M. Meclisi B : 116 Köylümüze ilk olarak «efendimizdir» taltifini ya­ pan, Fatih Sultan Mehmet'tir... DOĞAN ONUR (İstanbul) — Köylüyü hep böyr Ie mi anladınız? İHSAN KABADAYI (Devamla) — Dinle!.. Fatih Sultan Mehmet olmuş... DOĞAN ONUR (İstanbul) — İşte siz köylüyü hep böyle anladınız. İHSAN KABADAYI (Devamla) — Evet, 25 se­ nelik alkışkanlık; bir türlü iktidar olmanın itiyatları­ na varamadınız. İçinde bulunduğumuz tatsız ve hu­ zursuz hal, bu gelenekleri benimsemediğinizden do­ ğuyor. Fatih Sultan Mehmet'ten asırlarca sonra da, köy ve köylümüzü en iyi tanımlayan ve ona en büyük taltîfi veren, taltifi tekrarlayan, Atatürk olmuştur. Bü­ yük Ata, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki nutuk­ larıyla şöyle emir buyurmuşlar: «Türkiye'nin sahibi hakikîsi ve efendisi, müstahsil olan köylüdür» diye işaret etmişlerdir. Tarihin akımına kısa bir göz atarsak, Türk köyü ve köylüsü, Selçuklu devrinde sanat, ekonomik ve sosyal yapısıyla çok daha güçlüydü. Zira, o zaman Anadohıda ormanlar tahrip edilmemiş, meralar sö­ külmemiş, kaynaklar, sular bol, sanat yapısı güçlü ve Anadolu Uzak Şark'm, Orta Doğunun her türlü ik­ tisadi ve ticari geliş, geçiş yollan üzerindeydi Osmanh îsparatorluğunun son döneminde köylü­ müz çok fakir düşmüş, imparatorluğun tebası olarak devletten hiç bir şey almadan, daima devletin emirle­ rine uymuş; can vermiş, kan vermiş, vergi vermiştir. Bu acı gerçeği; Dördüncü Ordu Kumandam ve Bah­ riye Nazırı Cemal Paşa, mağlup olmuş, Suriye'den İstanbul'a dönerken, Konya bozkırına geldiğinde : «Ah Anadolu, vah Anadolu, senden aldığımızı sana verseydik, sen böyle rai kalırdın» diye teessürle ifa­ deye mecbur olmuştur. Cumhuriyet devrinde de, Türk köyüne ve köylü­ süne eğitim ve öğretim bakımından büyük Önem ve­ rilmiş, okullar açma, yapma seferberliğine girilmiş; fakat ekonomik güç ve sosyal yapısıyla mühim bir inkişafa kavuşturulamamıştır; ama teba değil de va­ tandaş olmuştur. Demokratik idareye girişimiz ise ona dil takmış, hakkım arar hale getirmiş; bunun sonucu olarak da devletten yol, su, okul, elektrik gibi nasibini almaya başlamış; yani kısaca, devlet köye girmeye başlamıştır. Ama tutulan yol yanlıştır. Ko­ nulan teşhis hatalıdır. Zira, bugüne kadar köy hiz­ metleri İçin izlenen yol, köyü ve köylümüzü temelden 25 . 2 . 1978 O : 1 ele alan; sosyal, ekonomik, sanat ve eğitim yapısıyla güçlendirici değil, hemen hemen hepsi de sathi ve cilalı hizmetler nevilidendir. Onun içindir ki, Mil­ liyetçi Hareket Partisi olarak bu bütçeyi biz, tek­ nik yönü, mali portesi ve teşkilatlarıyla eleştirmekten ziyade, köy Ve köylüyü temelden ve gerçek yönle­ riyle ele alarak, meseleyi arza çalışacağız. Türkiye'de 68 bine yakın yerleşme ünitesi vardır. Bunun 38 bine yakım köydür. Nüfusumuzun % 60'ı, yani 25 milyonu köylerimizde oturur. Köy nüfusu­ nun da 7 milyonu orman köylerinde, 6 milyonu or­ man çevre köylerinde oturmaktadır. Zengin ve gelişmiş bölgelerimizin dışındaki köylerimiz istis­ na edilirse, -kırsal demeyeceğim, kıraçtır bu­ nun adı - kıraç bölgelerimizdeki köylerin genel man­ zarası, hâlâ çıra, çarık, tezek, kerpiç ve toprak dam­ dır. Köylerde süratli nüfus artışı ile verasetle toprak­ ların çok küçük parçalara ayrılmasına, bu parçalar da dönümle değil, maalesef ufak ölçü birimlerini ifade eden evlekle ve mandalla ifade edilir hale gel­ miştir. Erozyon ve teknik ziraat yapılmaması da toprağın verimini düşürmekte ve köylüyü besleyeme­ mektedir. En tabii gübre olan tezek de, tarlada gübre olarak değil, ocakta yakıt olarak kullanıl­ maktadır. Bundan 12 sene evvel yapılan bir hesaba göre, yakılan tezeğin mali portesi 2 milyar lira idi, sanırım ki, paranın bugünkü değerine göre 10 mil­ yarın üstüne çıkar. Köylüyü tezek yakmaktan kur­ tarıp, tarlaya götürmeye alıştırır ve bunun karşılı­ ğında çok ucuz fiyatla linyit kömürü verme imkân­ larım muhterem iktidar yaparsa, en büyük hizmeti yapmış olacaktır. Kömür ocaklarının özel sektör elinde köylüyü ve halkı soyma aracı olduğu, bu kışın bir kez daha belli olmuştur. Linyitlerin ve boraksların devletleş­ tirilmesi teklifini Milliyetçi Hareket Partisi olarak vermiş bulunuyoruz. İnşallah bu destek görür, İkti­ darsınız, bunun imkânlarını da hazırlarsanız, köy­ lüyü kışın Apülün tazısı gibi tirim tirim titremekten kurtarırsınız, tezeğin de ocağa değil, tarlaya gitme­ sini sağlamış olursunuz. Köylüye verilen her türlü kredi de günün şartla­ rına göre çok yetersizdir; ona kredi denmez, âde­ te köylüye verilen bir haftalık pazar harçlığı duru­ mundadır. Her yükü Ziraat Bankasına yüklersiniz; ama Zi­ raat Bankasının takati nedir diye hiç ölçmezsiniz. Bugünkü ihtiyaçlara göre Ziraat Bankasına sağlanan 134 —