Serxwebûn Şubat 2011 Sayfa 10 KÜRT HALKI ORTADOĞU’DA DEMOKRASİNİN ÖNCÜSÜ OLMALIDIR T unus’la başlayan ve giderek yayılan, Mısır’da Mübarek rejimini sallayan halk hareketleri sadece bir iki hükümeti devirmiyor, aynı zamanda son iki yüzyıllık özelde de soğuk savaş sürecinde Batı tarafından şekillendirilmiş sistemi çökertiyor. Soğuk savaş döneminde ABD ve Sovyetler Birliği kendilerine bağlı olan hükümetleri –karakterleri ne olursa olsun– sonuna kadar desteklemişlerdir. Bu iki rejim de aslında modernisttir. Kapitalist modernizm paradigmalarıyla hareket etmektedirler. Her ne kadar reel sosyalizm kapitalizme karşı çıksa da modernist karakterdedir. Kapitalist modernizmin farklı bir versiyonudur. Her ne kadar kapitalist üretime, sömürüye karşı çıktığını söylese de kapitalist modernitenin devlet anlayışını ve endüstriyalizmi tamamen benimsemiştir. Bu konuda kapitalist olan ülkelerden çok farklı bir yaklaşımı yoktur. Ortadoğu’da baskıcı rejimler halklar tarafından sarsılıyor Ortadoğu’da bugün halklar tarafından sallanan rejimler soğuk savaş döneminde Batı’nın ve Sovyetlerin etkisinde ve oryantalist zihniyetle şekillenmişlerdir. Böylece Batı’nın düşüncelerinin yerel işbirlikçiler tarafından benimsenmesiyle şekillenen bir Ortadoğu gerçeği ortaya çıkmıştır. Buna bir de iki sistem arasındaki mücadele eklenince her türlü dış desteği alarak halklar üzerinde terör estirmişlerdir. Bu nitelikleriyle Ortadoğu’da Batı’nın ajanları olanlar iktidarlar olmuşlardır, halklarının hiçbir isteğine ve talebine cevap vermemişlerdir. Sadece iktidardaki oligarşik kesimlerin palazlanmasına hizmet etmişlerdir. Herhangi bir muhalefete de tahammül etmemişlerdir. Halkın hiçbir tepkisi onları ilgilendirmediğinden, çağdaş firavunlar ve krallar olarak iktidarlarını yakın zamana kadar sürdürmüşlerdir. Bu despot iktidarlar Ortadoğu halklarının tarihine, kültürüne, inançlarına da saygı göstermemişlerdir. İnsanlığın ve toplumsallığın ilk şekillendiği neolitik toplum ve beş bin yıllık temel uygarlık değerleri, bütün insani değerler son beş yüzyılda hakim olmuş kapitalist modernitenin değerlerinin işbirlikçiler tarafından Ortadoğu’ya taşınmasıyla birlikte bir tarafa itilmiştir. Halkın tüm değerleri tüm inançları küçümsenmiş, bu inançların yerine kapitalist modernitenin değerleri ikame edilmeye çalışılmıştır. Bu aşı yabancı olduğu için ne kadar baskı da olsa zulüm de olsa tutmamıştır. Bu iktidarlara karşı çeşitli biçimlerde direnişler gelişmiştir. Reel sosyalizmin güçlü olduğu dönemlerde kimi sol hareketler de komünist partiler de Ortadoğu’da belli bir güce ulaşmış olsalar da toplumlar esas olarak da tepkilerini islami inanç örtüsüyle ya da islami inanç biçiminde ortaya koymuşlardır. Aslında islami tepkiyle ortaya konulanlar sadece bin beş yüz yıldır benimsenen islami kültür değildir. İslami biçim altında on bin yıldır biriken kültür de bu dışarıdan gelen, halkına yabancılaşmış iktidarlara tepki duymaktadır. Bir yönüyle Ortadoğu’nun kendi orijinalitesi, kendi değerleri oryantalizme karşı bir direniş içine geçmiştir. Bu direniş çeşitli biçimlerde ken- “Tunus ve Mısır’daki olayları halkın zulme karşı başkaldırısı, isyanı olarak değerlendirmek gerekir. Bu yönüyle halk hareketidir. Demokratik karaktere sahiptir. Hatta kendiliğinden de olsa devrimci bir karakter taşımaktadır. Bu hareketlerin önümüzdeki dönemde hangi rejimlerle sonuçlanırsa sonuçlansın Ortadoğu tarihinde bir dönüm noktası olduğu kesindir. Özellikle demokrasi ve özgürlükler açısından Ortadoğu’nun geleceğini olumlu etkileyeceğini şimdiden belirtmek gerekir. Bu yönüyle de heyecan verici hareketlerdir” disini zaman zaman dışa vurmuştur. Ancak soğuk savaşın şiddetli olduğu dönemlerde iki kampın da desteğini alan despotik rejimlerin çok sert davranması buradaki tepkilerin patlamalı biçimde açığa çıkmasını engellemiştir. Ancak Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte en fazla da Ortadoğu’nun çivisi çıkmıştır. O güne kadar soğuk savaş koşullarında iki kamp tarafından kayıtsız koşulsuz desteklenen iktidarlar, bu kayıtsız koşulsuz desteklerini giderek kaybetmişlerdir. Zaten soğuk savaş dönemi bir yönüyle de otoriter rejimler dönemidir. Soğuk savaşın bitimi ile birlikte reel sosyalizm dağılmış, dağılış sürecinde halklar reel sosyalist yönetimlerin demokratik olmayan karakterine tepki göstererek daha demokratik karakterde bir ülke istemişlerdir. Aslında reel sosyalizm toplumların demokratik özlemlerine dayanamayarak yıkılmıştır. Kapitalist modern sistemse gelinen aşamada soğuk savaş dönemindeki yaklaşımlarla kendi siyasal sistemini güvenlik altında tutamayacağını görmüştür. Bu bakımdan daha önce açık destek verdiği diktatörlüklerden desteklerini çekmeye başlamışlardır. Kendileri için sermayenin serbest ve güvenlikli dolaşımını sağlayacak istikrarlı hükümetlere ihtiyaç duymuştur. Bu açıdan çok katı, dışa kapalı rejimler yerine biraz reforme edilmiş ülkeleri tercih etmiştir. Sistemin ihtiyacını bu karakterdeki ülkelerin karşılayacağı düşünülmüştür. Despotik rejimlerin arkasındaki ülkelerin bu yaklaşımları toplumların rahatsızlıklarını, isteklerini daha rahat dile getirmelerine zemin sunmuştur. Soğuk savaş döneminde iki kampla bağlı rejimler, hep bir dış tehdit konseptiyle hem baskılarını meşrulaştırıyorlar hem de bu yolla toplumları kendi iktidarları etrafında tutmaya çalışıyorlardı. Soğuk savaşın sonlanmasıyla birlikte bu gerekçeler de ortadan kalkmıştır. Tüm dünyada toplumların demokrasi ve özgürlük eğilimleri daha da gelişmiştir. Soğuk savaşın o baskıcı karakterine karşı tepkiler artmıştır. Öte yandan II. Dünya Savaşı’nda on milyonlarca insanın ölümü, bunda özellikle faşist diktatörlerin payının bulunması Batı toplumlarında, çok katı baskıcı rejimlerine karşı tepkiler ortaya çıkarmıştır. Bu durum da ABD ve Avrupa’nın soğuk savaşın sonlanmasından sonra bu rejimlere karşı mesafeli bir yaklaşım göstermesinde etkide bulunmuştur. Tüm bunlar halkların baskıcı rejimlere karşı giderek tepkilerinin artırması, Ortadoğu’daki rejimlerin eski karakterde yaşamasının koşullarını zayıflatmıştır. Öte yandan bu rejimlerin baskıcı karakteri ve Ortadoğu toplumunu tarihine, kültürüne yabancılaşmaları radikal siyasal islamcı kesimlerin güç kazanmasını beraberinde getirmiştir. İran İslam Devrimi’nden sonra siyasal islamcı radikal akımlar sadece mevcut hükümetleri değil de uluslararası güçleri de rahatsız eden karaktere bürünmüştür. Öte yandan bu despotik rejimlere karşı giderek toplumsal muhalefetin arttığı, bu iktidarların istenmediği herkes tarafından görülmeye başlanmıştır. Bu durum ABD ve Avrupa’yı da düşünmeye sevk etmiştir. Bu rejimlere dayanarak, bu rejimleri destekleyerek kendilerinin Ortadoğu’da ayakta kalamayacaklarını her geçen gün daha iyi anlamışlardır. Eğer bu rejimler devam ederse sadece radikal siyasal islamcılar gelişmeyecek, toplumsal desteği zayıf olan bu rejimler nedeniyle Ortadoğu’ya hakim olmada sorunlar yaşayacaklardır. Bu iktidarlara karşı sadece radikal siyasal islamcılar değil, kapitalist sistemin değerlerine karşı çıkan demokratik toplumcu sosyalist hareketlerin de güçleneceğini görmüşlerdir. Bu durum da ABD’yi söz konusu iktidarların değişmesi gerektiği düşüncesine götürmüştür. Toplumu tatmin etmeyen, toplum üzerinde egemenliği zayıflayan bu rejimler yerine hem toplumdan destek görebilecek hem radikal islamın önünü alacak işbirlikçi siyasal islamın Ortadoğu’daki egemenlikleri için daha uygun olduğunu düşünmeye başlamışlardır. Böylece işbirlikçi ılımlı siyasal islama dayalı yeni bir Ortadoğu’yu şekillendirmek isteyen yaklaşımlar benimsenmiştir. Bu bir Batı projesi olarak gündeme alınmıştır. Ama bunun da hazırlanması kolay olmamaktadır. Tarih içinde Batı’ya karşı gelişen tepkiler ve doğasından gelen kimi radikalliklerin, sivriliklerin törpülenerek ılımlı, işbirlikçi, siyasal islam projesine uygun hazırlanması zaman alacak bir konu olarak görülmüştür. Bu temelde de uygulayacakları stratejiye uygun kimi aktörlerin, siyasal, sosyal ve ekonomik koşulların hazırlanması süreci başlatılmıştır. Bu konuda Türkiye’de AKP bir örnektir. AKP’nin iktidarda tutulmasında ABD ve Avrupa tarafından desteklenmesinde böyle bir proje içinde yer alacak bir güç olmasının önemli bir payı vardır. Ya da böyle bir projenin iktidarının, siyasetinin; sosyal, ekonomik, kültürel yaşamının ne olacağının Türkiye gerçeğinde denenmesi, hazırlanması hatta bir model haline getirilmesi düşünülmüştür. Ortadoğu tarihinde bir dönüm noktası yaşanıyor Tunus, Mısır ve Afrika’da gelişen hareketler Batı’nın Ortadoğu’da düşündüğü böyle bir proje sürecine denk gelmiştir. Bunu belirtirken Tunus’taki veya Mısır’daki olayların ABD ve Avrupa tarafından hazırlandığını, kışkırtıldığını söylemiyoruz. Böyle bir değerlendirme kesinlikle doğru olmaz. Bu isyanlar baskıcı rejimlerin ağır baskılarına karşı gerçekleşen halk ayaklanmalarıdır. İsyandır, patlamadır. Bu rejimler onlarca yıldır bu halka kan kusturmuşlardır. Siyasi olarak ağır baskı altında tutulduğu gibi sosyal ve ekonomik olarak da tamamen yoksullaştırılmış çok geri bir yaşama mahkum edilmişlerdir. Halk bu rejimlerin baskısı altında nefes alamaz duruma getirilmiştir. Tüm bunlar ister istemez halkta bu rejimlere karşı büyük bir tepkinin birikmesine neden olmuştur. Öte yandan dünyada halkların istediği düzeyde olmasa da çeşitli siyasal hakların, özgürlüklerin belli düzeyde kullanıldığı, yoksulluğun ve açlığın belli düzeyde giderildiği bir gerçek söz konusudur. Halklar bunları da görmektedirler. Bilişim, iletişim ve teknoloji sayesinde bunları görme, öğrenme imkanları daha da artmıştır. Kendilerinin çok yoksul ve açlık sınırındaki yaşamlarıyla diğer yaşamları kıyaslamaları olmaktadır. Tüm bunlar halklarda bu rejimlere karşı var olan tepkileri patlama noktasına getirmiştir. Tunus ve Mısır’daki olayları halkın zulme karşı başkaldırısı, isyanı olarak değerlendirmek gerekir. Bu yönüyle halk hareketidir. Demokratik karaktere sahiptir. Hatta kendiliğinden de olsa devrimci bir karakter taşımaktadır. Bu hareketlerin önümüzdeki dönemde hangi rejimlerle sonuçlanırsa sonuçlansın Ortadoğu tarihinde bir dönüm noktası olduğu kesindir. Özellikle demokrasi ve özgürlükler açısından Ortadoğu’nun geleceğini olumlu etkileyeceğini şimdiden belirtmek gerekir. Bu yönüyle de heyecan verici hareketlerdir. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; Ortadoğu halklarının adalet, eşitlik değerleri insani değerleri Avrupa’dan, Amerika’dan ve Asya’nın kimi ülkelerinden daha da güçlüdür. Ortadoğu halklarının bu yönlü değerleri yüzeysel değildir. Sadece sınırlı bazı ekonomik taleplerle ayağa kalkan bir toplumsal gerçeklik yoktur. Belki baskılar nedeniyle ayağa kalkışı gecikmiştir. Ama toplumsal gerçekliğin farklılığından dolayı ayağa kalktığından sadece ekonomik istekler değil, hak, hukuk, adalet, eşitlik, özgürlük, demokratik yaşam özlemi daha bütünlüklü olarak kendisini ortaya koyacaktır. Hiç kimse Ortadoğu halklarının tarihinden gelen eşitlik, adalet, özgürlük ve demokrasi değerlerini küçümsememelidir. Özgürlük ve demokrasiyi sadece Batı’nın bireyci, liberal yaklaşımlarıyla sınırlamak aslında özgürlük ve demokrasiye karşı en büyük saygısızlıktır. Özgürlük ve demokrasi esas olarak da toplumsal karakterde olgulardır. Kuşkusuz bireyin özgürlüğünü ve demokratik yaşamını da içermektedir, ama bu değerler toplumu ile birlikte olduğu zaman değerlidir, anlamlıdır. Bu açıdan Ortadoğu halklarının bu ayaklanışını özgürlük ve demokrasi tarihi açısından çok önemli gelişmeler olarak değerlendirmek gerekir. Bu hareketlerin ağırlıklı olarak spontane gelişmesi bu ayaklanmaların sonunda kimi bazı yumuşamalar yaşansa da kısa ve orta vadede esas olarak ABD ve Avrupa açısından yeni işbirlikçiliği ifade eden iktidarların ortaya çıkması büyük olasılıktır. Örgütlü ve etkili