ana kadar kasvetli bir gözlükle baktığımız şeylerden kurtulup ilerlememizi göstermek istiyorum. Tanrı adına ölen kutsal şehitlerimizi anmama izin verin. Ondan evvel nice doğru insanlar sizin gördüklerinizi görmek, duyduklarını duymak istediler, ama başaramadılar.’ Daha iyi şeyler yapmak istiyorum. Mesihle beraber olsam daha iyidir. Öte yandan hayran olduğumuz tarafından gönderilen büyük hediyelerle şaşırtıldık. Ona ruhlarımızın tüm gücüyle ibadet ettik. Zaten şu da söyleniyordu: “Gelip, Tanrı’nın yaptıklarını, dünyada yol açtığı felaketleri görün. Dünyanın her yerinde savaşları durdurur. Yayları kırar, mızrakları parçalar, kalkanları yakar.” Bu şeyleri açıkça yerine getirmemize izin verilmesine çok sevindik. Tanrı nın düşmanlarının soyunun tamamının yaptıkları yüzünden yok olduğunu gördük. Birdenbire hepsi yok oldular. Ama bu da, ilahi ifadelerin yerini bulması demekti: “Kötü ve acımasız adamı gördüm. Dikildiği toprakta yeşeren bir ağaç gibi dal budak sarıyordu. Geçti, gitti, yok oldu. Aradım, ama bulamadım onu." Sonunda bir gün parlak bir ışık geldi. Bu ışık îsa nın ışığını 257 EUSEBIOS gölgclcyemedi. Bizim bir çabamız olmaksızın insanlar kutsandı. En azından Tanrımız bize hayırseverliğini gösterdi. İKİNCİ BÖLÜM İnsanlar tiranların baskısı altında yaşamaktan kurtuldular. Eski hastalıklarımız iyileşti. Dünyanın her yerindeki insanlar tek bir Tanrı yı bilmeye ve onu korumaya başladılar. Özellikle de ümitlerimiz arttı. Hepimizde ilham kaynağı olan çiçekler açtı. Daha önceden büyük sıkıntılarla terk etmek zorunda kaldığımız yerlere geri döndük ve buralarda yeniden kiliselerimizi kurup onları engin bir yüksekliğe çıkardık. En önemli yöneticiler de anık daha yaygın bir biçimde Tanrı nın cömertliğini onaylıyorlardı. İmparatorlar çeşitli hediyeler ve paralarla beraber piskoposlara özel mektuplar yolladılar. Bu kitap bunların Latince’den Yunanca ya çevrilmeleri için uygun bir yerdir. Böylcce gelecek nesillere önemli bir eser bırakmış oluruz. ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Bütün isteklerimizin ve dualarımızın gerçekleşmesinden sonra yepyeni kiliseler kurulmaya başlandı. Yabancı ülkelerden piskoposlar bir araya toplandılar vc insanlar tsa ile uyumlu bir şekilde birbirlerine olan aşklarını gösterme fırsatı buldular. Böylccc ilahi ifade de yerini bulmuş oluyordu: “Kemikler bir birleriyle birleşiyorlar.” Gerçekten dc bildirilen her şeyin şaşırtıcı bir şekilde gerçekleştiği görülüyordu. Kutsal Ruha inananlar güçlerini birleştirmişler. Tanrımızı övmek için ellerinden geleni yapıyorlardı. Aynı dönemde mükemmel rahipler insanlara yol gösterdiler. Kutsal ayinler düzenlendi ve görkemli kutlamalar yapıldı. Kiliselerde yapılan toplantılarda, ilahiler ve Kutsal Kitap tan bölümler okundu. Bunların dışında yine Kurtarıcımız şerefine bazı gizli semboller konuldu. Aynı dönemde kadınlı erkekli herkes Tanrı’ya şükranlarını hem akıl hem dc ruhları yoluyla gösterme firsatı buldular. Her piskopos KİLİSE TARİHİ 258 katıldığı toplantılarda kabiliyeti oranında Tanrı’yı en iyi şekilde övmeye çalıştı. DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Bu sıralarda çok sayıda piskoposun arasında kiliseye birisi daha girdi. Bu adam, Fenike’nin Tyre kentindeki gayretleriyle ön plana çıkmıştı. İşte onun Tyre piskoposu Paulinus’a yazdığı övgü söylevi: “Dostlarım ve Tanrı’nın rahipleri! Kutsal kentin yeni Kudüs’ün kendi güveyi için hazırlanmış süslü bir gelinin gökten, Tanrı’nın yanından indiğini gördüm. Belki de yeni Beseel diye adlandırılabilir. Tanrı yeni tapınağın eskisinden daha görkemli olacağını ve buraya esenlik vereceğini söylüyordu. Sizlcr henüz Tanrı nın küçük yaştaki çocuklarısınız. Dindarca bir yaşam sürmek için okullara gidiyorsunuz. Uzun bir süre önce bizlere Tanrımız için ilahiler okumamız ve onun ününü yükseltmemiz için izin verildi. Biz de bizden öncekilerin neler yaptığı konusunda Kutsal Kitap'uAai şu ifadelerden etkilendik: ‘Ey Tanrım! Atalarımız bize neler olduğunu anlattılar. Kulaklarımızla duyduk, eski günlerde neler yaptığını.’ Sizi kısa zamanda kurtaracağım. Evrenimizin canayakın Tanrısının sadece sözleri değil, aynı zamanda yaptığı işleri de bunu ispatladı. İlahiler okumamız ve zafer türküleri söylememiz için bize ikinci defa izin verdi. Şöyle diyordu: Her şeyin hakimi Tanrımız ın kentinde, nasıl duyduysak onları gördük. Tanrı onu sonsuza dek koruyacak." Yeni bir kent inşa etti. Ardından da şöyle dedi: “Nasıl yaşaman gerektiğini bilmen için yazıyorum.” Başka bir yerde ise şöyle demekteydi: “Ey Tanrı kenti! Senin için ne yüce sözler söylenir." Hepimizi bir araya getiren Tanrımız ayrıca şunların da gerçekleşmesine izin verdi: “Bana Tanrı nın evine gidelim dendikçe sevinirim. Tanrı iyi ve doğrudur. Her zaman günahkarlara yol gösterir." 259 EUSEBIOS Sadece bizim bir arada olmamıza değil aynı zamanda ruhlarımızın da birleşmesine izin verdin. "Tanrımız büyüktür ve kutsal kentte övülmeye değer. Sen insanların en güzelisin. Lütuf saçılmış dudaklanna. Çünkü Tanrı seni kutsadı. Büyük harikalar yaratan varlığa, sevgisi sonsuzdur." Tanrı’nın adına öncesizlikten sonrasızlığa dek övgüler olsun. Yoksulları yerden kaldırır, onları çöpten çıkarır. Aç olanların karınlarını doyurdu, zenginleri ise geri çevirdi. Sadece eskiden yaşamış inançsızların inaçlı olmasını değil, başka şeyleri de başardı. Her şeye kadir olan Tanrımız şarkılar söylememize izin verdi. Büyük harikalar yaratan Tanrımıza saygımız sonsuzdur. Büyük kralları vurana saygımız sonsuzdur. Kötü günlerimizde bizi hatırlayana, düşmanlarımızdan bizi kurtarana sevgimiz sonsuzdur. Gezegenimizin Tanrısı adına yüksek sesle ağlamamızı bitirmemize hiçbir zaman izin verme. Onu kutsal bilgileri öğrettiği, gerçek dini öğrettiği, kafirleri yaktığı, İsa’yı kutsadığı ve tiranları köleleştirdiği için onurlandırmamıza izin ver. O, sadece cana yakın babanın oğlu değildi. İsteyerek onun elbiselerini giydi ve hiçbir zaman yalan söylemedi. Adeta mükemmel bir hekim gibi acı çekenlerin yaralarına merhem oldu. Oysaki biz o zamanlar acı verici hastalıklarla boğuşup duruyorduk. Cennetten hiç kimse onun gibi insanlara zarar vermeksizin kurtarıcılık yapmadı. O, hem bizim çürümüş yapımıza yetişti, hem bizim yapmamız gerekenleri yaptı hem de bizim kafirliğimizin cezasını çekti. Bizleri mezarlarımızda yan ölü bir biçimde yatarken kurtardı. Sadece eski insanlan değil, günümüzde yaşayanlan da kurtardı. Bütün bunları Babamız tarafından kendisine verilen ışık ve yaşam sayesinde gerçekleştirdi. Babamız’ın isteği dışında bunları hiçbir beklentisi olmaksızın yapmıştı. Tum insan ırkı yalancı iblislerin keyfi uyarınca kasvetli toprağın altında ve karanlık derinliklerde gömülüydü. Onun görünmesi ise KİLİSE TARİHİ 260 âdeta bir balmumunun erimesi gibi üzerimizdeki tüm sıkıntıları giderdi. Fakat kötülüklere gıpta eden ölümcül iblis hemen karşımıza dikildi. Bir köpek gibi dişlerini gıcırdatarak üzerimize saldırmaktan çekinmedi. Çılgınlığa varan hareketleriyle evlerimize ve kiliselerimize saldırdı. Daha sonra bir yılan gibi tıslayarak kafir tiranlar yoluyla üzerimize ölüm yağdırmaya başladı. Ardından zehirlerini saçmaya devam ederek putlar için kurban kesilmesini sağladı. Bize saldırmak için her türlü hayvan kılığına girdi. Tanrı her konuda sabırlıydı. Yeterince acı çektiğimizi gördükten sonra kudretli askerlerinin hiçbir isine sahip olmamalarına karşın aniden ortaya çıkmalarına ve düşmanlarını yok etmelerine izin verdi. Bu insanların arkadaşları ve akrabaları Tanrı’nın izniyle dünyadaki, aydaki, cennetteki ve diğer her yerdeki en büyük şereflere ve en yüksek yerlere ulaştılar. Hatta daha önceden olmadığı gibi bu putların yüzlerine tükürüldü. Eski insanların, iblislerin kutsanmamış ayinlerine yönelik düzenlemeleri ortadan kaldırıldı. Onlar sonunda Tanrının oğlu ve Kurtarıcımız İsa'nın dünyanın kralı olduğunu itiraf etmek zorunda kaldılar. Onun yazdırdıkları dünyadaki kentlerin ortasında kurallar haline getirildi. Kafirler üzerinde zaferler kazanıldı. Tanrının oğlunun ebediyete kadar en yüksek yerde bulunması gerektiği onaylandı. Çok tanrılı dinin yerine sadece evrenin bir tanrısı olması gerektiği kabul edildi. Dünyadaki hangi kral kendi adma böyle bir şeref kazanabilmişti? Hangi kralın dini yasaları dünyanın sonuna dek uygulanmaya devam etmişti? Kim şefkatli yasalarıyla, uygarlaşmamış barbarların geleneklerini ortadan kaldırmayı başarmıştı? Kim kendi yaşamı boyunca saldın altında kalmasına karşın kendisinden sonra gelecekler için böylesine bir yol göstermişti? Kim ismi çok fazla duyulmamış bir halkın ortaya koyduğu ku- 261 EUSEBIOS rallarla dünya çapında tanınmasına yol açmıştır? Kim kendi askerlerinin diğerlerine karşı çok daha sert ve hoşgörüsüz, ama kendi yandaşlarına bu kadar dindarca davranmasını sağlamıştır? Hangi kral kendisinin ölümünden sonra da askerleri üzerinde bu kadar hakimiyet kurabilmiştir? Yunanlılar, barbarlar hatta krallar bile bundan hoşlandılar. Onlann kendileri de Kurtarıcımızın iktidannı kabul etmediler mi? Çünkü ne deniyordu: *O söyleyince her şey var oldu." Evrenin Tanrısı nın sadece bir şeyleri başıyla onaylaması yeterli değil miydi? özel bir konuşmayla tüm bunların nasıl gerçekleştiği anlatılabilir. Ayrıca işçilerimizin bu konuda ne kadar gayret sarfcttikleri açıklanabilir. Bu canlı tapınakların hareket eden taşlarla ve elçilerin ve peygamberlerin istekleriyle kurulduğunu söyleyebiliriz. Binanın köşe taşı İsa’ydı. Ama hiçbir zaman diğer parçaları reddetmemişti. Yapının kötülüklerden oluşan kısmıysa halen ayaktadır. Fakat artık Babamız ın da onayıyla kilisemiz bu yapının bir temel taşı haline geldi. Tanrı’nın formlarıyla şekillendirilmiş olan bu yaşayan tapınak en büyük ilahi mabeddi. Kim böylesine kutsal ve görünmeyen bir yeri bildirmeyi göze alacaktı? Baş rahipten başka kimin ruhunun bu ilahi gizemleri kavramasına izin verilmiştir? Ordunun komutanı olan baş rahip, şeref bakımından kendisini ikinci sıraya yerleştirmekteydi. O, babamız tarafından ilahi sürünün çobanı olarak görevlendirilmişti. Harun ya da Mclchizedec de Tanrı nın oğlu gibi sürekli ettikleri dualan birleştirdiler. Fakat birinci sıraya yerleşmelerine izin verilmedi. Her zaman başrahibin ardından ikinci sırada yer aldılar. Tecrübesi ve yaşam süresinin uzunluğu ile karşımıza çıkan herkes ilahi kuralları düzenledi. Rahibin tek başına başardığı işlerdense ilahi destek sayesinde yaptıkları çok daha önemlidir. tsa’nın şöyle dediği söylenir: “Oğul. Babanın yaptıklarını görmeden kendi başına bir şey yapmaz." O halde onun yaptıklarını tekrarlamak için ona hayran olmak gereklidir. Bildiğimiz kadarıyla onları yapabilmek olası bir şeydir. Kutsal Kitapta şöyle denir: "Beceri, anlayış, bilgi ve her türlü ustalık vermek KİLİSE TARİHİ 262 için onu kendi ruhuyla doldurdu.” Ona başka şeyler de öğrettikten sonra tapınağın kurucusu olmasını istedi. Böylcce İsa’nın ruhunda kendi becerilerini sergilemiş oldu. Onun aklının zenginliği ve becerileri için ne söyleyemeye kalkışsak yeterli gelmeyecektir. Bağlayıcılığıyla hepimize yol göstermektedir. Bütün bu beceriler düşmanlarımız tarafından da gözden kaçınlmadı. tik olarak insanların savaşımız için canlanmalarını sağladı. Başta bizimle aynı acıları çekmiş ve türlü sıkıntılara katlanmış olan kiliseyi düşündü. Bir annenin çocuğuna yaptığı iyilikler gibi o da bizim yanımızda oldu. Kutsal Kitapta da vahşi hayvanlar savaşılacağına dair sözler bulunmaktaydı: “Ey Tanrım! Sök genç aslanların azı dişlerini!” Aynı şekilde çocuklardan da söz edilmekteydi. Tüm bunlar Tanrı nın düşmanlannı ve kafirleri yalanlamak için yapılıyordu. Tanrı nın düşmanları bir süre başkalarına rahatsızlık verdiler, ama daha sonra yaptıklarının cezasını çektiler. Eski Kutsal Kitaplarda tüm bu olayların gerçekleşeceği bildirilmişti. Bakın neler söyleniyordu: “Kılıç çekti kötüler, yaylannı gerdiler, yoksullan yıkmak için. Doğru tarafta olanları öldürmek için. Ama bu kılıçlar kendi kalplerine saplanacak. Yaylan da kırılacak.” “Kötüleri yok ettin. İsimlerini sonsuza dek sildin. Yok oldu düşmanlar, kökünden söküldüler. Anıları bile kalmadı? “Onlar düşüyor, biz ise ayaktayız? “Sen de uyanınca onların görüntüsünü küçümseyeceksin? Bütün bu olaylar gözlerimizin önünde gerçekleşti. Devler gibi Tanrı nın karşısında savaşı sürdürüyorlardı ve bu yolda öldüler. Sonunda Tanrı nın sabrı taştı ve onları terk etti, tshak ile konuşmalara bir göz gezdirelim: “Çöl ve kurak toprak sevinecek, bozkır coşup çiğdem gibi çiçeklenecek? “Gevşek elleri güçlendirin, pekiştirin çözülen dizleri. Yüreği kaygılı olanlara, güçlü olun, korkmayın deyin, işte Tanrı nız 263 EUSEBIOS geliyor! Öç almaya, karşılık vermeye geliyor. Sizi O kurtaracak? Topallar geyik gibi sıçrayacak, sevinçle haykıracak dilsizlerin dili. Çünkü çölde sular fışkıracak, Irmaklar akacak bozkırda. Kızgın kum havuza, susuz toprak pınara dönüşecek. Çakalların yattığı yerlerde kamış, saz ve ot bitecek. Bunların hepsi Kutsal Kitaplarda yazılıdır. Bu şeyler hiçbir zaman bir söylenti olmadılar. Kutsal Kitap ta şöyle deniyordu: “Gür bir ormana, baltayla dalar gibi girdiler. Baltayla, balyozla kırdılar, bütün oymaları? Kutsal olan şeyler de yakılmıştı. Bakın onun için ne deniyordu: “Ateşe verdiler tapınağını, yerle bir edip onun kutsallığını bozdular. Adının yaşadığı evin.” Daha sonra şunlar ifade ediliyordu: “Ama geçmişten bu yana kralını sensin Tanrım! Yeryüzünde kurtuluş sağladın. Gücünle denizi yardın. Canavarların kafasını sularda parçaladın." İsa’nın aynı şekilde cezalandırılmasını istemişti. O konuda da şunlar söyleniyordu: “Çünkü o sevdiklerini terbiye eder. Oğlu olan herkesi cezalandırır.” İslah edildikten sonra,solmuş bir bitkinin yeniden çiçek açması gibi bir durum ortaya çıktı. Zaten Kutsal Kitapta bu da ifade edilmişti: “Gevşek elleri güçlendirin, pekiştirin çözülen dizleri, topallar geyik gibi sıçrayacak, sevinçle haykıracak dilsizlerin dili. Çünkü çölde sular fışkıracak, ırmaklar akacak bozkırda. Kızgın kum havuza, susuz toprak pınara dönüşecek. Çakalların yattığı yerlerde kamış, saz ve ot bitecek.” Zorbalar tarafından uyuşturulan ruhlar Kurtarıcımız tarafından iyileştirildi. Endişe etmemeleri için onlara şöyle denilmişti: “Yüreği kaygılı olanlara, güçlü olun, korkmayın deyin; işte Tanrınız geliyor! Öç almaya, karşılık vermeye geliyor. Sizi O kurtaracak.” Zerubabel daha önceden buna benzer sözleri çöldeyken işitmişti. İlk başta ölü vücut yüzünden acılar içindeydi. Ancak daha sonra kendisini teselli ettiler. Bu konuda dualar yardımcı oldu. Ölünün aslında tüm kötü hastalıklardan kurtulduğunu anladı. Bundan sonra kendisi eski giysilerini giymedi. Kutsal kehanetlerde ne deniyordu: “Yeni tapınağın görkemi eskisinden daha büyük olacak." KİLİSE TARİHİ 264 Böylecc çok daha büyük bir alanı kapsayarak çok daha önemli bir vazife görmeyi başardı. Yükselen güneş ışınları gibi çok daha geniş bir alanı ayduılatmaya başladı. Artık bu inanca yabancı olanları da aydınlatıyordu. Giren insanlar mevcut dönüşümden belleklerinin etkilenmesine engel olamıyorlardı. Böylcce tüm insanlar bu çekici manzaradan etkilendiler. Birisi gerektiği şekilde annmaksızın tapınağa girmek için geçide geldi. Arada bir boşluk vardı ve burada gerektiği gibi süslendi. Tapmağın her yanında direkler yükseliyordu. Bu direklerin arasından da güneş ışığı vc hava görülebiliyordu. Burada kutsal arınma sembolleri yerleştirilmişti. Dileyen herkes tapınağa girmeden evvel kendisini arındırabilirdi. İçeri girenler için eşsiz güzellikteki bu yer birinci duraktır. Fakat o adam burada hiçbir şey yapmadan geçti. Sanki kendisinden sonra bir kraliçe gelecekmiş gibi tapınağın ortasındaki bronz ve demir katmanlan güzelleştirdi. Bu adam .tapınağın tüm salonlarına açılan yerlerinde antreler yaptı. Güzel oymalarla içeri daha fazla ışığın girmesini sağladı. Kraliyet Evi denilen kısmı ise çok daha güzel malzemelerle donattı. Buranın muhteşem güzelliğini tarif etmek biraz gereksiz görünebilir. Lübnandan gelen sedirler de konulmuştu. Kutsal Kitapta bakın onlar için ne deniyordu: "Tanrının ağaçları, kendi diktiği Lübnan sedirleri suya doyar.” Peki ben neden bu muhteşem güzelliği ayrıntılı bir biçimde anlatıyorum? Tapınağın içi tamamlandıktan sonra yüksek koltuklar getirildi. Kutsal salonun ortasında ise birçoklarının erişemeyeceği yükseklikte ahşap oymalar yapıldı. Yayaların yürüyecekleri kaldırımlar da ihmal edilmedi. Bunun için en güzel mermerler getirildi. Ardından da içerideki tüm yapılar 265 EUSEBIOS içten birbirlerine bağlandı. Böylcce Süleyman’ın tapınağı tamamlanmış oldu. Diğer yandan tapınağı yapan kişi arınmak için suyu da düşünmüştü. Peki bunun nedeni neydi? Belki de, “Tapınak eskisinden daha görkemli olacak” diye Kutsal Kitap ta yazılıydı. Gerçekten de Kutsal Kitap’ta daha önceden bildirildiği gibi bozkır coşup sevinmişti. Kutsal Kitapta şöyle de denmekteydi: “Tanrı’da büyük sevinç bulacağım. Tanrım’la yüreğim coşacak. Çünkü çelenkle süslenmiş güvey gibi, takılarını kuşanmış gelin gibi, bana kurtuluş giysisini giydirdi, beni doğruluk kaftanıyla örttü. Toprak filizlerini nasıl çıkartır, bahçe ekilen tohumlan nasıl yetiştirirse, Egemen Tanrı da doğruluk ve övgüyü bütün uluslann önünde öyle yetiştirecek.” Ayrıca Kutsal Kitapta şunlar da ifade edilmektedir: “Beni dinle, ey halkım, bana kulak ver, ey ulusum! Yasa benden çıkacak, halklara ışık olarak adaletimi yerleştireceğim.” “Başınızı kaldırıp göklere balon, aşağıya, yeryüzüne bakın. Çünkü bu gökler duman gibi dağılacak, giysi gibi eskiyecek yeryüzü; üzerinde yaşayanlar sinek gibi ölecek. Ama benim kurtarışım sonsuz olacak, ardı kesilmeyecek zaferimin." “Ey sîzler, doğru olanı bilenler, yasamı yüreğinde taşıyan halk, dinleyin beni! İnsanların aşağılamalarından korkmayın, yılmayın sövgülerinden. Güvenin yediği giysi gibi, kurtçuğun yediği yapağı gibi yitecekler. Oysa zaferim sonsuza dek kalacak, kurtarışım kuşaklar boyu sürece." “Uyan, ey Yeruşalim. uyan, kalk ayağa! Sen ki, Tanrı nm gazap kâsesini O’nun elinden içtin. Tamamını içtin sersemleten kâsenin. Doğurduğun bunca oğuldan sana yol gösteren yok, elinden tutan da yok büyüttüğün bunca oğuldan." “Egemen Tanrı, kendi halkını savunan Tanrın diyor ki; seni sersemleten kâseyi, gazabunın kâsesini elinden aldım. Bir daha asla içmeyeceksin ondan. Onu sana eziyet edenlerin eline vereceğim; onlar ki sana, yere yat da üzerinden geçelim dediklerinde, sırtını toprak, yol ettin." “Uyan, ey Siyon, uyan, kudretini kuşan. Ey Yeruşalim, kutsal KİLİSE TARİHİ 266 kent, güzel giysilerini giy. Çünkü sünnetsizlerle murdarlar kapılarından asla içeri girmeyecek artık. Üzerindeki tozu silk! Kalk, ey Yeruşalim, tahtına otur, boynundaki zinciri çöz, ey Siyon, tutsak kız." “Başını kaldır da çevrene bir bak: Hepsi toplanmış sana geliyor. Ben Tanrı, varlığımın hakkı için diyorum ki, onların hepsi senin süsün olacak, bir gelin gibi takınacaksın onları. Çünkü yıkılmış, viraneye dönmüştün, ülken yerle bir olmuştu. Ama şimdi halkına dar geleceksin, seni harap etmiş olanlar senden uzak duracaklar." “Yitirdiğini sandığın çocuklarının sesini yine duyacaksın: 'Burası bize dar geliyor, yaşayacak bir yer ver bize, diyecekler. O zaman içinden, ‘Kim doğurdu bunları bana? diyeceksin, ‘Çocuklarımı yitirmiştim, doğuramıyordum. Sürgüne gönderilmiş, dışlanmıştım, öyleyse bunları kim büyüttü? Yapayalnız kalmıştım; nereden çıkıp geldi bunlar?" Bütün bunlar Yeşeya’nın kitabında ifade ediliyordu ve bunların hepsinin önceden bildirilmeleri gerekiyordu. Gelin ve damat evlenecekleri zaman bu sözler tekrarlanırdı. Rahipler Evrenin Tanrısından ve İsa’nın gücünden etkilenerek ellerini havaya kaldırıp sözleri tekrarlarlardı. Şu ana dek anlattıklarımız büyük bir merak ve hayranlık uyandırmaktadır. Ancak daha hayranlık uyandıran şeyler de vardır. Kastettiğim şey binanın yapısından çok ruhlarımızın yapısıdır. Kutsal oğıılun Tanrı ya benzerliğini gösteren hemen her yerde resimler bulunmaktadır. Onun dürüst ruhu dünyevi meselelerin üzerindeydi. Şu sözcükler kullanılıyordu Kutsal Kitapta: “Aralarında oturacağım, aralarında yürüyeceğim. Onların Tanrısı olacağım, onlar da benim halkım olacak? O halde başlangıçtan itibaren kutsal kitabımız mükemmel bir biçimde arındırılmıştır. İblis ise kendi tercihiyle kötü oldu. Tanrı iyi bir koruyucudan yoksun kalmıştı. Kolay bir rakip olmasına karşın ilahi rakibine karşı saldırıya geçmekten çekinmedi. Sonunda öyle bir hale geldi ki Tanrının güzel fikirlerinden tamamen mahrum kalarak yalanlar söyledi. 267 EUSEBIOS Oysaki çeşitli acılar çekildikten sonra Babamız onları korudu. İlk olarak ruhlar temizlendi ve kafirler yok edildi. Bu kafirler Tanrıdan nefret eden tanrıtanımazlardı. Aslında çok uzun zaman önce kutsanmışlardı ve kötülükler fırtınası içinde bunu bir sığınak olarak görmüşlerdi, işte bu yolla ruhlar temizlenmişti. Bütün zihinler temizlendikten sonra herkes Tanrı nın sevgilisi oldu. İlk günden itibaren kendilerine bir basiret ve hediyeler bahşedildi. Yine bu konuda Kutsal Kitapta neler söylendiğine bir bakalım: “Bakın, bu putlarla uğraşanların hepsi utanacak. Onları yapanlar salt insan. Hepsi toplanıp yargılanmaya gelsin. Dehşete düşecek, utanacaklar birlikte. Demirci aletini alır, kömür ateşinde çalışır, çekiçle demire biçim verir. Güçlü koluyla onu işler. Acıkır, güçsüz kalır, su içmeyince tükenir. Marangoz iple ölçü alır, tahtayı tebeşirle çizer. Raspayla tahtayı biçimlendirir, pergelle işaretler, insan biçimi verir. İnsan güzelliğinde, evde duracak bir put yapar. İnsan kendisi için sedir ağaçları keser, palamut, meşe ağaçları alır. Ormanda kendisine bir ağaç seçer. Bir çam diker, ama ağacı büyüten yağmurdur? Daha sonra insanlara çeşitli görevler verildi. Kimileri gerçek inançla diğerleri arasında bir duvar örmekle meşguldüler. Başka insanların da tapınağa girmelerine izin verildi. Dört Incil’in içerdiği öneriler de ilk defa burada öğretilmeye başlandı. İşte Hıristiyanlık öğretileri ilk olarak bu pencerelerden yayılmaya başlamıştır. Daha sonraları tapınağın tüm antreleri İsa’nın resimleriyle ve Kutsal Ruh ile süslendi. Bu ayrıntılar tapınağa daha da muhteşem bir hal kazandırdı. Buradaki ruhlar çok büyük bir kraliyet evi hazırlamışlardı. Sadece ruhlar olmaksızın ve gösterişsiz olarak da harika bir yerdi. Tapınakta her zaman çok sayıda tahta koltuk ve başka hediyeler KİLİSE TARİHİ 268 de bulunmaktaydı. Kutsal Kitapta şöyle denmektedir: “Ateşten dillere benzer bir şeylerin dağılarak her birinin üzerine indiğini gördüler.” Bütün bu olaylar, İsa’nın liderimiz olduğunu düşünmek için yetcrlidir. Kutsal Ruhun ve İsa’nın gücünü anlamak isteyenler buraya bakabilirler. Koltuklar ise belki de melekler için ayrılmıştı. Bütün bunların başka nasıl bir açıklaması olabilirdi? Onun ellerini uzatmış olan resmi insanları Evrenimizin Tanrısı nın yanına davet ediyor gibiydi. Burada, Babamız için kansız kurban törenleri de düzenlendi. İlk olarak kendisi büyük bir hürmetle Tanrımıza ibadet etti. Bize düşen de onu takip etmektir. Her şeyin yaratıcısı olan Tanrımız, bütün dünyada tanınacak böylcsinc muhteşem bir tapınak inşa ettirdi. Böylcce ona, burada her şekilde rapılabilecekti. Kutsal Kitap’ta neler söylendiğini hatırlayalım: “Göksel Kudüs özgürdür, bizim annemizdir.” “Oysa ki sizler Siyon Dağına, yaşayan Tanrı’nın kenti olan göksel Kudüs’e, bir bayram şenliğinde on binlerce meleğe, adlan göklerde yazılmış ilk doğanlann topluluğuna yaklaştınız.” “Tanrı’nın kendisini sevenler için hazırladıklarını, hiçbir göz görmemiş, hiçbir kulak işitmemiş, hiçbir insan yüreği kavramamıştır.” Yine Kutsal Kitap la devam edelim. Şöyle deniyordu: “Bütün suçları bağışlayan, bütün hastalıkları iyileştiren, canını ölüm çukurundan kurtaran, sana sevgi ve sevecenlik tacı giydiren, yaşam boyu seni iyiliklerle doyuran O’dur. Bu nedenle gençliğin kartalın ki gibi tazelenir.” "Bize günahlarımız oranında davranmaz, suçlarımızın karşılığını vermez.” “Doğu barıdan ne kadar uzaksa, o kadar uzaklaştırdı bizden isyanlarımızı. Bir baba çocuklarına nasıl sevecen davranırsa, Tanrı da kendisinden korkanlara öylesine sevecen davranır.” Tüm bu olayları, yaşanan zaman içinde bir kez daha aklımızdan 269 EUSEBIOS geçirelim. Ruhunuzun gücüyle bütün bunların yazarına saygı gösterin. Şimdi de sarsılmaz barışın sonsuza dek sürmesi için piksek sesle dua edelim. Kurtarıcımız ve Efendimiz için de daima dua edelim, zfzznw. BEŞİNCİ BÖLÜM Şimdi, Constantinus ve Licinius un fermanına değinmek istiyorum4*, imparatorluk fermanının Latince’den çevirisi: “Daha önceden bilinen dini özgürlükler reddedilemez. Herkes kendi seçtiği inanca uygun şekilde yaşamalıdır. Hıristiyanlar da en az diğerleri kadar kendi inançlarını ve geleneklerini korumalıdırlar. Biz bu emirleri sırayla verdiğimiz vc her geçen gün yenilerini eklediğimizden bu yana kimi insanlar bazı kurallara uymamış olabilirler. Biz Constantinus Augustus vc Licinius Augustus olarak nezaket kuralları altında Milano kentinde bir araya geldik. Diğer konularda olduğu gibi bu konuyu da çözümlerken temel çıkış noktamız diğerlerinin inançlarına saygılı olmaktı. Bu nedenle Hıristiyanlar da dahil olmak üzere insanların seçtikleri dine inanmalarını kararlaştırdık. Göksel varlık nasıl bir şey olursa olsun ülkemizi koruyabilir. Bu nedenle Hıristiyanların ve diğerlerinin diledikleri şeyi yapabilmelerine izin verdik. Herkesin kendince vc Tanrısının tanımlarına göre bir özgürlük anlayışı bulunmaktadır. Ardından bu konuştuğumuz şeyleri yazılı hale getirmeye karar verdik. Eskiden Hıristivanlarla ilgili sert kararlar alınırken anık bunların yumuşatılmasının daha doğru olacağını düşündük. Her kim yaşamını bir Hıristiyan olarak sürdürmek isterse bunu dilediği gibi yapabilir. Böylccc bu sorunu çözümledik vc onların kendi dinine inananlara ram bir özgürlük sağladık. Onlara bu dini özgürlüğü tanırken diğerlerinin de diledikleri gibi Tanrıları na tapınmalarına izin veriyoruz. İnsanlar kendilerini KİLİSE TARİHİ 270 daha çok memnun edecek Tanrı’yı seçerek diledikleri gibi ibadette bulunabilirler. Biz ise hem Tanrılar arasında bir sıralama yapmayacağız hem dc bir aynmda bulunmayacağız. Öte yandan Hıristiyanların biraz daha fazla gözetilmelerini vc diledikleri zaman bir araya getirilmelerini sağlamak istiyoruz. Eskiden size gönderilen mektuplarda farklı emirler verilmişti. Eğer bir şekilde Hıristiyanların hâzinelerinden para aldıysanız bu parayı herhangi bir geciktirme, tereddüt ya da başka yerden para bekleme bahanesi olmaksızın hemen geri ödemelisiniz. Yine aynı şekilde Hıristiyanlar'dan alınanlar aynı şekilde geri verilmeli ve diledikleri şeyler yerine getirilmelidir. Tüm bu şeyler gecikririlmeksizin yerine geçirilmelidir. insanlar Hıristiyan olduklarından dolayı mallanna el konulmuştu. Bunların hepsini toplayıp bir araya getirin. Hatta başka ycrlcrdckilcri de alın. Bunları kanunlara uygun bir şekilde hiç tereddüt etmeksizin eski sahiplerine geri vereceksiniz. İşte bu zaman son derece erdemli insanlar haline dönüşeceksiniz. Tabii ki onlar kullananın bir karşılığı ya da mallarının değer kaybetmesinden ötürü sizden bir tazminat bekleyebilirler. Yapmanız gereken şey Hıristiyan topluınunun çıkarına olacak olan her şeyi yapmaktır. Emirlerimiz hızla yerine getirilebilir ve böyle çabucak kamu düzeni yeniden kurulabilir. Daha önceden de söylediğimiz gibi Tanrı, iyilik yaptığımız her işte ve daima yanımızda bulunacaktır. Bütün bu kararların herkes tarafından bilinmesi ve konudan haberdar olmayan hiç kimsenin kalmaması için bu ferman her yerde ilan edilecektir." Öte yandan bir de sadece kiliseye gönderilen bir başka ferman olduğu söylenmektedir. Bu da şu şekildedir: “Çok değer verdiğimiz, hayırsever Anunilius’u içtenlikle selamlarız. Kendisinin bunların dışında önemsediği bir başka konu varsa o da yerine getirilecektir. Bu mektubun gönderilmesinin amacı kilisenizdeki ya da başka yerlerdeki Hıristiyanlar için yapabileceğimiz bir şey olup olmadığını 271 EUSEBIOS öğrenmektir. Gerçi kiliseler için yapabileceğimizi düşündüğümüz şeyleri önceden bildirmiştik. Senin bize bağlılığını bildirmen eskiden kiliselere ait olan her şeyi geri vermek istememize neden oldu. Ne isterlerse onu yapabilirler. İsterlerse binalar inşa ederler isterlerse bahçeler düzenlerler. Emin olabilirler ki fermanda bildirdiğimiz her şeye son derece titizlikle bağlı kalacağız. Çok değerli Anulius’a saygılarımızla!" Bir de imparatorun Roma’daki kiliselerin birlik ve uyum içinde kalmalarını sağlamak amacıyla gönderdiği bir mektup vardır. Şimdi de bunu yayınlıyorum: “Constantinus Augustan tan Roma piskoposu Miltiades ve Marcusa! Daha önceden Afrika’nın ünlü prokonsülü Anulius, Kanaca piskoposu Caccilianus vc diğer piskoposlara bazı konularla ilgili mektuplar göndermiştim. Ülkelerinde iki parti bulunmaktadır ve piskoposlar da farklıdır. Ancak o büyük bir nüfusun yaşadığı bu eyaletteki her şeyi bana emanet etti. Caccilianus vc on piskopos kendisini suçladılar. Diğer onu ise savundu. Ardından Romaya gelmek amacıyla yola çıktılar. Bense Roma’da görevli olan Recetius, Matemus vc Marinusa kimin haklı olduğu konusunda karar vermelerini söyledim. Ancak bu konuda siz daha fazla bilgi sahibi olabilirsiniz. Ben Anulius ile olan mektuplarımızı size gönderdim. Bunları inceledikten sonra kuşkusuz ki kimin haklı olduğuna doğru bir şekilde karar verebileceksiniz. Kiliseye duyduğum saygıdan ötürü başka bir şekilde davranmam beklenemezdi. Tanrı tarafından en çok onurlandırılanların sîzler olduğunuza bir kuşkum yok.” İmparatorun bir başka mektubu da kiliseler arasındaki çekişmeye dayanmaktadır: “Constantinus Augustan’dan Syrakusai piskoposu Chrcstusa! Kiliseler arasında günahkarca vc ahlaksızca çckişmclcı başladı. Beıı de bu soruna bir çözüm getirebilmek amacıyla Gallia, Afrika, Roma vc diğer yerlerdeki piskoposlara çeşitli mektuplar yolladım. KİLİSE TARİHİ 272 Fakat o zamandan bu yana kutsal dine saygı göstermek amacıyla aradaki düşmanlıklar giderilemedi. Çeşitli kararlar vc düşünceler çöküntüyü gideremedi. Bütün bu şeylerin kusursuz bir biçimde incelenmeleri gerekiyordu ve incelendiler. Çıkan sonuç aradaki ilişkilerin kardeşçe devam ettirilmesi gerektiği yönündeydi, iğrenç vc utanç verici bir şekilde bölünmeler devam etti. Bana kalırsa bu çekişmelere artık bir son vermek gereklidir. Artık mümkünse bu çatışmalara bir son verilsin. O günden bu yana dünyanın çeşitli yerlerindeki piskoposlara emirler verdik. Arles kentinde Ağustos calcndaclarından önce, daha sonra Sicilya'daki Latronianus’a yazdık. İkinci aşamada diğerlerini bilgilendirdik. Sen ise hizmetçin olan üç kişiyle beraber utanç verici mücadelelerin sonucunda insanların söylemek zorunda oldukları farklılıkları anlattın. Her kim diğerleri ile kardeşçe vc uyum içinde yaşamayı başarırsa belki de o kimse birliği yeniden sağlayabilir. Mükemmel Tanrımız’ın sizleri uzun yıllar koruması dileğiyle.* ALTINCI BÖLÜM “Constantinus Augustustan Kanaca piskoposu Caecilianus'a. Afrika, Numidia vc Moritanya’daki birliklerin masraflarını ödeyeceğini bildirmen bizi çok memnun etti. Afrika’da mâliyeden sorumlu olan Ursus’a yazdığım mektupta sana üç yüz folleis ödeme yapmasını söyledim. Bu nedenle; senden aldığımız paranın bu şekilde geri ödenmesi için seni Hosius’a göndereceğim. Fakat eğer istediğin bir şey varsa bunu tereddüt etmeksizin hâzineden sorumlu olan Herakleidese bildirebilirsin. Herhangi bir şeye ihtiyacın varsa onu da söyleyebilirsin. Herakleidese senin isteğini gecikmeden yerine getirmesini yazdım. Bazı insanların kilisedeki bozukluklardan dolayı buradan ayrılmaya karar verdiklerini öğrendim. Bu nedenden ötürü Anulius vc Patricius a emirler vererek böyle konularda dikkatli olmalarını ve 273 EUSEBIOS gerektiği zaman bu konuya diğerlerine göre öncelik vermelerini söyledim. Eğer bu çılgınlıklar devam ederse yukarıda ismini andığım kişilere haber verebilirsin. Onlar da emirlerimi yerine getirirler. Kutsal Tanrımız’ın seni uzun yıllar boyunca koruması dileğiyle.” YEDİNCİ BÖLÜM “Sevgili Anulius a selamla gönderiyorum. Dinimiz zor duruma düştüğü zamanlarda asla ilahi olana saygısızlık yapmadı ve ona olan hürmetini korudu. Her zaman büyük tehlikeleri göğüsledi ve üstesinden gelmeyi başardı. Bütün bunları Anulius yapn. Eğer birisi ödüllendirilecekse mutlaka bu kişi, o olmalıdır. Şimdi sana bir eyalet verdiler. Bu eyalette Caccilianus görevli. O her zaman kutsal dinimize karşı görevlerini yerine getirdi. Tanrıya karşı hiçbir zaman bir saygısızlık yaptığı görülmedi. Tanrıya karşı en büyük değeri veren insan olarak tanımlanmaktadır sevgili Anulius.” SEKİZİNCİ BÖLÜM Kurtarıcımız m aramızda görünmesini süsleyiniz. O, insanlarımız arasında banş, bolluk ve hayırseverliğin sembolüydü. Böylcce işlerimiz neşeyle ve eğlenceyle taçlandırılmış oldu. Fakat o. şeytanların kötülüklerinin manzarasına katlanmak konusunda maharetli değildi. Bu nedenle sözünü eniğimiz Licinius’un yaptıklarına katlanmak için yeterli değildi. Licinius mutluluk içindeki imparatorluğumuzda Constantinus’tan sonra şeref bakımından ikinci sırada gelmekteydi. Aralarında evlilik bağları kurulmuştu. Fakat yaptığı güzel işleri bırakarak diğer tiranlara özenmeye başladı. Bizler de ona göre daha iyi olan insanlarla ilişkilerimizi devam ettirdik. Hiçbir şekilde anlaşma ve kanun dinlemeyen bu adamlarla korkunç bir savaşa girildi. Constantinus gerçekten de iyi bir imparatordu ve onunla bir ittifak kurmayı reddetti. Hem de kız kardeşi ile evli olmasına rağmen bunu yapmadı. Atalarına ait bir geleneği devam ettirerek onunla KİLİSE TARİHİ 274 beraber imparatorluğun yönetimini paylaşmıştı. Licinius da en az onun kadar eyalete sahipti ve yönetimde söz sahibiydi. Fakat Licinius bütün bu hayırseverliklerin karşılığı olarak çeşidi kötülükler hazırlamaya başladı. İlk zamanlar hazırlıklarını saklamaya çalıştı ve ona bir arkadaş gibi davrandı. Yaptıklarının ortaya çıkmayacağını sanıyordu. Ancak koruyucu Tanrımız’ı, Constantinus üzerine yapılacak karanlık saldırıları engelledi. Ona dindarlığından dolayı düşmanlarından korunabilmesi için güçlü bir zırh verdi. Bu zırh sayesinde imparatorumuz çok sayıda iğrenç adamın saldırısından kurtulmuş oldu. Licinius’un gizliden gizliye yürüttüğü savaş hazırlıklarının farkına vanlmıştı. Tanrı yapılan bütün hazırlıkları gözler önüne serdi. Zaten bunları saklamak konusunda hiçbir zaman becerikli değildir. Ardından Liciniusa açıkça savaş ilan edildi. Constantinus kendisiyle gireceği savaştan önce Evrenin Tanrısı na ibadet etti. Bu sessiz ve dindarca yaklaşımının yönetimine hiçbir zarar vermediği görüldü. Bu olay büyük kötülük tehlikesi altında gerçekleşmişti. Licinius ise Hıristiyanlara karşı eskiden eziyetlerde bulunmuş olan insanları yeniden göreve çağırdı. Gözlerini kırpmadan suç işlemelerini sağladı. Ancak çılgınlığı öyle bir boyuca vardı ki Evrenin Tanrısı, Constantinus vc onun müttefikleriyle savaşı göze aldı. İlk önce Hıristiyanları evlerinden sürdü. Ardından Tanrı’ya dua edenleri perişan etti. Bu insanlar atalarının öğretilerini devam ettirmeye çalışıyorlardı. Ardından kentlerdeki askerlerine emirler vererek Tanrılar a kurban kesmeycnlerin cezalandırılmasını istedi. Ancak bu anlattıklarım ileride yaşanacaklara göre oldukça küçük şeylerdi. Nasıl oluyordu da her defasında Tanrı nın karşısına çıkıp yasa tanımaz işlerini yapmaya devam edebiliyordu? Ardından yakaladığı insanları açlıkla terbiye etti. Hapiste oldukları sırada onlara yiyecek 275 EUSEBIOS verilmemesini emretti. Hiç kimsenin onlara karşı iyi davranmamasını istiyordu. Özellikle de komşularmın. Bunların hepsi de gerçekten utandırıcı şeylerdi. Daha sonra bir karar daha çıkardı. Hapistekilcrc yardım etmeye kalkışanlar da aynı şekilde cezalandırılacaklardı. Evet, Liciniusun kanunları bu şekildeydi. Evlilik vc ölülerle ilgili olarak da eski yasaların geçerlilik kazanmalarını sağladı. Eyaletlerde ona bağlı olarak yaşayan insanlar sonsuz işkencelere yeniden katlanmak zorunda kaldılar. İnsanlardan altınlarını ve gümüşlerini istiyor ve bu haraçları ölene kadar almaya devam ediyordu. Bütün bu yaptıklarının dışında konuşmaları da insanlarımızı fazlasıyla üzdü. Asil insanlann genç kanlarını kendilerinden uzaklaştırdı. Bunlara zarar vermeyi kendisinin bir başarısı olarak gördü. Geçkin yaştaki bakirelerle kendi arzularını tatmin etti. Bütün bunları anlatmamın nedeni bu insanın yaptığı kötülüklerin küçük görülmemesi içindir. Daha sonra saldınlannı Tanrı’nın hizmetkarı olan piskoposlara yöneltti. Kendilerini açıkça mahkemeye vermiyor, ama onların işlerini gizlice bitirmeye çalışıyordu. İşleyeceği cinayetlerin önceden farkına varılması imkânsızdı. özellikle Amaseia vc Pontos’un başka kentlerinde bu zalimliklerini uyguladı. Tanrının kiliseleri bu yapılanlardan büyük zarar gördü, hatta bazıları kapanmak zorunda kaldı. Bu koşullar altında hiç kimse oralarda Tanrı ya tapınamazdı. Ancak yaptığı tüm kötülükler Tanrı’yı seven imparatorumuz tarafından görülmekteydi. Tanrının da yardımıyla bizimle beraber savaştı. Valiler ise kafir adama hoşgörünmek amacıyla böyle şeylerin yapılmasına yardımcı oldular. Piskoposlar önceden de alışık olduğumuz gibi ceza çekiyorlardı. Onların katilleri ise sanki hiçbir şey yapmamışlar gibi ceza almıyorlardı. Bu insanların vücudarı kılıçlarla kesildi. Bazıları da balıklara yem olması amacıyla denize atıldı. KİLİSE TARİHİ 276 Bu nedenle Tanrıya inananlar İsa’ya hizmet edebilmek için yeniden çöllere, dağlara ve ormanlara kaçtılar. Kafir tiran yaptıklarının başarıya ulaştığını görünce kötülüklerini bütün Hıristiyanlar üzerinde devam ettirmeye kalkıştı. Planlannda başarıya ulaşması için önünde bir engel yoktu. Fakat Tanrımız insanlarının yaşamlarının koruyucusuydu. Bir gecenin karanlığında hizmetçisi Constantinus’un insanlarımıza yol göstermesi için ışığını parlattı. DOKUZUNCU BÖLÜM Tanrımız, cennetinin bir meyvesi olan zaferini kafirlerin üzerinde kazanmasını bahşetti. Suçluların Constantinus’un ayaklan altında ezilmelerine izin verdi. Licinius deliliğinin son noktasına geldiğinde Tanrımız bunu hoş karşılamadığını gösterdi. İnsanlık ve adalet kavramlarını temel alarak tiran tarafından bunaltılan insanları ve geriye kalanları kurtarmak amacıyla yardımını sundu. önceden göstermiş olduğu merhameti göstermeseydi hiçbir şey başarılamazdı. Licinius için ise kötülükler hiçbir zaman sona ermedi. Âdeta bir vahşi hayvan gibi bunaltıldı ve insanlar tarafından kötülendi. Ardından kendisine göre çok daha merhametli bir adam olan oğlu Crispus’un yanına gitti. Ona sağ elini uzatarak mahvolmak üzere olduğunu ve evrenin kralının yardımını istediğini söyledi. Daha sonra Tanrı nın yardımıyla Constantinus düşmanlarını durdurdu ve kolayca bir zafer kazandı. Tanrı savaşı arzularına göre yönetmişti. Böylcce daha düne kadar var olan tehditler bir anda son buldu. O insanların sadece isimleri kaldı. İsimleriyle beraber anılan tek şev de kötü şereflerinden ibaretti. Daha önceki kafirlerin yaşadıkları şeylerin benzerlerini Licinius da yaşamak zorunda kaldı. Çünkü o, yakınındaki insanlardan Tanrı için nasıl davranılması gerektiğini öğrenmemişti. Licinius hakkında anlatılacak olanlar böyledir. 277 EUSEBIOS Fakat kudretli galip Constantinus oğlu Crispus ile beraber doğuda kendisine ait olan yeri dindarlıkla süsledi. Onlar Roma imparatorluğunu yeniden biçimlendirdiler. Kuzeyden batıya kadar her yeri yeniden düzenlediler. Eskiden korkularla acı verilen yerlerde şimdi şenlikler ve bayramlar kutlanıyordu. Üzgün görünen yüzlerimizdeki gülümseler her tarafa bir ışık gibi yansımaya başladı. Kentlerde ve diğer yerlerde gezegenimizin Tanrısı adına ilahiler vc şarkılar söylendi. Tüm bunlar Tanrı sevgisi ile dolu imparatorumuz Constantinus ve oğlu Crispus sayesinde gerçekleşmekteydi. Yine, geçmişteki kafirlerin kötülükleri unutulmuştu. Artık güzel beklentiler vardı. Fermanlarda dindarlığı simgeleyen merhamet ve hayırseverlik imparatorun her yerde erdeminin anlaşılmasına yol açıyordu. Tiranlar sürüldükten sonra Constantinus vc oğlu imparatorluk içinde egemenliklerini sağladılar. Tanrı nın yardımıyla tanrıtanımazlık yok edilmişti. Yaptıkları işlerle diğer tüm insanlar arasında dindarlıklarını ve Tanrıya duydukları aşkı gösterdiler. Eusebios Pamphilius, Tanrının yardımıyla Kilise Tarihi adlı çalışmasının onuncu kitabını sona erdirdi. KİLİSE TARİHİ 278 Notlar Euscbios’un. burada sözünü ettiği çalışması Khronikoi Kanon» tir. Bu çalışma daha sonraları Hicroymos vc Hydatıııs tarafından devam ettirilmiş, ancak günümüze fragmanlar halinde ulaşmıştır. 2) Eusebios Auguscus’un imparatorluğunu lulius Cacsar’ın ölümüyle başlatmaktadır. Sözü edilen sene IÖ 2’dir. 3) İS 37/8 yılında doğmuş Yahudi tarihçi. Yahudi Savaşları vc Yahudi Tarihi adlı çalışmalarından Eusebios çalışması boyunca sık sık yararlanmıştır. 4) IÖ 47 yılında. 5) Tiberius İS 14-37 yıllan arasında hüküm sürmüştür. 6) Eusebios un Yahudi Tarihi şeklinde adlandırdığı eserin hir diğer ismi de Yahudi Eski Eserleri Üzerinedir. Bu kitapta Iosephos dünyanın oluşumundan İS 66 yılına kadar Yahudilerin yaşadıldan tüm olaylan özetlemiştir. 7) Edcssada IÖ 99dan İS 217 yılına kadar görev almış çok sayıda Abragus adında kral bulunmaktadır. Euscbios’un sözünü ettiği ise on beşinci kral olan Abragus olmalıdır. 8) Yaklaşık olarak İS 160-220 yıllan arasında yaşamış olan Tertullianus, yazılan m latince olarak kaleme alan ilk büyük Hıristiyan düşünür olarak bilinmektedir. 9) Caligula IS 37-41 yıllan arasında hüküm sürmüştür. 10) Claudius İS 41 yılında Roma İmparatorluğunun başına geçmiş ve İS $4 e kadar iktidarda kalmıştır. 11) Romalılarda maliye memuru vc eyalederde vekil olarak görev alan yetkililere verilen isim. 12) Yunaneada therapcuomai fiili hem tapmak hem de tedavi etmek anlamına gelmektedir. 1) 279 EUSEBIOS 13) 14) İS $4-68 yılları arasında Roma İmparatoru. Kudüs’ün doğusunda yer ajan ve ismi Tevrat, Incil gibi kitaplarda sık sık geçen dağ. Turn bu olaylar İS 68 yılında gerçekleşmiyor. Vespasianus İS 69 79 yıllan arasında iktidarda kalmıyor. Yahudi takviminde Xantbicus ayı Nisan ayına denk gelmektedir. Pers Kralı Artakserkses İÖ 424 yılında ölmüştür. Titus ÎS 79-81 yılları arasında imparatorluk yapmıyor. Dominantı* 81 yılında iktidara gelmiş vc 96 yılına kadar imparator olarak görev yapmıyor. 21) Yaklaşık olarak 110-175 yıllan arasında yaşamıy Filistinli tarihçi. tkınci Karraca Savaşı yıllarında tedavüle çıkarılmış gümüş para birimi. 22) Traıanus 98 yılında tahta çıkmıştır. 23) Hadrianus 117-138 yıllan arasında iktidarda bulunmuştur. 24) Antoninus Pius 138-160 yıllan arasında imparatorluk yapmıştır. Ardından tahta çıkan Marcus Aurelius ise 180 yılına kadar iktidarda kalmıştır. 25) Romalılarda yüzbaşı rütbesine denk gelen rütbe. 26) Metnin bu bolümü günümüze tam olarak ulaşmamıştır. 27) 130-200 yılları arasında yaşamış olan Hıristiyan tarihçi. Yazılarında Paulus u putperest inançları. Hıristiyanlığa sokması nedeniyle suçlamıştır. 28) Commodus 180 yılında tahta çıkmıştır. 29) Septımius Severus 193-211 yıllan arasında tahta çıkan Roma imparatorudur. 30) Drakhme'ııın altıda biri oranındaki gumıış para. 31) 234-305 yılları arasında yaşamış vc Ltagoji adlı çatışmanyla da tanınan YcniPIatoncu düşünür. 32) Scvcnıs Alexander 222-235 yıllan arasında imparatorluk yapmıyor. 33) Metnin bu bölümü tanı olarak günümüze ulaşmamıştır. 34) Pamphilios. Eusebios un yakın arkadayı olan ve ona lakabını veren Pamphilios tur. 35) Yani 249-251 yıllan arasında. 36) Metnin bu bolümü tanı olarak günümüze ulaşmamıştır. 37) Metnin bu bölümü günümüze ulaşmamıştır. 38) Eusebios Isa'nın doğumunu IÖ 2 yılına tariblediğiııdcn dolayı, olayları İS 303 şalına kadar getirdiğini belirtmek istiyor. 39) Yani procurator. 40) Büyük Constantinus 306 yılında imparator olmuştur. 41) Romalılarda dini konulardan sorumlu en önemli yöneticiye verilen isim. 42) Halk Tribunusluğu cumhuriyet dönemi Romasında üst düzey memurların davranışlarım denetlemekle görevliydiler. İmparatorluk döneminde bu kunım var olmasına karşın çok fazla bir anlam ifâde etmemiştir. 43) Roma’da konsülliik görevini yerine getirdikten sonra eyaletlere atanan görevliler. 44) Yunanlılar da Arcs diye adlanrılan savaş tanrısının Latince karşılığı. 45) Metnin bu bölümü günümüze ulaşmamıştır. 46) Metnin bu bölümü günümüze ulaşmamıştır. 47) Eusebios un sözünü ettiği ferman Ronıa İmparatorluğu sınırlan içinde yaşayan paganlar ve Hıristiyanlara din özgürlüğü verilen Milano Fermanı dır. Milano Fermanı 313 yılında çıkanlmıştır. 15) 16) 17) 18) 19) 20) KİLİSE TARİHİ 280 Kaynakça ve Kısaltmalar Listesi M..V. ANASTOS. “The Edict of Milan (313). REByz 25 (1967) 13-41. BAKER» Schism, heresy and relıgout prnrerr. Cambridge 1972. T. D. BARNES, Constantine and Eusebios. Cambridge-London 1993. N. H. BAYNES, Constantine the Great and the Christian Church. London 1931. W. BOWERSOCK, Martydoin and Rome. Cambridge 1995. CHADWICK. Early Christian rhought and the classical tradition. Oxford 1966. A.DEISSMANN. Paulus. Tubingen 1911. R. DOODS, Pagan and Christian in age of anxiety. Cambridge 1965. R. L. FOX, Pagans and Christians. London 1986. W. H. C. FREND, Martydom and persecution in early church. Oxfod 1965. D. GILLLARD, The social origins of bishops in the fourth century. Berkeley 1966. A.GRU.LMEIER, A Christ in Christian tradition. Oxford 1975. KİTABİ MUKADDES. Istanbul 1983 (Kitabı Mukaddes Şirketi) R. LANE FOX. Pagans and Christians. Harmondswortb 1986. R. LAQUEURH, Eusebios alt Historiker seiner Zeit. Berlin 1929. A. MOM1GLIANO, The conflict between Paganism and Christianity in the fourth century. Oxford 1963. A. A. MOSSHAMMI H. Fhe chronicle of 1 usebios and Greek chronographic tradition. Lewisburg 1970 M Paulys Re aleiuylopadic d<ı tlassisehcn Altertumswisscnxchaft. Revue des Etudes Bytanties. Parts. E. SCHWARTZ, Rl VI, I (190?) 1370 I 09. M. SORDI. The (Christians and the Roman empire. Translated by A. Bedini. London New York 1994. D. S. WALLACE 11AI >R 11 I, Eusebios of Caesarea. London I960. 281 EUSEBIOS Mesih Masalı Luigi Casciolli Çer. Abdurrahman Aydın 328 Syf. ISBN 9?S 8663-26-4 “Kutsal metinlerde* dogru re tarihi oldukları iddiasıyla sunulan olguların gerçekte olup olmadığına ilişkin olarak bu kitapta güçlü ve karşı çıkılamaz biçimde onaya konuları tr/lu «• Ilı» Yahuda'nın oğlu olan Gamalalı Yahya adlı kişinin özerine yapılandırılan İM Mesih hgıııın I» ılyjh.h» Nuh'un gemisi bir gerçek miydi? İbrahim kimdi? Anlatılanlar Kitab ı Mukaddes mİ foku Yahu.l. tarihi mi ? Casdolh: İsa'nın gerçekte hiç yaşamamış olduğunu kanıtlamaya çahşaıuk, ha Mı olı figürünün. Yahudilerin yaladığı dinsel evrimin bir sonucu olduğunu fark ediyor Ve şu kirin sonuca varıyor: Kitab ı Mukaddes. Yahudiler. yanı ‘tanhi’ olmayan insanlar İçin uıyağıçlaıı uydurarak onlara bir tarih yaratmıştır." ❖ İmparatorluk Stratejileri ve Ortadoğu B. Waylet / E. Jackh Çcv. Vedat Atila 328 Syf. ISBN 975-8663 71-2 Cebelitarık. Malta. Girit ve Kıbrıs üzerinden geçip. Kahirc-Suvcyşc ve oradan da Şam vc Bağdat'a uzanacak olan koridorun ne zaman kurulacağı buğun hayatta olan hiç kimse taralından bilinemez. Günün birinde insanoğlu bu büyük düşün gerçekleşeceğini görecektir, diye özetlemişti. F. List.List'in yaklaşımı pek uzak sayılmaz... İngiltere. Mısır de Hind oran aramda kalan; Arabistan ve frak bölgelerinin işgaliyle: Akdeniz ve Hindistan açık denizleri. Kızıldcniz ve Umman içdenizine egemen olma düşüncesiyle. Kuzey Afrika'yla Büyük Okyanus sahillerine kadar egemen olmak istiyordu. Bugün Hindistan, İran ve Çin gibi ülkelenn ticaretini yönetmek, bütün dünyayı yönetmek; evrene egemen olmaktan başka bir şey değildir. Doğaldır ki bu amaç uğruna, Hindistan ile Mısır arasındaki bölgeler işgal edilmelidir, projesi ise günün yaklaşımıdır... ❖ Amerikan imparatorluğunun Yeniden İnşası Thomas Donnelly 120 Syf. ISBN 97S-8663-77-1 Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi: Amerikan Girişim Enstitüsü. Hudson Enstitüsü vc Reagan Hükümetinin tutkularıyla beslenip Bush'un yönetiminde nco-con'ların önderliğinde ortaya çıktı. ABD terörizmi tarafından uluslann vc bireyletin güvenliğine yönelik tehdit, 2000 yılında yazılmış ve yeni açığa çıkarılmış bir belgede, kehanet derecesine varan ayrıntılarla anlatılıyor. Orada, Amerikanın insanlığın ve dünya kaynaklarının çoğunluğuna egemen olmak İçin İhtiyacı olanın, "yeni bir Pearl Harbor gibi yıkıcı vc hızlandırıcı bir olay* olduğu söyleniyor. İşte 11 Eylül 2001 saldırılan, ’çağların firsatı" olarak nitelenen 'yeni Pearl Harbor" oldu. ----------------Doha Fazla Ayrıntı ve Tüm Kitaplarımız İçin www.chiviyazilari.com