ULUSLARARASI KINALIZÂDE AİLESİ SEMPOZYUMU BİLDİRİLER KİTABI INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON KINALIZADE FAMILY PAPERS ﻧﺪوة ﻋﺎﻟﻤﯿﺔ ﻟﻌﺎﺋﻠﺔ ﻗﻨﺎﻟﻲ زاده ﻛﺘﺎب اﻟﻨﺪوة 31 Mayıs 1-2 Haziran 2012 31 May-1-2 June 2012 2012/ ﯾﻮﻧﯿﮫ-ﻣﺎﯾﻮ/ 31-1-2 Isparta / Türkiye / Turkey / اﻟﺘﺮﻛﯿﺔ Aralık / December / دﯾﺴﻤﺒﺮ, ﻛﺎﻧﻮن اﻻول/ 2014 SDÜ İlahiyat Fakültesi Yayınları Uluslararası Kınalızâde Ailesi Sempozyumu Bildiriler Kitabı/ International Symposium on Kınalizade Family Papers/ﻧﺪوة ﻋﺎﻟﻤﯿﺔ ﻟﻌﺎﺋﻠﺔ ﻗﻨﺎﻟﻲ زاده ﻛﺘﺎب اﻟﻨﺪوة 31 Mayıs 1-2 Haziran 2012/31 May-1-2 June2012/2012/ ﯾﻮﻧﯿﮫ-ﻣﺎﯾﻮ/ 31-1-2 AHLAK-HADİS MÜNASEBETİ VE KINALIZADE’NİN HADİS KULLANIMI Habil NAZLIGÜL ∗ Özet İslam dünyasında ahlak ilminin oldukça geç ortaya çıktığı ve yeterince geliştirilemediği, bu alanda çok ürün verilemediği ileri sürülebilir. İslam ilim dünyasında ahlaka dair yeterince eser verilememiş olması doğrusu bu kanaati destekler mahiyettedir. Çünkü bu alandaki çalışmaların sayısı hakikaten iki elin parmak sayılarıyla sınırlandırılabilecek kadardır. İşte bu nadir çalışmalardan biri de Osmanlı’nın değerli alimi Kınalızade’ye aittir. Ahlak toplumlar için asla ihmal edilemeyecek bir niteliktedir. Hiçbir alanda ihmal ve boşluk kabul etmeyen hayatın toplumun can damarı ve temelini oluşturan ahlak alanında bir boşluğu kabul edemeyeceği de açıktır. Bu halde Ahlak alanının İslam dünyasında böyle ihmal edilmiş olması nasıl mümkün olabilmiştir? Veya hakikaten ortada bir ihmal varmıdır? Yoksa ahlaki alandaki ihtiyaç ve boşluk nasıl karşılanmıştır? Kanaatimize göre ahlak kitaplarının adedi açısından bakıldığında hissedilen bir ahlaki boşluk İslam dünyasında asla oluşmamıştır. Çünkü bu alanı ve bu alanda duyulan ihtiyaçları Hz. Peygamber’in örnek insan modeli ve bu örnekliği bize aktaran sünnet ve hadisleri doldurmuştur. Her türden Hadis kitapları özellikle de cami ve musannef türü eserler incelendiğinde bu eserlerde doğrudan ahlak ilminin konuları ve hedeflerini ihtiva eden pek çok bölümün bulunduğu görülecektir. Bu bölümlerle de yetinmeyen hadisçiler bir Müslümanın günlük hayatını ele aldıkları “el-edebu’l-müfred”, “amelu’l-yevm ve’l-leyle” ve benzeri isimler verdikleri müstakil çalışmaları da bolca yapmışlardır. Bu eserler incelendiğinde hemen tamamıyla Hz. Peygamberi modelleyen ahlaki içerikli çalışmalar olduğu görülecektir. Ahlakı Rol Model ∗ Doç. Dr. Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi 447 üzerinden kurgulamak modern ahlak ilminin de kabul ettiği bir tutumdur. Müslümanın ilk ve temel örneği de tabiidir ki Hz. Peygamberdir. Gerçi Ahlakta hadis kullanımı konusunda farklı kanaatler ve iddia edilen gevşeklikler varsa da bu teknik bir konudur ve tarihi süreç içerisinde halli için muhtelif çözümler de bulunmuş ve sunulmuştur. Biz bu tebliğimizde hadis ahlak ilişkisini ve ahlakta hadis kullanımını Kınalızade özelinde ele almak istiyoruz. Abstract Morals- Hadîth Relationship and Hadîth Employment of Kinalizâde There is a strong relationship between morals and Hadîth. Morals constitutes foundation of societies. Thereis no society without morals. Despite this Moral sciences did not develop enough in the Muslim World and only very few literature has been produced in this field. We may explain this with the fact that Hadîth provides a rich content of material and fills the gap in this area. In our paper we will dwell upon Morals- Hadîth relationship and give information about Kınalızâde’s employment of Hadîth in his works. İslam dünyasında ahlak ilminin oldukça geç ortaya çıktığı ve yeterince geliştirilemediği, bu alanda çok ürün verilemediği ileri sürülebilir. İslam ilim dünyasında ahlaka dair yeterince eser verilememiş olması doğrusu bu kanaati destekler mahiyettedir. Çünkü bu alandaki çalışmaların sayısı hakikaten iki elin parmak sayılarıyla sınırlandırılabilecek kadardır. İşte bu nadir çalışmalardan biri de Osmanlı’nın değerli alimi Kınalızade’ye aittir. Ahlak toplumlar için asla ihmal edilemeyecek bir niteliktedir. Hiçbir alanda ihmal ve boşluk kabul etmeyen hayatın toplumun can damarı ve temelini oluşturan ahlak alanında bir boşluğu kabul edemeyeceği de açıktır. Bu halde Ahlak alanının İslam dünyasında böyle ihmal edilmiş olması nasıl mümkün olabilmiştir? Veya hakikaten ortada bir ihmal varmıdır? Yoksa ahlaki alandaki ihtiyaç ve boşluk nasıl karşılanmıştır? Kanaatimize göre ahlak kitaplarının adedi açısından bakıldığında hissedilen bir ahlaki boşluk İslam dünyasında asla oluşmamıştır. Çünkü bu alanı ve bu alanda duyulan ihtiyaçları Hz. Peygamber’in örnek insan modeli ve bu örnekliği bize aktaran sünnet ve hadisleri doldurmuştur. Her türden Hadis kitapları özellikle de cami ve musannef türü eserler incelendiğinde bu eserlerde doğrudan ahlak ilminin konuları ve hedeflerini ihtiva eden pek çok bölümün bulunduğu görülecektir. Bu bölümlerle de yetinmeyen hadisçiler bir Müslümanın günlük hayatını ele aldıkları “el-edebu’l-müfred”, “amelu’l-yevm ve’l-leyle” ve benzeri isimler verdikleri müstakil çalışmaları da bolca yapmışlardır. Bu eserler incelendiğinde hemen tamamıyla Hz. Peygamberi modelleyen ahlaki içerikli çalışmalar olduğu görülecektir. Ahlakı Rol Model 448 üzerinden kurgulamak modern ahlak ilminin de kabul ettiği bir tutumdur. Müslümanın ilk ve temel örneği de tabiidir ki Hz. Peygamberdir. Gerçi Ahlakta hadis kullanımı konusunda farklı kanaatler ve iddia edilen gevşeklikler varsa da bu teknik bir konudur ve tarihi süreç içerisinde halli için muhtelif çözümler de bulunmuş ve sunulmuştur. Biz bu tebliğimizde hadis ahlak ilişkisini ve ahlakta hadis kullanımını Kınalızade özelinde ele almak istiyoruz. A- Ahlak-Hadis Münasebeti veya Ahlakta Hadis Kullanımı Hz. Peygamberin sünnetinin, İslam Dininin ikinci kaynağı olduğu fikri, Müslümanlar arasında genel kabul görmektedir. Hatta sünnetin, birinci kaynak durumunda bulunan Kuran'ın, bir nevi hayata geçirilmesi ve tatbikatı olması hasebiyle, Müslüman toplumlar üzerinde ahlaki bakımdan müessiriyeti ve gelenek oluşturmadaki etkinliğinin bazı hallerde Kuran'dan daha fazla olduğu da gözlenmektedir. Hakikatte bu, yadırganacak bir durum da değildir. Çünkü iyi bir insan yetiştirmenin en iyi yolu ona, iyiliğe ve mükemmelliğe ulaşmış bir başka insanı örnek olarak göstermektir. İşte o insan da sağlığında Hz. Peygamberin bizzat kendisi, ölümünden sonra da bıraktığı en büyük miraslardan olan, Onun güzel ahlakını ve erdemli hayatını tanıtan, tatbikat ve uygulamalarını bize aktaran hadis ve sünnetleridir. Şüphesiz ki sünnetin bu gücünün altında, Kuranın aksine, her zaman mana ile rivayetine izin verilmesi ve hemen ilk zamanlardan beri Arapçanın dışındaki dillere tercüme edilmesinin serbest bırakılması ve böylece de halk arasında daha yaygın olarak anlaşılması, kullanılması ve benzeri sebepler bulunmaktadır. Unutulmamalıdır ki Arapça dışındaki dillere Kuran'ın halkın istifade edebileceği şekilde yaygın tercüme ve tefsirleri on dokuzuncu asra kadar son derecede az yapılmıştır denilebilir. Mesela Kuran'ın halkın istifadesine sunulmak maksadıyla Türkçe‘ ye tercüme ve tefsiri gayretleri, yaygın ve ciddi olarak ancak yaşadığımız asrın başlarında görülmeye başlanmıştır. Daha önceye ait bazı tercüme ve tefsir gayretleri vardır ancak bunların yaygınlığından söz edilemez. Hadislerin bu yaygın kullanımı, vaizler ve hatipler tarafından birinci elden kaynak olarak halka sunulması hadislerin halk üzerindeki tesirini daha da artırmıştır. Hadislerin inananlar üzerindeki bu güçlü tesirinden müspet bir şekilde istifade edildiği gibi, menfi bir şekilde yararlanma yolunu tutanlar da olmuştur. Bunun tafsilatını ve delillerini hadis usulüne ve uydurma hadislere dair eserlerde bulmak mümkündür. Hz. Peygamberden rivayet olunan hadisler, inanç ve ibadet konularında, fıkhi çıkarımlarda (istinbatu'l-ahkam), toplumsal ve ahlaki mevzularda, hayatın dünya ve ahirete yönelik hemen her halinde kullanılmış ve rehber edinilmiştir. Bu da gayet tabiidir; çünkü İslam, insanın hem dünyasını hem de ahiretini düzenleme davasındadır. Hz. Peygamberden rivayet olunan hadislerin Kuran gibi daha ilk dönemden beri yazıyla kayıt altına alınmamış olması, çok yaygın ve dağınık malzemeler olarak mevcudiyeti, hadislerden kötü amaçlı istifadeyi ve kullanımında keyfiliği 449 gündeme getirmiştir. Bunun yanında İslam’ın ilk asrında cereyan eden, Müslümanlar arasında kanlı savaşlara ve neticesinde pek çok siyasi ve itikadi fırkaların doğmasına sebep olan siyasi hadiselerde, hadislerden maksatlı olarak istifade edildiği de malumumuzdur. 1 Ortaya çıkan bu fırkaların mensubu bazı insanların, Hz. Peygamberi kendi adlarına konuşturma hevesine kapılarak, hadis benzeri sözler imal etmişlerdir. Bu kişilerin uydurmalarını Hz. Peygambere nispet etmek istemeleri üzerine, hadislerin rivayeti ve kullanımında birtakım tedbirler alınmıştır. Bu çerçevede hadislerin menfi kullanımının önü alınmaya çalışılmış, bunun için gösterilen muazzam gayretler neticesinde hadis/sünnetin tetkikini konu edinen müstakil bir hadis usulü ilmi doğmuştur. Bu usul içerisinde yapılan mühim ve çok kapsamlı çalışmaların sonuçlarından biri de mevcut hadislerin sahih, hasen, zayıf ve uydurma (mevzu) hadisler olarak tasnif edilmesi olmuştur. Bunlardan sahih ve hasen kısmına giren hadislerin, derecelerine göre itikadi, fıkhı, ahlaki ve hayatın hemen her sahasında kullanılmasına izin verilirken; uydurmalar gerçekte hadis olmadıkları için, bunların uydurma olduklarını haber verme, halkı bu rivayetlere karşı uyarma ve sakındırma maksatlı rivayetinin dışında hiç bir şekilde nakline ve kullanılmasına izin verilmemiştir. Bu iki nevin dışında kalan zayıf hadislerin kullanımında ise hayli tartışmalar cereyan etmiştir. Çünkü bu hadislerin Hz. Peygambere nispeti kâfi derecede ispatlanamadığı için, gönül huzuruyla kullanılamıyor ve üzerine herhangi bir hüküm kurulamıyordu. Fakat Hz. Peygamberden sadır olmuş bir hadis olması ihtimali bulunduğundan, bu tür hadislere kayıtsız da kalınamıyordu. Üzerinde yoğun tartışmaların cereyan ettiği zayıf hadislerin en yaygın kullanım alanlarından birini de ahlak oluşturduğundan konu üzerinde biraz durmak istiyoruz. Zayıf hadis kullanımı meselesinde hadisçi ve muhaddis fakihlerin görüşlerini üç gurup halinde tasnif edebiliriz. Bunlardan birincisi zayıf hadislere tamamen karşı olup onları kesinlikle reddeden, hiçbir şekilde ve ahlak ve fezail de dahil olmak üzere hiçbir sahada zayıf hadislerin kullanılmasına cevaz vermeyen ret cephesidir. Bunlara göre Rasullah’a ait olma ihtimali zayıf olan rivayetleri kullanmaktansa kullanmamak evladır. İkinci görüş ise zayıf hadisleri kayıtsız şartsız kabul edip hemen her alanda kullanan, rey, içtihat, istihsan ve benzeri delillere tercih eden mutlak kabul cephesidir. Bunlara göre hadis zayıf da olsa Hz. Peygamberin sözü olma ihtimali bulunmaktadır. Peygambere itaat ve Onu takdim etmek Kitapla sabit olduğundan Peygambere ait olma ihtimali bulunan bir rivayet zayıf da olsa Kuran'ın dışındaki diğer şeylere tercih edilmelidir. Peygamber sözünü ihmal etmek veya aldırmamak inananlar için uygun ve caiz değildir. Bu iki aşırı görüşün ortası sayılabilecek üçüncü görüşe göre, zayıf hadisler itikadi veya fıkhi hükümler çıkartmada kullanılamazlar. Ancak bunlar tamamen de ihmal edilmeyip iyiliğe teşvik, kötülükten sakındırmada (tergib ve terhibte), nafile 1 Mesela bakınız: Hatiboğlu, Prof.Dr. M. Said Hz. Peygamberin Vefalından Emevilerin Sonuna Kadar Siyasi-lctimai Hadiselerlerle Hadis Münasebeti, Ankara-1967, (Basılmamış Doçentlik Tezi). . 450 ibadet ve taate teşvikte (fedail-i a'malde), ahlakta, adapta, vaaz ve nasihatlerde, hulasa dünyevi ve uhrevi yaptırımları gerektirmeyen işlerde, herhangi bir endişe duymaksızın kullanılabilirler. 2 Burada şunu hemen kaydetmeliyim ki, bütün bu tartışmalar, sahih ve sabitliği kesin olan hadisler hakkında değildir. Daha önce de bahsettiğimiz gibi hadislerin Hz. Peygambere nispet edilmesindeki sağlamlık ve şüphe üzerine kurulmuştur. Zayıf hadislere karşı itidalli davrananların görüşleri, gerek alimlerin çoğunluğu, gerekse halk tarafından olumlu karşılanmış ve iyi kabul görmüştür. Bu kabulün altında "nispeti kesin olmasa da Hz. Peygamberden gelen rivayetleri zayi etmeyip kullanmak" gibi bir gerekçeye dayalı iyi niyet yatmaktadır. İbn Hacer elHeytemi ( 899-974) bunu açık olarak şu şekilde ifade etmektedir :"Eğer hadis hakikatte sahih ise hadisin gereği yerine getirilmiş olur, eğer hakikatte zayıf ise amel etmekle helal bir şeyi haram, haram bir şeyi helal kılma veya hakların zayi olması söz konusu olmadığı için bir mahzur bulunmamaktadır." 3 Öbür yandan bağlayıcı bir hüküm ifade etmediği için zayıf hadisin kullanılması halinde ferde ve topluma zarar vermeyeceği zannı da bu tür hadislerin kullanımına karşı gevşekliğe teşvik etmiştir. Hatta bu hadislerin rivayeti esnasında zayıflığına işaret etmek bile gerekli görülmemekteydi. Bu türden kullanımlara Abdurrahman İbn Mehdi, Ahmed b. Hanbel izin vermekteydi. 4 Ancak zayıf hadisin isnadsız rivayeti halinde Hz. Peygamberin o hadisi kesin olarak söylediğini gösteren "Rasulullah şöyle buyurdu" gibi ifadeler ve benzerleri yerine "Rasulullah bize şöyle rivayet olundu, şöyle ulaştı, böyle varid oldu, böyle geldi" türünden ifadeler kullanılmalıdır. 5 Çünkü bu gibi ifadelerle ihtiyata riayet edilmiş, rivayet edilen söz eğer hadis ise istifadeye sunulmuş olur. Eğer bu rivayet uydurma ise rivayeti kullanan kişi ihtimalli ifadeler kullanmak suretiyle hem rivayetin hadis olmayabileceğini açıklamış olur hem de Hz. Peygamber adına kasten yalan uydurmaktan veya uydurma vebaline ortak olmaktan kurtulmuş olur. Hz. Peygamber adına yalan uydurmak veya uydurmaya ortak olmak haramdır, vebali ve günahı çok büyüktür. 6 Zayıf hadislerin kullanımı ve bu konudaki tartışmalar ve zikredilen üç görüşün tafsilatı için bakınız : es-Suyuti, Celaleddin Abdirrahman (Ö.911/1505), Tedribu'r-Ravi, 1/162-170, Beyrut-1985; elLeknevi, Ebu'l-Hasenat Abdu'l-Hay (ö. 1304/1887 ), el-Ecvibetu'l-Fazıla li'l-Esileti'l-Aşeati'lKamile. s. 36-64. Halep-ts. Mektebetu'l-Matbuat; el-Kasımi. Muham- med Cemaluddin, Kavaidu't-Tahdis. s.116-117, Beyrut-1987: Polat, Prof.Dr. Selahattin, Hadis Araştırmaları, s. 120-129, Istanbul-ts, İnsan Yayınlan; Toksan, Prof.Dr. Ali, Delil Olma Yönünden Sünnet s. 225226, Kayseri-1994. 3 el-Leknevi. el-Ecvibetu’l-Fazıla, s. 42. 4 ibn Salah,Osman b. Abdirrahman eş-Şehrezuri ( 577-643 ), Ulumu'l-Hadis, s. 102, Dı- mışk-1986, tahkik. Dr. Nureddin Itr. 5 İbn Salah. Ulumu'l-Hadis s. 104 6 İbnu’l-Cevzi, el-Mevzuat, Beyrut-1983, I, 29-103; es-Suyuti, Celaleddin, Katfu’l-Ezhar, Beyrut1985 s. 23-28; 2 451 Gerçi hayra, yararlıya ve sevaba teşvik için de olsa zayıf hadisin kayıtsız şartsız kullanımına pek taraftar olunmamış ve kullanımı bazı şartlar ileri sürülmüştür: 1. Hadisteki zayıflığın çok şiddetli olmaması, 2. Hadisin İslam Dininin genel esaslarından birine, Kurana uygun olması veya aykırı olmaması, 3. Zayıf addedilen hadisle amel edilirken sübutuna kesin bir şekilde inanılmaması, Hz Peygambere kesin ifadelerle nispet edilmemesi ve benzeri şartlar ileri sürülmüştür. 7 Bunlardan birincisi üzerinde âlimler arasında ittifak olduğu söylenmiş ise de zayıf hadislerin iyiliğe teşvik, kötülükten sakındırma, vaaz ve nasihat ile ahlakta kullanımı çoğu kere hiç de ümit edildiği gibi müspet ve mutedil olarak gelişmemiştir. Gösterilen bu tesahül neticesinde anılan hususlarda hadislerin tetkiksiz, isnatsız, itinasız ve çoğu kere de neticeleri düşünülmeksizin, rastgele olarak kullanımı çok yaygınlaşmıştır. Zayıf hadis veya rastgele hadis kullanımında özellikle ahlaki ve ruhi eğitime önem veren, müntesibleri ve müritlerini, farzların yanında nafile ibadetlere teşvik eden, onların ahlakını kemale erdirmeye çalışan tasavvuf ehli ve önderleri ölçüsüz davranabilmiştir. Tasavvuf ve tarikat şeyhleri, cemaatini yetiştirmek ve olgunlaştırmak isteyen veya onların gözünde derecesini yükseltmek isteyen vaizler ve kıssacıların bu tür kullanımları oldukça çoğalmış, hatta bu şahıslar tarafından yazılan sohbet, vaaz ve ahlak türünden eserler, zayıf ve nereden geldiği bilinmeyen hadislerle doldurulmuştur. Hatta bu insanları uyarmak ve müminleri bu gibilerinden sakındırmak için müstakil eserler dahi yazılmıştır.8 Bu durumu bütün tasavvuf erbabına, vaizlere ve ahlakçılara teşmil etmek elbette ki mümkün değildir ve yapıldığında Kınalızade gibi birçoklarına karşı haksızlık edilmiş olur. Çünkü zikredilen guruplar içerisinde hadislere ve hadis kullanımına karşı titiz davranan zayıf hadislerden hele uydurmalardan şiddetle sakınan pek çoğunun varlığı bilinen bir gerçektir. 9 Nasihat, adab ve ahlaka dair yazılan eserlerin birçoğunda zayıf hadislerin sahihlerle birlikte hiçbir uyarıda bulunulmaksızın rastgele kullanılması, hatta kasten olmadığını ümit ettiğimiz, uydurma hadislerin de bu türden eserlerde yer alması uygun olmamıştır. Hatta ne olduğu belirsiz ancak görünüşü itibarıyla hadis Bakınız : Polat, Hadis Araştırmaları, s. 123 Bu konuda Celaluddiıı es-Suyuti'nin, iki eserini örnek olarak zikredebiliriz : 1- Tahziru'lHavas min Ekazibi'l-Kussas.tah. Dr. Muhammed Lutfi es-Sabbağ. Beyrut-1984;2- Tahziru'IEykaz min Ekazibi'l-Vu'az, tah. Doç.Dr. Ali Toksan, Kayseri-1993: bunlara ilave olarak Türkçe çalışmalardan : Uğur, Doç.Dr. Mücteba,Vaaz, Kıssacılık ve Hadiste Kussas. Ank. Üniv. İlahiyat Fak. Dergisi. XXVIII/291-327. Ankara-1986; Uyar, Ahmet, Hadislere Kıssactlığın Girmesi ve Menfi Tesirleri (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Kayseri-1993. 9 Tasavvuf erbabının hadis ve hadiscilerle münasebeti için bakınız : Aydınlı, Dr. Abdullah, Doğuş Devrihdc Tasavvuf ve Hadis,İstanbul-1986 7 8 452 zannını veren rivayetlere de bu eserlerde sıklıkla rastlanması bu kitaplara güveni azaltmış ve bunların tenkidine sebep olmuştur. Maalesef itiraf etmeliyiz ki, zikredilen hususlarda telif edilen müstakil hadis kitaplarında veya bazı hadis kitaplarının bu konuları ihtiva eden bölümlerinde bile, hadislerin seçimine ve sadece sahih hadislerin kullanımına yeterli itina gösterilmemiştir. 10 Bütün bu tesahül ve gayretsizliklerin sebebi kaydettiğimiz müsamahalı düşüncedir. Bu düşüncenin hadis ilmine faydalı olmadığı açıktır. Çünkü insanların hemen en çok müracaat ettikleri ve onların el kitabı durumundaki eserlerde mevcut hadislerin yeterince güvenilir olmadığının biliniyor olması, diğer hadis kitaplarına hatta genelde hadislerin tamamına karşı insanların zihinlerinde bir tereddüdü ister istemez uyandıracaktır. Zihinlerinde tereddütler uyanan insanların da kendilerinde bu tereddüdü uyandıran şeylere sevgi ve bağlılık duyup itibar edemeyecekleri tabiidir, neticede zarar iki taraflı olmakladır. Zararın bertaraf edilmesi için teklifimiz, itikat ve ahkâm dışında da zayıf ve sıhhati şüpheli hadisleri kullanmaktan sakınmak olacaktır. Gerek ahlaki, gerekse diğer sahalarda olsun ihtiyacımıza kâfi gelecek kadar sahih hadisler elimizde mevcut olduğundan, zayıf rivayetlere muhtaç değiliz. Öbür yandan zayıf hadis kullanma alışkanlığı kazanan veya dikkatsiz hadis kullanımına kendilerini kaptıranlar, neticede kasten olmasa da, uydurmaları bile gerçek hadismiş gibi kullanma yanılgısına sıklıkla düşebilmektedirler. Bazı zahitlerin durumu, bunun bariz örneğini teşkil etmektedir. 11 Hadisin sahihinin tercih edilmesi ve kullanımının yaygınlaşmasında bu alanın hizmekarı olan akademisyenlerin sorumlulukları da büyüktür. Bizler her konuda sağlam, sahih ve amelde esas olan haberi, müminlerin istifadesine sunarsak ve onlar da bu çalışmalar ve bu nevi neşriyata itibar eder elinden düşürmez ise sünnet ile irtibatı artar. Yani hemen her alanda olduğu gibi bu hususta da sorumluluk iki taraflı olmakla birlikte sorumluluğun ağır tarafı bizlere düşmektedir. Halkımız duyduğunu araştırma lüzumuna inandırılmalıdır. Eğer böyle teçhizatlanmış bir Müslüman halk tasavvur edilebilirse, böyle bir zümrenin dini bilgilerini artırmak ve bu bilgilerini de sahih kaynaklardan alabilmek için çaba içerisinde olacağını görmek muhal olmayacaktır. Zaten böyle insanlar basiretli, tahkik ehli ve seçici olur, her okuduğuna, her dinlediğine inanacak kadar saflık göstermez. 12 Zayıf veya mevzu hadis kullanımı Osmanlı İmparatorluğu zamanında da büyük problem olmuş olmalı ki, adına kongre düzenlediğimiz Kınalızade Ali Efendi'nin ( 1510-1572 ) yaşadığı asır sonralarında devlet, uydurma hadislerden sakınılmasına dair tamim yayınlamak ve uyarılarda bulunmak gereğini hissetmiştir. Örnek olarak bakınız: Ahmed b. Hanbel (ö. 241/855), Kitabu'z-Zühd.Beyrut-1978; enNesei,Ahmet b. Şuayb (ö. 303/915), Amelu'l-Yevm ve'l-Leyle, tah. Dr. Faruk Hammade, Beyrut1985; el-Hakim et-Tirmizi, Ebu Abdillah Muhammed ( ö. 255/869 ), Nevadiru'l- Usul fi Marifeti Ehadisi'r-Rasul, Beyrut-ts„ Daru Sadır. 11 lbn Salah. Ulumu:l-Hadıs. s. 99 12 Koçkuzu, Dr. Ali Osman. Hadis İlimleri ve Hadis Tarihi, s. 405-406. İstanbul-]983. 10 453 Kadılar için yayınlanmış böyle bir tamim, Ankara şer'i mahkeme sicilinde bulunmaktadır. Bu tamim, Şeyhu'l-İslam Yahya tarafından verilip 64. sicilde 439. vesika olarak evasıtı rebiu'l-ahir 1084 (1673 Ağustos ortaları) tarihinde kayda geçirilmiş bulunmaktadır. 13 Bu gibi uyarıların daha sonraki asırlarda da devam ettiği anlaşılmaktadır. 14 B- Ahlâk-ı Alâî'deki Hadislere Bir Bakış Zayıf hadislerin ahlak, adab ve diğer sahalarda kullanımına dair bu olumsuz girişimiz ve tespitlerimizle birlikte temennilerimizden sonra Kınalızade'nin Ahlak-ı Alai'sindeki 15 hadis kullanımına ve kullandığı hadislere geçmek istiyoruz Yapacağımız bu tespitlerde mezkur kitabın Bulak baskısı ve buna dayalı olarak Türkçeye yapılan farklı aktarma ve uyarlamaları mukayeseli olarak kullandık. Şunu hemen kaydetmek istiyoruz ki bu çeviri veya uyarlamaların bazılarında asıl metne sadık kalınmadığı, maalesef yapılan bu aktarmalarda asıl metnin günümüz Türkçesine iyi bir şekilde aktarılamadığın gördük. Bazı kısımların ya özetle aktarıldığını veya hiç aktarılmayıp tamamen atlandığını gördük. Basılan ve yayınlanan aktarmalarda bu hususlara hiç dikkat çekilmediğinden eldeki çevirilerin tam metin çevirisi olduğu zannolunmaktadır. 16 Çevirinin ikinci cildinde, metinde zikredilen ayetlerin yerleri gösterilmişse de hadislerin tahrici yapılmamıştır. Birinci cildin aktaranı Kınalızade'nin hayatını ve eserlerini tanıtan bir girişten başka herhangi bir katkıda bulunmamıştır. 17 Fakat bu kıymetli âlimimizin özel çabalara ve ihtimama nail olması, hakkında bilimsel toplantı ve sempozyumlar düzenlenmesi, başta ahlak kitabı olmak üzere Kınalızade’nin eserlerine olan ilgiyi canlandırmıştır. Buna bağlı olarak Türk ahlak ilminde ve Türk ahlakçıları arasında önemli bir yere sahip olan Kınalızade ve Ahlak-ı Alai'sini sahih, sağlam ve dikkatli neşirleri gerçekleşebilmiştir. Bu neşirleri yapanlar ayetler, hadis ve rivayetler ve hatta şiir ve muhtelif sözlerin tahriç ve tahkikini yaptıklarını da gördük. Bu titiz hizmetleri sunanlara müteşekkiriz. 18 Okiç, Prof.Dr. Tayyip. Tefsir ve Hadis Usulünün Bazı Meseleleri, s. 231. lstanbul-1995 Mesela bakınız : Defterdar Sarı Mehmet Paşa. Nesayıh-ı Vuzera ve Ulema, s. 49-51,65- 67. sadeleştirme, H. Rağıp Uğural, lzınir-1990. 15 Kınalızade . Alauddin Ali, Ahlak-ı Alai (I-II), Bulak-1248h. Eser Suriye Beylerbeyi Ali Paşa adına ithaf edildiği için bu adla anılagelmiştir. 16 Kınalızade Ali Efendi. Ahlak ( Ahlak-ı Alai I. c.), hazırlayan Hüseyin Algül, Tercüman yayınları no 30; Devlel ve Aile Ahlakı (Ahlak-ı Alai II. c.), Kınalızade Ali Efendi, hazırlayan Ahmet Kahraman, Tercüman yayınlan no 69. 17 Algül, Hüseyin, Ahlak-ı Alai, Tercüman yayınları, İstanbul-ts. S.13-24 18 Bu tür çalışmaların iki örneği için bakınız: Oktay, Ayşe Sıdıka, Kınalızade Ali Efendi ve Ahlak-ı Alai, İstanbul-2005 ve Koç, Mustafa, Ahlak-ı Alai, İstanbul-2007 13 14 454 Biyografilerinde hadis ilminde mahir olduğu da kaydedilen 19 Kınalızade, Ahlak-ı Alai'sinde hemen her sayfaya birden fazla hadis düşecek kadar çok hadis kullanmıştır. Onun bu durumu kendinden önce ahlak alanında eser veren birçok yazardan farklılık arz etmektedir. Örneğin Kınalızade’ye de kaynaklık etmiş olan Nasreddin Tûsî’nin Ahlak-ı Nasiri’sinde hadis kullanımı bu derecede yoğunluk göstermemekte, aksine hadis ve rivayetler nadiren kullanılmaktadır.20 Kınalızade, doğrudan Hz. Peygambere nispet ederek hadis kullanmasının yanı sıra eserine sahabe, tabiin ve geçmiş İslam âlimlerinden de çok miktarda rivayetleri kaydetmiştir. Kınalızade, hadisleri kaydetmeden önce Hz. Peygambere karşı geleneksel Türk saygı ve sevgisini gösteren ifadeleri, salavatlarla birlikte zikretmektedir. 21 Eserine aldığı rivayetlerde bazen " Ehadis-i sahihada varid olmuştur ki " gibi veya benzeri ifadeler kullanmaktadır. Bu lafızlarla kaydettiği hadisin kendince sahih olduğunu vurgulamaktadır. 22 Bu gibi ifadelerle kaydettiği hadisler incelendiğinde, bunları genellikle sahih ve mutemet hadis kitaplarından aldığı görülmektedir.23 Kınalızade'nin kullandığı hadisler üzerinde bizzat yaptığımız incelemelerden ve eserini neşredenlerin yaptığı tahriçlerden hareketle rivayetlerin ekseriyetini sahih hadis kaynaklarından aldığını söylemek mübalağalı bir ifade olmayacaktır. Bu da onun hadis bilgisinin sağlam olduğunun bir delili sayılabilir. Ancak bu titizliği kullandığı her hadiste gösterdiğini söyleyemeyiz. Mesela aldığı bazı rivayetlerin kaynağı tespit edilemediğinden bunların sıhhatine hükmedemediğimiz gibi bunların hadis olup olmamağı konusunda bile bir karara varamamaktayız. 24 Ancak yine de bu rivayetlerin uydurma olduğunu söylemek istemiyoruz veya en azından bunlar Kınalızade'ye göre uydurma değildir. Çünkü uydurma hadis kullanımının tehlikesine ve zararına bizzat kendisi değinmektedir. İnsanların karşılaşabilecekleri afetleri zikrederken yalan söylemeyi on dördüncü afet olarak ele alır. Söylenebilecek en tehlikeli, çirkin ve zararlı yalanın, Hz. Peygamber adına söylenenler olduğunu ifadeden sonra meşhur :" Benim adıma yalan söylemek Mehmet Süreyya. Sicilli Osmani,III/584,I-IV, İstanbul 1308-1315 ; Adıvar Adnan, " Kınalızade Ali Efendi" . İslam Ansiklopedisi, VI/709, istanbul-1967; Aksoy, Doç.Dr. Hasan, Kınalızade Ali Çelebi ve Mülemma Na'tı, Marmara Ü. İlahiyat Fak. Dergisi V- V1/125-131, İstanbul 1987-1988. Algül, s.16-19 20 Tusi, Nasreddin, Ahlak-ı Nasiri, çev. A. Vahap Taştan, Habil Nazlıgül, Ankara-2005, s. 53-335 21 Kınalızade, Ahlak, I, 3 22 Kınalızade, Ahlak, 1/151 23 Mesela bu hadislerden (1/95) te yeralan Hz. Peygamberin menakıbına dair " Nebi s.a.v. mizahı severdi ama sadece doğruyu söylerdi" hadisi.Tirmizi, Sünen, K. el-Birr,hadis no 1991,1992 de yer almaktadır. Bir başka misali : 1/132-133 de zikrettiği :" Pehlivanlık güreşte insanları yenmek değildir, gerçek pehlivanlık gazap anında nefsine sahip olmaktır " hadisi Buhari hadislerindendir, bakınız: Anber et-Tahtavi, Hidayetu'l-Bari ila Tertibi Sahih el-Buhari, 11/158, (I-II) Berut-1982. 24 Mesela bakınız 1/62,11/ 5-6,11/19 da kaydettiği : Cenab- Risalet Penahi( sav) bazı ashabına sual eyledi ki tezevvuç eyledin mi ? itmedim deyicek gazaba gelip buyurdu : o halde sen şeytanların kardeşisin, eğer Hristiyan rahibi isen onlara katıl, bizden isen nikah bizim sünnetimizdir." rivayetinin hadis olmadığı açıktır çünki bu tarz konuşma Hz. Peygamber'in uslubu değildir. 19 455 başkaları adına yalan söylemek gibi değildir kim benim adıma bile bile yalan söylerse, cehennemdeki yerine hazırlansın" hadisini kaydeder. 25 Bu kanaatine ve titizliğine rağmen Kınalızade, ahlakçıların genel tutumuna uymakta ve kullandığı hadislerin kaynağını asla zikretmemektedir. Halbuki ilmi geleneğimizde hadisler herhangi bir yerde kullanılırken, hiç değilse o hadislerin yer aldığı kitapların adları zikredilmektedir. Onun bu uygulaması hadis ilmi açısından bir eksiklik olarak değerlendirilebilir. Dikkati çeken bir başka husus da Kınalızade'nin kullandığı hadislerin çoğu kere Arapça ibarelerinin yanında Türkçe tercümelerini de veriyor olmasıdır. Ancak bu, onun kaide haline getirdiği bir uygulaması olarak görülmemektedir. Çünkü sık sık hadislerin tercümesini ihmal etmekte veya gene sık sık sadece tercümesini yazmakla yetinmektedir. Hadis metinlerini ve tercümelerini kaydederken lafızlara sıkı sıkıya riayetten çok mana olarak aldığını görmekteyiz. Bu davranış ise hem tasnif devrinden sonraki hadis nakil ve kullanımlarında hoş karşılanmamakta, hem de bu kullanım sebebiyle hadislerin diğer rivayetlerden ayrılması zorlaşmaktadır. Nitekim hadislerin atalar sözü, kelam-ı kibar, sahabe kavilleri ve benzeri diğer rivayetlerle birlikte kullanılmış olması da bu karışıklığa yol açmaktadır. Hadislerin şekli kullanımında tespit edilen bu hataların yanı sıra Hz. Peygamberin ve O'ndan gelen rivayetlerin muhtevasında da yanlış algılamalara rastlanmaktadır. Mesela müellifin: " Varid olan hadisleri mukteza-i tab-ı beşere muhalif dahi olsa talakat veçhile, rızayı kalb ile kabul ve telakki ide" 26 tavsiyesine katılmak ve bunu doğru bir telakki olarak kabul etmek mümkün değildir. Çünkü bizce insan nasları değerlendirirken asla akıldan ve tab-ı selimden uzak kalmamalıdır. Katılmadığımız bu gibi değerlendirmelerinin bulunmasına rağmen onun; züht, dünya-ahiret dengesi, giyinme ve bunun kibirlenmeye sebep olması, Hz. Peygamberin tevazuu ve ashabı ile münasebetlerine dair rivayetleri gayet makul bir şekilde değerlendirdiğini de gömlekteyiz. Netice olarak deriz ki: Ahlaki eğitim ve yönlendirme hususunda hadislerden istifade etmemiz gayet tabiidir, gereklidir. Hatta bu şekilde davranmak üzerimize vazifedir. Çünkü Yüce Peygamberimiz güzel ve iyi ahlakı yerleştirmek ve kemale erdirmek üzere gönderilmiştir. O'nun pek çok hususta olduğu gibi ahlaki hususlarda da bizim en büyük rehberimiz olduğu aşikârdır ve ayetle de belirtilmiştir. Şüphesiz ki günümüzde bu rehberlik ve buna uyma, O'nun sünneti ve rivayet olunan hadislerine Kınalızade , Ahlak, 1/189-190, zikredilen hadis mütevatir hadislerin başında gelmektedir: esSuyuti, Celaluddin. Katfu Ezhari'l-Mütenasire fi'l-Ahbari'l-Mütevatire. s.23-27, hadis no 1, Beyrut-1985. 26 Kınalızade.Ahlak (tercümesi), s. 117. (aslı) 1/62. 25 456 ittiba yoluyla gerçekleşecektir. Bunun için sünnete/hadislere uymak, inanan herkesin yapması gereken şeydir. Ancak uyulacak sünnetin/hadislerin tespitinde titiz davranmalı Hz. Peygambere tabi oluyoruz derken, uydurmacı birilerine veya ihmali ve gevşekliği sebebiyle böylelerine aldanmış başka birilerine tabi olunmamalıdır. Şüphesiz ki ahlaki sahada hadisleri kullanan herkesten, kullandığı hadislerin sıhhatini araştırmalarını isteyemeyiz. Çünkü bu özel yeterlilikleri, derinlemesine araştırma ve gayretleri gerektiren ayrı bir uzmanlık alanıdır. Ancak ahlak alanı da dahil tüm hadis veya rivayet kullanıcıların yapabilecekleri kolay ve doğru bir yolu da vardır. Bu yol da hadis veya rivayet kullanıcılarının, istifade ettikleri hadisleri sahih ve muteber hadis kaynaklarından almaları ve aldıkları kaynak kitapların adlarını zikretmeleridir. Bu davranış ihtiyata en uygun olanıdır. Böylece hem hadislere hem de kendi eserlerine itimat telkin etmiş olurlar. Bu vesileyle Kınalızade’ye ve onun şahsında tüm alimlerimize yaptıkları hizmetler için teşekkür ediyor, rahmet diliyor saygılarımızı sunuyoruz. Onların hatırlanmasına, fikirlerinden istifade edilmesine, yeniden gündeme getirilerek dünyevi hayatlarının canlanması, yenilenmesi ve uzamasını sağlayanlara teşekkür de bilimsel bir borçtur. Onlara da teşekkür ederek bu borcu ödemek istiyoruz. 457