Uploaded by User1499

9-12. sınıflar dini kavramlar sözlüğü

advertisement
BURSA-İZNİK
ŞEHİT SEDAT PELİT ANADOLU LİSESİ
DİN KÜLTÜRÜ
VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ
9-12. SINIFLAR
DİNİ VE AHLAKİ
KAVRAMLAR SÖZLÜĞÜ
Kavramları Tanımanın Önemi
Nesnenin veya düşüncenin zihindeki soyut ve genel tasarımına kavram denir. Kelime ve
kavramlar, insanın düşünce dünyasının temelini oluşturur. İnsanın kelime dağarcığı ve kavram bilgisi
ne kadar geniş olursa düşünce dünyası da o kadar geniş olur. Aynı zamanda bir mesleğin veya bilim
dalının tam olarak anlaşılabilmesi, kavramlarının bilinmesine bağlıdır. İslam dinini en iyi şekilde
anlamanın yolu, Allah Teala’nın gönderdiği Kur’an-ı Kerim’i okuyup doğru anlamakla olur. Kur’an’ı
anlamanın yolu da onun kavramlarını öğrenmekten geçer.
İslam’ın ilk yıllarında Kur’an-ı Kerim’e muhatap olan toplumun kendi dilinde inen ayetleri ve
ayetlerdeki kavramları bilmeme gibi bir durumları yoktu. Aynı zamanda yanlarında Kur’an ayetlerini
açıklayacak Hz. Peygamber vardı. O dönemde yaşayan Müslümanlar, Kur’an’ın kendilerinden ne
istediğini eksiksiz anlıyorlardı. Günümüzde Kur’an-ı Kerim’in doğru anlaşılmasının en önemli
adımlarından biri, Kur’an kavramlarının öğrenilmesinden geçmektedir. Bu sebeple her Müslüman,
Kur’an’ı okuyup araştırmalı ve Kur’an’ın kavramlarını öğrenmelidir.
Bu sözlük çalışmasında öğrencilerin ders işlerken ve test çözerken karşılaşabileceği kavramlar
ve sık karşılaşılmayan kelimeler Din kültürü ve ahlak bilgisi ders kitapları (9-12. sınıflar) gözden
geçirilerek hazırlanmıştır. Kavramlar ders kitaplarından aynen aktarılmıştır. Özellikle üniversite
sınavına hazırlanan öğrencilere ve tüm öğrencilere faydasını ummaktayız.
Milli Eğitim Bakanlığı ders kitapları hazırlama komisyonunda çalışan arkadaşlara teşekkür
ederiz.
HAZIRLAYAN: COŞKUN YILDIZ
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni
2
A
Âbit: Kulluk ve ibadet eden. Allah’ın emirlerini
içtenlikle yerine getiren. Bütün varlığıyla Allah’a
yönelen, İslam dininin gereklerini gerçek
anlamıyla yaşayan.
yapılan her davranışın hesabının verileceği bir
yerdir.
Ahlak: Arapça ‘hulk’ kelimesinin çoğuludur. Hulk,
‘tabiat, mizaç, huy ve karakter’ gibi anlamlara
gelir. Ahlak, sözlükte huylar, seciyeler, insanın
yapısını belirleyen özellikler gibi anlamlara gelir.
Kavram olarak ahlak ise insanın iyi veya kötü
olarak vasıflandırılmasına yol açan manevi
nitelikleri, huyları ve bunların etkisiyle ortaya
konan iradeli davranışlar bütünüdür.
Adalet: Doğruluk, eşitlik, denklik, denge, gerçeğe
uygun hükmetme, doğru yolu izleme, dürüstlük,
tarafsızlık gibi anlamlara gelen9 adalet, sosyal
yapıyı şekillendiren temel değerlerdendir.
Adalet, karakter özelliği olarak dengeli olmak ve
aşırılıktan uzaklaşıp her şeye hakkını vermek
anlamlarını içerir. Zulüm.
Aile: Akrabalık ilişkileriyle birbirine bağlanan
fertlerin bir araya getirdiği toplumun en küçük
yapı taşıdır.
Adalet: Doğruluk, eşitlik, denklik, her şeye hakkını
verme, hak ve hukuka uygunluk anlamına gelen
insanın sahip olması gereken ahlaki değerlerden
biridir.
Akaid: İnanılan şeyler, akideler, dinî inançlar,
gönülden bağlanılan düğüm atmışçasına
kesinlikle inanılan şeyler, itikatlar demektir.
Adalet: Doğruluk, eşitlik, denklik, her şeye hakkını
verme, hak ve hukuka uygunluk anlamına gelen
insanın sahip olması gereken ahlaki değerlerden
biridir.
Aklî Delil: Bütün öncülleri akla dayanan delildir.
Alevilik-Bektaşilik: Alevilik kavramı sözlükte; Ali’ye
mensup, Ali’ye ait, Ali taraftarı gibi anlamlara
gelmektedir. İslam kültürüne ait bir kavram
olarak ise Alevilik; Hz. Muhammed’in (s.a.v.)
vefatından sonra Hz. Ali’nin (r.a.) halife olması
gerektiğini savunan, onu sahabilerin en üstünü
olarak kabul eden anlayıştır. Bektaşilik ise Hacı
Bektaş-ı Veli’nin görüş ve düşünceleri
çerçevesinde oluşan tasavvufi bir yorumdur.
Âdet: bir önceki nesilden görüldüğü şekliyle
tekrarlanan toplumsal alışkanlıklardır.
Agnostisizm: Sözlükte “bilinmezcilik ya da
bilinemezcilik” anlamına gelen agnostisizm,
insanların mutlak bilgiye ve hakikate
ulaşamayacağını ifade eder. Özellikle Tanrı
hakkında kesin bilgi elde etmenin mümkün
olmadığını savunan felsefi yaklaşımın adıdır.
Agnostisizm, Tanrı’nın varlığını kesin bir şekilde
kabul eden teizme karşı olduğu kadar Tanrı’nın
yokluğunu iddia eden ateizme de karşıdır.
Agnostiklere göre Tanrı’nın varlığı kesin olarak
bilinemeyeceği gibi yokluğu da kesin olarak
bilinemez. Güncel anlamıyla agnostik olmak,
Tanrı’nın yokluğunu kanıtlamak için özel bir
çaba içine girmeyen, ancak hayatını da Tanrı’nın
varlığı kabulüne göre düzenlemeyen bir kişi
olmak demektir. İslam dininde şüphe,
bilememe, tereddüt hâli, kararsızlık, belirsizlik
vb. durumlar imanla bir arada değerlendirilmez.
Alîm: “Gerek duyular âlemine gerekse duyularla
kavranılamayan âleme ait her şeyi bütün
ayrıntılarıyla bilen.” Anlamında Allah’ın (c.c.)
isimlerinden biri.
Âlim: Allah’ın (c.c.) kitabı başta olmak üzere Hz.
Peygamber’in hadislerini ve sünnetini bilen,
diğer İslami ilimlerden gerektiği şekilde
haberdar olup ileri seviyede bilgi birikimine
ulaşan kimse.
Amel: 1. Yapılan iş, fiil. 2. Bir kimsenin dinin
buyruklarını yerine getirmek için yaptıkları.
analiz: Öğelerine ayırarak inceleme, tahlil.
Ahiret: “ilk” anlamındaki “evvel” kelimesinin zıttı
olup “son” demektir. Terim olarak, dünya
hayatından sonra başlayıp sonsuza kadar devam
edecek ölüm sonrası hayattır. Ahiret, dünyada
Arş: Gerçek mahiyetini, ölçü ve sınırını insan aklının
kavrayamayacağı, gerçek içeriğini sadece Yüce
Allah’ın(c.c.) bildiği, bütün âlem denilen yeri,
3
gökleri, cenneti, cehennemi, kaplayan ilahî taht
ve hükümranlık.
Beka: Varlığının sonu olmamak, ebedî olmak
demektir.
Ashab-ı Kehf: Putperest bir kavmin içinde
olmalarına rağmen Allah’ın (c.c.) varlığına ve
birliğine inanmış, bu inançlarını açıkça dile
getirerek içinde bulundukları topluma karşı
çıkmışlardır. İnançlarından ötürü taşlanarak
öldürülmekten
veya
dinlerini
zorla
değiştirmekten kurtulmak için mağaraya
sığınmışlardır. Kur’an-ı Kerim’de bu gençlerin
Allah’a (c.c.) iman konusunda toplumlarından
farklı bir sağduyuya sahip olduklarına işaret
edilmektedir. Bu yüzden Kur’an’da bu
gençlerden “Rab’lerine inanmış gençler”
şeklinde söz edilmektedir.
Bid’at: Hz. Peygamberin sünnetinde bulunmayan
herhangi bir davranışın ibadet olarak
uygulanması veya mevcut ibadet şekillerinde
artırma ya da eksiltme yapılması anlamına gelir.
Budizm: MÖ 6. yüzyılda Kuzey Hindistan’da
Himalayalar’ın eteklerindeki bir krallıkta
dünyaya gelen ve gerçeği olduğu gibi gördüğü
için kendisine aydınlanmış, uyanmış anlamında
“Buda” adı verilen Siddharta Gautama
Sakyamuni’nin öğretilerine dayalı olarak gelişen
bir dinsel gelenektir. Kutsal kitap: Tripitaka (Üç
Sepet) üç bölümden oluşmaktadır. Bunlar;
Viyana-Pitaka (Disiplinler Sepeti), Sutta Pitaka
(Vaazlar
Sepeti),
Abhidharma-Pitaka'dır
(Doktrinler Sepeti). Sekiz Dilimli Yol.
Ateizm: Ateizm veya tanrıtanımazlık, Yunanca’da
olumsuzluk bildiren “a” ön ekiyle Tanrı anlamına
gelen teizmin birleşiminden oluşan ve Tanrı’nın
var olmadığı inancına dayanan felsefe akımıdır.
Ateizm kavramı, felsefi bir bakış açısını ifade
etmenin yanında belli bir yaşam tarzını ve
davranış biçimini de dile getirmektedir. Ateizm,
sadece Tanrı’ya değil metafizik alana ait her
şeye karşıdır. Bu akımı benimseyenlere ateist
denir. Ateizm, insanlık tarihinde çok yaygın
olmasa da eski dönemlerden günümüze kadar
gelen bir akımdır.
Büluğ: 1. Ulaşma, yetişme, erişme, varma,
kavuşma. 2. Ergenlik, çocuğun belirli çağa
erişmesi ve bünyesinin belirli fizyolojik ve
biyolojik nitelikleri kazanması.
C
Cafer-i Sadık: Medine’de doğmuştur. İmamiye’nin
beşinci imamı Muhamıııed el-Bâkır’ın oğludur.
İlk tahsilini dedesi ve babasından almıştır.
Babasından sonra imamet görevini üstlenerek
Şia’nın altıncı imamı olmuştur. İmamet
konusunda Zeydîlerhariç Şia’nın tüm kolları
Cafer-i Sadık’ın imam olduğu konusunda ittifak
etmişlerdir. Fazilet ve takva sahibi olan İmam
Cafer-i Sadık, tüm Müslümanların saygı ve
sevgisini kazanmıştır. Hadis ve fıkıh ilminde
büyük bir yeri olan Cafer-i Sadık, Ebû Hanife gibi
döneminin önemli âlimleriyle de görüşerek ilmî
konular
hakkında
görüş
alışverişinde
bulunmuştur. 148/765 yılında Medine’de vefat
etmiştir.
Ayet: Türkçede delil, kanıt, işaret gibi anlamlara
gelir. Yaygın anlamına göre Kur’an-ı Kerim’in
surelerini oluşturan cümleler demektir. Kur’an-ı
Kerim’de daha çok “Yüce Allah’ın varlığını ve
sınırsız kudretini gösteren kanıtlar” anlamında
kullanılır.
B
Ba’s: “Öldükten sonra tekrar dirilmek”anlamına
gelen ba’s, ahiret hayatının evrelerinden biridir.
Kıyametin kopmasından sonra Allah Teala’nın
emri ile İsrafil (a.s.), sûra ikinci defa üfleyecek ve
bütün canlılar tekrar diriltileceklerdir.
Caferilik: Caferi mezhebi, İmam Cafer-i Sadık’ın
inanç, ibadet ve muamelat konusundaki
görüşlerini esas alan bir oluşumdur. Caferi
mezhebine on iki imamı kabul ettiklerinden
dolayı İsna Aşeriyye; imamlara inanmayı imanın
şartlarından biri olarak gördükleri için
İmamiyye; itikad ve ibadette Cafer-i Sadık’ın
görüşlerine
dayandıkları
için
Caferiyye
Bâri’: Bir model olmaksızın canlıları yaratır.
Yaratması ölçülü ve dengeli olup yerli
yerindedir.
Basar: Allah’ın her şeyi görmesi demektir.
Bâsıt: Rızkı genişleten demektir.
4
denilmiştir. İran, Irak, Suriye, bazı körfez ülkeleri
ile Afganistan ve Pakistan gibi yerlerde yaşayan
Müslümanlar arasında yaygındır.
isteyenleri hazırlar, yol gösterir. Mürşidin en
yakın yardımcısıdır. 3. Gözcü: Rehberin
yardımcısıdır. Cemin sessiz ve sakinlik içinde
geçmesini sağlar. Cemin bekçisidir. 4. Çerağcı
(Delilci): Cemevinde bulunan aydınlatma
araçlarını yakar. Buhurdanlıkları ve mumları
hazırlar. 5. Zakir (Âşık): Cemde tevhit, düvazde
imam, mersiye, semah, nevruziye söyler. 6.
Süpürgeci (Ferraş): Cemevinin temizliği ile
meşgul olur. 7. Meydancı: Cemevinde
semahserleri kaldırır. Postları yerine dizer. 8.
Niyazcı: Kurbanları tekbir getirerek keser. Gelen
lokmaları alır ve lokmaların dağıtımını sağlar. 9.
İbrikçi: Cemde mürşidin ve cem erenlerinin
abdest almalarını sağlar. 10. Kapıcı: Ceme gelen
erenlerin evlerinin güvenliğini sağlar. 11.
Peyikçi: Cem olacağını tüm canlara duyurur. 12.
Sakacı: Cemevinde şerbet, saka suyu gibi
şeylerin dağıtımını sağlar.
Cahiliyye: Arapların İslam’dan önceki inanç, tutum
ve davranışlarını İslami devirdekinden ayırt
etmek için kullanılan kavram. İslam’a uymayan
her türlü inanç, söz, fiil ve davranışı ifade eder.
Caiz: 1. Serbest ve geçerli olma. 2. Din, yasa, örf,
âdet ve törelere göre yapılmasında sakınca
olmayan; işlenmesine izin verilen şey. 3.
İslam’da,
yapılması
veya
yapılmaması
konusunda emir bulunmayıp kişinin isteğine
bırakılan, işlenmesinden dolayı bir mükâfat veya
işlenmemesinden dolayı da bir cezayı
gerektirmeyen davranışlar, mubah.
Cehennem: Sözlükte “derin kuyu” anlamına gelen
cehennem, dünya hayatında Allah Teala’ya iman
etmeyenlerin ve O’nu inkâr edenlerin sürekli
kalacağı yer olarak tanımlanır.
Cennet: Sözlükte “bitki ve ağaçlarla örtülü yer,
bahçe” anlamlarına gelen cennet, iman edip
salih amel işleyen müminlerin ebedî olarak
kalacakları ve içinde çeşitli nimetlerin
bulunduğu mükâfat yurdu demektir.
Cem Çeşitleri: Dardan İndirme Cemi: Vefat eden
bir kişinin ardından razılık alma cemidir.
Düşkünlükten Kaldırma Cemi: İşlediği bir suç
nedeniyle yol düşkünü ilan edildikten sonra
tövbe ederek üzerindeki kul hakkını iade eden
kişiler için yapılan cemdir. Abdal Musa Cemi:
Yılın ilk cemi, Abdal Musa adına, dargın olan
kimselerin barıştırılması, insanlar arasında
birliğin sağlanması amacıyla yapılır ve Abdal
Musa cemi olarak adlandırılır. Muharrem Cemi:
Muharrem ayının on üçüncü günü, İmam Zeynel
Abidin'in Hz. Peygamberin soyunu günümüze
kadar taşıdığı için şükür kurbanı keserler. Aşure
pişirip dağıtırlar. O günün akşamı da
cemevlerinde “Muharrem cemi” yaparlar.
Cihat: Cehd kelimesi ile aynı anlama gelen cihat,
söz ve fiille bütün kuvvetini harcayarak çalışma,
yorulma, aşırı gayret etme anlamına gelir. Dinî
kavram olarak ise İslam dininin insanlığın huzuru
ve güzelliği için koymuş olduğu ilkelere uygun
davranmak amacıyla çalışma ve gayret sarf
etme anlamına gelmektedir. Ayrıca insanın her
türlü kötülüğe, nefsine, şeytana karşı verdiği
mücadele ile içindeki kötü duygu ve düşünceleri
yenme çabası şeklinde de tanımlanmaktadır.
Bununla birlikte Allah (c.c.) yolunda savaşmak
da cihat kavramının anlamları arasındadır.
Cem ve Cemevi: Cem, sözlükte bir araya gelmek,
toplanmak gibi anlamlara gelir. Cem, AleviBektaşi geleneğinde en önemli ayindir. Cemevi
ise âyin-i cem erkânının yapıldığı; yol, adap ve
erkânın öğrenildiği ve gösterildiği yerdir.
D
Dalalet: Doğru yoldan sapma, haktan yüz çevirip
batıla yönelme, ilahî buyruklara aykırı davranma
anlamlarına gelmektedir.
Daru’l-Erkâm: Erkam b. Erkam’ın evi. Mekke’de
Peygamberimiz ve ilk inanan Müslümanların
buluştukları ev. Müşrikler Darun Nedve’de
Mekke’nin idaresini yürütürken Müslümanlar
Darul Erkam’da toplanıyorlardı.
Cemle ilgili 12 Hizmet: 1. Mürşit (Dede): AlevilikBektaşilikte, görev itibariyle Hz. Muhammed,
Hz. Ali ve Hacı Bektaş Veli’yi temsil eder. Cem
erkânının
başkanlığını
yapar.
Cenaze,
musahiplik, nikâh, ad koyma ve sünnet
törenlerini yönetir. 2. Rehber: Yola girmek
Defin: Ölünün kabre konmasına debir.
5
hazırlanmış boyaların öd ve su ilavesiyle
ayarlarının yapıldıktan sonra yoğunlaştırılmış su
üzerine serpilip kâğıda transfer edilmesiyle
oluşan bir sanattır.
Deizm: Latincede Tanrı anlamında kullanılan
“deus” kelimesinden türemiş olup teizmle aynı
sözlük anlamına sahiptir. Fakat deizm, Tanrı’nın
varlığına inanmakla birlikte zamanla Tanrı’nın
yaratma
dışındaki
sıfatlarını
reddeden
düşüncenin adı olmuştur. Bu düşünceye sahip
kişilere de deist denir. Deistler, Tanrı’nın
varlığını ve âlemin yaratıcısı olduğunu kabul
ederler. Fakat O’nun âleme, insana müdahil
oluşunu kabul etmezler, vahyi ve nübüvveti
reddederler. Bu yönüyle özellikle Tanrı’nın
diriltme, rızıklandırma, cezalandırma ve affetme
gibi sıfatlarını yok sayarlar.
E
Ebu Hanife: Asıl adı Numan b. Sabit olan Ebû
Hanife 80/699 yılında Kufe’de doğmuş ve
150/767 yılında vefat etti Irak’ın ünlü
âlimlerinden ders alarak bilgisini geliştirdi.
Hocası Hammad b. Ebû Süleyman’ın vefatı
üzerine onun yerine geçti ve ders vermeye
başladı. Kısa sürede ünü tüm ilim çevrelerinde
yayıldı ve öğrencileri arttı. Ticaretle de uğraşan
Ebû Hanife, müctehit düzeyinde birçok talebe
yetiştirdi. Fıkıh bilgisi ve birçok konudaki pratik
çözümleri sayesinde İmamı Azam ismiyle anıldı.
Ömrünün büyük bir kısmını ilim öğrenmek ve
öğrenci yetiştirmekle geçirmiştir. Fıkhu’l Ekber
en önemli eseridir.
Dergâh: 1. Kapı, eşik, sığınılacak yer, makam, tekke,
zaviye. 2. Bir tarikat şeyhi ile o tarikata mensup
dervişlerin toplanıp ibadet yaptıkları ve
kendilerini ilmen ve manen geliştirerek eğitim
gördükleri yer.
Din İstismarı: Dilimize Arapçadan geçmiş olan
istismar; menfaat sağlamak, bir kimse ya da
zümrenin iyi niyetini ve bu yöndeki
davranışlarını kötüye kullanmak, suistimal
etmek, sömürmek anlamlarına gelir. İstismarın
bir türü olan din istismarı ise; dini, şahsi çıkar,
siyasi menfaat veya nüfuz sağlamak için
kullanmaya, gizli emellerin üzerini dinle
örtmeye denir.
Ef’al-i mükellefin: Sözlükte “mükelleflerin fiilleri”
anlamına gelir. Terim olarak da dinen yükümlü
sayılan insanların davranışları ve bunlarla ilgili
hükümler anlamındadır.
Din: Lugat olarak usul, adet, tutulan yol, hüküm,
ceza, itaat anlamına gelir. Terim olarak, Allah
teâla tarafından konulmuş olan, insanların
yeryüzündeki yaşayışlarını düzenleyerek onları
hem bu dünyada hem de ahirette saadete
eriştiren, akıl sahibi kimseleri kendi hür
iradeleriyle hayırlı ve güzel şeylere işlere
yönelten, ilahi kanun ve düzendir.
Ehl-i Sünnet: Hz. Peygamber ile sahabenin, dinin
temel konularında takip ettikleri yolu
benimseyenler
Ehl-i
Sünnet
olarak
tanımlanmıştır. İslam dininin temel konularında
Hz. Peygamber’in sünnetine ve sahabelerin
yoluna uymayı ilke edinenlerin izlediği yolu ve
yöntemi benimseyenler.
Ehl-i beyt: Hz. Muhammed’in (s.a.v.) başta
çocukları ve torunları olmak üzere birinci
dereceden yakınlarından oluşan aile efradı için
kullanılan özel bir kavramdır.
Ekmel (mükemmel) varlık delili: Allah’ın (c.c.)
varlığını insanın zihninde oluşan bir düşünceden
hareketle ispatlamaya çalışır.
Dogma: Doğruluğu sınanmadan benimsenen ve bir
öğretinin ya da ideolojinin temeli yapılan sav.
Dua: Allah Teâlâ’nın yüceliği karşısında kulun aczini
itiraf etmesi, isteklerini O’na arz ederek O’nun
lütuf ve yardımını dilemesidir.
Esmâ-i Hüsnâ: İsmin çoğulu olan esmâ le “güzel, en
güzel” anlamındaki hüsnâ kelimelerinden oluşan
esmâ-i hüsnâ (el-esmâü’l-hüsnâ) terkibi ayet ve
hadislerde Allah’a nispet edilen isimleri ifade
eder. Allah’ın (c.c.) Kur’an’da geçen isimleri
100’den fazladır. Muhtelif hadislerde Allah’a
(c.c.) nispet edilen başka isimler de mevcuttur.
Ancak esmâ- i hüsnâ daha çok Allah’ın (c.c.) 99
Ebru: Türk süsleme sanatlarından biri olan
ebrunun, mevcut verilere göre tarihi 15-16.
yüzyıllara dayanmaktadır. “Ebru”, geleneksel
süsleme
sanatlarımızdandır.
Ebru,
elde
6
ismi için kullanılır. Allah’ın (c.c.) isimleri ve
Allah’ın (c.c.) sıfatları tabirleri çoğu zaman eş
anlamlı olarak kullanılır.
üzerinden sorumluluğu kalkan davranışlardır.
Mesela cenaze namazını bazı Müslümanlar
kıldığında diğerlerinden sorumluluk düşer.
Müslüman toplumlarda ilimle meşgul olmak,
iyiliği emredip kötülükten sakındırmak, Kur’an-ı
Kerim’i ezberlemek, toplum için zaruri
meslekleri icra etmek de farz-ı kifayedir.
Eşarilik:
Ebû’l-Hasen
el-Eşarî’nin
görüşleri
çevresinde şekillenmiş olan bir yorum biçimidir.
Ebû’l-Hasen el-Eşarî, 873 yılında Basra’da
doğmuş, 936 yılında Bağdat’ta vefat etmiştir. 40
yaşına
kadar
Mutezile’nin
görüşlerini
savunmuştur. Hayatının sonraki kısmında ise
Mutezile’nin görüşlerine açıkça karşı çıkmış,
hadis ve sünneti merkeze alan bir yaklaşımı
benimsemiştir. Eşarilik, akılcı bakış açısına sahip
olan ve bunu gereğinden fazla ön plana çıkaran
Mutezile ekolüne bir tepki olarak varlığını
devam ettirmiştir. Eşarilik, Irak ve Suriye olmak
üzere Hicaz, Horosan, Mısır ve Kuzey Afrika’da
yaygınlaşmıştır.
Fâsık: 1. Allah’ın (c.c.) emirlerine aykırı davranan,
kötü huylu, kötülük yapmayı alışkanlık hâline
getiren kimse, günahkâr. 2. Çok yalan söyleyen,
başkalarını aldatan.
Fıkhi mezhepler: İslam’ın ameli yönüyle, yani
ibadet konularıyla ilgili farklı görüşler ortaya
koyan mezheplerdir.
Fıkıh: 1. Derin anlayış, kavrayış; bir şeyi en ince
ayrıntısına kadar bilme. 2. İbadet, cezalar ve
muamelatla ilgili dinî hükümleri Kur’an-ı Kerim
ve Hz. Peygamber’in sünnetinden çıkarılan
ayrıntılı delillerle bilme. 3. Kişinin günlük
hayatta ve ahrette yararına ve zararına olan
şeyleri bilmesi. 4. İslam’ın ibadet ve hukuk ilmi.
5. Fakihin, bireyin yükümlülükleri hakkında ana
kaynaklar olan Kur’an-ı Kerim ve sünnete
dayanarak zihni çaba yoluyla elde ettiği bilgi.
Evanjelik Akımlar: Hıristiyanlıkta bu grupların
dışında reform hareketleri sırasında Avrupa’da
ortaya çıkan Amerika’ya yayılan ve günümüzde
varlıklarını sürdüren oluşumlardan biri de
“evanjelik akımlar”dır. Bu akımların amacı,
İncil’in mesajını bütün dünyaya ulaştırmaktır.
Evanjelikler Ortadoğu merkezli büyük bir
şiddetin yaşanacağına, Süleyman Mabedi’nin
üçüncü kez inşa edileceğine ve iyilerle kötüler
arasında “Armegedon” isimli son savaşın
yaşanacağına inanırlar. Bu anlamda tanrı olarak
kabul ettikleri Hz. İsa’nın (a.s.) yeryüzüne
gelişini
hızlandırmak
için
çalışmalarını
sürdürürler.
Fırka kelimesi (çoğulu fırak): Sözlükte “ayırmak,
bölmek; açıklayıp hükme bağlamak” mânalarına
gelen fark kökünden isim olup insanlar
arasından ayrılmış belli bir grup ve topluluğu
ifade eder. İslam tarihinde oluşan siyasi ve
itikadi mezhepler için kullanılan bir terimdir.
F
Fakr: Dervişlik, salikin hiçbir şeye sahip olmadığının
şuurunda olması, her şeyin gerçek malik ve
sahibinin Allah (c.c.) olduğunu idrak etmesi.
Fıtır (fitre): Gücü yeten Müslümanların sağlıklı
olmalarının bir şükrü olarak ramazan ayının
sonuna kadar fakirlere ödemekle yükümlü
oldukları sadaka.
Farz: Belirlenmiş, kesinleştirilmiş şey, pay, nasip
gibi anlamlara gelir. Terim olarak ise dinin
mükelleften yapılmasını kesin ve bağlayıcı
şekilde istediği iş ve davranışlar anlamındadır.
Farzlar farz-ı ayn ve farz-ı kifâye olarak ikiye
ayrılır. Farz-ı ayn; dinen sorumlu sayılan her
Müslümanın yapması gereken davranışlardır.
Beş vakit namaz, Ramazan orucu, zekât ve hac
ibadetleri farz-ı ayndır. Farz-ı ayn olan amelleri
terk etmek haramdır ve terk edenler günah
işlemiş sayılırlar. Farz-ı kifâye ise bazı
Müslümanların
yapmasıyla
diğerlerinin
Fıtrat: Yüce Allah’ın, tüm varlıkları kendi varlığını ve
birliğini tanıyabilme gücü ve yeteneği ile
yaratması, Haniflik, tevhid ve İslam inancıdır.
İnsanın yaratılışında bulunan ve hayatı
anlamlandırma çabalarına yön veren, çalışmakla
elde edilemeyen ve inanmayı da içeren, insanın
doğuştan getirdiği yetenektir.
Fitne: Karışıklık, fesat, kargaşalık. Bela, felaket,
musibet. İmtihan, deneme, sınama.
7
Fuhuş: 1. Söz ve fiilde çirkinlik, edep ve ahlak dışı
söz ve davranış. 2. Din, ahlak, iffet ve hayâ
sınırlarını aşan cinsel suçlar ve davranış
bozuklukları.
Gıybet: 1. Dedikodu, çekiştirme, yerme, kötü
sözlerle anma. 2. Kendimiz hakkında
söylendiğinde hoşlanmayacağımız bir şeyi başka
bir Müslümanın arkasından söyleme, onu
küçültücü sözlerle anma. 3. Bir kimsenin
aleyhindeki incitici, küçültücü söz ve davranışlar.
G
Gafur (el-Gafur): “Kullarını ahirette perişan
etmeyen, onların günahlarını gizleyen, örten ve
günahlarından
dolayı
cezalandırmayan.”
anlamında Allah’ın (c.c.) esmâ-i hüsnâsından
biri.
Gülbank: Alevilik-Bektaşi kültüründe dua, gülbank
olarak adlandırılır. Gülbank; Allah’a (c.c.)
sığınma, ondan af dileme, dua edip ona
yakarma amacıyla okunur. Genellikle kısa ve
ahenkli
Gasil: Ölünün yıkanması.
H
Hacı Bektaş-ı Veli: Hoca Ahmet Yesevi’nin
düşüncelerinden etkilenmiş, Orta Asya’dan
Anadolu’ya
gelerek
insanlara
ahlaki
davranışlarıyla örnek olmuştur. Hacı Bektaş-ı
Veli dört kapı (Şeriat, Tarikat, Marifer ve
Hakikat) kırk makam adını verdiği öğretisinde
imanın şartlarına, ilim öğrenmeye; namaz, oruç,
hac, zekât, abdest, gusül vb. ibadetleri yerine
getirmeye vurgu yapmıştır.
Gayb (gaip): 1. Göz önünde olmayan, gözle
görülmeyen, gizli olan, hazırda olmayan. 2. Akıl
ve duyular yoluyla hakkında bilgi edinilemeyen
varlık alanı. 3. Henüz içinde yaşanılmayan
gelecek zaman ve gelecek zaman içerisinde
meydana gelecek olaylar. Öldükten sonra
dirilme, cennet, cehennem, hesap günü gibi
insanın duyu organları ve aklıyla hakkında bilgi
edinemeyecekleri âlem.
Gaye ve nizam delili: Dış dünyada gördüğümüz
varlıkların sahip olduğu düzen ve amaçtan
hareketle Allah’ın (c.c.) varlığını ve birliğini
ispatlamaya çalışır. Kâinatta var olan her şey bir
ölçü ve ahenk içindedir. Hücreden insana,
atomdan galaksilere kadar mükemmel bir düzen
işlemektedir.
Hadis: Sünnet kelimesi ile eş anlamlı olarak
kullanılan bir terimdir. Peygamberimizin
sünnetlerinin ve sözlerinin yazıya geçirilmiş
şekline denir. (Sünnet)
Hak: 1. Gerçek, doğru, gerçeğe uygun. 2. Adalet. 3.
Kur’an-ı Kerim. 4. İslam. 5. Gerek sözün, gerekse
eylemin zaman ve şartlara göre nasıl söylenmesi
ve yapılması gerekiyorsa öylece yerine
getirilmesi. 6. Bir iş ve emeğin maddi veya
manevi karşılığı. 7. Bir şeye aslına uygun ve
doğru olarak inanma, bu şekilde kazanılan inanç
ve bilgi. 8. Dinin veya hukuk düzeninin tanıdığı
yetki ve ayrıcalık.
Gayri müslim: Müslüman olmayan kimse.
Gelenek: Asırlar boyunca nesilden nesile geçerek
gelen ve bir topluluğun fertleri arasında sağlam
bir bağ, ortak bir ruh meydana getiren her türlü
âdet, alışkanlık, davranış biçimi ve kültürel
değerler, örf, anane.
Hakikat: 1. Bir şeyin aslı ve esası, iç yüzü. 2. Gerçek,
doğru. 3. Sözün gerçeğe uygun olma durumu. 4.
Bir sözün, konulmuş olduğu anlamda
kullanılması; sözü benzetme ve mecazdan
arındırılmış olarak anlatma. 5. Dinî hayatı en
yüksek seviyede yaşamak suretiyle Allah’ın (c.c.)
koymuş olduğu ilahî hikmetlere ve olayların iç
yüzüne vâkıf olma, bilme. 6. Gösterişten arınmış
amel.
Gençlik: Çocukluk ve erişkinlik arasında yer alan
gelişme ve bağımsız yaşamaya hazırlanma ile
birlikte bedensel, toplumsal ve ruhsal
olgunlaşma dönemidir.
Gıpta: İmrenme, özenme, beğenme. Kişinin
başkasının elindeki nimetin yok olmasını
istemeksizin aynısının kendi elinde de olmasını
istemesi.
Hâlık: Allah’ın genel olarak yaratıcı özelliğini ifade
eder. Yüce Allah hem yoktan yaratır hem de var
8
olan bir şeyden yeni bir şey meydana getirir.
Yoktan var etme anlamında bir yaratma sadece
Allah’a (c.c.) mahsustur.
Haset: İslam ahlakında yerilen bir başka tutum da
hasettir. Haset, kıskançlık ve çekememezliktir.
Bir kimsenin sahip olduğu imkanları kıskanmak,
bu imkanların ortadan kalkmasını istemek
anlamına gelir. Ya da ‘Onda olmasın bende
olsun.’ şeklinde bir tutum takınmaktır.
Halvet: Uzlet, inziva, yalnızlık, tek başına yaşamak
topluma karışmamak.
Hamd: 1. İyilik, güzellik, üstünlük ve erdemlilikle
niteleme, övme, ululama, yüceltme. 2. Allah’a
(c.c.) teşekkür, şükran. 3. Bütün övgü çeşitlerini
içeren sevgi ve saygıyla Allah’a (c.c.) yapılan
şükür. 4. Yapılan iyiliğin kendisine yönelik olma
şartını aramadan, Allah’ın (c.c.) mutlak manada
lütufkâr ve iyiliksever olmasını dile getirme. 5.
Nimetlerin, güzelliklerin kaynağı ve sahibi olan
Allah’ı (c.c.), övgü ve yüceltme sözleriyle anma,
emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınma.
Haşir/Mahşer: Allah Teala’nın insanları diriltip
dünyada iken yaptıkları işlerden hesaba çekmek
üzere toplamasına haşir38, toplanma yerine de
mahşer denir. Ölünce toprağa defnedilen ve
çürüyüp toprak olan insanlar, tekrar oradan
çıkarılacak ve mahşerde toplanacaktır.
Hat: Hat sanatı Arap harflerinden doğarak İslam
medeniyetinde müstakil ve olağanüstü bir
konum kazanan güzel yazı ( hüsnühat) sanatıdır.
Arapça “yazı, çizgi; çığır, yol” gibi manalara gelir.
Hat sanatçılarına “hattat” denilmektedir.
Hüsnühat sanatı Kur’an-ı Kerim’in dili olan
Arapçayı güzel yazmayla ilgilidir. Bu hattatların
çalışmalarıyla ‘Aklâm-ı Sitte’ (Sülüs, Nesih,
Muhakkak, Reyhani, Tevki, Rika) yazı usulü
meydana çıkmıştır.
Hanbelilik: Hanbeli mezhebi, ünlü hadis ve fıkıh
âlimi Ahmed b. Hanbel’in görüşlerini esas alır.
Bu mezhep günümüzde daha çok Hicaz bölgesi,
Irak, Suriye, Filistin ve Mısır’da yaygındır.
Hanefilik: İmam-ı Azam Ebû Hanife’nin görüş ve
düşüncelerine dayanan fıkhi ekolün adıdır. Dinin
genel ilkelerini göz önünde bulunduran Ebû
Hanife, nakil ile akıl ve hadis ile rey arasında
dengeli bir yol benimsemeye çalışmıştır. Ebû
Hanife fıkhi içtihatlarda bulunurken akla ve akıl
yürütmeye başvurması sebebiyle kendisine ve
taraftarlarına rey ehli denilmiştir. Hanefilik,
günümüzde daha çok Türkiye, Balkanlar,
Hindistan, Pakistan, Afganistan, Irak, Suriye ve
Türk Cumhuriyetlerinde yaşayan Müslümanlar
arasında yaygındır.
Hatemü’n-nebiyyîn: Peygamberlerin sonuncusu,
kendisinden sonra kesinlikle peygamber
gelmeyecek olan anlamında Hz. Muhammed’in
(s.a.v.) sıfatı.
Hayâ: Utanma, çekinme anlamına gelir. Ahlak
kavramı olarak, kınanma endişesiyle, kurallara
aykırı davranmaktan kaçınma ve bunu sağlayan
duygu.
Hayat: Diri ve canlı olmak demektir. Allah (c.c.)
diridir. Tüm varlıkların hayat kaynağı O’dur.
Hanif: Allah’ın (c.c.) emrettiği doğru yola girip o
istikamette yaşayan kişi.
Helal:
1.
Dinî
bakımdan
kullanılmasına,
yapılmasına, söylenmesine, yenilip içilmesine
izin verilen şey. 2. Dinin haram kılmadığı
yollardan elde edilen kazanç.
Haram: Sözlükte yasaklanmış yer, koruluk, yasak
bölge gibi anlamlara gelir. Dinî bir terim olarak
ise Allah’ın (c.c.) kesin olarak yasakladığı söz ve
davranışlar demektir.
Hesap Günü: Mahşerde toplanan insanlar
muhakeme edilecekler, insanlara sualler
sorulacak ve herkes dünyada yaptıklarının
hesabını verecektir. Dünya hayatında yapılanlar,
görevli melekler tarafından amel defterlerine
kaydedilir. Hesap günü herkesin defteri
kendisine teslim edilecektir.
Hasan Sabbah ve Haşhaşiler: Selçuklular
döneminde tarihin en acımasız olaylarına sahne
olan din istismarı örneği Hasan Sabbah ve
adamları tarafından oluşturulan haşhaşiler
örgütüdür. Hasan Sabbah, insanları din adına
kandırmış, suikast timleri kurmuştur.
9
Hılfu’l Fûdûl (Erdemliler topluluğu): Mekke ve
çevresinde ticari faaliyetlerle ilgili konularda
güvensizlik ortamını önlemek amacıyla kurulan
teşkilattır.
geldiğinde kutsanmış yağ ile vücudunun çeşitli
yerlerinin yağlanmasıdır. Ekmek Şarap Ayini
(Evharistiya): Hıristiyan inancında Hz. İsa’nın
(a.s.) havarileri ile yediği son yemeğin anısına
ekmeğin şaraba batırılarak yenildiği ayindir. Bu
ayindeki ekmek, Hıristiyanlıkta insanlığın
kurtuluşu için çarmıha gerilen Hz. İsa’nın (a.s.)
bedenini; şarap ise Hz. İsa’nın (a.s.) kanını
sembolize eder. Günah İtirafı (Penitence): Bir
Hıristiyanın işlemiş olduğu günahları, papaza
itiraf edip tövbe etmesidir. Bu görev din
adamlarına Hz. İsa (a.s.) tarafından verilmiştir.
Hıristiyanlıkta bunların dışında hastaların
iyileşmesi ve ölüm ânı yaklaşanlar için son
yağlama sakramenti, üst düzey din adamları için
yapılan rahip takdisi ve evlenenler için yapılan
nikah (marriage) sakramentleri vardır. Kilise:
Hıristiyanlar için kutsal mekânlardan biridir.
Hıristiyanlar, kilise kavramını hem ayin mekânını
hem de Hıristiyanlık içindeki grupları belirtmek
için kullanır. Kiliseler büyüklüğüne bağlı olarak
bazilika, şapel, manastır veya katedral olarak da
isimlendirilir. Kilisenin toplumda önemini artıran
etkenlerden biri de kilisede “ruhban sınıfı”
denilen din adamlarının bulunmasıdır. Haç, Çan.
Hıristiyanlık: Kudüs bölgesinde ortaya çıkan ve
günümüzde yaşayan dinlerden biridir. Hıristiyan
kelimesi, Hz. İsa’ya (a.s.) bağlı ve onun yolunda
giden anlamlarına gelir. Hıristiyanlar, Hz. İsa’ya
(a.s.)
nispetle
dinlerine
İsevilik
adını
vermişlerdir. Kutsal kitapları İncildir. Ayrıca İncil
(Yeni Ahit: Matta, Markos, Luka ve Yuhanna
İncilleri, Pavlus’un Mektupları, Diğer Mektuplar
ve Yuhanna’nın Vahyi bölümleri bulunur.),
Tevrat (Eski Ahit) ve Zebur kitaplarının da içinde
bulunduğu Kitab-ı Mukaddes adlı kutsal kitapları
vardır. Havari: Hz. İsa’nın (a.s.), kendisine
yardımcı olarak seçtiği, İncil’in içerisindeki
hükümleri ve öğütleri insanlara bildirmekle
görevlendirdiği on iki kişiden her birine havari
denir. Hristiyanlığın kurucusu Pavlus olarak
kabul edilir. Konsil: Sözlükte “toplama,
toplanma” anlamına gelen konsil Hıristiyanlığın
inanç konularında birlikteliği sağlamak için din
adamlarının yaptıkları toplantılara denir. Teslis
İnancı: Hıristiyan inanç esaslarının en önemlisi
teslis inancıdır. Üçleme anlamına gelen teslis,
terim olarak Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’tan
meydana gelen Hıristiyan tanrı düşüncesini
ifade eder. Baba, mutlak güç sahibi olan
tanrıdır. Oğul, tanrının oğlu olarak kabul edilen
Hz. İsa’dır (a.s.). Kutsal Ruh ise ruhları idare
eden tanrı gücüdür. Bu üç unsurdan Baba
yaratıcı, Oğul kurtarıcı, Kutsal Ruh ise takdis
edicidir. Hıristiyan inancına göre bu üçlü, özde
bir olmasına rağmen ayrı ayrı üç şahıstır.
Hıristiyan inancına göre Hz. İsa (a.s.), tüm
insanlık için işlenen günahların kefaretini
ödemek üzere kendi canını feda etmiştir. Pazar
günü, Noel, Paskalya, Meryem Ana Günü ve Haç
Yortusu. Sakrament: Hıristiyan inancına göre
tanrının aktif olarak katıldığına inanılan dinî
ayinlere denir. Vaftiz: Suya daldırmak, vücudun
bir kısmını yıkamak veya su serpmek şeklinde
yapılan bir ayindir. Bu ayin, diğer ayinlerin
kabulünün temel şartıdır. Hıristiyan inancına
göre her doğan çocuk günahkâr olarak dünyaya
gelir. Hıristiyanlar, çocuğun günahlarından
vaftizle
temizleneceğine
inanırlar.
Kuvvetlendirme (Konfirmasyon): Hıristiyanlıkta
vaftiz edilen çocuğun 13-16 yaş aralığına
Hızır ve Muharrem Orucu: Alevilik-Bektaşilikte
önemli bir yere sahip olan hızır orucu genellikle
şubat ayının 13, 14, 15. günlerinde tutulur. Bazı
yörelerde ise beş veya yedi gün olarak tutulur.
Hz. Ali ve Hz. Fatıma'nın (r.a.) tuttuğu rivayet
edilen bu oruç, Alevi-Bektaşi geleneğinde
önemli bir yer tutar.
Hidayet: Güzel ve yumuşak bir şekilde yol
göstermek anlamına gelen hidayet, Allah’ın
(c.c.) insana dünya ve ahirette huzurun kaynağı
olan yolu göstermesidir. Dinî kavram olarak
Allah’ın (c.c.) insanlara akıl, düşünme, öğrenme,
hatırlama gibi yetenekler vermesi ve insanların
da bunları kullanarak doğru yolu bulmasıdır.
İslam’a göre hidayet, günahlarla iç içe bir hayat
yaşayan kimsenin günahları terk etmesi ve
yaşantısını Allah’ın (c.c.) rızasına uygun hâle
getirmesidir. Ayrıca hidayet, Müslüman
olmayan bir kimsenin İslam dinine girmesi
anlamına gelmektedir. Hidayetin zıddı ise
dalalettir.
Hikmet: 1. Bilgelik, felsefe. 2. Allah’ı (c.c.) gereği
gibi bilme bilgisi. 3. Kur’an-ı Kerim, vahiy. 4.
10
İnsanı cahilce davranışlardan alıkoyan şey. 5. Hz.
Peygamber’in sünneti. 6. İnsanın varlıkların
hakikatini, gerçek yüzünü, gücü oranında bilip
ona göre hareket etmesi. 7. Nübüvvet,
peygamberlik. 8. Kur’an-ı Kerim ve sünneti
doğru bir şekilde anlayabilme ve amel etme
yeteneği. 9. Hüküm vermede doğru karar verme
yeteneği. 10. Kişinin davranışlarını Allah’ın (c.c.)
emirlerine uygun hâle getirmesi. 11. Gerçeği
açıklayan, şüpheyi gideren kesin delil, kanıt. 12.
Müslümanların işine yarayan her türlü doğru
bilgi ve söz. 13. İslam dinindeki hükümlerin
konuluş amaçları.
savaşçılar), vaisyalar (tüccar, esnaf ve çiftçi),
sudralar (işçiler) ve paryalardır (dokunulmazlar).
Tenasüh: Ruh göçü. Reenkarnasyon: Yeniden
doğuş döngüsünü ifade etmektedir. Karma:
Ruhun döngüsel süreçteki durumunu belirleyen
sebep sonuç yasasıdır. Nirvana. Yoga ve
meditasyon da Hinduizm’de önemli dinî
ritüellerdendir. Vedalar: Hinduizm’in dinsel
metinlerinin başında Sanskritçe yazılmış
"Vedalar" gelmektedir. Veda, kelime olarak
“ilahi bilgi” anlamındadır. Vedalar, uzun bir süre
şifahi olarak nakledildikten sonra yazıya
geçirilmiş metinlerdir. İnsanlık tarihinin bize
kadar gelen en eski dinî metinleri olarak kabul
edilirler.
Hile: Hile yapmak insanları aldatmak, kandırmak ve
karşı tarafı yanıltmaktır. Bu açıdan doğruluk ve
adaletin zıttıdır.
Huşû: 1. İtaat etme, boyun eğme, tevazu gösterme,
alçak gönüllü olma. 2. Mutlak bir teslimiyetle
Allah’ı (c.c.) isteklerini yerine getirme. 3. Allah’a
(c.c.) duyulan saygının bir gereği olarak başta
namaz olmak üzere ibadetlerin yerine
getirilmesi sırasında kulun sükûnet ve vakar
içinde bulunması. 4. Müminin her an ve her
yerde Allah’ın (c.c.) kendisini gördüğü bilinci
içerisinde tevazu ile hareket etmesi ve gönlünü
her türlü kötülükten arındırması. 5. Allah’ın
(c.c.) büyüklüğünün kalpte hissedilip dinin
emirlerine karşı tam bir bağlılık gösterme ve
nefsin geçici tutkularına değer vermeme.
Hilim: Yumuşak huylu, kibar, efendi, ağırbaşlı ve
akıllı olma, uygarca davranma.
Hilye-i Şerif: Peygamberimizin şemailini yani dış
görünüşünü ve ahlakını anlatan hat yazıları ve
tezhip süslemesiyle oluşturulmuş yazılardır.
Hinduizm: Hint yarımadasında yaşayan halkın
çoğunluğunun dinî inançlarını ve geleneklerini
ifade etmek üzere kullanılan bir kavramdır.
Hindular, dinlerini “Sanatana Dharma” (ezelîebedî din) veya sadece “Dharma” olarak
adlandırmaktadır. Hinduizm’e göre dharma,
daha dünyanın yaratılışı esnasında bu bölgede
yaşayan insanların huzurlu bir yaşam
sürebilmesi için tanrı Brahma tarafından
önerilen bir kurtuluş yoludur. Hinduizm
dünyanın yaşayan en eski dinidir ve herhangi
bireysel bir kurucuya dayandırılmamıştır. Çok
tanrılı bir inanıştır. Brahma, Vişnu ve Şiva’dır.
Hinduizm’in en belirgin özelliklerinden biri kast
sistemidir. Hindulara göre kast sistemi dinî bir
inanç meselesidir. Kast Sistemi; aynı işle meşgul
olan, atadan miras kalan hakları, vazifeleri ve
âdetleri ile birbirine sımsıkı bağlanan şahıslar
grubunu ifade etmektedir. Kast kişinin iradesi ile
seçilemez ve değiştirilemez. Aynı kast üyeleri
yalnızca birbirleri ile evlenebilir ve ancak
birbirleriyle aynı sofraya oturabilir. Kast
sistemine karşı gelinmesi kişinin kasttan
çıkarılmasına, dolayısıyla o kimsenin varlığının
son bulmasına sebep olur. Kastlar: Brahmanlar
(rahipler), kşatriyalar (hükümdar sülalesi ve
İ
İbadet: Kelime olarak boyun eğmek, itaat etmek,
saygı duymak, kulluk etmek, tapınmak gibi
anlamlara gelir. Dinî bir kavram olarak ibadet;
müminin Allah’ın (c.c.) rızasını kazanmak için
kulluk görevini yerine getirmesi, emirlerine
uyması ve yasaklarından kaçınmasıdır.
İbrani: Filistin bölgesinde göçebe olarak yaşayan
Yahudilerin ismidir. Yahudilere bu ad, Filistin
bölgesinde yaşayan yerli halk tarafından
verilmiştir.
İcmâ: İslam âlimlerinin dinî bir meselenin hükmü
üzerinde fikir birliği etmelerini ve bütün
Müslümanların ortaklaşa benimsedikleri dinî
hükümleri ifade eden dinî delil.
İctihat: Sözlükte herhangi bir işi gerçekleştirme
yolunda olanca gücü harcamak anlamına
gelmektedir. Terim olarak ise ictihat; Kur’an,
11
sünnet ve icma ile hükmü açıkça ortaya
konulmamış, dinî bir meselenin hükmüne
ulaşmak için müçtehidin elinden gelen çabayı
sarf etmesidir. (Müçtehid)
İlim: Allah’ın her şeyi bilmesi demektir.
İlmihal: 1. Bir Müslümanın içinde yaşadığı zaman
içerisinde inanç, ibadet, ahlak, sosyal ve
ekonomik hayatıyla ilgili davranışlarını Kur’an-ı
Kerim ve Hz. Peygamber’in sünnetinden
güncelleştirerek hayatına katma bilgisi. 2. İnanç,
ibadet, ahlak, sosyal ve ekonomik hayatla ilgili
dinî bilgiler kitabı.
İdeoloji: Siyasal veya toplumsal bir öğreti
oluşturan, bir hükûmetin, bir partinin, bir
grubun davranışlarına yön veren politik, hukuki,
bilimsel, felsefi, dinî, düşünceler bütünü.
İffet: 1. Haramdan uzak durma, kötü söz ve
işlerden kaçınma. 2. Yeme, içme ve diğer bedeni
hazlar konusunda ölçülü olma, aşırı istekleri
bastırıp dinin ve aklın buyruğu altına sokmak
suretiyle kazanılan erdem.
İmam Ahmed B. Hanbel: 164/781 yılında Bağdat’ta
doğan Ahmed b. Hanbel küçük yaşlardan
itibaren İmam Muhammed, Ebû Yusuf ve İmam
Şafii gibi dönemin âlimlerinden ilim tahsil
etmiştir. İslam dünyasının birçok bölgesini
dolaşarak hadis derlemiş ve bunları el-Müsned
isimli hadis kitabında bir araya getirmiştir.
Kur’an’ın mahluk olmadığını dile getirdiği için
Abbasiler Döneminde baskıya maruz kalmıştır.
İmam Şafii’nin fıkıh bilgisini ve hüküm çıkarma
yöntemini benimseyen Ahmed b. Hanbel,
sadece rivayetlerle yetinmemiş, bunların fıkhı
amaçlarını da araştırmıştır. Ahmed b. Hanbel
241/855 yılında vefat etmiştir.
İfrat: İnsanın söz ve fiillerde ileri gitmesi demektir.
(Tefrit)
İftira: Yalan söylemek bir açıdan iftira kavramı ile
de ilişkilidir. İftira yalan sınıfına girer. İftira bir
kimseyi asılsız olarak suçlamak, ona gerçekte
olmayan kötülük ve kusur isnat etmektir.
Türkçede kara çalmak, çamur atmak ve leke
sürmek gibi deyimlerle ifade edilir.
İmam Malik: Malik b. Enes, 93/712 yılında
Medine’de dünyaya geldi. İlmi tahsilini burada
tamamladı. Dönemin büyük âlimlerinden ilim
öğrenen İmam Malik, Mescid-i Nebevi’de ders
ve fetva vermeye başladı. Medine fıkhının
imamı olarak tanınan Malik b. Enes, 179/795
yılında vefat etti. Muvatta isimli hadis kitabı
İmam Malik’in hadislerden ve sahabe sözleriyle
tabiîn fetvalarından derlediği en önemli eseridir.
İhlas: 1. Samimiyet, içtenlik, kalbî ve karşılıksız
sevgi, samimi bağlılık, doğruluk, temizlik, saflık,
gösterişsizlik, riyanın karşıtı. 2. Tutum ve
davranışlarda
sadece
Allah’ın
(c.c.)
hoşnutluğunu gözetme, sözün öze uyması,
riyakârlık ve ikiyüzlülükten uzak olma.
İhsan: Sözlükte iyilik etme, iyi ve güzel davranma,
bağışlama, ikram etme anlamlarına gelir. Dinî
kavram olarak ise insanın daima Allah’ın (c.c.)
huzurunda olduğunu bilmesi ve O’nu görüyor
gibi yaşamasıdır. İhsan, kişinin kulluk görevini
yerine getirirken Allah’ın (c.c.) her an kendisini
gördüğünü bilerek bilinçli ve dikkatli yaşaması
demektir. (Muhsin)
İmam-ı Şafiî: Şafii, 150/767 yılında Filistin’in Gazze
şehrinde doğdu. Küçük yaşlarda Medine’ye
yerleşerek
tahsilini
burada
tamamladı.
Döneminde Hicaz ve Irak olarak belirginleşen
fıkıh ekollerinin yaklaşımlarını ve yöntemlerini
öğrenerek bu iki fıkhı birleştirmeye çalıştı. Hem
ehl-i reyin hem de ehl-i hadisin metotlarına
derinlemesine vakıf olan İmam Şafii, fıkıhta
kendi yöntemini ortaya koyarak birçok öğrenci
yetiştirmiştir. Ömrünün sonlarına doğru Mısır’a
yerleşen İmam Şafii, buranın örf ve âdetlerini
göz önünde bulundurarak bazı fetvalarından
vazgeçerek bunların yerine yeni görüşler ortaya
koymuştur. Fıkıh usulünün temellerini “erRisale” isimli eserinde kaleme alan İmam Şafii,
204/820 yılında Mısır’da vefat etmiştir.
İlah: Doğru ya da yanlış ibadet edilen her türlü
varlık, tanrı.
İlham: 1. Gönle doğan şey, kalbe gelen mana, akıl
yürütme ve düşünmeye dayanmaksızın elde
edilen bilgi. 2. Allah’tan (c.c.) peygamberlerin
kalbine gelen ve vahiy şeklinde inen bilgi ve
düşünceler.
12
İman esasları: Allah’a İman, Peygamberlere İman,
Kitaplara İman, Ahirete İman, Kadere İman,
Meleklere İman.
İrşat: Dinî emirleri öğrenip ona göre yaşamak ve
başkalarına öğretmek demektir. (İyiliği emredip
kötülükten sakındırmaya çalışmak=emr-i bi’lmaruf ve nehy-i ani’l-münker)
İman: Kelime itibariyle bir kimsenin şüphe
duymaksızın bir şeyi kabul etmesi, doğrulaması,
onaylaması ve tasdik etmesi anlamına gelir.
Ayrıca güven vermek, güvenlikte olmak, içten ve
yürekten inanmak gibi anlamları da vardır. Dinî
terim olarak iman; Allah’ın (c.c.) bir ve tek
olduğuna ihlasla (samimiyetle) inanıp Hz.
Muhammed’in (s.a.v.) peygamberliğini kabul
etmek, onun Kur’an-ı Kerim aracılığıyla
getirdiklerine inanmak ve bunlara teslim
olmaktır. Bu inanca sahip kimseye mümin denir.
İslam ahlakı: İslamiyet’in sunmuş olduğu hayat
tarzını ifade etmek için kullanılır.
İslam Düşüncesinde Yorum Farklılıklarının Ortaya
Çıkış Sebepleri: Dinî Metinlerden Kaynaklanan
Sebepler, İnsanın Yapısından Kaynaklanan
Sebepler, Coğrafi Sebepler, Kültürel Sebepler,
Siyasi Sebepler, Sosyal Sebepler.
İslam: Kurtuluşa ermek, güven ve emniyette olmak.
Boyun eğmek, itaat, teslim olmak, sulh ve barış
yapmak. Şirkten ve şirk ahlakından uzaklaşıp
Allah’ın (c.c.) birliğini ve Hz. Peygamber’in hak
oluşunu kabul ederek Allah’ın (c.c.) emrine,
peygamberin
sözüne
uyup
teslimiyet
göstermek.
Allah
(c.c.)
tarafından
peygamberlerin sonuncusu Hz. Muhammed’e
(s.a.v) vahiy yolu ile bildirilerek bütün insanlığa
gönderilen son ve hak din, Müslümanlık.
İmaret: Medrese talebelerine, cami görevlilerine,
fakirlere ve gelip giden yolcu ve misafirlere
yemek vermek üzere kurulmuş aş evi.
İnanç: Sadece bir dine bağlılık değil bağlanmama
şeklinde de ortaya çıkan kabullere denir.
İnfak: 1. Karşılıksız yardım, sadaka verme. 2. Zekât.
3. Kişinin kendisi, ana ve babası, çocukları ve eşi
için yapmış olduğu her türlü meşru harcama. 4.
Allah’ın (c.c.) rızasını kazanmak için insanın
kendisine verilen malların şükrünün bir
göstergesi olarak onun emrettiği yerlere
harcama yapması, bağışta bulunması.
İslam’da doğru bilginin aşamaları: 1-İlme’l-yakîn:
Bir şey hakkında habere dayalı olarak bize
ulaşan kesin bilgidir. 2-Ayne’l-yakîn: Bir şey
hakkında duyularımızla bizzat elde ettiğimiz
kesin bilgidir. 3-Hakka’l-yakîn: Bir şeyi bizzat
yaşayarak elde ettiğimiz kesin bilgidir.
İnsan-ı kâmil: ‘olgun insan’ demektir. İnsan-ı
kâmilden kastedilen, Kur'an ve hadislerde
ifadesini bulan ahlaki olgunluğa ulaşmış
Müslümanlardır.
İslamofobi: İslam düşmanlığı üzerinden oluşturulan
korku siyasetine verilen tanım. Kişinin bağlı
olduğu ulus ya da ırkın üstünlüğüne inanarak
onun dışında kalan toplulukları aşağı ve hor
görmesine dayanan tutum ve davranışa ırkçılık
denir. Irkçı düşünce farklı etnik ve dini
kökenlere sahip kişilerin hayatta dezavantajlı
konuma düşmesine neden olur. Irkçılığın
günümüzdeki yansımalarından birisi de farklı
kültürlere ve dinlere mensup insanların gündelik
hayatta psikolojik ve sosyal şiddete maruz
kalması şeklinde gerçekleşir. Günümüzde Batı
dünyasında bu şiddetten olumsuz şekilde
etkilenenler
Müslümanlardır.
İslamofobi,
İslam’dan ve Müslümanlardan gerekçesiz
şekilde korkulması anlamını taşır.
İntihar: Şiddet içeren kasıtlı bir fiille veya tedaviyi,
yeme içmeyi kesmek gibi dolaylı eylemlerle
insanın hayatına son vermesidir. İnsan dünyaya
yaradanını tanıma ve O’nun gösterdiği çizgide
hayatını sürdürme gayesiyle gönderilmiştir.
İrade: Allah’ın dilemesi demektir. Allah (c.c.) küllî
irade sahibidir. Bir şeyin var olmasını dilerse var
eder.
İrfan: Gerçeği anlama hususundaki güçlü seziş
yeteneği, görgü ve sezişten gelen ruh uyanıklığı.
Marifet, keşf, ilham, sevgi, manevi ve ruhi
tecrübe ile elde edilen bilgi, tecrübi bilgidir.
13
İsrâ: 1. Gece yürüyüşü. 2. Hz. Peygamber’in,
hicretten yaklaşık bir buçuk sene evvel (Miladi
620), Miraç gecesinde Kâbe’den Kudüs’teki
Mescid-i Aksâ’ya Allah’ın (c.c.) izniyle
götürülmesi.
İtikat: İnanmak, doğruluğuna kalben kararlı olmak;
gönülden tasdik ederek inanmak ve zihnin kesin
olarak hüküm verdiği şey.
K
Kabir Hayatı – Berzah: Sözlükte “iki şey arasındaki
perde, engel” anlamına gelen berzah, dinî terim
olarak ölümden sonra başlayıp mahşerdeki
dirilişe kadar devam edecek olan kabir hayatına
denir.
İsraf: İsraf genel olarak tutum ve davranışlarda ölçü
dışına çıkmaktır. Yaygın olarak maddi olanakları
gereksiz yere tüketmek ve savurganlık
anlamında kullanılır. İsraf eden kimseye müsrif
denir.
Kadirilik: Abdülkadir Geylani’nin görüş ve
düşünceleri çerçevesinde oluşup yaygınlaşmış
tasavvufi akımdır. Abdülkadir Geylani, 1077
yılında Bağdat yakınlarındaki Gîlân eyaletinin
Neyf köyünde doğmuştur. Kadiriliği ilk defa
Anadolu’ya getiren, Hacı Bayram Veli’nin
damadı Eşrefoğlu Rumi’dir. Müzekki’n-Nüfus
adlı eseri ve şiirleriyle Anadolu tasavvuf
çevrelerinde pek sevilen Eşrefoğlu, tarikatta
“Pir-i Sani” diye anılır.
İsrail: Hz. Yakub’un (a.s.) sıfatıdır. Hz. Yakub’un
(a.s.) oğullarına ve onların soyundan gelenlere
de İsrailoğulları denilmiştir. İsrail ismi Yahudiler
için günümüze kadar kullanılmaya devam
etmiştir.
İstiğfar: Günahların Allah (c.c.) tarafından
bağışlaması için sözlü olarak af dilemektir.
İstikamet: 1. Hak yolda olma, hak yola girme,
doğruluk, dürüstlük, adalet, denge, dürüstçe
yaşama. 2. İslam’ı kabul edip, Allah’a (c.c.) hiçbir
şeyi ortak koşmadan inanç, düşünce ve niyette,
tutum ve davranışta sürekli olarak Allah’ın (c.c.)
rızasına uygun hareket etme.
Kâfir: Hz. Peygamberi ve onun Allah’tan (c.c)
getirdiği kesinlikle sabit olan şeyleri yalanlayan,
tevatür yoluyla bize ulaşmış bulunan
hükümlerden birini ya da birkaçını inkâr eden
kişi.
İstismar: Birinin iyi niyetini kötüye kullanma,
sömürme.
Katoliklik: Hıristiyanlıkta en kalabalık ve tarihî
açıdan en eski bu grubun merkezi Vatikan’dır.
Papa, Hz. İsa’nın (a.s.) vekili ve Petrus’un
varisidir.
İtaat: Sözlükte “boyun eğme, uyma, söz dinleme”
gibi anlamlara gelir. Yüce Allah’a inanan
kimsenin en önemli görevlerinden biri de O’nun
emir ve yasaklarına itaat etmektir.
Kayyum (el-kayyum): “Kendi zatı ile kaim olan,
varlığında ve varlığının devamında her şey
kendisine muhtaç olduğu halde kendisinin hiçbir
şeye ihtiyacı olmayan, bütün mahlukatı var kılıp
varlığını devam ettiren” anlamında Allah’ın (c.c.)
esmâ-i hüsnâsından biri.
İtibar: 1. Saygınlık. 2. Borç ödemede güvenilir olma
durumu.
İtidal: 1. Aşırı olmama, ılımlılık, ölçülülük,
dengelilik, soğukkanlılık. 2. İnsanın yaratılış
amacına uygun hareket etmesi, hayatının her
anında Kur’an-ı Kerim’i ve Hz. Peygamber’i
örnek alarak yaşamayı prensip edinmesi.
Kelam: Allah’ın (c.c.) varlığı, birliği, peygamberlik ve
ahiret gibi iman esaslarından bahseden, bu
esasları aklî ve naklî delillerle İslâm inançlarına
uygun olarak ispat etmeyi amaç edinen ilim.
İtikadi mezhepler: Dinin inanca yönelik esaslarıyla
ilgili farklı görüşler ortaya koyarken oluşumlar
için verilen bir isimdir.
Kelime-i tevhid: La ilahe illallah, Muhammedün
resulullah. Anlamı: “Allah’tan başka ilah yoktur.
Muhammed Allah’ın elçisidir.” demektir.
Kıdem: Ezelî
demektir.
14
olmak,
başlangıcı
bulunmamak
Kıyam Bi Nefsihi: Var olmak için hiçbir şeye ihtiyaç
duymamak demektir.
Kul hakkı: Allah’a (c.c.) olan kulluk borcundan
kaynaklanan haklara Allah (c.c.) hakkı, insanlarla
ilişkilerimizden doğan haklara kul hakkı denir.
Kıyamet: “dikilmek, ayağa kalkmak, durmak ve
canlıların Allah Teala’nın huzurunda saygıyla
duracakları gün” anlamlarına gelir. Kıyamet;
Kur’an-ı Kerim’de, bazı ayetlerde dünya
düzeninin bozulması ve dünya hayatının sona
ermesi olarak tanımlanırken bazı ayetlerde de
insanların Allah Teala tarafından diriltilmeleri,
mahşer yerinde toplanmaları anlamında
kullanılır.
Kutsal: Güçlü bir dini saygı uyandıran veya
uyandırması gereken, kutsi, mukaddes.
Küfür: Allah’ın (c.c.), varlığını veya birliğini inkâr
etme, dinin kutsal saydığı gerçeklere inanmama
ya da İslam’ın hak din olduğunu kabul etmeme.
Külliye: Büyük bir cami ve etrafında onunla birlikte
yapılmış olan medrese, türbe, hastane, aşhane,
mektep, kütüphane, çarşı, han, hamam, çeşme,
sebil vb. binaların hepsine birden verilen isim.
Kıyas: Fıkıhta, “hakkında açık hüküm bulunmayan
bir meselenin hükmünü, aralarındaki ortak
özelliğe veya benzerliğe dayanarak hükmü
açıkça belirtilen meseleye göre belirlemek”
anlamına gelir.
Kültür: toplumların sahip olduğu maddi ve manevi
değerlerin bütünüdür. Kültürün maddi unsurları,
çoğunlukla günlük yaşamla ilgilidir ve
toplumların maddi ihtiyaçlarını karşılar.
Örneğin; yiyecekler, içecekler ve bunların
hazırlanma biçimleri, giyim kuşam tarzları, ev ve
şehir mimarisi, kullanılan araç ve gereçler
kültürün maddi unsurlarıdır. Manevi unsurlar
ise; toplumda var olan din, dil, ahlak, örf ve
âdetler gibi alanları içerir.
Kişilik; bireyin inanç, tutum, değer, mizaç, duygu
gibi yönleriyle fiziksel, ruhsal ve duygusal
özelliklerini içine alan geniş bir kavramdır.
Konfüçyanizm: Çin'in yerli ve millî dinlerinden biri
olan Konfüçyanizm, Konfüçyüs'ün öğretilerine
dayanır. Konfüçyanizm, “önceki dönemlerden
beri Çin’de var olan tabii dinin üzerine
perçinlenmiş bir ahlak sistemi” olarak da
tanımlanmıştır. Konfüçyüs, MÖ 551‘de, Çin’in
Tsou şehrinde dünyaya gelmiştir. Ona verilen
Konfüçyüs ismi, Kung Fu-Tzu’nun (Üstad veya
Filozof Kung) Latincesidir. Konfüçyüs tarafından
kurulan Konfüçyanizm; Çin’de, âlimlerin,
ediplerin,
bürokratların,
prenslerin
ve
imparatorluk ailesinin dini kabul edilmiştir.
Kütüb-i sitte: (Altı hadis kitabı)Günümüzde de en
çok bilinen “altı hadis kaynağı”ndan oluşan;
Buhârî, Müslim, Tirmizî, Ebu Dâvûd, Nesâi ve İbn
Mâce adlı kitaplara verilen isimdir.
Kütüb-i tis’a: (Dokuz hadis kitabı) Kütüb-i sitte
dışında altı kitaba ek olarak bilinen Muvatta,
Ahmed b. Hanbel’in “Müsned”’i ve Dârimî’nin
“Sünen” adlı eserlerinin toplamına verilen
isimdir.
Kötülük Problemi/Şer: Ateizm, agnostisizm,
nihilizm gibi akımlara yönelmede etkili olan
meselelerden biri de kötülük problemidir.
Türkçede “kötülük problemi” şeklinde ele alınan
bu mesele; İslam’da “şer” kavramıyla ifade
edilmiştir. Kötülük problemi, günümüzde
“Dünyada bu kadar kötülük olduğuna göre
demek ki Tanrı yoktur.” önermesi üzerinden
Tanrı’yı inkâr etmenin bahanesi olarak
kullanılmaktadır.
L
Lütuf: 1. Bağış, iyilik etme, yardımda bulunma. 2.
Nazik ve merhametli davranma. 3. Kulu, Allah’ın
(c.c.) af ve rahmetine yaklaştıran, günahlara
düşmekten uzaklaştıran her türlü ilahî yardım.
M
Mabet: İbadet edilen yer, ibadethane, tapınak. Her
dinin kendine özgü mabedleri vardır.
Yahudilerin mabedlerine havra veya sinagog,
Hristiyanlarınkine kilise, Müslümanlarınkine ise
cami veya mescid denir. Müslümanların toplu
Kudret: Allah’ın (c.c.) sınırsız güç sahibi olması
demektir.
15
olarak ibadet edebilmeleri için yapılmış olan yer,
cami, mescid, musalla.
Maturidilik: Ebû Mansur Muhammed b. Mahmud
el-Maturidi es-Semerkandi’nin (ö.333/944)
görüş ve düşünceleri çevresinde oluşmuş itikadi
ekoldür. İmam
Maturidi, 862 yılında
Semerkand’da Maturid mahallesinde doğmuş ve
944 yılında aynı yerde vefat etmiştir. Fıkıh
konularında Hanefi mezhebinin görüşlerini
kabul etmiştir. İmam Maturidi, inanç konusunda
da Ebû Hanife’den etkilenmiş, onun eserlerinde
geçen konuları ayrıntılarıyla açıklamıştır. Dini
konuları herhangi bir şüpheye yer bırakmayacak
şekilde aklî ve naklî delillerle ispatlamıştır.
Maturidilik, özellikle Türkler arasında tanınmış
ve kabul edilmiştir. Bu mezhep Türkiye, Kuzey
Afrika, Orta Asya, Hindistan, Pakistan, Malezya
ve Endonezya’yı kapsayan geniş bir coğrafyaya
yayılmıştır. Dini konularda Maturidi, dikkatli bir
şekilde dinî nakillerle aklı uzlaştırma yoluna
yönelmiştir.
Mabut: Kendisine ibadet edilen, tapınılan varlık,
ilah, rab. İbadet edilmeye layık olan tek varlık,
Allah.
Mağfiret: 1. Örtme, gizleme, bağışlama, af,
yarlıgama. 2. Allah’ın, kendisine içtenlikle tövbe
eden ve hatasını kabul edip bir daha günah
işlememe konusunda söz veren kullarının
günahlarını bağışlaması, affetmesi.
Mahremiyet: 1. Saygıya ve gizlenmeye değer şey.
2. Herkesin bilmesi gerekmeyen şey.
Malikilik: Büyük hadis ve fıkıh âlimi olan Malik b.
Enes’in görüşlerine dayanır. Görüş ve
uygulamalarında Kur’an, sünnet, sahabe ve
tabiin sözlerine sırasıyla riayet eder. Maliki
mezhebinin en önemli özelliği, Medine halkının
uygulamalarına diğer mezheplerden daha fazla
önem vermesidir. Bunun için de Medine
halkının örfü, dinin anlaşılmasında önceliklidir.
Günümüzde Maliki mezhebi Mısır, Tunus,
Cezayir, Fas ve Sudan’da yaşayan Müslümanlar
arasında yaygındır.
Meal: Kur’an ayetlerinin tam karşılıkları başka
dillere aktarılamadığından, ayette anlatılmak
istenileni kelimesi kelimesine değil de biraz
eksiğiyle başka bir dile çevirme, yakın anlamlar
verme.
Medeniyet: Bir milletin örf, âdet, dil, din vb.
unsurlarının etkisiyle oluşmuş sanat, giyim
kuşam, edebiyat, mimari, müzik vb. alanları
içeren, toplumların yaşamına dair geniş yapıdır.
Medeniyet, insanlığın maddi yönünü temsil
eder. Arapçada yerleşik olmak ve şehirli bir
hayat tarzı yaşamak gibi anlamlar içerir.
Medeniyet, farklı kültürlerin bir araya
gelmesiyle oluşur ve evrensel bir nitelik taşır.
Örneğin; Türk, Fars ve Arap kültürü
birbirlerinden farklı olsa da her biri İslam
medeniyetinin bir parçasıdır.
Marifet: Bilgi. Varlıkların hakikatini ve ilahi sırları
tefekkür ve ilham yoluyla kavrama, gerçeği
bilme.
Mâsîva: Allah’ın (c.c.) zatı dışındaki bütün varlıklar.
İnsanı Allah’tan (c.c.) uzaklaştıran her şey.
Materyalist: Zamanın ve maddenin ebediliğine
inanan, Allah’ın (c.c.) yaratıcılığını inkâr edip
tüm evrenin tabiat kanunları tarafından var
edildiğini savunan kimse, dehriye mezhebine
inanan.
Medrese: İslam ülkelerinde ve bilhassa Osmanlı
Devletinde tefsir, hadis, fıkıh, kelâm, tıp, tarih,
astronomi, edebiyat, dil bilgisi, felsefe, mantık,
matematik gibi ilimlerde akademik seviyede
öğretim yapan yatılı yüksek öğretim kurumu.
Materyalizm: “Maddecilik” anlamına gelen Latince
“materya” kelimesinden türeyen materyalizm;
var olan her şeyin maddeden ibaret olduğunu,
maddeden bağımsız fizik ötesi bir alanın
bulunmadığını iddia eder. Materyalizm; başta
Tanrı inancı olmak üzere yaratılış, melek, vahiy,
peygamberlik, kutsal kitaplar ve ahiret gibi dinî
inançları kabul etmez. Materyalizm maddî
âlemin ötesinde herhangi bir varlık alanı
tanımayan dünya görüşüdür.
Mehdî: 1. Doğru yolu bulan, gösteren, hidayete
götüren. 2. Kıyamete yakın bir zamanda zulüm
ve kötülüğü ortadan kaldırıp adaleti ve İslam’ı
hâkim kılacağı öne sürülen kişi.
16
Mekruh: İslam’a göre haram olmadığı halde
istenmeyen,
hoş görülmeyen söz
ve
davranışlardır.
Mevlevilik: Mevlana Celaleddin Rumi’nin görüşleri
çerçevesinde oluşan tasavvufi akımdır. Mevlana,
1207 yılında Horasan’ın Belh şehrinde doğmuş,
ilk eğitimini âlim bir zat olan babası Bahauddin
Veled’den almıştır. Tefsir, hadis, fıkıh gibi İslami
ilimlerde kendini yetiştirmiş, Arapça ve Farsçayı
iyi derecede öğrenmiştir. Döneminin edebiyat
dili Farsça olduğu için eserlerini Farsça kaleme
almıştır. "Divan-ı Kebir, Mesnevi, Fîhi Mâ fîh"
başlıca eserleridir. Mevlana’nın tasavvufi
görüşleri oğlu Sultan Veled tarafından sistemli
hâle getirilmiştir.
Mektep: Herhangi bir derecede öğrenim görecek
olanların toplu olarak devam ettikleri öğretim
kurumu, okul.
Meleke: 1. Bir iş veya davranış üzerinde devamlı
uğraşma, tekrar ve tecrübe ile kazanılan
alışkanlık, beceriklilik, yatkınlık. 2. İnsanda idrak,
hâfıza, hayal etme, muhakeme kabiliyeti gibi
doğuştan var olan güçlerden her biri, yeti.
Mevlit: 1. Doğma, doğum zamanı, doğum yeri,
doğum yıldönümü, veladet. 2. Hz. Peygamber’in
(s.a.v.) doğumunu, doğum sırasında meydana
gelen olağanüstü olayları ve hayatından bazı
kesitleri anlatan manzum eserler. 3. Süleyman
Çelebi’nin Hz. Peygamber’in (s.a.v.) doğumu ve
hayatı ile ilgili manzum eser.
Mendup: Sözlükte istenen, arzulanan, kendisine
çağrılan şey demektir. Terim olarak ise dinen
yapılması kesin ve bağlayıcı olmaksızın istenen
ve terkedilmesi kınanmayan işleri ifade eder.
Merhamet: Sözlükte “şefkat gösterme, acıma,
yumuşak huylu olma” gibi anlamlara gelir.
Allah’ın yarattığı varlıklara karşı merhamet
duygusu olması ve her insanın yerine getirmesi
gereken ahlaki bir görevdir.
Millet: 1. Aynı topraklar üzerinde yaşayan,
aralarında dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve
görenek birliği olan insan topluluğu, ulus. 2. Din,
şeriat, takip edilen yol. 3. Allah’ın (c.c.) kullarına
peygamberler aracılığı ile gönderdiği hayat tarzı,
yaşama biçimi.
Mescid-i aksâ: Kudüs’te bulunan, Kâbe ve Mescid-i
Nebi’den sonra Müslümanların en önemli
üçüncü mescidi. Mescid-i Aksa arazisi üzerinde
mescidler, medreseler ve kubbetü’s-sahra gibi
yapılar bulunur.
Minyatür: Minyatür, bir tür resim sanatıdır.
Minyatür sözlük anlamı ile “yazma kitaplara
yapılan küçük, renkli ve ince işlenmiş resim,
nakış; bir şeyin küçük benzeri veya kopyası” gibi
anlamlara gelir. Minyatür sanatının sanatçılarına
“nakkaş”, atölyelerine de “nakkaşhane”
denilmektedir.
Mescid-i Nebi: Peygamber mescidi. Hz. Peygamber
döneminde, mabet, okul, diplomatik kabul ve
görüşmelerin yapıldığı yer, hukuki, ticari ve
sosyal meselelerin konuşulduğu ve görüşüldüğü
önemli ve etkin bir merkez konumundadır.
Mistik: Akıl erdirilemeyen, gizli, sırlı bir yönü olan,
gizli bir anlam taşıyan.
Mesih: 1. Meshedilmiş, kutsanmış. 2. Hz. İsa´nın
(a.s.) lakabı.
Mizaç: Bireyin duygu ve davranış boyutlarını ifade
eden bir kavramdır.
Meşru: 1. Yapılmasına dinen izin verilmiş, dine
uygun olan şey. 2. İslam hukukunda farz, vacip,
sünnet, müstehap ve mübah olan tüm
davranışlar.
Mubah: Sözlükte açığa çıkan, açıklanan, serbest
bırakılan şey demektir. Dinî bir terim olarak ise
mükellefin yapıp yapmamakta serbest bırakıldığı
fiiller anlamına gelir. Mübah, helal ve caiz
kavramlarıyla birlikte kullanılır.
Metafizik: Doğa ötesi. Fizikötesi. Duyularımızla
algılayamadığımız varlıkları, genel ve bütünleyici
varlık kavramını konu edinen, varlığın
mahiyetini araştıran felsefe disiplini.
Muhafazakâr Yahudilik: İlk dönemlerde Ortodoks
Yahudiler gibi bir anlayışa sahip olan bu grup
Reformist Yahudiliğe tepki olarak ortaya
17
çıkmıştır. Sonraki dönemlerde ise inanç
açısından Ortodoks ve Reformist Yahudiliğin
ortasında
bir
görüş
benimsemişlerdir.
Yahudiliğin ana prensiplerine bağlı olmakla
birlikte dinin kurallarını katı ve değişmez olarak
görmezler.
Mübah: Dini açıdan ibadet yapmakla sorumlu olan
bir mükkellefin yapıp yapmamakta özgür
bırakıldığı davranışlardır.
Müçtehid: Kur’an ve sünnet gibi delillerden dinî
hükümler ortaya koyabilme bilgi ve becerisine
sahip kimseye müçtehid denir. (İçtihad)
Muhalefetü’n Lil Havâdis: Sonradan yaratılmışlara
benzememek demektir.
Müheymin: Kâinatın işlerini gözeten demektir.
Allah’ın kainatın işlerini gözetmesi demektir.
Muhammedü’l-Emin: Hz. Muhammed’in (s.a.v.)
güvenilir bir insan olduğunu kendisine inanan
inanmayan herkes kabul etmiştir. O, hayatı
boyunca asla yalan söylememiş ve verdiği sözün
gereğini yerine getirmiştir. Bu özelliği nedeniyle
ona “Güvenilir Muhammed” denilmiştir.
Mükellef: Dinin emirlerini yerine getirmek ve
yasaklarından kaçınmakla sorumlu tutulan
kimseye mükellef denir.
Mülk: Bir kimsenin sahip olup üzerinde her türlü
tasarrufta bulunabildiği şeylere mülk denir.
Mülk sahibine ise malik denir.
Muhyî: Can veren demektir. Allah’ın yarattıklarına
can vermesi anlamına gelir.
Mümin: İnanan, tasdik eden, boyun eğen. Allah’ın
(c.c.) varlığına, birliğine, Hz. Muhammed’in
(s.a.v.) O’nun kulu ve peygamberi olduğuna ve
İslâmiyet’in diğer iman esaslarına inanan, iman
sâhibi kimse, Müslüman.
Mukabele: 1. Karşılaştırma, karşılık verme, karşı
karşıya bulunma. 2. Hafızların cami ve
mescitlerde cemaate dönerek Kur’an-ı Kerim
okurken cemaatin de mushafları açarak takip
etmeleri şeklinde gerçekleşen bir okuma biçimi.
Müneccim: Yıldızların hareketlerini inceleyerek
gelecek hakkında yorumlar yapan ve insanın
kaderiyle ilgili hükümler verip tahminlerde
bulunan kişi; kâhin, falcı.
Musahiplik: Sözlükte “kardeş tutmak, kardeş
edinmek” anlamlarına gelen musahiplik AlevilikBektaşilikte evli olan iki kişinin aileleriyle
birlikte, kurban keserek hayat boyu yol kardeşi
olmaya Hakkın ve halkın huzurunda ikrar verip
kardeş olmasıdır. Alevi Bektaşilikte musahiplik,
Hz. Peygamberin Medine’ye hicretinden sonra,
hicret eden muhacirlerle onlara yuvalarını açan
Ensar arasında yaptığı kardeşlik (muahat)
uygulamasına dayandırılır.
Bu kardeşlik
uygulamasında Hz. Peygamber kendisine Hz.
Ali'yi (r.a.) kardeş ilan etmiştir.
Müsamaha: Bağışlamak, ayıplamamak, kolaylık
göstermek demektir. İnsanların küçük hatalarını
düzeltmelerine fırsat vermek ve onları anlayışla
karşılayabilmektir. İslam’da bir kimsenin
hatasını yüzüne vurup mahcup etmeksizin hoş
görme, anlayış göstererek bağışlama veya
hatasını düzeltmesi için imkân verme.
Müslüman: Allah’ın (c.c.) dinine teslim olan, Hz.
Peygamber’in (s.a.v.) din adına bildirdiklerine
gönülden bağlanan, inandıklarını yaşamaya
çalışan, ibadetlerini yerine getiren ve dinin güzel
ahlakını davranışlarına yansıtan kişi.
Musavvir: Rastgele değil biçimlendirilmiş ve
sanatlıdır. tasarımlar Allah’ın (c.c.) yaratma
sanatındaki güzelliği gösterir.
Musiki: Müzik. Dini müzik.
Müşrik: 1. Allah’a (c.c.) ortak, eş koşan kimse. 2.
Allah’a (c.c.) inandığını söylediği hâlde birçok
tabiat olayının yaratılmasını ve idaresini Allah’ın
(c.c.) dışında birtakım güçlere bağlayan ve bu
güçleri kutsallaştırarak Allah’a ortak koşan
kimse. 3. İbadetlerini Allah’tan (c.c.) başkasının
rızasını gözeterek yapan kişi, riyakâr kimse.
Mutlak: 1. Herhangi bir şart ve kayıtla sınırlı
olmayan, kayıtsız şartsız. 2. Kesin, kat’î, tam,
eksiksiz.
18
Mütevatir Haber: Yalan üzere birleşmeleri aklen
mümkün olmayan toplulukların aktara geldiği
haberlere denir.
Nefis: 1. Kişi, zat, varlığın kendisi. 2. Can. 3. Gönül,
iç dünya. 4. Ruh. 5. Arzu, istek, tutku. 6. Kötü
huy ve çirkin davranışların kaynağı.
Mütevatir: Arkası kesilmeden birbirini izleyen,
birbiri ardına gelen, toplumdan topluma
kesintisiz olarak aktarılan, nakledilen.
N
Nâfi’: Fayda veren demektir. Allah’ın yarattıklarının
faydasına olan şeyleri oluşturması demektir.
Nihilizm: “Hiççilik” şeklinde Türkçeye tercüme
edilen nihilizm, hayatın anlamını boşluk, hiçlik,
anlamsızlık gibi kavramlara indirger. Bu bakış
açısının etkisiyle varlık, bilgi ve değer alanında
olumsuz yaklaşımları öne çıkarır. Anlam,
değerler, inançlar, ahlak, siyaset, düzen gibi
kavramları yerinden ederek bunları geçersiz
kılmaya çalışan; felsefi, sosyal, siyasi, ahlaki
tutumları ifade eden yönelişe nihilizm denir.
Felsefi yönden hiçbir gerçek kabul etmeyen,
sosyal yönden var olan toplum düzenini
benimsemeyen, siyasi yönden her türlü
otoriteyi reddeden, ahlaki yönden hiçbir değeri
tanımayan kişilere nihilist denir. Nihilizmin
ateizmle ortak noktası, Tanrı inancını yok
saymasıdır.
Nafile: Bir kimsenin dinen mecbur ve mükellef
olmadığı halde sırf Allah rızasını kazanmak
maksadıyla farz dışında kıldığı namaz, tuttuğu
oruç ve yaptığı her türlü hayırlı iş ve davranış.
Nimet: İyilik, lütuf, ihsan. Allah (c.c.) tarafından
insanlara iman başta olmak üzere her çeşit
iyiliğin verilmesi ve her çeşit zararın
uzaklaştırılması.
Naklî Delil: Bütün öncülleri nakle dayanan delildir.
Niyet: İbadetler yapılırken gözetilmesi gereken
temel ilkelerden biri niyettir. İbadet eden
kimsenin niyeti ibadeti yalnız Allah (c.c.) için
yapmak olmalıdır.
Mütevazı Olmak: Sözlükte “alçak gönüllü olma,
kibirlenmeme, gösterişsiz olma, yumuşak huylu”
gibi anlamlara gelen tevazu; kibrin karşıtı olarak
kullanılır. Ahlaki bir kavram olarak tevazu; Yüce
Allah’ın (c.c.) emirlerine gönülden ve içtenlikle
bağlı olma, insanın kendisinin de yaratılmış
olduğunu
bilerek
insanlara
karşı
büyüklenmemesi anlamlarına gelmektedir.
Nakşibendilik:
Muhammed
Bahauddin
Nakşibend’in görüşleri çerçevesinde oluşmuş
tasavvufi düşünce akımıdır. Muhammed
Bahauddin Nakşibend, 1318 yılında Buhara
yakınlarındaki Kasr-ı Arifan köyünde dünyaya
gelmiştir. Nakşibendilik; Anadolu, Türkistan ve
Hindistan başta olmak üzere geniş bir
coğrafyada taraftar bulmuş, pek çok insan
tarafından benimsenmiştir.
Nübüvvet: 1. Peygamberlik, nebilik, elçilik, risalet.
2. Allah’ın (c.c.) gönderdiği vahiyleri, emir ve
yasakları alıp insanlara dinin gerçeklerini
duyurma; söz, tutum ve davranışlarıyla açıklama
makamı olan peygamberlik.
O
Ortodoks Yahudilik: Ortodoks Yahudiler, Hz.
Musa’nın (a.s.) getirdiği ve değişikliğe
uğramadığına inandıkları kanunlara uymaya
çalıştıklarını ifade ederler. Dünya üzerindeki
Yahudilerin çoğunluğunu oluşturan bu grup,
dinin emirlerine uyulduğu takdirde Hz. Davud
(a.s.) soyundan bir mesihin geleceğine ve
Yahudiliği egemen bir güç hâline getireceğine
inanırlar. Bu sebeple cumartesi yasaklarına
uyarlar ve Tevrat’ın Hz. Musa’ya (a.s.) geldiği
şekliyle aslını koruduğunu kabul ederler.
Namahrem: 1. Mahrem olmayan, yabancı. 2.
Evlenilmesi dinen yasak olmayan yani birinci
dereceden akraba sayılmayan kişi.
Nass: Dinî delil, Kur’an ve Sünnet.
Nebi: 1. Elçi, peygamber. 2. Allah’ın (c.c.) kendisine
vahyettiği şeyleri öğrenip olduğu gibi insanlara
aktaran, onları vahye inanmaya ve itaat etmeye
çağıran peygamber. Nebiler, kendilerine kitap
indirilmemiş olan ve daha önceki şeriatı tebliğ
eden peygamberlerdir.
19
Ortodoksluk: Katolik kilisesinin üstünlüğü ve
papanın yanılmazlığı gibi bazı konularda
yaşanan siyasi ve dinî ihtilaflar sonucunda
Katoliklikten ayrılan bir gruptur. Müstakil
kiliseler hâlinde varlığını devam ettiren
Ortodoksluğun başında patrik yer alır. İstanbul,
İskenderiye, Antakya ve Kudüs patrikliği
şeklinde dört büyük patrikliği vardır.
çıkmıştır. Bu grup; Katolik kilisesinin günahları
bağışlamasına, bunu malî bir kaynak hâline
getirmesine ve Vatikan’ın kutsal kitap yorumunu
kendi tasarrufunda tutmasına itiraz eder.
R
Rahîm: Merhameti sonsuz olandır.
Rahmân: Rahmeti sınırsız olandır.
Otopsi: Ceset üzerinde yapılan tanısal amaçlı tıbbi
bir incelemedir. Ölüm ve hastalık sebebinin
tespiti için bazen cesedin iç organlarının açılması
ve hatta incelenmek üzere vücudundan parça
alınması yoluyla gerçekleştirilmektedir.
Reformist Yahudilik: Avrupa’daki Yahudiler
arasında ortaya çıkan, din ile dünya işlerini
birbirinden ayırılmasını savunan laik bir anlayışı
temsil eden Yahudi mezhebidir. Reformist
Yahudiler, Tevrat’ın hükümlerinin pek çoğunun
geçerliliğini yitirdiğine ve Tevrat’ın vahiy ürünü
olmadığına inanırlar. Şabat günü yasaklarının
bazılarını ve Mesih inancını kabul etmezler.
Ö
Ölüm: Anne karnında başlayan insan hayatının
bedenle ruhun birbirinden ayrılışı demek olan
ölümle sona ermesidir.
Rezzâk: Maddi ve manevi lütuf ve ikramları
yeryüzüne yayar. Tüm canlılar gibi insanın da
yaşam alanlarını hava, su ve besinle donatır.
Örf: bir toplumda uygulana gelen ve nesilden nesile
aktarım
yoluyla devredilen değer
ve
davranışlardır.
Ribat: Sınır boylarında, derbentlerde savaşçılar ve
mücahitler için yapılmış, sur içindeki kale
mahiyetinde müstahkem zaviye, müstahkem
bina.
Ötenazi: Sözlükte kolay ölüm, hızlı ölüm gibi
anlamlara gelir. Terim olarak ise, tıbben tedavisi
olmayan ve sürekli acı veren bir hastalığa
yakalanmış kimsenin hayatına kendisinin ya da
hukuki temsilcisinin izni ile son verilmesidir.
Ötenazi, hastanın yaşamına kasıtlı olarak son
vermektir.
Rifailik: Ahmet Rifai (ö.1182) tarafından
kurulmuştur. Ahmet Rifaî, Bağdat’la Basra
arasında kalan Ümmüabîde köyünde doğdu.
Ahmet Rifai’nin babası Hz. Hüseyin, annesi Ebu
Eyyûb el-Ensari’nin soyundandır. Âlim, fakih ve
müfessir bir sufi olan Ahmet Rifai’nin tasavvuf
ve tarikat anlayışı, Kur’an ve sünnete dayanır.
Kenan Rıfai ve talebeleri tarafından devam
ettirilmektedir.
P
Pozitivizm: Fransızcada “gerçek, kanıtlanmış,
olumlu” gibi anlamlara gelen “positif”
kelimesinden türetilmiştir. Auguste Comte
tarafından kurulan Pozitivizm (olguculuk); dini
ve metafiziği, insanlığın ilerlemesini engelleyen
bilim öncesi düşünce tarzları olarak gören ve
sadece modern bilimi temele alan dünya
görüşünün adıdır. Pozitivizm, metafizik ile bilim
arasına kesin sınırlar koyar. İnancı ve sezgisel
olanı bilimsel etkinlik alanından uzaklaştırır.
Üzerinde odaklanılması gereken tek bilgi türü
olarak bilimsel bilgiyi öne çıkarır. Dinî ve
metafizik düşünceye dayanan verilerin yerini
sadece akla, gözleme ve deneye dayalı pozitif
bilginin almasını öngörür. (Üç hal kanunu)
Ritüel: Bir dinî törenin uygulanması ile ilgili kurallar
bütününe denir.
Riya: Sözlükte “gösteriş, iki yüzlülük, özü sözü bir
olmama” gibi anlamlara gelir. Dinî terim olarak
Allah (c.c.) rızası için yapılması gereken
ibadetleri ve güzel davranışları, insanlara
gösteriş için yapıp kendini ve ibadetini
beğendirme isteği, ibadetleri Allah’tan (c.c.)
başkasına sunma anlamlarında kullanılır.
İbadetlere ve davranışlara riya karıştırmak,
yapılan işin Allah (c.c.) katında değersiz hâle
gelmesine sebep olur.
Protestanlık: 16. yüzyılda Martin Luther tarafından
başlatılan reform hareketleri sonucunda ortaya
20
S
Sa’y: 1. Çalışma, çalışıp çabalama, emek sarf etme,
ceht gayret gösterme, koşma. 2. Hac veya umre
ibadeti sırasında Kâbe’nin yanında bulunan Safa
ile Merve tepeleri arasında dört gidiş, üç geliş
olmak üzere yedi kez gidip gelme.
Savurganlık: Saçıp savurma, harcamalarda orta
yoldan sapma, ölçüyü aşma ve aşırılık yapmak
suretiyle sahip olduğu nimetleri gereksiz yere
tüketme.
Sekülarizm: Latincede “dünyevileşme” anlamına
gelen sekülarizm; hukuki konularda, toplumu
ilgilendiren sosyal kararlarda ve siyaset biliminin
işleyişinde din merkezli görüşlerin tamamını
reddeden
düşüncedir.
Sekülarizm,
dinî
otoritenin günlük hayatı ilgilendiren konularda
esas alınacak bir irade olmadığını ifade eder.
İnançtan kaynaklanan düşünceleri dünya
işlerine
karıştırmama
anlamına
gelen
sekülarizm, dünyevileşme hareketi olarak da
bilinir.
Sabır: Üzüntü, hastalık, yoksulluk gibi durumlarda
dayanıklılık göstermek ve bu zorlukların geçmesi
için gerekli tedbirleri alarak kararlılık
göstermektir.
Sadaka: Allah yolunda harcama, Allah rızası için
fakirlere yapılan karşılıksız yardım ve her türlü
iyilik.
Sadık Haber: Vahyi ve peygamberlerden gelen
haberlerin tamamını kapsar.
Selim akıl: İnsanın doğru karar vermesini sağlayan,
herhangi bir olumsuzluktan veya ortamın
kötülüğünden etkilenmeyen, yaratılışındaki
temizliği koruyan akıl.
Sahabi/Ashab: Arkadaş, dost anlamına gelir.
Çoğulu ‘sahabe’ veya ‘ashâb’dır. Terim olarak,
Hz. Peygamber devrine yetişmiş, Müslüman
olarak Hz. Peygamber’i görmüş, O’nun
sohbetinde bulunmuş ve Müslüman olarak
ölmüş olan kimselerdir.
Semah: Alevilik-Bektaşilikte en çok önem verilen
uygulamalardan biri de semahtır. İlahî aşkı
ruhunda duymak anlamına gelen semah, o aşkla
Allah’ın (c.c.) güzel isimlerinden herhangi birini
anarak ayakta dönerek yapılır.
Salih amel: Sözlükte “iyi, güzel, yararlı iş ve
davranış” anlamına gelir. Dinî kavram olarak
Allah’ın (c.c.) rızası uğrunda inanç, ibadet ve
ahlakla ilgili konularda yapılan her türlü güzel iş
ve davranışta bulunmaya ve Allah’ın (c.c.)
yasaklarından kaçınmaya denir.
Semi: Allah’ın (c.c.) her şeyi işitmesi demektir.
Seyr-u Sülûk: Bir tarikata girme, intisap etme ve o
tarikatın gereklerini yerine getirerek manevi
bakımdan yol alma.
Sezgi (hads): Bir işin veya olayın sonucunu tahmin
etme, ölçüp biçme; doğruluğundan
emin
olmadığı beyanlarda bulunma; hızlı ilerleyiş,
çabuk kavrayış.
Samiriler: Kendilerinin Yahudi olduklarını söyleyen
ancak diğer Yahudi grupları tarafından Yahudi
olarak kabul edilmeyen mezheptir. Samiriler,
Asurluların MÖ 722 yılında Kudüs’ün
kuzeyindeki İsrail Krallığı’nı yıkmasından sonra
ortaya çıkmışlardır. Samiriler, Yahudi kutsal
kitaplarından sadece Tevrat’ı kabul ederler.
Diğer Yahudi mezhepleri, Samirileri gerçek
Yahudi ırkından olmadıkları için Yahudi olarak
kabul etmezler.
Sırat-ı müstakim: Sözlükte “yol” anlamına gelen
sırat kelimesi ile “doğru, doğruluktan şaşmayan”
anlamına gelen müstakim kelimelerinin
birleşmesinden oluşur. Sırat-ı müstakim, Allah’ın
(c.c.) gösterdiği dosdoğru yol ve İslam dini
anlamlarında kullanılır. Aynı zamanda Kur’an -ı
Kerim’in emirlerinin ve koymuş olduğu ahlaki
ilkelerin Hz. Peygamber’in yaşadığı biçimde
yaşanmasıdır.
Sanat: Arapça’da kelime olarak “yapmak, etmek”,
“işinde mahir olmak” anlamlarına gelir. Terim
olarak ise sanat “maddî veya zihnî bir iş ve
çabada izlenen düzenli ve özel yol, yöntem” diye
tarif edilmiştir.
Siyonizm: Günümüz Yahudi mezhepleri dışında 19.
yüzyılda ortaya çıkan, Kudüs ve çevresinde
Yahudi devleti kurmayı amaçlayan yahudi
21
hareketine siyonizm denir. Siyonizm hareketinin
birçok çeşidi olmasına rağmen politik ve dinî
siyonizm ön plana çıkmıştır. Politik siyonizm,
Yahudi milliyetçiliğini ve seçilmişlik iddiasını
kullanarak Filistin’de devlet kurmayı amaçlar.
Dinî siyonizm ise mesih düşüncesini önemser ve
mesihin gelip Yahudileri diğer milletlere egemen
kılacağını savunur.
ve yasakların çıkarılmış olduğu Kur’an-ı
Kerim’den sonra İslam hukukunun ikinci
kaynağı. 6. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) kendi
döneminde İslam toplumunu inanç, ibadet,
tebliğ, hukuk, ekonomi, eğitim, ahlak, siyaset
gibi çeşitli alanlarda; kısacası bireysel, toplumsal
ve evrensel olmak üzere hayatın her alanında
yönlendirip yönetmede, Kur’an-ı Kerim başta
olmak üzere esas aldığı ilke ve prensipler
bütününün oluşturduğu bir zihniyet, dünya
görüşü. Sünnet; ortaya çıkışına göre kavlî
sünnet, fiilî sünnet ve takrirî sünnet olmak üzere
üç gruba ayrılmıştır. Hz. Muhammed’in (s.a.v.)
nasıl davranmamız gerektiği konusundaki
bilgileri, kendi sözleriyle açıklamasına kavlî
sünnet denir. Onun davranışlarının arkadaşları
tarafından anlatılmasına ise fiilî sünnet denir.
Hz. Peygamber’in, sahabelerin yaptığı olumlu
davranışları onaylamasına ise takrirî sünnet
denir. (Hadis) Sünnet, yapılışına göre sünnet-i
müekkede ve sünnet-i gayr-i müekkede olarak
iki kısımda ele alınır. Sünnet-i müekkede: Hz.
Peygamberin farz ve vacibin yanı sıra devamlı
yaptığı, çok az terk ettiği iş, davranış ve
ibadetlerdir. Sünnet-i gayr-i müekkede: Hz.
Peygamberin bazen yapıp bazen terk ettiği iş,
davranış ve ibadetlerdir. İkindi ve yatsı
namazlarının ilk sünnetleri sünnet-i gayr-i
müekkededir.
Sorumluluk: Kişinin kendi davranışlarını veya kendi
yetki alanına giren herhangi bir olayın
sonuçlarını üstlenmesi, mesuliyet.
Sosyal değişme: Tabii çevrenin özelliklerinin
farklılaşması, biyolojik yapıya tesir eden
unsurların çoğalması, teknik yeniliklerin artması
ve kültür yapısının özelliği dolayısıyla meydana
gelen değişikliklerle izah edilmektedir.
Sufi: Tasavvufa inanan, tasavvufu bir hayat görüşü
olarak benimseyen, tasavvuf ehli kimse, derviş,
mutasavvıf.
Suizan/Hüsnüzan: Zan kesin olmayan bilgiye dayalı
hüküm vermektir. İslam bilginleri zannı iki kısma
ayırmışlardır: Suizan ve hüsnüzan. Suizan bir kişi
hakkında kötü düşünmek ve kötü kanaate sahip
olmaktır. Hüsnüzan ise insanlar hakkında iyi
düşünmektir.
Sübjektif: Yalnız bir kişiye mahsus olan, tek bir zihin
için muteber olan, zihnin kendisine ait bulunan,
zihin tarafından ortaya konan, şahsî, ferdî,
kişisel, bireysel.
Ş
Şâfî: Şifa veren demektir.
Şafiilik: Şafii mezhebi, Muhammed b. İdris eşŞafii’nin dinî yorum ve görüşlerini esas alır.
İmam Şafii, çok farklı coğrafyalarda bulunmuş ve
karşılaştığı farklı problemlere cevap verme
konusunda kendisinden sonraki âlimlere örnek
olmuştur. Yaptığı yorumlar, karşılaşılan farklı
sorunların çözümünde ufuk açıcı olmuştur.
Ülkemizin Doğu ve Güneydoğu Anadolu
bölgeleri ile Mısır, Suriye, Filistin, Irak ve
Endonezya gibi ülkelerde yaşayan Müslümanlar
arasında yaygındır.
Sübûtî Sıfatlar: Allah (c.c.) ile beraber başka
varlıkların sınırlı olarak sahip olduğu sıfatlardır.
Hayat, ilim, semi, basar, irade, kudret, kelam,
tekvin.
Sünnet: 1. Yol, âdet, gidişat, huy, karakter, mizaç,
hal, tavır, davranış. 2. Hz. Peygamber’in (s.a.v.)
söz, fiil ve onamalarını içeren örnek davranışlar.
3. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sözleri, davranışları
ve sahabelerinin yapmış olduğu olumlu
davranışları onaylaması. Hz. Peygamber’in
(s.a.v.) sözlerine kavli sünnet, davranışlarına fiilî
sünnet, sahabelerinin yaptığı olumlu şeyleri
onaylamasına ise takriri sünnet denir. 4. Hz.
Peygamber’in (s.a.v.) yapmış olduğu farz ve
vacibin dışındaki tavsiyeler, öğütler. 5. Dinî emir
Şecaat: Yiğitlik, kahramanlık, cesaret gibi anlamlara
gelmektedir. Yiğitlik, kahramanlık, cesaret
anlamına gelen şecaatin karşıtı da korkaklıktır ve
kişinin maddi, manevi pek çok konuda zarar
görmesine neden olur.
22
Şehadet: 1. Tanıklık, şahitlik, bir şeyin doğruluğuna
inanma. 2. Kendisinden tanıklık istenen kişinin
görmüş olduğu bir olayı Allah’ın (c.c.) huzurunda
bulunuyor gibi bir duyguyla dosdoğru haber
vermesi, şahitlik yapması. 3. Kesin olarak bildiği
veya gördüğü bir şeyi mahkeme önünde veya
sorulduğunda dosdoğru haber verme. 4. Gözle
görülür şeyler, varlıklar, dünya. 5. “Allah’tan
(c.c.) başka tanrı olmadığına ve Hz.
Muhammed’in (s.a.v.) onun kulu ve elçisi
olduğuna inanırım.” anlamına gelen “Eşhedü en
la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden
abdühü ve resulühü” cümlesini gönülden,
inanarak, anlamını bilerek söyleme. 6. Allah
(c.c.) yolunda veya onun korunmasını emrettiği
kutsal değerler olan, din, vatan, namus, mal ve
can güvenliği için mücadele ederken ölme,
şehitlik.
söyleniş amacının dışında yorumlama, ayetleri
bulunduğu yerden çıkarıp yok etme veya
değiştirme, kişisel görüşlerini ayetlerin içine
katma.
Taklidî
iman:
Araştırmadan
ve
delillere
dayanmadan çevrenin yönlendirmesiyle oluşan
imana denir.
Takva: Sözlükte “bilinçli davranma, uyanık ve
dikkatli olma, sakınma” anlamlarına gelir. Dinî
kavram olarak Yüce Allah’a iman edip dinin emir
ve yasaklarına uyarak Allah’a (c.c.) karşı
gelmekten sakınmak; dünya ve ahirette insana
zarar verecek inanç, söz ve davranışlardan uzak
durmak anlamlarına gelir. Aynı zamanda takva
haramlardan sakınmak, dinen şüpheli olan
durumları ve dinin kötü gördüğü şeyleri terk
etmektir.
Şer: 1. Kötü, fena, kötü iş, bela, musibet. 2. Günah.
3. Bu dünyada hukuki yaptırımları ve kınamayı,
ahirette de cehennem azabını ve Allah’ın (c.c.)
gazabını gerektiren kötü sözler, inançlar,
davranışlar.
Taoizm: Çin'de Lao Tzu (MÖ 604) tarafından
kurulmuştur. Çin filozofu olan Lao-Tzu’nun
hayatı hakkında fazla bir şey bilinmemektedir.
Çin’in Honan eyaletinde doğduğu ileri sürülen
Lao-Tzu’nun asıl adı Li Tan’dır. Lao-Tzu (ihtiyar
bilgin) ona lakap olarak verilmiştir. Taoizm, Çin,
Japonya, Kuzey ve Güney Kore'de yaygın bir
dindir. Taoizm, ismini kısaca “Yol” anlamına
gelen Çince kelime Tao'dan almıştır.
Şia: Hz. Peygamber’in vefatından sonra Hz. Ali’yi
(r.a.) ve ehl-i beytini halifeliğe (imamet) en layık
kişi olarak gören ve onu meşru halife kabul
eden; ondan sonraki halifelerin de onun
soyundan
gelmesi
gerektiğine
inanan
toplulukların ortak adıdır.
Tarikat Dönemi: Hicri 6. asırdan itibaren
tarikatların kurumsallaştığı ve sosyal hayatın bir
parçası haline geldiği dönemdir. Bu dönem, İbn
Arabi, Mevlana gibi büyük temsilcilerin yetiştiği
şiir ve edebiyatta tasavvufla ilgili önemli
eserlerin verildiği dönemdir.
Abdulkadir
Geylani, Ahmet Yesevi, Ahmet Rifai ve
Bahauddin Nakşibend gibi meşhur mutasavvıflar
tarafından tarikat yapılarına dönüştürülmüştür.
Şirk: 1. Denklik, ortaklık, ortak olma, eş koşma. 2.
Allah’a (c.c.) inanmakla birlikte başka varlıkları
da tanrı kabul etme. 3. Zatında, sıfatlarında,
fiillerinde, yaratma ve emretme konularında
Allah’a (c.c.) başka bir varlığı denk görme. 4.
İbadetleri başkaları başkalarına gösteriş için
yapma, İbadetleri yerine getirmede Allah’ın
(c.c.) rızasını gözetmeme, riyakârlık, küçük şirk.
Tasavvuf Dönemi: Tasavvuf tarihcileri, sufi ve
tasavvuf kavramlarının kullanılmaya ve ilk sufi
adlarının duyulmaya başlandığı bu döneme
"Tasavvuf Dönemi" adını vermektedirler. Hicri 2.
asrın sonundan, tarikatların kurumsallaştığı
döneme kadar olan yaklaşık dört asırlık zaman
dilimini kapsar. Cüneyd-i Bağdadi (ö.908),
Ma'ruf Kerhi (ö. 815) ve Gazali (ö. 1111) gibi
büyük sufi ve mutasavvıflar bu dönemde
yetişmiştir. Zünnun-i Mısri (ö.858), Beyazıd-ı
Bestami (ö. 874).
T
Taassup: Bağnazlık, aşırı taraftarlık, tutuculuk, körü
körüne bağlılık, fanatizm.
Tahkikî iman: Delillere, bilgiye, araştırma ve
kavramaya dayalı imana denir.
Tahrif: 1. Saptırma, çarpıtma, değiştirme, bozma,
bozulma. 2. Allah’ın (c.c.) göndermiş olduğu
ayetleri ve bu ayetlerin yazılmış olduğu kitapları
23
sebebi olan ve varlığı mutlak bir Tanrı inancını
savunan felsefî düşünceyi ifade eder. Türkçede
“Tanrıcılık” şeklinde ifade edilen bu düşünceyi
benimseyene teist denilir. Teizm; Tanrı’nın
varlığıyla birlikte, O’nun yaratıcılığını, gerçek,
şuurlu ve iradeli bir varlık olduğunu kabul
etmektir. Bu düşüncede Tanrı’nın vahiy
göndererek insanlarla iletişime geçtiği, âleme ve
insana daima müdahil olduğu benimsenir. Başka
bir ifadeyle teizm, Tanrı’nın sonsuz güç ve
kudret sahibi olduğuna, her şeyi bildiğine,
gördüğüne, duyduğuna ve takdir ettiğine, adalet
ve hayır sahibi olduğuna inanmaktır. Teizm;
vahyi inkâr eden deizmin, Tanrı ile âlemi bir
sayan panteizmin, Tanrı ve dini yok sayan
ateizmin karşısındadır.
Tasavvuf tarihi: Tasavvufi düşünce genel olarak üç
dönemde incelenmiştir: Züht Dönemi, Tasavvuf
Dönemi ve Tarikat Dönemi.
Tasavvuf: İnsanın, Allah’ın birliğinin zevkini bütün
benliğinde hissederek kendi iç âleminin
derinliklerine ve dış âlemin sırlarına ermek için
takip ettiği düşünce ve amel sistemi; yaratılış,
bu âlem ve ölümden sonrası üzerindeki düşünüş
ve inanış yolu; İslâm’ı ve imanı kulluğun
gerektirdiği şekilde ahlakı, özü ve ruhu ile
yaşama disiplini.
Tasvir: 1. Bir şeyi resim gibi göz önüne gelecek
şekilde ayrıntıları ile anlatma. 2. Resmini yapma,
resmi yapılma.
Tekfin: Ölünün kefenlenmesine denir.
Tebliğ: Allah, insanlara doğru yolu göstermeleri,
emir ve yasaklarını onlara bildirmeleri için her
topluma
peygamber
göndermiştir.
Peygamberler de Allah’tan (c.c.) aldıkları bilgileri
eksiksiz olarak insanlara ulaştırmışlardır. Allah
(c.c.) tarafından peygamberlere verilen bu
göreve tebliğ denir.
Tekke: Bir tarikata mensup dervişlerin zikir ve
ibadet ettikleri ve içinde tarikatın gerektirdiği
şekilde yaşadıkları yer, dergâh.
Teklif: 1. Kabul edilmek üzere sunulan şey, 2. Dinin
emirleri, hükümleri.
Tebyin: Sözlükte “bir şeyin açığa kavuşması, açıkça
söyleme, anlaşılır bir dille açıklama” anlamına
gelen tebyin; peygamberlerin Allah’tan (c.c.)
aldıkları vahiyleri insanların anlayabilmeleri için
yapmış oldukları açıklamalardır.
Tekvin: Yaratmak demektir. Yüce Allah (c.c.) kudret
ve tekvin sıfatıyla dilediğini yoktan yaratır.
Techîz:
Sözlükte
“hazırlamak,
donatmak”
anlamlarına gelir. Dinî kavram olarak vefat eden
kişinin yıkanmasından kabre defnedilinceye
kadar yapılması gerekenlerin tamamını ifade
eder.
Terbiye: Arapça bir kelime olup, ıslah etmek,
düzene koymak, idare etmek, eğitmek,
gözetmek anlamlarına gelir.
Teravih: Ramazan’da yatsı namazından sonra
kılınan yirmi rekatlık namaz.
Teşri: Sözlükte “hüküm koyma, yasama” gibi
anlamlara gelir. İslam dininde hüküm koyma
yetkisi, Allah’a (c.c.) ve Hz. Peygamber’e aittir.
Allah (c.c.) ve Peygamber (s.a.v), bir konuda
hüküm verdiği zaman Müslümanlar o hükme
uymakla yükümlüdür. Peygamberin bir konuda
hüküm vermesi anlamında kullanılan kelimedir.
Tefrit: İnsanın söz ve fiillerinde gevşek ve ihmalkâr
davranması demektir. (İfrat)
Tefsir: İnsanın bilgi birikimi ve Arap diline
hakimiyeti ölçüsünde Kur’an-ı Kerim metninin
içerdiği manaları ortaya çıkarması, yorumlaması.
Tefsir yapan kişiye müfessir denir.
Teşyi: Ölünün tabuta konulup musallaya ve cenaze
namazından sonra da kabristana taşınmasına
denir.
Teheccüd: Yatsı namazından sonra gece kalkarak
kılınan nafile (sünnet) namazdır.
Tevazu: Alçak gönüllü olmak, Hak karşısında
hiçliğinin idrâkine erebilmektir. İnsan kendisinde
bulunan ilim, mevkî ve mal gibi her hangi bir
Teizm: Yunancada “Tanrı” için kullanılan “teos”
kelimesinden türetilen teizm, âlemin yaratıcı
24
nîmet sebebiyle, bunlardan mahrum olanlara
karşı üstünlük iddiâ ederek maddî-mânevî
haksızlık yapmamaktır. Alçakgönüllülük. Tevâzu
sahibi insana mütevâzı denir.
Ü
Ümmet: 1. Topluluk, cemaat, millet, nesil. 2. Din ve
inanç birliği temelinde bir araya gelen ve aynı
peygambere bağlanan insanlar topluluğu, bir
din üzerinde birleşen millet.
Tevhid: 1. Birleme, bir şeyin bir olduğuna karar
verme, tek kılma. 2. “Allah’tan başka ilah
yoktur, Muhammed O’nun resulüdür.” anlamına
gelen “La ilahe illallah, Muhammedün
resulullah.” Cümlesine kalp ile inanıp dil ile
söyleme.
Üsve-i hasene: İnanç, ibadet ve ahlak başta olmak
üzere hayatın her alanında Müslümanların
kendilerine örnek almaları gereken tek ve en
güzel model anlamında Hz. Muhammed’in
(s.a.v.) sıfatı.
Tevil: Birçok anlama gelme ihtimali olan bir ayete,
konusunda uzman olan İslam bilginlerinin bu
anlamlardan birini tercih etmesidir.
V
Vacip: Sözlükte yapılması gerekli, zorunlu olan
anlamına gelir. Terim olarak ise yapılması farz
seviyesinde olmayan fakat sünnetten daha
kuvvetli olan dinî hükümler anlamında
kullanılmıştır. Ramazan’da verilen fıtır sadakası,
vitir ve bayram namazları ile kurban kesmek
vaciptir.
Tezhib: Arapça “zeheb (altın)” kelimesinden gelen
tezhib, altınla süslemek anlamına gelir. Bir çeşit
kitap süsleme sanatıdır. Ana malzeme olarak
altın veya yaldız kullanıldığından bu isimle
anılmaktadır. Tezhib alanının sanatçılarına
“müzehhib” denir. Tezhip sanatı, hat sanatı ile
birlikte kullanılarak estetik bir birliktelik
sağlanmıştır.
Vahdaniyet: Allah’ın (c.c.) bir olması demektir.
Allah (c.c.) tektir. Eşi, benzeri, ortağı yoktur.
Vahiy: 1. Gizli konuşma, gönderme, emir. 2.
Allah’ın (c.c.) dilediği şeyleri peygamberlerine,
mahiyeti diğer insanlar tarafından tam
bilinemeyen bir yolla bildirmesi, Allah’la elçisi
arasında bir çeşit gizli ve süratli haberleşme,
Allah’ın (c.c.) elçisinin kalbine indirdiği şey.
Tezkiye: Temizlenme. Nefsi manevi kirlerden
arındırma, kusurlardan arıtıp temiz duruma
getirme.
Tövbe: Müslüman bir kişinin, ibadetleri terk
etmesinden ve işlediği günahlardan dolayı
pişman olması; bir daha günaha dönmeme ve
ibadetlerini aksatmama konusunda kesin karar
vermesi.
Vakar: 1. Ağırbaşlılık, heybet, ciddiyet. 2. Onur,
haysiyet, izzet ve şeref.
Vasiyet: Bir kimsenin vefatından sonra geçerli
olmak üzere yapılmasını istediklerine ve yerine
getirilmesi gerekenlere denir.
Türbe: Sahabe, büyük âlimler, şehitler, veliler,
hükümdarlar, vezirler ve tarihte önemli işler
başarmış kişilerin mezarları üzerine yapılan ve
üzerleri kubbelerle örtülü bina.
Vedûd (el-Vedûd): “Kendisine bilinçli bir biçimde
itaat edip emir ve yasaklarına uyan kullarını çok
seven, onlara şefkat gösterip hoşnut olan veya
sevilmeye ve dostluğu kazanılmaya layık tek
varlık.” anlamında Allah’ın (c.c.) esmâ-i
hüsnâsından biri.
U
Ubudiyyet: Kulluk, itaat, boyun eğme, ibadet etme.
Allah’ın (c.c.) rızasını elde edebilmek için
emirlerini içtenlikle yerine getirip yasaklarından
kaçınmak.
Vehhâb: Karşılık beklemeden bol bol veren
demektir.
Uluhiyyet: İlahlık, tanrılık, ibadet edilen varlık ve
mabut. İslam’a göre uluhiyet makamı sadece
Allah’a (c.c.) aittir.
Vehim: Gerçekte var olmayan, fakat var olduğu
sanılan, varmış gibi tasarlanan düşünce ve zan.
Yersiz korku ve zan, şüphe.
25
Vücud: Allah’ın (c.c.) var olması demektir. Allah
(c.c.) vardır ve O’nun yokluğu düşünülemez.
edilebilir. Bu akımlar, bazı yaygın din veya
mezheplerin bir alt kolu olarak meydana
gelmekte ve kendilerini yeni bir din olarak
görmektedir. Ancak bunların hiçbiri din bilimleri
açısından başlı başına bir din olarak kabul
edilmez. Kendilerini bir din olarak sundukları
için
yeni
dinî
hareketler
olarak
isimlendirilmektedir. Bu hareketlerin hedef
kitlesi gençlerden oluştuğu için “gençlik dinleri”
olarak da tanımlanmaktadırlar. “Milenyum
Tarikatları”, “Kıyamet Tarikatları”, “Reiki, Sahaja
Yoga, Transandantal Meditasyon” gibi dinî
hareketlere bağlı olanlar bulunmaktadır.
Y
Yahudilik: Hz. Musa’yı takip eden kutsal kitabı
Tevrat olan “millî” bir tek tanrılı dindir. Bugün
dünyanın çeşitli yerlerinde (İsrail, ABD, Avrupa)
20 milyon civarında Yahudi vardır. Dinin temel
düşüncesi on emirde özetlenmiştir. Hz.
Yakub’un (a.s.) 12 oğlundan dördüncüsünün
ismi Yahuda’dır. Yahudi ismi de Hz. Yakub’un
(a.s.) oğlu Yahuda’nın isminden türetilmiştir.
Başka bir görüşe göre Filistin’in güneyinde
kurulan Yahuda krallığından dolayı İsrailoğulları,
Yahudi adını almıştır. Musevi: Yahudi dininin
peygamberi olarak kabul edilen Hz. Musa’ya
(a.s.) izafeten Yahudilere Musevi, dinlerine ise
Musevilik denilmiştir. Tanah (Tanak) ve Talmud:
Yahudilikte kutsal kitapların yazılı kısmına Tanah
(Tanak), sözlü kısmına da Talmud denir. Tanah;
Tora (Tevrat), Neviim (peygamberler) ve
Ketuvim (kitaplar) kitaplarından oluşur.
Tevrat’ın sözlü bir yorumu olan Talmud, MS 2.
yüzyılda yazıya geçirilmiştir. Talmud, Mişna ve
Gemera bölümlerinden oluşur. Yahudiler
kendilerini iyiye ve güzelliğe götüren herkese
peygamber derler. Kadınlardan peygamber
olabileceğine de inanırlar. Kippa: Yahudi
erkeklerin ibadet esnasında başlarına taktıkları
şapka. Şabat/Sebt: Yahudiler haftalık ritüellerini
(Kur’an-ı Kerim’in “sebt”) cumartesi günlerinde
sinagoglarda yaptıkları ibadetler. Yahudiler,
şabat günü çalışmazlar ve bu günü tatil olarak
kabul ederler. Yahudilerin sembolleri: Davud
yıldızı (Altı köşeli yıldız), menora (yedi kollu
şamdan), Süleyman Mabedi ve Ağlama Duvarı.
Sinagog/Havra: Yahudilerin ibadet yerleridir.
Yeniden Yapılanmacı Yahudilik: Muhafazakâr
Yahudilikten ayrılarak oluşan bu grup, Yahudiliği
Yahudi milletinin tarihleri boyunca oluşturduğu
bir kültür olarak değerlendirir. Mesih inancını
kabul etmezler.
Yesevilik: Hoca Ahmet Yesevi’nin görüş ve
düşünceleri çerçevesinde oluşmuş tasavvufi bir
akımdır. Hoca Ahmet Yesevi’nin güzel ahlakı ve
dinî değerleri konu alan şiirlerine hikmet adı
verilir. Onun şiirleri, "Divan-ı Hikmet" adlı
eserde toplanmıştır.
Z
Zahid: Dünyadan yüz çevirip, dinin emirlerine
titizlikle riayet eden, takva sahibi ve mala,
mülke değer vermeyen kişi.
Zan: Gerçeğini bilmeden ihtimal üzerine hüküm
verme, bu yolda verilen hüküm, sanı, şüphe,
kuruntu.
Zarûrât-ı diniye: İslam dinine göre insanın dünyada
ve ahirette fayda elde etmesi için koruması
gereken beş gaye denir. Bunlar; dinin, hayatın
(can), aklın, neslin ve malın korunmasıdır.
Yakîn: 1. Kesin ve güvenilir olan, aksine ihtimal
olmayan, şüphenin zıddı. 2. İlgili olduğu olaya
uygun düşme koşuluyla sabit ve kesin inanç;
iman. 3. Ölüm; hayatın sonu.
Zâtî Sıfatlar: Sadece Allah’ın (c.c.) zâtına has olan
başka varlıklarda bulunmayan sıfatlardır. Vücut,
kıdem, beka, vahdaniyet, muhalefetün lil
havadis, kıyam binefsihi.
Yalan: İslam ahlakında yerilen davranışların
başında yalan söylemek gelir. Yalan, gerçek dışı
söz söylemek, asılsız bilgi ve haber vermektir.
Yalan, doğruluğun zıttıdır. Kur’an-ı Kerim
insanları doğru sözlü olmaya çağırmıştır.
Yeni dinî hareketler: Kişisel gelişimi veya toplumsal
dönüşümü amaçlayan ve genel dinî düşüncenin
yapısından kopan hareketler şeklinde tarif
Zaviye: Osmanlı Devleti’nin ilk devirlerinde
genellikle yerleşim merkezleri dışındaki yollar
üzerinde, derbentlerde kurulan ve dinî-tasavvufi
inanç ve fikirleri yaymak, bölgenin güvenlik ve
asayişini sağlamak, gelip geçenleri barındırmak,
26
yedirip içirmek gibi işleri üstlenen, Anadolu’nun
Türkleşmesinde büyük rol oynamış olan dinî ve
sosyal kurum.
Züht Dönemi: Hz. Peygamber, sahabe ve onlardan
sonra gelenleri içine alan, tasavvuf kavramının
ortaya çıktığı hicri 2. asra kadar olan dönemi
kapsar. Tasavvufta züht, ahirete yönelmek,
dünyaya dalmamak, elde mevcut bulunsa bile
gönülde mal ve mülk sevgisine yer vermemek
gibi anlamlara gelir demektir.
Zekât: 1. Temizlenme, temizleme, arınma. 2.
Çoğalma, bereketlenme, gelişme, büyüme. 3.
Dinen zengin olan Müslümanların dinî bir görev
olarak her yıl mallarının ve paralarının yüzde iki
buçuğunu ibadet niyetiyle, fakirler başta olmak
üzere Kur’an-ı Kerim’in belirlemiş olduğu yerlere
vermeleri.
Züht: Ahirete yönelmek için dünyadan el etek
çekmek. Elde mevcut olsa bile gönülde mal
mülk sevgisine yer vermemek.
Zikir: Anmak, hatırlamak. Allah (c.c.) kelimesini
veya “lailahe illallah” cümlesini söylemek ve
tekrarlamaktır.
ÖNEMLİ BAZI BİLGİLER:
İSLAM MEDENİYETİNİN İZLERİNİN YOĞUN OLARAK GÖRÜLDÜĞÜ BÖLGELER:
Hicaz Bölgesi, Kudüs ve çevresi, İran, Horasan, Türkistan ve Mâverâünnehir Bölgesi, Şam ve Bağdat
Bölgesi, Hint Alt Kıtası, Endülüs, Anadolu ve Balkanlar, Kuzey Afrika (Mısır ve Mağrip Bölgesi)
İSLAM MEDENİYETİNİ TEMSİL EDEN BELLİ BAŞLI DÖNEMLER:
Asr-ı Saadet Dönemi (622-632),
Dört Halife Dönemi (632-661),
Emeviler Dönemi (661-750),
Abbasiler Dönemi (750-1258),
Selçuklular Dönemi (1040-1308),
Osmanlılar Dönemi (1299-1923),
ZÜHT DÖNEMİ
Hicri 1. ve 2. asır
Hasan Basrî
Rabia el-Adeviyye
TASAVVUF TARİHİ
TASAVVUF DÖNEMİ
Hicri 3. ve 4. asır
Zünnun-i Mısrî
Beyazıt Bestamî
İmam Gazâlî
Cüneyd Bağdâdî
27
TARİKAT DÖNEMİ
Hicri 6. asır ve sonrası
Abdulkâdir Geylânî
Ahmet Yesevî
Ahmet Rıfaî
Muhyiddin Arabî
Mevlana
Download