T ARTlŞMALI İ.LMİ İHTİSAS TO PLANTILARI -II İSLAMI iLiMLERDE METODOLOJİ/USÜL • MES'ELESI II Tartışmalı ilmi ihtisas Toplantıları, 1,2,3 15-16 Mart i 19-20 Nisan i 17-18 Mayıs 2008 Çamlıca Sabahattin Zaiın Kültür Merkezi İstanbul 2009 TEBLİG İLE İLGİLİ DÜŞÜNCELERİM Ümit ŞİMŞEK* "Çağdaş Bir Tebliğ Metodolojisi ile ilgili düşüncelerimi tiyorum. Oluşturma Meselesi" hakkındaki tebliğ· aşağıdaki başlıklar allında anahatlarıyla özetlemek is- - Çağdaşlık Bu sıfalın akla getirebileceği olumsuz anlamlara ve ortaya çıkaracağı problemlere Mustafa Beyin tebliğinde işaret edilmiştir. Burada net olarak söylenebilecek birşey, çağdaşlığı sadece imkan ve vasıtalarla sınırlamak, onu da yine İslam'ın öz değerleri içinde değerlendirmeye tabi tuhnak olabilir. Şunu da halırdan uzak_ tutmamak gerekir ki, hangi çağda olursa olsun bir ıslahat hareketi içinde bulunan kimselerin, çağlarıyla bir çalışma içine girmesi kaçınılmazdır. Bu en açık şekilde İslam'ın doğuşunda yaşanmışlır. Kökleşmiş adetlerin sökülüp alılması, ancak bu çalışmaya kararlı bir şekilde ve tam bir özgüven içinde girilmesiyle mümkün olınuştur. Eğer Sahabede biraz olsun çağın anlayışıyla iyi geçinmek şeklinde bir endişe bulunsaydı, İs­ lam' ın o kadar kısa zaman içinde kıt'alara yayılması ancak hayalleri süsleyecek bir iş olarak kalırdı. Bugün de İslam'ın insanlığa sunacağı değerler, büyük kısmı İslam toplumlarını dahi kıskacına almış bulunan birtakım çağdaş değerlerle açık bir çalışma içine girmeyi gerektirecektir. Yoksa bu değerlerle Gazeteci-Yazar, umsimsek®gmail.com MÜZAKERELER bir tür 685 uzlaşma zemini aranacak olursa, öyle kaygan zeminler üzerinde gerçekleşecek olan faaliyetlerin sonucu ancak bir yozlaşma olacakhr. Tebliğ "Tebliğ" kavramı üzerinde de hassasiyetle durmak gerekiyor ki, bu, başka türdenpropaganda ve yayılma faaliyetleri ile özellikle misyonerlik ile aradaki farkın en açık şekilde belirdiği can alıcı bir noktadır. Tebliğde esas olan, mesajı sağlıklı bir şekilde ulaşhrmaktan ibarettir. Bunun sonucu ile ilgili olarak, Peygamber de daml olmak üzere hiç kimsenin hiçbir yükümlülüğü yoktur. İşte bu nokta, ihmali halinde bozulmaların başladığı en önemli noktadır. Eğer dikkatler tebliğin doğru şekilde yapılıp yapılmadığı üzerinde değil de, tebliğden alınan neticeler üzerinde yoğunlaşacak olursa, "tebliğ" keIimesinin anlamı, "ihtida ettirme" anlamına doğru kayar. BaŞarı, sayı ile yahut çağın hakim değerleri içinde geçerli olan daha baş­ ka şeylerle ölçülmeye başlar. Bu da peşpeşe tavizleri beraberinde getirir. Nitekim misyonerlikte bu durum açıkça yaşanmaktadır. Mesela, İslam ülkeleri içinde faaliyet gösteren misyonerlere, halkın değerleriyle açık bir çahşma içine girmernek için, gerektiğinde kilise (yahut kilise-evlere) ayakkabıları çı­ kararak girmek, abdeste benzer birtakım ritüeller koymak gibi yetkiler de tanınmıştır. Halk Hıristiyan olsun da, bu arada Hıristiyanlık ne hale gelirse gelsin! . Bununla beraber, ilim ve eğitim söz konusu olduğunda, misyonerierin tartışmasız bir şekilde öı;nek alınması gereken tarafları da bulunmaktadır ki, Prof. Dr. Mustafa Köylü'nün sunumu bu gerçeği çok açık bir şekilde~ortaya koymuştur. Yaşayarak Anlatmak Tebliğin metodları arasında en önemlisi ve en etkilisi, hiç şüphesiz, yaşanarak verilen dersl'erdir. Burada, Sahabenin "Biz Kur'an'ı yaşayarak anlamaya çalışırdık" şeklindeki tanımı hahra geliyor. Bu metod, anlamanın yanı sıra, anlatmak konusunda da en geçerli metod olsa gerektir. Özellikle, İs­ lam'ın bireyler halinde değil de, toplum olarak yaşanacak bir din olduğu . . . İSLAMI İLİMLERDE METODOLOJİ!USÜL PROBLEMİ-II 686 dikkate alındığında, bu dinin ilkelerini hayatlarında titizlikle uygulayan, içi dışı bir, her hususta güvenilir kimselerin meydana getirdiği toplulukların ortaya çıkardığı manzara, herhalde tebliğ için çok fazla birşeye ihtiyaç bırak­ mayacaktır. Camiler Bu husus, bizi, hayatın merkezi olan camilere getiriyor. Tıpkı bulutların teşekkülünde rol oynayan "yoğunlaşma çekirdekleri" gibi, bu dini "yaşa­ yan" kimselerin vücuda getirecekleri topluluklar için de yoğunlaşma çekirdeklerine ihtiyaç vardır ki, bunların en başta geleni ve bir başka altematifle yer değiştirmesi mümkün oimayanı, camilerdir. Her seviyeden, her kesimden, her cemaatten insanların her türlü önyargılarını ve farklılıklarını dışarı­ dabırakarak bir araya gelecekleri bu yoğunlaşma çekirdekleri, ilim ve sosyal yardımlaşma gibi faaliyetlerin de merkezleri haline gelecek ve İsHiı:n'ın aydınlığını haleler halinde topluma neşredecektir. Ne var ki, bu konuda, gerek cemaatlerin, gerekse hahiyatçılarımızın yeteri kadar hassasiyet içinde bulunmadıkları bir gerçektir. Önce camileri bizim kendi hayatımızın merkezine almamız gerekiyor ki, buraları, bütün bir toplumun ve insanlığın hayat merkezleri haline gelsin. Cemaatler Cemaatleri kaynaştıracak olan şeyin de en başta camiler olduğunu dü- şünüyorum. Her cemaat, kendi meşru farklılıklarını sonuna kadar muhafaza etmekle beraber, camilere devam şuurunu müntesiplerine aşılayacak olursa, birbirlerinden alacakları güç, herhalde toplam güçlerinin de çok üzerine çı­ kacaktır. Yine ümmetin birliği adına cemaatlerden beklenebilecek bir başka husus da, bence, fıkıh konusunu Diyanet İşleri Başkanlığı'na terk etmektir. Eğer cemaatler kendi görüşleri doğrultusunda kendi fıkl1ını üretme anlayışından vazgeçerek böylece ortak ve istikametli bir noktada buluşmaya razı olur, buna karşılık Diyanet İşleri de cemaatleri kanatları altına almakta bir beis görmezse, bu dayanışmadan, çok büyük bir tebliğ gücünün ortaya çıkması uzun zaman almayacaktır. Eski nesillerde birtakım alışkanlıklar devam edip gitse 687 MÜZAKERELER de, böyle bir atmosfer içinde bağlana bilir. yetişecek olan yeni nesillere ziyadesiyle ümit Paraziller Sağlıklı bir tebliğin, onca parazit arasında sesini duyurabilmesi de küçi.imsenmeyecek bir problerridir. Medya, sürekli olarak birtakım dini konuları bir tartışma ortamı içerisinde gündeme getiriyor; belirli isimler arasında bitip tükenmek bilmeyen horoz dövüşleri cereyan ediyor; toz duman arasın­ da halkın kafası karıştıkça karışıyor. Bu durum karşısında neler yapılabilir? 1. Tartışma programlarında hiçbir surette yer almamak, en başta gelen şart olmalıdır. Dilli konular tartışma ortamında öğrenilmez, öğretilmez, vuzuha kavuşmaz. Zaten bu programların gayesi çözüm değil, çözümsüzlüktür. Böyle tartışmalara katılmakla bu amaca hizmet edilmiş olur. (Fussılet 26'ya dikkat.) 2. Halka da bu tür tartışmaların izlenmemesi her vesile ile telkin edilmeli. Çünkü böyle programlar, izleyici bulduğu için yapılıyor ve reklam topluyor. izleyicisi olmazsa program da olmaz. (Nisa 140 hatırlanmalı, hatırlatıl­ malı.) 3. hahiyatta branşlaşmaya dikkat çekilmeli. Tefsir tefsirciden, hadis hadisçiden, fıkıh fıkıhçıdan sorulmalı. Bu da, tartışmaların en azından bir kıs­ mında doğruyu gösterebilir. 4. hmı bakımdan halk üzerinde manevi otorite tesis edecek oluşumlar .. gerçekleştirilmeli. Mesela, saygın bir kuruluşun veya vakfın organizasyonu altında, geniş bir danışma veya denetleme heyeti düşünülebilir. Yapılan yayınlarda bu heyetin "uygundur" gibi bir mührünün bulunması, zaman içinde insanlar arasında bir güven unsuru haline gelebilir. Bu kuruluş, medyanın uzman ihtiyacını karşılamak konusunda da yol gösterici olabilir. Sanat Kur'an'ın inişinden rulduğunu önce Arap toplumunun yüzyıllarca edebiyatla yoğ­ ve onun belagatindeki en ince nükteleri kavrayabilecek bir sevi- . . ' . İSLAMI İLİMLERDE METODOLOJİ!USÜL PROBLEMİ-II 688 yeye ulaştığını hahrlarnak gerekir. Onların en inatçı olanlarının dahi Kur' an' ı işitir işihnez adeta çarpılmaları, secdeye kapanmaları, hiç değilse alnına bir avuç toprak sürerek "Bu kadarı bana yeter" demekten kendilerini alarnamaları bu yüzdendi. Yoksa bizim toplumumuzun bugünkü durumu gibi estetik . bakımından çorak bir topluma inmiş olsaydı, herhalde o tesirin onda biri ortaya çıkmazdı. İnsanın içindeki bütün güzellikleri ve bütiin yetenekleri en yüksek s<;!viyede ortaya çıkaracak bir potansiyele sahip bulunan İslam'ı anlamak da, yaşamak da, anlahnak da, sanat itibarıyla bir nasip sahibi olmayı gerektiriyor. Ancak bunu, giinümüzde sanat kılığı alhnda ortaya çıkan tüke- . tim amaçlı pahrtılarla karışhrmarnak icap eder; bunlar da ayıklanması gereken parazitler arasındadır. İrşad Meselenin içe yönelik irşad cephesinde ise, en önemli ciheti, Emin Işık Hocarnızın ısrarla üzerinde durduğu çocuklar teşkil ediyor. Çocukların, etraflarını tanımaya başladıkları en küçük yaşlardan itibaren Kur'an kavramlarıyla tanışhnlmaları, daha doğrusu, dünyayı Kur'an'ın anlathğı şekilde öğ­ renmeleri ve giineşe bakhkları zaman orada Allah tarafından bizim için yakılmış bir lamba, aya baktıklarında bir takvim, yeryüzünde bir beşik, ilh. görmeleri gerekir; ta ki medya ve Bah kaynaklı eğitim sistemleri, dünyayı onlara başka türlü öğrehne fırsah bulmadan önce bu bakış açısı ve bu iman onlarda iyice yerleşmiş olsun. Bu arada, Kur'an'ın ilk olarak inen ayet ve silrelerinde daima "Rabbüke" isminin zikredilmiş olması da bence manidardır · ve tebliğ veya irşada ilk olarak muhatap olanlarda Rableriyle doğrudan bir bağ kurmanın lüzumuna işaret ehnektedir.