Uploaded by furkandadas95

SOLUNUM SİSTEMİ MUAYENESİ

advertisement
Öğr. Gör. Nurhan BİNGÖL
SOLUNUM SİSTEMİ ORGANLARI
 Burun , yüz sinüsleri, nazofarenks, farenks, larenks,
 Trakea, üst solunum yolları, ana lop, segmental lob,
subsegmental bronş, küçük hava yolları,interstisyel
yapılar, alveoller,
 Alveol kapiller mesafe
 Solunumun yönetildiği solunum merkezi, solunum
kasları
Solunum sistemi üst solunum yolu (ÜSY) ve alt solunum
yolu (ASY) olarak ikiye ayrılır. Bu iki bölümü birbirinden
plica vocalisler ayırır.
Solunum Fizyolojisi
Solunum sistemi, vücut için gerekli oksijenin alınması ve
karbondioksitin atılması sürecinin gerçekleştiği sistemdir.
Solunum sistemini oluşturan organlar; burun, farenks,
larenks, trakea ve akciğerlerdir. Solunum sisteminin
burundan başlayarak larenkse kadar uzanan bölümüne, üst
solunum yolları; larenksten alveollere kadar uzanan
bölümüne ise alt solunum yolları denir.
Solunum, iç ve dış solunum olmak üzere iki şekilde
gerçekleşir. Akciğerlerde, kan ile atmosfer havası arasındaki
O2 ve CO2 alışverişine dış solunum; (pulmoner solunum)
kan ile doku hücreleri arasındaki O2 ve CO2 alışverişine ise iç
solunum (doku solunumu) denir.
Solunum olayının meydana gelmesinde dört
önemli evre vardır:
Ventilasyon: Akciğerlerin ventilasyonu, havanın,
atmosferden akciğerlere ve akciğerlerden atmosfere
hareketidir. Ventilasyon süreci, inspirasyon ve
ekspirasyon olmak üzere iki aşamada gerçekleşir.
Havanın akciğerlere alınmasına, inspirasyon denir.
Ekspirasyon ise pasif bir süreçtir ve akciğerlerdeki
havanın dışarı atılması olayıdır.
Solunum olayının meydana gelmesinde dört
önemli evre vardır:
Difüzyon: Solunum olayının ikinci evresidir. Oksijenin,
alveollerden akciğer dolaşımına; karbondioksitin ise
akciğer dolaşımından alveollere geçmesi olayıdır. Gazla
alveollerle- kan ve kanla- dokular arasında parsiyel
basınçlar arasındaki farka bağlı olarak hareket eder.
Perfüzyon: Oksijenin ve karbondioksitin taşınması
eylemidir. Alveollerden akciğer kanına difüze olduktan
sonra plazmada eriyik halinde ya da hemoglobin
ile birleşmiş olarak (oksihemoglobin= HbO2) taşınır.
Hemoglobinin O2 ile birleşme derecesi, satürasyon
olarak ifade edilir.
Alveoller gaz değişimi evreleri
Solunum Sistemi Hastalıklarında Görülen
Belirti ve Bulgular
Solunum sistemi hastalıklarında görülen belirti ve
bulgular;
Hiperventilasyon, hipoventilasyon, bradipne, apne,
hiperpne, hipopne,dispne, ortopne,
Sağlık ve Hastalıkla İlgili Temel Kavramlar
Dünya Sağlık Örgütü WHO (World Health Organization)
tarafından “sağlık; sadece hastalık ve sakatlığın olmayışı değil,
kişinin fiziksel, ruhsal ve sosyal olarak da tam bir iyilik halinde
olmasıdır” şeklinde tanımlanmıştır.
Sağlığı olumsuz etkileyen faktörlerin hücrelerde, dokularda yapısal
veya fonksiyonel olarak normal olmayan değişikliklerin oluşturduğu
duruma, hastalık denir. Hastalık sadece biyolojik değil, psikolojik
boyutlarında olduğu bir durumdur. Hastalık durumlarında
vücudun fizyolojik dengesi bozulur. Hastalığa ait belirti ve bulguları
taşıyan kişiye hasta denir.
Hastalığa neden olan etkenler aşağıdaki
şekilde sıralanabilir:
Biyolojik etkenler: Bakteriler, virüsler, mantarlar, riketsiyalar,
protozoonlar ve helmintler, bitki ve hayvan ürünleri vb. etkenler
hastalığa neden olan biyolojik etkenlerdir.
Fiziksel etkenler: Hastalığa neden olan fiziksel etkenler şu şekilde
sıralanır.
Mekanik travma,
Atmosfer basıncında meydana gelen değişiklikler,
Sıcak ve soğuk etkisi,
Elektrik akımı etkisi,
Radyasyon etkisi,
Yabancı cisimlerin mekanik etkileri.
Hastalığa neden olan etkenler aşağıdaki
şekilde sıralanabilir:
Kimyasal etkenler: Toz, sıvı ve gaz kimyasallar, tedavide
kullanılan ilaçlar, karbonmonoksit, insektisitler, deterjanlar,
kurşun, civa, kükürt vb. maddelerdir.
Beslenme bozukluklarına bağlı etkenler: Hücrenin
yaşayabilmesi, çoğalabilmesi ve fonksiyonlarını yerine
getirebilmesi için gerekli olan proteinler, karbonhidratlar,
vitaminler, yağlar ve mineraller gibi temel besin gruplarının
yeterince alınamaması veya fazla alınması hastalıklara neden
olabilir.
Hastalığa neden olan etkenler aşağıdaki
şekilde sıralanabilir:
Kalıtımsal etkenler: Kişinin taşıdığı genlerle bazı
hastalıklar kuşaktan kuşağa aktarılabilir. (Diabetes
mellitus, down sendromu, kanser vb.) Ayrıca sonradan
gelişen yapısal anomaliler, gebelik ve menopoz gibi
fizyolojik değişimler hastalık nedeni olabilir.
Psikolojik etkenler: Hastalıkların oluşumunda rol
oynayan önemli nedenlerden bir tanesi de kişinin
psikolojik durumudur.
Hastalık oluşumunda rol oynayan kişisel faktörler; yaş,
cinsiyet, etnik özellikler, meslek, kişisel alışkanlıklar ve
organizmaya ait etkenlerdir.
Sayılan etkenler, vücutta hastalık oluşturarak bir takım
belirti ve bulguların meydana gelmesine neden olur.
Belirti (semptom): Hasta tarafından hissedilen, fark edilen ve dile
getirilen durumlardır. Örnek: “Karnım ağrıyor”, “başım dönüyor”,
“bulanık görüyorum” gibi.
Bulgu: Hastanın değerlendirilmesi sırasında inspeksiyon,
oskültasyon, , palpasyonla ve gerektiğinde araç gereç kullanılarak
elde edilen verilerdir. Örnek: Kırık bir kolda deformite görülmesi,
kanama, kan basıncı, nabız, oksijen satürasyonu vb. birer bulgudur.
Sendrom: Belirli bir patolojik durumla ilgili olan ve
beraber değerlendirildiğinde teşhise olanak sağlayan
belirti ve bulguların tümüdür. Örnek: Nefrotik sendrom,
Akut Respiratuar Distress Sendromu (ARDS- akut
solunum sıkıntısı sendromu) gibi.
Hastalığın seyrinin, süresinin ve sonuçlarının tahmin
edilmesine, o hastalığın prognozu denir. Örnek: Akciğer
kanserlerinin prognozu kötüdür.
Komplikasyon: Bir hastalığın seyri veya tedavisi sırasında
başka bir bozukluk veya hastalığın ortaya çıkması,
hastalık tablosuna eklenmesi durumudur.
MUAYENE
 İNSPEKSİYON
 PALPASYON
 PERKÜSYON
 OSKÜLYASYON
İNSPEKSİYON:
Hastanın solunum sayısı, solunum şekli, solunum
sırasındaki vücut pozisyonu gibi pek çok kriterin göz
önüne alınması gerekir.
Siyanoz:
 Normal deriye pembe rengini veren subkapiller venöz
alandaki oksihemoglobindir.Oksijenini kaybetmiş
hemoglobinin normal değeri 3 gr/ dl nin altındadır.
 Siyanoz kandaki redükte hemoglobin (Hb) miktarının
5 gr/dl nin üzerine çıkması halinde görülür. Bunun
olması için kanda en az 5 gr/dl Hb olmalıdır.
 Hb miktarının yanında oksijen saturasyonununda %85
in altında olması gerekir.
Santral siyanoz,
Kalp yada akciğer patolojilerinden köken alır. Kalp veya
akciğer kaynaklı hastalıklarda görülen siyanozdur.
Santral siyanozda mukozalarda dahil olmak üzere
vücutta yaygın siyanoz vardır.
Periferik siyanoz,
 Periferik dolaşım bozukluğundan kaynaklanır.
Dolaşımın hızlı olduğu yerlerde siyanoz yokken
dolaşımın yavaşladığı yerler siyanozedir.
 Periferik siyanoz ısıtmakla kaybolurken, santral
siyanoz kaybolmaz.
 Siyanoz belirtileri ilk olarak uçlarda gözlenir
(parmaklar gibi).Zira buralara gelen kan oksijence
nispeten daha fakirdir.Periferik siyanozda mukozalar
normaldir
Hipoksi: Hücre oksijenlenmesindeki yetersizliğe hipoksi
denir.
Hipoksemi: Kan gazlarında arteriyel PaO2’ nin 80
mmHg’ nın altında olmasıdır. Bütün solunum yetmezliği
tiplerinde hipoksemi meydana gelir.
Hiperkapni (Hiperkarbi): Solunum yollarında,
sekresyonun artması ya da bronkospazm nedeniyle ileri
derecede daralması sonucu gelişen CO2 retansiyonudur.
Arteriyel PaCO2 basıncı 45 mmHg’ nın üstüne çıkar.
Hiperkapni, genel olarak alveolar ventilasyonun iyi
olmadığını gösterir.
Öksürük:
 Öksürüğün niteliği hastalık hakkında ipucu verir.
 Kuru bir öksürük solunum yolu irritasyonuna bağlıdır
ve en çok akut bronşitte karşımıza çıkar.
 Prodiktif yani balgamlı öksürük ise bronşektazi gibi
kronik olgularda karşımıza gelir.Öksürük devam ettiği
süreye bağlı olarak farklı isimler alır.
0-3 hafta arası sürede akut, 3 hafta-2 ay arası sürede
subakut ve 2 aydan uzun sürersede kronik öksürük
olarak adlandırılır. Öksürüğün tipine göre teşhisi
yönlendirmek daha doğru olur.
HEMOPTİZİ :
 Larenksin daha altındaki dokuların
hastalıklarından kaynaklanan kanlı balgama denir.
 Özefagus ve mide rahatsızlıklarından gelen
kanama ile karıştırılmamalıdır.Bu kanamalar
öksürükle gelmez genellikle bulantı sonrası kahve
telvesi şeklinde gelir. Hemoptizi ise öksürükle
gelen parlak kırmızı kanamadır.
 Bir çok akciğer hastalığında görülse de en çok TBC
- bronş kanseri - bronşektazi – mitral stenoz –
kronik bronşitte görülür.
 24 saatte 600 cc den fazla hemoptizi masif
hemoptizi olarak adlandırılır.
GÖĞÜS AĞRISI :
 Parietal plevradan kaynaklanan ağrı genellikle diğer
göğüs ağrılarından kolaylıkla ayrılır.
 Keskin bir ağrı olup solunum ve öksürükle birlikte
artar.Plevral efüzyon, pulmoner emboli sonrası
gelişen, pnömoni, göğüs duvarı inflamasyonları sebep
olur.
 Anjinal ağrı ise göğüste bir basınç hissi gibidir kola
ve çeneye yayılabilir. Birlikte kusma terleme gibi
semptomlar vardır.
 Ani başlayan göğüs ağrısı ile birlikte nefes darlığı
pulmoner tromboemboliyi veya spontan
pnömotoraksı düşündürmelidir.
 Kas iskelet ağrıları ise travmaya bağlı ise travma
öyküsü alınacaktır. Nefes alırken artması plevral
ağrı ile karışabilir. Nadiren şiddetlidir .Genellikle
iki taraflıdır. Kırılmış kostaya bağlı ise noktasal bir
hassasiyet ve o bölgede çıtırtı sesi alınacaktır.
ASİMETRİ
 Toraksta asimetri skolyoz, göğüs deformiteleri ve bir
taraf akciğerde ileri derece volüm kaybı olan
hastalarda görülür.
 İnspeksiyon sırasında asimetri tek taraflı hava yolu
obstrüksiyonu, plevral veya pulmoner fibrozis ve
şiddetli yan ağrılarında görülür.
 Solunum hareketlerinin iki taraflı simetrik olarak
azalması nöromuskuler bozukluklar, amfizem
olgularında görülür.
Pectus excavatus
Yani kunduracı göğsü
deformitesinde sternum
içeri çöküktür.Aşırı
olması halinde dispneye
neden olabilir
Pectus carinatus
Yani kuş göğsü
deformitesinde ise
sternum dışarıya doğru
çıkıktır.Bu deformite
sıklıkla konjenital kalp
hastalığı ile beraberdir.
Fıçı göğüs:
Toraksın ön arka çapının artmasıdır. Kronik akciğer
hastalıklarında görülür
SOLUNUM SIKLIĞI
 Sırt üstü yatan normal bir kişide solunum sıklığı
16-20 arasında değişir.Gençlerde üst sınıra
yaşlılarda ise alt sınıra yakındır.
 14’den az solunum : Uykuda, narkotik hipnotik
ilaç alımında kafa içi basıncının arttığı durumlarda
görülür.(Bradypnea)
 20’den fazla solunum : Eforda, ateşli
hastalıklarda, pnömoni, atelektazi, plörazi, kalp
yetmezliğinde, hypertroide gözlenir.( Tasipnea )
SOLUNUM DERİNLİĞİ
Akciğerlerin solunum sırasında genişlemesi iki yolla
olmaktadır. Göğüs kafesi genişler ve diafragma kasılarak
aşağı doğru iner. Ekspiryumda ise göğüs kafesi iner
diafragma yükselir ve hava akciğerlerde pasif olarak
boşalır. Ekspiryum zamanı inspiryumdan daha
uzundur.Amplütüdün(genişlik) artması
hyperventilasyon azalması ise hypoventilasyon olarak
isimlendirilir.
Erkeklerde ve bebeklerde diafragmatik solunum
görülürken bayanlar da solunum torakal solunum
yapılır.
Diafragmanın çalışmasını engelleyen olaylar:
Karın içi organ perforasyonları, batında barsakların gazla
(paralitik ileus) veya sıvı (asit) ile dolması, gebeliğin ileri
evrelerinde, karın içi tümörlerde diafragmatik solunum
durur ve torakal solunum ile hasta solur.
Solunum kasların felcinde, şiddetli yan ağrılarında torakal
solunum durur kişi diafragmatik solunum yapar.
ANORMAL SOLUNUM GÖRÜNTÜLERİ 1
Hipopne: Solunumun yüzeyelleşmesidir, solunum
derinliği azalır.
Hiperpne: Solunum derinliğinin artması durumudur.
Bradipne: Solunumun yavaşlamasıdır. İntrakranial
lezyonlar (tümör, KİBAS ...vs), sedatif ilaçlara bağlı
depresyon, kalp bloğu ve alkaloz da görülür. Derinliği
normaldir.
ANORMAL SOLUNUM GÖRÜNTÜLERİ 2
Taşipne: Solunumun hızlanmasıdır. Ateşli hastalıklar,
pnömoni, plörezi, heyecan, egzersiz, kalp yetmezliği,
intoksikasyon gibi durumlarda görülür.
Apne: 20 sn. ve daha uzun sürelerle solunumun geçici
olarak durmasıdır. Siyanoz ve bradikardi eşlik eder.
ANORMAL SOLUNUM GÖRÜNTÜLERİ 3
Dispne: Solunum işlevinin yetersiz kaldığı durumlarda
hasta hava açlığı hisseder. Soluk alabilmek için bütün
gücünü kullanır. Çoğu kez yardımcı solunum kasları da
devreye girer. İşte dispne bu zorlu solunum olayıdır.
İnspiratuar dispne,
Yani zorlu inspiryum genellikle akut larenjit, larenks
ödemi, larenksde yabancı cisim, larenks difterisi gibi üst
solunum yollarında obstruksiyona neden olan
durumlarda ortaya çıkar. İnspiryum sırasında
suprasternal, sternal ve ksiphoidal çekilmeler olur.
Genellikle sesli solunum (stridor) duruma eşlik eder.
Ekspiratuar dispne,
Zorlu ekspiryum alt solunum yolunda akımın
engellendiğinin işaretidir. İlk iki yaşta bronşiolit,
bronkopnömoni, daha büyüklerde ise bronşial astma en
sık nedendir. Kalp yetmezliğine bağlı akciğer ödeminde
ve yabancı cisim aspirasyonunda da gelişir. Ekspiryum
süresi uzar. Alt interkostal aralıklarda ve subcostal
bölgede çekilmeler olur.
Paroksismal Nokturnal Dispne (PND):
Gece ortaya çıkan ve tekrarlayan dispnedir. Sebebi
alveollerde biriken sıvı veya bronşlarda biriken
sekresyonlardır.
 Akut dispne sebepleri : Bronş astması – Pulmoner
emboli- Pnömotorax – Yabancı cisim asp.
 Kronik dispne sebepleri : KOAH – Konjestif kalp
yetmezliğinde
Ortophne
Başka dispne terimidir. Dispneli hastalar çok ileri
hallerde rahat nefes alabilmek için öne doğru eğilmek
zorunda kalırlar. Bu duruma ortophne denir.
Kusmaul solunumu:
Hem hızlı hem de derin solunuma verilen addır (takipne
+ hiperpne).Ön planda metabolik asidoz (diabetik
ketoasidoz gibi) vardır. Yanı sıra solunum merkezinin
aşırı uyarılmasında da görülür. Unutulmaması gereken
bir nokta çocuklarda asidoza karşı hiperpnenin
gelişmeyebileceğidir.
Cheyne-Stokes solunumu:
Periyodik solunumda denir. Apneye müteakip giderek
solunum derinliği ve hızı artar. Sonra hız ve derinlik
azalmaya başlar ve hasta tekrar apneye girer. Bu süreç
tekrarlar. Prematürelerde fizyolojik olabilir.
Genellikle ağır hastalık işaretidir. KİBAS, beyin absesi,
beyin kanaması, menenjit gibi intrakranial ve metabolik
hadiselerde görülür.
Biot solunumu:
Takipne ve apne periyodları ile karakterize, düzensiz
solunumdur.
PALPASYON
Paramediğin ellerini kullanarak akciğer muayenesi
yapmasıdır. Göğüs kafesindeki ağrılı yerler deri
değişikliklerine bakılır. Özellikle travmalı hastalarda
hassasiyet önemlidir. Hasta yatıyorsa veya
oturuyorsa farklı şekillerde palpasyon yapılır.
Yine eller sırta konularak vibrasyon torasik bakılır.
Konuşma seslerinin yarattığı titreşim veya
vibrasyonların trakea, ana lob, segmet broşları,
küçük hava yolları ve nihayet akciğer dokusu ile
göğüs duvarına iletilmesidir. Pnömonilerde artar
pnömotoraks ve plevral efüzyonlarda kaybolur.
AKCİĞER PERKÜSYONU :
Göğüs duvarına konan sol elin orta parmağının proximal
falanksı üzerine sağ elin orta parmağı ile vurularak ses
alınmasıdır. Sağ el bilekten hareket ederek çekiç
darbeleri gibi vurulur. Vücuttaki perküsyon noktaları
sırtta ve göğüste interkostal boşluklardır.
Perküsyonda alınan normal akciğer seslerine rezonans
denir. Artmasına hipersonarite, azalmasına matite denir.
Sırta 10. IKA dan sonra sonarite azalır , göğüs duvarında
ise sağda 5-6 İKA’da matite alınmaya başlar burası
karaciğerin sınırıdır.
Pnömotoraxta akciğer dokusu ile göğüs duvarı
arasına hava dolar ve hipersonarite alınır.
Hemotoraxta ise boşluğa biriken kan matite
alınmasına neden olur.Yine pnömonilerde ve
yabancı cisim atelektazisinde matite duyulur.
AKCİĞER OSKÜLTASYONU
Muayene sırasında hasta ağzından derin soluk alıp
verir ve steteskopun diaframlı kısmı ile akciğerler
dinlenir. Dinleme odakları perküsyon odakları ile
aynıdır. Dinleme sırasında her iki akciğer karşılıklı ve
karşılaştırmalı olarak dinlenir. Önce hastanın sırtı
daha sonra göğüs ön duvarından dinleme yapılır.
Akciğer muayenesindeki küçük farklılıklar her
akciğerin simetrik dinlenmesi olarak
karşılaştırılması ile daha kolay anlaşılır.
Normal akciğer sesleri:
 Veziküler ses: Alveollerin yoğun olduğu bölgelerden
alınır.(Toraks yan duvarı)
 Bronkial ses: Hava yollarının yoğun olduğu
bölgelerden alınır.(sternum ve interskapular mesafe)
 Bronkoveziküler ses: Hem hava yolu hemde alveollerin
oranının nisbeten yakın olduğu bölgelerden alınır.
(sternumun sağı ve solu)
Akciğer seslerinin azalması :
 Plevral efüzyonda sıvı nedeniyle veziküler seslerin
göğüs duvarına ulaşması önlenir.
 Pnömotoraksta plevral boşluğa dolan hava
veziküler seslerin duyulmasını zorlaştırır. Olay
ilerlerse hava akciğer dokusunu sıkıştıracak ve hiç
ses duyulmayacaktır.
 Atelektazide yine sönmüş-kollabe olmuş bir
akciğer dokusu olduğu için solunum sesleri
azalmış olarak veya hiç duyulmayacaktır.
Akciğer seslerini şiddetlenmesi :
Alveoller ; pnömonide iltihabi sekresyon / Akciğer
ödeminde ise sıvı ile dolduğu için hava yollarındaki
veziküler ses solid bir bölgeden geçerek şiddetlenir.
OSKÜLTASYON SIRASINDA DUYULAN EK
SESLER :
RONKÜS : İletken hava yollarının inflamasyon,
ödem, sekresyon, spazm veya tümöral doku ile
daralması ile ortaya çıkan seslere ronküs denir. Ana
özelliği devamlı ve müzikal olmaları ve beraberinde
ekspirasyonun uzun olmasıdır. İleri derecede
daralmalarda solunumun inspirasyon fazında da
duyulabilirler.
 Diffüz bronş hastalıklarında : Bronş astması –
Kronik bronşit – Amfizem çift taraflı duyulurken.
 Bronş tümörleri – Pulmoner trombo embolide –
Yabancı cisim aspirasyonunda tek taraflı olarak
duyulurlar
RAL : Daha çok inspiryumda duyulan ve devamlılık
gösteren seslerdir.
Kaba ral : İnspiryumun başında duyulan ve
genellikle kronik bronşit ve bronşektazilerdeki
küçük bronşların hastalığına bağlı görülür.
İnce ral ( krepitan ral ) : Çıtırtı sesi gibidir.
İnspiryumun sonunda duyulur.
Alveolar olaylarda :Pnömonilerde alveoldeki iltihabi
sekresyonun yaptığı yapışıklık sonucu veya akciğer
ödeminde biriken sıvının içinde hava geçişi sırasında
duyulan sestir.
FROTMAN : Sürtünmek demektir. Akciğeri kaplayan
plevral yaprakların arasına fibrinli bir iltihabi sekresyon
birikince plevral yapraklar birbirine sürtünür ve ortaya
çıkan patolojik bir sese frotman denir. İnspiryum
sonunda ve ekspiryum başında duyulur. Devamlı olması
ağrı ile birlikte kulağa gelmesi ana özelliğidir. Plevral
hastalıkların erken ve geç dönemlerinde özellikle
koltukaltı bölgelerde duyulur.
WHEEZİNG : İnce ıslık sesini veya tiz bir düdüğü
andıran bir sestir. Küçük bronş lümenlerinin mukus
tıkacı ile veya bronş lümeninin spazmı ile daralmasıyla
ortaya çıkan bir sestir. Astım ataklarında hem mukus
tıkacı hem de bronş spazmı belirgin şekilde olduğu için
bu durumlarda spesifik olarak duyulur. Kriz geçince
seste kaybolur. Çok şiddetli hallerde hastanın
yanındayken dahi duyulabilir.
STRİDOR : Larenks ve trakeayı daraltan hastalıklarda (
difteri- akut larenjit- larenks ödemi- mediasten
tümörleri ) inspiryum sırasında düdük gibi bir ses
duyulur. Eş zamanlı klavikula üstü ve altı çukurlar,
interkostal aralıklar bu sırada içeri çökerler.
Solunum Sıkıntısı Olan Hastanın
Değerlendirilmesi
Solunum değerlendirilmesine, birinci değerlendirme ile
başlanır. Amaç, hastanın yaşamını tehdit eden bir sorun varsa
saptayarak ortadan kaldırmak ve hava yolu açıklığının
devamlılığını sağlamaktır.
Olay yeri değerlendirilir.
Hasta veya yakınındakilere kendinizi tanıtarak bilinç
(AVPU ‘ya göre) değerlendirilir.
Bilinci kapalı ve solunumu olmayan hastaya dolaşım
değerlendirmesinin ardından temel yaşam desteği sağlanır.
Bilinci açık olan hastanın ikinci değerlendirmesine geçilir.
Öykü Alma
İkinci değerlendirmeye hastanın öyküsü alınarak
başlanır. Hasta veya yakınlarıyla görüşülür ve hastalık ile
ilgili aşağıdaki sorulara cevap aranarak ayrıntılı öykü
alınır.
Hasta değerlendirmesi SAMPLE’ye göre yapılır.
S- Sign and Symptoms (Belirti ve
bulgular):
Saptadığınız belirti ve bulgular,
çevredeki ipuçları (hastalığa ilişkin
kanıt, alkol şişesi veya ilaç kutuları
vb.)araştırılır.
A- Allergies (Alerjiler/Madde kötüye
kullanımı):
Herhangi bir ilaç veya maddeye karşı
alerjisinin olup olmadığı öğrenilir.
M-Medications (İlaç):
Kullanmakta olduğu ilaçlar öğrenilir.
P- Past medical history (Hikayesi):
Daha önce geçirmiş olduğu
rahatsızlıkları, halen görmekte olduğu
tedavi olup olmadığı sorulur.
L- Last Oral Take (Ağızdan son aldığı):
En son ne yediği veya içtiği, saat kaçta
yediği veya içtiği öğrenilir.
E- Events preceding call (Çağrı
gerektiren olaylar)
Olay/ olayın nasıl oluştuğu ve geliştiği
hakkında bilgi edinilir.
Hastalarda ağrı, PQRST’a göre
değerlendirilir.
P- Palliation/Provacation (Ağrının yeri
ve yayılma şekli. Hafifleten/Provake
eden nedenler)
Ağrıya neyin neden olduğu, ağrıyı
artıran ya da azaltan etkenler.
Q- Quality (Kalitesi)
Ağrının sıkıştırıcı, batıcı, künt, keskin
ya da yaygın olup olmadığı, ağrının
niteliği.
R- Region (Bölgesi)
Ağrının yeri ve yayılma şekli. (sol kola,
çeneye, sırta vb.)
S - Severity (Şiddeti)
Ağrının az, orta veya çok şiddetli olup
olmadığı.
T- Time (Zamanı)
Ağrının zamanı, süresi, daha önce aynı
tür ağrılarının olup olmadığı.
Vital Bulgular
Hastanın solunum sayısı ve tipi değerlendirilir. Düzensiz
solunum, ciddi bir sorun olduğunu düşündürür. Wheezing,
stridor, kussmaul, biot solunum vb. anormal solunum sesleri
ve tipleri değerlendirilir.
Nabız, kan basıncı ve ateş değerlendirilir. Örnek: Akciğer
embolisinde hipotansiyon, KOAH’ ın alevlenme döneminde
ve astım atağında pulsus paradoksus (derin inspirasyon ile
arteriyel kan basıncının fazla düşmesi) görülebilir.
Dört yaşamsal bulguya ek olarak solunum problemi
olan hastanın solunum monitörizasyonu yapılarak SpO2
ve arteriyel kan gazları değerlendirilir. SpO2
hipokseminin varlığını ortaya koyarak oksijen tedavisine
başlanması konusunda yönlendirici olacaktır. Arteriyel
kan gazları (AKG) ve pH, hastaların akciğer
fonksiyonlarının değerlendirilmesinde kullanılan bir
yöntemdir.
Solunum Sistemi Hastalıklarında Diğer Tanı
Yöntemleri
Solunum sistemi hastalıklarından kaynaklanan acil
durumlarda yapılacak fizik muayene, ayrıntılı öykü
alınması ve dikkatli seçilerek istenecek sınırlı testlerle
olguların büyük çoğunluğunda acil servislerde doğru
tanıya ulaşmak ve doğru acil tedaviye başlamak
mümkündür.
Solunum sistemi hastalıklarında kullanılan
tanı yöntemleri şunlardır.
Akciğer grafisi: X ışınları yardımı ile akciğerlerin
görüntülendiği radyografidir.
Bilgisayarlı tomogrofi: Röntgen ışınları ile vücudu ince
kesitler şeklinde inceleyen bir grafi tekniğidir.
Akciğer sintigrafisi: Akciğerlerdeki kan akımını
(perfüzyon) göstermek için kullanılır.
Ultrasonografi: Sonik dalgalarla görüntüleme
yöntemidir.
Solunum sistemi hastalıklarında kullanılan
tanı yöntemleri şunlardır.
Manyetik rezonans görüntüleme: Büyük mıknatıslarla
oluşturulan güçlü manyetik alan içinde radyo dalgaları
kullanılarak belirli anatomik yapıları, diğer yapılardan
net olarak ayırt etmek, sağlıklı ve hastalıklı dokular
arasındaki farklılıkları saptamak ve tanımlamak için
kullanılan kesitsel görüntüleme yöntemidir. MRG ile
yumuşak dokular daha net görüntülenir.
Solunum sistemi hastalıklarında kullanılan
tanı yöntemleri şunlardır.
Bronkoskopi: Lokal veya genel anestezi altında
bronkoskop denilen ışıklı bir cihazla havayollarının
görüntülenmesidir.
Torakoskopi (Plöroskopi): Anestezi altında, endoskop
ile plevra boşluğunun incelenmesidir.
Torasentez: Bir enjektör yardımı ile göğüs duvarından
plevra boşluğuna girilerek bu alanda biriken sıvının
alınması işlemidir.
Solunum sistemi hastalıklarında kullanılan
tanı yöntemleri şunlardır.
Kan testleri: Teşhiste kullanılan başlıca testler şunlardır:
 Lökosit sayımı: Solunum sistemi hastalıklarında
hastalığın alerjik mi, inflamatuar mı, enfeksiyöz mü
olduğunun ayrımı açısından önemlidir.
 Eritrosit sayımı: Oksijen, akciğerlerden dokulara
eritrositlerle taşındığı için solunum sistemi
hastalıklarının tanısında eritrosit konsantrasyonu
önemlidir.
 Sedimentasyon hızı: Kanser, tüberküloz, bazı
inflamatuar ve enfeksiyöz hastalıkların tanısında önemli
bilgiler verir.
Solunum sistemi hastalıklarında kullanılan
tanı yöntemleri şunlardır.
Solunum fonksiyon testleri: Akciğerlerin gaz alışveriş
işlevlerinin spirometre ile ölçülmesidir.
Balgam incelemeleri: Solunum sistemi hastalıklarında
tanıya yardımcı incelemelerdir.
Deri testleri: Bronşiyal astımda allerjenleri tespit
etmek için yapılır. Test, intradermel olarak uygulanır.
Download