Kapitalizmin Ahlak Anlayışı

advertisement
1
KAPİTALİT AHLÂK ANLAYIŞI HAKKINDA
BİR DENEME
İÇİNDEKİLER
1.
Giriş ___________________________________________________________ 2
2.
Konunun Ahlaki Açıdan İrdelenmesi _________________________________ 2
a)
Genel Olarak _______________________________________________________ 3
b)
Ahlâk Öğretileri _____________________________________________________ 3
c)
Bir Değer Olarak Ahlâki Davranışın İncelenmesi _________________________ 4
3.
Kapitalizm Tanımı ________________________________________________ 5
4. Tarihi Süreçte Kapitalist Ahlâk Anlayışından Önce Gelen Ortaçağ Ahlâk
Anlayışı _____________________________________________________________ 6
5. Ortaçağ Ahlâk Anlayışının Kapitalist Ahlâk Anlayışının Ortaya Çıkmasına
Etkileri _____________________________________________________________ 6
6.
Kapitalizmin Ahlâk Anlayışı ________________________________________ 7
d)
Ahlâk Teorileri Çerçevesinde Kapitalist Ahlâk Anlayışının Konumu _________ 8
e) Nimetler Ahlâkının Bir Görünümü olarak Kapitalist Ahlâk Anlayışı _____ Error!
Bookmark not defined.
f)
Kapitalist Kimdir ? ___________________________ Error! Bookmark not defined.
g)
Toplam Fayda, Bireysel Fayda İlişkisi Açısından Kapitalizm Ahlâk Anlayışı
Error! Bookmark not defined.
7.
Sonuç __________________________________________________________ 8
h)
Ahlâki Olan Kapitalizmle Örtüşebilir mi ?_______________________________ 8
i)
Kapitalizm Açısından Modernleşmede bir Sınır Var mı ? __________________ 8
j)
Nereye Kadar Kapitalizm ? ___________________________________________ 9
k)
Üretim Başlı Başına Bir Değer Olabilir mi ? _____________________________ 9
2
1. Giriş
Kapitalizm kelimesi, anlam olarak civilization (uygarlık) kelimesinin tarihi ile
birleşmektedir.
Kapitalizm, tarihi süreç içinde insanlığın farklı bir yaşama biçimi ve üretim biçimi
ortaya koyduğu yeni bir ilişkiler yumağı olarak gözükmektedir.
Modernlik daha üst bir kavram olarak; sanayi, kapitalizm, ve toplumsal yaşamın tüm
alanlarını kapsayan genel bir üretim ve denetim çabası olarak tanımlanmıştır.
Bu tanım da yer alan öğeler akılcılık ışığında gerçekleşecektir.
Akılcılık, maddeciliğe ve Tanrıya başvurunun, geleneksel bir görüş olduğu
gerekçesiyle reddedilmesi anlamındadır.
Bu anlayışla, her tür özgürlüğe davetiye çıkarıldığı gibi, aynı zamanda toplumsal
örgütlenme ve kültürel inancın geleneksel biçiminin reddini de öngörmektedir. Bu
nedenle devrimcidir.
Orta çağa sırt dönülüp, Antik Yunan’a göndermeler yapılarak akıl yüceltilmekte
emeğe, üretimin örgütlenmesine ve yasaların tarafsızlığına temel bir önem verilerek;
yeni bir insan ve yeni bir toplum yaratılmaktadır.
Kapitalizmi savunan modernistlerin vicdanı rahattır. Onlar karanlığı aydınlatan
insanın doğal iyiliğine, aklına ve özgürlük inancına güvenirler.
Bu ilkelerle yola çıkan modenizm vicdan rahatlığıyla yarattığı bu homongolosun
yaşamda neye dönüştüğünü gördüğünde kendisi de şaşırmıştır.
2. Konunun Ahlaki Açıdan İrdelenmesi
İnsan davranışlarının ortaya çıkış biçimleri incelendiğinde, ahlâki kimliğinin temel
özelliklerine de ulaşabiliriz. Ahlâkın ne olduğuna ilişkin soruya, çeşitli zamanlarda
farklı cevaplar verilmiştir. Tarihsel yaklaşımları bir kenara bıraktığımızda, ahlâkın
değerlendirilmesine ilişkin çağdaş görüşler üç temel noktayı vurgulamaktadırlar.
1. Güncel yaklaşımlar bir ahlâk teorisi oluşturup, ahlâkı bütünüyle tanımlama
eğiliminden vazgeçmişlerdir. Yani ahlâk teorisinin sistemleştirilmesinden çok,
içeriği ile ilgilenmişlerdir. Antik çağda ahlâkı inceleyen düşünürler ise, ahlâk
konusunda öğüt verme yöntemiyle bir model oluşturmayı hedefliyorlardı.
2. Ahlâk duygusu vazgeçilemez biçimde “içselleştirilmiştir”. Ahlâki yönelim, uzun
süre aşkın bir düzene (transandantal) -ki bu aşkınlık rasyonel (akılcı) olabileceği
gibi mistik (dinsel) de olabilir- boyun eğme olarak tanımlanmıştır. Çağdaş
yaklaşımlar ahlâk düşüncesinde, ahlâki eylemi bir boyun eğmeden çok,
tanımlanmış değere bireysel ve yaratıcı bir “katılım” olarak ele almaktadır.
Kişiselleştirilmiş (Personalist) değer ahlâkı bu anlamda ortaya çıkmaktadır.
3. Ahlâk düşüncesi yüzyıllar boyunca temel ve sürekli bir belirsizlik içinde olmuştur.
Her ahlâk öğretisinde bir dualizim (karşılıklılık) vardır. Yani, bireyi az çok
“yükümlü” kılan dış bir baskı ile bireyden ideale doğru yayılan bir iç istek
arasındaki karşıtlık. Bu dualizimle ahlâk bilinciyle psikolojik bilinç arasındaki
3
çatışkıyı daha açıkça görebiliriz. Antik çağ düşünürleri bu çatışmadan en
mükemmel iyi (summum bonum) kavramıyla çıkmaya çalışıyorlardı; oysa aynı
zorluk, mükemmel iyi kavramının içeriğinin doldurulmasında da ortaya çıkıyordu.
Çağdaş yaklaşımlardaki ahlâki eylemde bireysel yorum tehlikesinden sakınmak için
ne gibi bir ölçü bulunabileceği konusunun da araştırılması gerekir.
Ancak, ne yazık ki pratik, reel, somut ahlâk her işe yarayacak bir ölçü ile yönetilemez.
Çağdaş ahlâk düşüncesinin asıl katkısı da buradadır.
Ahlâk her toplum ve her zamanda kendisini hissettiren bir norm biçimi olarak görülür.
İyi ile kötünün karşıtlığı, daha çocukluğumuzdan beri bizi bağlar Görev, sorumluluk,
pişmanlık gibi duygular halinde içten bir oluşuma da sahiptir. Bunca doğal ve genel
nitelik taşıyan bu kavram, en ufak bir düşünce çabasında bile sayısız güçlükler
doğurmaktadır. Ahlaki olay, kaçınılmaz bir biçimde çok değişik görünümleri olan
“Ahlâk Sorunu”na bitişmektedir1.
Ahlâkın ne olduğunu açıklayan teorileri genel bir değerlendirmeye tabi tuttuğumuzda
üç temel başlık ortaya çıkmaktadır;
-Nimetler ahlâkı (egoizm, hedonizm, evdomonizm, ütilitarizm, naturalizm)
-Amaç ahlâkı (yetkinlik ahlâkı, kültür ahlâkı)
-Formal Ahlâk teorileri
Konumuzu aşacağı düşüncesiyle ahlâkın değişik yaklaşımlarını elealan bu teorilerin
detaylarına ancak konuyla olan ilgisi oranında ve yeri geldikçe anlatılacaktır2.
a) Genel Olarak
Kant’tan bu yana öğrenmiş bulunuyoruz ki; “felsefe” den söz edebilmek için şu iki
soruya karşılık vermemiz gerekir; Ne bilebiliriz ? (bir metafizik seçimi); Ne
bilmeliyiz ? (bir ahlâki davranış seçimi)
Ahlâk davranışı seçimi, bizi iki temel probleme götürür;
a) Ahlâk olgusu kendisini herkese içten ve dıştan kabul ettiren evrensel bir gerçektir.
b) Bu gerçeklik yoğun bir çatışkıyı da içinde taşır. Nedir bu çatışkı ?
Zaman ve insanlar için çok öznel biçimlerde ortaya çıkıştır. Ahlâkın evrenselliği
konusu tartışmasız kabul edilirken, ahlâkın içerik olarak doldurulması, yani
uygulanması sürekli tartışılmaktadır. Bu çatışkı temelde değer ile değer yargısı
arasındaki farklılığı içermektedir.
b) Ahlâk Öğretileri
Birbirinden çok farklı nitelikteki yaklaşımlar – ki bu yaklaşımlar varlık bilim ve bilim
felsefesi açısından da kurulabilir – çok farklı ahlâk teorilerinin ortaya çıkmasına
neden olmaktadır. Bu teorileri ahlâk öğretileri başlığı altında üç temel sınıfa
ayırabiliriz.
a) Evrenin anlamlı bir düzeni vardır (Aşkın - Transandantal Ahlâk Yaklaşımları).
1
Gregorie s.76.
2
Bkz. Gregorie s.45.
4
b) Evren anlamdan yoksundur.
c) Evren, süreç içinde bir düzeni gerçekleştirmeye yönelmiştir.
Bu üç temel bağlam kendi Ahlâk yaklaşımlarını da beraberinde getirmektedir.
Temel olarak bu üç bölüm altında incelenen ahlaki yaklaşımlar zaman açısından bir
sınıflandırmaya tabi tutulamazlar. Şöyle ki; ahlaka ilişkin yaklaşımları ilkel veya
çağdaş Ahlâk anlayışları biçiminde ayırmak mümkün değildir. Eğer bunun tersini
söyleyebilseydik Sokrates’ten daha ahlâklıyız diyebilirdik.
Çalışma, belirli bir ekonomik tutum alışla Ahlâk arasındaki ilişkiyi göstermekle sınırlı
tutulduğu için ahlâk teorilerinin incelenmesine daha fazla yer verilmemiştir.
c) Bir Değer Olarak Ahlâki Davranışın İncelenmesi
Ahlaki değer kişiye bağlı, bütünsel ve evrenseldir (formal Ahlâk teorileri açısından)
Ahlâk teorilerinin temel sorunu olan “iyi” kavramının içeriğinin belirlenmesi en temel
sorunu oluşturmaktadır. “iyi” nin kesin bir tanımının yapılamayacağı ve aynı zamanda
da yapılmamasının daha uygun olacağı sonucuna varıyoruz. “İyi” kavramının içeriğini
doldurabilmek için kullanabileceğimiz en somut ölçü değerler hiyerarşisi içinde aşağı
değerlerin veya yüksek değerlerin seçilmiş olmasına göre “iyi” ye yaklaşılıp
uzaklaşıldığı yargısıdır. Ahlâken “iyi” nin saptanmasında, her bir somut olayda
bireyin alacağı tutum, yani bireysel seçimi asıl önemli noktayı oluşturmaktadır.
Böylece ahlaki seçiş, insanın kendine karşı olan görevlerini gösterdiği gibi, topluma
ve hatta çevresine karşı görevlerini de gösterecektir. Ahlaki seçiş insanın içini temiz
ve saf tutması, kendine karşı samimi olması, kendi veya başkalarının zararına
davranışlardan kaçınılmasını gerektirir.
Ahlâkta bir iç kanun koyma söz konusudur. Aslında genelde düşünülen ve yanlış olan
Ahlâk anlayışlarına göre insanın sanki başkalarının kınamasından kaçınmak için
belirli davranışları yapıp bazı davranışlardan kaçındığı söylenmektedir. Bu yetersiz
bir ahlâk anlayışına işaret eder. Oysa, ahlaki davranışa gerçek yaklaşım, hiç bir
kınamanın olmayacağı durumlarda bile bizim içsel sesimize uygun davranmamızdır.
Başkaları için belirli davranışları sergileyen bir imajın peşinde, kendi içsel sesine
kulak veren kişi ise gerçek ahlâkı ortaya koyar.
Ahlâk alanında bir iç kanun koyma olduğu gibi bir iç yaptırımın söz konusu olduğu da
açıktır o da, “vicdan azabıdır” bir hukukçu olarak burada bir başka temel ahlâk
probleminin daha ortaya çıktığını söylemeliyim. Peki vicdan sahibi olmayanın ahlaki
sorumluluğu için ne yapılabilecektir. Bu sorunun cevabı zorlama bir ahlâk
yaratılamayacağına göre hukuk/ahlâk ortak alanı dışındaki alanlar için onun bir
vicdan yaratmasından başka yapılabilecek bir şey yoktur.
Diğer bir sorun da; Robinson Crusoe’un ahlaksal sorumluluğu var mıdır ? Bu da
önemli bir sorun. Robinson’un hukuksal sorumluluğu olmadığını biliyoruz. Çünkü
sosyal bir değer olan adaletin gerçekleşmesi için (Çünkü adalet bir eşitlik düşüncesi
olarak değerlendirildiğinde en azından iki nesne arasındaki ilişkiyi öngörecektir)
sosyal bir ortam zorunlu. Oysa bireysel yetkinlik anlamında ise Robinson Crusoe’un
ahlaksal alandaki sorumluluğu birlikte yaşadığı diğer canlı ve doğaya karşı
sorumluluğu, diğer yandan ise kendi yetkinliğini gösterebilmek için yaşamını devam
ettirmek ve doğayı yorumlamak açısından kendisine karşı sorumluluğudur. Bu
nedenle yapayalnız Crusoe’un ahlaki sorumluluğu devam etmektedir.
5
3. Kapitalizm Tanımı
Kapitalizm genel anlamda modernliğin bir iktisadi biçimi değil, bir yandan akılla
inanç ve tüm toplumsal, kültürel ait oluşları; öte yandan ise çözümlenebilen ve
hesaplanabilen olaylar arasındaki kopmaya dayanan, kendine özgü bir modernlik
anlayışının iktisadi biçimidir.
Batılı modernleşmenin, tarihsel açıdan özel bir biçimine karşılık olarak kullanılan
modernist ideoloji, özellikle aydınlanma felsefesiyle güncelleşmiştir. Bu güncelleşme
ekonomi alanında kapitalizm adıyla anılmaktadır. Kapitalist, modernleşme modeli,
aynı zamanda bir insan tanımı da vermektedir. Weber “Protestan Ahlâkı ve
Kapitalizmin Ruhu” adlı eserinde kapitalist insanı kendine özgü toplumsal ve kültürel
bir tür olarak tanımlar3. Weber, bu tanımlama ile bir prototip olarak kapitalisti
tanımlamak değil, kapitalist oluşun kökeninde yatan içsel tutumları açıklamaktadır.
Kapitalizm kendi yasasını, yani etkinlik yasasını hiçbir şeyin engelleyemediği
durumda ulaşılacak bir ekonomik süreçtir.
Kapitalizm bütün ekonomik faaliyetlerin maksimum ölçüde rasyonel olmasını ve
planlı şekilde yürütülmesini benimsemiştir. Bu nedenle, kapitalizmin yapıcı ve kurucu
en önemli unsuru rasyonel muhasebedir. Başka bir ifade ile soyut gelir hesabı ve
soyut bilanço kapitalizmin en önemli özelliğidir.
Kapitalizmin etkinliğinin maksimum düzeye çıkacağı bir toplumda aşağıdaki şartlar
gerekmektedir;
a) Üreticiler tek amaç olarak maksimum kâra yönelmiş olmalıdırlar;
b) Toplumun entelektüel faaliyeti maliyetlerin düşürülmesine izin veren bilimsel ve
teknik süreçlerin açığa çıkartılmasına yönelmiş olmalıdır.
c) Herkes çalışmalıdır ve çalışanların ekonomik hayattaki değişmelere uyumları
mükemmel olmalıdır.
d) Üretimin toplumsal bünye tarafından emilmesi hiçbir engelle karşılaşmamalıdır.
e) Önceki koşullar kültürel, ahlâki, entelektüel ve siyasal hiçbir sınırlamaya
uğramamalıdır.
Özellikle Protestanlık kapitalizmin gerçekleşmesine katkıda bulunmuşsa, kapitalizmin
ruhuna karşıt olarak görülmesi gereken burjuva bireyciliği yönünden bir “vicdan,
sofuluk ve içtenlik ahlâkı’nın gerçekleştirilmesine de güçlü biçimde katkıda
bulunmuştur.
Kapitalizmin farklı fikirlerin ortaya çıkışına yönelik hoşgörülü tutumu, çok sesliliğin
doğumunda ve yerleşmesinde etkili bir rol oynamıştır.
Oysa kutsal fikirlere dayanan bir ideoloji veya kültür kendi dünya görüşüne karşı
çıkan fikirleri hoşgörü ile karşılamayı her zaman reddetmiştir.
Tanrıdan üzerinde hiçbir tasarruf sahibi olmadıkları bir kararı bekleyenlerin korku ve
titreyişinden çok farklı bir imanın aydınlattığı başka bir ahlâktır söz konusu olan.
3
Bunu yaparken Weber’in genel olarak niyeti, çeşitli büyük dinlerin modern dünyevileşme ve
akılcılaşmayı nasıl kolaylaştırdığı ya da engellediğini göstermekti. Hıristiyanlık örneğinde dikkatini
dünya dışında çilecilik fikrinin yerine, dünya içinde çileciliği koyan Calvin’ci yazgı fikri üzerinde
yoğunlaştırmıştır.
6
Başka bir ifade ile, kapitalist düzende kapitale karşı çıkmak, onu reddetmek bir suç
değildir.
Bu niteliği dolayısıyla kapitalizmin diğer sosyal sistemlerin hepsinden farklı olduğu
söylenebilir.
Bu farklılık, kapitalizmin tabiatından, mantığından ve yumuşak bir fikir dokusuna
sahip olmasından ileri gelmektedir. Başka bir ifade ile kapitalizm, katı ve dogmatik
değil, gevşek ve esnek bir ideolojidir4. Almanya’daki Nazi, İtalya'daki Faşist ve
İspanya'daki Franko diktatörlükleri endüstri sermayesi birikimini çoğaltarak kapitalist
sistemin Avrupa`da etkinlik kazanmasında rol oynamışlardır. Kapitalizmin,
Almanya’da Nasyonal Sosyalizme, İtalya’da Faşizme ve İspanya’da Falanjizme karşı
çıkmadığı bilinmektedir. Bu durum da kapitalizmin farklı görüşlere açık olan ve
kazanca öncelik veren kimliğinin göstergesi sayılabilir.
Ancak, kapitalizmin dünya ölçüsünde iktisadi bağımlılık yaratmak amacını
benimsediği ölçüde, bağımsız kapitalist gelişmeyi engellemekten de geri kalmadığı
göz önünde tutulmalıdır.
4. Ortaçağ Ahlâk Anlayışı
Ortaçağ hayat görüşünde ve ahlâk anlayışında din, kahramanlık, güzellik ve benzeri
kavramlar iktisadi düşüncelerin üstünde bir yere sahip olmuştur. Ortaçağda şan, şeref,
itibar gibi değerler önem taşımış, para bu değerlere ulaşma aracı sayılmıştır. Ortaçağ
insanı için önemli olan, kendisini ve yakınlarını geçindirecek şeylere sahip olmaktı.
Bundan ötesini düşünmek ise gereksizdi. Hatta zararlı sayılıyordu. Bu hayat felsefesi,
ölçülülüğü ve azla yetinmeyi temel görüş olarak benimsemişti. İhtiyaçlar fazla
çeşitlenmiş değildi. Bu ahlâk anlayışında önemli olan günü yaşamaktı.
İnsanların meslek değiştirmeleri ortaçağ ahlâk düşüncesine göre doğru sayılmıyordu.
Asıl olan baba mesleğini sürdürmekti. Kişinin işinde sebat etmesiydi ve bu beğenilen
bir davranış olarak kabul edilmekteydi.
Ortaçağın bir başka özelliği de, hiyerarşiye dayalı olmasıdır. Toprakla ilgili olarak
Senyör, Serf ve Serbest Köylü şeklinde bir hiyerarşi olduğu gibi, mesleki yaşantıyı
düzenleyen Lonca hayatında da Usta, Kalfa, Çırak biçiminde bir hiyerarşi vardı.
Ortaçağda, ölçülülük ve azla yetinme toplumun orta ve alt tabakalarına ait bir özellik
görünümündedir. Üst tabaka zevk ve eğlence içinde yaşamaktadır. Lüks ve israf bu
tabakaya ait bir hayat ilkesi gibidir. Ortaçağ hayatında, özellikle yöneticilerin gösteriş
içinde olmaları, toplum tarafından bir gereklilik olarak kabul edilmekteydi.
Ortaçağ’da malın değerini belirleyen unsur, üretim için harcanan emek değil,
tüketimin sağladığı haz olmuştur. Ortaçağda mala mülke sahip olma isteği, doğru
karşılanmamaktadır. Ortaçağ insanı, sadece altına sahip olma konusunda büyük bir
hırs taşımıştır.
5. Ortaçağ Ahlâk Anlayışının Kapitalist Ahlâk Anlayışının Ortaya
Çıkmasına Etkileri
Ortaçağ düşüncesinin bu yaklaşımları nasıl oluyor da yeni ve farklı bir bakış açısı
sergileyen kapitalizmin ortaya çıkmasını sağlıyor ?
4
Touraine, s. 76.
7
Bunun tarihi gerekçelerinden birini ortaçağın hiyerarşik yapısından kaynaklanan yeni
ilgi merkezlerinin ortaya çıkışı ile açıklayabiliriz. Bir Senyör ve ona bağlı selflerden
oluşan ortaçağ üretim sistemi, hem yoğun nüfuslu kentlerin ortaya çıkışına ve hem de
kapitalin belirli ellerde toplanmasına sebep olmuştur. Nüfus yoğunluğu yeni
gereksinimlerin ortaya çıkmasına ve bunlarda üretim yapılmasına ve üretim
tekniklerinin geliştirilmesine sebep olmuştur. Kapitalist ahlak görüşü ortaçağ
ahlakından farklı olarak çok kazanmayı, daha çok iktisap etmeyi doğru bulmuş ve
teşvik etmiştir.
Ortaçağ anlayışı işin (mesleğin) değiştirilmesine karşı çıktığı halde, kapitalizm
insanın gerek gördüğünde işini değiştirmesini, yeni kazanç kapıları aramasını öngören
hareketli bir meslek görüşünü savunmuştur.
Ortaçağda insandan istenen, iş veya sanat sahibinin sabırla ve dikkatle bir alanda
mükemmelleşmesidir. Üretilen malın kalitesi önemlidir. Başka bir ifade ile nitelik
önemlidir. En iyi ve en mükemmeli (sihirli kılıcı) üretmektir amaçlanan. Ve üretilen
mal ile ilgili olarak reklam yapmak da yasaktır. Buna karşı kapitalist ahlak anlayışı ise
nitelikten çok niceliğe önem vermiş, reklam yasağını reddetmiş, reklamı üretilen
malın pazarlanmasının zorunlu bir koşulu saymıştır.
Ortaçağ kendi kapalı dünyasında yenileşmeyi, başkalaşmayı, değişmeyi kabul
etmemiştir. Bu yaklaşıma göre üretilen malların renginde, biçiminde en küçük bir
değişiklik yapılması bile söz konusu olamaz. Üretilen malda veya üretim biçiminde
değişiklik yapılacaksa bile, loncanın karar vermesi gerekliydi. Zaten loncalar bunu
çok sıkı bir denetime bağlamışlardı.
Ortaçağ, toplum yapısının başlıca özellikleri sınıf ayrıcalığı ve sınıf baskısı olarak
belirtilmektedir. Oysa kapitalist sistemde kişisel yeteneklere bağlı olarak sınıflar arası
geçiş yapma imkanı bulunmaktadır. Yani Kapitalist sistemde senyörün oğlu senyör,
serfin oğlu serf olmak zorunda değildir.
İnsan doğası değişmediğine göre, Ortaçağ insanı Yeniçağ insanından daha az veya
daha fazla hırslı sayılmamalıdır. Ortaçağda para, cana ve namusa kastedenlere karşı
hem batıda, hem doğuda koruma işlevini yerine getirmiştir.
6. Kapitalizmin Ahlâk Anlayışı
Kapitalist her şeyi para uğrunda değil de, görevi uğruna, dünyadan uzaklaşma işlevini
gerçekleştirebileceği işi uğruna feda eden kişidir.
Ancak, asıl olarak Weber in anlamaya çalıştığı modern sanayici ya da tüccar değil
tümüyle iktisadi etkinliğin içinde yüzen, yatırım kapasitesi kişisel tasarrufuna bağımlı
olan, ne spekülasyonun, ne de lüksün cazibesine kapılmayan yani dünya malını sanki
kullanmıyormuşçasına kullanan kişiyle ilgilenir.
Kapitalizmin herhangi. bir dini inanç sistemi ile bağlantısı olduğu da söylenemez.
Bundan şu sonucu çıkartabiliriz: Tanrıyı işin içinden çıkartıp yerine aklı koyduğu için
insan kapitalist oldu.
Kapitalist sistem, ahlâkın ferdi bir sorun olduğunu kabul etmektedir. Ahlâklı kapitalist
olduğu gibi, ahlâksız kapitalist de olabilir. Bu temelde kişisel bir sorundur. Bununla
birlikte kapitalist ideoloji kişisel bağımsızlık, teşebbüs yeteneği ve nefse güven gibi
kişisel erdemlere önem vermektedir. Ancak, bütün bu erdemlerin üstünde en yüksek
değer olarak “özgürlük” kabul edilmektedir.
8
Ortak iyilik, insanların buna yönelik düşüncelerinde anlam kazanır. Ancak,
kapitalizmin temel yaklaşımı, herkes, iktisadi faaliyetlerinde serbest olduğu takdirde
ortak iyiliğin kendiliğinden oluşacağıdır.
Her insanın kendi çıkarı peşinde koşmasının toplum yararını kendiliğinden
sağlayacağını öngören, kişisel çıkarla toplum yararı arasında bir özdeşlik olduğunu
savunan kapitalizmin kuruluş dönemine ait iyimser görüş artık eski değerini yitirmiş
bulunmaktadır.
Bununla birlikte kapitalist sistemden yana olanlar, kişisel zenginliğin kısa veya uzun
vadede mutlaka toplumun hizmetine verildiğini, toplumsal üretim için kullanıldığını,
dolayısıyla toplumun zenginleşmesinde etkili bir rol oynadığını belirtmektedirler.
d) Ahlâk Teorileri Çerçevesinde Kapitalist Ahlâk Anlayışının Konumu ve Sınır
Problemleri
Her varlığın kendini koruması fikri bu görüşün ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
İnsanın her ediminde bencil ve kendini koruma güdüleri altında olduğudur.
İnsanın kendini sevme dürtüleri altındadır. İnsan sırf bencilliğinden dolayı özgecildir.
7. Sonuç
Batıdaki modernleşme, üç yüzyıl boyunca önce Avrupa devletlerinde, sonra da
Amerika’da egemen bir konum sağlamıştır. Aslında bu bölgeler hem modernliğin ve
hem de kapitalizmin seçkinleri olarak gözükmektedir.
Weber, kapitalizmin akılcı otoriteye dayalı sorumluluk ahlâkı anlayışını, ortaçağın
kanaat ahlâkı yerine önermektedir.
Bununla kapitalizmin Taylor’un da dediği gibi “one best way” oluşu bu anlamda
doğal ahlâka bir çağrı olarak değerlendirilmektedir.
Ahlâki Olan Kapitalizmle Örtüşebilir mi ?
Kapitalizm Açısından Modernleşmede bir Sınır Var mı ?
Modernin aşılıp artık postmodernin tartışıldığı batı toplumlarında liberalizm ve onun
ekonomik sonucu olan kapitalizm yeniden biçimlendirilmesi gereği doğmuştur.
İnsanların ve insanlığın mutluluğu için kapitalizmin sağladıkları yeterli olmamıştır.
Kapitalizmin temel dayanağı olan rasyonalizm tek başına evreni açıklamakta yetersiz
kalmıştır. Kalabalıklar içinde kaybolan insan yeniden tanrısını aramaktadır. Bunun
doğal sonucu dinsel ve mistik eğilimlerin artması biçiminde kendisini göstermiştir.
Son yıllarda yeni bir kapitalizmin oluşmakta olduğu ve bu sistemin kapitalizmin temel
ilkelerine sadık kalmakla birlikte farklı bir görünüm taşıyacağı ileri sürülmüştür. Yeni
kapitalizm anlayışına göre kişinin başarısı kollektifin çöküşünü müjdelemektedir.
Dayanışma duygusunun yavaş yavaş sosyal adaletin yerini alması gerektiği görüşü
yaygınlaşmaktadır.
9
Daha çok Amerikan modelinden yola çıkan bu yaklaşım her yerde en iyileri istihdam
etmek ve işe aldıktan sonra onları kaybetmemek için en iyi ödemeyi yapmak ilkesine
dayanır.
Vahşi kapitalizm her şeye rağmen mümkün olduğunca çok üretim yapılmasını
öngörüyordu. Arz edilen malın bir şekilde mutlaka kar olarak geri döneceği
öngörülüyordu. Ancak, bu yaklaşımın yetersizliği özellikle 1929 buhranı ile kendini
göstermiştir. Planlı üretim ve üreticinin hakları gözetilmeden sistemin (kapitalist
sistemin) işleyemeyeceği anlaşıldı.
Yirminci yüzyılın başlarında kapitalist sistem katı uygulamalarının yarattığı
problemlerden kurtulmak için Amerikan sisteminde Welfair Stade (refah devleti),
Avrupa’da ise sosyal devlet uygulanmaya başlamıştır.
Bununla yapılmak istenen liberal kapitalist sistemin yaşatılabilmesi için, sistemden en
fazla yararlananların genel yarar açısından bir fedakarlıkta bulunmalarını sağlamaktır.
Nereye Kadar Kapitalizm ?
Üretim Başlı Başına Bir Değer Olabilir mi ?
Aslında tartışılması gereken temel sorun, din düşüncesindeki değişmenin mi kapitalist
zihniyeti yarattığı, yoksa iktisadi hayattaki değişmenin mi iktisadi hayatta farklılaşma
yarattığıdır ?
Muhtemelen etki ve tepkinin birlikteliği söz konusu olmuştur.
Calvinizmden etkilenen Puritanizm sosyal düzeni değiştirmeye çalışırken, sosyal
düzen tarafından şekillendirilmiştir.
10
Yararlanılan Kaynaklar
ARAL, Prof.Dr.Vecdi
Toplum ve Adaletli Yaşam, Filiz Kitapevi, 1983 baskı.
BAECHLER, JEAN
Kapitalizmin Kökenleri, İmge Kitapevi, 1994, 2.bası.
FEBVRE, Lucien
Uygarlık, Kapitalizm ve Kapitalistler, İmge Yayınları,
Ankara 1995.
GREGORİE,
François
Büyük Ahlâk Doktrinleri, Varlık Yayınları, İstanbul 1971.
GÜRİZ,
Prof.Dr.Adnan
Kapitalist İdeoloji Üzerine Bir İnceleme, Siyasal Kitap Evi
Ankara 1995 bası.
IŞIKTAÇ, Yasemin
Hukukun Kaynağı Olarak Örf ve Adet Hukuku, Kazancı
Yayınları, İstanbul 1992.
TOURAİNE, Alein
Modernliğin Eleştirisi, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1994.
ÜLGENER, F.Sabri
İktisadi İnhitad Tarihimizin Ahlâk ve Zihniyet Meseleleri,
İstanbul 1951.
WEBER, Maks
Protestan Ahlâkı ve Kapitalizmin Ruhu
Download