Dem. No:

advertisement
lblı
\
Dem. No:
Tas. No:
L
Çağ1m1zda Sosyal Değişme ve Islam
2002 Yılı Kutlu Doğum Sempozyumu Tebliğ ve Müzakereleri
Yayın
No: 377
Sempozyumlar ve Paneller Serisi: 37
©Bütün Haklan Türkiye Diyanet Vakfı'na aittir
1. Baskı, Şubat 2007, Ankara, 1.000 adet
ISBN 978-975-389-494-4
07.06,Y.0005.377
Redaksiyon : Dr. Mehmet BULUT
Kapak ve Iç Tasanm: TN Iletişim
Kufi Besmele: Hişam ei-Garavl
Uygulama: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınlan
Türkiye Diyanet Vakfı Mütevelli Heyeti'nin
25.02.2003/1104-14 sayılı karanyla basılmıştır.
Türkiye Diyanet Vakfı Yayın Matbaacılık ve Tıcaret Işletmesi'nin dizgi,
fotomekanik, ofset ve cilt tesislerinde hazırlanıp basılmıştır.
TÜRKIYE DIYANET VAKFI
Yayın Matbaacılık ve Ticaret Işletmesi
OSTIM Örnek Sanayi Sitesi
1. Cadde 358. Sokak No: 11 06370 Yenimahalle 1 Ankara
Tel: 0312. 354 91 31 (pbx) Faks: 354 91 32
e-posta: [email protected]. tr
Sosyal Hayattaki Değişim Sürecinde
İslam Aile Hukuku
(Evlenme ve Boşanma Örneği)
Dr. lbrahim PAÇACI
Din Işleri Yüksek Kurulu Üyesi
GIRIŞ
osyal hayatta sürekli bir gelişim ve değişim yaşanmaktadır. İnsanın yaratılışın­
dan beri var olan bu değişim, sanayi devrimi ile gittikçe artan bir hızla dünyayı
etkisi altına almıştır. Bilimsel buluşlann neticesinde ulaşılan teknoloji, toplumların
yaşam biçimini tamamen değiştirmiştir. Buhar gücünün kullanılmasıyla başlayan makineleşme, üretimi artırmış, petrolün, elektriğin enerji kaynağı ola:ı:ak kullanılması sanayide patlamaya yol açmıştır. Makineli tarım verimi artımken kırsal kesimde insan
gücünü en aza indirmiş, bunun yanında sanayileşme kentlere akını başlatmıştır. UlaŞilll ve iletişimdeki gelişmeler yeryüzünü küçülmüş bir kent haline getirmiştir.
Tıpta gerçekleştirilen yenilikler ve buluşlar sonucunda, daha önce toplum hayatı
için tehlike oluşturan veba, kolera, çiçek, sıtına, verem gibi pek çok salgın hastalık
nerede ise yok edilmiştir. İyi beslenme ve sağlık bakımı ölümleri azaltmış; yaşan1 süresini uzatrnıştır. Bunların yanında organ nakli, yapay organ, tüp bebek gibi gelişme­
ler, dünyada nüfus patlamasına sebep olmuş; Ortaçağ' da birkaç yüz milyonu geçmeyen dünya nüfusu altı milyara yaklaşmıştır.
Öğrenim yaygınlaşmış, eğitim düzeyi yükselmiş ve buna paralel olarak da toplumların geliri artmıştır. Aileler artan refahtan daha çok pay almaya başlamış; karın
doyurmak için gerekli çalışma süresi kısalırken, eğlence, gezi, spor ve lükse ayrılan
para artmıştır. Buzdolabı, çamaşır makinesi, fırın, radyo, televizyon gibi teknolojinin
getirdiği imkanların evlere girmesi, aile hayatında önemli değişiklikler meydana ge-
S
tirmiştir.
386 1Çağımrzda Sosyal Değişme ve Islam
Bütün bu gelişmeler ve ülkeler arası hızlanan gidiş geliş, toplumsal kurumların
de yol açmış; gelenek ve görenekler eskiyerek yerine yenileri çıkmıştır.
Kadının ailede ve toplumdaki konumu değişmiştir .. Evlilik kurumu sessiz bir evrim
geçirmiş, yaşamın amacı ve biçimi değişmiştir. Teknolojinin sağladığı kolaylıklardan
yararlanabilmek için daha çok kazanmak gerektiğinden, erkeklerle birlikte bayanlar
da çalışma hayatına girmişler, ev dışında gelir getiren işlere yönelmişlerdir. Gelir artışı, tüketimi körüklemiş; daha çok kazanmak, daha çok tüketmek, daha gösterişli yaşamak tutku haline gelmiş; bunlar toplumda bir saygınlık, bir statü simgesi halini almıştır. İnsanların amaçlan, inançlan, değer yargılan, sanat anlayışlan, kısacası toplumların kültürleri değişmiştir. 1
Sosyal hayatta yaşanan bu değişime paralel olarak, toplumsal hayatı düzenleyen
kurallar da, zaman içerisinde değişikliğe uğramışlardır. Bu nedenle, geçmişte mevcut
kanunların neredeyse tamamı değişmiş, yerlerine başka kanunlar konmuştur. Zira kanunlar, ihtiyaçlar doğrultusunda toplum hayatını düzenlemek için tedvin edilirler.2
Bu bağlamda, sosyal hayatta meydana gelen bu değişmelere paralel olarak bazı dini hükümlerde de bir uyum ve değişim olması zorunludur. Ancak toplumsal hayatı
düzenleyen dini hükümlerinilahi oluşu, İslam'ın kemale ermesi, ebedi yürürlükte kalmak üzere gönderilmiş olması, bütüncü ve gayeci özellik taşıması gibi nedenlerle İs­
lam'da hükümlerin değişmesinin mümkün olamayacağı ileri sürülebilir. Halbuki İs­
lam dini, her asnn ve her coğrafyanın ihtiyaçlarına cevap verebilecek evrensel bir dindir. İslam, değişen hayat şartlanın ve sosyal hayata tesir eden çevre faktörünü dikkate
alarak, kural ve esasianın bu doğrultuda tesis etmiştir. İslam'ın getirmiş olduğu hükümler, dar kalıplara sıkıştınlabilecek donuk kaideler değil, zaman ve şartlarm değiş­
mesine uyum·-sağlayabilecek bir yapıya sahiptir. Kaynaklann ilahi ve değişmez olmalanmn yanında, esnek bir yapısı vardır; her devir ve her şarta uyum sağlayabilir; kaynaklan zamana ve ortama göre anlama ve yorumlama için gerekli içtihat müessesesi
bulunmaktadır. İslam'ın çağiara hitap etmesi, bu müessesenin işlerliğine bağlıdır.
İslam'da değişime kapalı olan saha, Allah'a, ahiret gününe, peygambere ve diğer
zarurat-ı diniyyeye inancı içine alan itikat, insanın Allah ile ilişkilerini düzenleyen ve
manevi olgunluğa eriştirrnek için konulan hükümler olan tamamen insan fıtratıyla
alakah ibadet ve ahlak sahasıdır. Dünya nimetleri, çeşitli imkanlar, kurumlar ve kuruluşlar, düzenler ve düzenlemeler, yüce amacın araçlandır. Araçlar, gerektiği zaman, amaçlar doğrultusunda gelişmeye ve değişmeye açıktır. İslam'ın karşı çıktığı,
direndiği değişme, yüce insanlık amaçlanna ters düşen, insanı geriye götüren, şuur­
suz canlılar seviyesine indiren değişmelerdir.
Aile yapısı ve ilişkileri ile ilgili İslami kurallar ve düzeniemelerin örf ve adete, içtihada, maslahata dayalı olanlan, amaca uygun yenileri ile her zan1an değiştirilebilir.
değişimine
1 Bk. Atalay Yörükoğlu, Değişen Toplumda Aile \'e Çocuk, İstanbull997, s. 41-46.
ı Mehmet S. Hatiboğlu, «İsliim'ın M.-tü el Değeri Üzerine", İsJami Araştımıalar Dergisi, Sayı 1, s.l2; Mehmet Erdoğan, İslam Hukukunda Ahkamın Değişmesi, 15.
Tebfıgler ve Miizakereler
1387
Ayet ve hadisiere dayalı olup devamlı olan kurallar ise, normal şartlarda uygulanma-·
lıdırlar. Ancak, uygulamada güçlük ve imkansızlık görüldüğü zaman zaruret prensibi gereği askıya alınabilir.
Bu genel girişten sonra sosyal hayatta meydana gelen bu değişiklikler karşısında
İslam Aile Hukukunun durumu incelenmeye çalışılacaktır. Son dönemlerde toplum
hayatında meydana gelen bu değişiklikler, yeni anlayış ve yaklaşımların etkisiyle, evlenme ruzdinin şekil şartlan, evlilikte mal rejimi, aile reisliği, boşanma gibi konular
tartışılmaya başlanmıştır. Bu konuların bir tebliğ çerçevesinde bütün yönleriyle ele
alınıp incelenmesi mümkün olınadığından, imkanlar ölçüsünde bunlardan evlenme
ve boşanma üzerinde durulacaktır.
1. ISLAM'A GÖRE AILE VE NIKAH
Toplumun önemli bir parçasını oluşturan aile, ana, baba, çocuklar ve (aile biçimine göre) kan akrabalarından meydana gelıniş ekonomik ve toplumsal birlik şek­
linde tanımlanır. 3 Toplumun çekirdeği ve en temel birimi olan aile, en eski sosyal
müesseselerden biridir. İlk insan Hz. Adem ile eşi Hz. Havva'nın yaratılışı ile oluş­
muş ve günümüze kadar varlığını sürdürmüştür.
Alimler, Kur'an-ı Kerim ve hadislerde yer alan emir ve tavsiyelerden hareketle evlenme ve boşanmayı, aile fertlerinin karşılıklı hak ve görevlerini, konunun toplumu
ve hukuk düzenini ilgilendiren yönlerini en ince aynntısına kadar belirlemeye çalış­
mışlardır.
A. Aile Kurumunun Önemi ve Teşekkülü
İnsanlık tarihinin en eski müessesesi olmakla birlili:e aile, her toplumda ve bütün
çağlarda geçerli bir kurum alınuştur ve alınaya da devam edecektir. Zira bu müessese, insanlık için başka yollardan ulaşılamayacak amaçlara hizmet etmektedir. Ailenin
en önemli ve belki de en başta gelen fonksiyonu, insan nesiinin devamına hizmet etmek; buna ek olarak da, dünyaya gelen çocukların beden, zihin ve ahlak bakırnından
sağlıklı ve dengeli yetişmelerinde rol almak suretiyle, insanlığın her bakımdan geliş­
mesine katkı sağlamaktır. Zira insanın fizyolojik, ruhsal, zihinsel ve ahlaki gelişmesi
ancak, kadın ve erkeğin sürekli birlikte yaşamaları, böylece uzun yıllar bakıma muhtaç yaratılan çocuklannı besiemeleri, her türlü tehlikeden korumalan, eğitmeleri, diğer maddi ve ruhsal ihtiyaçlannı karşılamaya birlikte çalışmalanyla mümkündür. 4
Toplumun varlığının devam etmesinde önemli görevler yüklenen aile müessesesi, dini değer ve yaşayışın korunmasında, milli varlık ve benliğin muhafazasında, geGüler, "İlk Yazılı Türkçe Metinlerde Aile ve Unsurlan", Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk
Ailesi, I/69; Ömer Demirel, Adnan Gürbüz, Muhiddin Tuş, "Osmanhlarda Ailenin Demografik Yapı­
sı", Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, I/97.
4 Bk. Engin Gençtan, Çağdaş Yaşam ve Normal Dışı DaıTanışlar, s. 93-97; Mustafa Çağncı, "İslam Düşüncesinde Aile Ahlakı", Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, I/344.
3 Ali
-,_
\~"~~-"
'
388 1Ça~mızda Sosyal Değişme ve Isıarn
liştirilip devam ettirilmesinde ve gelecek nesillere aktarılmasında önemli rol üstlenmeJ....i:edir. Aile, fertler için hem dış çevrenin olumsıiz Şartlarından koruyucu, hem de
eğitici ve yönlendirici ilk ocak hüviyetini taşımaktadır. Aile milli varlığın ve kültürün
yaşamasını, gelecek nesillere a1.1:arılmasını sağlayan araçların en önernlisidir. Bu nedenle eğitimeller aileyi ilk ve en etkili eğitim kurumu olarak kabul etmektedirler. Ailenin bu fonksiyonu yalnız içe dönük bir faaliyet olmayıp, genel olarak toplumsal ve
ahlaki hayata da yansın1aktadır. Şöyle ki, çocuğun, fiziki olarak gelişmesi için gereken uzun süreli bakımı yanında, toplumun, din ve hukuk gibi kururnların ileride
kendisinden beklediklerini kazanması ancak aile tarafından sağlanabilir. Başka bir
ifade ile çocukların ruh ve beden sağlığı içinde doğup büyümesi, kişilik ve ahlak eği­
timi, sosyalleştirilı11esi ailesiz mümkün olmamaktadır. Bütün bunların yanında aile,
insanın verimliliği, mutluluğu, ruh ve beden sağlığını koruması için vazgeçilmez bir
kurumdur. 5 Kur'an-ı Kerim' de, "Kendileri ile huzur bulasmız diye sizin için türü. n üzden eşler yaratması ve aranızda bir seırgi ve merhamet var etmesi de O'nun ırarh­
ğmm ve kudretinin delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir topluluk için ibretler vardır." buyurulmaktadır. 6
İnsanlık için ve toplum hayatında bu kadar önemli ve vazgeçilmez bir kurum
olan aileye dinimizde de özel bir yer verilmiş; aile konusunda düzenleyici ilke ve hükümler getirilmiştir. Fakihler de bu hükümlerden hareketle, yaşadıkları toplumu da
göz önünde bulundurarak, aile hukuku konusunda kurallar oluşturmuşlardır.
Hukuken yeni bir aile, ancak sahih bir nikahla oluşur.
B. Nikah ve Niteliği
Nikah, erkek ile kadının birlikte yaşama ve karşılıklı yardınllaşmalarına imkan
veren ve tarafiara karşılıklı hak ve ödevler yükleyen bir sözleşmedir. 7 Eşierin meşru
olarak birleşmesine imkan veren sahih bir nikah, şahitler huzurunda tarafların hür
iradeleriyle yapmış olduklan irade beyanlanyla vücut bulur. Beşeri hukuJ....i:a nikah,
tam bir yaşama ortaklığına erişmek üzere bir erkekle bir kadın tarafından kurulan ve
devletin hukuk nizanlillca kabul edilip düzenlenen daimi bir birlik şeklinde tanım­
lanmıştır.8
Evlenmenin hukuki niteliğini izaha çalışan görüşİer başlıca üç grupta toplanabilir:
1. "Müessese" Olarak Izah Eden Görüş
Bu görüşe göre evlenmenin hukuki niteliği, müessese teorisi ile izah edilmekteBaltacıaği u, Sosyoloji, s. 298-299; Çağncı, "islam Düşüncesinde Aile Ahlakı", Sosyo-Kültürel Değişme Sürednde Türk Ailesi, I/344-345; Karaman, İsliim'm Işığmda Günün Meseleleri, III/319-320.
6 Rum 30/21.
i Ebu Zehra, el-Ahı•iilu'ş-Şahsiyye, 17; Sıbai, el-Ahı•iilu'ş-Şahsiyye, I/33-34; Karaman, Mukayeseli İsliim
Hukuku, I/233; Aktan, "İslam Aile Hukuku" Sosyo Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, II/398.
8 Feyzioğlu, Aile Hukuku, 83; Velidedeoğlu, Aile Hukuku, 44; Schwarz, Aile Hukuku, 27.
5 Bk.
i,
~1
ı
1
ı
Tebfiğler ve Müzakereler
1389
dir. Bu teoriye göre bir müessesenin kurulması için, bir teşebbüs fikri, bu fikrin gerçekleşmeye çalışacağı sosyal çevre, bu gerçekleşmeyi sağlayabilecek organize bir kudret ile bu fikir etrafinda bir elbirliği ve devamlılık bulunması gerekir. Evlenmede de
aynı unsur ve şartlar bulunduğundan, evlilik de tarafların açık irade beyanları ile doğan bir müessesedir. Bu görüş evlenme tasarrufundan çok bu tasarruftan doğan evlilik birliğini izaha çalıştığından kabul edilmemektedir. 9
Olarak Kabul Eden Görüş
devletçe, yapılacak akit sosyal bakımdan önemli kabul edilerek bütün hükümleri önceden genel ve objektif olarak tayin ve tespit olunan, emredici hukuk kurallan ile düzenlenen tasarruflardır. Rızalarını açıklayan kimseler, önceden
bütün şartlan ve hükümleri objektif olarak tayin ve tespit edilmiş olan ve herhangi
bir noktası kendilerince değiştirilmesi mümkün olmayan bir hukuki statüye girerler.
Evlenmede de durum bunun benzeridir. Kadın ve erkek birbiri ile evlenme isteklerini ortaya koyup, nza beyanında bulununca, herkes için aynı olan ve hiçbir kimse tarafindan değiştirilemeyen hukuki bir rejim altına girerler. Ancak evlenmede kişiler,
evliliğe karar verip vermemekte tam bir irade serbestisille sahip olduklan ve evliliğe
karar verenler eşit durum ve vasıftaki iki gerçek kişi olduklanndan evlenme akdi,
şart-tasarruf ile tam olarak örtüşmemektedir. 10
2.
"Şart-Tasarruf"
Şart-tasarruf,
3. "Aile Hukuku Akdi" Olarak Kabul Eden Görüş
Evlenmede, evliliği meydana getiren husus, evlenmek isteyen kişilerin tam bir irade özgürlüğü içinde, kanunun öngördüğü şekilde karşılıklı ve birbirine uygun olarak
yaptıkları irade beyanlarıdır. Taraflar iradelerini bu yönde kullanıp kullanmamakta
serbesttirler; fakat kullandıktan sonra meydana gelen evlilik birliği statüsünun hükünlierine uyn1ak zorundadırlar. Buna göre evlilik de, taraflarm irade beyanlan ile
oluşan bir akittir. Ancak bu akit borçlar hukukunda benin1senen akit tipine benzemeyip, özel şekil ve hükümlere tabi bir Aile Hukuku Akdidir. 11
Evlenme akdi şekle bağlı bir akit türüdür; şekil şartlannın bulunmaması halinde
geçerli değildir. Türk Medeni Kanununa göre, evlenme şekle bağlı bir akittir. Zira evlenme töreni, usulüne uygun olarak ilgili mercie müracaat edildikten ve gerekli inceleme yapıldıktan sonra, evlendirme memurunun ve ayırt etıne gücüne sahip ergin iki
tanığın önünde açık olarak yapılır. Evlendirme memuru, evleneceklerden her birine
birbiriyle evlenmek isteyip istemediklerini sorar. Evlenme, taraflarm olumlu sözlü
cevaplarını verdikleri anda oluşur.ı2
İslam hukukunda, nikahın şahitler huzurunda yapılması, evlenecek kadının velisinin izninin şart koşulması, evlenmenin şekle bağlı bir akit olduğunu göstermekte9
Feyzioğlu,
Aile Hukuku, 93.
Aile Hukuku, 93.
11 Feyzioğlu, Aile Hukuku, 93.
11 Türk Medeni Kanunu, Md. 134-142.
°
1 Feyzioğlu,
390 1 Çağımııda Sosyal Değişme ve Islam
dir. Bunun yanında evliliğin din ve toplum hayatında oynadığı rol sebebiyle, erken
dönemlerden itibaren konunun hukuki yönünü bilen din ve hukuk adarnlarının huzurunda yapılmasına özen gösterilmiştir.
Ailenin meşru bir şekilde oluşması için zorunlu olan nikahın, medeni bir sözleşme
olması itibariyle hukuki boyutunun yanında, dini boyutu bulunmaktadır. Değişim sürecinde nikahın değerlendirilebilmesi için bu iki yönünün belirlenmesinde yarar vardır.
C. Nikahın Dini Boyutu
Nikah, medeni bir akit olmakla birlikte, kendisinde dini ve dünyevi masiahatlar bulunduğundan ibadet anlanu da taşunaktadır. Neslin muhafazası, haramdan korumak,
huzur içinde ibadet etmek gibi faydaları bulunduğu için evlenmek bir tür ibadet olarak
kabul edilmiş ve ibadet maksadıyla evlenmeyip bekar kalmaya tercih edilmiştir. 13 İba­
det kastıyla evlenmeyip kendisini ibadete adan1ak isteyen birtakın1 sahabiye Hz. Peygamber, "Allah'a yenlin ederim ki, sizin en çok Allah'tan korkamnız ve müttakinizim;
fakat ben, oruç da tutarım, iftar da ederim; geceleri namaz da kılanm, uyurum da ve
ben evlenirim. Kim benİnl sünnetimden yüz çevirirse benden değildir." demiştir. 14
Kur'an-ı Kerim'de de, "İçinizden bekarlan, kölelerinizden ve cariyelerinizden iyi
olanlan evlendirin. Eğer yoksul iseler, Allah onlan lütfiı ile zenginleştirir. Allah lütfiı
bol olan, bilendir." buyurulınak 15 suretiyle, ekonomik kaygıya düşülıneksizin bekarların evlendirilineleri tavsiye edilmiştir. RasCılullah da, "Üç kişiye yardım etmek Allah 'm
taahhüdündedir; Allah yolunda cilıat eden, hürriyetini kazann1ak için çahşan köle ve
iffetini korunıak için evlenen." buyurmuştur. 16 Kur'an ve sünnetteki bu tavsiyeler evliliğin normal şartlarda men dup olduğunu göstem1ektedir. Zaten Hz. Peygamber de bunu açıkça ifade ederek; "Nikah benİnl sünnetimdir; sünnetimle amel etmeyen benden
değildir. Eırlenin çoğalm, ben diğer ümmetiere sizin çokluğunuzla övüneceğim. Evlenroeye gücü yeten evlensin, gücü yetmeyen ise oruç tutsun. Zira oruç koruyucudur."
buyurmuştur. 17 Başka bir hadislerinde de, "Dört şey peygamberlerin sünnederindendir; utanma duygusu, güzel kokular sürmek, diş temizliği ve evlenmek" 18 demekle, evlenmenin bütün peygamberlerin sünneti olduğunu açıklamıştır. Bu nedenle çoğunluk­
la fakililer tarafindan normal durumlarda evlilik mendup olarak kabul edilmiştir. 19
Evlilik mendup olmakla birlikte, tamamen terk edilmesi neslin kesilmesine yol
açacağından, bütünüyle terk edilinesi caiz değildir. Bu bağlaında evliliğe kifm vacip
1
!
\'
13 İbn Hümam, Fethu'l-Kadir, III/184; Baberti, İnaye, III/184-185.
14 Bubari, Nikah, ı, (H.No: 4675); Müslim, Nikah, ı, (H.No: 2487); Nesai, Nikah, 4, (H.No: 3165).
15 Nur, 24/32.
16 Tirmizi, Fedailu'l-Cihat, 20, (H.No: 1579); Nesai, Nikah, 5, (H.No: 3166); İbn Mace, Ahkam, 96, (H.
No: 2509).
17İbn Mace, Nikah, ı, (H.No: 1836).
18 Tirmizi, Nikah, ı, (H.No: 1000).
19 Kasani, Beda.l, II/228-229; İbn Hümam, Fethu'l-Kadir, III/187-189; Mevsili, el-İhtiyar, III/82; İbn Kudame, el-Muğni, VII/334-335; İbn Kudame, eş-Şerhu'l-Kebir, VII/335; Şir.izi, Mühezzeb, II/34; İbn Rüşd,
Bidayetü'l-Müctehid, II/2; Sıbai, el-Ahı1ılü'ş-Şahsi)ye, I/46; Ebu Zehra, el-Ahvalu'ş-Şahsi)ye, 23-24.
1
1·
~-
Tebliğler ve Müzakereler
1 391
de denilebilir. 20 Zira, İslami hük.ümlerin gerçekleştirmeyi hedeflediği ana gayelerden
biri de neslin muhafazasıdır. Neslin varlığı ve korunması için de, evlilik meşru kılın­
mış, zina, iffete iftira, kürtaj yasaklanmıştır. 21
Bunun yanında, evlenmediği takdirde gayri meşru ilişkiye gireceğinden korkan
kişinin evlenmesi vaciptir. 22 İslam dini zinayı kesin olarakyasaklarnıştır. Kur'an-ı Kerim' de, "Zinaya yaklaşmayın, çünkü o bir hayasızlıktır. O ne kötü bir yoldui' 23 ; "ahlaksızh'ğın açığınada gizlisine de yaklaşma)'II1" 24 buyurulınaktadır. Ayetlerden de arı­
laşıldığı gibi, Kur'an'da sadece zina değil zinaya götüren sebepler de yasaklanmıştır.
Buna göre zinadarı kaçınmak farz olduğu gibi, zinaya götüren yolların tıkanması da
farz kılınmıştır. Bu nedenle, evlenmediği takdirde zinaya düşeceğinden korkan kişi­
nin evlenmesi vaciptir. Hz. Peygamber, "Gücü yeten evlensin; zira evlilik, gözü harama bakmaktan, kişiyi zinaya düşmeJ:ten korur. Evlenmeye gücü yetmeyen ise, oruç
tutsun; çünkü oruç koruyucudur." buyurmuştur.ıs
Buna karşılık eş olarak vazifesini yerine getiremeyecek kişilerin, özellikle kadının evlilik hukukundan doğan haklarına riayet edemeyecek olan erkeklerin evlenınelen ise
mekruhtıır; hatta zulmetmesi kesin olan durumlarda evlilik haran1dır. 26 Zira evlilik, kişiyi haramdan korumak, huzurlu ibadet etmek, çocuk yetiştirmek gibi yararları sağla­
mak için meşru kılınmıştır. Vazifelerin yerine getirilmeyip, eşe zulınedilmesi ise, beklenen bu yararları yok ettiği gibi, hararnı irtikap etmektir. Kur' an' da "Eğer yetiınlerin hakkında adaletsizlik etmef...'ten korkarsanız, size helal olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder
nikahlayın. Eğer adaletli davranamayacağınızdan korkarsanız o takdirde bir tane alın ''eya sahip olduğunuz ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için daha uygundur." 27 buyurulmaktadır. Bu da evliliğin adalete dayalı olarak meşru kılındığını göstenneh.1:edir.
.0. Nikahın Hukuki Boyutu
Erkek ile kadının birlikte yaşama ve karşılıklı yardın1laşmalarına in-ıkan veren ve
taratlara karşılıklı hak ve ödevler yükleyen bir sözleşme alınası bakımından nikah bir
hukuki işlemdir.
Nikahın kıyılınası bakımından tarili boyunca üç çeşit evlilik görülınüştür; hususi
°Kasani, Bedai', II/228-229.
2
2ı Ebu Zehra, İslam Hukuku Metodolojisi, 314-315; Zeydan, Fıkıh Usulü, 493-495; Zekiyyiiddin Şa'ban,
İslam Hukuk İlminin Esas/an, 351.
22 Kasani, Bedıii', II/229; İbn Hiimam, Fethu'l-Kadir, III/187-189; Mevsili, el-İhtiyar, III/82; İbn Kudılme,
el-Muğni, VII/334; İbn Kudame, eş-Şerhu'l-Kebir, VII/335; İbn Rüşd, Bidayetü'l-Müctehid, II/2; Ebü
Zehra, e/-Ahvıilü'ş-Şahsiyye, 22; Sıbai, el-Ahvıilü'ş-Şahsiyye, I/45.
İsra, 17/32.
24 En'ıim, 6/151.
25 Buhari, Savm, 10, (H.No: 1772), Nikah, 2-3, (H.No: 4677-46789; Müslim, Nikah, 1, (H.No: 245852486); Tirmizi, Nikah, l, (H.No: 1001).
2 6 İbn Hümam, Fethu'l-Kadir, III/187; Mevsili, el-İhtiyar, III/82; Şirbini, Muğni'l-Muhtac, III/126; İbn
Rüşd, Bidayetü'l-Müctehid, II/2; Ebü Zehra, el-Ahı•ıilü'ş-Şahsiyye, 22-23; Sıbai, el-Ahwi/ü'ş-Şahsiyye,
I/47-49.
2iNisa, 4/3.
23
392 1 Ça!)ımızda Sosyal Değişme ve Islam
evlilik, dini evlilik ve medeni evlilik. Yapılan araştırmalar en eski evlilik şeklinin hususi evlilik olduğunu gösteiTI)ektedir. Bu tür evlilikte iki ailenin veya evlenecek taraflarm karşılıklı nzalanyla evlilik meydana gelir. Akdin kurulmasında, din adamı veya
resmi bir görevlinin akde iştiraki şart değildir. Dini evliliktüründe akde din görevli~
sinin katılımı şart koşulmaktadır. Bunda evlilik kutsal bir muamele olup, ruhani organlann katılımıyla yapılacak merasimin takdis edilmesi şarttır. Özellikle Hıristiyan­
lıkta dini evlilik şekli kabul edilmiştir; evlenın e akdinin sıhhati kilisede rahibin akdi
takdis etmesine bağlıdır. Medeni el'lilik ise, dini akidelerden tamamen müstakil olarak devlet tarafından düzenlenen hukuk kurallanna göre akdedilen ve çoğunlukla da
yetkili resmi bir görevlinin katılımıyla gerçekleştirilen bir sözleşmedir. Medeni evlilik şekli, Fransız ihtilalinden sonra gelişmiştir. Bu evlilik Şekillerini kabul eden ülkelerden bazılannda, evlilik akdinin muteber olması için resmi görevlinin katılımı şart­
tır. Bu tür medeni evlenme şekline, mecbUri medeni evlenme denir. Hollanda, Belçika, Almanya, Macaristan, Romanya, İsviçre bunlardandır. Bazı ülkelerde ise, dini
ve medeni evlenme eşit kabul edilmiş, evlenecekler bunlardan dilediğini tercih etmekte serbest bırakılmıştır. Medeni evlenmenin bu türüne, ihtiyari medeni evlenme
denir. İngiltere, İtalya, İskandinavya ve ABD'nin çoğunluğunda bu sistem uygulanmalrtadır. Yunanistan, Vatikan gibi bazı ülkelerde ise, dini evlilik şekli kabul edilmekle birlikte, bir engel sebebiyle dini evlilik imkanı bulunmayan hallerde medeni
evliliğe müsaade edilmektedir. Bu tür evliliğe ise, istisnai medeni evlenme denmektedir.28 Ülkemizde, zorunlu medeni evlilik türü kabul edilmiştir; evlilik akdinin geçerli olması için resmi görevlinin iştiraki şart koşulmuştur. 29
İslam hukukunda düzenlenen evlilik şekli, kendine mahsus bir akit olmakla birlikte, tarihte yer alan evlilik türleri içinde medeni evlilik türüne yakındır. Zira medeni evlilikte, akdin sıhhatinin şartlan, devlet tarafından kanunlarla düzenlenir. İslam
hukukunda da, evliliğin rükün ve şartlan naslar veya naslara dayalı içtihatlarla belirlenir. Akdin kuruluşunda şahitlerin hazır bulunması veya ilan edilmesinin, bazı mezheplere göre velinin izninin şart koşulması, zan1anla yetkili makamlardan izin alın­
masının zorunlu kılınması, İslam hukukunda kabul edilen evlilik şeklinin medeni evlilik olduğunu göstermektedir. Esas ve şartlarının naslar ve bunlara dayalı içtiliatlarla belirlenmiş olması, evliliğin dini olmasını gerektirmez.
Evliliğin hukuki boyutunun daha iyi bir şekilde ortaya kanabilmesi için, evliliğin
hukuki sonuçlannın belirtilmesinde yarar vardır. Şartıanna uygun olarak gerçekleşen
evlilik, İslam' da, aile hukuku konusunda yalnız eşler arasındaki ilişkileri düzenlemekle kalınmamış, ebeveyn ile çocuklar ve yakın akrabalar arasındaki karşılıklı ahlaki, manevi ve hukuki ilişkileri de düzenlenmiştir. Genel olarak evliliğin sonuçlan şunlardır:
a) Dinin izin verdiği ölçüler içinde eşierin birbirlerinden istifade etmelerinin heFeyzioğlu, Aile Hukuku, 152-153; Karaman, Mukayeseli İs/am Hukuku, I/234-236; Anahadanyla
İsliını Hukuku, II/67-68; Sıbai, ei-Ahwilü'ş-Şahsiyye, I/35-37.
29 Bk. 4721 sayılı Türk Medeni Kanünunun 141-142. maddeleri.
28 Bk.
!
i
'
TebfıQier ve Müzakereler
1393
lal hale gelmesi. İslam'a göre evlilik dışı cinsel ilişki, kesin olarak yasaklanmış; cinsel
tatmin için tek yol evlilik olarak belirlenmiştir. Kur'an-ı Kerin1'de, "Kendileri ile huzur bulasmız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O'nun varhğınm ve kudretinin delillerindendir. Şüphesiz.bun­
da düşünen bir topluluk içinibreder vardır." 30 ; "Onlar, eşleri ve cariyeleri dışmda
mahrem yerlerini herkesten korurlar. Doğrusu bunlar yerilemezler."31 buyurulmaktadır.•
b) Hürmet-i Musaharet. Evlilikle hürmet-i musaharet meydana gelir. Hürmet-i
musaharet ise, evlilik sebebiyle meydana gelen hısımlıktan doğan evleome engeli demektir. İslam dininde, bu tür evlilik engelleri iki ana grupta incelenebilir; sürekli engeller ve geçici engeller. Üvey anne ve üvey nineler, gelinler, kayınvalide, eşin nineleri, üvey kızlar ve eşin torunlanyla evlenmek ebedi olarak yasaklanmıştır. Ancak, üvey
kızlarla ve üvey torunlada evliliğin haram olması için, anneleriyle sadece nikahlanmak yeterli olmayıp, zifafın da gerçekleşmesi gerekir. Eşierin kardeşleri, teyze, hala ve
yeğenieriyle evlenmek ise, geçici olarak yasaklanmıştır. Eşinden ayrılmadıkça veya eşi
vefat etmedikçe bunlarla evlenemez. Ayrılık veya ölüm sebebiyle nikah sona enniş
ise, eski eşin bu sayılan akrabalan ile evlenilebilir; eşler ile eşierin usul ve fürıl'u arasında evlilik engelleri meydana gelir. Kur'an'da, "Sizlere( ... ) kanlannızm anneleri,
kendilen)rle gerdeğe girdiğiniz kadmlannızm yanınızda kalan üvey kızlarınız -ki onlarla gerdeğe ginnemişseniz size bir engel yoktur-, öz oğullarmızm eşleri ve iki kız
kardeşi bir arada almak suretiyle evlenmek size haranı kıhnmıştır. (... )" buyurulmali:adır. 32
c) Nesep. Evlilik ile, doğacak çocukların nesepleri bu çiftten sabit olur. Hz. Peygamber, "çocuk döşeğe aittir (nesebi evli çiftlerden sabit olur)" buyurmuştur. 33
d) Miras. Evlilikleeşler birbirlerine mirasçı olurlar. Kur' an' da, "Kanlannızm çocukları yoksa -ettikleri Yasiyetten veya borçtan arta kalanm-bıraktıklarının yarısı sizindir; çocuklan varsa, bıraktıklarınm dörtte biri sizindir. Sizin çocuğun uz yoksa -ettiğiniz vasiyet Yeya borç çıktıl..'tan sonra- bıraktıklannızm dörtte biri kanlannızmdır;
çocuğun uz yarsa, bıra.hıklannızm sekizde biri onlarındır.( ... )" buyurulmaktadır. 34
e) Mehir. Erkeğin evienirken eşine verdiği veya vermeyi taahhüt ettiği para veya
mala mehir denir. Kur'an-ı Kerim' de, evlenen erkeğin kadınamehir vermek zorunda olduğu ve bunu zorla geri almasının caiz olmadığı bildirilrnektedir. 35 Hanefilere
göre mehir nikahın sonuçlanndan biridir. Bu nedenle nikah esnasında belirlenmemiş olsa, hatta nikah esnasında verilmeyeceği şart koşulsa bile evlenen kadın mehre
hak kazanır.
30 Rum,
30/21.
Mü'minun, 23/5-6.
32 Nisa, 4/23.
33 Buhari, Feni.iz, 18, (H.No: 6252-6253); Müslim, Rada', 10, (H.No: 2645-2646); Tirmizi, Rada', 8,
(H.No: 1077); Ebü Dıi.vtıd, Talıi.k, 34, (H.No: 1935-1937).
:ı.ı Nisa, 4/12.
3s Bakara, 2/237, 241; Nisa, 4/4, 20, 24, 25; Mıi.ide, 5/5.
31
-~,~
\,;~
394 1Çağımııda Sosyal Oegişme ve Islam
Mehir nili:ah anuida belirlenip belirlenmemesine göre ikiye aynlır; nikah anında
mehr-i müsemma, belirlenmemişse mehr-i misil denir. Evlilik sırasın­
da mehrin belirlenmemesi veya belirlenen mehrin bir sebeple geçersiz sayilinası halinde, evlenen kadın mehr-i misile hak kazanır. Mehr-i misil, evlenen kadının, akrabalan arasında her bakırndan kendi konumunda olan kadına verilen mehir demektir.
Mehir, ödenme zan1anına göre, mehr-i nmaccel ve mehr-i müeccel olmak üzere
ikiye aynlır. Mehr-i muaccel, peşin olarak ödenen mehirdir. Mehr-i müeccel ise, veresiye, yani ödenmesi sonraya bırakılan mehirdir. Bumehrin ödenınesi için herhangi bir zaman belirlenmişse, bu tarih geldiğinde kadın mehre hak kazanır. Bir vakit belirlenmemişse, nikahın sona ermesiyle mehir muacceliyet kazanır ve ödenmesi gerekir. Başka bir deyişle, boşanma halinde kocanınbumehri ödemesi gerekir; ölüm halinde de, bırakmış olduğu terikeden ödenir.
f) Nafaka. Kişinin bakmakla yükümlü olduğu şahısların, sosyal seviyesine göre
normal bir hayat sürdürebilmeleri için ilitiyaç duyduğu ve mükellefin de temin ile
yükümlü bulunduğu şeylerin tümüne denir. Buna göre mükellef, bakmakla yükümlü olduğu kişinin yiyecek, giyecek, mesken, tedavi masrafları, aynca gerektiğinde hizmetçisini karşılamakla yükümlüdür. Kur'an-ı Kerin1'de nafaka borcunun, yükümlünün ekonomik gücüne göre tespit edileceği belirtilmektedir. Yüce Allah, "Varlıklı
olan kimse, nafakayı varlığına göre .versin; nzkı ancak kendisine yetecek kadar Yerilmiş olan kimse, Allah 'm kendisine verdiğinden versin; Allah kinıseye, verdiği nzkı
aşan bir yük yüklenıez. Allah güçlükten sonra kolaylık verir." buyum1aktadır. 36
İslam dini, erkeğe, eşinin temel ilitiyaçlarmı makul ve normal ölçülerde karşıla­
ma ve giderme görev ve sorumluluğunu yüklemiştir. Bu, evlilik akdinden doğan bir
sorumluluk olup, kadının zengin veya fakir olması, Müslüman veya gayrinlüslİnl olmasının bunda etkisi yoktur. "İnıkanmıza uygun olarak oturduğunuz yerde kadmlarmızı da oturtun (... )" 37, ."( ••. ) onlara (kadmlannıza) örf l'e adete göre davranm
( ••• )" 38 mealindeki ayetler, erkeğe, eşi için sosyal ve ekonomik seviyesine uygun bir
mesken temini yükümlülüğünü getirmektedir. Eşierin dışında çocuğun nafakası da
babaya aittir. Kur'an'da çocuklarm ve annelerinin nafakalarının normal ölçülerde
karşılanmasının babaya ait bir görev olduğuna işaret edilmektedir. 39 Kız çocuğu büyük de olsa, evienineeye kadar nafakası..babaya aittir; evlendikten sonra koca karşılar.
Erkek çocuklar ise, çalışıp kazanır hale gelinceye kadar baba nafakalarını temin eder;
çalışıp kazanabilecek hale gelince nafaka sorumluluğu sona erer. Ancak çocuğun
muhtaç olması halinde, nafakası babaya aittir. Torunlarm nafakalan da çocuklar gibidir. Babaları veya çocuklan yoksa veya bunlar nafakayı temin edemiyorlarsa, dede
nafakayı temin eder. Anne, baba veya dede ve ninelerin nafakalan çocukların üzeribelirlenmişse
36
Tahik, 65/7.
Taliik, 65/7.
38 Nisa, 4/19.
39 Bakara, 2/233.
37
'
ı,
·ı
1
Tebfığler ve Müzakereler
1395
nedir. Zj.ra Kur' an' da, anne-babaya iyilik edilmesi40; kafir bile olsalar onlara iyi davranılması emredilmektedir. 41 Bu sebeple, bütün alimler, anne-babanın nafakasının
çocuklara ait olduğu konusunda ittifak etmişlerdir. Bunların dışında, amca, hala, dayı, teyze gibi, kan hısımı olup da, aralaniıda evlenme caiz olmayan akrabalar, şartlar
gerçekleştiğinde karşılıklı olarak nafaka alacaklısı ve borçlusu olurlar.
Bir kimesinin nafakaya hak sahibi olabilmesi için, eşler ve küçük çocuklar dışın­
da, muhtaç olmaları, nafaka borçlusu ile aralarında akrabalık ilişkisi bulunması gerekir. Nafakayı ödeyecek kin1senin de, başkasına muhtaç olmaması gerekir. Eşler ile
çocukların nafakalan zorunlu olduğundan, ödeyememesi halinde, onun adına borç
alınarak yapılır; daha sonra imkanı doğduğunda öder.
ll. EVLILIK KONUSUNDA DÜZENLEME YAPILMASI
A. Evlilik Konusunda Yapılan Düzenlemeler
Evlenmenin bünyesindeki özellikler, onun meydana gelişinde ve devamında tan1
bir açıklık ve kesinlik olmasını zorunlu kılmaktadır. Zira, ancak böyle olması halinde, evlilikle taraflar üzerine terettüp eden sorumluluk ve hakların hukuki yollarla ifası ve icrası mümkün olabilmekte, nesep ve buna bağlı olarak da miras meseleleri isabetle çözülebilmektedir. Bu nedenle, Kur'an-ı Kerim'de evlilik ve aile hayatı konusunda diğer alanlara nispetle daha detaylı hükümler yer almış, diğer akitlerde aranmayan bazı şekil şartlan nikahta zorunlu kılınınıştır. Hz. Peygamber şahitsiz42 ve velisiz43 nikah olmayacağını belirtmiştir. Hz. Peygamber'den itibaren sahabe ve tabiin
de şahitsiz nikah olmayacağı görüşünde birleşmişlerdir. 44
Bunun yanında Raşit Halifeler döneminden itibaren evlenmekonusunda düzenlemeler yapılmış; oldukça erken dönemlerden itibaren nikahın, hukuki yönünü bilen din ve hukuk adamlarının huzurunda yap1lınasına özen gösterilmiştir.
Hz. Ömer, Müslüman erkeklerin fetih bölgelerindeki ehl-i kitaptan olan gayrimüslim kadınlarla evlenip Müslüman eşierini ikinci plana attıklarını görünce,
Kur' an -ı Kerim' de Müslüman erkeklerin ehl-i kitap kadırılarla evlenmelerine izin verilmesine rağınen,45 bunu yasaklamıştır. Nitekin1 Hz. Ömer, Medain Valisi Huzeyfe' den, Yahudi olan kansını boşamasını istemiş, Huzeyfe Halifeden bunun helal mi,
haram mı olduğunu sormuş, Hz. Ömer de, "Hayır bu evlilik helaldir, fakat ecuebi
kadınlar tatlı dilli olup aldahcıdırlar; şayet siz onlarla evliliği kabul ederseniz, bu ka40 İsra,
17/23.
Lokman, 31/15.
42İbn Hibban, Sahih, Veli, IX/386, (H.No:4075); Beyhaki, es-Sünenü'l-Kübra, La nikaha illa bi veliyyin,
Vll/124-126, (H.No: 13494,13496-13498, 13503,13505); Darakutni, Sünen, Nikah, III/221, 225, (H.
No: ll, 21).
43 Tirrnizi, Nikah, 14, (H.No: 1101); Ebü Daviıd, Nikah, 20, (H.No: 2085); İbn Mace, Nikah, 15, (H.No:
1880-1881).
44Tirmizi, Nikah, 15, (H. No: 1022); Beyhaki, es-Sünenü'l-Kübra, La nikaha illa bi veliyyin, VII/ll 1-112,
(H.No: 13423,13428).
45 Maide, 5/5.
41
T
396 1 Çağımııda Sosyal DeQişme ve Islam
dınlar sizin eşierinize
1
üstün gelirler" diye karşılık vermiştir ve Huzeyfe de kansını bo-
şamıştır.46
Hz. Ömer, fetihlerden sonra Müslümanlara cazip gelen ve çok yaygınlaşmaya
bu tür evliliklerin önüne geçmek istemiş ve bu kararını uygulamaya, diğer
Müslümanlara örnek ve temsil gücü fazla olan valisinden başlamıştır. O bu kararıy­
la, Müslüman kız ve kadınlan düşünmüş ve onlann evlenmelerinin tehlikeye düşme­
sini önlemek istemiştir. 47 İslam'ın başlangıcında Müslüman kadınların sayıca az olmaları sebebiyle, ehl-i kitap gayrimüslim kadınlarla evlenilmesinde Müslüman kadınlar açısından bir endişe yoktu. Fakat Müslüman kadınların çoğalması, onlann ev~
lenememe endişesini gündeme getirmiştir. Ehl-i kitapla evliliklerin artmasına izin
verilmesi, ailede çocuğun eğitilmesi ve toplumsal hayata katılmasında etkin olan kadının, birçok ailede gayrimüslim olmasına neden olacaktır. 48
Bu uygulama, devlet otoritesince bir haksızlık veya zarar olması durumunda yada kamu yararı göz önünde bulundurularak evlilik konusunda idari bir sınırlama yapılabileceğini göstermektedir.
Bunun yanında Hz. Ömer'in bir mecliste verilen üç talakı, daha önce bir talak kabul edilmesine rağmen üç talak olarak kabul etmesi de evlilik konusunda yapılan idari bir sınırlamaya örnek teşkil etmektedir. Zira Kur'an-ı Kerim'de bir talakla boşa- ·
nanlarm tekrar evlenebileceği bildirilmektedir. Hz. Ömer'den önceki dönemlere dair uygulama konusundaki rivayetlerde de bir mecliste yapılan birden çok talakın tek
talak olduğu belirtilmektedir.49 Dolayısıyla, Hz. Ömer bu düzenleme ile evlenmeleri
helal olan iki kişinin evlenın elerine sınırlandırma getirmiştir.
Evlenmenin devletin denetim ve kontrolünde yapılması konusunda Osmanlı
Devletinde başlangıçtan itibaren istikrarlı bir gelişmenin devam ettiği görülmektedir.50 Bu düzenlemenin ÖsmanWara Selçuklulardan intikal ettiği söylenebilir.
Selçuklular döneminde önemli kimselerin nikahının bizzat kadılar tarafından kı­
yıldığı müşahede edilmektedir. XII. yüzyıldaki kadı heratlarında da nikah kıymak hakimin görevleri arasında sayılmali:adır. 51 Osmanlı Devletinde de muhtemelen devletin kuruluşundan itibaren nikah akitleri ya bizzat kadılar veya kadıların verdiği izinname ile yetkili kılınan din adamları tarafından yapılmıştır. XVI. yüzyıla ait kadı beratlannda, bunlann vazifeleri arasında nikah akdinin yapılmasının sayılması52 nikahlann devletin gözetim ve denetiminde yapıldığını göstermektedir. Aynı şekilde, Yılbaşlayan
Baltacı, Menhecü'l-Ömer b. el-Hattab fi't-Teşri', (Hayri Erten, "Hz. Ömer Döneminde
Sosyal Yapı ve Değişme", Marife, c.I, sy.1, s.l84-185), s. 302-303.
47 Mustafa Fayda, Hz. Ömer Zamanında Ga}T-İ Müslimler, (Hayri Erten, "Hz. Ömer Döneminde Sosyal
Yapı ve Değişme", Marife, c.I, sy.l, s.185), s. 303.
48 Hayri Erten, "Hz. Ömer Döneminde Sosyal Yapı ve Değişme", Marife, c.l, sy.l, s.l85.
49 Müslim, Talak, 2, (H.No: 1472); Nesai, Talak, 8, (H.No: 3406); Ebu Dfıvlıd, Talak, 10, (H.No: 21952200).
50 Mehmet Akif Aydın, "Osmanlılarda Aile Hukukunun Tarihi Tekamülü", Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Tütk Ailesi, 438-441.
51 Osman Turan, Türkiye Selçukluları Hakkında \fesi.kalar, 41-43.
sı Uzunçarşılı, İ/miye Teşkilatı, 112-1 13.
ı
46 Muhammed
i
1
\
TebliQier ve Müzakereler
1397
dınm
Bayezid döneminde ilk defa mahkeme harçlan tespit edilirken nikah ve nikah
izni için 12 akçe belirlenmesi53 de bunun göstergesidir. Zira yapılmayan bir muan1ele için harç tespit edilmesi düşünülemez.
Bu dönemde mahkemeye gelip kadının huzurunda nikah kıydıramayanlar, bunu
bir din adarnma yaptırmakta idiler. 54 Ancak bunun için evlenecek kişilerin daha önce mahkemeye başvurup evlenmelerinde hukuki bir mahzur bulunmadığı konusunda bir ~in kağıdı (izinname) almalan gerekınekteydi. Zira din adamlaru1a umumi bir
nikah kıyma izin ve yetkisi verilmemiş, bunun yerine her nikah için izin ve izinname
verilme yoluna gidilmiştir. 55 İbn Kemal'in fetvalannda da nikalılardaki kadı izninden
bahsedilmektedir.56 Nikahlarda kadı izninden bahseden daha önceki tarihli kaynaklar da vardırY Kanuni döneminden sonra Osmanlı Devletine seyahat veya sefaret
maksadıyla gelıniş olan bir çok yabancı, nikahlann mahkemelerde veya kadıdan alı­
nan izinlerle kıyıldıklannı seyahatnamelerinde veya sefaretnamelerinde belirtn1ektedirler.58 Memluklar gibi Osmanlılarm çağdaşı bazı İslam ülkelerinde de nikah kıy­
mak üzere devamlı nikah memurlan (akkadu'l-enkiha) bulunmah.i:adır. 59
1336/1917 tarilili Hukuk-i Aile Kararnamesiyle evlenıneler kanuni olarak düzenleme altına alınmıştır. Bu düzenlemede, evlenmek için mahkemeden izin almanın
gerektiği görülmektedir (Madde 5-8). Ayrıca evlilik yaşına bir sınır getirilmiş, velilerio yetkileri kayıt altına alınmıştır. Kararnamenin 4. maddesinde, evlenme yaşı (nikah ehliyeti) erkeklerde 18, bayanlarda 17 olarak kabul edilmiş; bu yaşı tamamlamadan evlenın e talebinde bulunan kişilere, baliğ olduklarını ispat etmeleri ve velilerinin
izni olınası halinde mahkeme izni verilebileceği belirtilıniştir (Madde 6, 7). Kararnamenin 7. maddesiyle 12 yaşını tamamlamış erkek çocuk ile 9 yaşını tamamlamamış
kız çocuklarm hiçbir kimse tarafından evlendirilemeyeceği hükınü getirilmiştir. 1923
yılında Mısır'da çıkarılan 56 numaralı kanun ile kızlarm 16 yaşından, erkeklerin 18
yaşındanküçük olarak evlendirilmeleri hukuken geçersiz sayılmıştır. 60
Sadrettin Efendi, Tacü't- Tel'arih, I/140; Mehmed Hemdani Solakzade, Tarih-i Solakzade, 60; M.
Ebu's-Suud Efendi Fetl'alan Işığında 16. Asır Türk Hayatı, 37; Ahmet
·
Lütfi, Osmanlı Adalet Düzeni (Mirat-ı Adalet), 16.
54 Mehmet Akif Aydın, uOsmanlılarda Aile Hukukunun Tarihi Tekamülü", Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk lı.ilesi, II/438.
55 Mehmet Akif Aydın, "Osmanlılarda Aile Hukukunun Tarihi Tekamülü", Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, II/438; Gottard Jaeschke, Türkiye'de İmam Nikahı, 14.
56 İbn Kemal, Mühimmat-i Müfti, Süleymaniye Ktp. Çariulu Ali Paşa, no. 280, vr. 30a (MehmetAkif Aydın, "Osmanlılarda Aile Hukukunun Tarihi Tekamülü", Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, II/438.
57 Gottard Jaeschke, Türkiye'de İmam Nikahı, 14.
58 Mehmet Akif Aydın, uOsmanlılarda Aile Hukukunun Tarihi Tekamülü", Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, II/439; Gottard Jaeschke, Türkiye'de İmam Nikahı, 16.
59 lv1ehmet Akif Aydın, "Osmanlılarda Aile Hukukunun Tarihi Tekamülü", Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, II/438.
60 Hazma A1.'tan, «islam Aile Hukuku", Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, II/400.
5>Hoca
Ertuğrul Düzdağ, Şeyhülislam
398 1 ÇaQımızda Sosyal Oei:jişme ve Islam
B. Günümüzde Yapılan Düzenlernelerin Değerlendirilmesi
Evlenme konusunda meri hukukta yapılan düzenlemelerden şekil şartı ve bazı sı­
nırlamalar bu çalışmada değerlendirilecektir.
1. Şekil Şartı
Hukuki sonuçlannın güvence altına alınması ve ihtilaflann doğru bir şekilde çözümlenebilmesi için evlenmenin meydana gelişinde ve devamında tam bir açıklık ve
kesinlik olması zorunludur. Bu nedenle, gerek yürüdül'teki mevzuatırnızda ve gerekse hukuk tarihimizde evlenmekonusunda düzenlemeler yapılmış, bazı şekil şartlan
getirilmiştir.
Kanununda evlenmenin şekil şartlan 134-142. maddeler
Buna göre evlenecek erkek ve kadın, gerekli belgelerle evlendirme memurluğuna müracaat ederler. Yapılan müracaat incelenir. Başvurunun usulüne uygun olarak yapılmadığı veya evleneceklerden birinin evlenmeye ehil olmadığı
yada evlenıneye yasal bir engel bulunduğu anlaşılırsa, evlenme başvurusu reddolunur
ve durum evleneceklere yazıyla bildirilir. Evlendirme memuru, şartiann varlığını tespit eder veya ret kararı mahkemece kaldırılırsa, evleneceklere evlenın e gün ve saatini
bildirir veya isterlerse evlenme izni belgesini verir. Evlenme töreni, evlendİrille memurunun ve ayırt etme gücüne sahip ergin iki tanığın önünde açık olarak yapılır. Evlendirme memuru, evleneceklerden her birine birbiriyle evlenmek isteyip istemediklerini sorar. Evlenme, tarafiann olumlu sözlü cevaplanın verdikleri anda oluşur. Memur da, evlenmenin kanuna uygun olarak yapılmış olduğıınu açıklar.
Buna mukabil hadislerde ve fikıh kitaplannda, şahitlik gibi aleniyeti sağlayan şart­
ların dışında şekil şartına rastlanmamaktadır. Ancak bu, böyle bir düzenlemenin yapılamayacağını göstermez. Kaldı ki, daha önce de ifade edildiği gibi, hukuk tarihimizde, tescil, mahkeme izni gibi şekil şartlan getirilmiştir. Hatta, Nur suresinin 32.
ayetinin, evlendirme işleminin toplumun sorumluluğu olduğuna işaret ettiği ve bu
yönde düzenleme yapmanın İslam'ın ruhuna aykırı olmadığı söylenebilir: "İçinizden
bekarlan, kölelerinizden ve cariyelerinizden iyi olanlan evlendirin. (... )"
Bununla birlikte, nikahlann belirtilen şekilde kıyılmalan İslam hukukunda evlenmenin rükün ve şartlarından olmadığı için, gerekli ehliyet şartına sahip ve aralannda
evlenme engeli bulunmayan bir kadınla erkeğin iki şahit huzurunda yaptıklan evliliğin geçersiz olduğu da söylenemez. Nitekim fetva mecmuaları bu tür nikahlann geçerli olduğunu belirtınektedirler. 61 Osmanlı Aile Hukuk Kararnamesinde de, şekil
şartlannı taşımayan evlenınderin geçersiz olduğunu bildiren bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak getirilen cezai müeyyidelerle evlenmelerin devlet kontrolünde yapılması temin edilmek istenmiştir. 62
Sonuç olarak, İslam hukukunun geçerli bir evlilik için aradığı unsur ve şartlan taşımakla birlikte, evlilikleri kayıt altına almak için getirilen şekil şartlarına uymayan ev4721
sayılı Türk Medeni
arasında düzenlenmiştir.
61
Bk. Yenişehirli Abdullah Efendi, Behcetü'l-Fetıiwi, 51; Ali Efendi, Fetıil'ıi, I/35.
Akif Aydın, İslam Osmanlı Aile Hukuku, 190.
62 Mehmet
!
·r
Tebfiğler ve Müıakereler
1399
lenmeler dinen geçerlidir; yani birl.ih.i:elikleri zina değildir. Ancak, hukuken tanınma­
yan evlilik, sonuçlarını doğurmayacağından veya en azından hukUki güvence altına
alınamayacağından bir haksızlık dağuracağı için en azından tahrimen rnekruhtur ki,
bu da caiz değildir. Evliliğin dini hükmü açıklanırken belirtildiği gibi, eş olarak vazifesini yerine getiremeyecek kişilerin evlenmeleri rnekruhtur, hatta zulmün kesin olması
halinde evlilik haramdır. 63 Hukukun tanımadığı evlilikte ise, haksızlık kesin denebilecek kadar muhtemeldir. Zira resmi evlilikten kaçınan kişi, bunu ya eşini mirasından
mahrum etmek veya herhangi mali bir sorumluluğa katianmaksızın keyfi olarak aynima amacıyla yapma1..i:a, ya da hukUki bir engel sebebiyle bu yola tevessül etmektedir.
Eşini evlilili:en doğan veya doğacak olan hukuki haklarından mahrum etmek için yapılan her türlü davranış zulümdür. Zulüm ise İslam' da haram kılınmıştır. 64
Diğer taraftan resminikahtan kaçınan kişinin, kendisinin adaleti sağlayacağını, evlilikten doğan haklan konusunda eşini mağdur etmeyeceğini ileri sürmesi geçerli değil­
dir. Zira her zaman eşierin anlaşmazlığa düşmeleri ve hatta aynlmalan muhtemeldir.
Bu gibi durumlarda eşierin haklan ancak hukuk yoluyla konınabilir. Aynca eşierden
birinin ölümü halinde de, ancak kanun güvencesiyle haklar emniyet altına alınabilir.
Diyanet İşleri Başkanlığına ve Müftülüklerimize, Medeni Kanunun kabulünden önceki miras taksimi konusunda görüş sormak üzere mahkemelerden müracaatlar gelmektedir. Bu müracaatlarda, sadece tescil edilen evlilikler ve çocuklarm durumlan sorulma1..i:adır. Görüldüğü gibi, tescil edilmeyen evliliklerde haksızlık, sadece kişinin kendisine değil kuşaklar sonraki çocuklarına kadar ulaşma1..i:adır. Bu itibarla, evlilikleri kayıt
altına almak için getirilen şekil şartlarına uyınayan evlenmeler, İslam hukukunda aranan unsur ve şartlan taşıyorsa geçerli olmakla birl.ih.i:e, hukuki sonucunu doğurmadığı
için haksızlığa sebep olacağından caiz değildir. Başka bir ifadeyle taraflar, birliktelikleriyle zina etmiş olmazlar; ancak, haksızlık ve zulümden dolayı dinen sorumludurlar.
Hz. Ömer' in, Müslüman kadınlara haksızlık yapıldığını görmesi üzerine elıl-i kitaptan
olan kadınlarla evlenmeyi yasaklaması ve valisi Huzeyfe'ye, "Bu evlilik helaldir, fakat
ecnebi kadınlar tatlı dilli olup aldatıcıdırlar; şayet siz onlarla evliliği kabul ederseniz, bu
kadınlar sizin eşierinize üstün gelirler" demesi de buna işaret etmektedir. 65
63
İbn Hürniirn, Fethu'l-Kadir, III/187; Mevsill, el-İhtiyar, III/82; Şirbini, Muğni'l-Muhtac, III/126; İbn
Rüşd,
Bidayetü'l-Müctehid, II/2;
Ebiı
Zehra, el-Ahvıilü'ş-Şahsiyye, 22-23; Sıbai, el-Ahvıilü'ş-Şahsiyye,
I/47-49.
zalimlerin yaptıklarından habersiz sanınal Ancak, Allah onları (cezalandır­
rnayı), korkudan gözlerin dışarı firlayacağı bir güne erteliyor." (İbrahim 14/41); "Ancak insanlara zulrnedenlere ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenlere ceza vardır. İşte acıldı azap bunlaradır." (Şiırii
42/42); "Allah Teala şöyle buyurur: Ey kullanın! Zulrnü kendime ve size hararn kıldım. O halde birbirinize zulrnetıneyiniz ( ... )" (Müslirn, Birr, lS, (H.No: 2577)); "Zulürnden sakının, zira zulüm kıyamet
gününde zulurniittır." (Müslirn, Birr, lS, (H.No: 2S78-2S79); Tirmizi, Birr, 82, (H.No: 2030)); "Zarar
ve zarara karşılık zarar yoktur." (İbn Miice, Ahkarn, 17, (H.No: 2340-2341); Muvatta, Ekdiye, 34,
(H.No: 1234)).
65 Muharnmed Baltacı, Menhecü'l-Ömer b. el-Hattab fi't-Teşri', (Hayri Erten, "Hz. Ömer Döneminde
Sosyal Yapı ve Değişme", Marife, c.l, sy.L s.l84-18S), s.302-303.
64
"(Resiılürn!) Sakın, Allah'ı
400 1Ça{Jımızda Sosyal Değişme ve Islam
2. Evlilik Konusunda Yapılan Bazı Sınırlamalar
a) Evlilik Yaşı
Türk Medeni Kanununda, evhlik yaşı 17 olarak belirlenmiştir. Bununla birlikte,
olağanüstü hallerde, hakim karanyla 16 yaşını dolduranlar da evlenebilirler (Madde
124). Diğer taraftan, ayırt etme gücü olmayaniann evlenemeyecekleri, on sekiz yaşın­
dan küçük olanlarm evlenebilmeleri için velilerinin izninin zorunluluğu hükme bağ­
lanmıştrr (Madde 125-126).
Evhlik bir akit olduğundan, diğer akitlerde olduğu gibi bunda da, akdi yapan taraflann akıllı ve ergin olmalan gerekir. Ancak kaynaklarda akıllı olmak kuruluş şartı
olarak sayılmakla birlikte, ergin olmak sadece yürürlük şartı olarak kabul edilmeh'tedir. Küçükler velileri tarafindan evlendirilebilirler. 66 İbn Hazm'a göre, hakkında hadis bulunması sebebiyle küçük kızlar velileri tarafindan evlendirilebilmekle birlih'te,
küçük erkeklerin evlendirilmeleri batıldır. 67
Buna mukabil Osman el-Betti, İbn Şübrümeve Ebu Bekrel-Esam gibi bazı fakibIere göre, küçüklerin evlendirilmelerinden evWik hukukunun doğuracağı sonuçlar
beklenemeyeceğinden, bunlann velileri tarafindan evlendirilmeleri caiz değildir.
"Evlilik çağmakadar yetimleri (gözetip) deneyin" 68 ayeti, evliliğin bir çağının bulunduğuna, dolayısıyla küçüklerin evlendirilmelerinin caiz olmadığına işaret etmektedir.69 Osmanlı Hukuk-i Aile Kararnan1esinde, bu fakihlerin görüşleri terelli edilerek,
evlenme yaşı erkekler için 18, kadınlar için 17 olarak belirlenmiş; bu yaşı tamamlamayan kişilerin ise, ergin olmak kaydıyla, ayrıca bayaniann velisinin izninin bulunması şartıyla mal1keme karanyla evlenebilecekleri kabul edilmiştir. On iki yaşını tamamlamayap. erkekler ile, dokuz yaşını tamamlan1ayan kadınlarm ise, hiçbir kimse
tarafindan evlendirilemeyeceği hükme bağlanmıştır (Madde 4-7).
Sonuç olarak, yönetirnde bulunanlar tarafindan, kişilerin evhlik sorumluluğunu
üstlenebilecekleri bir yaş, evlenme yaşı olarak belirlenebilir. Bu da, İslam'ın evlilik
konusuna yaklaşırnma ters düşmez. Kaldı ki, daha önce de belirtildiği gibi, Hz.
Ömer, bazı haksızlıklan önlemek için evliliğe sınırlandırma getirmiştir.
b) Tek Eşlilik
Günümüz hukuk sistemlerinde çoğunlukla, tek evWik kabul edilmekte ve çok evliliği tecviz ettiği için İslam hukuku te·nkit edilmektedir. Bu İslam'ın geldiği dönemi
dikkate almaksızın ve onun bütün zamanlara hitap eden evrensel bir din olduğunu
göz önünde bulundurmaksızın yapılan haksız bir eleştiridir. Şöyle ki, İslam'dan önce Arap Yarımadasında sınırsız olarak çok kadınla evhlik kab "\ll edilmekteydi. İs66
Merğimini, Hidaye, I/197-198; Kasani, Bedai', II/240, 246; İbn Kudame, Muğni, VII/379 vd.; Şirbini,
Muğni'l-Muhtiic, III/148-150; İbn Rüşd, Bidayetü'l-Müctehid, II/5-6.
67 İbn Hazm, Muhalifi, IX/560-565.
68 Nisa,
4/6.
69 "Münakehat
ve Mufarakat Kararnamesi
Türk .4ilesi III/1142-1143; Zuhayli,
Esbab-ı
Layihası", Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde
ye Edilletuh, VII/179.
Mucibe
el-Fıkhu'l-İsliimi
Tebfiğler ve Müzakereler 1 401
lam'ın indiği dönemlerden çok önceleri mevcut ve yaygın olan bu olgu, "Eğer yetimlerin haklanna riayet edememeJ..:ten korkarsanız size helal olan kadınlardan ikişer,
üçer, dörder alm. Haksızlık yapmaJ..:tan korkarsanız bir tane alm; yahut da sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun alanıdır."
ayetiyle, adalet şartına bağlı olarak dört sayısıyla sınırlandırılmış; ayrıca tek evlilik teş­
vik edilmiştir. Dolayısıyla çok evlilik, İslam'ın emrettiği bir husus değil, aksine zorunlu nallerde adalet şartına bağlı olarak müsaade ettiği bir husustur. Asıl olan ve dinen tavsiye edilen ise, tek evliliktir.
Sahabenin evlilikleri konusunda yapılan araştırmalar, Hz. Ömer döneminde yaşayan sahabilerin çoğunun tek evlilikle yetindiklerini göstem1ektedir. Birden fazla
evlenen bazı kişilerin ise, sosyoekonomik durumu iyi olan kimseler olduklan anlaşıl­
maktadır. Bu dönemde İslam'ın adaletli d.avranılamayacağı takdirde tek kadırıla evlenme tavsiyesininin toplum tarafından benimsendiği, fakat iki hanırnla evliliklecin
de vaki olduğu söylenebilir.i 1
İslam hukukunda, evlenen taraflar ıiikah esnasında tek evliliği şart koşabilecekle­
ri gibi idareciler de sınırlandırma getirebilirler. Hz. Peygamber' in, kızı Fatıma'yı Hz.
Ali'ye nikahlarken üzerine evlenmemesini şart koşması ve Hz. Ömer'in ehl-i kitap
kadırılarla evlenmeyi veya bir mecliste bir lafızla üç talakla boşanan çiftierin birbirleriyle yeniden evlenmelerini yasaklaması bu konuda açık bir ömeh.i:ir. Öte yandan evlilik, hukuki sonuçlar doğuran bir akittir. Çok evliliğin meşru sayılmadığı hukuk sistemlerinde, evlilik sonuçlannı doğurmayacağı veya en azından hukuki güvence altı­
na alınamayacağı için haksızlığa sebep olacağından uygun değildir.
lll. BOŞAMA KONUSUNDA DÜZENLEME YAPILMASI
ve Boşanmanın Sonuçları
kan-koca arasındaki evlilik bağının çözülınesi, evliliğin sona ermesi
anlamına gelir. Boşanma fıkıh literatüründe talak şeklinde ifade edilmiştir. İslam hukukunda talak kelimesi hem tek taraflı irade bayanıyla yapılan boşamayı, hem taraflarm anlaşarak evlilik birliğine son vermelerini, hem de mahkeme karanyla meydana
gelen boşanmayı kapsar. Bununla birlikte talak tabiriyle, genellikle tek taraflı irade
beyanı ile yapılan boşama kastedilmiştir.
Eşlerin kurduklan yuvayı, ölünceye kadar yaşatmalan ve evliliğin ölümle son bulması esastır. Ancak eşler arası geçimsizlik bazen ileri dereceye ulaşır ve boşanına tek
çare olarak görülebilir. Bu durumda boşanma, en son başvurulinası gereken bir çaredir. Zira Hz. Peygan1ber, "Allah katında en sevimsiz heW, boşanmadıi' buyurmuşlardır.i2 Kur'an-ı Kerin1'de de, boşanmadan önce evliliğin devam ettirilınesi için
A.
Boşanma
Boşanma,
Nisa, 4/3.
Erten, "Hz. Ömer Döneminde Sosyal Yapı ve Değişme", Marife, c.I, sy.l, s.l83-184.
72Ebü Daviıd, Talak, 3.
70
71 Hayri
-·,
·\~~
T
402 1Çağımrzda Sosyal Değişme ve Islam
fedakarhl.i:a bulunulniası, hoşnutsuzluk veya soğukluk halinde bile tarafların meselelerini konuşarak halletmeleri öğütlenmiş; 73 aralarındaki anlaşmazlık daha ileri safhaya gittiğinde, kadının ve erkeğin ailelerinden seçilen hakemler vasıtasıyla eşler arasındaki anlaşmaılığın giderilmesi yolu tavsiye edilmiştir. 74 Bununla birlikte bütün
anlaşma yollan kapanmış ve evlilik hayatının sürdürülmesi imkansız hale gelınişse,
boşanma en makul bir yol olarak meşru görülınüştür.
Boşanma, eşler için mutsuz bir evlilikten çıkış olsa da ailenin yıkımı demektir.
Aynlınanın kaçınılınaz ve gerekli olduğu durumlarda bile boşanmayla sorunlar bitmez. Boşanma, eşleri ekonomik yönden sarsar, ruhsal yönden örseler; toplumdaki
durumlarını etkiler. Çocuklar üzerindeki olumsuz etkisi ise çok karmaşık sorunlar
doğurur. Bu nedenle boşanma, evlilik öncesi özgürlüğe tam bir dönüş veya kurtuluş
sayılamaz. Boşanmış eşler üzerinde yapılan bir araştırmada, boşanmış erkeklerde evli erkeklere göre beş kat yüksek oranda, boşanmış kadınlarda da evli kadınlara göre
üç kat yüksek oranda ruhsal bozukluk tespit edilmiştir.75
Boşanmaların büyük çoğunluğu evliliğin ilk yıllarında olduğundan çocukların
hayatını da önemli ölçüde etkilemektedir. Kavgalı-gürültülü, tedirgin bir ailede yaşa­
maktansa ana babadan biriyle oturmak çocuklar için uzun sürede daha iyidir diye
düşünülebilir. Ancak mutsuz bir evliliğin sonların1ası, ne eşierin ne de çocukların
mutluluğunu sağlamadığı yapılan araştırmalarda ortaya çıkmıştır. Babadan ilgi ve
sevgi görmeyen çocuklarda güvensizlik, öz saygısını yitirme, terk edilmişlik duygularının geliştiği görülınektedir. Eşinin desteğinden yoksun kalan anne, evin yükünü tek
başına taşırnak zorunda kaldığından çocuklanyla ilişkisi de sağlıklı olınamaktadır.
Yapılan araştırmalar, boşanmış aile çocuklarında ruhsal uyumsuzluk oranının yüksek olduğunu ortaya koymaktadır. Bunlardan ortalama üçte birinin önemli ruhsal
uyumsuzluk geliştirdiği tespit edilmiştir. Ruhsal çökkünlük, okul başansızlığı, çeşitli
davranış bozukluklan en sık görülen uyumsuzluklardır.76
Bu sebeple evliliğin çekilınez olduğu durumlarda, boşanma bir çıkar yol alınakla
birlikte, en son baş vurulınası gereken bir çaredir. Bu nedenle, İslam' da en sevin1siz
· helal olarak kabul edilmiş; fakilılerin çoğunluğu tarafından, zaruret veya ilitiyaç halinde meşru olduğu vurgulanmıştır.
B. Kur'an'da Boşanma lle Ilgili Hükümler
İslam'ın gelınesinden önce erkekler, sınırsız sayıda boşama haklan olduğunu düşünüyor ve bunu kadınlara zarar vermek amacıyla kötüye kullanıyorlardı. İslam bu
uygulamaya sınırlama getirmiş ve boşamalan düzen altına almıştır. Kur'an-ı Kerim' de boşanma ile ilgili hükümler bir defada değil, aşamalı olarak gelıniştir. İlk olarak Bakar.a suresinin 228 ayeti gelıniştir:
1.
!
1
)
1
1
ı
i3Nisa, 4/19,34, 128.
4/35.
i4 Nisa,
;s Atalay Yörükoğlu,
i 6 Atalay Yörükoğlu,
Değişen
Değişen
Toplumda Aile ve Çocuk, s. 108.
Toplumda Aile ı'e Çocuk, s. 108-110.
.,
ı
Tebfığler ve Müzakereler
1403
"Boşanmış kadmlar,
kendi başlanna (evlenmeden) üç ay hali (hayız veya temizve ahiret gününe gerçekten inanmışlarsa,
rabimlerinde Allah 'm yarattığını gizlemeleri kendilerine helal olınaz. Eğer kocalar
banşmak isterlerse, bu durumda boşadıklan kadınlan geri alınaya daha fazla hak sahibidirler. Erkeklerin kadınlar üzerindeki haklan gibi, kadınlann da ödevlerine denk
belli haklan vardır. Ancak erkekler, kadınlara göre bir derece üstünlüğe sahiptirler.
Allah azizdir, hakimdir."
Bu ayette boşama, kadının hayızlı, hamile, temiz veya ayise olması gibi kadıniann
özel hallerinden herhangi birisiyle kayıtlanmamış; talakın meydana gelmesi için erkeğin iradesine herhangi bir sınırlama getirilmemiştir. Bundan sonra boşama sınır­
landırılmaya başlamıştır. Öncelikle boşamanın zarar vermek amacıyla kullanılması
lik müddeti) bekler]er.
Eğer onlar Allah 'a
yasaklanmıştır:
"Kadmlan boşadığınızda, müddetleri sona ererken, onlan güzellikle tutun, ya da
güzellikle bırakm, hakianna tecavüz etmek için onlara zararlı olacak şekilde tutmayın; böyle yapan şüphesiz kendisine yazık etmiş olur.( ... )"7i
Bundan sonra boşama adedi sınırlandırılmıştır:
"Boşama iki defadır. Ya iyilikle tutma ya da iyilik yaparak bırakmadır. ( ... ) Bundan sonra kadmı boşarsa, kadm başka birisiyle evlenmedikçe bir daha kendisine hela] olınaz. Eğer ikinci koca da onu boşarsa, Allah'm yasalannı koruyacaklannı sanır­
Jarsa eski kan kocanm birbirlerine dönmelerine bir engel yoktur. ( ... )" 78
Daha sonra da, daha katı bir şekilde yeni bir ~ınırlandırma getirilmiş; erkeğin iradesi iddetin sonuna nakledilmiştir:
"Ey Peygamber! Kadmları boşayacağınızda, onlan, iddetlerini gözeterek boşayın
ve iddeti saym; Rabbiniz olan Allah 'tan sakmm; onlan, -apaçık bir hayasızlık yapmaJan hali müstesna- evlerinden çıkarmaym, onlşr da çıkmasınlar. ( ... ) Kadınlann iddetsüreleri biteceğinde, onlan ya uygun şekilde alıkoyun, ya da uygun bir şekilde onlardan ayrılm; içinizden de iki adil şahit getirin. İşte bu Allah 'a ve ahiret gününe inanan kimseye verilen öğüttür." 79
C.
Boşama
Yetkisi
Fukahanın çoğunluğuna göre, boşama yetkisi mutlak olarak kocaya verilmiştir.
Bo-
şama yetkisinin kadına verilıneyip erkeğe verilmiş olmasının
sebebini fakihler, kadın­
muhakeme gücünün erkeğe nispetle daha zayıf olduğundan, keyfi ve
kapris neticesi hareket etmeye daha meyyal olduklarına dayandırmaktadırlar. Bunlara
göre kadınlar, dini şuur ve anlayışları zayıf olduğundan, meseleleri dini açıdan ziyade
dünyevi açıdan değerlendirmeye daha meyyaldirler. Bu özelliklerinden dolayı kadınlar,
talak gibi ciddi meselelerde bile düşünüp taşınmadan ani kararlar verebilirler.80 Binaların düşünce ve
77
Bakara, 2/231.
2/229-230.
79 Talak, 63/1-2.
78 Bakara,
80 İbn
Rüşd,
Bidayetü'l-Müctehid, II/60; İbn Hümam, Fethu'J-Kadir, III/22.
-"
·\~~'""
404 1Çağımızda Sosyal De()işme ve Islam
enaleyh, aile müna5ebetlerindeki muvazeneyi emniyet altına almak için evlilik bağları,
daha kuvvetli ellere, yani kocalara teslim edilmelidir. Kocalar daha isabetli kararlar alabileceği gibi, daha az kayıtsız ve hissi hareket edebileceklerdir. Zira koca, kansını boşa­
maya karar verdiğin de, mehir verip nafakasını temin etmek mecburiyetinde olduğun­
dan, buna tevessül etmeden meseleyi yeniden etraflıca düşünür. 81 Fakihler çoğunlukla
bu görüşlerini, "Allah 'm kimini kimine üstün kılması ve erkeklerin mallanndan sarfetmelerinden dola)'l erkekler kadınlann koruyup kolla)'lcılandırlar."82 ayetine dayandır­
maktadırlar. Halbuki bu ayet, boşama hakkının erkeğe verildiği ile ilgili olmayıp, erkeklerin nafaka sorumluluğunu ve bundan doğan haklannı ifade etmektedir.
Bazı ayetlerde boşama, kocaya atfedilmiştir. Ancak bunun niçin böyle olduğu
hakkında bir açıklama yoktur. 83 Kur'an-ı Kerin1'e göre talak hadisesiyle doğrudan
alakah olan şahıslar, kan ve kocadır. Bazı ayetler sadece kocaları, bazıları sadece karıları ilgilendirirken, bir takım ayetler de ikisini birden ilgilendirmek.i:edir. Mesela,
Bakara suresinin 227. ve Ahzab suresinin 49. ayetleri kocaları muhatap almaktadır.
Bakara suresinin 228. ayeti ile Ahzab suresinin 49. ayetinin bir kısmı ise karıları ilgilendirmektedir. Nisa suresi 128. ayette ise karı kocayı birlikte muhatap almaktadır.
Bu ve ilgili ayetler, talakırı ne sadece koca ne de sadece karı ile ilgili olduğunu, bilakis
her ikisini birden ilgilendirdiğini göstermektedir. Bazı özel hallerde, Nisa suresi 35.
ayette gösterildiği gibi, talak hadisesinde meseleye hakemler veya hak.imler de karışa­
bilmektedir. Müfessirlerin büyük çoğunluğuna göre söz konusu ayetle m uhatap olan
kişi ya sultan veya hakin1 ya da İslam cemiyetidir. 84 Böylece alakalı şahısların sayısı
bazen ikiden fazla olmakta ve boşanma, eşierin salahiyetini de aşabilmektedir. 85
Boşanınada yetki konusu, Osmanlı döneminde de gündeme getirilmiştir. Meşru­
tiyet döneminde çıkan Kadmlar Dünyası adlı gazetede; "İzdivaç bir şirket olup tarafeynin bu şirketten görebilecekleri nef ve zararda mütekabil olunca şerikierden birinin istediği surette um ur-i şirketi idare etmesi ve dilediği vakit şirketi feshedebilinesi hangi insafa, hangi mantığa sığar." denmektedir. 86
Boşanma ile ilgili ayetler, hadisler ve Hz. Peygamber dönemindeki uygulan1alar
birlikte değerlendirildiğinde, Kur'an'da boşama hakkının sadece erkeklere verildiği­
ni gösteren kesin bir delil bulunmamaktadır. Zira boşama ile ilgili ayetler, boşama
hakkının kime ait olduğunu belirtmek için değil, boşamanın kötüye kullanılmasınm
yasaklanması, boşama sayısını sınırlandırma, iddet, boşanmanın zamanı, ayrılan çiftSelahattin Eroğlu, "Talak Hakkında Kur'an-ı Kerim'in Genel Tutumu", A.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, XXXVIII/162-163; Zuhayli, el-Fıkhu'l-İslıimi, VII/360.
82 Nisa, 4/34.
83 bk. Bakara, 2/230, 231, 236.
84 Taberi, Tefsir, V/70-71; Cessas, Ahkıimu'l-Kur'an, III/150; Rfızi, et-Tefsiru'l-Kebir, Xl92.
85 Selahattin Eroğlu, "Talak Hakkında Kur'an-ı Kerim'in Genel Tutumu", A.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, XXX:VIII/162-165.
86
Kadınlar Dünyası irrızasıyla, "Kadınlar ve Hakk-ı Talak", Kadınlar Dünyası, No: 143, 16 Mayıs 1330, s.2
(Serpil Çakır, "Meşrutiyet Devri Kadınlannın Aile Arayışı", Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk
Ailesi, I/244).
81
1
ı
ı
~~~Z:i
Tebfığler ve Müzakereler ı
405
!erin tekrar bir araya gelmeleri gibi sınırlama ve düzenleme getirmek içindir. Bu ayetlerin bazılarında boşamanın erkeğe nispet edilmesi, bu hakkın erkeklere ait olduğu­
nu göstermek için değil, ayetinnazil olduğu dönemdeki uygulama böyle olduğu içindir. Söz konusu ayetler, erkeklerin kayıtsız bir şekilde ve daha çok kadınlara zarar
vermek için kullandıklan boşamaya sınırlama ve bir düzen getirilmiştir. Muharremat
konusundaki Nisa suresi 23. ayetindeki, "yanınızda kalan üvey kızlannız" kaydında
olduğıİ gibi, talakın erkeğe atfedilmesi de, uygulama böyle olduğundandır.
Ailenin korunması için boşama yetkisinin erkeklere verildiği şeklindeki fakihlerin
ileri sürdükleri gerekçe, vakıayla uyuşmamaktadır. Sosyal hayatta kadınların boşan­
maktan daha çok sakındıkları gözlenmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığına yapılan
müracaatlarda da, erkeklerin boşama sözlerini bilerek veya bilmeyerek sıkça kullandıklan ve bayanların evliliği kurtarmak için çare aradıkları görülmektedir. Ayrıca gerekçe olarak bütün iyi hasletlerin erkeklere verilip, kadınların düşünce ve muhakeme
güçleri ile dini şuur ve anlayışlarının zayıf olduğunu ileri sürmek insafa sığmaz.
Diğer taraftan genel prensip olarak, akitler nasıl kurulursa o şekilde bozulur. Tebliğin başında da ifude edildiği gibi nikah, erkek ile kadının birlil.'te yaşama ve karşılıklı yardımlaşmalarına inıkan veren ve tarafiara karşılıklı hak ve ödevler yükleyen bir sözleşme­
dir. Dolayısıyla bu birlikteliğin tarafların karşılıklı aıılaşmalanyla sona ermesi gerekir.
Fakihler tarafindan tefviz-i talaka delil getirilen "Ey Peygemberi Eşlerine, 'eğer
dünya hayatını Ye süslerini istiyorsanız gelin size mut'a verip sizi güzelce bırakayım'
de" 87 ayeti, boşanmaların karşılıklı anlaşarak yapılması gerektiğini göstermektedir.
Aynı şekildeNisa suresinin 34 ve 35. ayetleri de, eşierin boşanmadan önce ikili diyalogla problemi çözmeleri gerektiğine, problem çözürnlenemezse, yönetici veya hakim tarafından çözümlenmesine işaret edilmiştir.
D. Boşanmanın Unsurları ve Şekli
Fakihler boşamanın geçerli olması için bazı şartlar ileri sürmüşlerdir: Boşarnayı
yapanın, yani kocanın akıllı ve ergin olması, ayrıca Malikilere göre Müslüman olması, Hanbelilere göre de boşarnayı anlaması gerekir. 88 Bunların dışındaki, boşamanın
birleşme bulunmayan bir temizlik dönemi içinde olması; bir temizlik dönemi içerisinde birden fazla boşama yapılmaması, iki adil şahit huzurunda yapılması gibi ayet
ve hadislerde geçen hükümler, fakihlerce boşanmada etkili görülmemiştir. Fukahanın büyük çoğunluğu, Allah'ın emir ve yasaklarına riayet etmeksizin sarf edilen talakın geçerli olduğunu kabul etmektedir. Zira, bunlara göre talak hakkı, kocaya mutlak olarak verilmiştir. Bu sebeple, kocanın Kur'an'ın veya sünnetin icaplarını yerine
getirmedeki ihmali, -böyle bir talak haram veya rnekruh olarak nitelenmesine rağ­
men- onun hukuki geçerliliğine tesir etmemektedir. 89 Buna mukabil bazı fakibiere
87 Ahzab,
88 İbn
33/28.
Hüımim, Fethu'J-Kadir, III/487; Kasani, Bedaf, III/99; İbn Rüşd, Bidayetü'l-Müctehid, II/67; İbn
Kudame, Muğni, VIII/255-260; Şirbini, Muğni'l-Muhtac, III/279.
Hümam, Fethu'I-Kadir, III/468; Serahsi. Mebsut, III/95-96; İbn Rüşd, Bidayetü'l-Müctehid, II/53;
Şirbini, Muğni'l-Muhtac, III/308; Hattab, Mevahibu'l-Celil li Şerhi Muhtasan Halil, N/39.
89 İbn
406 1Çağımııda Sosyal D~işme ve Islam
göre, Kur'an'da belirtilen icap ya da şartlar, aslında talakın hukuki geçerliliği için riayet edilmesi gereken hususlardır. Buna göre, bu şartlara riayet edilmemesi, talakın
butlanını gere1.'1irir. 90
Kur'an'ın vazettiği prensipiere aykın bir şekilde yapılan talakta (bid'i talak) koca,
sadece Allah'ın ibahat sınırlarını aşmakla kalmamakta; diğer hükümler yanında, talakın vaki olabileceği belirli vakti, sarf edilmesi gereken belirli talak sayısını, kannın
iddeti ve diğer benzeri hükümleri de görmezlikten gelmektedir. Bundan başka koca,
böyle hareket etmekle, sadece zalim olmakla kalmamış, kansının haklannı da çiğne­
miş olmaktadır. Bu şekilde verilen talakın hukuki geçerliliğini kabul etmek, kocanın
Kur'an'ın sarih hükümlerine rağmen karısının hakianna tecavüz etmesini tasdik etmek manasma gelecektir. 91
Kur'an'ın hükümlerini yerine getirmeksizin karısını boşayan koca, Allah'ın koymuş olduğu hükümlere aykın bir hareket yapmış olur. Fakihlerin çoğunluğu böyle
bir boşama yapan kocayı günahkar kabul edip kınamışlardır. Bununla birlikte onlarm, böyle bir boşarnayı hukuken geçerli kabul etmeleri, Kur'an'ın aldığı tavırla uyuş­
mamaktadır. Talakta görülen böylesi bir haddi aşma, basit bir kınama, ayıplamadan
daha öte müeyyideler gerektirmelidir.92
Buna göre, hayız halinde yapılan boşamanın geçerli olmaması, bir mecliste veya
bir temizlik döneminde yapılan üç talakın bir sayılması ve boşanınada Kur'an'ın öngördüğü prosedüre uyulması gerekir. İslam'da boşamanın bir prosedürü olmadığı
söylenemez. Boşanma ile ilgili ayetlere bakıldığında, bir düzenleme getirdiği görülür.
Ayrıca, Asr-ı Saadette boşanan çiftierin gelerek durumlarını Hz. Peygamber'e sonnalan ve onun da her boşama için ayrı ayrı hüküm vermesi, boşanmalarm tescili olarak
algılanabilin Talak suresinde boşanmaya iki adil şahidin tanık tutulmasının emredilmesi93 de, boşanmalarda tescilin gerekliliğine işarettir. Bu itibarla ayet ve hadislerin
ışığında boşanmanın prosedürü şöyle açıklanabilir:
Geçinemeyen, anlaşamayan eşler hemen boşanmaya çare olarak başvunnaz; öncelikle evliliklerini sürdürmek için karşılıklı fedakarlıkta bulunur, uzlaşma, hoş görme ve geçinme yolunu seçerler; 94 durumlarına uygun ikili diyalogla problemlerini
çözmeye gayret ederler. 95 Problemi kendi aralarında çözümleyemezler ise, devlet otoritesince belirlenen yetkili kişi müdahil olur ve iş, iki tarafın akrabasından seçilecek
hakemiere havale edilir. Kur'an'da emredilen yöntem böyledir:
1.
'ı
1
Said b. El-Müseyyeb ve bir grup çağdaşının, böyle bir talakı batıl saydıklan rivayet edilmeh."tedir. Bk. Zemahşeıi, Keşşafan Hakaiki't-Tenzil, N/118. Bu görüşü müdafaa eden fakihlerin başlıcaları: İbn Hazm,
İbn Teymiyye ve İbn Kayyım el-Cevziyye'dir. Bk. İbn Hazm, Muhallii, X/161-162; İbn Teymiyye, el-Fetava el-Kübra, III/14-16; İbn Kayyim, Zidu'J-Mead, N/56-57.
91 Selahattin Eroğlu, "Talak Hakkında Kur'an-ı Kerim'in Genel Tutumu", A.Ü. İ!ahiyat Fakültesi Dergisi, X:X:X:VIII/162-165.
92Selahattin Eroğlu, "Talak Hakkında Kur'an-ı Kerim'in Genel Tutumu", A.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, XXXVIII/162-165.
93Talak, 65/2.
94 Nisa, 4/19.
95 Nisa, 4/34.
90
!
j
ı
/.
i
Tebfi~ler ve Müzakereler
1407
"Eğer kan kocanın aralannm açılmasmdan korkarsanız, erkeğin ailesinden bir
hakem ve kadmm ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar banştınnak isterse, Allah
aralarını bulur. Şüphesiz Allah, her şeyi bilen her şeyden haberdar alandır. "96
Hakemler, iki tarafın iddialarmı dinler, tarafsız davranarak ve bütün güçleriyle
geçimsizliği ortadan kaldırmaya gayret ederler. Şayet yuvanın devamı için hakemierin gayreti de fayda vermezse hakemler, taraflar hakkında en uygun kararı verirler.
Bu karara iki taraf da uymak zorundadır. Hz. Ali'den nakledilen bir haber bu doğrul­
tudadır:
Bir kadınla bir erkek, beraberlerinde pek çok kimse olduğu halde Hz. Ali'ye gelirler. Hz. Ali onlara kan ve koca tarafından iki hakem seçip göndermelerini ister.
Hakemler gelince Hz. Ali onlara, "göreviniz nedir biliyor musunuz? Şayet kan
kocanın beraberliğinde fayda görürseniz evliliğin devamına, şayet boşanınalarmı uygun görürseniz, ayrılmalanna karar verin." der. Bunun üzerine kadın:
- Lehimde veya aleyhimde Allah'ın kitabı ne derse kabulümdür, der.
Adam ise:
- Boşanma karan verilirse ben kabul etmem, der.
Bunun üzerine Hz. Ali: "Vallahi sen bu kadının kabul ettiğini kabul etmedikçe
yalancının birisi sayılırsın" cevabını verir. 9i
Bu gayretler olumlu sonuç vermez de, taraflarm boşanmalanyla sonuçlanırsa, bu
boşarın1a tescil ettirilir.
Tescil evlenmede olduğu gibi, boşanınada da önem arz etmektedir. Boşanmanın
kocaya yüklediği mali yükümlülüklerin yerine getirilip getirilmediklerinin tespiti, aynlmanın vuku bulduğu zamana bağlı olarak kadının iddetinin ne zaman biteceği gibi
problemierin çözümlenebilmesi için boşanmalarm da tescil edilmesi gerekir.
Nitekim hukuk tarilıimizde böyle uygulandığı görülmektedir.
Diğer taraftan ülkemizde, resmi nikah yaptıranlar, boşama yetkisinin mahkemeye devredilmesini kabul ederek evlenmektedirler. Mahkemeye devrettikleri bu
haklannı geri almalan da mümkün değildir. Bu itibarla, üç boşama hakkından en az
biri mahkeme karan olmaksızın kullarulamamalıdır.
%Nisa, 4/35.
97 Beyhaki, es-Sünenü'l-Kübni, VII/305 (H.No: 14559); Darakutni, III/295, (H.No:188).
Download