T.B.M.M. B : 103 12.5.1994 0:5 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) CEVAT AYHAN (Devamla) - Grup adına konuşabilirim, eğer izin verirseniz?. BAŞKAN - Buyurun devam edin, sözünüzü kesmiyorum. CEVAT AYHAN (Devamla) - Teşekkür ederim. ...hem döviz geliri temin edecek hem de bütçeye bu açıkları kapatmak için gelir temin edecektir. Değerli arkadaşlar, zor günlerden geçiyoruz; yani, zör günlerden başarıyla geçmek istiyoruz; hepimiz bu memlekette yaşıyoruz, bir sıkıntı hepimize racidir; Hükümetin de muvaffak olmasını istiyoruz. Dilerdik ki, çok daha önce böyle bir program gelseydi, bugünkü zor duruma düşmeden, bu yabancılara boynumuzu bükmeden, kendi yaramızı kendimiz tedavi etseydik. Bu bize büyük bir ders olmalı ve bundan sonra da bu Meclis, hükümetlerin harcamalarını, uygulamalarını çok yakın­ dan denetlemelidir. Komisyonlarda bütçeyle ilgili harcamaları didik didik etmekte, elemekte fayda var; ayrıca, uygulamaları, icraatın gelişmesine göre, yakın denetlemekte fayda var. Bakınız, bu Meclisin manevî çatısı altından gelip geçen Birinci Büyük Millet Meclisiyle ilgi­ li bir olayı burada nakletmek istiyorum : Sene 1920; rahmetli Mehmet Akif Burdur Milletvekilidir. O zamanın milletvekilleri, Ankara'da, birtakım camilerin meşrutalarında, namüsait şartlarda yatıp kalkmakta ve işgal altındaki vatanı korumak için mücadele vermektedirler. Soğuk bir Ankara gü­ nü, kış, ocak ayı, zemheri; Mehmet Akif bir dostuna, ziyarete gidecek; paltosu yok. O zamanki is­ miyle Baytar Umum Müdürü (Veteriner Genel Müdür) Şefik Bey sınıf arkadaşıdır; ondan paltosu­ nu rica eder, o soğuk günde dışarı çıkmak için -milletvekilidir bu insan- ve Şefik Bey de "Akif Bey, şu 500 lirayı alsaydın, kendine de palto alırdın, ne olur" deyince "benimle küstü ve haftalarca ko­ nuşmadı" der. Bu 500 lira konusu da şudur : İstiklal Marşının yazılması bir müsabaka konusu ya­ pılmış, karşılığında 500 lira mükafak konulmuş; rahmetli, mükafat olduğu için ona katılmamıştır. Devrin Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey de rica eder "Üstat, mükafatı sen alma; ama, buna ka­ tıl; en uygun şiiri de zatınızın yazacağı hakkında bu Mecliste genel bir kanaat var" der ve onun üze­ rine İstiklal Marşını yazar; orduya parayı bağışlar şiiri de ithaf eder. Yani, böyle zor günlerden geç­ mişiz; biz bu zorluğu göğüslemeye mecburuz. Bu Meclisin görevi budur. Biraz evvel de arz ettiğim gibi, icrayı çok yakından denetlememiz lazım. Burada hiçbir grubu, hiçbir arkadaşımızı rencide etmek için söylemiyorum, yanlış anlaşılmasın; ancak, bakan olan arka­ daşlarımız, başbakan olan zatı muhteremler milletin her bir kuruşunu yerli yerinde harcamak için çok dikkatli ve ölçülü olmaya mecburdurlar. Eğer onlarda en ufak bir inhiraf olduğu takdirde, alt­ taki bürokratlar ve diğer kamu görevlileri de aynı kanaldan giderler. Başkanın müsamahasına sığınarak bir küçük şey anlatıp konuşmamı bitireceğim. Yine bir menkıbedir. Beydaba'da; padişahın biri ava gider; avlanırlar, av gelir, bakarlar ki tuz yok. Maiye­ ti, vezir vüzerası, "efendim, şu köyden gidelim de tuz alalım, av tuzsuz yenmez" derler, "hayır" der sultan, "eğer biz tuz aldırırsak, sonra maiyetimiz, bizim insanlarımız, kamu görevlilerimiz köylü­ nün devesini alır; bunu tuzsuz yiyeceksiniz." Yani, ben bir devirde, bir başbakanın, bir bayramı bir müteahhitin yatında geçirmesini hep yadırğamışımdır. Yani, kamu görevlilerinin fevkalade ölçülü yaşamaları, millet için örnek olmaları gerekir. Nitekim, geçenlerde Sayın Vehbi Koç da bir vesi­ leyle -Allah sıhhat afiyet versin, tedavi altında- "zenginlerimizin, işadamlarımızın ölçüsüz yaşayı­ şı, bu sıkıntılı günlerde millette nefrete sebep olur; zenginlerimiz dahi ölçülü olmalıdır" diyor. Ya­ ni, şahsî mülkü olanların dahi toplum karşısında ölçülü yaşaması esastır; kamu görevlileri için bu bir farz-i ayn mesabesindedir ve fevkalade mühimdir. Yani, bu sıkıntılardan çıkarken bu dersleri de unutmamamız lazım. -153-