Uploaded by User1105

İnsan Hakkı Değil, İnsan Olma Hakkı | Birikim Dergisi

advertisement
İnsan Hakkı Değil, İnsan Olma Hakkı | Birikim Dergisi
9.01.2019 07(42
Birikim Arşiv (/arsiv)
Haftalık (/haftalik)
(/)
70'lerin Birikimi (/70lerin-Birikimi)
Güncel (/guncel-yazilar)
Duyurular (/duyuru)
Abonelik (/abonelik)
Yazarlar (/yazarlar)
Hakkımızda (/hakkimizda)
Articles in Other Languages (/articles)
İletişim (/iletisim)
MENU
Anasayfa (/) > Birikim Arşiv (/arsiv) > 150 - Ekim 2001
Arama
Ara
(/birikim/2341/150) > İnsan Hakkı Değil, İnsan Olma
Hakkı
İnsan Hakkı Değil, İnsan Olma Hakkı
DİĞER YAZILAR
Dehşete Kapılmak (/birikimyazi/4237/dehsete-kapilmak)
Öldürmeyeceksin! (/birikim-
Kadir Cangızbay (/kisi/5020/kadir-cangizbay) | (Sayı :
150 - Ekim 2001) (/birikim/2341/150)
yazi/4232/oldurmeyeceksin)
Kuş Olmadığınızı Kedi Biliyor mu?
Beşerî/toplumsal gerçeklik, insanın özne/öznenin insan olduğu varlık
alanıdır. Yoksa, beşerî/toplumsal gerçeklik, ya doğal gerçekliğin basit
bir uzantısı/fonksiyonu konumuna indirgenmiş olur (ki, burada artık
hak kavramından ya hiç söz edilemez ya da insan hakkının/haklarının
yanısıra suyun, taşın toprağın, ağacın, farenin, kedinin, böceğin
haklarından da söz etmek gerekir), ya da her bir anı ve noktası itibariyle
aşkın/insan
üstü
bir
irade/gücün
mutlak/zorunlu/kaçınılmaz
bir
(/birikim-yazi/4239/kusolmadiginizi-kedi-biliyor-mu)
Derin Darbe (/birikimyazi/4233/derin-darbe)
İnsanlık Sorunu Olarak Terör ve
“Gündelik Hayat“ (/birikimyazi/4228/insanlik-sorunu-olarakteror-ve-gundelik-hayat)
tecellisi/tezahürü niteliğini taşıyor olacaktır (ki, her anı ve noktası
ABD Medyası (/birikim-
itibariyle Hakk’ın tecellisinden başka bir şey olmayan bir gerçeklik
yazi/4238/abd-medyasi)
çerçevesinde, insanın ayrıcalıklı bir statüsü bulunması halinde bile,
Afganistan'da Kurtların Dansı
insan artık ne öznedir, ne de referansı da yine insan olan bir hak/haklar
kavramına yer vardır).
Beşerî varlık alanında insan, ‘özne olarak insan’dır ve de ‘insan hakları’,
insanın ‘özneleşme’sini engelleyen/engellemeye yönelik her türlü
tasalluta karşı bir kalkan işlevine sahip olmalıdır. Yani, insan hakları,
insanı ne özne yapar, ne de ‘özne olarak insan’ın bir tanımını
yapabilir.Yoksa, insan hakları, bir insan tipinin/figürünün evrensel norm
haline getirilip, kendi kendisinin yeniden üretimi açısından bu insan
tipine ihtiyaç duyan belirli bir toplumsal formasyon modelini insanlara
(/birikim-yazi/4244/afganistanda-kurtlarin-dansi)
Kulelerden Geriye Kalan
(/birikim-yazi/4230/kulelerdengeriye-kalan)
ABD'nin Sarsılan Kudreti
(/birikim-yazi/4229/abd-ninsarsilan-kudreti)
Dünya Polis Devletine Doğru
(/birikim-yazi/4236/dunya-polisdevletine-dogru)
dayatmak üzere, insanlığın tümü için yegâne mümkün, dolayısıyla da
evrensel ve nihaî modelmiş gibi gösterilmesine yönelik bir düzeneğin
hukuksal kaldıraçlarından biri olmanın ötesine geçemeyecektir.
http://www.birikimdergisi.com/birikim-yazi/4245/insan-hakki-degil-insan-olma-hakki#.XDV6ei3BLOQ
Sayfa 1 / 11
İnsan Hakkı Değil, İnsan Olma Hakkı | Birikim Dergisi
“’İnsan
hakları’
insanın
9.01.2019 07(42
‘özneleşme’sini
engelleyen/engellemeye
yönelik her türlü tasalluta karşı bir kalkan işlevine sahip olmalıdır”
dedik; yoksa ‘özne’liğine yönelik ya da ‘özne’liğini yok eden değil; zira,
insanın özneliği, kendisi tarafından hazır bulunmuş, kendi içinde
taşıdığı, salt insan olarak doğmuş olduğu için peşinen garanti edilmiş
bir öznelik değildir. Daha doğrusu, eğer böyle olsaydı, zaten burada
kendisinin özne’liğinden söz edilemezdi; zira insan, yoktan var eden,
kendi kendisinin yaratıcısı da yine kendisi olan bir varlık, kısacası Tanrı
olmadığına göre, doğuştan hazır bulmuş olacağı bir özne’lik, kendisine
kendi dışından verilmiş, dolayısıyla, ister istemez kendi dışından
belirlenmiş/var edilmiş/biçimlenmiş de olurdu ki, tümüyle kendi
dışından belirlenmiş, bu belirlenmişliği içinde varlık kazanan, var olan,
devinen, davranan bir varlık, kesinlikle özne değil, mutlak bir nesne
konumunda bulunuyor demektir. Yani, insanın özne’liği, ya kendi ürünü
olacaktır; ya da hiç mi hiç olmayacaktır.
“... insanın özne’liği, ya kendi ürünü olacaktır; ya da hiç mi hiç
olmayacaktır” dedik. Zira, insan, az yukarıda da belirttik, yoktan var
edebilen, yaratan bir varlık olmadığı gibi, kendi vücudu da dahil olmak
üzere, maddenin tâbi olduğu doğal düzenlilik karşısında da herhangi
bir özerkliğe, ayrıcalıklı veya marjinal bir konuma sahip değildir: suları
yukarı akıtamadığı gibi, ayağını boşluğa bastığında düşüp aşağı
yuvarlanmak kendisi için de mukadderdir; yani, yerçekimi kendisine
herhangi bir cansız veya canlı nesneye (hayvan) olduğundan ne daha
yakın, ne daha uzaktır; ayrıca, ne de, diyelim sırtı kaşındığında boynunu
kuğununki gibi uzun kılıp, hiç değilse o an için, dişlerini iki küreğinin
arasına sürtebilmek kendi iktidarı dahilindedir: insan,kendi dışından
verilmiş olarak hazır bulduğu ‘kendi’si, yani zoo-biyolojik varlığı
itibariyle, doğal belirleyiciliklere bir su tanesi, bir taş parçası ya da
herhangi bir bitki ve hayvandan ne daha fazla, ama ne de daha az,
dolayısıyla onlarla eşit derecede tâbidir ki, bu da insanın, kendi dahli
olmaksızın kendisini içinde bulduğu ve sadece insana özgü özel bir
varlık alanı, yani kendi dışından verilmiş bir beşerî varlık alanı bulunuyor
olmayıp, kendi dışından verilmiş yanı, yani olduğu ‘şey’ itibariyle
doğrudan doğruya doğal varlık alanında yer aldığı, dolayısıyla da
tümüyle doğal belirlenmişliğinden ibaret bir canlı nesne konumunda
bulunduğu anlamına gelir.
İnsan, kendi özne’liğini, kendisinin emrine amade kılınmış amorf bir
hammaddeyi belirleyip biçimlendirmek suretiyle değil,aynı düzenliliğe
tâbi olması bakımından tümüyle doğal gerçekliğe emili, onunla
hemzemin durumda bulunan canlı bir nesne olarak ’kendi’sinin dıştan
belirlenmişliğini geriletmek suretiyle kurabilecek/kurmuştur. ôyleyse,
insanın
özneliğini
üzerine
kuracağı
zemin
(yani,
özneleşirken
kullanacağı malzeme, özne anlamında insan olmasının nesnel ve
olmazsa olmaz temeli, özneleşirken üzerinde yol alacağı arazi), yine
http://www.birikimdergisi.com/birikim-yazi/4245/insan-hakki-degil-insan-olma-hakki#.XDV6ei3BLOQ
Sayfa 2 / 11
İnsan Hakkı Değil, İnsan Olma Hakkı | Birikim Dergisi
kendisi,
ama
kendisinin
nesne
9.01.2019 07(42
yanı,
yani
kendi
verilmiş/belirlenmiş/biçimlenmiş/biçimlendirilmiş
dışından
yanıdır:
bu
verilmiş/belirlenmiş/biçimlenmiş/biçimlendirilmiş yanıyla insan, özne
değildir ama, bu nesne yanına sahip ve de onun üzerinde mutlak bir
tasarruf hakkına, yani tasarrufta bulunma hakkı tekeline sahip olmazsa,
özneleşmesi peşinen engellenmiş olacak demektir. Zira, tekrar edelim,
insan özneliğini herhangi dışsal bir veri/hammadde üzerinde değil,
kendi belirlenmişliğini gerilettiği, yani kendi nesnelik oranını azalttığı
takdirde/ölçüde/sürece kurabilecektir. Tabiî bu aynı zamandademektir
ki, insan, nesnesi itibariyle değil, tam tersine, nesne olma durumunu
gerilettiği ölçüde hak öznesi durumuna geldiğine göre, insanın nesne
yanına,
yani
kendi
dışından
verilmiş/belirlenmiş/biçimlenmiş/biçimlendirilmiş yanına ilişkin hiçbir
özellik
hiçbir
şekilde
bir
hak
ölçütü
olarak
görülemeyeceği/vaz’edilemeyeceği gibi, insanın nesne yanına ilişkin
hak ölçütleri öngören, vaz’eden her türlü düşünce, inanç ve bu esasta
oluşmuş her türlü örgüt, hareket veya akım da, kendisini (din, kilise,
devlet, mezhep, tarikat, cemaat, parti, ahlakiyet, töre vb...) ne kılıf
altında/hangi çerçeve içinde sunarsa sunsun, insan hakları ve buna
bağlı olarak insanın kendi inancına göre yaşama/örgütlenme özgürlüğü
adına
veya
‘demokrasi’,’çok-seslilik’,
‘çoğulculuk’,
‘sivil
toplum’,
’farklılığa/farklılara hoşgörü’, ‘farklı olma/farklılaşma hakkı/özgürlüğü’
vb... türünden formüller aracılığıyla savunulabilir olmamanın ötesinde,
insanın ‘insan olma hakkı’ndan söz edebilmek için kendileriyle en
şiddetli, en kararlı ve en radikal şekilde mücadele edilmesi gereken
birer insanlık suçu olmanın ötesinde hiçbir şey değildirler. Örneğin,
insanın cinsiyetini, diyelim, tanıklık yapma hak ve yetkisine ölçüt olarak
getiren bir inancın, henüz insan kavramına, yani insan ortak paydası
temelinde -dolayısıyla da, insanın nesne yanına, yani kendi dışından
verilmiş/belirlenmiş/biçimlenmiş/biçimlendirilmiş
farklılıklarının
ötesinde-
bir
varlığın
yanına
bulunduğu
ilişkin
düşüncesine
ulaşamamış bir insan-altılık olarak, diyelim kara derili veya sarı saçlıların
birer şeytan olarak görülüp derilerinin yüzülmesini emreden bir
düşünceden
hiçbir
örgütlenilmesine,
farkı
eylemde
olmayacağı
gibi,
bulunulmasına
kendisi
ya
da
temelinde
propaganda
yapılmasına bir insan hakkıymış gibi bakılması da aynı ölçüde, insan
kavramının uzağına düşmeye tekabül edecektir. Burada, ayrıca şunu da
vurgulamalıyız ki, insanın nesne yanı, sadece biyo-anatomik (cinsiyet,
kafatası biçimi, deri rengi, solaklık-sağlaklık, sakatlık vb...) değil, etnokültürel belirlenmişliğini de kapsıyor olması, yani insanın, bir birey
olarak etnisitesinin ve buna bağlı veya bununla eşzamanlı özelliklerinin,
diyelim, din, anadili, mezhebi veya damak zevkinin kendi dışından
kendisine verilmiş/kendisi üzerinde belirlenmiş olması, işte bu özellikler
temelindeki her türlü ayrıcalık ya da mağduriyeti de insan hakkı
kavramı açısından# kabul edilemez kılar.# Buraya kadar, daha çok,
http://www.birikimdergisi.com/birikim-yazi/4245/insan-hakki-degil-insan-olma-hakki#.XDV6ei3BLOQ
Sayfa 3 / 11
İnsan Hakkı Değil, İnsan Olma Hakkı | Birikim Dergisi
insanın
neler
temelinde
hak
9.01.2019 07(42
sahibi
ya
da
haktan
yoksun
kılınamayacağına ilişkin bir şeyler dile getirdik. Ancak en başta da
değinmiş olduğumuz gibi, insanın bildiğimiz anlamda insan, yani
kendisinin haklarından bahsedilebilecek beşerî bir varlık olarak insan
olmasının, tümüyle nesneliğinden/belirlenmişliğinden ibaret herhangi
bir
canlı
olmaktan
çıkması,
yani
belirlenmişlik
payını
geriletip
özneleşmesi temelinde gerçekleştiğini dikkate alırsak, insan hakları
kavramını da, tarih içinde ortaya çıkmış veya çıkabilecek hiçbir münferit
haklar demetine indirgenmesi mümkün olmayan bir temele, yani
insanın ‘insan olma hakkı’na bağlayıp, ‘insanın özneleşmesinin önüne
dikilmiş, dikilen ve dikilebilecek engellerden azade kılınması’ şeklindeki
dinamik bir çerçeveye oturtmak zorunda olduğumuz daha da bir açıklık
kazanır.# İnsanın, baştan/peşinen bir defada ve bütün zamanlar için
geçerli olmak üzere verilmiş ezelî-ebedî ve evrensel/mükemmel
(tamamlanmış) bir tanımı ve modeli bulunmayıp, kendi insanlığını
kendisinin inşa edip çizdiğini, tabiî bunun da özneleşme süreci olarak
gerçekleştiğini dikkate alırsak, insan haklarının neler olduğu konusunda
tamamlanmış bir katalog çıkartmanın olanaksızlığı bir yana, böyle bir
şeye, değil girişmek, böyle bir şeyi tasavvur etmenin bile, Tarihin
Sonu’nu ilan etmekle eşanlamlı; Tarihin Sonu’nu ilan etmenin ise, insan,
ancak tarih üreterek, yani kendisinin de içine emili bulunduğu doğal
gerçekliğin tekrarlanırlıklarını kendi eliyle şu ya da bu ölçüde/süreyle
akamete uğrattığı, kısacası ancak tarihin öznesi olarak özneleştiğine
göre de, insanın/insanlaşmanın sonunu getirmeye yönelik, dolayısıyla,
‘insan olma hakkı’yla çelişiyor/çatışıyor olacağı açıktır.
Teorik açıdan apaçık olan bu çelişme/karşıtlığın pratik düzeyinde
vereceği sonuç ise, insan haklarının, güçlenen/yükselen toplumsal
grup/sınıfların
önünü
açacak
taleplere
endekslenip
onların
dinamik/potansiyel/özlem ve ufukları temelinde çerçevelendirilmesi, en
iyi ihtimalle de, sadece, ancak -en lokalinden en globaline-egemenlerin
de işine gelen/işlerine geleceğini düşündükleri/cevaz verdikleri haklara
indirgenmesi olacaktır ki, burada artık söz konusu olan, insanın insan
olma hakkı değil, bu dünyaya egemen olanların kendi projeleri
açısından işlevsel gördükleri bir insan figürüne işlerlik kazandırmaya
yönelik bir manipülasyon girişimidir.
Bu
durumda,
insan
haklarının,
tekemmül
etmiş
bir
listeye
indirgenmeyip, insan olma hakkı, yani özneleşme hakkı temelinde,
insanın özneleşmesine ket vuran koşullarla mücadele edilmesi şeklinde
dinamik ve açık uçlu bir formüle bağlanmasının,bu konudaki mümkün
tercih veya formülasyonlardan herhangi birideğil, tek mümkün yol
olduğu açıklık kazanmış olur ki, bu noktada da yapmamız gereken ilk
şey, insanın özneleşmesinin işe-vuruk bir tanımını ortaya koymaktır:
insan, ancak ve ancak, gerek kendi fiziksel varlığı, gerekse bu varlığın da
kendisine emili olarak bulunduğu doğal gerçeklik çerçevesinde, her şey
http://www.birikimdergisi.com/birikim-yazi/4245/insan-hakki-degil-insan-olma-hakki#.XDV6ei3BLOQ
Sayfa 4 / 11
İnsan Hakkı Değil, İnsan Olma Hakkı | Birikim Dergisi
9.01.2019 07(42
kendi doğal halinde/akışına bırakılmış olsaydı kendiliğinden ortaya
çıkmış/çıkacak
olmayan
bir
şeylere
hayat
verebildiği
takdirde/
ölçüde/sürece salt doğal belirlenmişliğinden ibaret bir nesne olmanın
ötesine geçmiş, yani özne boyutuna da sahip olacaktır; insanın bunu
başarması ise, -kendisinin yoktan varetme ve doğal yasalılıkları kendi
istek
ve
iradesi
doğrultusunda
değişikliğe
uğratma
gücü
bulunmadığına göre-ancakbelirli bir çaba harcamasıyla mümkün
olacaktır ve de bu çaba, sadece basit bir enerji sarfından ibaret değil de,
üzerinde işlemde bulunulup doğal akış içinde ortaya çıkacak olandan
farklı bir durum ortaya çıkartılacak doğal zeminin insan iradesinden
bağımsız olarak verilmiş olan düzenliliği dikkate alınarak düzenlenip
harcanan, yani etkili olması ancak ve ancak aklî olması ölçüsünde
mümkün olan bir çabadır ki, bunun adı emek, emek harcamak suretiyle
gerçekleştirilenin adı da ‘iş’tir. Kısacası,insan ‘iş’le özneleşir ve
beşerî/toplumsal gerçeklik, insanın özne/öznenin insan olduğu varlık
alanı olduğuna göre de, beşerî#gerçeklik tümüyle ‘iş’lerden oluşur.
İnsan için her ‘iş’ ancak belirli bir çaba harcamak suretiyle
gerçekleştirilebilir olduğunu dikkate alırsak, beşerî gerçekliğin (tabiî, bu
arada insanın kendi beşerî boyutunun) evrensel temeli de emektir. İşte
tam
bu
noktada
açıklık
kazanan,dolayısıyla
altını
çizmeden
geçmememiz gereken bir husus vardır ki, o da, toplumsal gerçeklik
çerçevesinde, ana ve en yüce değer olarak emek’i gören ve emek’in
beşerî/toplumsal gerçekliğin bütün an ve noktaları itibariyle geçerli
yegane/evrensel
ölçüt
kılınmasını
öngören
bir
ideoloji
olarak
sosyalizmin, beşerî varoluşlarının bütün an ve vecheleri itibariyle
insanların tümüne eşit uzaklıktaki bir değeri temel alıyor olması
açısından, insanların tümünü kapsama/kucaklama yeteneğine sahip, bu
sayede de şunlardan ya da bunlardan yana olmasına ne gerek, ne de aslında-olanak
bulunan,
doğrultusunda
da,
olmayacağı
gibi
ontolojik
metodolojisi
epistemolojik
düzeydeki
açısından
açıdan
da
bu
yansızlığı
bölücü/parçalayıcı
tarafgirane
bir
çarpıtıcılık/yanıltıcılık katsayısı taşımaya mahkûm olmayıp bilimle
kendisi arasında hiçbir yapısal aykırılık/karşıtlık/düşmanlık bulunmayan
yegane ideoloji olmasına rağmen, sadece ‘işçi sınıfının ideolojisi’ymiş
gibi görülüp gösterilmesi ve kurulmaya çalışılmasının teorik açıdan ne
denli yanlış, pratik açıdan da ne denli köstekleyici/kavruklaştırıcı
olacağıdır; tabiî bu arada ortaya çıkan bir şey daha vardır ki, oda,
ideoloji kavramını tikeli tümel, yereli/kısmîyi evrensel, tarihseli ezelî
ve/veya ebedî, özneli nesnel, tarafgiri tarafsızmış gibi gösterirken ister
istemez bilime de karşıtlık taşıyıp düşmanlık eden tasavvur, bilgi ve
öneriler manzumesiolarak tanımlamanın, kavramı kendi iç yapısı
temelinde ele almayıp, görgül/tarihsel tespitler düzeyinde arızîye takılıp
kalındığının kanıtı olmanın ötesinde hiçbir değer taşımadığıdır.
”...beşerî gerçeklik tümüyle ‘iş’lerden oluşur” dedik; ancak bu, demek
http://www.birikimdergisi.com/birikim-yazi/4245/insan-hakki-degil-insan-olma-hakki#.XDV6ei3BLOQ
Sayfa 5 / 11
İnsan Hakkı Değil, İnsan Olma Hakkı | Birikim Dergisi
9.01.2019 07(42
değildir ki, beşerî varoluşumuzun her bir anını biz de bir iş süreci olarak
algılarız, deneyimleriz, yaşarız ya da kendimizi ve diğer insanları hep bir
iş yapar ve/veya bir işinürünü olarak görürüz, duyumlarız. Ama, zaten
bilim de, ~her şey apaşikâr olmadığı için~, yani gerçeklik bizim
tarafımızdan duyumlandığı ve deneyimlendiği kadar/gibi -cereyan
ediyor-olmadığı için vardır (mealen K. Marx); dolayısıyla da ancak
gizlinin, üstü örtülü olanın bilimi yapılır (G. Bachelard) ve de bilim,
görgül verilerden kalkılıp yine onlarla yetinilerek değil, duyumlarımız
tarafından üstü örtülüp bizden gizleniyor olanınüstünü, kavramsal
araçlar vasıtasıyla zihin düzeyinde açmak suretiyle yapılır (mealen, T.
Tuğcu): yaptığımız/yapılan/yapılmış’iş’ler, sadece bizim ‘iş’ olarak
duyumlayıp deneyimlediklerimizden ibaret değildir. Sosyalizmi, sadece
ya da esas olarak ‘iş’çi sınıfının ideolojisiymiş gibi görüp tanımlama
hatasının temelinde yatan da, ‘iş’in, gerek ‘iş’i yapan, gerekse
gözlemleyen tarafından o an itibariyle ‘iş’ olarak algılanıp yaşanandan
ibaretmiş gibi ele alınmasıdır. Örneğin, yüzmeyi öğrenmiş biri, kendisini
suya bıraktığında dibe batmaz ve bu -o an itibariyle- kendiliğinden olur;
yani kişi, dibe batmamak için herhangi bir çaba harcamaz; kısacası
duyumlanılırlık/deneyimlenirlik/yaşanılırlık
düzeyi
itibariyle
burada
herhangi bir ‘iş’in yapılması, dolayısıyla herhangi birşeyin/durumun
bilinçli çaba, yani emek harcanmak suretiyle varkılınması/üretilmesi söz
konusu değildir ama, varlık o anda vücut bulmuş, her şey o anda
başlamış ve biçimlenmiş olmadığı gibi,bunun aslında hiç de böyle
olmadığını anlamak için, yüzmeyi kimden, nerede, nasıl ve kimden ve de
gerek öğreten, gerekse kendi açımızdan ne çabalarla öğrendiğimizi
şimdi hatırlamıyor olsak bile, henüz yüzemeyen birisine yüzme
öğretmeye kalkmamız yada diyelim kızına yüzme öğretmeye çalışan
birini bir süre izlememiz kafidir. Şöyle de diyebiliriz: her şey en baştan
itibaren kendi doğal halinde/akışına bırakılmış olsaydı kendiliğinden
ortaya çıkacak/gerçekleşecek olmayan her şey, o an için bir ‘iş’ olarak
algılanıp yaşanmıyor olsa da, mutlaka ve mutlaka bir ‘iş’in ürünü ve o
‘iş’
için
harcanmış
emeği
mündemiçtir.
Tabiî,
bu
arada
ve
hemen/mutlaka şu kısa notu da düşmek gerekir ki, doğaya ve doğal
düzenliliğe atıfta bulunmak bütün fen bilimleri için ne denli ‘olmazsa
olmaz’ bir koşulsa, beşerî bilimler için de tarihe başvurmak o denli
‘olmazsa olmaz’dır. Ancak daha da önemlisi, kendilerini doğrudan ‘iş’
olarak algılayıp yaşamadığımız ‘iş’ler, sadece kendi ürünü içine
gizlenmiş/üstü ürünü tarafından örtülmüş ‘iş’lerden ibaret değillerdir:
öksürürken
tükrüğümüz
sıçramasın/öksürüğümüzün
sesi
etrafımızdakileri rahatsız etmesin, orada uyuyan birilerini uyandırmasın
diye elimizle ağzımızın önünü kapatmamız, her ne kadar bir ‘iş’ olarak
algılayıp yaşıyor olmasak da, tükrüğümüz sıçramasın/öksürüğümüzün
sesi bebeği uyandırmasın diye elimizle ağzımızı değil de, diyelim
kulağımızı,
ensemizi,
gözümüzü
veya
göbeğimizi
kapatmamızın,
karşımızdakinin bize -arkadaş, bu yaptığın iş, değil; öksürürken,
http://www.birikimdergisi.com/birikim-yazi/4245/insan-hakki-degil-insan-olma-hakki#.XDV6ei3BLOQ
Sayfa 6 / 11
İnsan Hakkı Değil, İnsan Olma Hakkı | Birikim Dergisi
9.01.2019 07(42
sesin/tükürüğün çıktığı yer olarak ağızın önü kapatılır- demesini meşrû
kılması ölçüsünde, düpedüz ve de en âlâsından bir ‘iş’tir. Şöyle de
söyleyebiliriz: boğazına gıcık gelip de öksürmek zorunda kalan insan,
her şeyi doğal akışına bıraksaydı ortaya çıkacak olan, diyelim yüz
desibellik öksürük gürültüsünü, kendi bilinçli müdahalesiyle, yani elini
ağzının önüne tutarak, seksen desibellik bir gürültü haline getirdiğinde,
doğaldan farklı bir gerçekliğe, yani beşerî gerçekliğe hayat vermiş olur
ki, -insan, yoktan var edemediğigibi, var olanı/varlığın bir bölümünü yok
da edemediğinden- bu hayat verme işini ~ey gürültü yok ol, en azından
biraz
azal~
demekle
değil,
belirli
bir
çaba
harcayarak
gerçekleştirebildiğine göre, burada kullanmak zorunda olduğumuz
kavram ‘üretmek’tir: beşerî gerçeklik üretilen/üretilirse, üretilmek
suretiyle varlık kazanan bir gerçekliktir ve de, doğal belirleyicilikler
doğrultusunda ortaya çıkacak olan sonuçtan, yani yüz desibellik
gürültüden farklı bir sonuç (seksen desibellik bir gürültü) çıkması
yönünde etkili olamayan çabaların her türlüsü, yani eliyle ağzını
kapatmanın dışındaki her türlü çaba (elini ensesine, kulağına veya
göbeğine götürmek vs) ~bu yaptığın iş değil~ lafını hakediyor olduğuna
göre de, şunu bir kez daha tekrar edebiliriz ki, beşerî gerçeklik ‘iş’lerden
oluşur/beşerî gerçekliğin molekülü ‘iş’tir; ve de beşerî gerçeklik, insanın
doğal belirlenmişliğini geriletmek suretiyle mutlak bir nesne olmaktan
şu ya da bu ölçüde uzaklaşıp aynı ölçüde özne niteliğide kazanıyor
olmasına tekabül ettiğine göre de, insanın, kendi dıştan belirlenmişliğini
geriletip özneleşmesi de ancak ve ancak #’iş’le mümkündür.
İnsanın özneleşmesi ‘iş’le mümkündür ve de yukarıdaki örneğimiz
temelinde, eliyle ağzını kapatıp öksürüğünün doğal durumda çıkartacak
olduğu yüz desibellik gürültüyü seksen desibele indirmesi durumunda
nesne’liğini de %100’den, %80’e indirip %20’lik bir özne’lik payına da
sahip olacaktır ama, elinin arkadan kelepçelenmiş veya birilerince
tutulmakta olduğu durumda bu ‘iş’i gerçekleştirememiş, dolayısıyla da
özneleşememiş olacaktır, veya elini ağzına götürüp öksürüğünün sesini
azaltma ’iş’ini başkasının emriyle ya da zoruyla gerçekleştiriyorsa, bir
‘iş’ görmüş, ancak bu ‘iş’in öznesi/’iş’le özneleşen kendisi olamamıştır.
Daha da önemlisi, burada bir iş yapılmış, dolayısıyla bu işe tekabül eden
özneleşme, insanın toplam özneleşmesine ilave olunmuş, ama işi
yapan, sadece özneleşememekle, yani özneliğin sıfır noktasının ilerisine
geçememekle kalmamış, bu işi yapabilmek için ağzının önüne
götürdüğü eli üzerinde söz hakkına/belirleme gücüne kim sahipse,
ayrıca onun kölesi durumuna da düşmüştür; ‘iş’siz, sadece doğal
belirleyiciliklere tâbi iken, şimdi artık, kula kulluk eder olmuştur. Başka
şekilde söylersek, insan, ‘iş’siz, sıfır öznelik düzeyinde iken, ‘iş’i yapıyor
ama sözünü ettiğimiz koşullarda yapıyor olduğunda sıfır özneliğin de,
yani salt bir canlı nesne olmanın, kısacası hayvanın da gerisinde bir
noktaya indirilmiş demektir: insan, özneleşmesinin engellenmesi
ölçüsünde, nesne konumuna hapsedilmenin ötesinde, köleleştirilmiş de
http://www.birikimdergisi.com/birikim-yazi/4245/insan-hakki-degil-insan-olma-hakki#.XDV6ei3BLOQ
Sayfa 7 / 11
İnsan Hakkı Değil, İnsan Olma Hakkı | Birikim Dergisi
9.01.2019 07(42
olur.
Eli, vücudu, bedeni başka birinin/birilerinin tasarrufu altında bulunan
kişi, ‘iş’i yapsa da ‘iş’in öznesi/’iş’leözneleşmiş olmayacaktır ve de insan
hakları arasında en temeli olmanın da ötesinde, kendisinin haklarından
söz edilebilecek bir varlığın mevcudiyetinin teminatı, dolayısıyla insan
haklarının önkoşulu durumundaki kişi dokunulmazlığı (habeas corpus)
ilkesini, insanın özneleşmesine ket vuran, onu engelleyen, imkânsız
kılan/kılmaya matuf tasallutlara karşı bir koruma düzeneği çerçevesine
ve bu düzeneğin ilk halkası olarak yerleştirme ve tanımlama olanağına
da, tam tamına burada ulaşmış oluruz. Şöyleki, kişi dokunulmazlığı,
esas olarak kişinin kendi fiziksel varlığının, kendi dışından müdahale
edilip üzerinde egemenlik kurulamaz ve de değişikliğe uğratılamaz bir
bütünlük olarak tanınıp doğrudan doğruya ve mutlak bir biçimde yine
kendisinin tasarruf tekeline verilmesi demektir ama, bunun, insan
bedeninin herhangi başka bir canlı türünün bedeninden farklı özellikler
taşıyor olması, diyelim maymununkinden daha az kıllı ya da
ayınınkinden biraz daha zarif veya iki ayağı üzerinde duruyor olması
temelinde olmadığı açıktır. Aksi halde, insan zoolojik varlığı itibariyle
kutsanmış, ama kendisi de bütünüyle bu boyutuna indirgenmiş olurdu
ki, tabiî bu arada bütün ahlakî ve manevî boyutu da yine zoolojik
varlığının fonksiyonunda açıklanır hale gelirken, diyelim insan bağırsağı
eşek bağırsağından daha erdemlidir; insan kılı atın kılından daha
şereflidir; insan burnu ayı burnundan daha kahramandır demek de
artık hiç mi hiç saçma olmazdı. Söz konusu dokunulmazlıkta
somutlaşan temel insan hakkının, insan karşısında aşkınlığa sahip üstün
biriradenin/gücün tercihiyle temellendirilmesi ise, en başta kişinin
yaşama hakkı olmak üzere her türlü hakkın söz konusu üstün merci
adına
her
istendiği
meşrûlaştırılması
bahsedilenin
anda
olacaktır
insan
askıya
ki,
alınabilirliğinin
böyle
olmayacağı
bir
açıktır.
de
çerçevede
Öyleyse,
en
peşinen
hakkından
başta
kişi
dokunulmazlığı olmak üzere, bütün insan haklarının, ne beşer-altı
(doğal, zoolojik), ne de beşer-üstü (ilahî veya leviathanesk) bir
düzeyde/temelde değil, tam tamına beşerî gerçeklik düzeyinde, yani
insanla
başlayıp
yine
insanla
sınırlı
olan
bir
çerçeve
içinde
temellendirilmesi gerekir; daha doğrusu, ancak böyle bir çerçevede
temellendirilebilecek, yani temellendirilmesi ancak böyle bir çerçeve
içinde mümkün olan haklardan insan hakkı diye bahsetme hakkımız
vardır: habeas corpus ilkesi çerçevesinde insanın bedensel varlığı
dokunulmaz kılınıyorsa, bu, ne bu bedenin kuyruksuz, ne de eşref-i
mahlukat’a mensup birine ait olmasıyla, fakat insanın kendisini
özneleştirecek olan ‘iş’i gerçekleştirip beşerî gerçeklik üretirken
kullanmak
zorunda
olduğu
üretim
aracından
başka
bir
şey
olmamasındandır.
İnsan, eliyle ağzını kapatıp, çıkacak öksürük sesini azaltarak beşerî
http://www.birikimdergisi.com/birikim-yazi/4245/insan-hakki-degil-insan-olma-hakki#.XDV6ei3BLOQ
Sayfa 8 / 11
İnsan Hakkı Değil, İnsan Olma Hakkı | Birikim Dergisi
9.01.2019 07(42
gerçeklik üretirken, başta eli olmak üzere, bedeni/vücudu, bu işi
gerçekleştirebilmek üzere kullandığı üretim aracıdır ve de eğer bu
üretim aracı üzerinde tasarruf hakkından yoksun kılınmışsa, sadece
özneleşememekle kalmayacak, üstüne üstlük köleleştirilmiş de olacaktır
ki, bu da insana yapılabilecek en büyük haksızlıktır. Burada artık açıklık
kazanmıştır ki, habeas corpus, insanın özneleşmesini engellemeye,
dolayısıyla aynı zamanda onu köleleştirmeye de yönelik tasallutlara
karşı bir kalkan oluşturma yolundaki bir/ilk moment olarak, mümkün
öznenin
gerçeğe
dönüşmesini
sağlamak
üzere,
kişinin
‘iş’i
gerçekleştirirken kullanacağı üretim aracı üzerindeki tasarruf hakkının
güvence altına alınmasından başka bir şey değildir ve de burada, insan
hakları açısından çok kritik bir noktaya da gelmiş oluruz: beşerî
gerçekliğin molekülü, hem de insanın özneleşmesinin zorunlu koşulu
durumundaki ‘iş’lerin tümü, yukarıdaki örneğimizdeki (eliyle ağzını
kapatmak) gibi, tek bir insan bireyi tarafından yerine getirilebilecek tek
işlevli işlerden ibaret olmadığına ve insanın özneleşmesi, tek başlarına
iş teşkil etmeyen işlevler değil de, -tek veya birçok işlevin yerine
getirilmesiyle gerçekleşebilen- ‘iş’ temelinde gerçekleşebileceğine göre,
tek bir kişi tarafından gerçekleştirilemiyecek derecede ağır/zor bir
işlevden oluşan ya da çok sayıda işlevi içeren herhangi bir ‘iş’i birlikte
gerçekleştiren insanların bu süreç çerçevesinde kullandıkları üretim
araçları üzerinde tasarruf hakkına sahip olmalarının her ne surette, her
ne gerekçeyle ve hatta hangi hak adına olursa olsun kısıtlanması veya
tümüyle yok sayılması/edilmesi de, insanın özneleşmesinin karşısına
çıkarılmış, dolayısıyla onları köle konumuna da sokan bir engel olarak,
doğrudan doğruya bir insan hakkı ihlâlidir. İnsanın, birey olarak
‘vatandaş’ statüsü çerçevesinde formüle edilmiş olan özneleşme
hakkının, yani bireyin kendisini kendi doğal belirlenmişliği karşısında
özne
yapacak
‘iş’lerin
gerektirdiği
üretim
aracı
olarak
kendi
bedeni/organlarının yegane karar vericisi olma statüsünün, insanın
kollektif olarak özneleşme sürecini de kapsar hale gelmesini de
hedeflemeyen bir insan hakkı anlayışının, ancak ve ancak bugünün
egemenlik ilişkilerini meşrulaştırıp, beşerî anlamda insan olmanın
sadece bireysel bedenlerle sınırlı olduğu bir dünyayı yegane mümkün
dünyaymış
gibi
göstermek
suretiyle,
insanları,
birey
olarak
özneleşmelerinin kollektif olarak köleleşmeleri şartına bağlandığı bir
paradigmaya hapsetmekten başka hiçbir işlevi olmayacağı açıktır.#
Yazımızın bu noktasında, altını mümkün olan en kalın biçimde çizerek
şunu da belirtelim ki, insanın kollektif olarak özneleşme hakkı, kesinlikle
kollektif hak özneleri ihdas edilmesi demek değildir. Böyle bir şey tam
tersine
‘insan
hakkı’nın
varlıksal
temeli
durumundaki
‘insan’
kavramının yoksayılması, parçalanıp yok edilmesi anlamına gelecektir;
zira, kollektif olarak özneleşme, mutlaka ve mutlaka bir ‘iş’ çerçevesinde
gerçekleşeceğine ve de beşerî bir varlık olarak insan sadece ’iş’le, ‘iş’ de
sadece insanla mümkün olduğuna göre, insanlığın yegane evrensel ve
http://www.birikimdergisi.com/birikim-yazi/4245/insan-hakki-degil-insan-olma-hakki#.XDV6ei3BLOQ
Sayfa 9 / 11
İnsan Hakkı Değil, İnsan Olma Hakkı | Birikim Dergisi
9.01.2019 07(42
zorunlu ortak paydasını işlemsel, yani fiilen kıymet-i harbiye sahibi kılar.
Buna
karşılık,
her
mensubiyet/aidiyet,
bir
kollektif
yani
hak
insanın
öznesi,
olduğu
ister
‘şey’
istemez
bir
temelinde
tanımlanmış/oluşturulmuş bir kategoriye tekabül eder. Bu ise, her
şeyden önce, insanın hak sahipliği, kendisinin nesne yanına bağlanıyor
demektir: insan, kollektif hak öznesi çerçevesinde olduğu ‘şey’
temelinde yer alacak, kendisini ’şey’liğine indirgediği ölçüde hak/söz
sahibi olacaktır. Ancak daha da önemlisi, kollektif hak öznesi
çerçevesinde insan kendi kendisini azınlık/astlık statüsüne oturtmuş
olacaktır ki, bu, aynı zamanda, esas hak/söz sahipliğinin başka birilerine
devredilmesinden başka bir şey değildir. Burada hatırlanmasında yarar
olan bir husus vardır ki, dilimizde ‘azınlık’ kelimesiyle karşıladığımız
‘minorité’nin kökündeki ‘minor/mineur’, nicel/sayısal azlıktan çok, nitel
anlamda eksiklik’e, astlık’a işaret eder ve bağımsız bir kelime olarak da
‘reşit olmayan’, yani ‘kendi kendisi hakkında, kendisine ilişkin konuların
tümü üzerinde tam ve nihaî kararı verme olgunluk, yetenek ve hakkına
sahip olmayan’ anlamına gelir.
Kollektif hak öznesi çerçevesinde insan, gerçekten de ve de kelimenin
en geniş anlamıyla azınlık konumundadır: birincisi, ne, insan, insan için
olunabilecek her ‘şey’i (hem kadın, hem erkek; hem Eskimo, hem Kürt;
hem Müslüman, hem Musevî; hem Fenerbahçeli, hem Galatasaraylı
vb...) olabilir; dolayısıyla, bütünün değil, bir azınlığın üyesidir; ne de,
insan
için
olunabilecek
‘şey’
tektir;
yani,
olunan/olunabilecek
‘şey’lerdenhiçbiri insan için zorunlu değil, sadece arızîdir ki, kendisini
arızîye hapsetmiş/indirgemiş insan, ister istemez artık ‘esasolan’ın, ‘aslî
olan’ın dışındadır. Oysa, aslında hiçbir insan azınlık mensubu değildir;
hem de iki sebepten: birincisi, hiçbirinsan olduğu ‘şey’den veya
‘şey’lerden ibaret değildir; ikincisi, olunan/olunabilecek ‘şey’lerin hepsi,
insanın nesne yanına tekabül ettiklerine göre, eşit derecede değersiz,
dolayısıyla değersizlik temelinde kendi aralarında eşdeğerlidirler. Ayrıca
şunu da, tekraren belirtelim ki, azınlık, isterse sayısal açıdan çoğunluğu,
hatta insanların tümünü oluştursun, nitel olarak insanı temsil edecek
tamlığa ulaşmamış olan ve sonuna kadar da hep bu durumda kalacak
olan demektir: diyelim solaklar veya Fenerbahçeliler, isterse kendilerine
en üstün ayrıcalıklar tanınsın ve de hatta güçleri yeterse, solak veya
Fenerbahçeli olmayan bütün diğer insanları ortadan kaldırıp dünya
nüfusunun tümünü kendilerinden oluşur hale getirsinler, solaklık veya
Fenerbahçelilik insanın olabileceği ‘şey’lerden herhangi biri, ama insan
olmak için hiç de zorunlu olmayan bir özellik olduğuna göre, burada
hak hâlâ insan dışından kaynaklandırılıyor, dolayısıyla da insan hakkı
değil demektir. Ancak daha da önemlisi, insan hakkı derken hakkından
bahsedilen insan, özne olarak insandır ve de insan yaptığıyla/yaparken
öznedir ya da öznelik, olunan/hazır olarak bulunan ve/veya dışarıdan
edinilen bir özellik değildir ki, insanları oldukları herhangi bir ‘şey’
esasında hak öznesi kılmak, insanın özneleşmesinin önünü tıkayan
http://www.birikimdergisi.com/birikim-yazi/4245/insan-hakki-degil-insan-olma-hakki#.XDV6ei3BLOQ
Sayfa 10 / 11
İnsan Hakkı Değil, İnsan Olma Hakkı | Birikim Dergisi
9.01.2019 07(42
engellerin ortadan kaldırılması çerçevesinde ele alınabilsin.
İLETİŞİM
BİZİ TAKİP EDİN
Binbirdirek Meydanı Sok.
(https://www.facebook.com/birikimdergisi)
(https://twitter.com/birikimdergisi)
Adınız Soyadınız...
İletişim Han. N.3 K.2
Cağaloğlu, İstanbul 34122
Telefon: +90 (212) 518 19 86
BÜLTEN ABONELİĞİ
(/rss/haftalik)
(/rss/guncel-yazilar)
E-posta adresiniz...
Birikim Yayınları'ndan
bilgilendirme mesajları almak
istiyorum
GÖNDER
http://www.birikimdergisi.com/birikim-yazi/4245/insan-hakki-degil-insan-olma-hakki#.XDV6ei3BLOQ
Sayfa 11 / 11
Download