Uploaded by memomemis

aktiffelsefe

advertisement
Plotinus
Plotinus Ve Yeni Eflatuncu Okullar
Bir filozofun öğretisini, felsefi bir yaklaşımı veya bir dini öğretinin aktarmaya çalıştığı özü
anlamak, o dönemin sosyal, kültürel ve coğrafi özellikleriyle birlikte inançlarını da incelemekle
mümkündür. Evrimsel gelişimde, tarihsel bilincin hangi aşamada olduğuna ve insanlığın o
dönemde neye ihtiyaç duyduğuna ve ne durumda olduğuna bakmak, bizim insanlığa gelen
mesajların özünü doğru olarak anlayabilmemizi sağlar. Böylelikle onlardan yararlanmamıza ve
daha ilerisini görerek kendi yaşadığımız dönemin ihtiyaçlarını da doğru bir şekilde görmemize
yardımcı olur.
Plotinus’un öğretisinin özünü anlamak için, onun yaşadığı dönemi ve öncesini bilmek filozofun
çağının problemlerine nasıl bir çözüm bulmaya çalıştığını bize gösterir. Plotinus da klasik tarz
felsefe çalışan diğer filozoflar gibi, kendi çağını, kendi çağının devraldığı, biçimlendirdiği
problemleri kavramsallaştırırken, zamansız kavramları vurgulamak ve bunlar aracılığıyla
gerçeklere ulaşmak isteyenlerin gerçekleri görmesini sağlamak amacını gütmüştür. Farklı
ifadelerle aktarsalar da öz olarak aktarılan, gerçeğe, mükemmele, iyiye, mutluluğa, kutsala,
ilahi olana ulaşmaktı.
Plotinus, Roma İmparatorluğu’nun politik ve kültürel olarak bozulmaya başladığı M.S. III. yy
da yaşamıştır. Bu dönem Roma için, eski dünya değerlerinin alt-üst olduğu, yozlaştığı ve her
şeyin çöküşte olduğu bir dönemdir. İnsanlığa yön veren inançlar ve değerlerin çöküşte olduğu
zamanlardaki tüm olumsuzlukların yaşandığı bir dönem olarak psikolojik, sosyal ve entelektüel
karışıklıklar, kıtlık, kuraklık, gibi afetler, veba gibi salgınlar imparatorluğun çöküşünü
hızlandırmıştır. Batıl inançların, büyünün arttığı çöküş döneminde, felsefenin kendisine konu
edineceği durum, yüzyılın kültürel koşullarının, dinsel taleplerinin dayattığı problemler
olmuştur.
Bu bilgiler, biz insanlar olarak kendimizi ve diğer varlıkları anlamamızı sağlar. İçinde
bulunduğumuz dünya ve evren hakkında onların yönettiği yasalarla biz insanların evrimsel
ilerleyişini sağlayan yasaların aynı olduğunu fark etmemize imkan verir;
makrokozmos=mikrokozmos.
Bu evrimsel yasayı anladığımızda ise, zaman dilimlerinin binli yıllarının çok da zannettiğimiz
gibi uzun zaman dilimleri olmadığını fark ederiz. Bir hayat süresinde öncelikleri belirlerken
nelerin daha önde olması gerektiğini seçmemiz açısından da bize fırsatlar sunar.
Tüm filozoflar ile bir öğreti veya din getirmiş olanların yaşamlarının neden büyük bir disiplin
ve bir amaç için geçirilmiş olduğunu görmemiz, kendi yaşam amacımızda engelleri aşma
kararlılığımızı arttıracaktır.
Günümüz insanları olarak bizler o denli basit amaçlar için çabalamaktayız ki, çoğumuz
gerçeğin, hakikatin ne olduğunu anlamadan yaşamlarımızı bitirmekteyiz. Bu bölünmüşlükler,
bir inancın veya görüşün diğerine olan üstünlüğünü ispatlamaya çalışmamıza, içinde yer
aldığımız çağın, kültürün ve inancın en iyisi olduğunu düşünmemize ya da aptalca davranışlara
düşmemize neden olmaktadır. Bu, biraz araştırmacı yaklaşım içinde olan herkesin bu
aptallıkların sadece çağımızda yaşayan insanın sorunu olmadığını görebileceği bir durumdur.
İşte bu bakış açısıyla Plotinus’un ve Yeni Eflatuncular’ın yaşadığı döneme bakarsak aynı
durumların yaşandığını görebiliriz.
Yaklaşık iki bin yıl öncesinde de insanların ve toplumun büyük bir felsefi ve dini kuşku krizi
içinde olduğunu görüyoruz ve bu durum Büyük Roma İmparatorluğu’nu da (daha öncesinde
Yunanlılarda olduğu gibi) sarsmıştır. Oysa ki, kendilerinden önce yaşamış olan Mısır’ın gizemli
altın çağının, Kiltani Sihiri’nin Yunan Kahinleri’nin ve Romalı Vesta’nın bozulmasının asıl
nedeni, bunların felsefi kültürünün, temel değerlerinin artık boş inançlara dönüşmesidir.
Bu çöküş dönemlerinde, az sayıdaki olağanüstü insanın çabası, bozulmayı önlemeye çoğu kez
yetmemiştir. Bunu yine tarihsel süreçleri incelerken görüyoruz: Platon, İsa, Apollonius,
Hypatia, Julianus ve Ammonius Saccas böyle bir dönemin düzeltilmesi için yaşayan kişilerden
olmuşlardır. Ne yazık ki bunların çabaları ve öğretilerinin özü anlaşılamadığından mesajlar
özünden uzaklaştırılmış ve dejenere olmuştur.
Bu öğretilerin özündeki ortak mesajın birlik ruhundan ve ilahi özden geldiği anlaşılamadığı
için, birini diğerine karşı savunma aptallıkları, insanları savaşa sürükleyip kitlelerde fanatikliği
arttırmıştır. Bu durum ise gerilemekte olan insanlığı iyice karanlığa gömülmeye itmiştir.
Savaşlarla büyüyen imparatorluklarda iç içe geçen kültürlerin, inançların birbirine üstünlüğü,
insanlığı kutsal olandan uzaklaştırıp maddeye esir olma noktasına getirmiştir. Bu noktada çok
zeki olmaya gerek yok; çünkü azıcık düşünebilenlerin bile farkında olduğu 2000’li yıllardaki
karışıklıklar maddenin ön planda olması ve her türlü inanç ve değerin ölçüsü sayılması
sebebiyle insanlığa çok fazla bedel ödetmiştir. Yeni bedellerin daha az olması için, insanlığın
tarihsel gelişimini araştırmanın ve bize ışık olacak tecrübelerden yararlanarak kendimizin ve
çağımızın ihtiyaçlarını doğru tespit etmenin faydalı olacağına olan inancımız, bizi bu
araştırmalara götürmüştür.
Plotinus ve Yeni Eflatuncu Okulları araştırmamız, o dönemin koşulları ile çağımızın
sorunlarının benzerliğini de görmemize neden olmuştur.
Yeni Eflatuncu Okullar tarihte 5 yerde kurulmuştur:
1)
Mısır
–
İskenderiye’de,
Ammonius
2)
Suriye’de
3)
Roma’da
4)
Atina’da
5) Bergama’da Julianus’tur.
Sakkas
ve
Hypatia
Jamblicus
Plotinus
Proclos
Plotinus’un yaşadığı dönemde, günümüzdeki gibi çok fazla bölünmüşlüklerin ve çoğullukların
yaşanıyor olduğunu, insanların hep birinin diğerine üstünlüğünü ispatlama yanılgısıyla
“Gerçek”ten uzaklaştığını fark ediyoruz.
İşte böyle bir dönemde Plotinus’un felsefeye olan yenilmez arzusu, onu bir inisiye olan
Ammonius Sakkas’ı bulmaya zorlar. Birçok hocadan ders alır ama aradığını bulamaz.
Ammonius Sakkas’la tanışınca aradığının o olduğunu anlar.
Ammonius Sakkas, Yeni Eflatuncu Felsefe’yi benimsemiş biridir. Plotinus, onun okulunda 11
yıl öğrencisi olur. Potansiyel olarak olağanüstü biri olan A. Sakkas yaşamını bir limanda çuval
hamallığı yaparak kazanmasına rağmen yüreği ve bilinci onu, neden varolduğu üzerine
araştırmalara, Platon’un yasalarını anlamaya ve aktarmaya götürür. “Gerçek Aşıklar” okulunda
kendisi gibi arayışı olanlara bildiklerini aktarır. Ne pahasına olursa olsun içtenliğin savunucusu
olur. “Gerçek”lerin “Yüce Evrensel Ahenk”’ten geldiği anlayışına dayanarak en iyi ve en
gerçek olana anlam verir.
Felsefe tarihinde Plotinus için birçok yorumlar yapılmıştır: bu yorumlardan biri, onun
antik çağ felsefesinin karanlığa gömülmesinden önce son “Kuğu Şarkısı” olduğudur. Bir
başkasında İlk Çağ dünyasından Orta Çağ dünyasına geçişi güzel bir biçimde temsil eden bir
öğretinin sahibi olmasından bahsedilir. Plotinus sisteminin yalnızca bir felsefe değil bir din,
Tanrı’ya yükselme ve kurtuluş öğretisi olduğu veya Plotinus öğretisinin “Dinler Tarihi”
içerisinde incelenmesi gerektiği de söylenmektedir. Ayrıca Orta Çağ İslam Felsefe’sinden
Farabi, İbni Sina ve diğerleri olmak üzere, birçoğunun Plotinus’tan yararlandığı ve Plotinus’un
kendinden sonrakilere ışık olduğu da vurgulanmaktır.
Plotinus, kendi maddesel bedeninden hiç söz etmez. Ondan, “Ruhumu kafese koyan soma’dır”
diye söz eder (soma=tabut). Tüm çabaları ise ruhun özgürleşebilmesi için soma’dan kurtulmak
üzerinedir. Ölürken söylediği son sözü de “İçimdeki kutsal olanı, evrendeki kutsal olana
yükseltmek için çabalamaktayım” olmuştur.
YAŞAMI HAKKINDA BİLDİKLERİMİZ
M.S. 205’te Mısır’da Lykopolis’te doğmuştur. Ailesi hakkında hiç konuşmamış, 28 yaşında
felsefe çalışmaya başlamıştır. Resminin veya heykelinin yapılmasına hiç izin vermemiş, tüm
çabasını öğretisinde aktardığı değerleri yaşamında uygulamaya harcamıştır. Roma’da çok
sevilir ve saygı görür. Büyük bir güven yaratır. Öyle ki insanlar çocuklarının eğitimini ve
servetlerinin yönetimini Plotinus’a emanet ederler. O’nun en büyük amacı Platonopolis’i
kurmaktır. (Platon’un yasalarının hüküm sürdüğü şehir devleti) Amacına çok yaklaşır, fakat
çıkar çevrelerinin engelleri yüzünden amacını gerçekleştiremez. 66 yaşında da hastalanarak
ölür. Plotinus ve öğrencilerine Teodidaktus (öğretiyi Tanrı’dan alan) denir.
Felsefesini anlatan eserleri 6 başlığı olan “Enneadlar”dır:
İnsan ve Ahlak; Dünya ve Fiziksel Yasaları; Kader; Ruh; Zeka; Varlık ve Bir.
M.S. II. yy’da başlayan Yeni Eflatunculuk, Plotinus’la birlikte yeniden canlanmaya başlar.
Plotinus, Eflatun’un felsefesini tamamen kabul eder.
“Helenistik Felsefenin son çiçeklenişi” ni temsil eden Yeni Eflatunculuk, yüzyıllardır
filozoflarca tartışılan temel konuları bütünsel bir sistem içinde bir araya getirmiştir. Ayrıca
Helenistik Roma kültürünün temel bir çatışması olan felsefe ve dinsel öğeler arasındaki
çatışmayı aşmanın yollarını ortaya koymuştur.
Yeni Eflatunculuk, ahlak sorunlarına, insan ruhunun evrimine, evren bilgisine, doğa yasalarına
ve insan yüreğinin dinsel ihtiyaçlarına ışık tutar ve yol gösterir. Tanrı’yla bir olmanın evrimsel
aşamasını sistemleştirerek aktarır. Aşkın bir Tanrı düşüncesi bilgisinin ne olduğuna değil ne
olmadığına dair insanı aydınlatır. Bilgiyi bir iç yoğunlaşma, tinsel yaşantı olarak yorumlar.
Bedene yerleşen insan ruhu ızdırap ve kötülüğe mahkumdur. O, pişmanlık, arzu, korku ve
kötünün bütün formları içinde yaşamını sürdürür. Beden ruh için bir hapishane ve bir mezardır,
dünya ise onun ini ve mağarası.
Plotinus da kendinden önceki filozoflar gibi (Orfeus, Pythagoras, Platon ve diğerleri) ruhun bir
mezardaymış gibi hapis olduğunu düşünür. Öte dünyaya – Tanrısal dünyaya – geçmeyi
arzulayan ruhu, bu özlemini gerçekleştirmek ve ölümsüzlüğe kavuşmak için kendisini
saflaştırmalı, maddesel ( bedensel ) olandan kurtulmalıdır. Bu düşünceyle, ruhun bir tinsel
aracılar halkası ile ilahi olana bağlanması anlatılmaktadır. Tinsel aracılar içsel yükselişin
basamaklarıdır. Bu, kendini bedensel zevklerden kurtarıp saflaşmakla mümkün olur. Saflaşan
ruh da bedensel zincirinden kurtulur. Bunları dikkate alarak Plotinus’un neden hiç resminin
veya heykelinin yapılmasına izin vermediğini veya bedeni bir soma kabul ettiğini anlamak
mümkün olmaktadır. O kendindeki saflaşmayla, söylediklerinin pratikte uygulayıcısı olduğunu
göstermektedir.
Plotinus’u anlamak için, onun insana, varlığa bakışını ve gerçeği algılama biçimini anlamak ve
bunun için ortaya çaba koymak gerekir. Kendinden öncekilerden farklı ifadelerle aktarsa da öz
olarak aktarılan gerçeğe ulaşmaktır. İyiye, kutsala, ilahi olana… Klasik Felsefe özelliğini ortaya
koyan tüm filozoflarda bu ortaklığı görmekteyiz.
Plotinus, öğretisinde, ruhun saflaşmasının bedenden (maddesel isteklerden) kurtulmakla
mümkün olacağını ve bu saflığa yükselebilmek için de ruhun evrimsel aşamalarını ortaya koyar.
Plotinus’a göre evren, BİR’in, TANRI’nın ezeli-ebedi taşması sonucu olmuştur. Bir bütün
olarak iyidir. Kötülük, iyiliğin yokluğudur. Kötülüğün ilkesi maddedir, hayaldir, yanılsamadır.
Plotinus hiç evlenmemiş olmasına rağmen, doğal arzulardan utanılmamalıdır, der. Arzular ya
ebedi yaşama ya da güzelliğe yöneliktir. Her ikisi de ruhun BİR’le birleşme isteğini ifade eden
formlardır. Çünkü bir şey meydana getirecek ölümsüzleşme isteği güzellikle aynı gruptandır.
Güzel, Tin’in duyusal dünyasındaki bir ışımadır. Ruhun ışıması için de bir öz disiplin gereklidir.
Hiçbir şeyi arzu etmeyen, hiçbir şeye sahip olmayan, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan BİR,
mükemmeldir ve metaforumuzda taşmıştır ve onun taşkınlığı (bolluğu) yeni bir şey üretmiştir.
BİR, hiçbir şeyi arzu etmez. Kendi dışında hiçbir şey arzu edilmeye layık değildir. Çünkü O
doğası gereği basittir.
Plotinus’a göre, kendi olgunluk durumuna ulaşan her varlığın kendiliğinden veya zorunlu
olarak bir başka varlığı meydana getirmesi, oluşun yasasıdır. Mükemmel olan, iyi olan kendi
dışına taşmak, bir şey meydana getirmek zorundadır. Taşma mükemmelliğe zarar vermez, O’nu
eksiltmez.
Plotinus’a göre Tinsel varlık, kaynağını herhangi bir biçimde etkilemeksizin, azaltmaksızın
taşar. Bir’den çokluğa doğru hareketin temel ilkesi, kendi olgunluk durumuna ulaşan varlığın
zorunlu olarak üretimidir. Bir’in üstünlüğü, bolluğu, doygunluğu kendisinden başka ama
kendisine benzeyen bir şey meydana getirir. Bu meydana gelen şey, Plotinus’a göre, kaynağına
geri döner, onu temaşa eder. Temaşa, daha aşağı gerçekliklerin etkinliğini ve üretici olmasını
sağlayan, onlara mükemmelliğini veren, kaynaklarına geri dönerek kendi benzerlerini
üretmelerini sağlayan temel ilkedir. Meydana gelen her şey kaynağının temaşasına bağlıdır. Her
varlık kendi kaynağını temaşa ederek, daha aşağıdaki varlığı üretir.
Plotinus’un tinsel gerçeklik hiyerarşisindeki her bir varlık hem temaşa edendir, (Bir hariç) hem
de temaşa edilendir. Temaşa eden varlık, temaşa edilmek için bir başka şeyi üretir.
Plotinus, öğretisini tüm dinlerde var olan üçlü yansımayı herhangi bir dine dayandırmadan
anlatır. Üçlü yansıma, Mutlak Bir’in (kimisi için Yaratıcı, Tanrı, Allah, Kutsal vs) anlaşılabilir
hale gelmesi için var olan yansımadır. Üçlü yansıma Mutlak Bir’in anlaşılabilmesini sağlar.
Bütün dinlerde ve felsefelerde de görülür. Plotinus üçlü yansımayı VARLIK-ZEKAYARATMA olarak açıklar.
VARLIK; Mutlak Bir’i potansiyel olarak bulunduran enerji ve ilhamdır.
ZEKA; Ona enerji veren, hareketlendirendir. Şekillenmeye ihtiyacı vardır.
YARATMA; Görünür kılan, tezahür ettirendir.
Üçlü yansıma, Hindistan’da, BRAHMA – VİŞNU – ŞİVA; Mısır’da, OSİRİS –İSİS – HORUS;
Hıristiyanlıkta, BABA – OĞUL – KUTSAL RUH; Eflatun’da ise LOGOLAR (Mükemmel
Fikirler) olarak ifade edilir.
Plotinus, üçlünün birbirini tamamladığını ve birbirine üstün olmadıklarını belirtir. Mutlak Bir’i
biraz daha anlaşılır boyuta indirgediğini vurgular. Yani, insanın çıkış noktasına dönüşte
izleyebileceği en iyi yol üçlü yansımadır. Herkeste potansiyel olarak mevcuttur. Ancak her
kişide, logolardan birisi daha baskındır. Baskın olan üzerinde çalışmak yükselişteki yürüyüşü
kolaylaştırır. Evrimsel ilerleyişi hızlandırır.
Plotinus, ruhun iki hareketi olduğunu söyler. İkisinin de dikey olduğunu fakat birinin aşağıya
(maddeye iniş, kötü olan) diğerinin yukarıya doğru (maneviyata çıkış – iyi olan) olduğunu ifade
eder. Ruhun yaradılışında, özünde kötülük yoktur; “kötülük, iyiliğin azlığı ya da iyilikten
sapıldığı durumdur” der.
İnsan yukarıya, maneviyata doğru yükselirken iki şeyi gerçekleştirir;
1- ORGANİZASYON; Kendini düzenleme.
2- TEFEKKÜR; İç varlığı gözlemleme, kendi eylemlerine tarafsız olarak bakabilme, içsel
olarak ne durumda olduğumuzu, neler hissettiğimizi, nelerde zorlandığımızı bulabilme, böylece
kusurları ve erdemleri fark etme, kusurlu davranışları, erdeme çevirmek için çaba koyma,
farkında olma, kişilikten kaynaklanan arzuların, korkuların, güvensizliklerin, şüphelerin,
isteklerin, hırsların, kinlerin ne kadar yaşandığını görme ve bu durumlar karşısında kendi
kendini organize etme, disipline sokma.
Hedeflenen ve başarılan bir şeyi analiz ederek o konuda ne denli kararlı ve organize bir şekilde
çalışıldığını görmek mümkün olacaktır. Amaç, erdemli olmak ve mutluluğa ulaşmaksa, bu
seviyeye ulaşmak için de kararlılık ve düzenin gerektiği unutulmamalıdır.
Plotinus’a göre, tüm ruhlar, evrenin ruhu ve insanların ruhları, Mutlak Bir’den türerler. Bu
türeme birbirine bağlı bir şekilde olur. Mükemmellikten çıkan ruhlar tekrar ona dönmek için
uğraşır. Çıkarken, indikleri yolu izlerler. Bu yüzden birbirlerine bağlıdırlar. Evrenin ruhu ve
insanların ruhlarını, kol ve parmaklar gibi düşünürsek bağlılığı anlamak kolaylaşır. BİR’e
dönüşü insan Teofani (her şeyi saf haliyle anlayabilmek), dünya ise evrimyoluyla ile
gerçekleştirir, BİR’e ulaşır.
PLOTİNUS’UN AŞK KURAMI
Aşk’ın bir kılavuz olarak Ruh’u düşmüş olduğu madde dünyasından, Akıl’a, oradan da mistik
bir görü ile Bir’e nasıl ulaştıracağı tasvir edilir.
Aşk, eksikliğin tamamlanmasını amaçlayan çokluk içindeki birliğin, ”öteki” mutlak birliğe
işaret eden iyinin ve güzelliğin peşindedir.
Plotinus’ta Aşk, Ruh’ u güzelin bilgisini içeren estetik görüden, Bir ile birleşmek anlamını
taşıyan mistik görüye yükseltendir. Hem estetik hem de mistik bir kavram olarak özel bir öneme
sahiptir…
Aşk, duyusal dünyaya düşmüş, hakiki özüne yabancılaşmış, kendisinin canlandırdığı gelip–
geçici duyusal şeylerin cazibelerine kapılmış olan Ruh’un, içine düştüğü bu trajik durumdan
kurtulmasına ve nihayet Bir ile mistik birliğe yükselmesine rehberlik eder. Eksiklik ve
“Mükemmellik” aşkın diyalektiğinin ilk karşıtlarıdır. Aşk, var olan her şeyin
mükemmelleşmeye doğru doğal eğiliminin itici gücüdür. Her varlığı kendi iyiliğine doğru
harekete geçiren evrensel ilkedir.
Her varlığın sahip olduğu arzu ve gösterdiği çaba, her varlık için bir iyi olduğunu kanıtlar .
Plotinus’ a göre aşk, insanı sınırlarının ötesine geçmeye zorlayan dinamik, tinsel bir güç, bir
arayıştır.
Plotinus, aşkı ikiye ayırır;
1- Platonik Aşk – Venüs Urania (Zeus’un, yani saf zekanın kızıdır) İlahi –Göksel Aşk. Platonik
olanda arketipi(ilk örneği) algılamak vardır.
2- Cinsel Aşk – Venüs Pandemus. Dünyevi Aşk. (Duyularla algılanabilir şeylerin üzerine düşen
kendi ışınına aşık olandır.)
VARLIK VE BİR KAVRAMI
VARLIK: Mutlak Bir ‘in ilk yansımasıdır. Bir’in kendisi olamaz, ondan çıkmıştır. Yani kişi
Tanrı ile bir olabilir ama Tanrı değildir. Bir’e yükselmek için duyularla algılanabilir şeylerin
üzerine yükselmek ve kötülükten arınmış olmak, araya hiçbir duyum koymaksızın gördüğü şeyi
algılamak için zeka olmak gereklidir.
Bilimsel olarak bildiğinde, Ruh Bir’den çıkar. Çünkü bilim söylevdir. Söylev de çoğuldur.
Bilimin ve onun nesnelerinin ötesine geçmek ve Bir olmayan başka hiçbir şeyi tefekkür
etmemek gereklidir. Buna güzel de dahildir; çünkü tüm güzel şeyler Bir’den çıkar. Kelimeler
ve öğreti bizi tefekküre götürür. Bize yolu gösterir. Görmek, tefekkür etmek isteyen kişinin
yapması gerekli olan şeydir. Bir kimse Bir’i tefekkür etme düzeyine ulaştığında politikacı olma
rolünü de üstlenir.
DİYALEKTİK
Gerçeğe olan doğal yürüyüş, ikiliğin tekliğe dönüşmesi. Diyalektik yapan artık ikiliği
yaşamayan, gerçeği yaşayan, gerçeği bilen kişidir.
Plotinus, diyalektik yapabilecek üç guruptan bahseder;
123- Aşık
Filozof;
varışa
çok
yakın
yoldan
giden.
Müzisyen
Müzisyen ve aşık bu yola ortadan girendir. Gerçeği anlamak, kavramak için bir araca ihtiyaç
duyar. Filozof ise, arketipleri (ilk örnek) algılayabilir ve saf zihinde yürür.
Plotinus’a göre tüm kutsal kitaplar ve öğretiler Bir’e ulaşmak için aracılardır. Amaç Bir’e
ulaşmaktır. O, tüm varlıklarda potansiyel olarak var olandır. Çünkü ondan türüm etmiştir.
O’nun taşmasıyla var olmuştur.
O, son temeldir. Zaman ve ezelilik onun altındadır. O’nun ışığı, ruh aracılığıyla zeka üzerinde,
tabiatla ve tabiat aracılığıyla da doğan ve ölenler üzerinde parıldar. Yaratılmış olan her şeyin,
potansiyelin ve tüm güçlerin sentezidir.
Ruhun, kendini yüzeysel olarak aydınlatan ödünç alınmış bir ışığı vardır.
Zekanın kendinde, saf olmayan fakat cevherinin derinliklerine kadar aydınlanmış ışığı vardır.
Ona ışığını Bir verir. Bir ışıktır. Bir, zekaya olduğu şey olma gücünü veren basit bir ışıktır.
Bunun için, neden herhangi bir şeye muhtaç olsun?
Plotinus için her şeye büyük bir aşkla bakabilmek mükemmellik yolunda yürüyüşü
kolaylaştırır. Nasıl ki bir kişiyi sevmek ona yakın olan her şeyi sevmekse, Tanrı’yı sevmek
onun ürünlerini de sevmeyi getirir.
Bu dünya, kendi varoluşuna sebep olan Tanrı’dan dolayı değerlidir. Tanrısallığın izlerini taşır.
İçerdiği Tanrı’larla birlikte bu dünya kavranılır. Duyular dünyadaki güzelliğin, uyumun bir
ifadesidir. Dünyanın kavranılır olması ve duyulur düzeydeki ifadesi bütünleşmeyle algılanır ve
yaşanır.
Yaşayan şeylerin her biri, var olan evrim yasaları içindeki döngülere hizmet eder tıpkı bir dans
figürünün ya da müziğin çeşitliliği içinde bir balenin, orkestranın tam ve mükemmel olarak
gerçekleşmesine hizmet ettiği gibi.
Burada ve şimdi çeşitlilik içinde var olan her şeyin hep birlikte gerçekleştirdikleri, ezeli ve
ebedi tek bir danstır, müziktir. Güzelliği iyiyi, gerçeği arayan insanın, aşkını, duyusal olana,
burada ve şimdi olana yöneltmesini affettirecek bir dans ve müziktir.
Bu dünya ruh ve maddenin karışımıdır. Duyusal dünya, form veren ilkesinden dolayı güzeldir,
Tanrısaldır. Fakat tözündeki maddeden dolayı kötüdür. Kötülük ve kusur maddeden gelen
yabancı bir öğenin Ruh’a eklenmesidir. Ruh ve bedenin birleşmesinde, Ruh’a kendinde, özünde
olmayan yabancı bir öğe eklenir. Bu birleşmeyle kötü eleman olan bedenin iyileşmesine karşılık
diğer eleman olan Ruh kötüleşir. Beden yaşama katılmakla iyileşirken de Ruh ölüme ve
akılsızlığa katılmakla kötüleşir. Madde Ruh’un bu anlamda zayıflığının, kötülüğünün ve
duyusal dünyanın eksikliğinin nedenidir. Ruhun bedenle birleşmesi, saflığını bozar ve kendi
özünde olmayan hazların, acıların ve korkuların mekanına hapseder. Bedenle birleşen Ruh,
çamura saplanan ve artık sahip olduğu güzelliği değil, yalnızca üzerine sıvanan çamuru
gösteren bir insan gibidir. Onun çirkinliği, ona yabancı bir öğenin eklenmesinden dolayıdır.
Kendini güzel ve aslında olduğu şey haline getirmek için kendini temizlemelidir. Çünkü, madde
ruhun saflığını yitirmesine neden olandır.
Plotinus, duyusal dünyanın güzelliğinden söz eder. Ama ruhun, duyusal dünyadan kurtulması
için kendisine ait asıl vatanını hatırlatacak bir uyarıcıya ihtiyacı olduğunun altını çizer. Çünkü
ruh, bir uyarıcı olmadan unuttuğu asıl varoluş nedenini hatırlayamaz. Duyusal dünyanın
güzelliği hem ruhun aldanmasının hem de hakiki özünü hatırlamasının nedenidir. Ruhun üst
kısmı özünü hiçbir zaman unutmaz ve bağını kesmez; ama alt kısmı, kötülüklerin kendine
bağladığı güzellikler tarafından örtülür, gizlenir. Bu güzel örtü ruhu yanıltır, kendisine
yabancılaştırır. Fakat, yine de duyusal dünya, insanı hakiki özünü aramaya yöneltecek imajlarla
donatılmıştır. Doğada gördüğü her güzellik, insana eksikliğini duyumsatır. Doğadaki güzelliğe
aşık olan insan, aşkının nesnesiyle her karşılaşmasında eksiklik duygusuyla örselenir. Duyusal
dünyadaki güzellikler ruhun yolculuğunun hareket noktasıdır.
Bu yolculukta, ruhlar çokluğun ve parçalanmışlığın hüküm sürdüğü dünyadan Mutlak Birlik’e
yükselecek farkındalıklarla birliğin farkına varma fırsatlarını günümüzde de yakalayabilir.
Çünkü farkındalığın fırsatı yakalanırsa, çeşitli basamaklardan geçerek hakikate ulaşılacağı gibi,
bu yanılsamaları gerçek zannederek bütünüyle maddeye de gömülebilir. Günümüzde büyük
çoğunluğun olduğu gibi…
Tüm maddi zenginlikler, bedenle uğraşmalar, şekilcilik… Aranan mutluluğu ve iç huzuru
getiriyor mu?
Mutluluk için herkesin kendi iç dünyasına dönmesi, kendini tanıması gerekir. Aranılan
mutluluğun kendi içinde olduğunu gördükten sonra kişi, unutulanları hatırlayacak ve Odysseus
gibi vatan hasretiyle, Kalypso’nun adasından kaçmanın yolarını arayacaktır. (Odysseu’a
Tanrıça Athena yardım etmiş, Ruh’un kılavuzu ise Eros olmuştur. Belki de kendi somasından
kurtulmak için ilk adımı atma cesaretini gösterenlere aynı yardım elleri uzanacaktır! Onlar
cömerttir. Bütünün parçalarına uzanacaklar ve yalnız olunmadığını hatırlayacaklardır .)
Daha güzel bir dünyada mutlu bir şekilde yaşayabilmek için; Plotinus’u anlamaya çalışmak
belki de günümüzde de Yeni Eflatuncular olmaya adım atmaktır.
Güzel ve ideal bir dünya için…
Dünyayı iyilik ve güzelliklerle doldurmak için…
Zamansız ve sınırsız mutluluk ve AŞK’lar için…
Saniye AKÇAL (YAHŞİ)
Kaynakça
ENNEADLAR / Türkçesi, Yrd. Doç Dr. Zeki Özcan – Asa Kitapevi 1996 – Bursa
PLOTİNUS’UN AŞK KURAMI / Zerrin Kurtoğlu – Asa Kitapevi – Bursa
http://eskisehiraktiffelsefe.org/plotinus/
Download