Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, The Journal of Social Sciences Institute Sayı/Issue:35 – Sayfa / Page: ISSN: 1302-6879 VAN/TURKEY Makale Bilgisi / Article Info Geliş/Received: 01.06.2017 Kabul/Accepted:18.07.2017 NÜBÜVVETİN SINIRLARI VE HZ. PEYGAMBER’İN RÜYADA GÖRÜLMESİNİN TEŞRÎ’ DEĞERİ LIMITS OF PROPHECY AND LEGISLATIVE VALUE FOR HAVE DREAMT OF MUHAMMED Arş. Gör. Dr. M. Raşit AKPINAR Gaziantep Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Temel İslam Bilimleri Bölümü İslam Hukuku Anabilim Dalı, [email protected] Öz Bu çalışma, tarih boyunca bazı ekollerin, ideolojilerini Hz. Muhammed’in şahsında son bulan nübüvvet müessesesi ile ilişkilendirerek temellendirme çabalarının İslam hukuk ilminin esasları çerçevesinde geçersizliğini ortaya koymayı hedeflemektedir. Bu çabalar arasında en bilineni, insanlık tarihinde Allah’tan son vahyi alan Hz. Peygamber ile, vefatından sonra rüya yolu ile irtibat kurma iddialarıdır. Makalede, fıkıh âlimlerinin Hz. Peygamber’in henüz hayatta iken işlediği fiilleri bile, bağlayıcılık değeri açısından çeşitli tasnif ve taksimler altında büyük bir titizlikle incelemesine atıfta bulunularak, rüyada Hz. Peygamber’den işitildiği iddia edilen söz ve buyrukların teşrî’e esas teşkil etmeyeceği vurgulanmıştır. Anahtar Kelimeler: Rüya ile amel, rüyanın bağlayıcılığı, Hz. Peygamber’in tasarrufları, nübüvvet. Abstract Bu makale, 17-19 Ekim 2014 tarihinde Gaziantep Üniversitesi İlahiyat Fakültesi tarafından düzenlenen “Hz. Peygamber’in Nübüvvetinin Süresi ve Kapsamı” başlıklı çalıştayda sunulan bildirinin gözden geçirilmiş ve ilaveli halidir. This study aims at invalidate the efforts to justiify of some trends and schools their ideologies throughout the history by associating the Prophecy that has ended with Hz. Muhammad, within the Islamic law methodology. The invalidity of allegation of communicating with the last prophet Hz. Muhammad through dreams was tried to be proved by the views of Islamic lawyers. In addition, by reference the examining of law scholars with great care even the actions in terms of binding value that the Prophet did when he was still alive, it is emphasized thad the promises and commands which are alleged to have been heard from the Prophet in the dream will not be the basis for Islamic legislation. Keywords: Act in the direction of dream, binding of dreams, the prophetic conducts,prophecy. Giriş İslam düşünce tarihinde çoğunluğu teşki letmemekle birlikte son vahyin muhatabı Hz. Peygamber ile vefatından sonra rüya yoluyla irtibat kurma iddiasında bulunan bazı akımlar, fikir ve ideolojilerini nübüvvet müessesesiyle ilişkilendirerek temellendirme çabası içinde olmuştur. En yaygın şekliyle bu ilişki, hadislerin sübut ve sıhhat tespiti ile çeşitli meselelere ilişkin fıkhî hükümlerin istinbatı işlemlerinin rüya yolu ile doğrudan Hz. Peygamber’e isnad edilmesi biçiminde tezahür etmiştir. Bu tutumlardan ilkinin, hadis metodolojisi açısından önemli bir kriter olan isnadın fonksiyonunu bütünüyle değersiz kıldığı, diğerinin ise İslam hukuk ilminin hüküm elde etmede öngördüğü kural ve yöntemler hiyerarşisini işlevsiz hale getirdiğini söylemek mümkündür. Esasen İslam hukukçularının Hz. Peygamber’den sadır olan tasarrufları bile bağlayıcılık değeri açısından çeşitli tasniflere tabi tutması, rüyada Peygamber’den işitildiği iddia edilen söz ve buyrukların bilgi ve teşrî’î değeri haiz olmadığını ortaya koyacak mahiyettedir. Makalede öncelikle fıkıh âlimlerinin bu sınıflandırmalarına değinilecek, ardından da Hz. Peygamber’in rüyada görülmesi ile ilgili değerlendirmelerine yer verilecektir. İslam Hukukçularının Nübüvvetin Sınırlarını Tespit Mahiyetinde Bazı Değerlendirmeleri İslâm Hukuk tarihinde ilk defa Mâlikî fakihlerinden Karâfî’nin (Karâfi,1995:99-101; Tahir, 1988:47; Şimşek, 2008,) (ö. 684/1285) Hz. Peygamber’in davranışlarını sistematik olarak tebliğ, fetvâ, kazâ ve imâmet formunda dörtlü bir sınıflamaya tabi tutmasını, doğurduğu pratik sonuçlar bakımından nübüvvetin konu ve sınırının tespitinde önemli bir adım olarak görmek mümkündür.1Hz. Peygamber’in tasarrufları başlığı altında sonraki âlimler tarafından da yapılan bu ve benzeri tasnifler, bir tasarrufun (fiilin) -hangi kategoriye girdiği hakkındaki tartışmalar bir tarafa bırakılırsa- bağlayıcılık değerini tâyin etmede büyük önem taşımaktadır.2 Kısaca ifade edecek olursak Hz. Peygamber’den teşrî’/tebliğ amacıyla sâdır olmayan tasarrufların bağlayıcı olması için, belli durumlarda belli şartların varlığı (örneğin kazâî bir hükümse hâkimin hükmü); yahut da belli makamların izni (örneğin devlet başkanı) gerekli görülmüştür. Sözgelimi onun (sav), devlet başkanı sıfatıyla icrâ etmiş olduğu bir fiil, mutlak surette bağlayıcılık arz etmediği gibi, hâlihazırdaki devlet başkanının onayı olmaksızın câiz dâhi görülmeyebilir. Aynı şekilde onun (sav) kâdı sıfatıyla verdiği bir hüküm, ancak hâkimin kararıyla birlikte örneklik teşkil edebilir.3 1 2 3 Hadis ve fıkıhsahasındaki çalışmalarıyla şöhret bulmuş son dönem Hindistanlı âlimlerdenEnver Şâh Keşmîrî (1875-1933),esasen Hz. Peygamber’in fiillerinin bağlayıcılık değerinin henüz kendisi hayatta iken sahabe tarafından belirlenme çabasına ilişkin çok sayıda örnek bulunduğunu belirtmiş ve sünnetin bağlayıcılık değerini tespit etme bağlamında Hz. Peygamber’e isnad edilen bütün fiillerin fıkıhla ilişkisinin kurulamayacağını net bir şekilde ifade etmiştir. Bu çerçevede tehzîbü’l-ahlâk, tehzîbü’l-elfâz, mehâsin vb. kavramlarla işaret ettiği,hadis kitaplarında yer alan insanın söz ve davranışlarını güzelleştirme veya şahsiyetini inşa etmeye yönelik mürûet ve âdâb (hüsnü muâmele) türü hükümlerin, teşrî’ değeri taşımadığı gerekçesiyle Sünnet olarak vasıflandırılmaması gerektiğinin altını çizmiştir. Benzer şekilde, muâmelât sahasına ilişkin bir kısım davranışın sulh veya karşılıklı rıza gibi şartları taşıması halinde dinen câiz ve geçerli olacağına işaret etme maksadıyla hadislere konu edilen normlar olduğunu,bu nedenle teşrî’ değeri taşımadığını dile getirmiştir. Hz. Peygamber’in borcunu talep eden Ka’b b. Mâlik’e alacağının yarısından vazgeçmesini, borçluya da kalan miktarı hemen ödemesini emretmesini de bunun örnekleri arasında zikretmiştir.bk. Keşmîrî, Muhammed Enver Şâh, Feyzu’l-Bârîalâ Sahîhi’l-Buhârî, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut 2005, II, 191; V, 14-15; Keşmîrî, el-Arfü’şşezîalâ Câmii’t-Tirmizî, Dârü'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut 2007, II, 418.Şu halde Karâfî’nin ilk oluşu, meseleyi sistematik bir şekilde ele almış olmasıyla izah edilmelidir. Keşmîrî ile aynı çağı paylaşan Tunuslu âlim Muhammed b. Âşûr’un (18791973),Hz. Peygamber’in tasarruflarını on iki farklı kategoride tasnifi şöhret bulmuştur. Buna göre Hz. Peygamber’in fiilleri,teşrî’, iftâ, kazâ, imâret, irşâd, musâlaha, yol gösterme, nasihat, te’dib, yüce hakikatleri öğretme, gönülleri en güzele yönlendirme ve gündelik işlerbaşlıkları altında incelenmektedir. İbn Âşûr, Muhammed Tâhir,Makâsıdü’ş-şerîati’l-İslâmiyye, Tunus 1978, s.30-38. Örnekler için bk. Şimşek, Murat, “Tarihi Süreçteki Gelişimi Açısından Hz. Peygamber’in Tasarruflarının Tasnifi”, İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, 15 (2010), s. 304-310;Akif Köten, “Hz. Peygamber’in İmamet Tasarrufu”, DinDevlet İlişkileri Sempozyumu, İstanbul1996,s. 101. Fıkıh usûlü kitaplarında Hz. Peygamber’in fiillerinin bağlayıcılık açısından sünnet-i hüdâ ve sünnet-i zevâid şeklinde taksim edilmesini de, nübüvvetin sınırını tespit bağlamında ele almak mümkündür (Serahsî, 1954:113-115). Bu ayrıma göre sünnet-i hüdâ, farklı derecelerde bağlayıcı olan müekked ve gayr-i müekked sünneti içine alırken; Hz. Peygamber’in tebliğ veya teşrî niteliği taşımayan ve insan olması hasebiyle yaptığı davranışları için ‘sünnet-i zevâid’ tâbiri kullanılmıştır. Bu bağlamda onun (sav) yeme-içme, giyim tarzı ve zevkleri bu ikinci kısım sünnetin içinde mütalaa edilmiş ve dolayısıyla dinî mükellefiyetlerin kapsamı dâhilinde görülmemiştir (Pezdevî, 139; Teftazânî, 258; Keşmirî, 166). Hz. Peygamber’in Rüyâda Görülmesinin Teşrî’Değeri İslâm hukukçularının Hz. Peygamber’in rüyâda görülmesiyle ilgili yaklaşımlarının, nübüvvetin süresini tespit mahiyetinde değerlendirilmesi mümkündür. Şöyle ki, bir takım zorlama yorum ve teviller ile nübüvvetin kimi şahıs ve kurumlar uhdesinde günümüzde de devam ettiğini iddia eden Kâdiyânîlik4 gibi uç örnekler bir kenara bırakıldığında, Hz. Peygamber ile vefâtından sonra irtibat kurma çabası olarak görülebilecek bir anlayışın, zaman zaman İslâm geleneği içinde tebârüz ettiği söylenebilir. Çalışmanın bu kısmında, bir bakıma nübüvvetin süresini uzatma fonksiyonu icrâ ettiği düşünülen bu çabanın, ‘Hz. Peygamber’in rüyâda görülmesi’ formunda karşımıza çıkan pratiği, İslâm hukukçularının görüşleri çerçevesinde ele alınmaya çalışılacaktır. Fıkıh âlimlerinin, ontolojik temeli hadislere5 dayanan rüyâkonusuyla ilgili yaklaşımlarını iki ayrı kısımda incelemek 4 5 Hareketin kurucusu Mirza Gulâm Kâdıyânî (ö. 1908), kendisinin “kitap getiren kişi” anlamında bir peygamber olmadığını,nebîliğinin “Allah’ın has ve seçilmiş bir kulu” manasında değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiş,bu çerçevede peygamberliğinin mecazî anlamda zıllî (gölge) ve burûzî (yeniden belirme) biçiminde anlaşılabileceğinibelirtmiştir. bk.Mirza Gulam Ahmed, Keramatu’s Sadikın, Sialkot 1894, s. 85;Ancak onun önceleri kendisinin sadece bir “müceddid” olduğubiçimindeki söylemlerininzaman içerisinde“vadedilen mehdi”, “mesih”, “nebinin gölgesi”, “şeriat getirmeyen nebi”, “resul” ve en sonunda “şeriat getiren resul” iddialarına evrildiğidile getirilmiştir. Nitekim taraftarları da Mirza Gulâm’ın gerçek anlamda bir nebî olduğunu ileri sürmüş ve kendisine inanmayanları tekfir etmişlerdir.Keşmîrî, Feyzu’l-Bârî,I, 143; III, 534, 245, 300, 306; Fığlalı, Ethem Ruhi, “Kâdıyânîlik”, DİA, XXIV, 139. Bu hadislerden bazısı şöyledir: “Peygamberlik dönemi bitti, geriye mübeşşirât (müjdeci mahiyette rüyâlar) kaldı.” Buhârî, “Ta’bir”, 5; “Sâlih rüyâ, peygamberliğin kırk altı cüzünden bir cüzdür.” Buhârî, “Ta’bir”, 2; “Zaman yaklaşınca mü’minin rüyâsı yalan çıkmaz; çünkü mü’minin rüyâsı nübüvvetin kırk mümkündür: Önce salîh rüyaların bilgi kaynağı olup olmaması meselesine yaklaşımlarına, daha sonra ise Hz. Peygamber’i rüyâda görmenin hükmü ile ilgili görüşlerine yer verelim: Birinci aşamada, hadislerde Allah’tan bir müjde olduğu ifade edilen Rahmânî/sâdık/sâlih rüyâların6, kendisini gören kişi için bir hüküm değeri taşıyıp taşımadığına ilişkin âlimlerin genel kanaati, Şâtıbî’nin (ö. 790/1388) şu sözleriyle özetlenebilir: Görülen rüyâ bilinen şer’î delillere aykırı olmazsa, rüyânın sahibi için bir anlam ifade edebilir. Dolayısıyla isteyen kişi, İslâmî kaidelere ters olmamak kaydıyla gördüğü rüyâ ile amel edebilir. Ancak, bu rüyâların her ne kadar vâkıada doğruluğu ortaya çıksa ve bu, birçok kez tekrarlanmak sûretiyle süreklilik kazansa bile, Peygamberlerin rüyâsı gibi vahyin kontrolünde olmadığı için hata imkânı her zaman olacaktır. Üstelik gerçekleşene kadar rüyânın doğruluğu da anlaşılamayacaktır. Tahakkuk ettikten sonra da olayın kendisi esas alınacak ve rüyâya itibar etmeye gerek kalmayacaktır.7 Öte yandan sâlih rüyaların, hadislerde belirtildiği üzere nübüvvetin bir parçası olarak değerlendirilmesi8 veya Allah’a izâfe edilmesi, bu rüyâlar üzerine hüküm bina edilmesini gerektiren bir unsur olarak görülmemiştir. Hatta rüyâ ile amel, Hz. Peygamber’in müslümanlara miras bıraktığı iki kaynak olan Kitap ve Sünnet’e, bir üçüncüsünü ilave etmeye kalkışmak olarak nitelendirilmiştir (İbnü’l-Hâc el-Abderî, 286). Ayrıca birçok fıkıh kitabında ‘uyuyanın sorumsuzluğunu’ deklare eden hadis9 delil gösterilerek rüyâ gören kimsenin rüyâsından ötürü hiçbir şekilde mükellef tutulamayacağıdolayısıylateklif sorumluluğu bulunmayan bir kişinin 6 7 8 9 altı cüz’ünden bir cüzdür.” Buhârî, “Ta’bir”, 26; “Sen bana öyle bir şey sordun ki, daha önce ümmetimden hiç kimse böyle bir soruyu bana sormadı. Ondan maksat, mü’minin gördüğü veya mü’mine gösterilen sâdık rüyâdır.” Müslim, “Rüyâ”, 6. Sâlih rüyâların doğru veya yanlış olmasından bağımsız olarak iyi (hasen) rüyâlar anlamına geldiği de ifade edilmiştir. bk. el-Aynî, Umdetü’l-kârî, XV, 246. Şâtıbî, el-Muvâfakât, (trc. Mehmet Erdoğan), İz Yayıncılık, İstanbul, IV, 77-78; Konu ile ilgili bir değerlendirme için ayrıca bk. İsmail Köksal, “Rüyaların Fıkhî Boyutu”, Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, XIII/2, (2008), s. 50. İlgili hadisler şerh edilirken, bir şeyin cüz’ünün, o şeyin vasfının varlığını gerektirmeyeceği ifade edilmiş, buna örnek olarak da yüksek sesle ezanın bir parçası olan “Eşhedü en lâ ilâhe illellâh” cümlelerini söyleyen kimsenin, ezan okuduğunun ileri sürülemeyeceği verilmiştir. İbn Hacer, Fethu’l-Bârîbi şerhi Sahîhi’-Buhârî, Dâru’l-Ma’rife, Beyrut, 1959,XII, 375; el-Aynî, Umdetü’l-kârîfî şerhi Sahîh’l-Buhârî, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 2001,XXIV, 202. “Uyanıncaya kadar uyuyandan, bulûğa erinceye kadar çocuktan ve iyileşinceye kadar akıl hastasından kalem kaldırıldı.” Ebû Dâvûd, “Hudûd”, 16. de rüyasında gördüğüyle amel edemeyeceğiifade edilmiştir (Üsâme, 1990:48; Köksal, 49). Gerçekleşen bazı rüyâların Kur’ân tarafından konu edinilmiş olması da, rüyâ ile amel edebilmenin bir argümanı olarak kullanılmıştır (Üsame, 6). Ancak burada göz ardı edilmemesi gereken önemli bir husus, Kur’ân rüyâlarında ya rüyâyı gören kişinin doğrudan peygamber olduğu ya da rüyânın yorumlanmasında mutlaka bir peygamberin rol aldığı gerçeğidir. Peygambere izâfe edilen rüyânın ise vahiy kavramından bağımsız düşünülemeyeceği ittifakla sabittir (Şâfii 2001:317). Bu gerçeğe rağmen, kendisi bir peygamber olan ve oğlunun rüyâsını bizzat tâbir eden Hz. Yâkub’un, ona kavuşamayacağı endişesiyle üzülmesi ve gözlerini kaybetmesi düşündürücüdür. Zira o (as), Hz. Yusuf’un rüyâsında gördüğü on bir yıldız, güneş ve ayın secde edişini, oğlunun peygamber olarak seçileceğine ve Rabbinin ona nimetlerini tamamlayacağına yoran kişidir (Yusuf 12/4,6,84,93). Aynı sebeple, kadir gecesinin Ramazan’ın son yedi gecesi içinde aranması veya İslâm’ın önemli bir şiârı olan ezanın sahabe rüyası ile sabit olduğuna ilişkin hadislerin,10 Hz. Peygamber’in ikrar mahiyeti arz eden tabirini gözden kaçırarak rüya ile amelin bir gerekçesi olarak kullanılması da güçlü bir argüman olmaktan uzaktır. Hz. Peygamber’in zaman zaman sahabeye rüyâ görüp görmediklerini sorduğu ve onların rüyalarını tabir ettiğine ilişkin rivâyetler de bu bağlamda değerlendirilmelidir (Buhârî, 47; Dârimî, 13). Fakihlerin rüyâ ile amel edilip edilmeyeceğine dair görüşlerini bu çerçevede tespit ettikten sonra ikinci aşamada, fıkıh kitaplarının her şeyden önce Hz. Peygamber’i rüyâda görme konusunu, dinin tekemmül ettiği ve nübüvvetin, kendisinin (sav) vefâtıyla birlikte son bulduğu vurgusuyla ele aldığı zikredilmelidir. Hz. Peygamber’in rüyâdaki emir ve tavsiyelerinin bağlayıcılık arz etmeyeceği hükmü bazı hukukçuların fetvalarına şu şekilde yansımıştır: 10 Bu hadisler şöyledir: “Ben sizin rüyâlarınızın Ramazân’ın son yedi gecesi içinde birbirine uygun düşmüş olduğunu görüyorum. Artık Kadir gecesini Ramazân’ın son yedi gecesi içinde arayın.” Buhârî, “Fazlü Leyleti’l-Kadr”, 2,3.“Abdullah b. Zeyd’erüyâsında ezan gösterildi. Sabahleyin hemen Rasûlullah’a gelerek; “Ben uyku ile uyanıklık arasında iken bir de baktım ki, birisi geldi bana ezanı öğretti” diyerek rüyasını nakletti.…Rasûlullah da, “Ya Bilal, kalk da bak Abdullah b. Zeyd sana ne söylerse ezberle ve aynen icra eyle” buyurdu.” Ebû Dâvûd, “Salât”, 27. Ayrıca rüyaya dayanarak hüküm verilemeyeceği gerekçesiyle ezanın bu şekilde sabit oluşu problemli bulunmuştur. bk. İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr,Dâru Âlemi’l-Kütüb, Riyad 2003, II, 48. Mâlikî fakihi Karâfî, rüyâsında Hz. Peygamber’i, karısının üç talakla boşanmış olduğu haberini verirken gördüğünü söyleyen bir kişininnikah akdinin geçerliliğine hükmetmiş, fetvasına gerekçe olarak da Hz. Peygamber’den uykuda işitilen haberlerin, râvilerin uyanıkken rivâyet ettiklerine tercih edilemeyeceğini öne sürmüştür.11 Bir başka örnekte, Şâfiî fakihi İbn Abdüsselâm’ın (ö. 660/1262); rüyâsında Hz. Peygamber’in, kendisine: “Falanca yerde hazine var, git ve onu al, ve artık beş vakit namaz kılma!” dediğini gören kimseye -bu kişi Hz. Peygamber’in haber verdiği yerde gerçekten bir hazine bulmuş olsa dâhi- beş vakit namazın tevâtüren sâbit olduğunu, rüyânın ise en iyi ihtimalle âhâd haber sayılabileceğini hatırlatarak onunla amel edemeyeceği fetvasını verdiği görülür (Komisyon, 1992:11). İmam Nevevî (ö. 676/1277) de aynı şekilde bir kişinin, rüyâsında Hz. Peygamber’i gerçekten görmüş olsa bile ondan (sav) duyduğu dinî ahkâma taalluk eden emir ve yasaklar ile amel edemeyeceğini belirtmiştir (Nevevî, 1991:16). Kaynaklarda sıkça atıf yapılan meşhur bir fetva da şöyle formüle edilmiştir: Şâban ayının yirmi dokuzunda Hz. Peygamber, herhangi bir kimsenin rüyasına girip: “Yarın, Ramazan’ın birinci günüdür, oruç tutunuz!” diye emretse bu rüyâ ile amel edilmez (Gönenç, 2007: 301). Son dönem İslam hukukçularından Şevkânî’ye (ö. 1250/1834) göre rüyâda Peygamber’i görmenin hüccet değeri taşıdığına dair bir delil bulunmadığından rüyâlar, sahibi veya bir başkası için bağlayıcı değildir. Her ne kadar bazı hadisler, rüyâda şeytanın Hz. Peygamber’in yerine temessül edemeyeceğini haber verse de,12 onu (sav) gören kişi, tahammül ve edâ ehliyetini haiz olmayacağı için veya 11 12 Karâfî, ez-Zahîre, Dâru’l-Ğarbi’l-İslâmî, Beyrut 1994, XIII, 273. Âlimlerin tamamı,Hz. Peygamber’in rüyada söylediklerinin sünnetine arz edilmesini zorunlu görmüş ve teâruz etmesi durumunda, uyanıkken sabit olan rivâyetlerin, rüyâdakilere tercih edileceği konusunda ittifak etmiştir.bk. İbn Hacer, Fethu’lBârî, XII, 387, 389; Komisyon, el-Mevsûa, XXII, 11. “Rüyâsında beni gören, doğru görmüştür veya doğruyu görmüştür. Zira şeytan, benim sûretime giremez.” Buhârî, “İlim”, 38, “Ta’bir”, 10; Müslim, “Rüyâ” 11. Bu hadisin Buhârî ve Müslim’de yer alan, ‘Beni rüyâsında gören uyanıkken de görecektir.’ biçimindeki rivâyeti, hadisin sahabe nesli için söz konusu olduğu şeklinde de anlaşılmasına imkân sağlamaktadır. Bu durumda hadisin, hicret etmemiş sahabîleri kastettiği ifade edilebilir. Aynı hadise “… ahirette görecektir” şeklinde mana verenler de olmuş ve bunların bir kısmı, ahirette onu (sav) görmeyi, şefaatinden faydalanmaya hamletmiştir. bk. İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, XII, 385; İbnü’l-Hâc el-Abderî, el-Medhâl, s. 291. hıfzının zayıflığı ve rüyâyı yanlış hatırlama ihtimaline binâen rüyâ ile amel etmekle yükümlü tutulamaz. Rüyâ görenin zabtı ölçülse bile yine de bu rüyâ, kimse için herhangi bir delil niteliği taşımaz (Şevkanî, 2000:1021; Komisyon, 11). Rüyâ sahibinin uykusunda iken Hz. Peygamber’i doğru anlayamama ihtimalinin bulunması, rüyâsıyla amel edilemeyeceğinin bir başka delili sayılmıştır. Öyle ki, rüyâsında Hz. Peygamber’in, kendisine içki içmesini emrettiğini iddia eden bir kişi, aslında onun (sav) “içki içme” şeklindeki nehyini yanlış duymuş, yanlış anlamış veya lafzın bir kısmını (mesela, ‘’ال تشربın ‘’الsını) eksik hatırlamış olabilir. Hz. Peygamber, kendisi için ta’rîz maksadıyla bu ifadeyi kullanmış da olabilir (Keşmirî, 340-341). Nitekim uyanık olduğu halde bile şeytan ve nefsinin vesveselerine yenik düşebilen insanın, uykusunda bu tehlikeye maruz kalması evleviyetle mümkündür. Zaten ilgili hadis, lafzı itibariyle rüyâda görülen Hz. Peygamber’in yalnızca suretinin gerçek olduğunu haber vermekte, onun (sav) emir ve yasaklarını muhtevî kelâmının gerçekliğini ise garanti etmemektedir (İbnu’l Hâc, 287-289). İşte bütün bu bilinmezlik ve ihtimaller sebebiyle rüyâlar üzerine hüküm bina edilemeyeceği söylenebilir. Özetle, her ne kadar bazı kaynaklarda rüyâlar, Rahmânî veya nefsânî/şeytânî biçiminde tasnif edilmiş ve sâdık rüyâların nasıl tespit edilebileceğiyle ilgili bazı ipuçları verilmiş olsa da, rüyâ sahibinin, gördüğü rüyâyı doğru anlayıp anlamadığının ve rüyâsının tâbire/yoruma ihtiyaç duyup duymadığının bilinememesi, rüyâların amel edilebilirlik açısından bir değer taşımadığını göstermektedir. Yine belirtilmelidir ki, hukukî bir sonuç doğurmasa bileihbârî formdaki (emir veya nehiy içermeyen) sadık rüyaların doğruluğu da ancak rüya tahakkuk ettikten sonra anlaşılabilecektir.13 Burada dikkat çekilmesi gereken bir husus da sadık rüyâ ile onu gören kişinin kerâmeti (iyiliği) arasında doğrudan bir bağın kurulamayacak olmasıdır. İnançlı ve dindar bir kişi, şeytânî bir rüyâ görebileceği gibi, 13 Günümüzde rüyâların kişiler üzerindeki etkilerini incelemek, rehabilitasyon amaçlı rüyâ tâbirleri geliştirmek ve rüyâ ile sosyal, duygusal ve ruhsal zekâ arasındaki ilişkiyi araştırmak maksadıyla bazı çalışmaların yapıldığı bilinmektedir. (Örnek için bk. Ali Seyyar, Küresel Rüyâ Çalışmaları, http://www.sosyalargem.com/argem/01/27062012.asp, 05.05.2015.) Bu çalışmaların rüyânın, sahibi üzerindeki tesirinin bir takım istatistiklerle kanıtlanabileceği yönündeki iddiası, ancak söz konusu rüyâ gerçekleştikten sonra test edilme imkânı bulacağından amel edilebilirlik açısından bir anlam ifade etmeyecektir. Geliştirilen terapi ve tedavi yöntemlerinin rûhî gelişime sağladığı diğer bazı yararlar ise henüz bilim tarafından tam manasıyla kanıtlanmamış olup bu metnin konusu dışında kalmaktadır. fâsık veya inanmayan kimse de sâdık rüyâlar görebilir (İbn Hacer, 381). Nitekim Firavun’un ve Hz. Yûsuf’un idam edilen zindan arkadaşının rüyâları gerçekleşmiştir. Aynı şekilde Hz. Peygamber’in sâlih olmayan kimseler tarafından rüyâda görülmesi de mümkündür (Alâeddîn b. el-Attar, 1996, 275). Sonuç İslam hukukçularının Hz. Peygamber’in söz ve fiillerinin teşrî’ değerini tespit mahiyetinde ortaya koyduğu bazı sınıflandırmalar, nübüvvetin sınırlarını belirlemeye yönelik bir adım olarak değerlendirilebilir. Âlimlerin Hz. Peygamber’in hayatta iken işlediği fiilleri bile bağlayıcılık değeri açısından büyük bir titizlikle incelemesi dikkate alındığında, bu analizden yoksun olması hasebiyle rüyâlarda Peygamber’den işitildiği iddia edilen söz ve buyrukların teşrî’e esas teşkil edemeyeceğini söylemek mümkündür. Hz. Peygamber’in rüyâda görülmesinin imkânını kabul eden İslam hukukçuları, rüyâ ile yeni bir hükmün getirilemeyeceği ve hadislerin sıhhat tespitinin yapılamayacağı konusunda büyük ölçüde görüş birliği içindedir. Bu durum, tarih boyunca bazı ekollerin, fikir ve ideolojilerini Hz. Muhammed’in şahsında son bulan nübüvvet müessesesi ile ilişkilendirerek temellendirme çabalarının geçersizliğini ortaya koyacak mahiyettedir. Kaynakça Aynî, Ebû Muhammed Bedruddîn Mahmûd b. Ahmed b. Musa (855/1451), Umdetü’l-kârî fî şerhi Sahîh’l-Buhârî, Dâru’lKütübi’l-İlmiyye, 2001. -------,Şerhu Süneni Ebî Dâvûd, Mektebetü’r-Rüşd, Riyad 1999. Alâeddîn b. el-Attar, Fetâva’l-İmâm en-Nevevî, (thk. Muhammed Haccâr), Dârü’l-Beşâiri’l-İslâmiyye, Beyrut 1996. Çelebi, İlyas, “Rüya”, DİA, XXXV, 306-309. Gönenç, Halil, Günümüz Meselelerine Fetvalar, Yâsin Yayınevi, İstanbul 2007. İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr ale’d-Dürri’l-muhtâr(ö. 1252/1836),Dâru Âlemi’l-Kütüb, Riyad 2003. İbn Âşûr, Muhammed Tâhir(1879-1973), İslâm Hukuk Metedolojisi, (trc. Vecdi Akyüz, Mehmet Erdoğan), İstanbul 1988. İbn Battâl, Şerhu Sahîh’i-Buhârî, Mektebetü’r-Rüşd, Riyad 2000. İbnü’l-Hâc el-Abderî, Ebû Abdillâh Muhammed b. Muhammed b. Muhammed el-Fâsî (ö. 737/1336), el-Medhâl, Mektebetü Dâri’t-türâs, Kahire ts. İbn Hacer, Ebü’l-Fazl Şihâbüddîn Ahmed b. Alî b. Muhammed el-Askalânî (852/1449), Fethu’l-Bârî bi şerhi Sahîhi’Buhârî, Dâru’l-Ma’rife, Beyrut, 1959. Karâfî, Ebü’l-Abbâs Şehabeddin Ahmed b. İdrîs (684/1285), el-İhkâm, Beyrut 1995. -------,ez-Zahîre, Dârü’l-Ğarbi’l-İslâmî, Beyrut 1994. Karaman, Hayrettin, “Bağlayıcılık Bakımından Rasûlullah’ın Davranışları”, Hz. Peygamber ve Aile Hayatı, İslami İlimler Araştırma Vakfı (İSAV), İstanbul 1998, s. 97-120. Keşmîrî, Muhammed Enver Şâh (1875-1933), Feyzu’l-bârî alâ Sahîhi’l-Buhârî, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut 2005. -------, el-Arfu’ş-şezî alâ Câmii’t-Tirmizî, Dârü'l-Kütübi'lİlmiyye, Beyrut 2007. el-Mevsûatü’l-fıkhiyye, Vizâretü’l-Evkâfve’ş-Şüûni’lİslâmiyye, Kuveyt 1992. Komisyon, Fetâvâ’ş-şebeketi’l-İslâmiyye, 4473, 8138 nolu fetvalar. Köksal, İsmail, “Rüyaların Fıkhî Boyutu”, Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, XIII/2,(2008). Köten, Akif, “Hz. Peygamber’in İmamet Tasarrufu”, DinDevlet İlişkileri Sempozyumu, İstanbul1996. Mirza Gulam Ahmed, Keramatu’s Sadikın, Sialkot 1894. Nevevî, Muhyiddîn Ebu Zekeriyya Yahya b. Şeref (676/1277), Ravzatü’t-tâlibîn ve umdetü’l-müftîn, el-Mektebü’lİslâmî, Beyrut 1991. Pezdevî, Ebü’l-Hasan Ebü’l-Usr Fahrülislam Ali b. Muhammed b. Hüseyin (482/1089), Kenzü’l-vüsûl ilâ ma’rifeti’l-usûl, Mir Muhammed Kütüphane ve Merkezi İlim ve Edeb, Karaçi. Serahsî, Ebu Bekir Muhammed b. Ebû Sehl (483/1090), Usûl, Beyrut 1954. Seyyar, Ali; Aydar, Hidayet, Peygamber ve Sahabe Rüyaları, Nesil Yayınları, İstanbul 2015. -------, Küresel Rüyâ Çalışmaları, http://www.sosyalargem.com/argem/01/27062012.asp, 05.05.2015. Şâfiî, Ebu Abdullah Muhammed b. İdrîs (204/819), el-Ümm, Dâru’l-Vefâ, Mansûre 2001. Şâtıbî, Ebu İshâk İbrahim b. Musa (790/1388), el-Muvâfakât fî usûli’ş-şerî’a, (trc. Mehmet Erdoğan), İz Yayıncılık, İstanbul. Şevkânî, Ebû Abdullah Muhammed b. Ali (1250/1834), İrşâdü’l-fühûl, Dârü’l-Fazîle, Riyad 2000. Şimşek, Murat, İslâm Hukukunda Bağlayıcılık Bakımından Hz. Peygamber’in Tasarrufları, (Doktora Tezi), Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslâm Bilimleri Anabilim Dalı, Konya 2008. -------,“Tarihi Süreçteki Gelişimi Açısından Hz. Peygamber’in Tasarruflarının Tasnifi”, İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, 15 (2010). Teftazânî, Sa‘düddîn Mes’ûd b. Fahriddîn Ömer b. Burhâniddîn Abdillâh el-Herevî eş-Şâfiî (792/1390) Şerhu’t-Telvîh ale’t-Tavzîh li metni’t-Tenkîh fî usûli’l-fıkh, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1. Baskı, Beyrut ts. Üsâme, Muhammed Avâdî, Ahkâmü Tefsîri’r-rü’yâ ve’lahkâm fi’l-Kur’âni’l-Kerîm ve’s-sünneti’l-mutahhara, Mektebetü’sSünne, Kahire 1990.