T.C. ĠNÖNÜ ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ DIġ TĠCARET DENGESĠ VE REKABET ETKĠSĠ BAĞLAMINDA 1980 SONRASI TÜRKĠYE’DE UYGULANAN DÖVĠZ KURU SĠSTEMLERĠ Tezi Hazırlayan HALĠL OĞUZHAN ERGÜR Tez DanıĢmanı Doç. Dr. Ali KOÇYĠĞĠT Ġktisat Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Malatya, 2011 2 3 4 ÖNSÖZ Bu çalıĢmanın hazırlanmasında büyük emeği geçen öncelikle tecrübelerini, bilgisini, sabrını ve ilgisini esirgemeyen, değerli hocam Doç. Dr. Ali KOÇYĠĞĠT‟e, bu çalıĢmanın her aĢamasında fikir ve bilgilerinden yararlandığım çok sevdiğim arkadaĢlarım ArĢ. Gör. Selim DEMEZ ve Ör. Gör. Tayfur BAYAT‟a, hayatımın her aĢamasında maddi-manevi desteğini benden esirgemeyen aileme ve T.C. Ġnönü Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi‟ndeki tüm hocalarıma teĢekkürü bir borç bilirim. Halil Oğuzhan ERGÜR Ocak, 2011 5 DIġ TĠCARET DENGESĠ VE REKABET ETKĠSĠ BAĞLAMINDA 1980 SONRASI TÜRKĠYE’DE UYGULANAN DÖVĠZ KURU SĠSTEMLERĠ ÖZET Finansal liberalizasyon ve küreselleĢen ekonomiler ile birlikte dıĢ ticaret bağlamında rekabet kavramı önem kazanmaya baĢlamıĢ ve her ülke piyasalarda daha fazla söz sahibi olmak, daha fazla kazanç sağlama çabası içine girmiĢtir. Böylelikle uygulanan döviz kuru politikaları rekabet açısından önemli göstergelerden biri haline gelmiĢtir. Ancak yapılan çalıĢmalarda uygulanan döviz kuru sistemlerinden hangilerinin rekabet gücünü artırmada daha fazla etki yarattığı hususunda bir birlik sağlanamamıĢtır. ÇalıĢmada bu konuya, özellikle Türkiye açısından dıĢ ticarete yapmıĢ olduğu etkiler irdelenmeye çalıĢılmıĢtır. DıĢ ticaret açısından rekabetin artırılması için finansal derinleĢmenin sağlanması gerektiği sonucuna varılmıĢtır. Anahtar kelimeler: DıĢ Ticaret, Döviz Kurları, Birim Kök Testleri, Nedensellik, Var Analizi 6 FALLOWING 1980, PRACTICE OF EXCHANGE RATE SYSTEMS IN TURKEY: IN THE CONTEXT OF FOREIGN COMPETITION AND TRADE BALANCE ABSTRACT The competition notion has become important in the context of foreign trade after liberalization of financial markets and globalisation of the economies. All of the countries try to get much of from the trade and play as an important role in the international trade. So the exchange rate policies have become one of the important indicator of competition. But there is no consensus among economists about “Which exchange rate system is the most successful system for increasing competition power?”. In this paper, we tried to investigate effects of the exchange rate policy in the context of competition in case of the Turkish economy. At the end of this study, we imply that development of financial deepening is essential to increase competition in foreign trade sector. Keywords: Foreign Trade, Exchange Rates, Unit Root Tests, Causality, VAR Analysis. 7 Kabul ve Onay.............................................................................................................. 2 Onur Sözü..................................................................................................................... 3 Önsöz............................................................................................................................ 4 Özet .............................................................................................................................. 5 Abstract ........................................................................................................................ 6 Ġçindekiler .................................................................................................................... 7 Tablolar Listesi............................................................................................................. 9 Grafikler Listesi ........................................................................................................... 9 Kısaltmalar Listesi ..................................................................................................... 10 GĠRĠġ ......................................................................................................................... 11 BĠRĠNCĠ BÖLÜM DÖVĠZ KURU SĠSTEMLERĠ VE DÖVĠZ KURU SĠSTEMLERĠNĠN TARĠHSEL GELĠġĠMĠ 1.1. Döviz Kuru Sistemlerinin Tarihsel GeliĢimi....................................................... 15 1.2. Döviz Kuru Sistemleri......................................................................................... 20 1.2.1. Sabit Döviz Kuru Sistemi................................................................................. 20 1.2.2. Esnek Döviz Kuru Sistemi............................................................................... 22 1.2.3. Alternatif Döviz Kuru Sistemleri..................................................................... 24 ĠKĠNCĠ BÖLÜM TÜRKĠYE'DE UYGULANAN DÖVĠZ KURU SĠSTEMLERĠ VE POLĠTĠKALARI 2.1. 1980 Dönemine Kadar Uygulanan Döviz Kuru Sistemleri ve Politikaları......... 29 2.2. 1980-1988 Döneminde Uygulanan Döviz Kuru Sistemleri ve Politikaları......... 33 2.3. 1989 – 1993 Döneminde Uygulanan Döviz Kuru Sistemleri ve Politikaları...... 36 2.4. 1994 Sonrası Uygulanan Döviz Kuru Sistemleri ve Politikaları......................... 38 2.5. 2000 Yılında Uygulanmaya BaĢlanılan Döviz Kuruna Dayalı Ġstikrar Programı43 8 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM DIġ TĠCARET DENGESĠ VE REKABET ETKĠSĠ BAĞLAMINDA 1980 SONRASI TÜRKĠYE'DE UYGULANAN DÖVĠZ KURU SĠSTEMLERĠNĠN EKONOMETRĠK ANALĠZĠ 3.1. Veriler ve Metodoloji.......................................................................................... 47 3.2. Birim Kök Testleri .............................................................................................. 48 3.2.1. ADF Birim Kök Testi....................................................................................... 48 3.2.2. Zivot – Andrews Birim Kök Testi ................................................................... 53 3.2.3. Lee - Strazicich Birim Kök Testi ..................................................................... 59 3.3. Granger Nedensellik Analizi............................................................................... 62 Sonuç.......................................................................................................................... 66 Kaynakça.................................................................................................................... 68 9 TABLOLAR LĠSTESĠ Tablo-1. Ġhracat ve Ġthalat için ADF Birim Kök Testi Sonuçları………………….52 Tablo-2. RER için ADF Birim Kök Testi Sonuçları………………………………53 Tablo-3. Zivot – Andrews Birim Kök Testi Sonuçları…………………………….57 Tablo-4. Lee - Strazicich Birim Kök Testi Sonuçları……………………………...61 Tablo-5. Granger Nedensellik Wald Testi Sonuçları………………………………65 GRAFĠKLER LĠSTESĠ Grafik 1: 1950-1979 arası Reel Döviz Kuru ve Ġhracat (% değiĢim)………………30 Grafik 2: 1970-1988 arası Reel Döviz Kuru ve Ġhracat (% değiĢim)………………35 Grafik 3: 1990-2000 arası Reel Döviz Kuru ve Ġhracat (% değiĢim)………………39 Grafik 4: Borç Servisi/Ġhracat, Cari Denge/GSYĠH, Ġhracat/Ġthalat..……………...40 Grafik 5. Bant Sisteminin Ġlk 6 Aylık Döneminde Döviz Kurlarında Öngörülen Hareket……………………………………………………………………………..44 Grafik 6. 2000 Yılında GerçekleĢen Kümülatif TEFE ve Döviz Sepeti ArtıĢ …………..………………………………………………………………………….45 Grafik 7. Kasım 2000-ġubat 2001 Krizleri Arasında Para Piyasası ve Devlet Ġç Borçlanma Senetlerinin Faizleri ……………………………………………………46 10 KISALTMALAR LĠSTESĠ ABD BDDK DTH GSMH IMF RER TCMB TEFE TL TPKK : Amerika BirleĢik Devletleri : Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu : Döviz Tevdiat Hesabı : Gayri Safi Milli Hasıla : Uluslararası Para Fonu : Satın Alma Gücü Paritesine Göre Reel Döviz Kuru : Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası : Toptan EĢya Fiyat Endeksi : Türk Lirası : Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu 11 GĠRĠġ Uluslararası ticarete konu olan mal ve hizmetlerin alım-satım iĢlemleri satıcı ülkenin istediği para birimiyle ödeme yapılmasını zorunlu hale getirmiĢtir. Uluslararası ticaretin geliĢmesiyle birlikte çeĢitli ülke paralarının alım-satım iĢlemi sonucu döviz piyasaları oluĢmuĢtur. Sermaye hareketlerinin kısıtlı olduğu dönemlerde döviz kurları ticarete bağlıyken, finansal piyasaların liberalleĢmesi ile sermaye hareketleri döviz kurlarını daha çok etkilemeye baĢlamıĢtır. Dünya ekonomisine baktığımızda I.Dünya SavaĢı‟na kadar ülkeler sabit döviz kurunu tercih etmiĢlerdir. SavaĢ sonrası ise sabit fakat ayarlanabilir döviz kuru tercih edilmiĢtir. Finansal piyasalarda liberalleĢme ile birlikte esnek kur uygulamasına geçiĢ baĢlamıĢtır. Bu süreçte geliĢmiĢ ülkeler ekonomilerini daha fazla güçlendirme imkanı elde ederken, önemli istikrarsızlıklarla karĢılaĢmamıĢlardır. Ancak finansal derinliğin tam sağlanamadığı geliĢmekte olan ekonomilerde ekonomik istikrarsızlıklar devam etmiĢtir. Bu bağlamda esnek döviz kuru sistemi piyasa ekonomisini benimsemiĢ bir ülke için uygun gözükse de, uygulama ile birlikte kurlarda meydana gelen dalgalanmalar önceki sistemlere göre daha yüksek oranlarda seyretmiĢtir ve merkez bankalarının rezervlerinde önemli düĢüĢler yaĢanmıĢtır. Bu sebeple esnek döviz kuru sisteminin geliĢmekte olan ülkeler açısından uygun bir seçim olup olmadığı tartıĢması günümüzde devam etmektedir. Ülkelerin birbirlerine karĢı rekabet edebilme gücü açısında döviz kuru sistemi tercihleri büyük önem taĢımaktadır. Bu bağlamda bazı çalıĢmalar sonucunda esnek kur sistemi uygulandığı dönemler dünya ticaretinin ve buna bağlı olarak ekonomik büyümenin daha çok arttığı çıkarken, bazı çalıĢmalarda ise sabit kurun uygulandığı dönemlerde bu artıĢın daha fazla olduğu sonucu çıkmıĢtır. Genel olarak bu çalıĢmalara baktığımızda bir noktada fikir birliği olduğu görülmüĢtür. Özellikle finansal derinleĢmenin sağlanmadığı ve mali düzenlemelerin tamamlanmadığı geliĢmekte olan ülkelerde kurların sık sık değiĢmesi, ülke ekonomilerinde belirsizliklerin artmasına neden olmaktadır. 12 Ülkemizde 1980 yılına kadar sabit kur sitemi ve türevleri kullanılmıĢ, bu ise Türk Lirasının aĢırı değerlenmesine yol açmıĢtır. Bunun sonucu olarak ortaya çıkan dıĢ ticaret açıkları karĢısında uygulanan tek politika devalüasyon olmuĢtur. 1980 sonrası dıĢ ticarette ve mali sektörde serbestleĢme politikaları izlenmiĢtir. Bu bağlamda artan sıcak para giriĢleri 1994 yılındaki büyük krize sebep etkenlerden biri olmuĢtur. Türkiye, 1999 yılında uygulamaya koyduğu IMF destekli Enflasyonu DüĢürme Programı sonrasında 2001 yılı baĢında bir finansal krize girmiĢ ve Türk Lirası hükümet ve para otoritelerince dalgalanmaya bırakılarak değer kaybına uğramıĢtır. Türkiye‟nin 2001 yılında esnek kur sistemine geçmesiyle dıĢ ticaret açıkların arttığı gözlemlenmiĢtir. Bu açıkların en büyük sebebi ise TL‟nin aĢırı değerlenmesiyle birlikte ithalatın ön plana çıkması ve ihracatın dolayısıyla Türkiye‟nin dıĢ ticaretteki rekabetinin olumsuz etkilenmesi sonucunu doğurmuĢtur. Bu durum ayrıca ithalata dayalı bir sanayileĢmeye sebep olmuĢtur. Söz konusu çalıĢmamızda özellikle ülkemizde uygulanmıĢ döviz kuru sistemlerinin dıĢ ticarete etkileri araĢtırılmıĢtır. Bu bağlamda daha detaylı bir değerlendirme yapabilmek için birim kök testleri kullanılmıĢtır. Yapılan testler sonucu etki tepki fonksiyonlarıyla serilerin vermiĢ olduğu tepkiler görülmeye çalıĢılmıĢtır. Kullanılan testlerin sonucu ülkemizde meydana gelen değiĢimler ile paralellik göstermiĢ ve dalgalanmaları tespit etmiĢtir. Ayrıca bu testler ekonomide meydana gelen krizleri tespit etmiĢ olup, araĢtırmamıza konu olan dıĢ ticaret bağlamında rekabet etkisini yanı sıra ekonomik krizler hususunda da sonuçlar ortaya koymuĢtur. Bu geliĢmeler ıĢığında, araĢtırmanın birinci bölümünde döviz kuru sistemlerinin tarihsel açıdan geliĢimi ele alınacaktır. Bu bölümde uygulanabilirlikleri açısında iki uç döviz kuru açısından değerlendirme yapılacaktır. Ġkinci bölümde Türkiye‟de 1980–2010 yılları arasında uygulanan döviz kuru rejimleri ve makro ekonomik değiĢkenler üzerine etkileri değerlendirilecektir. Son bölümde ise reel döviz kuru temel değiĢken olmak üzere makro ekonomik değiĢkenlerle iliĢkisine değinilecektir. Üçüncü bölümde öncelikle birim kök testleri daha sonra yapısal kırılmaları dikkate 13 alan birim kök testleri yapılacaktır. Daha sonra ise makro ekonomik performansları açsında ele alınan değiĢkenler arasında Granger nedensellik analizi yapılacaktır. 14 BĠRĠNCĠ BÖLÜM DÖVĠZ KURU SĠSTEMLERĠ VE DÖVĠZ KURU SĠSTEMLERĠNĠN TARĠHSEL GELĠġĠMĠ DıĢ ticaret hacmi yüksek ve sermaye giriĢ çıkıĢına herhangi bir kısıtlamanın getirilmediği açık bir ekonomide devalüasyon, enflasyon ve faiz, dengesini kurabilmek çok önemlidir. Ne var ki bu tür ülkeler döviz fiyatlarını mümkün olduğunca kendi refahlarını arttırmaya yönelik olarak farklı politikalarla belirlemekte ve bunun bir sonucu olarak da birbirlerinden oldukça farklı döviz kuru sistemleri uygulamaktadırlar. Bu durum kullanılan sisteme göre ülke paralarının birbirlerine göre güçlenmesine veya zayıflamasına ve sermaye akıĢlarının ülkeler arasında yön değiĢtirmelerine neden olabilmektedir. Bu tür dengesizlikleri tespit edebilmek için öncelikle değiĢik döviz kuru sistemlerini ve bu sistemlerin devalüasyon, enflasyon ve faiz üçlüsüne olan etkilerini çok iyi anlamak ve bir ülkenin "ödemeler dengesi" rakamlarına bakarak da ülkedeki olası bir döviz sorununu önceden görebilmek gerekmektedir. Bu çalıĢmada dünyanın çeĢitli ülkelerinde bugüne kadar kullanılmıĢ döviz kuru sistemleri ve Türkiye‟de uygulanan sistemler incelenmiĢtir. Her sistemin zayıf ve kuvvetli yönleri ve Türkiye ekonomisindeki kullanılabilirlikleri açıklanmıĢtır. Günümüzde en sık tartıĢılan konulardan birinin, herhangi bir ülke için mükemmel bir döviz kuru bulunup bulunmadığı konusunun olduğu görülmektedir. Bu konudaki uzman ekonomistlerin vardığı ortak görüĢ, böyle mükemmel bir sistem olmadığı ve her ülkenin her sistemi belli Ģartlar çerçevesinde kullanabileceği sonucudur. Dolayısıyla her sistemin mantığını, avantajlarını, dezavantajlarını, ve risklerini çok iyi anlamak gerekir. 15 1.1. Döviz Kuru Sistemlerinin Tarihsel GeliĢimi Ülkelerin kendi paralarını basıp birbirleriyle dıĢ ticaret iliĢkisine girdikleri ve bir uluslararası lisans düzeninin iĢlemeye baĢladığı dönem 19. Yüzyıl sonlarında baĢlar. Bu dönemden önce para birimi olarak değerli madenler, özellikle az bulunan altın, sıkça kullanılmıĢ ve ülkeler arasında kabul edilen bir para birimi haline gelmiĢtir. Bu anlamda uluslararası para sistemi, ulusal paraların birbirine çevrilmesini ve dolayısıyla uluslararası ödemelerin yapılmasını sağlayan bir sistem olarak tanımlanabilir. Kullanılan ilk sistem de çift metal para sistemidir. Çift metal para sisteminde ülke, para biriminin fiyatını altın ve gümüĢ olarak belirlemekte ve belirlediği paritenin korunması için gerektiği zaman paranın altın ve gümüĢ ile serbest değiĢimini sağlayacağını taahhüt etmektedir. Sistemin avantajlarından biri yüksek fiyat istikrarı sağlayarak uluslararası ticareti teĢvik etmesidir. Ancak sistem aynı zamanda bazı sorunları da beraberinde getirmiĢtir. Altın ve gümüĢün piyasa fiyatları arasındaki orantının zaman içerisinde değiĢmesi, sistemi benimseyen ülkenin paritesinde de sürekli olarak değiĢiklik gerektirmekte, bu durum ise ülke ekonomisinde istikrarsızlığa neden olmaktadır (Müslümov, Hasanov, Özyıldırım, 2002: 18). Sistemin bir baĢka sorunu ise zaman içinde kötü paranın yani değer kaybeden paranın, iyi parayı yani değer kazanan parayı dolanımdan kovmaya baĢlamasıdır. BaĢka bir deyiĢle değer kazanan para (genellikle altın) değer saklama aracı olarak kullanılırken, değer kaybeden para ise dolanım amaçlı kullanılmıĢtır. Gresham Yasası olarak bilinen bu durum çift metal sisteminin istikrarsızlığa neden olabileceğini göstermektedir (Paya, 1998: 33). Çift metal para sisteminin istikrarsızlığının yanı sıra Kaliforniya, Avustralya ve Güney Afrika‟da altın rezervlerinin bulunması ile dünyada altın üretimi artmıĢ bu da çift metal para sisteminin terk edilmesini hızlandırmıĢtır. Ġngiltere 1816 yılından itibaren altın standardını uygulamaya baĢlamıĢ, 1867‟de ise Uluslararası Para Konferansı altın standardını onaylamıĢtır. Fransa, Almanya ve ABD 1873 yılından itibaren altın standardına geçmiĢ böylece 20. yüzyıl baĢlarında geliĢmiĢ ülkeler 16 arasında çift metal para sistemini koruyan ülke kalmamıĢtır (Müslümov, Hasanov, Özyıldırım, 2002: 18). Altın para standardında her ülke parasının değerini belirli bir ağırlıkta saf altın olarak belirlemektedir. Altının ülkeler arasında ihraç ve ithali serbesttir ve dıĢ ticareti fazla veren ülke, içeriye giren altın miktarındaki artıĢa bağlı olarak para arzının artmasını: açık veren ülke ise altın kaybına bağlı olarak para arzının azalmasına izin vermektedir. Bu özellikler sisteme dahil olan ülkelerde döviz kurlarının dar sınırlar içinde sabit kalmasını sağlamaktadır. Paraların altın cinsinden fiyatı sabitlenince, bu paralar arasındaki kur da sabitlenmiĢ olmaktadır. Belirlenen kurdan sapmalar olunca, bu sapmalar arbitraj iĢlemleriyle kısa sürede giderilmektedir. Yine sistem, ortaya çıkan ödemeler bilançosu dengesizliklerini otomatik olarak düzelten bir mekanizma oluĢturmaktadır. Bu mekanizmanın iĢleyiĢ yollarından biri, gerekli sermaye akımlarına yol açan faiz oranı değiĢiklikleridir. DıĢ fazla veren ülkede, para arzındaki artıĢa bağlı olarak faiz oranları düĢerken: dıĢ açık veren ülkede, para arzındaki azalmadan dolayı faiz oranları yükselmektedir. Buna bağlı olarak, ödemeler dengesi fazla veren ülkeden, açık veren ülkeye doğru bir sermaye akıĢı olacaktır. Mekanizmanın bir baĢka iĢleyiĢ yolu ise fiyat değiĢiklikleri ile olmaktadır. Ödemeler dengesi fazla veren ülkede, artan para arzı fiyatların yükselmesine yol açarak, ülkenin rekabet gücünü azaltırken: açık veren ülkede azalan para arzı deflasyona yol açarak fiyatların düĢmesine neden olacak bu da ülkenin rekabet gücünü artırarak dıĢ ticaret dengesinin düzelmesini sağlayacaktır (Çağlar, 2003: 22). Birinci Dünya SavaĢı‟na kadar sorunsuz iĢleyen altın standardı uygulamasına savaĢ nedeniyle ara verilmiĢtir (Demir, 1999:3). SavaĢla birlikte artan askeri harcamalar nedeniyle ülkeler bütçe açıklarıyla karĢı karĢıya kalmıĢlardır. Bu nedenle ülkeler paralarının altına olan konvertibilitesini kaldırarak, kambiyo kontrolleri uygulamaya baĢlamıĢlardır. Ülkelerin, sistemi terk ederek altın stoklarını elden çıkarması ile altının fiyatı düĢmüĢ ve bu sistemi devam ettiren ABD‟ de büyük miktardaki altın giriĢleri nedeniyle fiyatlar ikiye katlanmıĢtır. 1914-1924 yılları arasındaki dönemde sadece ABD, bu sistemi sürdürmeye devam ettiği ve diğer ülkeler paralarını dolara göre dalgalanmaya bıraktığı için bu dönem, dolar standardı olarak da adlandırılmaktadır (Çağlar, 2003: 24). 17 SavaĢ sonrası ülkeler tekrar eski kur üzerinden altına dönüĢ yapmaya baĢlamıĢlar ve 1928 yılına gelindiğinde bütün ülkeler yeniden altın standardına dönmüĢlerdir. Ancak ikinci altın standardı uygulaması baĢarılı olamamıĢtır. Çünkü dıĢ dengenin öncelikli amaç olmaktan çıktığı, serbest dıĢ ticaretin giderek kısıtlandığı, dıĢ açıkların para arzı üzerindeki etkilerinin önlenmeye çalıĢıldığı ekonomik koĢullar, altın standardının sürdürülebilir imkânlarını ortadan kaldırmıĢ ve 1930‟lu yılların baĢında altın standardı terk edilmiĢtir (Demir, 1999: 4). Altın standardı terk edildikten sonra ulusal paraları birbirine dönüĢtürebilme olanağı kalmamıĢtır. Bu da ülkeleri uluslararası ödemelerde iki yanlı anlaĢmalar yapmaya zorlamıĢ ve böylece dünyada çok yanlı denkleĢtirme mekanizması yıkılmıĢtır. Bu geliĢmelerin sonucunda dünya ticareti ciddi bir dar boğaza girmiĢtir (Seyidoğlu, 2001: 534). Ülkelerin bu dönemde ithalat taleplerini kısmaları dünya ticaret hacmini de daraltmıĢ ve ülkeler 1931 yılından itibaren döviz kontrolleri uygulamaya baĢlamıĢlardır. Ġhracata ve sermaye akısına uygulanan ambargo ve limitler, bu dönemde finansal iliĢkileri olumsuz etkilemiĢtir. Özetle iki savaĢ arası dönemde ne serbestçe dalgalanan para sistemi, ne de sabit döviz kuru sistemi uygulanmıĢtır. Sistemin yeniden yapılandırılması için 44 ülke, 1944 yılında ABD‟nin New Hampshire eyaletinde bulunan Bretton Woods kasabasında yapılan toplantıda bir araya gelmiĢtir (Uzunoğlu, 2001: 11). Bu toplantıda esas olarak Ġngiliz (Keynes) ve Amerikan (White) planları tartıĢılmıĢ ve Amerikan planı kabul edilmiĢtir. Bu planların ortak noktalarına göre yeni sistem ĢekillenmiĢtir. Her iki plan da Birinci Dünya Savası sonrasında ve 1930‟larda kısa süreli uygulanan ve Dünya ekonomisine zarar verdiğine inanılan serbest dalgalanan kur sistemine karĢı olmuĢtur. Buna karĢılık, ikinci altın standardı döneminde yaĢanan kötü tecrübe sebebiyle, tam sabit kur da tercih edilmemiĢtir. Ayrıca dıĢ ticaret üzerine kontrolsüz bir Ģekilde sınırlamalar getirilmesi de uluslararası ticaretin hacmini daraltmıĢtır. Diğer yandan, yeni sistemde ülkeler sermaye akımları konusunda kontrol uygulamakta serbest bırakılmıĢtır (Çağlar, 2003: 28). 18 Toplantı sonucunda Ġngiltere ve ABD arasında bir anlaĢma ile Ģekillenen Bretton Woods sistemi “ayarlanabilir sabit kur” sistemidir. Ayrıca bu toplantıda dünya ekonomisinde çok önemli rol oynayan, IMF ve Dünya Bankası‟nın kurulmasına da karar verilmiĢtir. IMF uluslararası para sisteminin iĢleyiĢinden sorumlu olmak üzere, Dünya Bankası ise Avrupa‟nın onarım ve kalkınma çabalarına mali kaynak sağlamak amacıyla kurulmuĢtur (Seyidoğlu, 2001: 536). Uluslararası para konularını düzenleme görevi IMF‟ye verildiğinden sistem IMF sistemi olarak da bilinir. Sistemde ABD dıĢındaki IMF üyesi her ülke ulusal parasının değerini ABD doları cinsinden tanımlamıĢtır. ABD doları ise, 1 ons =35 dolar fiyatından altına bağlanmıĢtır. Ulusal paraların bir dolar paritesi olduğu ve dolar da sabit fiyattan altına bağlandığından tüm ulusal paraların dolaylı olarak bir altın paritesi de bulunmaktaydı. ABD, yabancı ülke merkez bankalarına arz edecekleri dolar karĢılığında, bu sabit fiyattan altın satma sorumluluğunu üstlenmiĢtir (Demir, 1999: 4). Sistemde para birimleri, altın değerinin %1 altına veya üstüne kadar dalgalanmakta serbest bırakılırken, herhangi bir ekonomik sorunla karĢılaĢıldığında IMF üst kurulundan izin almaya gerek kalmadan %10 devalüe edilmelerine olanak tanındı. Ancak %10 üzerinde bir devalüasyon için IMF‟den izin almak zorunluydu. Bu bağlamda IMF savaĢtan güçlü çıkan ülkelerin kurdukları bir topluluk olarak tanımlanabilir. Sovyetler Birliği, Bretton Woods toplantısına katılmakla birlikte IMF ve Dünya Bankasına üye olmamıĢtır. IMF‟nin kurulması ile uluslararası finans iĢlemleri ve dıĢ ticareti belli kurallar çerçevesinde düzenli hale getirerek üye ülkelerin, büyüme ve toplam dünya GSMH‟nin de daha fazla pay almaları amaçlanmıĢtır (Özgül, 2002: 26). Bretton Woods sisteminde, dıĢ ticarette ani fiyat dalgalanmalarını önlemek üzere ulusal paraların değeri serbest piyasaya bırakılmıyor, döviz piyasasına müdahale öngörülüyordu. Sistemde dıĢ ödeme dengesizliklerini gidermek için üye ülkelere paritelerini değiĢtirme olanağı tanınmıĢtır. Bununla birlikte sistemin esası sabit kur sistemi olduğu için kur değiĢiklikleri en son baĢvurulacak seçenek olarak 19 görülmüĢtür. Daha önce de değinildiği gibi sistemin iĢleyiĢini IMF garanti ediyordu. Bu çerçevede IMF‟nin baĢlıca görevi dıĢ açık veren ülkelere kısa süreli kredi sağlamaktır. Krediler ve alınan iç önlemler açıkların giderilmesinde etkili olamamıĢsa ancak o zaman devalüasyona baĢvurulacaktır. %10‟dan yüksek oranda devalüasyon izni ödemeler bilançosundaki “köklü bir dengesizlik” koĢuluna bağlanmıĢtır. IMF‟nin ilerleyen yıllarda bu konudaki tavrı değiĢmiĢ, kredi kullanmak isteyen hemen her ülkeye devalüasyon yapması koĢulu getirilmiĢtir (Demir, 1999: 4). Bu sistem 1960‟lı yılların sonuna kadar görece istikrarlı bir biçimde devam etmiĢtir. ABD dolarının para sistemindeki önemli konumu doları rezerv para konumuna getirmiĢtir. Çünkü teorik olarak dolar, altın karĢılığında basılmaktadır. 1950‟li yılların sonuna doğru sistemde aksaklıklar ortaya çıkmaya baĢlamıĢtır (Uzunoğlu, 2001: 11) Ġkinci Dünya SavaĢından sonra 1950‟li yılların basına kadar dünyada Ģiddetli bir dolar kıtlığı yaĢanmıĢtır. Batı Avrupa ülkeleri ve Japonya‟nın savaĢta yıkılan ekonomilerini onarmak için ihtiyaç duydukları araç gereçlerin tek kaynağı ABD idi. Bu nedenle söz konusu ülkelerden büyük miktarda altın rezervleri ABD‟ye akmıĢtır. 1950‟lerin basında ise ABD ilk kez ödemeler bilançosu açığı vermeye baĢlamıĢtır. Bu açık giderek süreklilik kazanmıĢ ve 1958 yılına gelindiğinde dünyada dolar bolluğu sorunu ortaya çıkmıĢtır. ABD‟nin dıĢ açıklarının süreklilik kazanması Bretton Woods sisteminin yıkılıĢında baĢlıca etken olmuĢtur (Seyidoğlu, 2001: 539). Çünkü sistemde her Ģey ABD dolarının güçlü bir para birimi olarak kalmasına ve üye ülkelerin dolar rezervleri bulundurmasına dayanıyordu. Ancak ithalatın artması, ABD‟nin döviz borcunun altın stokunun üzerine çıkmasına neden olmuĢtur. Bu da zamanla diğer üye ülkeleri ABD‟nin doların altın değerini koruyabileceği konusunda Ģüpheye düĢürmüĢtür (Özgül, 2002: 7). Sonuçta 1971 yılında dolar %9 oranında devalüe edilmiĢ ancak bu ABD‟nin dıĢ açığının kapanması için yeterli olmamıĢ ve 1973 yılında ikinci kez dolar %5 civarında devalüe edilmiĢ, altının resmi fiyatı da yükseltilmiĢtir. Ancak tüm bu çabaların yeterli olmaması sonucu 1944 yılında kurulan Bretton Woods sistemi 1973 20 Mart‟ında baĢlıca sanayileĢmiĢ ülkelerin paralarını dalgalanmaya bırakmasıyla sona ermiĢtir (Demir, 1999: 6). 1.2. Döviz Kuru Sistemleri Döviz kuru sistemleri temelde "Sabit Döviz Kuru Sistemi" ve "Serbest veya Esnek Döviz Kuru Sistemi" olarak iki baĢlık etrafında toplanmakla birlikte uygulamada, sabit ve esnek kur sisteminin karıĢımından oluĢan alternatif döviz kuru sistemleri de bulunmaktadır. 1.2.1. Sabit Döviz Kuru Sistemi Sabit döviz kuru sistemleri milli paranın tamamen ortadan kaldırıldığı ve yerine uluslararası piyasalarda kabul gören dövizlerin ülkenin resmi parası olarak kullanıldığı resmi dolarizasyondan, döviz kuru paritesinin belirli bir oranda sabitlenmiĢ Ģeklini alan geniĢ bir yelpazede uygulanan bir dizi sistem olarak sınıflandırılmaktadır. Ayrıca, döviz kurunun belirli bir oranda sabitlenmediği ancak, artıĢ oranının belirlendiği veya sabitlendiği sistemler de yine sabit kur sistemleri içerisinde değerlendirilmektedir (Arat, 2007: 15). Sabit kur sistemlerinin esası, döviz kurunun belirli bir düzeyde belirlenmesi ve piyasadaki arz ve talep değiĢmeleri ne olursa olsun kurun aynı seviyede sürdürülmesidir. Ülkeler sabit kurdan paralarını bir değere bağlayarak bir parite kuru oluĢtururlar ve piyasa kurunun da bu parite çevresinde dar sınırlar içinde değiĢmesine izin verilir. Paritenin üstündeki ve altındaki dalgalanma sınırları, ne kadar geniĢletilirse sisteme o kadar esneklik sağlanmıĢ olur. Sabit kur sisteminin en eski örneği altın standardıdır.1 Altın standardı sisteminde döviz piyasası serbest olmalıdır. Ülkelerin paraları doğrudan veya dolaylı olarak altınla tanımlanmakta, istenildiği kadar altın serbestçe alınabilmekte, ülkeye altın giriĢi ve çıkıĢına herhangi bir müdahalede bulunulmamaktadır. Bu durumda 1 “Türkiye‟de Uygulanan Kur Politikaları ve Kriz Sonrası DıĢ Ticaret Dengesi”, (çevrimiçi) http//www.ekodialog.com, 07.07.2007. 21 ülkelerin paraları altına bağlı olduğundan milli paraların birbiriyle ifadesi olan döviz kurları da sabit olacak veya “altın noktaları” olarak adlandırılan kur sınırları içinde sabit kalacaktır (Karluk, 2002: 181). Tam esnek ve tam sabit kur sistemleri dünya ekonomilerinde pek görülmeyen uç sistemlerdir. Ancak, bu iki uç sistem arasında birçok farklı sistem uygulanabilmektedir. Doğru döviz kuru sistemleri üzerine yapılan tartıĢmaların merkezindeki iki kavram, “güvenilirlik” ve “esneklik” tir. “Güvenilirlik” kavramı, gelecekteki ekonomik hareketleri bugünden öngörebilmeyi ifade etmektedir. Döviz kuru bağlamında ise kurun gelecekte alabileceği değerleri önceden kestirebilmek anlamına gelmektedir. Özellikle ihracatçılar ve ithalatçılar açısından kurların belirli bir dönem sonra alacağı değeri tahmin edebilmek karar sürecinde büyük önem taĢımaktadır. Çünkü belirsizliklerin az olması ve örneğin bir yıl sonraki kurların bilinmesi risk maliyetinin azalması anlamına gelecektir. “Esneklik” ise hem yurt içindeki hem de uluslararası piyasalardan kaynaklanan Ģokların bertaraf edilebilme kapasitesini ifade etmektedir. Bütün kur sistemleri bu kavramlar çerçevesinde değerlendirilmekte olup: kavramlar, en iyi iki uç döviz kuru sistemi uygulamaları ile açıklanmaktadır. Bazı iktisatçılara göre, tam esnek döviz kuru sisteminde merkez bankası müdahalesi söz konusu değildir. Dolayısıyla bu sistem esneklik sağlar. Sabit döviz kuru sisteminde ise, politika yapıcılar bağımsız para politikası uygulayamazlar ama bu sistemde güvenilirlik çok yüksektir (Ertekin, 2004). Sabit kur sisteminde döviz kurlarının istikrarı merkez bankasının döviz piyasasına alıcı ve satıcı olarak müdahale etmesiyle sağlanır. Bu nedenle merkez bankasının elinde yeterli miktarda altın ve yabancı döviz stokunun bulunması gerekir. Döviz kurları yükselmeye baĢladığı zaman merkez bankası piyasaya döviz sürer. Tersine kurlar düĢmeye baĢladığı zaman merkez bankası piyasadan döviz alımları yaparak döviz kurlarını sabit tutar. Merkez bankasının bu Ģekilde piyasaya müdahale edebilmesi için ödemeler bilançosunun sürekli olarak açık vermemesi gerekir. Aksi halde merkez bankasının elindeki döviz rezervleri tükenecektir (Parasız, 1994: 79). Bu bağlamda sabit kur sisteminin avantajları: Beklenen kura iliĢkin bir bilgi sağladığı için kur riskini azaltması ve bunun sonucu olarak yabancı yatırımlar ve uluslararası 22 iĢlemler artması, azalan belirsizlik dolayısıyla sadece yabancı yatırımların geliĢini değil, yerel ekonomik birimlerin uluslararası piyasalara giriĢini de kolaylaĢtırması, azalan belirsizlik hem içeride faizleri, hem de dıĢ borçlanmada risk primini düĢürmesi, para arzındaki beklenmedik değiĢimlerin kur üzerindeki etkilerini nötralize etmesi gibi sonuçları çıkarır. Bunun yanı sıra sabit kur sisteminin dezavantajları ise: Sabit kurun taĢınabileceğine iliĢkin güven önemlidir. Bu güven zedelendiğinde ekonomi krizlere açık bir hal alır ve krizler de gerçekleĢtiğinde çok maliyetli olur. Yerel paranın sabitlendiği yabancı ülkenin parasal politikalarından doğrudan etkilenme ortaya çıkar ve bağlı olunan para cinsinin değerindeki ani değiĢimler ekonomiyi bir bütün olarak etkiler. Ayrıca, kur istikrarı hedefi olduğu için bağımsız bir para politikası uygulamak son derece güçleĢir. DıĢ Ģoklara ve reel kesimden kaynaklanan iç Ģoklara karĢı sabit kur rejimleri son derecede kırılgandır. Yerel paranın değeri reel bazda artacağı için ihracatta azalma, ithalatta artıĢ beklenir. Bu durum, cari iĢlemlerin açık vermesine neden olur (Aytaç, 2004: 29). 1.2.2. Esnek Döviz Kuru Sistemi Esnek döviz kuru sistemi, Bretton Woods sisteminin yıkılması ile uygulanmaya baĢlanmıĢtır. Esnek döviz kuru sisteminde kurlar, döviz piyasasında arz ve talep koĢullarına bağlı olarak belirlenir. Döviz kurları, toplam döviz talebi ile toplam döviz arzının eĢitlendiği düzeyde oluĢur. Yani para otoritelerinin döviz kurları üzerinde herhangi bir müdahalesi söz konusu değildir. Bununla birlikte, hemen hemen hiçbir ülke parasının değerinin tamamen piyasa mekanizması tarafından belirlenmesine izin vermemiĢ ve ulusal paralarının değerini müdahalelerle etkilemeye çalıĢmıĢlardır. Çünkü döviz kurlarındaki aĢırı oynaklık hem ülke ekonomisindeki belirsizliği arttırmakta, hem de ülkenin ithalat ve ihracat fiyatlarını değiĢtirdiği için, rekabet gücünü etkilemektedir. Esnek döviz kuru sistemi yerine, serbest değiĢken kur sistemi, yüzen kur veya dalgalı kur sistemi gibi deyimler de kullanılmaktadır. Ayrıca sabit döviz kur sistemi çerçevesinde, milli paranın değerinin düĢürülmesi ve arttırılmasını ifade eden 23 devalüasyon ve revalüasyon terimleri kullanılırken: esnek kur sisteminde, dövizin fiyatındaki değiĢmeler, değer kaybı (depreciation) ve değer kazanımı (appreciation) seklinde ifade edilmektedir (Rudiger, Fisher, 1998: 55). Esnek kur sisteminin lehinde ve aleyhinde çeĢitli görüĢler vardır. Serbest dalgalanmada, döviz kuru hiçbir müdahale olmadan döviz arz ve talebine göre belirlenir. Ancak uygulamada hiçbir ülke ulusal parasının sınırsız Ģekilde dalgalanmasına izin vermemektedir. Bunun yerine bir Ģekilde döviz piyasasına müdahale ederek aĢırı kur değiĢmelerini önlemektedir. Müdahalenin kapsamına göre iki tür dalgalanma söz konusudur: Temiz ve kirli dalgalanma. Temiz dalgalanma sisteminde, sadece kısa süreli ve düzensiz dalgalanmaların ortadan kaldırılmasına yönelik olarak kurlara müdahale edilmektedir. Kirli dalgalanma sisteminde ise, ülkenin rekabet gücünün arttırılması amacıyla kurlara müdahale edilmektedir. Bu müdahale sonucu elde edilen ekonomik yararlar, diğer ülkeleri olumsuz etkilemektedir (Söyler, 2004). Örneğin yapılan müdahaleyle döviz kurunun değer kaybetmesi, yabancı malları göreceli olarak daha pahalı hale getirmektedir. Bu da tüketicilerin, ithal mallara olan taleplerini azaltıp, bu malları ikame eden yerli alternatiflerine olan taleplerini arttırmaktadır. Ayrıca döviz kurunun değer kaybetmesi, ihraç edilen malların da göreceli olarak ucuzlamasına neden olduğundan, yabancılar harcamalarını kendi mallarından daha ucuz olan ithal mallarına kaydıracaklardır. Sonuç olarak döviz kuruna müdahale eden ülkenin ithalatı azalırken, ihracatı artacaktır. Böylece döviz kuruna yapılan müdahale haksız rekabete neden olmaktadır. Bu Ģekilde esnek kur rejiminin avantajları: Esnek kur rejiminin en önemli avantajı dıĢsal Ģoklara ve reel sektörden gelen Ģoklara karĢı dirençli olmasıdır. Kur tamamen serbest olduğu için etkin iĢleyen bir döviz piyasasında kurlar yeni oluĢan durumlara ve özellikle de Ģoklara hızla ve tam olarak uyum sağlarlar. Esnek kur rejiminin bir diğer avantajı dıĢ ticarette kurun değerlenmesine bağlı bir rekabet kaybının yaĢanmaması, dolayısıyla ödemeler dengesi açısından bir sorun ortaya çıkmamasıdır. Kur istikrarı bir hedef olarak alınmadığı için Merkez Bankasının daha etkin bir para politikası yürütme Ģansı bulunmaktadır. Esnek kur rejiminin dezavantajları ise: Esnek kur politikasında dıĢ ülkelerdeki enflasyon kur yoluyla ithal edilir, esnek kura bağlı olarak hem risk, hem de ekonomideki birimlerin risk algısı artacaktır. Bu 24 nedenle risk primleri yükselir ve hem ticari hem de finansal iĢlemlerde azalıĢ olabilir ve esnek kura geçildiğinde açık pozisyonda bulunan firma ve bankalar kurun olası bir yükselmesinde büyük ölçüde zarar görürler.2 1.2.3. Alternatif Döviz Kuru Sistemleri Döviz kuru sistemleri üzerine olan literatür, alternatif uygulamaların gerektirdiği "kredibilite" ve "esneklik" kavramları arasındaki tercih üzerinde önemle durmaktadır. Ġki uç örnek üzerinde durulursa: Esnek kur sisteminde Merkez bankası müdahalesi en aza indirgenmekte ve bağımsız para politikası uygulamasına olanak tanınmaktadır. Bu sistem döviz kuru değiĢimleri ile içsel ve dıĢsal Ģokların gerektirdiği ayarlamaların hemen tümünü yansıtmaktadır. Sistemin getirdiği esnekliğin maliyeti daha yüksek enflasyon ve kredibilite kaybıdır. Diğer uç örnek olan sabit kur sistemi ise uygulamada daha yüksek kredibilite ancak daha az esneklik sağlamaktadır. Sistemden çıkıĢ yapılmadığı sürece gerçekleĢen makroekonomik disiplin olumlu bekleyiĢler yaratacak ve enflasyon oranı daha düĢük seviyede gerçekleĢebilecektir. Esnek ve sabit kur sistemi, iki uç döviz kuru sistemi uygulamasını oluĢturmaktadır. Ancak, bu iki uygulama arasında farklı sistemler mevcuttur. AĢağıda esnek kur sisteminden sabit kur sistemine kadar esneklik derecesine göre sıralanan 9 farklı döviz kuru sistemine iliĢkin açıklamalar yer almaktadır (ġahinbeyoğlu, Özdemir, 2000). 1.2.3.1. Serbest Dalgalanma (Free Float) Serbest dalgalanan kur sisteminde ülke parasının değeri piyasa tarafından belirlenmektedir. Döviz piyasasına yapılan müdahaleler kurların istenilen düzeyde oluĢmasını sağlamak yerine, bu piyasadaki gereksiz dalgalanmaları önlemek ve değiĢimleri daha ılımlı hale getirmek için yapılmaktadır. Bu sistemde para politikası daha etkin hale gelmekte ve ülkenin tutması gereken uluslararası rezerv miktarı azalmaktadır. Diğer bir avantaj ise dıĢsal Ģokların ilk etapta nominal kurlar tarafından 2 http://www.tbb.org.tr/turkce/arastirmalar/Kurrejimlerieyl%C3%BClverileri.doc 25 emilmesi sonucu ülke içindeki istikrara olumlu katkıda bulunmasıdır. Serbest dalgalanan döviz kuru sisteminden kaynaklanan olumsuzluk ise dıĢ ekonomik iliĢkilerde belirsizlikleri ve riskleri artırması nedeniyle kaynak dağılımını olumsuz etkilemesidir. Ayrıca para politikası için nominal çıpa özelliğini taĢıyabilen döviz kuru bu özelliğini kaybettiğinden, serbest dalgalanan kur sistemi enflasyona elveriĢli bir sistem haline gelebilmektedir. 1.2.3.2. Gözetimli Dalgalanma (Managed Float) Bu kur sisteminde parasal otorite döviz kurlarına müdahale etmekle birlikte, bu müdahaleler önceden belirlenmiĢ kurallara göre yapılmamaktadır. Parasal otorite bu müdahaleleri, kendi karar alma mekanizmasını bir takım ekonomik göstergeler doğrultusunda o an için iyi olduğunu düĢündüğü bir Ģekilde çalıĢtırarak gerçekleĢtirmektedir. Önceden açıklanmıĢ kurallara bağlı olarak yapılmayan bu müdahaleler, ülke ekonomisinin hareket alanını geniĢletmektedir. Ayrıca bu Ģekilde yönlendirilebilen kurlarla, serbest dalgalanan kur sisteminin yol açtığı bir takım risk ve belirsizlikler azaltılabilmektedir. Diğer yandan kurallardan yoksun bu tür müdahaleler ekonomiler genelinde düĢünüldüğünde birbirleriyle çeliĢen yönleri olabilmektedir. Kurların gözetimli bir Ģekilde dalgalandığı bir ekonomide, yapılan müdahaleler sonucu elde edilmeye çalıĢılan ekonomik yararlar diğer ülkelerin bundan olumsuz etkilenmesi sonucu oluĢuyorsa bu sistem "kirli dalgalanma" olarak adlandırılmaktadır (ġahinbeyoğlu, Özdemir, 2000). 1.2.3.3. Aralık Ġçinde Dalgalanma (Floating within a Band) Bu tür bir sistemde, kurların belirlenen bir aralık içinde serbestçe dalgalanmasına izin verilmektedir. Serbest dalgalanan ve sabit kur sisteminin bir birleĢimi gibi algılanabilecek bu kur sistemi esnekliği ve istikrarı beraberinde getirir. Merkez parite olarak belirlenen aralığın ortalama değeri kurlara bir belirlilik kazandırırken, kurların bu aralık içinde dalgalanabilmesi dıĢsal Ģokların etkisini azaltmaktadır. Bu sistemde aralığın belirlenmesi bir problem niteliğini taĢımaktadır. Çok dar belirlenen aralık istikrarsızlığı ve spekülasyonu beraberinde getirebilmektedir. Ayrıca bu aralığın 26 sürdürülebilir olması bu sisteme güven için Ģarttır. Devamlı ayarlanan aralık beklenen faydaları yok edebilmektedir. 1.2.3.4. Kaygan Aralık (Sliding Band) Kaygan aralık sisteminde, bir önceki sistemden farklı olarak, aralığın ortalama değeri (merkez kur) sabitlenmemiĢtir. Bu ortalama değer belli olmayan sürelerle ayarlanmaktadır. Genelde yüksek enflasyon gözlenen ekonomilerde uygulama alanı bulan bir sistemdir. Ayarlanabilir merkez kur sayesinde kurun olası aĢırı değerlenmesi engellenmektedir. Fakat kaygan kur sisteminde ayarlama süresinin ve sıklığının bilinmemesi piyasalarda belirsizlik yaratabilmektedir. 1.2.3.5. YönlendirilmiĢ Sabit Aralık (Crawling Band) YönlendirilmiĢ sabit aralık sisteminde, ülke parasının değeri önceden açıklanmıĢ sabit bir değer etrafında belirli limitler içinde dalgalanmaktadır. Fakat esas alınan sabit değer seçilmiĢ ekonomik göstergeler ve özellikle ödemeler dengesindeki geliĢmelere bağlı olarak ayarlanabilmektedir. Uygulamada aralık sistemi yönlendirilmiĢ sabit parite sistemi ile karĢılaĢtırıldığında daha esnek bir yapıya sahiptir. YönlendirilmiĢ sabit aralık sistemin alıĢılmıĢ sabit kur sistemlerinden farkı, sabit kur üzerinde bir baskı oluĢtuğunda, gerekli ayarlamanın bir anda değil belirli aralıklarla ve sıklıkla yapılıyor olmasıdır. Ayrıca bu ayarlamalar arasında belirlenen limitler içinde dalgalanmasına da izin verilmektedir. Yapılan bu ayarlamalar sayesinde, diğer sabit kur sistemlerinde gözlenen ve beklentiden kaynaklı spekülatif hareketler engellenebilmektedir. En büyük olumsuzluk ise faiz politikasının kurları destekleme zorunluluğudur. Bu nedenle faizler ekonominin gerekleri doğrultusunda istenildiği gibi kullanılamamaktadır (ġahinbeyoğlu, Özdemir, 2000). 27 1.2.3.6. YönlendirilmiĢ Sabit Parite (Crawling Peg) Bu kur sisteminde ülke parasının değeri sabitlenmiĢtir. Ancak bu sabit değer, aynı yönlendirilmiĢ sabit aralık sisteminde olduğu gibi, o ülkenin seçilmiĢ ekonomik göstergelerine ve özellikle ödemeler dengesindeki geliĢmelere bağlı olarak ayarlanabilmektedir. Bu sistem yönlendirilmiĢ sabit aralık sistemi ile karĢılaĢtırıldığında daha katı bir yapıya sahip olmakla birlikte alıĢılmıĢ sabit kur sistemleri ile karĢılaĢtırıldığında, bu sistemlerden farklı olarak sabit kur üzerinde bir baskı oluĢtuğunda, yine gerekli ayarlamanın bir anda değil belirli aralıklarla ve sıklıkla yapılıyor olmasıdır. Bu nedenle bu sistem, yönlendirilmiĢ sabit aralık sistemin avantajlarını ve dezavantajlarını beraberinde getirmektedir. Bunlara ek olarak, aralığın olmaması nedeniyle belirsizlikler daha aza indirgenmiĢtir. 1.2.3.7. Ayarlanabilir Sabit Kur Sistemi (Fixed-but-adjustable exchange rate) Bretton Woods sistemi olarak bilinen bir sistemdir. Bu sistemde kur sabit olmakla birlikte parasal otorite süresiz bir Ģekilde bu kuru sürdürmek zorunda değildir. Belirlenen kur uygulanan ekonomik politikalarla tutarsızsa arzu edilen yönde değiĢtirilebilmektedir. Bu sistem dıĢ ticaret üzerindeki kur belirsizliğini azaltarak ekonomik istikrara katkıda bulunur. Diğer yandan olası bir ayarlama beklentisi (devalüasyon) yoğun spekülasyonlara yol açabildiğinden ekonomide kriz yaratmaya elveriĢli bir sistemdir. 1.2.3.8. Para Kurulu (Currency Board) Ülke parasının seçilecek olan yabancı bir para ile sabit kurdan değiĢimini öngören ve belirli yasal düzenlemeleri gerektiren bir sistemdir. Bu sistemde para otoritesi ülke parasını yalnız yabancı para giriĢi karĢılığı basmaktadır. Ayrıca Merkez Bankasının parasal düzenlemeler ve son kredi mercii gibi geleneksel fonksiyonlarına son vermektedir. Diğer yandan bu sistemin uygulanması kolay olmakla beraber para ve 28 maliye politikalarının güvenirliliğini artırması, döviz kuruna istikrar kazandırması, faiz oranları birleĢtirmesi ve finansal derinliği artırması gibi faydaları da vardır. Bunun yanında bir takım maliyetler de getirmektedir. Para kurulu sisteminde bankalar daha duyarlı hale gelmekte, Merkez Bankası fonksiyonlarını kaybetmekte, mali politikalar üzerine sınırlama gelmekte ve nominal kurlar esnekliğini kaybetmektedir. Bu sistemin uygulanacağı ekonomide güçlü bir kamu finansmanı, sağlıklı bir finansal yapı ve yeterli miktarda döviz kaynakları gerekli görülmektedir (ġahinbeyoğlu, Özdemir, 2000). 1.2.3.9. Tam Dolarizasyon (Full dollarization) Bu sistemi uygulayan ülke parasal bağımsızlığına son vermekte ve baĢka bir ülkenin para birimini kullanmaktadır. Para kurulu sisteminin uç Ģeklidir. Parasal disiplini artırması nedeniyle güvenirliliği fazladır. Ayrıca istikrarsız bir döviz kurunun yol açtığı olumsuzlukları ortadan kaldırır. En önemli maliyetleri ise senyoranj gelirinin kaybı, Merkez Bankasının son kredi mercii rolüne sınırlaması, ekonomiyi döviz kuru krizlerine karĢı duyarlı hale getirmesidir. 29 ĠKĠNCĠ BÖLÜM TÜRKĠYE’DE UYGULANAN DÖVĠZ KURU SĠSTEMLERĠ VE POLĠTĠKALARI Türkiye‟nin geçmiĢ 50 yıldaki dıĢ ticaret performansı iki dönem halinde incelenebilir. Birincisi, 1950-1980 arasındaki dönem, ikincisi ise, kendi içerisinde çeĢitli dönemlere ayrılabilecek olan 1980 sonrası dönemdir. Ġlk dönemde, ithal ikameci politikalar nedeniyle, ihracat ihmal edilmiĢ ve çok düĢük oranlarda büyümüĢtür. 1980 sonrasında ise, dıĢ ticaret politikası köklü bir Ģekilde değiĢime uğramıĢtır. Bu ikinci dönemin en temel ayırıcı özelliği, ihracata dayalı büyüme politikalarının uygulamaya konulmuĢ olmasıdır. Bu politikalar sonucunda, yüksek ihracat artıĢ oranları yakalanabilmiĢtir. Ancak, bu dönemdeki politikaların tümü belirli bir amaca (liberalizasyon) yönelik olmasına karĢılık eĢgüdüm içinde uygulanamamıĢlardır. Yani mal piyasalarında görülen serbestleĢme ancak 1989‟dan sonra gerçekleĢtirilebilmiĢ ve gerçekleĢen bu serbestleĢme bazı ekonomistler tarafından aĢırı bulunmuĢtur. Bu ekonomistlerin temel çıkıĢ noktası, aĢırı serbestleĢmenin, mal piyasaları ile eĢgüdümlü olamaması sebebiyle, kısa dönemli hareketleri özendirdiği Ģeklindedir. 2.1. 1980 Dönemine Kadar Uygulanan Döviz Kuru Sistemleri ve Politikaları Dünyadaki ekonomik trendlere paralel olarak, Türkiye 1980‟lere kadar sabit kur sistemi uygulamıĢtır. Bu durum, zaman zaman Türk Lirasında aĢırı değerlenmelere yol açmıĢ ve sonuç olarak Türkiye ödemeler dengesi krizleri ile karĢı karĢıya kalarak bir kaç kez devalüasyon yapmak zorunda kalmıĢtır. 1970-80 döneminde çok büyük dıĢ ticaret açıkları ile karĢı karĢıya kalmıĢ ve bu sorun karĢısında yürütülen tek politika aracı ise devalüasyon olmuĢtur. Çünkü ekonomiyi üretir hale getirebilmek için gereken kaynaklar tükenmiĢ ve dıĢ ticaret açıklarının ihracatı teĢvik politikaları 30 ile azaltılması mümkün olamamıĢtır. Elbette bu durum bir politika tercihi olarak karĢımıza çıkmaktadır. 1970 yılında, TL % 40 oranında devalüe edilmiĢtir. Takip eden yıllarda ihracat artıĢ oranı ortalamanın üzerine çıkmıĢtır. Yani, sabit kur rejimlerinde, hükümetin kur aracılığıyla dıĢ ticareti etkileyebilme gücü az da olsa mevcut idi. Bu etkinin özellikle kısa dönemde görülebileceği bir çok ampirik çalıĢmada kanıtlanmıĢtır. Bu noktada, ihracatın ve ithalatın fiyat esnekliklerinin de önem taĢıdığı göz ardı edilmemelidir (Ertekin, 2004). Kaynak: TCMB Grafik-1‟de 1950-1979 dönemindeki reel döviz kuru ve ihracattaki yüzde değiĢmeler görülmektedir. Bu dönemde, reel döviz kurunun genellikle sabit olduğu söylenebilir. Ancak, 1959‟da ve 1970‟te iki devalüasyon görülmektedir. Devalüasyon ve ihracat artıĢı arasındaki teorik iliĢkinin söz konusu dönem için de geçerli olduğu söylenebilir. Cumhuriyet‟in ilk yıllarından günümüze kadar yürütülen kur rejimleri ve politika uygulamaları ana hatlarıyla incelendiğinde, uzun süre devam eden sabit kur rejimlerinin ağırlıkta olduğu görülmektedir. Cumhuriyet kurulduktan 1950 yılına kadar referans para olarak Ġngiliz Sterlini kullanılmıĢ, bu tarihten sonra ABD Doları referans para olarak kullanılmaya baĢlanmıĢtır. 1923-1929 döneminde altın, döviz ve menkul kıymetler borsasının oldukça aktif olduğu görülmektedir. Bu dönemde döviz çek ve senetleri borsada iĢlem görmektedir. Bu dönem, serbest döviz kuru uygulaması özelliklerini yansıtmaktadır. Söz konusu dönemde TL Sterlin‟e bağlı olarak dalgalanmaya bırakılmıĢ, her çeĢit kambiyo serbestliği sağlanmıĢtır. Ancak, 31 1929 yılındaki büyük buhran ile birlikte TL‟nin Sterlin karĢısında hızla değer kaybettiği görülmüĢ, Mart 1929‟da 1 Sterlin=0.888 kuruĢ iken, Aralık 1929‟da 1 Sterlin=1.125 kuruĢa yükseltilmiĢtir. Türkiye‟de 1929 krizinden sonra liberal ekonomi görüĢü yavaĢ yavaĢ terk edilmiĢtir (Ertekin, 2004). Döviz piyasalarının doğrudan denetlenmesi amacıyla 25.02.1930‟da 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu (TPKK) yürürlüğe konmuĢtur. Döviz piyasasının denetimi için alınan bu tedbirler, ülke para politikasını yürütecek “Merkez Bankası”nın bulunmaması nedeniyle tam baĢarılı olamamıĢtır. Bu nedenle 11.06.1930‟da T.C Merkez Bankası kurulmuĢtur. Aynı Ģekilde 1933‟de “Ödünç Para Verme ĠĢleri Kanunu” yürürlüğe konmuĢ, bu kanunla serbest faiz uygulaması kaldırılarak TL‟nin konvertibilitesine de son verilmiĢtir. Bu dönemden itibaren Türkiye‟de sabit kur rejimi uygulanmaya baĢlanmıĢ ve oldukça uzun zaman aralıklarıyla kurların devalüe edildiği görülmüĢtür. Bu bağlamda ilk devalüasyon 7 Eylül 1946‟da gerçekleĢtirilmiĢ ve TL„nin dolar karĢısında değeri % 53.6 dolayında düĢürülmüĢ ve 1 ABD Doları =1.30 TL iken 2.80 TL‟ye yükseltilmiĢtir. Söz konusu devalüasyon, II. Dünya SavaĢı sonrası dönemin koĢullarına ve yeni ekonomi politikalarına uyum sağlanmasına yönelik olarak yapılmıĢtır. Bu devalüasyonu daha sonraki devalüasyonlardan ayıran en önemli fark, devalüasyonun döviz sıkıntısının olmadığı bir ortamda yapılmıĢ olmasıdır. Bu devalüasyondaki temel amaç ithalat artıĢını sınırlı tutmak ve sınırlı ihraç mallarının dolar cinsinden fiyatını düĢürmektir. Bunlara ek olarak hükümetin, biriktirdiği altın ve dövizin değerini yükselterek iç borçların gerçek değerini düĢürmek eğiliminde olması ve IMF‟ye üyelik sonucu devalüasyon yetkisinin kısıtlanacak olması bu devalüasyon kararında etkili olmuĢtur. Türkiye 19.02.1947‟de IMF ve Dünya Bankasına üye olmuĢ ve ayarlanabilir sabit döviz kuru politikası uygulamaya baĢlamıĢtır. DıĢ ödemelerin 1953‟ten itibaren sorun haline gelmeye baĢlamasıyla hükümet yeni önlemler almak zorunda kalmıĢtır. 1956‟da turist ve benzeri dövizlerde 2.80 olan TL‟nin ABD Doları karĢısındaki paritesi 5.25-5.5 olarak yeniden tespit edilmiĢtir. Kambiyo denetiminin arttırılması, 32 dıĢ ticaret dengesinde olumlu geliĢmeler sağlayamadığı gibi, sabit tutulan resmi döviz kurları ile karaborsa döviz kurları arasındaki fark büyümüĢ, karaborsa fiyatları 20 TL‟ye kadar çıkmıĢtır. Bu ise dıĢarıya sermaye kaçıĢını hızlandırmıĢ, kaçakçılığı arttırmıĢ ve enflasyon oranını yükseltmiĢtir. 4 Ağustos 1958‟de 1 ABD Doları =9 TL olacak Ģekilde devalüe edilmiĢtir. Benzer Ģekilde 10 Ağustos 1970 tarihli TPKK Hakkında 18 sayılı Karar ile yeni kur ayarlanmasına gidilmiĢ ve 1 ABD Doları = 15 TL olarak saptanmıĢtır. Bu devalüasyonun amacı olarak da ithalat talebini kısmak, ihraç mallarımızın dıĢ piyasalardaki rekabet gücünü yükseltmek olduğu belirtilmiĢtir. Ayrıca devalüasyonun o zamana kadar bir kısmı, resmi yollarla yurda girmeyen turizm gelirlerini ve iĢçi dövizlerini artırıcı yönde etkileyeceği beklentisi de söz konusu kararı almada önemli rol oynamıĢtır. Bu tarihten sonra kur ayarlamalarının daha sıklıkla yapıldığı görülmektedir. 1974‟de kur siteminde yeni uygulamaya geçilmesi, sık devalüasyonların temel nedenini oluĢturmuĢtur. 1974‟de uluslararası kambiyo kurları arasında gerekli uyumun sağlanması için IMF tarafından konulan kurallara uygun tedbirler alınmıĢtır. IMF‟in hazırladığı yönteme göre, ülkelerin kendi paraları ile diğer üyelerin paraları arasındaki kurlarda herhangi iki alıĢ veya iki satıĢ kuru arasında en çok % 2‟lik fark olması gerektiği belirtilmiĢtir. Böylelikle, herhangi bir yabancı paranın uluslararası piyasada değer kazanması ya da kaybetmesi sonucu öteki yabancı paraların kurlarına göre % 2‟yi aĢan fark meydana geldiğinde kurlar ayarlandığı için, 1974 yılında çeĢitli tarihlerde bazı dövizlerin TL karĢılığında kurları ayarlanmıĢtır. Kurlar 1976‟da üç kez, 1977‟de de 2 kez 1978‟de 3 kez, 1979‟da da 3 kez kur ayarlamasına gidilmiĢtir (Ertekin, 2004). 33 2.2. 1980-1988 Döneminde Uygulanan Döviz Kuru Sistemleri ve Politikaları DıĢ ticarette ve mali sektörde serbestleĢme, 1980 sonrası dönemin temel politika seçimidir. Bu seçimin uygulamaya konulması yolunda en önemli adımlardan birisi, 1989 yılında, sermaye hareketlerinin tamamen serbestleĢtirilmesi ve Türk Lirası‟nın konvertibl hale getirilmesidir. 1980-1982 döneminde, temel kaygı bankacılık sektörünün liberalizasyonu idi. Bankalar arasında rekabetin geliĢtirilmesi, mali piyasaları geliĢtirmenin temel aracı olagelmiĢtir. Ġlk adım olarak, mevduat faizindeki limit 1981 yılında kaldırıldı. Döviz piyasası 1984 yılında serbestleĢtirildi. 1986 yılında Ġnterbank piyasası kuruldu ve Merkez Bankası açık piyasa iĢlemlerine baĢladı. Özel bankaların döviz tevdiat hesabı açmalarına izin verildi ve döviz piyasasında iĢlem yapabilmeleri sağlandı. Bu haklar, bankaların finans piyasalarındaki belirleyici kurumlar olması sonucunu doğurdu. Bu dönemin bir diğer önemli özelliği ise serbestleĢme idi. Finans piyasalarındaki etkinliğin bu serbestleĢme süreci sonucunda sağlanacağı yönünde genel bir ön kabul söz konusu idi (Atiyas ve Ersel, 1992). “Diğer yandan, mevduat faizleri ve kredi tanımlamasındaki sınırlamaların 1980 ortalarında çok hızlı bir Ģekilde kaldırılması, tasarruf sahiplerine çok yüksek faizler teklif ederek ortaya çıkan bankerlerin bir kaç tane küçük bankayla birlikte batmaları sonucunda mali bir skandala yol açmıĢtır” (Boratav and Yeldan, 2001). Türkiye‟de 24 Ocak 1980‟de alınan ekonomik tedbirler paketine kadar döviz kuru 1 ABD Doları= 26.50 TL olarak devam etmiĢ ve bu tarihte kur rejiminde değiĢikliğe gidilerek sürünen parite rejimine geçilmiĢ ve 1 ABD Dolarının değeri 70 TL‟ye yükseltilmiĢtir. Bu tarihten itibaren kurlardaki ayarlamalarının daha sıklıkla yapılmaya baĢlandığı görülmektedir. Uluslararası piyasalar ve para piyasalarındaki geliĢmeler göz önüne alınarak 1980 yılı içerisinde kurlar 16 defa değiĢtirilmiĢtir. 1 Mayıs 1981‟e kadar 6 kur ayarlaması daha yapılmıĢ, söz konusu tarihe kadar çoklu kur uygulaması sürdürülmüĢtür. Liberalizasyon programının ikinci döneminde (1983- 1987), temel vurgu mali kurumların oluĢturulması üzerine kurulmuĢtu. Bu çerçevede, bir kanun hükmünde kararname ile 1983 yılında Sermaye Piyasası Kurulu kuruldu: ikincil piyasa iĢlemleri için düzenlemeler yapıldı ve 1986 yılında Ġstanbul Menkul Kıymetler Borsası açıldı. 34 1985 yılında, bankacılık sistemindeki yapısal zayıflığı gidermeyi amaçlayan yeni bankacılık yasası TBMM‟de kabul edildi. Daha sonra, 1986 yılında, Ġnterbank para piyasası oluĢturuldu ve 1987 yılında Merkez Bankası “açık piyasa iĢlemleri” yapmaya baĢladı. Bunlara ilaveten, döviz kuru rejiminde de bir değiĢiklik yaĢandı. 1984‟te, Türk vatandaĢlarının bankalarda döviz tevdiat hesapları (DTH‟ler) açmalarına izin verildi. Aynı yıl, bankalara kendi kurlarını belirli bir band içerisinde belirleme hakkı verildi (Atiyas ve Ersel, 1992). Türkiye‟nin finansal liberalizasyonu sürecindeki en son aĢama, 1989 yılında döviz piyasalarının kurulması ile baĢlamıĢ oldu. Bu dönemdeki en temel geliĢme, döviz ve yabancı sermaye alanlarında gerçekleĢmiĢtir. 1989 yılında, döviz piyasası operasyonları ve uluslararası sermaye hareketleri tamamen liberal hale getirildi ve TL konvertibl oldu. Sonraki yıl, bankalar, uygulayacakları faiz oranlarını belirlemekte tamamen serbest oldular. Bu geliĢmeler mali derinleĢmeye yol açtı. Örneğin, toplam mali varlıklar (yani dolaĢımdaki para, toplam mevduat ve toplam menkul kıymet) içerisinde toplam menkul kıymetler (kamu ve özel) önce küçük bir miktar artarak 1982 yılındaki %22 seviyesinden 1986 yılında %25 seviyesine yükseldi daha sonra, hızlı bir tırmanıĢla 1990 yılında % 43‟e ulaĢtı (Atiyas ve Ersel, 1992). Bu dönemde, politika yapıcılar döviz kurunu günlük olarak belirledi. Uygulanan rejim, “sabit fakat ayarlanabilir döviz kuru sistemi” ne benzerlikler göstermektedir. Politikaların temel amacı, Türk Lirasının aĢırı değerlenmesinin önlenmesi idi. Hükümet, döviz kurunu enflasyon ve ekonomik büyüme rakamlarına göre belirlemekteydi. 1 Mayıs 1981‟den itibaren, döviz kurları Merkez Bankası tarafından günlük olarak ilan edilmeye baĢlanmıĢ ve uluslararası piyasalar ve yurt içi para piyasasındaki geliĢmelere göre 1981‟de 164 kez, 1982‟de 245 kez, 1983‟te 246 kez kurlar değiĢtirilmiĢtir (Arat, 2003). Yani, politika yapıcılar ülke içerisinde uluslararası ekonomideki değiĢmelere uyum sağlayabilmekteydiler. DıĢ ticaret rejimindeki değiĢiklikler de bu uyuma yardım edecek Ģekilde yapılmıĢtır. Sonuç olarak, ihracat ithalattan daha hızlı büyüdü ve dıĢ ticaret açığı düĢmeye baĢladı. Fakat 1985‟ten sonra, kur politikasının etkinliği para ikamesi sebebiyle 35 sınırlanmıĢtır. Beklentiler kötüleĢtikçe, Türk Lirası cinsinden varlıklar azalırken, yabancı para cinsinden tutulan varlıklar önemli oranda artmıĢtır. Türkiye ekonomisi 1981-1988 döneminde ihracata dayalı büyüme stratejisi uyguladı. Bir baĢka deyiĢle, 1994 yılına kadarki ihracat büyümesi ekonomik programın en önemli baĢarılarından biridir. Bu dönemde, hem büyüme hem de ihracatın kompozisyonundaki değiĢme dikkate değer bir geliĢme göstermiĢtir. Gerçekten, ihracat üç katından fazla arttı ve imalat sanayinin ihracattaki payı önemli ölçüde artmıĢtır.” (Uygur, 1997). Ancak, bu büyüme yatırım üzerine geliĢen bir büyüme değildi. Sözü edilen ihracat performansı daha çok, imalat sanayinde mevcut olan kapasitenin kullanılması ile gerçekleĢtirilebilmiĢtir. Diğer bir ifadeyle, ihracata dayalı bu büyüme stratejisinin sürdürülebilir olması için gerekenlerden en önemlisi yatırım artıĢıdır. Devalüasyon da ihracata dayalı büyüme politikalarının önemli uygulamalarından birisidir, ancak yatırım mallarının göreli fiyatlarını saptırmakta ve piyasaya yanlıĢ sinyaller verilmesine sebep olmaktadır. Çünkü, geliĢmekte olan ülkeler, söz konusu yatırım malları konusunda geliĢmiĢ ülkelere bağımlıdır ve devalüasyon yatırım mallarının geliĢmiĢ olan ülkelerdeki fiyatlarını artırır. Yani tüketim malı fiyatlarındaki artıĢ yatırım malı fiyatlarındaki artıĢtan daha küçüktür. Kaynak: TCMB 36 2.3. 1989 – 1993 Döneminde Uygulanan Döviz Kuru Sistemleri ve Politikaları 1989 yılında, finansal liberalizasyona yönelik çok sayıda yasal düzenleme Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edildi. Sermaye hareketlerini serbestleĢtiren 32 Sayılı Kararname bu düzenlemelerin omurgasını oluĢturmaktadır. Bu kararnamenin kabulü ile birlikte, Türkiye‟nin döviz kuru sistemi daha esnek hale gelmiĢtir. Türk Lirası konvertibl olmuĢ ve sermaye hareketleri geliĢmekte olan ülkelerde pek görülmedik ölçüde serbestleĢtirilmiĢtir. Bu Kararnamenin temel sonucu hükümetin döviz ve faiz üzerindeki kontrolünü kaybetmesidir. Bu enstrümanlar bundan sonra dıĢ piyasalar tarafından belirlenmeye baĢlamıĢtır. Bu durumda ilk politika yansıması, döviz kuru ile faiz oranlarının bağlantılı hale gelmesi oldu. 1989‟dan sonra, faiz oranı döviz kurundaki değiĢim oranından daha yüksek seyretti. Amaç, yabancı yatırımcıları cezbetmekti fakat doğal olarak, bu yalnızca kısa dönemli sermaye giriĢini özendirdi. Sonuç olarak, giren bu kısa vadeli sermaye ekonomideki tasarruf açığını kapatmak üzere kullanıldı. Daha sonraları, bu açık, kısa vadeli borçlarla finanse edilen tüketim harcamalarındaki artıĢ nedeniyle daha da büyüdü. Özetle, 1989‟dan sonraki ekonomik büyüme sermaye hareketlerine bağlı olarak gerçekleĢmiĢtir. Ülkeye yabancı sermaye girdiğinde pozitif büyüme görülürken net çıkıĢ olduğunda ya da giriĢ çok az olduğunda negatif büyüme yaĢanmıĢtır. Bu dönemde Merkez Bankası piyasalara yerinde müdahale edememiĢ bu yüzden Türk Lirası, kısa vadeli sermaye giriĢleri sebebiyle aĢırı değerlenmiĢtir. Bu durum daha sonra büyük ödemeler dengesi açıklarına yol açmıĢtır. Tüm bunlara ek olarak, 1989 yılından sonra, kısa dönemli sermayenin getirisi dünya ortalamasının oldukça üzerinde seyretmiĢtir. Bu oran, 1993‟te dolar bazında %17,2 iken 1993 yılında %46,8‟e yükselmiĢtir. 1 Mayıs 1981‟den itibaren tek kur uygulamasına geçilmiĢ, döviz kurları Merkez Bankası tarafından günlük olarak ilan edilmeye baĢlanmıĢtır. Uluslararası piyasalar ve para piyasasındaki geliĢmelere göre 1981‟de 164 kez, 1982‟de 245 kez, 1983‟te 246 kez kurlar değiĢtirilmiĢtir. Diğer bir ifadeyle kurlar her iĢ günü yeniden tespit edilmiĢtir (Ertekin, 2004). 37 29 Aralık 1983‟te yürürlüğe giren TPKK Hakkında 28 sayılı Karar ve bu kararı bütünleĢtiren 7 Temmuz 1984‟te yürürlüğe giren TPKK Hakkında 30 sayılı Karar‟la Türkiye‟de uygulanmakta olan kambiyo rejimi önemli ölçüde liberalize edilmiĢtir. Ticari bankalara kambiyo iĢlemlerinde Merkez Bankası‟nın ilan ettiği kurların dıĢında bir kur uygulayabilme olanağı sağlanmıĢtır. Ayrıca, dıĢarıda yerleĢik kiĢilerin Türkiye‟de Türk parasıyla tahsilat ve ödemelerde bulunmaları serbest bırakılmıĢtır. Türkiye‟deki kiĢilerin beraberlerinde döviz bulundurmaları, söz konusu dövizleri bankalarda açacakları döviz hesaplarında tutmaları, bu hesapları efektif olarak kullanmak dahil her türlü tasarrufta bulunabilmeleri ve Türkiye‟de yapacakları iĢler nedeniyle dıĢarıda yerleĢik kiĢilerden döviz kabul etmeleri de serbest bırakılmıĢtır. Bu karar, aslında Türkiye‟de 2003 yılı baĢı itibarıyla 46 milyar ABD Doları tutarına ulaĢan döviz tevdiat hesaplarının baĢlangıç noktasını teĢkil etmiĢtir. 1988 yılı Ağustos ayında mali piyasalarda yapılan bir değiĢiklikle döviz kurlarının piyasa koĢulları altında tespiti sistemine geçilmiĢtir. Bu amaçla Merkez Bankası bünyesinde Döviz ve Efektif Piyasaları kurulmuĢtur. Günümüz kur rejimi tercihini ve kur politikasını derinden etkileyen en önemli değiĢiklik ise 11 Ağustos 1989 tarihli Resmi Gazete‟de yayımlanan TPKK Hakkında 32 Sayılı Karar ile gerçekleĢmiĢtir. 32 Sayılı Karar tam konvertibiliteye geçiĢ kararı olarak da kabul edilmektedir. Söz konusu Karara göre, Türkiye‟de yerleĢik kiĢilere bankalar, özel finans kurumları ve yetkili müesseselerden istedikleri kadar döviz satın alma ve bunu yurtdıĢına transfer izni verilmiĢtir. Ayrıca, dıĢarıda yerleĢik kiĢilerin borsada iĢlem gören Türk Menkul Kıymetlerini, Türkiye‟de Sermaye Piyasası Kanununa göre faaliyet gösteren bankalar ve aracı kurumlar aracılığıyla satın almaları, satmaları, bu kurumlar aracılığıyla transfer ettirmeleri ile Türkiye‟de yerleĢik kiĢilerin bankalar ve özel finans kurumları aracılığıyla yabancı borsalarda iĢlem gören menkul kıymetleri satın almaları ve bu kıymetlerin alıĢ bedellerini transfer ettirmeleri serbest bırakılmıĢtır. Bunlara ek olarak, Türkiye‟de yerleĢik kiĢilerin yurtdıĢından her tür kredi almalarını ve Türk bankalarının döviz kredisi açmalarını düzenleyen esaslar da liberalleĢtirilmiĢtir (Ertekin, 2004). 38 Ağustos 1988‟den itibaren günlük döviz kurları bankalar, özel finans kurumları ve yetkili müesseseler ve T.C. Merkez Bankası Döviz ve Efektif Piyasaları Müdürlüğü‟nün katıldığı bir alım-satım seansı olan “günlük kur belirleme seans”ları ile belirlenmeye baĢlanmıĢtır. 32 Sayılı Karar ile sermaye hareketlerinin serbestleĢtirilmesinden sonra 1989 ve 1990 yıllarında kısa vadeli sermaye giriĢi hızlanmıĢtır. TL reel olarak değer kazanmıĢtır. 1991‟de Körfez Krizinin de etkisiyle (net kısa vadeli sermaye çıkıĢının etkisiyle) TL reel olarak değer kaybetmiĢtir. 1992‟de kurlardaki dalgalanma önemli ölçüde önlenmiĢtir. 1993‟ün son aylarından itibaren piyasadaki fazla TL likiditesi ve açık pozisyon kapamaya yönelik döviz talebi, döviz kurları üzerinde baskı oluĢturmuĢtur. 2.4. 1994 Sonrası Uygulanan Döviz Kuru Sistemleri ve Politikaları 1994 yılı Nisan ayında, Türkiye büyük bir kriz yaĢadı ve bu kriz reel sektörlere önemli ölçüde zarar verdi. 1994 krizinin sebepleri konusunda iki temel görüĢ dikkati çekmektedir (Yeldan, 1997): Birinci görüĢ 1994 krizinin tek sebebinin kamu sektörü açıkları olduğunu iddia eder. Bu görüĢün temellerinde neo-klasik ekonomi okulunun fikirleri yatmaktadır. Bu görüĢü savunanların temel savları devletin ekonomideki yerinin mümkün olduğunca küçük olması gerektiğidir. Çünkü bu görüĢe göre, devlet hiç bir artı değer yaratmadan kaynakları tüketmektedir. Ġkinci görüĢe göre, reformların sıralamasında ve zamanlamasında çok önemli hatalar yapıldı. Bu görüĢü savunanlar, sermaye hareketlerinin tam serbestleĢtirilmesinin yanlıĢ olduğunu iddia etmektedirler. Bunun dayanağı ise yurt içindeki sanayilerin yeterince rekabetçi olmadıkları ve bu serbestleĢmenin bu sanayileri rekabet güçlerini kazanamadan yok ettiği görüĢüdür. Sonuç olarak, politika araçları (döviz kuru ve faiz oranı) etkisizleĢtirilmiĢ oldu. 1990‟lardaki büyümenin sermaye hareketlerine bağımlı olmasının temel sebebi bu durumdur. Sermaye giriĢi arttıkça büyüme oranı yükseldi, sermaye çıkıĢı durumunda ise genellikle daralma ve kriz dönemleri yaĢandı. Sermaye hareketleri ile büyüme arasındaki bu iliĢkinin sebebi büyümenin tüketim merkezli olması ve bu tüketimin sermaye giriĢi ile finanse edilmesidir. 39 Kriz sırasında, büyük çapta sermaye kaçıĢı yaĢanmıĢ ve Merkez Bankası rezervleri önemli oranda azalmıĢtır. Sonuç olarak, hükümet devalüasyon yapmaya ve döviz kuru rejimini değiĢtirmeye karar vermiĢtir. Bundan sonra, sabit kur rejimlerinden biri uygulanmaya baĢlanmıĢtır. Kur, bir band içerisinde serbestçe hareket edebilmekteydi ancak, bu band oldukça dar belirlenmiĢti. Bu, “sürünen band” (crawling band) rejiminin özelliklerini taĢıyan bir sistemdi. 1994 sonrası süreçte Türk Lirası aĢırı değersizleĢmiĢ ve bunun sonucunda, ihracat artıĢ hızı ithalat artıĢ hızından daha yüksek gerçekleĢmiĢtir. Hükümet 5 Nisan 1994‟te 24 Ocak Kararlarına benzeyen bir istikrar programı açıklamıĢtır. Bu programın temel amacı, Türk Lirasının reel değerini düĢürerek iç talebi kısmak ve ihracatı artırmak olarak planlanmıĢtır. Sonuç olarak, 1994 yılında, ihracat önemli oranda büyümüĢtür. Bu politika 1994 sonuna kadar sürdürülmüĢtür ve 1995 yılında geniĢletici politikalar uygulanmaya baĢlanmıĢtır. Bu geniĢleme 1996-1997 yıllarında en yüksek seviyede gerçekleĢmiĢtir. Buna ilaveten, Merkez Bankası, belirli bir döviz sepetini temel alarak Türk Lirasının reel değerini sabit tutmaya çalıĢmıĢtır. Bu geliĢmeler ithalatın önemli ölçüde artmasına yol açmıĢtır. Bu dönemde ihracatın GSMH‟ye oranı 1981-1988 ve 19891993 dönemlerine kıyasla büyük oranda artmıĢtır (Ertekin, 2004) . Kaynak: TCMB AĢağıdaki grafik Türkiye‟nin borçluluğunu ve bu borçlarını geri ödeme kapasitesini göstermektedir. Bu oranlar, uluslararası yatırımcıların herhangi bir ülkeye girme ya da o ülkeden çıkma kararını alırken göz önüne aldıkları temel göstergelerdir. Bu 40 oranlara bakılarak bir ülkenin yaĢayabileceği krizlere iliĢkin iĢaretler görülebilir. Ġlk oran “Kısa vadeli borç/ Merkez Bankası rezervleri” dir. Bu oranın en yüksek olduğu yılın sonunda büyük çapta bir kriz Türkiye ekonomisini vurmuĢtur. Aynı Ģekilde, “ihracatın ithalatı karĢılama oranı” da bu dönemde en düĢük seviyesinde gerçekleĢmiĢtir. Bu geliĢmelerin temel sebebi Türk Lirasındaki reel değerlenmedir. Cari açık ise para krizleri açısından en önemli göstergedir ve bu açık 2003 yılsonu itibariyle tehlikeli seviyelere yaklaĢmaktadır. Yukarıda belirtildiği üzere 1993 yılının son aylarından itibaren Hazine‟nin iç borçlanma ihalelerini iptal etmesi baĢka bir ifade ile az miktarda borçlanması üzerine piyasadaki TL likiditesi giderek artıĢ kaydetmiĢ ve döviz kurları üzerinde baskı yaratmaya baĢlamıĢtır. Söz konusu baskı 1994‟ün ilk aylarında da devam etmiĢtir. Merkez Bankası, faiz oranlarını arttırarak fazla likiditeyi çekmeye ve döviz kurları üzerindeki baskıyı kaldırmaya çalıĢmıĢ ancak baĢarılı olamamıĢtır. 26 Ocak 1994‟de TL, ABD Doları karĢısında %13.6 oranında devalüe edilmiĢtir. Daha sonra 5 Nisan Kararlarıyla bir dizi ekonomik tedbir yürürlüğe konmuĢtur. Alınan tedbirler çerçevesinde, Merkez Bankası 5 Nisan 1994 tarihinden itibaren ticari ve gayri ticari iĢlemlere iliĢkin olarak yapılan döviz ve efektif alım-satımlarında uygulanacak döviz kurlarının bankalar, yetkili müesseseler, özel finans kurumları ve PTT‟ce piyasa kuralları dahilin de serbestçe belirleneceğini duyurmuĢtur. Bunlara ek olarak, Merkez 41 Bankası tarafından serbest döviz piyasasında oluĢan kurları yansıtan “gösterge niteliğinde” olan kurlar ilan edilmeye baĢlanılmıĢtır. 1994 yılında uygulamaya baĢlanan istikrar programının bir parçası olarak kur politikasının, enflasyonun düĢürülmesinde nominal çapa olarak kullanılması öngörülmüĢtür. 1995 yılı baĢında IMF ile bir stand-by anlaĢması imzalanmıĢ ve yapılan anlaĢma çerçevesinde, 1 ABD Doları ve 1.5 Alman Markı olarak tanımlanan kur sepetinin aylık değerinin, öngörülen aylık enflasyon oranları kadar arttırılması kararı alınmıĢtır. 1995 yılı için öngörülen enflasyon oranına bağlı olarak hedeflenen kur sepetindeki artıĢ oranı saptanmıĢ ve bu tarihten itibaren kur sepetinin hedef değerleri piyasalara duyurulmuĢtur. Ancak, 1995 yılında gerçekleĢen döviz sepeti artıĢ oranı (%60.1) gerçekleĢen TEFE‟nin (%64.9) altında kalmıĢ ve kurlar reel olarak değerlenmiĢtir. 1995 yılında Merkez Bankası, kur sepetinde öngördüğü artıĢı gerçekleĢtirebilmek için döviz piyasalarına satım yönünde müdahalede bulunmuĢtur. Bu yıl ilk defa gerçekleĢtirilen uygulama ise Merkez Bankası‟nın vadeli döviz iĢlemleri (forward) gerçekleĢtirmesidir. Söz konusu iĢlemler piyasadaki devalüasyon beklentilerinin kırılmasına neden olmuĢtur (TCMB Yıllık Raporu, 1995). Vadeli döviz satım iĢlemleri Merkez Bankası‟nca uzun süre kullanılan bir enstrüman olmamıĢtır. Esasında bu uygulamanın devam ettirilmemiĢ olması 1997‟de Güney Doğu Asya‟da ortaya çıkan Tayland deneyimi göz önünde bulundurulduğunda olumlu bir geliĢme olmuĢtur. 1996 yılında ise Merkez Bankası döviz kuru politikasını uygulamakta olduğu para politikası çerçevesinde ĢekillendirmiĢtir. Merkez Bankası 1996 yılında uyguladığı para politikası ile finansal piyasalarda istikrarın sağlanmasını ve sürdürülmesini sağlamaya çalıĢmıĢtır. Bu çerçevede oluĢturulan kur politikasında ise reel döviz kurundaki dalgalanmayı en aza indirgemeye çalıĢmıĢtır. Bu uygulamasında Merkez Bankası‟nın baĢarılı olduğu görülmektedir. Kasım-Aralık 1996 dönemi dıĢarıda bırakıldığında aylık kur sepetindeki artıĢların aylık enflasyon oranlarına yakın seyrettiği görülmektedir. 1996 yılı sonundaki kümülatif kur sepeti artıĢı %77.3 olurken, TEFE artıĢı ise %84.9 olarak gerçekleĢmiĢtir. Reel kurlarda dalgalanma minimize edilmeye çalıĢılmıĢ ancak reel değerlenmenin önüne geçilememiĢtir. Merkez Bankası‟nın 1996‟da finansal 42 istikrarı sağlarken döviz kuru politikalarını kullanmakla bir bakıma, bankaların, döviz yükümlülüklerinin artmaya baĢladığı bir dönemde kur risklerini azaltmalarını sağlamıĢtır. Kamu‟nun iç borcu çevirmesinde de anılan uygulama Hazine‟ye kolaylık sağlamıĢtır (Ertekin, 2004). Merkez Bankası 1997 ve 1998 yılında da aylık nominal devalüasyon oranını öngörülen enflasyon oranına paralel olacak Ģekilde belirlemeye devam etmiĢtir. Bu politika 1996 yılındaki uygulamaya benzer Ģekilde, para politikasının finansal piyasalarda istikrarın sağlanmasına ve sürdürülmesine yönelik olarak, para politikasına yardımcı olmak amacıyla reel döviz kurlarındaki dalgalanmanın minimize edildiği bir politika olarak tanımlanabilir. Diğer bir ifade ile para ve kur politikasında 1996, 1997 ve 1998‟de büyük değiĢiklikler yapılmamıĢtır. 1997‟de yıl sonu itibarıyla, aylık ortalama kur sepetindeki artıĢ %77.3 olarak gerçekleĢirken, TEFE‟deki yıllık ortalama artıĢ %75.9 olmuĢtur. 1998‟de söz konusu artıĢ oranları sırasıyla %58.2 ve %54.2 dir. 1998‟e damgasını vuran olay ise Rusya krizi olmuĢtur. Ülkeye giren kısa vadeli ve portföy Ģeklindeki sermaye akımları sonucunda Merkez Bankası hedeflediği sepet artıĢ oranlarını gerçekleĢtirebilmek için döviz piyasalarından yıl içerisinde Ağustos ayına kadar döviz alımında bulunmuĢtur. Ancak, Ağustos ayında Rusya‟da yaĢanan finansal kriz sonrasında kısa vadeli sermaye çıkıĢıyla birlikte Merkez Bankası piyasalara döviz satımında bulunmuĢtur. Ancak 1998 yılının geneline bakıldığında Merkez Bankası piyasalardan net döviz alıcısı konumundadır. 43 2.5. 2000 Yılında Uygulanmaya BaĢlanılan Döviz Kuruna Dayalı Ġstikrar Programı 2000 yılı baĢında IMF ile stand-by anlaĢması imzalanarak üç yıllık bir program uygulamaya koyulmuĢtur. Söz konusu programın üç ana unsuru bulunmaktaydı. Birinci olarak, sıkı maliye politikası uygulayarak faiz dıĢı fazlanın arttırılması, yapısal reformların gerçekleĢtirilmesi ve özelleĢtirilmenin hızlandırılması öngörülmekteydi. Ġkinci ve programın bir diğer temel unsuru olarak enflasyon hedefi ile uyumlu gelirler politikası uygulanması belirlenmiĢti. Son olarak ise, yukarıda belirtilen unsurların enflasyon ve reel faizlerin düĢürülmesine yapacağı katkıyı desteklemek ve ekonomik birimlere uzun vadeli bir bakıĢ açısı kazandırmak için enflasyonun düĢmesine odaklanmıĢ para ve kur politikası uygulanması öngörülmekteydi. 2000 yılında uygulanmaya baĢlanan programda, kur rejimi enflasyon hedefine yönelik uygulanmaya baĢlanmıĢtır. 1995‟den 2000‟e kadar kur ayarlamaları tahmin edilen enflasyona göre tespit edilirken, 2000 yılı baĢında kur artıĢ oranları, hedeflenen enflasyona göre tespit edilmiĢ ve uygulanmıĢtır. Merkez Bankası, 2000 yılı için hedeflenen (%20 TEFE) enflasyon oranı kadar sepet artıĢ oranının yıllık olarak % 20 olarak gerçekleĢeceğini ilan etmiĢ ve taahhüdünü yerine getireceğinin göstergesi olarak, bu hedefe uygun günlük sepet değerlerinin alacağı değeri önceden ilan etmiĢtir. Ayrıca, ilan edilen sepet değerlerinin tutturulabilmesi için Merkez Bankası döviz piyasalarında ilan edilen sepet değerleri üzerinden, döviz alımı ve satımı yapacağını ilan etmiĢtir. Kur rejimindeki değiĢiklik ile Merkez Bankası, 19951999 döneminde uyguladığı, temel amacı reel kur dalgalanmasını engellemek olan ve tahmin edilen enflasyon oranları çerçevesinde belirlenen kur artıĢ oranlarını tespit etme uygulamasından, hedeflediği enflasyona yönelik bir kur rejimi uygulamasına geçmiĢtir. Diğer bir ifadeyle, edilgen bir kur politikası uygulamasından etken bir kur politikası uygulamasına, bu kur rejimi değiĢikliği ile gidilmiĢtir. Aslında, 2000 yılı 44 baĢında ilan edilen kur sepeti artıĢ değerleri hedeflenen enflasyon oranı kadar tespit edildiği için kurlarda reel değerlenme olmayacağı düĢünülmüĢtür (Arat, 2002). 2000 yılında uygulanmaya konulan 3 yıllık program çerçevesinde kur rejiminde de iki dönemli bir uygulama stratejisi geliĢtirilmiĢtir. Ġlk 18 aylık dönemde artıĢ oranı önceden ilan edilmiĢ kur rejimi uygulanırken, programın ikinci 18 aylık döneminde bant uygulamasına geçilmesi öngörülmüĢtür. Bant sisteminde öngörülen bant geniĢliğinin aĢamalı olarak arttırılması öngörülmüĢtür. Buna göre, 1 Temmuz 2001‟den 31 Aralık 2001‟e kadar kademeli olarak %7.5, Haziran 2002‟ye kadar %15‟e ve 31 Aralık 2002‟ye kadar % 22.5 „e yükseltileceği belirtilmiĢtir (bakınız Grafik 3.1). Kur bandının kademeli olarak geniĢlemesi öngörülürken, kurun bant içerisindeki hareketlerine Merkez Bankası‟nın müdahalesi olmayacağı belirtilmiĢtir. Programın ikinci yarısında uygulanacak bant sisteminin uygulanmakta olan sabit kur rejiminden bir çıkıĢ stratejisi olduğu belirtilmiĢtir (Erçel G, 1999). Grafik 5. Bant Sisteminin Ġlk 6 Aylık Döneminde Döviz Kurlarında Öngörülen Hareket Kaynak: www.tcmb.gov.tr- Para Programları 45 Grafik 3.2„de görüldüğü üzere 2000 yılının ilk ayından itibaren sepet artıĢ oranları TEFE‟nin altında gerçekleĢmiĢ, yıl sonu itibarıyla TEFE hedefi tutturulamamıĢtır. Söz konusu durum ise programın kredibilitesini olumsuz yönde etkilemiĢtir. Uygulanmakta olan stabilizasyon programı ilk sarsıntıyı Kasım 2000‟de geçirmiĢtir. Kasım ayının baĢında baĢta likidite krizi olarak baĢlayan kriz, ilk önce faizlerin (hem devlet iç borçlanma senetleri faizlerinin, hem de para piyasası faizlerinin) artmasına neden olmuĢtur. Piyasadaki TL likiditesi sıkıĢmasına rağmen bankalar Merkez Bankası‟ndan döviz de talep etmiĢlerdir. Merkez Bankası Net Ġç Varlıklar tavanını aĢarak, piyasaya hem TL likidite sağlamıĢ hem de döviz satarak programı devam ettirmeyi baĢarmıĢtır. IMF‟den sağlanan Ek Rezerv Kolaylığı ile, BDDK‟nın Demirbank‟ı Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna alması ve alınan diğer yapısal tedbirler ile enflasyonu düĢürme programının devam etmesi sağlanmıĢtır(Arat, 2002). Grafik 6. 2000 Yılında GerçekleĢen Kümülatif TEFE ve Döviz Sepeti ArtıĢı Kaynak: www.tcmb.gov.tr- EVDS 46 Kasım krizinden sonra Merkez Bankası‟nın sisteme likidite sağlaması ile para piyasası faizleri düĢüĢ kaydederken, ikinci piyasa Devlet Ġç Borçlanma Senetleri faizlerinin aynı oranda düĢmediği görülmüĢtür (bakınız Grafik 6). Bu ise, krizden sonra güvenin tam sağlanamadığının bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Kasım krizinden sonra kur sepeti uygulaması devam ettirilebilmiĢ, ancak reel kur değerlenmesi ġubat 2001 krizine kadar devam etmiĢtir. Bunlara ek olarak 19 ġubat 2001‟de ortaya çıkan siyasi belirsizlik durumu sonucunda, artıĢ oranı önceden ilan edilen kur sepeti sisteminin devam ettirilemeyeceği anlaĢılmıĢ ve Hükümet kur rejimini değiĢtirerek serbest dalgalanan kur rejimine geçmiĢtir. Aslında, Temmuz 2001‟de bant sistemine geçileceği, yani sabit kur rejiminden çıkıĢ stratejisi açıklanmıĢ olmasına karĢın, bu hedef gerçekleĢtirilememiĢtir (Arat, 2002). Grafik 7. Kasım 2000-ġubat 2001 Krizleri Arasında Para Piyasası ve Devlet Ġç Borçlanma Senetlerinin Faizleri Kaynak:www.tcmb.gov.tr-EVDS, www.ise.org 47 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM DIġ TĠCARET DENGESĠ VE REKABET ETKĠSĠ BAĞLAMINDA 1980 SONRASI TÜRKĠYE’DE UYGULANAN DÖVĠZ KURU SĠSTEMLERĠNĠN EKONOMETRĠK ANALĠZĠ ÇalıĢmanın bu bölümünde, mevcut serilerin birim kök testleriyle durağanlıkları test edilmiĢtir. Yapısal kırılma içeren birim kök testleri yapılarak serilerin kırılma tarihleri gözlenmiĢ ve bu tarihlerle döviz kuru sistemi tercihlerinin dıĢ ticaret hacmine etkileri karĢılaĢtırılmıĢtır. Kırılmanın içsel olarak belirlendiği Zivot ve Andrews testi bir diğeri de Lee ve Strazicich‟in tek kırılmalı testidir. Granger nedensellik analizi ile değiĢkenler arasındaki iliĢkilerin yönü tespit edilmeye çalıĢılmıĢtır. Etki tepki fonksiyonlarıyla bir birim standart hata Ģoka karĢı serilerin vermiĢ olduğu tepkiler gözlenmiĢ ve en son olarak değiĢkenlerin gecikmeli değerlerine dönemler itibariyle yaptığı etkiler belirlenmeye çalıĢılmıĢtır. 3.1. Veriler ve Metodoloji Bu çalıĢmada kullanılan veriler Merkez Bankası elektronik veri dağıtım sistemi (EVDS) ve Türkiye Ġstatistik Kurumundan (TÜĠK) alınmıĢtır. Kullanılan seriler ihracat (X), ithalat (M) ve reel döviz kuru (RER) olarak alınmıĢtır. Serilerin hepsi 1.farkında durağandır. 2.farkında da durağandır fakat örneklem kaybetmemek için 1.farkı alınarak test edilmiĢtir. DM, DX ve DRER alınmasının nedeni 1.farkını göstermek içindir. Zivot Andrews tek içsel yapısal kırılma, Lee Strazicich çift içsel yapısal kırılma birim kök testleri, Augmented Dickey-Fuller (ADF) birim kök testi ve Granger nedensellik testlerinde alınan zaman serileri 01.1992 – 10.2009 yılları arasında aylık olarak alınırken, ithalat (cost insurance freight, CĠF) dahil ve ihracat free on board (FOB) dahil olarak kullanılmıĢtır. Bu çalıĢmada Eviews 6.0 ve Gauss 8.0 paket programlarından yararlanılmıĢtır. 48 3.2. Birim Kök Testleri Durağanlığı test etmede klasik yöntemlere tamamlayıcı olarak kullanılır. Elimizde Ģöyle bir saf rassal yürüyüĢ modeli olsun: yt= yt-1+ t t WN(0, 2) (3.2.1) Burada -1 1arasında değiĢmektedir. Burada üç durum mevcuttur: 1) =1 GeçmiĢteki gözlemler cari dönemdeki gözlemlerle aynı öneme(ağırlığa) sahiptir. 2) <1 Cari dönemdeki gözlemler geçmiĢteki gözlemlere oranla daha fazla öneme sahiptir. 3) >1 GeçmiĢteki gözlemler cari dönemdekilere oranla daha fazla öneme sahiptir. Birim kök testlerinde H0: =1hipotezine karĢılık HA: <1 hipotez test edilir. Alternatif hipotez kabul edildiğinde serinin durağan olduğu söylenir. Ancak pratikte daha kullanıĢlı olması nedeniyle =1 yerine =( -1)=0 hipotezi test edilir. 3.2.1. ADF Birim Kök Testi Granger ve Newbold (1974) durağan olmayan zaman serileriyle çalıĢılması halinde sahte regresyon problemiyle karĢılaĢılabileceğini göstermiĢtir. Zira durağan serilerin kullanıldığı serilerden elde edilen sonuçlarda bir sorun gözlenmez iken, durağan olmayan serilerin kullanılması güvenilir olmayan ve yorumlanması ekonomik olarak zor olan sonuçların elde edilmesine yol açabilecektir. Bu nedenle zaman serileriyle yapılan regresyon analizlerinde kullanılan değiĢkenlerin zaman serisi özelliklerinin incelenmesi gerekmektedir. Literatürde yapılan birçok çalıĢma çoğu makroekonomik değiĢkenin birim kök içerdiğini göstermektedir. Uygulamada serilerinin durağanlık özelliklerinin test edilmesinde, GeniĢletilmiĢ Dickey–Fuller (ADF, 1981) birim kök testi ekonometrik çalıĢmalarda oldukça sık kullanılmaktadır. Dickey-Fuller testi, gözlenen serilerde birim kökün varlığının (serinin durağan olmadığı) olup 49 olmadığının belirlenmesinde kullanılan bir testtir. Bu yöntemin ilk olarak duyurulması, Dickey D.A. ve W.A.Fuller‟ın 1979‟da „Journal of American Statistical Association‟ adlı dergide yayınlanan makaleleriyle olmuĢtur. Testin ilk çıktığı dönemden günümüze kadar çeĢitli alanlarda yeterli gelmediği ve bundan dolayı eksikliklerin kapatılması için oluĢturulan yardımcı yöntemler ortaya çıkmıĢtır. Ancak yapılan uygulamalarda serinin birim kök taĢıyıp taĢımadığının saptanması için mutlak suretle DF (Dickey-Fuller) testinin yapılması Ģart niteliğinde bulunmaktadır. Testin kullanımını açıklamak için aĢağıdaki veri üreten süreç kullanabiliriz: Model: yt= yt-1+ t t WN(0, 2)3 (3.2.1.1) AR(1) sürecini ele alalım. EĢitliği aĢağıdaki gibi gösterilebiliriz. yt – yt-1 = ( -1) yt-1 + t (3.2.1.2) Denklemin her iki tarafından yt-1 çıkarıldığında, ( -1) = y olmak üzere denklem aĢağıdaki Ģekle gelir. yt= yt-1+ t (2) = -1 (3.2.1.3) elde edilir. Dolayısıyla baĢlangıçtaki (1) no‟lu denklemde H0 : =1 hipotezini test etmekle (2) no‟lu modelde H0 : =0 hipotezini test etmek aynı Ģeydir. Dolayısıyla test hipotezimiz: H0 : =0 (seri birim kök taĢımaktadır, durağan değildir ) H0 : <0 (seride birim kök yoktur, trend durağandır) Ģeklinde olacaktır.( -1) = 0 veya γ = 0 durumunda yt serisi bir birim kök içermektedir. Ancak IpI < 1 durumunda seri durağan olur. Burada Dickey ve Fuller‟ın Monte Carlo uygulamasında ortaya çıkarılan „„ T‟‟ (tau) istatistiği kullanılmaktadır. 3 t = stokastic hata terimi 50 Hesaplanan „„ T‟‟ değerinin mutlak değeri Dickey-Fuller veya McKinnon DickeyFuller kritik değerlerinin mutlak değerini aĢıyorsa, zaman serisinin durağan olduğu hipotezini reddedemeyiz. „Ho: =1‟ reddedilirse zaman serisi durağandır (Gujarati, 1999). Dickey-Fuller‟in ortaya koyduğu üç denklem türü bulunmaktadır : Sabitsiz trendsiz Dickey-Fuller denklemi :ΔYt =γY(t-1) +ut Sabitli trendsiz Dickey-Fuller denklemi :ΔYt =a+γY(t-1) +ut Sabitli trendli Dickey-Fuller denklemi: ΔYt =a+bt+γY(t-1) +ut H0 hipotezi standart t istatistikleri kullanılarak test edilebilir. Üç model için t istatistikleri Dickey-Fuller tarafından sırasıyla ile gösterilmiĢtir. Ancak t istatistikleri bu hipotez altında ne standart t dağılımı izlerler nede asimptotik olarak standart normal dağılım gösterirler. Çünkü standart dağılımların türetilmesinde durağanlık varsayımına ihtiyaç vardır. ˆ y t y t-1 y 2t-1 yt~I(0) ve yt-1~I(1) (3.2.1.4) yt serisi durağan olmadığından varyansı sonsuza doğru artacaktır. Dolayısıyla asimptotik olarak sıfıra yaklaĢacaktır ve asimtotik dağılımı olmayacaktır. Birim kökün varlığının sınanması için kullanılan iki hipotez kullanılmaktadır. Bunlar: H1: γ<0 (p<1) (seride birim kök yoktur.) (seri durağandır.) H0 : γ=0 (p=1) (seride birim kök vardır.) (seri durağan değildir.) Hipotezlerinin oluĢturulduktan sonra mevcut model içinde sınanması Ģu Ģekilde olmaktadır: Dickey-Fuller testinin uygulanmasında „„Δyt = γyt-1 + ut‟‟ regresyonunda yer alan γ parametresinin sahip olduğu „t‟ değerinin, Dickey-Fuller‟a 51 özel olarak hazırlanan „„ T‟‟ istatistik tablo değeri ile karĢılaĢtırılarak, önceden hazırlanan Ho ve H1 hipotezlerine göre birim kökün varlığı tespit edilmektedir. Dickey-Fuller testleri sadece birinci dereceden bir AR sürecini baz alır. Ancak hata teriminin beyaz gürültü özelliği gösterebilmesi için daha yüksek dereceden AR modellerine ihtiyaç olabilir. Eğer yt‟nin önemli gecikmelerinden birisi unutulursa o zaman model kurma hatasına yol açılarak hata teriminin otokoreli olmasına neden olunur.Bu eksiklik, ADF testlerinde daha yüksek dereceden AR süreçlerine yer verilerek giderilmeye çalıĢılmıĢ, ve yukarıdaki modeller Ģu Ģekilde geniĢletilmiĢtir: p yt= yt-1+ βi y t-i+1 + t WN(0, 2) t (3.2.1.5) i=2 p yt=c+ yt-1+ βi y t-i+1 + t t WN(0, 2) (3.2.1.6) i=2 p yt= c+ yt-1+ 2t+ βi y t-i+1 + t t WN(0, 2) (3.2.1.7) i=2 p yt=c+ yt-1+ βi y t-i+1 + t (3.2.1.8) i=2 Karar kuralı : t= /s.e( )< tablo H0:Red :seri durağan Ģeklindedir.Dickey D.A. ve W.A.Fuller‟ın (1981) „de „Econometrıca‟ dergisinde yayınlanan makalelerinde buldukları konuyu iĢlemiĢler ve mevcut olan test denklemini en genel haliyle Ģu Ģekilde bulunmaktadır: ΔYt =a + bt + γY(t-1) + cΣΔY(t-1) + ut (3.2.1.9) Son Ģekli oluĢan regresyon günlük yaĢamda kullanılan zaman serilerinin birim kök taĢıyıp taĢımadığını açıklamada daha yüksek iĢlevsellik kazanmıĢtır. 52 Tablo-1. X ve M için ADF Birim Kök Testi Sonuçları ln(X) ln(M) Sabitsiz Trendsiz Sabitli Sabitli Trendli Sabitsiz Trendsiz Sabitli Sabitli Trendli 1.382931(2)* -0.073122(2)* -1.935598(3)* -0.239398(12)* -1.340119(12)* -2.492308(12)* [-1.942338]** [-2.875062]** [-3.431265]** [-1.942415]** [-2.875752]** [-3.432339]** Birinci Fark -14.29981(1)* -14.47661(1)* -14.48820(1)* -3.174326(11)* -3.234205(11)* -3.206838(11)* [-1.942338]** [-2.875062]** [-3.431265]** [-1.942415]** [-2.875752]** [-3.432339]** -6.984645(10)* -6.964037(10)* -6.937520(10)* -11.38450(10)* -11.35652(10)* -11.33449(10)* [-1.942415]** [-2.875752]** [-3.432339]** [-1.942415]** [-2.875752]** [-3.432339]** Düzey Değeri Ġkinci Fark *Parantez içindeki değerler SIC kriterine göre seçilen gecikme uzunluklarını göstermektedir. ** ADF testi için %5 güven aralığında Mac Kinnon(1996) kritik değerleridir. Tablo-1‟deki ADF test sonuçları Mac Kinnon kritik değerleri ile karĢılaĢtırıldığında, her iki değiĢken için birim kök temel hipotezi reddedilmez. Böylece Ġhracat(lnX) ve Ġthalat(lnM) düzey değerleri ile durağan olmayan değiĢkenlerdir. Ġlk farkları alınmıĢ serilere ADF testi uygulanması sonucunda, her iki değiĢkenin de durağan olduğu tespit edilmiĢtir. Böylece ADF test sonucuna göre, lnX ve lnM fark durağan değiĢkendir I(1). Bu durum bize gösteriyor ki ihracat ve ithalat ekonomide meydana gelen dalgalanmalara karĢı etkileĢime girmektedir. Bu durum döviz kurunda meydana gelen değiĢimlerin ithalat ve ihracat üzerinde etki yaratarak dıĢ ticaret hususunda rekabeti etkileyici rol oynadığını göstermektedir. 53 Tablo-2. RER için ADF Birim Kök Testi Sonuçları ln(RER) Düzey Değeri Birinci Fark Ġkinci Fark Sabit Trendsiz 0.337591(2)* [-1.942338]** Sabitli -1.369759(2)* Sabitli Trendli -3.731171(2)* [-2.875062]** [-3.431265]** -10.22483(1)* -10.22877(1)* [-1.942338]** [-2.875062]** -10.98948(4)* [-1.942368]** -10.96419(4)* [-2.875330]** -10.22111(1)* [-3.431265]** -10.93825(4)* [-3.431682]** *Parantez içindeki değerler SIC kriterine göre seçilen gecikme uzunluklarını göstermektedir. ** ADF testi için %5 güven aralığında Mac Kinnon(1996) kritik değerleridir. Tablo-2‟de M, X ve RER için yapılan ADF birim kök testi sonuçlarına baktığımızda lnX, lnM ve lnRER serilerinin I(1). ve I(2). farkının alındığı her durumda serilerin durağan olduğu ve birim kök taĢımadığı anlaĢılmaktadır. Serilerin birinci farkında durağan olmaları, diğer bir değiĢle düzey değerlerinde durağan olmamaları ekonomik dalgalanmalara gösterdikleri tepkilerin sonucudur. Ekonominin serilerin alındığı dönemler itibariyle belirli dalgalanmalara gösterdikleri tepkiler, düzey değerlerinin durağan olmamasını kanıtlar. Buradan serilerde belirli dönemler itibariyle kırılmaların olabileceği anlaĢılmaktadır. Kırılmalar, Zivot Andrews ve Lee-Strazicich yapısal kırılma birim kök testleriyle incelenmiĢtir. 3.2.2. Zivot – Andrews Birim Kök Testi Zaman serilerinde bir yapısal kırılma varsa ve bu yapısal kırılma dikkate alınmadan birim kök testi uygulandığında, serinin durağan olmama ihtimali yüksek olduğu ifade birim kök testi uygulandığında, serinin durağan olmama ihtimali yüksek olduğu ifade edilmektedir (Ben-David ve Papel, 1994). Halbuki kırılma dikkate alındığında, durağan olmayan bir serinin durağan olduğu görülmektedir. Bu nedenle serideki yapısal kırılmayı dikkate alan testler geliĢtirilmiĢtir. Yapısal kırılmanın hangi dönemde gerçekleĢtiği bilindiği durumda, kırılmanın dıĢsal olarak belirlendiği 54 testlerden yararlanabilmektedir. Ancak kırılma döneminin bilinmediği durumda, kırılmanın varlığının test edilmesi ve varsa kırılma noktasının belirlenmesi gerekmektedir. Bu amaçla uygulanabilecek testlerden biri Perron(1990)‟a aittir. Perron, bir serinin birim köke sahip olduğunu gösteren hipotezi test etmek için, belirli bir zamanda meydana gelen dıĢsal yapısal kırılmanın dikkate alındığı bir yöntem geliĢtirmiĢtir. Zivot ve Andrews(1992) Perron‟un dıĢsal kırılma noktası varsayımını eleĢtirmiĢler ve Perron‟un kullandığı verileri kullanarak trend fonksiyonunda tahmini bir kırılmaya izin veren alternatif hipotezi altında, yeni bir birim kök test yöntemi geliĢtirmiĢlerdir. Zivot ve Andrews testindeki gibi yapısal kırılmanın içsel kabul edilmesi daha uygun görülmekte, böylece Zivot-Andrews testi Perron testine göre üstünlük arz etmektedir. Bu üstünlüğünden dolayı bu çalıĢmada da Zivot –Andrews de testi tercih edilmiĢtir. Bir ekonomide ortaya çıkan yapısal değiĢimler, ekonominin göstergesi olan verilerin de yapısal özelliklerini değiĢtirmektedir. Söz konusu yapısal değiĢikliklerin zaman serilerinin özellikleri üzerinde etkili olup olmadığının analizi: serilerin ortalaması ve eğiliminde bir değiĢmeye yol açıp açmadığının, ortalama ve trendin serinin bütünleĢme derecesini değiĢtirip değiĢtirmediğinin test edilmesi ile yapılabilmektedir. Zaman serileri ile yapılan çalıĢmalarda dikkate alınması gereken iki nokta bulunmaktadır. Bunlardan ilki, yapısal ekonomik değiĢimlerle ortaya çıkan kırılmaların serinin bütünleĢme derecesi üzerinde etkili olup olmadığının tespitidir. Yani serinin sahte birim kök özelliği taĢıması riskidir. Bu etkin olmayan tahmincilerle çalıĢılmasına yol açacağı için, yapılan öngörülerin ve politika önerilerinin doğru analizlerle ulaĢılmıĢ sonuçlar olamamasına neden olmaktadır. Zaman serilerinde yapısal kırılmaların ikinci önemli etkisi, modellemede parametrelerin ele alınan dönem içinde değiĢmesine yol açmasıdır. Yukarıda değinilen ekonomideki yapısal kırılmaların zaman serileri üzerindeki etkisi sorunu için literatürde farklı teknikler geliĢtirilmektedir. Bu teknikler genel olarak iki baĢlık 55 altında toplanabilir. Kırılmaların dıĢsal ve içsel olarak tespiti belirleyicidir. Yapısal kırılmaların serilerde birim kök oluĢturup oluĢturmadığının analizine ve kırılmaların içsel olarak belirlenmesine olanak veren tekniklerin baĢında Zivot ve Andrews (1992) tarafından geliĢtirilen test yöntemi gelmektedir. Zivot-Andrews testi ise birim kök hipotezi altında kırılma olmadığını varsayar ve kritik değerleri buna göre türetir. Bu yüzden alternatif hipotez yapısal kırılmalar vardır Ģeklinde olur. Bu durumda sıfır hipotezinin reddedilmesi kırılma olmaksızın birim kök hipotezinin reddedilmesi anlamına gelir. Geleneksel birim kök testlerinde (DF, ADF, PP) karĢılaĢılan yaygın sorun bu testlerin yapısal kırılma olasılığını dikkate almamasıdır. Perron‟a göre (1989) veride yapısal kırılma söz konusu ise bu birim kökün varlığı yönünde kanıtların daha güçlü görünmesine ve test sonucunun hatalı çıkmasına sebep olabilir. Bu sorunu aĢmak için Perron tarafından önerilen çözüm, modelde dıĢsal bir yapısal kırılma belirleyerek veride birim kökün varlığının test edilmesidir. Bu yöntemde potansiyel kırılma tarihinin bilindiği varsayılarak modele sabit terim ve eğim katsayısı kukla değiĢkenleri eklendikten sonra test istatistiği hesaplanmaktadır. Aslında Perron tarafından önerilen çözüm standart Dickey Fuller yönteminin biraz daha geliĢtirilmiĢ biçimidir. Ancak Perron tarafından önerilen bu çözüm önerisi, veride ön inceleme yaparak bir yapısal kırılma noktası belirlemenin birim kök hipotezinin aĢırı reddine neden olacağı gerekçesi ile Banerjee vd. (1992), Christiano (1992) ve Zivot ve Andrews (1992) tarafından sorgulanmıĢtır. Zivot ve Andrews (1992), Perron (1989)‟un aksine, yapısal kırılmanın gerçek zamanının bilinmediği varsayımından yola çıkarak yapısal kırılma noktasını içsel bir değiĢken olarak ele almıĢlardır. Yani Zivot ve Andrews (1992) tarafından geliĢtirilen test, yapısal değiĢimlerin gerçekleĢtiği dönemler hakkında bir ön bilgiye sahip olunmadığı durumlarda kullanılmaktadır. Zivot ve Andrews birim kök testi için 3 farklı model önermiĢlerdir. Bunlar serinin düzey değerinde bir defalık kırılma öngören ve sabit terim kukla değiĢkeni içeren Model A, trend fonksiyonunun eğiminde bir defalık kırılma öngören ve eğim katsayısı kukla değiĢkeni içeren model B ve hem sabit terim hem de eğim katsayısı kukla değiĢkeni içerip ilk iki modeli birleĢtiren Model C dir. Dolaysıyla bu testten 56 elde edilen sonuçları yorumlama güçlüğü mevcuttur. Zivot- Andrews birim kök testinde Model A düzeyde tek kırılmaya izin veren, Model C ise hem eğimde hem de düzeyde tek kırılmaya izin veren iki model kullanılmaktadır (Zivot Andrews,1992 : 254). Zivot Andrews (1992) tarafından geliĢtirilen analize iliĢkin temel denklemler aĢağıdaki gibidir (Zivot Andrews, 1992, 253 – 254 akt. Temurlenk: Oltulular, 2007): yt ˆA ˆ A DU ˆ t ˆ At ˆ A yt k 1 cˆ Aj yt j eˆt (Model A, 3.2.2.1) cˆ Bj yt j eˆt (Model B, 3.2.2.2) cˆ Cj yt j eˆt (Model C, 3.2.2.3) j 1 yt ˆB ˆ B DTt ˆ ˆ Bt ˆ B yt k 1 j 1 yt ˆC ˆ C DU ˆ t ˆ Ct ˆ C yt k 1 j 1 Burada, t 1,2,3,...T tahmin dönemini, TB= kırılma zamanını, TB / T kırılma noktasını göstermektedir. Denklemlerdeki kukla değiĢkenler DU t ˆ sabitteki kırılmayı gösterir iken: DTt ˆ trenddeki kırılmayı göstermektedir (Temurlenk: Oltulular, 2007). Tüm modellerde t T iken DU t ˆ 0 ve DTt ˆ 0 Ģeklindedir. t Tλ olması durumunda 1 aksi takdirde 0 değerini almaktadır. Model A sabitteki, Model B eğimdeki, Model C ise sabit ve eğimdeki herhangi bir yapısal kırılmanın olup olmadığını tespit etmektedir. Her model EKK yöntemi kullanılarak λ kırılma oranını da içerecek Ģekilde j=t‟den j=(T-1)/T‟ye kadar tahmin edilmektedir. λ ‟nın her bir değeri için ekstra k kadar geniĢletilmiĢ terimdeki gecikme sayısı seçim kriterleri tarafından belirlenerek άĠ ‟nin bire eĢit olup olmadığı hesaplanan t değeri ile test edilmektedir. Yapısal kırılma yılları bu Ģekilde hesaplanan t değerlerinin minimum olduğu dönemlere tekabül etmektedir. Hesaplanan t istatistiklerinin mutlak değer olarak Zivot ve Andrews (1992) kritik değerlerinden büyük olması durumunda birim kök boĢ hipotezi reddedilmektedir. 57 Zivot Andrews testinin uygulanmasında öncelikle Model C tahmin edilmekte DU ile DT gölge değiĢkenlerine ait parametrelerin anlamlılığına göre uygun model seçilmektedir. DU ile DT gölge değiĢkenlerinin her ikisi de istatistiksel açıdan anlamlı iseler Model C, sadece DU anlamlı ise model A ve nihayet sadece DT anlamlı ise Model B‟in tahmini uygundur. Tablo-3. Zivot – Andrews Birim Kök Testi Sonuçları Model A lnX Model C Min T-stat Kırılma Min T-stat Kırılma -4.8243 11.2007(8)* -5.1125 12.2003(8)* [-3.4766]** lnM -5.0407 08.1994(0)* [-3.8873]** -4.9826 [-4.4101]** lnRER -4.2462 06.2003(6)* [-2.0294]** 09.1994(0)* [0.2217]** -4.4312 02.1997(6)* [-2.7306]** *Parantez içindeki değerler Akaike Bilgi Kriteri tarafından seçilen gecikme sayısını göstermektedir.**Modeller için Zivot ve Andrews (1992)‟den alınan kritik değerler Model A‟da %1 ve %5 anlam seviyeleri için sırasıyla -5.34 ve -4.80, Model C‟de %1 ve %5 anlam seviyeleri için sırasıyla -5.57 ve -5.08‟dir. Tablo 2.3‟ten Zivot Andrews tek içsel yapısal kırılma birim kök testi sonuçlarına baktığımızda Model A ve Model C için %5 anlamlılık düzeyinde bulunan kırılma tarihlerinin anlamlı olduğunu görmekteyiz. Zivot Andrews (1992) testine göre sıfır hipotezinin reddi alınan zaman serisinde bir kırılmanın varlığının kabulü anlamına gelirken, birim kökün varlığını da reddeder. Model A ve Model C‟de 1994 yılında bir kırılma gözükmektedir. Bu 1994 yılında yaĢanan büyük krizin reel sektörlere önemli ölçüde zarar vermesinden ileri gelmektedir. Kriz sırasında, büyük çapta sermaye kaçıĢı yaĢanmıĢ ve Merkez Bankası rezervleri önemli oranda azalmıĢtır. Sonuç olarak, hükümet devalüasyon yapmaya ve döviz kuru rejimini değiĢtirmeye karar vermiĢtir. Bundan sonra, sabit kur rejimlerinden biri uygulanmaya baĢlanmıĢtır. Kur, bir band içerisinde serbestçe hareket edebilmekteydi ancak, bu band oldukça dar 58 belirlenmiĢti. Bu, “sürünen band” (crawling band) rejimininin özelliklerini taĢıyan bir sistemdi. 1994 sonrası süreçte Türk Lirası aĢırı değersizleĢmiĢ ve bunun sonucunda, ihracat artıĢ hızı ithalat artıĢ hızından daha yüksek gerçekleĢmiĢtir. Bu da modelimizde 1994 yılında ithalat fonksiyonda meydana gelen kırılmaya iĢaret etmektedir. Ġhracat için baktığımızda 2007 yılında ihracatın 86 milyar 155 milyon dolar, ithalatın 137 milyar 36 milyon dolar, dıĢ ticaret açığının 50 milyar 882 milyon dolar olduğu ve ihracatın ithalatı karĢılama oranı yüzde 62.9 düzeyinde gerçekleĢtiği gözlemlenmiĢtir. Bu ise Model A‟da gözlemlenen 2007 kırılmasını belirtmektedir. Model C‟de 2003 yılında bir etkileĢim görülmekte olup, bu 2003 yılında gündeme gelen Irak SavaĢı ve Türkiye‟nin coğrafi konumu ve savaĢa doğrudan katılma olasılığı nedeniyle, ülke ihracatı diğer yükselen piyasa ekonomilerine göre daha olumsuz etkilenmiĢtir. Diğer bir ifadeyle, ihracattaki dalgalanmada Türkiye‟ye has koĢullar daha etkili olmuĢtur. Merkez Bankası, 2003 yılında, sadece döviz kurlarındaki her iki yöndeki aĢırı dalgalanmaların önlenmesi amacıyla döviz kurlarının seviyesine yönelik olmayan sınırlı müdahalelerde bulunmuĢ, bunun yanı sıra, ters para ikamesi ve ödemeler dengesindeki olumlu geliĢmeler doğrultusunda döviz rezervlerini artırmak için Ģeffaf döviz alım ihaleleri yapmıĢtır. Bu çerçevede, ters para ikamesi ve ödemeler dengesindeki geliĢmeler nedeniyle piyasalarda oluĢan döviz arz fazlası sonucu, uluslar arası rezerv pozisyonunun güçlendirilmesi hedefiyle uyumlu olarak, 6 Mayıs 2003 tarihinde günlük döviz alım ihalelerine yeniden baĢlanmıĢtır. Bu durum lnRER üzerinde Model A‟daki kırılmayı göstermektedir. Yine aynı Ģekilde Model C‟de görülen 1997 yılına ait kırılma 1995 yılında uygulanmaya baĢlayan ve 1996 – 1997 yıllarında da devam eden geniĢletici politikalar sonucu meydana gelen dalgalanmaları göstermektedir. Bu bağlamda test sonuçlarına baktığımızda kırılma tarihleri anlamlılık göstermektedir. 59 3.2.3. Lee - Strazicich Birim Kök Testi ZA ve LP birim kök testleri birim kökün varlığını gösteren temel hipotezde yapısal kırılma olmadığını varsayarlar ve kritik değerleri bu varsayıma göre elde ederler. Lee ve Strazicich (2003, 2004) bu testlerde kullanılan temel hipotezin alternatifinin “yapısal kırılmalı durağan” olmaması gerektiğini ortaya koymuĢlardır. Çünkü temel hipotezin alternatifi yapısal kırılmaların var olması Ģeklinde olabilir, bu ise incelenen seride yapısal kırılmalı birim kökün var olabileceğini gösterir. Diğer bir deyiĢle temel hipotezin reddi, birim kökün varlığını reddetmeyi gerektirmemekte, yapısal kırılma olmayan birim kökün reddini ifade etmektedir. Bu sonuç, ampirik çalıĢmalarda kullanılan test sonuçlarının yorumlanmasının dikkatli yapılması gerektiğini ortaya koymaktadır. Temel hipotezin reddi araĢtırmacıları yanlıĢlıkla gerçekte seriler kırılmalarla birlikte fark durağan iken incelenen serinin yapısal kırılmalı trend durağan olduğunu kabul etmelerine yol açabilir. Perron‟un ve Zivot-Andrews‟in aksine Lee- Strazicich A ve C modelleriyle çalıĢmaktadırlar. B modeli trend‟de bir kerelik kırılmaya izin verdiğinden çok fazla anlamlı değildir. A modeli düzeyde iki kırılmaya izin verir. A modeli Ģu Ģekildedir: Yt= ‟Zt+et, et,= et-1+ t Zt=[1,t, D1t,D2t] (Model A, 3.2.3.1) (3.2.3.2) Djt=1 t TBj+1, j=1,2 için Djt=0 diğer,TBj kırılma dönemlerini göstermektedir. Model C düzey de ve trend de iki kırılma içermektedir ve Ģu Ģekilde ifade edilir: Yt= ‟Zt+et, et,= et-1+ t (3.2.3.3) Zt=[1,t, D1t,D2t,DT1t,DT2t ] , DTjt=t t TBj+1, j=1,2 için , Djt=0 diğer Ģeklkindedir. 60 Lee- Strazicich testinde veri üretme süreci hem sıfır hipotezi altında ( =1) hem de alternatif hipotez altında <1 kırılma içermektedir. Model A ve model C „de ‟nın değerine bağlı olarak sıfır ve alternatif hipotezler Model A: H0: Yt= 0+d1B1t+d2B2t+yt-1+ 1t HA: Yt= 1+ t+ d1D1t+d2D2t+yt-1+ 2t terimleri i=1,2 durağan hata terimleri, Bjt=1 TBj+1, için j=1,2 ve Bjt=0 diğer olarak ifade edilir. Model C için: it H0: Yt= 0+d1B1t+d2B2t+yt-1+ d3D1t+d4D2t+ 1t HA: Yt= 1+ t+ d1D1t+d2D2t+yt-1+ d3B1t+d4B2t+ 2t Olarak ifade edilir. Test istatistiği için LM test istatistiği Ģu Ģekilde hesaplanabilir: Yt= ‟ Zt+ Xt-1+ut (3.2.3.4) Burada Xt= Yt-Y1-Z1 -Zt t=2,…T, Yt„nin Zt üzerine regresyonundan elde edilen katsayılar, Y1ve Z1 Y ve Z‟nin ilk gözlemleridir. Bu testde birim kök hipotezi Ģu eĢkilde test edilmektedir: H0: =0 LMt test istatistiği bu hipotezi test etmek için hesaplanan t ( olarak adlandırılmaktadır) istatistiğidir.Kırılmanın ortaya çıktığı dönemin tüm gözlemlere oranının (TBj/T), T j„ye (j=1,2) yaklaĢtığını ve veri üretme sürecinin model A için 1 nolu, model C için 2 nolu denklemdeki gibi olduğunu varsayalım. Bu durumda LM birim kök test istatistiğinin A modeli için j„ye yani kırılma noktasına ve kırılma büyüklüğüne (d1 ve d2) bağlı olmadığı gösterilmiĢtir. Her ne kadar bu durum C modeli için geçerli değilse de, sıfır hipotezi altında kırılma olduğu durumda model C için minimum LM istatistiğinin, kırılma büyük olsa dahi ıraksamadığı gösterilmiĢtir. Lee- Strazicich kırılma tarihlerini Grid-search (ızgara taraması) süreci kullanarak içsel biçimde tespit etmektedir: 61 LMt=Inf ( ) (3.2.3.5) Kırılma noktaları Zivot-Andrews ve Lumsdaine –Papell‟ daki gibi test istatistiğinin minimum olduğu noktalar olarak belirlenmektedir. Benzer biçimde son noktaları ortadan kaldırmak için [ ,1- ] küçük olanı (infimumu) üzerinden örneklem kesilmektedir. Kritik değerler Lee- Strazicich (2003) tarafından verilmiĢtir. Tablo-4. Lee - Strazicich Birim Kök Testi Sonuçları Model A Min T-stat lnX Kırılma1 Model C Kırılma 2 Min T-stat Kırılma 1 Kırılma 2 07.1993(6)* 11.1993(6)* -10.0096 08.1993(8)* 01.2003(8)* [ -8.8496]** [9.9809]** 04.1994(5)* 06.1999(5)* [7.6357]** [-8.1991]** 06.2007(7)* 11.2007(7)* [8.3398]** [0.9637]** -2.0661 [-0.4216]** lnM [-0.9282]** 07.1993(8)* 11.1993(8)* -8.1056 -2.2294 [0.5125]** lnRER [ 0.2167]** 07.1993(7)* 01.1994(7)* -7.3239 -1.6075 [-0.8661]** [-2.2362]** *Parantez içindeki değerler Akaike Bilgi Kriteri tarafından seçilen gecikme sayısını göstermektedir. **Modeller için Lee-Strazicich (2003)‟ten alınan kritik değerler Model A‟da %1 ve %5 anlamlılık düzeyinde sırasıyla -4.54 ve -5.82 Model C‟de %1 ve %5 anlamlılık düzeyinde sırasıyla -52.550 ve 45.531‟dir. Tablo –4‟de X, M ve RER serilerini alarak yaptığımız Lee Strazicich çift içsel kırılma birim kök testi sonuçlarına baktığımızda Model A ve Model C için bulunan kırılma tarihlerini ele aldığımızda 1993 – 1994 tarihlerinin ön plana çıktığını görmekteyiz. Bu 1993 yılında ülkeye giren kısa vadeli sermaye hareketleri sebebiyle Türk Lirasının aĢırı değerlenmesi sonucunun etkileri ve ardından 1994 yılında yaĢanan büyük krizin etkilerini göstermektedir. Sıcak para akıĢının yoğun olarak yaĢandığı bu yıllarda döviz kurlarında meydana gelen aĢırı dalgalanmalar sonucu 62 ithalat ve ihracat kalemlerinin yine aynı yıllar doğrultusunda kırılmalar arz ettiği gözlemlenmektedir. 22 ġubat 2001 tarihinde uygulamasına baĢlanan yeni dalgalı kur rejimiyle birlikte eskiden TCMB tarafından belirlenen döviz kurları artık yatırımcılar, spekülatörler, teknik analizciler ve ekonomik kavramlara göre hareket edenlerin oluĢturduğu piyasalar tarafından belirlenmeye baĢlanmıĢtır ve dalgalı kur rejiminin uygulamaya konulmasının ardından, iç ve dıĢ ekonomik ve siyasi geliĢmelere bağlı olarak, zaman zaman döviz kurlarında yukarı doğru hızlı dalgalanmalar gözlenmiĢtir. Bu dalgalanmaların sonuncusu, Mayıs 2006 tarihinde uluslararası likidite koĢullarının olumsuza dönmesiyle birlikte, Türkiye ve diğer yükselen piyasa ekonomilerinde yaĢanmıĢtır. Bu durum ise yine Model C‟de 2007 yılında gözlemlenen kırılmaları iĢaret etmektedir. Lee Strazicich Birim Kök Testi Zivot Andrews birim kök testinden farklı olarak Lagrange çoğaltanını (LM) esas almakta ve çift içsel kırılma bulmaktadır. Bununla birlikte bazı tarihler göz önüne alındığında paralellik arz ettiği gözlemlenmekte olup, yukarıdaki nedenler göz önünde bulundurulduğunda kırılma tarihlerinin anlamlı olduğunu söylemek mümkündür. 3.3. Granger Nedensellik Analizi Granger nedensellik testi, bir zaman serisinin gelecek değerlerinin tahmininde kendi geçmiĢ değerleri yanında, baĢka bir değiĢkenin geçmiĢ değerlerinin katkısı konusunda bilgi verir. Granger nedensellik testinde ardıl (respective) değiĢkenlerin tahmini ile iliĢkili bilginin bu değiĢkenlere iliĢkin zaman serilerinde de mevcut olduğu varsayılır (Gujaratti 2004, 697). Bu yaklaĢımda Yt ve X t değiĢkenlerinin geçmiĢ değerlerini X t ‟nin bugünkü değerine regres etmek Ģeklinde genel bir yöntem izlenir Yt Xt . DeğiĢkenlerin yerlerinin değiĢtirilmesi X t aynı yöntem ters yönlü iliĢkiyi veya çift yönlü iliĢkiyi Yt Xt Yt ile araĢtırmada da kullanılabilir. Böylece her iki yönlü iliĢki de birbirileri ile karĢılaĢtırılarak iliĢkinin yönü daha net belirlenir (Al-Tammam 2005, 43). 63 Granger nedensellik testi, değiĢkenler arasındaki neden-sonuç iliĢkisinden ziyade, sadece nedeni belirlemeye yöneliktir. Ayrıca Granger nedensellik testi ile değiĢkenler arasındaki uzun dönem eĢ-bütünleĢme bağının olup olmadığı da test edilebilir (Onur 2005, 144). Granger nedensellik testinde sıfır hipotezi X t ‟nin Yt ‟nin Granger nedeni olmadığı Ģeklindedir. Bu testte uygulanan modeller ise, aĢağıdaki gibidir: log Yt log X t RESt (3.3.1) k log Yt log X t RESt i RESt i RESt 1 t i 1 (3.3.2) Burada 3 numaralı denklem, 2 numaralı denklemden elde edilen hata terimlerinin durağan olup olmadıklarını tespit etmek için kullanılır. Gujaratti (2004)‟e göre Yt ve arasındaki Granger nedenselliği aĢağıdaki denklemlerin tahmini ile saptanır Xt (Gujaratti 2004, 697): n Yt n i Xt i j i 1 Yt j u1t j 1 (3.3.3) ve n Xt n i Yt i i 1 j Xt j u 2t j 1 (3.3.4) ġeklindedir. Bu denklemde u1t ve u 2t ‟nin dağılımları birbirinden bağımsız olduğu varsayılmaktadır (Gujaratti 2004, 697). 64 Bu denklemlere sabit terimin ilavesi aĢağıdaki eĢitliklerin elde edilmesine yol açar: n Yt i Xt 1 n i j i 1 Yt j u1t j 1 (3.3.5) ve n Xt 1 i 1 i Yt n i j Xt j u 2t j 1 (3.3.6) Ele alınan iki değiĢken itibariyle Granger nedensellik testi açısından dört durum söz konusu olabilir. Bunlar: X ‟den Y ‟ye doğru tek yönlü nedensellik iliĢkisi: X ‟in gecikmeli değerleri itibariyle tahmin edilen katsayılar (ilk denklem), istatistiksel olarak sıfırdan farklı ise (yani i 0 ise) ve Y ‟in gecikmeli değerleri itibariyle tahmin edilen katsayılar, istatistiksel olarak sıfırdan farklı değil ise (yani 0 ise), X ‟den Y ‟ye j doğru tek yönlü nedensellik iliĢkisinden bahsedilir. Y ‟den X ‟ye doğru tek yönlü nedensellik iliĢkisi: X ‟in gecikmeli değerlerinden tahmin edilen (ilk denklem) katsayılar istatistiksel olarak sıfırdan farklı değilse (yani i 0 ise) ve ikinci denklemde bulunan Y değiĢkenine iliĢkin tahmin edilen katsayılar istatistiksel olarak sıfırdan farklı ise (yani j 0 ise), Y ‟den X ‟ye doğru tek yönlü nedensellik iliĢkisinden bahsedilir. Geri dönüĢümlü (feedback) veya çift yönlü (bilateral) nedensellik iliĢkisi: Yukarıda verilen her iki regresyon denkleminde de Y ve X ‟e iliĢkin katsayılar istatistikî açıdan anlamlı ise çift yönlü nedensellikten bahsedilir. Nedensellik iliĢkisinin olmaması: Yukarıda verilen her iki regresyon denkleminde de Y ve X ‟e iliĢkin katsayılar istatistikî açıdan anlamlı değil ise, değiĢkenler arasında herhangin bir nedenselliğin olmadığı sonucuna ulaĢılır (Gujaratti 2004, 697). Bununla birlikte değiĢkenler düzeyde durağan değil ancak aralarında 65 eĢbütünleĢme iliĢkisi varsa Granger nedensellik analizi için Wald testi yapmak gerekmektedir. Tablo-5. Granger Nedensellik Wald Testi Sonuçları Hipotez rer→m m→rer MWALD 4.30627 9.65399 P değeri 0.0147 0.0001 Nedensellik Kabul Kabul rer→x x→rer m→x x→m 3.18578 8.73495 5.37255 2.08086 0.0434 0.0002 0.0053 0.1274 Kabul Kabul Kabul Red Tablo – 2.6‟da görüldüğü gibi reel döviz kurları ile dıĢ ticaret arasında çift yönlü bir nedensellik iliĢki görülmektedir. Sadece ihracattan ithalata doğru bir nedensellik iliĢkisi bulunmamaktadır. Ġhracattan ithalata doğru Granger nedenselliğin bulunmaması ihracat hacmindeki meydana gelen artıĢların ithalatı etkilemediği diğer bir değiĢle ithalatın ihracat miktarında dıĢsal bir etkiye neden olduğunu da göstermektedir. Reel döviz kurundan ithalata olan çift yönlü nedensellik döviz kurunun ithalat miktarına etki ettiğini desteklemektedir. Yine aynı Ģekilde reel döviz kuruyla ihracat hacmi arasındaki çift önlü nedensellikte ihracat hacmin de reel döviz kurunun etkisini aynı zamanda döviz kurunun da ihracat miktarı üzerindeki etkisini ispatlar niteliktedir. 66 SONUÇ Bu çalıĢmamızda ülkemizde uygulanan döviz kuru sistemlerinin dıĢ ticarete yapmıĢ olduğu etkileri görebilme açısından bir seri oluĢturulmuĢtur. Analize RER (Reel döviz kuru), X (Ġhracat), M (Ġthalat) değiĢkenleri katılarak öncelikle birim kök testleri yapılmıĢ ve serilerin durağanlıkları test edilmiĢtir. Durağan olmayan seriler durağanlaĢtırılarak birim kök giderilmiĢtir. Daha sonra serilerin düzey değerlerinde durağan olmamasından dolayı seriler arasındaki uzun dönemli iliĢki test edilmiĢtir. DeğiĢkenler arasında iki adet eĢ bütünleĢme iliĢkisi olduğundan iliĢkinin yönünü tespit etmek amacıyla nedensellik analizleri yapılmıĢtır. Nedensellik analizlerinin birden çok yapılmasının nedeni seriler arasındaki iliĢkinin yönünü tam olarak tayin etmek içindir. ÇalıĢmamız da ADF (Augmented Dickey-Fuller ) birim kök testi, Zivot Andrews birim kök testi ve Lee Strazicich birim kök testleri uygulanmıĢ, değiĢkenler arasında iliĢkinin sağlaması olarak Granger nedensellik analizi yapılmıĢtır. ADF birim kök testi durağan olmayan serilen durağanlaĢtırılması ve böylece sahte regresyon problemleriyle karĢılaĢılmaması için uygulanmıĢtır. Uygulama sonucu kullanılan ekonomik seriler düzey değerlerinde durağan olmadıkları ve ekonomik dalgalanmalara karĢı tepki gösterdikleri görülmüĢtür. Bu durum uygulanan Zivot Andrews tek içsel yapısal kırılma ve Lee Strazicich çift yapısal kırılma birim kök testlerinde detaylı bir Ģekilde ortaya koyulmuĢtur. Yapılan testler sonucunda sadece uygulanan kur sisteminin dıĢ ticaret bağlamında rekabete olan etkileri ortaya çıkmamıĢ aynı zamanda ekonomik krizlerin öngörülmesi hususunda önemli bulgulara rastlanmıĢtır. 67 Özellikle yapılan testler, 1993 yılında ülkeye giren kısa vadeli sermaye hareketleri sebebiyle Türk Lirasının aĢırı değerlenmesi sonucunun etkileri ve ardından 1994 yılında yaĢanan büyük krizin ekonomide meydana getirdiği dalgalanmaların yol açtığı kırılmaları tespit etmiĢ, 1997 yılına ait kırılma 1995 yılında uygulanmaya baĢlayan ve 1996 – 1997 yıllarında da devam eden geniĢletici politikalar sonucu meydana gelen dalgalanmaları göstermiĢtir. Bununla birlikte çalıĢmamızda ele alındığı üzere Türkiye‟nin 2001 yılında esnek kur sistemine geçmesiyle dıĢ ticaret açıkların arttığı gözlemlenmiĢtir. Bu açıkların en büyük sebebi ise TL‟nin aĢırı değerlenmesiyle birlikte ithalatın ön plana çıkması ve ihracatın dolayısıyla Türkiye‟nin dıĢ ticaretteki rekabetinin olumsuz etkilenmesi sonucunu doğurmuĢtur. Bu durum ayrıca ithalata dayalı bir sanayileĢmeye sebep olmuĢtur. Esnek kur sisteminde kurların aĢağı ve yukarı doğru oynaklığının ( volatilitesinin ) en büyük kaynağı kısa süreli sermaye hareketleridir. Bu sebeple uygulanması gereken politikalardan biride bu sermaye hareketlerini engelleyici Tobin Vergisi gibi kısıtlamalara gitmektir. Bu sayede kısa vadeli ve özelliklede spekülatif amaçlı sermaye hareketlerinin maliyeti artırılarak, uzun vadeli yatırımlara yönlendirilecektir. Bu sayede dalgalanmaların önüne geçilebilinecektir. 68 KAYNAKÇA ARAT K., (2002) “Türkiye‟de Optimum Döviz Kuru Rejimi ve Döviz Kurlarından Fiyatlara GeçiĢ Etkisinin Ġncelenmesi” (çevrimiçi) http//www.tcmb.gov.tr/, s.15. AYTAÇ A., (2004), “Döviz Kuru Rejimlerinin Ekonomik Etkileri: Türkiye Örneği (1980-2001)”, (Doktora Tezi, Ġ.Ü.), s. 29. BANERJEE, and J. GHOSH, (2004), “Frequency Sensitive Competitive Learning for Balanced Clustering on High Dimensional Hyperspheres,", IEEE Transactions on Neural Networks, 15(3), BEN-DAVID, D., LUMSDAINE, R.L. and D. H. PAPELL (2003) Unit roots,postwar slowdowns and long-run growth: evidence from two structural breaks, Empirical Economics, 28, 303-319. BILSON, J. F. O. (1978) “ The monetary approach to the exchange rate: Some empirical evidence”, IMF Staff Papers, Vol. 25. ÇAĞLAR Ü., (2003), “Döviz Kurları, Uluslararası Para Sistemi ve Ekonomik Ġstikrar”, 1. bs., Ġstanbul, Alfa Yayınları, s.22 - 28 . CHRISTIANO, L.J. (2002), “Solving Dynamic Equilibrium Models by a Method of Undetermined Coefficients”, Computational Economics: 1-2 69 DAVIDSON, RUSSELL and JAMES G. MACKINNON (1993).Estimation and Inference in conometrics, Oxford University Press. DEMĠR G., (1999) “Asya Krizi ve IMF”, Ġstanbul, Der Yayınları, s.3. DORNBUSCH, RUDIGER, (1976), "Expectations and Exchange Rate Dynamics," Journal of Political Economy, Vol. 84. DICKEY, D. A., FULLER, W. A., (1981), “Likelihood Ratio Statistics for Autoregressive Time Series with a Unit Root.” Econometrica 49, pp: 1057-72. ERSEL H. (2000), “Managing Financial Liberalization in Turkey: Consistent Banking Regulation”, Financing Development Workshop, TESEV ve World Bank Institute, Mart. ERTEKĠN M., (2004), “Döviz Kuru Rejimleri ve Türkiye‟nin DıĢ Ticareti”,(çevrimiçi) ttp//www.dtm.gov.tr, 13.11.2006. 70 FISCHER, S. (2001). “Exchange Rate Regimes: Is the Bipolar View Correct?” New Orleans, American Economic Association. FRANKEL, J. A. (1999). “No Single Currency Regime is Right for All Countries or At All Times”, http://www.nber.org/papers/w7338.pdf FRANKEL, J. A. (1996), “Real Exchange rate Experience and Proposal for Reform”, American Economic Review, Sayı 86. FRANKEL, J. A., (1981)"Flexible exchange rates, prices and the role of 'news': Lessons from the 1970's", Journal of Political Economy-Sayı.89. FRANKEL, J. A. (1976) “A monetary approach to the exchange rate:Doctrinal aspects and empirical evidence”,Scandinavian Journal of Economics,Sayı.78. GARAMAZZA F., AZĠZ J. (1998), “Fixed Or Flexible? Getting the Exchange Rate Right in the 1990s”, Economic Issues, IMF. HESTON, A. and R. SUMMERS (1996). “International Price and Quantity Comparisons: Potential and Pitfalls.” American Economic Review 86. GÜLOĞLU B., EYS ders notları, Birim Kök Testleri, 2008 71 GRANGER, G.W.J., NEWBOLD ,P., (1974), “ Spurious regressons in Econometrics”, Journal of Econometrics 2, ss:111-120 GRANGER, C. W. J. (1969) Investigating causal relations by econometric models and cross spectral methods, Econometrica, 37, 424- 38 GUJARATI, D.N. (1999), “Temel Ekonometri”, (Çev. ġenesen, Ü.: ġenesen, G.G.), Literatür Yayınları, Ġstanbul. KARLUK R., (2002), “Uluslararası Ekonomi Teori ve Politika”, Ankara, Turhan Kitabevi, s.181. KRUGMAN P.R (1993), “Recent Thinking About Exchange Rate Determination and Policy”, Reserve Bank of Australia, Sydney. LEE, J., STRAZICICH, M., (2003), “Minimum LM Unit Root Test with Two Structural Breaks”, Review of Economics and Statistics, pp. 1082-1089. LEE, J., STRAZICICH, M., (2004), “Minimum LM Unit Root Test with One Structural Breaks”, Apalachian State University Working Papers, No:04-17, pp. 117. LUMSDAINE, L.R., PAPELL, D.H., (1999), “Two Structural Breaks and The Unit Root Hypothesis: New Evidence About Unemployment in Australia, Working Paper Series Victoria Univ. Applied Economy Working Paper No. 3/00. 72 MUSSA M., MASSON P. (2000). Exchange rate Regimes in an increasingly Integrated World Economy, Occasional Paper, IMF MÜSLÜMOV A., HASANOV M., ÖZYILDIRIM C., (2002) “Döviz Kuru Sistemleri ve Türkiye‟de Uygulanan Döviz Kuru Sistemlerinin Ekonomiye Etkileri”, TÜGĠAD, s.18. UZUNOĞLU S., (2000), “Para ve Döviz Piyasaları”, 1.bs., Ġstanbul, s.11-12. UYGUR E. (2000). Kriz Sürecinde Türkiye, YayınlanmamıĢ Makale, Ankara Universitesi. UYGUR, E. (1997): "Export Policies and Export Performance: The Case of Turkey," ERF Working Paper Series, 9707. ÖZGÜL A., (2002) “Döviz Kuru Sistemleri ve Türkiye Ekonomisine Etkileri”, Ankara, (çevrimiçi) http//www.politics.ankara.edu.tr/, s.7 – 26. ÖZBAY P. (1999). “The effects of Exchange Rate Uncertainty on exports- A Case Study for Turkey”, TCMB. ÖZDEMĠR K.A. (2000). Alternatif Döviz Kuru Sistemleri, ÇalıĢma Tebliği, TCMB PAYA M., (1998)“Para Teorisi ve Para Politikası”, Ġstanbul, Filiz Kitabevi, , s.33. 73 PARASIZ Ġ.,(1994), “Uluslararası Finansman”, 1.bs. Bursa, Ezgi Kitabevi, s.79. PERRON, P., (1989), "Test Consistency with Varying Sampling Frequency," Papers 345, Princeton, Department of Economics - Econometric Research Program. PINTERIS G. (2002). Contemporary issues in the World Economy, University of Illinois at U-C. RUDIGER D, STANLEY F.,(1998), “Makro Ekonomi” ed. Erhan Yıldırım, çev. Ak Salih, Fisunoğlu Mahir, Yıldırım Fefia, Ġstanbul, McGraw Hill- Akademi Yayınları, s.155. SACHS J, TORNELL A. and VELASCO A. (1996). The collapse of the Mexican peso: What have we learned? Economic Policy, 22. SAVASTANO E., SAVASTANO M.A. (1999). Exchange rates in Emerging Economies, NBER Working Papers Series, 7228. SUMMERS, R. and A. HESTON (1991). “The Penn World Table (Mark 5) An Expanded Set of International Comparisons, 1950-1988.” Quarterly Journal of Economics 106. 74 SUMMERS, LAWRENCE H. (2000). “International Financial Crises: Causes, Prevention, and Cures”, American Economic Review, Papers and Proceedings, 90, 2 (Mayıs). SEYĠDOĞLU H., (2001), “Uluslararası Ġktisat, Teori Politika ve Uygulama”, GeliĢtirilmiĢ 14. bs., Ġstanbul, Güzem Yayınları, s.534 – 536. SÖYLER H.,(2004), “Döviz (çevrimiçi)http://www.alomaliye.com, Kurları Üzerine ĠĢlemler”, ġAHĠNBEYOĞLU G., ÖZDEMĠR K.A., (2000), “ Alternatif Döviz Kuru Sistemleri ”, TCMB AraĢtırma Müdürlüğü TartıĢma Tebliği TEMURLENK M.,S., OLTULULAR, S., (2007), “Türkiye‟nin Temel Makro Ekonomik DeğiĢkenlerinin BütünleĢme Dereceleri Üzerine Bir AraĢtırma” ,Ġnönü Üniversitesi Ekonometri ve Ġstatistik Kongresi. WISE C., ROETT R. (2000). Exchange Rate Policies In Latin America, Brookings YELDAN E. (1997). Türk Ekonomisinde Krizin OluĢumu, Türk Harb-ĠĢ Sendikası ZIVOT, E., DONALD W., ANDREWS K., (1992), “Further Evidence on The Great Grash, The Oil- Price Shock, and The Unit-Root Hypothesis”, Journal of Business and Economic Statistics, July 1992, Vol. 10, No. 3.