İktisat Tarihi I 18 Ekim 2017 • Kuruluş döneminin muhafazakar-milliyetçi bir yorumuna göre, İslam’ı yaymak Osmanlı toplumunun en önemli esin kaynağını oluşturuyordu. • Anadolu'ya göçler • İran’daki Büyük Selçuklu Devleti’nin himayesi altındaki Türkmen aşiretleri özellikle Malazgirt Savaşı’ndan sonra (1071) dalga dalga Anadolu’ya girmeye başladılar. • 12., 13. ve 14. yüzyıllar Anadolu’da büyük istilalar ve sarsıntılar dönemidir. • Osmanlı-Bizans etkileşimi: Osmanlı Devleti’nin maddi temelleri Türk-İslam kökenli unsurlar ve yapılarla sınırlı değildir. • Merkeziyetçi yapılar ve eğilimler ile merkezkaç eğilimler arasındaki uzun dönemli gelgit, Bizans tarihinin bir diğer özelliğini oluşturur. • Balkanlar'a yayılış: 14. yüzyılın ikinci yarısında ve 15. yüzyılın ilk yarısında hem Bizans Devleti, hem de Balkanlar’daki küçük prenslikler oldukça güçsüz durumdaydılar. • Osmanlı yöneticileri uzun dönemli bir yayılma politikası açısından fethedilen topraklarda kurumsal ve idari değişikliklerle yetinmenin yeterli olmayacağının bilincindeydiler • Osmanlı Beyliğinin Anadolu’nun kuzeybatısında ve Rumeli’de sürekli olarak genişlemesi ordunun temel vurucu gücünü oluşturan sipahilerin siyasal ve askeri ağırlığının artmasına yol açtı. • Yerel unsurlar ile merkezi devlet arasındaki mücadele hukuk alanına da yansımaktaydı. • Taşrada özel toprak mülkiyetini kurmaya çalışan yerel aileler ile merkezi devlet arasındaki mücadelede II. Mehmed’in saltanat yılları önemli bir dönüm noktası oluşturur. Osmanlı Devleti’nin Doğuşu • Osmanlı devleti gibi siyasal sistemler üstün körü bakılınca tuba ağacına benzer. • Savaş gücü ile ülke ve toplum fethederek bunların üstüne siyasal güç kuranlar çeşitli kaynaklardan gelir. • Despotizm ceberrutluk, istibdat yahut tiranlık değildir. • Greklerin yanlış benzetişine rağmen despot köle sahibi değil kul sahibidir. • İbn Haldun’un mukaddime adlı eseri bize despotluk devleti denen devlet türünün anatomisini verir. • İbn Haldun’un Doğu ve İslam devletleri modelinin Osmanlı modeline uyduğunu, Osmanlı tarihçileri de çok erkenden görmüşlerdir. • İlk zamanlarda Osmanlı hükümdarlarına Sultan ya da Padişah denmezdi. • İslam tarihinde görülen devletlerin çoğunluğu süper-sınıfın bütün güçlerini kendinde toplamış olan bir kişinin soyunun hanedan haline gelişi çeşidinden olan devletlerdir. • Birinci dönemde Osmanlı devleti feodal yapılı bir beylik ya da devlet olarak kurulmamıştır. • Fatih Sultan Mehmet ve İstanbul’un fethi ile bu ikinci döneme kesin olarak girilmiştir. • Üçüncü dönemde III. Murat zamanından başlayarak devlet müesseselerinin iç zıtlaşmaları belirir. • Dördüncü dönem bu iç zıtlaşmaları sistemin kendi ana prensiplerine göre çözümleme, eski düzeni zorla diriltme çabaları dönemidir. • Osmanlı Devleti 14-16. yylardaki tedricen oluşan temel kurumları ile 19. yüzyılın ilk yarısına kadar köklü bir değişiklik geçirmeden yaşadı. • İktisadi fonksiyonların bürokratik organizasyonda belirli bir organı yoktu. • İaşe ilkesi • İktisadi faaliyet ve bu faaliyetten doğal mal ve hizmetlere başlıca iki açıdan bakmak mümkündür • Sosyal düzenin korunması ve devlet faaliyetlerinin aksamadan yürütülebilmesi için iktisadi hayatı düzenlemekte iaşe ilkesine dayanmak zorunlu idi. • Zirai üretim her şeyden önce başlıca tüketim bölgesi olan kazanın ihtiyaçlarını gidermek zorunda idi. • Gelenekçilik • İaşe ilkesi iktisadi hayata öylesine yerleşmiştir ki ikinci bir ilkenin de doğmasının başlıca etkeni olmuştur. • Dengenin korunmasında yalnız tüketimin değil üretimin de kontrol altında tutulması gerekiyordu. • Gelenekçiliği gelenekten ayırmak gerekir. • Fiskalizm • En genel ve kısa tanımı ile fiskalizm hazineye ait gelirleri mümkün olduğu kadar yüksek düzeye çıkarmaya çalışmaktır. • Osmanlı İmparatorluğu’nda ise pazar ilişkilerinin hacmi çeşitli nedenlerin etkisi ile genellikle düşük düzeydeydi. • Objektif şartlar devletin ekonomiden nakden alabileceği payı çok sınırlı bir düzeyde tutuyor ve arttırılmasını son derece zorlaştırıyordu. • Osmanlı İktisadi Dünya Görüşünün Temel Değerleri • Osmanlı iktisat tarihinin ahlak ve zihniyet dünyası ile ilgili değerler konusunda karşımıza ilk çıkan değerlerden biri eşitlikçi eğilimin hakim bulunmasıdır. • Ekonominin hakim sektörü olan ziraatte toprağın üretici köylü aileleri arasında eşite yakın oranlarda bölüştürülmekteydi. • Toprakta mülkiyetin devlete ait bulunmasının pratikteki başlıca amacı kaynak dağılımını eşitlikçi bir denge içinde tutmak, üretim ve refahı azamiye çıkarabilmekti. • Bu eşitlikçi dağılım şehirlerde faaliyet gösteren esnaflarda da aşağı yukarı aynı şekilde cereyan etmiştir • Osmanlı zihninde bulduğumuz bir diğer değer demeti de rekabet ve çatışmanın yerine işbirliği ve dayanışma değerlerine öncelik tanınmasıdır. • İtidal ve aşırılık kutuplaşmasında Osmanlılar itidali temel değer olarak zihinlerine yerleştirmiş görünüyorlar