I.GIYASE`D-DøN KEYHÜSREV`øN BøZANS SERÜVENø VE

advertisement
T. C.
SELÇUK ÜNøVERSøTESø
SOSYAL BøLøMLER ENSTøTÜSÜ
TARøH ANA BøLøM DALI
ORTAÇAö TARøHø BøLøM DALI
I.GIYASE`D-DøN KEYHÜSREV`øN BøZANS SERÜVENø VE
BøZANS øLE MÜCADELELERø
YÜKSEK LøSANS TEZø
DANIùMAN
Yrd. Doç. Dr. Zeki ATÇEKEN
HAZIRLAYAN
U÷ur KESKøN
KONYA 2006
ÖZET
Türkiye Selçukluları Sultanı II.Kılıç Arslan, yaúlanınca ülkeyi on bir o÷lu
arasında paylaútırdı. Bunlardan en küçü÷ü olan I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`e
devletin batısında ve Bizans sınırında olan Uluborlu melikli÷ini verdi. II.Kılıç
Arslan, ölmeden önce Keyhüsrev`i veliaht ilan edince, onun ölümüyle
I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev 1192 yılında Türkiye Selçukluları Devleti`nin sultanı
oldu.
I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, saltanatı zamanında Menderes nehri civarına
baskınlar yaparak Bizans`a zarar vermiúti. Fakat a÷abeyi Rükne`d-Din Süleyman
ùah`a yenilince Bizans`a sı÷ınmak zorunda kalmıútır. 1204 Latin iúgali ile
kayınpederi Manuel Mavrozomes`e sı÷ınan Gıyase`d-Din Keyhüsrev, a÷abeyinin
ölümünü ö÷renince Anadolu`ya davet edilip ikinci kez tahta geçmiútir (1205).
Anadolu`da ticari faaliyetleri düzene koymak için Karadeniz ve Akdeniz`e
seferler düzenleyen ve Menderes nehri civarına akınlar yapan Keyhüsrev`in øznik
Rum ømparatoru ile arası açılmıútır. Bunun sonucunda 1211 yılında yapılan
Alaúehir Savaúı`nda ise I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev úehit olmuútur.
i
ABSTRACT
II.Kılıç Arslan, the Sultan of Turkey Sejukids, shared the country among
his eleven children when he aged. He declared him the ruler of Uluborlu which
was in the west of the country and in Byzantium border. As II.Kılıç Arslan
announced I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev as crown prince before his death,
I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev became the ruler of Turkey Seljukids in 1192 as a
result of his death.
I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev damaged Byzantium by raiding in the
neighbour hood of Menderes river in his sovereignty time. But his brother
Rükne`d-Din had to take refuge in Byzanyium when he was defeated by
Süleyman ùah. Gıyase`d-Din Keyhüsrev, who took refuge in Manuel
Mavrozomes, who was the father in law of him, as aresult of Latin raid in 1204,
was invited toAnatolia and was enthroned fort he second time in 1205 when the
learned his brother`s death. Keyhüsrev, who arrenged raids to black sea and
mediterranean and made raids to Menderes river in order toarrenge commecial
activities in Anatolia, had problems with Theodoros Laskaris, the emperor of the
Nicaea. As a result of this, at Alaúehir war which was done in 1211, I.Gıyase`dDin Keyhüsrev mastyred.
ii
øÇøNDEKøLER
Özet..............................................................................................................i
Abstrac.............................................................................................ii
øçindekiler.................................................................................................iii
Önsöz.........................................................................................................vii
Kısaltmalar................................................................................................ix
GøRøù
1.
Konunun
Hazırlanmasında
Kullanılan
Kaynaklar
Ve
Araútırmalar...............................................................................................1
1.1. Kaynaklar.........................................................................................1
1.2. Araútırmalar.....................................................................................5
2. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`e Kadar Türkiye Selçukluları Tarihine
Umumi Bir Bakıú.......................................................................................5
I.BÖLÜM
1. I.GIYASE`D-DøN KEYHÜSREV`øN TARøH SAHNESøNE ÇIKIùI
VE MELøKLøK DÖNEMø......................................................................15
1.1. Hayatı.............................................................................................. 15
1.2. Saltanat Öncesi ve Meliklik Dönemi...............................................18
iii
II.BÖLÜM
2. I.GIYASE`D-DøN KEYHÜSREV`øN øLK SALTANAT YILLARI
VE KARDEùø RÜKNE`D-DøN SÜLEYMAN ùAH øLE TAHT
MÜCADELESø........................................................................................31
2.1. Tahta Geçiúi.....................................................................................31
2.2.Bizans Seferi Ve Nüfus Mübadelesi.................................................32
2.3. Denizli`nin Fethi..............................................................................37
2.4. Karaa÷aç Ovası`nın Fethi................................................................37
2.5. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev øle Kardeúi Rükne`d-Din Süleyman ùah
Arasındaki Taht Mücadelesi...................................................................37
III.BÖLÜM
3. I.GIYASE`D-DøN KEYHÜSREV`øN BøZANS YOLCULUöU VE
BøZANS HAYATI....................................................................................43
3.1. Bizans Yolculu÷u.............................................................................43
3.1.1. Konya`dan Ayrılıúı Ve Ladik Olayı..........................................43
3.1.2. Ermeni Ülkesine Varıúı Ve Kral II.Leon`la Görüúmesi ...........45
3.1.3.Kardeúi Mugise`d-Din Tu÷rul ùah`ın Ülkesi Elbistan`a
Varıúı....................................................................................................46
3.1.4. Kardeúi Muizi`d- Din Kayser ùah`ın Ülkesi Malatya`ya
Varıúı....................................................................................................47
3.1.5. Haleb Eyyubi Hükümdarı El-Melikü`z-Zahir`in Ülkesine
Varıúı....................................................................................................48
3.1.6. Diyarbakır`a Varması...............................................................48
3.1.7. Ahlat`a Varması........................................................................49
3.1.8. Canit Topraklarına Varması......................................................50
iv
3.2. østanbul Hayatı ve østanbul`un Latinlerce øúgali.................................51
3.2.1. østanbul`da ømparator III.Aleksios Angelos øle Görüúmesi......51
3.2.2. Evlenmesi..................................................................................54
3.2.3. IV. Haçlı Seferi ve østanbul`un Latinlerce øúgali......................54
3.2.3.1. øznik Rum ømparatorlu÷u`nun Kurulması..........................58
3.2.3.2. Trabzon Rum ømparatorlu÷u`nun Kurulması.....................59
3.2.4. østanbul`un øúgali Sırasında I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in
Kayınpederine Sı÷ınması Ve Ada Hayatı............................................59
3.3. Rükne`d-Din Süleyman ùah`ın Ölümü Ve I.Gıyase`d-Din
Keyhüsrev`in Anadolu`ya Davet Edilmesi.............................................60
IV. BÖLÜM
4. I.GIYASE`D-DøN KEYHÜSREV`øN ANADOLU`YA DÖNÜùÜ,
II.SALTANAT YILLARI VE ùEHADETø...........................................64
4.1. øznik Olayı.......................................................................................64
4.2. Uluborlu`da Yapılan Hazırlıklar......................................................65
4.3. Konya Kuúatması Ve Tahta Davet Edilmesi...................................66
4.3.1. Aksaray Olayı...........................................................................67
4.3.2. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in Konya Tahtına Davet Edilmesi.68
4.4. økinci Saltanatının ølk Yılları Ve øzledi÷i Siyaset............................69
4.5. Karadeniz Seferi..............................................................................80
4.6. Honaz ve Ladik`in Fethi..................................................................83
4.7. Antalya`nın Fethi Ve Ticari Anlaúmalar.........................................86
4.8. Ermeniler øle Olan Mücadeleler......................................................92
4.9. Alaúehir Savaúı Ve Sultan I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in ùehadeti.94
v
4.9.1. Alaúehir Savaúı`nı Hazırlayan Sebepler...................................94
4.9.2.Alaúehir Savaúı Ve I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in ùehadeti......99
4.10. ùahsiyeti.......................................................................................105
4.11. Döneminin Toplumsal Ve Kültürel Özellikleri...........................109
SONUÇ...................................................................................................114
BøBLøYOGRAFYA...............................................................................116
EKLER...................................................................................................125
vi
ÖNSÖZ
Türkiye Tarihi`nin oluúmasında ve Türk kültürünün Anadolu`ya hakim
olmasında de÷eri ölçülemez bir yere sahip olan Türkiye Selçukluları üzerinde
çok yönlü çalıúmalar yapılmıú olmasına ra÷men bu devrin her özelli÷i henüz
günyüzüne çıkarılmıú de÷ildir.
Türkiye Selçukluları Tarihinin önemli bir kısmını teúkil eden, devlet
yapısının úekillenmesi ve sa÷lam temellere dayandırılmasında bir dönüm noktası
olan I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev dönemi ise her yönüyle incelenmeye de÷er bir
konudur.
I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev zamanında Anadolu`nun Türk vatanı haline
gelmesini
sa÷layan
Türkiye
Selçukluları
Devleti`nin
temel
yapısı
sa÷lamlaútırılmıú, merkezi otoritenin kuvvetlendirilmesi sa÷lanmıú ve ticari hayat
canlandırılmıútır ki; Alae`d-Din Keykubad zamanında devlet en parlak zamanını
yaúamıútır. Fakat gerek kaynakların sınırlı olması gerekse yeterli araútırmaların
yapılamamasından dolayı Keyhüsrev dönemine ait bilgilerimizde çok fazla
ilerleme kaydetmiú de÷iliz. Birkaç araútırmacı dıúında günümüz araútırmacıları
tarafından yapılan çalıúmalar da bu bilgileri aúamadı÷ından I.Gıyase`d-Din
Keyhüsrev dönemi bütün gerçekleriyle incelenebilmiú de÷ildir.
Özellikle birinci el kaynaklara dayanarak hazırlamaya çalıútı÷ımız ve
I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev ile Bizans arasındaki iliúkilere a÷ırlık vererek
oluúturdu÷umuz bu çalıúmamızı hazırlarken gerek Arapça ve Farsça dillerinde,
gerekse Latince`deki yetersizli÷imizden dolayı tercüme eserler kullanmak
zorunda kaldık. Bundan dolayı da hatalarımız elbette olacaktır. Bunun yanında
önceki araútırmacıların ortaya koymadı÷ı veya müphem bıraktı÷ı konuları,
hocam Mikail Bayram,
Tuncer Baykara ve Nejat Kaymaz gibi günümüzün
de÷erli araútırmacılarının ortaya koydu÷u yeni belgeler ve bilgelere dayandırarak
hazırlamaya çalıútık.
vii
Dört bölüme ayırdı÷ımız bu çalıúmanın birinci bölümünde; I.Gıyase`d-Din
Keyhüsrev`in ilk saltanatına kadar meliklik dönemini; ikinci bölümde,
Konya`dan ayrılıúına kadar süren ilk saltanat yıllarını; üçüncü bölümde, Bizans
yolculu÷u ve østanbul`daki gurbet hayatını; dördüncü bölümde, Anadolu`ya
dönüú serüveni, ikinci saltanat yılları ve úehadetini araútırmaya çaba sarfettik.
Bunun yanında kısa da olsa I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in úahsiyeti ve döneminin
özelliklerine de÷inmeye çalıútık
Çalıúmalarım sırasında her türlü konu ve yardımda deste÷ini gördü÷üm
danıúman hocam Yrd.Doc.Dr. Zeki Atçeken`e; gerek eserlerinden gerekse
fikirlerinden yararlandı÷ım hocam Prof.Dr.Mikail Bayram`a teúekkür ederim.
Ayrıca bu çalıúmanın ortaya çıkmasında çaba sarfeden Ö÷retim Görevlileri
Dr.Sefer Solmaz ve Dr.M.Ali Hacıgökmen; ö÷retmen arkadaúlarım Celal
Adıgüzel ve Özgür Uyar baúta olmak üzere eme÷i geçen herkese teúekkürü borç
bilirim.
U÷ur KESKøN
Konya 2006
viii
KISALTMALAR
—a.g.e.: Adı geçen eser
—a.g.m.: Adı geçen makale
—a.g.t.: Adı geçen tez
––b.: Bin
—bk.: Bakınız
—C.: Cilt
—Çev: Çeviren
—DGBøT: Do÷uútan Günümüze Büyük øslam Tarihi
—DøA: Diyanet Vakfı øslam Ansiklopedisi
—Haz: Hazırlayan
—øA: øslam Ansiklopedisi
—MEB: Milli E÷itim Bakanlı÷ı
—s.: Sayfa
—S.: Sayı
—TTK: Türk Tarih Kurumu
—Yay.: Yayınları
ix
GøRøù
1. Konunun Hazırlanmasında Kullanılan Kaynaklar Ve Araútırmalar
Konu hazırlanırken I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev dönemini anlatan birinci el
kaynaklar kullanılmaya özen gösterildi. Fakat bu dönemin kaynaklarının Arapça,
Farsça ve Latince olmasından dolayı tercümeleriyle yetinilmek zorunda kalınıp,
tercümelerden bilgi aktarılmaya çalıúıldı. Yararlanılan kaynaklardan bazıları
verdikleri bilginin önemi ve teferruatına göre sıralanıp incelenmeye çalıúılmıútır.
1.1. Kaynaklar
-øbn Bibi, El Evamirü`l-Ala`iye Fil`l-Umuri`l-Ala`iye
Gerçek ismi Nasırü`d-din Hüseyin b. Muhammed b. Ali er-Ca`feri elRugadi olan müellif kısa adıyla øbn Bibi olarak nam salmıútır. Hayatı ile ilgili
bilgiler sınırlı olup, hayatını eserlerinden ö÷renmekteyiz. Babası Cürcan`ın ileri
gelenlerinden Mecdeddin Muhammed Tercüman, Harzemúah Alae`d-Din
Muhammed`in divan katibiydi. Annesi ise el-Bibi el-Müneccime olarak
zikrolunmaktadır. Alae`d-Din Keykubad ile Harzemúah arasındaki muharebeden
sonra øbn Bibi`nin annesi ve babası Dımaúk`a gitmiútir. 1231-1233 yılları
arasında Konya`ya gelen aile Selçuklular`ın hizmetine girmiútir. Babasının
ölümünden sonra onun görevine getirilen øbn Bibi, bu eserini ølhanlılar`ın ünlü
devlet adamı Alae`d-Din Ata Melik Cüveyni`nin iste÷i üzerine yazmıútır. Eser
II.Kılıç Arslan döneminin son zamanlarından baúlayıp 1281 yılına kadar olan
olayları anlatmaktadır. Olayları genelde görüp iúittiklerine dayanarak, halk
rivayetlerine yer vererek, hatıra tarzında anlatan ve úiirlerle süsleyen øbn Bibi
bazı olaylara eserinde hiç de÷inmemiútir1. Çalıúmamızın her safhasında
kullanmaya çalıútı÷ımız bu eserde eksiklikler olmasına ra÷men I.Gıyase`d-Din
Keyhüsrev dönemi etraflıca anlatılmıútır. Eserin tıpkıbasımı 1956 yılında A.
øbn Bibi, El Evamirü`l-Ala`iye Fil`l-Umuri`l-Ala`iye (Selçuk Name), C.I, Çev: Mürsel Öztürk,
Ankara 1986, s.1-4.
1
1
Sadık
Erzi
tarafından
yapılmıútır.
Çalıúmamızda
Mürsel
Öztürk`ün
tercümesinden yararlanılmıútır.
- øbnü`l-Esir, El-Kâmil Fi`t-Tarih
Tam olarak ismi Ebu`l-Hasen øzzü`d-din Ali b. Muhammed el-Cezeri olan
øbnü`l Esir, Ortaça÷ tarihinin en güvenilir müelliflerinden birisidir. Cizre`de
do÷an øbnü`l Esir, Harameyn ve Ba÷dat`da ilim tahsil etmiú sonra da ailesiyle
Musul`a gitmiútir. Musul Atabeginin elçili÷ini yaparken ilmi çalımalarına da
devam etmiútir. Kudüs`ün fethinden sonra Selaha`d-din Eyyubi`nin yanında
bulundu ve onun Antakya Prinkepsli÷i`ne karúı düzenledi÷i seferine katıldı. Daha
sonra Musul`a dönmüú ve hayatının geri kalanını burada geçirmiútir. Sa÷lam
rivayetlere dayanarak hazıladı÷ı bu eser insanlı÷ın yaratılıúından 1231 yılına
kadar olan olayları kronolojik sırayla vermektedir.Arapça olarak kaleme aldı÷ı
el-Kamil, Ahmet A÷ırakça tarafından Türkçe`ye tercüme edilmiútir2. Rükne`dDin Süleyman ùah ve I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev dönemleri hakkında bilgi veren
bu eserden, çalıúmamızda özellikle I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in ikinci saltanat
yıllarının anlatımında faydalanılmaya çalıúılmıútır.
-Kerimeddin
Mahmud
Aksarayi,
Müsameretü`l-Ahyar
ve
Müsayeretü`l-Ahbar
Hayatı hakkında az bir bir bilgiye sahip oldu÷umuz Aksarayi uzun süre
devlet iúinde çalıúmıútır. Kullandı÷ımız eseri tercüme eden Feridun Nafiz
Uzluk`un anlatımından, Aksarayi`nin vergi iúlerinde de uzman oldu÷unu
anlamaktayız. Eserini ølhanlılar`ın Anadolu valisi Timurtaú`a teslim eden
Aksarayi`nin esrinde 1243 öncesine ait detaylı bilgiler fazla olmayıp, Gıyase`dDin Keyhüsrev dönemine ait bilgiler de sınırlı olarak bulunmaktadır3.
2
Selim Kaya, I.Gıyaseddin Keyhüsrev Ve II. Süleymanúah Dönemi Selçuklu Tarihi (1192-1211),
østanbul 2001, Basılmamıú Doktora Tezi, s.x.
3
Kerimeddin Mahmud Aksarayi, Selçuklu Devletleri Tarihi, Çev: M.Nuri Gencosman, Ankara 1943,
s.1-9.
2
-Anonim Selçukname
Yazarı belli olmayan bu eser “Anadolu Selçuklu Devleti Tarihi III” adıyla
Feridun Nafiz Uzluk tarafından 1952 yılında Türkçe`ye tercüme edilmiútir. Di÷er
kaynaklarda yer almayan bazı bilgilere ulaútı÷ımız bu eserde özellikle Alaúehir
Savaúı ile ilgili bölümlerden yararlanılmıútır.
-Ahmed bin Mahmud, Selçuk-name
Yazarın asıl ismi Bursalı el-Mevla Ahmed b. Mahmud`dur. 1564
yıllarında müderrislik görevinde olan Ahmed b.Mahmud, 1570 yılında ölmüútür.
Müellif, eserini kaleme alırken Selçuklu tarihinin ana kaynaklarını aúamamıútır.
Eserin bilinen iki yazma nüshası vardır. Edirne yazmasında eksiklikler olup
müstensihin adı kaydedilmemiútir4. Eserin kullandı÷ımız tercümesini ise Erdo÷an
Merçil sadeleútirerek yayına hazırlamıútır.
-Müneccimbaúı, Camiü`d-düvel
Müneccimbaúı Ahmed Dede olarak tanınan ve genelde Müneccimbaúı
olarak anılan Amhed b. Lütfullah 1631 yılında Selanik`te do÷muútur. Bir müddet
babasının yanında çalıútıktan sonra mevlevihanede tahsiline baúlamıútır.
Sahaifü`l-Ahbar fi Vekayi-ül-a`sar olarak tanınan eserinin Selçuklularla ilgili
olan kısmı 1935 yılında Hasan Fehmi Turgal tarafından “Anadolu Selçukileri”
adıyla Türkçe`ye tercüme edilmiútir. Daha sonraki yıllarda Ali Öngül, “Camiu`dDüvel” adıyla bir tercüme daha yapmıútır. Çalıúmamızda çevirilerin ikisi de
kullanılmıútır.
-Ravendi, Rahat-üs-Sudur Ve Ayet-üs-Sürur
Tam ismi Ebu Bekr Necmeddin Muhammed b. Ali b.Süleyman b.
Muhammed b.Ahmed b. el-Hüseyin b. Himmet er-Ravendi olan yazardan
4
Ahmed bin Mahmud, Selçuklu –Nâme, C. I, Hz: Erdo÷an Merçil, østanbul 1977, s.X-XV.
3
Ravendi diye bahsedilmektedir. Ravendi, Ravend kasabasında do÷muú, babasını
küçükken
kaybetmiúti.
Irak`da
e÷itimini
tamamlayan
Ravendi
Irak`ın
Harzemúahlar tarafından alınmasından sonra ortaya çıkan karıúıklık sebebiyle
köúesine çekilip ilmi araútırmalarla meúgul olmuútur. Ravendi, 1203 yılında
yazmaya baúladı÷ı bu kitabını iki-üç yıl içinde tamamlamıútır. ølk baúta Rükne`dDin Süleyman ùah`a takdim için hazırladı÷ı bu eserini Rükne`d-Din Süleyman
ùah`ın ölümü üzerine tahta geçen I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`e takdim etmiútir.
Bu durum eserin bazı yerlerinde Süleyman ùah`a ait övgülerde kendini
göstermektedir. Daha önce M. økbal tarafından yayınlanan eser iki cilt halinde
Ahmed Ateú tarafından Türkçe`ye tercüme edilmiútir5.
-Niketas Khoniates, Historia
Niketas Khoniates kesin olmamakla birlikte 1115 yılında Denizli
yakınlarında Honaz`da do÷muútur. Dokuz yaúında østanbul`a giden Khoniates
burada iyi bir devlet idaresi e÷itimi almıútır. 1204 yılında østanbul`un Latinlerce
iúgali ile øznik`e kaçmıútır. Tahminen 1220 yılına kadar yaúamıútır. 21 kitaptan
oluúan eserini 1185 yılında yazmaya baúlamıú, 1180-1206 yılları arası geçen
olayları konu almıútır6. Çalıúmamızda eserin Fikret Iúıltan tarafından Türkçe`ye
tercüme edilmiú olan “Ioannes Ve Manuel Komnenos Devirleri” ile Iúın
Demirkent tarafından Türkçe`ye tercüme edilen “ Historia (1195-12069)” adlı
kısımlarından faydalanılmıútır.
-Gregory Abu`l Farac (Bar Hebraeus), Abu`l-Farac Tarihi
Bar Hebraeus, 1225-1226 senelerinde Malatya`da do÷muútur. Babası
Ahron Harun) adlı bir Yahudi tabipdir. Küçük yaúta Arapça, Süryanice ve
øbranice ö÷renmiútir. Felsefe, ilahiyat ve tıp alanında da tahsil yapmıútır. 1246
yılında Gubos Piskoposlu÷una tayin edilmiútir. 1286 yılında ise ölmüútür.
5
Ravendi, Rahat-üs-Sudur Ve Ayet-üs-Sürur, C.I, Çev: Ahmed Ateú, 2.Baskı, Ankara 1999, s.xxxıııxvııı.
6
Niketas Khoniates, Hostoria (1195-1206), Çev: Iúın Demirkent, østanbul 2004, s.xxv-xxvıı.
4
Eser Türkçe`ye tercüme edilirken Süryanice`den øngilizce`ye çeviren
Budge`nin nüshası esas alınmıútır7. Genellikle olayları tarihi ile vermeye çalıúan
Abu`l-Farac`ın bu eseri olayların tarihlerinin verilmesinde di÷er kaynaklarla
çeliúki içerse de Selçuklu tarihi için önemli bir eserdir.
1.2. Araútırmalar
Çalıúmalarımız sırasında Osman Turan`ın “Selçuklular Zamanında
Türkiye” adlı eseri baúta olmak üzere Osman Turan tarafından yazılan di÷er
eserler ve ansiklopedi maddelerinden; Mikail Bayram hocamızın günümüz
kaynaklarına ıúık tutacak araútırmalarını içeren makaleleri ve bu makalelerin
ço÷unun toplandı÷ı “Türkiye Selçukluları Üzerine Araútırmalar” adlı eserinden
her yönde faydalanılmıútır.
Tuncer Baykara`nın “I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev (1164-1211) Gazi-ùehit”
adlı eserinden, Nejat Kaymaz`ın “Anadolu Selçuklu Devleti`nin ønhitatında ødare
Makanizmasının Rolü I” adlı makalesindeki yorumlarından, Claude Cahen
(Osmanlılardan Önce Anadolu`da Türkler), Paul Wittek (Bizanslılardan Türklere
Geçen Yer Adları), Ramsay (Anadolu`nun Tarihi Co÷rafyası) gibi yabancı
araútırmacıların
eserlerinden
faydalanılarak
karúılaútırmalı
bir
anlatım
yapılmıútır.
2. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`e Kadar Türkiye Selçukluları Tarihine
Umumi Bir Bakıú
Selçuk ailesi 1040 Dandanakan Savaúı ile Gazneliler`i yenip Selçuklu
Devleti`ni kurmuútu. 1043 senesinde Rey úehrine gelerek karargâhını orada tesis
eden Tu÷rul Bey, maiyetinde olan Selçuklu prenslerinin her birini bir tarafın
fethine göndermiútir. Tu÷rul Bey, amcası Aslan Yabgu`nun o÷ulları Kutalmıú ve
7
Gregory Abu`l Farac (Bar Hebraeus), Abu`l-Farac Tarihi, C.II, Çev: Ömer Rıza Do÷rul, 2. Baskı,
Ankara 1987, s.9-17.
5
Resultekin ile Bizans müverrihlerinin Ebu Malik diye kaydettikleri üç kardeúi de
Hazar Denizi sahilindeki ülkelerin zaptı için vazifelendirmiúti8.
Anadolu`ya akınlar yapan Türkmenler`in istilasını durdurmak isteyen
Gürcüler, Ermeniler ve Bizanslılar, bu akınlar karúısında úiddetle ezildiler.
1046`dan 1071 senesine kadar Türkmenler, kendilerine mukavemet edip Bizans
ordularına dayanak noktası olan ve büyük yollar üzerinde bulunan Erzurum,
Sivas, Kayseri ve Konya baúta olmak üzere birçok úehirleri tahrip etmiúlerdir9.
Sultan Alparslan komutasındaki Büyük Selçuklu ordusu ile Türkler`in
ilerleyiúini durdurmak isteyen Bizans ordusu arasında 1071 yılında yapılan
Malazgirt Meydan Savaúı sonunda kazanılan zafer, gerek Türk-øslam, gerekse
Bizans ve Avrupa tarihlerinde sürekli ve olumlu sonuçlar do÷uran çok önemli bir
dönüm noktası olmuútur. Bu savaú sonunda Bizans imparatorlu÷unun bütün
imkanları kullanılarak meydana getirilen büyük ordu, darmada÷ın ve iúe yaramaz
bir hale getirildi÷inden, zaferi izleyen bir iki yıl içinde Selçuklu kuvvetleri,
kendilerine karúı belirli hiçbir direniúle karúılaúmaksızın Anadolu içlerine akarak
Ege ve Marmara denizi kıyılarına kadar süratle ve kolayca ilerlediler. Likaonia
(Adana-Dilekkaya Köyü civarı), Cappadocia (Nevúehir ve çevresi), Phrygia
(Ankara-Eskiúehir-Kütahya çevresi) ve Galatia (Ankara-Kırıkkale çevresi)`nın
büyük bir kısmı Türkler`in eline geçti. Türkler, Dorylaion (Eskiúehir)`dan
Constantinople`a giden yol üzerinde ilerlemelerine devam ettiler10. Ancak
Selçuklu kuvvetleri bu kez daha önceki tarihlerde oldu÷u gibi, yalnız akın ve
istila amacıyla harekatta bulunmayıp fethettikleri bölge ve kentlere yerleúerek
Anadolu`nun bir Türk yurdu haline getirilmesinde olumlu adımlar atmıúlardır11.
Anadolu`ya gelen bu Türk göçleri, Malazgirt zaferini izleyen yıllarda daha
da artmıútır. Nitekim Sultan Melik ùah, Türkistan, Horasan ve Irak-ı Acem`e
yayılarak, buralarda sık sık bir Selçuklu úehzadesinin etrafına toplanıp isyanlara
sebep olan Türkmen boylarına da yeni fethedilmiú olan Anadolu`yu yurt olarak
verince Anadolu`ya büyük göçler olmuútur. Bunun yanında Mo÷ol istilası
Mükrimin Halil Yinanç, Türkiye Tarihi Selçuklu Devri, Anadolu`nun Fethi, østanbul 1934, s.23.
Yinanç, a.g.e., s.82.
10
W.M.Ramsay, Anadolu`nun Tarihi Co÷rafyası, Çev: Mihri Pektaú, østanbul 1960, s.6.
11
Ali Sevim, “Malazgirt Meydan Savaúı Ve Sonuçları”, Malazgirt Arma÷anı, Ankara 1993, s.228.
8
9
6
sırasında Orta Asya ve øran`da yaúayan çeúitli Türk boyları da batıya do÷ru
gelerek Anadolu`ya yerleúmeye baúlamıútır12.
1072-1073 yıllarında Ankara hatta øzmit havalisinde Türkmen boyları
serbestçe dolaúabiliyorlardı. Bizans`daki iç anlaúmazlıklar yüzünden Anadolu
halkı
ihmal
edilmiúti.
Buna
imparatorluktaki
büyük
feodal
ailelerin
tahakkümünü, uzun zamandan beri harplerden yorgun düúen köylüden zorla
tahsil edilen a÷ır vergileri ilave etmek lazımdır. Onu için esir durumda ahalinin,
kendilerine dokunmayan, iúgal edilen yerlerde halkı soymayan ve daha ziyade
stratejik mevkilerle zengin çiftlikler ve malikâneler arayan Türkler`e bir nevi
kurtarıcı gözüyle baktıkları tahmin edilebilir13.
Bu yerleúmeler sonucunda “Rum Diyarı” artık Daru`l-øslam`ın bir parçası
haline gelmiú oluyordu. Selçuklu Türkleri`nin sürükledi÷i bu göçebe Türk
kabileleri, bütün Anadolu topraklarının Türkleútirilmesinde temel unsur
olmuúlardır. Kutalmıúo÷lu Süleyman ùah ise daha sonra bu yeni fethedilmiú
toprakların idaresiyle vazifelendirilmiútir14. ølk zamanlarda Sultan Melik ùah`a
muhalif durum takınmıú olan Süleyman ùah halifenin aracılı÷ı ile nihayet
Anadolu`nun
fethine
memur
edilmiútir.
Melik
ùah`dan
zaptedecekleri
memleketlerin hükümdarlık menúurunu almıú olan Kutalmıúo÷ulları; Mansur,
Süleyman ùah, Alp-ølek ve Dulat bir taraftan; di÷er taraftan da yine sultanın
emriyle aynı mıntıkayı açmakla vazifeli Artuk Bey, Tutak, Afúin, Dilmaço÷lu
Mehmed ve sair di÷er beyler vazifelerini yapmakta idiler15. Süleyman ùah kısa
zamanda, Orta Anadolu üzerinden daha önceleri Selçuklu akıncılarının harekâtta
bulundukları Marmara Denizine kadar ilerledi. O, 1075 yılında, østanbul`un
hemen yanı baúında büyük ve tarihi bir Bizans kenti olup, sa÷lam surlara sahip
bulunan øznik`i fethetti ve burasını temellerini atmakta oldu÷u Türkiye Selçuklu
Devleti`nin baúkenti yapmak suretiyle devletini kurdu16.
Osmanlı Ansiklopedisi, “Osmanlılar`dan Önce”, mad., C.I, østanbul 1996, s.4.
øbrahim Kafeso÷lu, Sultan Melikúah Devrinde Büyük Selçuklu ømparatorlu÷u, østanbul 1953, s.64.
14
Philip K.Hitti, Siyasi Ve Kültürel øslam Tarihi, C.III, Çev: Salih Tu÷, østanbul 1980, s.748.
15
Kafeso÷lu,a.g.e., s.66.
16
Ali Sevim, Anadolu Fatihi Kutalmıúo÷lu Süleymanúah, Ankara 1990, s.26; øbrahim Kafeso÷lu bu
konuda yerli ve yabancı kaynakları karúılaútırmalı olarak tetkik ettikten sonra; Türkiye Selçuklu
Devleti`nin, fiilen ve hukuken Süleyman ùah`dan sonra yani, Büyük Selçuklu Devletindeki meliklerin,
12
13
7
Süleyman ùah`ın Türkiye Selçuklu Devleti`ni kurması ve baúarılı fetihler
yapması sonucunda, özellikle 1080 yılında Azerbaycan`dan kalabalık Türkmen
kütleleri, Anadolu`ya adeta akmaya baúlamıú ve dolayısıyla Anadolu`da Türk
nüfusu süratle ço÷almıútı. Ayrıca Bizans`da bitip tükenmek bilmeyen buhranların
oluúturdu÷u huzursuzluklar sebebiyle, çeúitli ırklardan oluúan yerli halklar
Süleyman ùah`ın yönetimini benimsedikleri gibi, büyük arazi sahiplerinin
hizmetinde çalıúan ve tutsak muamelesi gören köylü sınıfı da Süleyman ùah`ın
uyguladı÷ı “Miri Toprak” rejimi dolayısıyla, Selçuklu yönetiminde hürriyetlerini
elde edip toprak sahibi olmuúlardı17.
Bir süre sonra Anadolu`da riyaset davası yüzünden Kutalmıúo÷ulları`nın
arası açılmıú, ma÷lup olan Mansur østanbul`a kaçmıútı. Süleyman ùah`tan
vaziyeti ö÷renen Melik ùah, Bizans`a bir elçi göndererek firarinin teslimini
istemiútir. Fakat o sıralarda Mansur Anadolu`ya dönmüú, kardeúi ile yeniden
mücadeleye baúlamıútı. Sultan, kardeú kavgalarına son vermek üzere, meúhur
komutanlarından Emir Porsuk`u Anadolu`ya yollamıútı. Süleyman ùah`ın
kuvvetleriyle birleúen Melik ùah`ın ordusu karúısında ma÷lup olan Mansur
savaúta ölmüútür. Çekiúmeler bitince, Suriye meliki Tutuú`un maiyetine katılan
Türkmen beyleri müstesna, Anadolu`daki Türkmen bey ve oymakları Süleyman
ùah`ın emrine girmiútir. Süleyman ùah bilhassa Melik ùah tarafından kendisine
Anadolu hükümdarlı÷ı menúuru verildikten sonra, Anadolu`nun tek hakimi
olmuútur18.
Süleyman ùah, Melik ùah tarafından gönderilen bir menúurla tek baúına
Türkiye Selçuklu Devleti`nin baúına geçmiú olmasına ra÷men, Süleyman ùah`ın
giriúti÷i fetih hareketlerinde Melik ùah`a karúı izledi÷i politikasında hiçbir
de÷iúiklik olmamıútır. Ama Süleyman ùah hakimiyetini daha do÷uya do÷ru
yaymaya
baúlayınca,
meselenin
mahiyeti
de÷iúmiútir19.
Süleyman
ùah
beylerin ve baúbu÷ların metbuu olan Sultan Melikúah`ın vefatı (1092) ile ortaya çıkan iktidar boúlu÷u ile
devletin parçalanmasından sonra, øznik úehrinde, Süleyman ùah`ın o÷lu Kılıç Arslan tarafından
kuruldu÷unu belirtir. øbrahim Kafeso÷lu, “Anadolu Selçuklu Devleti Hangi Tarihte Kuruldu”, Tarih
Enstitüsü Dergisi, S.10-11, østanbul 1981, s.27-28.
17
Sevim, a.g.e., s.21.
18
Kafeso÷lu,a.g.e., s.175.
19
Mehmet Altay Köymen, Selçuklu Devri Türk Tarihi, 2.Baskı, Ankara 1993, s.106.
8
Antakya`yı aldıktan sonra ise bütün Kilikya memleketine hakim olmuútur20.
Süleyman ùah`ın Antakya`yı fethinden bir buçuk yıl sonra21 Haleb`i kuúatması
Ukaylo÷ulları`nın Suriye Meliki Tutuú`tan yardım istemesine sebep olmuú ve
neticede Süleyman ùah ile Tutuú arasında yapılan savaúta Süleyman ùah
yenilmiú ve ölmüú (1086),22 Kuriú`in o÷lu ùeref-Dol`un kabrinin yanına
defnedilmiútir23.
Süleyman ùah`ın ölümünden sonra Antakya`da bulunan hanımı ile
o÷ulları Kılıç Arslan ve Kulan Arslan, Melik ùah tarafından øsfahan`a
gönderilmiútir24.
Süleyman ùah`ın vefatını takip eden günlerde Antakya`dan Karadeniz`e,
Ege Denizi`ne ve Çanakkale`ye kadar bazı yerler hariç bütün memleket Türk
hakimiyetine girmiútir25. Süleyman ùah`ın tarih sahnesinden çekilmesi ile
Anadolu`da ortaya çıkan yüksek otorite boúlu÷u, esasen feodal bir yapıya sahip
Türkmen bey ve gruplarının kendi baúlarına buyruk bir durumu benimsemelerine
neden oldu. Ebulkasım, øznik`te derhal hükümdarlı÷ını ilan etti÷i gibi, kardeúi
Ebulgazi`yi de Kapadokya`nın bazı kısımlarının idaresiyle görevlendirmiútir26.
Kılıç Arslan ve Kulan Arslan, Melik ùah`ın ölümünden sonra o÷lu sultan
Berkyaruk`un izniyle Anadolu`ya yönelmiútir. Yolculukları sırasında eskiden
babaları Süleyman ùah`a tabi olmuú bulunan Orta Anadolu`dan büyükçe bir
kuvvet topladıktan sonra ancak 1093 yılı baúlarında øznik`e gelme imkanını
bulmuúlardır. Selçuklu úehzadelerinin geliúi øznik`te büyük bir sevinç
oluúturmuú, Ebulgazi, iktidarı derhal saltanat ailesinin varislerine teslim etmiútir.
Böylece Kılıç Arslan, altı buçuk yıl sonra øznik`te babasının tahtına çıkarak
sultan unvanı almıútır27.
20
Urfalı Mateos, Urfalı Mateos Vekayi-namesi Ve Papaz Grigor`un Zeyli, Çev:Hrant D.Andreasyon,
Ankara 2000, s.162.
21
Iúın Demirkent, Türkiye Selçuklu Hükümdarı Sultan I.Kılıç Arslan, Ankara 1996, s.1.
22
Köymen, a.g.e., s.106.
23
Mateos, a.g.e., s.168.
24
Demirkent, a.g.e., s.2.
25
Kafeso÷lu,a.g.e., s.85.
26
Demirkent, a.g.e., s.1.
27
Demirkent, a.g.e., s.14.
9
Melik ùah`ın ölümünden sonra hangi sebeple olursa olsun gelerek
Türkiye Selçuklu Devleti`nin baúına geçen I.Kılıç Arslan`ın tahta geçince ilk iúi
bozulan birli÷i yeniden sa÷lamak oldu28. I.Kılıç Arslan, muhtelif etnik
unsurlardan meydana gelen ve muhtelif dini inançlara sahip halka kendisini
sevdirmiútir. Fakat o sırada Haçlı Seferleri baúlamıútır29. Hıristiyan Avrupa,
Bizans ømparatorlu÷u’nun da bir gün Türkler tarafından yıkılaca÷ını sezerek,
bunu önlemek ve Kudüs bölgesini ele geçirmek için Önasya’daki Türkler’i,
Hıristiyan kuvvetleriyle tardetmek istediler ve Haçlı kuvvetlerini hazırladılar30.
ølk Haçlı yürüyüúünün baúladı÷ında Türkiye Selçuklu Devleti`nin baúında
I.Kılıç Arslan bulunuyordu. Bir ay kadar süren bir kuúatmadan sonra Haçlılar
Türkiye Selçuklu baúkenti øznik`i 1097 yılının Haziran ayı sonunda ele geçirmeyi
baúardılar. Daha sonra 1 Temmuz`da Eskiúehir`de Kılıç Arslan kuvvetlerini
ma÷lup ettiler. Bu ve daha sonraki Haçlı seferleri Müslüman Türkler`in
Avrupa`ya do÷ru baúlattıkları fetih hareketlerini netice itibarıyla iki buçuk asır
kadar sonraya bırakmalarına sebep olmuútur31.
I.Kılıç Arslan`ın Musul`a da hakim olma iste÷i Türkiye Selçukluları ile
Büyük Selçukluları karúı karúıya getirmiútir32. Kılıç Arslan`ın Musul`u alması bu
bölgenin yöneticisi Çavlı ile aralarının açılmasına sebep olmuú, 1107 yılında
Habur Nehri kenarında yapılan savaúta yenilen Kılıç Arslan, kaçıp kurtulmak
ümidiyle atını Habur Nehri`ne sürdü fakat bo÷ularak ölmüútür33. øki tarafın da
çok kan akıttı÷ı bu savaúta, Kılıç Arslan`ın ordusunun geri kalanı Malatya
úehrine iltica etmiútir34.
Kılıç Arslan`ın o÷lu ùahinúah yakalanarak øsfahan`a gönderildi. Böylece
Türkiye Selçukluları tahtı kısa bir süre için tekrar boú kaldı. Üç sene süren
esaretten kurtulan ùahinúah, 1110 yılında Konya Selçuklu tahtına oturmuútur35.
Onun Anadolu`ya dönüúü ile ilgili iki rivayet vardır. Birincisine göre, Büyük
28
Osmanlı Ansiklopedisi, a.g.m., s.22.
Köymen, a.g.e., s.110.
30
A. Zeki Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giriú, C.I, 3. Basım, østanbul 1981, s.204.
31
Philip K.Hitti, Siyasi Ve Kültürel øslam Tarihi, C.IV, Çev: Salih Tu÷, østanbul 1981, s.1024.
32
Osmanlı Ansiklopedisi, a.g.m., s.23.
33
Köymen, a.g.e., s.112.
34
Mateos, a.g.e., s.231.
35
Osmanlı Ansiklopedisi, a.g.m., s.23.
29
10
Selçuklu sultanı Muhammed Tapar Anadolu`nun kötüye giden durumunu
görerek ùehin ùah`ı ülkesine göndermiútir; ikincisine göre ise ùehin ùah kendisi
kaçmıútır36.
ùehin ùah, Türkiye Selçuklu Sultanı olduktan sonra Bizans ile mücadeleye
giriúmiú ve baúarılar elde etmiútir. Bunun üzerine Bizans imparatoru bütün
birlikleriyle, baúlangıçtan beri benimsemiú oldu÷u tasarının çerçevesinde,
dosdo÷ru øzmit`ten Konya üzerine yola çıkmıútır. ømparator, øznik`e vardı÷ında,
deneyimli subayların komutası altındaki hafif donanımlı askerleri ordudan ayırdı
ve onlara önden gidip küçük birliklere bölünmelerini, vur-kaç baskıncıları olarak,
Türkler`e saldırıp da÷ınık çatıúmalara girmelerini buyurmuútur37. Çatıúmalar
sırasında kardeúi Mes`ud`un isyanından dolayı ømparator Aleksios ile ùehin ùah
arasında anlaúma imzalanmıútır38. Anna olayı anlatırken Türk tarafından barıú
teklifi geldi÷ini, Türk sultanının gelerek adet oldu÷u üzere Bizans ømparatorunun
aya÷ını öperek barıú istedi÷ini ve ømparatorun barıú teklifini kabul ederek ùehin
ùah`ın askerlerine cömertçe paralar da÷ıtarak onları u÷urladı÷ını yazmaktadır39.
Bu anlatım anlaúma dıúında tamamen yanlıú ve abartıdır. Bir Türk sultanına
yakıúmayacak bir hareketin tasviri herhalde Türkler`e duyulan düúmanlıktan
veya ezilmiúlik duygusundan olmalıdır.
Kardeúi Mes`ud`un isyanını bastırmak için dönen ùehin ùah ihanete
u÷ramıútır. ùehin ùah, Bizans`a yardım istemek için giderken Mes`ud`un
adamlarınca yakalanmıú ve yaklaúık iki yıl sonra da bo÷ularak öldürülmüútür.
ùehin
ùah`tan
sonra
Türkiye
Selçuklu
Devleti
tahtına
Daniúmendo÷ulları`nın da deste÷ini alan kardeúi Mes`ud geçmiútir. Sultan
Mes`ud bir müddet kayınpederi Daniúmendli Emir Gazi`nin nüfuzu altında kalıp
onun siyasetini izlemek zorunda kalmıútır40. Emir Gazi`nin ölümü ile rahatlayan
Sultan Mes`ud, Ceyhan ve Elbistan`ı topraklarına dahil edip o÷lu II.Kılıç
Arslan`ı melik olarak bu bölgeye göndermiútir. Haçlılar`dan ise Maraú, Ayıntap,
36
Erdo÷an Merçil, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, 2.Baskı, Ankara 1993, s.118.
Anna Komnena, Alexıad (Malazgirt Sonrası), Çev: Bilge Umar, østanbul 1996, s.486.
38
Merçil, a.g.e., s.119.
39
Anna Komnena,, a.g.e., s.497-498.
40
Merçil, a.g.e., s.119.
37
11
Keysun, Raban ve Behinsi`yi alan Sultan Mes`ud, Ermeniler üzerine de sefere
çıkmıú fakat Ermeniler`in savaúmak için karúısına çıkmamaları üzerine geri
dönmüú, 1155 tarihinde ise ölmüútür41.
Sultan Mes`ud`un o÷lu II.Kılıç Arslan, Selçuklu tahtına geçince önce
kardeúleri ile u÷raúmıútır. Sonra Ya÷ıbasan ile mücadelelere giriúmiú fakat din
adamlarının araya girmesiyle anlaúma sa÷lanmıútır42. II.Kılıç Arslan`ın
Ermeniler`i de ma÷lup ederek Pertus Kalesi`ni alması ve gücünü artırması, 1161
yılında
ømparator
Manuel`in
baúarısızlıkla
Türkiye
Selçuklu
Devleti
topraklarından geri dönmesi, II.Kılıç Arslan aleyhinde yeni ittifaklara sebep
olmuútur. Bu olay üzerine Manuel önce Suriye’deki Franklarla, daha sonra da
Daniúmendli Ya÷ıbasan’la anlaúmıútır. Ankara ve Çankırı hakimi bulunan ùehin
ùah ile de ùehin ùah`ın sultan yapılması kaydıyla anlaúılmıútır. Hatta o zamana
kadar Sultan’ın tarafında bulunan Kayseri Meliki Zünnun ve Malatya Emiri
Zülkarneyn’i de Selçuklu mirasından pay almak üzere bu ittifaka dahil
edilmiútir43.
II.Kılıç Arslan`ın Erzurum`dan gelen nikahlı eúinin içinde bulundu÷u
dü÷ün alayına pusu kuran Ya÷ıbasan, dü÷ün alayının içinden gelini kaçırarak
ye÷eni Zünnun ile evlendirince II.Kılıç Arslan, Ya÷ıbasan üzerine yürümüútür.
Fakat yapılan savaúta Bizans’ın da katıldı÷ı ittifak güçlerine yenilince tek çare
olarak østanbul’a gidip, imparator ile anlaúma yolunu denemeye karar vermiútir.
Bizans`a gelen Kılıç Arslan, imparator tarafından hediyelerle taltif edildikten ve
ømparatorun ölümüne kadar ona itaat etmek hususunda yeminli bir anlaúma
imzaladıktan sora büyük miktarda altın ve gümüúü alarak kendi úehrine
dönmüútür44.
II.Kılıç Arslan, Konya`ya döndükten sonra kendisine karúı ittifak kuranları
teker teker susturdu÷u gibi, Daniúmendli hakimiyetine de büyük ölçüde son
vermiútir. Böylece Anadolu Türk siyasi birli÷i büyük ölçüde sa÷lanmıútır.
41
Emine Uyumaz, Sultan I.Alaeddin Keykubad Devri Türkiye Selçuklu Devleti Siyasi Tarihi (11201237), Ankara 2003, s.6.
42
Osman Turan, “Kılıç Arslan II.”, øA, C.VI, østanbul 1977, s. 689.
43
Abdulhaluk Çay, II.Kılıç Arslan, Ankara 1987, s.33-34.
44
Mateos, a.g.e., s.334.
12
II.Kılıç Arslan ile Manuel Komnenes, kah barıúçı, kah gergin ortamlarda
karúılıklı birbirini kollama ve gözleme politikası sürdürüyorlardı. Ne var ki, II.
Kılıç Arslan’ın rakiplerini alt etmesi ve gittikçe güçlenmesi karúısında Bizans’ın
rahat oldu÷u söylenemezdi45. Bizans ile iyi iliúkilerini sürdürmeye çalıúan
II.Kılıç Arslan daha sonra ømparator`a hâkimiyeti altına aldı÷ı úehirleri
vermedi÷i gibi, kabul etmiú oldu÷u bazı úartları da yerine getirmemiúti. øúte bu
durumlara kızan Manuel, yeterli sayıda ordu toplamıú ve Anadolu`ya geçmeye
karar vermiútir46. ømparator binlerce savaúçıdan oluúan ordusu ile Türk milletini
ortadan kaldırmak ve Konya surlarını bizzat yıkmak amacıyla harekete geçti
(1176 ølkbaharı)47. Manuel’in geliúini haber alan Sultan Kılıç Arslan, bir yandan
yollarda gerilla harbi yaparak Bizans ordusunu yıprattı÷ı gibi bir yandan da
Manuel ile barıú yapmaya çalıúıyordu. Manuel ise gelen barıú teklifini, barıúın
Konya’da yapılaca÷ı gerekçesiyle geri çevirmiúdi48. Yapılıú yeri hakkında çeúitli
görüúler49 olan Myriokephalon savaúı Eylül ayında gerçekleúmiú ve II.Kılıç
Arslan`ın üstünlü÷ü ile sona ermiútir.
II.Kılıç Arslan savaútan sonra komúu Müslüman devletlere ve Alman
ømparatoru Friedrich Baborossa’ya
fetih-nameler göndermiútir. Manuel ise
savaútan sonra, kendisi gibi evrensel imparatorluk iddiasında bulunan hasmı
Alman ømparatoru Friedric Barbarossa’ya gönderdi÷i mektupta u÷radı÷ı
yenilgiyi gizlemeye çalıúmıú ve Sultana boyun e÷dirdi÷ini iddia etmiúti. Ancak
Ümit Hassan, “Siyasal Tarih”, Türkiye Tarihi (Osmanlı Devletine Kadar Türkler), C.I, østanbul
2000, s.205.
46
Ioannes Kinnamos, Ioannes Kinnamos`un Historia`sı (1118-1176), Haz:Iúın Demirkent, Ankara
2001, s.209.
47
Niketas Khoniates, Historia (Ioannes Ve Manuel Komnenos Devirleri), Çev: Fikret Iúıltan, Ankara
1995, s.123.
48
Claude Cahen, Osmanlılardan Önce Anadolu`da Türkler, Çev: Yıldız Moran, 3. Baskı, østanbul
1994, s.116.
49
Bu görüúlerden biri de Arkeolog Kemal Turfan`a aittir. O bölgeyi iyi tanıyan Kemal Turfan úu yorumda
bulunmaktadır; “Bizans ordusunun savaútan önce son durak yeri olan ve o zaman terkedilmiú durumda
bulunan Myriokephalon Kalesi, øslam ve Türk istilaları sırasında ya÷ma ve tahribe u÷ramıú olan Eumenia
ùehri`nin harap kalesidir. Bu úehrin kalıntıları, Denizli`nin Çivril ilçesine ba÷lı úimdiki “Iúıklı
Buca÷ı”`nın kuzeyindeki Sarıbaba Tepesi`nin üstünde ve ete÷inde bulunmaktadır.Savaúın yapıldı÷ı
“Tzybaritze Geçidi” ise, bu kasabanın 14 km. kuzeyinden baúlayarak kuzeye do÷ru uzanan Yukarı Kufi
Bo÷azı`dır.” Kemal Turfan, “Myriokephalon Savaúı`nın Yeri Üzerinde Yeni Araútırmalar”, X.Türk
Tarih Kongresi (Kongreye Sunulan Bildiriler), C.III, Ankara 1991, s. 1155.
45
13
II. Kılıç Arslan’ın gönderdi÷i mektupla gerçe÷i ö÷renen Alman ømparatoru ile
Kılıç Arslan arasında dostluk antlaúması imzalanmıútır50.
Sultan II.Kılıç Arslan, Myriokephalon zaferinden sonra Uluborlu, Kütahya
ve Eskiúehir bölgelerini de ele geçirdi51. Eyyubi ve Ermenilerle de savaúlar yapan
II.Kılıç Arslan`ın yaúının ilerlemesi sonucu askerin sevk ve idaresinden usanınca
rahat bir hükümdarlık sürebilmek için daha hayatta iken ülkeyi 11 o÷lu arasında
paylaútırdı52.
II.Kılıç Arslan`ın o÷ulları yaú sırası ve meliklik yaptıkları yere göre úu
úekildedir;
-Kutbe`d-Din Melik ùah; Sivas ve Aksaray
-II.Rükne`d-Din Süleyman ùah; Tokat úehri ile oraya ba÷lı yerler
-Muhyi`d-Din Mes`ud ùah; Ankara
-Nuru`d-Din Mahmud Sultan ùah; Kayseri
-Ebu`l Feth Mu÷isu`d-Dünya ve`d-Din Tu÷rul ùah; Elbistan
-Muizu`d-Din Kayser ùah; Malatya
-Nasıru`d-Din Berkyaruk ùah; Niksar ve ba÷lı yerler
-Nizamu`d-Din Argun ùah; Amasya
-Sancar ùah; Ere÷li
-Arslan ùah; Ni÷de
-Gıyase`d-Din Keyhüsrev; Borgulu (Uluborlu)53
50
Ebru Altan, “Myriokephalon (Karamıkbeli) Savaúı’nın Anadolu Türk Tarihindeki Yeri”, Türkler, C.
VI. Ankara 2002, s.630.
51
Osmanlı Ansiklopedisi, a.g.m., s.26.
52
Müneccimbaúı Ahmed b. Lütfullah, Camiu`d-Düvel, Selçuklular Tarihi II, Anadolu Selçukluları ve
Beylikler, Çev: Ali Öngül, øzmir 2001, s.25.
53
Yılmaz Öztuna, Devletler Ve Hanedanlar-Türkiye (1074-1990), C.II, Ankara 1969, s.33-34; øbn Bibi,
Selçuk Name, s.41; Bu sayı Selçuk –Nâme’de on olarak verilip on meli÷in adı geçmektedir. Ahmed bin
Mahmud, Selçuklu –Nâme, C. II, Hz: Erdo÷an Merçil, østanbul 1977, s.148; Neúri Tarihi`nde ise bu sayı
onbir verilip sadece on melik topraklarıyla zikredilmektedir. Mehmet Neúri, Neúri Tarihi, C.I, Haz:
Mehmet Altay Köymen, Ankara 1982, s.22.
14
I.BÖLÜM
1. I.GIYASE`D-DøN KEYHÜSREV`øN TARøH SAHNESøNE
ÇIKIùI VE MELøKLøK DÖNEMø
1.1- Hayatı
I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in annesinin, Bizans`da Rum kayserleri
soyundan oldu÷u rivayet edilir54. Annesi muhtemelen 1162 yıllarında Bizans ile
II.Kılıç Arslan arasındaki dostluk zamanında, Kılıç Arslan ile evlenmiútir. XIV.
yüzyıla ait Türk kaynakları, Keyhüsrev`in annesinin Tekfur Kaloyan`ın karısının
kız kardeúi oldu÷unu belirtir55. XII. yüzyıl sonları ile XIII.yüzyıl baúarında
Kaloyan adlı bir Bulgar kralı vardır. Ancak bu kiúinin bahsedilenle ilgisi
yoktur56. Lehmann`ın ifadesine göre “Jathatines (Gıyase`d-Din Keyhüsrev)
Kraliçe Anna`yı kız kardeúi olarak tanıtırdı57”. Ali Sevim ise I.Gıyase`d-Din
Keyhüsrev`in annesinin Bizanslı bir prenses oldu÷unu savunmaktadır58.
Keyhüsrev`in annesi Müslüman olduktan sonra Ümmühan Hatun (Valide Sultan)
adını almıú; han, hamam, mescid gibi hayır ve hasenatlar yaptırmıútır59.
Gıyase`d-Din Keyhüsrev, e÷itimini devrin genel özellikleri içinde, ve bir
úehzade oluúunun imkanları ile daha güçlü olarak sa÷lamıútır. O temel e÷itimin
anne ve babasından fakat daha çok annesinden almıútır. Bu arada Türk dadılar da
ona, Türk örfünü ö÷retmiúlerdir60. Gıyase`d-Din Keyhüsrev úair oldu÷u gibi aynı
zamanda Türkçe`den baúka di÷er Selçuklu sultan ve melikleri gibi Farsça,
54
Cahen; “Sultanların ailelerinin üyeleri arasında çok sayıda Hıristiyan kadın ve erkek bulunabiliyordu.
I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev ve II.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in anneleri Grekti” derken bu tezi
kuvvetlendirmektedir. Cahen, a.g.e., s.205.
55
Anonim Selçukname`de “Gıyase`d-Din, Kaloya`nın karısının kız kardeúi idi. Teyzesi Despina`dır” diye
belirtilmektedir. Anonim, Selçukname (Anadolu Selçuklu Devleti Tarihi III), Çev: Feridun Nafiz
Uzluk, Ankara 1952, s.27.
56
Tuncer Baykara, I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev (1164-1211) Gazi-ùehit, Ankara 1997, s.7.
57
Bruno Lehmann, “Theodar I. Laskaris 1204-22. Ve I. Gıyaseddin Keyhüsrev”, Selçuklu Araútırmaları
Dergisi, C.III, Çev: Mihin Eren, Ankara 1971, s.594.
58
Ali Sevim, “Keyhüsrev I”, DøA, C.XXV, Ankara 2002, s.347.
59
Selim Kaya, a.g.t., s.15, Dipnot 17.
60
Baykara, a.g.e., s.8.
15
Arapça, Yunanca, fakat ilaveten Latince konuúuyor ve yazıyordu61. Keyhüsrev`in
Rumca`yı annesinden ö÷rendi÷i sanılmaktadır. øslami temel bilgiler için babası
Kılıç Arslan, Keyhüsrev`e öteki kardeúleriyle birlikte e÷itim verdirmiútir.
Kendisi küçük oldu÷undan ayrıca özel hocalar da ders vermiúlerdir62.
II.Kılıç Arslan`ın o÷luna Keyhüsrev ismini vermesinde ve Gıyase`d-Din
Keyhüsrev`in daha sonra da Keyhüsrev adını kullanmasında çeúitli görüúler
mevcuttur. Baykara; “XII. Yy. sonlarında Türkler, hem úehirlerde hem de úehir
dıúındaki alanlarda kalabalıklaúmıú idiler. Çünkü do÷udan da durmaksızın
Türkler geliyordu. Türkler`in yanında Azerbaycan sahasındaki ola÷an nüfus artıúı
dıúında yeni unsurlar da geldiler. Türkler bu yeni gelenlerden de etkilendiler.
Çünkü onların bir kısmı øran kültürü etkisinde kalmıútı. II. Kılıç Arslan`ın en
küçük o÷lu Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in adı
da bu yeni
etkilenmeyi
yansıtmaktadır. Çünkü Keyhüsrev, bir øran milli kahramanının adıdır63”
yorumunu yaparken; Selim Kaya; “Keyhüsrev ve lakap olan Gıyase`d-Din
kelimeleri iki farklı kültüre iúaret eden iki isim olup, bunlardan Gıyase`d-Din
kelimesi Arapça, Keyhüsrev kelimesi ise Farsça`dır. Türkiye Selçukluları`nda
øran karakterli isim kullanımının ilk uygulayıcısı olarak kabul edilen II.Kılıç
Arslan`ın en küçük o÷luna isim verirken neden böyle bir tercihte bulundu÷u
kesin tespit edilememiútir. Kanaatimizce Gıyase`d-Din Keyhüsrev ile baúlayan
gelene÷in ra÷bet görmesi, Türkiye Selçuklu Sultanlarından bazılarına ad
konulurken, øran`dan uzakta, Anadolu`da, Türkçe isimler yerine Farsça ve
Arapça isimlerin, eski øran mitolojisinden alınmıú unvanların tercih edilmesi,
øran-øslam kültürüne olan bir ilgi, sevgi ve etkilenmenin bir neticesi olsa gerektir.
Her ailede çocuklara konulan isim o ailenin bir açıdan ilgi duydu÷u bir kültürü de
gösterir. Dolayısıyla Türkiye Selçuklu Devleti`nin, øran kültürünün etkisinde
kaldı÷ı ve bu durumun çocuklara konulan isimlere de yansıdı÷ı ve kullanıldı÷ı,
Sultan II.Kılıç Arslan`ın da bundan dolayı en küçük o÷luna Keyhüsrev ismini
verdi÷i düúünülebilir64” yorumunu yapmaktadır. Mikail Bayram ise olaya daha
61
Öztuna,T., a.g.e., s.34.
Baykara, a.g.e., s.8.
63
Baykara, a.g.e., s.63.
64
Kaya, a.g.t., s.13.
62
16
farklı bir boyuttan yaklaúmakta ve úu úekilde açıklama yapmaktadır; “Sultan
I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, Afrasyab`ın soyundan gelen bir hakan olarak Turani
kavimlerin büyük hakanı, destani øran úahlarının unvanı olan Keyhüsrev unvanını
kullanarak eski øran úahlarının devamı oldu÷unu ve nihayet Diyar-ı Rum`da
Kayser-i Rum`un yerine kaim bir Kayser oldu÷unu, Anadolu`da dini ve etnik
zümrelere empoze ve onların hamasi duygularını tatmin etmeyi düúünmüútür.
O halde I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, o÷ulları ve ahfadının Keyhüsrev,
Keyferidun, Keykavus, Keykubad gibi destani øran úahlarının adlarını
kullanmalarında, øran kültürüne duyulan hayranlıktan çok politik bir amac göz
ardı edilmemelidir. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, bütün bu dini ve etnik zümreleri
kendi siyasi otoritesi altında toplayarak ve kendini merkeze alarak Anadolu`da
istikrar ve barıú ortamını oluúturmaya çalıúmıútır. Böylece bu yeni devlet
felsefesinin, siyasi anlayıú ve düúünüú biçiminin yapılanmasına yönelik çalıúma
yürütülmüútür. Nitekim bundan sonradır ki Türkiye Selçuklu Devleti hizmetinde
çok sayıda Rum ve Ermeni kökenli Kontlar, øran ve Türkmen kökenli Emirler
görülmektedir65”.
Gıyase`d-Din Keyhüsrev, zeki, akıllı ve kabiliyetli bir çocuktu. O
dönemde úehzadelerin e÷itim merkezi olan Malatya`da iyi bir e÷itim görmüútü.
Keyhüsrev, erginlik ça÷ına kadar babasının yanında kalmıú, bu yıllarda Arapça,
Farsça ve øslami ilimler yanında beúeri ilimleri de ö÷renmiútir. Keyhüsrev`in
hocaları o devrin meúhur alimleridir. Bunlardan en önemlisi sultanların
ö÷retmeni olarak úöhret bulan ùeyh Mecdü`d-Din øshak`tır66.
1185`te ise Gıyase`d-Din Keyhüsrev, Uluborlu ve Kütahya meliki
olmuútur67.
Mikail Bayram, “Türkiye Selçuklularında Devlet Yapısının ùekillenmesi”, Türkler, C.VII, Ankara
2002, s.171.
66
Kaya, a.g.t., s.15. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, Türkiye Selçukluları tahtına ikinci kez geçti÷i zaman da
bu hocasından faydalanmak için onu Konya`ya davet etmiú ve kendi aldı÷ı e÷itimin aynısını büyük o÷lu
øzze`d-Din Keykavus`un da alması için onları Malatya`ya göndermiútir.
67
Öztuna, T., a.g.e., s.34.
65
17
1.2. Saltanat Öncesi Ve Meliklik Dönemi
Sultan II.Kılıç Arslan 1155`ten beri yaklaúık otuz yıldır hüküm sürdü÷ü
siyaset sahnesinde artık yorulmuú ve görevini gere÷i gibi yapamaz hale gelmiúti.
Türkler`de devletin hanedan azasının müúterek malı sayılması gelene÷ine uygun
olarak, Türkiye Selçuklu Devleti`ni on bir o÷lu arasında bölmüútü68. Abdulhaluk
Çay bu taksim meselesinde Sultan II.Kılıç Arslan`ın 1185 veya 1186 yılına do÷ru
henüz
anlaúılamayan
bir
sebeple
saltanatını
o÷ulları
ile
paylaútı÷ının
görüldü÷ünü, büyük o÷lu Kutbe`d-Din Melik ùah ile Kayseri çarpıúmasına kadar
(1188) hala kuvvet ve kudretin II.Kılıç Arslan`ın elinde oldu÷unu, sultanın bu
kararında o÷ullarının herhangi bir baskısının olmadı÷ını, ama yaúının oldukça
ilerlemiú oldu÷undan Kılıç Arslan`ın gerek yaúlılık ve gerekse yorgunlu÷u
sebebiyle o÷ullarını saltanata ortak etti÷ini ve kendisinin Konya`da hüküm
sürerek bir bakıma rahat bir saltanat sürmek istedi÷inin akla daha yakın oldu÷unu
belirtir69. Kamuran Gürün ise “Kılıç Arslan, belki de o÷ulları arasında bir
mücadeleye sebep bırakmamak için bu taksimatı yapmıútır”70 yorumunu
yapmaktadır.
Anadolu`daki bu siyasi bölünme ile Selçuklu ülkesi adeta yarı müstakil
idarelerden oluúan devletler toplulu÷u haline gelmiútir. Bununla beraber Türkiye
Selçuklu Devleti parçalanmamıú, uclarda hüküm süren kudretli melikler ülke
sınırlarını korumuú hatta fetihlerde bile bulunmuúlardır. Ancak daha sonraki
yıllarda ortaya çıkan kardeúler arasındaki saltanat mücadeleleri, ülke için zararlı
olmuútur71.
Böylece
II.Kılıç
Arslan
uzun
mücadelelerden
sonra
Daniúmendo÷ulları Devleti`ni ortadan kaldırarak Anadolu`da siyasi birli÷i
sa÷ladı÷ı halde ülkesini onbir o÷lu arasında paylaútırarak bu siyasi birli÷i kendi
eliyle da÷ıtmıútır72. Bu taksim büyük bir ihtimalle 1182–1186 yılları arasında
yapılmıútır73. Gerçek olan bir úey, 1185`lerde artık bütün o÷ulların Selçuklu
68
Erdo÷an Merçil, “Türkiye Selçukluları”, Genel Türk Tarihi, C. IV, Ankara 2002, s.165.
Çay, a.g.e., s.103.
70
Kamuran Gürün, Türkler Ve Türk Devletleri Tarihi, Ankara 1984, s.358.
71
Kaya, a.g.t., s.19.
72
Bayram, a.g.m., s.170.
73
Abdülkerim Özaydın, “Anadolu Selçukluları”, øslam Tarihi, C.VIII, østanbul 1994, s.149.
69
18
ülkesinde belirli yerlere gönderilmiú olduklarıdır74. Kılıç Arslan da böylece
582/1186 yılında kabul edilmiú bir sultan olarak Konya`ya çekilmiútir75.
Kılıç Arslan bu taksimattan sonra veziri øhtiyare`d-Din Hasan ve di÷er
devlet adamları ile Konya`da sultan olarak hüküm sürmeye devam etmiú76,
o÷ulları da melik sıfatıyla bulundukları yerlerde yarı ba÷ımsız olarak hareket
etmiúlerdir. Bu meliklerin her biri kendi adlarına para bastırıyor77, hutbe
okutuyor ve di÷er devletlerle münasebetlerde bulunuyor, sultan olarak da
babalarını metbu tanıyorlardı78. Yılda en az bir kere babalarının yanına gelip
hizmet için úartları yerine getirip, istediklerini alıp tekrar kendi topraklarına
dönüyorlardı79.
Gıyase`d-Din Keyhüsrev, babası II.Kılıç Arslan tarafından merkezi
Uluborlu olan Bizans sınır eyaletine melik tayin edilmiúti. Bu eyalet, kuzeyde
Kütahya yakınlarına kadar uzanıyordu. Kütahya Türkler`de, Denizli Bizans`ta
idi. Kütahya`ya kadar olan topraklar da yeni fethedilmiúti80. Fakat onun melik
olması daha eskilerdedir. Çünkü Konya batısında Tekke köyü adlı bir köyde
onun melikli÷inde babası da sa÷ iken yapılmıú bir yapıya ait kitabe vardır. 576
Recep ayı yani 1180 tarihli bu kitabede Gıyase`d-Din Keyhüsrev melik olarak
kaydedilmiútir. Sultan, babası II.Kılıç Arslan olup, Keyhüsrev veliaht olarak
tanımlanmıútır81.
Keyhüsrev`in meliklik hayatını geçirece÷i Borgulu, bu yıllarda güney-batı
Anadolu`nun en dikkate de÷er kalelerinden birisidir. Menderes boylarından
do÷uya uzanan yol üzerindedir. Yeri son derece dikkate de÷er olup, savunma
imkanları, tabii úartları dolayısıyla çok güçlüdür. Bu özellikleri ile geç Bizans
döneminin önde gelen kalelerinden birisi sayılıyordu.
74
Baykara, a.g.e., s.4.
Hol, P.M., øslam Tarihi Kültür Ve Medeniyeti, C I., Çev: Kasım Turhan, østanbul 1988, s.253.
76
Nezih Turan`ın iddiasına göre II.Kılıç Arslan, devleti vezirine (øhtiyarüddin Hasan) idare ettiriyordu.
Ahmet Nezihi Turan, “Aksaray`ın Asıl Kurucusu II.Kılıç Arslan”, Türk Yurdu, C.XIX-XX, S.148-149,
Ankara 2000, s.392.
77
Kılıç Arslan`ın o÷ullarından altısının para bastırmıú oldukları elde bulunan sikkelerle ispatlanmıútır.
Halil Edhem Eldem, Kayseri ùehri, Haz:Kemal Göde, Ankara 1982, s.36.
78
Özaydın, a.g.m., s.149-150.
79
øbn Bibi, a.g.e., s.41
80
T.Yılmaz Öztuna, Baúlangıcından Zamanımıza Kadar Türkiye Tarihi, C.II, østanbul 1963, s.101.
81
Baykara, a.g.e., s.8.
75
19
Borgulu daha çok batıya Menderes vadisine yönelen yolların üzerinde
bulunmakla beraber, güneyde Akdeniz`e giden yollarla da ilgisi vardı. Roma
döneminin Apollonia úehri Bizans döneminde küçülmüú Sozopolis olarak
yakınlardaki sarp tepenin üzerine çekilmiú idi. Türkler ise buraya Borgulu adını
vermiúlerdi.
Borgulu müstahkem kalesi bu yıllarda do÷uya uzanan yol düzeni ile
Selçuklu gücünün batıdaki son noktası idi. Anlaúıldı÷ına göre Borgulu`nun
güneyindeki yöreler henüz Türk hakimiyetine girmemiútir. Ancak Borgulu
alınarak, asıl Konya`ya uzanan askeri yol güvenlik altına alınmak istenmiútir.
Keyhüsrev, Borgulu`dan Güney-batı Anadolu`yu tam bir kontrol altına
almıútır. Çünkü o güneyde olup bitenleri takip etmeye çalıúırken, henüz
Türkler`in elinde olamayan Isparta ve Burdur yöresiyle hem de daha güneydeki
Antalya yöresi ile ilgileniyordu. Batıda Menderes vadisinde olup bitenlerle de
ilgileniyordu. Bu yöreden gelen yollar daha önemli idi. Bu sebeple Keyhüsrev
için öncelik, batı sınırlarının güvenli÷ini sa÷lamak olmuútur.
Keyhüsrev`in buradaki meliklik döneminde bazı genç yetenekler
küçüklüklerinden itibaren Keyhüsrev`in yanında bulunmuúlardır. Bunlar arasında
iki kiúinin daha bu dönemde, yani 1182`yi takip eden yıllarda genç birer asker
olarak Keyhüsrev`in maiyetinde bulundukları anlaúılıyor. Sonradan øzze`d-Din
Keykavus ve Alae`d-Din Keykubad devirlerinde de bunların adları çok
geçecektir. Bunlardan birisi güneyde Antalya yöresi ile ilgili geliúmeleri takip
eden Mubarize`d-Din Ertokuú, öteki de batı, Menderes boylarındaki durumu
izleyen Esedü`d-Din Ayaz`dır. 1185`lerin 20 yaúlarındaki bu úahsiyetleri,
sonradan hep Keyhüsrev ile birlikte olacaklar, gurbete de onunla birlikte
gideceklerdir. Adı geçen bu komutanlar Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in sultan
oluúundan sonraki fetihlerde de önemli görevler yüklenecektir82.
Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in meliklik merkezi olan Uluborlu (BorguluSozopolis) ile çevresindeki Kütahya`ya kadar uzanan yerler, ømparator II.Alexis
zamanında (1180-1183) Bizans`tan zapt edilmiúti. Buralar, birinci Haçlı Seferi
82
Baykara, a.g.e., s.8-9.
20
neticesinde Selçuklular geri çekildi÷i zaman, Bizans`ın tekrar sahip oldu÷u yerler
ile Selçuklu toprakları arasında gayri muayyen bir arazi úeridi boyunca teúekkül
eden uç bölgesine dahildi. Evvelce sahile kadar uzanan bütün Batı Anadolu`ya
yayılmıú olan Türkmenler için, bu her iki tarafın da kontrolünden uzak uç
bölgesi, göçebe hayat úartlarını taúıyan elveriúli bir barınak ve faaliyet sahası
vazifesini görüyordu. Do÷udan devamlı úekilde Anadolu içlerine gelen ve
Selçuklu sultanlarının nizam ve asayiú taleplerine uymayan hareketleri yüzünden,
onlar tarafından Hıristiyan toprakları istikametine sevk edilen yeni aúiretlerin de
katılması ile buradaki Türkmen unsuru gittikçe artan bir kesafet kazanıyordu. Bu
serbest uç bölgesinde, icabında Bizans ve Selçuklu topraklarının çok içlerine
kadar sokularak konar-göçer yaúayan ve zaman zaman Bizans`a ait iskan
sahalarına akınlar yapıp ya÷malarda bulunan Türkmenler, Selçuklu Devleti`nin
batı sınırını muhafaza ile görevli idiler. II.Kılıç Arslan do÷uda Daniúmendli
egemenli÷ine son verdi÷i zaman, anlaúıldı÷ına göre hem idari, hem de askeristratejik bir tedbir olarak, bu bölgelerdeki bazı Türkmen unsurlarını da
Daniúmeno÷ulları`nın varisleri olan beylerle83 beraber, Batı uç bölgesine
nakletmiútir. øúte Gıyase`d-Din Keyhüsrev Uluborlu meliki oldu÷u zaman Batı
ucu bütün bu Türkmenler`le kendi kontrolü altına girmiú bulunuyordu. Acaba
onun buraya tayin edilmesinde saltanata namzet olarak gösterilmesi ile ilgili bir
maksat yok mudur? Yukarıda kuvvetli bir ihtimal olarak iúaret etti÷imiz gibi,
úayet Keyhüsrev`in veliahtlı÷ı peúin ve belirli bir siyasi mülahazanın eseri ise
onun tahta oturmasının temini için bu Türkmenler`in deste÷inden faydalanmak
düúünülmüú olabilir84. Bir baúka görüúe göre de Keyhüsrev`in Bizans`a sınır batı
uç bölgesine, Uluborlu Meliki tayin edilmesinde Bizans`lı bir asil hanımın o÷lu
olması ve bu yönüyle de mahalli Hıristiyan unsurlarla Selçuklu devleti lehine
temaslarda bulunması hedeflenmiú olabilece÷i gibi, gerekti÷inde de bu bölgedeki
øbrahim Hakkı Konyalı`ya göre bu beyler Muzafferü`d-Din Mahmud, Zahire`d-Din øli, Sinane`d-Din
Yusuf`du. Bunlar istiklallerini ve yurtlarını de÷il Anadolu`da Türk hakimiyetini tehdit eden Bizans`a
karúı koyabilmek için Selçuklular`a katılmaktan ve onları kuvvetlendirmekten baúka çıkar yol olmadı÷ına
inanmıúlar ve Selçuk o÷ullarının yanında yer almıúlardır. Bu üç kardeú, II.Kılıç Arslan öldü÷ü zaman,
Borgulu (Uluborlu) valisi bulunan Melik Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in yanında ve emrinde bulunuyorlardı.
øbrahim Hakkı Konyalı, Abideleri Ve Kitabeleriyle Konya Tarihi, Konya 1964, s.446-447. Yalnız di÷er
kaynaklar Ya÷ıbasan`ın üçüncü o÷lunun Bedre`d-Din Yusuf oldu÷unu belirtir.
84
Nejat Kaymaz, “Anadolu Selçuklu Devleti`nin ønhitatında ødare Makanizmasının Rolü I”, Tarih
Araútırmaları Dergisi, C.II, S.2-3, Ankara 1966, s.123-124, 79 nolu dipnot.
83
21
Bizanslılar`dan da yardım sa÷lanmasının ayrıca Bizans istikametinde baskınlar
yapan uç Türkmenleri`nden de faydalanarak Selçuklu Devleti`nin batı sınırlarını
koruması ve gerekti÷inde de do÷udaki Türkmenler`in de içinde bulundu÷u
Selçuklu ordusuna yardımcı kuvvet temin etmesinin mümkün olabilece÷i
düúünülmüú olsa gerektir. Nitekim daha sonraki ortaya çıkacak olan olaylarda
Keyhüsrev, bölgesindeki Bizanslılar`dan istifade etmesini bilmiútir85.
Keyhüsrev, Uluborlu`da melik olarak hüküm sürerken Bizans Devleti tam
bir kaos içindeydi. ømparator I.Manuel Komnenos`un ölümü ile baúlayan ve
giderek artan iç karıúıklıklar ile Bizans egemenli÷indeki Anadolu`nun kontrolü
ømparator II.Isaakios Angelos`un (1185-1195) elinden çıkmıú ve bir çok yerde
isyanlar baúlamıútı86. østanbul`daki zayıf yönetim bu isyan unsurlarına karúı
bölgedeki kendi halkını bile korumakta zorlanıyordu. Bizans`ın içinde bulundu÷u
bu durumdan istifade etmesini bilen ve uçlarda hüküm süren Gıyase`d-Din
Keyhüsrev gibi melikler yalnız ülke sınırlarını muhafaza etmekle kalmıyor, yeni
fetih giriúimleriyle de Bizans aleyhinde toprakları geniúletiyordu. Keyhüsrev,
Bizans ømparatoru ile iyi iliúkiler içinde olmaya dikkat ederken di÷er taraftan
Bizans`a muhalif her türlü harekete de destek vermekteydi. Bu sebeple de Bizans
ile olan münasebetler zaman zaman bozuluyordu.
Bizans`ın içinde bulundu÷u kötü durumlardan istifade etmek isteyenlerden
biri de ømparator III.Aleksios Angelos aleyhine faaliyette bulunan ve sonra da
isyan eden Phiyladelphia (Alaúehir) hakimi Theodoros Mankaphas idi.
Alaúehir`de istiklalini ilan ederek kendisine ba÷lı askerlerle Manisa ve çevresini
istilaya giriúen ve imparator olmayı amaçlayan Mankaphas, kendi adına gümüú
paralar bile bastırmıútı. øsyan hareketinden rahatsız olan Bizans ømparatoru kısa
bir kararsızlık döneminden sonra Mankaphas`a karúı sefer düzenleyerek
Alaúehir`i ele geçirmiú ve isyanı bastırmıútı. Ancak kaçmıú olan Mankaphas
85
Kaya, a.g.t., s.21.
Bizans Devletinde do÷rudan tahta yönelik ayaklanmalara baktı÷ımızda, bu ayaklanmalar bulundukları
bölgelerde köklü ve zengin ailelerin deste÷i ile ya da zamanında saray iliúkisi iyi olup sonradan bozulan
bürokrat ve komutanlar, feodal beyler gibi çeúitli nedenlerle isyan edenler tarafından çıkarılmıútır. ùahin
Kılıç, “Yükselme Devri Selçuklu-Bizans øliúkileri”, Türkler, C.VI, Ankara 2002, s.620.
86
22
yakalanamamıútı87.
Kaçan
Mankaphas
sonra
Gıyase`d-Din
Keyhüsrev`e
sı÷ınmıútı. Gıyase`d-Din Keyhüsrev, Theodoros Mankaphas`ın ma÷lup olarak,
kendisine sı÷ınıp yardım istemesini (1189), kendi menfaatine uygun buluyordu.
Buna ra÷men, Bizans imparatoru ile mevcut sulhu bozmayı do÷ru bulmadı÷ı için
bu mülteciye, uclarda daima yarı müstakil durumlarını muhafaza eden göçebe
Türkmenler arasında, asker toplama müsaadesini vermiútir. Asi kumandan, bu
Türkmenlerle birlikte, Denizli ve Honaz bölgesinde yaptı÷ı istila ve tahriplerden
sonra aldı÷ı ganimetler ile Keyhüsrev`e döndü÷ü vakit imparatorun hediyelerle
gelen elçisi, Sultan`dan onun teslimini istedi. Melik Keyhüsrev, sulhu muhafaza
endiúesi ile hayatına dokunulmamak üzere, bu iste÷i kabul etti ki88, bu hadise
daha sonra kardeúleri arasında kendi aleyhinde birtakım dedi-koduların
çıkmasına sebep olmuútur89.
Ancak Keyhüsrev`in Mankaphas`ı Bizans`a iade etmesi, ne para için ne de
hediye karúılı÷ıdır. Keyhüsrev, Bizans imparatoru ile yapılan anlaúma
neticesinde, Mankaphas`ın da hayatını güven altına aldıktan sonra onu iade
etmiútir. Elbette ki o, devletinin ve milletinin menfaatini düúünmüú ve o günkü
úartlarda Bizans`ı düúman olarak karúısına almak istememiútir. Mankaphas
sebebiyle ülkesinin zarar görmemesi için siyasi bir karar vermiú ve uygulamıútır.
Bundan baúka, Keyhüsrev, Mankaphas`ı tahrik etmedi÷i gibi, Bizans aleyhine de
yönlendirmemiútir. Hatta ona silah ve düzenli ordu vermeyi reddetmiútir. Ona
sadece Bizans`a karúı baskınlar düzenleyen ve ganimetler elde eden Türkmenler
arsında bulunma izni vermiútir. Mankaphas kendi iste÷i ile Türkmenler`in içinde
yer almıú, baskınlara katılmıú ve onların arkasından kendisine yardımcı kuvvet
toplamıútır. Dolayısıyla Keyhüsrev`in Mankaphas`ı bahane ederek suçlanması
do÷ru de÷ildir90.
87
Kaya, a.g.t., s.22-23.
Cahen, Keyhüsrev`in bu iúi para için yaptı÷ını savunur ve “Keyhüsrev`in kıúkırttı÷ı Bizans`lı asi
Mankaphas, Frigya ve Karya`yı ya÷malamaya baúladı, ancak øsaakios Angelos, Keyhüsrev`e para vererek
asinin kendisine teslim edilmesini istedi, hayatını ba÷ıúlayaca÷ına söz verdi. Böylece hareket
bastırılabildi” ifadelerini kullanır. Claude Cahen, Osmanlılardan Önce Anadolu, Çev: Erol Üyepazarcı,
2. Baskı, østanbul 2002, s.56.
89
Osman Turan, “Keyhusrev I”, øA, C.VI, østanbul 1977, s.613-620.
90
Kaya, a.g.t., s.24.
88
23
Anadolu`daki Hıristiyanlı÷ın çöküúünde, Türkleúme ve øslamlaúma
sürecinde bu isyancıların rolü azımsanamayacak kadar büyüktür. øsyancılar
Türklerle kendi çıkarları için yaptıkları iúbirlikleri ile ve askeri güç olarak da
Türkmen gruplarını kiralamak yoluyla Batı Anadolu`da Menderes boyunca ve
Ege kıyılarına kadar, Güneybatı Anadolu`da Denizli çevresi, Kuzeybatı
Anadolu`da Bithynia içlerine ve kuzeyde Karadeniz sahillerine kadar Türkler`in
giriúlerini
kolaylaútırmıúlardır.
Bu
isyanlar
bir
yandan
Bizans`ın
ve
Hıristiyanlı÷ın úehir hayatı ve üretiminin çökmesine sebep olurken her úeyden
önemlisi güven duygusunun yitirilmesine neden olmuútur91.
Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in Uluborlu`daki meliklik hayatının önemli
olaylarından biri de III.Haçlı Seferi`ni yaúamıú olmasıdır. III.Haçlı ordusu 2
Mayıs 1190`da Uluborlu önlerine gelmiúti92. Bir çok kaynakta II.Kılıç Arslan`ın
Haçlılarla anlaúma yapmasından dolayı Uluborlu ve havalisine hakim olan
I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in Haçlılarla bizzat savaúmadı÷ı zikredilmektedir.
Bazı kaynaklar ise bunun tam zıddını söylemektedir. Bunlardan birisine göre
“Gıyase`d-Din Keyhüsrev, a÷abeyleri ile birlikte Alman Haçlı ordusuna karúı
savaúmıútır. Keyhüsrev, Haçlılar`ın Selçuklu topraklarında geçti÷i bölgenin
hakimi olmak hasebiyle bu mücadeleyi verenlerin baúında bulunmaktaydı. Belki
de a÷abeyleri Keyhüsrev`e destek olmak için gelmiúler ve bu savaúlara
katılmıúlardı. Türkmenler de, Sultan II.Kılıç Arslan ve o÷ulları tarafından Alman
Haçlı ordusuna karúı savaúmaları için teúvik edilmiúlerdi. Anadolu`da iskan
edilen ve meliklere tabi olan bu Türkmenler, Selçuklu kuvvetleri olarak Alman
Haçlı ordusuna karúı Türk topraklarını ilk savunanlar olmuútu93.
Friedrich Barbarossa, Haçlı ordusunun geçti÷i yerleúim bölgelerinin terk
edilmiú olmasından ve økinci Haçlı seferindeki tecrübelerinden istifade ile
Selçuklu topraklarında rahatlıkla yoluna devam edemeyece÷ini tahmin ediyor
olmalıydı ki, Bizans ile Selçuklu Devleti arasında sınır olan bölgede ilerlerken
özellikle de Selçuklu topraklarına girdikten sonra Türkler`le büyük bir meydan
91
Kılıç, a.g.m., s.620-621.
Baykara, a.g.e., s.14.
93
Kaya, a.g.t., s.25.
92
24
savaúı yapmayı amaçlamıútı. Ancak Selçuklular, Friedrich Barbarossa`nın çok
büyük ve kalabalık olan ordusu ile meydan savaúı yapmaktan ısrarla kaçmıúlardı.
Haçlılar, yerli Hıristiyan halkın kılavuzlu÷unda Selçuklu topraklarında yürüyüúe
devam ederken melikler de, Haçlı ordusunun kendi ülkelerinde rahatça
ilerlemesine karúı bir engel oluúturmaya çalıúmıúlardı. Bu meliklerden birisi de
Gıyase`d-Din Keyhüsrev idi.
Araútırmacıların hiç üzerinde durmadı÷ı, ancak Keyhüsrev`in ikinci defa
Selçuklu sultanı oldu÷u zaman hocası ùeyh Mecdü`d-Din øshak`a yazdı÷ı ve
baúından geçen olayları anlattı÷ı bu mektupta Keyhüsrev; “Alamanlara karúı
yöneldi÷ini” belirtmektedir. Haçlılar`a karúı en büyük mukavemeti gösteren,
kendisine ba÷lı Batı ucunun yani kendi bölgesinin Türkmenleri`nin idarecisi olan
Keyhüsrev`in a÷abeyleri ile beraber Haçlılar`a karúı mücadele edenlerin en
baúında zikredilmesi gerekirdi. Çünkü çevreyi ve araziyi çok iyi bilen
Türkmenler`in de dahil oldu÷u Keyhüsrev`in sevk ve idaresindeki Selçuklu
ordusu, kendi bulundukları bölgeden geçen Alman Haçlı ordusuna seyirci
kalmamıú, Denizli-Uluborlu arasında ve sonrasında aralıksız olarak Almanlara
taarruz ederek onları yıpratmıú, Akúehir`e kadar ilerlemelerine bir engel
oluúturmak maksadıyla geçiú yolu üzerindeki her úeyi yakıp yıkmıú, aylardır
yollarda oldukları için yorgun olan ve yiyecekleri azalan Haçlılar`la vur-kaç
takti÷i ile savaúmıúlardır. Hatta bu bölgede Keyhüsrev`in takip etti÷i askeri
strateji ve akıllı siyaset Haçlılar Uluborlu`dan Konya`ya kadar olan mesafe göz
önüne alındı÷ında ne kadar zorlukla ilerlemiú oldukları dikkat çekicidir94”.
Bu yıllarda II.Kılıç Arslan`ın ülkesini o÷ullarına paylaútırmasının
sıkıntıları artık ortaya çıkıyordu. øhtiyar sultanın ölümü halinde tahta sahip
çıkabilmek hırsıyla yanan úehzadeler rakip olarak gördükleri kardeúlerine karúı
çeúitli yollarla mücadele ediyorlardı. ùehzadeler arasındaki bu mücadelede yeni
bir faktör kendini hissettirmeye baúlamıútı. Bu olay 1185 yılında baúlayan ve
Kafkasya`dan Suriye`ye kadar uzanan sahada kendini gösteren yeni bir konargöçer Türkmen toplulu÷unun hareketidir. Cahen`e göre Anadolu`ya giren bu yeni
94
Kaya, a.g.t., s.25-32.
25
Türkmen toplulu÷unun heyecanı istismar edilerek, kardeúler birbirlerine karúı bu
kuvveti kullanma yolunu tercih etmiúlerdir. Bu Türkmen toplulukları da sultanın
o÷ulları arasındaki rekabetten faydalanarak kendi menfaatleri için çeúitli
olayların içine girmiúlerdir. Ancak sultanın o÷ulları üzerindeki siyasi hakimiyeti
1188 sonlarına kadar devam edebilmiúti95.
Fakat bütün bu parçalanma ve úehzadeler arasındaki mücadelelere ra÷men
özellikle uclarda bulunan Rükne`d-Din Süleyman ùah, Muhyi`d-Din Mes`ud ùah
ve Gıyase`d-Din Keyhüsrev, hakim oldukları bölgelerde fetihlere devam etmiúler
ve 1176 yılından itibaren çöküúe geçen Bizans`a karúı aktif bir politika takip
etmiúlerdir96.
1188
yıllarında
ise
ortam
gerilmeye
baúlamıútı.
Kutbe`d-Din,
Türkmenler`le 1188 yılında bir ittifak kurarak onların da deste÷ini almıútır.
Böylelikle kardeúlerine nispetle emri altında daha fazla kuvvet bulunan Kutbe`dDin, sultanlı÷a en layık aday oldu÷u inancıyla tahtı ele geçirmek için faaliyete
geçmiúti. II.Kılıç Arslan ise devlet erkanı tarafından o÷lu Kutbe`d-Din aleyhine
kıúkırtılmakta idi. Gelene÷in kendisine verdi÷i haktan yararlanmak isteyen o÷ul
ile babası arasındaki ihtilaf giderilemeyince, askeri kuvvet bakımından müsait
úartlara sahip olan ve büyük o÷ul olma hakkının gasp edildi÷i düúüncesinde olan
Kutbe`d-Din, babasına karúı saltanat mücadelesi baúlatmıútı97. II.Kılıç Arslan ile
o÷ullarının açılmasına sebep olan bir baúka olay da Kılıç Arslan`ın bu taksimatı
yaparken bir veliaht göstermemiú olmasıdır98.
95
Çay, a.g.e., s.105.
Yusuf Ayönü, “Selçuklu-Bizans øliúkileri”, Türkler, C.VI, Ankara 2002, s.606; Ayönü, aynı sayfada úu
úekilde devam etmektedir; “1195 yılında I. Manuel Komnenos`un o÷lu iddiasıyla ortaya çıkan ve III.
Aleksios Angelos`a karúı isyan eden Aleksios adlı bir úahıs, Ankara meliki Muhyi`d-Din Mes`ud`un
kendisine verdi÷i destekle Ankara`ya sınır olan pek çok Bizans kentini ya÷malamıú ve üzerine gönderilen
imparatorluk kuvvetlerini de yine Mes`ud`un yardımıyla ma÷lup etmiúti. Kendisine baúkaldıran bu asiyi
itaat altına alabilmek için Mes`ud ile anlaúma giriúiminde bulunan imparator, Mes`ud`un talep etti÷i a÷ır
istekleri kabul etmeyince tafralar arasındaki mücadele bir buçuk yıl devam etti. Nihayet 1196 yılı Aralık
ayında dört ay boyunca kuúattı÷ı Dadybra (Safranbolu)`yı ele geçiren ve buradaki yerli ahaliyi sürerek
yerlerine Türkler`i iskan ettiren Mes`ud karúısında çaresiz kalan imparator, Balkanlar`daki savaú
durumunu da göz önünde tutarak daha önce talep etti÷i haracı ödemeyi kabul edip onunla barıú anlaúması
yaptı. Hatta Muhyi`d-Din Mes`ud barıú anlaúması yaptı÷ı III.Aleksios`a Balkanlar`daki mücadelesi
sırasında bir yardımcı kuvvet de yolladı.”
97
Kaya, a.g.t., s.38.
98
Gürün, a.g.e., s.358.
96
26
Daha sonra II.Kılıç Arslan`ın ile büyük o÷lu Kutbe`d-Din Melik ùah
arasındaki mücadele bir savaúa sebep olmuútur. 1188`de Kayseri civarında
meydana gelen savaúta Melik ùah`ın askerleri büyük Sultan II.Kılıç Arslan`a
kılıç çekmek istemeyince Melik ùah Sivas`a dönmüútür99. Sultan ise o÷lunun bu
baú kaldırıúını hazmedemeyip, kendisiyle iúbirli÷i yapan Türkmenlerden
4000`inin öldürülmesini emretmiútir100.
Kutbe`d-Din Melik ùah, vezirlikten azledilen øhtiyare`d-Din Hasan`ın
Sivas civarında Türkmenler tarafından pusuya düúürülerek öldürüldü÷ünü
duyunca kendisini destekleyen Türkmenler`le birlikte baúkent Konya üzerine
yürüyerek ve Sultan II.Kılıç Arslan`a kendisini zorla veliaht ilan ettirmiúti
(1190)101. Daha sonra 1191 yılında Malatya`yı kardeúi Kayser ùah`ın elinden
almaya kalkıúınca, Kayser ùah Kudüs`te bulunan el-Melikü`l-Adil`in yanına
gelip yardım istemiú ve onun kızlarından biriyle evlenmiúti. Kayser ùah`ın
evlili÷i Eyyubiler ile Türkiye Selçukluları arasında kurulan ilk sıhriyyettir. ElMelikü`l-Adil, Kılıç Arslan`ın o÷ulları arasındaki anlaúmazlı÷ı halletmesi için
Kazasker ùemseddin b. el-Ferraú`ı, Kayser ùah ile göndermiú, ùemseddin b. elFerraú Anadolu`ya gidip onlar arasında el-Melikü`l-Adil adına hakemlik yapmıú
fakat bu elçilikten dönerken Malatya`da ölmüútür102. Kayser ùah`ın kendisini
sa÷lama alması üzerine Kutbe`d-Did, Nure`d-Din Sultanúah`ın payını ele
geçirmeye karar vermiú ve Kılıç Arslan`ı da yanına alarak Kayseri`ye do÷ru yola
çıkmıútır103.
III.Haçlı Seferinden sonra Kutbe`d-Did Melik ùah`ın, Kayseri`de bulunan
kardeúi
Nure`d-Din
Sultanúah`ı
muhasarası
esnasında
Melik
ùah`ın
99
Özaydın, a.g.m., s.150.
Çay, a.g.e., s.104.
101
Özaydın, a.g.m., s.150; Müneccimbaúı, II.Kılıç Arslan`ın olanlardan piúman olup bütün saltanatı o÷lu
Kutbe`d-Din Melik ùah`a vermek istedi÷ini fakat baúarılı olamadı÷ını “Kılıç Arslan yaptı÷ına piúman
oldu, sözünden döndü. Bütün ülkeyi o÷lu Kutbe`d-Din Melik ùah`a toplamak istedi. ùam ve Mısır Sultanı
olan Salahaddin Eyyubi`nin kızıyla evlendirip böylece onun onurunu pekiútirmeyi düúündü. Babalarının
kuruntusunu sezen öbür kardeúler ayaklandılar, bunun önüne geçmek istiyorlardı. Artık babalarının
buyru÷unu dinlemez olmuúlardı” sözleriyle belirtir. Müneccimbaúı, Anadolu Selçukileri, Çev: Hasan
Fehmi Turgal, østanbul 1935, s.20.
102
Ramazan ùeúen, Selahaddin Eyyubi Ve Devri, østanbul 2000, s.73.
103
Cahen, Anadolu`da Türkler., s.57.
100
27
tahakkümünden bıkan sultan bu o÷luna sı÷ınınca104, bunu ö÷renen Kutbe`d-Din
Konya ve Aksaray`a dönüp iki úehri de zapt etmiúti105. Fakat Nure`d-Din`in de
saltanat için babasına baskı yapması sonucu II.Kılıç Arslan buradan da
kaçmıútır106. Sultan, o÷ullarını birer birer dolaúmıú fakat hiçbirinden umdu÷u
saygıyı bulamamıútı107. Kılıç Arslan, bir o÷lunun yanından di÷erine gidiyordu,
fakat hepsi ondan usanmıútı108. Hangi o÷lunun yanına gittiyse o÷lu rahatsız
oluyor, o da onu bırakarak baúka bir o÷lunun yanına gidiyordu109. Sonunda
Borgulu (Uluborlu) hakimi olan o÷lu Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in yanına gitti.
Gıyase`d-Din Keyhüsrev babasını görünce çok sevinmiú, ona hizmet etmiútir110.
Büyük o÷ullarının ihtirasları ile çok sıkıntı çeken Kılıç Arslan, nihayet onu
kendisine veliaht tayin etmiútir111. Sonra Sultan II.Kılıç Arslan, devletin önde
gelenlerinden ve halktan Keyhüsrev`e biat etmelerini istemiú ve sonunda onların
ba÷lılık yeminlerini almıútır112.
Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in veliahtlı÷a seçilip tayin edilmesi haberini
kardeúleri duyunca, her biri mal mülk sahibi olan ve bir yerde vali ve melik olan
bu kardeúler Keyhüsrev`e karúı faaliyetlere baúlamıúlardı. Büyük kardeú olan
Melik Rükne`d-Din Süleyman ùah`ın huzurunda toplanıp, Gıyase`d-Din
Keyhüsrev`in yaptıklarını anlatarak ondan úikayette bulunmuúlardı. Fakat
Süleyman ùah onların yazılı ve sözlü düúüncelerini ö÷rendikten sonra ülkenin
bütün yöneticilerinin Gıyase`d-Din Keyhüsrev`e tabi oldu÷unu onun emrinden
Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, 6.Baskı, østanbul 1998, s.238.
øbnü`l- Esir, El-Kâmil Fi`t-Tarih Tercümesi, C.XII, Çev: Ahmet A÷ırakça- Abdülkerim Özaydın,
østanbul 1987, s.82.
106
O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.238.
107
Zeki Atçeken- Yaúar Bedirhan, Malazgirt`ten Vatana Anadolu Selçuklu Devleti, Konya 2004,
s.161.
108
øbnü`l- Esir, a.g.e., s.82.
109
Abu`l Farac, a.g.e., s.463.
110
øbnü`l- Esir, a.g.e., s.82; Cahen; “Sultan II.Kılıç Arslan o÷lu Kudbe`d- Din`e karúı di÷er o÷ullarından
yardım toplamaya çalıúmıú, sonunda bir Bizanslı anneden do÷ma o÷lu Keyhüsrev ile bir anlaúmaya
varmıútır. Annesi Bizanslı oldu÷u için II.Kılıç Arslan onu batı hudutlarına yerleútirmiúti. Keyhüsrev`in
Bizanslılar`dan, özellikle de bölgedeki uc Türkmenlerinden, do÷udaki Türkmenler`e karúı bile yardım
sa÷laması mümkündü”, diyerek Uluborlu`da II.Kılıç Arslan ile o÷lu I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev arasında
bir anlaúma oldu÷unu vurgular. Cahen, Anadolu`da Türkler., s.125.
111
O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.239; Coúkun Alptekin, Sultan II.Kılıç Arslan`ın ölmeden önce
Konya`da küçük o÷lu Gıyase`d-Din Keyhüsrev`i veliaht tayin etti÷ini belirtmektedir. Coúkun Alptekin,
“I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev”, Do÷uútan Günümüze Büyük øslam Tarihi, C. VIII, Konya 1994, s.259;
Bir baúka görüú de Kılıç Arslan`ın Melik ùah`tan öç almak için Gıyase`d-Din Keyhüsrev`i kendisine
veliaht yaptı÷ıdır. Atçeken-Bedirhan, a.g.e., s.161.
112
øbn Bibi, a.g.e., s.31.
104
105
28
çıkmayacaklarını, Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in her ne kadar küçükse de
büyüklerin sahip olamayaca÷ı bir akla sahip oldu÷unu kardeúlerine söylemiú
bunu iúiten kardeúleri ise Süleyman ùah`ı Keyhüsrev`e karúı kıúkırtamayınca
elleri boú olarak ülkelerine dönmüúlerdir113.
II.Kılıç Arslan, Keyhüsrev`in yanına gelmeden önce di÷er o÷ullarını
dolaúmıú, bu zaman zarfında o÷ullarının durumlarını inceleyip karúılaútırmıú ve
her zaman be÷enip taktir etti÷i küçük o÷lu Keyhüsrev`de karar kılmıú, onu on
a÷abeyine tercih edip veliaht yapmıútı. Dolayısıyla Keyhüsrev`in veliahtlı÷ı bir
nevi tecrübeye dayalı seçimin sonucudur.
II.Kılıç Arslan, Keyhüsrev`in yanında iken Kutbe`d-Din Konya`da adına
hutbe okutup kendisini sultan ilan ederek tahta fiilen yerleúmiú, 1191 sonları ile
1192 yılı içinde saltanatı kendi emellerine göre kullanmaya çalıúmıútı. Fakat
takip etti÷i yol bekledi÷i neticeyi vermeyince, sultanlı÷ı kalıcı olmamıútır.
Kutbe`d-Din, davranıúlarıyla babasının nefretini ve kardeúlerinin düúmanlı÷ını
øbn Bibi, a.g.e., s.47. Nejat Kaymaz, iktidara geçebilme úartlarından úu úekilde bahseder; “Cülus
hadiselerinde rol oynayan en mühim faktör, do÷rudan do÷ruya maddi kuvvettir. Bu durum, devletin yine
Türk hususiyetlerinden olan askeri bünyesinin önemli bir gere÷idir. Kimin baúa geçece÷ini seçmek maddi
kuvveti temsil eden belirli bir zümrenin iradesi altında cereyan ederken, veliahtlık, büyük o÷ul veya
büyük kardeú hukuku gibi hususların dikkate alınıp alınmaması tamamen tesadüfe kalıyordu. Kuvvet
unsurunu kendi hesabına temin ederek tahta oturmuú bulunan bir úehzadenin hükümdarlı÷ı bir emrivaki
olarak kabul edilmekte ve artık hukuki bakımdan üzerinde münakaúa yapılmamaktadır. Çıkan ihtilaflarda
tahtı ele geçirmiú olan úehzadenin hükümdar olarak meúruiyeti de÷il; daha ziyade ahde vefasızlık veya
adete riayetsizlik halinde, ekseriya tercih edilen kimsenin buna sebep olan üstün vasıfları, mesela akıl ve
kabiliyet gibi meziyetleri öne sürülür. Bir baúka ifade ile saltanatta meydana gelen de÷iúmelerde úu veya
bu namzedin hakkı de÷il, fakat úu veya bu zümrenin arzu ve temayüllerine uygun gelen úehzadenin davası
müdafaa edilir. Ümera ve ekabir kendisine biat etmedikçe bir hükümdar meúru hükümdar olamaz. Ama
ekseriyet biat etmiú ise, meúruiyet temin edilmiú demektir ve biat etmeyen azınlık sadece asi sayılır.
Merkezi rejim tarafından uclara uzaklaútırılmıú bulunan ve hep eski düzeni arzulayan Türkmen beyleri de
saltanat makamı veya merkezi idare ile ilgili olan hadiseleri daima alaka ile takip ediyor ve maiyetlerinde
bulunan mühim aúiret kuvvetleri sayesinde bunlara müessir oluyorlardı.Yine böyle kimseler icabında
hükümdara da üstün gelebiliyorlardı. Çünkü bu ümera ve rical, maiyetlerinde bunu temin edecek bir
silahlı kuvvete sahip idiler. Küçük úehzade Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in veliaht tayin edilmesi görünüúe
göre, yalnız yaúayan úehzadelerin en büyü÷ü olarak Melik ùah`ın yerine kaim olmuú bulunan Süleyman`ı
de÷il, fakat bütün kardeúlerini sinirlendiren bir hadise olmuútur. Bunun sebebi acaba, onun yalnız en
küçük úehzade olması dolayısıyla, ananevi usullerin bu bakımdan çi÷nenmiú telaki edilmesi mi idi; yoksa
iúin içinde baúka hususlarda mı vardı?
Malum oldu÷u üzere Kılıç Arslan, büyük o÷lu Melik ùah`ın elinden kurtulup kaçtı÷ı zaman,
Keyhüsrev`den baúka hiçbir o÷lu ona yardıma yanaúmamıútı. Bunun sebebi herhalde, úehzadelerin
hepsinin büyük kardeúlerinin hakkına riayet etmek gibi masum bir düúünce içinde, babalarından
veliahtlı÷a dair hiçbir talepte bulunmamıú olmaları de÷ildir. E÷er Kılıç Arslan, Keyhüsrev`e verdi÷i úeyi
daha evvel onlardan birine vermeye razı olmuú olsa idi, hiç úüphe yok ki Keyhüsrev ile de÷il, onunla
anlaúmıú olacak ve biz de Keyhüsrev yerine baúka bir isimle karúılaúacaktık”. Kaymaz, a.g.m., s.100-118.
113
29
kazanmıútı. Bu sebeple II.Kılıç Arslan onun sultanlı÷ını gayr-ı meúru ilan
etmiútir114.
Uluborlu`da hazırlıklarını tamamlayan ve Uc Türkmenleri`nin de deste÷ini
alan I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, babası ile birlikte Kutbe`d-Din Melik ùah
üzerine, Konya`ya yürüyünce Kılıç Arslan`ın büyük úan ve úerefle dolu
úahsiyetine ba÷lı bulunan úehir halkının yardımıyla Kutbe`d-Did Melik ùah,
Aksaray`a çekilmek zorunda kalmıútır115. Kılıç Arslan, burada da Gıyase`d-Din
Keyhüsrev ile birlikte büyük o÷lunu muhasara etmiú116, muhasara sırasında ise
ölmüútür117. Osman Turan II.Kılıç Arslan`ın kuúatma sırasında öldü÷ünü
belirtmesine
ra÷men
di÷er
kaynaklar
Konya`da
öldü÷ü
konusunda
müttefiktirler118. Neúri ise “Hicretün biú yüz seksen sekizinde Sultan Kılıç Arslan
mütevaffa oldı. Maktul dahi oldı dinildi119”, derken, II.Kılıç Arslan`ın
öldürüldü÷ünün de rivayet edildi÷ini belirtir. Keyhüsrev, babasının cenazesini
Konya`ya getirerek bizzat kendisinin yaptırdı÷ı kümbethaneye koymuútur120.
Gıyase`d-Din Keyhüsrev, bir müddet babasının ölümünü gizli tuttuktan sonra121,
1192 senesinde sultanlı÷ını ilan etmiútir122. Böylece Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in
meliklik devresi sona ermiú ve saltanat devri baúlamıútır123.
114
Kaya, a.g.t., s.41-42.
Keyhüsrev özellikle Uc Türkmenleri`nin yardımı ile babasını yeniden Konya`ya yerleútirmiú ve
Aksaray`a saldırmıútı. Cahen, Anadolu`da Türkler, s.125.
116
Müneccimbaúı`nın anlattı÷ına göre Kılıç Arslan bir gün o÷lu Gıyase`d-Din Keyhüsrev`e; “Ben
Kayseri`nin hakimi olan mel`un o÷lum Nure`d-Din Mahmud Sultanúah`ın elinden úehri almak için
üzerine yürümek istiyorum, sen de benimle gelir misin?” dedi. Keyhüsrev, bu teklifi kabul edip ordusunu
hazırladı. Keyhüsrev babası ile beraber Kayseri`ye yürüdü ve Nure`d-Din Mahmud`u orada kuúattı”
ifadesi yer alır ki, Müneccimbaúı burada Aksaray kuúatması yerine Kayseri kuúatmasının oldu÷unu
belirtir. Müneccimbaúı, Camiu`d-Düvel, s.26.
117
O.Turan, Selçuklular Zamanında, s. 239.
118
øbnü`l- Esir, a.g.e., s.82; Abu`l Farac, a.g.e., s.463.
119
Mehmet Neúri, Kitab-ı Cihannüma (Neúri Tarihi), C.I, Haz: Faik Reúit Unat-Mehmet Altay
Köymen, Ankara 1949, s.31.
120
Atçeken-Bedirhan, a.g.e., s.161.
121
Bu süre içinde hekimler cenazeyi ilaçlayıp tahnit ettiler. Ancak bu durum daha sonraları Keyhüsrev
muhaliflerince çarpıtılarak onun øbn Avarız adlı birisine babası II.Kılıç Arslan`ı Ere÷li`de zehirletti÷i
söylentilerinin çıkmasına sebep oldu. Kaya, a.g.t., s.43.
122
O.Turan, Selçuklular Zamanında, s. 239.
123
O.Turan, “Keyhusrev I”, s.613-620.
115
30
II.BÖLÜM
2.I.GIYASE`D-DøN KEYHÜSREV`øN øLK SALTANAT
YILLARI VE KARDEùø RÜKNE`D-DøN SÜLEYMAN ùAH
øLE TAHT MÜCADELESø
2.1. Tahta Geçiúi
I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in, babası Kılıç Arslan`ın ölümünden sonra
tahta geçmesi zor olmamıútır. Çünkü babası II.Kılıç Arslan; o÷lu Keyhüsrev için
devletin ileri gelenlerinden ba÷lılık yemini almıútı. øbn Bibi`ye göre, I.Gıyase`dDin Keyhüsrev Konya`da tahta geçince; etraftaki ileri gelenler tahtın sa÷ına ve
soluna oturmuúlar, sayısız altın ve gümüú paralar saçmıúlardı. Beylere, memleket
büyüklerine kıymetli hilatlar, hediyeler gönderilmiútir. Bu suretle herkesin
sevinci artmıú, on gün içki müstesna olmak üzere her türlü güzel e÷lenceler tertip
edilmiútir. Gıyase`d-Din Keyhüsrev artık yüzünü memleketin, úehirlerin imarına
çevirmiú, yurdun her köúesine haberler ulaútırılmıútır. Bu iúler H.588 (M1192)
yılında olup, Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in beú yıl sürecek ilk saltanat hayatı
böylece baúlamıútır.124
II.Kılıç Arslan`dan sonra Türkiye Selçuklu Devleti tahtına, Uluborlu
Meliki I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, kardeúi Melik ùah`ı yenerek oturduysa da,
babaları hayatta iken baúlamıú olan kardeú kavgası dolayısıyla sakin bir devir
geçirememiútir125. Sultan II.Kılıç Arslan`ın ölümünden sonra úehzadeler arası
taht kavgaları daha da úiddetlenmiú, I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in sultanlı÷ı di÷er
kardeúleri tarafından kabul edilmemiútir126. Kardeúleri Keyhüsrev`in sultanlı÷ını
tanımamıú olmakla beraber, kendilerini de sultan ilan edemeyip, meliklik unvanı
ile iktifa etmiúler ve saltanat hukuk ve kaidelerini çi÷nemeye cesaret
øbn Bibi, a.g.e., s.23.
Nesimi Yazıcı, ølk Türk-øslam Devletleri Tarihi, Ankara 2002, s.286.
126
Hakkı Dursun Yıldız, “Türkiye Selçukluları”, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, østanbul 1999,
s.138.
124
125
31
edememiúlerdir127. Ayrıca Mes`ud`un, Kastamonu ve Bolu`nun fethiyle
u÷raúması, bu arada Rükne`d-Din Süleyman ùah`ın da orta ve do÷u Anadolu`da
kardeúlerini itaate almakla meúgul olması, Gıyase`d-Din Keyhüsrev`e geçici de
olsa biraz fırsat vermiútir128.
Ama bir müddet sonra Keyhüsrev`i memnun bırakacak bir hadise
gerçekleúmiúti. En ihtiraslı ve tahtta en çok gözü olan kardeúi Kutbe`d-Did Melik
ùah`ın ölümü, hükümdarlı÷ının ilk yıllarında I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in rahat
nefes almasını sa÷lamıútır129. Böylece Gıyase`d-Din Keyhüsrev, en yakın ve
kuvvetli rakibi Kutbe`d-Did Melik ùah`tan kurtulmuútur130.
Gıyase`d-Din Keyhüsrev tahta geçti÷i zaman Bizans ile aralarındaki
mücadeleler de devam etmekteydi. Keyhüsrev, meliklik döneminde oldu÷u gibi
yine Bizans`a isyan edenlerin ilk sı÷ındı÷ı kiúi konumundaydı. Bu isyancılardan
biri de Dukas idi. 1194 yılında Isaakios Dukas Komnenos yardım istemek
amacıyla Konya Sultanı Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in yanına gelmiú, fakat kısa
süre sonra 1195 yılında III.Aleksios tarafından zehirletilerek öldürülmüútür131.
2.2. Bizans Seferi Ve Nüfus Mübadelesi
Niketas`ın di÷er kaynaklara göre daha ayrıntılı olarak anlattı÷ı bu olayda;
Keyhüsrev, Mısır Sultanı`nın øskenderiye úehrinden Bizans ømparatoru`na
gönderdi÷i iki Arap atına el koymuútu. Serbest koúması için bırakılan bu atlardan
birinin dizi çıkınca, Keyhüsrev, ømparatora bir elçi heyeti yollayarak atları
Turan, “Keyhusrev I”, s.614. Ayrıca bk. øbrahim Kafeso÷lu, Selçuklu Tarihi, østanbul 1972, s.97.
Atçeken-Bedirhan, a.g.e., s.163.
129
Merçil, a.g.e., s.130; Kutbe`d-Din Melik ùah`ın ölümü en çok Tokat Meliki Rükne`d-Din Süleyman
ùah`ın iúine yaradı ve onun nüfuzunun artmasına sebep oldu. Çünkü Süleyman ùah melik oldu÷u Tokat`a,
Melik Kutbe`d-Din`e ait Sivas, Kayseri ve Aksaray`ı da ilave ederek hakimiyetini daha da geniúletti.
Hatta Ankara Meliki Muhyi`d-Din Mes`ud baúta olmak üzere di÷er bütün kardeúlerine metbulu÷unu
kabul ettirdi. Kaya, a.g.t., s.46; 1196 yılına gelindi÷inde ise iyice kuvvetlenen ve rakipsiz kalan Rükne`dDin Süleyman ùah, tahta sahip olabilmek için Konya`ya yürüyecektir.
130
O.Turan, “Keyhusrev I”, s.614.
131
Khoniates, Hostoria (1195-1206), s.14; ømparator Manuel`in a÷abeyinin torunu olan Isaakios Dukas
Komnenos 1179`da Ermeni Kralı III.Ruben`e esir düúmüú, 1184`te serbest kalmıú ve Kıbrıs`a giderek
ba÷ımsızlı÷ını ilan etmiútir. Üçüncü Haçlı Seferi ile ada øngilizler tarafından zapt edilince Isaakios tekrar
tutuklanmıútır. Isaakios 1194`te serbest kalınca Anadolu`daki çeúitli beylere mektuplar yazarak imparator
olmasına yardım edeceklere büyük ödüller vaat etti. Fakat olumlu cevap alamadı. Khoniates, Hostoria
(1195-1206), s.14.
127
128
32
yanında alıkoymak mecburiyetinde kaldı÷ını belirtmiú, ømparator`un bu durumu
hoú görmesini istemiú ve birinin sakatlanmasından ötürü di÷erini de
göndermeyece÷ini bildirip ømparator`dan özür dilemiúti132.
Khoniates`in anlattı÷ına göre; “ømparator bu olayı hoúgörü ile karúılamadı.
Zor durumda oldu÷unu ve Sultan olmasa da kendisini yeterince tehdit eden
hasımları bulundu÷unu düúünmedi. Silaha sarılmadı fakat ticaret yapan Romalı
veya Konya`dan Bizans`a gelen Türk tacirlerin hepsinin hapse atılmasını ve
mallarına el konulmasını emretti. Ama satılık malları ve yük hayvanlarını almadı,
bunları sahiplerine de bırakmadı. Bu malların ve hayvanların hepsi alanın elinde
kaldı yani hepsi da÷ılıp yok oldu133”.
Gıyase`d-Din Keyhüsrev, kendi mazeretinin kabul edilmedi÷ini ve hapis
edilen tacirleri serbest bırakmadı÷ını görünce, arada mevcut muahedenin ihlal
edildi÷ini ileri sürerek, Bizans topraklarına girip fetihlerini Menderes nehri
vadilerine kadar götürmüútür. Menderes kıyısında bulunan güçsüz Karia134 ve
Tantalos135 úehirlerine saldırıp oradaki halkı esir almıútır. O bölgedeki baúka
úehirleri de ya÷malayıp sonra Phrygia bölgesindeki Antiokheia136`ya karúı
yürümüútür. Di÷er kaynakların bundan sonrası için fazla ayrıntı vermesine
karúılık Niketas olayı úöyle devam ettirir; “Ama o gün úehirde ünlü bir kiúinin
kızının dü÷ün töreni yapılıyordu. Böyle e÷lencelerde adet oldu÷u üzere orada
toplanıp e÷lenenlerin ba÷ırtıları ve çalgıların gürültüsü pek fazla idi. Bütün gece
davullar çalındı, münasip dü÷ün úarkıları söylendi. Keyhüsrev úehre yaklaúınca
132
Khoniates, Hostoria (1195-1206), s.53.
Khoniates, Hostoria (1195-1206), s.53-54; Yerli kaynaklarımız ise; Bizans ømparatoru
III.Aleksios`un, Konya-østanbul arasında ticaret yapan Selçuklu tebası Türk ve Rum tüccarlarını
hapsederek mallarına el koydu÷unu, Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in, buna cevap olarak Mısır hükümdarı
Melik Adil`in Antalya yolu ile Bizans ømparatoruna gönderdi÷i cins atları sahiplendi÷ini savunur.
Baykara, a.g.e., s.18; Coúkun Alptekin, Alptekin, “I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev”, s.259; O.Turan,
Selçuklular Zamanında, s..240.
134
Ramsay`ın tarifine ve çizdi÷i haritaya göre, Aydın`ın Karacasu ilçesi civarıdır. Ramsay, a.g.e., s.50.
135
Wittek buranın isminin “Dandal-Su”yu hatırlattı÷ını ve Türkiye haritasında da buranın “Vandal Çayı”
olarak belirtildi÷ini aktarmaktadır. Paul Wittek, “Bizanslılardan Türklere Geçen Yer Adları”, Selçuklu
Araútırmaları Dergisi I, Ankara 1970, s.208, 31 nolu dipnot.
136
Bilge Umar, burayı Menderes Antiokheia`sı olarak tanımlar ve úu bilgiyi verir; “Bu ilkça÷ ve ortaça÷
kenti, ilçe merkezi Karacasu yakınından da geçen Dandalas Çayı`nın böylece güneyden gelip
Menderes`le birleúti÷i yerde, iki akarsuyun arasında, dolayısıyla Menderes`in güney kıyısında idi. Aydın
ili Kuyucak ilçesi merkez buca÷ına ba÷lı Baúaran/Çiftlik köyünün kuzey yanıbaúında bir tepecik üzerinde
pek önemsiz kalıntıları günümüze ulaúmıútır”. Bilge Umar, Türkiye Halkının Ortaça÷ Tarihi, østanbul
1998, s.224.
133
33
müzik aletlerinin ve úarkı söyleyenlerin sesi kula÷ına geldi. Fakat gerçekte bu
seslerin ne oldu÷unu anlayamadı. Ona göre bunlar savaúa hazırlanan askerlerin
sesleriydi ve parolalarını haykırıyorlardı. Demek ki, kendisinin saldırısını
önceden haber almıúlardı, derhal oradan ayrıldı. Lampe`ye geldi. Orada resmi
kiúilere esirlerin her birinin adını ve vatanını sorarak kaydetmelerini söyledi;
sonra kendisini kimin esir aldı÷ı sorulacak, herhangi bir mal kaybı var mı diye
tespit edilecek, o÷lu, kızı veya karısının Türkler tarafından gizlenip gizlenmedi÷i
ö÷renilecekti. Bu sorgulama bitirilince, Sultan sınıf ve akrabalı÷a göre
gruplanmıú olarak her úeyi Romalılar`a iade etti ve yola koyuldu. Köle olarak
alınanların sayısı 5000 olarak gösterildi. Keyhüsrev, esirlerin rahatları için her
úeyi temine çalıútı, onlara ekmek, yiyecek sa÷ladı. Türkler istedikleri zaman
kamptan çıkıp odun kesmeye gidebiliyorlardı. Fakat esir Romalılar`a bu izin
verilmiyordu. Onların kaçmaya kalkıúmamaları için baúlarında nöbetçiler vardı.
Çünkü kaçıp yakalanırlarsa zincire vurulurlardı. Keyhüsrev, Philomelion137`a
gelince esir Romalılar`ı oturup yerleúmeleri için köylere ve bereketli topraklara
da÷ıttı ve onlara tekrar tarım yapmaları için tahıl ve tohum verdi. Ayrıca onlara
büyük ümitler aúıladı; imparator ile kendisi tekrar barıúınca ve eski anlaúma
yenilenince, kurtuluú parası istemeden onları evlerine yollayaca÷ını söyledi. E÷er
imparator baúka bir yolu tercih ederse beú yıl vergi vermeyeceklerdi, vergi
tahsildarlarının tacizine u÷ramayacaklardı. Daha sonra onlara Romalılarınkini
asla aúmayan ve sık sık da yükseltilmeyen hafif bir vergi konacaktı. Keyhüsrev
bu úekilde düzeni kurduktan sonra Konya`ya döndü138”.
I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in bu insani tutumu etkisini kısa zamanda
göstermiútir. Keyhüsrev, ailelerine ve memleketlerine göre defterlere yazdırdı÷ı
yerli Hıristiyan halka sonradan asıl yerlerine dönme hakkı tanıdı÷ı halde,
Hıristiyanlar bu yeni vatanlarından memnun kalmıúlardı139. Akúehir`e getirilen bu
halk eski vatanlarını özlemedi÷i gibi, Türkler`in eline geçmemiú yerlerden pek
Bahsedilen yer Akúehir olup, buranın halkı, vaktiyle ømparator Manuel tarafından øzmit`e sürülmüútür.
Ali Sevim, Anadolu`nun Fethi Selçuklular Dönemi, 2.Baskı, Ankara 1993, s.155. Manuel`in 1146`da
ateúe verdi÷i bu úehir, 1191`de Barbaros`un maiyetindeki Haçlı askerleri tarafından bir kez daha
yıkılmıútır. Keyhüsrev, Bizanslı halkı buraya yerleútirmek için geldi÷inde, burası yıkık ve ıssız bir
harabeden ibaretti. Wittek, a.g.m., s.228.
138
Khoniates, Hostoria (1195-1206), s.54-56.
139
Ahmet Tabako÷lu, Türk øktisat Tarihi, 4. Baskı, østanbul 1998, s.76.
137
34
çok kiúi de Sultan`ın, akrabalarına nasıl davrandı÷ını duyunca akın akın
Philomelion`a (Akúehir) gelmiútir. Sadece kutsal duyguların azalmasında de÷il,
insanları
kendilerini
çıkarlarına
kaptırmalarından
ve
kanunsuzlu÷un
ço÷almasından dolayı Romalılar arasında birço÷unun sonuçta ülkesine ba÷lılı÷ı
so÷umuútu. Neticede Bizans`a ait úehirler yerine Türkler`e ait úehirlere
yerleúmeyi tercih etmiúler ve sevinçle anavatanlarını terk etmiúlerdir. ømparator,
bu olaylara karúı genç Andronikos Dukas`ı Türkler ile savaúmaya göndermiú,
uzun tereddütlerden sonra emrindeki ordularla yola çıkan Dukas, bir gece vakti
sadece bir Türk emirinin çoban ve sürülerine saldırdıktan sonra hemen geri
gelmiútir140.
Yerleúmenin ilk asrında Türkler`in ço÷u göçebe kaldı÷ı ve yerleúik hayata
yavaúça geçti÷i için Selçuklu devleti yerli çiftçilere fazlası ile ihtiyaç duyuyordu.
Bu sebeple Türk hükümdarları Hıristiyan çiftçileri himayeden baúka, iúgal
ettikleri di÷er bölgelerden yerli çiftçileri toptan tehcir ve naklederek kendi
topraklarında iskan ediyorlardı141. Bu uygulaması sebep ve sonuçları açısından
oldukça önemlidir. ølk önce Sultan`ın ve özellikle Türkmen gruplarının yıllardır
bu bölgelerde giriúti÷i ya÷ma ve fetih seferleri ayrıca isyancı Bizans feodallerinin
bölgede estirdi÷i terör nedeniyle yerleúik nüfus neredeyse yok olmuútu.
ømparatorlar da zaman zaman Türkler`in girdi÷i bölgeden yerleúik Hıristiyan
halkı baúka bölgelere sevk ediyorlardı.
Güvenli÷in, üretim yapmanın
imkansızlaútı÷ı bölgelerde oturan ve her orduyu beslemek veya vergi vermek
zorunda kalan halk da zaten buraları kendili÷inden boúaltmak zorunda kalmıútı.
Türkiye Selçukluları bu politikayla aynı zamanda, Hıristiyan halkın gönlünü
kazanarak, sahip oldu÷u toprakları, üretim yapılan yerleúik hayatın canlandı÷ı
topraklar haline getirmeyi amaçlıyordu. Zira bölgedeki Türkmenler`in hepsi
göçebe hayat tarzından yerleúik hayata henüz geçememiúti ve bunları iskanının
zorlu÷u da baúka bir gerçekti. Sultan bu seferinde, bölgenin en önemli úehri olan
ve daha sonra ikinci saltanat devresinde hayatının sonlanaca÷ı Alaúehir
yakınlarındaki Antiokheia úehrine ilerleyerek kuúatmaya giriútiyse de Rükne`d140
141
Khoniates, Hostoria (1195-1206), s.56-57.
Osman Turan, Selçuklular Ve øslamiyet, 3. Baskı, østanbul 1993, s.62.
35
Din`in Konya`ya ilerledi÷ini duyunca bu kuúatmadan vazgeçerek merkeze geri
dönmüútür142.
Sultan Keyhüsrev`in fethetti÷i bölgedeki Bizans halkını memleketlerinden
ayırarak Selçuklu topraklarında iskan etmesi, milli menfaatler do÷rultusunda
lüzum gördü÷ü bir uygulamadır. øktisadi ve siyasi sebeplerle yapılan bu
uygulama ile Selçuklu ülkesi iktisaden kalkınmıú, ekonomik olarak güçlenmiú,
düúmanı
Bizans`ın
da
Menderes
havzasındaki ekonomik
hayatı
felce
u÷ratılmıútır. Aynı zamanda izlenilen adaletli ve musamahalı politika ile
Hıristiyan halkın gönlü kazanılmıútır. Halklar arasında kaynaúma ve huzur
sa÷lanınca bu halkların Türkler tarafına meyilleri artmıútır. Aynı zamanda Sultan
Keyhüsrev, Bizans`a ekonomik ve siyasi olarak a÷ır bir darbe vurdu÷u gibi,
savaúmaksızın Bizans halkının gönlünü kazanarak Bizans`ın iú gücünü, insan
kaynaklarını da Selçuklu ülkesine aktarmıútır143.
I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in Menderes havalisine yaptı÷ı bu seferin tarihi
hakkında Niketas, Cahen ve Bilge Umar, 1197, 1198 ve 1199 tarihlerini verirler
ki144 bu yanlıú bir bilgidir. Çünkü bu tarihte Keyhüsrev tahtta bulunmayıp, gurbet
hayatı yaúıyordu. ùahin Kılıç, I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in Antiokheia
kuúatmasını Rükne`d-Din Süleyman ùah`ın Konya üzerine yürümesini duyunca
kaldırdı÷ını145 belirtmektedir. Keyhüsrev de genel görüúe ve sikkelerdeki
tarihlerden çıkarılan yorumlara göre 1196 yılında Konya`dan ayrıldı÷ına göre bu
sefer tarihinin muhtemelen 1196 olması sonucu ortaya çıkmaktadır.
Tuncer Baykara`nın kaynaklarda belirtilmeyen fakat halk arasındaki
rivayetlerden çıkardı÷ı sonuca göre; bu büyük sefer sırasında Denizli ve
Karaa÷aç Ovası da fethedilmiútir.
142
Kılıç, a.g.m., s.621-622.
Kaya, a.g.t., s.50.
144
Khoniates, Hostoria (1195-1206), s.55; Cahen, Anadolu`da Türkler, s.59; Umar, a.g.e., s.224.
145
Kılıç, a.g.m., s.622.
143
36
2.3. Denizli`nin Fethi
Selçuklular`a ait bir kervanın Laodikyalılar tarafından soyulması Denizli
civarının fethine yol açmıútır. Bunun üzerine Selçuklu tümen komutanlarından
Mehmet ve Server Gaziler birer tümen askerle Laodikya üzerine yürümüúlerdir.
Türk ve Bizans kuvvetleri arasındaki ilk muharebe Honaz`ın kuzeyinde Kolossae
yakınlarında olmuú ve Türkler kazanmıútır. Yenilen Bizanslılar`ı takip eden
Türkler, o zamanlar Laodikya`nın yazlı÷ı gibi olan úimdiki Denizli`nin
Deretekke semtinde yeniden savaúa baúladılar. Bir ara yaralanan Mehmed Gazi
güç durumda iken, Server Gazi`nin tümeni yetiúip Gerzile tarafından düúmanı
çevirmiútir. Bu sırada Mehmed Gazi úehit düúünce, bütün kumanda Server
Gazi`ye geçmiútir. Laodikya ordusu bozguna u÷ramıúsa da Server Gazi de bir ok
ile úehit düúmüútür. Bu sebeple daha da ileriye gidilmeyerek Laodikya ile
yetinilmiútir146. Fakat Cahen Laodikya`nın, Keyhüsrev ile ømparator Aleksios`un
arasının açılması ve Keyhüsrev`in Menderes havalisine saldırmasından birkaç yıl
önce alındı÷ını belirtir147.
2.4. Karaa÷aç Ovası`nın Fethi
Bizans`ın Burdur ve Gölhisar taraflarına ilerlemesi üzerine I.Gıyase`d-Din
Keyhüsrev, Osman ve Hüsameddin Beyleri, birer tümen askerle bu mıntıkaya
göndermiútir. Önce birlikte hareket edip Bizans ordusunu yenen bu komutanlar
sonra ayrılmıúlardır. Osman Bey, Karaa÷aç ve Hüsameddin Bey de Çal yöresinde
harekatı sürdürmüúlerdir. Zaferden sonra bu kiúiler fethettikleri yerlere yerleúip
vefatlarında buraya gömülmüúlerdir148.
2.5. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev øle Kardeúi Rükne`d-Din Süleyman
ùah Arasındaki Taht Mücadelesi
Keyhüsrev`e muhalif olan kardeúleri, en büyükleri ve en kudretlileri olan
Kutbe`d-Din Melik ùah`ın ölümünden sonra, onun aile içindeki ve mücadele
146
Baykara, a.g.e., s.19.
Cahen, Anadolu`da Türkler, s.59.
148
Baykara, a.g.e., s.19.
147
37
sahnesindeki yerini devralmıú olan Süleyman ùah`ın etrafında toplanmıúlardı149.
Ankara kalesini ele geçirmenin güçlü÷ünü düúünen ve buranın hakimi
Muhyiddin Mes`ud`un elindeki toprakların bir kısmını alarak, onu tabi bir
duruma sokan Rükne`d-Din Süleyman ùah`ın asıl gayesi ise Konya`yı zapt
etmekti150.
1196 yılında Süleyman ùah kendilerine menúur verip yerlerinde bırakmak
vaadi ile di÷er kardeúlerini ikna etmiú151, ölen a÷abeyi Kutbe`d-Din`in ülkesini
de elde ettikten sonra bir müddet sefere çıkmamıú, bu arada bazı stratejiler
belirlemiútir152. Daha sonra I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, Menderes havalisinde
Bizans`a karúı zafer kazanıp halkın be÷enisini toplarken, Tokat meliki Rükne`dDin Süleyman ùah da, kardeúlerine üstünlü÷ünü kabul ettirmiú olarak Konya
üzerine yürüyüúe geçmiútir153. Rükne`d-Din Süleyman ùah önce hudut úehri
Sivas`a, oradan da Kayseri ve Aksaray`a gitmiú, buralarda bir müddet kaldıktan
sonra civardaki melikler ve emirlerin de katılımıyla154 kardeúi Gıyase`d-Din
Keyhüsrev`in bulundu÷u Konya üzerine yürümüútür155.
Süleyman ùah, saltanat iddiasında bulunup mücadele ederken kendisini
haklı göstermek için politik oyunlar oynamaktan da geri kalmamıútır. O, menfi
propaganda ile rakibi Keyhüsrev`in halk nezdinde saygınlı÷ını kaybettirip, onu
halkın deste÷inden yoksun bırakarak bertaraf etmek için ortaya bazı dedikodular
da yaymıútır156.
Bu propogandalar úöyledir; Anonim Selçukname`ye göre; Sultan
I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev Avarızo÷lu ve di÷er dört emirle babasını öldürtmüú,
daha sonra bunları yakalamıú ve ellerini ayaklarını keserek ateúe attırmıútı. Bunu
gören di÷er emirler kaçarak Rükne`d-Din Süleyman ùah`a sı÷ınmıúlardı. Buna
149
Kaya, a.g.t., s.51.
O.Turan, “Keyhusrev I”, s.615.
151
Halit Erkiletlio÷lu, Kayseri Tarihi, Kayseri 1993, s.91; Kerimeddin Mahmud, Rükne`d-Din
Süleyman ùah`ın kardeúlerinden bu hususta kendisine uymayan ve Gıyase`d-Din Keyhüsrev`e itaat
edenleri öldürtüp, babasının onlara verdi÷i memleketleri aldı÷ını belirtir. Aksarayi,a.g.e., s.127; ayrıca bk.
Ahmed Bin Mahmud, a.g.e., s.149.
152
Kaya, a.g.t., s.51.
153
Atçeken-Bedirhan, a.g.e., s.163.
154
øbn Bibi, a.g.e., s.51.
155
øbnü`l- Esir, a.g.e., s.84.
156
Kaya, a.g.t., s.59.
150
38
canı sıkılan Rükne`d-Din Süleyman ùah “Bu alçak dünya yüzünde babasını
öldüren adamın öldürülmesi vaciptir” diyerek Konya üzerine yürümüútür157. Bu
rivayet úüphesiz Sultan Keyhüsrev`e karúı yürüyüúü meúru göstermek ve efkarı
kazanmak için çıkarılmıú bir söylentiden baúka bir úey de÷ildir158. Rükne`d-Din
Süleyman ùah`ın çıkardı÷ı söylentilerden biri de Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in
annesinin Hıristiyan oldu÷udur. Nikaetas`a göre Rükne`d-Din Süleyman ùah,
annesinin Hristiyan olması yüzünde Keyhüsrev`den nefret etmektedir159.
Mikail Bayram ise I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev ile Rükne`d-Din Süleyman
ùah arasındaki mücadeleye fikri boyuttan bakmıú ve bu taht kavgası için;
“II.Kılıç Arslan`ın ölümünden sonra da devam eden taht mücadelesinde
Malatya`daki kültürel fikri çevrede yetiúen ve e÷itim gören I.Gıyase`d-Din
Keyhüsrev ile Tokat ve Amasya çevresindeki kültürel ve fikri ortamda yetiúen ve
Tokat meliki olan Rükne`d-Din Süleyman ùah`ın ön plana çıktıkları görülür.
Bunun sebebi úudur; Selçuklular zamanında Tokat ve Malatya çevresinde
birbirinden farklı ve birbiriyle zıtlaúan ve rekabet halinde bulunan iki ayrı fikri ve
kültürel çevre teúekkül etmiútir. Tokat, Sivas, Amasya, Niksar çevresine
Daniúmendo÷ulları`ndan tevarüs eden Türk milli kültürüne dayalı bir kültürel
çevre, Alplık ve Gazilik ülküsünden kaynaklanan siyasi bir yapılanma meydana
gelmiútir. Buna karúılık Malatya ve çevresinde ise øran milli kültürüne dayalı bir
kültürel yapılanma teúekkül etmiútir. O dönemde birbiriyle siyasi rekabet halinde
bulunan bu iki faklı kültürel çevrede farklı siyasi güç odakları oluúmuútur. Bu iki
farklı siyasi zihniyet rekabet ve zıtlaúma Türkiye Selçukluları tarihi boyunca
devam etmiú, pek çok sosyal ve siyasi olayların meydana gelmesine ve hatta
devletin yıkılıúının en önemli sebebi olmuútur. Böyle olunca da bu iki kültürel
çevre zaman zaman kendi beldelerinin úehzadelerini iktidara getirme gayreti
içinde olmuúlar ve bu yönde faaliyetlerde bulunmuúlardır. Bu da úehzadeler
arasında sık sık taht mücadelelerinin baú göstermesine ve sultanlara suikast
düzenleme
olaylarının
yaúanmasına
sebep
olmuútur.
II.Kılıç
Arslan`ın
157
Anonim Selçukname, s.26-27.
O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.244.
159
Khoniates, Hostoria (1195-1206), s.82. Wittek ise Rükne`d-Din Süleyman ùah için; “Zira
Hıristiyanlardan nefret etmek annesinden miras kalmıútı” ifadesini kullanır. Wittek, a.g.m., s.194.
158
39
ölümünden sonra Harput ve Malatya`da e÷itim gören I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev
ile Tokat ve çevresindeki Türkmen muhitin meliki olan Rükne`d-Din Süleyman
ùah arasındaki taht mücadelesi iúte bu iki kültürel çevrede odaklaúan iki farklı
siyasi
iradenin
ön
plana
çıkmasından
kaynaklanmıútır160”
yorumunu
yapmaktadır.
Rükne`d-Din Süleyman ùah ve ordusu Konya`ya vardıklarında orada
halkın direniúi ile karúılaúmıútı. Halk, Süleyman ùah`a itaat etmedi÷i gibi her gün
60 bin okçu Süleyman ùah`ın ordusunun karúısına çıkarak sabahtan akúama
kadar savaúmıú, onun askerlerini Konya bahçelerinin yanına yaklaútırmamıútır161.
Bu úekilde dört ay162 geçti÷i halde Konya`nın Ahileri ve Fityan reisleri II.Kılıç
Arslan`a
verdikleri
sözü
tutarak
Gıyase`d-Din
Keyhüsrev`e
bir
zarar
getirtmemiúlerdir163.
Fakat bir baúka sözüne itibar edilen grup olan Serverler ve birkaç ø÷diú
Süleyman ùah`a elçi göndererek e÷er Konya kuúatmasından vazgeçerse kendi
imkanlarıyla 500 bin gümüú nakit para, her renkten 300 østanbuli atlas kumaú,
200 boy altın iúlemeli elbise, her renkten 3 bin arúın çuha, her türden 10 bin arúı
keten, 200 baú katır, 300 baú at, 2 bin baú sı÷ır, 300 baú deve, 10 bin baú koyun
gibi úeyleri üç taksitte hazineye, ahıra ve saray mutfa÷ına vereceklerini
bildirmiúlerdir. Yine ileri gelenler e÷er Süleyman ùah bunları kabul etmeyip
Konya sultanlı÷ını isterse, Sultan Gıyase`d-Din Keyhüsrev`e, o÷ullarına,
hazinelerine, mallarına, mülküne, mahiyetine ve adamlarına zarar vermeyece÷i
hususunda yemin eder ve Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in serbestçe Konya`dan
ayrılmasına izin verirse o zaman kapıyı açıp onu saltanat tahtına oturturuz
deyince; Melik Rükne`d-Din Süleyman ùah, ikinci fikri kabul ederek önde gelen
herkesin huzurunda a÷ır yeminlerle dolu bir ahidname imzalamıútır Ahidnameler
úehir halkının eline ulaúınca ileri gelenler hep birlikte Gıyase`d-Din
Keyhüsrev`in huzuruna girip, Keyhüsrev`e: “Kuúatmanın uzun sürmesinin azık
Bayram, “Devlet Yapısının ùekillenmesi”, s.170.
Bir baúka kaynakta ise “Süleyman ùah çok dikkatli davranıyor, askerlerini ba÷lara girmekten ve etrafta
tahribatta bulunmakta men ediyordu”, denilmektedir. Atçeken-Bedirhan, a.g.e., s.163.
162
Kerimeddin Mahmud ise “Konyalılar, úehri bir ay kadar muhafaza ve müdafaa ettiler”, diyerek
kuúatmanın bir ay kadar sürdü÷ünden bahseder.Aksarayi, a.g.e., s.127.
163
øbn Bibi, a.g.e., s.51.
160
161
40
ve yiyeceklerde kıtlı÷a sebep oldu÷unu, her yeri dedikoduların sardı÷ını ve
kardeúi Süleyman ùah`ın taht iste÷inden vazgeçmedi÷ini bildirdiler. Fakat
Süleyman ùah`ın Keyhüsrev`e, o÷ullarına, malına, maiyetine, mülküne el
uzatmayaca÷ını, ülke sınırlarını çıkıncaya kadar 3 bin okçunun Keyhüsrev`e
refakat edece÷ini, bunların geri dönüp Keyhüsrev`in yabancı ülkeye sa÷ olarak
vardı÷ını bildiren fermanları alınca úehrin kapılarını Süleyman ùah`a açacaklarını
ve ona tabi olacaklarını, bunların da Süleyman ùah tarafından yeminli
ahidnamelerle kabul edildi÷ini söylediler. Sultan Keyhüsrev`in bunları kabul
etmemesi ve savaúa devam etmeyi istemesi halinde aileleriyle birlikte canlarını
feda edeceklerini bildirdiler164”.
Saltanat yarıúında mücadele edenlerin kardeú olmaları sebebiyle úehrin
ileri gelenleri için sultan kim olursa olsun fark etmiyordu. Bu kiúilerin Sultan
Gıyase`d-Din Keyhüsrev`e danıúmadan ya da onunla fikir alıúveriúinde
bulunmadan böyle bir karara varmaları, onların derdinin bir an önce rahat ve
huzura kavuúmak oldu÷unu, ya da sıkıntıya düúünce Keyhüsrev`i gözden
çıkardıklarını gösterir. Veya bu ileri gelenler Süleyman ùah`ın sultanlı÷ını
arzulayıp Süleyman ùah ile gizlice anlaúmıúlardı. Durum ne olursa olsun ahiler
ve fityan, yeminlerine ba÷lı kalmayı seçerken serveran ve i÷diúan hangi gaye ile
olursa olsun yeminlerinden dönmüúlerdir. Ancak ifadelerinden anlaúıldı÷ına göre
bu kiúilerin beklentileri ve temennileri Sultan Keyhüsrev`in Melik Süleyman ùah
ile anlaúması idi. E÷er böyle olmasa idi Keyhüsrev`e gelmeden önce Süleyman
ùah`a gidip anlaúma yollarını aramazlardı. Sultan Keyhüsrev, a÷abeyi Süleyman
ùah`ın gönderdi÷i ahidnameyi okuduktan sonra, herhalde serveran ve i÷diúanın
Süleyman ùah`ın Sultan olmasına yönelik düúünceleri sezmiútir165. Bundan
dolayı dört ay boyunca bütün imkanlarıyla Konya halkının kendisini
savundu÷unu fakat yiyecek stoklarının eridi÷ini úehrin sıkıntıya düútü÷ünü,
kardeúinin verdi÷i söze sadık kalacaksa bunu fazla uzatmadan úehri terk
edece÷ini söylemiútir166. Bunun üzerine Konya`nın önde gelenlerinden iki kiúi
barıú úartlarını görüúmek üzere Süleyman ùah`ın huzuruna çıkmıú, Rükne`d-Din
øbn Bibi, a.g.e., s.51-52.
Kaya, a.g.t., s.62-64.
166
øbn Bibi, a.g.e., s.53.
164
165
41
Süleyman ùah da yeminleri yenileyip, anlaúma metnini eliyle yazdıktan sonra
kardeúi Sultan Gıyase`d-Din Keyhüsrev`e göndermiútir167.
Sultan Gıyase`d-Din Keyhüsrev anlaúma metnini inceleyip güveni artınca
yanındakilere úehirden ayrılaca÷ını, eúlik ve koruyuculu÷a ihtiyacı olmadı÷ını
söylemiútir168. Keyhüsrev, kardeúinin sözünde durmayaca÷ını düúünmüú olmalı
ki, refakatine verilmesi karalaútırılan üç bin kiúilik okçu birli÷ini ve çocuklarını
yanına almaya fırsat bile bulmadan Akúehir üzerinden østanbul`a gitmek üzere,
gece vakti alelacele ve periúan bir vaziyette, adeta kaçarcasına Konya`yı terk
etmiútir169.
Kaynaklar bu hadisenin yılını vermemekle beraber Konya`da Gıyase`dDin Keyhüsrev adına 592`de ve Rükne`d-Din Süleyman ùah adına da 593`de
para basıldı÷ını belirtir. Anonim Selçuk-name`de de Rükne`d-Din Süleyman
ùah`ın 7 Zilkade Salı günü úehre girdi÷i170 kaydedildi÷ine göre yeni sultanın
tahta çıkıúının 7 Birinci Teúrin 1196 senesinde vuku buldu÷u meydana çıkar171.
Bu tarih aynı zamanda Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in Menderes havalisine yaptı÷ı
seferin de, Bizans tarihçilerinin hesabına göre 1198`de de÷il, 1196`da cereyan
etti÷ini ve ilk saltanatının da dört yıl iki ay sürdü÷ünü gösterir172.
Bazı kaynaklar ise Rükne`d-Din Süleyman ùah`ın, Gıyase`d-Din Keyhüsrev ve iki o÷luna Elbistan`da
oturmasına izin vermesiyle barıúın gerçekleútirildi÷ini belirtmektedirler. Aksarayi, a.g.e., s.127; Ahmed
Bin Mahmud, a.g.e., s.149.
168
øbn Bibi, a.g.e., s.53.
169
Salim Koca, Sultan I.øzzeddin Keykavus (1211-1220), Ankara 1997, s.13.
170
Anonim Selçukname, s.27.
171
Alptekin bu tarihi 7 Ekim 1196 olarak zikreder. Alptekin, a.g.m., s.259; Halil Eldem, Gıyase`d-Din
Keyhüsrev`in ilk hakimiyetinin, birçok iç güçlükler arasında geçti÷inden dolayı binalara ait kalıntılara
denk gelinemedi÷ini belirtir. Yalnız çok az miktarda olan yeri ve tarihi belirsiz bakır paralarla, 593
(1196)`de Konya`da basılmıú gümüú paralardan bahseder ki, iúte bu paralar kanalıyla Keyhüsrev`in ilk
saltanatının 588 (1192)`den 593 (1196)`e kadar sürmüú oldu÷una karar verilebilir. Eldem, a.g.e., s.47.
172
O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.244.
167
42
III.BÖLÜM
3. I.GIYASE`D-DøN KEYHÜSREV`øN BøZANS
YOLCULUöU VE BøZANS HAYATI
3.1. Bizans Yolculu÷u
3.1.1. Konya`dan Ayrılıúı Ve Ladik Olayı
I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in, Selçuklu saltanatını Rükne`d-Din Süleyman
ùah`a bırakarak Konya`dan ayrılıúı, dokuz yıl sürecek bir gurbet hayatının da
baúlangıcı olmuútur173.
Sultan Gıyase`d-Din Keyhüsrev, akúam namazı sırasında saltanatın
seçkinlerinden oluúan bir kafileyi yanına alarak Konya`dan ayrılırken174 acele
etmesinden ve periúan durumda olmasından dolayı o÷ulları øzze`d-Din Keykavus
ve Alae`d-Din Keykubad`ı yanından kaybedince, onları Konya`da bırakmak
zorunda kalmıútır175. Ladik köyüne varınca köy halkı onlara saygısızlık edip
Sultan`ın kölelerine ve yakınlarına kötü davranmıú, onlarla kavgaya girip
bazılarını yaralamıúlardı. Sultan`ın eúyalarının önemli bir kısmı ise ya÷malanmıú
ve kaybolmuútu. Bunun üzerine yönünü Larende`ye çeviren Keyhüsrev kardeúi
Süleyman ùah`a kınamalarla dolu bir mektup yazmıútır176. Olayı ö÷renen
Süleyman ùah derhal Ladik`e tellal göndererek “Kardeúimin adamlarına kim
eziyet etmiú ve mallarını almıúsa sarayımızın önüne gelsin. Onlar hakkında her
türlü iyilik yapılacak, onlar deste÷imizi ve ilgimizi görecek. O iúi yaptı÷ına dair
attan, elbiseden ve benzeri úeylerden delil getirene her türlü ikramiye verilecek.
173
Özaydın, a.g.m., s.155.
Müneccimbaúı, Keyhüsrev`in “Elbistan`a gidiyorum” diye yola çıktı÷ını belirtmektedir.
Müneccimbaúı, Anadolu Selçukileri, s.22.
175
Muhtasar Selçukname de øbn Bibi`den tercüme olmasına ra÷men “Sultan Gıyase`d-Din Keyhüsrev,
ailesi halkı ve maiyetiyle Konya`yı terk etti”, gibi di÷erinden farklı bir ifade göze çarpmaktadır. øbni Bibi,
Anadolu Selçuki Devleti Tarihi (Muhtasar Selçukname), Çev: M.Nuri Gençosman, Feridun Nafiz
Uzluk, Ankara 1941, s.25; Aynı görüúe Yılmaz Öztuna da katılır ve “Rükne`d-Din Süleyman ùah`a karúı
mukavemetin boú oldu÷unu takdir eden I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, yanına küçük yaútaki iki o÷lunu,
Türkiye`nin müstakbel büyük hakanları Keykavus ve Keykubad`ı alıp, maiyetiyle Konya`yı terk etti”
ifadesini kullanır. T.Y.Öztuna, Türkiye Tarihi, s.102.
176
øbn Bibi, Selçuk Name, s.56.
174
43
Yaptı÷ı hizmet ölçüsünde toprak ve hil`at da÷ıtılacak” diye duyurular
yaptırmıútır177.
Bu haber ülkede yayılınca bu olaya karıúan herkes saraya gitmek için
adeta birbirleriyle yarıúa girip ne aldılarsa hepsini saraya getirince Rükne`d-Din
Süleyman ùah onları i÷diúlere ve ayanlara teslim ederek suçlu ve suçsuzların
ayırt edilmesini istemiútir. Sonra Melik øzze`d-Din Keykavus ve Melik Alae`dDin Keykubad`ı yanına ça÷ırtıp birini sa÷ dizine di÷erini sol dizine oturtarak
onlara; “E÷er yanımda kalırsanız sizi canımdan daha üstün tutarım. E÷er baba
özlemi duyar, ayrılı÷a dayanamazsanız, istedi÷iniz zaman sizi onun yanına
gönderirim” demiútir. Fakat atabeylerinin178 onları önceden tembihledi÷i gibi
ikisi de babalarının ayrılı÷ına dayanamadı÷ını söyleyip a÷layınca, Süleyman ùah
onları babalarının yanına göndermeye karar vermiútir. Sonra suçlarını itiraf etmiú
suçluları isteyerek úehzadelerin gözü önünde onları bir daha sorguya çekmiú ve
cellatlara
emir
vererek
hepsini
úehrin
surlarının
úerefesinde
çarmıha
gerdirmiútir179.
Bu uygulama ile soruúturma-yargılama usulüne de uyulmuútur. Suçun
basit bir eúkıyalık suçu olmaktan çıkıp, sabık sultanın úahsında Selçuklu
hanedanına yönelik oluúu gibi son derece önem arzetmesi nedeniyle de
“siyaset”e hükmedilmiútir. Bu da Selçuklu sultanlarının kendilerine oldu÷u
kadar, mensubu oldukları ailenin üyelerine yönelik olan suçları da kendilerinin
úahıslarında devlete karúı iúlenmiú saydıklarını ve faillerini ölüm gibi en a÷ır
cezalarla cezalandırdıklarını göstermektedir180. Rükne`d-Din Süleyman ùah
sonra emir vererek Ladik köyünü yaktırdı÷ı için o günden buyana Ladik`e
“Ladik-i Suhte” (yanmıú Ladik) denilmiútir181.
Daha sonra Süleyman ùah`ın yanlarına verdi÷i adamlar ile úehzadeler
Ermen Kalesi`ne kadar gelince onları burada bekleyen babaları Gıyase`d-Din
Keyhüsrev`e kavuúmuúlar, bu kavuúmadan sonra Gıyase`d-Din Keyhüsrev ve
øbn Bibi, Selçuk Name, s.56.
O sırada Atabeylik görevini Seyfe`d-din Ayaba yürütüyordu. Koca, a.g.e., s.14.
179
øbn Bibi, Selçuk Name, s.56-58.
180
Feda ùamil Arık, “Türkiye Selçuklu Devleti`nde Siyaseten Katl (1075-1245)”, Belleten, C.LXIII,
S.236, Ankara 1999, s.78.
181
øbn Bibi, Selçuk Name, s.58.
177
178
44
maiyeti Tekfur Leon`un mutasarrıf oldu÷u Ermeni ülkesine girmiútir182.
Keyhüsrev, bundan sonra kaybetti÷i saltanatı yeniden elde etmek ümidiyle ve
kendisine yardım edebilecek birilerini bulmak maksadıyla çevresindeki
hükümdarları ziyaret etmeye baúlayacaktır183. Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in
østanbul yolculu÷unda ve østanbul hayatında yanında baúta o÷ulları Alae`d-Din
Keykubad ve øzze`d-Din Keykavus`un annesi ve bu iki o÷lu olmak üzere
Mubarize`d-din Ertokuú, Esedü`d-din Ayaz, Seyfe`d-din Ayaba ve Devlet Hatun
gibi önde gelen kiúiler vardı184.
Fakat Niketas olayların akıúını farklı yansıtmaktadır. Ona göre; “Barıú
yapılınca Keyhüsrev aynen bir zamanlar babasının yaptı÷ı gibi imparatorun
yanına gelmiúti. Çünkü babası da akrabalarına haksızlık yapmıú ve babası
Mes`ud`un ölümünden sonra kendisi de haksızlı÷a u÷ramıútı. ømparator Manuel`i
kendisini kurtarıcı sa÷lam bir el olarak görüyordu. Kılıç Arslan bekledi÷ini
bulmuútu. Fakat Keyhüsrev`in ümitleri gerçekleúmemiúti. Zira beklediklerine
kavuúamayacak kadar so÷uk ve kötü bir úekilde karúılandı. Yüz bulamayınca ve
kardeúine karúı destek elde edemeyince ülkesine geri dönmüú, ancak daha
Konya`ya
girmeden
Rükne`d-Din`in
saldırısına
uzaklaútırılmıú; sonra da Ermeni Leon`a sı÷ınmıútır
185
u÷rayıp
ülkesinden
”.
3.1.2. Ermeni Ülkesine Varıúı Ve Kral II.Leon`la Görüúmesi
Sultan Keyhüsrev`in geldi÷ini duyan Tekfur Leon onu karúılamaya
çıkmıútı186. Bazı kaynaklara göre Gıyase`d-Din Keyhüsrev, Ermeni Leon`un
ülkesinde önce durdurulmak istendiyse de sonra iyi bir kabul görmüútür187.
Keyhüsrev`in bir ay müddetle burada kaldı÷ı sürece onun adına her gün
e÷lenceler düzenlenip ona çeúitli hediyeler sunulmuútur188. Keyhüsrev, baúkent
øbn Bibi, Selçuk Name, s.58.
Kaya, a.g.t., s.101.
184
Konu ile ilgili olarak bk. Baykara, a.g.e., s.8; Konyalı, a.g.e., s.385.
185
Khoniates, Hostoria (1195-1206), s.82-83.
186
øbn Bibi, Selçuk Name, s.58.
187
Baykara, a.g.e., s.22.
188
øbn Bibi, Selçuk Name, s.58.
182
183
45
Sis (Kozan)`de yüksek bir misafirperverlik görmüú189, gördü÷ü bu yakın ilgiden
dolayı da II.Leon`dan siyasi ve askeri yardım istemiútir190. Leon ona yardım
etmeyi ve eski iktidarına ulaúması için onu desteklemeyi kesinlikle reddetmiúti.
Zira Rükne`d-Din ile barıú yapmıú oldu÷unu ve böyle bir yardımın kan
dökülmesine sebep olaca÷ını söylemiúti191. Bekledi÷i deste÷i alamayan
Keyhüsrev, oradan ayrılmaya karar verince ülkesinin sınırlarına kadar Leon ona
eúlik etmiú, Keyhüsrev ise Leon`a özel hil`at ve padiúahlara yakıúır bir at hediye
ederek ona ülkesine dönme izni vermiútir192.
3.1.3. Kardeúi Mugise`d-Din Tu÷rul ùah`ın Ülkesi Elbistan`a Varıúı
Keyhüsrev, Ermeni ülkesinden sonra yönünü Elbistan`a çevirmiútir.
Elbistan sahibi ve aynı zamanda kardeúi olan Melik Mugise`d-Din Tu÷rul ùah,
Keyhüsrev`e birkaç gün ev sahipli÷i yaptıktan sonra ondan habersiz olarak úehrin
kadısı ve imamlarını ça÷ırtmıú, bütün úehrin yönetimini Keyhüsrev`e bıraktı÷ını
ve bu mülkte hiçbir hak iddia etmeyece÷ini söyleyerek úahitlerin de huzurunda
bunu yazıya geçirmiútir. Sonra onları okuyan Keyhüsrev de, orada bulunanların
huzurunda verilenleri kabul etti÷ini ve onları kardeúine geri iade etti÷ini
söyleyerek devletini tekrar Mugise`d-Din Tu÷rul ùah`a bırakmıútır193. Tu÷rul ùah
hasis ve de÷iúken bir yapıya sahipti. Di÷er meliklerden çok farklı olan ve
davranıúlarında tutarsızlıklar görünen Tu÷rul ùah, kardeúler arasında saltanat
mücadelelerine katılmamıú ve tahta çıkan kardeúlerine daima itaat etmiúti.
Dolayısıyla onun bu hareketi Süleyman ùah`a karúı ortaya konulan bir tavır
olamadı÷ı gibi, mazlum konumda olan Keyhüsrev`e destek olmak da de÷ildi.
Sadece nezaketten ibaretti. Zira Tu÷rul ùah, do÷uda hüküm süren di÷er
hükümdarlar gibi Süleyman ùah`a karúı Keyhüsrev`i istese bile daha fazla
189
O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.269.
Kaya, a.g.t., s.103.
191
Khoniates, Hostoria (1195-1206), s.83.
192
øbn Bibi, Selçuk Name, s.58.
193
øbn Bibi, Selçuk Name, s.59.
190
46
koruyamaz ve misafir de edemezdi194. Aradan birkaç gün geçtikten sonra
Gıyase`d-Din Keyhüsrev Malatya`ya gitmek üzere yola çıkmıútır195.
3.1.4. Kardeúi Muizi`d- Din Kayser ùah`ın Ülkesi Malatya`ya Varıúı
Malatya`ya hareket eden Keyhüsrev`in oraya daha ümitli vardı÷ını tahmin
etmek do÷rudur. Zira Malatya meliki Muizu`d-Din Kayser ùah da, birkaç yıl
önce, a÷abeyi Kutbe`d-Din Melik ùah`a teslim olmamıú, Eyyubiler`in baúı Melik
Adil`e gitmiú; onun damadı olunca da memleketini muhafaza etmiúti196.
Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in geliúini haber alan Melik Muizu`d-Din Kayser ùah
onu büyük bir ikramla karúılayıp, ona baúından geçenleri anlatan Keyhüsrev`e,
yanında bulundu÷u sürece büyük ikramlarda bulunmuútur197.
Bir gece Kayser ùah, Gıyase`d-Din Keyhüsrev`e kendisinin kayınpederi
olan Melik Adil`in yanına gidece÷ini, Malatya`nın yönetimini ise Keyhüsrev`e
bırakaca÷ını, iúler yoluna girdi÷inde ise geri dönebilece÷ini söyledi198.
Memleketini kaybetmemek için böylesine gayret ve mücadele eden Kayser ùah
tarafından kardeúi Keyhüsrev`e yapılan bu teklif, ancak eski Sultan`a teselli
vermek için olabilirdi. Aslında bu teklif ile Kayser ùah kardeúine yardım ve
destek için baúka adres vermiúti. “Ben Eyyubi hükümdarına gideyim, sen burada
kal” derken Keyhüsrev`e yardım almak için Eyyubiler`e gitmesini tavsiye
etmekteydi199. Keyhüsrev ise Melik Adil`in yanına kendisinin gidece÷ini ve ona
fikir danıúaca÷ını söyleyerek bunu kabul etmemiútir200.
194
Kaya, a.g.t., s.104.
øbn Bibi, Selçuk Name, s.59.
196
O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.269.
197
øbn Bibi, Selçuk Name, s.60.
198
øbn Bibi, Selçuk Name, s.60.
199
Kaya, a.g.t., s.106.
200
øbn Bibi, Selçuk Name, s.60.
195
47
3.1.5. Haleb Eyyubi Hükümdarı El-Melikü`z-Zahir`in Ülkesine Varıúı
I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, kardeúi Kutbe`d-Din Melik ùah`a karúı
mücadelede Eyyubiler`e sı÷ınarak ülkesini koruyan Malatya Meliki Kayser ùah
gibi Eyyubiler`den yardım alabilece÷ini ümit ederek Haleb`e gitti201.
El-Melikü`z-Zahir202, Selçuklu sultanı Rükne`d-Din Süleyman ùah ile
iliúkilerinin bozulmasını ve onun Eyyubi saltanatını elde etmeye çalıúan
kardeúlerine yardım ederek kendisine engel olmasını istemiyor, yeni bir düúman
kazanmaktan çekiniyordu203. Bundan dolayı el-Melikü`z-Zahir, Haleb`e gelmiú
olan I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in ziyaretini so÷uk bir úekilde kabul etmiútir204.
Keyhüsrev, orada hüsnü kabul görmedi÷i gibi205, Melikü`z-Zahir`den istedi÷i
yardımı da alamamıútır206. øbn Bibi ise Keyhüsrev`in ùam`da çok iyi karúılanıp,
kaldı÷ı sürece çok iyi vakit geçirdi÷ini, oradan da Diyarbakır (Amid) tarafına
yöneldi÷ini aktarmaktadır207.
3.1.6. Diyarbakır`a Varması
øbn Bibi`ye göre; Keyhüsrev, Diyarbakır hududuna vardı÷ında onu
karúılamaya Diyarbakır yöneticisi ve aynı zamanda eniútesi olan Melik Salih`in
önce adamları, sonra da kendisi gelmiútir. Keyhüsrev ve yanındakiler úehir halkı
tarafından coúkuyla karúılanmıútır. Buradaki kız kardeúini ziyaret eden
Keyhüsrev, Ahlat`a hareket etmiútir208.
Yalnız burada bahsedilen Melik Salih`in, Keyhüsrev`in eniútesi olması
imkansızdır. Çünkü II.Kılıç Arslan`ın damadı ve Keyhüsrev`in eniútesi olan
Nure`d-Din Muhammed209`dir ve Nure`d-Din Muhammed`in 1185 yılında ölümü
201
Özaydın, I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in Haleb`e gidiú tarihini 1204 verir. Abdülkerim Özaydın, “elMelikü`z-Zahir, Gazi”, DøA, C.XXIX, Ankara 2004, s.83. Yalnız bu tarihte Keyhüsrev Bizans`ta
bulunuyordu. Muhtemelen bu tarih 1196 sonu veya 1197 olması gerekir.
202
Abu`l-Farac, Haleb emirinden “Melik Tahir” olarak bahsetmektedir. Abu`l Farac, a.g.e., s.474.
203
Kaya, a.g.t., s.106.
204
ùehabeddin Tekinda÷, “Melik-üz-Zahir”, øA, C.VIII, østanbul 1972, s.684.
205
øbnü`l- Esir, a.g.e., s.169.
206
Müneccimbaúı, Camiu`d-Düvel, s.34.
207
øbn Bibi, Selçuk Name, s.61.
208
øbn Bibi, Selçuk Name, s.61.
209
Merçil, a.g.e., s.245; Sevim, Anadolu`nun Fethi, s.205.
48
ile Artuklu-Hısnıkeyfa hükümdarlı÷ına o÷lu II.Sökmen geçmiútir. II. Sökmen
ölmeden önce yerine kardeúini de÷il de memlükü ve eniútesi olan Ayaz`ı halef
göstermiútir210. Bunun sebebi de mutaassıp ve müfrit Sünniler tarafından filozof
ve Rafizi olmak töhmeti ile lekelenen kardeúi Melikü`l-Salih Nasırü`d-Din
Mahmud`u sevmemesidir. Lakin bunu hoú görmeyen emirleri, II. Sökmen`in
ölümü üzerine Mahmud`u Amid`e davet ederek ona biat etmiúlerdir (H.597M.1200-1201)211. øbn Bibi`nin “Melik Salih” olarak bahsetti÷i kiúi muhtemelen
Nasırü`d-Din Mahmud`dur.
3.1.7. Ahlat`a Varması
øbn Bibi`ye göre; “Keyhüsrev, Ahlat`a gelince onu Melik Balaban
karúıladı. Çeúitli hediyeleúmeler oldu, e÷lence meclisleri kuruldu212”. Burada da
iyi vakit geçiren Keyhüsrev, ziyaret etti÷i hiçbir hükümdarın Süleyman ùah`a
karúı saltanatı ele geçirmede kendisine yardımcı ve destek olmaması üzerine,
Ahlat`tan Karadeniz`e hareket etmiútir213.
øbn Bibi`nin, Ahlat ùah`ı olarak zikretti÷i hükümdarın Balaban olmayıp;
Aksungur Hezar Dinari (1193-1198) veya öldürülen önceki hükümdar Seyfeddin
Begtimur (1191-1193)`un o÷lu Muhammed (1198-1207)`in olması gerekir.
Çünkü Muhammed`in devleti unutup, içki ve e÷lence alemlerine dalması
sonucu214 Ahlatúahlar`ın sonuncusu Balaban 1207 yılında baúa geçmiútir215.
Coúkun Alptekin, “Artuklular”, DøA, C.III, østanbul 1991, s.415.
M.Fuad Köprülü, “Artuk O÷ulları”, øA, østanbul 1940, s.618.
212
øbn Bibi, Selçuk Name, s.66; O dönemde Ahlat ùahı`nın Melik Balaban oldu÷unu baúka kaynaklar da
bildirir.; Alptekin, “I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev”, s.265; Sevim, Anadolu`nun Fethi, s.159; O.Turan,
Selçuklular Zamanında, s.269; Yalnız Osman Turan bir di÷er eserinde úu ifadeyi kullanır; “Sökmen`in
köle emirlerinden olan Balaban, Malazgirt`e gitti; askerleri toplayıp, 1206 senesinde Ahlatúah`ı
Muhammed`e karúı isyan ederek payitaht üzerine yürüdü. Böylece Balaban Ahlatúah`ı oldu ise de sa÷lam
bir idare kuramamıútır”. Osman Turan, Do÷u Anadolu Türk Devletleri Tarihi, 4.Baskı, østanbul 1994,
s.104-105; Osman Turan`ın, Balaban`ın baúa geçiú zamanı ile ilgili olarak verdi÷i tarih di÷er eserindeki
ifadesi ile çeliúki oluúturmaktadır.
213
Ali Sevim-Erdo÷an Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi, Ankara 1995, s.452.
214
Abdülkerim Özaydın, “Ahlatúahlar”, Do÷uútan Günümüze Büyük øslam Tarihi, C.VIII, østanbul
1988, s.203.
215
Faruk Sümer, “Ahlatúahlar”, DøA, C.II, østanbul 1989, s.27.
210
211
49
3.1.8. Canit Topraklarına Varması
Ahlat`tan ayrılan Keyhüsrev, Canit (Samsun) tarafına varınca216,
Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in østanbul`a gitmek üzere memleketine geldi÷ini haber
alan Samsun valisi törenle onu karúılamıú, yorgun ve üzüntülü olan eski sultana
yakın ilgi göstermiútir. Keyhüsrev, Samsun valisinin bu nazik davranıúına
memnun olmuú, Samsun`da bir müddet dinlendikten sonra østanbul`a gitmek
düúüncesinde oldu÷unu valiye bildirmiútir217.
Gıyase`d-Din Keyhüsrev, Canit valisinin hazırlattı÷ı gemilerle ve
kadırgalarla østanbul`a yöneldi218. O østanbul`a giderken, herhalde babasının
Bizans`ta gördü÷ü hürmet ve yardımları hatırlıyor; Hıristiyan dayıları dolayısıyla
da bu úehirde yabancı kalmayaca÷ını düúünüyordu219. “Yolda gemicilerin
hoúlarına gitmeyen rüzgar esmeye, dalgalar her taraftan yürümeye baúlamıútı.
øster istemez demirleyerek karaya çıktılar. Islak gözleri ve kurumuú dudaklarıyla
a÷ırlıklarını karaya taúıyarak bir müddet o tarafları dolaútılar. Sultan,
ma÷riplilerin kaba ahlakı karúısında úarklıların güzel huyluluklarını gösterdi.
Sonunda Emir Abdü`l-Mümin`in himmetiyle her türlü sıkıntıdan uzak kaldı.
Orada da bir müddet halife ile sohbetler ve muhabbetlerle vakit geçirdikten sonra
müsaade alarak østanbul`a do÷ru denizden yola çıktı220”.
Burada sözü geçen Ma÷rip diyarı, Kuzey Afrika kıyıları olmayıp,
muhtemelen Karadeniz`in batı sahilleri olsa gerektir221.
216
øbn Bibi, Selçuk Name, s.66; Bazı kaynaklar ise Canit`in Trabzon oldu÷u konusunda ittifak
halindedirler. Sevim, “Keyhüsrev I”, s.348; O.Turan, “Keyhusrev I”, s.615; Öztuna da, Keyhüsrev`in
“Trabzon umum valisini misafiri” oldu÷unu belirtir. T.Y.Öztuna, Türkiye Tarihi, s.102. Osman Turan
ayrıca Canit diye isimlendirilen bölgenin merkezinin ve limanının Trabzon oldu÷unu, Keyhüsrev`in de
Trabzon`dan gemiye bindi÷ini belirtir. O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.269, 3 nolu dipnot.
217
Kaya, a.g.t., s.110.
218
Erdo÷an Merçil, “Bizans`ta Selçuklu Hanedan Mensupları”, XI. Türk Tarih Kongresi, Kongreye
Sunulan Bildiriler (5-9 Eylül 1990), C.I, Ankara 1994, s.715.
219
O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.269.
220
øbn Bibi, Selçuk Name, s.69; Muhtasar Selçukname`de “østanbul Bo÷azı ve Çanakkale`de
tutunamayan gemi, ma÷rip deryası sahillerine sürüklendi”, ifadesi geçmektedir. øbni Bibi, Muhtasar,
s.30.
221
Baykara, a.g.e., s.24; Selim Kaya ise bu konuda farklı bir görüú ileri sürmüútür; “øbn Bibi,
Keyhüsrev`in Samsun`dan ayrıldıktan bir müddet sonra Ma÷rib`de karaya çıktı÷ını bildirir. Ancak varılan
yerin neresi oldu÷unu bildirmezler. Yalnız øbn Bibi o yörenin hakimi olarak “Mü`minlerin Emiri Abdü`lMü`minin” ismini zikreder. Bu úahıs Muvahhidler hanedanından Yakub el-Mansur (1184-1199) olarak ta
bilinen Ebu Yusuf Yakub b. Abdülmü`min veya Muhammed en-Nasır (1199-1214) olsa gerektir. Zira
halife unvanını da kullanan Muvahhidler Kuzey Afrika`nın hakimiydi.
50
3.2. østanbul Hayatı Ve østanbul`un Latinlerce øúgali
3.2.1. østanbul`da ømparator III.Aleksios Angelos øle Görüúmesi
Keyhüsrev ve maiyeti østanbul`a geldiklerinde222 ømparator III.Aleksisos
Angelos223 onları çok iyi karúılamıútır224. ømparator, Keyhüsrev`e iktalar vermiú
ve ikramda bulunmuútur225. Ayrıca Keyhüsrev`e on bin altınlık tahsilat
ayırmıútır226. Sultan da imparatorun ilk kabulünde kendisine birtakım kıymetli
hediyeler ve altın iúlemeli elbiseler takdim etmiútir. Bununla beraber babası Kılıç
Arslan`ın Manuel`den gördü÷ü büyük yardımlar artık bahis mevzuu de÷ildi. Zira
o da úark hükümdarları gibi Süleyman ùah ile bozuúmayı göze alacak bir
durumda de÷ildi227. ømparator, Keyhüsrev için her gün e÷lence meclisleri ve
törenler düzenliyor, davet ve toplantılarda Keyhüsrev ile birlikte tahta
oturuyordu228. Keyhüsrev de burada annesinden dolayı zaten yabancılık
çekmiyordu229. III.Aleksios`un, Keyhüsrev`e çok fazla yardım edememekle
birlikte bu kadar yakınlık göstermesinin sebebi bu sırada Rükne`d-Din Süleyman
ùah ile aralarının gergin olması olabilir. Çünkü Rükne`d-Din Süleyman ùah,
Menderes bölgesinde isyan eden genç Mihail Komnenos`un ya÷ma giriúimlerine
Türkmen çetelerinin katılması için izin vermiúti. Bu durum Mihail`i
cesaretlendiriyordu230. Bu sebepten dolayı Aleksios`un Keyhüsrev`e yakınlık
göstermesi, Rükne`d-Din Süleyman ùah`a bir karúılık verme olabilir.
Lehmann, Keyhüsrev için “ømparator Aleksios tarafından, vaftiz edildi ve
evlatlı÷a kabul edildi231”, ifadesini kullanır. Bu bilginin hiçbir tutarlı yönü
Bununla beraber Keyhüsrev ikinci defa Selçuklu sultanı oldu÷unda hocası Mecdü`d-Din øshak`ı ülkesine
davet eden mektubunda baúından geçen olayları anlatırken, “Ma÷rib” de ve “Berberiler`in ülkesinde”
kaldı÷ını zikretmektedir. Bu durumda Keyhüsrev`in østanbul`a u÷ramadan önce Kuzey Afrika`ya gitmiú
olması aklen ve mantıken mümkün görünmemektedir. østanbul`da bulundu÷u sıralarda oralara gitti÷ine
dair bir kayıt olmamakla birlikte Muvahhidler`den yardım istemek amacıyla Ma÷rib`e gitmiú olması
ihtimal dahilindedir”. Kaya, a.g.t., s.111.
222
Niketas`a göre bu, Keyhüsrev`in ikinci kez imparatorun yanına geliúidir Fakat yine baúarı elde
edememiú ve gerekli saygıyı görmemiútir. Khoniates, Hostoria (1195-1206), s.84.
223
øbn Bibi, imparatordan “Vasilyüs” diye bahseder. øbn Bibi, Selçuk Name, s.70.
224
øbn Bibi, Selçuk Name, s.70.
225
Müneccimbaúı, Camiu`d-Düvel, s.34.
226
Özaydın, “Anadolu Selçukluları”, s.155.
227
O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.270.
228
øbn Bibi, Selçuk Name, s.70.
229
Baykara, a.g.e., s.24.
230
Cahen, Anadolu`da Türkler, s.60.
231
Lehmann, a.g.m., s.594.
51
olmaması gerekir. Çünkü iyi bir e÷itim alan, kendisini “Kılıç Arslan`ın o÷lu, Alp
Arslan ve Melik ùah`ın neslinden232” kabul eden ve Türkiye Selçuklu Devleti
sultalı÷ını yapmıú olan I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in øslami inancı ve dini görüúü
hakkında kaynaklarda menfi bir yazıya rastlamak mümkün de÷ildir. Lehmann,
annesinin Hıristiyan olmasından dolayı Keyhüsrev`e böyle bir yakıútırmayı
yapmıú veya Keyhüsrev`in bu úekilde bir davranıú sergileyece÷ini ummuú olmalı
ki bu tutarsız ifadeyi kullanmıútır.
I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in østanbul`da bir sürgün gibi de÷il, tıpkı bir
sultan gibi yaúamasından dolayı, Konya`dan yanına aldı÷ı ve her vardı÷ı yerde
yapılan ba÷ıúlardan ve hediyelerden oluúan büyük serveti kısa sürede erimiú,
ekonomik sıkıntı baú göstermiútir. Bu sıkıntıdan da en çok etkilenen úüphesiz
úehzadeler olmuútur. Daha sonra Seyfeddin Ayaba`nın da içinde bulundu÷u
ümera tasfiyesi sırasında Ayaba, Alae`d-Din Keykubad`a hitaben, “Gurbet
zamanında seni ve kardeúini omzumda taúıdım ve kuca÷ımda büyüttüm; uzun
saçlarımı kestim; size olan ba÷lılı÷ımdan bir dilim ekmek için sattım, yiyecek
olarak size verdim” úeklinde söyledi÷i sözlere bakılacak olursa, geçim sıkıntısını
ne dereceye kadar ulaúmıú oldu÷u, kolayca anlaúılacaktır233. Bundan dolayı
Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in østanbul`da geçen birkaç yıllık hayatı mevkisine
uygun de÷il idi234.
Keyhüsrev, III.Aleksios`un yanındaki huzur içinde yaúarken bazı can
sıkıcı olaylar da olmuútu. Bunlardan biri øbn Bibi`de úu úekilde anlatılmıútır;
“Vasilyüs`un hizmetinde bulunan bir Frenk, devletten her yıl on bin dinar vergi
alırdı. E÷er ödeme gecikirse ve ihmal edilirse o konuda imparatora a÷ır
hakaretlerde bulunur ve hiç utanmazdı. Bir gün divan üyeleri ile elbise yüzünden
tartıúmaya giren Frenk, imparatorun huzuruna gelerek uzun uzun úikayetlerde
bulundu. Her ne kadar Vasilyüs ona yanında Keyhüsrev`in bulundu÷unu, bu
meseleyi sonra halledece÷ini söylediyse de Frenk aldırıú etmeyip hakaretlere
baúladı. Bunun üzerine orada bulunan Keyhüsrev, Vasilyus`a bu kiúinin ne
øbni Bibi, Muhtasar, s.32.
Koca, a.g.e., s.15-16.
234
O.Turan, “Keyhusrev I”, s.615.
232
233
52
istedi÷ini sordu. O da olanları anlattı. Bunun üzerine Keyhüsrev; “Vasilyüs,
kullarına yüz mü veriyorlar da onlar hadlerini hudutlarını aúarak ona küstahlık
ediyorlar” deyince Frenk, Keyhüsrev`e kötü davrandı. Sultan da mendilini eline
dolayıp Frenk`in kula÷ının arkasına öyle bir indirdi ki Frenk, oturdu÷u
sandalyenin üzerinden baygın yere yı÷ıldı. Onu gören oradaki Rumlar ve
Frenkler kavgaya baúladı, sultanın üzerine saldırıp öldürmeye kalktılar. Vasilyüs,
olaya müdahale ederek olayı yatıútırdı. Orada bulunan insanların hepsini kovdu.
Keyhüsrev, Vasilyüs`e dönerek; “Siz melik biliyorsunuz ki Kılıç Arslan`ın o÷lu
olan ben, Melik ùah`ın ve Alparslan`ın soyundanım. Do÷udan batıya kadar her
yerde oturan insanların da bildikleri gibi atalarım ve dedelerim, dünyanın en
mamur ülkelerini kılıçlarıyla fethetmiúler, asilerin boynuna fetih halkasını
geçirmiúlerdir. Senin ataların da her zaman onların hazinelerine vergiler,
haraçlar, baclar ve mallar göndermiúlerdir. Sen de bana karúı aynı yolu takip
ettin. ùimdi e÷er sen, bana böyle hafifliklerin yapılmasını, benim bir Frenk`in bu
çeúit hakaretlerine katlanmamı uygun görürsen ve bu durumu da her biri sultan
ve bir ülkenin sahibi olan kardeúlerim ö÷renirse onlar sana asker çekerler ve
ülkenin topra÷ını gö÷e savururlar. Ülkenin harmanını ateúe verip vadilerinde ve
ovalarında kan nehri akıtırlar” dedi. Vasilyüs ise özür ve af dileyerek øslam
padiúahının gözüne girdi. Fakat Keyhüsrev, Vasilyüs`e bir úart koútu ve Frenk`le
meydanda dövüúmek istedi÷ini bildirdi. Vasilyüs bunu kabul etti235”.
I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in iste÷i ile kurulan savaú meydanında önce
Frenk, mızra÷ıyla iki kere saldırmıú, Keyhüsrev bunları savuúturduktan sonra
üçüncü saldırıyı kendisi yapmıútır. Sultan gürzüyle Frenk`i yere serince oradaki
Frenkler kavga çıkarmıú ve karıúıklıklar çıkmıútır. Vasilyüs ise askerlerine emir
vererek onları uzaklaútırmıútır236”. øbn Bibi`de bahsi geçen bu olayda,
III.Aleksios`un, Keyhüsrev`e karúı saygılı davranması, Keyhüsrev`in østanbul`da
iyi karúılanmadı÷ını belirten bazı kaynakların ifadelerinin do÷ru olmadı÷ını
açıkça göstermektedir.
235
236
øbn Bibi, Selçuk Name, s.71-72.
øbn Bibi, Selçuk Name, s.71-75.
53
3.2.2. Evlenmesi
I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in, østanbul`da bulundu÷u süre içerisinde
baúından bir de evlilik olayı geçmiútir. Keyhüsrev, ømparator III.Aleksios
Angelos`un iste÷i ile Bizans`ın ileri gelen devlet adamlarından Manuel
Mavrozomes237`in kızı ile evlendirilmiútir238. Baykara`ya göre “Siyasi bir
evlilik239” olan bu evlilikten sonra I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, ekonomik olarak
rahatladı÷ı gibi, müsait bir hayata da kavuúmuútur240.
3.2.3. IV. Haçlı Seferi Ve østanbul`un Latinlerce øúgali
1198`de papa seçilen III.Innocentius, kilisenin Batı`da bir çok sorununa
ra÷men Do÷u`ya yeni bir Haçlı Seferi düzenlenmesini istiyor ve bunu papalı÷ın
görevi sayıyordu241. Haçlılar`ın baúlangıçtaki hedefi Kutsal Ülke`ye gitmek ve
Kudüs`ü tekrar zapt etmekti. Bunun için de önce Mısır`a saldırıp øslam`ın gücünü
yok etmek gerekiyordu242.
Champagne kontu Thibaut, yeni oluúturulan Haçlı ordusunun reisi seçildi
ve seferin bu sırada øslam dünyasının merkezi haline gelmiú bulunan Mısır
üzerine yapılması kararlaútırıldı. Ulaúım araçlarını sa÷lamak için Venedik`le
temasa geçildi. Fakat Venedik`in iúe karıúması seferin kaderini etkiledi. Seferin
Mısır`a yapılması Venedik`in ticari çıkarlarına uygun düúmüyordu. Buna karúı
Bizans`tan nefret eden Venedik Doge`u Enrico Dandolo Mısır yerine østanbul
üzerine yapılacak bir seferin Venedik açısından çok daha yararlı olaca÷ı
kanısındaydı. Yine de anlaúma yapıldı. Venedik`e ulaúım için para ödenecek,
øbn Bibi, Mavrozomes`in “Rum kayserlerinin soyundan” oldu÷unu belirtirken, øbn Bibi, Selçuk
Name, s.76; øbnü`l Esir ve Müneccimbaúı, Mavrozomes`ten “Büyük Patrik”, øbnü`l- Esir, a.g.e., s.169;
Müneccimbaúı, Camiu`d-Düvel, s.34; Cahen, “Bizans askeri aristokrasisinin bir üyesi olup, Manuel
Komnenos`un gayri meúru bir kızıyla evli” oldu÷undan, Cahen, Anadolu`da Türkler, s.58; Abu`l-Farac
ise “Büyük asilzade”, olarak bahseder. Abu`l Farac, a.g.e., s.474; Yılmaz Öztuna ise Mavrozomes`in
kızından “Komnenos hanedanından bir prenses” olarak bahsetmektedir. T.Y.Öztuna, Türkiye Tarihi,
s.348;
238
Sevim, “Keyhüsrev I”, s.348.
239
Baykara, a.g.e., s.47.
240
O.Turan, “Keyhusrev I”, s.615. Salim Koca ise bu evlilik olayının Latinler`in østanbul`u iúgali
sırasında Keyhüsrev`in, Mavrozomes`in yanına gitmesinden sonra oldu÷unu belirtmektedir. Koca, a.g.e.,
s.16.
241
Iúın Demirkent, “Haçlı Seferleri Ve Türkler”, Türkler, C.VI, Ankara 2002, s.661.
242
Iúın Demirkent, Haçlı Seferleri, østanbul 1997, s.170.
237
54
fetihler eúit paylaúılacaktı. Ancak 1201`de Thibaut öldü. Yerine seferin reisi
seçilen Boniface de Montferrat ise Enrico Dandolo ile anlaúınca, seferin
yönlendirilmesi Venedik`in eline geçmiútir243.
Böyle bir konuda Venedik`in beklenmedik müdahalesi, artık Haçlı
Seferlerinin dinci ve fanatik kökenin bir yana bırakılıp basit ticari kar úekline
oturtuldu÷unu gösterir. Bu nedenledir ki Venedik bu iúe sermayesini koydu÷u
gibi, tam bir kurnazlıkla bu son seferle ortaya çıkan yeni maceracıların yönünü
baúka taraflara yani kendi maddi çıkarlarının bulundu÷u tarafa çekmeyi de
baúarmıútır244.
Haçlılar Zara`da iken, kardeúi tarafından tahttan indirilmiú olan eski
imparator II.Isaakios`un o÷lu Aleksios`tan bir mesaj aldılar. Isaakios amcasının
yerine kendisini tahta çıkardıkları takdirde Haçlılar`a, Venedik`e olan borçlarını
ödemeyi ve sefere destek vermeyi vaat ediyordu. Haçlılar fazla zorlanmadan bu
teklifi kabul ettiler. Haçlı filosu 24 Haziran 1203`te østanbul önüne geldi245.
ùiddetli bir mücadeleden sonra 17 Temmuzda Venedikliler surlarda bir
gedik açmıúlardı. Bu duruma úaúırmıú olan III. Aleksios, kaçması gerekip
gerekmedi÷ini düúünmekle meúguldü. En sevgili kızını ve bir torba dolusu
mücevheri alarak kara surları tarafından úehirden kaçmıú ve Trakya`da bulunan
Mosynopolis`e sı÷ınmıútı246.
243
Demirkent, Haçlı Seferleri, s.661.
H.A.Nomiku, Haçlı Seferleri, Çev: Kriton Dinçmen, østanbul 1997, s.53; øbnü`l-Esir, IV.Haçlı
Seferinin Kudüs yerine Bizans üzerine yapılmasının sebebini açıklarken; “østanbul`daki Bizans
ømparatoru Fransa kralının kız kardeúi ile evlendi. Fransa kralı Franklar`ın büyük krallarındandı. Sonra
kardeúi imparatorun üzerine hücum ederek onu yakaladı ve úehri elinden aldı. Gözlerine mil çekerek
hapsetti. Bunun üzerine onun o÷lu kaçarak dayısının yanına gitti ve amcasına karúı ondan yardım istedi.
Tam bu sırada çok sayıda Frank Kudüs`ü Müslümanlar`ın elinden kurtarmak gayesiyle Suriye`ye gitmek
için toplanmıúlardı. ømparatorun o÷lunu yanlarına alarak amcası ile aralarındaki meseleyi halletmek için
østanbul üzerine yürüdüler. Onların baúka bir niyetleri yoktu”, ifadelerini kullanır. øbnü`l- Esir, a.g.e.,
s.162.
245
Demirkent, a.g.m., s.661. øbn Kesir, Haçlılar için “Onlar Kudüs`e giderlerken Kostantiniyye yanından
geçmiúler, Kostantiniyye`deki emir ve komutanların kendi aralarında anlaúmazlı÷a düútüklerini
görmüúlerdi. Bu nedenle Kostantiniyye`yi kuúattılar” ifadesini kullanmıútır. øbn Kesir, El-Bidaye Ve`nNihaye, C.XIII, Çev:Mehmet Keskin, østanbul 1995, s.121.
246
Steven Runcıman, Haçlı Seferleri Tarihi, C.III, Çev: Fikret Iúıltan, Ankara 1992, s.105. Bir baúka
kaynak ise Aleksios`un aynı gece kendisi ile gelmek isteyen adamlarını da alıp, kaçarak úehri terk etti÷ini
belirtir. Geoffroi de Villehardouin – Heri de Valenciennes, Konstantinapolis`te Haçlılar, Çev: Ali
Berktay, østanbul 2001, s.77.
244
55
Haçlılar, ømparator III.Aleksios`un kaçması üzerine boú kalan tahta
II.Isaakios`un o÷lu Aleksios`u babası ile birlikte çıkarmıúlardı. Ama yeni
imparatorlar, Haçlılar`a verecek parayı bulamıyorlardı. Halk endiúe içinde idi.
Haçlılar civar köylere saldırıyor, her úeyi ya÷malıyorlardı247. Surların dıúında
kimsenin can güvenli÷i kalmamıútı. Di÷er taraftan østanbul içinde küstahça
dolaúan Haçlılar baúkent halkını son derece öfkelendirmekteydiler. Sarhoú
Haçlılar, sokaklarda daima kavgalar çıkarıyor, ellerini her tarafa uzatmaya
çalıúıyorlardı. Birkaç Fransız haçlının Müslümanlara ait bir mescidi ateúe
vermesiyle çıkan yangında úehrin büyük bir bölümü yok olup gitmiúti. Ancak bu
yangından sonra hiçbir Haçlı østanbul`da oturmaya cesaret edememiúti; zira halk
burnundan soluyordu. Ocak ayında Haçlılara karúı duyulan öfke ve nefret
ayaklanmaya dönüúmüú, halkın da onayı ile IV.Aleksios tahttan indirilip yerine
III.Aleksios`un damadı Aleksios Murtzuphlos, V.Aleksios ünvanıyla tahta
geçirilmiúti248. Haçlılarla anlaúan yeni imparatorlar, kızgın halk tarafından tahttan
indirilince, bu ayaklanmayı kendilerine karúı bir meydan okuma olarak
de÷erlendiren Haçlılar, úehri hücumla zapta karar vermiúti249.
Latinler`in østanbul`u muhasarası karúısında sıkıúan zayıf Bizanslılar
Süleyman ùah`tan yardım istemiúlerdi. Fakat o Ankara`nın ilhakı ve Gürcistan
seferi ile çok meúgul oldu÷u için, karúılı÷ı ne olursa olsun Bizans`ı kendi kaderi
ile baú baúa bırakarak elçiye müspet cevap vermemiúti. Haçlılar, úehirde oturan
ve ticaret yapan 30000 kiúilik Frenk kolonisinden úehrin kapılarının açılması ve
úehrin düúmesinde yardım gördüler250. Böylece úehir 13 Nisan 1204`te düútü ve
Haçlılar østanbul`u, 1099`da Kudüs`ü zapt ettiklerinde yaptıkları korkunç
katliama pek uygun düúen bir vahúetle ya÷maladılar. 900 yıl boyunca
Hıristiyanlı÷ın merkezi olan østanbul, bu ya÷ma sonunda bütün ihtiúamını,
zenginli÷ini, sanat eserlerini, her úeyini bir daha yerine gelmeyecek úekilde
kaybetmiútir251.
247
Demirkent, a.g.m., s.661.
Demirkent, Haçlı Seferleri, s.174-176.
249
Demirkent, a.g.m., s.661.
250
O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.271.
251
Demirkent, a.g.m., s.661.
248
56
Haçlılar üç gün boyunca úehrin dörtte birinden ço÷unu yakmıúlardı252.
Bizanslılar`ın kimi öldürülmüú, kimi yoksul düúmüú, kimi de zincire vurulup esir
alınmıútı. Bir kısmı da Ayasofya Kilisesi`ne sı÷ınmıútır. Latinler kiliseye de
hücum edince keúiúler, ellerinde ønciller`le karúılarına çıkıp øncil`den ayetler
okuyarak onlardan af ve merhamet dilemiúlerdi. Ancak Latinler, onları bu
yalvarıúlarına aldırmayıp, aksine hepsini öldürmüúler, kilisedeki ikonları ve
sayılamayacak derecedeki altın iúlemeli eúyaları, haçlardaki ve duvarlardaki
ziynet malzemelerini almıúlardı253. Batılı kaynakların anlattı÷ına göre; “Gerek
Flamanlar ve gerekse Fransızlar vahúi bir tahrip arzusuyla hareket etmekteydiler.
Bunlar uluyan ve naralar atan kitleler halinde sokaklarda ve evlerde dolaúıyor,
parıldayan her maddeyi kapıp, taúıyamadıkları her úeyi tahrip ediyor ve ancak
öldürmek, ırza geçmek ve susuzluklarını gidermek için úarap mahzenlerinin
kapılarını kırmak üzere bir lahza duraklıyorlardı. Ya÷macılar saraylara oldu÷u
gibi fakir kulübelerine de dalıyorlar ve bunları tahrip ediyorlardı. Yaralı kadın ve
çocuklar ölüm halinde sokaklarda debeleniyorlardı. Bu korkunç ya÷ma ve
cinayet dalgası, muazzam ve güzel úehir bir harabe yı÷ını haline gelmiúti254”.
Asırlar süren çalıúmalar sonucu oluúturulan fikri eserler, ilim dolu kütüphaneler,
dünyaca ünlü sanat eserleri, her úey ama her úey kül olmuú, tahrip edilmiú,
ortadan kaldırılmıútır. Ve bu suretle uygar insanlık o gün tamir edilemez bir
felaket yaúamıútır255.
Haçlılar bundan sonra østanbul`da Latin ømparatorlu÷u adıyla elli yedi yıl
(1204-1261) sürecek bir hakimiyet kurup, bu imparatorlu÷un baúına Flandre
kontu IX.Baudouin geçirmiúlerdir. ømparatorluk arazisi iúgalciler arasında
bölüúüldü. Latin Devleti`nin hükümdarı Baudouin`e Bizans arazisinin dörtte biri
ile Trakya ve Kuzeybatı Anadolu toprakları verildi. Haçlı ordunun kumandanı
Boniface de Montferrat, Selanik`te Tesalya bölgesini içine alan bir krallık
252
Villehardouin`in bu olaylar sırasında gözlemledi÷i ve “Kimli÷ini bilmedi÷im birtakım insanlar kötülük
olsun diye kenti ateúe verdi; yangın öyle büyüdü ki, öyle korkunç bir hal aldı ki kimse onu söndüremedi,
bastıramadı. Limanın öbür tarafına yerleúmiú olan ordunun baronları bu durumu görünce çok üzüldü;
güzel kiliselerin ve o zengin sarayların yanarak çökmesine, o büyük pazar sokaklarının alevler tarafından
yutulmasına çok acıdılar; ama ellerinden baúka bir úey gelmiyordu” diye belirtti÷i olay, østanbul halkının
içinde bulundu÷u zor durumu güzel bir úekilde anlatmaktadır. Villehardouin-Valenciennes, a.g.e., s.83.
253
øbn Kesir, a.g.e., s.121.
254
Runcıman, a.g.e., s.109.
255
Nomiku, a.g.e., s.53.
57
kurdu256. Venedik`in kazancı hepsinden fazla olmuú; Venedikliler hemen bütün
Ege adaları ile Çanakkale, Tekirda÷, Modon, Koron, Draç, Ragusa gibi limanları
ve Edirne`yi ele geçirmiúlerdi257. Ancak Latinler østanbul`u zaptetmekle bütün
imparatorlu÷u ele geçirmiú olmadılar. Zira daha aradan iki yıl geçmeden
Bizans`ın uzantısı olan ba÷ımsız devletçikler kurulmuútu258.
3.2.3.1. øznik Rum ømparatorlu÷u`nun Kurulması
Haçlılar`ın østanbul`u iúgali ve orada bir Latin (Fransız) imparatorlu÷u
kurmaları Selçuklular`ın siyaseti ve fetihlerinde rol oynamıútır. østanbul`dan
sonra Balkanlar`da ve Yunanistan`da da hakimiyetlerini kuran Latinler,
Anadolu`da Bizans topraklarından çok yer alamayıp øzmit`ten öteye geçemediler.
Bizans`ın u÷radı÷ı bu felaket üzerine her tarafta bir takım despotlar belirmeye
baúlamıútı. Bunlar arsında Aleksios`un damadı olan Theodoros Laskaris, 1204
yılında øznik`e kaçarak di÷erlerinden daha fazla muvaffakiyet kazanmıú, bu
sebeple Bizans mültecilerinden pek çok asil ve kilise adamları onun yanına
toplanmıútı. Haçlı kumandanlarından Louis, hissesine düúen øznik ve Bitinia
dukalı÷ını iúgale giriúirken yakın sahillerden ve øznik`ten öteye geçemedi.
Böylece kudretini gösteren Laskaris, imparatorlu÷unu ilan edip 1206`da øznik`te
devletini kurdu. Laskaris 1208 yılında törenle patrik tarafından takdis olunup
ømparator olarak taçlandırıldı ve østanbul`un Bizans imparatorlarının halefi
olarak kabul edildi. Böylece østanbul`un Latin ømparator ve Katolik patri÷ine
karúı øznik`te bir Bizans imparatoru ve bir Ortodoks patrik çıkarılmıútı. Bunun
sonucu olarak øznik, østanbul`dan kovulan Bizanslılar`ın devlet ve kilise merkezi
olmuútur259.
256
Ostrogorsky, Montferrat`ın Selanik`e gitmesinin kötü sonuçlar do÷urdu÷unu eleútirisel bir yaklaúımla
ele alarak “Anadolu`nun öneminin takdir edilmemiú olması Latin Devleti`nin felaketi oldu. Boniface de
Montferrat Anadolu`yu bir tarafa bırakıp Selanik`e gitti÷inden, devleti koruyucu Bizans kuvvetleri burada
Theodoros Laskaris`in etrafında toplandı. ølk adımlar sonsuz derecede güç oldu. Eski devlet yapısı
çözülmüú olup kısmi hakimiyetler kurmak oluúumu tam kıvamında idi” sözleriyle belirtmiútir. Georg
Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, Çev: Fikret Iúıltan, 5. Baskı, Ankara 1999, s.394.
257
Iúın Demirkent, “Bizans”, DøA, C.VI, østanbul 1992, s.239.
258
Demirkent, Haçlı Seferleri, s.179-180.
259
Kaya, a.g.t., s.144; 177 nolu dipnot.
58
3.2.3.2. Trabzon Rum ømparatorlu÷u`nun Kurulması
Bizans imparatorlu÷unun yıkılması üzerine Komnenos ailesine mensup
David ve Aleksios isminde iki genç úehzade de Karadeniz sahillerine yerleúme
çabasına girmiúti. Gürcü kraliçesi Thamara`nın küçük ye÷eni olan Aleksios
derhal Gürcistan`a giderek kraliçenin askeri yardımı ile Trabzon`a geldi ve
imparator soyuna mensup olması dolayısıyla orada Komnenoslar`ın yeni bir
hanedanını ve devletini kurdu (1204-1461). Onun küçük kardeúi David de
Karadeniz`in batı sahillerinde, Sinop ve Ere÷li úehirlerinde yerleúmiú; o da
Bizans`ın varisi olmak iddiasıyla Sakarya boylarına kadar ilerlemiúti.260
IV. Haçlı seferi Bizans imparatorlu÷una vurdu÷u darbe ile Anadolu`daki
Selçuklu Türk hakimiyetinin güçlenmesine yardım bile sa÷lamıútı. Türkiye
Selçuklu Devleti artık batıdan gelecek bir tehlike kalmadı÷ından sınırlarını
geniúletmek imkanı bulmuútu. Bu Haçlı seferinin Müslümanlar`a hiçbir zararı
olmamıú, fakat baúından beri do÷udaki din kardeúlerine yardım sözünü dillerinde
düúürmeyen ve güya bu harekete IV.Aleksios`un ça÷rısı üzerine Bizans`a destek
olmak üzere birleúmiú olan Haçlılar, asıl niyetlerini úimdi göstermiú oldular.
Çünkü baúından beri Batı`nın düúüncesi Bizans`ı yok etmek ve onun sahip
oldu÷u Anadolu`dan Türkler`i atarak bu bölgeleri ele geçirmekti. Ancak yüz yıl
öncesine göre durum de÷iúmiúti. Anadolu`da Türk hakimiyeti kesinlikle
yerleúmiúti. Bunu de÷iútiremeyeceklerdi261.
3.2.4. østanbul`un øúgali Sırasında I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in
Kayınpederine Sı÷ınması Ve Ada Hayatı
Kaynakların bu konudaki genel görüúüne göre, I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev,
østanbul`un Latinler tarafından iúgali sırasında, kayınpederinin østanbul
yakınlarında olan kalesine kaçmıútır262. Kayınpederi Manuel Mavrozomes,
Keyhüsrev`i kabul etmiú ve ona “Allah bize teselli verinceye kadar bu kale sana
260
O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.278.
Demirkent, Haçlı Seferleri, s.180-181.
262
Ali Sevim ise bu yer hakkında farklı bir yorum yaparak “I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, Haçlıların
(Latinlerin) østanbul`u iúgalleri üzerine, kayınpederinin yanına Menderes havalisine gitmek zorunda
kaldı” ifadesini kullanmaktadır. Sevim, Anadolu`nun Fethi, s.159.
261
59
da bana da yetiúir263”; “Bu kaleye müútereken sahip olalım; geliriyle
yetinelim264” gibi sözler söylemiútir265.
Fakat øbn Bibi, bu görüúte de÷ildir. Ona göre, I.Gıyase`d-Din
Keyhüsrev`in østanbul`dan ayrılarak kayınpederi Manuel Mavrozomes`in yanına
gitmesinin sebebi, Frenkle yaptı÷ı düellodur. øbn Bibi bu durumu; “Saraya
gittiklerinde
ømparator
Vasilyüs,
Frenkler`den
zarar
görmemesi
için
Keyhüsrev`e, Rum kayserlerinin soyundan Melik Mavrozomes`in yanına gitmesi
tavsiyesinde bulundu266. Bunu kabul eden Keyhüsrev birkaç gün sonra adamları
ve askerlerini alarak Mavrozomes`in bulundu÷u adaya gitti” olarak açıklar267.
Gerçekten de Manuel Mavrozomes`in malikanesi hem Keyhüsrev, hem de
o÷ulları için adete bir huzur ve sükun yuvası olmuútur. Keyhüsrev burada çeúitli
içkilerle gurbet hayatını hafifletmeye çalıúarak huzurlu bir hayat yaúıyordu.
ùehzadeler ise, her gün atabeyleri Seyfeddin Ayaba tarafından düzenli bir úekilde
sürdürülen e÷itim ve ö÷retimlerini bitirince, kara ve deniz avına çıkarak hoúça
vakit geçirmiúlerdi268.
3.3. Rükne`d-Din Süleyman ùah`ın Ölümü Ve I.Gıyase`d-Din
Keyhüsrev`in Anadolu`ya Davet Edilmesi
1196 yılında, iktidardaki kardeúi I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`i kuvvet
yoluyla tahttan indiren Rükne`d-Din Süleyman ùah, sekiz yıl kadar tahtta
kalmıútı. Rükne`d-Din Süleyman ùah bu süre içerisinde Anadolu Türk birli÷ini
sa÷lamaya çalıútı÷ı gibi, Gürcülerle de mücadele etmiútir. Gürcülerle yaptı÷ı
263
Abu`l Farac, a.g.e., s.474.
øbnü`l- Esir, a.g.e., s.169.
265
Bu konu ile ilgili olarak ayrıca bkz; Müneccimbaúı, Camiu`d-Düvel, s.34; Özaydın, “Anadolu
Selçukluları”, s.155; Alptekin, “I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev”, s.265; Merçil “Hanedan Mensupları”,
s.715; O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.269; v.d.
266
Keyhüsrev`e, Manuel Mavrozomes`in yanına gitmesini tavsiye eden ømparator; “øslam padiúahının
sevgisi gönlüme öyle yerleúmiútir ki hiçbir suretle ayrılık kabul etmez, bir dakika mübarek cemalinizden
ayrı düúsem rahatım kaybolur. Lakin cihan úahının iúini kendi arzularımdan üstün görüyorum. E÷er
izniniz olursa Frenkler`in düúmanlık hisleri hiddetleri sükunet buluncaya kadar Sultanımı Rum
kayserlerinin ulularından olan Melik Mafrozom`un yanına göndereyim. Ve imkan dahilinde olan her úeyi
göndermekte kusur etmeyeyim. Melik Mafrozom da bizzat lazım gelen hürmet ve riayeti yerine
getirecektir” sözlerini söylemiútir. øbni Bibi, Muhtasar, s.34.
267
øbn Bibi, Selçuk Name, s.76.
268
Koca, a.g.e., s.16; øbn Bibi, Selçuk Name, s.76.
264
60
savaúta yenilen Rükne`d-Din Süleyman ùah, hazırlanmak için geriye dönmüú,
Ankara`yı kardeúinden almıú ve tekrar Gürcistan seferine giderken yolda
ölmüútür. Onun ölümünü øbnü`l-Esir úöyle anlatır; “Malatya ile Konya arasındaki
Anadolu topraklarının hakimi olan Sultan Rükne`d-Din Süleyman b. Kılıç Arslan
b. Mes`ud b. Kılıç Arslan b. Süleyman b. Kutalmıú bu sene 6 Zilkade (6 Temmuz
1204) günü öldü269. Kulunç hastalı÷ına yakalanan sultan yedi gün hasta yattıktan
sonra öldü. Hastalanmadan beú gün önce Ankara hakimi olan kardeúine ihanet
etmiúti. Ankara müstahkem bir úehirdi. Buraya hakim olan kardeúi Rükne`dDin`e düúmandı. Rükne`d-Din onu birkaç sene muhasara etti. Kardeúinin durumu
zayıfladı, yanındaki erzak azaldı. Bu yüzden alaca÷ı bazı yerlere karúılık
Ankara`yı teslim etmeye razı oldu. Rükne`d-Din ülkesindeki bir kaleyi
Ankara`ya karúılık olarak verecekti. Sözünde duraca÷ına dair de yemin etti.
Bunun üzerine kardeúi Ankara`dan inerek úehri teslim etti. øki o÷lu da
yanındaydı. Rükne`d-Din kardeúini yakalamak üzere adam görevlendirdi.
Çocukları ile birlikte yakalayıp kardeúini öldürdü. Bu hadisenin üzerinden beú
gün geçmemiúti ki, Rükne`d-Din kulunç hastalı÷ına yakalanıp öldü270”.
Rükne`d-Din Süleyman ùah`ın ölümünden sonra Tokat`tan gelerek
Süleyman ùah`ın hizmetine giren Nuh Alp, Emir Mende ve Tüz Be÷ gibi devlet
büyükleri sultanın çocuk yaútaki o÷lu øzzeddin Kılıç Arslan271`ı tahta
geçirdiler272. Bu çocuk yaútaki sultan sekiz ay kadar hüküm sürebildi273. Onun
zamanında Akdeniz sahillerinde önemli kalelerden olan Isparta274 kalesi
alınmıútır275.
øzze`d-Din Kılıç Arslan`ın küçüklü÷ü sebebiyle halkın gözünde itibarsız
oldu÷unu, hükümdarın emrine ve memleket nizamına bozukluk geldi÷ini öne
269
Neúri, bu tarihi Zilkade 599/Temmuz-A÷ustos 1203 olarak vermektedir. Neúri, Neúri Tarihi, s.23.
øbnü`l- Esir, a.g.e., s.166-167.
271
øbn Kesir, III.Kılıç Arslan`dan “Eflah Arslan” olarak bahsetmektedir. øbn Kesir, a.g.e., s.121.
272
øbn Bibi, Selçuk Name, s.96.
273
Merçil “Hanedan Mensupları”, s.716; øbn Kesir, III.Kılıç Arslan`ın tahtta kalma süresini “Bir sene”,
øbn Kesir, a.g.e., s.121; Ahmed bin Mahmud ise “Bir buçuk yıl” olarak zikretmektedir. Ahmed Bin
Mahmud, a.g.e., s.150. Rükne`d-Din Süleyman ùah, Zilkade 1204`te ölüp, I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev de
Cemaziyülevvel 1205`te tahta çıktı÷ına göre bu sürenin sekiz ay oldu÷u anlaúılır.
274
Müneccimbaúı buradan “A÷ras” olarak bahseder. Müneccimbaúı ùeyh Ahmed Dede, Anadolu
Selçükleri, Çev: Hasan Fehmi Turgal, østanbul 1939, s.13. fakat kaynaklarda A÷ras, Atabey için
kullanılır.
275
øbni Bibi, Muhtasar, s.39.
270
61
süren276 ve sabi bir çocu÷a tabi olmak istemeyen277 Gıyase`d-Din Keyhüsrev`e
mensup beylerden bir kısmı harekete geçmiútir. Uc Türkmenleri`nin baúında
bulunan Ya÷ıbasano÷ulları bu teúebbüste esas rolü oynuyordu. II.Kılıç Arslan
Ya÷ıbasan`ı 1164`de ma÷lup edip Sivas`ı alınca, Ya÷ıbasan`ın ölümünden sonra
üç o÷lu Muzafferü`d-Din Mahmud, Zahire`d-Din øli ve Bedre`d-Din Yusuf278,
Selçuklular`ın ve bilahere Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in hizmetine girmiúti. Bu
Daniúmendli beyleri ve Mubarize`d-Din Ertokuú eski sultanlarını tekrar tahta
çıkarmak için iúbirli÷i yaptılar279. Bu beyler hiç zorluk çekmeden etraf ve
vilayetlerin emirlerini Gıyase`d-Din Keyhüsrev tarafına çevirdiler. Onlara ant
içirip taahhütnameler aldılar. Sonra Keyhüsrev`in hizmetinde haciplik280 ve
kahyalık yapmıú, bilgisi ve tecrübesi fazla olan 5 dili ana dili gibi konuúan Hacib
Zekeriya281`yı, Sultan Gıyase`d-Din Keyhüsrev`i ça÷ırmak için görevlendirdiler.
Beylerden aldıkları mektupları ve senetleri hiç kimsenin fark edemeyece÷i
úekilde yarılmıú bir çobande÷ne÷inin içine yerleútirdiler. Hacib Zekeriya`ya ise
keúiú elbisesi giydirip rahip kılı÷ına soktular282.
Hacib Zekeriya, Mavrozomes`in ülkesine gelince Keyhüsrev ile görüúme
yolu aramaya baúlamıútı. Bu fırsatı øzze`d-Din Keykavus ve Alae`d-Din
Keykubad`ın özel hizmetçileriyle gezintiye çıkmaları sırasında yakalamıútır.
Hacib Zekeriya, Melik øzze`d-Din Keykavus`un yanına giderek yana÷ından
öpünce buna sinirlenen Keykavus, babasının yanına koúarak keúiúin edepsizli÷ini
anlatmıú, Keyhüsrev de onu derhal yanına ça÷ırmıútı. øçeri girince hiçbir úey
276
Ahmed Bin Mahmud, a.g.e., s.150.
Müneccimbaúı, Camiu`d-Düvel, s.34.
278
øbrahim Hakkı Konyalı, bu kiúi için; “Bedre`d-Din Yusuf, Ya÷ıbasan`ın de÷il, Mahmud`un o÷ludur ve
Selçukiler`den birisi ile evlenmiú Devlet Hatun`un kardeúidir. Bedre`d-Din, Beramuni diye úöhret
yapmıútır” demektedir. Konyalı, a.g.e., s.447. Konyalı, aynı eserinin bir baúka sayfasında bu konu ile
ilgili olarak “Devlet Hatun`un Selçuk hükümdarlarından hangisinin karısı oldu÷unu kesin olarak tespit
edemedim. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in hasekileri arasında olmasını en kuvvetli bir ihtimal gibi
alıyorum. Belki de bu kadın; Keykavus ve Keykubad `ın anaları da, Keyhüsrev`le beraber østanbul`a
gelmiútir. Kati olan úudur ki Devlet Hatun, Bedre`d-Din-i Beromoni`nin kardeúidir. Babaları da
Daniúmendo÷ulları`ndan Muzafferü`d-Din Mahmud`dur” ifadesini kullanır. Konyalı, a.g.e., s.385.
279
O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.272.
280
Hâcib: Bir kiúinin bir yere girmesine engel olan kimse, kapıcı demektir. Tarihçiler menúeini Sasaniler
zamanına kadar çıkarırlar. Sasaniler döneminde bu memuriyetin var oldu÷una dair kayıtlar vardır.
Hâciblik müessesinin mevcut oldu÷u Türkiye Selçukluları`nda eski gelene÷e uyularak hâciblere emir
unvanı verilmiútir. Aydın Taneri, “Hâcib”, DøA, C.XIV, østanbul 1996, s.508-510.
281
Ahmed bin Mahmud, Hacib Zekeriya için “Atabey Yarınkuú” ifadesini kullanır. Ahmed Bin Mahmud,
a.g.e., s.150.
282
øbn Bibi, Selçuk Name, s.97.
277
62
sormayan Mavrozomes, onun derhal öldürülmesini istemiútir. Kan ter içinde
kalan Hacib Zekeriya, üstündekileri atarak kendisini tanınacak hale getirince
Keyhüsrev onu tanımıú fakat tanıdı÷ını kimseye belli etmemiútir. Adamlarından
birine Farsça, Zekeriya`nın istedi÷i zaman huzuruna gelebilmesi için kapısı
açabilecek bir yere koyulmasını buyurmuútur. Saray yabancılardan boúalınca
Sultan hiç vakit kaybetmeden Zekeriya`yı yanına ça÷ırmıú, Zekeriya içeri girince
Keyhüsrev`e bu iúi kendisiyle görüúmek için yaptı÷ını söylemiúti. Keyhüsrev,
kardeúi Rükne`d-Din Süleyman ùah`ı sorunca, Hacib Zekeriya olanları anlatmıú,
Keyhüsrev`in tahta davetini içeren yemin mektuplarını ve getirdi÷i senetleri
Keyhüsrev`in önüne koymuútu. Keyhüsrev bunları okuyunca kardeúi her ne
kadar kendisine kötülük ettiyse de onun ölümüne dayanamayıp a÷lamıútır.
Keyhüsrev olanları Mavrozomes`e anlatıp üç gün yas tuttuktan sonra dördüncü
gün Mavrozomes`e, ülkesine geri dönece÷ini bildirmiúti. Mavrozomes de bunu
olumlu karúılamıú ve maiyeti ile birlikte sultana eúlik edebilece÷ini belirtmiútir.
Mavrozomes, daha önce kızını eú olarak Keyhüsrev`e verdi÷i gibi o÷luna da
Keyhüsrev`in yanında görev vermiúti283. Daha sonra I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev
ve yanındakiler, Keyhüsrev`in tekrar Selçuklu tahtına sahip olabilmesi için
Konya`ya do÷ru yola çıkmıútı.
283
øbn Bibi, Selçuk Name, s.98-101.
63
IV. BÖLÜM
4. I.GIYASE`D-DøN KEYHÜSREV`øN ANADOLU`YA
DÖNÜùÜ, II.SALTANAT YILLARI VE ùEHADETø
4.1. øznik Olayı
I.Gıyase`d-Din
Keyhüsrev,
kayınpederi
Manuel
Mavrozomes
ve
yanındakiler øznik`e varınca, øznik Rum ømparatoru Theodoros Laskaris, Türkiye
Selçuklu Sultanı III.Kılıç Arslan ile a÷ır yeminli bir anlaúma yaptı÷ını bundan
dolayı geçiúlerine izin veremeyece÷ini söylemiúti284.
Laskaris`in, III.Kılıç Arslan ile anlaúma yapıldı÷ını söylemesi, herhalde
fırsattan istifade ile Keyhüsrev`den bir úeyler koparmak için bahane idi. Çünkü
Laskaris`in kendisi de yeni bir devlet kuruyordu. III.Kılıç Arslan yeni sultan ilan
edilmiúti. Dolayısıyla ne zaman ve ne çabuk anlaúma yapılmıú olabilirdi. Bizans
kaynaklarında da hiç bahsedilmeyen ancak Laskaris`in var oldu÷unu ileri
sürdü÷ü bu anlaúmanın Keyhüsrev`den alınan söz ve koparılan taviz ile
bozulması da bunun bir bahane oldu÷unu ortaya koymaktadır285.
Laskaris ve Keyhüsrev bu konuda birkaç gün konuúup tartıúmıú, aralarında
elçiler ve aracılar gidip gelmiúti. Tartıúmalar sonunda varılan anlaúmaya göre;
Selçuklular, Rum ülkesinden aldıkları Honaz, Ladik (Denizli) ve Konya sınırına
kadar di÷er kaleleri ve vilayetleri Laskaris`in naiblerine teslim edecekler, bu iú
gerçekleúinceye kadar Keyhüsrev`in o÷ulları, Hacib Zekeriya ile birlikte
Laskaris`in yanında rehin kalacaktı. Bu karar üzerine Keyhüsrev, Mavrozomes`in
yakınlarının eúli÷inde sınır bölgesine kadar gitmiútir286.
øbn Bibi`de anlatıldı÷ına göre; “Aradan birkaç gün geçince Hacib
Zekeriya, Theodoros Laskaris`in yanına giderek; “Siz padiúahımız bilirsiniz ki,
melikler nazik ve hassas kimselerdir. Bu yüzden çabuk sıkılıp rahatsız olurlar.
øbn Bibi, Selçuk Name, s.101.
Kaya, a.g.t., s.118-119.
286
øbn Bibi, Selçuk Name, s.101.
284
285
64
Devamlı evde kalmaktan üzülüp hasta olmaları mümkündür. E÷er onlara o
yüzden bir zarar gelirse, siz de ondan zarar görürsünüz” dedi. Hacib Zekeriya`nın
sıkıntıdan meliklere bir zarar gelmemesi uyarısını dikkate alan Laskaris, onun
fikrini uygun bularak meliklerin çevreyi gezip ata binmelerine izin vererek
yakınlarından birkaç kiúiyi de yanlarına kattı. Ertesi gün gezmeye çıktıklarında
Hacib Zekeriya, Laskaris`in yanlarında gönderdi÷i adamlarını ba÷ıú ve vaatlerle
ümitlendirip yanına çekmeye çalıútı. Sonunda bu iste÷ine ulaútı. Görevlilerin baúı
konumunda olan kiúiyi kendi yanına çekti. O da di÷erlerini ikna etti. Ormanda av
sırasında iken önlerinden Rum ülkesine do÷ru kaçan yaban domuzunu
kovalamaya baúladılar. Bu kovalama planı øslam ülkesi sınırlarına ulaúma ile son
buldu287. Böylece, øzze`d-Din Keykavus ve Alae`d-Din Keykubad`ın rehinelik
hayatları çok kısa sürdü÷ü gibi, babalarının øznik Rum ømparatoru Laskaris ile
yaptı÷ı anlaúmada uymak zorunda oldu÷u yükümlülük de kendili÷inden ortadan
kalkmıú oluyordu288. Fakat Osman Turan, bu anlaúma úartının I.Gıyase`d-Din
Keyhüsrev tarafından ileriki yıllarda kayınpederi Manuel Mavrozomes`un,
Denizli
ve
havalisine
tayin
edilmesiyle
yerine
getirilmiú
oldu÷unu
belirtmektedir289.
4.2. Uluborlu`da Yapılan Hazırlıklar
I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, øznik`te Theodoros Laskaris ile anlaútıktan
sonra Manuel Mavrozomes ile uc Türkmenleri`nin bulundu÷u yere Uluborlu
(Burgulu)`ya ulaútı290. Mikail Bayram`a göre Keyhüsrev`in øzmit, Kütahya
üzerinden Uluborlu`ya intikali tamamen Manuel Mavrozomes`in yardım ve
çabalarıyla gerçekleúmiútir291. Keyhüsrev, meliklik döneminin geçti÷i ve çok iyi
tanıdı÷ı Uluborlu`da, Uc`un iúlerini yoluna koymak, eksikliklerini gidermek ve
oradaki beylerle görüúerek düúüncelerini almakla meúgul iken, Hacib Zekeriya
derhal Keyhüsrev`e adamlar göndererek meliklerle yanına gelmekte oldu÷unu,
øbn Bibi, Selçuk Name, s.101-103.
Koca, a.g.e., s.18.
289
O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.81.
290
Merçil “Hanedan Mensupları”, s.716.
291
Bayram, “Devlet Yapısının ùekillenmesi”, s.171.
287
288
65
anlaúma sırasında Laskaris`e söz verdi÷i kaleleri teslim etmemesini bildirmiúti.
Büyük bir sevinç yaúayan Keyhüsrev, Uc`ta iúleri yoluna koymuú, beyleri ve
komutanları ba÷ıúlarla memnun etmiútir292. Çok geçmeden Hacib Zekeriya
beraberinde øzze`d-Din Keykavus ve Alae`d-Din Keykubad oldu÷u halde
Sultan`ın yanına gelmiúti. Gıyase`d-Din Keyhüsrev çocuklarına kavuúmanın
sevincini yaúayarak Borgulu`da hazırladı÷ı ordusunu alıp, II.Kanun 1205 (Ocakùuabat 1205/601 Cemaziyülevvel) tarihinde, Konya üzerine yürümüútür293.
4.3. Konya Kuúatması Ve I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in Tahta Davet
Edilmesi
I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in Konya`ya do÷ru geliúini haber alan Konya
úehrinin ileri gelenleri daha do÷rusu yönetimde söz sahibi olan ve bulundukları
konumlarını muhafazaya çalıúan menfaat çevreleri Keyhüsrev`in yeniden sultan
olmasını istemiyor, onun yerine bir çocu÷un sultan olmasını siyasi güçlerinin ve
menfaatlerinin devamlılı÷ı için gerekli görüyorlardı294.
Keyhüsrev`in Konya kuúatması ile ilgili olarak øbn Bibi ile di÷er
kaynaklar arasında farklar bulunmaktadır. øbn Bibi; “Konya halkı Gıyase`d-Din
Keyhüsrev`in geliúini haber alınca Sultan Rükne`d-Din Süleyman ùah`a
duydukları vefadan dolayı o÷lu øzze`d-Din Kılıç Arslan`ı desteklemekte ve
Gıyase`d-Din Keyhüsrev`e engel olmakta kararlı idiler. Bundan dolayı savaú ve
savunma silahlarını hazırlamıúlardı. Keyhüsrev ise verdi÷i emirle úehrin
yakınında ve çevresinde bulunan evleri, barkları yerle bir ettirdi, úehirde bulunan
mamur yerleri ateúe verdirdi ve çevredeki bütün a÷açları kestirdi. Fakat yine de
savunmayı kıramadı. Bunların üzerine Sultan øzze`d-Din Kılıç Arslan, úehir
halkına, ailelerini boú yere tehlikeye atmamalarını, amcasının Konya`yı ele
geçirmek için her úeyi yapaca÷ını fakat kendi canının ba÷ıúlanması konusunda
söz alınırsa savunmanın kaldırılabilece÷ini söyledi. ùehir halkı ise onun
øbn Bibi, Selçuk Name, s.104.
O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.273.
294
Kaya, a.g.t., s.121.
292
293
66
fermanına uyarak Keyhüsrev`e bu konuda haber gönderdi295”; úeklinde bilgi
verirken
di÷er
kaynaklar
kuúatmanın
baúarısız
oldu÷unu
savunarak
Keyhüsrev`in, Ilgın`a çekiliúinden ve Aksaray olayından bahsederler.
4.3.1. Aksaray Olayı
Kaynaklarda Keyhüsrev`in gurbet dönüúündeki Konya kuúatmasından
sonra askerleriyle çekildi÷i yerler farklı isimlerde veriliyorsa da bu yer genel
görüúe göre Ilgın`dır. Bu kaynaklardan biri olan Abu`l-Farac`; “Gıyase`d-Din
Keyhüsrev ve yanındakiler bir çok askerler toplayarak Konya úehrine do÷ru
hareket ettiler ve karargah kurdular. Konya dahilindeki askerler dıúarı çıkarak
bunlarla dövüútüler ve Uclar`ı kırarak kaçmaya mecbur ettiler. Gıyase`d-Din
Keyhüsrev ne yapaca÷ını ve nereye gidece÷ini úaúırdı÷ı için Konya`ya yakın bir
yerde olan Abgarm296 kasabasına iltica etti. Aksaraylılar bundan haber alınca
müteessir oldular ve kendi hakimlerini atarak Gıyase`d-Din Keyhüsrev`i
ça÷ırdılar. Konyalılar Aksaraylılar`ı kıskanarak baúlarındaki eúrafı yakaladılar ve
“Yaúasın Gıyase`d-Din Keyhüsrev” diye ba÷ırarak Gıyase`d-Din Keyhüsrev`i
Konya`ya getirdiler297” úeklinde olayı anlatmaktadır.
Sonuç olarak; Keyhüsrev`in Konya`yı bir aylık kuúatma hareketi
baúarısızlıkla sonuçlanınca298 Keyhüsrev, Ilgın`a çekilmek zorunda kalmıú; fakat
øbn Bibi, Selçuk Name, s.105. øbn Bibi`ye benzer açıklamalarda bulunan bir baúka eserde de; Konya
çevresinde bir günlük mesafede, bahçeler ve ba÷ların uzandı÷ı, feodallerin genelde kentte, yaz aylarında
ise burada yaúıdıklarından bahsedilir. Yine bu esere göre
Konya`yı kuúatmaya giriúirken nasıl davranması gerekti÷ini bilen I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, önce
bahçelerin kesilmesini ve ba÷ların sökülmesini buyurmuútur. Böylece kenttekilerin direniúi derhal
kırılmıú, III. Kılıç Arslan`ın savunma iste÷i yok olmuútur. Bu feodaller Kılıç Arslan`a, yaúamının,
kendilerinin ve tımarlarının güvenceye alınması úartıyla, amcasının affına sı÷ınmasını önermiúlerdir.
Sultan ve yandaúları, feodallerin önerisini dinlemiúler ve tartıúmasız boyun e÷miúlerdir. Böylece her türlü
direniú zararsız duruma gelmiútir”, ifadeleri yer almaktadır. V. Gordlevski, Anadolu Selçuklu Devleti,
Ankara 1988, s.158.
296
Müneccimbaúı`nda “Ab-ı germ” olarak geçen yer Ilgın`dır. Müneccimbaúı, Camiu`d-Düvel, s.35.
øbnü`l-Esir ise buranın “Ökrem (Meram ?)” oldu÷unu belirtmektedir. øbnü`l- Esir, a.g.e., s.169.
297
Abu`l Farac, a.g.e., s.486; Alptekin, “I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev”, s.266; O.Turan, “Keyhusrev I”,
s.615; Müneccimbaúı, Anadolu Selçukileri, s.26.
298
Konya kuúatmasında halkın direnmesi ve kuúatmanın uzun sürmesinin sebebi olarak Konya kadısı
Tirmizi`nin, Keyhüsrev için, “kafirlere yatkınlık ve dostluk gösterdi÷ini ve onların ülkesinde úeriatın
yasakladı÷ı úeyleri yaptı÷ını” belirterek saltanat tahtına oturamaz fetvasını vermesi de gösterilir. øbn Bibi,
Selçuk Name, s.115.
295
67
Konya-Aksaray arası rekabet dolayısıyla önce Aksaray`da sonra da Konya`da
adına hutbe okutulmuútur299.
Osman Turan baúta olmak üzere kaynakların ço÷u bu olayda KonyaAksaray arası geleneksel rekabetten bahsetmektedir300. Aksaray, II.Kılıç Arslan
zamanında askeri bir üs haline getirilmiú301, imar faaliyetleri artırılmıú,
Azerbaycan`dan buraya gaziler, alimler ve tüccarlara getirilerek yerleútilmiúti.
øslam ruhu ve gaza idealinin muhafazası için úehre kötü insanların, Rum ve
Ermeniler`in girmesine müsaede edilmemiúti302. Anlaúılan o ki Aksaray bu
uygulamalarla kültürel özelli÷i bozulmamıú bir Türkmen yurdu haline
getirilmiúti. Yani seçkin bir yeri vardı. Belki de Konya-Aksaray rekabetinin asıl
sebebi bu idi.
4.3.2. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in Konya Tahtına Davet Edilmesi
I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, Aksaray olayı üzerine Konyalılar tarafından
bazı úartlar ileri sürülerek tahta davet edilmiútir. øbn Bibi bu úartları belirtirken;
“Keyhüsrev, øzze`d-Din Kılıç Arslan`a, babası Rükne`d-Din Süleyman ùah`ın
melik oldu÷u Tokat`ı verdi. Bu konuda menúur yazıldı. Daha sonra beylere, ileri
gelenlere ve seçkin kimselere iktalar tayin edildi. Bu konudaki fermanları ise
birkaç elçi ile úehre gönderdi. Konya`nın ileri gelenleri bu fermanları okuyup
elçileri dinledikten sonra Sultan øzze`d-Din Kılıç Arslan`ı amcasının yanına
gönderdiler. Ye÷eninin geldi÷ini haber alan Keyhüsrev, o÷ullarını onu
karúılamaya gönderdi. Keyhüsrev`in yanına varınca iyi karúılanan Kılıç Arslan,
ondan kemer, külah, altın saplı kılıç, at ve katır gibi úahane hediyeler aldı.
Keyhüsrev sonra ona, ülke ve saltanat iúlerini yoluna koyup her tarafta güvenli÷i
sa÷layıncaya kadar Gavele Kalesi`nde oturmasını, ondan sonra da Tokat`a
gitmesini buyurdu303” ifadelerini kullanır.
299
Merçil, a.g.e., s.134.
O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.275; Sevim, Anadolu`nun Fethi, s.160; Merçil, a.g.e., s.134.
301
O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.275.
302
Nezihi Turan, a.g.m., s.393.
303
øbn Bibi, Selçuk Name, s.107. Hocam Mikail Bayram`dan ders esnasında dinledi÷im bir bilgiye göre
de anlaúma úartlarından birisine göre Gıyase`d-Din Keyhüsrev kendinden sonra III.Kılıç Arslan`ı tekrar
300
68
Bundan sonra I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, 601 Recep/ùubat 1205 tarihinde
Konya`ya girerek Selçuklu tahtına ikinci kez oturmuútur304. I.Gıyase`d-Din
Keyhüsrev`in ikinci defa tahta çıkıú tarihini bazı tarihçiler 600 (1204), bazıları da
601 (1205) hatta 603 (1206) yılında olmak üzere göstermekte iseler de,
Keyhüsrev`in 601 (1205) tarihli paraları olmakla birlikte 602 (1206) yılı
hakkındaki söz çürümüú olur305.
4.4. økinci Saltanatının ølk Yılları ve øzledi÷i Siyaset
I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, büyük bir úenlik içinde, çavuúların nidaları ve
müzik sesleri arasında Konya`ya girmiúti (601 Recep/ùubat 1205). Konya`da
tahta oturunca din ve devlet iúlerini düzene koyup askerlerin ve hizmetçilerin
ileri gelenlerine paralar da÷ıtmıútır306. Osman Turan`a göre; Gıyase`d-Din
Keyhüsrev, ortalı÷ın sükun bulması için ye÷enin birkaç gün Konya yakınında
Gavele
kalesinde
kalmasını
emretmiú,
fakat
onun
Tokat`a
tayini
gerçekleúmemiúti. Kılıç Arslan ve yakınları Gavele Kalesi`nde öldürülmüútür307.
III.Kılıç Arslan`dan bir daha bahsedilmemesi Kılıç Arslan`ın bu kalede bertaraf
edildi÷ine delalet etmektedir308. Böylece Gıyase`d-Din Keyhüsrev, uzun ve çileli
bir gurbet hayatı sonrası úimdi a÷abeysi Süleyman ùah tarafından siyasi birli÷i
veliaht gösterecekti. Hocamıza göre bunu kabul eden Keyhüsrev, III.Kılıç Arslan`ın yanına atabegler
verip Uluborlu`ya göndermiú ve orada bo÷durtmuútur. Bizim de eski Uluborlu yerleúmelerinde araútırma
yaparken üzerinde “Kılıç Arslan” yazılı bir mezara rastlamamız hocamızın söyledi÷ini
kuvvetlendirmektedir( bk. Ekler bölümü). Bazı kaynaklar anlaúma úartlarından bahsetmeyip; øzze`d-Din
Kılıç Arslan`ın karúı koyacak gücü olmadı÷ından Konya`dan çıkıp kaçtı÷ını, tahta geçen Gıyase`d-Din
Keyhüsrev`in de, øzze`d-Din`in arkasından asker gönderip onu yakalattı÷ını ve kalede hapsetti÷ini,
øzze`d-Din`in de o kalede öldü÷ünü belirtirler. Ahmed Bin Mahmud, a.g.e., s.150; Aksarayi, a.g.e., s.129.
304
Merçil, a.g.e., s.134.
305
Eldem, a.g.e., s.50.
306
øbn Bibi, Selçuk Name, s.110.
307
Osman Turan, “Kılıç Arslan III.”,øA, C.VI, østanbul 1967, s.703; Turan`ın bu fikrini destekleyen
Konyalı, III.Kılıç Arslan`ın cesedinin dedelerinin türbelerine getirildi÷ini, fakat cesedin mumyalanıp
mumyalanmadı÷ını tespit edemedi÷ini belirtmektedir. Konyalı, a.g.e., s.583; Mehmet Önder ise türbede
ismi geçen sekiz sultandan baúka; ùehin ùah, III.Kılıç Arslan, II.øzze`d-Din Keykavus ve
III.Keyhüsrev`in de medfun olup, türbenin içi küçüklü÷ünden dolayı bunlara ait sanduka konulmadı÷ını
belirtir. Mehmet Önder, Mevlana ùehri Konya, II.Baskı, Ankara 1971, s.94-95.
308
O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.275. Uzunçarúılı ise “Kılıç Arslan saltanattan iskat edilerek
hayatına dokunulmamıú ve sonra da Tokat`a gönderilmiútir”, ifadesiyle III.Kılıç Arslan`ın
öldürülmedi÷ini belirtmektedir. øsmail Hakkı Uzunçarúılı, Osmanlı Devleti Teúkilatına Medhal,
4.Baskı, Ankara 1988, s.63. Wittek; øbn Bibi`de de yer alan Kılıç Arslan`ın Tokat`a gönderilmesi ve ona
Tokat`ta ikta verilmesi tarzı anlatımların hayal mahsulü oldu÷unu savunmakta ve Gavele Kalesi`nde Kılıç
Arslan`ın öldürüldü÷ünü belirtmektedir. Wittek,a.g.m., s.210.
69
kurulmuú, babası II.Kılıç Arslan`ın memleketi taksimi devrine göre daha da
kuvvetli hale gelmiú bir devletin baúı olmuútu309.
I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in tahtı yeniden ele geçirmesinin ardından
devlet yapısında ve yönetimde yeni bir yapılanma çalıúmasına girdi÷i
görülmektedir. O, bunu yapmak suretiyle devlete kalıcı bir düzen vermiú
olaca÷ını ve bu yolla Anadolu`da bulunan farklı etnik ve dini zümreler arasında
barıú ve güven ortamı oluúturaca÷ını düúünüyordu. Bu yolla güçlü, toplayıcı ve
birleútirici büyük bir devlet modeli gerçekleútirmeyi planlıyordu. Türkiye
Selçukluları`nda böylece yeni bir devlet anlayıúı ve yeni bir mutlu toplum inúa
etme düúüncesi do÷muútur. Bunu Türk Cihan Hakimiyeti Ülküsü`nün yeni bir
uygulama biçiminin gündeme getirilmesi olarak düúünebiliriz310. Bu fikir
do÷rultusunda I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, icraatlarına baúlamıútır.
Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in ilk icraatı, ùam`da bulunan ve devrin en
büyük bilgini ùeyh Mecdeddin øshak`a bir mektup yazarak, kendisini Konya`ya
davet etmek olmuútur. Zira o, daha önce yanında bulunan, fakat kendisinin
sürgüne çıkması ile Konya`yı terk edip ùam`a yerleúmiú olan bu büyük
bilginden, úehzadelerin e÷itimi ve ö÷retimi için faydalanmak istiyordu311.
Keyhüsrev, daha sonra Mavrozomes`in yakınlarına, akrabalarına ve
adamlarına her birinin makam ve mevkisine göre hil`atler, ba÷ıúlar ve hediyeler
da÷ıtmıú; Mavrozomes`i de bekledi÷i makamdan daha yüksek bir makama
getirmiúti312. øbn Bibi`de, gurbet hayatında kayınpederi ile acı günler geçiren
Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in ona Konya`da çok yüksek misafirperverlik
gösterdi÷i ve mevki verdi÷i rivayet ediliyorsa da hangi mansıba tayin oldu÷u
belirtilmemiútir313. Ama I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, Manuel Mavrozomes`i
“Melik” unvanıyla Uc bölgesine göndermiú, Uluborlu, Denizli ve Honaz`ı ona
vermiútir. Böylece Anadolu`da yöneticisi Hıristiyan olan Selçuklu Devleti`ne
309
O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.275.
Bayram, “Devlet Yapısının ùekillenmesi”, s.171.
311
Koca, a.g.e., s.19.
312
øbn Bibi, Selçuk Name, s.110.
313
O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.280.
310
70
ba÷lı bir Meliklik kurulmuútur.314 Türk sultanı, Bizans imparatorları hanedanına
mensup kayınpederi Manuel Mavrozomes`i bu havaliye tayin etmekle, gittikçe
kuvvetlenmekte olan Laskaris`e karúı kendisine tabi bir kimseyi Bizans`ın
mirasından hissedar kılmak istiyordu. Öte yandan Keyhüsrev, øznik`ten
Konya`ya hareket müsaadesini elde etmek için Laskaris ile bir anlaúma yapmıútı;
Selçuklular`ın Rumlar`dan alıp ellerine geçirdikleri Honaz, Ladik (Denizli) ve
di÷er kale ve bölgeleri Laskaris`in naiblerine teslim edece÷ine dair taahhüdünü
de bu úekilde kendine uygun olarak icra ediyordu315.
Gıyase`d-Din Keyhüsrev, Malatya úehrini Melik øzze`d-Din Keykavus`a,
ba÷lı yerleriyle birlikte Daniúmend ülkesini de Melik Alae`d-Din Keykubad`a
bıraktı316. Di÷er kaynaklarda yer almasına ra÷men, øbn Bibi`de toprak paylaúımı
sırasında I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in üçüncü ve en küçük o÷lu olan Celaleddin
Keyferidun`un ismi geçmez. O sırada Salim Koca`ya göre “Celaleddin
Keyferidun henüz do÷mamıú317”; Kaymaz`a göre “Keyferidun o esnada henüz bir
eyalete tayin edilecek yaúta bulunmuyordu318”. Daha sonra ise Celaleddin
Keyferidun`a da genel görüúe göre Koyluhisar melikli÷i verilmiútir319.
Keyhüsrev ìn yapmıú oldu÷u bu tayinler, babası II.Kılıç Arslan`ın daha
önce kendileri için yapmıú oldu÷u tayinlerden tamamen farklıdır. Nitekim o,
babasının geçirmiú oldu÷u acı tecrübeden gerekli dersi almıú olmalıdır320.
I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev ile Selçuklular`da merkeziyetçi devlet idaresi artık
Bayram, “Devlet Yapısının ùekillenmesi”, s.171. Bayram, aynı sayfada Mavrozomes için úöyle
devam eder; “Kendisi ve o÷lu Yohannes Hıristiyan olarak bu görevlerini sürdürdüler. Fakat torunu olan
Denizli`li Mehmed el-Mevrazemi Müslüman olmuú ve Uc Be÷i olarak görevine devam etmiútir. Uc
bölgelerdeki Türkmenler`in çok sevdi÷i Mehmed Bey bilahare Hülagu Han`ın o bölgeye gönderdi÷i
kuvvetler tarafından 1263 yılında öldürülmüútür”.
315
O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.281; Cahen ise “Mavrozomes, Türklerin baúında Menderes
Vadisi`ne akınlar düzenlemeye baúladı, bu akınlar gitgide baúka bölgelere de yayılmaya baúladı. Laskaris,
Latinlere karúı çarpıúabilmek için Türk kesimiyle barıú yapmak zorundaydı. Bunun üzerine bir baúka
teklifte bulunmuú ve bu bölgelerin, Türklere ba÷ımlı bir kiúi olan Manuel Mavrozomes`e verilmesini
istemiúti” sözleriyle bu bölgelerin Mavrozomes`e verilmesinin bizzat Laskaris`in iste÷i ile oldu÷unu
savunur. Cahen, Anadolu`da Türkler, s.126.
316
øbn Bibi, Selçuk Name, s.110.
317
Koca, a.g.e., s.19.
318
Kaymaz, a.g.m., s.128.
319
Sevim, Anadolu`nun Fethi, s.160; O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.275; Müneccimbaúı;
Keyhüsrev`in, küçük o÷lu Celaleddin Keyferidun`a bir nahiye ikta edip onu yanında bıraktı÷ını
bildirmektedir. Müneccimbaúı, Camiu`d-Düvel, s.36.
320
Koca, a.g.e., s.19.
314
71
baúlamıú ve siyasi büyük bir inkılap olmuútur321. Özellikle babası Kılıç Arslan`ın
úehzadeler arasında uyguladı÷ı devletin siyasi ve feodal taksimi artık kalmamıú
ve tarihe karıúmıútır. Gerçi melik olan onun o÷ulları da kendilerine tahsis edilen
vilayetlere kendi atabeyleri ve teúkilatı ile gidiyorlardı. Lakin eski feodal sisteme
göre bu meliklerin artık adlarına hutbe okutmaları, para bastırmaları ve merkezin
emri veya muvafakati dıúında komúu devletlerle harp ve sulh yapmaları
salahiyetleri bahis mevzu de÷ildi. Nitekim Gıyase`d-Din Keyhüsrev`den itibaren
Selçuklu devletinde úehzadelere artık feodal mahiyette siyasi hakimiyetin taksimi
usulü görülmemiútir322.
Keyhüsrev`in tahta geçtikten sonra ödüllendirdi÷i bir baúka gurup ise
Ya÷ıbasano÷ulları`dır. Ya÷ıbasano÷ulları, ye÷eni III. Kılıç Arslan tarafından
iúgal edilen tahta, Sultan I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in geçmesine yardım
etmiúler, karúılı÷ında da kendisine ba÷lı beylerin hizmetini de÷erlendiren
Keyhüsrev tarafından cömertçe ödüllendirmiúlerdir. Gıyase`d-Din Keyhüsrev,
Daniúmendliler`in bölgelerini gerçekte o÷lu Alae`d-Din Keykubad`a vermiúti;
ama Muzafferü`d-Din Mahmud`a da eski bir bölgeyi, Niksar`ı ve Koyulhisar`ı
vermiútir. Zahire`d-Din`e ise “pervane” görevi ba÷ıúlanmıútır323.
321
Nejat Kaymaz, bu merkeziyetçi otoriteyi de÷erlendirirken, “Anadolu Selçukluları`nda, daha fetihten
itibaren toprakların büyük bir kısmının devlet tasarrufunda tutulması ve bu nizamın üzerine kurulan
askeri iktaların devlet kontrolüne tabi kılınması, öteki Selçuk úubelerini çabuk bir úekilde parçalayan
feodalleúme hadisesine engel olmuútur. Etnik durumu itibarıyla, Büyük Selçuklular`a ve di÷er kollara
nazaran göçebe ananelerinin daha fazla cari olmasına ra÷men, onlardan daha kuvvetli bir merkeziyet
sistemi tatbik edilebilmesinin bir sebebi budur. Çünkü; eyalet idaresi veraset usulüyle veya kaydıhayat
úartıyla topra÷ı do÷rudan do÷ruya tasarruf eden muktalara de÷il, bir yerin sadece hasılatını, yapılan bir
devlet vazifesi karúılı÷ında ve o vazifenin devamı müddetince ikta olarak alan askeri memurlara (subaúı
ve serleúker) tevdi edilmiútir. Merkezi idareye mensup rical ise, büyük iktalara tasarruf etmekle beraber,
statüleri bakımından öncekilerden farklı de÷illerdi. Hatta her an göz önünde bulunan ve sık sık mevki
de÷iútiren azil veya katledilen bu gibi kimselerin öncekiler kadar da teminatı yoktu. Kısacası, hukuken
devletin malı olan topra÷ın varidatı resmen Sultan`ın tasarrufunda olup, bunu diledi÷i zaman verir,
diledi÷i zaman geri alırdı” yorumunu yapmaktadır. Kaymaz, a.g.m., s.98.
322
O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.275-276.
323
Gordlevski, a.g.e., s.50. Nejat Kaymaz ise Ya÷ıbasano÷ulları`nın, I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in tahta
geçmesi sırasında olan yardımlarını ve bu yardımların sonucunu úu úekilde de÷erlendirir; “Kendilerinden
Uc`un en nüfuzlu beyleri úeklinde bahsedilen Ya÷ıbasano÷ulları, Keyhüsrev adına böyle ciddi ve tehlikeli
bir mücadeleye atılırken acaba kendi úahısları adına ne gibi bir gizli kazanç hesap etmiúlerdir? Acaba
onlar yaptıkları hizmete karúılık mensup oldukları ailenin varisleri olarak hiçbir talepte bulunmamıúlar
mıdır? Elimizdeki bazı ipuçları az çok bir tahminde bulunmamızı mümkün kılmaktadır. Bir defa biz
Daniúmendli Devleti`nin ilhakını müteakip, idari bir tedbir olarak Batı Uç bölgesine uzaklaútırıldıklarını
gördü÷ümüz bu biraderlerin, artık Batı ucunda bulunmadıklarını anlıyoruz. Buna karúılık eskiden kendi
ailelerinin hakimiyet sahasını içine alan yerlerde onların izine tesadüf edilmektedir. Keyhüsrev`in iktidara
geçmesini takip eden yılda, Muzafferü`d-Din Mahmud`un adını Kayseri`de, ecdadına ait bir caminin
tamiri münasebetiyle yazılmıú bir kitabede görüyoruz. Ancak onların herhangi bir feodal teúekkül vücuda
72
Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in tahta çıktıktan sonra kendisine yazılan
mektubu alan Mecdü`d-Din øshak acele olara yola çıkmıú, Keyhüsrev ise onu
yolda karúılamıútır. Aradan bir süre geçince Mecdü`d-Din øshak`ı, Melik øzze`dDin`in refakatinde Malatya`ya yollamıú, Melik Alae`d-Din`i de yanına
seçkinlerin, ileri gelenlerin, alimlerin, ayanın ve komutanların büyüklerinden bir
kısmını katarak Tokat`a göndermiútir. Kendisi de devletin ve ülkenin iúlerini
yoluna koyup, adaletin ve yönetimin temellerini güçlendirmekle meúgul
olmuútur324.
I.Gıyase`d-Din
Keyhüsrev`in
büyük
o÷lu
øzze`d-Din
Keykavus`u
gönderdi÷i Malatya, øran kültürünün merkezi durumunda olup, di÷er o÷lu
Alae`d-Din Keykubad`ı gönderdi÷i Tokat da Türkmenler`in yo÷un oldu÷u ve
Daniúmend øli diye anılan yerdir. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in, o÷ulları için
özellikle Tokat ve Malatya yörelerini seçmesi Mikail Bayram hocamıza göre;
Daniúmendo÷ulları zamanında Tokat ve Malatya çevresinde birbiriden farklı ve
birbiriyle zıtlaúan iki fikri kültürel çevre teúekkül etmiú olmasıdır. Bu iki ayrı
fikri ve kültürel yapıdan neúet eden siyasi güç ve hareket Türkiye Selçukluları
tarihi boyunca devam etmiú ve devletin yıkılıúının baúlıca sebebi olmuútur.
Daniúmendo÷ulları, özellikle devletlerinin ilk kuruldu÷u bölge olan Tokat, Sivas,
Amasya ve Çorum yörelerinde daha yo÷un bir kültürel faaliyet içinde ve yöreye
devletlerinin kültürel politikasını yerleútirmiúlerdir. Bu yüzden de bu yöreler çok
erken tarihlerde belli bir kültürel karakter kazanmıúlardır. Daniúmendo÷ulları`nın
bu yo÷un milli ve dini diyebilece÷imiz kültürel faaliyetlerinin sonucu olarak bu
yörelerin çok erken sayılabilecek tarihlerde Türkleúmesi ve øslamlaúması
gerçekleúmiútir. Daniúmendo÷ulları, gazilik mefkuresine, Türk kültürüne ve
Türkmencilik ülkesine büyük bir önem vermiúler ve ülkelerinde bunu
yerleútirmeye ve yaymaya çalıúmıúlardır. Malatya, Anadolu`nun Türkler
tarafından fethediliúinden önce Süryaniler`in elindeydi ve önemli bir Süryani
kültür merkeziydi. Anadolu`nun Türkler tarafından fethinden sonra Malatya`nın
getirmelerine izin verilmemiú oldu÷u muhakkaktır. Aksine, bu gibi ihtimalleri ortadan kaldırmak için,
aralarından birisine, do÷rudan do÷ruya merkezi idare kadrosu içinde mevki verilmek suretiyle tatmin
edilmeleri cihetine gidildi÷i anlaúılmaktadır”. Kaymaz, a.g.m., s.128-134.
324
øbn Bibi, Selçuk Name, s.113-114.
73
erken sayılabilecek bir tarihte önemli bir ilim ve fikir merkezi haline geldi÷i
görülmektedir. Kuzey Mezopotamya ve Suriye`den Anadolu`ya açılan ticaret
yolu üzerinde bulunması, ilmi yönden de geliúmesini sa÷lamıútır. Özellikle
øran`lı çok sayıda ilim ve fikir adamlarının gelip Malatya`ya yerleútikleri
görülmektedir. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in veziri Malatyalı Muhammed elGazi, ùeyh øzze`d-Din Ebu`l Kasım el-Hammui gibi øran asıllı zevatın burada
faaliyet gösterdikleri görülmektedir. Malatya`da øran kültürü ile Süryani kültürü
yeniden buluúmuú, Sasaniler devrindeki ilmi ve fikri hareket yeniden
baúlatılmıútır. øran milli kültürü Malatya`da ihya edilmeye çalıúılıyordu. Bu
durum haliyle øran kültürüne hayranlık uyandırmıútır. Bu özelli÷inden dolayı
Malatya, Selçuklular zamanında úehzadelerin e÷itim merkezi olmuútur.
I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev ve o÷lu øzze`d-Din Keykavus Malatya`da tahsil
görmüúlerdi. Bu Selçuklu sultanlarının eski øran úahlarının adlarını kullanmaları
Türk cihan hakimiyeti ülküsü ile oldu÷u kadar Malatya ve çevresinde øran
kültürüne duyulan hayranlı÷ın bir sonucudur. Bu iki sultandan sonra da hemen
bütün Selçuklu sultanlarının Keyhüsrev, Keykavus, Keykubad, Keyferidun gibi
eski øran krallıklarının adlarını kullanmaları gelenek haline gelmiútir. Malatya`da
e÷itim gören sultanların çok iyi Farsça bildikleri de müúahede edilmektedir.
Selçuklular zamanında Malatya`da øslami ilimler alanında da yo÷un bir faaliyet
göze çarpmaktadır. Sultanlar Muallimi diye anılan Malatya`lı ùeyh Mecdü`d-Din
øshak`ın, Malatya`nın bu alandaki geliúmesinde de önemli rolü olmuútur325.
Tokat ve Malatya`nın Daniúmendo÷ulları zamanında iki önemli ilim ve
fikir merkezi haline gelmesi Selçuklular zamanında bu iki beldenin, úehzadelerin
tahsil ve e÷itim yeri olarak belirlenmesine sebep olmuútur. Böyle olunca da
Selçuklular zamanında bu iki zihniyet kendi beldelerindeki úehzadelerini iktidara
getirmeye çalıúmıú ve bu yönde siyasi faaliyetlere giriúmiúlerdir. Bunun için
çeúitli yollar ve metotlar kullanılmıútır. Selçuklular devri ümerası da ya bu iki
zihniyetten birine mensup veya birini tercih etme durumunda olmuúlardır. Bu iki
zihniyet bugünkü siyasi partilere benzer bir faaliyet içinde bulunmuúlardır. Genel
325
Mikail Bayram, “Selçuklular Zamanında Anadolu`da Bazı Yöreler Arasındaki Farklı Kültürel
Yapılanma Ve Siyasi Boyutları”, Türkiyat Araútırmaları Dergisi, Konya 1994, s.79-86.
74
olarak Malatya`nın iktidarlar üzerindeki ilmi, kültürel ve siyasi a÷ırlı÷ının daha
müessir ve kalıcı oldu÷u görülmektedir. II.Kılıç Arslan vefat edince Malatya`da
e÷itim gören, Malatyalı ùeyh Mecdü`d-Din øshak`ın talebesi olan I.Gıyase`d-Din
Keyhüsrev`in Selçuklu tahtına oturması sa÷lanmıútır. Fakat Tokat úehzadesi olan
Rükne`d-Din Süleyman ùah, Tokat yöresinden topladı÷ı ordu ile kardeúi üzerine
yürümüú ve onu tahttan indirerek, Selçuklu tahtını ele geçirmiútir. Daha sonra da
di÷er kardeúlerini bir bir ortadan kaldırarak Anadolu`nun birli÷ini sa÷lamıútır.
I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev tekrar Anadolu`ya dönüp, kendisini destekleyen
çevrelerin yardımıyla yeniden tahtına kavuúunca Malatya`lı Muhammed elGazi`yi kendisine vezir edindi. Yine Malatya`lı ùeyh Mecdü`d-Din øshak`ı
diplomat
ve
kültür
iúlerinde
görevlendirdi.
I.Gıyase`d-Din
Keyhüsrev,
Malatya`daki fikri ve kültürel çevrede yetiúmiú ve bu çevrenin deste÷ini almakla
birlikte ikinci defa tahta geçiúinde uc bölgelerdeki bazı Türkmen Beyler`in de
deste÷ini kazanmıútı. Bu yüzden ikinci defa tahta geçince Türkmen çevreleri de
memnun etmeye itina gösteriyordu. Hatta bu sultanın Malatya ve Tokat kültür
çevreleri arasındaki rekabeti bertaraf etmek ve kendi úahsında onları birleútirmek
gibi bir siyaset güdüyordu. O÷ullarından birisini Malatya`ya, di÷erini Tokat`a
göndermesi de bu siyasi düúüncesinin uygulamaya koyuúunun bir neticesidir.
I.Gıyase`d-Din
Keyhüsrev`in
birleútirici
gayret
ve
tedbirlerine
ra÷men
ölümünden sonra Malatya úehzadesi øzze`d-Din Keykavus ile Tokat úehzadesi
Alae`d-Din Keykubad arasında taht mücadelesi baúlamıútır. Bu iki úehzadenin
taht mücadelesi øzze`d-Din Keykavus`un muvaffakiyeti ile neticelenmiútir326.
Keyhüsrev, kardeúi Mugise`d-Din Tu÷rul ùah`ı ise, Rükne`d-Din
Süleyman ùah tarafından Erzurum`da Saltuk øli`nin melikli÷ine tayin edildi÷i
úekliyle bırakıp kendi döneminde de bu melikli÷in Türkiye Selçuklu Devleti`ne
tabi olarak varlı÷ını devam etmesini sa÷lamıútır327.
Zamanın kaynaklarından øbn Bibi`de anlatıldı÷ına göre; I.Gıyase`d-Din
Keyhüsrev, tahta geçtikten sonra olumsuz bir davranıú sergilemiú; zühtü,
326
Bayram, “Kültürel Yapılanma Ve Siyasi Boyutları”, s.87; ayrıca bk. Mikail Bayram,
“Daniúmendo÷ullarının Dini Ve Milli Siyaseti”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araútırmaları Dergisi,
S.18, Konya 2005, s.138.
327
Bayram, “Devlet Yapısının ùekillenmesi”, s.171.
75
dindarlı÷ı, do÷rulu÷u, dürüstlü÷ü ve isabetli fetvalarıyla tanınmıú olan Kadı
Tirmizi`yi öldürtmüútür. Bunun sebebi de; kadıyı kıskanan ve ona düúman olan
bir toplulu÷un Keyhüsrev`e; Konya halkının úehri teslim etmekte gösterdikleri
isteksizli÷in ve ihtimalin sebebinin kadının; “Sultan Gıyase`d-Din kafirlere
yatkınlık ve dostluk göstermiútir ve onların ülkesinde úeriatın yasakladı÷ı úeyleri
yapmıútır. Bundan dolayı saltanat tahtına oturamaz” fetvasının oldu÷unu
söylemeleridir328. Sultan o habere çok öfkelenmiú, çıkardı÷ı ferman üzere kadı
öldürülmüútür329.
øbn Bibi`nin anlattı÷ına göre; Tirmizi`nin haksız yere akıtılan kanının
u÷ursuzlu÷undan üç yıl müddetle Konya`da ve civarında oturanlar ektiklerinden,
diktiklerinden ürün alamamıúlar, vakitsiz gelen so÷uk, dolu ve kar gibi afetler
yüzünden ço÷u kimse hayatını kaybetmiútir. Keyhüsrev, çok geçmeden garaz
sahiplerinin söylediklerinin iftira oldu÷unu ö÷renince onları cezalandırdıysa da
yaptıklarından dolayı vicdan azabı duyup büyük bir üzüntüye kapılmıútır.
Kadının haleflerinden ve çocuklarından özür dileyerek imkan ölçüsünde iktadan,
mülkten vererek onların gönlünü almaya çalıúmıú, sonunda da o musibet ve
felaket ortadan kalkmıútır330.
I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, Selçuklu Türkiyesi`ne hakim olup, dahilde
hiçbir ciddi mesele ve karıúıklıkla karúılaúmadı÷ı için komúu hükümetler
328
Osman Turan bu fetva hakkında “Fetva büsbütün asılsız olmadı÷ı gibi Konya`da Sultan aleyhinde
böyle birtakım dedikoduların mevcudiyetini de meydana koyar. Nitekim østanbul`da uzun müddet
Hıristiyanlar arasında ve bir müddet de kayınpederinin yanında yaúaması Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in
hayatı hakkında birtakım dedikodulara sebep olmuú ve Bizans kaynakları da bu manada bir tefsire imkan
vermiú ve fetva da bu söylentileri kuvvetlendirmiútir.
Bununla beraber umumiyetle Selçuklu sultanları hür düúünceleri ve serbest hareketleri ile tanındı÷ından
Gıyase`d-Din Keyhüsrev bir istisna teúkil etmemekte, yalnız onun Hıristiyan diyarında yaúaması ve dini
bazı kayıtlardan azade kalması veya úartların onu buna zorlaması bahis mevzuu olmaktadır. Nitekim bu
rivayetlere ve serbest düúüncelerine ra÷men Gıyase`d-Din Keyhüsrev de di÷er Selçuklu sultanları gibi
Anadolu`da øslamiyet`in kuvvetlenmesi veya yerleúmesinde büyük hizmetler yapmıútır”, demekle bu
fetvanın halk psikolojisi üzerindeki etkisini açıklamaktadır. O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.276277.
329
øbn Bibi, Selçuk Name, s.115. Görüldü÷ü üzere Sultan III.Kılıç Arslan zamanında Konya kadısı veya
baúka bir ifade ile baúkadılık görevinde bulunan Tirmizi, Konya`nın Gıyase`d-Din Keyhüsrev tarafından
kuúatılması esnasında, baúta bulunan küçük Sultan`a ba÷lı kalmıú ve hatta úehir halkının mukavemetini
artırmak ve Gıyase`d-Din taraftarlarının gücünü bertaraf etmek amacıyla aleyhinde gerekçeli fetva
vermekte asla tereddüt etmemiútir. Onun bu fetvayı Sultanın emriyle mi yoksa kendili÷inden mi verdi÷i
bilinmemektedir. Fakat her ne olursa olsun onun bu hareketi, Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in kiúili÷ini
töhmet altına sokmuú, kendisi açısından çok a÷ır ve vahim bir durum ortaya çıkarmıútır ki, Konya
halkının kendisine karúı uzun süre direnmesinde Sultan`a ba÷lılık kadar bunun da baúlıca amil oldu÷u
görülmektedir. Arık, a.g.m., s.74.
330
øbn Bibi, Selçuk Name, s.115.
76
üzerinde nüfuzu artmıú ve metbu bir sultan olarak himayesi aranmıútır331. ølk
olarak yanına kardeúi Kayser ùah gelmiútir. Malatya hakimi olan kardeúi
Kayserúah, Rükne`d-Din Süleyman ùah, 597 (1200-1201) yılında Malatya`yı
zapt edince oradan ayrılmıú ve el-Melikü`l-Adil`in yanına gitmiú, yardım
sa÷lamak gayesiyle de onun kızıyla evlenmiúti. El-Adil ona Urfa`da kalmasını
emredince, o da Urfa`da kalmaya baúlamıútı. Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in tahta
geçti÷ini duyunca onun yanına gitti, fakat hüsnü kabul görmedi. Sultan ona biraz
para ve hediyeler verip ülkeden ayrılmasını isteyince, Kayserúah da yine Urfa`ya
dönerek orada ikamete devam etmiútir332.
Eyyubi sultanı Melik Adil`e karúı istiklalini muhafazaya çalıúan Harput
Artuklu meliki Nizameddin Ebu Bekir (1203-1222), ve Sumeysat (Samsat)
hükümdarı Melik Efdal, Kayseri`de bulunan Keyhüsrev`e elçi gönderip,
Süleyman ùah zamanında oldu÷u gibi, ona tabiiyetlerini arz edip yardım talep
etmiúlerdi333. Bu suretle Güneydo÷u Anadolu, Mısır`ın zararına olarak
Türkiye`nin nüfuzuna girmiú oluyordu. Mardin ve Harput`taki Artuklular ile
Sumaysat ve Halep`teki Eyyubiler`in Türkiye`ye tabi olması, Kuzey Suriye`yi de
Türk hakimiyet bölgesine dahil etmiú bulunuyordu. Bu suretle Selçuklu ve
Eyyubi Sultanlıkları, en büyük iki rakip olarak karúı karúıya gelmiúti334.
Diyarbakır Artuklu hükümdarı Kara Arslan`ın torunu Nasırü`d-Din
Mahmud`un, Melik Eúref`in askerleri ile birlikte Hisn Ziyad (Harput) kalesini
kuúatması üzerine Gıyase`d-Din Keyhüsrev, Harput`a bir süvari kuvveti335
gönderirken Melik Efdal`ı da bu sefere mecbur etmiúti. Bu kuvvetler Malatya`ya
varınca Amid hükümdarı ve Melik Eúref durumu ö÷renip Harput muhasarasını
terk edip çekilince Selçuklular`ın hakimiyeti ùarki Anadolu`da yayılmıú; Artuklu
ve Eyyubi melikleri, tabiiyet alameti olarak Keyhüsrev`in adını hutbelerde ve
sikkelerde zikretmiútir. Erzincan`da hüküm süren Mengüceko÷ulları da, Kılıç
Arslan zamanından beri süregelen, metbuluklarını devam ettirmiúlerdir.
331
O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.277.
øbnü`l- Esir, a.g.e., s.170.
333
O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.277. øbn Kesir; Efdal`in, Keyhüsrev`in yanına gelmeden önce
Keyhüsrev adına hutbe okuttu÷unu zikretmektedir. øbn Kesir, a.g.e., s.126.
334
T.Y.Öztuna, Türkiye Tarihi, s.103.
335
Abu`l-Farac “6000 atlı”dan bahseder. Abu`l Farac, a.g.e., s.487.
332
77
Erzurum`da Saltuk øli`ni idare eden Mugise`d-Din Tu÷rul ùah zaten
sultana bir vali gibi tabi ve itaatli idi. Bundan dolayı Keyhüsrev, onun
topraklarına dokunmamıútı. Gürcüler 1205 yılında Azerbaycan`ı, Ahlatúahlar`ı ve
Tu÷rulúah`ın ülkesini istila edip, Erciú`i ya÷malamıú, halkını esir almıú ve
katletmiú, bölgeyi tahrip etmiúlerdi. Ahlat hükümdarı askerlerini toplayıp Tu÷rul
ùah`ın ordusuyla birlikte Gürcülere karúı sefere çıkarak Gürcistan`a girmiúti.
Türk kuvvetleri, Gürcü ordularını bozguna u÷ratarak birçok ganimet ve esir
almıú, Gürcü askerlerinin öldürmüútür336.
Gıyase`d-Din Keyhüsrev ikinci saltanatında (1205-1211) karúımıza birinci
defakinden tamamen farklı olarak, gayet faal ve muktedir bir hükümdar kimli÷i
ile çıkmaktadır. Onun hakiki úahsiyetini ortaya koyabilmek imkanını bulması,
úüphesiz bu defa içinde bulundu÷u úartlar ile ilgilidir. ùimdi o, eskiden oldu÷u
gibi gerçek nüfuzu bir vilayetin sınırları içinde münhasır kalarak, birçok rakip
eller tarafından kısım kısım idare edilen bir devlet üzerinde hakimiyetini
sürdürmeye çalıúan bir sultan de÷il, siyasi ve idari birli÷i tamamen kurulmuú
kuvvetli ve düzenli bir devlete do÷rudan do÷ruya hükmedebilmek imkanına
sahip olan bir hükümdardı. Evvelki saltanat günlerinde ancak kendisi için bir
hayal olan böyle bir durum, geçirdi÷i en acı tecrübeden sonra Keyhüsrev`de
muhakkak ki daha ilk andan itibaren, onun muhafazası için gerekli tedbirlerin
alınması hususunda bir azim uyandırmıútı. Keyhüsrev gibi fevkalade úartlarla
iktidara gelen birisi için fedakarlık yapmamak mümkün de÷ildi. Fakat bu
fedakarlıkların mümkün mertebe siyasi ve idari birli÷i bozucu ve saltanat
makamının otoritesini sarsacak mahiyette olmaması lazımdı. Özellikle tahta
tekrar yerleúti÷i zaman, Keyhüsrev`in kendisine yardım eden ve baúarısında etkili
olan kimselere minnet borcunu ödemek için bazı avanslar vermiú oldu÷u
görülüyor. Ancak yine görülüyor ki, o bunları vermekle beraber mevcut düzenin
zararına bir durum oluúturmamak için azami gayret göstermiútir. Gıyase`d-Din
Keyhüsrev`in
saltanat
makamının
nüfuzunu
ve
merkezin
otoritesini
kuvvetlendirmek hususundaki azmi ve gayreti onun tarafından yapılmıú olan
336
O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.277. Daha fazla bilgi için bk. Abu`l Farac, a.g.e., s.486-487;
Müneccimbaúı, Anadolu Selçukileri, s.27.
78
bütün icraatta açıkça görülmektedir. Rükne`d-Din Süleyman`ın o÷lunu ve ona ait
Türk asıllı devlet erkanını tasfiye ettikten sonra, gerek merkezde, gerekse
eyaletlerde en mühim noktalara derhal gurbet yıllarında kendisiyle beraber
bulunmuú olan yakın adamlarını yerleútirmiútir337.
Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in Bizans`ta uzun yıllar kalması ve bu esnada
meúhur Komnen ailesi ile sıhri bir münasebet kurmuú olması, onun tekrar
memleketine dönüp eski tahtına oturması ile, Türkiye Selçuklu Devleti`nin içine
bazı Bizanslı unsurların da girmesine ve bu arada Komnenos ailesine mensup bir
asilzadenin, Selçuklu Türkiyesi dahilinde yüksek mevki ve bir miktar arazi
üzerinde hakimiyet hakkı kazanmasını sa÷lamıútı. Özellikle Keyhüsrev,
gurbetteki sıkıntılı günlerde kendisine yardımlarda bulunup, onu kızı ile
evlendiren ve bir o÷lunu da hizmetine vermiú olan Manuel Mavrozomes`a artık
Daniúmendo÷ulları`nın idaresinden çıktı÷ını gördü÷ümüz Batı Uc`unun en
sonunda olup, yakın bir geçmiúte Bizans`tan alınmıú olan Honaz ve Ladik
yörelerinin hakimiyetini vermekle, yeni teúekkül den øznik Rum ømparatorlu÷u
ile Selçuklu Devleti arasında tampon bir bölge meydana getirmiútir.
Keyhüsrev`in ikinci saltanatı, Türkiye Selçuklu Devleti içinde, merkezi
otoritenin kuvvetlenmesi nispetinde, merkez ile eyaletler ve bilhassa Uc`lar
arasında bir ahengin vücut bulmasının da baúlangıcı olmuútur338.
I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, askeri faaliyetlerini iktisadi ve ticari bir
siyasete göre planlamıútı. II.Kılıç Arslan`ın saltanatı esnasında kurulan güvenlik
ve barıú sayesinde339 serpilip geliúen transit-ticaret Türkiye`de toplanmıú340;
Anadolu artık milletlerarası ticaret yollarının dü÷ümlendi÷i emniyetli bir yer
haline gelmiúti341. Fakat arada bu güvenli÷i bozacak ve ticari faaliyetlere darbe
vuracak olaylar da olmuyor de÷ildi. Bu tip olaylar karúısında I.Gıyase`d-Din
337
Kaymaz, a.g.m., s.128-133.
Kaymaz, a.g.m., s.128-134.
339
Sultan II.Kılıç Arslan siyasi birli÷i ve emniyeti sa÷layarak do÷u-batı istikametinde geliúen ve
Anadolu`da birleúmeye baúlayan büyük ticaret yollarının sa÷ladı÷ı iktisadi ve kültürel kalkınma
imkanlarını görmüútü. Bu yüzden ilk Selçuklu kervansarayını Aksaray`a bir konak mesafede inúa ettirmiú,
bir di÷eri de onun emirlerinden Altunaba tarafından Konya-Akúehir yolu üzerinde yaptırılmıútır. Nezihi
Turan, a.g.m., s.393.
340
Hol, a.g.e., s.254.
341
Ahmed Hilmi- Ziya Nur, øslam Tarihi, 2.Baskı, østanbul 1982, s.419.
338
79
Keyhüsrev, hiç tereddüt göstermeden seferler düzenlemiú ve olumsuzlu÷u
ortadan kaldırmaya çalıúmıútır. Bu sebeple de ilk fetih seferini Karadeniz ve
Akdeniz limanlarına do÷ru yapmıútır.
4.5. Karadeniz Seferi
Haçlılar`ın Bizans`ın baúkenti østanbul`u iúgali ile burada bir Latin devleti
kurmalarından sonra Theodoros Laskaris, øznik ve yörelerinde bir devlet
kurmuútu. Ayrıca Komnenos ailesinden Aleksios ve David de, Karadeniz
kıyılarında baúkenti Trabzon olan baúka bir devlet kurup (1204-1461), sınırlarını
geniúletmeye baúlamıúdılar342.
Batıda Latinler`in tehdidi altında olan Laskaris, do÷udan da David`in
kendi hakimiyet alanına kadar ilerlemesi ile iki kıskaç altında kalmıú ve bu
kıskaçtan kurtulabilmek için Keyhüsrev ile bir ittifak yapmıútı. Selçuklu
sultanının Laskaris ile böyle bir ittifak kurmasında hiç úüphesiz Trabzon
imparatorlu÷unun øznik yönetimini tehdit etti÷i kadar Selçuklular açısından da
büyük bir tehlike teúkil ediyor olmasıydı343. Gıyase`d-Din Keyhüsrev, bu ittifak
sayesinde, hudutlarını yalnız øznik Devleti`ne karúı de÷il, Haçlıların muhtemel
bir istilalarına karúı da emniyet altına alırken, öte yandan Trabzon Kommenlerine
karúı da serbest kalmıú, kuzeyde ve güneyde fütuhat imkanları elde etmiúti344.
Selçuklular ile anlaútıktan sonra David`i ma÷lup ederek do÷usunu emniyet
altına alan Laskaris, batıda hakimiyet bölgesini iúgale kalkıúan Haçlı komutanı
Louis karúısında da baúarılı olunca Bizans`ın meúru imparatoru oldu÷unu ilan
etmiúti345.
Karadeniz sahillerinde ise Komnenoslar`ın yayılma hareketleri øznik
Devleti gibi Selçuklular`ın da aleyhinde bulunuyor ve özellikle Karadeniz`e
ulaúan kervan yolu için tehlike teúkil ediyordu. Zira bu devirde kuzey-güney
istikametinde, Asya ve Avrupa arasında geliúen ticari faaliyetler Anadolu`yu
342
Sevim-Merçil, a.g.e., s.453.
Ayönü, a.g.m., s.608.
344
O.Turan, “Keyhusrev I”, s.616.
345
Ayönü, a.g.m., s.608.
343
80
milletlerarası bir ticaret yolu haline getirmiúti. Selçuklular`ın milletlerarası
kervan yolları üzerinde inúa ettikleri muhteúem kervansarayların bu devirde
baúlamasının sebebi de buydu346.
Rükne`d-Din Süleyman ùah, henüz Tokat meliki iken “Amysos” denen
Samsun`u fethetmiú, fakat bir müddet sonra úehir, Trabzon Rum ømparatorlu÷u
tarafından geri alınmıútı. Bunun üzerine Türkler, “Gavur Samsun” dedikleri
Amysos`un yanı baúında “Müslüman Samsunu” denilen limanı kurunca bu
durum Türkler`in Karadeniz`e çıkma ve tutunma politikasında mühim bir adım
teúkil etmiúti. Böylece Müslüman Samsun`a yerleúen Türk kolonisi ve tacirleri,
derhal Karadeniz ticaretinde faal bir rol oynamaya baúlamıúlardı347.
Rükne`d-Din Süleyman ùah`ın ölümü üzerine Selçuklular`ın bir sarsıntıya
u÷raması ve østanbul`un Latinlerce iúgali üzerine Bizans ülkelerinde bir takım
müstakil úahsiyetler ortaya çıkarken Amisos (Samsun)`da Sabbas adlı bir Rum da
istiklal kazanmaya çalıúıyordu. Düzenin korunmasını isteyen Rumlar ve Samsun
Türkleri, Trabzon imparatorlu÷una karúı onu müdafaayı menfaatlerine uygun
buluyorlardı. Özellikle Aleksios, Çoruh nehri a÷zından itibaren uzayan devletinin
sınırlarını batı sahillerine do÷ru götürürken Sabbas`a teslim olmasını bildirmiú,
ret cevabı alınca Amisos`u kuúatmıútır. Müslüman Samsun`un da tehlikede
oldu÷unu gören Türkler, Konya`ya adam göndererek sultanın ordusu ile hareket
etmesini istemiúlerdi. Aleksios ve David arasında sıkıúan Sabbas da Laskaris`e
tabi olup yardımını istemiú, fakat Laskaris`in buraya kadar ilerlemesi imkansız
oldu÷undan ve belki de sultan ile anlaúma icabı olarak bu taraf Gıyase`d-Din
Keyhüsrev`e kalmıútı348.
Bunun yanında Anadolu, Selçuklu sultanlarının hayrete úayan ticari ve
iktisadi siyasetleri sayesinde dünya ticaret yollarının kesiúti÷i bir ülke haline
gelince, bütün bu yolların kavúak noktası olan Sivas hızlı bir inkiúafa mazhar
olmuútu. Güneyde Mısır, Suriye, Irak gibi medeniyetçe çok ileri ülkelerin halkı
asırlarca ra÷betle aradıkları úimalin kürklerini, ordularını besleyen, saraylarını
346
O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.279.
T.Y.Öztuna, Türkiye Tarihi, s.104.
348
O.Turan, Selçuklular Ve øslamiyet, s.119.
347
81
süsleyen köle ve cariyelerini, artık Orta Asya`dan dolaúan eski yoldan de÷il, yeni
açılan Anadolu yolundan tedarike baúlamıúlardı. Halep`ten Kayseri ve Elbistan
yolu ile Sivas`a gelen ticaret kervanları, oradan Sinop ve Samsun limanları
vasıtası ile gemilere binerek Kırım`a varıyorlar ve oralara øslam sanayisinin
mahsullerini götürüyorlardı349.
Karadeniz sahilleri bu sırada bir mücadele sahnesi olunca El-Cezire,
Suriye ve Mısır`dan Kayseri ve Sivas yolu ile Samsun ve Sinop limanlarına
varan kervanların, Su÷dak (Kırım) ve østanbul arasındaki ticari faaliyetleri
sarsılmıú ve duraklamıútı. øbnü`l- Esir 602 (1206) senesi hadiseleri arasında;
“Anadolu, Rus ve Kıfçak (Kıpçak) úehirleriyle yapılan kara ve deniz ulaúımı
durdu. Hiç kimse Gıyase`d-Din`in ülkesine gidemez oldu. Halk bundan dolayı
büyük zarara u÷radı. Çünkü onlarla ticaret yapıyor ve ülkelerine gidiyorlardı.
Suriye, Irak, Musul, el-Cezire ve di÷er yerlerden de tüccarlar Anadolu`ya
geliyorlardı. Bundan dolayı tüccarlar Sivas`ta toplandılar. Yollar açılmadı÷ı için
çok büyük sıkıntı içindeydiler. Sermayesinin baúına dönenler bahtiyar insan
olarak kabul ediliyordu350” ifadeleri ile bu durumu çok güzel anlatmıútır. Bu
sebeple Keyhüsrev, itaatinden çıkan Trabzon imparatoruna karúı ordusu ile sefere
çıkmıú, yenilen Aleksios zorlukla kurtulmuútur. Osman Turan`a göre; Samsun ve
sahillerin tekrar Türk idaresine geçti÷ine dair bir kayıt bulunmamaktadır351.
Selçuklu sultanı, kazandı÷ı baúarıyı yeterli görmüú, yolun emniyetini temin
etmiú, eski mahalli idareyi yerinde bırakmıútı. Samsun ve Trabzon úehirleri
Keykavus zamanına kadar ne Selçuklu, ne Trabzon Komnenosları ve ne de øznik
devletinin eline geçmiúti. Sultanın Laskaris ile ittifaka ve dostlu÷a ba÷lı kalması
dolayısıyla onu metbu tanıyan Samsun valisine dokunmamıú olması ihtimali de
vardır352.
O.Turan, Selçuklular Ve øslamiyet, s.119-120.
øbnü`l- Esir, a.g.e., s.201.
351
Osman Turan`ın bu ifadesine karúılık Cahen, “Samsun kısa bir süre için ele geçirildi”, ifadesini
kullanırken, Cahen, Anadolu`da Türkler, s.128; Sevim, “Sultan Keyhüsrev, Aleksios`un Samsun`u
iúgale giriúmesi üzerine harekete geçerek onu yenilgiye u÷rattı ve Samsun çevresini yeniden Selçuklu
sınırları içine aldı”, ifadesini kullanır. Sevim, “Keyhüsrev I”, s.348.
352
O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.280.
349
350
82
Selçuklu Devleti artık güçlenmekte idi. Fakat çözümlenmesi gereken tek
bir sorun kalmıútı. Büyük bir limana sahip olmaksızın Türkmenlerin
etkinliklerini sürdürebilme imkanları yoktu. Bu devleti çevreleyen her iki denize
ulaúabilmenin yollarını bulmak gerekiyordu. Samsun`un savunmasının çok güç
oldu÷u görülmüútü. Cahen`e göre; Samsun`un kısa bir süre için ele geçirilmesi,
parçalanmaktaki Bizans ømparatorlu÷u`nun artık gerekti÷ince etkili bir iktidar
kuramadı÷ını ve kuzey-do÷udaki Trabzon, güneydeki Kilikya, Suriye ya da
Kıbrıs gibi yöresel Hıristiyan güçlerinin otoritesinin de dıúında kalan bölgelere
Türkmenlerin yayılabilece÷ini göstermiúti. Yalnız askeri açıdan bu bölgelere
saldırılar baúarılı olmuyor, do÷rudan do÷ruya herhangi bir çatıúmaya girmek
istemedikleri bu devletlerle sürtüúmeler önemsiz bir düzeyde kalıyor, böylelikle
bu bölgelerin elde tutulması daha kolay oluyordu. Bu sebeplerden dolayı
I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in, sıradaki sefer düzenleyece÷i yer Antalya
olacaktı353.
4.6. Honaz Ve Ladik`in Fethi
Kaynaklarda Honaz ve Ladik`in yani Denizli yöresinin 1206`dan sonraki
durumu için bazı farklılıklar görülmektedir. Tuncer Baykara, I.Gıyase`d-Din
Keyhüsrev`in ikinci saltanatının baúında Honaz ve Ladik yöresinin Manuel
Mavrozomes`e verilmesini “Yörede bir baúka Bizans idaresi yani beyli÷i
kurulmuútu” úeklinde de÷erlendirir354. Yine Baykara`ya göre; I.Gıyase`d-Din
Keyhüsrev`in ikinci kez tahta geçiúinden sonra Manuel Mavrozomes`e tevcih
edilen bu toprakların yaklaúık iki yıl sonra tekrar Türkiye Selçuklu ordusu
tarafından
ölümünden
alınmıútır355.
sonra
da
Kimi
kaynaklarda
buraların
ise
yönetiminin
Manuel
Mo÷ol
Mavrozomes`in
istilasına
kadar
Mavrozomes`in çocuklarında kaldı÷ı belirtilmektedir356.
353
Cahen, Anadolu`da Türkler, s.128-129.
Baykara, a.g.e., s.35.
355
Baykara, a.g.e., s.35.
356
Mikail Bayram, Türkiye Selçukluları Üzerine Araútırmalar, Konya 2003, s.134.
354
83
Baykara bu fetih hareketlerine úu açıklamayı getirir; “1196`da fethedilen
ve 1205`de Manuel Mavrozomes idaresine bırakılan Honaz ve Ladik arazisi daha
çok Çürük Su (eski Lykos) vadisini kapsayarak Antiokheia taraflarına kadar
uzandı÷ı tahmin edilebilir. Fakat burasının bir hayli dar tutuldu÷unu görüyoruz.
Bu gerçek ortada iken, kaynaklar 602 (18.8.1205-7.8.1206) veya 603 (8.8.120627.7.1207) tarihinde Honaz ve Ladik`in fethini belirtirler. Selçuklu kaynaklarında
bu tarihlerde Honaz ve Ladik üzerine Sultan`ın da katıldı÷ı herhangi bir Selçuklu
harekatı söz konusu de÷ildir. Sadece 603 senesinde Antalya üzerine bir büyük
askeri harekat vardır. Honaz ve Ladik`in fetih hadisesi Antalya fethi ile
birleútirilebilir. Çünkü, Keyhüsrev`in Borgulu`dan beri yanında olan iki
kumandanı, Mubarize`d-Din Ertokuú ve Esedü`d-Din Ayaz sonraki yıllarda bu
yörenin idaresini üstleneceklerdir. Önemli olan Ladik ve Honaz`ın Antalya`nın
fethinden önce mi yoksa sonra mı Selçuklu topraklarına katıldı÷ıdır. Durum
gözden geçirilince bu olayın önce veya zafer sırasında gerçekleúti÷i söylenebilir.
Çünkü Sultan Gıyase`d-Din Keyhüsrev, durumunu güçlendirip Antalya üzerine
yürümeye karar verice Esedü`d-Din Ayaz`ı batıya göndermiú olmalıdır.
Mavrozomes de fazla bir direniú göstermeden hemen Selçuklu idaresine
girmiútir. Böylece Hicri 602 senesi sonlarında ve Hicri 603 senesi baúlarında
Honaz ve Ladik`teki idare yeniden Selçuklular`a geçmiútir. Anlaúılıyor ki
Selçuklu ordusu 1206 yaz baúlarında yı÷ınaklarına baúlamıú, toplanmıú, 1206
senesi baúında hem batıya hem de güneye yürümeye baúlamıútır. Bir büyük kol
Esedü`d-Din Ayaz komutasında Honaz ve Ladik meselesini halledip Antalya`nın
kuzeyinde güvenli÷i sa÷ladıktan sonra güneydo÷uya yani Antalya`ya inmiútir.
Kuúatmanın uzun sürmesi sonucu da 1207 senesinde bu kol da Antalya
kuúatmasına katılmıútır357”.
Denizli Belediyesi web sayfasında ise “Denizli, 1207'de I. Gıyaseddin
Keyhusrev'in ikinci saltanatı sırasında, kesinlikle Türkiye Selçuklu Devleti
topraklarına katıldı. Keyhusrev kente vali olarak Esedü`d-Din Ayaz'ı atadı.
357
Baykara, a.g.e., s.35.
84
Denizli yöresi, Anadolu'da Türklerin görülmeye baúlamasıyla birlikte, yo÷un bir
Türkmen nüfusunun bulundu÷u bölgelerden olmuútu358” ifadeleri yer alır.
Honaz ve Ladik için Cahen; “Türk kayıtlarına Komnenos adı ile geçen kiúi
olması gereken Manuel Mavrozomes, 1230 yılları dolaylarında ortadan
kaybolmuú
ve
bu
iki
kent
sonunda
yeniden
Selçuklu
topraklarına
katılmıúlardı359”, derken; Turan da; “Bu havalide Manuel Mavrozomes`un idaresi
uzun sürmemiú oradan Konya`ya dönmüútür. Selçuklular arasında yüksek bir
mevki ve itibara sahip olan Mavrozomes`in øslamiyet`i kabul etmemiú oldu÷u
hatta Konya`da yaúayan bu ailenin bir evladının XIII. asır sonlarında bile
Hıristiyanlı÷a ba÷lı kaldı÷ı anlaúılmıútır360” ifadelerini kullanmaktadır.
Mikail Bayram`ın, ele geçirilen bir belgeye dayanarak ve di÷er
kaynaklardan farklı olarak yaptı÷ı tespite göre; “Türkiye Selçukluları`nın Uc
vilayetlerinin Meliki Emir Mavrozomes, øzze`d-Din Keykavus ve Alae`d-Din
Keykubad zamanında bu görevi sürdürmüútür. Alae`d-Din Keykubad zamanında
da øçel`in fethi sırasında büyük yararlıklar göstermiútir. Muhtemelen Alanya`nın
fethinden (1225) kısa bir süre sonra Mavrozomes vefat etmiútir. Onun bu
bölgedeki görevini o÷ulları devam ettirmiútir. Bu görev Mavrozomes`in torunu
Mehmed Bey`in öldürülmesine kadar sürmüútür. Süleymaniye Kütüphanesinde
ele geçirilen bir belgede (Bu belgenin tarihi Mehmed Bey`in Hülagu Han`dan
menúur alarak yeniden Uc Beyli÷ine gönderildi÷i tarihtir.) Mehmed Bey`e
mühtediler
için
kullanılmasından,
kullanılan “Ve
bu
Mehmed
úeraha
Bey`in
fi`l-ma`arifi sadrahu”
sonradan
Müslüman
duasının
oldu÷u
anlaúılmaktadır. Bu belge Mavrozomesler`in sonradan Müslüman olduklarını
göstermektedir361”. Bizce de bu tespit daha mantıklıdır. Çünkü; ikinci
saltanatının baúında Denizli ve çevresinin yönetimini kendi iste÷i ile kayınpederi
358
htpp://www.denizli.bel.tr. Bu konuda Uzunçarúılı; “Laodisa veya Ladik birkaç defa Türk istilasına
u÷ramıú ve nihayet on üçüncü asır baúlarında I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev tarafından zaptedilmiútir ki, bu
onun zamanına ait kitabelerle sabittir” yorumunu yaparken øsmail Hakkı Uzunçarúılı, Osmanlı Tarihi,
C.I, 7.Baskı, Ankara 1998, s.64; Öztuna; Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in 1206`da Denizli`yi fethiyle, Göller
yöresinden Bizans hakimiyetinin tamamen sökülüp atıldı÷ını belirtir. T.Y. Öztuna., Türkiye Tarihi,
s.103.
359
Cahen, Anadolu`da Türkler, s.126.
360
O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.281-282.
361
Bayram, Türkiye Selçukluları, s.134-139.
85
Manuel Mavrozomes`e yönetmesi için veren I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in,
Mavrozomes ile aralarında tarih tarafından zikredilen hiçbir münakaúa, isyan ve
baúıbozukluk olmadan durduk yere buralara ordu göndermesi veya tekrar buraları
almaya kalkıúması açıklaması zor bir durumdur. Yalnız gerçek olan bir durum
vardır ki; I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in görevlendirdi÷i komutanlar ve gönderdi÷i
ordu ile Denizli yöresindeki faaliyetler hızlanmıú, Türkiye Selçukluları`nın
toprakları geniúletilmiútir.
4.7. Antalya`nın Fethi Ve Ticari Anlaúmalar
Antalya, Anadolu`nun Akdeniz kıyısındaki önemli limanlarından birisidir.
Aslında yörede daha uygun eski limanlar varken, Akdeniz`e Müslümanlar hakim
olduklarından, savunma imkanlarının elveriúlili÷inden dolayı Bizans döneminde
burası tercih edilmiúti. Antalya, østanbul ile Mısır arasındaki en kısa yolun
üzerinde bulunmaktadır. Bu özelli÷inin yanında, Akdeniz`den østanbul`a
ulaúacaklar için de Adalar denizindeki fırtınalı zamanlarda sı÷ınılacak önemli bir
liman kentidir362.
Antalya, XI. asrın son yarısında, bütün Anadolu`nun Türkler tarafından
fethi sırasında, zaptedilmiú ise de, 1103`te ømparator Alexis Komnen`in
kuvvetleri tarafından alınmıú, fakat Türkler tarafından tekrar iúgal edilmiútir.
1120`de ømparator Yuannes Komnen burayı tekrar zaptetmiú, 1181`de Sultan
II.Kılıç Arslan bu úehri muhasara ettiyse de alamamıútır363. Antalya bu dönemde
henüz Bizans`ın idaresinde olmasına ra÷men Antalya-Konya-Aksaray-Kayseri
yolu iúletmeye açılmıú ve Türkiye ile Mısır arasında da ticaret baúlamıútı. Bu
geliúmeler sonucu Venedikliler Konya`da, Cenevizliler Sivas`ta ticaret
yapıyorlardı. Bizans imparatorları tarafından Batılı tacirlere Antalya`da ticaret
yapmaları için bazı imtiyazlar verilmiúti. Bu yüzden Antalya`nın fethinden önce
362
363
Baykara, a.g.e., s.34.
Besim Darkot, “Antalya”, øA, C.I, østanbul 1978, s.460.
86
Samsun`da oldu÷u gibi burada da, bir Türk ve Müslüman kolonisi
bulunuyordu364.
IV.Haçlı Seferi ile 1204`te Latinler`in østanbul`u iúgalinden sonra
sahillerde de hakimiyet mücadelesi baúlamıútı365. ømparatorlu÷un di÷er
bölgelerinde zuhur eden mahalli yöneticiler gibi, Aldobrandini366 adlı bir øtalyan
da Antalya`da hakim olmuú ve bu sebeple ortaya çıkan siyasi istikrarsızlık ve
mücadeleler bu yolun emniyetini sarsmıú, úehirdeki Türkler tazyike u÷ramıú ve
hapse atılmıútı367. Aldo Brandini adlı bu yönetici gücünü Haçlılar`dan alıyordu.
Çünkü; øngiliz Kralı Arslan Yürekli Richard, 1191 yılında Kıbrıs`ı iúgal etmiú,
daha sonra burayı 1192 yılında eski Kudüs Kralı Guy de Lusignan`a satmıútı.
Böylece, Antakya ve Urfa dıúında Akdeniz`de önemli bir ada olan Kıbrıs`ta yeni
bir Haçlı devleti kurulunca Kıbrıs; Anadolu, Mısır ve Suriye`ye karúı Haçlılar`ın
üssü konumuna gelmiúti. Di÷er taraftan Haçlılar sayesinde do÷u ticareti hızla
geliúti÷i için øtalyanlar`ın, Venedikliler`in ve Cenevizliler`in Kıbrıs ve
Anadolu`daki faaliyetleri de artmıútı. Aldo Brandini ise, Kıbrıs Kralını metbu
tanıdı÷ı için kendini güçlü hissediyordu368. Özellikle Bizans`ın parçalanması
üzerine kervan yollarında emniyetsizlik ve asayiúsizlik baú göstermesi
Karadeniz`den sonra I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`i Antalya`ya yöneltmiútir. Aldo
Brandini, bu cesurane tavırlarını daha da artırıp Mısır ve øskenderiye`den gelen
tacirlerin mallarına el koyunca, Keyhüsrev`in buraya bir sefer yapması artık
zorunlu olmuútu369.
øbn Bibi dıúındaki kaynakların ço÷u I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in
Antalya`nın kuúatması ve fethini iki safhada anlatırken, øbn Bibi tek kuúatmadan
bahseder ki, o da ikinci kuúatma olup fetihle sonuçlanan kuúatmadır. øbn Bibi`ye
göre; Gıyase`d-Din Keyhüsrev Konya tahtında iken yanına bir grup tacir gelip
364
Abdulkadir Yuvalı, “Türkiye Selçukluları Döneminde Antalya`da Ticari Hayat”, Antalya IV.
Selçuklu Semineri (Bildiriler) 13-14 Mart 1992, Antalya 1993, s.95.
365
Hüseyin Algül, “Selçuklular Döneminde Akdeniz Siyasetine Genel Bir Bakıú”, Türkler, C.VI, Ankara
2002, s.646.
366
Cahen, bu kiúiden “Önceden Bizanslıların hizmetinde bulunmuú Toskanyalı serüvenci” olarak
bahseder. Cahen, Anadolu`da Türkler, s.129.
367
O.Turan, “Keyhusrev I”, s.617.
368
Uyumaz, a.g.e., s.85-86.
369
O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.283.
87
úikayette bulunmuútu. Tacirler kendilerinin Mısır ve øskenderiye`de bol kazançlı
bir ticaret yapıp mallarını gemiye yüklediklerini ve Antalya limanına
ulaútıklarını, orada ise hiçbir suçları olmadı÷ı halde bütün mallarına el
konuldu÷unu sonunda da kendilerine “ùu anda adil Sultan, büyük bir haúmet ve
gurur içinde Konya`da saltanat tahtında oturmaktadır. Mazlumları korumak için
adalet sofrasını yaymıútır. Onun yanına gidin, ona davanızı anlatın da asker çekip
sizin derdinizin dermanını bulsun. Mallarınızı ya÷madan kurtararak size geri
versin” diye alay edilmiúti. Bunları duyan Keyhüsrev sinirlenerek onlara
mallarının geri alınarak eksiksiz ve sa÷lam olarak teslim edilece÷ini, e÷er
bulunmaya eúya varsa kendi hazinesinden temin edece÷ini bildirmiútir. Ertesi
gün Keyhüsrev`in verdi÷i emirle ülkede duyurular yapılarak kısa bir süre
içerisinde Konya`da büyük bir ordu toplanmıú, sonra Antalya`ya do÷ru harekete
geçilmiútir370.
Antalya úehrin I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in ordusu tarafından kuúatılarak
Antalya halkı sıkıútırılmıútı. Rumlar, Kıbrıs adasında bulunan Franklar`dan
yardım isteyince, Franklar çok sayıda gemi ile onlara yardıma gelmiúlerdi371.
Niketas “Aldo Brandini ve yanındaki adamları sultanın seferinden haberdar
oldular, Kıbrıs`a elçiler yolladılar ve oradan takriben iki yüz yaya Latin askeri
yardım aldılar. Türk ordusu úehri kuúatıp savaúa baúlarken, Türkler`in hiç
beklemedi÷i úekilde Latinler savunucuların safında ordu sıralarını sıklaútırdı.
Türkler korkuya kapıldılar ve da÷ıldılar; birço÷u öldürüldü. Keyhüsrev, on altı
günden fazla sürmeyen Antalya kuúatmasını kaldırarak geri çekildi372”
ifadelerine yer vermektedir. Keyhüsrev, bu çekilmeden sonra úehre yakın bir
yerde, ülkesiyle Antalya arasındaki da÷larda bir askeri birlik bırakarak onlara,
“Rumlar`a erzak sevkıyatına mani olmalarını emretmiútir373”. Onlar söyleneni
yaptıkları gibi úehirden her çıkanı da yakalamıúlardı374.
øbn Bibi, Selçuk Name, s.116-117.
Müneccimbaúı, Camiu`d-Düvel, s.37.
372
Khoniates, Hostoria (1195-1206), s.227.
373
øbnü`l- Esir, a.g.e., s.209.
374
Abu`l Farac, a.g.e., s.488.
370
371
88
Bu durum epeyce devam edince, halk zor dudumda kalmıú ve sıkıntıya
düúmüútü. Antalya halkı, yanlarında bulunan Franklar`dan úehrin dıúına çıkıp
yolları kesen Müslümanlar`ı uzaklaútırmalarını istemiúti. Franklar, Rumlar`ın bu
bahane ile kendilerini úehirden uzaklaútırmak istedi÷ini zannedince, aralarında
ihtilaf çıkmıú ve birbirleriyle savaúa girmiúlerdi. Bunu üzerine Rumlar Selçuklu
ordusuna
haber
gönderip
úehri
kendilerine
teslim
etmek
istediklerini
bildirmiúti375. Bu suretle Rumlar ile Frenkler arasına úüphe ve ayrılık girdi÷ini
ö÷renen ve gizlice úehre davet edilenGıyase`d-Din Keyhüsrev harekete geçerek
úehri tekrar kuúatmıútı376.
Savaú aletleri yerleútirilerek hiç ara vermeden iki ay sabahtan akúama
kadar savaúılmıú ve kuúatmaya devam edilmiúti. Fakat karúı tarafta bir yılgınlık
görülmeyince Keyhüsrev`in emriyle ok ve yay kullanılıp kale duvarlarına
merdivenler konulmak suretiyle kaleye úiddetli hücum baúlamıútır. Hücum
edenler arasında yi÷itlik gösteren ilk kiúi Konya`nın muvazzaf sipahilerinden
Hüsamedin lakaplı Yavlak Arslan adlı bir yi÷itti. Onun kale duvarları üzerine
çıkıp cesaret göstermesi di÷er askerleri de cesaretlendirmiú, sonunda Sultan`ın
sanca÷ı kalenin en yüksek yerine dikilmiútir. Kale duvarlarına çıkmıú komutanlar
aúa÷ıya inerek kale kapılarını açınca Selçuklu askerleri úehre girmiú, Antalya`yı
savunanlar Selçuklu ordusuna karúı silahla karúılık verip savaútıkları için
Keyhüsrev`in emriyle úehirde 3 gün kıtal emredilmiútir377. Sonra da 5 gün ya÷ma
ve talan izni verilmiúti378. Anonim Selçukname`de belirtildi÷ine göre “12 pare
kale kafirlerden alınmıútır379”.
øbnü`l- Esir, a.g.e., s.209.
O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.284. Müneccimbaúı kuúatma tarihini 2 ùaban 603 (4 Mart 1207)
olarak zikreder. Müneccimbaúı, Camiu`d-Düvel, s.37; øbnü`l- Esir, a.g.e., s.209.
377
Müneccimbaúı; Franklar`ın aman diledi÷ini, Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in ise, Fraklar`a aman verip
kaleyi teslim aldı÷ını ve Franklar`ı geri adaya (Kıbrıs) gönderdi÷ini yazmaktadır. Müneccimbaúı,
Camiu`d-Düvel, s.38; øbnü`l Esir, Keyhüsrev için; “Franklar`ın hepsini öldürdü” derken, øbnü`l- Esir,
a.g.e., s.210; øbn Bibi`nin Muhtasar çevirisinde “Sultan, muhasara sıralarında küfürle a÷ızlarını bozmuú
Frenkler`e ceza olarak üç gün umumi talan yapılmasını emretti. Denizin mavi yüzünü kafirlerin kızıl
kanlarıyla boyadılar” ifadesi kullanılmaktadır. øbni Bibi, Muhtasar, s.45.
378
øbn Bibi, Selçuk Name, s.117-118.
379
Anonim Selçukname, s.27.
375
376
89
Gıyase`d-Din Keyhüsrev altıncı gün gurbette hiç yanından ayrılmayan,
verilen görevleri büyük bir maharetle yapan Mubarize`d-Din Ertokuú380`a
Antalya`nın valili÷i ve subaúılı÷ını vermiú, daha sonra ya÷ma ve talanın bitti÷ini,
kimseye dokunulmayaca÷ını, herkesin gizlendi÷i yerden çıkabilece÷ini tellallarla
úehre duyurtmuútur. Fetihten sonra Antalya`da bir süre kalan Keyhüsrev, bu süre
içerisinde kuúatma sırasında kale duvarlarında meydana gelen yarıkları ve
çatlakları tamir ettirerek, ambarlar ve silah depoları her türlü zahire ve silahlarla
doldurtmuú, úehre kadı, hatip, imam, müezzin ve hafızlar tayin edilip minber ve
mihraplar kurdurtmuútur381.
Baykara, fethin sonrasından bahsederken “Anadolu`da genellikle savaúla
anılan úehirlerde yerli halk kale dıúına sürülüp, yerlerinde Türkler otururdu.
Antalya havalisi çok büyük oldu÷undan, tam olarak böyle bir sürme oldu÷unu
bilemiyoruz. Ayrıca Rum halkın durumu da de÷iúiktir. Onların, úehrin Latin
hakimi Aldo Brandini yerine, Türkler`i tercih ettiklerine dair bazı kayıtlarda
vardır. Bu rivayetlerin kısmen do÷ru oldu÷u anlaúılıyor. Çünkü bu dönemde
Antalya úehrinde Türklerle yerli halk yan yana, hatta iç içe yaúamıú gibidir382”
yorumunu yapmaktadır.
øúlerini tamamlayan Keyhüsrev Konya`ya do÷ru hareket etti. Sahilden bir
menzil yol alınca adamlarının Dudan mevkiinde durmalarını, ganimetlerinden
alınan beúte bir devlet vergisini toplamalarını, daha önce davacı olmuú, savaúa
katılmıú, binece÷ini ve yiyece÷ini padiúah ahırından ve mutfa÷ından almıú olan
tüccarları ça÷ırarak, kendi eúya ve kumaúlarının her birinin niceli÷ini ve niteli÷ini
bir liste halinde yazarak divana götürmelerini, askerin ganimetleri içinde bulunan
malları tüccarlara vermelerini, olmayanları da Emir Mubarize`d-Din Ertokuú`a
380
Cahen, Ertokuú`tan “Keyhüsrev`in azatlı kölesi” olarak bahsetmektedir. Cahen, Anadolu`da Türkler,
s.66; Baykara`ya göre “Gıyase`d-Din Keyhüsrev, 1182`den sonra Borgulu`da meliklik yaparken, Antalya
meselesi ile de ilgilenmiú olmalıdır. Bu ilgiyi muhtemelen Mubarize`d-Din Ertokuú eliyle daha ciddi bir
haber alma, bilgi toplama ve gelecek için hazırlık biçiminde yürütmüútür. Onun bu faaliyeti bir devlet
siyaseti haline de gelmiútir”. Tuncer Baykara, “Bir Selçuklu ùehri Olarak Antalya”, Antalya IV.
Selçuklu Semineri (Bildiriler), 13-14 Mart 1992, Antalya 1993, s.38. Belki bu sebeple valili÷e ilk
olarak Ertokuú tercih edilmiú olabilir. Isparta`nın Atabey ilçesinin web sayfasında geçen bir bilgiye göre;
“Atabey, 1205 yılında I. Gıyaseddin Keyhusrev'in Baúkomutanı Bölge fatihi Mübarizeddin Ertokuú
tarafından Bizanslılardan alınarak Türk egemenli÷ine girmiútir” ifadesi yer almaktadır.
htpp://www.atabey.bel.tr; Buna göre Ertokuú, Atabey`in fethiyle de görevlendirilmiútir.
381
øbn Bibi, Selçuk Name, s.119.
382
Baykara, “Antalya”, s.39-40.
90
ferman yazarak oradan getirmelerini, ele geçen her úeyi gerçek sahibine teslim
etmelerini, eksik olanları da naiblerin hiç tereddüt etmeden hazineden alıp onlara
vermelerini, onların mallarından az çok hiçbir úeyin eksilmemesini buyurmuútur.
O sırada tüccarlar kendi kumaúlarından bulduklarını sayarak eksilmiú veya
azalmıú olanların listesini padiúaha arz etmiúler, Sultan`ın hazinedarları da
kaybolanlara tahmin ve kıyas yoluyla de÷er biçmiúlerdir. Sonra Sultan
tüccarların her birine durumuna ve nafakasına göre rütbeler vererek onlara ; “Bu
günden sonra bütün Rum ülkelerinde ne ticareti yapılırsa yapılsın ve oradan
hangi tüccar geçerse geçsin vergiden, geçiú ücretinden, ilave ve fazla rüsumdan
muaf tutulmuútur” diye ferman çıkarmıú bundan çok memnun olan tüccarlar da
vatanlarına hareket etmiúlerdir383.
Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in ticareti himaye ve teúvik maksadıyla
tüccarlara ödedi÷i bu tazminat Selçuklu devletinin ticari siyasetinin icabı ve bir
nevi devlet sigortası idi384.
Antalya`nın fethinden sonra Türkiye Selçuklular`ı dünya ticareti ile
yakından ilgilenmiúlerdir. Nitekim Kıbrıs Kralı ilk defa bir ticaret anlaúması
imzalandı. Bu anlaúma mektubuna ulaúılamamakla beraber, 1214 yılında Kıbrıs
Kralı Hugo`nun Sultan øzze`d-Din Keykavus`a gönderdi÷i cevabi mektubunda bu
anlaúma zikredilmektedir. Bu úehrin fethi ile Selçuklular, Akdeniz`de bir ithalat
ve ihracat limanına sahip olmuúlardır385. Böylece I.Haçlı Seferini izleyen yıllarda
Türkler`in tüm Anadolu kıyılarını yitirmesinden buyana ilk kez, önemli bir
ticaret limanı kazanılmıú oluyordu386.
Osman Turan`a göre Selçuklular`ın Venedikliler ile yaptıkları ilk ticari
muahade de Antalya`nın fethinden sonra ve Gıyase`d-Din Keyhüsrev zamanında
vuku bulmuútur. Alae`d-Din Keykubad ile Venedikliler arasında yapılan
anlaúmanın
“Merhum
babasının,
kardeúinin
ve
kendisinin
fermanları
øbn Bibi, Selçuk Name, s.119-120.
O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.285.
385
Yuvalı, a.g.m., s.96. Osman Turan`a göre de; I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev zamanında yazılan mektubun
aslına ulaúılamamasına ra÷men Kıbrıs Kralı`nın øzze`d-Din Keykavus`a yazdı÷ı mektupta “Altı yıldan
beri yeminle tasdik edilmiú bir dostluktan” bahsedildi÷ine göre iki devlet arasında süregelen ticari
anlaúmanın Keyhüsrev dönemine ait olması gerekmektedir. Osman Turan, Türkiye Selçukluları
Hakkında Resmi Vesikalar, Ankara 1958, s.110.
386
Umar, a.g.e., s.125.
383
384
91
hükümlerine göre” ibaresi bu anlaúma úartlarının eskiden tespit edildi÷ini ve hala
uygulandı÷ını gösterir387. Bu fetihten sonra úehrin ehemmiyeti büsbütün artmıú
ve úehir Selçuklu donanmasının Akdeniz üssü haline gelmiútir388.
4.8. Ermeniler øle Olan Mücadeleler
II.Leon, kral olduktan sonra, kardeúi I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev
ile
giriúti÷i taht mücadelesini kazanan ve 1196 yılında Türkiye Selçuklu tahtına
oturan Rükne`d-Din Süleyman ùah`ın, Lampron Hakimi Ermeni Oúin ile birlikte
1199
yılında
Kilikya
Ermeni
Krallı÷ına
karúı
düzenledi÷i
sefer
ile
karúılaúmıútır389. Türkiye Selçukluları`ndaki iç çekiúmelerden yararlanarak
kuzeye do÷ru yayılmaya çalıúan II.Leon, bu saldırı karúısında Toroslar`ın
güneyine çekilmek, haraç vermek ve Sultan`ın bir vassalı olarak üzerinde
Selçuklu sultanının adının bulundu÷u sikkeler kesmek zorunda kalmıútır. Leon,
III. Kılıç Arslan döneminde haraç göndermeye devam etmekle birlikte art arda
gelen taht de÷iúikliklerinin oluúturdu÷u otorite boúlu÷undan yararlanarak
Selçuklu tabiiyetinden çıkmıú ve sınırlara tecavüzlerde bulunmuútur390.
Ermeniler`in bu saldırıları, özellikle Toros da÷larından geçen AnadoluSuriye kervan yolunun güvenli÷ini ortadan kaldırarak iúlemez bir duruma
getirmiúti. Ermeniler, I. Gıyase`d-Din Keyhüsrev, ikinci kez Türkiye Selçuklu
tahtına geçtikten bir yıl sonra (1206) da saldırılarını sürdürerek Türkmen
nüfusunun kalabalık oldu÷u Göksun391`a baskınlar yapmıúlar, Elbistan`ı
kuúattıktan sonra Halep topraklarına dahi girmiúler, bu nedenle Halep Eyyubi
hükümdarı da Ermenilerle çarpıúmak zorunda kalmıútır. Devletinin güneyindeki
bu olaylar ve özellikle Anadolu-Suriye ticaret yolunun tehlikeye düúmesi
387
O.Turan, Resmi Vesikalar, s.124.
O.Turan, “Keyhusrev I”, s.617. Baúka bir kaynakta geçen ifadeye göre de Keyhüsrev`in ilk defa
denizcili÷e önem vererek Selçuklu donanmasını kurdu÷u belirtilir. Yusuf Küçükda÷-Caner Arabacı,
Selçuklular Ve Konya, 2. Baskı, Konya 1999, s.91.
389
Süleyman ùah`ın, Leon üzerine saldırma sebeplerinden biri de Abu`l-Farac`da “ Leon, Kılıç Arslan`ın
ölümünden sonra çok kuvvetlendi, kısmen Türkler`den, kısmen Rumlar`dan 72 kale zapt etti ve bütün
muharebelerinde bir fatih olarak göründü” ifadesinde belirtilen sebep olabilir. Abu`l Farac, a.g.e., s.466.
390
Mehmet Ersan, “Selçuklu-Ermeni øliúkileri”, Türkler, C.VI, Ankara 2002, S.639.
391
Osman Turan`da “Göksu” olarak geçen bu yere Ermeniler baskın yapınca buranın halkının bir ço÷u
esir alınarak sürülerine de el konulmuútur. O.Turan, “Keyhusrev I”, s.617.
388
92
sebepleri ile Gıyase`d-Din Keyhüsrev, Ermenileri tedip için 1208-9 yılında
Maraú`a girmiútir392. Burası Kılıç Arslan tarafından Selçuklu ülkesine dahil
edilmiú ve sonra da o÷lu Mugise`d-Din Tu÷rul ùah`a verilmiúti. Bir ara Maraú,
Atabeg Nure`d-Din Mahmud ve Selaha`d-Din Eyyubi`nin de elinde kalmıú idi.
Bu sefer esnasında Gıyase`d-Din Keyhüsrev Maraú`ı kurtarıp tekrar Selçuklu
ülkesine katmıú ve Kılıç Arslan`ın emirlerinden olup onun tarafından buraya
melik tayin edilen Hüsame`d-Din Hasan`ı yine bu bölgeye yerleútirerek bu
memlekette Selçuklular`a tabi bir beylik meydana getirmiútir393.
Gıyase`d-Din Keyhüsrev Maraú`ı Eyyubiler`den almakla hem babasına ait
bir mirası kurtarıyor, hem de da÷larla çevrili Kilikya Ermeni Krallı÷ına
girebilmek için Ceyhan vadisine hakim bulunan úehri elde ediyordu. Keyhüsrev,
Maraú`ta kendisine katılan
Halep hükümdarı Selaha`d-Din Eyyubi`nin o÷lu
Melik Zahirìn gönderdi÷i kuvveti de yanına alarak Ermeni hudutlarını aúmıútı394.
Baúta daha önce Kılıç Arslan tarafından alınan ve yeniden Ermenilere (Stefan)
bırakılan Pertus395 kalesi olmak üzere, bazı ilçe ve kaleleri ele geçirmiúti. Pertus
kuúatması sırasında yapılan çalıúmalarda kral Leon`un o÷lu Gregory de alınan
tutsaklar arasında bulunuyordu396.
Antalya`nın fethi gibi Ermeniler`e karúı kazanılan bu zafer de øslam
dünyasında çok büyük bir sevinç oluúturmuútu. Tarihçi Ravendi bu sefer sonunda
Gıyase`d-Din Keyhüsrev`i, Ermeni Kralı Leon`u periúan ederek, kale ve
vilayetlerini fethedip øslam ülkelerine kattı÷ı için yazdı÷ı bir kasideyle tebrik
etmiútir397.
Ali Sevim, Genel Çizgileriyle Selçuklu-Ermeni øliúkileri, Ankara 1983, s.33.
Daha sonra Hüsame`d-Din Hasan`ın o÷ulları aynı görevi sürdürmüú ve Haçlı seferleri sırasında tahrip
edilen Maraú imar edilmiútir. Özaydın, “Anadolu Selçukluları”, s.157.
394
O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.286-287.
395
Müneccimbaúı burayı “Korikos Kalesi” olarak adlandırmaktadır. Müneccimbaúı, Camiu`d-Düvel,
s.39.
396
Sevim, Selçuklu-Ermeni øliúkileri, s.33.
397
O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.287. Ravendi; “Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in Ermeni fethi, lanetli
Lifon`u felakete u÷ratması, onu muhasara etmesi, kaleler, vilayetler alıp, di÷er øslam ülkelerine eklemesi
hiçbir Müslüman padiúahına nasip olmamıútır. Bu kazanılmıú fethin haberi, øslam ülkelerinin neresine
giderse, yüce ve yüksek Tanrı ona daha fazla yardım etsin ve bütün kafir ülkeleri ve onların kaleleri
alemin efendisinin, genç, talihli Keyhüsrev`in eline geçsin diye dua ve gece kılınan namaz ile ona dua
edilir” ifadeleriyle tebriklerini belirtmiútir. Ravendi, Rahat-üs-Sudur Ve Ayet-üs-Sürur, C.II, Çev:
Ahmed Ateú, 2.Baskı, Ankara 1999, s.425-426.
392
393
93
Bu baúarılı Selçuklu tedip seferi dolayısıyla çok sıkıúık duruma düúen
Leon`un, Halep ve Mısır Eyyubi hükümdarları (el-Melikü`z-Zahir ve elMelikü`l-Adil) aracılı÷ı ile barıú giriúimlerine bulunması sonucunda Sultan
Keyhüsrev, Leon`la; “Selçuklu tabiiyetine sadakat göstermesi, Anadolu-Suriye
kervan yoluna, Selçuklu ve Halep Eyyubi topraklarına bir daha saldırmaması”
úartlarıyla bir barıú anlaúması imzalamıú398, kıúın baúlamasıyla birlikte
Keyhüsrev, Konya`ya dönmüútür.
Bazı kaynaklarda Ermeni Leon`un bu anlaúmaya bir süre sadık kalıp
I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev adına para bastırdı÷ı yer almaktadır399. Nezih Aykut,
II.Leon`un Keyhüsrev adına sikke kestirdi÷ine ve Keyhüsrev`e tabi oldu÷una
dair iddiaların do÷ru olmadı÷ını ve bahsi geçen sikkenin, Keyhüsrev tarafından
602 (1205-1206)`de Konya`da kestirildi÷ini söyler400.
Gıyase`d-Din Keyhüsrev ertesi yıl 606`da, Melik Adil`in istila siyaseti,
karúısında Melik Zahir, Erbil hükümdarı Muzaffereddin Gökböri, Erzurum
meliki Mugise`d-Din Tu÷rul ùah ile ittifak yapmıú, bu ittifakla Melik Adil`in
Sincar ve úark beldelerinde geniúleme ve istila teúebbüslerini önlemiútir401. ElMelikü`z-Zahir, Musul Emiri Nure`d-Din Aslanúah ve I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev
ile yaptı÷ı anlaúmaya güvenerek el-Melikü`l-Adil`e karúı yürüdüyse de halifenin
müdahalesiyle taraflar arasında anlaúma sa÷lanmıútır (606/1209)402.
4.9. Alaúehir Savaúı Ve Sultan I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in ùehadeti
4.9.1. Alaúehir Savaúı`nı Hazırlayan Sebepler
østanbul`un
Latinler
tarafından
iúgal
altındayken
eski
ømparator
III.Aleksios`un damadı øznik Rum Devleti yöneticisi Theodoros Laskaris,
devletini, Rum modeline göre örgütleyerek imparator sanını takınmıútı. Bilgin bir
kiúiyi de østanbul Patriki (Evrensel Patrik) olarak atamıútı (1208). Her ne kadar
Sevim, Selçuklu-Ermeni øliúkileri, s.33.
Merçil, a.g.e., s.135; T.Y.Öztuna, Türkiye Tarihi, s.105.
400
ù. Nezihi Aykut, Türkiye Selçuklu Sikkeleri I. (I.Messud`tan I.Keykubad`a Kadar), østanbul 2000,
s.113`ten naklen Kaya, a.g.t., s.139.
401
O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.287.
402
Özaydın, “el-Melikü`z-Zahir”, s.83.
398
399
94
østanbul`da Baudouin`in yerine Latin ømparatoru olan kardeúi Henri, Trakya`da
Latin devletinin durumunu bir ölçüde düzelttikten sonra 1206 sonundan
baúlayarak, Anadolu seferine giriútiyse de, Bulgarlar`ın yeniden savaú çıkarması
üzerine 1207`de Theodoros Laskaris ile iki yıllık bir savaúa ara verme anlaúması
yapıp Anadolu`dan çekilme kararı almıútır403.
Gıyase`d-Din Keyhüsrev, Karadeniz, Akdeniz ve Küçük Ermeni Krallı÷ı
taraflarında fetihler ile Theodoros Laskaris de Latinler ve Kommenler`e karúı
mücadele ile meúgul oldu÷u için, Selçuklu ve øznik hükümdarları birbirleri ile
dost kalmak mecburiyetinde idiler404. Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in kayınbabası
Mavrozomes`i Menderes havalisinde hakim kılmak ve øznik Rum ømparatorlu÷u
önünde emniyet teúkilatı kurmak için, bir Türk ordusu refakatinde oraya
göndermesi bile Laskaris ile olan bu dostane münasebeti bozmadı÷ı gibi,
Laskaris onun bu havalideki hakimiyetini de tanımıútır405.
Bu iyi iliúkiler dönemi çok fazla sürmeyecektir. Laskaris`in, batıda
Bulgarlar`ın Latinler`i meúgul etmesi nedeniyle biraz olsun rahatlamasının
ardından, Keyhüsrev`in Antalya`yı aldıktan sonra Latinler`le gizli ittifak
kurması, Laskaris`i de Ermeniler`le ittifak arayıúına itmiútir. Keyhüsrev`in
yayılmacı politikası Laskaris`i ürkütmüú, Ermeniler`i Selçuklular`ın arka
tarafında bir müttefik olarak kazanmak istemiútir. Keyhüsrev`in Laskaris`i
rahatsız eden baúka hesabı da III. Aleksios`u Bizans tahtına getirmek istemesi
olmuútur. 1209 yılında Keyhüsrev`e sı÷ınan ve imparatorlu÷unu sultanın
yardımıyla geri alabilece÷ini hesap eden Aleksios, Keyhüsrev`i de bu yönde
teúvik etmiútir. Laskaris, Bizans ømparatorlu÷u`nun yasal varisi olabilmek için
bir çok düúmanıyla ve taht iddiacısıyla mücadele etmiú ve úimdilik yerini
sa÷lamlaútırmıútı. Trabzon`daki Komnenoslar`ı geri çekilmek zorunda bırakmıú,
isyancı feodaller problemini kısmen çözmüútü. Keyhüsrev`in ise úimdi karúısına
devrik imparatoru çıkarmasını kendisi için ciddi bir tehdit olarak görüyordu.
Keyhüsrev ise yanında yıllarca misafir olarak kaldı÷ı ve iyili÷ini gördü÷ü III.
403
Umar, a.g.e., s.125.
Lehmann, Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in, Theodoros Laskaris`e sıkıntılı zamanlarında silah yardımı dahi
yaptı÷ını kaydetmektedir. Lehmann, a.g.m., s.594.
405
O.Turan, “Keyhusrev I”, s.617-618.
404
95
Aleksios`tan deste÷ini esirgemedi÷i gibi bu durum kendi politikasına da uygun
düúüyordu. Onun için parçalanmıú Bizans`ın baúında Aleksios`un oturması,
ülkesi için de yararlı olacaktı406.
Gerçekten tahtın hakiki sahibini himaye etmek suretiyle, bu yeni kuvvetli
komúusunu zayıflatmayı ve baúına kendisine tabi eski hükümdarı getirmeyi
menfaatine uygun bulan I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, Theodoros Laskaris`e bir
elçi göndermiúti. Lehmann bundan sonrasını úöyle anlatır; “Nikea`da bulunan
Kayzer Theodor`a Sultan tarafından gönderilen bir elçi kayınpederi ve Sultan`ın
oraya varıúını ve Theodor`a yabancı hakimiyetini haksız yere elde etti÷ini
bildiriyordu. Bu sözler Kayzer`i çok ürküttü ve az korkmadı. Zira Sultan,
III.Aleksios`u sadece bahane ediyordu. Aslında maksadı bütün Rum bölgesine
saldırıp ya÷ma etmek veya hakimiyeti altına almak idi. Vaziyet adeta Kayzer
Theodor için bıça÷ın a÷zında idi. Adamlarını toplayarak onlara kayınpederi
Kayzer Aleksios`u mu yoksa kendi tarafını mı tutacaklarını sordu. Bunun üzerine
hepsi hayranlıkla hep bir a÷ızdan karar almıú gibi ya onunla yaúayacaklarını veya
onunla öleceklerini söylediler. Bu olaydan sonra Keyhüsrev`in, Laskaris`ten ret
cevabını alması savaúın bir baúka sebebi gösterilir407”.
Osman Turan, savaú sebepleri arasında; Keyhüsrev`in kayınpederi Manuel
Mavrozomes`u, Ladik (Denizli) ve Menderes havalisinden geri almasının dostane
münasebetlerin bozulmasına bir sebep teúkil etti÷ini de saymaktadır408.
Anonim Selçukname`de ise yapılan bir savaú sonrasından bahsederek
“Rum askerleri bozguna u÷radıktan ve Erminos öldükten sonra Rumların
Batriyaris “Patrik” in yanına geldiler. Bu vakaların hepsine sebep olan Tekfur
Kaloyan`dan úikayet ettiler. Kaloyan`a “E÷er Müslümanlarla savaú yapmazsan
sana lanet eder ve tahttan indiririm” dedi. Kaloyan cevaben; ben tek baúıma,
Gıyaseddin`e karúı çıkamam, çünkü ona yemin etmiútim. Fakat sana asker
veririm ki hiçbir devirde bu derece asker verilmemiútir409” ifadeleri yer
almaktadır. Bu da gösteriyor ki patri÷in deste÷i ve tehdidi ile Theodoros
406
Kılıç, a.g.m., s.623.
Lehmann, a.g.m., s.394.
408
O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.288.
409
Anonim Selçukname, s.27.
407
96
Laskaris`e asker deste÷i sa÷lanmıú, Laskaris`in, Gıyase`d-Din Keyhüsrev ile
savaúması desteklenmiútir.
Tuncer Baykara, bütün kaynaklardan farklı bir yorum getirerek, savaúın
sebepleri arasında, Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in eskiden beri Menderes boylarını
iyi bilmesini gösterir. Ona göre Keyhüsrev, yakından bildi÷i Ladik ve Honaz
taraflarının güvenli÷ini sa÷lamak amacıyla sınırını daha batıya götürmek
istiyordu. Bunun yanında Antiokheia ile Alaúehir`e sahip olmayı ise batıda en
elveriúli bir sınır olarak görüyordu410. Baykara`nın bu yorumu belki çok uzak bir
savaú sebebi olabilir.
Cloude Cahen ise; “Selçuklu–øznik hudutlarında Türkmenlerin rahat
durmamalarını
ve
Greklerin,
Antalya`nın
Türkler`in
eline
geçiúini
hazmedemeyiúlerini” savaú sebebi olarak gösterir411.
Bu dönemin birinci el kayna÷ının sahibi olan øbni Bibi, III.Aleksios`un,
Keyhüsrev`i ziyaretinden bahsetmez. Ona göre, Laskaris`in topraklarından øslam
ülkesine giriú ve çıkıúlarda zorluk çıkarması, haracı ve vergiyi göndermekte, emir
ve yasaklara uymada çekimser davranması, tembellik ve gevúeklik göstermesi
Sultan Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in yönünün buraya çevrilmesine sebep
olmuútur412.
Sultan Gıyase`d-Din Keyhüsrev bir gün devlet erkanını toplayarak onlara
Laskaris`in boú ve aslı olmayan sözlerle kendisini østanbul dönüúünde
engellemeye kalktı÷ını, fakat Sultan olduktan sonra kendisinin Laskaris`i
affetti÷ini; Laskaris`in ise kendilerine boyun e÷ip taraftar olaca÷ı yerde tekrar
baúkaldırma yolunu seçerek savaú hazırlıklarını sürdürdü÷ünü, e÷er bunun
önlemi alınmazsa çok kötü sonuçların ortaya çıkaca÷ını söylemiúti. Bunun
üzerine devlet büyükleri söz alarak ve Sultan`ın affına sı÷ınarak yapılan anlaúma
úartlarını bozmanın çirkin bir davranıú oldu÷unu bunu bozmak yerine Laskaris`e
elçiler gönderip uyarmanın, e÷er uymazsa ceza ile tehdit etmenin en do÷ru karar
oldu÷unu söylemiúler, e÷er affa sebep olacak özür dilerse ona karúı hoúgörülü ve
410
Baykara, a.g.e., s.41.
Cahen, Anadolu`da Türkler, s.129.
412
øbn Bibi, Selçuk Name, s.123.
411
97
anlayıúlı davranmak gerekti÷ini, fakat büyük bir aptallık gösterip inada ve isyana
yönelirse o zaman ona karúı yola çıkacaklarını belirtmiúlerdi. Keyhüsrev ise
Laskaris`e hiçbir uyarı ve tehdidin fayda vermeyece÷ini bundan dolayı yapılması
gereken en iyi iúin ona karúı savaúmak oldu÷unu söyleyerek ülkenin her yanına
fermanlar göndererek ileri gelenleri ve orduyu gazaya ve cihada ça÷ırmıútı.
Fermanı iúiten her asker Ruzbe Ovası`nda hazır bulunmuútur413.
Lehmann`ın anlatıúına göre; Theodoros Laskaris, adamlarının sözlerinden
cesaret alarak, Sultan Keyhüsrev`in elçisini de beraberinde almıú øznik`ten ayrılıp
büyük bir hızla Phiyladelphia`ya varmıútı. O sırada III.Aleksios`u yem olarak
beraberinde götüren Sultan ise Antiokheia üzerine yürümüútü. Bu úehir Menderes
bölgesine hakim idi. Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in maksadı burasını hakimiyeti
altına almaktı. Bunun için muhasara hazırlı÷ı yaparak úehri kuúatılmıú, úehrin
fethedilmesine çok az kalmıútı. Laskaris de bundan korkuyordu ve hakikaten
durum öyle idi ki Sultanın sadece bu úehre hakim olmasıyla Rumlar`ın bütün
topraklarını fethetmesi için hiçbir engeli kalmıyordu. Theodoros, harpte
lüzumsuz olacak çadır ve benzeri eúyayı kimsenin almaması, buna mukabil
herkesin yiyecek ve giyecek gibi en lüzumlu úeyleri beraberinde götürmesi
emrini vererek yürüyüúü hızlandırmıútı. Bütün ordu aúa÷ı yukarı iki bin adamdan
ibaret olup bunun sekiz yüzü Latinler`den, di÷erleri Rumlar`dan oluúuyordu.
Laskaris, Menderes kenarındaki Antiokheia yakınlarına gelince Keyhüsrev`den
gelen elçisiyi tekrar Keyhüsrev`e göndermiú, o da gidip Laskaris`in ileri
yürüyüúünü Keyhüsrev`e bildirmiúti. Bu, Sultan`a inanılmaz gibi geldiyse de,
elçi Laskaris`in yakınlarda oldu÷unu yemin ederek kuvvetlendirmiútir. Sultan
bunu duyunca bütün kuvvetlerini mümkün oldu÷u kadar çabuk toplayarak onları
harbe hazırlamıútır414.
413
414
øbn Bibi, Selçuk Name, s.123.
Lehmann, a.g.m., s.594-595.
98
4.9.2. Alaúehir Savaúı Ve I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in ùehadeti
Keyhüsrev`in saltanatının sonunu hazırlayan bu savaú, Selçuklu tarihinin
kaydetti÷i son Türk-Rum çekiúmesidir415. Hazırlıklarını yapan Selçuklu ve Rum
tarafları artık savaú için harekete geçmiúti. Selçuklu ordusu Alaúehir sınırına
vardı÷ında bunu haber alan Laskaris, Rumlar`dan, Alman`dan, Kıpçak`tan ve
Alan`dan sayılması mümkün olmayan karınca sürüsü gibi bir orduyu, Selçuklu
ordusu ile savaúmak için harekete geçirmiúti. Di÷er yandan Selçuklu ordusu da
ilerlemeye baúlamıú, Sultan Gıyase`d-Din Keyhüsrev ise bir ata binerek ordunun
merkezine yerleúmiúti. Düúman saflarına saldıran Keyhüsrev, düúmanın
merkezine varınca Laskaris`i ayakta görüp mızra÷ını eline alarak Laskaris`in
üzerine saldırmıú, daha ilk saldırıda onu atından yere düúürmüútü. Askerleri,
Laskaris`i öldürmek istedilerse de izin vermeyerek kaldırmalarını ve atına
bindirip serbest bırakmalarını emretmiútir416.
Laskaris`in askerleri ise, onun yenildi÷ini görünce da÷lara ve ovalara
kaçmaya baúladılar. Bunun üzerine Selçuklu askerleri Sultan`ı yalnız bırakmıú,
bırakılan malları toplayıp ya÷malamaya baúlamıútı. Yalnız kalan Keyhüsrev, o
sırada karúısına çıkan bir Frenk askerini kendi askerlerinden biri sanarak aldırıú
etmemiúti. Frenk askeri, Keyhüsrev`in yanından geçerken geri dönüp hançer
darbesi ile onu úehit etmiú, silahlarını, eúya ve elbiselerini almıú, kaçmakta olan
bir gurup Rum askeri ile Laskaris`in yanına gelmiúti. Laskaris Keyhüsrev`in
elbiselerini görünce hemen tanıyarak elbiselerin kime ait oldu÷unu sormuú, asker
ise sahibini öldürdü÷ünü eúyaları da onun üzerinden aldı÷ını söyleyince Laskaris
cesedi getirmesini istemiúti. Ceset getirilince üzüntüden a÷layan Laskaris, onu
öldüren Frenk`i öldürtüp derisini yüzdürmüútür417. øbn Bibi`nin bu anlatımı
dıúında kaynaklarda çeúitli anlatımlar geçmektedir. Keyhüsrev`in “Nasıl oldu÷u
bilinmeyen koúullar altında öldü÷ü418”, “Zafer meydanını gezen Keyhüsrev,
415
Cahen, Anadolu`da Türkler, s.66.
øbn Bibi, Selçuk Name, s.127-130.
417
øbn Bibi, Selçuk Name, s.130.
418
Cahen, Anadolu`da Türkler, s.129.
416
99
meydanda ölü taklidi yapan bir Bizans askeri tarafından hançerlenip úehid
edildi÷i419” bu anlatımlar arasındadır.
Lehmann, Keyhüsrev`in ölümü ile ilgili olarak; “Önce Latinler Sultan`ın
kuvvetlerine saldırdılar, fakat Müslümanların sayısı çok büyüktü. Latinler harpte
ellerinin kuvvetini ve cesaretlerini gösterirken, sayıca fazla olan Türkler onların
kılıçlarının kurbanı olduktan sonra hemen hemen hepsi Türkler tarafından
öldürüldü. Müslümanlar Latinlere galip geldikten sonra Rum kuvvetlerini de
daha çabuk yendiler. Bir kısmı arkalarına bakmadan kaçtılar, ancak çok azı
dayanıp harbin sonunu beklediler. Sultan muharebeyi kazandıktan sonra
Laskaris`i aradı. Güç bir durumda iken birisi onu Keyhüsrev`e gösterdi.
Vücudunu kuvvetine güvenerek mümkün oldu÷u kadar çabuk Laskaris`e hücum
etti, her ikisi de birbirini tanıdı. Sultan dipçikle Kayzer`in baúına öyle bir vurdu
ki, bu darbe ile Laskaris, baygın úekilde attan düútü. Söylendi÷ine göre at da bu
darbe ile mücadele edemez hale gelmiúti. Attan düúen Laskaris, ilahi bir kudretle
tekrar kuvvetini kazanıp aya÷a kalkınca kılıcını kınından çıkartıp, Sultan alaylı
“Onu esir alınız” diyerek döndü÷ü sırada Sulatn`ın kısra÷ının arka bacaklarını
kesti. Sultan e÷erinden düúünce aniden baúını kestiler. Öyle ki ne Sultan, ne de
onun yanında bulunanlardan biri Sultanın baúını kimin tarafından uçuruldu÷unu
göremediler. Böylece Kayzer galip idi, aslında ma÷lup idi. Zira çok az askeri
kaldı÷ı için ilerleyemiyordu420” bilgilerini vermektedir.
Halil Eldem, Lehmann`ın verdi÷i sayıyı do÷rular ve; “Laskaris`in, 800
Latin ve 1200 Rum atlısından oluúan ordusuyla øznik`ten çıkıp, o zamanlar
Phiyladelphia adı verilen Alaúehir`e vardı÷ını, sonra Küçük Menderes Nehri
üzerinden, güneye do÷ru yürüdü÷ünü ve Sultan Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in de
yanına Aleksios`u alarak, 20000 askeriyle Büyük Menderes kıyısında bulunan
Antiokheia ùehri`ne karúı yürüyüp, burayı aldıktan sonra oraya yetiúmiú olan
Rumlar ile çarpıúarak hepsini bozguna u÷rattı÷ını belirtir. Eldem`e göre;
ordusunda bulunan Latinler kaçtıklarından savaú meydanında yalnız kalan
Laskaris, bir aralık atından aúa÷ı düúmüúse de yine kalkarak Sultan Gıyase`d-Din
419
420
Yeni Türk Ansiklopedisi, “Keyhüsrev” mad., C.V, østanbul 1985, s.1810.
Lehmann, a.g.m., s.595-596.
100
Keyhüsrev üzerine hücum etmiú, atından düúürmüú sonra Keyhüsrev`in baúını
kesip bir mızra÷ın ucuna saplamıútır. øúte bu durumu gören Selçuklu ordusu
önceleri galip iken tutunamayarak bozguna u÷rayıp da÷ılmıútır421.
Anonim Selçukname`de ise; “Kirluka (Theodoros Laskaris), Frenk ve
Rumlar`dan 400 emirle beraber øslam üstüne yürüdü. Emirler; düúman askerinin
çoklu÷unu görünce, Sultan`ın øslam ordusunun merkezinde kalmasını isteyip;
“Biz onun için canımızı feda edelim” dediler. Sultan buna cevaben “Hayır ben
öldürsem gazi, ölürsem úehit olurum” dedi. øki gün iki gece savaú oldu. Pek
ziyade zahmet çektiler. Sultan, Kirluka`yı at üzerinden yere yuvarlayıp kafasını
kesti. Bunun üzerine Rumlar döndüler. Büyük bir muharebe oldu. Müslümanlar
ok ya÷dırıyor, ateú ediyorlardı. Bu sırada Subaúı Hızır, 4000 erle beraber yetiúti.
Adına Yakup Kabakulak derlerdi. Hücum etti, tekrar Rumlar bozguna u÷radı. Ve
bir günlük yola kadar Rumlar`ı kovaladı. Savaútan sonra toplandıklarında
Sultan`ı bulamadılar. Emirlerin bütün köleleri döndü, geldi, her biri bir tarafı
aradılar. Ölülerin aysısı çoktu. Orada çizmeleri aya÷ında bir ölü gördüler. Bunun
çizmesini çektiler, ayak parma÷ının altı oldu÷unu görünce Sultan`ın úehit
oldu÷unu anladılar422” úeklinde savaú anlatılmıútır.
øslam ve Hıristiyan kaynakları arasıdaki farklara ra÷men sultanın bir anlık
kargaúaya kurban gitti÷i ve bu hadise üzerine galip Türk ordusunun ma÷lup
oldu÷u anlaúılıyor. Latin imparatoru Henri`nin Avrupa`ya gönderdi÷i mektupta
da, Rumlar`ın sayıca Türkler`den fazla olmasına ra÷men, Bizans ordusunun
periúan oldu÷u ve imparatorun galip de÷il çökmüú olarak muharebeden çıktı÷ını
aynı zamanda Latin askerlerinin bu savaúta müthiú bir korkuya kapılarak
ço÷unun da telef oldu÷unu yazmaktadır423.
Keyhüsrev`in ölüm haberi yayılınca Selçuklu ordusu úaúkınlı÷a u÷rarken,
Laskaris`in ordusunda sevinç hakimdi. Rum ordusu, kaçan Müslümanlar`ın
421
Eldem, a.g.e., s.53-54.
Anonim Selçukname, s.27-28.
423
O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.290.
422
101
peúine düúüp birço÷unu öldürmüútü. Çaúnigir424 Ayaba ve büyük emirlerin
bazıları yakalanıp esir alınarak Laskaris`in yanına götürülmüútür425. Laskaris,
muharebede esir almıú oldu÷u kayınpederi III.Aleksios`u beraberine alıp øznik`e
götürmüú, Aleksios`u, kral alametleri olmadan Hyakintos manastırında yaúamak
mecburiyetinde bırakmıútı. Aleksios da bilahare orada ölmüútür426.
I.Gıyase`d-Din
Keyhüsrev`in,
Laskaris
tarafından
cesedine
saygı
gösterilmiú, güzel kokularla yıkanmıú ve sonra cesedi Alaúehir`deki Müslüman
mezarlı÷ına gömülmüútür. O dönemde bu úehirde bir Müslüman mezarlı÷ının
bulunması da oldukça ilginçtir. Aradaki bunca düúmanlık ve savaúa ra÷men
mezarlıklara dokunulmaması, karúılıklı inançlara saygının da bir göstergesi
sayılabilir. Bu mezarlı÷ın ne zaman oluútu÷u kesin olmamakla beraber kaynaklar
úehrin önceki yüzyılda ele geçirildi÷inde oluúturulabilinece÷i kanaatindedir427.
Bu olay, gelecekteki harici münasebetler bakımından taúıdı÷ı ehemmiyet
bir yana, birdenbire devlet idaresinin baúıboú kalması gibi, çok ciddi bir iç
mesele ortaya çıkarmıú oluyordu. Bu durumda, memleket u÷ranılan ma÷lubiyete
ra÷men, dıúarıdan de÷il fakat içeriden zuhur edebilecek olaylar bakımından
tehlikelere sahne olabilirdi. Bunun için boú kalan saltanat makamının bir an evel
yeni sahibi tarafından iúgal edilmesi ve devletin dizginlerinin kuvvetli bir idare
kadrosuna teslim edilmesi lazımdı. Halbuki Keyhüsrev`in ölümünden sonra,
Selçuklu tahtı için ortada dört tane saltanat namzedi vardı; øzze`d-Din Keykavus,
Alae`d-Din Keykubad, Celale`d-Din Keyferidun adlarını taúıyan üç o÷lu ve
Mugise`d-Din Tu÷rul ùah namındaki kardeúi. Muayyen bir veraset usulü mevcut
olmadı÷ı için, bu úehzadelerin hepsi de úu anda Konya tahtı üzerinde tek tek hak
iddia ederek ortaya atılabilirlerdi428.
Sultan Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in hayatına mal olan bu kötü hadiseden
sonra, Selçuklu Devletinin ileri gelenleri, saltanat meselesinin halli için, devletin
424
Farsça çâúni (lezzet) ve gir (tutan) kelimelerinden oluúmuútur. Çaúnigirin esas görevi maiyetindekiler
ile birlikte sultanın sofrasını hazırlamak ve sofraya konulan yemekleri sultandan önce tatmak suretiyle
onun zehirlenme ihtimalini önlemekti. Aydın Taneri, “Çaúnigir”, DøA, C.VIII, østanbul 1993, s.232.
425
øbn Bibi, Selçuk Name, s.130.
426
Lehmann, a.g.m., s.596.
427
Kılıç, a.g.m., s.623-624.
428
Kılıç, a.g.m., s.624.
102
payitahtı olan Konya`da bir meúveret meclisi teúkil edip, Keyhüsrev`in üç o÷lu
üzerinde fikir teatisinde bulunmuúlar ve neticede, Maraú Meliki Emir Nusretü`dDin Hasan b. øbrahim`in tavsiyesi üzere ittifakla en büyük o÷lu olan øzze`d-Din
Keykavus`u tahta geçirmeye karar vermiúlerdi429
Savaú sonunda imparator Laskaris, yeni Sultan Keykavu`a, esir Selçuklu
komutanı Seyfeddin Ayaba ile birlikte derhal bir elçilik heyeti göndererek
dostane münasebetler kurmaya çalıúmıútı. Heyeti iyi bir úekilde kabul eden
Keykavus, yine Seyfeddin Ayaba idaresinde bir heyet göndererek babasının
naúını Konya`ya getirtmiú ve Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in naaúı Alae`d-Din
Camii bitiúi÷indeki sultanlara mahsus türbede 14 Muharrem 608 (29 Haziran
1211) tarihinde defnedilmiútir430.
Alaúehir Savaúı, 23 Zilhicce 607 Cuma günü, yani 7 Haziran 1211
tarihinde yapılmıútır. Ancak 7 Haziran Cuma olmayıp, 10 Haziran Cuma`ya rast
gelir. Kaynaklarda savaú günü Cuma geçti÷inden dolayı savaú tarihi 10 Haziran
Cuma olarak kabul edilmektedir. Bizans tarihlerinde zaman olarak 1211 ilkbaharı
verilmektedir. Nitekim Selçuklu tarihçileri savaúın iki gün iki gece sürdü÷ünü
belirtilir. 7 Haziran savaúın baúlangıcı, 10 Haziran Cuma ise, sonucun ve kesin
neticenin alınıp, Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in úehit oldu÷u gün kabul edilebilir431.
429
Kaymaz, a.g.m., s.134-135. Anonim Selçukname`de geçen “Seyfe`d-din Çaúnigir, Sultan Gıyase`dDin`in o÷lu øzze`d-Din Keykavus`u babasının tahtına oturttu” ifadesiyle, I.øzze`d-Din Keykavus`u tahta
geçirenin bizzat Seyfe`d-din Ayaba oldu÷u vurgulanmaktadır. Anonim Selçukname, s.28.
430
O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.290. Erkiletlio÷lu, Konya`daki Selçuklu Sultanlarına ait
kümbethaneden bahsederken; “25 Ekim ve 6 Aralık 1987 tarihinde iki defa girdi÷imiz Konya
Kümbethane`de yaptı÷ımız araútırma ve incelemede 25 adet iskelet bulundu÷u bunlardan dört tanesinin
kafasında aletlerle açılmıú delik, kesik ve kırıklar oldu÷unu tespit ettik.Her dört kafatasında da do÷rudan
öldürücü darbe vurma gayesini taúıyan tecavüz izleri açıkça görülmektedir. Birisini 40–45 yaúlarında,
ikisinin 40 yaúın altında, sonuncusunun da yaúını tespit edilmedi÷i bu kafataslardan birisi muhakkak ki
úehit Sultan I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`e aittir” ifadelerini kullanmaktadır. Erkiletlio÷lu, a.g.e., s.96;
øbrahim Hakkı Konyalı ise, Müzeler ve Kütüphaneler Umum Müfettiúi Ahmed Tevhid Bey ile olan bir
hatırasını naklederken onun Dede Bahçesinin arkasındaki Tac-i Veziri Türbesi`nin içinde birçok cesteler
gördü÷ünü, bunlardan bö÷ründeki hançer yarası olanın Gıyase`d-Din Keyhüsrev oldu÷unu söyledi÷ini
belirtir. Konyalı, a.g.e., s.484-485.
431
Baykara, a.g.e., s.43; Ayrıca bk. Sevim, “Keyhüsrev I”, s.348. Ahmed bin Mahmud`da bu tarih
“H.609 (1212-1213)”, Ahmed Bin Mahmud, a.g.e., s.151; Anonim Selçukname`de ise 23 Zilhicce
607/1212 Cuma günü” olarak kabul etmektedir.Anonim Selçukname, s.28; Selim Kaya, bu tarihin 17
Haziran 1211 oldu÷u kanısındadır. Kaya, a.g.t., s.154-155. Bazı kaynaklar ise bu tarihi 1210 olarak
vermektedirler. Fakat bu tarihte I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in hayatta oldu÷unu Konya Akıncı Mescidi
kitabesinde bulunan “Bu mescidi büyük Sultan din ve dünyanın yardımcısı, fetihler babası Keyhüsrev`in
hükümdarlı÷ı zamanında 607 yılı saferinde Emir Ali o÷lu Cemaleddin øshak yaptı”, ibaresinden
anlamaktayız. Konyalı, a.g.e., s.288.
103
Bizans dünyasında Türkler`e karúı kazanılan bu zaferin yankıları çok daha
büyük olmuútur. Arazi kazancı de÷il ama psikolojik olarak ilk önce Laskaris`in
Bizans dünyası içindeki itibarını artırmıútı. Bizans kaynaklarına göre bu baúarı ile
Anadolu`daki Hıristiyanlar`ın yanı sıra Balkanlar`daki ve di÷er bölgelerdeki
Hıristiyanlar`ın morali artmıú ve Helenizm düúüncesi güç kazanmıútı. Bizans ve
Ortodoks Hıristiyan dünyasında bu zaferin bu denli sevinçle karúılanması, aynı
zamanda Bizanslılar`ın çok uzun süredir Türkler karúısında özgüvenlerini
yitirdiklerini ve zafere ne kadar ihtiyaçları oldu÷unu göstermesi bakımından da
ilginçtir. Batılılar bu baúarılarına çok daha geniú anlamlar yükleyerek
Hıristiyanlı÷ın øslam üzerindeki bir zaferi olarak de÷erlendirdiler432.
Laskaris, abartılmıú bu zaferin ardından øzze`d-Din Keykavus`a elli yıllık
barıú anlaúması önerdi. Her iki tarafın da jeopolitik durumu ve hesapları
beklenenin tersine bir savaúa engel oldu. Keykavus`tan, babasının intikamını
alması bekleniyordu. Fakat onun di÷er sınırlarında sorunları ve baúka hesapları
vardı. Sinop ve Antalya`yı almak, denizlerdeki yerini sa÷lamlaútırmak, yanı
baúındaki Laskaris`in henüz güçsüz durumdaki devleti ile u÷raúmaktan daha acil
sorunlardı. Laskaris`i haraca ba÷layarak anlaúmayı kabul eden Keykavus,
böylelikle Latinler`e karúı da batısında tampon bir gücü muhafaza etmiú
oluyordu. Laskaris için de Latinler`le olan mücadelesi Batı Anadolu`da
tutunabilmesi için úarttı. Zira Latinler için de özellikle Batı Anadolu`nun kıyıları
ve önemli ticaret kentleri bir cazibe merkezi idi433.
Theodoros
Laskaris
savaú
sonrası
do÷u
ile
ilgili
politikasını
gerçekleútiremedi. Buna karúılık Laskaris`in kendine olan güveni artarken,
Bizanslılar da Laskaris`in østanbul`u Latinler`den geri alabilecek kurtarıcı oldu÷u
kanaati kuvvetlendi. Bizanslılar büyük bir moral ve yeni bir heyecan kazandılar.
Bu savaútan sonra genç imparatorluk artık Bizans`ın en güçlü hatta tek varisi
oldu434.
432
Kılıç, a.g.m., s.624.
Kılıç, a.g.m., s.624.
434
Kaya, a.g.t., s.161.
433
104
Ama dikkat edilmesi gereken bir baúka nokta daha vardır ki,
Selçuklular`ın durdurulması øznik Bizans ømparatorlu÷unun bir baúarısıdır; fakat
parlak Osmanlı hanedanının idaresinde yeni ve yine kuvvetli bir Türk kavmi
ortaya çıktı÷ında ise do÷unun Hıristiyan camiası, bunlara kuvvetle karúı
koyamayacak kadar parçalanmıú bulunuyordu435.
4.10. ùahsiyeti
Anonim Selçukname`de ayaklarının 6 parmaklı oldu÷u kaydedilen436
Gıyase`d-Din Keyhüsrev uzun boylu, cesur ve kuvvetli bir insan idi437. II.Kılıç
Arslan, di÷er o÷ulları gibi Gıyase`d-Din Keyhüsrev`e de atabegler ve muallimler
tayin ederek onun iyi bir tahsil ve terbiye ile yetiútirilmesine özen göstermiútir.
Sultan Gıyase`d-Din Keyhüsrev di÷er Selçuklu sultanları gibi hür düúünceye ve
geniú dini müsamahaya sahip olup438, Kitab-ı Cihannüma`da “melik-i úüca ve
kerim ve fazıl ve úair”439 olarak nitelendirilmektedir.
Pazartesi ve Perúembe günleri oruçlu bulunurdu. Bizzat adliyede bulunur
ve mazlumların haklarını verirdi440. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev her gün selamlık
sofasında oturup kadı ve müftüyü celb ile dava dinliyordu. Alae`d-Din
Keykubad`a kadar devam eden bu uygulamada, hükümdarlar divan iúleri ve adli
meseleleri ikindi vaktine kadar görüúüp, sahib veya vezire havale ediyorlardı441.
ùer`i davalar ise kadıya havale edilirdi. Alıú veriú davalarını, devlete ait ve örfi
davaları divan sahipleri sonuçlandırırdı. Hiçbir úekilde güçlü zayıf, zengin fakir
arasında fark gözetilmezdi. Sultan yılda bir defa úer`i mahkemede kendisinden
davacı olan birisi ile kadının önünde soruúturma yerinde ayakta dururdu. Dava
sırasında kadının buyurdu÷u her úey úer`i kanunlara dayanır ve hemen
uygulanırdı. Hiçbir úekilde ondan úaúılmaz ve müsamaha edilmezdi. Sultana
iltimas edilmez ve sultan üstün tutulmazdı. Mahkeme bitince sultan saltanat
435
Runcıman, a.g.e., s.115.
Anonim Selçukname, s.28.
437
O.Turan, “Keyhusrev I”, s.618.
438
O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.291.
439
Neúri, Kitab-ı Cihannüma, s.35.
440
øbn Bibi, Selçuk Name, s.114.
441
Uzunçarúılı, Medhal, s.87.
436
105
sarayına geri dönerdi. O günkü görevi dolayısıyla kadıya kıymetli bir hil`at ve
sıkı ba÷lanmıú bir katır vermek adettendi442.
Fakat I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in Konya`yı muhasara etti÷i sırada
kendisinin baúa geçemeyece÷i do÷rultusunda fetva veren Kadı Tirmizi`yi tahta
geçtikten sonra idam ettirmesi aleyhinde bir hadise olarak kaydedilmiútir443.
Gordlevski bu olayı
de÷erlendirirken;
“Din adamları sultanın anlayıú
do÷rultusunu çok iyi göz önünde bulunduruyorlardı. Bizans görenekleriyle
yakından ilgilenen (bir Hıristiyan kadından do÷ma) Sultan I.Gıyase`d-Din
Keyhüsrev`in aykırı tutumlarını kınayan Kadı Tirmizi`nin idam edilmesinden
sonra, bir ara ülkede kuraklık baú göstermiúti. Sultan, kolayca bunun iúledi÷i
günahın bir cezalandırılması oldu÷u düúüncesine inandırılmıú ve piúman
olmuútur.
Anlaúılan
bu
rastlantının
ardından
din
adamlarının
etkisi
kuvvetlenmiútir” ifadelerini kullanarak din adamlarının bu olay sonrası sultan
üzerinde etkisinin arttı÷ından bahsetmektedir.444
Gıyase`d-Din
Keyhüsrev
alçakgönüllü,
mütevazı
ve
úefkatli
bir
hükümdardı. A÷abeyi Süleyman ùah, kendisinden saltanatı talep ederek
Konya`yı kuúattı÷ında bu durumun halk üzerindeki olumsuz etkisinin artması
üzerine halkının daha fazla zarar görmemesi için sultanlık hakkından feragat
etmiú ve bu sebeple a÷abeyi ile anlaúarak saltanatı ona bırakmıútı. Bu durum
Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in aynı zamanda egoist olmayan ve halkın huzurunu
düúünen ve kendisi için de÷il halkı için yaúayan fedakar bir insan oldu÷unu da
gösterir445.
I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, bilginlere hürmetkardı. Hocası olan ùeyh
Mecdeddin øshak`ı ikinci defa tahta çıkınca ùam`a özel mektup yazarak davet
etmiúti. Yazdı÷ı bir úiirinde ise hocasını “øslam`ın sadrı, aziz ve melek ruhlu bir
dost” olarak vasıflandırıyordu. Mecdeddin øshak`ı, Konya`ya geldi÷inde
merasimle karúılayıp duasını aldı. Daha sonra onu, Malatya meliki olan büyük
o÷lu øzze`d-Din Keykavus`a “Kendisine yaptı÷ı hocalık ve rehberli÷i o÷luna da
øbn Bibi, Selçuk Name, s.114.
O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.291.
444
Gordlevski, a.g.e., s.310.
445
Kaya, a.g.t., s.164.
442
443
106
yapmak üzere” gönderdi. Mecdedin øshak, bilindi÷i gibi ùeyh Sadreddin
Konevi`nin babasıdır. Bilgin ve de÷erli úahsiyetlere saygı, onlarla düúüp-kalkma
sultanı oldu÷u kadar devleti de yüceltmiútir446.
Keyhüsrev, dini düúünce ve hareketlerinde serbest davranmakla beraber,
østanbul`da ba÷ımlı bir hayat geçirirken, ecdadı Alp Arslan ve Melik ùahlar`ın
neslinden geldi÷ini, Kılıç Arslan gibi úanlı bir sultanın o÷lu oldu÷unu, úark-garp
kavimlerine hakim ve Bizans imparatorlarını haraca ba÷layan bir hanedana
mensup bulundu÷unu gururla söylemesi ve bunu etrafına hissettirmesi milli úuura
ne kadar ba÷lı oldu÷unu meydana koyar. Memlekette II.Kılıç Arslan zamanında
baúlayan maddi ve manevi tekamül ve imar faaliyetleri onun kısa süren ikinci
saltanat devresinde daha fazla hız aldı. Gıyase`d-Din Keyhüsrev baúında
bulundu÷u devletin elde etti÷i siyasi ve iktisadi imkanlarını hakkı ile idrak eden
ve buna uygun siyaset takip eden bir sultan idi. Bu sayede o, düúmanlarını
yenebilmiú, devletin nüfuz ve kudretini yükseltmiútir. Daima onun dostlu÷u ve
ittifakı aranmıú ve hatta bazı komúu hükümdarlar ona tabi olmayı tercih
etmiúlerdir447.
I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, iktisadi ve ticari faaliyetleri artırmak için
çeúitli vasıtalara, birçok koruyucu ve teúvik edici tedbirlere baúvurmuútur.
Fetihlerini, ticaret yollarını emniyet altında bulundurmak, iktisadi ilk plana almak
suretiyle yapmıú ve ona göre ayarlamıútır. Memleketin giriú ve çıkıú limanlarında
ticari mübadeleleri kolaylaútırmak ve geliútirmek için bu úehirlere büyük
sermayeli tüccarlar yerleútirilmiú ve onlara her türlü yadımlarda bulunulmuútur.
Türkiye`ye gelen yabancı tüccarlara imtiyazlar verilmiútir. Yollarda herhangi bir
úekilde zarar gören, soyguna u÷rayan veya malları denizde batan tüccarların
malları devlet hazinesinden temin edilmekte idi ki bu Selçuklu devletinin bir
devlet sigortası tatbik etti÷ini gösterir. Bu keyfiyet dünya ticareti tarihi için de
çok ehemmiyetlidir. Zira ticaret tarihi ile u÷raúanlar sigorta müessesinin ortya
çıkıúını ancak XIV. asra, Ceneviz ve Venediklilere kadar çıkarmaktadır448.
446
Küçükda÷-Arabacı, a.g.e., s.92.
O.Turan, “Keyhusrev I”, s.618-619.
448
Osman Turan, “Selçuklu Kervansarayları”, Belleten, C.X, S.39, Ankara 1946, s.473-474.
447
107
Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in, Samsun`da düzeni sa÷layıp Antalya`yı
fethedip, devletin sınırlarını Akdeniz ve Karadeniz`e ulaútırmasından sonradır ki,
Türkiye Selçukluları sultanları “Sultanü`l-Arabi ve`l-Acem” (Arap ve Arap
olmayan halkların sultanı) unvanlarına, “Sultanü`l-bahreyn” (øki denizin yani
Akdeniz ve Karadeniz`in sultanı) unvanını da katmıúlardır. Ondan sonra gelen
Selçuklu sultanları da bu unvanları kullanacaklardır449.
Ravendi 1203 yılında yazmaya baúladı÷ı Rahatu`s-sudur adlı eserini o
zaman hüküm sürmekte olan Süleyman ùah`a ithaf etmeyi düúünmüú, ancak
onun ölümü üzerine ikinci defa sultan olan Gıyase`d-Din Keyhüsrev`e ithaf
etmiútir450. Ravendi, Keyhüsrev`in özelliklerini úu úekilde anlatır; “Ebu`l-Feth
Keyhüsrev, haklara riayeti adet edinmiútir; iú ehlini kullanmayı, valilikleri itimat
edilir meúhur kimselere vermeyi, yapılması zaruri olan iúlerden bilirdi. Sultan
Keyhüsrev, Selçuko÷ulları sultanlarının eskiden göstermiú oldukları adaleti ve
siyaset yollarını kullanmalarını, kendinin övülmeye layık yeni kaidelerini ilave
ederek, tazelemiú ve canlandırmıútır. Küstah insanların koymuú oldukları kötü
adetleri ortadan kaldırmıú, bu suretle insanlar, sakin ve müferreh olarak, sırtlarını
emniyet ve kaygusuzluk duvarına dayamıúlar ve murad sürmüú zalimler onun
zamanında aman dilemiúlerdir. Puthaneler yerine medrese ve mescitler yapılmıú,
Selçuko÷ulları sultanlarının kurdukları devlet sayesinde Rum kayserleri
Müslüman olmuúlardır. Padiúah Keyhüsrev`in kıymet ve itibarı kötü dinlilerin
adetlerini katlayıp ortadan kaldırmıútır451”.
Ravendi`nin Keyhüsrev için söyledi÷i methiyeler ise úu úekildedir;
“Memleketi idarede ne fevkalade padiúahsın! U÷urun Tanrı`dan, zaferin
Allah`tandır.
Tanrı yardımı sayesinde, servet ve mevki gibi, bütün istenecek úeyler
önünde hazır duruyor.
østedi÷in kadar murat ve gönül arzusu, senin için ümidin elinde
kararlaútırılmıú olsun.
Bayram, “Devlet Yapısının ùekillenmesi”, s.172.
Kaya, a.g.t., s.188.
451
Ravendi, a.g.e., C.I, s.133-134.
449
450
108
Din ile devletin sı÷ındı÷ı yer senin kapındır; çünkü dini seven ve devletin
sı÷ındı÷ı bir úahsın.
øhsanlarının sonu olmasın, varlı÷ın da ihsanların gibi sonsuz olsun452”.
Ravendi, Keyhüsrev`in cömertli÷ini; “Yeryüzü hükümdarları onun
mübarek zamanından adalet ve din sözü ile bahsederler. Din ve adaletin sı÷ına÷ı
olan bu ikballi padiúahın, adil Gıyase`d-Din`in düúüncesi, “ønsanlar ihsanların
kullarıdır” sözünün gösterdi÷i gibi herkesin altın ve paranın kölesi oldu÷unu
bildi÷inden “Köpe÷i aç bırakırsan arkandan gelir” kaidesini iptal ederek,
hazineler dolusu altın ba÷ıúlıyor, cihanlar dolusu ordusuna veriyor. Hükümdarın,
ordunun vazifesini yapması için, ihsanların dizginini çekmesi, kendisinden
müsta÷ni kalmaları için onlara bol servet vermesi ve bununla beraber kendinden
kaçmamaları için az da vermemesi, ortalama ve mutedil bir yol tutması lazımsa
da bu murat süren padiúah para ve altını hakir tutarak, orduyu iyi sözler ve güzel
muamele ile hizmetçi kılmıútır. Onlara o kadar ihsanlar buyurur ki, onlar bütün
varlıkları ile ona teúekkür için bu eúi÷e hizmet etme÷i vacip bilirler. Bu devlet
ebedi olarak kalsın453” sözleriyle övmektedir.
I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in úehadeti üzerine Ravendi, Keyhüsrev`i úehit
eden için úu sözleri söylemiútir. “O alçak, yerlere serilmiú, bayra÷ı baú aúa÷ı
edilmiú düúman, dara÷acında feryat ve figanla yaúasın! Ülkesi Gıyase`d-Din`in
ordu ve askerinin hücum ve çi÷nemesinden harap ve darmada÷ınık, kalp ve
ci÷eri mihnet ateúi üzerinde yanıp kebap olsun! Gönlü goncanın etek ve yakası
gibi yırtık, ci÷eri eziyet darbesi ile kanla dolu olsun. Padiúahın u÷urlu devri, o
Tanrı gölgesinin mübarek úahsı gibi úadlıkla beraber bulunsun!454”
4.11. Dönemin Toplumsal Ve Kültürel Özellikleri
Malazgirt zaferini izleyen yıllarda Anadolu, bir Türk vatanı haline
dönüúmeye baúlayınca do÷udan çeúitli sebeplerle akın akın insan guruplarının
452
Ravendi, a.g.e., C.I, s.206.
Ravendi, a.g.e., C.I, s.206-207.
454
Ravendi, a.g.e., C.I, s.213.
453
109
Anadolu`ya gelmesi hız kazanmıútı. En fazla Türkiye Selçukluları zamanında
olan göçler sırasında Anadolu`ya O÷uzlar ile birlikte øranlılar da gelmiúlerdi.
øran`dan daha çok tacir, meúayih ve müritler Anadolu`ya göçmüúler ve bunlar
úehirlerde yerleúmeyi tercih etmiúlerdir. Türkmen halklar ise, daha çok göçebe
topluluklar halinde idiler; fethedilen topraklara göçüyor ve kırsal bölgelere
yerleúmeyi tercih ediyorlardı. Böylece Anadolu pek çok farklı kültürlerin
birbirleriyle tanıútı÷ı ve etkilendi÷i bir muhit olmuútu. Yerli Hıristiyan Rum ve
Ermeni halk kahir ekseriyeti Müslüman olan milletlerle yüz yüze gelmiú ve iç içe
yaúamak durumunda olmuúlardır. ùüphesiz Anadolu`da faklı dinlere ve ırklara
mensup insanlar,
zümreler bulunuyordu. Fakat ekseriyet itibarıyla øslam-
Hıristiyan kültürünün etkinleúmesi ön plandaydı. Bu iki dine mensup insanların
karúılıklı kültürel etkileúmeleri daima øslamiyet lehine bir geliúme göstererek
Anadolu`nun øslamlaúması gerçekleúmiútir. Tabi kültürel faaliyetler içinde
Türkler`in ön planda bulunmaları, Türk nüfusunun göçlerle sürekli artıú
göstermesi, siyasi otoritenin Müslüman Türkler`de olması Anadolu`nun
øslamlaúması yanında Türkleúmesi sonucunu da do÷urmuútur455.
I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev zamanında toplum sadece kültürel olarak de÷il
ekonomik olarak ta geliúme gösteriyordu. Keyhüsrev zamanında iktisadi hayat o
kadar geliúmiúti ki onun saltanatında kesilen dirhemlerin vezinlerinin
umumiyetle 15 ile 15,5 krat geldi÷i, yani gram cinsinden ifade edersek, 3.109 ile
3.213 oldu÷u görülmektedir. Selçuklu Devleti yıkılırken bu miktar 13 ile 11 krata
kadar düúmüútür456.
Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in ikinci saltanat yılları, Türkiye Selçuklu
Devleti tarihi için çok mühim bir safha teúkil etmektedir. Bir bütün olarak
de÷erlendirmek icap ederse, bu devir için tarihte Türkiye Selçukluları`na parlak
bir medeniyetin mümessili olmak haysiyetini kazandıran maddi ve manevi
müesseselerin birço÷unun temellerinin atıldı÷ı bir tesis devri demek mümkündür.
Çünkü Keyhüsrev bu altı yedi senelik müddet zarfında, bir yandan saltanat
makamının otoritesini bütün memleket sathında katiyetle yerleútirmeye
455
456
Bayram, “Devlet Yapısının ùekillenmesi”, s.170.
Mustafa Akda÷, Türkiye`nin øktisadî Ve øçtimaî Tarihi, C.I, Ankara 1999, s.400.
110
çalıúırken, bir yandan da devlet teúkilat ve müesseselerini, merkeziyetçi bir
rejimin icap ettirdi÷i úekilde geliútirmiú ve Anadolu`nun istikbaldeki mamur ve
müferreh hayatını hazırlayan medeni ve iktisadi esasları kurmuútur457. Böylece
Türk medeniyetinin her bakımdan geliúmesi ve Anadolu`da eserler bırakacak
úekilde yapılanması mümkün olmuútur458. Bu mükemmel geliúim ve de÷iúim
sanat eserleri ve uslup üzerine öyle yansımıútır ki Do÷an Kuban bunu úu sözlerle
ifade eder; “Anadolu`da kompleks bir geliúme sürecinin bazı yerlerde yo÷un,
bazı yerlerde daha az yo÷un, bazen direkt ithal özellikleri, bazen de tersine,
tamamen yerli verilere, fakat genel olarak çeúitli e÷ilimleri ve teknikleri birbirine
karıútırarak oluútu÷unu ve zaman içinde Anadolu-Türk sanatını di÷er øslam
bölgelerinden ayıran bir kimli÷e kavuútu÷unu görüyoruz. Bu farklılaúma XIII.
Yüzyılın baúlarına yani II.Kılıç Arslan`ın çocukları arasındaki taht kavgasının
bitimine rastlamaktadır. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in ikinci defa tahta çıkıúı ve
politik istikrar, daha önceki geliúmelerin formülleúmeye baúladı÷ı bir devre
olarak tespit edilebilir459. Kuban`ın da belirtti÷i gibi, I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev
zamanında Türkiye Selçukluları`nda her yönde bir de÷iúim ve geliúim hakim
olmuútur.
Gıyase`d-Din Keyhüsrev, ikinci defa tahta çıktı÷ında kız kardeúinin
vasiyetini yerine getirmek üzere, sonradan kendi adıyla anılan medreseyi
(Gıyasiyye), arkasından da Darü`ú-úifayı (ùifaiyye) yaptırmıú ve bu inúaat iki
yılda tamamlanmıútır460. Melike Gevher Nesibe, akıl hastalarının dahi tedavi
edildi÷i ve çok arzu etti÷i kuruluúun bitti÷ini görememiútir. Fakat onun zati
mücevherlerini bu binaya sarfetmiú olması ve hükümdarın da nakden yardım
etmesi, olayın bir güzel tarafını teúkil etmektedir. ønsanlı÷a yardım gayesiyle
yapılan bu kuruluúların önemli bir kısmında kadınların ön ayak olmaları, úahsi
servetlerini bu u÷urda vermeleri, vakıf kurarak ona gelir kayna÷ı ba÷lamaları da
457
Kaymaz, a.g.m., s.134.
Afetinan, “Kayseri`de Gevher Nesibe ùifaiyesi (H.602-M.1206)”, Malazgirt Arma÷anı, Ankara
1993, s.5.
459
Do÷an Kuban, “Ortaça÷ Anadolu-Türk Sanatı Kavramı Üzerine”, Malazgirt Arma÷anı, Ankara 1993,
s.115-116.
460
Ahmet Hulusi Köker, “Gevher Nesibe Darü`ú-úifası ve Tıp Medresesi”, øA., C.XV, østanbul 1996,
s.39.
458
111
yüksek duygularının bir tezahürü olarak burada göze çarpmaktadır461. Bu
hastanede yalnız hastalar ve deliler tedavi olunmuyor; aynı zamanda tıp tahsili de
yapılıyordu462. Sultan I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in ikinci saltanatı zamanında
yaptırdı÷ı bir di÷er eser de Sivas`ta, Cami-i Kebir ya da Sultan Camii (602/1206)
diye adlandırılan yapıdır463.
Fütüvvetin Anadolu sahasında nüfuz kazanması da bu dönemde olmuútur.
Halife Nasır fütüvveti yeniden teúkilatlandırırken, Türkiye Selçuklu Devleti ile
ilk defa I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in úahsında iliúki kurmuútur464. ùöyle ki;
“Gıyase`d-Din Keyhüsrev ikinci defa iktidara gelince hocası Malatyalı ùeyh
Mecdü`d-Din øshak`ı, cülusunu 34. Abbasi halifesi en-Nasir li Dinillah`a
bildirmek üzere diplomat olarak Ba÷dat`a göndermiútir. Bu dönemde Abbasi
Halifesi bütün øslam dünyasının ruhani lideri olarak “Fütvvet Teúkilatı” diye
anılan bir örgüt kurmuú, øslam dünyasındaki bütün úeyh, mürit ve devlet
adamlarını bu örgüte üye olmaya ça÷ırmıútı. O bu örgüt vasıtası ile hilafet
otoritesini bütün øslam alemine kabul ettirmeye çalıúıyordu. øslam dünyasını
kontrolü altında tutmak amacıyla úeyhler ve müritlerden oluúan ajanları
vasıtasıyla kendisine ve siyasetine muhalifleri tespit ediyor ve onlara karúı
tedbirler almaya çalıúıyordu. Mecdü`d-Din øshak Ba÷dat`ta halife ile görüútükten
sonra o yıl hacca da gitmiú, hac dönüúü yine Ba÷dat üzerinden Anadolu`ya
dönerken Fütüvvet Teúkilatı`nın üyeleri olan çok sayıda úeyh, ilim ve fikir adanı
zevatı Anadolu`ya celbetmiútir. Bunlar arasında ünlü Ma÷ribli sofi Muhyi`d-din
øbnü`l-Arabi, ùeyh Evhadü`d-din Hamid el-Kirmani465, Ahi Evren diye bilinen
Hace Nasirü`d-din Mahmud`da bulunmaktadır. ùeyh Mecdü`d-Din øshak`ın bu
diplomatik faaliyetleri ile Anadolu Selçuki Devleti ile Abbasi Halifesi arasında
siyasi ve kültürel iliúkiler kurulmuú oluyordu. Bu iliúki ve dayanıúma sonucunda
Selçuklu Sultanı, Halife`nin kurdu÷u Fütüvvet Teúkilatı`na üye olmuú ve bu
Kazım øsmail Gürkan, “Selçuklu Hastaneleri”, Malazgirt Arma÷anı, Ankara1972, s.38.
O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.292.
463
Eldem, a.g.e., s.44.
464
Tabako÷lu, a.g.e., s.104.
465
I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in ikinci saltanatı devrinde Evhadü`d-din Hamid el-Kirmani`nin Keyhüsrev
ile görüúmeleri olmuútur. Nitekim ona hitaben bir rubai de söylemiútir;
“Kayser`in aya÷ının altında yer eskimekteydi. Köúkü gökyüzüne yükselmiúti. Ey Keyhüsrev, onun yerini
almıú durumdasın. Söyle; o köúk nerde? Kayser ise sanki hiç yakıúmadı”. Mikail Bayram, “Anadolu
Selçukluları Zamanında Evhadi Derviúler”, Türkler, C.VII, Ankara 2002, s.321.
461
462
112
teúkilatın üniforması olan úed ba÷lamıú ve úalvar giymiútir. Böylece Sulatn
I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev kutsal bir kiúilik kazanmıú oluyordu. Bu ilginin ifadesi
olarak Türkiye Selçuklu Sultanları “Burhanu Emiri`l-mu`minin” veya “Muinu
Emiri`ı-mu`minin” (Halife`den belgeli veya Halife`nin yardımcısı) unvanlarını
büyük bir iftihar vesilesi olarak kullanıyorlardı. Türkiye Selçuklu Devleti øslam
dünyası ile kültürel ve siyasi ba÷ını bu yolla devam ettirmeye çalıúmıútır466”.
Anadolu`da geliúen bu fütüvvet hareketi beraberinde Ahili÷i de
getirmiútir. Ahilik teúkilatının kurucuları ülkenin türlü sanat erbabını bir örgüt
etrafında toplayıp onları zaviyeler ba÷layarak manevi ve ahlaki yönden
yüceltmek istemiúler, bunda da baúarılı olmuúlardır. Ahilik düúüncesi toplumun
bütününe hitap etmekle birlikte, baúlangıçta ahilerin arasında esnaf ve
sanatkarlarla birlikte pek çok devlet adamı, ilim adamları, mutasavvıflar, askerler
hatta toplum dıúı kalmıú kiúiler bulunabilmiú, geçiú dönemi sona erdikten sonra
istikrarlı esnaf birlikleri úeklinde müesseseleúerek varlıklarını sürdürmüúlerdir.
Toplum menfaatlerini kendi çıkarlarından üstün tutan, kanaatkar fakat
müteúebbis, siyasetten uzak fakat gere÷inde devlet iúlevlerini üstlenebilen ideal
insan tipi olmaya gayret eden Ahiler, Anadolu`da Türk-øslam kültürü ve
medeniyetinin
geliúmesinde,
sanat
ve
ticaret
ahlakının
oluúması
ve
yaygınlaúmasında çok önemli hizmetler görmüúlerdir467.
466
Bayram, “Devlet Yapısının ùekillenmesi”, s.172. Geniú bilgi için bk. Mikail Bayram, Ahi Evren ve
Ahi Teúkilat`nın Kuruluúu, Konya 1991.
467
Kaya, a.g.t., s.191.
113
SONUÇ
II.Kılıç Arslan`ın, Türkiye Selçukluları topraklarını on bir o÷lu arasında
paylaútırmasından
sonra
ortaya
çıkan
buhranlı
dönem,
I.Gıyase`d-Din
Keyhüsrev`in Konya`da tahta oturmasıyla son bulmuútur.
Kısa süren birinci saltanat döneminin ardından bir de dokuz yıllık gurbet
hayatı yaúayan Keyhüsrev`in, Anadolu`ya döndükten sonra özellikle ikinci
saltanat döneminde adeta inkılap denilebilecek úekilde yaptı÷ı düzenlemeler,
Türkiye Selçukluları Devleti için yeni bir dönemin baúlangıcı olmuútur.
Meliklerin yetkilerinin kısıtlanarak, onların birer vali konumuna düúürülmesi ve
bu sayede merkezi otoritenin kuvvetlenmesi sa÷lanarak, teúkilat sisteminde yeni
bir düzen kurulmuú ve iç karıúıklıklar önlenmeye çalıúılmıútır. Tarihçiler arasında
“Türkiye Selçuklu Devleti`nin altın ça÷ı” olarak nitelendirilen I.Alae`d-Din
Keykubad döneminin temelleri de böylece I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev zamanında
atılmıútır.
Yine I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev zamanında Türkiye Selçuklu Devleti`nin,
devlet ideolojisi de belirginleúmiútir. Bu ideolojiye göre; sultanlar Türk soyundan
geldiklerinin úuurunda olup, kullandıkları ørani isimlerle kendilerini øran
ananelerinin takipçisi saymıúlar ve Kayser`in mülkünün sahibi olarak kabul
etmiúlerdir. Bunun sonucunda da “Sultanü`l-Arabi ve`l-Acem” (Arap ve Arap
olmayan halkların sultanı) unvanlarını kullanmaya baúlamıúlardır.
Karadeniz ve Akdeniz sahillerinde I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev zamanında
elde edilen baúarılar sonucunda, “Sultanü`l-Arabi ve`l-Acem” (Arap ve Arap
olmayan halkların sultanı) unvanlarına, “Sultanü`l-bahreyn” (øki denizin yani
Akdeniz ve Karadeniz`in sultanı) unvanı da eklenmiútir. Sahillerde elde edilen bu
baúarılarla Türkiye Selçuklu Devleti`nin adeta belkemi÷i olan ticaret canlı
tutulmuú, Anadolu halkına müferrih bir hayat yaúatılmıútır. Antalya`nın fethinden
sonra, tüccarların kaybettikleri malların tazmin edilmesi ile dünyada ilk olarak
114
ticari sigorta sistemi uygulanmıú ve Anadolu ticaret hayatına canlılık
kazandırılmıútır.
Keyhüsrev zamanında hocası ùeyh Mecdü`d-Din øshak`ın da yardımıyla
Anadolu`da fütüvvet hareketinin temelleri atılmıú, Anadolu`ya bir çok alim
celbedilerek e÷itim ve kültür alanında da geliúmeler kaydedilmiútir. Böylelikle
Anadolu`nun ilmi ve fikri hayatının tekamülü sa÷lanmıútır. Ayrıca Gıyase`d-Din
Keyhüsrev`in, kardeúi Gevher Nesibe Sultan adına yaptırdı÷ı ve o dönemin en
teúekküllü hastanesi olan úifahane ile sa÷lık alanında da Dünya`ya öncülük
edilmiútir.
Keyhüsrev, ilk saltanat yıllarında Bizans üzerine yaptı÷ı akınlarla, Bizans
ømparatorlu÷u`nun verimli topraklarını fethedip, bu bölge halkını Akúehir`e
yerleútirmiú ve bu uygulama ile Bizans`a büyük bir ekonomik darbe vurmuútur.
Bu uygulama sırasında Hıristiyan halka karúı gösterilen adaletli muamele, di÷er
Hıristiyan halklar tarafından da duyulunca Anadolu`daki adaletli Türk yönetimi
Bizans idaresine tercih edilmiútir. Bu durum ise Anadolu`nun Türkleúmesini
hızlandırmıútır.
økinci saltanat yıllarında ise Keyhüsrev`in yine, Denizli ve civarındaki
aktif faaliyetleri øznik Rum Devleti`nin dikkatini çekmiú ve bunun sonucunda da
Alaúehir Savaúı gerçekleúmiútir. Bu savaú sırasında úehid olarak “Sultanü`úùehid” ünvanını alan Keyhüsrev, kaynakların da belirtti÷i gibi e÷er úehid
olmasaydı kendisini Bizans`ın varisi sayan øznik Rum ømparatorlu÷u ortadan
kalkacak ve Bizans devletinin de sonu gelmiú olacaktı. I.Gıyase`d-Din
Keyhüsrev`in 1211 yılında Alaúehir`deki úehadeti Bizans`ın yıkılmasını
geciktirdi÷i gibi, ortaya çıkan bu sonuç øznik Rum ømparatorlu÷u`na cesaret
vermiútir. Tekrar toparlanmaya çalıúan Bizans`ın yıkılması ise Osmanlı
Devleti`nin eliyle gerçekleúmiútir.
115
BøBLøYOGRAFYA
AFETøNAN, “Kayseri`de Gevher Nesibe ùifaiyesi (H.602-M.1206)”,
Malazgirt Arma÷anı, TTK yay., Ankara 1993, s.1-7.
AHMED BøN MAHMUD, Selçuk-Name, C.I, Haz: Erdo÷an Merçil,
Tercüman yay., østanbul 1977.
––––––––––, Selçuk-Name, C.II, Haz: Erdo÷an Merçil, Tercüman yay.,
østanbul 1977.
AHMED HøLMø-Ziya Nur, øslam Tarihi, 2.Baskı, østanbul 1982.
AKDAö, Mustafa, Türkiye`nin øktisadî Ve øçtimaî Tarihi, C.I, Barıú
yay., Ankara 1999.
AKSARAYø, Kerimeddin Mahmud, Selçuklu Devletleri Tarihi, Çev:
M.Nuri Gencosman, Recep Uluso÷lu Basımevi, Ankara 1943.
ALGÜL, Hüseyin, “Selçuklular Döneminde Akdeniz Siyasetine Genel Bir
Bakıú”, Türkler, C.VI, Yeni Türkiye yay., Ankara 2002, s.646-647.
ALPTEKøN, Coúkun, “Artuklular”, DøA, C.III, Türkiye Diyanet Vakfı
yay., østanbul 1991, s.415-418.
—————, “I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev”, Do÷uútan Günümüze Büyük
øslam Tarihi, C.VIII, Kombassan yay., Konya 1994., s.259-271.
ALTAN, Ebru “Myriokephalon (Karamıkbeli) Savaúı’nın Anadolu Türk
Tarihindeki Yeri”, Türkler, Yeni Türkiye yay., C.VI, Ankara 2002, s.630-633.
ANONøM, Selçukname (Anadolu Selçuklu Devleti Tarihi III), Çev:
Feridun Nafiz Uzluk, Ankara 1952.
ANNA KOMNENA, Alexıad (Malazgirt Sonrası), Çev: Bilge Umar,
ønkılap Kitabevi, østanbul 1996.
ARIK, Feda ùamil, “Türkiye Selçuklu Devleti`nde Siyaseten Katl (10751245)”, Belleten, C.LXIII, S.236, TTK yay., Ankara 1999, s.43-93.
116
ATÇEKEN, Zeki - Yaúar Bedirhan, Malazgirt`ten Vatana Anadolu
Selçuklu Devleti, E÷itim Kitabevi, Konya 2004.
AYÖNÜ, Yusuf, “Selçuklu-Bizans øliúkileri”, Türkler, C.VI, Yeni
Türkiye yay., Ankara 2002, s.606-609.
BAYKARA, Tuncer, “Bir Selçuklu ùehri Olarak Antalya”, Antalya IV.
Selçuklu Semineri (Bildiriler), 13-14 Mart 1992, Antalya 1993,, s.38-41.
—————, I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev (1164-1211) Gazi-ùehit, TTK
yay., Ankara 1997.
BAYRAM, Mikail, Ahi Evren ve Ahi Teúkilat`nın Kuruluúu, Damla
Matbaacılık, Konya 1991.
––––––––––, “Anadolu Selçukluları Zamanında Evhadi Derviúler”,
Türkler, C.VII, Yeni Türkiye yay., Ankara 2002, s.320-327.
—————, “Daniúmendo÷ullarının Dini Ve Milli Siyaseti”, Selçuk
Üniversitesi Türkiyat Araútırmaları Dergisi, S.18, Konya 2005, s.131-147.
—————,
“Selçuklular
Zamanında
Anadolu`da
Bazı
Yöreler
Arasındaki Farklı Kültürel Yapılanma Ve Siyasi Boyutları”, Türkiyat
Araútırmaları Dergisi, Türkiyat Araútırmaları Enstitüsü yay., Konya 1994, s.7992.
—————, “Türkiye Selçuklularında Devlet Yapısının ùekillenmesi”,
Türkler, C.VII, Yeni Türkiye yay., Ankara 2002, s.169-175.
—————, Türkiye Selçukluları Üzerine Araútırmalar, Kömen yay.,
Konya 2003.
CAHEN, Claude, Osmanlılardan Önce Anadolu, Çev: Erol Üyepazarcı,
Tarih Vakfı Yurt yay., 2. Baskı, østanbul 2002.
—————, Osmanlılardan Önce Anadolu`da Türkler, Çev. Yıldız
Moran, e yay., 3. Baskı, østanbul 1994.
ÇAY, Abdulhaluk, II.Kılıç Arslan, Kültür Bakanlı÷ı yay., Ankara 1987.
117
DARKOT, Besim, “Antalya”, øA, C.I, MEB yay., østanbul 1978, s.459472.
DEMøRKENT, Iúın, “Bizans”, DøA, C.VI, Türkiye Diyanet Vakfı yay.,
østanbul 1992, s.230-244.
—————, Haçlı Seferleri, Dünya yay., østanbul 1997.
—————, “Haçlı Seferleri Ve Türkler”, Türkler, C.VI, Yeni Türkiye
yay., Ankara 2002, s.660-661.
—————, Türkiye Selçuklu Hükümdarı Sultan I.Kılıç Arslan, TTK
yay., Ankara 1996.
ELDEM, Halil Edhem, Kayseri ùehri, Haz:Kemal Göde, Kültür Ve
Turizm Bakanlı÷ı yay., Ankara 1982.
ERKøLETLøOöLU, Halit, Kayseri Tarihi, Kayseri øl Kültür Müdürlü÷ü
yay., Kayseri 1993.
ERSAN, Mehmet, “Selçuklu-Ermeni øliúkileri”, Türkler, C.VI, Yeni
Türkiye yay., Ankara 2002, s.638-639.
GORDLEVSKø, V., Anadolu Selçuklu Devleti, Onur yay., Ankara 1988.
GREGORY ABU`L FARAC (Bar Hebraeus), Abu`l-Farac Tarihi, C.II,
Çev: Ömer Rıza Do÷rul, TTK yay., 2. Baskı, Ankara 1987.
GÜRKAN, Kazım øsmail, “Selçuklu Hastaneleri”, Malazgirt Arma÷anı,
TTK yay., Ankara 1972, s.33-47.
GÜRÜN, Kamuran, Türkler Ve Türk Devletleri Tarihi, Bilgi yay.,
Ankara 1984.
HASSAN, Ümit, “Siyasal Tarih”, Türkiye Tarihi (Osmanlı Devletine
Kadar Türkler), C.I, østanbul 2000, s.139-281.
HøTTø, Philip K., Siyasi Ve Kültürel øslam Tarihi, C.III, Çev: Salih Tu÷,
Bo÷aziçi yay., østanbul 1980.
118
—————, Siyasi Ve Kültürel øslam Tarihi, C.IV, Çev: Salih Tu÷,
Bo÷aziçi yay., østanbul 1981.
HOL, P.M., øslam Tarihi Kültür Ve Medeniyeti, C.I., Çev: Kasım
Turhan, Hikmet yay., østanbul 1988.
øBNø BøBø, Anadolu Selçuki Devleti Tarihi (Muhtasar Selçukname),
Çev: M.Nuri Gençosman, Feridun Nafiz Uzluk, Uzluk Basımevi, Ankara 1941.
—————, El Evamirü`l-Ala`iye Fil`l-Umuri`l-Ala`iye (Selçuk
Name), C.I, Çev: Mürsel Öztürk, Kültür Bakanlı÷ı yay., Ankara 1986.
øBNÜ`L- ESøR, El-Kâmil Fi`t-Tarih Tercümesi, C.XII, Çev: Ahmet
A÷ırakça-Abdülkerim Özaydın, Bahar yay., østanbul 1987.
øBN KESøR, El-Bidaye Ve`n-Nihaye, C.XIII, Çev: Mehmet Keskin,
Ça÷rı yay., østanbul 1995.
KAFESOöLU, øbrahim, “Anadolu Selçuklu Devleti Hangi Tarihte
Kuruldu”, Tarih Enstitüsü Dergisi, S.10-11, østanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi yay., østanbul 1981, s.1-28.
—————,øbrahim, Selçuklu Tarihi, MEB yay., østanbul 1972.
—————,
Sultan
Melik
ùah
Devrinde
Büyük
Selçuklu
ømparatorlu÷u, Osman Yalçın Matbaası, østanbul 1953.
KAYA, Selim, I.Gıyaseddin Keyhüsrev Ve II. Süleymanúah Dönemi
Selçuklu Tarihi (1192-1211), østanbul 2001, Basılmamıú Doktora Tezi.
KAYMAZ, Nejat, “Anadolu Selçuklu Devleti`nin ønhitatında ødare
Makanizmasının Rolü I”, Tarih Araútırmaları Dergisi, C.II, S.2-3, Ankara
Üniversitesi Basımevi, Ankara 1966, s.91-155.
KHONøATES, Niketas, Historia (Ioannes Ve Manuel Komnenos
Devirleri), Çev: Fikret Iúıltan, TTK yay., Ankara 1995.
—————, Hostoria (1195-1206), Çev: Iúın Demirkent, Dünya yay.,
østanbul 2004.
119
KILIÇ, ùahin, “Yükselme Devri Selçuklu-Bizans øliúkileri”, Türkler,
C.VI, Yeni Türkiye yay., Ankara 2002, s.618-624.
KøNNAMOS, Ioannes, Ioannes Kinnamos`un Historia`sı (1118-1176),
Haz: Iúın Demirkent, TTK yay., Ankara 2001.
KOCA, Salim, Sultan I.øzzeddin Keykavus (1211-1220), TTK yay.,
Ankara 1997.
KONYALI, øbrahim Hakkı, Abideleri Ve Kitabeleriyle Konya Tarihi,
Yeni Kitap Basımevi, Konya 1964.
KÖKER, Ahmet Hulusi, “Gevher Nesibe Darü`ú-úifası ve Tıp Medresesi”,
øA, C.XV, Türkiye Diyanet Vakfı yay., østanbul 1996, s.39-41.
KÖPRÜLÜ, M.Fuad, “Artuk O÷ulları”, øA, MEB yay., østanbul 1940,
s.617-625.
KÖYMEN, Mehmet Altay, Selçuklu Devri Türk Tarihi, TTK yay.,
2.Baskı, Ankara 1993.
KUBAN, Do÷an, “Ortaça÷ Anadolu-Türk Sanatı Kavramı Üzerine”,
Malazgirt Arma÷anı, TTK yay., Ankara 1993, s.103-117.
KÜÇÜKDAö, Yusuf-Caner Arabacı, Selçuklular Ve Konya, Mikro
yay., 2. Baskı, Konya 1999.
LEHMANN, Bruno, “Theodar I. Laskaris 1204-22. Ve I. Gıyaseddin
Keyhüsrev”, Selçuklu Araútırmaları Dergisi, C.III, Çev: Mihin Eren, Selçuklu
Tarih Ve Medeniyeti Enstitüsü yay., Ankara 1971, s.393-610.
MEHMET NEùRø, Kitab-ı Cihannüma (Neúri Tarihi), C.I, Haz: Faik
Reúit Unat-Mehmet Altay Köymen, TTK yay., Ankara 1949.
—————, Neúri Tarihi, C.I, Haz: Mehmet Altay Köymen, Kültür
Bakanlı÷ı yay., Ankara 1982.
MERÇøL, Erdo÷an, “Bizans`ta Selçuklu Hanedan Mensupları”, XI. Türk
Tarih Kongresi, Kongreye Sunulan Bildiriler (5-9 Eylül 1990), C.I, TTK yay.,
Ankara 1994, s.715-717.
120
—————, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, TTK yay., 2.Baskı,
Ankara 1993.
—————, “Türkiye Selçukluları”, Genel Türk Tarihi, C. IV, Yeni
Türkiye yay., Ankara 2002, s.165.
MÜNECCøMBAùI
AHMED
B.
LÜTFULLAH,
Camiu`d-Düvel,
Selçuklular Tarihi II, Anadolu Selçukluları ve Beylikler, Çev: Ali Öngül,
Akademi Kitabevi, øzmir 2001.
MÜNECCøMBAùI, Anadolu Selçukileri, Çev: Hasan Fehmi Turgal,
Türkiye Matbaası, østanbul 1935.
MÜNECCøMBAùI ùEYH AHMED DEDE, Anadolu Selçükleri, Çev:
Hasan Fehmi Turgal, Türkiye Basımevi, østanbul 1939.
NOMøKU, H.A., Haçlı Seferleri, Çev: Kriton Dinçmen, øletiúim yay.,
østanbul 1997.
“Osmanlılar`dan Önce”, Osmanlı Ansiklopedisi, C.I, øz yay., østanbul
1996, s.2-55.
OSTROGORSKY, Georg, Bizans Devleti Tarihi, Çev: Fikret Iúıltan, 5.
Baskı, TTK yay., Ankara 1999.
—————, ÖNDER, Mehmet, Mevlana ùehri Konya, Konya Turizm
Derne÷i yay., II.Baskı, Ankara 1971.
ÖZAYDIN, Abdülkerim, “Ahlatúahlar”, Do÷uútan Günümüze Büyük
øslam Tarihi, C.VIII, Ça÷ yay., østanbul 1988, s.194-206.
—————, “Anadolu Selçukluları”, øslam Tarihi, C.VIII, Kayhan yay.,
østanbul 1994, s.149-150.
—————, “el-Melikü`z-Zahir, Gazi”, DøA, C.XXIX, Türkiye Diyanet
Vakfı yay., Ankara 2004, s.83-84.
ÖZTUNA, T.Yılmaz, Baúlangıcından Zamanımıza Kadar Türkiye
Tarihi, C.II, Hayat yay., østanbul 1963.
121
ÖZTUNA, Yılmaz, Devletler Ve Hanedanlar-Türkiye (1074-1990),
Kültür Bakanlı÷ı yay., C.II, Ankara 1969.
RAMSAY, W.M., Anadolu`nun Tarihi Co÷rafyası, Çev: Mihri Pektaú,
Milli E÷itim Basımevi, østanbul 1960.
RAVENDø, Rahat-üs-Sudur Ve Ayet-üs-Sürur, C.I, Çev: Ahmed Ateú,
TTK yay., 2.Baskı, Ankara 1999.
—————, Rahat-üs-Sudur Ve Ayet-üs-Sürur, C.II, Çev: Ahmed
Ateú, TTK yay., 2.Baskı, Ankara 1999.
RUNCIMAN, Steven, Haçlı Seferleri Tarihi, C.III, Çev: Fikret Iúıltan,
TTK yay., Ankara 1992.
SEVøM, Ali -Erdo÷an Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi, TTK yay.,
Ankara 1995.
SEVøM, Ali, Anadolu Fatihi Kutalmıúo÷lu Süleymanúah, TTK yay.,
Ankara 1990.
—————, Anadolu`nun Fethi Selçuklular Dönemi, TTK yay.,
2.Baskı, Ankara 1993.
—————, Genel Çizgileriyle Selçuklu-Ermeni øliúkileri, TTK yay.,
Ankara 1983.
—————, “Keyhüsrev I”, DøA, C.XXV, Türkiye Diyanet Vakfı yay.,
Ankara 2002, s.347-348.
—————, “Malazgirt Meydan Savaúı Ve Sonuçları”, Malazgirt
Arma÷anı, TTK yay., Ankara 1993, s.219-229.
SÜMER, Faruk, “Ahlatúahlar”, DøA, C.II, Türkiye Diyanet Vakfı yay.,
østanbul 1989, s.24-28.
ùEùEN, Ramazan, Selahaddin Eyyubi Ve Devri, øsar yay., østanbul
2000.
TABAKOöLU, Ahmet, Türk øktisat Tarihi, Dergah yay., 4. Baskı,
østanbul 1998.
122
TANERø, Aydın, “Çaúnigir”, DøA, C.VIII, Türkiye Diyanet Vakfı yay.,
østanbul 1993, s.232.
—————, “Hâcib”, DøA, C.XIV, Türkiye Diyanet Vakfı yay., østanbul
1996, s.508-511.
TEKøNDAö, ùehabeddin, “Melik-üz-Zahir”, øA, C.VIII, MEB yay.,
østanbul 1972, s.683-685.
TOGAN, A. Zeki Velidi, Umumi Türk Tarihine Giriú, C.I, 3. Basım,
østanbul 1981.
TURAN, Ahmet Nezihi, “Aksaray`ın Asıl Kurucusu II.Kılıç Arslan”,
Türk Yurdu, C.XIX-XX, S.148-149, Ankara 2000, s.289-393.
TURAN, Osman, Do÷u Anadolu Türk Devletleri Tarihi, Bo÷aziçi yay.,
4.Baskı, østanbul 1994.
—————, “Keyhusrev I”, øA, C.VI, MEB yay., østanbul 1977, s.613620.
—————, “Kılıç Arslan II.”, øA, C.VI, MEB yay., østanbul 1977,
s.688-699.
—————,“Kılıç Arslan III.”, øA, C.VI, MEB yay., østanbul 1967,
s.703.
—————, “Selçuklu Kervansarayları”, Belleten, C.X, S.39, TTK yay.,
Ankara 1946, s.473-474.
—————, Selçuklular Ve øslamiyet, Bo÷aziçi yay., østanbul 1993.
—————, Selçuklular Zamanında Türkiye, Bo÷aziçi yay., 6.Baskı,
østanbul 1998.
––––––––––, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar, TTK
yay., Ankara 1958.
TURFAN, Kemal, “Myriokephalon Savaúı`nın Yeri Üzerinde Yeni
Araútırmalar”, X.Türk Tarih Kongresi (Kongreye Sunulan Bildiriler), C.III,
TTK yay., Ankara 1991, s.1117-1155.
123
UMAR, Bilge, Türkiye Halkının Ortaça÷ Tarihi, ønkılap yay., østanbul
1998.
URFALI MATEOS, Urfalı Mateos Vekayi-namesi Ve Papaz Grigor`un
Zeyli, Çev: Hrant D.Andreasyon, TTK yay., Ankara 2000.
UZUNÇARùILI, øsmail Hakkı, Osmanlı Devleti Teúkilatına Medhal,
TTK yay., 4.Baskı, Ankara 1988.
—————, Osmanlı Tarihi, C.I, TTK yay., 7.Baskı, Ankara 1998.
UYUMAZ, Emine, Sultan I.Alaeddin Keykubad Devri Türkiye
Selçuklu Devleti Siyasi Tarihi (1120-1237), TTK yay., Ankara 2003.
WITTEK, Paul, “Bizanslılardan Türklere Geçen Yer Adları”, Selçuklu
Araútırmaları Dergisi I, TTK yay., Ankara 1970.
VøLLEHARDOUøN,
Geoffroi
de
–
Heri
de
Valenciennes,
Konstantinapolis`te Haçlılar, Çev: Ali Berktay, øletiúim yay., østanbul 2001.
YAZICI, Nesimi, ølk Türk-øslam Devletleri Tarihi, Türkiye Diyanet
Vakfı yay., Ankara 2002.
“Keyhüsrev”, Yeni Türk Ansiklopedisi, C.V, Ötüken yay., østanbul 1985,
s.1810-1811.
YILDIZ, Hakkı Dursun, “Türkiye Selçukluları”, Müslüman Türk
Devletleri Tarihi, øSAR yay., østanbul 1999, s.138-139.
YøNANÇ,
Mükrimin
Halil,
Türkiye
Tarihi
Selçuklu
Devri,
Anadolu`nun Fethi, Akúam Matbaası, østanbul 1934.
YUVALI, Abdulkadir, “Türkiye Selçukluları Döneminde Antalya`da
Ticari Hayat”, Antalya IV. Selçuklu Semineri (Bildiriler) 13-14 Mart 1992,
Antalya 1993, s.94-96.
htpp://www.atabey.bel.tr
http://www.denizli.bel.tr
124
EKLER
125
Uluborlu`da mezar taúında “Kılıç Arslan” yazılı bir mezarın iki yönlü
görünümü
126
Halk arasında I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in Uluborlu`da e÷itim aldı÷ı
rivayet edilen “Kargılı Medrese”
127
Uluborlu`nun tarihi yerleúmeleri
128
Konya- Kümbethane
Atabey- Ertokuú Medresesi
129
I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev dönemine ait sikkeler
130
I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in østanbul`a giderken ve østanbul dönüúü
izledi÷i yol.
–––––––––––: Gidiú yolu
……………..: Dönüú yolu
131
Download