EGZERSİZLER, KORUYUCU, TEDAVİ EDİCİ VE MUAYENE POZİSYONLARI

advertisement
HEDEFLER
İÇİNDEKİLER
DAVRANIŞSAL (RUHSAL)
BOZUKLUKLAR
• Davranış Bozukluklarının Tanımlanması
• Davranış Bozukluklarının Nedenlerine
İlişkin Kuramsal Bakış Açıları
• Davranış Bozukluklarının Tanımlanmasında
Kullanılan Yöntemler
• Davranış Bozukluklarının Sınıflandırılması
• Davranış Bozuklukları
• Bu üniteyi çalıştıktan sonra;
• Davranışsal bozuklukları sınıflayabilecek ve
tanımlayabilecek,
• Davranışsal bozuklukların nedenlerini
anlayacak,
• Önemli davranışsal bozukluklarının
belirtilerini anlayacak,,
• Davranışsal bozukluklara ilişkin kuramları
değerlendirebilecek,
• Davranışsal bozukluklara karşı klinisyenlerin
tedavi yaklaşımlarını tanımlayabileceksiniz.
PSİKOLOJİ
ÜNİTE
14
Davranış Bozuklukları
GİRİŞ
Psikolojinin en çok bilinen ve önemli çalışma alanlarından biri de davranış
bozuklukları ya da başka bir ismiyle ruhsal bozukluklarıdır. Davranış bozuklukları
psikologlar tarafından normal kabul edilen yani insanların büyük çoğunluğu
tarafından sık sık tekrar edilen davranışlardan olmayan davranışlardır. Bu ünitede
bu davranışlardan en çok görülenlerin neler olduğu ve bu tür davranışlara nelerin
sebep olduğu, tedavi yöntemlerinin neler olduğu üzerinde durulacaktır.
DAVRANIŞSAL (RUHSAL) BOZUKLUKLARIN
TANIMLANMASI
Anormal psikoloji,
ruhsal bozukluklarla
ilgilenen bir alandır.
Ruhsal bozukluklar,
duygu, düşünce ve
davranış bozuklukları ya
da davranışların
normalden sapması
olarak
tanımlanmaktadır.
Anormal psikoloji, ruhsal bozukluklarla ilgilenen bir alandır. Ruhsal
bozukluklar, duygu, düşünce ve davranış bozuklukları ya da davranışların
normalden sapması olarak tanımlanmaktadır. Anormal terimi, normdan sapma
olarak tanımlanmaktadır.
Ruhsal bozuklukların nedenleri arasında biyolojik, psikolojik ve sosyal
nedenler yer almaktadır.
DAVRANIŞSAL BOZUKLUKLARIN NEDENLERİNE İLİŞKİN
KURAMSAL BAKIŞAÇILARI
Ruhsal bozuklukların nedenlerine ilişkin pek çok görgül çalışma yapılmaktadır.
Görgül çalışmaların yanında, kuramsal açıklamalar da bulunmaktadır. Ruhsal
hastalıkların nedenlerini açıklayan psikodinamik yaklaşım, medikal yaklaşım,
bilişsel-davranışçı yaklaşım, hümanistik ve sosyokültürel yaklaşım ile eklektik
yaklaşım olmak üzere beş temel kuramsal yaklaşım bulunmaktadır.
Psikodinamik Yaklaşım
Freud’a göre ruhsal bozukluklar id, ego ve süperego arasındaki psişik
çatışmaların sonucunda gerçekleşir. Birey, çatışmaların çok güçlü olması
durumunda, savunma mekanizmalarını kullanamaz, aşırı kaygılanım bozukluğu,
obsesif düşünceler, kompülsif davranışlar, depresyon, algı bozuklukları, düşünce
bozuklukları, fiziksel bir nedene bağlı olmayan felç ya da körlük gibi ruhsal
bozuklukları gösterir.
Medikal Yaklaşım
Medikal yaklaşım ruhsal bozuklukların nedenlerini, bireylerin
organizmalarının işlevselliğine bağlar. Bu yaklaşım, ruhsal bozuklukların nedenini
organik düzeyde ele aldığı için ilaçla tedaviye başvurur. Medikal yaklaşıma göre,
bireylerin göstermiş oldukları ruhsal bozuklukların nedenleri, durumsal değildir. Bu
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
2
Davranış Bozuklukları
yaklaşıma göre ruhsal bozuklukların nedenleri, bireylerin organlarındaki işlev
bozukluklarıdır. Medikal yaklaşım, ruhsal rahatsızlıklara fiziksel hastalıklar gibi
yaklaşır.
Bilişsel-Davranışçı Yaklaşım
Bilişsel-davranışçı yaklaşım, medikal bakış açısının aksine, ruhsal bozuklukların
öğrenildiğini belirtir. Ruhsal bozuklukların en iyi şekilde çevresel faktörler ile
bireylerin bu faktörlere ilişkin algılarının incelenmesiyle açıklanacağını savunur. Bu
yaklaşıma göre ruhsal bozukluk, bir bireyin bedensel yapısında durduk yere
gerçekleşmez. Ruhsal bozukluklar, bireyin çevreyle etkileşimi sonucunda
gerçekleşirler. Bilişsel davranışsal yaklaşıma göre ruhsal bozukluklarda sadece
çevre değil, çevreyi bireyin nasıl yorumladığı da önemlidir. Bu nedenle davranışçı
bilişsel terapistler, danışanlarının uyumunu bozan düşüncelerini ve davranışlarını
uyumlarını sağlayan düşüncelerle ve davranışlarla değiştirmeyi amaçlamaktadırlar.
Hümanistik ve Sosyokültürel Yaklaşım
Bu yaklaşıma göre ruhsal bozukluklar, bireyin “Başkalarının olumlu bakış
açılarını kazanayım, başkalarını memnun edeyim.” şeklindeki çarpıtılmış
algılarından kaynaklanır. Kültürel değişkenler, bireylerin davranışlarını, normal ya
da anormal olarak yorumlanmasında etkilidir. Ruhsal bozukluklar, kültüre bağlı
olarak gerçekleşir.
Eklektik (Bütüncül) Yaklaşım
Eklektik yaklaşıma göre ruhsal bozukluklar, genetik faktörler ile çevresel
faktörlerin etkileşimi sonucunda ortaya çıkar. Ruhsal bozukluklar, bireylerin bir
stres durumuyla karşılaşmaları sonucunda görülür.
DAVRANIŞSAL BOZUKLUKLARIN TANILANMASINDA
KULLANILAN YÖNTEMLER
Fiziksel rahatsızlıklar, kan, idrar ya da biyopsi gibi tahlillerle teşhis edilirken;
ruhsal bozuklukların teşhisi gözlem, kişinin beyanı ve görüşme gibi yöntemlerle
gerçekleştirilmektedir. Bireylerin psikolojik işlevselliklerini ve sağlıklarını inceleme
sürecine değerlendirme denir. Değerlendirmenin amacı, belli bir bozukluğa uygun
tedavi yapmak için tanı koymaktır. Ruhsal bozuklukların gidişatı, sonucu
birbirinden farklıdır. Bu nedenle doğru tanı yapmak, hastalara ve ailelerine bir
sonraki aşamada neler olacağına ilişkin doğru bilgiler verilmesine destek olarak,
bireylerin hastalık sürecine uyum sağlamalarına yardımcı olur. Ruhsal bozuklukların
doğru bir şekilde tanımlanması için klinisyenler görüşme, gözlem, nöropsikolojik
değerlendirme ve psikolojik testler gibi araçlara başvururlar.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
3
Davranış Bozuklukları
Görüşme Yöntemleri
Ruhsal bozuklukların tanısında, yapılandırılmamış ve yapılandırılmış olmak
üzere iki görüşme yöntemi kullanılmaktadır. Yapılandırılmamış görüşmede, kişinin
problemleri çok farklı açılardan ele alınıp incelenir. Görüşmeye, görüşme yapanın
geçmişteki deneyimleri, hasta hakkındaki görüşleri ve yaşanan problemin özellikleri
rehberlik etmektedir. Yapılandırılmış görüşmelerde ise, kişilere yapılandırılmış belli
bir düzen içinde yer alan sorular sorulmaktadır. Hastanın ifadeleri kodlanmaktadır.
Bu koda uygun olarak da tanılama gerçekleştirilmektedir.
Gözlem
Görüşmenin yanında, kişinin davranışlarının gözlemlenmesi aracılığıyla da
önemli bilgilere ve bulgulara ulaşılmaktadır. Örneğin gözlem sürecinde kişinin göz
teması kurmaktan kaçınması, sosyal kaygının varlığına işaret etmektedir. Gözlerini
şüpheci bir şekilde etrafta gezdiren kişi için paranoyalarının var olduğu
düşünülmektedir.
Nöropsikolojik Değerlendirme
Bir başka yöntem de nöropsikolojik değerlendirmedir. Bu yönteme örnek
olarak belli kartları şekillerine, hacimlerine ya da renklerine göre sınıflandırma
verilebilir. Verilen bu görevlerde bireylerin planlama, koordine etme ya da bellek
gücü gibi yetenekleri test edilmektedir. Bu alanlarda düşük düzeyde performansta
bulunanların, beyinlerinin belli bölgelerinde sorunlar olabileceği düşünülmektedir.
Psikolojik Testler
Bir davranışın ruhsal
bozukluk belirtisi olup
olmadığını belirlermede
üç önemli faktör
etkilidir. Bu
faktörlerden ilki, o
davranışın kültürel
normlardan sapma
belirtisi olup
olmadığıdır. İkincisi,
davranışın uyum
sağlayıcı yönünün olup
olmadığıdır. Üçüncüsü
ise, davranışın bireyi
strese sokup
sokmadığıdır.
Ruhsal bozuklukların tanılanmasında kullanılan bir diğer yöntem, psikolojik
testler yöntemidir. Depresyon gibi belli alana özgü ruhsal bozukları ölçen “Beck
Depresyon Envanteri” gibi testler kullanılmaktadır. Öte yandan birden fazla
bozukluğu ölçen “Minnesota Çok Yönlü Kişilik Envanteri” (Minnesota
Multidimensional Personality Inventroy MMPI) gibi testler de değerlendirme
yapmada kullanılmaktadır.
DAVRANIŞSAL BOZUKLUKLARIN SINIFLANDIRILMASI
Bir davranışın ruhsal bozukluk belirtisi olup olmadığını nasıl anlayabiliriz? Bir
davranışın ruhsal bozukluk belirtisi olup olmadığının anlaşılması, içinde bulunulan
çevreye bağlıdır. Örneğin; caddede birinin koştuğunu, histerik bir şekilde
bağırdığını, insanlara dokunduğunu ve sataştığını, onlara sarıldığını gördüğümüzde,
“Acaba bu adamın ruh sağlığı bozuk mudur?” deriz. “Yoksa ona dünya çapında bir
ödül kazandığı söylenmiş, o da bunu kutluyor mu?” deriz. Bir davranışın ruhsal
bozukluk belirtisi olup olmadığını belirlermede üç önemli faktör etkilidir. Bu
faktörlerden ilki, o davranışın kültürel normlardan sapma belirtisi olup olmadığıdır.
İkincisi, davranışın uyum sağlayıcı yönünün olup olmadığıdır. Üçüncüsü ise,
davranışın bireyi strese sokup sokmadığıdır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
4
Davranış Bozuklukları
Tüm bunların yanında, ruhsal bozuklukları tanımak ve tedavi etmek için
birtakım sınıflandırmalara ihtiyaç vardır. Bilim tarihinde ruhsal hastalıkların
sınıflandırmasını ilk defa Emil Kraeplin (1856 – 1926) gerçekleştirmiştir. Bugün bile
Kraeplin’in sınıflandırmasına dayalı olarak psikolojik rahatsızlıklar ele alınıp
incelenmektedir. Bu noktada ruhsal bozuklukların sınıflandırılma şekillerinden
dünyada iki önemli sınıflandırma şekli vardır. Bu sınıflandırmalardan ilki, Amerikan
Psikiyatri Derneğinin “Ruhsal Bozukluklarının Tanı ve İstatistiki Sınıflandırması”dır.
İkincisi ise Dünya Sağlık Örgütünün “Hastalıkların Uluslararası Sınıflandırması”dır.
Dünyada daha çok Amerikan Psikiyatri Derneğinin “Ruhsal Bozukluklarının
Tanı ve İstatistik Sınıflandırması” kullanılmaktadır. Bu bağlamda ilk tanı ölçütleri
başvuru kitabı, 1952 yılında basılmıştır. Zamanla yeni baskıları çıksa da psikoloji ve
psikiyatri alanında standart başvuru kaynağı olmuştur. Bu kitaplarda bir bireyde
herhangi bir ruhsal bozukluk olup olmadığını belirlemek için, öncelikle gözlemlenen
belirtilere bakılmaktadır. Bireyin belirtilere ilişkin ölçütleri karşılayıp
karşılamadığıyla ruhsal bozukluğa sahip olma düzeyi tespit edilmektedir.
Literatürde ruhsal bozuklukların tanımlanmasında, çok boyutluluk ve çok
faktörlülük üzerinde durulmaktadır. Bu bağlamda ruhsal bozukluklar, pek çok
faktörden etkilenmektedir. Bu faktörler, eksen başlığı altında beş boyutta
incelenmektedir. Aşağıda yer alan tabloda eksenler ve içerikleri yer almaktadır.
Tablo 14.1. Davranışsal (Ruhsal) Bozuklukların Eksen Temelinde Sınıflandırılması
Eksen 1
• Klinik açıdan önemli bozukluklar (şizofreni, duygu durum bozuklukları,
kaygı bozuklukları gibi)
Eksen 2
• Mental retardasyon ve kişilik bozuklukları (antisosyal kişilik bozukluğu,
paranoid kişilik bozukluğu gibi)
Eksen 3
• Ruh sağlığı ile ilgili bireylerin genel fiziksel sağlık durumları (kanser,
epilepsi, obezite, parkinson hastalığı, alzheimer hastalığı gibi)
Eksen 4
• Ruhsal bozuklukların tanısında, tedavisinde ve gelişiminde etkili
olabilecek psikososyal ve çevresel problemler (işsizlik, boşanma, yasal
problemler, evsizlik, yoksulluk, ebeveynin aşırı korumacılığı gibi)
Eksen 5
• İşlevselliğin genel olarak sosyal, psikolojik ve mesleki açılardan
değerlendirilmesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
5
Davranış Bozuklukları
DAVRANIŞSAL BOZUKLUKLAR
Ruhsal bozukluklara ilişkin literatür incelendiğinde pek çok, ruhsal bozukluk
tanımlamasının, tedavi şekillerinin ele alındığı görülmektedir. Bu bölümde belli
başlı ruhsal bozukluklara kısaca değinilmiştir. Bu bağlamda bu bölümde, kaygılanım
(anksiyete) bozuklukları, somatoform bozukluklar, disosiyatif bozukluklar, kişilik
bozuklukları, psikoaktif madde kullanımı bozuklukları, şizofrenik bozukluklar ve
duygulanım bozuklukları ele alınmıştır.
ANKSİYETE (KAYGILANIM) BOZUKLUKLARI
Ruhsal bozuklukların birkaçı içerisinde korku ve kaygıyı barındırdığı için
kaygılanım bozuklukları olarak tanımlanmaktadır. Kaygı, kişi için rahatsızlık
oluşturan herhangi bir durum veya tehlike algısına karşı kişinin çeşitli tepkiler
ortaya koyması ve harekete geçememesi durumuna denir. Kaygılanım
bozukluklarına, hüzün, öfke ve endişe gibi duygular; terleme, ağız kuruluğu, hızlı
nabız atımı, yüzeysel nefes alma, yüksek kan basıncı ve kas gerginliği gibi fizyolojik
tepkiler; uykuya dalmakta sorun yaşama, uzun süre dikkati yoğunlaştırmada ve
konsantrasyonda sorun yaşama, problem çözme ve yargılama becerilerinde sorun
yaşama gibi bilişsel tepkiler eşilik eder. Kronik kaygı, otonom sinir sisteminin
sürekli hareket hâlinde olmasından dolayı, bireylerin somatik tepkiler
göstermelerine de neden olmaktadır. Kronik bir şekilde kaygılanma, hipertansiyon,
baş ağrısı ve sindirim problemlerine de neden olmaktadır.
Kaygı bozukluklarında gösterilen tepkilerde benzerlikler olmasına karşın, farklı
kaygılanım bozuklukları vardır. Literatürde kaygılanım bozuklukları:
1- Genelleştirilmiş kaygı bozukluğu
2- Panik bozukluğu,
3- Fobik bozukluğu,
4- Obsesif – kompulsif bozukluk ve
5- Travma sonrası stres bozukluğu olmak üzere beş boyutta ele alınıp
incelenmektedir.
Genelleştirilmiş Kaygı Bozukluğu
Tanımı: Bireyin yaşamında yer alan, sağlık, iş, para, ilişkiler gibi pek çok alanda
aşırı endişelenme durumu, genelleştirilmiş kaygı bozukluğunun tanımıdır.
Belirtileri: Genelleştirilmiş kaygı bozukluğunda bireyler, kaygının bir odağı
bulunmadığı için herhangi bir duruma ya da şeye karşı kaygılanabilirler. Bu
kaygılardan dolayı, öfke, endişe duygularını sergilerler. Bu aşırı uyanıklık ya da
tetikte olma hâli, ilginin dağılmasına, yorgunluğa ve bitkinliğe, aşırı duyarlılığa,
uyku problemlerine, baş ağrısına, kas ağrısına neden olmaktadır. Kaygılı bireyler,
kaygılarını kontrol etmede sorun yaşarlar ve sakinleşememe, kolay bir şekilde
çökkünlük yaşama, uyaranlardan rahatsız olma belirtileri gösterirler. Kaygılı
bireyler, karar vermekte de sorun yaşarlar.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
6
Davranış Bozuklukları
Nedenleri: Genelleştirilmiş kaygılanım bozukuluğunun pek çok nedeni vardır.
Borkovec’e göre bireyler, kafalarında birtakım amaçlar belirlerler. Bu noktada
kaygı, bireyin geçmişte bu amaçları gerçekleştirmede yıkıcı bir başarısızlık
öyküsünün varlığında gerçekleşir. Birey, başarılması gereken herhangi bir durum
olduğunda geçmişteki deneyimlerinden dolayı başaramama ya da başarısızlık
korkusu yaşar. Yaşanılan bu korkunun genelleştirilmesi sonucunda birey,
kaygılanım bozukluğu gösterir. Gray’a göre kaygı; ceza, ödülsüzlük ve korku
(sinyalleri) işaretleri tarafından harekete geçmektedir. Birey bu tehditleri, nörolojik
olarak bünyesinde var olan Davranışı Ketleyici Sistem (Behavioural Inhibition
System) aracılığı ile belirler. Bu sistem, bireyin yaşamı için herhangi bir tehdidin
olup olmadığını belirlemeye yardımcı olur. Herhangi bir tehdit durumunda bu
sistem devreye girerek bireyin kaygılanım bozukluğu göstermesine neden olur. İki
faktör modeline göre kaygının nedenleri, bireylerin yüksek düzeyde kaygı özelliğini
taşımaları ve başa çıkma becerilerine düşük düzeyde sahip olmalarıdır. Bilgiyi
işleme modeline göre kaygılı bireyler, kaygılarıyla ilişkili uyaranlara karşı aşırı
duyarlıdırlar ve kaygıyla ilişkili uyaranlara dikkatlerini daha fazla
yoğunlaştırmaktadırlar. Tüm bunlardan dolayı da genelleştirilmiş kaygılanım
bozuklukları sergilemektedirler.
Tedavisi: Genelleştirilmiş kaygılanım bozukluğunda anti-anksiyete ilaçları
kullanılmaktadır. İlaç tedavisi olarak benzodiazepinler kullanılmaktadır. Bilişseldavranışçı terapilerde, bireylerin kaygı yaşamalarına neden olan olumsuz inançları
bulunup olumlularıyla değiştirilmektedir.
Panik Bozukluğu
Tanımı: Panik bozukluğu, korkmaktan korkmak olarak tanımlanmaktadır.
Panik bozukluğu olan bireyler, olası fiziksel korkuyla ilişkili fiziksel durumların
varlığında tehdit algısı geliştirir. Panik bozukluğu olan bireyler, ani ve ağır dehşet ya
da korku ataklarından rahatsız olurlar. Dehşete ya da korkuya herhangi bir uyaran
ya da düşünce neden olabilir. Dehşetin ya da korkunun kaynağı içsel ya da dışsal
olabilir.
Belirtileri: Panik atak, birkaç dakika sürer. Birey bu süreçte, terleme, titreme,
nefes almakta zorlanma, kalp sıkışması, göğüs yanması, baş dönmesi, ellerinde ve
parmaklarında uyuşma yaşar. Panik atak yaşayan kişiler, delireceklerini ya da
öleceklerini düşünmeye başlarlar. Kronik panik atağı olan bireylerin, intihar
girişiminde bulundukları da görülmüştür. Ergenliği süresince panik atak geçiren
bireyler, yetişkinliklerinde kapalı yerlerden korkma, travma sonrası stres bozukluğu
yaşama ve genel kaygılanım bozukluğu da göstermektedirler.
Nedenleri: Panik bozukluklarının önemli nedenleridnden biri genetik
yatkınlıktır. Yapılan çalışmalara göre, panik bozukluğu hastalarının %30’unun aile
üyelerinden birinde de panik bozukluğu rahatsızlığı görülmüştür. Clark’a göre panik
atak, bedende gerçekleşen durumların felaket olarak yorumlanmasından
kaynaklanmaktadır. Bedende meydana gelen küçük bir değişiklik, birey tarafından
bireyi kaygılandıracak fiziksel tehdit belirtisi olarak yorumlandığı için birey panik
atak yaşamaktadır. Bireyler ne kadar fazla kaygılanırsa o oranda da bedensel
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
7
Davranış Bozuklukları
uyaranlara duyarlı olmaktadırlar. Clark’a göre bireyin panik bozukluk göstermesini
etkileyen sistemin iki önemli özelliği vardır. Birincisi, bireyin bedenindeki durumları
aşırı bir şekilde kontrol etmeye çalışmasıdır. İkincisi ise bireyin bedeninde olanları
abartacak davranışlardan kaçma isteğidir. Reiss ve McNally’e göre ise, bazı bireyler
kaygıya karşı aşırı duyarlıdırlar. Duyarlılığın derecesini etkileyen faktör, bireylerin
bedensel durumlarının onlara zarar vereceği düşüncesidir. Bu düşünce, bireylerin
bedensel durumlarını olumsuz bir şekilde yorumlamalarına neden olmaktadır.
Sonuçta bu da paniğe neden olmaktadır.
Tedavisi: Panik bozukluklarının tedavisi, hem ilaçla hem de bilişsel davranışçı
yöntemlerle gerçekleşmektedir. Panik atağı azaltmada, bilişsel davranışçı terapi
etkili olmaktadır. Bu terapi yaklaşımına göre terapi sürecinde, bireyin bedensel
olarak rahatlaması için nefes alıp vermesi ve gevşemesi üzerinde durulmaktadır.
İkinci olarak ise bireyin bedensel durumuna ilişkin yanlış inançlarının bilişsel olarak
yeniden yapılandırılması üzerinde durulmaktadır. Tüm bunların yanında
antidepresanlar ve antianksiyolitikler de panik bozuklukların tedavisinde
kullanılmaktadır.
Fobik Bozukluk
Örnek
Tanımı ve Belirtileri: Fobi, belli bir obje ya da durum karşısında gösterilen
korkudur. Normalde korkuların uyum sağlayıcı yanları bulunmaktadır. Bizlerin, olası
tehlikelerden kaçmamıza ya da uzaklaşmamıza yardımcı olurlar. Burada bireyler
için korkunun hastalıklı bir hâl alması demek, bireyin korkudan dolayı yaşamının alt
üst olması demektir. Kişi, gerçek tehlikenin üstünde, abartılı korku tepkisi gösterir.
• Yılan fobisi, kapalı alan fobisi, yükseklik fobisi vb. Bu
fobilerden sosyal fobi, diğerleri tarafından olumsuz bir
şekilde yargılanmaktan korkmayı ifade etmektedir. Sosyal
fobi, toplum içinde konuşmaktan ya da yemek yemekten
çekinme ya da korkma şeklinde kendisini gösterir.
Tedavisi: Fobilerin tedavisinde, sistematik duyarsızlaştırma tekniği
kullanılmaktadır. İkinci bir tedavi yöntemi de modelin taklit edilmesi yoluyla
fobiden kurtulmadır. Bilişsel davranışçı terapi yöntemiyle de fobiler tedavi
edilmektedir.
Obsesif – Kompülsif Bozukluk (OKB)
Tanımı ve Belirtileri: Obsesif–kompülsif bozukluk (OKB), saplantılı düşünceleri
ve zorlayıcı davranışları içermektedir. OKB bozukluğu olan bireylerde, kendilerini
terk etmeyen düşünceler ile kendilerini yapmaktan alıkoyamadıkları davranışlar
gözükmektedir. Tekrarlayıcı, saplantılı, istenmeyen düşüncelere, fikirlere ve
imajlara obsesyon denilmektedir. Kompülsiyon ise, bireylerin tekrar tekrar aynı
davranışları göstermeleri anlamına gelmektedir. OKB’de bireylerin bilişsel süreçleri
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
8
Davranış Bozuklukları
kontrol etmede zorlanmaları, sürekli bir şeyleri yapıp yapmadıklarına ilişkin gözden
geçirme davranışlarında bulunmaları, motor davranışların kontrol edilmesinde
zorlanma yaşamaları ve kirlilik duyguları gözlenmektedir. OKB’de bireylerin
gösterdikleri saplantılı davranışlar, bu bireylerin zamanlarının büyük bir kısmını
almaktadır. OKB’li kişide, camide soyunmak, oturma odasına idrarını yapmak,
sevilen birisini öldürmek, Boğaziçi Köprüsü’nden kendini atmak gibi yasaklı
davranışlardan korkma durumu söz konusudur.
Nedenleri: Bilişsel psikologlar OKB’li bireylerin, mükemmeliyetçi olduklarını,
eleştirilmekten kaçındıklarını ve diğerleri tarafından mükemmel olmadıkları için
cezalandırılmaktan endişe duyduklarını belirtmektedirler. Bu nedenle OKB’li
bireyler, oluşan kaygıyı azaltmak için davranışlarını sürekli kontrol etmeyi
düşünmektedirler. OKB’nin genetik bozukluk nedeniyle ortaya çıktığına dair
çalışmalar da bulunmaktadır.
Tedavisi: OKB Tedavisinde iki yöntem kullanılmaktadır. Bu yöntemlerden ilki
davranışsal terapidir. Davranışsal terapiye göre bireyler, sık sık tekrarladıkları
davranışları harekete geçiren durum, kişi ve olay ile karşı karşıya bırakılmaktadırlar.
İkinci tedavi yöntemi ise beyinde serotonin salınımına olarak tanıyan ilaçla
tedavidir.
Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB)
Tanımı Ve Belirtileri: Travma sonrası stres bozukluğu, bireylerin örseleyici
yaşantılara maruz kalması sonucu gerçekleşen kaygılanım bozukluklarındandır.
TSSB’de birey travmaya neden olan olayı tekrar tekrar yaşar (düşünce ve duygu
anlamında), duygularını inkâr edebilir ve travmayla ilgili bilgiler karşısında aşırı
duyarlılık gösterir. Üzgün olma, öfke ve suçluluk da görülür. Trafik kazaları,
soygunlar, savaşlar, doğal felaketler sonucunda TSSB görülmektedir.
Nedenleri: Horawitz’e göre travmayla ilişkili bilgilerin zihinde yer almasının
nedeni, insanların tamamlama eğiliminden kaynaklanmaktadır. Tamamlama
eğilimi, “yeni bilgilerin eski bilgilerle bütünleştirilmesi ihtiyacı” anlamına
gelmektedir. Travmayla ilgili bilgiler, bireyin mevcut şemalarıyla uyuşmadığı için
sürekli zihinde yer alır. Birey bu bilgileri bütünleştiremediği için de inkâr savunma
mekanizmasını kullanmaktadır. Tamamlama eğiliminden dolayı travmatik
yaşantılar, ani bir şekilde bireyin belleğinde yer almaktadır ve hatta birey kabuslar
da görmektedir.
Bilişsel değerlendirme kuramına göre bireyler, kendilerini yaralanmaz olarak
görürler. Dünyanın güvenli ve anlamlı bir yer olduğunu düşünürler. Kendilerine
ilişkin algıları da pozitiftir. Bu varsayımlarla bireyler, yaşamlarını sürdürürler.
Bireylerin oluşturdukları bu yapı, travmatik yaşantıya neden olan bir olayla zaafa
uğrar ve yıkılır. Bu durumun bir sonucu olarak bireyler, TSSB belirtileri sergilerler.
Tedavisi: İlaç tedavisinin etkili olduğu çalışmalarca ortaya konmuştur.
TSSB’nun tedavisine ilişkin olarak, terapi yöntemlerinin etkililiğine ilişkin çelişkili
bulguların olduğu görülmektedir. Bu alanda yöntemlerin etkililiğine ilişkin
çalışmalar devam etmektedir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
9
Davranış Bozuklukları
SOMATOFORM BOZUKLUKLAR
Somatoform bozuklukları, fiziksel belirtilerle kendisini gösteren ve bu
belirtileri açıklayacak somut bir bulgunun saptanamadığı bozukluklardır. Bu
bozukluklarda bireyler, bedende fiziksel bir problem olmamasına karşın
şikâyetlerini bedensel olarak nitelendirmektedirler. Somatoform bozuklukları,
somatizasyon ve konversiyon olmak üzere iki başlık altında ele alınmaktadır.
Somatizasyon Bozukluğu
Tanımı: Somatizasyon bozukluğu daha çok kadınlarda görülen, biyolojik
temeli olmayan bedensel yakınmalardır. Bu bozukluk, kronik bir şekilde uzun yıllar
sürmektedir.
Belirtileri: Somatizasyon bozukluğunun belirtileri, sindirim ve dolaşım
sisteminde, nolorojik, cinsel ve üreme alanlarında görülmektedir. Kesin tanı
laboratuvar bulgularıyla ortaya konmaktadır. Hastalık hastalığı bozukluğu da
somatoform bozukluklardandır.
Nedenleri: Somatizasyon bozukluğu, az eğitimli insanlarda görülmektedir.
Genetik ve çevresel faktörlerin etkili olduğu sonucuna varılmıştır.
Tedavisi: Somatizasyon tedavisinde çoklu tedavi seçenekleri
değerlendirilmektedir. Hem bireysel hem grupla terapi hem de ilaçla tedavi
seçenekleri kullanılmaktadır.
Konversiyon Bozukluğu
Tanımı ve Belirtileri: Konversiyon bozukluğu, organ düzeyinde bir hastalık
olmamasına rağmen bireylerin fiziksel şikâyetlerinin olduğu, sinir hastalıklarına
benzeyen bir bozukluktur. Somatizasyon bozukluğunda, hastanın biyolojik olarak
şikâyetleri bulunmasına karşın yapılan muayenede fiziksel hastalık bulgusuna
ulaşılamaz. Bu hastalığın körlük, sağırlık, his kaybı ve felç gibi belirtileri
bulunmaktadır. Somatizasyon bozukluğunun tersine, konversiyon bozukluğu hem
erkeklerde hem de kadınlarda görülmektedir. DSM IV’e göre bu bozukluğun
tanılanması için:
 Belirtiler, bireyin bir çatışma yaşamasına neden olan çevresel bir uyarının
olması durumunda,
 Belirtiler, bireyin hoşuna gitmeyen bir faaliyeti yapmayı istemediğinde ya
da sosyal destek almak ve sempatik görünmek istediğinde ortaya
çıkmaktadır.
Nedenleri: Psikoanalitik yaklaşıma göre konversiyon; id, ego ve süperego
arasında gerçekleşen ve çözüme ulaşmamış çatışmaların, fiziksel bir belirti hâline
dönüşmesidir. Davranışçı yaklaşıma göre, konversiyon bozuklukları pek çok nedene
bağlı olarak öğrenilmiştir.
Tedavisi: Konversiyon bozukluğunun tedavisinin ilk aşamalarında hastadan,
geçmişte yaşamış olduğu örseleyici yaşantıları anlatması istenir. Davranışçı açıdan,
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
10
Davranış Bozuklukları
birey için hastalığı ve acıyı ifade eden davranışlar pekiştirilmezken yaşama uyum
sağlamasını ve başa çıkma yöntemlerini kullanmasını içeren davranışlar pekiştirilir.
İlaçla tedavi seçeneği de yaşama aktarılmaktadır.
DİSOSİYATİF BOZUKLUKLAR
Tanımı ve Belirtileri: Disosiyatif bozukluklarda bireyler, psikolojik
bütünlüklerini kaybetmektedirler. Bu bozuklukta bireyler, kimliklerini
kaybettiklerini ya da kimlik kargaşası yaşadıklarını belirtmektedirler. Disosiyatif
bozukluklara örnek olarak psikojenik amnezi verilebilir. Birey psikojenik amnezide,
geçmiş yaşamını unutup şimdi ve geleceğe yönelik bir yaşamı yapılandırır. Bir diğer
bozukluk, disosiyatif kimlik bozukluğudur. Disosiyatif kimlik bozukluğunda birey, iki
ya da daha fazla kişiliğe sahiptir. Bireyin içinde yer alan bu iki kişilikten biri, zaman
zaman baskın olmaktadır. Bu kişiliklerin biri diğerinden haberdar olmayabilir.
Nedenleri: Psikoanalitik görüşe göre birey, güçlü cinsel arzularını bilinçli bir
şekilde kontrol altında tutmakta zorlandığından disosiyatif bozukluk
gerçekleşmektedir. Bireyler böylece, bedeninin bir bölümünde dağılma
yaşamaktadır. Disosiyasyon, bireyin yaptığı bir şeyden dolayı ağır suçluluk duygusu
hissetmesi karşısında ya da tolere edilemeyen dürtülerden kaynaklanan güçlü
çatışmalar karşısında verilen tepki olarak ele alınmaktadır. Disasiyatif bozukluklar
bireyi suçluluk duygusundan kurtarmakta, hoşa gitmeyen yaşantılardan
uzaklaştırmakta, yeni deneyimler yaşamasına olanak tanımakta ve bireye
hoşlandığı şeyleri yapma olanağı vermektedir.
Tedavisi: Disosiyatif bozukluğunun tedavisi, danışanın geçmişteki
travmalarıyla yüzleştirilmesi sağlanarak tedavi yapılmaktadır. Çünkü disosiyatif
bozukluğun geçmişteki travmaları ve acıları kabul etmemekten kaynaklandığı, eğer
bu travmalar kabul edilirse disosiyasyondan uzaklaşılacağı belirtilmektedir.
Tedavide anti-anksiyete ilaçları da kullanılmaktadır.
KİŞİLİK BOZUKLUKLARI
Kişilik, bireylerin
kendilerine özgü bir
şekilde çevrelerine
tepki vermelerini
anlatırken kullanılan bir
psikoloji kavramıdır.
Literatürde, oldukça çok kişilik tanımı bulunmaktadır. Örneğin; kişilik,
bireylerin kendilerine özgü bir şekilde çevrelerine tepki vermelerine denir. Bir
başka tanıma göre kişilik, bireyleri birbirinden ayırt eden özellikler bütünüdür. Bazı
bireyler çevreleriyle uyumlu ve esnek olmayan bir şekilde davranırlar. Bu şekilde
uzun bir süre davranmak bireyin iş yaşamında ve toplumsal yaşamında sorunlar
yaşamasına neden olmaktadır. Kişilik bozuklukları, kişinin toplumsal ve mesleki
alanlarda işlev göstermesini engelleyen davranışlar sergilemesi durumunda
görülmektedir. Ruhsal bozukluk anlamında pek çok kişilik bozukluğu vardır. Bu
kişilik bozuklukarının tanımlanması, belirgin özellikleri ve tedavisi birbirinden
farklıdır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
11
Davranış Bozuklukları
Paranoid kişilik
bozukluğu ile ilgili örnek
videoyu sistemde ünite
başlığı altında yer alan
video bölümünden
izleyiniz.
Bu bölümde önemli kişilik bozukluklarının isimlerine ve belirgin özelliklerine
değinilmiştir. Bu bağlamda belli başlı kişilik bozuklukları, aşağıdaki tabloda yer
almaktadır.
Tablo 14.2. Kişilik Bozuklukları Tablosu
Kişilik Bozukluğu
Belirgin Özellikleri
Paranoid
Diğerlerine karşı aşırı şüphe hâlindedirler, diğerleri
tarafından saldırıya uğrama algılarına sahiptirler.
Şizoid
Diğerleriyle bağlanma isteği azdır. Toplumsal becerilerde
zayıflık vardır.
Şizotipal
İşlevsel olmayan düşünceleri vardır. İletişim becerisi
zayıftır.
Historionik
Dikkat çekmeye çalışır. Kendi çekiciliği üzerine odaklanır.
Çevredekiler tarafından kendine ilgi azaldığında öfkelenir.
Sınır Kişilik
Dürtü kontrol bozukluğu vardır. Öfkeyi kontrol edemez.
Çabuk sıkılır. İntihar girişimleri olur.
Narsist
Kendini yüceltir. Empati kuramaz. Dikkat çekicidir.
Kaçınmacı
Reddedilmeye karşı aşırı duyarlıdır. Toplumsal ilişkileri
yüretmeye yönelik güveni yoktur.
Bağımlı
Yalnız kalmaktan rahatsız olur. İlişkileri sürdürmek için
diğerlerine ihtiyaç duyar. Kararsızdır.
Obsesif Kompülsif
Kurallar ve düzenle meşgul olur. Mükemmelliyetçidir.
Gevşeme ve rahatlama sorunu yaşar.
Pasif Agresif
Olumsuz tutumları vardır. Her şeyden şikâyetçi olur.
Kıskançtır.
Depresif
Kendini eleştirir, mutsuzdur. Suçluluk ve yetersizlik
duyguları vardır.
Kişilik bozukluklarının tedavisi, bireyin kişilik yapısını yeniden yapılandırmayı
gerektirdiği için çok güçtür. Tüm bunlara karşın, terapi yöntemleriyle ve ilaçla
tedavi seçenekleri hayata aktarılmaktadır.
PSİKOAKTİF MADDE KULLANIMI BOZUKLUKLARI
Tanımı: Bir maddenin yaşamı ve sağlığı olumsuz etkilemesine karşın,
kullanımının devamı ve madde alma isteğinin durdurulamaması durumuna madde
bağımlılığı denir. Madde kullanımı bozukluğu, kişilik bozukluğuyla yakından
ilişkilidir. Alkol ya da diğer maddeleri kullanan bireylerde, sıklıkla kişilik bozuklukları
da görülmektedir.
Nedenleri: Bağımlılık konusu genelde biyolojik mekanizmalarla
açıklanmaktadır. Bu noktada bağımlılık yapan maddeler bireyin yiyecek, sıcaklık ve
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
12
Davranış Bozuklukları
cinsel uyarıcılar gibi beynindeki pekiştirme sistemlerini uyarmaktadırlar. Dopamin
salgılayan sinirler, bu noktada etkili olmaktadır. Biyolojik açıklamaların yanında,
bağımlılık ile kişilik bozuklukları arasında ilişkiler bulunmaktadır. Antisosyal
eğilimleri olan, haz peşinde koşan bireyler kaygılarını azaltmak amacıyla maddeye
yönelmektedirler. Madde bağımlısı olmanın, bağımlı bir kişilik yapısında ve tepkisel
davranışlara sahip olmayla, suçluluk duygularının varlığıyla ve mükemmeliyetçilikle
ilişkisi olduğuna dair çalışmalar da bulunmaktadır. Bilişsel psikologlara göre madde
bağımlısı olan bireyler, olumsuz duygulardan uzaklaşmanın önemli bir aracı olarak
maddeyi görmektedirler. Madde bağımlısı olan bireylerin madde kullanımı
sonucunda daha sosyal, insanlar tarafından daha sevilen ve çekici bireyler olarak
algılanacaklarına inandıkları için de madde kullandıklarını belirtmektedir. Tüm
bunların yanında birey, madde kullandıktan sonra olumsuz duygulara tekrar
yönelmektedir. Bu olumsuz duygulardan uzaklaşmak için de tekrar maddeye
yönelmektedir. Böylece bağımlılığını pekiştirmektedir.
Tedavisi: Madde bağımlılığının tedavisinde çeşitli aşamalar bulunmaktadır.
Tedavinin ilk aşaması, maddeden arınma aşamasıdır. Bu aşamada, maddenin
bireyin bedeninden arındırılmasına çalışılmaktadır. İlk aşama, altı hafta sürer. İkinci
aşamada amaç, bireyin maddeye daha az güvenmesini sağlamaktır. Bu aşamada,
maddenin olumsuz etkileri üzerinde durularak, bireylerin yeni başa çıkma inançları
edinmelerine yardımcı olunur.
ŞİZOFRENİ BOZUKLUKLARI
Tanımı: Şizofreni, psikotik bozukluklardandır. Şizofreni, duygu, düşün ve algı
bozukluklarıyla tanımlanan bir hastalıktır. Şizofrenin beş alt tipi vardır. Bunlar tablo
14.3’de gösterilmiştir.
Tablo 14.3 Şizofrenin Alt Tipleri
Tip
Özellikleri
Paranoid Tip
Delizyonlar, halüsinasyonlar görülür. Kuşkucu, gergin
ve düşmanca duyguları vardır.
Organize Olmamış Tip
Organize olmamış konuşma ve davranış söz
konusudur. Halüsinasyon, delizyon vardır. Katatonik
davranış görülmez.
Katatonik Tip
Motor hareketsizlik ile birlikte amaçsızca sergilenen
motor hareketler vardır. Konuşmada anlaşılmazlık söz
konusudur.
Farklılaşmamış Tip
Psikolojik yapı, bütünlüğünü kaybetmiştir. Tüm
bunların yanında diğer şizofreni tiplerinden birine
girmeme söz konusudur.
Rezidüel Tip
Şizofrenin delizyon, halüsinasyon, düzensiz konuşma,
katatonik davranış gibi bütün belirtileri gözükmez.
Fakat şizofreninin süregiden bir takım bulguları vardır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
13
Davranış Bozuklukları
Belirtileri: Şizofrenide olumlu ve olumsuz olmak üzere iki tür belirti
görülmektedir. Düşünce bozuklukları, halüsinasyonlar ve delüzyonlar olumlu
belirtilere örnektir. Düşünce bozukluklarında örgütlemeden yoksunluk, akılcı
olmayan düşüncelere sahip olma, anlamsız kelimeler kullanma, bir konudan
diğerine atlama gözükür. Delüzyonlar, gerçeğe zıt inançlara sahip olma durumudur.
Halüsinasyon durumunda, gerçekte fiziksel bir gerçekliği olmayan uyaranların
algılanması söz konusudur. Şizofreninin olumsuz belirtileri grubuna, normal
davranışın yokluğu, duygusal tepki açısından konuşma zayıflığı, inisiyatif almada ve
bir işi devam ettirmede yoksunluk, haz alamama ve toplumsal açıdan geride
durma, geri çekilme girmektedir.
Nedenleri: Şizofreni, çevresel stresörler tarafından tetiklenen kalıtsal bir
hastalıktır. Ebeveynlerden her ikisi de şizofreni hastasıysa, bireyin şizofreni
hastalığına yakalanma oranı % 30’dur. Şizofreninin genetik temelleri olsa da, “her
şizofreni genini taşıyan birey, şizofreni hastalığına yakalanacaktır” diye bir kural
bulunmamaktadır. Bazı kimyasal maddelerin (kokain ve amfetamin gibi) kullanımı,
şizofreni belirtilerinin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Frontal lobun işlevlerini
yerine getirememesiyle de şizofreni arasında ilişkiler bulunmuştur. Doğum öncesi
beyin gelişiminde sorunların olması ile şizofreniye yakalanma arasında da ilişkiler
vardır. Tüm bunların yanında baskıcı, aşırı koruyucu, tepkisel ve duyarlı olmayan
annelerin ve babaların çocuklarının şizofreniye yakalandıkları sonucuna varılmıştır.
Eleştiri ve düşmanlık duygularının olduğu ailelerden gelen bireylerde şizofreniye
yakalanma olasılığı daha yüksek bulunmuştur.
Tedavisi: Şizofreninin tedavisinde, antipsikotik ilaçlar kullanılmaktadır.
DUYGULANIM BOZUKLUKLARI
Tanımı: Duygularımız, yaşamımızın her yönünü kapsamıştır. Mutlu
olduğumuzda dünya bize harika bir yer olarak gözükür. Kendimizi inanılmaz enerjik
hissederiz. Üzüldüğümüz zamanlarda ise dünya yavaş yavaş karanlık gözükmeye
başlar bize. Bu olumsuz duygular, yaşamımızı olumsuz olarak etkiler. İşte algı,
düşünce ve davranışlar üzerinde duygulanımların olumsuz etkilerinin olması
durumunda duygulanım bozuklukları ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda duygulanım
bozukluğu, duyguların bozukluğu anlamına gelmektedir. Depresyon ve bipolar
(manik ve depresif) bozukluk önemli duygulanım bozukluklarındandır.
Belirtileri: Manik bozuklukta birey aşırı enerjikdir, kendine güveni yüksektir,
çok hızlı konuşur, konudan konuya atlar, büyük düşünceleri vardır. Düşüncede
dağınıklık söz konusudur. Depresif bireylerde ise aşırı üzüntü hâli, kendini suçlama,
değersizlik ve çaresizlik duyguları, insanlardan kendini geri çekme uykusuzluk, iştah
kaybı, sinirlilik, cinsel isteğin azalması gibi belirtiler görülmektedir. Birey aynı
zamanda, konsantrasyonda sorun yaşama, suçluluk duygusu hissetme, ölüm ve
intihar düşüncelerine sahip olma gibi belirtileri de göstermektedir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
14
Davranış Bozuklukları
Özet
Nedenleri: Duygulanım bozukluğu olan bireyler, hayata ve kendilerine ilişkin
olumsuz duygu ve düşüncelere sahiptirler. “Kimse beni sevmiyor, ben değersizim,
ne yaparsam yapayım, ben adam olamam.” gibi düşüncelere sahiptirler. Kişeler
arası ilişkileri olumsuz değerlendirirler, sosyal destek alma konusunda çabaları
yoktur. Kendini suçlama, yaşamın olumsuz yanlarına aşırı yönelme vardır. Kendine,
geleceğe ve şimdiye ilişkin kötümserlik düşünceleri vardır. Umutsuzdurlar ve
olumsuz olay ve durumların hep kendilerini bulacağına ilişkin değerlendirmeleri
vardır. Duygulanım bozukluklarında genetik yatkınlık da önemlidir.
Tedavisi: Tedavide, bilişsel terapi önemli bir yaklaşımdır. Terapide depresif
bireylerin olumsuz inançlarının değiştirilmesi yoluna gidilmektedir. Bilişsel
terapinin yanında antidepresan ilaçlar da kullanılmaktadır. Bipolar bozuklukta ve
basit mani bozukluğunda, lityum karbonat da kullanılmaktadır.
•Anormal psikoloji, ruhsal bozukluklarla ilgilenen bir alandır. Ruhsal
bozukluklar, duygu, düşünce ve davranış bozuklukları ya da davranışların
normalden sapması olarak tanımlanmaktadır. Anormal terimi, normdan
sapma olarak tanımlanmaktadır.
•Ruhsal hastalıkların nedenlerini açıklayan psikodinamik yaklaşım, medikal
yaklaşım, bilişsel-davranışçı yaklaşım, hümanistik ve sosyokültürel yaklaşım
ile eklektik yaklaşım olmak üzere beş temel kuramsal yaklaşım
bulunmaktadır.
•Ruhsal bozuklukların doğru bir şekilde tanımlanması için klinisyenler
görüşme, gözlem, nöropsikolojik değerlendirme ve psikolojik testler gibi
araçlara başvururlar.
•Bilim tarihinde ruhsal hastalıkların sınıflandırmasını ilk defa Emil Kraeplin
(1856 – 1926) gerçekleştirmiştir. Bugün bile Kraeplin’in sınıflandırmasına
dayalı olarak psikolojik rahatsızlıklar ele alınıp incelenmektedir. Ancak farklı
sınıflama yöntemleri de mevcuttur ve davranış bozuklukları ile ilgili yeni
sınıflamalar yapılmaya devam etmektedir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
15
Davranış Bozuklukları
DEĞERLENDİRME SORULARI
Değerlendirme sorularını
sistemde ilgili ünite
başlığı altında yer alan
“bölüm sonu testi”
bölümünde etkileşimli
olarak
cevaplayabilirsiniz.
1. Ruhsal bozuklukların öğrenildiğini savunan kuramsal yaklaşım
aşağıdakilerden hangisidir?
a) Psikodinamik yaklaşım
b) Bilişsel-davranışçı yaklaşım
c) Medikal yaklaşım
d) Humanistik yaklaşım
e) Tıbbi yaklaşım
2. Ruhsal bozuklukların eksen temelinde sınıflandırılmasında
mentalretartasyon ve kişilik bozuklukları hangi eksende yer alır?
a) Eksen beş
b) Eksen bir
c) Eksen üç
d) Eksen iki
e) Eksen dört
3. Bireylerin örseleyici yaşantılara maruz kalması sonucu gerçekleşen
bozukluk hangisidir?
a) Panik bozukluğu
b) Fobik bozukluğu
c) Travma sonrası stres bozukluğu
d) Genelleştirilmiş kaygı bozukluğu
e) Obsesif-kompulsif bozukluk
4. Diğerlerine karşı aşırı şüphe halinde olma, diğerleri tarafından saldırıya
uğrama algılarına sahip olma özelliklerini içeren kişilik bozukluğu
hangisidir?
a) Histerionik kişilik bozukluğu
b) Sınır kişilik bozukluğu
c) Şizoid
d) Obsesif-kompulsif kişilik bozukluğu
e) Paranoid kişilik bozukluğu
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
16
Davranış Bozuklukları
5. Motor hareketsizlik ile birlikte amaçsızca sergilenen motor hareketlerin ve
konuşmada anlaşmazlıkların olduğu şizofreni bozukluğu aşağıdakilerden
hangisidir?
a) Paranoid tip
b) Katatonik tip
c) Organize olmamış tip
d) Rezidüel tip
e) Farklılaşmamış tip
Cevaplar: 1.B, 2.D, 3.C, 4.E, 5.B
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
17
Davranış Bozuklukları
YARARLANILAN VE BAŞVURULABİLECEK DİĞER
KAYNAKLAR
Alper, Y., Bayraktar, E., & Karaçam, Ö. (1997). Herkes için psikiyatri. İstanbul: Era.
American Psychiatric Assoc. (1994). Diagnostic and Statistical Manual of Mental
Disorders. Washington (4th ed.), DC: American Psychiatry. Assoc.
Bliss, E. L. (1986). Multiplepersonality, allieddisorders, andhypnosis. New York:
Oxford.
Borkovec, T. D. (1994). Thenature, functions, andorigins of worry.(In G. C. L.
Davey & F. Tallis (Eds.). Worry: Perspectives on theory, assessment, andtreatment.
Sussex, England: Wiley.
Clark, D.M. (1986). A cognitiveapproachtopanic. BehaviorResearchandTherapy,
24, 461 -470.
Hollander, E. (1997) Obsessive-compulsivedisorder: the hidden epidemic. Journal
of Clinical Psychiatry, 58(12),3-6.
Craig, K. J.,Heisler, J. A., &Baum, A. (1996). Intrusive thought and the maintenance
of chronic stress. In I. G. Sarason, G. R. Pierce, & B. R. Sarason (Eds.),
Cognitiveinterference: Theories, methods, andindings(pp. 397–413).
Mahwah, NJ: Erlbaum.
Fontana, A.,& Rosenheck, R. (2005). The role of loss of meaning in thepursuit of
Treatment for post traumatic stress disorder. Journal of TraumaticStress, 18,
133-136.
Gray, J.A. (1982). Theneuropsychology of anxiety. NY: Oxford Univ.
Holman, E. A., & Silver, R. C. (1998). Getting “stuck” in thepast: Temporal
orientation and coping with trauma. Journal of Personality and Social
Psychology, 74, 1146–1163.
Horowitz, M. J. (1986). Stress response syndromes (2nd ed.). Northvale, NJ:
JasonAronson.
Janoff-Bulman, R. (1989). Assumptive worlds and the stress of traumatic events:
Applications of the schema construct. SocialCognition, 7, 113-136.
Kluft, R. P. (1984). An introduction to multiple personality. PsychiatricAnnals,
14, 19-26.
Lynam, D.R. (1998). Earlyidentification of the fled gling psychopath: locating the
psychopathic child in the current nomenclature. Journal of Abnormal.
Psychology, 107, 566-575
Kandel, D. B. &Raveis, V. H. (1989). Cessation of druguse in young adult hood.
Archives of General Psychiatry, 46(2), 109-116.
Morgenstern, J.,Kahler, C. W., Frey, R. M. & Labouvie, E. (1996). Modeling
therapeutic response to 12-step treatment: Optimal responders,
nonresponders, partialresponders. Journal of SubstanceAbuse, 8(1), 45-59.
Oltmanns, T. F.,&Emery, R. E. (1998). Abnormal psychology. Upper Saddle
River, NJ.:Prentice-Hall.
Özturk, O. (1994). Ruh sağlığı ve bozuklukları. Ankara: HYB.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
18
Davranış Bozuklukları
Reiss, S., & McNally, R.J. (1985). The expectancy model of fear. In: Reiss S, Bootzin
RR, editors. Theoreticalissues in behaviortherapy. New York:
AcademicPress. p 107–121.
Scholing, A.,& Emmelkamp, P. M. G. (1996). Treatment of generalized social
phobia: Results at long-termfollow-up. Behaviour Research and Therapy,
34, 447–452
Van Velzen, C. J. M. ,Emmelkamp, P. M. G., & Scholing, A. (1997). The impact of
personality disorders on behavioral treatment outcome for social phobia.
Behaviour Research and Therapy, 35, 889–900.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
19
Download