Demokratik ulusun gözü baflkalar›n›n hakk›nda

advertisement
Sayfa 14
ğının aksine, baştan beri ulus devlet şeklinde
olmamıştır. Ulus devletlerin ortaya çıkışı bir
zorunluluk olmayıp 12. yüzyıldan 18. yüzyıla
kadar doğal toplum eğilimi ile kapitalist toplum eğilimi arasındaki mücadelede, burjuvazinin kaosun kazananı olarak çıkmasıyla gerçekleşmiştir. Bu süre zarfında ulusun kendini
yönetmesi daha çok demokratik bir biçimde
gerçekleşmiştir. İsviçre konfederalizmi, Almanya Ren konfederalizmi, İspanya komünarları, Amerika kasaba meclisleri, Paris Komünü; Doğu’da Dervişan Cumhuriyetler
(Karmatiler, Haşhaşinler, Fatimiler vb), yine
değişik mezhepsel çıkışlar, alevilik, yezidilik
vb merkezi sistemin dışındaki değişik yapılanmalar, demokratik komünal örgütlenmelerdir. Bu yönüyle ulusun tarihini ulus devletle başlatmak ve sanki onun bir ürünüymüş gibi ele almak yapılacak en büyük yanlışlardan
biridir. Ulusu özgürleştirme hareketlerine seçenek olarak devletleşmek ise marksizm tarafından ortaya konulan bir çözümdür.
Kapitalizm bu doğal olgudan milliyetçilik,
hatta ırkçılık gibi tamamen egemenlerin çıkarlarını temsil eden ideolojileri doğurmuş,
bu nedenle dinin yerine geçecek yeni ideolojisine kavuşmuştur. Adına ulus devlet denilen oluşum hiçbir zaman ulusu temsil etmez.
Devlet her şeyden önce toplum içinde toplum olarak halkın, ulusun tümünü yapısı,
genleri gereği asla temsil etmez. Herkese
yarar sağlamaz. Ulus, devletin kılınır. Dar bir
elitin sömürü aracıdır devlet. O nedenle ulus
devlet tanımı yalandır, yanlıştır. Bu yalanın
örtbas edilmesinde ‘yeni din’ olarak milliyetçilik kullanılır. Milliyetçilik uğruna hem de dindaşlar arasında I. ve II. Dünya Savaşları yapılmış ve on milyonlarca yaşam son bulmuştur. 19. ve 20. yüzyılın ortalarına kadar ulus
devlet oluşumu için elinden geleni yapan Batı, bugün ulus devleti yaşanan yoğunca acıdan sonra geride bırakmakta, sermayesinin
küresel yayılımı ve açılımı açısından engel
olarak görmektedir. Konfederal yapılara karşı mücadele ederek kurumlaşan, oluşan
ulus devlet, bugün konfederal yapılara yenik
düşmüşe benzemektedir. Önderlik, AB oluşumunun Avrupa şahsında milliyetçiliğin
özeleştirisi anlamına geldiğini belirtmektedir.
Ulusun oluşum süreci devletleşmekten çok
demokratik ve komünaldir. Bu yönüyle demokratik ulusa daha yakındır.
Uluslaşma en üst toplumsal form olarak
sınıfsal, kültürel, sosyal, siyasal, dini vb açılardan her tabakanın içinde bulunacağı en
karmaşık yapıya sahiptir. Ulus devlet tekleştirmeyi dayatırken demokratik ulus, tüm bu
tabakaların, farklılıkların birbirini bütünler
tarzda yaşamasını esas alır. Demokratik
ulus, her şeyden önce ulus ile devlet kavramlarını birbirinden ayırır. Ve ulusu devletin olmaktan çıkarır. Ulus olmak için devletleşmenin gerekmediğini, tam tersine devlet olmanın yarattığı tahribatları görerek, onun sömürgen üst toplum genlerini tanımlayarak
ondan uzak durur. Ahlakı parçalamak, komünalite ve toplumsallığı yok etmek suretiyle
gelişen kapitalizmin ulus devlet yaklaşımıyla
yozlaştırdığı, saptırdığı yönlerin dışındaki
ulus özelliklerini kabul eder. Demokratik ulusun felsefesi, etnisite olgusunun yaşam tarzı
olan demokratik komünal bir yaşam bilincine
dayanır. Sınıfların, mezheplerin, farklı toplumsal statülerin yaş, cins vb birbirine tahakkümüne karşı durur, birbiriyle barışçıl yöntemlerle demokratik komünal yaşam tarzına
yöneltir. Bu yönüyle hiyerarşilerden, tahakkümlerden, egemenliklerden, devletin sistemli şiddetinden uzak duran demokratik
ulusta barışçıl bir yaşam vardır. Bu barışçıl
felsefe doğaya yaklaşımı da ekolojik kılar.
Kendi içinde barışı, sevgiyi oluşturan bir toplumsal yaşam, bunu yaşam felsefesi haline
getirip her şeye yansıtır. Böylelikle ekolojik ilkeden –her canlının yaşayabilmesi için çevresinin ve eko sisteminin gereklerini dikkate
alma zorunluluğu– kopuşla başlayan doğa
toplum suni ikilemi, yerini anlamlı bir bütünlüğe bırakır. Yine felsefesinin barışçıl olmasından dolayı, demokratik ulusun gözü başkalarının hakkında olmaz. Tahakkümü literatüründen attığından, bunu asla amaçlamaz.
Böyle yaklaşan bir ulus, tabii ki çevre halklarla barış içinde yaşar. Kendini çizilmiş sınırlara hapsetmez. Örgütlendirilmemiş tek bir birey bile bırakmama hedefini gütse de esas
Kasım 2006
Serxwebûn
Halk kongresi hem yerel
hem de siyasal bir olgudur
emokratik ulusu, demokrasi, toplumsal ekoloji ve cinsiyet özgürlükçü bir
toplum yaratarak gerçekleştirmeyi, yönetim
organizasyonu olarak da demokratik konfederalizmi kurumsallaştırmayı hedefleyen
bu sistemde PKK’nin yeri nedir? PKK nasıl
bir rol oynayacak?
Önderlik kendi sistemini oturturken, örgütleme ayağını iki bölümden oluşturur: Kadro örgütlemesi olarak parti: PKK ve PAJK, kitle örgütlemesi olarak da Koma Gel. “Örgütlenmede parti kadar belki de daha fazla gerekli olan bir kurum Koma-Gel(halk kongresi)’dir. Halkın temel örgütlenme çatısı olarak
halk kongresi, Kürdistan somutunda kendine
özgü bir tanımı gerektirir. Çeşitli yönleriyle tanımlamaya çalışırsak, halk kongresi her şeyden önce parti gerçekliğinden farklı bir anlama sahiptir. Partilerin ideolojik yanı ağır basarken, kongrenin siyasi yanı öncelik taşır.
Bu, uyanmış, hak talebinde bulunan ve özgürlük yürüyüşünde olan halkın kimlik ifadesidir. İdeolojisi, sınıfı, cinsiyeti, milliyeti, düşüncesi ve inancı ne olursa olsun ülkeye özgürlük, halka demokrasi isteyen herkesin ortak karar ve denetim organıdır. Parlamento
değildir. Klasik yasalar çıkaran bir organ olmamakla birlikte, halkın özgürlük ve eşitlik
içinde bir yaşama sahip olabilmesi için her
kararın ve denetimin gücüdür. Hem yerel,
hem siyasal bir olgudur. Halkın devlet odaklı
olmayan en yüce organıdır. Devlet organı olmamakla birlikte, devlet alternatifi bir organ
da değildir. Çağımızın tüm toplumsal sorunlarının çözümünde demokratik ölçüleri temel
alan kurumların başında gelmektedir. Devletin çözüm gücü olmak yerine, daha da ağırlaştırdığı ekonomik, sosyal, siyasal, hukuksal, ekolojik, medyatik, öz savunma alanlarında gerekli kararları almak ve uygulamasını denetlemekle görevli olup içte ve dışta
halk adına en yüksek muhatap gücüdür.”
Tüm büyük davalar, ütopyalar, düşünceler, ideolojiler bunları yaşamsallaştıracak,
temsil edecek kadro topluluğuna ihtiyaç duyar. Kadro topluluğu bu düşünce ve yaşam
projelerini canlandırandır. Kadro topluluğunu
oluşturmayan hiçbir ideoloji veya ütopyanın
kalıcı bir anlamı olmaz. Kadro topluluğu, ideolojinin ne kadar gerçekçi ve uygulanabilir olduğunu gösterendir. Bu yönüyle ideolojinin
eylemcileridir. Onların yaşam duruşlarında,
şahıslarında dile gelen, pratiğe geçen ve
geçtiği oranda da kitlelere mal olup kendini
yayan ideolojidir. Tüm büyük dinler, düşünsel
hareketler, özgürlük eşitlik mücadeleleri, yine
karşı devrimci tüm oluşumlar, hatta devletler,
kendi kadrolarını yaratmak suretiyle öngördükleri gelişmeleri yaratmaya çalışmışlardır.
Önderlik, PKK’nin başarısını da ,başarısızlığını da belirleyenin ve belirleyecek olanın
kadro gerçekliği olduğunu her defasında belirtmiştir. Önderlik, partiyi PKK somutunda
‘dönüşümün kurmay örgütü’ olarak tanımlarken, “partinin zihniyeti, sosyal bilimi, ahlakı
ve politikayı birlikte sürekli kullanarak, toplumsal dönüşümü kendi kendine yürüyen bir
olgu haline getirinceye kadar, kapitalist sistem altında yaşadıkça gereklidir” diyerek
önemine de vurgu yaptı. Yine parti içinde çıkan teslimiyet, yozlaşma, tasfiye anlamına
gelen sağ eğilim ile Önderliğin projelerini ve
yenilenmeleri yaşamsallaştırmayan, bu yönüyle yenilenme ve değişim dönüşüm karşısında muhafazakar ve dar kalan eğilime karşı kendi eğilimim dediği PKK’yi, bir tedbir olarak yapılandırdı. Kadro topluluğunu da dönüşümün kurmay ekibi olarak tanımladı.
PKK, Apocu hareketin en geniş sistemini
ifade eden KKK’nin bir parçası olmakla beraber, onu doğuran düşünsel bir kapsayıcılığa
sahiptir. Bu yönüyle PKK KKK’den değil,
KKK PKK’den doğmuştur. Tüm sistemimizin
anası pozisyonundadır. PKK, KKK’nin özü
olurken, KKK de PKK’nin yaşamsallaştırılmasıdır. KKK’de dile gelen; PKK düşüncesi,
onun öngördüğü demokratik ekolojik ve cinsiyet özgürlükçü toplum ve onun her türden
örgütlülüğünün tamamlayıcılığıdır. Bu yönüyle KKK, PKK’nin programıdır. PKK, KKK’nin
ideolojik öncülüğü, doğrultu belirleyenidir.
Sadece yön belirleyen de değil, KKK sistemi-
D
“Demokratik ulusun gözü baflkalar›n›n hakk›nda olmaz. Tahakkümü literatüründen att›¤›ndan
bunu asla amaçlamaz. Böyle yaklaflan bir ulus, tabii ki çevre halklarla bar›fl içinde yaflar.
Kendini çizilmifl s›n›rlara hapsetmez. Örgütlendirilmemifl tek bir birey bile b›rakmama hedefini
gütse de esas ald›¤› ayn› ›rktan olufl de¤il, ayn› demokratik komünal yaflam felsefesine sahip
olmad›r. Bu yönüyle demokratik ulus uluslar›n dayan›flmas› anlam›na gelen enternasyonalizmi
de aflarak küresel çapta bir demokrasiyi hedefleyen uluslar üstü bir yap›lanmay› amaçlar”
aldığı aynı ırktan oluş değil, aynı demokratik
komünal yaşam felsefesine sahip olmadır.
Bu yönüyle demokratik ulus, ulusların dayanışması anlamına gelen enternasyonalizmi
de aşarak küresel çapta bir demokrasiyi hedefleyen uluslar üstü bir yapılanmayı amaçlar. Toplumsal ekolojiye dönmüş 3. cinsel kırılmayı erkeğin aleyhine gerçekleştirerek, erkeğin cins tahakkümünü aşmış, yaşamda da
felsefe olarak demokrasiyi benimsemiş olan
demokratik ulusun yönetim organizasyonu
da demokratik konfederalizmdir, yeni adıyla
sivil toplum konfederalizmidir.
Demokratik konfedaral sistemde
yaflam›n öznesi özgür yurttaflt›r
onfederalizm hususunda öncelikle şu
belirtilmelidir: Konfederalizm birden
fazla ünitenin (devlet, sendika, örgüt vb olabilir) birtakım çıkarlar çerçevesinde, bağımsız duruşlarını kaybetmeden, inisiyatiflerini
yitirmeden oluşturdukları gevşek bir organizasyondur. Tüm bileşenlerine eşit haklar tanır. Tüm konfederalizmler demokratik olmaz.
Belirleyici olan, konfederalizmi oluşturan yapıların yaşam felsefesidir. Tarihte uygarlığın
sömürüsüne karşı direnen aşiret konfederasyonları vardır. Yine Paris Komünü vardır. İspanya Komünarları vardır. Bir de insanlık tarihinin en büyük totaliter kurumu olan, dolayısıyla demokrasi ile genel anlamda uyuşmayan devletlerin oluşturduğu konfederalizmler
vardır. Demokrasiyi devletin bir biçimi ve devletli düşündüğümüzde, bunun belki bir anlamı olabilir. Zira tüm bileşenler eşittir. Ama demokrasiyi, devlet dışı kalmış toplumun kendini yönetim tarzı olarak ele aldığımızda bu,
anlamını yitirmekle birlikte sömürüye eşit hak
tanıma anlamına gelir. Konfederalizm siyasi
literatürde daha çok devletlerin oluşturduğu
birlik biçimiyle tanındığından, Önderliğin sistemine koyduğu demokratik konfederalizm
adına da yanlış yaklaşılabiliyor. Sanki dört
parçada bulunan Kürtler, egemenlikleri altında bulundukları devletlerden haklarını alacaklar, ardından konfederal birleşik bir devlet
gibi örgütlenecekler. Bu tamamen Kürt sorununu devletçi bir perspektifle ele alma olduğu
gibi, Önderlik yaklaşımını da haksız ve cahilane bir şekilde Kürtlerle sınırlamak anlamına
gelir. Önderlik ‘konfederalizm’ ismini ehven-i
şer (kötünün iyisi) olarak aldığını ve öngördüğü sistemin de evrensel olduğunu defalarca
belirtir. Nitekim bu yanlış anlamalardan dolayı Önderlik son notlarında demokratik konfederalizm yerine sivil toplum konfederalizmi
isminin kullanılmasını istedi. Konfederalizm
en küçük birimine kadar örgütlenmiş, kurumlarını oluşturmuş, halk yönetiminde iş ve rol
K
koordinasyonu anlamına gelir.
İçte demokratik ulusun, dışta da uluslar
üstü yapılanmanın yönetim organizasyonu
olan demokratik konfederalizm, yaşadığımız
devletli çağda devlet artı demokrasi formülü
çerçevesinde devlet dışı kalmış toplumun yönetim tarzı anlamına gelir. Yerelden, küçük
parçalardan örgütlenmeyi, demokrasiyi tabandan geliştirmeyi esas alır. Köy, mahalle
komün ve meclisleri, bu örgütlenmenin temel
çekirdeğidir. Buradan hareketle kasaba, bölge, ulus, ve uluslar üstü bir ağa kavuşur.
Devletli demokrasinin yönetim tarzı olan temsili demokrasiyi merkezi olduğu, birilerinin
herkesi temsil edemeyeceği, yerelin sorunlarına hakim olunamayacağı, halk denetiminin
sağlanamayacağı, genel iradenin yansımayacağı vb gerekçelerle esas almaz. Temsili
demokrasiye ihtiyaç oranında ve çok kısmi
olmak kaydıyla yer verir. Demokrasinin –halkın kendi kendini yönetmesi anlamında–
hem bir yaşam kültürü hem de bir yönetim
tarzı olarak tabandan, en küçük birimlerden
geliştirdiği doğrudan demokrasiyi esas alır.
Köylerde, mahallelerde, kentlerde öz yönetimi benimser. Komün meclis biçiminde örgütlenir, sorunlarını herkesin katılımıyla tartışır,
çözüm önerileri geliştirir. Eskinin karar verenle uygulayanın aynı olmasının getirdiği halkın
katılamamasını, bireylerin belirleyici olmasını, karar ve icra organlarını ayrı ayrı oluşturarak aşar. Böylelikle halk denetimini sağlar. İcracı olarak memurlar atar ve temsili demokrasinin aksine, belli bir sürenin dolmasını
beklemeden istediğinde memurlarını değiştirir, yenisini seçer. Bu yönüyle demokratik
konfederalizmde doğrudan demokrasi esprisine uygun olarak yönetici olan halktır.
Tüm bu sistemin yayıcısı, taşıyıcısı demokratik konfederalizmin özgür yurttaşıdır.
Özgür yurttaş bulunduğu alandan başlamak
üzere demokratik ulusun tüm sorunlarıyla ilgilidir. Devletin vergi verme, askerlik yapma
yükümlülükleriyle bağlayıp adeta köleleştirdiği birey irade kazanır, aktifleşir. Yaşamını
ilgilendiren hususların öznesi olur. Toplumun gerçek anlamda güç kazandığı bir sistemdir. Sistem egemenlikli, iktidarcı ve devletli olmadığından, ideolojik manipülasyonlardan, yalanlardan, iktidarcı bilim ve bilgiden uzaktır. Toplum, devletin sömürüsünü
gizlemek için başvurduğu din ve milliyetçilik
gibi ideolojik yalanlarla uyutulmaz. Hiyerarşik devletçi sistemin oluşturduğu özüne yabancılaşmış, zihnen işgal edilmiş, nasıl yaşadığını pek bilmeyen, ideolojik çarpıtmalarla bellek yitimini derinden yaşamış toplumsallaşma, yerini doğal toplumun güncelleştirilmesi anlamına gelen demokratik ve
komünal bir toplumsallaşmaya bırakır.
Özgür toplum ve özgür birey gerçekliği,
ancak bunları gasp eden ve kendi gelişimini
bunların bastırılmasına, geriletilmesine borçlu olan devletten uzaklaşmakla gerçekleştirir. Yaşadığımız devletli çağda, demokratik
konfederal örgütlülüğün devletlerle kuracağı
ilişki de oldukça önemlidir. Devlet olmak,
eşitlik özgürlük talepli mücadelelerin bir
amacı olamayacağı gibi, onu yıkarak yeni bir
sistem kurmak da amaç olamaz. Devletleri
ancak devletler yıkar. Zira bu, ancak savaşçı iktidar kliğinin başvurulmasını istediği iktidar ve savaş yoluyla gerçekleşecek bir olgudur. Devletçi çağda esas olan, devleti demokrasiye, halkın öz yönetim gerçekliğine
karşı duyarlı hale getirmektir. Yani adı Kürt,
Türk, Arap veya ne olursa olsun, devlet halkın demokrasisini önemsediği, dikkate aldığı, güç olarak kabul ettiği oranda dikkate alınır. Önderlik bu nedenle üç tür hukuktan
bahsetti. Demokratik konfederalizm hukuku,
AB hukuku, üniter devlet hukuku. Yine mezarının başına bu üç bayrağın dikilebileceğini belirtti. Bunların bir arada, ama birbiriyle
mücadele içinde yaşayabileceğinden bahsetti. Yoksa, ‘bu devletli sistemlerin hukukunu olduğu gibi kabul ediyorum’ demedi.
Mücadele asla sonlandırılmaz. Zira nerede devlet varsa orada antidemokrasi vardır.
Devlet kendini toplumun küçültülmesi, güçten düşürülmesi üzerinden büyütür. Tersi de
geçerlidir. Toplum kendini devletin küçültülmesinde, işlevsiz bırakılmasında büyütür.
Yani ‘ne kadar az devlet o kadar çok toplum,
ne kadar çok toplum o kadar az devlet’ kuralı, bize toplum-devlet diyalektiğini verir.
Burada çatışan gerçeklik, doğal toplumda dile gelen tez ile hiyerarşik devletçi sistemde dile gelen antitez gerçekliğidir. Bu
mücadelede demokratik ulus, meşru savunma dışındaki her tür şiddeti reddeder. Savaşı, askerliği kutsamaz. Felsefesi barışçıl olduğundan kimseye saldırmaz. Ama değerlerine bir saldırı olduğunda da özgür, sorumlu toplum ve birey gerçekliğinden ötürü tarihle hesaplaşırcasına doğal toplum değerlerini, insan ve toplum olmanın özünü oluşturduğu bilinciyle sonuna kadar savunur.
Politik alanda da demokratik siyaseti temel
alarak iktidar olmayı benimsemez. İktidarın
bozan, yozlaştıran, yabancılaştıran gerçekliğini bilir ve ondan uzak durur.
Önderlik, çok genel hatlarıyla ve kısaca
vermeye çalıştığımız iktidarcı, devletçi gerçeklikten kopan, ona alternatif bir sistem, yaşam tarzı anlamına gelen Koma Komalen
Kurdistan sisteminin gerçekleştirilmesini, ete
kemiğe büründürülmesini ‘eğilimim’ dediği ve
yeniden inşa ettirdiği PKK’nin önüne temel
görev olarak koydu.
Download