T.B.M.M. B : 20 25.12.1991 0:1 Güneyimize ve güneydeki sorunlara, bir dış politika konusu olarak eğilmek durumunda­ yız. Demin değindim, Başbakanın yaklaşımını doğru bulmaktayız. Çünkü, bir memleketin içinde yer alan hadiseler, elbette o memleketin kendi eksiğinden, kendi yanlışından dolayı -öncelikle ondan dolayı- ortaya çıkmaktadır. Ama, eğer bu meseleler, o memleketin dışından silahlı yar­ dım görmekte ise, bizim memleketimizin dışından üs, eğitim, lojistik destek imkânı bulmaktaysa, o zaman, mesele, dış politika meselesidir. Buna, bir dış politika meselesi olarak, bugüne kadar -bana göre- yeterince ciddiyetle bakılmamış olması, olayların bu noktaya tırmanmasın­ da bir etken olmuştur. Su meselesine -demin değindim- Türkiye'de çok ciddiyetle eğilmemiz lazım. Türkiye'den kaynaklanan, Türkiye'de doğan akarsuların nasıl kullanılacağı ve konumu, Bugün Batı Avru­ pa'da ciddî şekilde tartışılıyor. Çok basit, çok genel çizgileriyle belirteyim, Avrupa'da iki görüş çıktı ortaya : Bir tanesi, "Su, bir doğal kaynaktır; ekonomik bir kaynak değildir. Doğal bir kaynak olduğu için, hangi ülkenin topraklarından çıkarsa çıksın, ülkenin bu su üzerinde bir yetkisi, hakkı ölçüsüz değildir, fakat bir karışma imkânı yoktur. O suyun nasıl kullanılacağı, ne kadarının başka ülkelere verileceği, uluslararası düzeyde, uluslararası platformda kararlaştırılacaktır" diyor. Yani, Türkiye'nin, Irak ve Suriye ile bu en önemli konusuna, Batı Avrupa'nın, Amerika'nın bir şekilde, bir yoldan, karışmak ve düzenleyici rol oynamak isteği, özlemi karşısındayız. Mesele belki bu yıl çıkmayacak; ama, iki üç yıl sonra ve çok büyük bir şekilde çıkacak. Bu konunun üzerine ciddiyetle gidilmesini Sayın Hükümetten rica etmekteyiz. Ortadoğu'ya yaklaşımla konuşmamı bitirmek istiyorum. Hatırlarsınız. "Ortadoğu'da aktif politika, pasif politika; Türkiye'nin kendi sınırları ötesindeki meselelere karışması, karışmaması" gibi konular bir ara tartışılıyordu. Şu yeni dönemde bunları artık aşmamız lazım. Türkiye'nin geleneksel Ortadoğu politikası bir defa, bazı zorunlulukların altında biçim­ lenmiştir. "Yanlıştır" demiyorum; ama, zorunluluklar altına, bizim, Ortadoğu'ya bakış açı­ mız, "aman karışmayalım, aman bakmayalım, aman ilişki kurmayalım" şeklinde anlayışlarla yoğrulmuş ve şekillenmiştir. Bugün artık farklı bir dünyadayız ve bugün Ortadoğu'ya bakarken, bunu sadece bir Orta­ doğu meselesi olarak değil, bir insanlık meselesi olarak görmemiz, hepimizin, hangi katkıları, Türkiye olarak Ortadoğu'ya getirebileceğimizi düşünmemiz lazım. Burada bir noktanın altını çizmek istiyorum : Türkiye'nin, hemen hiçbir toplumda olmayan bir özelliği var. Ortadoğu politikalarımız­ da, bu özellik, temel çıkış noktası olabilecek önemdedir. Dünyada, İslam geleneğine sahip 1 milyar insanı âşkın topluluk var ve bu topluluklar içinde sadece Türkiye'nin belirli bir özelliği var : Türkiye, hem İslam geleneğine sahip bir top!uluk,hem de çağı paylaşmak iddiasına sahip. Aynı zamanda, cumhuriyet olan; aynı zamanda, çoğulcu demokrasi olan; aynı zamanda, laik olan, aynı zamanda, kadın - erkek eşitliğini getirmiş olan îslam geleneğinin tek toplumu Türk­ iye'dir. Bu yolda çaba gösterenler var. Muhtemelen ve inşallah, Filistin Devleti kurulduğunda, büyük bir ihtimalle bizim modelimizde oluşacaktır; ama şu an için, bütün dünyada tek örnek biziz. Dış politikada bu çok önemli bir hadisedir. Bir ülke, model niteliği taşıyorsa, başkaları önünde bir farklılığı varsa, onu barışçı yollardan taşımak, başkalarına göstermek, özendirmek, dış politikada müthiş bir avantajı ve karşılıklı güzellikleri sağlayabiliyor. Herkes geçmişte bu­ nu yapmış. Hatırlarsınız, Küba örneği, biraz farklı bir konumda olmasına rağmen, yıllarca ko­ nuşuldu. tran modeli, bize de örhek gösterildi. — 248 —