T.B.M.M. B : 39 9 . 12 . 1993 0 : 3 Gerçekten, kanunun, kendisinden

advertisement
T.B.M.M.
B : 39
9 . 12 . 1993
0:3
Gerçekten, kanunun, kendisinden daha üstün bir hukuk normuna aykırı olduğu gerekçe­
siyle iptal edilebilmesi ve geçersiz sayılabilmesi, demokrasinin teminatıdır. Her ne kadar de­
mokrasi, milletin, devletin makamına oturabilmesi anlamında bir kavram ise de, bütün demok­
rasilerde, saygı gösterilmesi gereken önceden konulmuş kurallar vardır. Bu kurallar anayasa­
larla, kısa ama öz olarak belirlenmiştir. Ne var ki, büyük çgunluğuyla demokratik değerleri
benimsemiş, insan haklarına saygı, hukuka bağlılık, laik ve sosyal devlet gibi kavramları özüm­
semiş bir toplum için hazırlanan Anayasa, eğer bu ilke ve değerlere yeterince yer vermemişse
er veya geç o toplum tarafından reddedilmeye mahkûmdur.
1982 Anayasası, sözünü ettiğim ilkeleri, baştaki "Genel Esaslar, bölümünde devletin te­
mel nitelikleri olarak kabul etmekle beraber daha sonraki bölümlerinde, onlarla çelişen ve bağ­
daşmayan birtakım kısıtlamalar ve yasaklamalar getirdiği içindir ki, daha mürekkebi kuruma­
dan tartışılmaya başlanmıştır.
Gene aynı nedenle, bu kısıtlama ve yasakların bir kısmı pratikte işlemez hale gelmiştir.
işte bundan dolayıdır ki, birçok sorun gereksiz yere rejim sorunu haline gelmekte ve Anayasa
Mahkemesi kararları tartışılır olmaktadır. Gerçi İkinci Dünya Savaşından sonra Avrupa ülke­
lerinin hemen hepsinde anayasa mahkemeleri kurulmuştur ve anayasa mahkemelerinin vermiş
olduğu kararların tartışılması da yeni bir olay değildir.
Anayasa Mahkemesinin Türk siyasal yaşamındaki özel durumu ve siyasal partilerle yıllar­
dır süregelen sürtüşmelerin güncelliğini koruduğu bilinmektedir; ancak, bu Yüksek Mahke­
meye yapılan eleştirilerin siyasal tartışmalara özgü polemik havasından arındırılmaları gerekir.
Bu konuda Anayasa Mahkemesi sayın üyelerinin de çok dikkatli davranması gerekir.
Hemen herkesin malumu olan çok bariz bir örnek vermek istiyorum. 1982 Anayasası, hem
denetim alanı hem dava açacak kişi ve kuruluşlar ve hem de dava süresi açısından sınırlamalar
getirmiştir; ancak, iptal davasının özelliklerinde önemli bir değişiklik yoktur. Ancak, Anayasa
Mahkemesi, son yıllarda verdiği kararlarda, "Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi
yazılmadan açıklanamaz" şeklinde bir emre uymaktadır. Özellikle kamuoyunda yankılara se­
bep olacak türden kararlarda bu yola gidilmektedir. Gerekçeli karar, aylar sonra yayımlanmak­
tadır. Oysa, Anayasa hükmü, "gerekçesi yazılmadan yayımlanamaz" şeklinde değil, "gerekçe­
si yazılmadan açıklanamaz" şeklindedir. Bu durum, kamuoyunda dedikodulara neden olmak­
ta ve vatandaşlar, "Anayasa Mahkemesi kararını verdi, şimdi onun kılıfını hazırlıyor" demek­
tedirler.
Biraz sonra bahsedeceğim olumsuz yönlerine rağmen, mevcut Anayasamız değişinceye kadar
ona uymak zorunluğunu da, hukukun üstünlüğü gereği olarak belirtmek isterim.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; anayasalar, bilindiği üzere, toplumların temel hak ve
hürriyetleriyle siyasî, sosyal ve ekonomik yönden çağa uygun şekilde gelişmelerini sağlayacak,
kısa, ama öz hukukî normlar bütünlüğüdür ve bir konsensüsün ürünüdürler. Bu konsensüs,
toplumun siyasal sistemi üzerinde anlaşmayı ifade eder. Konsensüsün varlığından söz edebil­
mek için, toplum üyelerinin önemli bir kesimi, belki en azından yüzde 75'i arasında fikir birli­
ğinin bulunması gerekir. Bu oran, meşruluğun göstergesidir. Meşruluk ibresinde, anlaşma ib­
resi yüzde 50 çizgisine doğru düştüğü zaman, konsensüs ortadan kalkar. Bu durumda pozitif
normların toplumsal dayanakları ve etkinlikleri zayıflamış olur. Bu da bir meşruluk krizine
yol açar. Üzülerek ifade ediyorum ki, yenisini tanzim edinceye kadar uymakla yükümlü oldu­
ğumuz mevcut Anayasamız için anlaşma ibresi yüzde 50 çizgisine doğru düşmüştür. Gün geç­
tikçe, konsensüsün yerine disensüs telaffuz edilmektedir.
— 112 —
Download