kelleşmeden farklıdır. Emperyalist ülkelerdeki dev tekellerle Türkiye^deki tekeller nitelik ve nicelik bakımından önemli farklılıklar göstermektedirler. Türkiye*de tekelleşme olgusu, kapitalistleime süresinde bir dönüm noktası olan 1950lerde belirmiş ve 196OTarda, özellikle 1965lerden sonra güç kassanmıgtır, Türkiye'de tekeller, emperyalist metropollerde olduğu gibi, sermayenin yoğunlaşması ve merkezileşmesiyle, rekabetçi kapitalizmden, tekelci kapitalizme geçme süreciyle olunmamıştır, Emperyalizmin, başından beri kendisine bağımlı kılarak geliştirdiği, güçlendirdiği yerli tekelci sermaye, ülkede yatınm yaptığı bir çok alanda tekel olma durumunu, işin başında oluşturmuştur. Ülkemizdeki tekeller emperyalist ülkelerdeki tekeller gibi sermaye ihraç ederek büyük sömürü oranları elde edebilecek güçte degüdir. Tam tersine yabancı tekellere bağımlıdır; onlar olmadan yaşayamaz. Bu bağımlılık sermaye ve teknoloji. yönündendi Küçük Ölçekli olan ilkel teknoloji kullanan iç tekeller dig tekellerle kıyaslanamaz. îki örnek verelim : — Türkiye'deki 100 büyük firmanın toplam satış tutarı dünyanın 50. büyük firmasının satış tutarından azdır. — Türkiye'deki S büyük firmanın çalıştırdığı işçi sayısı üçbinin narindeyken, Avrupa^daki en büyük dört şirket dörtyüz binin üzerinde işçi çalıştırmaktadır, BÖLGESEL DENGESİZLİKLER Kapitalist yoldan sanayileşmenin temel dürtüsünün sermayedarın kârını arttırma çabası olduğunu belirtmiştik. Yatırımcıyı en fazla kârlı bulduğu alanlara ve bu arada tüketim mallarına yönelten bu dürtüdür. Gene aynı dürtü bölgesel dengesizlikler yaratılmasının başlıca nedeni olmaktadır, Girişimci yatırım yaparken, yatırım yaptığı bölgenin ekonomik özelliklerini dikkate almaktadır. Bir başka deyişle başka sanayi birimlerinin olmadığı, gelişemediği ve ulaşım» enerji, haberleşme gibi alt yapı hizmetlerinin yetersiz kaldığı yerlere yatırım yapmak istememektedir, Bu nedenle de özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesine yatırım yapmamaktadır. Onların istemeleri «Hür teşebbüs istediği alana, bölgeye yatırım yapmakta hürdür» denilerek kapitalist sanayileşmenin mantığı açısından doğal karşılanmaktadır. Ama sanayileşme çarpık bir görünüm alıyormuş, ama bölgesel dengesizlikler beliriyommş, Bunları önlemek için hiçbir önleme başvurulmamaktadır. Kapitalist yoldan sanayileşmeye devam ettikçe bunun böyle olacağını söylemek için de-falcı' olmaya gerek yoktur, 29 Tablo 15 bölgesel dengesMiklerm ne ölçüye vardığını gösteriyor. Tabloyu dikkatli înceledipmk manian 1975 yılındaki toplam sanayi birimlerinin Bayisinin 6325 olduğu görülecektir. Oysaki aynı yıl içinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde sanayi birimlerinin sayısı 817'dir. Bu rakam toplam işyerlerinin yalnızca % Sini oluşturmaktadır, Yalnızca Marmara Bölgesinde 3779 işyeri vardır (|% 50) . Marmara ve Ege bölgeleri birlikte toplam sanayi birimlerinin ı% 78'ine sahiptirler. Karadeniz bölgesi ı%' 6, Akdeniz bölgesi % 11 oranında sanayi birimine sahiptir. Yukardaki rakamlar bu bölgelere kamu sektörünün de fazlaca rağbet etmediğini göstermektedir. Ancak, özel sektörün kamu sektörüne oranla çok daha m yatırım yapmakta olduğunu hemen belirtmek gerek. Bunu kanıtlayacak bmı rakamlar verelim : 1983 ve 1972 yıllarında toplam özel kesim büyük (lO'dan fazla iş§î çalıştıran) işyerlerinin % 72'si Ege ve Marmara bölgesinde faaliyet gösteriyordu. Aynı oran Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde 1863 yılında !% 2,9'du ve bu oran 1972 yılında % 1,8'e kadar dügmüştür. Görül--' düğü gibi Özel sektör eskisine oranla bu bölgelere daha da az yatırım yapmaktadır. Soruna bir de katma değer açısından bakmak yararlı olacaktır, 1968 yılında imalat sanayiindeki büyük işyerlerinin yarattığı katma değerin \% 59'u Ege ve Marmara; % 111 ise Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinden gelmekteydi, 1972 yılında Ege ve Marmara bölgesinde yaratılan katma değer çok az azalmış ve |%! 58 olmuştur. Bunda Akdeniz bölgesinin, özellikle Adana yöresinin artan etkisi rol oynamıştır, Akdeniz bölgesinde imalat sanayii katma değeri payı artmış ve aynı yular arasında % 8'den |% 15'e yükselmiştir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu tamundan yaratılan katma değer ise iyiden iyiye azalmış ve ;% 5,6 olmuştur. Ege ve Marmara bölgesinde yaratılan imalat sanayii toplam katma değerinin % 36'sı kamu, % 64'ü özel sektör tarafından sağlanmaktadır. Aynı oranlar Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da sırasıyla |% 97 ve |% S'tür, Soruna yatırımların dağılımı açısından bakılınca gene aynı sonuçla karşılaşmak olanaklı oluyor, (Tablo 16), 1968-75 yılları arasında yapüan yatırımların % 54,2fai Ege ve Marmara bölgesinde toplanırken, Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgesine yapüan yatırımlar ancak !%4,ö2 oranındadır, 19TO programı yatınm rakamlarına göre Türkiye'de kişi başına ortalama yatmm miktarı 266 TL/dır. Bu miktar Wge ve Marmara bölgeleri için 317 TL, Kuzeydoğu Anadolu iğin 202, Güneydoğu bölgesinde ise 148 TL/dir, Görüldüğü gibi özeh 31 TABLO: 16 32 İlkle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesine şimdiye dek yatmm yapılmadığı gibi, bundan sonra yapılacağı, hele ö^el sektörün buna niyeti olduğu söylenemez. Birçok alanlarda olduğu gibi özel sektör pahalı üretimi kamu kesimine yüklemektedir. Ondan sonra da özel teşebbüsün ne kadar kârlı, verimli olduğundan dem vurmaktadır. Geri kalmış bölgelerde sanayiinin teşvik edildiği de iddia edilemez Bunu daha önce örnekleriyle gördük. Ege ve Marmara bölgesindeki sanayi ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki sanayi arasında yapı bakımından da büyük farklılıklar olduğunu belirtümelidîr, 19TO yılında imalat sanayiindeki küçük işyerlerinin !% 45'i Ege ve Marmara bölgesinde iken, Güneydoğu ve Doğu Anadolu'da aynı oran |% 19'dur. Büyük işyerleri s& konusu olunca durum tersine dönmektedir. Toplam büyük işyerlerinin sayı« smm 1072 için, aynı bölgede % 2,4 oranında olduğunu belirtmiştik. Sanayinin Doğu ve# Güneydoğu Anadolu'da küçük birimlerden oluşması» Türkiye ölçüsünde bile en ilkel teknolojiyi kullanması, doğal olarak bu bölgedeki sanayiin bütünüyle tüketime yönelik olmasını gerektirmektedir. Yatırım malları üretiminin |%! Tinden de azı bu bölgede yapılırken aynı oran Ege ve Marmara'da |% 26'dn% Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da başlıca üretim maddeleri içki, tütün ve gıda maddeleridir. İKİ YAKâmZ BtB AKAYA OEUMİTOBİ Tablo 17 dış ticaret açığımızın gün geçtikçe arttığını gösteriyor, İhracatımız sürekli ithalatımızın gerisinde kalıyor, 1975 yılının ük 9 ayının rakamları, 1974'ün aym aylarına oranla ihracatımızın % 14 oranında gerilediğini bildiriyor* Gene aynı dönemde ithalatımız 1074Jün aynı dönemine oranla \%\ 39 arttı. Dış ticaret açığımızın kapatılması konusunda sermaye çevrelerinin en güvendikleri kaynak olan işçi dövMeri de gene aym dönemde % 9 azaldı. Bu dokuz aylık sürede 1,5 milyar dolarlık döviz kaybımın var, Türk lirası yavaş yavaş değerini kaybediyor. Dış ticaret açığının bu denli büyümesinin ve Türkiye'yi dar boğaklara sürüklemesinin en önemli nedeni de sanayimizin yapısından başka birgey değil. Sanayimizi yabancılara bağımh tihalat yapmadan yaşaması olanaksız. Çarpık niteliği sürekli ithalat yapmasını gerekli küıyor. öte yandan sanayi ürünleri ihrag edemiyoruz. Gene aynı yapı buna uygun değil* 33