Periferik kandan DNA izolasyonu - Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi

advertisement
KOÜ TIP FAKÜLTESİ
TIBBİ BİYOLOJİ ANABİLİM DALI
DÖNEM I ÖĞRENCİ LABORATUVARI / 2
KANDAN DNA İZOLASYONU VE
ELEKTROFOREZİ KESİMİ HARİTALANMASI VE
BLOTLANMASI
KAN
Kan bir sıvı dokudur. Su içeriği fazla olan plazma, yedi tip hücre ve hücre fragmentlerinden
meydana gelir.

Kırmızı kan hücreleri (alyuvar) veya eritrositler (red blood cells (RBCs) veya erythrocytes)

Beş tip beyaz kan hücreleri (akyuvar) ve lökositler (white blood cells (WBCs) veya
leukocytes)

Üç tip gronülosit (granulocytes)
 Nötrofiller (neutrophils)
 Özonofiller (eosinophils)
 Bazofiller (basophils)

Sitoplâzmalarında granülosit içermeyen lökositlerin iki tipi
 Lenfositler (lymphocytes)
 Monositler (monocytes)
Eğer bir kan örneği, pıhtılaşmayı önleyici kimyasallarla (EDTA gibi) muamele edilip santrifüj
edilirse; Alyuvarlar tüpün dip kısmına, akyuvarlar ise kanın en üstte toplanan plazma kısmı ile
alyuvarlar arasına yerleşir.
Figür 1. Kanın santrifüj sonu meydana getirdiği gradient.
Eritrositler (erythrocytes)
Kanda en çok bulunan hücre tipidir.

Kadınlarda ortalama 4.8 x 106 hücre/ mm3

Men average about 5.4 x 106 hücre/ mm3

Bu değerler sağlık ve yaşanılan yüksekliğe göre değişir. (Perulu’larda mikrolitrede 8.3 x 106
RBCs vardır)

Alyuvarlar hücre nükleusu içermezler.

Oksijen ve karbondioksit taşınımından sorumludurlar.
2
Lökositler (leukocytes)

Sayıca alyuvarlardan daha azdırlar (İkisi arasındaki oran yaklaşık 1/700’dür).

Nükleusları vardır.

Organizmanın infeksiyona karşı savunmasında rol alırlar.

Sitoplazmalarında herhangi bir granül olmayan Lenfositler ve monositlerle, sitoplazması
granüllerle dolu olan üç tip gronülositten oluşur.
Lenfositler
Pek çok lenfosit tipi vardır. Her birinin farklı bir işlevi olan lenfositlerden en yaygın olanları:

B lenfositleri ("B cells"). Antibodileri üretiler.

T lenfositleri ("T cells").

İnflammatory T hücreleri Nötrofil ve makrofajlarla birlikte enfeksiyon veya
diğer doku hasarlarında savunmada görev yapar.

Sitotoksik T lenfositleri (CTLs) Enfekte olmuş hücreleri öldürür.

Yardımcı T hücreleri B hücrelerinin antibodi üretimine destek olur.
Figür 2. Lökositler
Kan pulcukları (Platelets)
Kan pulcukları megakaryositler tarafından üretilen hücresel fragmentlerdir. Kan pıhtılaşmasında ve
damar yaralanmalarında görev yapar.
Plazma (Plasma)
Kan hücrelerinin içersinde bulunduğu, açık sarı renkli sıvı yapıdır. Plazma hücrelerin ihtiyacı olan
ve uzaklaştırılması gereken maddelerin taşınımında görev yapar.
3
İçeriği
%
Su
~92
Proteinler
6–8
Tuzlar
0.8
Lipidler
0.6
Glukoz (kan şekeri)
0.1
DNA İZOLASYONU
İnsan genomik DNA’sı 3x 109 nukleotid uzunluğundadır. Genomik DNA bütün nükleusu bulunan
hücrelerde bulunur ve bu hücreler genomik DNA analizleri için kullanılabilir. Örneğin; prenatal tanı
için amniyotik sıvıdaki fetal hücrelerden veya koryonik hücrelerde genomik DNA elde edilebilir.
Erişkinlerde periferal kandaki lökositler en kolay ulaşılabilen DNA kaynağıdır. EDTA’lı tüplere
alınan 10 ml kan yaklaşık olarak 108 beyaz kan hücresi içerir ve bu miktar hücreden elde edilecek
genomik DNA pek çok genetik test için yeterlidir. DNA izolasyonu için pek çok metod vardır.
Geleneksel izolasyon yöntemlerinin yanında pek çok firma tarafından üretilen DNA izolasyon
kitleri DNA izolasyonunda kullanılmaktadır. Ayrıca mRNA kullanarak sentezlenen cDNA’da bir
diğer DNA kaynağıdır. DNA degredasyona karşı dayanıklı bir polimerdir ve uygun saklama
şartlarında uzun yıllar korunup tekrar tekrar analizlerde kullanılabilir. Tıbbi Biyoloji laboratuarında
yaygın olarak kullanılan amonyum asetat yöntemi ile DNA izolasyonu aşağıda açıklanmıştır.
1. EDTA’lı tüpte bulunan 10 ml periferik kan herhangi bir kontaminasyonu önleyecek özenle
50 ml’lik falkon tüpüne aktarılarak üzerine 1:3 oranında eritrosit lizis tamponu eklenir.
+4oC’de 20 dakika bekletilip, 1500 rpm’de 10 dakika santrifüj edilir.
2. Örnek santrifüjden alınarak üzerindeki süpernatant atılır. Pellet süspanse edilir ve üzerine
20 ml eritrosit lizis tamponu eklenir. Tekrar 1500 rpm’de 10 dakika santrifüj edilir ve
süpernatan atılır.
3. Pelet tamamen süspanse edilip üzerine 500 l SDS (%10’luk), 50l proteinaz K (20mg/ml)
ve 9.4 ml WBL (White Blood-Cell Lysis) tamponu eklenerek 56oC’de su banyosunda gece
boyu bekletilir.
4. İnkübasyon sonrası üzerine 3700l Amonyum asetat (9.5 M) eklenip iyice karıştırılır.20
dakika +4 oC ve 4500 rpm’de santrifüj edilir.
4
5. Üst kısımda kalan pellet olmayan temiz sıvı kısım aktarılarak yeni bir falkon tüpe alınır,
altta kalan pellet kısmı atılır. Ayrı tüpe aktarılan supernatanın üzerine -20 oC’de beklemekte
olan %99’luk etanol’den 20 ml eklenir ve DNA’nın yüzeyde toplanması beklenir.
6. Toplanan DNA pipet yardımıyla alınarak içersine 400l %70 etanol olan bir eppendorf tüpe
aktarılır.
7. Maksimum hızda (13.000 rpm) 10 dakika santrifüj edilerek DNA çöktürülür ve süpernatan
atılır.
8. Isıtıcı blokta kurutularak DNA üzerinde kalan alkol uzaklaştırılır.
9. Elde edilen DNA’nın miktarına göre 100–300l kadar TE (Tris-EDTA) tamponu eklenir.
10. 56oC’de 1 saat bekletilerek DNA’nın TE tampon içersinde iyice çözülmesi sağlanır.
11. Ağızları iyice kapatılmış olan eppendorf tüpteki stok DNA’lar +4oC’de deneylerde
kullanılmak üzere ismlendirilerek muhafaza edilir.
PCR
Polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) bir in vitro ve in vivo DNA amplifikasyon metodudur,
reaksiyonlar farklı sıcaklıklardaki üç olayın sikluslar halinde tekrarına dayanmaktadır. PCR ile
DNA fragmentleri çoğaltılabilir ve çok küçük örneklerden analizler için yeterli miktarlar elde
edilebilir.
Gerekli olan reaktifler:
1) kalıp olarak kullanılacak DNA (genomik DNA);
2) iki tane tek iplikli sentetik DNA oligonükleotidi (forward ve reverse primer), PCR yapılmak
istenen gen dizisini belirler;
3) dört tip deoksiribonükleotid trifosfat (dNTPs);
4) yüksek ısıda çalışabilecek bir DNA polimeraz (Taq DNA pol.).
PCR üç ana siklusun tekrarlarından meydana gelir:

denatürasyon 94ºC’de çift iplikçikli DNA’nın iki tek iplikçiğe ayrılması;

annealing (eşleşme) 50-60ºC’de primerlerin tek iplikçik halindeki kalıp DNA’ya spesifik
olarak bağlanmaları;

extension (sentez) 72ºC’de, primerlerle sınırlandırılmış olan bölgenin Taq pol. tarafından
amplifikasyonu.
Deneturasyon ve extension fazlarındaki ısılar değizmezken annealing (eşleşme) ısısı istenen DNA
dizisinin AT/GC içeriğine göre değişir. Sikluslar yaklaşık 30 defa tekrar edilir. Yeni sentezlenen
fragmentler bir sonraki siklusta kalıp görevi görürler böylelikle her siklusta çoğaltılmak istenen
dizinin logaritmik (2n, n=30-35 döngü) bir artışı söz konusudur. PCR ile 150–3000 nükleotidlik
diziler çoğaltılabilir.
5
primerler
1 mM
dNTP’s
2 mM
10 X Buffer (MBI) 1x
MgCl
1.50 mM
Taq(MBI)
1U
DNA
100 ng
Figür 3. PCR
RFLP
Restriction fragment length polymorphism (RFLP) analizi restriksiyon endonükleazların çift iplikli
DNA’yı spesifik tanıma bölgelerinden kesmesi temeline dayanmaktadır. Endonükleazlar bakteriler
tarafından bakteriyofaj infeksiyonuna karşı savunma amacıyla üretilirler. Bu enzimler bakteriyofaj
DNA’sını tanıyıp parçalarken bakterinin kendi DNA’sına zarar vermezler. Her bir restriksiyon
6
endonükleaz spesifik palendromik kısa DNA dizisini tanır ve keser. PCR ile çoğaltılan DNA
bölgesi restriksiyon enziminin kesimine tabi tutulur. Oluşan DNA fragmentleri jel elektroforezi ile
fragment büyüklüklerine göre ayrılırlar. DNA mutasyonları enzimin kesme noktasını ortadan
kaldırabilir veya yeni bir enzim kesme noktası oluşturabilir, böylelikle kesim sonucu oluşan
fragment sayısını değiştirirler. Restriksiyon bölgeleri arasındaki insersiyon veya delesyon
mutasyonları da fragment büyüklüklerini değiştirirler. Genomda kodlama yapan ve yapmayan
bölgelerde restriksiyon enzim tanıma bölgelerinin dağılımı insanlar arasında farklıdır. Bu
farklılıklar doğal genomik çeşitliliği yansıtır ve genellikle fenotipik bir sonucu olmayan RFLP’leri
oluşturur. Bunun yanında RFLP analizleri genetik hastalıkların association ve linkage
çalışmalarında sıkça kullanılmaktadır. Hastalıkla ilişkilendirilen aday gendeki RFLP’ler, etkilenmiş
bireyler ve kontroller arasındaki allel frekansları dikkate alınarak ilgili mutasyon ve genin hastalıkla
ilişkisini ortaya koymada oldukça kullanışlı bilgi vermektedir.
Kesim ürünlerinin poliakrilamid jel elektroforezi
Hazırlanan jelin elektroforezi için dikey elektroforez cihazı kullanılır. Jelin kalınlığı 0.5 mm olarak
ayarlanır. Yüzde sekizlik non denatüre PAGE stok solüsyonuna sırası ile % 10’luk APS stoğundan
%1 hacim ve TEMED’den %0.1 hacim ilave edilip 0.5 mm’lik cam aralığına dökülür.
Polimerizasyonun tamamlanması için en az 1/2 saat beklenir.
Polimerizasyon sonrası camlar elektroforez cihazına yerleştirilir, 1X TBE içeren yürütme tamponu
ilave edilip örnekler jel kuyucuklarına yüklenir. Yükleme tamponu içinde bulunan ve elektrik
alanda hareket eden DNA brom fenol mavisi ve ksilen siyanol boyaları yardımıyla jel üzerinde
takip edilir.
Figür 4. Restriksiyon kesimi ve jel görüntüsü.
7
GENETİK POLİMORFİZM
Genetik terminolojisinde belirli bir kromozomal lokasyondaki (locus), belirli DNA dizilerinin farklı
versiyonlarına allel adı verilir ve genetikçiler polimorfik terimini, populasyonda yaygın olarak iki
veya daha çok alleli bulunan bir geni tanımlamada kullanırlar. Monomorfik gen, bir populasyonda
ağırlıklı tek allel olarak bulunan gendir. Bir allelin populasyondaki yaygınlığı en az %99 oranında
bulunuyorsa bu gen monomorfiktir. Diğer bir anlatımla, polimorfik gen iki veya daha fazla allele
sahip olmalı ve bu alleller populasyonda %1’den fazla oranda bulunmalıdır. Bunlara karşılık
populasyonda %1’den daha az gözlenen allele ise nadir varyantlar (rare variant) adı verilir. Bazı
alleller, genler arasındaki veya intronlar içersindeki DNA dizilerindeki değişikliklerle oluşurlar, bu
değişimlerin genin fonksiyonu üzerine bir etkisi yoktur, bu tip alleller sadece direkt DNA analizi ile
belirlenebilirler. Kodlama yapan diziler içersindeki değişimler sonucu oluşan alleller farklı protein
varyantlarının oluşumuna neden olup ciddi fenotipik bozukluklar, değişimler ortaya çıkarabilirler.
Genetik hastalıklara sebebiyet veren çoğu mutasyon (hepsi değil) nadir varyantlardır ve bu alleller
genetik diversitenin en belirgin formlarıdır. Doğadaki pek çok populasyonda, genlerin büyük bir
yüzdesi polimorfiktir. Bununla birlikte, küçük populasyonlarda (örneğin; nesli tükenmekte olan)
genetik varyasyonun çok düşük olması beklenir çünkü gen havuzu az sayıdaki bireylerden meydana
gelmiştir.
SNP
SNP’ler DNA dizisindeki varyasyonlardır, genomdaki dizide meydana gelen tek nükleotidlik (A, T,
G veya C) değişim sonucu meydana gelir. Örneğin bir SNP DNA dizisini AAGGCTAA’dan
ATGGCTAA’ya çevirebilir. Bir varyasyonun SNP olarak kabul edilebilmesi için, populasyonda en
az %1 oranında izlenebiliyor olması gerekmektedir. Her üç SNP’den ikisi sitozinin (C) timinle (T)
yer değiştirmesinden oluşur. SNP’ler bir genin hem kodlama yapan hem de kodlama yapmayan
bölgesinde bulunabilir. Pek çok SNP’nin hücresel fonksiyon üzerine bir etkisi yok iken, bir
kısmının hastalıklarda etkisi olduğu gösterilmektedir. İnsan DNA dizisinin %99’dan daha fazlasının
aynı populasyonda aynı olmasına rağmen, DNA dizilerindeki varyasyonların insanların hastalıklar,
virus, bakteri, toksinler, kimyasallar gibi çevresel faktörlere, ilaçlara ve diğer terapilere nasıl cevap
vereceği üzerine önemli etkileri vardır. Bunlar da SNP’lerin çalışılmasını biyomedikal araştırmalar
veya tıbbi teşhisler açısından çok değerli yapmaktadır. SNP haritalarının, kanser, diyabet, vaskular
hastalıklar, nörodejeneratif hastalıklar ve zekâ bozuklukları gibi pek çok karmaşık hastalıkla ilişkili
genlerin belirlenmesine yardımcı olacaktır. SNP’ler evrimsel olarak mikrosatellit markerlarına göre
daha stabildirler, daha düşük mutasyon oranına sahiptirler. Bir generasyondan diğerine değişimleri
az olduğundan populasyon çalışmalarında kullanılmaları daha kolay ve bilgilendiricidir. Bunun
8
yanında SNP’lerin sayılarının fazla oluşu hastalık ve allel korelasyonunun kurulmasında şans ve
avantaj doğurmaktadır.
SSCP (single strand conformation polymorphism)
- PCR ile 200-800 bp’lik DNA dizisi çoğaltılır.
- PCR ürünü formamid yükleme tamponu ile karıştırılıp 95C’de 5 dk denatüre edildikten hemen
sonra buz üzerine alınarak soğutulur.
- Denatüre haldeki PCR ürünleri vakit kaybetmeden poliakrilamid non-denatüre jele yüklenir.
- Tek zincirli ürünler elektroforez ile birbirinden ayrılır.
- Tek zincirli DNA’nın elektroforezdeki hareketi yapısal konformasyonuna bağlıdır. Tek bazlık fark
bile konformasyonunu değiştirir ve elektroforezdeki hareketinde farklılık yaratır.
- Elektroforez sonucunda jel gümüş nitrat boyası ile boyanır.
Figür 5. SSCP analizi
GENEL ANLAMDA JEL ELEKTROFOREZİ
Elektroforetik teknikler makromoleküllerin karekterizasyonu ve saflık derecelerinin ölçülmesi
amaçlı kullanılan temel tekniklerdendir.
Tekniğin temel prensibi DNA, RNA ve protein
moleküllerinin üzerinde taşıdıkları yükü kullanarak bu molekülleri elektrik alan içerisinde
hareketlendirmektir. Bu hareketlenme ile birlikte moleküller büyüklüklerine göre jel üzerinde
9
sıralanırlar. Büyük moleküller jel üzerinde yürümekte zorluk çekerken küçük moleküller daha hızlı
ve rahat hareket edebilirler. Molekülün anoda mı (+ kutup) yoksa katoda mı (- kutup) doğru
hareket edeceği molekül üzerindeki net yük ile belirlenir. DNA ve RNA molekülleri serbest fosfat
gruplarından dolayı eksi yüklü moleküllerdir. Bu nedenle jel üzerinde katoddan anoda doğru
hareketlenirler. Protein molekülleri üzerlerinde hem artı hem de eksi yükler taşıdıklarından dolayı
üzerlerindeki net yük miktarı ortamın pH’ı değiştirilerek istenirse artı istenirse eksi hale getirilebilir.
Mesela ortam pH’ının 5’den büyük olduğu durumlarda proteinler eksi yüklenirler ve jel üzerinde
anoda doğru hareketlenirler.
Elektroforez deneyleri tampon çözeltileri içerisinde yapılır. Bunun iki temel nedeni vardır. Birinci
neden akımın geçişini sağlamak için ortamın elektrolit miktarını artırmak ikinci nedense ortamın
pH’ında meydana gelebilecek radikal değişimlere izin vermemektir.
Elektroforez deneylerinde elektrik alan üç farklı şekilde oluşturulabilinir. En sık kullanılan metod
da (DNA, RNA elektroforezinde) ortama verilen voltaj sabitlenerek akımın (amper) ve gücün (watt)
değişimine izin verilir. [Amper X Volt = Watt]. Protein elektroforezinde ise tercih edilen akımın
sabitlenip voltun ve gücün değişimine izin verilmesidir. Yüksek derecede akım ve voltaj gerektiren
deneylerde ise güç sabitlenip akım ve voltajın değişimine izin verilir. Bu işlevi gerçekleştirecek
aletler piyasada bulunmaktadır.
10
AGAROZ JEL ELECTROFOREZİ
Agaroz
Agaroz lineer bir polimer olup D-galaktoz ile L-galaktoz molekullerinin ardı sıra glikosidik bağlarla
birleşmesi sonucu oluşmuştur. Agaroz zincirleri helix ikincil yapıları sayesinde çapları 20 ile 30
nm arasında değişen superkoyıllar oluştururlar.
Bu superkoyıllar jelatin şeklindeki yapılara
dönüşerek 50 nm ile 200 nm arasında boşluklar ihtiva eden polimere dönüşürler. Piyasada satılan
agaroz polimerlerinin yaklaşık 880 adet galaktozdan oluştuğu bilinmektedir. Ancak agaroz saf bir
madde değildir. İçerisinde başka polisakkaritler de ihtiva eder. Düşük kalitede bir agaroz içerisinde
değişik tuzlar ve iyonları da bulmak mümkündür. Agaroz içerisindeki bu safsızlıklar agarozun
erime sıcaklığını ve DNA moleküllerini ayırma kapasitesini etkiler. Bu problemler nedeni ile
moleküler biyoloji deneylerinde özel hazırlanmış agaroz kullanılır.
DNA nın agaroz üzerinde migrasyonu
Aşağıda özetleyeceğimiz faktörler DNA nın agaroz üzerindeki yürüme hızını belirler.
1.
DNA nın moleküler büyüklüğü: Çift zincirli DNA molekülleri jel matriksleri üzerlerinde
taşıdıkları baz çifti sayısına ters orantılı olarak yürürler. Büyük moleküller yavaş küçük
moleküller ise hızlı bir şekilde ilerlerler.
2. Agaroz konsantrasyonu: Lineer bir DNA molekülü farklı konsantrasyonlardaki agaroz jelleri
üzerinde farklı hızlarda ilerlerler.
DNA moleküllerinin jel üzerindeki elektroforetik
mobilitesi ile jel konsantrasyonu arasında logaritmik bir ilişkiden bahsetmek mümkündür.
3. DNA’nın konformasyonu: Superhelix DNA, nick olmuş DNA ve lineer DNA molekülleri
agaroz jel üzerinde farklı hızlarda hareket ederler. Her bir DNA formunun jel üzerindeki
migrasyonu jel konsantrasyonuna ve kullanılan agarozun saflık derecesine bağlıdır. Bunun
yanı sıra kullanılan voltajın miktarı, kullanılan tampon çözeltinin iyonic gücü ve DNA
formlarının yoğunluğu önemlidir. DNA’nın farklı formlarını ayırt etmenin en güzel yolu
izole edilen DNA molekülü ile restriksiyon endonüklazları ile kesilmiş DNA molekülünü jel
üzerinde yan yana yürütmektir.
4. Jel içerisinde etidium bromür olup olmayışı: Etidium bromür DNA üzerindeki negatif yük
miktarını azalttığı için DNA’nın ilerleme hızını % 15 yavaşlatır.
5. Uygulanan Voltaj: Düşük voltajda DNA’nın yer değiştirme hızı düşük olacaktır. Ancak
yüksek voltajda DNA moleküllerinin jel üzerindeki çözünürlülüğü azalır.
Bu nedenle
yüksek çözünürlük istendiğinde düşük voltaj kullanmakta fayda vardır.
6. Agaroz tipi: İki tip agarozdan bahsetmek mümkün; Satandart agaroz ve low-melting agaroz.
Low-melting agaroz standart agaroza göre daha yumuşak bir materyal olup 55 derecede
11
sıvılaştırılabilir.
Bu özelliğinden dolayı genomik klonlama deneylerinde zaman zaman
kullanılır.
7. Elektroforez tamponu: DNA’nın jel üzerindeki hareketliliği jelin içerisinde bulunduğu
elektroforez tamponunun iyonik gücüne de bağlıdır. İyonların olmadığı bir ortamda elektrik
akımı olmayacağından DNA molekülleri jel içerisinde yavaş ilerleyecektir. Eğer yüksek
iyon gücü içeren bir tampon çözelti kullanılırsa jel aşırı ısınmadan dolayı eriyecektir.
Jel-Yükleme tamponları
Bu tamponlar DNA örnekleri jel üzerine yüklenmeden önce DNA örnekleri ile belirli oranlarda
karıştırılırlar. DNA örneğinin yoğunluğu bu sayede artırılarak jel üzerindeki kuyucuklar içerisine
homojen olarak çökmesi sağlanır. Ayrıca yükleme tamponu içerisinde bulunan brom fenol mavisi
de (BFB) DNA örneklerinin yürüme sırasında hangi noktaya kadar ilerleyebilecekleri hakkında
bilgi verir. BFB 0.5x TBE içerisinde yürütülen bir jel üzerinde 300 bp lik bir DNA parçası ile aynı
hızda hareket eder. Eğer ksilen zayanol renk olarak kullanılacak olunursa, bu renk belirteci 4 kb lik
bir DNA molekülü ile aynı hızda ilerler.
METOD
1. Plastik jel yürütücüsünün kenarları uygun bir şekilde kapatılır.
2. Yeterli miktarda elektroforez çözeltisi hazırlanır. (1x TAE veya 0.5x TBE)
3. Gerekli miktarda agaroz tartılır. Mesela %1 lik 50 ml bir agaroz çözeltisi için 0.5 gr agaroz
tartmak gerekir.
Tartılan agaroz üzerine tampon eklendikten sonra agaroz mikrodalga
fırında veya sıcak bir elektrikli ısıtıcı üzerinde eriyene kadar muamele edilir.
4. Sıvı hale dönüşmüş agaroz çözeltisinin sıcaklığı elle dokunulabilecek seviyeye geldiğinde
(isteğe bağlı olarak agaroz çözelti içerisine etidium bromid eklenebilinir veya jel
yürütüldükten sonra etidium bromid ile boyanabilir) çözelti polimerize olmadan plastik
yürütme kabı içerisine dökülür ve oda sıcaklığında veya 4 derecede en az 30 dk bırakılır. Jel
üzerinde kuyucukların oluşması için gerekli olan tarağın jel polimerize olmadan yürütme
sistemi üzerine konulması gereklidir.
5. Agaroz donduktan sonra tarak dikkatli bir şekilde jel üzerinden kaldırılır ve jel yürütme
tankına yerleştirilir.
6. DNA örnekleri yükleme tamponu ile karıştırıldıktan sonra her bir DNA örneği bir kuyucuğa
gelecek biçimde yükleme yapılır ve sisteme akım verilerek DNA molekülleri mobilize
edilir.
12
DNA nın Agaroz üzerinde görüntülenmesi
1. Etidium Bromid ile
DNA moleküllerini boyamanın en uygun
metodu, en ucuz ve en kolay olan etidium
bromid metodudur. Etidium bromid üçlü
planer bir kimyasal grup içeren madde olup
DNA nın baz kısımları ile etkleşir. (Her 2.5
bp DNA molekülü / etidium bromid).
Heliksin içerisine giren EtBr molekülleri
heliks aksisine dik bir pozisyon alarak üst
ve
alt
kısımlardaki
baz
çifleri
ile
vanDerWaals bağları kurar. Bu etkileşim
boyanın floresan özelliğinde bir artışa sebeb
olur.
Bu artış DNA konsantrasyonu ile
doğru orantılı olduğundan jelin DNA içeren kısımları yoğun bir floresan özellik gösterir.
2. SYBR gold ile
SYBR gold simetrik olmayan bi siyonid boyasıdır. Hem tek zincirli hem de çift zincirli DNA
moleküllerini boyamada kullanılır.
EtBr’e oranla çok daha duyarlı olan bu boya ile 20
pikogramdan daha az DNA miktarını gözlemek mümkündür.
DNA nın jeller üzerinde fotoğraflanması
Bu amaçla transluminatörler kullanılır. Transluminatörler 302 nm de UV ışığı yayarlar. DNA’
ya bağlanmış EtBr’ün floresan yoğunluğu aslında 254 nm de daha fazla olmasına rağmen 302
nm en çok kullanılan dalga boyudur. Bunun ana nedeni DNA üzerinde 254 nm de kırıkların
oluşmasıdır. Günümüzde EtBr ile boyanmış DNA moleküllerinin görüntülerini kaydetmek
mümkündür. Kullanılan entegre sistemlerde bir ışık kaynağı, bir dijital kamera ve termal
yazıcıdan ibarettir.
Daha karmaşık sistemlerde jel resimleri direk bilgisayar üzerinden
görüntülenebilir.
13
DNA’NIN RESTRİKSİYON ENDONUKLEAZ ENZİMLERİ İLE KESİMİ
Genel Bilgi
Restriksiyon endonukleazlar çifte sarmal DNA moleküllerini 4 ile 8 baz çifti arasında spesifik
bölgeleri tanıyarak kesen enzimlerdir. Bu güne değin 3 tip restriksiyon endonükleaz enzimi
bulunmuştur. Tip I ve Tıp III endonucleaz enzimleri üzerinde hem restriksiyon aktivitesi hemde
metilasyon aktivitesi bulunur. Tip I enzimleri DNA’yı tanıdıkları bölgeden yaklaşık 1000 baz
çifti yukarısında neredeyse gelişigüzel keserken, tip III enzimlerinde bu sayı 24 ile 26 baz çifti
civarındadır. Tıp II restriksiyon enzimleri ise diğer iki enzim tipinden ayrı olarak DNA’yı
tanıdıkları
bölgenin
üzerinden
seçici
keserler.
tam
olarak
Bu özelliklerinden
dolayı Tip II restriksiyon
endonukleazlar
moleküler
biyoloji ve biyotekno- loji
laboratuarlarında
kullanılırlar.
sık
Yaklaşık 2500
den fazla tip II restriksiyon
enzimi bilinmektedir. Tablo
da
sık
kullanılan
bu
enzimlerden bazıları ve bu
enzimlerin
DNA
üzerinde
tanıdıkları bölgeler ve hangi
organizmalar- dan izole edildikleri verilmiştir.
14
Tıp II restriksiyon enzimleri DNA üzerinde palandromik DNA dizilerini tanırlar. Palandromik
bir dizi her iki yönden okunduğunda aynı baz sıralamasını verir. Tıp II restriksiyon enzimleri
DNA’yı kestikten sonra DNA üzerinde oluşan uçlar çoğu zaman yapışkan (stiky) uçlardır.
Ancak bazı restriksiyon enzimleri yapışkan uçlar yerine kör (blunt) uçlar oluştururlar.
METOD
Genomik DNA moleküllerinin MboII ile kesimi
MboII restriksiyon enzimi DNA üzerinde GATC dizisini tanıyarak keser. GATC dizisi DNA
üzerinde sıkça rastlandığından MboII ile kesilmiş bir DNA molekülü bir çok bölgesinden
parçalara ayrılacaktır. Aşağıda tarif edilen deneyde insan genomik DNA’sının Mbo II ile
kesimi verilmiştir.
3.0 mikrolitre genomic DNA (3 mikrogram kadar)
1.0 mikrolitre MboII tampon çözeltisi
0.5 mikrolitre Mbo II enzimi
5.5 mikrolitre dd. Su
Karışımı 37 derecede 15 dakika inkube edildikten sonra agaroz jel üzerinde yürütülerek analiz
edilir.
BLOTLAMA TEKNİKLERİNE ÖRNEK
Southern Blotlaması
DNA üzerinde bulunan özel baz dizileri uygun problar
(kısa spesifik DNA parçaları)
kullanıldığında görüntülenebilir veya DNA üzerindeki herhangi bir genin pozisyonu tespit
edilebilir.
edilmelidir.
Bu amaçla DNA molekülleri öncelikle agaroz üzerinden membranlara transfer
Piyasada iki tip membran kullanılmaktadır (Naylon ve Nitroselüloz).
membranların bazıları pozitif yükle donanmış iken bazıları nötraldirler.
Bu
Pozitif yüklü
membranlara DNA’nın transferi ve membran üzerine fiksasyonu nispeten kolaydır.
METOD
Jel elektroforezini takiben çifte sarmal DNA yapısını bozmak için jel 0.5 M NaOH içerisinde
tutulur. Daha sonra jel nitroselüloz membran üzerine yatırılıp, membran üzerine kalın bir kağıt
havlu tabakası ve uygun bir ağırlık ilave edilir. Bu yolla jel içerisindeki sıvı kapileri güç ile jel
üzerinden membrane doğru akma eğilimine zorlanır. Akan sıvı ile birlikte DNA molekülleri de
15
membran üzerine aktarılır. Membran kurutulduktan sonra DNA molekülleri membran üzerine
80 derecede ısıtlarak veya UV ışıma ile sabitlenir. Bu noktadan sonra DNA molekülleri uygun
bir DNA probu ile hibridize edilip tanımlanacak haldedir.
Northern blotlaması
Southern blotlaması ile prensipte aynı olup en önemli farkı DNA molekülleri yerine RNA
moleküllerinin membran üzerine transferini içerir.
Western blotlaması
Bu blotlama metodunda proteinler PVDF veya nitroseluloz membrana transfer edilirler.
Proteinlerin acrilamid jel üzerinden membrana transferi özel bir tampon içerisinde elektrik
akımı verilerek yapılır. Bu sebeple western transfer işleminde özel tasarlanmış aletlere ihtiyaç
vardır.
16
Download