DEMOKRASi

advertisement
TARTlŞMALI İLMİ TOPLANTlLAR DİZİSİ: 31
isLAM
ve
DEMOKRASi
Prof. Dr. MehmetAYDIN Prof. Dr. Hans KÖCHLER
Doç. Dr. Ahmet DAVUDOGLU Prof. Dr. Taık el-BİŞRİ
Prof. Dr. Richard FALK Prof. Dr. Es'ad es-SAHMERANİ
Dr. AZzam TAMİMİ Prof. Dr. Munıtaz AHMAD
Prof. Dr. AtillaYAYLA Prof. Dr. Hüseyin HATEMİ
Doç. Dr. Cezmi ERARSLAN Prof. Dr. Ali Yaşar SARIBAY
İstanbul - 2000
ENSAR NEŞRİY AT : 64
İSLAMi İLİMLER ARAŞTIRMA V AKFI
Tartışmalı ilmi T~plantılar Dizisi: 31
Milletlerarası ilmi Toplantılar Dizisi : 5
Tebliğlerin,
bilim ve dil
bakımından sorumluluğu
tebliğ
sahiplerine aittir.
Yayına Hazırlayanlar:
Prof. Dr. Ali BARDAKOGLU
Dr. İsmail KURT
Seyid Ali TÜZ
Kapak Resmi : Yunuslann Dansı
iSBN 975-6794-06-2
Dizgi: Selahaddin Uslucan
Baskı: Umut Maf!?&isı
İstanbul - 2000 ·
ENSAR NEŞRİY AT ·
Süleymaniye Cd. 13 Beyazıt 1İSTANBUL
Tel- Fax: (0 212) 513 ~3 41
NAZARİYE VE GÜNÜMÜZ ARAP DÜNYASINDAKi
TATBİKATI AÇlSINDAN İSLAM ve DEMOKRASi
Prof. Dr. Es'ad es-SAHMERANİ
Beyrut İmam Evzaı İslami İlimler
Fakültesi Öğretim Üyesi
ı- GİRİŞ
Demokrasi terimi, hangi mecliste veya alanda ya da makalede
ortaya atılsa anlaşmazlık doğurur. İslami çevrelerde, Müslüman
bir Arap ülkesine uygun siyasi proje olarak kabul edilip edilerneyeceği konusu etrafında tartışmalar yapılır.
Demokrasi kelimesinin kullamroma itiraz edenlerin işi hemen
kelimenin Yunanca kökü yönline çektiklerini, kelimenin halkın
halk tarafından yönetilmesi veya halk yönetimi manasma geldiği­
ni, demokraside yasama kaynağının halk olduğunu, halbuki
İslam'da yasama kaynağının Allah'ın şeriati olduğunu, dolayısiyle
o şekildeki demokrasinin kabul edilemez bulunduğunu söyledikle"'
rini görürüz.
Meseleyi özü itibariyle teenni ile, acele etmeden ele almak gerekmektedir. Zira bugün demokrasi, teori ve tatbikat açısından
farklı bir duruma gelmiş, Eski Yunanca kavramı ile çağdaş kavramlar arasındaki fark artmıştır. En azından şöyle denebilir: Bugün demokrasi, demokrasiler halindedir ya da doğrudan demokrasi adlı bir şey bugün artık yoktur.
Bugün Batılı liberal tarzda demokrasi olduğu gibi, marksist
da vardır; halk tipinde olanı da bulunuyor. Bu şekilde her
olanı
180
İslam ve Demokrasi
toplum ve devlette teorik veya pratik olarak çıktığı toplumun medeniyetinden kaynaklanan çeşitli demokrasiler teşekkül ettiği
söylenebilir.
Bir kısım müslümanlar tarafından karşı çıkılan, Batılı çevrelerde teşekkül etmiş olan demokrasidir. Bu şekil demokrasi,
laiklik ile beraber olup ferdiyetçiliği güçlendirmekte, ayrıca önceliği maddi değerlere, rakamların diline ve niceliğe vermektedir,
rUhi ve dini değerleri veya yeryüzünde halife kılınmış olan insamn insanlık yönünü itibara almamaktadır.
Demokrasi teori ve tatbik yönünden herhangi bir toplumdaki
sosyal, iktisadi ve siyasi bir olguyla ilgili çözümler sunan bir metod olduğu için kurallarım koymak zaruridir. Şayet tecrübe, asaletten yoksun olur ve belirli bir topluma dışardan ithal edilen bir
tecrübeye dayanırsa muhakkak ki sonuç başarısızlık olur.
Bizim de Müslüman ve Arap toplumlarımızda, başka halklatecrübelerinden ithal edilıniş herhangi bir demokratik çözümün bu tecrübenin kaynağı olan siyasi ve fikri ekolleri göz önüne
almaksızın başarılı olacağım tasavvur etmeıniz mümkün değildir.
rın
2- Şi:JR.A VE DEMOKRASi
Demokrasi teriminin kullanımını reddeden Müslümanlar,
dayanma noktasından hareket etmekteler. Onlara göre
İslam şeriatı metinlerinde geçen terim şılra kelimesidir. Demokrasi kelimesi ise Batı'dan ithal edilıniştir, zorunlu bir terim değildir.
şüraya
Diğer
bir grup da vardır ki, kendi medeni değerleriınize uyduve hoşgörülü şeriatiınizin ilkelerine tabi kılınması şartıy­
la terimierin ve tecrübelerin alınmasında herhangi bir ınıini görmemektedir.
rulması
Herhalde terimin hakiki yönüne ve zarılretine vakıf olmak, bizi meselenin gerçek yönüne de vakıf kılacaktır. Dil yönünü bir tarafa bırakıp terimi basitleştirmeye çalışırsak şılra, "görüş, bilgi ve
tecrübe sahiplerinin kendi uzmanlık ve yetki dairelerine giren bir
meseledeki görüşlerini talep etmek"ten başka bir şey değildir.
Malümdur ki "İslam, sosyal hayatın her alanında şılrayı vacip
Bu vücup sadece yöneticinin seçilmesi ve diğer siyasi işlerle
kılar.
Günümüz Arap Dünyasındaki Tatbilwtı Açısından İslam ve Demokrasi
181
sınırlı değildir. Bilakis şüra, sosyal ilişkilerin temelidir. İktisadi,
mali, kültürel vb. ilişkiler, toplumu oluşturan cemaatler, kuruluş­
lar ve gruplar arasındaki ilişkiler de buna dahildir." 1
Şüra bu derecede önemli olduğu için Allah Teala: "İş hususun-
da onlarla müşavere et. "2 buyurarak şürayı emretmektedir. Şüra
ismini taşıyan süredeki diğer bir ayette de "şüra", mü'minlerin nitelikleri ve ayrıcalıklan arasında zikred.ilmiştir: "Ki onlar Rablerinin davetine icabet ettiler ve namazı kıZdılar. Onların işleri, aralarında şura (danışma) iledir. Ve kendilerine verdiğimiz rızıktan
harcarlar. •-a
Şura
sosyal ilişkiler ağında istikrarı gerçekleştirdiği, çabalan
ve enerjileri birleştirdiği için ibadetler konusunda İslam'ın beş temel şartından olan namaz gibi bir farz ile muamelat konusunda
zekat gibi bir-farzın arasında zikredilmiş ki, zekat da İslamın bir
diğer şartı olup sosyal sigorta ve dayanışmayı en yüksek derecede
gerçekleştirir. Şı1ra, eğer insanların hayatında ibadetler,
muamelat olarak ve sosyal yönden yaran büyük bir usul olmasay- ·
dı, ayet-i kerimede zikredilen bu önemli konuma sahip olmazdı ve
tam bir süre. şüra ismini taşımaz dı.
Şüranın
karar almada ve verınede büyük önemi ve değeri vardır. O yüzden karar almadan önce istişarede bulunmanın zarfiri
olduğu hakkında şu ~ekilde ilahi irşad gelmiştir.
Allah Teala buyuruyor ki: "Sen onlara yalnız Allah 'ın rahmeti
sayesinde yumuşak davrandın, kaba ve katı yürelıli olsaydın muhakkak dağılıp giderlerdi etrafından. Bunun için onları bağışla
ve mağfiret dile. Allah'tan onlar için; tş hususunda da onlarla
müşavere et; ama, bir defa karar verdin mi artık Allah'a güven,
çünkü Allah, kendine güvenenleri sever. "4
Liderin
sıcak
ve samimi ilişki kurarak ve göğsü daralmadan
etmesi, onlann dediğine kulak vermesi
etrafındakilerle müşavere
1 eş-Şavi, Dr. Tevfik, Fıhhu'ş-Şflra ve'l-İstişfıre, el-Mansı1ra (Mısır), Daru'l-Vef8. basım-yayım şirketi, 1. baskı, 1413 H./1992 M., s. 19.
2 Aı-i İmran Süresi: 3/159
3 Şura Süresi: 42/38
4 Aı-i İmran Süresi: 3/159
İslam
182
ve Demokrasi
ve ondan sonra da çoğunluk itibariyle işaret ettikleri
ederek uygunkaran alması arzu edilmektedir.
şeyi
iltizam
ResuluHalı (S.A.V.) bunu Uhud günü tatbik etmiştir. Sahabenin çoğunluğu müşriklerle şehir dışında savaşmak için Medine'den çıkmayı işa-ret etmişti. Azınlığın görüşü ise böyle değildi.
Hz. Peygamber şehir dışına çıkmak için zırhım giydi. Sahabe içerde savunmadakalmak niyetiyle kendisine başvurunca artık o teklifi reddetti. Çünkü şfua yapıldıktan ve karar alırup azınettikten
sonra geriye sadece uygulama ve yürütme kalmıştır, tereddüde
yer yoktur.
Fakat şu tenbihte bulunmak da güzel olacaktır: Şfuamn ancak şeriatın makasıdım (ana hedeflerini) gerçekleştirdiği takdirde
kıymeti olur ve kabul edilir. Batıl vefasit bir iş, mesele etrafında
yapılacak hangi şfua olursa olsun fasit ve batıldır. O sebeple:
\"Müşavere veya şfua, lizatihl: hedef değildir. İslam'da şfua, adaleAin gerçekleştirilmesi, şeriatın makasıt ve ilkelerinin yürütülmesi
için bir vasıta olarak meşrudur."5 sözü sahihtir.
Müslümanlar, Batılı liberal demokrasiyi, bu demokrasinin
laiklik (dinsizlik) den ayrılmaz bir parçası olduğu, ilahl bir kural,
ilke veya şeriatı gözetmediği, otorite ve mal sahiplerinin sonuçlanna bakmaksızın kendi emellerini gerçekleştirmede kullandıklan
bir silah olduğu için reddetmektedir.
Buna delil olarak görmekteyiz ki, Batı dünyasında milletiere
ve halklara en çok emperyalist, zalim, mütecaviz davranan devletler, demokrasi düzenleri tatbik etmekteler. Onlann demokrasisi
diğer halklan sömürmek, köleleştirmek, birtakım bölgelerini sömürgeci, yayılınacı amaçla işgal etmek için zalimce, mütecaviz kararlar alınalanna mani olmamıştır. o devletler, küçük halkiara
karşı, zayıf düşürüp emellerine boyun eğdirmek amacıyla aralannda fitne ve düşmanlık çıkarmak için komplolar kurmayı kendilerine mübah görmekteler.
,"::5\
.Ş~~. cemaatlerin ve halklann heva ve heveslebırakır; aşınlığa, dalalet, inhiraf ve taşkınlığa engel
rini serbest
5
eş-Şavi,
a.g.e., s. 25
Günümüz Arap Dünyasındal<i Tatbikatı Açısından İslam ve Demokrasi
183
olacak egemen, sabit, köklü ilahı prensip ve kurallan iltizam etmeksizin kendi hakimiyetini yerleştirir." 6
Zaten tetkik gözüyle bakıldığında da tartışma götürmeyecek
şekilde ortaya çıkan gerçek o yoldadır: Amerika Birleşik Devletleri, bugünlerde Batılı liberalizmi dilinden düşürmeyen devletlerin
başında gelmektedir. Fakat hala beyazlar ile siyahlar arasında
yapılan çirkin ırk ayırımcılığı uygulamasına rastlanmaktadır.
Dünyanın birçok bölgesinde sömürü yapan, fitne çıkaran, aşınlık­
lan ve terörü besleyen ABD'nin kendisidir. Detaylara girsek bu
inceleme daha da uzar. Ancak bu hususta gerçekleri bilmek için
Birleşmiş Milletler ve Güvenlik Konseyi kararlanmn uygulamaya
geçirilmesi ile ilgili birden fazla ve farklı ölçek, standart kullandı­
ğım görınemiz yeterli olur.
O sebeple Batılı tarzda bir demokrasi uygulaması bizce kabul
edilemez, münasip de olmaz. Bunun karşılığında deriz ki: Allah'ın
şerlatinden kaynaklanan yüksek ilkeleri iltizam eden, insan onurunu koruyan, adaleti yerine getiren demokrasidir; kabul edilebilecek olan ve böylesi İslam'daki şura mefhumu ile kucaklaşır. O
halde reddedilen şey mutlak manasıyla demokrasi değildir; reddedilen marksist-laik-inkarcı şekilde olan demokrasidir. Amerika'nın ve Batı'run kendi emperyalist çıkarianın gerçekleştirmek
amacıyla istismar ettikleri Batılı-laik demokrasi şeklidir. Lakin
siyası ve sosyal h(irriyeti gerçekleştiren, şer'! kaideler ve selim
din! iman çizgileri 'üzerinde bulunan demokrasi matluptur,
İslam'ın emredip vacip kıldığı şfua ilkesi ile bütünleşip uyuşur.
3- İSLAM MEFHUMLARI
MEYDANlNDA DEMOKRASi
•,
Han!f İslam'ın ilkeleri -ki, siyası fikir hakkındaki ve genel
olarak sosyal siyası uygulama alanındaki herhangi bir nazariye
ile ilgili olarak kurallar, dayanaklar, sabiteler ortaya koymuştur-,
hiç kimseden dilli (teokratik) bir devlet projesi ortaya atmayı kabul etmez. Bunun mukabili olarak, herhangi bir grubun çıkan
noktasından hareket eden veya o tür bir grubun isteklerine uyan
birnazariye veya tatbikatı da kabul etmez. Evet, yöneticinin ikti6
eş-Şavi,
A.g.e., s. 41.
İsldm ue Denıol~rasi
184
darı
ve onun müesseselerinin desteğine
ihtiyacı vardır. Aynı zamanda ilim ve rey sahiplerinin nasihatına
da muhtaçtır ve aynı şekilde yapıcı muhalefeti de, herhangi bir
hata meydana geldiğinde yapılan tenkit ve tashihi de kabul eder.
ve yetkisi
vardır; halkın
İmam (devlet başkanı) nasbetmek, yönetici mekanizmayı seç-
mek bir görev olmakla beraber bu zevat yetkilerilli halktan alır­
lar. Yönetirnde kalmaları şeriatın makasıdmı (temel amaçlarını)
ne derece iltizam ettiklerine, yöneticiler ile yönetilenler arasında­
ki uyuma bağlıdır. İlim ve rey sahipleri arasındaki yönetici, eşit­
ler arasında bulunup da ileri mevkide olan kişidir, o da onlardan
birisidir. Onlar hakkında Allah'a itaat ettiği sürece, üzerinde antlaşma yapılınış bulunan anayasa ve yasaları uygulamaya gayret
ettiği müddetçe o yöneticiye itaat etmek vaciptir.
İlk Raşid Halife Ebu Bekir es-Sıddik (R.A.)'ın şu sözü de,
İslanıl değerlerle paralellik gösteren demokrasinin böyle anlaşıl­
masını açıklamaktadır:
"Ey insanlar! En hayırlınız olmadığım halde yönetiminizi yüklenmiş bulunuyorum. Fakat Allah Teala,
Kur'an'ı indirdi, Hz. Peygamber (S.A.V.) de sünnetlerini koydu ve
bize öğı·etti. Şüphesiz ki, akıllının en akıllısı takvadır, ahmakların
en alımağı günaha dalmaktır. Muhakkak sizin benim yanımda en
güçlü olanınız zayıf durumdaki kişidir, ta onun hakkım alıverin­
ceye kadar. Yine sizin en zayıf olanınız, güçlü durumdaki kişidir,
ta ondan hakkı alıncaya kadar. Ben sadece tabiyim, bidat çıkaran
olmam. Eğer iyi yönetirsem bana yardım edin, eğer kayarsam beni doğrultun. "7
Şüphe yok ki bu hitabe, İslam'ın ruhuna uygun olan demokrasi uygulaması hakkında kıymetli bir beyannamedir. Oradaki
önemli noktaları ve dayanakları, yöneticilik sıfatıarını belirlemek
İstersek şu sonuçlara ulaşırız:
1- Müslümanların işini üstlenen yönetici, ümmetin fertlerinden biridir, onların en üstünü olması şart değildir. Bu onu, üstünlüğün kendinden başkası için de olabileceğini kabul etmeye sevkeder.
7 İbnu'l-Cevzi, Cemaleddin Ebu'l-Ferec, Sıfatu's-Safve, Abdusselam Harun
neşri, Beyrut, Muessesetu'l-Kutubu's-Sekafiyye, 1. baskı, 1413 H./1992
M., c. 1, s. 107-108.
Günü.miız Arap Dünyasındalıi Tatbikatı Açısından İslam ve Demokrasi
185
2- Siyasi çalışmaların ölçüleri, şerlatin Kur'an-ı Kerim'de ve
Sünnet-i Nebeviyye'de gelen makasıd ve ilkelerdir.
3- Ahlak olmadan demokrasi olmaz. Onu.n için hayır, takva ve
faziletli işleri iltizam etmekdir; fücü.r (günahlara dalmak) ise alı­
maklık ve rezilliktir.
4- Selim bir siyaset ancak adaletin tam olarak bulunması ve
zulmün iptali ile mümkündür. Bu kural, her hak sahibine, konumuna veya başka bir şeye bakılmaksızın hakkının verilmesini gerektirir.
5- Halkın murakabe hakkı vardır. Halk yöneticinin adaletten
veya kanundan aynldığında, hesaba çekilmesini isteyebilir. Allah'a itaat ettiği, şeriatın makasıdım gözettiği, kanunlan ve hükümleri uyguladığı sürece yöneticiye yardımcı olunur.
· Hz. Ebu Bekir'in hitabesinde yer alan bu önemli kurallar, her
yöneticiden talep olunan siyasi tatbikat ile ilgili ana unsurlardır.
Hepsi de yeryüzünde Allah'ın halife kıldığı insan içindir. İnsan
onuruna zarar veren, ona zulmeden hiç bir siyaset kabul edilemez.
Bu esaslara göre bazı Müslüman alimler, demokrasiyi bu şart­
tam olarak taşıyorsa makbul saymışlardır. Dr. Münir elAclani, demokrasinin tarifinde diyor ki: "Sadece milletin, bütün
yetkilerin kaynağı olduğu; ferdin tam oq.ura sahip olması gereken,
insan ve vatandaş haklan bildirisinin tekeffül ettiği bütün hürriyet ve haklardan tam yararlanması esasına dayanan bir siyasi ilkedir."8
ları
İnsana değer veren, dinimizin ve medeniyetimizin değer ölçülerini iltizam·eden demokrasi makbul olanıdır. Demokrasi uygulamalan tek Çeşit de değildir. Bir millet ile diğeri arasında farklılık
göstermektedir. Sırf bizden başkası kabul edip bizim üzerinde bulunduğumuz değerlerle uyumlu değil diye terimi reddetmek yanlıştır. Daha doğru olanı: "Onların demokrasisi onlara, bizim demokrasimiz bizedir" kuralına dayanmaktır.
8 el-AcHini, Dr. Münir, Abkariyyetu'l-İslam fi Usflli'l-Hukm, Beyrut,
Daru'n-Nefais, 1405 H./1985 H. s. 87.
İslam
186
ve Demokrasi
Raşid Gannuşi
de bu görüşe sahiptir: "Demokratik sistemin
insamn zati kıymetini kabu1 etmektir. Bunun gereğin­
ce insan birtakım fiili haklar kazamr. Bu haklar onun onurunu,
kamu yönetimine fiili katılım hakkını; sahip olduğu katılım da,
baskı ve kararların oluşun:iu sırasında baskı ve etkiye maruz kalmaktan, zorbalık ve istibdattan emin olmasım garanti eder.
mazmı1nu,
... . Şüphesiz mutlak manada en üstün sistem, insan değerini
kabul eden, bu değeri tekeffül edecek örgütsel ve eğitsel teknikleri
tam bu1unduramdır ve zu1me karşı garantiler sunarndır ve kuşku­
suz kamu yönetimine halkın katılımının hacmi, bir sistemin ne
derecede demokratik olduğuna hüküm verirken kullamlacak asıl
ölçüdür." 9
O halde demokrasi uygulaması, amaçları bakımından insana
değer vermek, gerekleri bakımından halka ait müesseselerin ve
dairelerin var olmasıdır ki, halk bunlar vasıtasıyla genel gidişi
tashih ve tasvip amacıyla yöneticileri murakabe edip onlara baskıda bulunabilsin. Devlet işlerine halkın katılımı olmadan demokrasi olmaz. Bu katılım herhangi bir yönetimin demokratik olup olmadığının delilidir.
Bu demokrasiyi İslam kabu1 eder ve İslam'ın geniş meydamnda gelişir. Reddedilen demokrasi şekli ise Batı'dan veya başka bir
yerden oralara körükörüne hayran olanların uyguladığı
papağanvari nakledilen şeklidir. Çünkü başka deneyierin nakil
üslı1buna dayanmak büyük bir hat~dır. Bir millete uygun olan
şeklin kendi tecrübelerinden ve değerlerinden kaynaklanması gerekir, kendi medeniyet ve dininin ilkelerini iltizam etmesi, ona göre sorunlarına çözüm bulması lazımdır.
· Lakin bir toplumun demokrasiye intikali, kendilerinde zati ve
başkasına karşı demokrasi ruhunun tecelli ettiği bir insan ve toplum olmadan olmaz.
O yüzden Malik b. Nebi der ki: "Demokrasinin üç
alınması gerekir:
açıdan
ele
1- Zat ile ilgili bilinç olarak,
9 Gannfışi, Şeyh Raşid, el-Hurriyyatu'l-Amme fid-Deuleti'l-İslamiyye,
Beyrfıt, Merkez Dirasatu'l-Vahdeti'l-Arabiyye, 1. baskı, 1993, s. 77.
Günümüz Arap Dünyasındalıi Tatbilıatı Açısından İslam ve Demo/ırasi
187
2- Başkasına karşı bilinç olarak,
3- Fertte bu bilinçlerin oluşturulması ve gelişmesinin kolaylaştırılması için zaruri' olan toplumsal ve siyasi şartıann toplaını
olarak.
Apaçık
bir gerçektir ki, demokrasi siyasi bir olgu olarak gerçekleşemez ... Bu, halk topluluklanın oluşturan ferdin içine yerle!ş­
miş değilse. Yani toplumda, örfler, adetler ve geleneklerden oluşan bir toplam olarak mevcut olmadıkça" 10
Selim bir demokratik hayatın teşkili için, fert olan insan hareket noktasıdır. Yüce Rabbimiz (C.C.) de buna dikkat çekmiştir:
"Şüphesiz Allah bir kavimdekini, onlar kendi içlerindekini değiş­
tirineeye kadar değiştirmez. "11 Bir topluluk inanç ve davramşını
değiştirmedikçe Allah da onlann durumunu değiştirmez.
Bunun peşinden demokrasinin toplumda hayatın çeşitli alanlannda kökleştirilmesi, toplum üyelerinin aralanndaki ilişkilerde
bu yolla demokrasinin hakim olması gelir. Sadece teori ortaya
koymak demokrasiyi yapmaz. Demokrasi, yazılı kanunlar ve anayasa şeklinde kaleme alınmaksızın da İngiltere'de olduğu gibi değerler ve kurallar halinde topluma egemen olabilir.
İslam'ın geniş alanında demokrasiyi aramak İstersek şunu
keşfederiz: İslam genel prensipleri koymuştur, aynntılı bir anaya-
sa getirmemiştir.· Bililis bu konuda şeriatİn genel prensip ve sı­
mrlanm iltizam etmek şartıyla ümmete ictihad etme hakkım bı­
rakmıştır.
Malik b. Nebi diyor ki: "İslam, insana tek bir kerede öyle bir
ki, o bütün siyasi ve toplumsal kıymetlerden
daha üstündür; K~'an'da onu, Allah Teala kendisi bahşetmiştir:
''Andolsun ki, biz A.demoğullarını mükerrem kıldık." Bu ayet gerçekte, İslami bir anayasa için bir çeşit girişi teşkil eder; bu anayasaya, diğer demokratik örneklerin hepsinin ifade ettiği sıfatı ve"kıymet" vermiştir
10 Bin N ebi, Malik, ed-Dımulıratiyye ve'l-İslam fi'l-Alemi'l-Arabı, Siyaset ilmi birinci Kongresi Tebliğleri (5-6 Kasım 1959), Lübnan Siyasi İlimler
Neşriyatı, c. 3, s. 270.
ll Ra'd Süresi: 13/11
İslam ve Demohrasi
188
ren b~r giriştir o. İslami demokrasi kavramı, insanda Allah'ın
hazır olduğu görüşündedir. Diğer kavramlar ise insanlığın ve toplumun hazır olduğu görülür. Böylece bir yönden kutsal bir demokratik örnek, diğer yönden laik bir örnek olarak görmekteyiz.
Burada fark lafiziarda değil, bilakis bu lafiziann gerçekte kasdettiği şeydedir; insan varlığının gerek kendisine, gerekse başka­
larına karşı duygulan seviyesinde olsun.
Kendinde ilahi bir şeref gören insan, bu şerefi kendi
da da, başkalannın ağırlığında da hisseder ...
ağırlığın­
Böylece demokrasi evvela insanın bilincine, kendisi ve başka­
lan hakkında yaptığı bu yeni değerlendirme yanısıra içinde insanın yüksek manasını doğuracak bir değerlendirme eker .
.. .. İslami demokrasi, biraz önce ispat ettiğimiz gibi insana antidemokratik eğilimiere karşı verdiği bağışıklıkla temayüz eder.
Öyle bir bağışıklık ki, laik demokrasilerin verdiği siyasi haklar ve
toplumsal güvenceler otomatik olarak bunu garanti edemez. Çünkü, o demokrasilerde insan kendisini toplumsal menfaatlerin ve
büyük holdinglerin çıkarlarının altında ezilmiş bulabilir; ya da
kendisini bir sınıfın veya ırkın diktatörlüğü altında kalan başka­
lannı eziyor durumda bulabilir." 12
İslam insana, hiç kimseden zulüm kabul etmeyecek şekilde
kendi
değerini,
değerini
hiç kimseye zulmetmeyecek şekilde de başkasının
hissettirerek antidemokrasiye karşı bağışıklık kazandı­
nr.
Müslümanın
larından
nefsinde bu bağışıklığı
şu ayet-i kerimelere bakalım:
"O ahiret yurdunu yeryüzünde,
lıarmalı
istemeyenZere
için hazırlanmıştır. "13
vereceğiz;
kökleştiren
üstünlü/ı taslamalı
mutlu sonuç,
"Melelıler,
Kur'an nass-
ve (esat
çı­
lıorlıup salıınanlar
hendilerine zulmetti/ıleri bir halde bulunurhen canlarını aldılıları himselere diyecelıler: "Siz ne iş yapmalıta idiniz?"
Onlar: "Biz yeryüzünde zayıf, güçsüz insanlardılı." diye cevap ve12 Bin N ebi, Malik,A.g.e., s. 280,282.
13 Kasas Süresi, 28/83.
Günümüz Arap Dünyasındaili Tatbikatı Açısından İslam ve Demokrasi
189
recekler. Melehler: "Allah 'ın arzı geniş değil miydi, orada hicret
etseydiniz ya!" karşılığında bulunacaklar. İşte bunar, barınakları
cehennem olanlardır. Gidilecek yer olarak ise, orası ne kötüdür/" 14
"Ve hatırlayın o zamanı ki, Rabbi, İbrahim 'i birtalıım emirler
ile imtihan etmişti de, o bunları tamamen yerine getirdi. Rabbi:
"Seni insanlara imam (rehber) yapacağım." dedi. İbrahim: "Zürriyetimden de?" diyeniyaz etti. Rabbi ise: "Zalimler ahdime, rahmet
rehberliğime erişemez/"15 buyurdu."
Bu son ayet bize açıklıyor ki, Allah'ın ahdine zalim olan erişe­
mez, dolayısiyle herhangi bir halkın yönetimine geçmesi sahih değildir. Bu ayette başka bir açıklama daha vardır, o da şudur: Demokrasinin ölçüsü, yöneticinin bir usul olarak adalete dayanması­
dır. Yönetimin babadan oğuHanna ve nesiine geçmesine engel de
yoktur. Hz. İbrahim (AS.)' e- verilen cevabın "neslinden gelen bir
zalimin insanlara imam (yönetici, devlet başkanı) olamayacağı ve
Allah'ın ahdine ulaşamayacağı" ile sınırlı olması buna delildir.
4- GÜNÜMÜZ ARAP DÜNYASINDA DEMOKRASi'NİN
SORUNLARI
Günümüz Arap dünyası, dünyanın birçok yerinde, özellikle
Üçüncü Dünya bölümünde olduğu gibi, zor şartıann ağır baskısı
altında yaşamakta, şiyasi hayat üzerinde etkileri görülen birçok
zorluklara ve tahriklere maruz kalmaktadır.
Arap dünyası yarım yüzyıldan beri hala Filistin topraklannı
"Siyonist hareketi"ne teslimi hakkındaki Batı projesinin ceremesini ödemektedir. Filistin ve diğer Arap topraklarının işgali, ayrıca
İsrail'in açığa vurdu'ğu veya vurmadığı tamalıları ve ihtirasları,
güncel hale·gelen tahrikler ve provokasyonlar Arapları her çeşit
siyasi, askeri, medyatik ... vb. çarpışmalarakarşı -kongrelerde olsun, uluslar arası localarda olsun- hazırlık yapma durumunda yaşatmaktadır.
14 Nisa Süresi: 4/97
15 Bakara Süresi: 2/124
190
İslam ve Demokrasi
Arap dünyasındaki devletler, Batı Avrupa emperyalizminden
arka arkaya bağımsızlıklarına kavuştular. Fakat bu ve onunla
birlikte olan ABD ve öteki emperyalist devletler, birtakım yeni
bölgeler edindiler. Oralarda kültürel ve iktisadi filolan vasıtasıyla
askeri emperyalizm uygulamaktalar. Hatta bazı bölgelerde nüfuzları doğrudandır; öyle ki bir Arap, Amerika ve genel olarak Batı
hakkında düşünürken hemen onlann zulmü; dinine, ekonomisine,
kültürüne, değerlerine, genel anlamda hukukuna karşı işledikleri
tecavüz şekilleri zihninde canlanmaktadır.
Arap dünyası siyasi
çekmektedir:
çalışmaya katılan
iki
sınıfın sıkıntısını
1· Bir grup ya kapitalist Batı'ya ya da marksist Doğu'ya yönelmiş durumdadır; fikir ithaline çağırmakta, siyasi ıslahat meselesinde, başka ülkelerde yapılan demokratik deneyin taklit edilmesi
konusunda hazır reçetenin yarar vereceğini kabul etmektedir. Bu
ithalci zihniyet, siyasi çözümlerin daha çok ithal edilen ve valizde
nakledilen ticari bir mala benzediğini, bir toplum veya devlet için
uygun olamn, bütün toplumlar ve devletler için de uygun olacağı­
m zannetmektedir. Bunlann hepsi doğruluk payı olmayan kuruntular ve zanlardan ibarettir.
2· Öteki grup da, İslam'ın başındaki devlet projesini, Hz. Peygamber ve Hulefa-i Raşidin dönemindeki tecrübeyi hayal etmektedir. Bu tecrübenin, adalet esasıarım kökleştirmek, insan onurunu
ve hakianın korumak, inanma hürriyetinden başlayıp mesken, çalışma, seyahat etme ve görüşünü açıklama hürriyetine vanncaya
kadar genel hürriyetleri garanti etmek gibi sabitelerinin ve özürrün canlandırmak kabul edilmekle beraber bu zihniyetin her yeniyi, hatta daha önce kullanılınadı gerekçesiyle terimleri ve kelimeleri reddetmek gibi bir sorunu vardır. Bu grup: "Zamamn değişmesiyle hükümler de değişir." kuralını yürürlükten düşürmek­
te, İslam'ın başından sonraki asırlarda günümüze kadar oluşan
düşünce ve tatbikat alamndaki mirası da ihmal etmektedir.
Arap milletinin demokrasi sorunlan konusundaki genel durumuna geçersek görürüz ki, bütün Arap devletleri anayasalar ve
kanunlar koymuşlar, bunların çoğunluğunda da devletin yasama
işlerinde İslam'ın birinci kaynak olduğu nassan belirtilmektedir.
Günümüz Arap Dünyasında/d Tatbiluitı Açısından İslam ve Demohrasi
Bunun gayr-i müslimlere veya Arap
hıristiyanlara
191
zarar ver-
meyeceği mülahazasını burada zikretmek gerekir. İslam, Müslü-
man Araplar için bir din ve medeniyet olduğu gibi, Hıristiyan
Araplar için de bir medeniyettir. Şu andaki durumda aile hukuku
ile ilgili kanunlar dini lideriikiere bırakılmıştır, kimseye karşı bir
tecavüz söz konusu değildir.
Günümüz Arap dünyasında demokrasi sorunları çoğunlukla
uygulama ile ilgilidir. Bunları şu şekilde tesbit edebiliriz:
1- Arap dünyasında ümriıllik (okur-yazar olmama) nisbeten
siyasi cehalet de öyledir. Nüfusa kıyasla bilinçlendirme
müesseseleri azdır. Bu durum, sağlıklı bir siyasi hayat tatbikatma
yardımcı olmamakta ve sorun çıkarmakta ve şöyle demeye sevketmektedir: "Arap vatanındaki ülkelerin çoğunda ve bizzat işçi ve
çiftçi gibi halk tabakalarında görülen, sosyal ve kültürel geri kalmışlık ile ümm1liğin hakim oluşu, bu sorun için verimli bir zemin
sunmaktadır. Zira bu durum, Arap halklanmn büyük kitlelerini
siyasi faaliyet dışında tutmakta, hakim güçlerin demokrasiyi bozma işlemlerini kolaylaştırmaktadır. Kaç defa bu halk güçlerinin
bilinçsizlik veya ekmek korkusu sebebiyle birçok Arap bölgesinde,
kendisiyle alakası olmayan ve kendisini temsil etmeyen, hatta
halkın çıkarlarına karşı çalışan fertleri ve gruplan seçtiğini görmüşüzdür. "16
yaygındır,
Sosyal hürriyetin yokluğu yamsıra geri kalmışlık ve bilinç azlığı, seçimlerde hile yapılmasına, birçok seçimde oylarla oyuanmasına yardım etmiştir.
2- Bir asırdan bu yana Arap dünyasında siyasi veya ıslah faaliyetlerine girişmiş olanlardan bir kısmı, Avrupa'dan ve Amerika'dan gelen şeyler karşısında hayranlığa kapılmıştır. Bu gelen
şeyler liberal ve laik idi; o yüzden de milletin değerleri ve medeniyetİnden çok uzaktı. Halbuki Arap toprakları, semadan gelen mesajların beşiği olagelmiştir. Bu mesajların en sonuncusu d.a
İslam'dır.
Bu Arap çağdaşlarından birini şöyle demeye sevketmiştir:
"Laiklik slogammn, Arap düşünce sözlüğünden çıkarılması, yeri16
en-Nasır,
Dr. Halid,
1986, s. 48, Beyrut.
Ezmetu'd-Dımuhrfıtiyye
fi'l- Vatani'l-Arab'i, 3. bsk.,
İslam
192
ve Demokrasi
ne demokrasi ve akılcılık slogamnın getirilmesi gerekir. Arap toplumunun ihtiyaçlarına uygun ifadeyi bu iki kelime karşılamakta­
dır: Demokrasi hukukun kendisini, yani ferdin ve topluluğun hakları; akılcılık ise siyasi uygulama sırasında heva, taassup ve değişken mizaçiardan değil, akıldan, mantık! ve ahlaki ölçülerden
hareket edilmesi manasma gelmektedir.
Bu işin bir yönüdür. Diğer yandan İslam'ın herhangi bir şekil­
de uzaklaştırılınasını demokrasi de, akılcılık da asla kasdedemez.
Sadece objektif verileri almak da şöyle dememizi gerektiriyor:
Araplar hakikaten İslam'ın aslı ise, İslam da Araplar'ın ruhudur.
O sebeple Araplar'ın mevcudiyetinde İslam'ın ana öğe olarak kabul edilmesi zorunludur. "RUh-i İslam, Müslüman Araplar içindir;
medeni İslam bütün Araplar -Müslüman olsun, gayr-i müslim olsun- içindir."17
az olmayan uzmanlık sahibi ve yüksek öğrenim diplomalı bir grup -bilmiyorum onlara aydın adım vermek ne derece
doğrudur- bütün takat ve güçlerini milletlerinin ilerlemesi ile ilgili esasların geliştirilmesi ve arttırılmasında ifadesini bulan medeniyet görevlerini ihmal etmiştir.
3-
Sayısı
Yapacakları
o çalışmaların başında beşeri kalkınma, yani insan için gayret sarfetme gelir. Zira insan sermayesi, toplumdaki
ilk ve en önemli sermayedir.
Bu aydınların hastalıkları,
nüp dolaşmaktadır:
aşağıdaki
noktalar
etrafında
dö-
a) Milletin medeniyet özelliklerini gözetmeksizin Batı yönüne
eğilim göstermek ve oradan nakiller yapmak. Bu işin bir yönü. Diğer yönden başka bir grup da asla bağlılık ismi altında her çeşit
alum reddetmiştir. Her iki grubun yaptığının sonucu tehlikelidir.
Bir kısım diplama sahiplerinin akademisyenlik konusunda
sebebiyle bir köşeye çekilmeleri. Bunlar kapalı
odalarda kitaplarına kapanmışlar, sorunlarına çözümler sunmaya
hazırlık olmak üzere toplum gerçeğini anlamak için toplum içine
b)
aşırı davranmaları
17 el-Cabiri, Dr. Muhammed Abid, ed-Dınzı ve'-Devle ve Tatblku'ş-Şerla,
Beyrut, Merkez İrasati'l-Vahdeti'l-Arabi, 1996, s. 113, 114.
Günümüz Arap Dünyasındaki Tatbikatı Açısından İslam ve Demokrasi
katılmamışlardır. Bunların bazısı
193
insanlara tepeden bakar, bu da
kendini onlardan uzaklaştınr.
c) Onların bir kısmı ise özel çıkarlarına gömülmüşlerdir. Bütün güçlerini maddi kazanç beklentileri için seferber etınişlerdir.
Bu amaç, bazılanın ınillete komplo kuran güçlerin yamnda görev
almaya sevketıniş, ödenen bir ücret karşılığında ınilletin mefhumlanm onların lehine kullanmıştır. Diğer bir klısmı da ene:rjisini bir
yöneticinin veya nüfuz sahiplerinden birinin hizmetine verıniş,
kendinden isteneni tekrarlayan bir borazan olmuştur. Halbuki aslolan: "Din nasihattir." kuralına dayanmaktır. Yimi aydın, yöneticiye gerçeği açıklamalıdır, ucuz kazanç için gerçekleri saklamamalı, çarpıtmamalıdır.
d) Bir kısım. diplomalılann hastalıklarından birisi de kendini,
siyasi veya sosyal bir faaliyet için bir.: müesseseye dahil olmaktan
üstün bir konumda saymaktır. Onları-;öldürücü bir bencillik kaplamıştır ve insanlardan, gerçeklerden uzaklaştırmıştır. O zaman
da ortalık cahillere kalmakta, sorunlar karmaşıklaşmaktadır.
Bugünkü gerçekler kalem ve görüş sahiplerinin milletlerinin
meselelerini iltizam ederek kamu işlerine katılmasını gerektirmektedir. Ene:rjilerini, toplum içinde nasihat ve bilinçlendirme,
dışarıdan gelen sömürü, tecavüz durumlarınakarşı durma uğrun­
da seferber etmelidirler.
ı
4- Bunlara ilave olarak bir de yetkilerin bir araya toplanması
sorunu vardır. Çünkü demokrasi ancak, "yetkilerin bir yönetici ya
da kurulun elinde toplanmaması" kuralına dayanırsa sağlıklı bir
şekilde kurulur. "Yetkiler arasında ayırım yapılması" demiyorum.
Çünkü idari bakımdan yetkiler ve yönetim kuralları üyeleri'arasında bütüııleşme gerekeceğinden ayırım mümkün değildir. Matlup olan, yetkilerin bir elde toplanmamasıdır.
O yüzdendemokratik bir sistemden talep olunan, yasama, yü-.
rütme ve yargı yetkilerinin bir elde toplanmamasını tekeffül etmektir. Dolayısiyle sisteınin, devletin bu üç yetkisinin bağlı olduğu müesseselerin uzmanlık alanını açıklaması lazımdır. Anayasada hükümetin, parlamentonun ve yargının uzmanlık sınırlarını
18 en-Nasır, Dr. Halid, A.g.e., s. 50, 51.
194
İslam ve Demalırasi
belirlemelidir." 19 Bundan dolayı "demokratik yönetim sisteminde
anayasa bu yetkilerin tek elde toplanmasını engellemelidir. Demokratların kanaati de, demokratik anayasanın, bir yetkinin diğerine katılmamasını veya bir yetkinin diğerinin İcraatma engel
olmamasım garanti edecek müesseseler kurmasımn zorunlu olduğu şeklindedir."20
5- Yönetimin el değiştirmesi ve tabii ki seçim şekli, Arap vatamnda ve dünyadaki birçok devlette demokratik hayatın başına gelen sorunlardandır. Halbuki aslolan demokratik devlet, dayanağı
genellikle egemen güçten ayrı manevi bir şahsiyet taşıyan müesseseler olan bir devlettir. Nitekim yönetimin el değiştirmesi toplum ahalisinin serbest seçim -hakkına gösterilen saygıyı tekit eden
bir ilkedir ve genel hürriyetleri garanti eder, tabii milli birlik, sı­
mrları içinde olarak siyasi ve fikri çok sesliliği ve çeşitliliği muhafaza eder.
Yönetimin el değiştirmesinin başlangıcım seçimler oluşturur.
Hür, nezih, sağlıklı bir seçim olmaksızın demokratik hayat olmaz.
Çağdaş Araplar'dan biri diyor ki: "Şayet demokratik idare, halkın
genel iradesine dayanan idare ise, bu iradenin ifade yollarından
en önemlisi seçiııılerdir. O yüzden demokrasinin tarifinde: "Halkın, idarecilerini seçim yoluyla seçtiği sistemdir." denmiştir.
İşte demokrasi ilkesi ile seçim arasındaki sıkı irtibat buradan
kaynaklanmaktadır.
Hatta seçim tercihinde tek araç olmadığı sürece demokrasinin ayakta durması mümkün değildir, seçimsiz demokrasi olmaz. "21 Anayasal müesseselerin kökleştirilmesi, idare
edenler ve edilenlerin hepsi tarafından saygı gösterilen bir anayasaya dayanarak yetkileri tek elde toplamamak; bunların hepsi,
korkuları giderip garantileri teşkil eder. O takdirde, yönetimin el
değiştirmesi sorunu; yasama, yürütme ve yargı arasım bir elde
toplamamak meselesi için bir gerekçe olmaz.
6- Anayasa, demokratik sistemin direğidir; o daha çok bir akide benzer, ülke gerçeğinden hareket eden, şartları ve özellikleri
göz önüne alan bir akit. Aynı şekilde insanların din edindiği şey19 el-Keviir!, Dr. Ali Halife, Meflızı~ud-D'imuhratiyyeti'l-Muasır, el-Mustakbelu'l-Arabi Dergisi, Beyrut, Yıl: 16, Sayı: 173, Temmuz 1993 s. 55.
20 el-Keviir!, Dr. Ali Halife, A.g.y., s. 56.
Günümüz Arap Dünyasındahi Tatbihatı Açısından İslfım ve Demalırasi
195
den hareket etmek ve ona saygı göstermek, semavi şeriatte gelenleri iltizam etmek, yasa koyucuların görevlerindendir. Yoksa onu
ilga etmeleri, dirayetsiz bir şekilde rastgele dışardan ithalat yapmalan görevleri değildir.
Demokrasinin emniyet sübabım teşkil eden anayasamn, haklan ve genel hürriyetleri koruması lazımdır, yetkileri tek elde toplamaması yamsıra devlet otoritesini disiplinize etmesi, müesseseler devletini kökleştirmesi gerekir. Bunu idare edenler ve edilenlerin hepsinin de iltizam etmesi gerekir. Bir ülke ahalisinin saygı
göstermediği bir anayasamn manası ve faydası yoktur.
Birçok ülkede olduğu gibi Arap ülkelerinde görülen problem
Anayasalann metinleri dışandan ithal edilmiştir; ya ihtiyacı karşılamaz durumdadır ya da milletin dini ve medeni değer­
lerine aykındır. Diğer taraftan nüfuz ve yetki sahiplerinin bazan
şahsi çıkarlan için anayasamu veya bazı maddeler ile bentlerinin
iptaline çalıştıklannı görmekteyiz, bunlar insanların haklarına
da, iltizam edilmesi gereken anayasaya da saygı göstermemekteler.
şudur:
7- Dini aşınlık olgusu ki, bazı hareketlerin İslam adıyla yaptı­
ğı taassuplan doğurmuştur. Kendisine insanlan yargılama, onların imanlan ve dindarlıkları hakkında hüküm verme hakkı vermiş, hatta iş tekfir etmeye, kanları ve dokunulınazlıkları helal kıl­
maya, saymaya kadar varınıştır. Bununla ilgili olaylar, gözümüzün önünde durmaktadır. Bu olaylar, Han!f İslam dinini lekelelediği gibi genel hürriyetleri de iptal ediyor, insan haklarına tecavüz etmekte, halk kuvvetleri veya idareciler ve hükümetler ile çekişmelere, karışıklıklara sebep olmakta,. Bütün bunlar tabii ki
sağlıklı demokratik hayatın yararı dışında bir yere kaydedilmektedir.
Arap çağdaşlarından biri bu hususta, kendisini ve faaliyetlerini İslam'a nisbet eden bu kuvvetler hakkında şöyle demiştir:
"Bunlar İslam'ın insan! yanını lekeliyor, vatanların dahilinde ve
masurulara karşı şiddet kullamyor, milli birliği parçalamaya çalı­
şıyorlar, hem de düşmanların, Araplar'ın mevcudiyetini bölmek
için yoğunaştıkları bir vakitte.
21 el-Ensari, Dr. Abdulham1d İsmail, eş-Şura ve Eserııhfı fi'd-Dimııllrfıtiyye,
Beyrut-Sayda el-Mektebetu'l-Asrıyye, 2. baskı, tarihsiz, s. 381.
İslam ve Demokrasi
196
Aşırılann İslam'ı tekellerine almaya çalışması, toplumu tek:fir
etmeleri, kendi tavırlarını kuvvet yoluyla başkalanna kabul ettirme gayreti, İslam'a hizmet etmez, tersine İslam'ılekeler, halkı böler, İslam'ın toplayıcı rolünü zayıflatır; bu ise Araplar'ın ve Müslümaniann düşmanianna büyük bir hizmet olmaktadır." 22
Eğer
laik, demokratik, siyası herhangi bir tez Arap gerçeği ile
uygunluk göstermiyorsa, aşırılık ve dinde mübalağa konusunda
da hüküm aynıdır; İslam ile, Arap milletinin demokratik siyası
hayatı ile de uygunluk arzetmemektedir.
8- Birçok Arap ülkesinde karar alma işi, sorumlu mevkide bulunan ve yetkiyi elinde tutanlardan müteşekkil bir azınlığın elindedir. Kamu hakkında uzmanlık sahibi olanların veya genellikle
yürütme işi omuzlarına düşen, en azından o noktada katkıda bulunacak olan sivil toplum müesseselerinin katılacağı şfıra çerçevesine intikal etmemektedir.
Bu durum bazen kararı bir egoizm veya grup taassubu haline,
yahut dar, sınırlı menfaatleri ifade eden, bütün olarak toplurl:ıun
menfaatini kuşatma özelliği taşımayan bir karar haline getirmektedir.
Karar alma prosedüründe müesseselerin rolünü iptal veya bazen müesseselerin kendisini dondurma veya ilga etme, halkın büyük çoğunluğunun siyası hayata katılma olgusu üzerinde olumsuz
etkiler bırakınakta, dolayısıyle bu da demokrasiyi zayıflatmakta­
dır.
Şura
ve katılım olmadığından dolayı, idareciler ile halk arasında veya hükümet kuruluşları ile halk kuruluşları arasında
uyum kaybolur. O takdirde de aksaklık başlar, sağlıklı demokratik hayata kötülük edilmiş olur.
9- İsrail'in Filistin ve diğer Arap topraklarındaki işgali ve üzerinden yarım asır geçmiş olan Arap-İsrail çekişınesi topraklann
ve mukaddesatın kurtarılmasına, Arap haklarının, Filistinliler'in
topraklan ve devletleri ile ilgili haklarını geri almasına kadar sürecek olan çekişme siyası hayata da yansımalar bırakmaktadır.
22
Şatila, Kemal, et-Tedamunzı'l-Arabı, Limaza Teracea ve Keyfe Yusteadu,
Beyrut, el-Merkezu'l-Vatani, tarihsiz, s. 9, 10.
Günümüz Arap Dünyasındaili Tatbilwtı Açısından İslam ve Demokrasi
197
Öyle ki, bu çekişmenin askeri veya diğer alandaki idaresine bakış,
bir komuta mevkiinden diğer komuta mevkiine veya bir müesseseden ve akımdan diğer birine göre farklı olmaktadır. Bu da çekiş­
melere, bazı yöneticiler ya da bazı hareketler tarafından şiddete
başvurulmasına sebep olmaktadır. Neticede hepsi sağlıklı bir demokratik hayatın kurulması konusunda faydasız durumlar ortaya
çıkarmaktadır.
Aynı iş bazı Batılı emperyalist güçlerin -ki bunlann başında
Amerika gelir- yaptığı işgal, hakiann gasbı gibi durumlar hakkın­
da da söylenebilir. Bu dine, kültüre, ekonomiye, değerlere, arza,
denize, bütün mevkilere uzanan bir düşmanlık ve tecavüzdür. Aynı şekilde bu da emperyalizme mukavemet faaliyetlerine yol açar.
Burada yeniden bakı.ş açılanmn, mukavemet metodlanmn farklı
olması noktasına geliriz ki, o dahi hükümetler, hareketler, özel
kuruluşlar ve halk kesimleri arasında karşılıklı alma-verme konularında demokratik olmayan durumlara yol açar.
O sebeple demokratik hayat, ancak yabancı kovulduktan, tam
kurtuluş gerçekleştikten, siyası, kültürel, iktisadi bütün yönleriyle bağımsızlık gerçekleştikten sonra düzgün bir hale gelir. O takdirde Araplar'ın sağlıklı bir demokrasi kurması mümkün olur. Zira gasp, işgal, emperyalizm kaldığı sürece siyası veya sosyal bir
demokrasinin kurulması mümkün değildir.
5- TE ORİ İLE ,TATBİK AÇlSINDAN DEMOKRASiNİN
LÜBNAN ÖRNEÖİ (1993-1998)
Teori ile tatbik açısından demokrasiden söz edilirken, son beş
yıldaki Lübnan örneğine dayarnlması faydalı olacaktır. O örnekten önce 23.5.1926 tarihinde çıkan Lübnan Anayasası, tadilatlarla
birlikte Taif şehrinde 1989 senesinde kabul edilen Lübnan Mill!
Mutabakat Belgesi'ne uygun olarak kabul edilmiştir. Anayasa yeni metniyle 1991 yılında Millet Meclisi'nden çıkmıştır.
Yeni anayasanın bu şeklini ilk okuyuş neticesinde, Lübnan
durumunu takip eden kişi; son beş yıl esnasında anayasaya karşı
birçok muhalefet olduğu sonucunu çıkanr.
İslam ve Demokrasi
198
İlk muhalefet, cumhurbaşkanı, m·eclis başkanı ve hükümet
ba~kanından müteşekkil,
yetkileri üç başkanın Lübnan medyasın­
da Troika" (üçlü) ismiyle anıldığı bir şekilde kendi şahıslanna ait
kılarak başladı.
İkinci muhalefet, yönetimin el değiştirmesi konusunda yapı­
lan müdahaledir. Şöyle ki: 1995 yılında, anayasa tadil edildi.
Cumhurbaşkanının süresi 10. ayda bitiyordu. Bu tadilata göre süresi 3 yıl daha uzatıldı. Bu ise yönetimin el değiştirmesi konusunda anayasaya ve demokratik usule muhaliftir. Anayasanın 49.
maddesinde der ki: "Cumhurbaşkanı, Millet Meclisi'nin 2/3'si çoğunluğuyla, gizli oyla, ilk oturumda seçilir. Müteakip oylama aşa­
masında ise mutlak çoğunluk yeterlidir. Başkanlığı 6 sene devam
eder. Tekrar seçilmesi, ancak süresinin bitiminden 6 sene sonra
mümkün olur." 1995 yılındaki muhalefet ise şudur: Bu madde tadil edilip başkanın süresi 3 yıl daha uzatılmıştır.
Anayasanın
22. maddesi de şöyledir: "Toplum gruplarına göre
göre ilk Millet Meclisi'nin seçimi yapılır
ve içinde bütün ruhani ailelerin temsil edileceği bir meclis ihdas
edilir. Bu meclisin yetkileri ise ülkenin geleceği ile ilgili meselelerle sınırlıdır. Ve bu alanda hiçbir şey yapılmadı. Yöneticilerin uyguladığı hisse kapma fiili sonucu taife ve grupçuluk ruhu kuvvetlenmiştir. Bununla da, taife ve gruba dayanmayan parlamenter.
meclis seçimi işi, grupçuluk metoduyla çalışanlarca aksatılmıştır.
değil, vatandaşlık esasına
İşierin karmaşık hale gelmesini artıran şeylerden biri de grup-
çuluk metoduna dayanan yönetici zümrenin, Taif Milli Mutabakat
belgesi içeriğinin yürürlüğe konmasını engellemesidir. Bu zümre,
işleri taife ve grupçuluğu iptal edip grupların hukuku belası yerine vatandaşın hukukunu meşru kılmak yönüne iten anayasa hükümlerine de karşı gelmiştir.
Şu
andaki yöneticiler,
anayasanın
95. maddesinin yürütme ve
Maddenin metni şöyledir: "Müslümanlar ve Hıristiyanlar arasında eşitlik esasına göre seçilmiş olan
Millet Meclisi siyasi grupçuluğu ilga edecek İcraatı aşamalı bir
plana göre yapmalıdır; cumhurbaşkanının başkanlığında Millet
uygulamasını aksatmışlardır.
23 es-Sefir Gazetesi, Beyrut,
Sayı:
8070,
Perşembe,
13/8/1998, s. 4.
Günümüz Arap Dünyasındaki Tatbilwtı Açısuıdan İslam ve Demokrasi
199
Meclisi Başkanı, başbakan ve toplumdaki siyasi, fikri, sosyal konumu olan şahsiyetleri de içeren milli bir heyet teşkil etmelidir.
Bu heyetin görevi, taife ve grupçuluğun ilgasını sağlayacak
inceleyip önermek, Millet Meclisi'ne ve bakanlara sunmak,
bu aşamalı planın yürütülmesinitakip etmektir.
yolları
ihlaller sebebiyle anayasanın bu maddesi, kağıt üzerinde kalTaife ve grup taassubunun hakim olduğu bir siyasi hayatta demokrasinin durmayacağı açıktır.
mıştır.
İnsan hakları konusuna gelince, bin; ık ihlaller olmuştur; hapishaneler ve mahbusların kötüleşen durumları medya organlarında da yer alan hapishanelerdeki direnişler ve şekilleri nihayet
adalet bakanını bir basın toplantısında şöyle demek zorunda bı­
raktı: "İçişleri Bakanlığı, hapishanelerin problemini mali bir sorun olarak kabul etmektedir. Bu doğrudur, zira uygun mekanlar
yapmak zarureti vardır. Fakat bu sorunun cüzi bir sorun olduğu­
na inanıyoruz. Esas problem ise hapislerle kimin alakadar olacağıdır. Hatta ödenekler tam olarak bulunsa da sorunun çözilieceği­
ni zannetmiyoruz. "22
Lübnan İnsan Hakları Derneği bu vaziyeti bülteninde şu baş­
lıkla vermiştir:
"Lübnan'da 1997 yılında insan haklarının durumu."
* Lübnan'daki hapishanelerin sayısı 22'dir. Bunlardan 18'i ge-
nel hapishane olup lialen çalışmaktadır. Kapasitesi 2.000 kişi olarak takdir edilmiştir. Halbuki şu anda 4.865 hapis içerde kalmaktadır.
* Rumiye'deki merkez hapishanesi hariç, hapishanelerin durumu genellikle kötüdür.
'
* Hapishanelerde bedeni ve psikolojik hastalıklar yayılmasına
sebep olacak şekilde
bağucu
* Buralara suçun
bir izdiham
türü ve boyutu
vardır.
ayırt
edilmeden mahbuslar
doldurulmaktadır. Aynı şekilde haklarında, (belki de beraetle sonuçlanacak şekilde olan) hüküm çıkmasını bekleyen zanlı ve tu24 el-Cemiyyetu'l-Lubnaniyye li-Huküki'l-İnsan, Haletzı Hzıküki'l-İnsan
Lübnan, Beyrut, 1997, s. 9, 10.
fi
İsli'un
200
ve Demo/ırasi
tuklulann yamsıra müddet ve ceza.lan farklı olan mahkumlar daldurulmuştur.
illuslar arası AfTeşkilatı'mn Ekim-1997 raporu ise, idarecilerin nasıl semavi şeriatlerde ve insan hakları evrensel bildirisinde
belirtilen insan haklarına saygı göstermediklerini beyan eden
vak'alarla doludur.
Bazıları şöyledir:
* Temmuz-95'de'Lübnan HalkKongresi Teşkilatı üyelerinden
iki kişi tutuklanmıştır. Sandalyesi boşalan bir seçim bölgesindeki
millet meclisi seçimlerini boykota çağıran broşürü dağıttıkları için
kısa bir süre tutuklanmışlar yine, 1996 yılı içinde çeşitli vesileler
ile ayın teşkilat üyesi 25 kişi tutuklanmıştır.
* 96 Şubat'ında, misal olarak veriyorum, ayın teşkilat üyesi 6
kişi
hükümet siyasetlerini eleştİren afişler astıkları için tutuklanmışlar; kendilerine genel düzen ve güvenliği bozdukları suçu yöneltilmiş, sevkedildikleri mahkemede beraet etmişlerdir."25
Demokratik uygulamayı aksatan anayasa muhalefet şekille­
rinden biri de yönetimin 1996 yılı parlamento seçimlerinde yaptıklarıdır; aynı fıili 1992'de de yapmışlardı. Kanun, seçim bölgesi
sayılmasım açıkça belirtiyor. Fakat şunlar·oldu:
1- Kanuna Beyrut,
Şimal
ve Bika' illerinde uyuldu.
2- Güney ve Nabatiyye ilieri tek seçim bölgesi sayıldı.
3- Cebeli Lübnan ilinde bir ilçe seçim bölgesi
sayıldı.
Böylelikle tek dönemde 3 seçim bölgesi türüne göre seçim yap. mış oldular. Bu ise seçim kanununa aykırıdır. Ayın zamanda bu
durum temsil ve milletvekili sayısı konusunda farklı durum ortaya çıkaran bir uygulama olmuştur.
Bunlar ise, Lübnan'da demokratik hayata,~~genel hürriyetlere,
insan haklarına karşı kötülük eden, zarar vere-n birçok muhalefet
ve ihlallerden birkaç örnektir. Bir Lübnan'lının anlattığı gibi, bugünlerdeki durum şöyle özetlenebilir:
25 Munazzamatu'l-Afvi'd-Devliyye, Lübnan, Tatavvurat ve Intihakat Hukulıi'l-İnsani Uluslar arası Sekreterya, Londra, Ekim-l997 s. 10.
Günümüz Arap Dünyasındaki Tatbilwtı Açısından İslam ue Demolu·asi
201
Milis güçlerin liderleri nezih olmayan seçimler aracılığıyla
üzerlerine bir meşruiyet örtüsü örtmeye çalışıyorlar; iş adamları
mal yoluyla otorite merkezine ulaşınaya çalışıyorlar, taife ve grup
liderleri kendi toplumları üzerindeki hakimiyetlerini dopdolu bir
taifecilik söylem vasıtasıyla, içine kapalı bir taife varlığım kontrol
altında tutarak ibka etmeye çalışıyorlar.
"... Siyasi faaliyeti daha çok meslek edinmiş, işte demokratik
üslılbu daha iyi anlamış, siyaset ilmini idrak etmiş, ayakta kalıp
gelişmeye kadir kapsamlı demokratik siyasi sistemi kurup kollamayı daha derinden iltizam etmiş siyasi bir kadroya ihtiyaç bulunmaktadır. "26
Yönetimin tarafları arasındaki şiddetli tenkit ve çekişme dalgası, Lübnan'da siyasi hayatta teori ile tatbikat arasında ne kadar
uzak bir mesafe olduğunu göstermiştir. Zira anayasa ve Taifte
kabul edilen milli mutabakat belgesinin naslarına ne saygı gösteriliyor, ne de iltizam ediliyor.
İlgili Lübnanlılar'dan biri durumu şöyle tasvir ediyor: "Malumdur ki, Taifte Lübnan ve Araplar'ca kabul edilen, uluslar arası seviyede de kabul gören antlaşma, Lübnan krizini çözüm için
ecnebi girişimlerinin başarısızlığa uğradığı bir vakitte, İsrail'üı
1982'deki istilasından sonra ortaya çıkardığı milli bilinçten ayrı
grupçu milis olgusunun geçersiz kalması ardından yapılmış idi.
Taif ittifakı, 1989 yılında, Lübnan'ın müstakil Arap kimliğini
temeli üzerine devleti yeniden kurma projesi tezini
atmak için, anayasal meselelerin dengesi yönünde demokratik sistem geliştirmek için gönüllerdeki ve metinlerdeki siyasal grupçuluğu iptal amacıyla resmi karara genel katılım çerçevesinde grup
ve mezheb dengesini kabul etmek suretiyle yapılmıştı. Fakat
1990'dan bugüne kadarki yönetimler ittifak ve anayasa ile ilgili
hiç bir tatbik plam ilan etmediler; sadece bazı maddelerin tatbikini seçip uyguladılar; diğer bendierin uygulanmasından caydılar,
bazı hükümlerin tatbikini ise ihmal ettiler." 27
kökleştirme
26 Salim, Dr. Pol, ed-Dımulıratıyye fi Lübnan Beyne İlmi's-Siyase ue İntihd­
bfıt 1996, el-Merkezul-Lübnaniyye Liddirasat, ı. baskı, 1998, s. 516.
27 Şatila, Kemal, el-Vatan Euuela, el-Merkezu'l-Vatani Liddirasat ve'nNeşr, 2. baskı, Beyrut, 1415 H./1995 M. s. 113.
İslam ve Demollrasi
202
O halde, birçok Arap devleti ve üçüncü dünyadaki ve değişik
bölgelerdeki pek çok devlet gibi Lübnan'da da demokrasi sorunları
çıkmaktadır. Fakat geleceği, demokratik bir gelecektir. Bundan
başka olması mümkün değildir.
en barizi, kapsamlı sistemler şeklinin, tek veya
çok başlı bir parti yönetiminin iddialarımn düşmesidir. Gelecekle
ilgili olarak halkın ve canlı halk güçlerinin sahip olduğu bilinci de
göz önüne almalıdır. Gelecek, insan haklarımn, genel hürriyetlerin, demokrasinin, çoğulculuğun ve müesseseler devletinin olacakBu
sorunların
tır.*
*
Bu tebliğ, Arapça'dan Türkçe'ye M.Ü. İliihiyat Fakültesi Öğretim Görevlisi Harndi ARSLAN tarafından tercüme edilmiştir.
Download