T. C. SELÇUK ÜNøVERSøTESø SOSYAL BøLøMLER ENSTøTÜSÜ TARøH ANA BøLøM DALI ORTAÇAö TARøHø BøLøM DALI I.GIYASE`D-DøN KEYHÜSREV`øN BøZANS SERÜVENø VE BøZANS øLE MÜCADELELERø YÜKSEK LøSANS TEZø DANIùMAN Yrd. Doç. Dr. Zeki ATÇEKEN HAZIRLAYAN U÷ur KESKøN KONYA 2006 ÖZET Türkiye Selçukluları Sultanı II.Kılıç Arslan, yaúlanınca ülkeyi on bir o÷lu arasında paylaútırdı. Bunlardan en küçü÷ü olan I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`e devletin batısında ve Bizans sınırında olan Uluborlu melikli÷ini verdi. II.Kılıç Arslan, ölmeden önce Keyhüsrev`i veliaht ilan edince, onun ölümüyle I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev 1192 yılında Türkiye Selçukluları Devleti`nin sultanı oldu. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, saltanatı zamanında Menderes nehri civarına baskınlar yaparak Bizans`a zarar vermiúti. Fakat a÷abeyi Rükne`d-Din Süleyman ùah`a yenilince Bizans`a sı÷ınmak zorunda kalmıútır. 1204 Latin iúgali ile kayınpederi Manuel Mavrozomes`e sı÷ınan Gıyase`d-Din Keyhüsrev, a÷abeyinin ölümünü ö÷renince Anadolu`ya davet edilip ikinci kez tahta geçmiútir (1205). Anadolu`da ticari faaliyetleri düzene koymak için Karadeniz ve Akdeniz`e seferler düzenleyen ve Menderes nehri civarına akınlar yapan Keyhüsrev`in øznik Rum ømparatoru ile arası açılmıútır. Bunun sonucunda 1211 yılında yapılan Alaúehir Savaúı`nda ise I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev úehit olmuútur. i ABSTRACT II.Kılıç Arslan, the Sultan of Turkey Sejukids, shared the country among his eleven children when he aged. He declared him the ruler of Uluborlu which was in the west of the country and in Byzantium border. As II.Kılıç Arslan announced I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev as crown prince before his death, I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev became the ruler of Turkey Seljukids in 1192 as a result of his death. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev damaged Byzantium by raiding in the neighbour hood of Menderes river in his sovereignty time. But his brother Rükne`d-Din had to take refuge in Byzanyium when he was defeated by Süleyman ùah. Gıyase`d-Din Keyhüsrev, who took refuge in Manuel Mavrozomes, who was the father in law of him, as aresult of Latin raid in 1204, was invited toAnatolia and was enthroned fort he second time in 1205 when the learned his brother`s death. Keyhüsrev, who arrenged raids to black sea and mediterranean and made raids to Menderes river in order toarrenge commecial activities in Anatolia, had problems with Theodoros Laskaris, the emperor of the Nicaea. As a result of this, at Alaúehir war which was done in 1211, I.Gıyase`dDin Keyhüsrev mastyred. ii øÇøNDEKøLER Özet..............................................................................................................i Abstrac.............................................................................................ii øçindekiler.................................................................................................iii Önsöz.........................................................................................................vii Kısaltmalar................................................................................................ix GøRøù 1. Konunun Hazırlanmasında Kullanılan Kaynaklar Ve Araútırmalar...............................................................................................1 1.1. Kaynaklar.........................................................................................1 1.2. Araútırmalar.....................................................................................5 2. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`e Kadar Türkiye Selçukluları Tarihine Umumi Bir Bakıú.......................................................................................5 I.BÖLÜM 1. I.GIYASE`D-DøN KEYHÜSREV`øN TARøH SAHNESøNE ÇIKIùI VE MELøKLøK DÖNEMø......................................................................15 1.1. Hayatı.............................................................................................. 15 1.2. Saltanat Öncesi ve Meliklik Dönemi...............................................18 iii II.BÖLÜM 2. I.GIYASE`D-DøN KEYHÜSREV`øN øLK SALTANAT YILLARI VE KARDEùø RÜKNE`D-DøN SÜLEYMAN ùAH øLE TAHT MÜCADELESø........................................................................................31 2.1. Tahta Geçiúi.....................................................................................31 2.2.Bizans Seferi Ve Nüfus Mübadelesi.................................................32 2.3. Denizli`nin Fethi..............................................................................37 2.4. Karaa÷aç Ovası`nın Fethi................................................................37 2.5. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev øle Kardeúi Rükne`d-Din Süleyman ùah Arasındaki Taht Mücadelesi...................................................................37 III.BÖLÜM 3. I.GIYASE`D-DøN KEYHÜSREV`øN BøZANS YOLCULUöU VE BøZANS HAYATI....................................................................................43 3.1. Bizans Yolculu÷u.............................................................................43 3.1.1. Konya`dan Ayrılıúı Ve Ladik Olayı..........................................43 3.1.2. Ermeni Ülkesine Varıúı Ve Kral II.Leon`la Görüúmesi ...........45 3.1.3.Kardeúi Mugise`d-Din Tu÷rul ùah`ın Ülkesi Elbistan`a Varıúı....................................................................................................46 3.1.4. Kardeúi Muizi`d- Din Kayser ùah`ın Ülkesi Malatya`ya Varıúı....................................................................................................47 3.1.5. Haleb Eyyubi Hükümdarı El-Melikü`z-Zahir`in Ülkesine Varıúı....................................................................................................48 3.1.6. Diyarbakır`a Varması...............................................................48 3.1.7. Ahlat`a Varması........................................................................49 3.1.8. Canit Topraklarına Varması......................................................50 iv 3.2. østanbul Hayatı ve østanbul`un Latinlerce øúgali.................................51 3.2.1. østanbul`da ømparator III.Aleksios Angelos øle Görüúmesi......51 3.2.2. Evlenmesi..................................................................................54 3.2.3. IV. Haçlı Seferi ve østanbul`un Latinlerce øúgali......................54 3.2.3.1. øznik Rum ømparatorlu÷u`nun Kurulması..........................58 3.2.3.2. Trabzon Rum ømparatorlu÷u`nun Kurulması.....................59 3.2.4. østanbul`un øúgali Sırasında I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in Kayınpederine Sı÷ınması Ve Ada Hayatı............................................59 3.3. Rükne`d-Din Süleyman ùah`ın Ölümü Ve I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in Anadolu`ya Davet Edilmesi.............................................60 IV. BÖLÜM 4. I.GIYASE`D-DøN KEYHÜSREV`øN ANADOLU`YA DÖNÜùÜ, II.SALTANAT YILLARI VE ùEHADETø...........................................64 4.1. øznik Olayı.......................................................................................64 4.2. Uluborlu`da Yapılan Hazırlıklar......................................................65 4.3. Konya Kuúatması Ve Tahta Davet Edilmesi...................................66 4.3.1. Aksaray Olayı...........................................................................67 4.3.2. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in Konya Tahtına Davet Edilmesi.68 4.4. økinci Saltanatının ølk Yılları Ve øzledi÷i Siyaset............................69 4.5. Karadeniz Seferi..............................................................................80 4.6. Honaz ve Ladik`in Fethi..................................................................83 4.7. Antalya`nın Fethi Ve Ticari Anlaúmalar.........................................86 4.8. Ermeniler øle Olan Mücadeleler......................................................92 4.9. Alaúehir Savaúı Ve Sultan I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in ùehadeti.94 v 4.9.1. Alaúehir Savaúı`nı Hazırlayan Sebepler...................................94 4.9.2.Alaúehir Savaúı Ve I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in ùehadeti......99 4.10. ùahsiyeti.......................................................................................105 4.11. Döneminin Toplumsal Ve Kültürel Özellikleri...........................109 SONUÇ...................................................................................................114 BøBLøYOGRAFYA...............................................................................116 EKLER...................................................................................................125 vi ÖNSÖZ Türkiye Tarihi`nin oluúmasında ve Türk kültürünün Anadolu`ya hakim olmasında de÷eri ölçülemez bir yere sahip olan Türkiye Selçukluları üzerinde çok yönlü çalıúmalar yapılmıú olmasına ra÷men bu devrin her özelli÷i henüz günyüzüne çıkarılmıú de÷ildir. Türkiye Selçukluları Tarihinin önemli bir kısmını teúkil eden, devlet yapısının úekillenmesi ve sa÷lam temellere dayandırılmasında bir dönüm noktası olan I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev dönemi ise her yönüyle incelenmeye de÷er bir konudur. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev zamanında Anadolu`nun Türk vatanı haline gelmesini sa÷layan Türkiye Selçukluları Devleti`nin temel yapısı sa÷lamlaútırılmıú, merkezi otoritenin kuvvetlendirilmesi sa÷lanmıú ve ticari hayat canlandırılmıútır ki; Alae`d-Din Keykubad zamanında devlet en parlak zamanını yaúamıútır. Fakat gerek kaynakların sınırlı olması gerekse yeterli araútırmaların yapılamamasından dolayı Keyhüsrev dönemine ait bilgilerimizde çok fazla ilerleme kaydetmiú de÷iliz. Birkaç araútırmacı dıúında günümüz araútırmacıları tarafından yapılan çalıúmalar da bu bilgileri aúamadı÷ından I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev dönemi bütün gerçekleriyle incelenebilmiú de÷ildir. Özellikle birinci el kaynaklara dayanarak hazırlamaya çalıútı÷ımız ve I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev ile Bizans arasındaki iliúkilere a÷ırlık vererek oluúturdu÷umuz bu çalıúmamızı hazırlarken gerek Arapça ve Farsça dillerinde, gerekse Latince`deki yetersizli÷imizden dolayı tercüme eserler kullanmak zorunda kaldık. Bundan dolayı da hatalarımız elbette olacaktır. Bunun yanında önceki araútırmacıların ortaya koymadı÷ı veya müphem bıraktı÷ı konuları, hocam Mikail Bayram, Tuncer Baykara ve Nejat Kaymaz gibi günümüzün de÷erli araútırmacılarının ortaya koydu÷u yeni belgeler ve bilgelere dayandırarak hazırlamaya çalıútık. vii Dört bölüme ayırdı÷ımız bu çalıúmanın birinci bölümünde; I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in ilk saltanatına kadar meliklik dönemini; ikinci bölümde, Konya`dan ayrılıúına kadar süren ilk saltanat yıllarını; üçüncü bölümde, Bizans yolculu÷u ve østanbul`daki gurbet hayatını; dördüncü bölümde, Anadolu`ya dönüú serüveni, ikinci saltanat yılları ve úehadetini araútırmaya çaba sarfettik. Bunun yanında kısa da olsa I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in úahsiyeti ve döneminin özelliklerine de÷inmeye çalıútık Çalıúmalarım sırasında her türlü konu ve yardımda deste÷ini gördü÷üm danıúman hocam Yrd.Doc.Dr. Zeki Atçeken`e; gerek eserlerinden gerekse fikirlerinden yararlandı÷ım hocam Prof.Dr.Mikail Bayram`a teúekkür ederim. Ayrıca bu çalıúmanın ortaya çıkmasında çaba sarfeden Ö÷retim Görevlileri Dr.Sefer Solmaz ve Dr.M.Ali Hacıgökmen; ö÷retmen arkadaúlarım Celal Adıgüzel ve Özgür Uyar baúta olmak üzere eme÷i geçen herkese teúekkürü borç bilirim. U÷ur KESKøN Konya 2006 viii KISALTMALAR —a.g.e.: Adı geçen eser —a.g.m.: Adı geçen makale —a.g.t.: Adı geçen tez ––b.: Bin —bk.: Bakınız —C.: Cilt —Çev: Çeviren —DGBøT: Do÷uútan Günümüze Büyük øslam Tarihi —DøA: Diyanet Vakfı øslam Ansiklopedisi —Haz: Hazırlayan —øA: øslam Ansiklopedisi —MEB: Milli E÷itim Bakanlı÷ı —s.: Sayfa —S.: Sayı —TTK: Türk Tarih Kurumu —Yay.: Yayınları ix GøRøù 1. Konunun Hazırlanmasında Kullanılan Kaynaklar Ve Araútırmalar Konu hazırlanırken I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev dönemini anlatan birinci el kaynaklar kullanılmaya özen gösterildi. Fakat bu dönemin kaynaklarının Arapça, Farsça ve Latince olmasından dolayı tercümeleriyle yetinilmek zorunda kalınıp, tercümelerden bilgi aktarılmaya çalıúıldı. Yararlanılan kaynaklardan bazıları verdikleri bilginin önemi ve teferruatına göre sıralanıp incelenmeye çalıúılmıútır. 1.1. Kaynaklar -øbn Bibi, El Evamirü`l-Ala`iye Fil`l-Umuri`l-Ala`iye Gerçek ismi Nasırü`d-din Hüseyin b. Muhammed b. Ali er-Ca`feri elRugadi olan müellif kısa adıyla øbn Bibi olarak nam salmıútır. Hayatı ile ilgili bilgiler sınırlı olup, hayatını eserlerinden ö÷renmekteyiz. Babası Cürcan`ın ileri gelenlerinden Mecdeddin Muhammed Tercüman, Harzemúah Alae`d-Din Muhammed`in divan katibiydi. Annesi ise el-Bibi el-Müneccime olarak zikrolunmaktadır. Alae`d-Din Keykubad ile Harzemúah arasındaki muharebeden sonra øbn Bibi`nin annesi ve babası Dımaúk`a gitmiútir. 1231-1233 yılları arasında Konya`ya gelen aile Selçuklular`ın hizmetine girmiútir. Babasının ölümünden sonra onun görevine getirilen øbn Bibi, bu eserini ølhanlılar`ın ünlü devlet adamı Alae`d-Din Ata Melik Cüveyni`nin iste÷i üzerine yazmıútır. Eser II.Kılıç Arslan döneminin son zamanlarından baúlayıp 1281 yılına kadar olan olayları anlatmaktadır. Olayları genelde görüp iúittiklerine dayanarak, halk rivayetlerine yer vererek, hatıra tarzında anlatan ve úiirlerle süsleyen øbn Bibi bazı olaylara eserinde hiç de÷inmemiútir1. Çalıúmamızın her safhasında kullanmaya çalıútı÷ımız bu eserde eksiklikler olmasına ra÷men I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev dönemi etraflıca anlatılmıútır. Eserin tıpkıbasımı 1956 yılında A. øbn Bibi, El Evamirü`l-Ala`iye Fil`l-Umuri`l-Ala`iye (Selçuk Name), C.I, Çev: Mürsel Öztürk, Ankara 1986, s.1-4. 1 1 Sadık Erzi tarafından yapılmıútır. Çalıúmamızda Mürsel Öztürk`ün tercümesinden yararlanılmıútır. - øbnü`l-Esir, El-Kâmil Fi`t-Tarih Tam olarak ismi Ebu`l-Hasen øzzü`d-din Ali b. Muhammed el-Cezeri olan øbnü`l Esir, Ortaça÷ tarihinin en güvenilir müelliflerinden birisidir. Cizre`de do÷an øbnü`l Esir, Harameyn ve Ba÷dat`da ilim tahsil etmiú sonra da ailesiyle Musul`a gitmiútir. Musul Atabeginin elçili÷ini yaparken ilmi çalımalarına da devam etmiútir. Kudüs`ün fethinden sonra Selaha`d-din Eyyubi`nin yanında bulundu ve onun Antakya Prinkepsli÷i`ne karúı düzenledi÷i seferine katıldı. Daha sonra Musul`a dönmüú ve hayatının geri kalanını burada geçirmiútir. Sa÷lam rivayetlere dayanarak hazıladı÷ı bu eser insanlı÷ın yaratılıúından 1231 yılına kadar olan olayları kronolojik sırayla vermektedir.Arapça olarak kaleme aldı÷ı el-Kamil, Ahmet A÷ırakça tarafından Türkçe`ye tercüme edilmiútir2. Rükne`dDin Süleyman ùah ve I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev dönemleri hakkında bilgi veren bu eserden, çalıúmamızda özellikle I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in ikinci saltanat yıllarının anlatımında faydalanılmaya çalıúılmıútır. -Kerimeddin Mahmud Aksarayi, Müsameretü`l-Ahyar ve Müsayeretü`l-Ahbar Hayatı hakkında az bir bir bilgiye sahip oldu÷umuz Aksarayi uzun süre devlet iúinde çalıúmıútır. Kullandı÷ımız eseri tercüme eden Feridun Nafiz Uzluk`un anlatımından, Aksarayi`nin vergi iúlerinde de uzman oldu÷unu anlamaktayız. Eserini ølhanlılar`ın Anadolu valisi Timurtaú`a teslim eden Aksarayi`nin esrinde 1243 öncesine ait detaylı bilgiler fazla olmayıp, Gıyase`dDin Keyhüsrev dönemine ait bilgiler de sınırlı olarak bulunmaktadır3. 2 Selim Kaya, I.Gıyaseddin Keyhüsrev Ve II. Süleymanúah Dönemi Selçuklu Tarihi (1192-1211), østanbul 2001, Basılmamıú Doktora Tezi, s.x. 3 Kerimeddin Mahmud Aksarayi, Selçuklu Devletleri Tarihi, Çev: M.Nuri Gencosman, Ankara 1943, s.1-9. 2 -Anonim Selçukname Yazarı belli olmayan bu eser “Anadolu Selçuklu Devleti Tarihi III” adıyla Feridun Nafiz Uzluk tarafından 1952 yılında Türkçe`ye tercüme edilmiútir. Di÷er kaynaklarda yer almayan bazı bilgilere ulaútı÷ımız bu eserde özellikle Alaúehir Savaúı ile ilgili bölümlerden yararlanılmıútır. -Ahmed bin Mahmud, Selçuk-name Yazarın asıl ismi Bursalı el-Mevla Ahmed b. Mahmud`dur. 1564 yıllarında müderrislik görevinde olan Ahmed b.Mahmud, 1570 yılında ölmüútür. Müellif, eserini kaleme alırken Selçuklu tarihinin ana kaynaklarını aúamamıútır. Eserin bilinen iki yazma nüshası vardır. Edirne yazmasında eksiklikler olup müstensihin adı kaydedilmemiútir4. Eserin kullandı÷ımız tercümesini ise Erdo÷an Merçil sadeleútirerek yayına hazırlamıútır. -Müneccimbaúı, Camiü`d-düvel Müneccimbaúı Ahmed Dede olarak tanınan ve genelde Müneccimbaúı olarak anılan Amhed b. Lütfullah 1631 yılında Selanik`te do÷muútur. Bir müddet babasının yanında çalıútıktan sonra mevlevihanede tahsiline baúlamıútır. Sahaifü`l-Ahbar fi Vekayi-ül-a`sar olarak tanınan eserinin Selçuklularla ilgili olan kısmı 1935 yılında Hasan Fehmi Turgal tarafından “Anadolu Selçukileri” adıyla Türkçe`ye tercüme edilmiútir. Daha sonraki yıllarda Ali Öngül, “Camiu`dDüvel” adıyla bir tercüme daha yapmıútır. Çalıúmamızda çevirilerin ikisi de kullanılmıútır. -Ravendi, Rahat-üs-Sudur Ve Ayet-üs-Sürur Tam ismi Ebu Bekr Necmeddin Muhammed b. Ali b.Süleyman b. Muhammed b.Ahmed b. el-Hüseyin b. Himmet er-Ravendi olan yazardan 4 Ahmed bin Mahmud, Selçuklu –Nâme, C. I, Hz: Erdo÷an Merçil, østanbul 1977, s.X-XV. 3 Ravendi diye bahsedilmektedir. Ravendi, Ravend kasabasında do÷muú, babasını küçükken kaybetmiúti. Irak`da e÷itimini tamamlayan Ravendi Irak`ın Harzemúahlar tarafından alınmasından sonra ortaya çıkan karıúıklık sebebiyle köúesine çekilip ilmi araútırmalarla meúgul olmuútur. Ravendi, 1203 yılında yazmaya baúladı÷ı bu kitabını iki-üç yıl içinde tamamlamıútır. ølk baúta Rükne`dDin Süleyman ùah`a takdim için hazırladı÷ı bu eserini Rükne`d-Din Süleyman ùah`ın ölümü üzerine tahta geçen I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`e takdim etmiútir. Bu durum eserin bazı yerlerinde Süleyman ùah`a ait övgülerde kendini göstermektedir. Daha önce M. økbal tarafından yayınlanan eser iki cilt halinde Ahmed Ateú tarafından Türkçe`ye tercüme edilmiútir5. -Niketas Khoniates, Historia Niketas Khoniates kesin olmamakla birlikte 1115 yılında Denizli yakınlarında Honaz`da do÷muútur. Dokuz yaúında østanbul`a giden Khoniates burada iyi bir devlet idaresi e÷itimi almıútır. 1204 yılında østanbul`un Latinlerce iúgali ile øznik`e kaçmıútır. Tahminen 1220 yılına kadar yaúamıútır. 21 kitaptan oluúan eserini 1185 yılında yazmaya baúlamıú, 1180-1206 yılları arası geçen olayları konu almıútır6. Çalıúmamızda eserin Fikret Iúıltan tarafından Türkçe`ye tercüme edilmiú olan “Ioannes Ve Manuel Komnenos Devirleri” ile Iúın Demirkent tarafından Türkçe`ye tercüme edilen “ Historia (1195-12069)” adlı kısımlarından faydalanılmıútır. -Gregory Abu`l Farac (Bar Hebraeus), Abu`l-Farac Tarihi Bar Hebraeus, 1225-1226 senelerinde Malatya`da do÷muútur. Babası Ahron Harun) adlı bir Yahudi tabipdir. Küçük yaúta Arapça, Süryanice ve øbranice ö÷renmiútir. Felsefe, ilahiyat ve tıp alanında da tahsil yapmıútır. 1246 yılında Gubos Piskoposlu÷una tayin edilmiútir. 1286 yılında ise ölmüútür. 5 Ravendi, Rahat-üs-Sudur Ve Ayet-üs-Sürur, C.I, Çev: Ahmed Ateú, 2.Baskı, Ankara 1999, s.xxxıııxvııı. 6 Niketas Khoniates, Hostoria (1195-1206), Çev: Iúın Demirkent, østanbul 2004, s.xxv-xxvıı. 4 Eser Türkçe`ye tercüme edilirken Süryanice`den øngilizce`ye çeviren Budge`nin nüshası esas alınmıútır7. Genellikle olayları tarihi ile vermeye çalıúan Abu`l-Farac`ın bu eseri olayların tarihlerinin verilmesinde di÷er kaynaklarla çeliúki içerse de Selçuklu tarihi için önemli bir eserdir. 1.2. Araútırmalar Çalıúmalarımız sırasında Osman Turan`ın “Selçuklular Zamanında Türkiye” adlı eseri baúta olmak üzere Osman Turan tarafından yazılan di÷er eserler ve ansiklopedi maddelerinden; Mikail Bayram hocamızın günümüz kaynaklarına ıúık tutacak araútırmalarını içeren makaleleri ve bu makalelerin ço÷unun toplandı÷ı “Türkiye Selçukluları Üzerine Araútırmalar” adlı eserinden her yönde faydalanılmıútır. Tuncer Baykara`nın “I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev (1164-1211) Gazi-ùehit” adlı eserinden, Nejat Kaymaz`ın “Anadolu Selçuklu Devleti`nin ønhitatında ødare Makanizmasının Rolü I” adlı makalesindeki yorumlarından, Claude Cahen (Osmanlılardan Önce Anadolu`da Türkler), Paul Wittek (Bizanslılardan Türklere Geçen Yer Adları), Ramsay (Anadolu`nun Tarihi Co÷rafyası) gibi yabancı araútırmacıların eserlerinden faydalanılarak karúılaútırmalı bir anlatım yapılmıútır. 2. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`e Kadar Türkiye Selçukluları Tarihine Umumi Bir Bakıú Selçuk ailesi 1040 Dandanakan Savaúı ile Gazneliler`i yenip Selçuklu Devleti`ni kurmuútu. 1043 senesinde Rey úehrine gelerek karargâhını orada tesis eden Tu÷rul Bey, maiyetinde olan Selçuklu prenslerinin her birini bir tarafın fethine göndermiútir. Tu÷rul Bey, amcası Aslan Yabgu`nun o÷ulları Kutalmıú ve 7 Gregory Abu`l Farac (Bar Hebraeus), Abu`l-Farac Tarihi, C.II, Çev: Ömer Rıza Do÷rul, 2. Baskı, Ankara 1987, s.9-17. 5 Resultekin ile Bizans müverrihlerinin Ebu Malik diye kaydettikleri üç kardeúi de Hazar Denizi sahilindeki ülkelerin zaptı için vazifelendirmiúti8. Anadolu`ya akınlar yapan Türkmenler`in istilasını durdurmak isteyen Gürcüler, Ermeniler ve Bizanslılar, bu akınlar karúısında úiddetle ezildiler. 1046`dan 1071 senesine kadar Türkmenler, kendilerine mukavemet edip Bizans ordularına dayanak noktası olan ve büyük yollar üzerinde bulunan Erzurum, Sivas, Kayseri ve Konya baúta olmak üzere birçok úehirleri tahrip etmiúlerdir9. Sultan Alparslan komutasındaki Büyük Selçuklu ordusu ile Türkler`in ilerleyiúini durdurmak isteyen Bizans ordusu arasında 1071 yılında yapılan Malazgirt Meydan Savaúı sonunda kazanılan zafer, gerek Türk-øslam, gerekse Bizans ve Avrupa tarihlerinde sürekli ve olumlu sonuçlar do÷uran çok önemli bir dönüm noktası olmuútur. Bu savaú sonunda Bizans imparatorlu÷unun bütün imkanları kullanılarak meydana getirilen büyük ordu, darmada÷ın ve iúe yaramaz bir hale getirildi÷inden, zaferi izleyen bir iki yıl içinde Selçuklu kuvvetleri, kendilerine karúı belirli hiçbir direniúle karúılaúmaksızın Anadolu içlerine akarak Ege ve Marmara denizi kıyılarına kadar süratle ve kolayca ilerlediler. Likaonia (Adana-Dilekkaya Köyü civarı), Cappadocia (Nevúehir ve çevresi), Phrygia (Ankara-Eskiúehir-Kütahya çevresi) ve Galatia (Ankara-Kırıkkale çevresi)`nın büyük bir kısmı Türkler`in eline geçti. Türkler, Dorylaion (Eskiúehir)`dan Constantinople`a giden yol üzerinde ilerlemelerine devam ettiler10. Ancak Selçuklu kuvvetleri bu kez daha önceki tarihlerde oldu÷u gibi, yalnız akın ve istila amacıyla harekatta bulunmayıp fethettikleri bölge ve kentlere yerleúerek Anadolu`nun bir Türk yurdu haline getirilmesinde olumlu adımlar atmıúlardır11. Anadolu`ya gelen bu Türk göçleri, Malazgirt zaferini izleyen yıllarda daha da artmıútır. Nitekim Sultan Melik ùah, Türkistan, Horasan ve Irak-ı Acem`e yayılarak, buralarda sık sık bir Selçuklu úehzadesinin etrafına toplanıp isyanlara sebep olan Türkmen boylarına da yeni fethedilmiú olan Anadolu`yu yurt olarak verince Anadolu`ya büyük göçler olmuútur. Bunun yanında Mo÷ol istilası Mükrimin Halil Yinanç, Türkiye Tarihi Selçuklu Devri, Anadolu`nun Fethi, østanbul 1934, s.23. Yinanç, a.g.e., s.82. 10 W.M.Ramsay, Anadolu`nun Tarihi Co÷rafyası, Çev: Mihri Pektaú, østanbul 1960, s.6. 11 Ali Sevim, “Malazgirt Meydan Savaúı Ve Sonuçları”, Malazgirt Arma÷anı, Ankara 1993, s.228. 8 9 6 sırasında Orta Asya ve øran`da yaúayan çeúitli Türk boyları da batıya do÷ru gelerek Anadolu`ya yerleúmeye baúlamıútır12. 1072-1073 yıllarında Ankara hatta øzmit havalisinde Türkmen boyları serbestçe dolaúabiliyorlardı. Bizans`daki iç anlaúmazlıklar yüzünden Anadolu halkı ihmal edilmiúti. Buna imparatorluktaki büyük feodal ailelerin tahakkümünü, uzun zamandan beri harplerden yorgun düúen köylüden zorla tahsil edilen a÷ır vergileri ilave etmek lazımdır. Onu için esir durumda ahalinin, kendilerine dokunmayan, iúgal edilen yerlerde halkı soymayan ve daha ziyade stratejik mevkilerle zengin çiftlikler ve malikâneler arayan Türkler`e bir nevi kurtarıcı gözüyle baktıkları tahmin edilebilir13. Bu yerleúmeler sonucunda “Rum Diyarı” artık Daru`l-øslam`ın bir parçası haline gelmiú oluyordu. Selçuklu Türkleri`nin sürükledi÷i bu göçebe Türk kabileleri, bütün Anadolu topraklarının Türkleútirilmesinde temel unsur olmuúlardır. Kutalmıúo÷lu Süleyman ùah ise daha sonra bu yeni fethedilmiú toprakların idaresiyle vazifelendirilmiútir14. ølk zamanlarda Sultan Melik ùah`a muhalif durum takınmıú olan Süleyman ùah halifenin aracılı÷ı ile nihayet Anadolu`nun fethine memur edilmiútir. Melik ùah`dan zaptedecekleri memleketlerin hükümdarlık menúurunu almıú olan Kutalmıúo÷ulları; Mansur, Süleyman ùah, Alp-ølek ve Dulat bir taraftan; di÷er taraftan da yine sultanın emriyle aynı mıntıkayı açmakla vazifeli Artuk Bey, Tutak, Afúin, Dilmaço÷lu Mehmed ve sair di÷er beyler vazifelerini yapmakta idiler15. Süleyman ùah kısa zamanda, Orta Anadolu üzerinden daha önceleri Selçuklu akıncılarının harekâtta bulundukları Marmara Denizine kadar ilerledi. O, 1075 yılında, østanbul`un hemen yanı baúında büyük ve tarihi bir Bizans kenti olup, sa÷lam surlara sahip bulunan øznik`i fethetti ve burasını temellerini atmakta oldu÷u Türkiye Selçuklu Devleti`nin baúkenti yapmak suretiyle devletini kurdu16. Osmanlı Ansiklopedisi, “Osmanlılar`dan Önce”, mad., C.I, østanbul 1996, s.4. øbrahim Kafeso÷lu, Sultan Melikúah Devrinde Büyük Selçuklu ømparatorlu÷u, østanbul 1953, s.64. 14 Philip K.Hitti, Siyasi Ve Kültürel øslam Tarihi, C.III, Çev: Salih Tu÷, østanbul 1980, s.748. 15 Kafeso÷lu,a.g.e., s.66. 16 Ali Sevim, Anadolu Fatihi Kutalmıúo÷lu Süleymanúah, Ankara 1990, s.26; øbrahim Kafeso÷lu bu konuda yerli ve yabancı kaynakları karúılaútırmalı olarak tetkik ettikten sonra; Türkiye Selçuklu Devleti`nin, fiilen ve hukuken Süleyman ùah`dan sonra yani, Büyük Selçuklu Devletindeki meliklerin, 12 13 7 Süleyman ùah`ın Türkiye Selçuklu Devleti`ni kurması ve baúarılı fetihler yapması sonucunda, özellikle 1080 yılında Azerbaycan`dan kalabalık Türkmen kütleleri, Anadolu`ya adeta akmaya baúlamıú ve dolayısıyla Anadolu`da Türk nüfusu süratle ço÷almıútı. Ayrıca Bizans`da bitip tükenmek bilmeyen buhranların oluúturdu÷u huzursuzluklar sebebiyle, çeúitli ırklardan oluúan yerli halklar Süleyman ùah`ın yönetimini benimsedikleri gibi, büyük arazi sahiplerinin hizmetinde çalıúan ve tutsak muamelesi gören köylü sınıfı da Süleyman ùah`ın uyguladı÷ı “Miri Toprak” rejimi dolayısıyla, Selçuklu yönetiminde hürriyetlerini elde edip toprak sahibi olmuúlardı17. Bir süre sonra Anadolu`da riyaset davası yüzünden Kutalmıúo÷ulları`nın arası açılmıú, ma÷lup olan Mansur østanbul`a kaçmıútı. Süleyman ùah`tan vaziyeti ö÷renen Melik ùah, Bizans`a bir elçi göndererek firarinin teslimini istemiútir. Fakat o sıralarda Mansur Anadolu`ya dönmüú, kardeúi ile yeniden mücadeleye baúlamıútı. Sultan, kardeú kavgalarına son vermek üzere, meúhur komutanlarından Emir Porsuk`u Anadolu`ya yollamıútı. Süleyman ùah`ın kuvvetleriyle birleúen Melik ùah`ın ordusu karúısında ma÷lup olan Mansur savaúta ölmüútür. Çekiúmeler bitince, Suriye meliki Tutuú`un maiyetine katılan Türkmen beyleri müstesna, Anadolu`daki Türkmen bey ve oymakları Süleyman ùah`ın emrine girmiútir. Süleyman ùah bilhassa Melik ùah tarafından kendisine Anadolu hükümdarlı÷ı menúuru verildikten sonra, Anadolu`nun tek hakimi olmuútur18. Süleyman ùah, Melik ùah tarafından gönderilen bir menúurla tek baúına Türkiye Selçuklu Devleti`nin baúına geçmiú olmasına ra÷men, Süleyman ùah`ın giriúti÷i fetih hareketlerinde Melik ùah`a karúı izledi÷i politikasında hiçbir de÷iúiklik olmamıútır. Ama Süleyman ùah hakimiyetini daha do÷uya do÷ru yaymaya baúlayınca, meselenin mahiyeti de÷iúmiútir19. Süleyman ùah beylerin ve baúbu÷ların metbuu olan Sultan Melikúah`ın vefatı (1092) ile ortaya çıkan iktidar boúlu÷u ile devletin parçalanmasından sonra, øznik úehrinde, Süleyman ùah`ın o÷lu Kılıç Arslan tarafından kuruldu÷unu belirtir. øbrahim Kafeso÷lu, “Anadolu Selçuklu Devleti Hangi Tarihte Kuruldu”, Tarih Enstitüsü Dergisi, S.10-11, østanbul 1981, s.27-28. 17 Sevim, a.g.e., s.21. 18 Kafeso÷lu,a.g.e., s.175. 19 Mehmet Altay Köymen, Selçuklu Devri Türk Tarihi, 2.Baskı, Ankara 1993, s.106. 8 Antakya`yı aldıktan sonra ise bütün Kilikya memleketine hakim olmuútur20. Süleyman ùah`ın Antakya`yı fethinden bir buçuk yıl sonra21 Haleb`i kuúatması Ukaylo÷ulları`nın Suriye Meliki Tutuú`tan yardım istemesine sebep olmuú ve neticede Süleyman ùah ile Tutuú arasında yapılan savaúta Süleyman ùah yenilmiú ve ölmüú (1086),22 Kuriú`in o÷lu ùeref-Dol`un kabrinin yanına defnedilmiútir23. Süleyman ùah`ın ölümünden sonra Antakya`da bulunan hanımı ile o÷ulları Kılıç Arslan ve Kulan Arslan, Melik ùah tarafından øsfahan`a gönderilmiútir24. Süleyman ùah`ın vefatını takip eden günlerde Antakya`dan Karadeniz`e, Ege Denizi`ne ve Çanakkale`ye kadar bazı yerler hariç bütün memleket Türk hakimiyetine girmiútir25. Süleyman ùah`ın tarih sahnesinden çekilmesi ile Anadolu`da ortaya çıkan yüksek otorite boúlu÷u, esasen feodal bir yapıya sahip Türkmen bey ve gruplarının kendi baúlarına buyruk bir durumu benimsemelerine neden oldu. Ebulkasım, øznik`te derhal hükümdarlı÷ını ilan etti÷i gibi, kardeúi Ebulgazi`yi de Kapadokya`nın bazı kısımlarının idaresiyle görevlendirmiútir26. Kılıç Arslan ve Kulan Arslan, Melik ùah`ın ölümünden sonra o÷lu sultan Berkyaruk`un izniyle Anadolu`ya yönelmiútir. Yolculukları sırasında eskiden babaları Süleyman ùah`a tabi olmuú bulunan Orta Anadolu`dan büyükçe bir kuvvet topladıktan sonra ancak 1093 yılı baúlarında øznik`e gelme imkanını bulmuúlardır. Selçuklu úehzadelerinin geliúi øznik`te büyük bir sevinç oluúturmuú, Ebulgazi, iktidarı derhal saltanat ailesinin varislerine teslim etmiútir. Böylece Kılıç Arslan, altı buçuk yıl sonra øznik`te babasının tahtına çıkarak sultan unvanı almıútır27. 20 Urfalı Mateos, Urfalı Mateos Vekayi-namesi Ve Papaz Grigor`un Zeyli, Çev:Hrant D.Andreasyon, Ankara 2000, s.162. 21 Iúın Demirkent, Türkiye Selçuklu Hükümdarı Sultan I.Kılıç Arslan, Ankara 1996, s.1. 22 Köymen, a.g.e., s.106. 23 Mateos, a.g.e., s.168. 24 Demirkent, a.g.e., s.2. 25 Kafeso÷lu,a.g.e., s.85. 26 Demirkent, a.g.e., s.1. 27 Demirkent, a.g.e., s.14. 9 Melik ùah`ın ölümünden sonra hangi sebeple olursa olsun gelerek Türkiye Selçuklu Devleti`nin baúına geçen I.Kılıç Arslan`ın tahta geçince ilk iúi bozulan birli÷i yeniden sa÷lamak oldu28. I.Kılıç Arslan, muhtelif etnik unsurlardan meydana gelen ve muhtelif dini inançlara sahip halka kendisini sevdirmiútir. Fakat o sırada Haçlı Seferleri baúlamıútır29. Hıristiyan Avrupa, Bizans ømparatorlu÷u’nun da bir gün Türkler tarafından yıkılaca÷ını sezerek, bunu önlemek ve Kudüs bölgesini ele geçirmek için Önasya’daki Türkler’i, Hıristiyan kuvvetleriyle tardetmek istediler ve Haçlı kuvvetlerini hazırladılar30. ølk Haçlı yürüyüúünün baúladı÷ında Türkiye Selçuklu Devleti`nin baúında I.Kılıç Arslan bulunuyordu. Bir ay kadar süren bir kuúatmadan sonra Haçlılar Türkiye Selçuklu baúkenti øznik`i 1097 yılının Haziran ayı sonunda ele geçirmeyi baúardılar. Daha sonra 1 Temmuz`da Eskiúehir`de Kılıç Arslan kuvvetlerini ma÷lup ettiler. Bu ve daha sonraki Haçlı seferleri Müslüman Türkler`in Avrupa`ya do÷ru baúlattıkları fetih hareketlerini netice itibarıyla iki buçuk asır kadar sonraya bırakmalarına sebep olmuútur31. I.Kılıç Arslan`ın Musul`a da hakim olma iste÷i Türkiye Selçukluları ile Büyük Selçukluları karúı karúıya getirmiútir32. Kılıç Arslan`ın Musul`u alması bu bölgenin yöneticisi Çavlı ile aralarının açılmasına sebep olmuú, 1107 yılında Habur Nehri kenarında yapılan savaúta yenilen Kılıç Arslan, kaçıp kurtulmak ümidiyle atını Habur Nehri`ne sürdü fakat bo÷ularak ölmüútür33. øki tarafın da çok kan akıttı÷ı bu savaúta, Kılıç Arslan`ın ordusunun geri kalanı Malatya úehrine iltica etmiútir34. Kılıç Arslan`ın o÷lu ùahinúah yakalanarak øsfahan`a gönderildi. Böylece Türkiye Selçukluları tahtı kısa bir süre için tekrar boú kaldı. Üç sene süren esaretten kurtulan ùahinúah, 1110 yılında Konya Selçuklu tahtına oturmuútur35. Onun Anadolu`ya dönüúü ile ilgili iki rivayet vardır. Birincisine göre, Büyük 28 Osmanlı Ansiklopedisi, a.g.m., s.22. Köymen, a.g.e., s.110. 30 A. Zeki Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giriú, C.I, 3. Basım, østanbul 1981, s.204. 31 Philip K.Hitti, Siyasi Ve Kültürel øslam Tarihi, C.IV, Çev: Salih Tu÷, østanbul 1981, s.1024. 32 Osmanlı Ansiklopedisi, a.g.m., s.23. 33 Köymen, a.g.e., s.112. 34 Mateos, a.g.e., s.231. 35 Osmanlı Ansiklopedisi, a.g.m., s.23. 29 10 Selçuklu sultanı Muhammed Tapar Anadolu`nun kötüye giden durumunu görerek ùehin ùah`ı ülkesine göndermiútir; ikincisine göre ise ùehin ùah kendisi kaçmıútır36. ùehin ùah, Türkiye Selçuklu Sultanı olduktan sonra Bizans ile mücadeleye giriúmiú ve baúarılar elde etmiútir. Bunun üzerine Bizans imparatoru bütün birlikleriyle, baúlangıçtan beri benimsemiú oldu÷u tasarının çerçevesinde, dosdo÷ru øzmit`ten Konya üzerine yola çıkmıútır. ømparator, øznik`e vardı÷ında, deneyimli subayların komutası altındaki hafif donanımlı askerleri ordudan ayırdı ve onlara önden gidip küçük birliklere bölünmelerini, vur-kaç baskıncıları olarak, Türkler`e saldırıp da÷ınık çatıúmalara girmelerini buyurmuútur37. Çatıúmalar sırasında kardeúi Mes`ud`un isyanından dolayı ømparator Aleksios ile ùehin ùah arasında anlaúma imzalanmıútır38. Anna olayı anlatırken Türk tarafından barıú teklifi geldi÷ini, Türk sultanının gelerek adet oldu÷u üzere Bizans ømparatorunun aya÷ını öperek barıú istedi÷ini ve ømparatorun barıú teklifini kabul ederek ùehin ùah`ın askerlerine cömertçe paralar da÷ıtarak onları u÷urladı÷ını yazmaktadır39. Bu anlatım anlaúma dıúında tamamen yanlıú ve abartıdır. Bir Türk sultanına yakıúmayacak bir hareketin tasviri herhalde Türkler`e duyulan düúmanlıktan veya ezilmiúlik duygusundan olmalıdır. Kardeúi Mes`ud`un isyanını bastırmak için dönen ùehin ùah ihanete u÷ramıútır. ùehin ùah, Bizans`a yardım istemek için giderken Mes`ud`un adamlarınca yakalanmıú ve yaklaúık iki yıl sonra da bo÷ularak öldürülmüútür. ùehin ùah`tan sonra Türkiye Selçuklu Devleti tahtına Daniúmendo÷ulları`nın da deste÷ini alan kardeúi Mes`ud geçmiútir. Sultan Mes`ud bir müddet kayınpederi Daniúmendli Emir Gazi`nin nüfuzu altında kalıp onun siyasetini izlemek zorunda kalmıútır40. Emir Gazi`nin ölümü ile rahatlayan Sultan Mes`ud, Ceyhan ve Elbistan`ı topraklarına dahil edip o÷lu II.Kılıç Arslan`ı melik olarak bu bölgeye göndermiútir. Haçlılar`dan ise Maraú, Ayıntap, 36 Erdo÷an Merçil, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, 2.Baskı, Ankara 1993, s.118. Anna Komnena, Alexıad (Malazgirt Sonrası), Çev: Bilge Umar, østanbul 1996, s.486. 38 Merçil, a.g.e., s.119. 39 Anna Komnena,, a.g.e., s.497-498. 40 Merçil, a.g.e., s.119. 37 11 Keysun, Raban ve Behinsi`yi alan Sultan Mes`ud, Ermeniler üzerine de sefere çıkmıú fakat Ermeniler`in savaúmak için karúısına çıkmamaları üzerine geri dönmüú, 1155 tarihinde ise ölmüútür41. Sultan Mes`ud`un o÷lu II.Kılıç Arslan, Selçuklu tahtına geçince önce kardeúleri ile u÷raúmıútır. Sonra Ya÷ıbasan ile mücadelelere giriúmiú fakat din adamlarının araya girmesiyle anlaúma sa÷lanmıútır42. II.Kılıç Arslan`ın Ermeniler`i de ma÷lup ederek Pertus Kalesi`ni alması ve gücünü artırması, 1161 yılında ømparator Manuel`in baúarısızlıkla Türkiye Selçuklu Devleti topraklarından geri dönmesi, II.Kılıç Arslan aleyhinde yeni ittifaklara sebep olmuútur. Bu olay üzerine Manuel önce Suriye’deki Franklarla, daha sonra da Daniúmendli Ya÷ıbasan’la anlaúmıútır. Ankara ve Çankırı hakimi bulunan ùehin ùah ile de ùehin ùah`ın sultan yapılması kaydıyla anlaúılmıútır. Hatta o zamana kadar Sultan’ın tarafında bulunan Kayseri Meliki Zünnun ve Malatya Emiri Zülkarneyn’i de Selçuklu mirasından pay almak üzere bu ittifaka dahil edilmiútir43. II.Kılıç Arslan`ın Erzurum`dan gelen nikahlı eúinin içinde bulundu÷u dü÷ün alayına pusu kuran Ya÷ıbasan, dü÷ün alayının içinden gelini kaçırarak ye÷eni Zünnun ile evlendirince II.Kılıç Arslan, Ya÷ıbasan üzerine yürümüútür. Fakat yapılan savaúta Bizans’ın da katıldı÷ı ittifak güçlerine yenilince tek çare olarak østanbul’a gidip, imparator ile anlaúma yolunu denemeye karar vermiútir. Bizans`a gelen Kılıç Arslan, imparator tarafından hediyelerle taltif edildikten ve ømparatorun ölümüne kadar ona itaat etmek hususunda yeminli bir anlaúma imzaladıktan sora büyük miktarda altın ve gümüúü alarak kendi úehrine dönmüútür44. II.Kılıç Arslan, Konya`ya döndükten sonra kendisine karúı ittifak kuranları teker teker susturdu÷u gibi, Daniúmendli hakimiyetine de büyük ölçüde son vermiútir. Böylece Anadolu Türk siyasi birli÷i büyük ölçüde sa÷lanmıútır. 41 Emine Uyumaz, Sultan I.Alaeddin Keykubad Devri Türkiye Selçuklu Devleti Siyasi Tarihi (11201237), Ankara 2003, s.6. 42 Osman Turan, “Kılıç Arslan II.”, øA, C.VI, østanbul 1977, s. 689. 43 Abdulhaluk Çay, II.Kılıç Arslan, Ankara 1987, s.33-34. 44 Mateos, a.g.e., s.334. 12 II.Kılıç Arslan ile Manuel Komnenes, kah barıúçı, kah gergin ortamlarda karúılıklı birbirini kollama ve gözleme politikası sürdürüyorlardı. Ne var ki, II. Kılıç Arslan’ın rakiplerini alt etmesi ve gittikçe güçlenmesi karúısında Bizans’ın rahat oldu÷u söylenemezdi45. Bizans ile iyi iliúkilerini sürdürmeye çalıúan II.Kılıç Arslan daha sonra ømparator`a hâkimiyeti altına aldı÷ı úehirleri vermedi÷i gibi, kabul etmiú oldu÷u bazı úartları da yerine getirmemiúti. øúte bu durumlara kızan Manuel, yeterli sayıda ordu toplamıú ve Anadolu`ya geçmeye karar vermiútir46. ømparator binlerce savaúçıdan oluúan ordusu ile Türk milletini ortadan kaldırmak ve Konya surlarını bizzat yıkmak amacıyla harekete geçti (1176 ølkbaharı)47. Manuel’in geliúini haber alan Sultan Kılıç Arslan, bir yandan yollarda gerilla harbi yaparak Bizans ordusunu yıprattı÷ı gibi bir yandan da Manuel ile barıú yapmaya çalıúıyordu. Manuel ise gelen barıú teklifini, barıúın Konya’da yapılaca÷ı gerekçesiyle geri çevirmiúdi48. Yapılıú yeri hakkında çeúitli görüúler49 olan Myriokephalon savaúı Eylül ayında gerçekleúmiú ve II.Kılıç Arslan`ın üstünlü÷ü ile sona ermiútir. II.Kılıç Arslan savaútan sonra komúu Müslüman devletlere ve Alman ømparatoru Friedrich Baborossa’ya fetih-nameler göndermiútir. Manuel ise savaútan sonra, kendisi gibi evrensel imparatorluk iddiasında bulunan hasmı Alman ømparatoru Friedric Barbarossa’ya gönderdi÷i mektupta u÷radı÷ı yenilgiyi gizlemeye çalıúmıú ve Sultana boyun e÷dirdi÷ini iddia etmiúti. Ancak Ümit Hassan, “Siyasal Tarih”, Türkiye Tarihi (Osmanlı Devletine Kadar Türkler), C.I, østanbul 2000, s.205. 46 Ioannes Kinnamos, Ioannes Kinnamos`un Historia`sı (1118-1176), Haz:Iúın Demirkent, Ankara 2001, s.209. 47 Niketas Khoniates, Historia (Ioannes Ve Manuel Komnenos Devirleri), Çev: Fikret Iúıltan, Ankara 1995, s.123. 48 Claude Cahen, Osmanlılardan Önce Anadolu`da Türkler, Çev: Yıldız Moran, 3. Baskı, østanbul 1994, s.116. 49 Bu görüúlerden biri de Arkeolog Kemal Turfan`a aittir. O bölgeyi iyi tanıyan Kemal Turfan úu yorumda bulunmaktadır; “Bizans ordusunun savaútan önce son durak yeri olan ve o zaman terkedilmiú durumda bulunan Myriokephalon Kalesi, øslam ve Türk istilaları sırasında ya÷ma ve tahribe u÷ramıú olan Eumenia ùehri`nin harap kalesidir. Bu úehrin kalıntıları, Denizli`nin Çivril ilçesine ba÷lı úimdiki “Iúıklı Buca÷ı”`nın kuzeyindeki Sarıbaba Tepesi`nin üstünde ve ete÷inde bulunmaktadır.Savaúın yapıldı÷ı “Tzybaritze Geçidi” ise, bu kasabanın 14 km. kuzeyinden baúlayarak kuzeye do÷ru uzanan Yukarı Kufi Bo÷azı`dır.” Kemal Turfan, “Myriokephalon Savaúı`nın Yeri Üzerinde Yeni Araútırmalar”, X.Türk Tarih Kongresi (Kongreye Sunulan Bildiriler), C.III, Ankara 1991, s. 1155. 45 13 II. Kılıç Arslan’ın gönderdi÷i mektupla gerçe÷i ö÷renen Alman ømparatoru ile Kılıç Arslan arasında dostluk antlaúması imzalanmıútır50. Sultan II.Kılıç Arslan, Myriokephalon zaferinden sonra Uluborlu, Kütahya ve Eskiúehir bölgelerini de ele geçirdi51. Eyyubi ve Ermenilerle de savaúlar yapan II.Kılıç Arslan`ın yaúının ilerlemesi sonucu askerin sevk ve idaresinden usanınca rahat bir hükümdarlık sürebilmek için daha hayatta iken ülkeyi 11 o÷lu arasında paylaútırdı52. II.Kılıç Arslan`ın o÷ulları yaú sırası ve meliklik yaptıkları yere göre úu úekildedir; -Kutbe`d-Din Melik ùah; Sivas ve Aksaray -II.Rükne`d-Din Süleyman ùah; Tokat úehri ile oraya ba÷lı yerler -Muhyi`d-Din Mes`ud ùah; Ankara -Nuru`d-Din Mahmud Sultan ùah; Kayseri -Ebu`l Feth Mu÷isu`d-Dünya ve`d-Din Tu÷rul ùah; Elbistan -Muizu`d-Din Kayser ùah; Malatya -Nasıru`d-Din Berkyaruk ùah; Niksar ve ba÷lı yerler -Nizamu`d-Din Argun ùah; Amasya -Sancar ùah; Ere÷li -Arslan ùah; Ni÷de -Gıyase`d-Din Keyhüsrev; Borgulu (Uluborlu)53 50 Ebru Altan, “Myriokephalon (Karamıkbeli) Savaúı’nın Anadolu Türk Tarihindeki Yeri”, Türkler, C. VI. Ankara 2002, s.630. 51 Osmanlı Ansiklopedisi, a.g.m., s.26. 52 Müneccimbaúı Ahmed b. Lütfullah, Camiu`d-Düvel, Selçuklular Tarihi II, Anadolu Selçukluları ve Beylikler, Çev: Ali Öngül, øzmir 2001, s.25. 53 Yılmaz Öztuna, Devletler Ve Hanedanlar-Türkiye (1074-1990), C.II, Ankara 1969, s.33-34; øbn Bibi, Selçuk Name, s.41; Bu sayı Selçuk –Nâme’de on olarak verilip on meli÷in adı geçmektedir. Ahmed bin Mahmud, Selçuklu –Nâme, C. II, Hz: Erdo÷an Merçil, østanbul 1977, s.148; Neúri Tarihi`nde ise bu sayı onbir verilip sadece on melik topraklarıyla zikredilmektedir. Mehmet Neúri, Neúri Tarihi, C.I, Haz: Mehmet Altay Köymen, Ankara 1982, s.22. 14 I.BÖLÜM 1. I.GIYASE`D-DøN KEYHÜSREV`øN TARøH SAHNESøNE ÇIKIùI VE MELøKLøK DÖNEMø 1.1- Hayatı I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in annesinin, Bizans`da Rum kayserleri soyundan oldu÷u rivayet edilir54. Annesi muhtemelen 1162 yıllarında Bizans ile II.Kılıç Arslan arasındaki dostluk zamanında, Kılıç Arslan ile evlenmiútir. XIV. yüzyıla ait Türk kaynakları, Keyhüsrev`in annesinin Tekfur Kaloyan`ın karısının kız kardeúi oldu÷unu belirtir55. XII. yüzyıl sonları ile XIII.yüzyıl baúarında Kaloyan adlı bir Bulgar kralı vardır. Ancak bu kiúinin bahsedilenle ilgisi yoktur56. Lehmann`ın ifadesine göre “Jathatines (Gıyase`d-Din Keyhüsrev) Kraliçe Anna`yı kız kardeúi olarak tanıtırdı57”. Ali Sevim ise I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in annesinin Bizanslı bir prenses oldu÷unu savunmaktadır58. Keyhüsrev`in annesi Müslüman olduktan sonra Ümmühan Hatun (Valide Sultan) adını almıú; han, hamam, mescid gibi hayır ve hasenatlar yaptırmıútır59. Gıyase`d-Din Keyhüsrev, e÷itimini devrin genel özellikleri içinde, ve bir úehzade oluúunun imkanları ile daha güçlü olarak sa÷lamıútır. O temel e÷itimin anne ve babasından fakat daha çok annesinden almıútır. Bu arada Türk dadılar da ona, Türk örfünü ö÷retmiúlerdir60. Gıyase`d-Din Keyhüsrev úair oldu÷u gibi aynı zamanda Türkçe`den baúka di÷er Selçuklu sultan ve melikleri gibi Farsça, 54 Cahen; “Sultanların ailelerinin üyeleri arasında çok sayıda Hıristiyan kadın ve erkek bulunabiliyordu. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev ve II.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in anneleri Grekti” derken bu tezi kuvvetlendirmektedir. Cahen, a.g.e., s.205. 55 Anonim Selçukname`de “Gıyase`d-Din, Kaloya`nın karısının kız kardeúi idi. Teyzesi Despina`dır” diye belirtilmektedir. Anonim, Selçukname (Anadolu Selçuklu Devleti Tarihi III), Çev: Feridun Nafiz Uzluk, Ankara 1952, s.27. 56 Tuncer Baykara, I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev (1164-1211) Gazi-ùehit, Ankara 1997, s.7. 57 Bruno Lehmann, “Theodar I. Laskaris 1204-22. Ve I. Gıyaseddin Keyhüsrev”, Selçuklu Araútırmaları Dergisi, C.III, Çev: Mihin Eren, Ankara 1971, s.594. 58 Ali Sevim, “Keyhüsrev I”, DøA, C.XXV, Ankara 2002, s.347. 59 Selim Kaya, a.g.t., s.15, Dipnot 17. 60 Baykara, a.g.e., s.8. 15 Arapça, Yunanca, fakat ilaveten Latince konuúuyor ve yazıyordu61. Keyhüsrev`in Rumca`yı annesinden ö÷rendi÷i sanılmaktadır. øslami temel bilgiler için babası Kılıç Arslan, Keyhüsrev`e öteki kardeúleriyle birlikte e÷itim verdirmiútir. Kendisi küçük oldu÷undan ayrıca özel hocalar da ders vermiúlerdir62. II.Kılıç Arslan`ın o÷luna Keyhüsrev ismini vermesinde ve Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in daha sonra da Keyhüsrev adını kullanmasında çeúitli görüúler mevcuttur. Baykara; “XII. Yy. sonlarında Türkler, hem úehirlerde hem de úehir dıúındaki alanlarda kalabalıklaúmıú idiler. Çünkü do÷udan da durmaksızın Türkler geliyordu. Türkler`in yanında Azerbaycan sahasındaki ola÷an nüfus artıúı dıúında yeni unsurlar da geldiler. Türkler bu yeni gelenlerden de etkilendiler. Çünkü onların bir kısmı øran kültürü etkisinde kalmıútı. II. Kılıç Arslan`ın en küçük o÷lu Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in adı da bu yeni etkilenmeyi yansıtmaktadır. Çünkü Keyhüsrev, bir øran milli kahramanının adıdır63” yorumunu yaparken; Selim Kaya; “Keyhüsrev ve lakap olan Gıyase`d-Din kelimeleri iki farklı kültüre iúaret eden iki isim olup, bunlardan Gıyase`d-Din kelimesi Arapça, Keyhüsrev kelimesi ise Farsça`dır. Türkiye Selçukluları`nda øran karakterli isim kullanımının ilk uygulayıcısı olarak kabul edilen II.Kılıç Arslan`ın en küçük o÷luna isim verirken neden böyle bir tercihte bulundu÷u kesin tespit edilememiútir. Kanaatimizce Gıyase`d-Din Keyhüsrev ile baúlayan gelene÷in ra÷bet görmesi, Türkiye Selçuklu Sultanlarından bazılarına ad konulurken, øran`dan uzakta, Anadolu`da, Türkçe isimler yerine Farsça ve Arapça isimlerin, eski øran mitolojisinden alınmıú unvanların tercih edilmesi, øran-øslam kültürüne olan bir ilgi, sevgi ve etkilenmenin bir neticesi olsa gerektir. Her ailede çocuklara konulan isim o ailenin bir açıdan ilgi duydu÷u bir kültürü de gösterir. Dolayısıyla Türkiye Selçuklu Devleti`nin, øran kültürünün etkisinde kaldı÷ı ve bu durumun çocuklara konulan isimlere de yansıdı÷ı ve kullanıldı÷ı, Sultan II.Kılıç Arslan`ın da bundan dolayı en küçük o÷luna Keyhüsrev ismini verdi÷i düúünülebilir64” yorumunu yapmaktadır. Mikail Bayram ise olaya daha 61 Öztuna,T., a.g.e., s.34. Baykara, a.g.e., s.8. 63 Baykara, a.g.e., s.63. 64 Kaya, a.g.t., s.13. 62 16 farklı bir boyuttan yaklaúmakta ve úu úekilde açıklama yapmaktadır; “Sultan I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, Afrasyab`ın soyundan gelen bir hakan olarak Turani kavimlerin büyük hakanı, destani øran úahlarının unvanı olan Keyhüsrev unvanını kullanarak eski øran úahlarının devamı oldu÷unu ve nihayet Diyar-ı Rum`da Kayser-i Rum`un yerine kaim bir Kayser oldu÷unu, Anadolu`da dini ve etnik zümrelere empoze ve onların hamasi duygularını tatmin etmeyi düúünmüútür. O halde I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, o÷ulları ve ahfadının Keyhüsrev, Keyferidun, Keykavus, Keykubad gibi destani øran úahlarının adlarını kullanmalarında, øran kültürüne duyulan hayranlıktan çok politik bir amac göz ardı edilmemelidir. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, bütün bu dini ve etnik zümreleri kendi siyasi otoritesi altında toplayarak ve kendini merkeze alarak Anadolu`da istikrar ve barıú ortamını oluúturmaya çalıúmıútır. Böylece bu yeni devlet felsefesinin, siyasi anlayıú ve düúünüú biçiminin yapılanmasına yönelik çalıúma yürütülmüútür. Nitekim bundan sonradır ki Türkiye Selçuklu Devleti hizmetinde çok sayıda Rum ve Ermeni kökenli Kontlar, øran ve Türkmen kökenli Emirler görülmektedir65”. Gıyase`d-Din Keyhüsrev, zeki, akıllı ve kabiliyetli bir çocuktu. O dönemde úehzadelerin e÷itim merkezi olan Malatya`da iyi bir e÷itim görmüútü. Keyhüsrev, erginlik ça÷ına kadar babasının yanında kalmıú, bu yıllarda Arapça, Farsça ve øslami ilimler yanında beúeri ilimleri de ö÷renmiútir. Keyhüsrev`in hocaları o devrin meúhur alimleridir. Bunlardan en önemlisi sultanların ö÷retmeni olarak úöhret bulan ùeyh Mecdü`d-Din øshak`tır66. 1185`te ise Gıyase`d-Din Keyhüsrev, Uluborlu ve Kütahya meliki olmuútur67. Mikail Bayram, “Türkiye Selçuklularında Devlet Yapısının ùekillenmesi”, Türkler, C.VII, Ankara 2002, s.171. 66 Kaya, a.g.t., s.15. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, Türkiye Selçukluları tahtına ikinci kez geçti÷i zaman da bu hocasından faydalanmak için onu Konya`ya davet etmiú ve kendi aldı÷ı e÷itimin aynısını büyük o÷lu øzze`d-Din Keykavus`un da alması için onları Malatya`ya göndermiútir. 67 Öztuna, T., a.g.e., s.34. 65 17 1.2. Saltanat Öncesi Ve Meliklik Dönemi Sultan II.Kılıç Arslan 1155`ten beri yaklaúık otuz yıldır hüküm sürdü÷ü siyaset sahnesinde artık yorulmuú ve görevini gere÷i gibi yapamaz hale gelmiúti. Türkler`de devletin hanedan azasının müúterek malı sayılması gelene÷ine uygun olarak, Türkiye Selçuklu Devleti`ni on bir o÷lu arasında bölmüútü68. Abdulhaluk Çay bu taksim meselesinde Sultan II.Kılıç Arslan`ın 1185 veya 1186 yılına do÷ru henüz anlaúılamayan bir sebeple saltanatını o÷ulları ile paylaútı÷ının görüldü÷ünü, büyük o÷lu Kutbe`d-Din Melik ùah ile Kayseri çarpıúmasına kadar (1188) hala kuvvet ve kudretin II.Kılıç Arslan`ın elinde oldu÷unu, sultanın bu kararında o÷ullarının herhangi bir baskısının olmadı÷ını, ama yaúının oldukça ilerlemiú oldu÷undan Kılıç Arslan`ın gerek yaúlılık ve gerekse yorgunlu÷u sebebiyle o÷ullarını saltanata ortak etti÷ini ve kendisinin Konya`da hüküm sürerek bir bakıma rahat bir saltanat sürmek istedi÷inin akla daha yakın oldu÷unu belirtir69. Kamuran Gürün ise “Kılıç Arslan, belki de o÷ulları arasında bir mücadeleye sebep bırakmamak için bu taksimatı yapmıútır”70 yorumunu yapmaktadır. Anadolu`daki bu siyasi bölünme ile Selçuklu ülkesi adeta yarı müstakil idarelerden oluúan devletler toplulu÷u haline gelmiútir. Bununla beraber Türkiye Selçuklu Devleti parçalanmamıú, uclarda hüküm süren kudretli melikler ülke sınırlarını korumuú hatta fetihlerde bile bulunmuúlardır. Ancak daha sonraki yıllarda ortaya çıkan kardeúler arasındaki saltanat mücadeleleri, ülke için zararlı olmuútur71. Böylece II.Kılıç Arslan uzun mücadelelerden sonra Daniúmendo÷ulları Devleti`ni ortadan kaldırarak Anadolu`da siyasi birli÷i sa÷ladı÷ı halde ülkesini onbir o÷lu arasında paylaútırarak bu siyasi birli÷i kendi eliyle da÷ıtmıútır72. Bu taksim büyük bir ihtimalle 1182–1186 yılları arasında yapılmıútır73. Gerçek olan bir úey, 1185`lerde artık bütün o÷ulların Selçuklu 68 Erdo÷an Merçil, “Türkiye Selçukluları”, Genel Türk Tarihi, C. IV, Ankara 2002, s.165. Çay, a.g.e., s.103. 70 Kamuran Gürün, Türkler Ve Türk Devletleri Tarihi, Ankara 1984, s.358. 71 Kaya, a.g.t., s.19. 72 Bayram, a.g.m., s.170. 73 Abdülkerim Özaydın, “Anadolu Selçukluları”, øslam Tarihi, C.VIII, østanbul 1994, s.149. 69 18 ülkesinde belirli yerlere gönderilmiú olduklarıdır74. Kılıç Arslan da böylece 582/1186 yılında kabul edilmiú bir sultan olarak Konya`ya çekilmiútir75. Kılıç Arslan bu taksimattan sonra veziri øhtiyare`d-Din Hasan ve di÷er devlet adamları ile Konya`da sultan olarak hüküm sürmeye devam etmiú76, o÷ulları da melik sıfatıyla bulundukları yerlerde yarı ba÷ımsız olarak hareket etmiúlerdir. Bu meliklerin her biri kendi adlarına para bastırıyor77, hutbe okutuyor ve di÷er devletlerle münasebetlerde bulunuyor, sultan olarak da babalarını metbu tanıyorlardı78. Yılda en az bir kere babalarının yanına gelip hizmet için úartları yerine getirip, istediklerini alıp tekrar kendi topraklarına dönüyorlardı79. Gıyase`d-Din Keyhüsrev, babası II.Kılıç Arslan tarafından merkezi Uluborlu olan Bizans sınır eyaletine melik tayin edilmiúti. Bu eyalet, kuzeyde Kütahya yakınlarına kadar uzanıyordu. Kütahya Türkler`de, Denizli Bizans`ta idi. Kütahya`ya kadar olan topraklar da yeni fethedilmiúti80. Fakat onun melik olması daha eskilerdedir. Çünkü Konya batısında Tekke köyü adlı bir köyde onun melikli÷inde babası da sa÷ iken yapılmıú bir yapıya ait kitabe vardır. 576 Recep ayı yani 1180 tarihli bu kitabede Gıyase`d-Din Keyhüsrev melik olarak kaydedilmiútir. Sultan, babası II.Kılıç Arslan olup, Keyhüsrev veliaht olarak tanımlanmıútır81. Keyhüsrev`in meliklik hayatını geçirece÷i Borgulu, bu yıllarda güney-batı Anadolu`nun en dikkate de÷er kalelerinden birisidir. Menderes boylarından do÷uya uzanan yol üzerindedir. Yeri son derece dikkate de÷er olup, savunma imkanları, tabii úartları dolayısıyla çok güçlüdür. Bu özellikleri ile geç Bizans döneminin önde gelen kalelerinden birisi sayılıyordu. 74 Baykara, a.g.e., s.4. Hol, P.M., øslam Tarihi Kültür Ve Medeniyeti, C I., Çev: Kasım Turhan, østanbul 1988, s.253. 76 Nezih Turan`ın iddiasına göre II.Kılıç Arslan, devleti vezirine (øhtiyarüddin Hasan) idare ettiriyordu. Ahmet Nezihi Turan, “Aksaray`ın Asıl Kurucusu II.Kılıç Arslan”, Türk Yurdu, C.XIX-XX, S.148-149, Ankara 2000, s.392. 77 Kılıç Arslan`ın o÷ullarından altısının para bastırmıú oldukları elde bulunan sikkelerle ispatlanmıútır. Halil Edhem Eldem, Kayseri ùehri, Haz:Kemal Göde, Ankara 1982, s.36. 78 Özaydın, a.g.m., s.149-150. 79 øbn Bibi, a.g.e., s.41 80 T.Yılmaz Öztuna, Baúlangıcından Zamanımıza Kadar Türkiye Tarihi, C.II, østanbul 1963, s.101. 81 Baykara, a.g.e., s.8. 75 19 Borgulu daha çok batıya Menderes vadisine yönelen yolların üzerinde bulunmakla beraber, güneyde Akdeniz`e giden yollarla da ilgisi vardı. Roma döneminin Apollonia úehri Bizans döneminde küçülmüú Sozopolis olarak yakınlardaki sarp tepenin üzerine çekilmiú idi. Türkler ise buraya Borgulu adını vermiúlerdi. Borgulu müstahkem kalesi bu yıllarda do÷uya uzanan yol düzeni ile Selçuklu gücünün batıdaki son noktası idi. Anlaúıldı÷ına göre Borgulu`nun güneyindeki yöreler henüz Türk hakimiyetine girmemiútir. Ancak Borgulu alınarak, asıl Konya`ya uzanan askeri yol güvenlik altına alınmak istenmiútir. Keyhüsrev, Borgulu`dan Güney-batı Anadolu`yu tam bir kontrol altına almıútır. Çünkü o güneyde olup bitenleri takip etmeye çalıúırken, henüz Türkler`in elinde olamayan Isparta ve Burdur yöresiyle hem de daha güneydeki Antalya yöresi ile ilgileniyordu. Batıda Menderes vadisinde olup bitenlerle de ilgileniyordu. Bu yöreden gelen yollar daha önemli idi. Bu sebeple Keyhüsrev için öncelik, batı sınırlarının güvenli÷ini sa÷lamak olmuútur. Keyhüsrev`in buradaki meliklik döneminde bazı genç yetenekler küçüklüklerinden itibaren Keyhüsrev`in yanında bulunmuúlardır. Bunlar arasında iki kiúinin daha bu dönemde, yani 1182`yi takip eden yıllarda genç birer asker olarak Keyhüsrev`in maiyetinde bulundukları anlaúılıyor. Sonradan øzze`d-Din Keykavus ve Alae`d-Din Keykubad devirlerinde de bunların adları çok geçecektir. Bunlardan birisi güneyde Antalya yöresi ile ilgili geliúmeleri takip eden Mubarize`d-Din Ertokuú, öteki de batı, Menderes boylarındaki durumu izleyen Esedü`d-Din Ayaz`dır. 1185`lerin 20 yaúlarındaki bu úahsiyetleri, sonradan hep Keyhüsrev ile birlikte olacaklar, gurbete de onunla birlikte gideceklerdir. Adı geçen bu komutanlar Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in sultan oluúundan sonraki fetihlerde de önemli görevler yüklenecektir82. Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in meliklik merkezi olan Uluborlu (BorguluSozopolis) ile çevresindeki Kütahya`ya kadar uzanan yerler, ømparator II.Alexis zamanında (1180-1183) Bizans`tan zapt edilmiúti. Buralar, birinci Haçlı Seferi 82 Baykara, a.g.e., s.8-9. 20 neticesinde Selçuklular geri çekildi÷i zaman, Bizans`ın tekrar sahip oldu÷u yerler ile Selçuklu toprakları arasında gayri muayyen bir arazi úeridi boyunca teúekkül eden uç bölgesine dahildi. Evvelce sahile kadar uzanan bütün Batı Anadolu`ya yayılmıú olan Türkmenler için, bu her iki tarafın da kontrolünden uzak uç bölgesi, göçebe hayat úartlarını taúıyan elveriúli bir barınak ve faaliyet sahası vazifesini görüyordu. Do÷udan devamlı úekilde Anadolu içlerine gelen ve Selçuklu sultanlarının nizam ve asayiú taleplerine uymayan hareketleri yüzünden, onlar tarafından Hıristiyan toprakları istikametine sevk edilen yeni aúiretlerin de katılması ile buradaki Türkmen unsuru gittikçe artan bir kesafet kazanıyordu. Bu serbest uç bölgesinde, icabında Bizans ve Selçuklu topraklarının çok içlerine kadar sokularak konar-göçer yaúayan ve zaman zaman Bizans`a ait iskan sahalarına akınlar yapıp ya÷malarda bulunan Türkmenler, Selçuklu Devleti`nin batı sınırını muhafaza ile görevli idiler. II.Kılıç Arslan do÷uda Daniúmendli egemenli÷ine son verdi÷i zaman, anlaúıldı÷ına göre hem idari, hem de askeristratejik bir tedbir olarak, bu bölgelerdeki bazı Türkmen unsurlarını da Daniúmeno÷ulları`nın varisleri olan beylerle83 beraber, Batı uç bölgesine nakletmiútir. øúte Gıyase`d-Din Keyhüsrev Uluborlu meliki oldu÷u zaman Batı ucu bütün bu Türkmenler`le kendi kontrolü altına girmiú bulunuyordu. Acaba onun buraya tayin edilmesinde saltanata namzet olarak gösterilmesi ile ilgili bir maksat yok mudur? Yukarıda kuvvetli bir ihtimal olarak iúaret etti÷imiz gibi, úayet Keyhüsrev`in veliahtlı÷ı peúin ve belirli bir siyasi mülahazanın eseri ise onun tahta oturmasının temini için bu Türkmenler`in deste÷inden faydalanmak düúünülmüú olabilir84. Bir baúka görüúe göre de Keyhüsrev`in Bizans`a sınır batı uç bölgesine, Uluborlu Meliki tayin edilmesinde Bizans`lı bir asil hanımın o÷lu olması ve bu yönüyle de mahalli Hıristiyan unsurlarla Selçuklu devleti lehine temaslarda bulunması hedeflenmiú olabilece÷i gibi, gerekti÷inde de bu bölgedeki øbrahim Hakkı Konyalı`ya göre bu beyler Muzafferü`d-Din Mahmud, Zahire`d-Din øli, Sinane`d-Din Yusuf`du. Bunlar istiklallerini ve yurtlarını de÷il Anadolu`da Türk hakimiyetini tehdit eden Bizans`a karúı koyabilmek için Selçuklular`a katılmaktan ve onları kuvvetlendirmekten baúka çıkar yol olmadı÷ına inanmıúlar ve Selçuk o÷ullarının yanında yer almıúlardır. Bu üç kardeú, II.Kılıç Arslan öldü÷ü zaman, Borgulu (Uluborlu) valisi bulunan Melik Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in yanında ve emrinde bulunuyorlardı. øbrahim Hakkı Konyalı, Abideleri Ve Kitabeleriyle Konya Tarihi, Konya 1964, s.446-447. Yalnız di÷er kaynaklar Ya÷ıbasan`ın üçüncü o÷lunun Bedre`d-Din Yusuf oldu÷unu belirtir. 84 Nejat Kaymaz, “Anadolu Selçuklu Devleti`nin ønhitatında ødare Makanizmasının Rolü I”, Tarih Araútırmaları Dergisi, C.II, S.2-3, Ankara 1966, s.123-124, 79 nolu dipnot. 83 21 Bizanslılar`dan da yardım sa÷lanmasının ayrıca Bizans istikametinde baskınlar yapan uç Türkmenleri`nden de faydalanarak Selçuklu Devleti`nin batı sınırlarını koruması ve gerekti÷inde de do÷udaki Türkmenler`in de içinde bulundu÷u Selçuklu ordusuna yardımcı kuvvet temin etmesinin mümkün olabilece÷i düúünülmüú olsa gerektir. Nitekim daha sonraki ortaya çıkacak olan olaylarda Keyhüsrev, bölgesindeki Bizanslılar`dan istifade etmesini bilmiútir85. Keyhüsrev, Uluborlu`da melik olarak hüküm sürerken Bizans Devleti tam bir kaos içindeydi. ømparator I.Manuel Komnenos`un ölümü ile baúlayan ve giderek artan iç karıúıklıklar ile Bizans egemenli÷indeki Anadolu`nun kontrolü ømparator II.Isaakios Angelos`un (1185-1195) elinden çıkmıú ve bir çok yerde isyanlar baúlamıútı86. østanbul`daki zayıf yönetim bu isyan unsurlarına karúı bölgedeki kendi halkını bile korumakta zorlanıyordu. Bizans`ın içinde bulundu÷u bu durumdan istifade etmesini bilen ve uçlarda hüküm süren Gıyase`d-Din Keyhüsrev gibi melikler yalnız ülke sınırlarını muhafaza etmekle kalmıyor, yeni fetih giriúimleriyle de Bizans aleyhinde toprakları geniúletiyordu. Keyhüsrev, Bizans ømparatoru ile iyi iliúkiler içinde olmaya dikkat ederken di÷er taraftan Bizans`a muhalif her türlü harekete de destek vermekteydi. Bu sebeple de Bizans ile olan münasebetler zaman zaman bozuluyordu. Bizans`ın içinde bulundu÷u kötü durumlardan istifade etmek isteyenlerden biri de ømparator III.Aleksios Angelos aleyhine faaliyette bulunan ve sonra da isyan eden Phiyladelphia (Alaúehir) hakimi Theodoros Mankaphas idi. Alaúehir`de istiklalini ilan ederek kendisine ba÷lı askerlerle Manisa ve çevresini istilaya giriúen ve imparator olmayı amaçlayan Mankaphas, kendi adına gümüú paralar bile bastırmıútı. øsyan hareketinden rahatsız olan Bizans ømparatoru kısa bir kararsızlık döneminden sonra Mankaphas`a karúı sefer düzenleyerek Alaúehir`i ele geçirmiú ve isyanı bastırmıútı. Ancak kaçmıú olan Mankaphas 85 Kaya, a.g.t., s.21. Bizans Devletinde do÷rudan tahta yönelik ayaklanmalara baktı÷ımızda, bu ayaklanmalar bulundukları bölgelerde köklü ve zengin ailelerin deste÷i ile ya da zamanında saray iliúkisi iyi olup sonradan bozulan bürokrat ve komutanlar, feodal beyler gibi çeúitli nedenlerle isyan edenler tarafından çıkarılmıútır. ùahin Kılıç, “Yükselme Devri Selçuklu-Bizans øliúkileri”, Türkler, C.VI, Ankara 2002, s.620. 86 22 yakalanamamıútı87. Kaçan Mankaphas sonra Gıyase`d-Din Keyhüsrev`e sı÷ınmıútı. Gıyase`d-Din Keyhüsrev, Theodoros Mankaphas`ın ma÷lup olarak, kendisine sı÷ınıp yardım istemesini (1189), kendi menfaatine uygun buluyordu. Buna ra÷men, Bizans imparatoru ile mevcut sulhu bozmayı do÷ru bulmadı÷ı için bu mülteciye, uclarda daima yarı müstakil durumlarını muhafaza eden göçebe Türkmenler arasında, asker toplama müsaadesini vermiútir. Asi kumandan, bu Türkmenlerle birlikte, Denizli ve Honaz bölgesinde yaptı÷ı istila ve tahriplerden sonra aldı÷ı ganimetler ile Keyhüsrev`e döndü÷ü vakit imparatorun hediyelerle gelen elçisi, Sultan`dan onun teslimini istedi. Melik Keyhüsrev, sulhu muhafaza endiúesi ile hayatına dokunulmamak üzere, bu iste÷i kabul etti ki88, bu hadise daha sonra kardeúleri arasında kendi aleyhinde birtakım dedi-koduların çıkmasına sebep olmuútur89. Ancak Keyhüsrev`in Mankaphas`ı Bizans`a iade etmesi, ne para için ne de hediye karúılı÷ıdır. Keyhüsrev, Bizans imparatoru ile yapılan anlaúma neticesinde, Mankaphas`ın da hayatını güven altına aldıktan sonra onu iade etmiútir. Elbette ki o, devletinin ve milletinin menfaatini düúünmüú ve o günkü úartlarda Bizans`ı düúman olarak karúısına almak istememiútir. Mankaphas sebebiyle ülkesinin zarar görmemesi için siyasi bir karar vermiú ve uygulamıútır. Bundan baúka, Keyhüsrev, Mankaphas`ı tahrik etmedi÷i gibi, Bizans aleyhine de yönlendirmemiútir. Hatta ona silah ve düzenli ordu vermeyi reddetmiútir. Ona sadece Bizans`a karúı baskınlar düzenleyen ve ganimetler elde eden Türkmenler arsında bulunma izni vermiútir. Mankaphas kendi iste÷i ile Türkmenler`in içinde yer almıú, baskınlara katılmıú ve onların arkasından kendisine yardımcı kuvvet toplamıútır. Dolayısıyla Keyhüsrev`in Mankaphas`ı bahane ederek suçlanması do÷ru de÷ildir90. 87 Kaya, a.g.t., s.22-23. Cahen, Keyhüsrev`in bu iúi para için yaptı÷ını savunur ve “Keyhüsrev`in kıúkırttı÷ı Bizans`lı asi Mankaphas, Frigya ve Karya`yı ya÷malamaya baúladı, ancak øsaakios Angelos, Keyhüsrev`e para vererek asinin kendisine teslim edilmesini istedi, hayatını ba÷ıúlayaca÷ına söz verdi. Böylece hareket bastırılabildi” ifadelerini kullanır. Claude Cahen, Osmanlılardan Önce Anadolu, Çev: Erol Üyepazarcı, 2. Baskı, østanbul 2002, s.56. 89 Osman Turan, “Keyhusrev I”, øA, C.VI, østanbul 1977, s.613-620. 90 Kaya, a.g.t., s.24. 88 23 Anadolu`daki Hıristiyanlı÷ın çöküúünde, Türkleúme ve øslamlaúma sürecinde bu isyancıların rolü azımsanamayacak kadar büyüktür. øsyancılar Türklerle kendi çıkarları için yaptıkları iúbirlikleri ile ve askeri güç olarak da Türkmen gruplarını kiralamak yoluyla Batı Anadolu`da Menderes boyunca ve Ege kıyılarına kadar, Güneybatı Anadolu`da Denizli çevresi, Kuzeybatı Anadolu`da Bithynia içlerine ve kuzeyde Karadeniz sahillerine kadar Türkler`in giriúlerini kolaylaútırmıúlardır. Bu isyanlar bir yandan Bizans`ın ve Hıristiyanlı÷ın úehir hayatı ve üretiminin çökmesine sebep olurken her úeyden önemlisi güven duygusunun yitirilmesine neden olmuútur91. Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in Uluborlu`daki meliklik hayatının önemli olaylarından biri de III.Haçlı Seferi`ni yaúamıú olmasıdır. III.Haçlı ordusu 2 Mayıs 1190`da Uluborlu önlerine gelmiúti92. Bir çok kaynakta II.Kılıç Arslan`ın Haçlılarla anlaúma yapmasından dolayı Uluborlu ve havalisine hakim olan I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in Haçlılarla bizzat savaúmadı÷ı zikredilmektedir. Bazı kaynaklar ise bunun tam zıddını söylemektedir. Bunlardan birisine göre “Gıyase`d-Din Keyhüsrev, a÷abeyleri ile birlikte Alman Haçlı ordusuna karúı savaúmıútır. Keyhüsrev, Haçlılar`ın Selçuklu topraklarında geçti÷i bölgenin hakimi olmak hasebiyle bu mücadeleyi verenlerin baúında bulunmaktaydı. Belki de a÷abeyleri Keyhüsrev`e destek olmak için gelmiúler ve bu savaúlara katılmıúlardı. Türkmenler de, Sultan II.Kılıç Arslan ve o÷ulları tarafından Alman Haçlı ordusuna karúı savaúmaları için teúvik edilmiúlerdi. Anadolu`da iskan edilen ve meliklere tabi olan bu Türkmenler, Selçuklu kuvvetleri olarak Alman Haçlı ordusuna karúı Türk topraklarını ilk savunanlar olmuútu93. Friedrich Barbarossa, Haçlı ordusunun geçti÷i yerleúim bölgelerinin terk edilmiú olmasından ve økinci Haçlı seferindeki tecrübelerinden istifade ile Selçuklu topraklarında rahatlıkla yoluna devam edemeyece÷ini tahmin ediyor olmalıydı ki, Bizans ile Selçuklu Devleti arasında sınır olan bölgede ilerlerken özellikle de Selçuklu topraklarına girdikten sonra Türkler`le büyük bir meydan 91 Kılıç, a.g.m., s.620-621. Baykara, a.g.e., s.14. 93 Kaya, a.g.t., s.25. 92 24 savaúı yapmayı amaçlamıútı. Ancak Selçuklular, Friedrich Barbarossa`nın çok büyük ve kalabalık olan ordusu ile meydan savaúı yapmaktan ısrarla kaçmıúlardı. Haçlılar, yerli Hıristiyan halkın kılavuzlu÷unda Selçuklu topraklarında yürüyüúe devam ederken melikler de, Haçlı ordusunun kendi ülkelerinde rahatça ilerlemesine karúı bir engel oluúturmaya çalıúmıúlardı. Bu meliklerden birisi de Gıyase`d-Din Keyhüsrev idi. Araútırmacıların hiç üzerinde durmadı÷ı, ancak Keyhüsrev`in ikinci defa Selçuklu sultanı oldu÷u zaman hocası ùeyh Mecdü`d-Din øshak`a yazdı÷ı ve baúından geçen olayları anlattı÷ı bu mektupta Keyhüsrev; “Alamanlara karúı yöneldi÷ini” belirtmektedir. Haçlılar`a karúı en büyük mukavemeti gösteren, kendisine ba÷lı Batı ucunun yani kendi bölgesinin Türkmenleri`nin idarecisi olan Keyhüsrev`in a÷abeyleri ile beraber Haçlılar`a karúı mücadele edenlerin en baúında zikredilmesi gerekirdi. Çünkü çevreyi ve araziyi çok iyi bilen Türkmenler`in de dahil oldu÷u Keyhüsrev`in sevk ve idaresindeki Selçuklu ordusu, kendi bulundukları bölgeden geçen Alman Haçlı ordusuna seyirci kalmamıú, Denizli-Uluborlu arasında ve sonrasında aralıksız olarak Almanlara taarruz ederek onları yıpratmıú, Akúehir`e kadar ilerlemelerine bir engel oluúturmak maksadıyla geçiú yolu üzerindeki her úeyi yakıp yıkmıú, aylardır yollarda oldukları için yorgun olan ve yiyecekleri azalan Haçlılar`la vur-kaç takti÷i ile savaúmıúlardır. Hatta bu bölgede Keyhüsrev`in takip etti÷i askeri strateji ve akıllı siyaset Haçlılar Uluborlu`dan Konya`ya kadar olan mesafe göz önüne alındı÷ında ne kadar zorlukla ilerlemiú oldukları dikkat çekicidir94”. Bu yıllarda II.Kılıç Arslan`ın ülkesini o÷ullarına paylaútırmasının sıkıntıları artık ortaya çıkıyordu. øhtiyar sultanın ölümü halinde tahta sahip çıkabilmek hırsıyla yanan úehzadeler rakip olarak gördükleri kardeúlerine karúı çeúitli yollarla mücadele ediyorlardı. ùehzadeler arasındaki bu mücadelede yeni bir faktör kendini hissettirmeye baúlamıútı. Bu olay 1185 yılında baúlayan ve Kafkasya`dan Suriye`ye kadar uzanan sahada kendini gösteren yeni bir konargöçer Türkmen toplulu÷unun hareketidir. Cahen`e göre Anadolu`ya giren bu yeni 94 Kaya, a.g.t., s.25-32. 25 Türkmen toplulu÷unun heyecanı istismar edilerek, kardeúler birbirlerine karúı bu kuvveti kullanma yolunu tercih etmiúlerdir. Bu Türkmen toplulukları da sultanın o÷ulları arasındaki rekabetten faydalanarak kendi menfaatleri için çeúitli olayların içine girmiúlerdir. Ancak sultanın o÷ulları üzerindeki siyasi hakimiyeti 1188 sonlarına kadar devam edebilmiúti95. Fakat bütün bu parçalanma ve úehzadeler arasındaki mücadelelere ra÷men özellikle uclarda bulunan Rükne`d-Din Süleyman ùah, Muhyi`d-Din Mes`ud ùah ve Gıyase`d-Din Keyhüsrev, hakim oldukları bölgelerde fetihlere devam etmiúler ve 1176 yılından itibaren çöküúe geçen Bizans`a karúı aktif bir politika takip etmiúlerdir96. 1188 yıllarında ise ortam gerilmeye baúlamıútı. Kutbe`d-Din, Türkmenler`le 1188 yılında bir ittifak kurarak onların da deste÷ini almıútır. Böylelikle kardeúlerine nispetle emri altında daha fazla kuvvet bulunan Kutbe`dDin, sultanlı÷a en layık aday oldu÷u inancıyla tahtı ele geçirmek için faaliyete geçmiúti. II.Kılıç Arslan ise devlet erkanı tarafından o÷lu Kutbe`d-Din aleyhine kıúkırtılmakta idi. Gelene÷in kendisine verdi÷i haktan yararlanmak isteyen o÷ul ile babası arasındaki ihtilaf giderilemeyince, askeri kuvvet bakımından müsait úartlara sahip olan ve büyük o÷ul olma hakkının gasp edildi÷i düúüncesinde olan Kutbe`d-Din, babasına karúı saltanat mücadelesi baúlatmıútı97. II.Kılıç Arslan ile o÷ullarının açılmasına sebep olan bir baúka olay da Kılıç Arslan`ın bu taksimatı yaparken bir veliaht göstermemiú olmasıdır98. 95 Çay, a.g.e., s.105. Yusuf Ayönü, “Selçuklu-Bizans øliúkileri”, Türkler, C.VI, Ankara 2002, s.606; Ayönü, aynı sayfada úu úekilde devam etmektedir; “1195 yılında I. Manuel Komnenos`un o÷lu iddiasıyla ortaya çıkan ve III. Aleksios Angelos`a karúı isyan eden Aleksios adlı bir úahıs, Ankara meliki Muhyi`d-Din Mes`ud`un kendisine verdi÷i destekle Ankara`ya sınır olan pek çok Bizans kentini ya÷malamıú ve üzerine gönderilen imparatorluk kuvvetlerini de yine Mes`ud`un yardımıyla ma÷lup etmiúti. Kendisine baúkaldıran bu asiyi itaat altına alabilmek için Mes`ud ile anlaúma giriúiminde bulunan imparator, Mes`ud`un talep etti÷i a÷ır istekleri kabul etmeyince tafralar arasındaki mücadele bir buçuk yıl devam etti. Nihayet 1196 yılı Aralık ayında dört ay boyunca kuúattı÷ı Dadybra (Safranbolu)`yı ele geçiren ve buradaki yerli ahaliyi sürerek yerlerine Türkler`i iskan ettiren Mes`ud karúısında çaresiz kalan imparator, Balkanlar`daki savaú durumunu da göz önünde tutarak daha önce talep etti÷i haracı ödemeyi kabul edip onunla barıú anlaúması yaptı. Hatta Muhyi`d-Din Mes`ud barıú anlaúması yaptı÷ı III.Aleksios`a Balkanlar`daki mücadelesi sırasında bir yardımcı kuvvet de yolladı.” 97 Kaya, a.g.t., s.38. 98 Gürün, a.g.e., s.358. 96 26 Daha sonra II.Kılıç Arslan`ın ile büyük o÷lu Kutbe`d-Din Melik ùah arasındaki mücadele bir savaúa sebep olmuútur. 1188`de Kayseri civarında meydana gelen savaúta Melik ùah`ın askerleri büyük Sultan II.Kılıç Arslan`a kılıç çekmek istemeyince Melik ùah Sivas`a dönmüútür99. Sultan ise o÷lunun bu baú kaldırıúını hazmedemeyip, kendisiyle iúbirli÷i yapan Türkmenlerden 4000`inin öldürülmesini emretmiútir100. Kutbe`d-Din Melik ùah, vezirlikten azledilen øhtiyare`d-Din Hasan`ın Sivas civarında Türkmenler tarafından pusuya düúürülerek öldürüldü÷ünü duyunca kendisini destekleyen Türkmenler`le birlikte baúkent Konya üzerine yürüyerek ve Sultan II.Kılıç Arslan`a kendisini zorla veliaht ilan ettirmiúti (1190)101. Daha sonra 1191 yılında Malatya`yı kardeúi Kayser ùah`ın elinden almaya kalkıúınca, Kayser ùah Kudüs`te bulunan el-Melikü`l-Adil`in yanına gelip yardım istemiú ve onun kızlarından biriyle evlenmiúti. Kayser ùah`ın evlili÷i Eyyubiler ile Türkiye Selçukluları arasında kurulan ilk sıhriyyettir. ElMelikü`l-Adil, Kılıç Arslan`ın o÷ulları arasındaki anlaúmazlı÷ı halletmesi için Kazasker ùemseddin b. el-Ferraú`ı, Kayser ùah ile göndermiú, ùemseddin b. elFerraú Anadolu`ya gidip onlar arasında el-Melikü`l-Adil adına hakemlik yapmıú fakat bu elçilikten dönerken Malatya`da ölmüútür102. Kayser ùah`ın kendisini sa÷lama alması üzerine Kutbe`d-Did, Nure`d-Din Sultanúah`ın payını ele geçirmeye karar vermiú ve Kılıç Arslan`ı da yanına alarak Kayseri`ye do÷ru yola çıkmıútır103. III.Haçlı Seferinden sonra Kutbe`d-Did Melik ùah`ın, Kayseri`de bulunan kardeúi Nure`d-Din Sultanúah`ı muhasarası esnasında Melik ùah`ın 99 Özaydın, a.g.m., s.150. Çay, a.g.e., s.104. 101 Özaydın, a.g.m., s.150; Müneccimbaúı, II.Kılıç Arslan`ın olanlardan piúman olup bütün saltanatı o÷lu Kutbe`d-Din Melik ùah`a vermek istedi÷ini fakat baúarılı olamadı÷ını “Kılıç Arslan yaptı÷ına piúman oldu, sözünden döndü. Bütün ülkeyi o÷lu Kutbe`d-Din Melik ùah`a toplamak istedi. ùam ve Mısır Sultanı olan Salahaddin Eyyubi`nin kızıyla evlendirip böylece onun onurunu pekiútirmeyi düúündü. Babalarının kuruntusunu sezen öbür kardeúler ayaklandılar, bunun önüne geçmek istiyorlardı. Artık babalarının buyru÷unu dinlemez olmuúlardı” sözleriyle belirtir. Müneccimbaúı, Anadolu Selçukileri, Çev: Hasan Fehmi Turgal, østanbul 1935, s.20. 102 Ramazan ùeúen, Selahaddin Eyyubi Ve Devri, østanbul 2000, s.73. 103 Cahen, Anadolu`da Türkler., s.57. 100 27 tahakkümünden bıkan sultan bu o÷luna sı÷ınınca104, bunu ö÷renen Kutbe`d-Din Konya ve Aksaray`a dönüp iki úehri de zapt etmiúti105. Fakat Nure`d-Din`in de saltanat için babasına baskı yapması sonucu II.Kılıç Arslan buradan da kaçmıútır106. Sultan, o÷ullarını birer birer dolaúmıú fakat hiçbirinden umdu÷u saygıyı bulamamıútı107. Kılıç Arslan, bir o÷lunun yanından di÷erine gidiyordu, fakat hepsi ondan usanmıútı108. Hangi o÷lunun yanına gittiyse o÷lu rahatsız oluyor, o da onu bırakarak baúka bir o÷lunun yanına gidiyordu109. Sonunda Borgulu (Uluborlu) hakimi olan o÷lu Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in yanına gitti. Gıyase`d-Din Keyhüsrev babasını görünce çok sevinmiú, ona hizmet etmiútir110. Büyük o÷ullarının ihtirasları ile çok sıkıntı çeken Kılıç Arslan, nihayet onu kendisine veliaht tayin etmiútir111. Sonra Sultan II.Kılıç Arslan, devletin önde gelenlerinden ve halktan Keyhüsrev`e biat etmelerini istemiú ve sonunda onların ba÷lılık yeminlerini almıútır112. Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in veliahtlı÷a seçilip tayin edilmesi haberini kardeúleri duyunca, her biri mal mülk sahibi olan ve bir yerde vali ve melik olan bu kardeúler Keyhüsrev`e karúı faaliyetlere baúlamıúlardı. Büyük kardeú olan Melik Rükne`d-Din Süleyman ùah`ın huzurunda toplanıp, Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in yaptıklarını anlatarak ondan úikayette bulunmuúlardı. Fakat Süleyman ùah onların yazılı ve sözlü düúüncelerini ö÷rendikten sonra ülkenin bütün yöneticilerinin Gıyase`d-Din Keyhüsrev`e tabi oldu÷unu onun emrinden Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, 6.Baskı, østanbul 1998, s.238. øbnü`l- Esir, El-Kâmil Fi`t-Tarih Tercümesi, C.XII, Çev: Ahmet A÷ırakça- Abdülkerim Özaydın, østanbul 1987, s.82. 106 O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.238. 107 Zeki Atçeken- Yaúar Bedirhan, Malazgirt`ten Vatana Anadolu Selçuklu Devleti, Konya 2004, s.161. 108 øbnü`l- Esir, a.g.e., s.82. 109 Abu`l Farac, a.g.e., s.463. 110 øbnü`l- Esir, a.g.e., s.82; Cahen; “Sultan II.Kılıç Arslan o÷lu Kudbe`d- Din`e karúı di÷er o÷ullarından yardım toplamaya çalıúmıú, sonunda bir Bizanslı anneden do÷ma o÷lu Keyhüsrev ile bir anlaúmaya varmıútır. Annesi Bizanslı oldu÷u için II.Kılıç Arslan onu batı hudutlarına yerleútirmiúti. Keyhüsrev`in Bizanslılar`dan, özellikle de bölgedeki uc Türkmenlerinden, do÷udaki Türkmenler`e karúı bile yardım sa÷laması mümkündü”, diyerek Uluborlu`da II.Kılıç Arslan ile o÷lu I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev arasında bir anlaúma oldu÷unu vurgular. Cahen, Anadolu`da Türkler., s.125. 111 O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.239; Coúkun Alptekin, Sultan II.Kılıç Arslan`ın ölmeden önce Konya`da küçük o÷lu Gıyase`d-Din Keyhüsrev`i veliaht tayin etti÷ini belirtmektedir. Coúkun Alptekin, “I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev”, Do÷uútan Günümüze Büyük øslam Tarihi, C. VIII, Konya 1994, s.259; Bir baúka görüú de Kılıç Arslan`ın Melik ùah`tan öç almak için Gıyase`d-Din Keyhüsrev`i kendisine veliaht yaptı÷ıdır. Atçeken-Bedirhan, a.g.e., s.161. 112 øbn Bibi, a.g.e., s.31. 104 105 28 çıkmayacaklarını, Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in her ne kadar küçükse de büyüklerin sahip olamayaca÷ı bir akla sahip oldu÷unu kardeúlerine söylemiú bunu iúiten kardeúleri ise Süleyman ùah`ı Keyhüsrev`e karúı kıúkırtamayınca elleri boú olarak ülkelerine dönmüúlerdir113. II.Kılıç Arslan, Keyhüsrev`in yanına gelmeden önce di÷er o÷ullarını dolaúmıú, bu zaman zarfında o÷ullarının durumlarını inceleyip karúılaútırmıú ve her zaman be÷enip taktir etti÷i küçük o÷lu Keyhüsrev`de karar kılmıú, onu on a÷abeyine tercih edip veliaht yapmıútı. Dolayısıyla Keyhüsrev`in veliahtlı÷ı bir nevi tecrübeye dayalı seçimin sonucudur. II.Kılıç Arslan, Keyhüsrev`in yanında iken Kutbe`d-Din Konya`da adına hutbe okutup kendisini sultan ilan ederek tahta fiilen yerleúmiú, 1191 sonları ile 1192 yılı içinde saltanatı kendi emellerine göre kullanmaya çalıúmıútı. Fakat takip etti÷i yol bekledi÷i neticeyi vermeyince, sultanlı÷ı kalıcı olmamıútır. Kutbe`d-Din, davranıúlarıyla babasının nefretini ve kardeúlerinin düúmanlı÷ını øbn Bibi, a.g.e., s.47. Nejat Kaymaz, iktidara geçebilme úartlarından úu úekilde bahseder; “Cülus hadiselerinde rol oynayan en mühim faktör, do÷rudan do÷ruya maddi kuvvettir. Bu durum, devletin yine Türk hususiyetlerinden olan askeri bünyesinin önemli bir gere÷idir. Kimin baúa geçece÷ini seçmek maddi kuvveti temsil eden belirli bir zümrenin iradesi altında cereyan ederken, veliahtlık, büyük o÷ul veya büyük kardeú hukuku gibi hususların dikkate alınıp alınmaması tamamen tesadüfe kalıyordu. Kuvvet unsurunu kendi hesabına temin ederek tahta oturmuú bulunan bir úehzadenin hükümdarlı÷ı bir emrivaki olarak kabul edilmekte ve artık hukuki bakımdan üzerinde münakaúa yapılmamaktadır. Çıkan ihtilaflarda tahtı ele geçirmiú olan úehzadenin hükümdar olarak meúruiyeti de÷il; daha ziyade ahde vefasızlık veya adete riayetsizlik halinde, ekseriya tercih edilen kimsenin buna sebep olan üstün vasıfları, mesela akıl ve kabiliyet gibi meziyetleri öne sürülür. Bir baúka ifade ile saltanatta meydana gelen de÷iúmelerde úu veya bu namzedin hakkı de÷il, fakat úu veya bu zümrenin arzu ve temayüllerine uygun gelen úehzadenin davası müdafaa edilir. Ümera ve ekabir kendisine biat etmedikçe bir hükümdar meúru hükümdar olamaz. Ama ekseriyet biat etmiú ise, meúruiyet temin edilmiú demektir ve biat etmeyen azınlık sadece asi sayılır. Merkezi rejim tarafından uclara uzaklaútırılmıú bulunan ve hep eski düzeni arzulayan Türkmen beyleri de saltanat makamı veya merkezi idare ile ilgili olan hadiseleri daima alaka ile takip ediyor ve maiyetlerinde bulunan mühim aúiret kuvvetleri sayesinde bunlara müessir oluyorlardı.Yine böyle kimseler icabında hükümdara da üstün gelebiliyorlardı. Çünkü bu ümera ve rical, maiyetlerinde bunu temin edecek bir silahlı kuvvete sahip idiler. Küçük úehzade Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in veliaht tayin edilmesi görünüúe göre, yalnız yaúayan úehzadelerin en büyü÷ü olarak Melik ùah`ın yerine kaim olmuú bulunan Süleyman`ı de÷il, fakat bütün kardeúlerini sinirlendiren bir hadise olmuútur. Bunun sebebi acaba, onun yalnız en küçük úehzade olması dolayısıyla, ananevi usullerin bu bakımdan çi÷nenmiú telaki edilmesi mi idi; yoksa iúin içinde baúka hususlarda mı vardı? Malum oldu÷u üzere Kılıç Arslan, büyük o÷lu Melik ùah`ın elinden kurtulup kaçtı÷ı zaman, Keyhüsrev`den baúka hiçbir o÷lu ona yardıma yanaúmamıútı. Bunun sebebi herhalde, úehzadelerin hepsinin büyük kardeúlerinin hakkına riayet etmek gibi masum bir düúünce içinde, babalarından veliahtlı÷a dair hiçbir talepte bulunmamıú olmaları de÷ildir. E÷er Kılıç Arslan, Keyhüsrev`e verdi÷i úeyi daha evvel onlardan birine vermeye razı olmuú olsa idi, hiç úüphe yok ki Keyhüsrev ile de÷il, onunla anlaúmıú olacak ve biz de Keyhüsrev yerine baúka bir isimle karúılaúacaktık”. Kaymaz, a.g.m., s.100-118. 113 29 kazanmıútı. Bu sebeple II.Kılıç Arslan onun sultanlı÷ını gayr-ı meúru ilan etmiútir114. Uluborlu`da hazırlıklarını tamamlayan ve Uc Türkmenleri`nin de deste÷ini alan I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, babası ile birlikte Kutbe`d-Din Melik ùah üzerine, Konya`ya yürüyünce Kılıç Arslan`ın büyük úan ve úerefle dolu úahsiyetine ba÷lı bulunan úehir halkının yardımıyla Kutbe`d-Did Melik ùah, Aksaray`a çekilmek zorunda kalmıútır115. Kılıç Arslan, burada da Gıyase`d-Din Keyhüsrev ile birlikte büyük o÷lunu muhasara etmiú116, muhasara sırasında ise ölmüútür117. Osman Turan II.Kılıç Arslan`ın kuúatma sırasında öldü÷ünü belirtmesine ra÷men di÷er kaynaklar Konya`da öldü÷ü konusunda müttefiktirler118. Neúri ise “Hicretün biú yüz seksen sekizinde Sultan Kılıç Arslan mütevaffa oldı. Maktul dahi oldı dinildi119”, derken, II.Kılıç Arslan`ın öldürüldü÷ünün de rivayet edildi÷ini belirtir. Keyhüsrev, babasının cenazesini Konya`ya getirerek bizzat kendisinin yaptırdı÷ı kümbethaneye koymuútur120. Gıyase`d-Din Keyhüsrev, bir müddet babasının ölümünü gizli tuttuktan sonra121, 1192 senesinde sultanlı÷ını ilan etmiútir122. Böylece Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in meliklik devresi sona ermiú ve saltanat devri baúlamıútır123. 114 Kaya, a.g.t., s.41-42. Keyhüsrev özellikle Uc Türkmenleri`nin yardımı ile babasını yeniden Konya`ya yerleútirmiú ve Aksaray`a saldırmıútı. Cahen, Anadolu`da Türkler, s.125. 116 Müneccimbaúı`nın anlattı÷ına göre Kılıç Arslan bir gün o÷lu Gıyase`d-Din Keyhüsrev`e; “Ben Kayseri`nin hakimi olan mel`un o÷lum Nure`d-Din Mahmud Sultanúah`ın elinden úehri almak için üzerine yürümek istiyorum, sen de benimle gelir misin?” dedi. Keyhüsrev, bu teklifi kabul edip ordusunu hazırladı. Keyhüsrev babası ile beraber Kayseri`ye yürüdü ve Nure`d-Din Mahmud`u orada kuúattı” ifadesi yer alır ki, Müneccimbaúı burada Aksaray kuúatması yerine Kayseri kuúatmasının oldu÷unu belirtir. Müneccimbaúı, Camiu`d-Düvel, s.26. 117 O.Turan, Selçuklular Zamanında, s. 239. 118 øbnü`l- Esir, a.g.e., s.82; Abu`l Farac, a.g.e., s.463. 119 Mehmet Neúri, Kitab-ı Cihannüma (Neúri Tarihi), C.I, Haz: Faik Reúit Unat-Mehmet Altay Köymen, Ankara 1949, s.31. 120 Atçeken-Bedirhan, a.g.e., s.161. 121 Bu süre içinde hekimler cenazeyi ilaçlayıp tahnit ettiler. Ancak bu durum daha sonraları Keyhüsrev muhaliflerince çarpıtılarak onun øbn Avarız adlı birisine babası II.Kılıç Arslan`ı Ere÷li`de zehirletti÷i söylentilerinin çıkmasına sebep oldu. Kaya, a.g.t., s.43. 122 O.Turan, Selçuklular Zamanında, s. 239. 123 O.Turan, “Keyhusrev I”, s.613-620. 115 30 II.BÖLÜM 2.I.GIYASE`D-DøN KEYHÜSREV`øN øLK SALTANAT YILLARI VE KARDEùø RÜKNE`D-DøN SÜLEYMAN ùAH øLE TAHT MÜCADELESø 2.1. Tahta Geçiúi I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in, babası Kılıç Arslan`ın ölümünden sonra tahta geçmesi zor olmamıútır. Çünkü babası II.Kılıç Arslan; o÷lu Keyhüsrev için devletin ileri gelenlerinden ba÷lılık yemini almıútı. øbn Bibi`ye göre, I.Gıyase`dDin Keyhüsrev Konya`da tahta geçince; etraftaki ileri gelenler tahtın sa÷ına ve soluna oturmuúlar, sayısız altın ve gümüú paralar saçmıúlardı. Beylere, memleket büyüklerine kıymetli hilatlar, hediyeler gönderilmiútir. Bu suretle herkesin sevinci artmıú, on gün içki müstesna olmak üzere her türlü güzel e÷lenceler tertip edilmiútir. Gıyase`d-Din Keyhüsrev artık yüzünü memleketin, úehirlerin imarına çevirmiú, yurdun her köúesine haberler ulaútırılmıútır. Bu iúler H.588 (M1192) yılında olup, Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in beú yıl sürecek ilk saltanat hayatı böylece baúlamıútır.124 II.Kılıç Arslan`dan sonra Türkiye Selçuklu Devleti tahtına, Uluborlu Meliki I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, kardeúi Melik ùah`ı yenerek oturduysa da, babaları hayatta iken baúlamıú olan kardeú kavgası dolayısıyla sakin bir devir geçirememiútir125. Sultan II.Kılıç Arslan`ın ölümünden sonra úehzadeler arası taht kavgaları daha da úiddetlenmiú, I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in sultanlı÷ı di÷er kardeúleri tarafından kabul edilmemiútir126. Kardeúleri Keyhüsrev`in sultanlı÷ını tanımamıú olmakla beraber, kendilerini de sultan ilan edemeyip, meliklik unvanı ile iktifa etmiúler ve saltanat hukuk ve kaidelerini çi÷nemeye cesaret øbn Bibi, a.g.e., s.23. Nesimi Yazıcı, ølk Türk-øslam Devletleri Tarihi, Ankara 2002, s.286. 126 Hakkı Dursun Yıldız, “Türkiye Selçukluları”, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, østanbul 1999, s.138. 124 125 31 edememiúlerdir127. Ayrıca Mes`ud`un, Kastamonu ve Bolu`nun fethiyle u÷raúması, bu arada Rükne`d-Din Süleyman ùah`ın da orta ve do÷u Anadolu`da kardeúlerini itaate almakla meúgul olması, Gıyase`d-Din Keyhüsrev`e geçici de olsa biraz fırsat vermiútir128. Ama bir müddet sonra Keyhüsrev`i memnun bırakacak bir hadise gerçekleúmiúti. En ihtiraslı ve tahtta en çok gözü olan kardeúi Kutbe`d-Did Melik ùah`ın ölümü, hükümdarlı÷ının ilk yıllarında I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in rahat nefes almasını sa÷lamıútır129. Böylece Gıyase`d-Din Keyhüsrev, en yakın ve kuvvetli rakibi Kutbe`d-Did Melik ùah`tan kurtulmuútur130. Gıyase`d-Din Keyhüsrev tahta geçti÷i zaman Bizans ile aralarındaki mücadeleler de devam etmekteydi. Keyhüsrev, meliklik döneminde oldu÷u gibi yine Bizans`a isyan edenlerin ilk sı÷ındı÷ı kiúi konumundaydı. Bu isyancılardan biri de Dukas idi. 1194 yılında Isaakios Dukas Komnenos yardım istemek amacıyla Konya Sultanı Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in yanına gelmiú, fakat kısa süre sonra 1195 yılında III.Aleksios tarafından zehirletilerek öldürülmüútür131. 2.2. Bizans Seferi Ve Nüfus Mübadelesi Niketas`ın di÷er kaynaklara göre daha ayrıntılı olarak anlattı÷ı bu olayda; Keyhüsrev, Mısır Sultanı`nın øskenderiye úehrinden Bizans ømparatoru`na gönderdi÷i iki Arap atına el koymuútu. Serbest koúması için bırakılan bu atlardan birinin dizi çıkınca, Keyhüsrev, ømparatora bir elçi heyeti yollayarak atları Turan, “Keyhusrev I”, s.614. Ayrıca bk. øbrahim Kafeso÷lu, Selçuklu Tarihi, østanbul 1972, s.97. Atçeken-Bedirhan, a.g.e., s.163. 129 Merçil, a.g.e., s.130; Kutbe`d-Din Melik ùah`ın ölümü en çok Tokat Meliki Rükne`d-Din Süleyman ùah`ın iúine yaradı ve onun nüfuzunun artmasına sebep oldu. Çünkü Süleyman ùah melik oldu÷u Tokat`a, Melik Kutbe`d-Din`e ait Sivas, Kayseri ve Aksaray`ı da ilave ederek hakimiyetini daha da geniúletti. Hatta Ankara Meliki Muhyi`d-Din Mes`ud baúta olmak üzere di÷er bütün kardeúlerine metbulu÷unu kabul ettirdi. Kaya, a.g.t., s.46; 1196 yılına gelindi÷inde ise iyice kuvvetlenen ve rakipsiz kalan Rükne`dDin Süleyman ùah, tahta sahip olabilmek için Konya`ya yürüyecektir. 130 O.Turan, “Keyhusrev I”, s.614. 131 Khoniates, Hostoria (1195-1206), s.14; ømparator Manuel`in a÷abeyinin torunu olan Isaakios Dukas Komnenos 1179`da Ermeni Kralı III.Ruben`e esir düúmüú, 1184`te serbest kalmıú ve Kıbrıs`a giderek ba÷ımsızlı÷ını ilan etmiútir. Üçüncü Haçlı Seferi ile ada øngilizler tarafından zapt edilince Isaakios tekrar tutuklanmıútır. Isaakios 1194`te serbest kalınca Anadolu`daki çeúitli beylere mektuplar yazarak imparator olmasına yardım edeceklere büyük ödüller vaat etti. Fakat olumlu cevap alamadı. Khoniates, Hostoria (1195-1206), s.14. 127 128 32 yanında alıkoymak mecburiyetinde kaldı÷ını belirtmiú, ømparator`un bu durumu hoú görmesini istemiú ve birinin sakatlanmasından ötürü di÷erini de göndermeyece÷ini bildirip ømparator`dan özür dilemiúti132. Khoniates`in anlattı÷ına göre; “ømparator bu olayı hoúgörü ile karúılamadı. Zor durumda oldu÷unu ve Sultan olmasa da kendisini yeterince tehdit eden hasımları bulundu÷unu düúünmedi. Silaha sarılmadı fakat ticaret yapan Romalı veya Konya`dan Bizans`a gelen Türk tacirlerin hepsinin hapse atılmasını ve mallarına el konulmasını emretti. Ama satılık malları ve yük hayvanlarını almadı, bunları sahiplerine de bırakmadı. Bu malların ve hayvanların hepsi alanın elinde kaldı yani hepsi da÷ılıp yok oldu133”. Gıyase`d-Din Keyhüsrev, kendi mazeretinin kabul edilmedi÷ini ve hapis edilen tacirleri serbest bırakmadı÷ını görünce, arada mevcut muahedenin ihlal edildi÷ini ileri sürerek, Bizans topraklarına girip fetihlerini Menderes nehri vadilerine kadar götürmüútür. Menderes kıyısında bulunan güçsüz Karia134 ve Tantalos135 úehirlerine saldırıp oradaki halkı esir almıútır. O bölgedeki baúka úehirleri de ya÷malayıp sonra Phrygia bölgesindeki Antiokheia136`ya karúı yürümüútür. Di÷er kaynakların bundan sonrası için fazla ayrıntı vermesine karúılık Niketas olayı úöyle devam ettirir; “Ama o gün úehirde ünlü bir kiúinin kızının dü÷ün töreni yapılıyordu. Böyle e÷lencelerde adet oldu÷u üzere orada toplanıp e÷lenenlerin ba÷ırtıları ve çalgıların gürültüsü pek fazla idi. Bütün gece davullar çalındı, münasip dü÷ün úarkıları söylendi. Keyhüsrev úehre yaklaúınca 132 Khoniates, Hostoria (1195-1206), s.53. Khoniates, Hostoria (1195-1206), s.53-54; Yerli kaynaklarımız ise; Bizans ømparatoru III.Aleksios`un, Konya-østanbul arasında ticaret yapan Selçuklu tebası Türk ve Rum tüccarlarını hapsederek mallarına el koydu÷unu, Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in, buna cevap olarak Mısır hükümdarı Melik Adil`in Antalya yolu ile Bizans ømparatoruna gönderdi÷i cins atları sahiplendi÷ini savunur. Baykara, a.g.e., s.18; Coúkun Alptekin, Alptekin, “I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev”, s.259; O.Turan, Selçuklular Zamanında, s..240. 134 Ramsay`ın tarifine ve çizdi÷i haritaya göre, Aydın`ın Karacasu ilçesi civarıdır. Ramsay, a.g.e., s.50. 135 Wittek buranın isminin “Dandal-Su”yu hatırlattı÷ını ve Türkiye haritasında da buranın “Vandal Çayı” olarak belirtildi÷ini aktarmaktadır. Paul Wittek, “Bizanslılardan Türklere Geçen Yer Adları”, Selçuklu Araútırmaları Dergisi I, Ankara 1970, s.208, 31 nolu dipnot. 136 Bilge Umar, burayı Menderes Antiokheia`sı olarak tanımlar ve úu bilgiyi verir; “Bu ilkça÷ ve ortaça÷ kenti, ilçe merkezi Karacasu yakınından da geçen Dandalas Çayı`nın böylece güneyden gelip Menderes`le birleúti÷i yerde, iki akarsuyun arasında, dolayısıyla Menderes`in güney kıyısında idi. Aydın ili Kuyucak ilçesi merkez buca÷ına ba÷lı Baúaran/Çiftlik köyünün kuzey yanıbaúında bir tepecik üzerinde pek önemsiz kalıntıları günümüze ulaúmıútır”. Bilge Umar, Türkiye Halkının Ortaça÷ Tarihi, østanbul 1998, s.224. 133 33 müzik aletlerinin ve úarkı söyleyenlerin sesi kula÷ına geldi. Fakat gerçekte bu seslerin ne oldu÷unu anlayamadı. Ona göre bunlar savaúa hazırlanan askerlerin sesleriydi ve parolalarını haykırıyorlardı. Demek ki, kendisinin saldırısını önceden haber almıúlardı, derhal oradan ayrıldı. Lampe`ye geldi. Orada resmi kiúilere esirlerin her birinin adını ve vatanını sorarak kaydetmelerini söyledi; sonra kendisini kimin esir aldı÷ı sorulacak, herhangi bir mal kaybı var mı diye tespit edilecek, o÷lu, kızı veya karısının Türkler tarafından gizlenip gizlenmedi÷i ö÷renilecekti. Bu sorgulama bitirilince, Sultan sınıf ve akrabalı÷a göre gruplanmıú olarak her úeyi Romalılar`a iade etti ve yola koyuldu. Köle olarak alınanların sayısı 5000 olarak gösterildi. Keyhüsrev, esirlerin rahatları için her úeyi temine çalıútı, onlara ekmek, yiyecek sa÷ladı. Türkler istedikleri zaman kamptan çıkıp odun kesmeye gidebiliyorlardı. Fakat esir Romalılar`a bu izin verilmiyordu. Onların kaçmaya kalkıúmamaları için baúlarında nöbetçiler vardı. Çünkü kaçıp yakalanırlarsa zincire vurulurlardı. Keyhüsrev, Philomelion137`a gelince esir Romalılar`ı oturup yerleúmeleri için köylere ve bereketli topraklara da÷ıttı ve onlara tekrar tarım yapmaları için tahıl ve tohum verdi. Ayrıca onlara büyük ümitler aúıladı; imparator ile kendisi tekrar barıúınca ve eski anlaúma yenilenince, kurtuluú parası istemeden onları evlerine yollayaca÷ını söyledi. E÷er imparator baúka bir yolu tercih ederse beú yıl vergi vermeyeceklerdi, vergi tahsildarlarının tacizine u÷ramayacaklardı. Daha sonra onlara Romalılarınkini asla aúmayan ve sık sık da yükseltilmeyen hafif bir vergi konacaktı. Keyhüsrev bu úekilde düzeni kurduktan sonra Konya`ya döndü138”. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in bu insani tutumu etkisini kısa zamanda göstermiútir. Keyhüsrev, ailelerine ve memleketlerine göre defterlere yazdırdı÷ı yerli Hıristiyan halka sonradan asıl yerlerine dönme hakkı tanıdı÷ı halde, Hıristiyanlar bu yeni vatanlarından memnun kalmıúlardı139. Akúehir`e getirilen bu halk eski vatanlarını özlemedi÷i gibi, Türkler`in eline geçmemiú yerlerden pek Bahsedilen yer Akúehir olup, buranın halkı, vaktiyle ømparator Manuel tarafından øzmit`e sürülmüútür. Ali Sevim, Anadolu`nun Fethi Selçuklular Dönemi, 2.Baskı, Ankara 1993, s.155. Manuel`in 1146`da ateúe verdi÷i bu úehir, 1191`de Barbaros`un maiyetindeki Haçlı askerleri tarafından bir kez daha yıkılmıútır. Keyhüsrev, Bizanslı halkı buraya yerleútirmek için geldi÷inde, burası yıkık ve ıssız bir harabeden ibaretti. Wittek, a.g.m., s.228. 138 Khoniates, Hostoria (1195-1206), s.54-56. 139 Ahmet Tabako÷lu, Türk øktisat Tarihi, 4. Baskı, østanbul 1998, s.76. 137 34 çok kiúi de Sultan`ın, akrabalarına nasıl davrandı÷ını duyunca akın akın Philomelion`a (Akúehir) gelmiútir. Sadece kutsal duyguların azalmasında de÷il, insanları kendilerini çıkarlarına kaptırmalarından ve kanunsuzlu÷un ço÷almasından dolayı Romalılar arasında birço÷unun sonuçta ülkesine ba÷lılı÷ı so÷umuútu. Neticede Bizans`a ait úehirler yerine Türkler`e ait úehirlere yerleúmeyi tercih etmiúler ve sevinçle anavatanlarını terk etmiúlerdir. ømparator, bu olaylara karúı genç Andronikos Dukas`ı Türkler ile savaúmaya göndermiú, uzun tereddütlerden sonra emrindeki ordularla yola çıkan Dukas, bir gece vakti sadece bir Türk emirinin çoban ve sürülerine saldırdıktan sonra hemen geri gelmiútir140. Yerleúmenin ilk asrında Türkler`in ço÷u göçebe kaldı÷ı ve yerleúik hayata yavaúça geçti÷i için Selçuklu devleti yerli çiftçilere fazlası ile ihtiyaç duyuyordu. Bu sebeple Türk hükümdarları Hıristiyan çiftçileri himayeden baúka, iúgal ettikleri di÷er bölgelerden yerli çiftçileri toptan tehcir ve naklederek kendi topraklarında iskan ediyorlardı141. Bu uygulaması sebep ve sonuçları açısından oldukça önemlidir. ølk önce Sultan`ın ve özellikle Türkmen gruplarının yıllardır bu bölgelerde giriúti÷i ya÷ma ve fetih seferleri ayrıca isyancı Bizans feodallerinin bölgede estirdi÷i terör nedeniyle yerleúik nüfus neredeyse yok olmuútu. ømparatorlar da zaman zaman Türkler`in girdi÷i bölgeden yerleúik Hıristiyan halkı baúka bölgelere sevk ediyorlardı. Güvenli÷in, üretim yapmanın imkansızlaútı÷ı bölgelerde oturan ve her orduyu beslemek veya vergi vermek zorunda kalan halk da zaten buraları kendili÷inden boúaltmak zorunda kalmıútı. Türkiye Selçukluları bu politikayla aynı zamanda, Hıristiyan halkın gönlünü kazanarak, sahip oldu÷u toprakları, üretim yapılan yerleúik hayatın canlandı÷ı topraklar haline getirmeyi amaçlıyordu. Zira bölgedeki Türkmenler`in hepsi göçebe hayat tarzından yerleúik hayata henüz geçememiúti ve bunları iskanının zorlu÷u da baúka bir gerçekti. Sultan bu seferinde, bölgenin en önemli úehri olan ve daha sonra ikinci saltanat devresinde hayatının sonlanaca÷ı Alaúehir yakınlarındaki Antiokheia úehrine ilerleyerek kuúatmaya giriútiyse de Rükne`d140 141 Khoniates, Hostoria (1195-1206), s.56-57. Osman Turan, Selçuklular Ve øslamiyet, 3. Baskı, østanbul 1993, s.62. 35 Din`in Konya`ya ilerledi÷ini duyunca bu kuúatmadan vazgeçerek merkeze geri dönmüútür142. Sultan Keyhüsrev`in fethetti÷i bölgedeki Bizans halkını memleketlerinden ayırarak Selçuklu topraklarında iskan etmesi, milli menfaatler do÷rultusunda lüzum gördü÷ü bir uygulamadır. øktisadi ve siyasi sebeplerle yapılan bu uygulama ile Selçuklu ülkesi iktisaden kalkınmıú, ekonomik olarak güçlenmiú, düúmanı Bizans`ın da Menderes havzasındaki ekonomik hayatı felce u÷ratılmıútır. Aynı zamanda izlenilen adaletli ve musamahalı politika ile Hıristiyan halkın gönlü kazanılmıútır. Halklar arasında kaynaúma ve huzur sa÷lanınca bu halkların Türkler tarafına meyilleri artmıútır. Aynı zamanda Sultan Keyhüsrev, Bizans`a ekonomik ve siyasi olarak a÷ır bir darbe vurdu÷u gibi, savaúmaksızın Bizans halkının gönlünü kazanarak Bizans`ın iú gücünü, insan kaynaklarını da Selçuklu ülkesine aktarmıútır143. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in Menderes havalisine yaptı÷ı bu seferin tarihi hakkında Niketas, Cahen ve Bilge Umar, 1197, 1198 ve 1199 tarihlerini verirler ki144 bu yanlıú bir bilgidir. Çünkü bu tarihte Keyhüsrev tahtta bulunmayıp, gurbet hayatı yaúıyordu. ùahin Kılıç, I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in Antiokheia kuúatmasını Rükne`d-Din Süleyman ùah`ın Konya üzerine yürümesini duyunca kaldırdı÷ını145 belirtmektedir. Keyhüsrev de genel görüúe ve sikkelerdeki tarihlerden çıkarılan yorumlara göre 1196 yılında Konya`dan ayrıldı÷ına göre bu sefer tarihinin muhtemelen 1196 olması sonucu ortaya çıkmaktadır. Tuncer Baykara`nın kaynaklarda belirtilmeyen fakat halk arasındaki rivayetlerden çıkardı÷ı sonuca göre; bu büyük sefer sırasında Denizli ve Karaa÷aç Ovası da fethedilmiútir. 142 Kılıç, a.g.m., s.621-622. Kaya, a.g.t., s.50. 144 Khoniates, Hostoria (1195-1206), s.55; Cahen, Anadolu`da Türkler, s.59; Umar, a.g.e., s.224. 145 Kılıç, a.g.m., s.622. 143 36 2.3. Denizli`nin Fethi Selçuklular`a ait bir kervanın Laodikyalılar tarafından soyulması Denizli civarının fethine yol açmıútır. Bunun üzerine Selçuklu tümen komutanlarından Mehmet ve Server Gaziler birer tümen askerle Laodikya üzerine yürümüúlerdir. Türk ve Bizans kuvvetleri arasındaki ilk muharebe Honaz`ın kuzeyinde Kolossae yakınlarında olmuú ve Türkler kazanmıútır. Yenilen Bizanslılar`ı takip eden Türkler, o zamanlar Laodikya`nın yazlı÷ı gibi olan úimdiki Denizli`nin Deretekke semtinde yeniden savaúa baúladılar. Bir ara yaralanan Mehmed Gazi güç durumda iken, Server Gazi`nin tümeni yetiúip Gerzile tarafından düúmanı çevirmiútir. Bu sırada Mehmed Gazi úehit düúünce, bütün kumanda Server Gazi`ye geçmiútir. Laodikya ordusu bozguna u÷ramıúsa da Server Gazi de bir ok ile úehit düúmüútür. Bu sebeple daha da ileriye gidilmeyerek Laodikya ile yetinilmiútir146. Fakat Cahen Laodikya`nın, Keyhüsrev ile ømparator Aleksios`un arasının açılması ve Keyhüsrev`in Menderes havalisine saldırmasından birkaç yıl önce alındı÷ını belirtir147. 2.4. Karaa÷aç Ovası`nın Fethi Bizans`ın Burdur ve Gölhisar taraflarına ilerlemesi üzerine I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, Osman ve Hüsameddin Beyleri, birer tümen askerle bu mıntıkaya göndermiútir. Önce birlikte hareket edip Bizans ordusunu yenen bu komutanlar sonra ayrılmıúlardır. Osman Bey, Karaa÷aç ve Hüsameddin Bey de Çal yöresinde harekatı sürdürmüúlerdir. Zaferden sonra bu kiúiler fethettikleri yerlere yerleúip vefatlarında buraya gömülmüúlerdir148. 2.5. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev øle Kardeúi Rükne`d-Din Süleyman ùah Arasındaki Taht Mücadelesi Keyhüsrev`e muhalif olan kardeúleri, en büyükleri ve en kudretlileri olan Kutbe`d-Din Melik ùah`ın ölümünden sonra, onun aile içindeki ve mücadele 146 Baykara, a.g.e., s.19. Cahen, Anadolu`da Türkler, s.59. 148 Baykara, a.g.e., s.19. 147 37 sahnesindeki yerini devralmıú olan Süleyman ùah`ın etrafında toplanmıúlardı149. Ankara kalesini ele geçirmenin güçlü÷ünü düúünen ve buranın hakimi Muhyiddin Mes`ud`un elindeki toprakların bir kısmını alarak, onu tabi bir duruma sokan Rükne`d-Din Süleyman ùah`ın asıl gayesi ise Konya`yı zapt etmekti150. 1196 yılında Süleyman ùah kendilerine menúur verip yerlerinde bırakmak vaadi ile di÷er kardeúlerini ikna etmiú151, ölen a÷abeyi Kutbe`d-Din`in ülkesini de elde ettikten sonra bir müddet sefere çıkmamıú, bu arada bazı stratejiler belirlemiútir152. Daha sonra I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, Menderes havalisinde Bizans`a karúı zafer kazanıp halkın be÷enisini toplarken, Tokat meliki Rükne`dDin Süleyman ùah da, kardeúlerine üstünlü÷ünü kabul ettirmiú olarak Konya üzerine yürüyüúe geçmiútir153. Rükne`d-Din Süleyman ùah önce hudut úehri Sivas`a, oradan da Kayseri ve Aksaray`a gitmiú, buralarda bir müddet kaldıktan sonra civardaki melikler ve emirlerin de katılımıyla154 kardeúi Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in bulundu÷u Konya üzerine yürümüútür155. Süleyman ùah, saltanat iddiasında bulunup mücadele ederken kendisini haklı göstermek için politik oyunlar oynamaktan da geri kalmamıútır. O, menfi propaganda ile rakibi Keyhüsrev`in halk nezdinde saygınlı÷ını kaybettirip, onu halkın deste÷inden yoksun bırakarak bertaraf etmek için ortaya bazı dedikodular da yaymıútır156. Bu propogandalar úöyledir; Anonim Selçukname`ye göre; Sultan I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev Avarızo÷lu ve di÷er dört emirle babasını öldürtmüú, daha sonra bunları yakalamıú ve ellerini ayaklarını keserek ateúe attırmıútı. Bunu gören di÷er emirler kaçarak Rükne`d-Din Süleyman ùah`a sı÷ınmıúlardı. Buna 149 Kaya, a.g.t., s.51. O.Turan, “Keyhusrev I”, s.615. 151 Halit Erkiletlio÷lu, Kayseri Tarihi, Kayseri 1993, s.91; Kerimeddin Mahmud, Rükne`d-Din Süleyman ùah`ın kardeúlerinden bu hususta kendisine uymayan ve Gıyase`d-Din Keyhüsrev`e itaat edenleri öldürtüp, babasının onlara verdi÷i memleketleri aldı÷ını belirtir. Aksarayi,a.g.e., s.127; ayrıca bk. Ahmed Bin Mahmud, a.g.e., s.149. 152 Kaya, a.g.t., s.51. 153 Atçeken-Bedirhan, a.g.e., s.163. 154 øbn Bibi, a.g.e., s.51. 155 øbnü`l- Esir, a.g.e., s.84. 156 Kaya, a.g.t., s.59. 150 38 canı sıkılan Rükne`d-Din Süleyman ùah “Bu alçak dünya yüzünde babasını öldüren adamın öldürülmesi vaciptir” diyerek Konya üzerine yürümüútür157. Bu rivayet úüphesiz Sultan Keyhüsrev`e karúı yürüyüúü meúru göstermek ve efkarı kazanmak için çıkarılmıú bir söylentiden baúka bir úey de÷ildir158. Rükne`d-Din Süleyman ùah`ın çıkardı÷ı söylentilerden biri de Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in annesinin Hıristiyan oldu÷udur. Nikaetas`a göre Rükne`d-Din Süleyman ùah, annesinin Hristiyan olması yüzünde Keyhüsrev`den nefret etmektedir159. Mikail Bayram ise I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev ile Rükne`d-Din Süleyman ùah arasındaki mücadeleye fikri boyuttan bakmıú ve bu taht kavgası için; “II.Kılıç Arslan`ın ölümünden sonra da devam eden taht mücadelesinde Malatya`daki kültürel fikri çevrede yetiúen ve e÷itim gören I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev ile Tokat ve Amasya çevresindeki kültürel ve fikri ortamda yetiúen ve Tokat meliki olan Rükne`d-Din Süleyman ùah`ın ön plana çıktıkları görülür. Bunun sebebi úudur; Selçuklular zamanında Tokat ve Malatya çevresinde birbirinden farklı ve birbiriyle zıtlaúan ve rekabet halinde bulunan iki ayrı fikri ve kültürel çevre teúekkül etmiútir. Tokat, Sivas, Amasya, Niksar çevresine Daniúmendo÷ulları`ndan tevarüs eden Türk milli kültürüne dayalı bir kültürel çevre, Alplık ve Gazilik ülküsünden kaynaklanan siyasi bir yapılanma meydana gelmiútir. Buna karúılık Malatya ve çevresinde ise øran milli kültürüne dayalı bir kültürel yapılanma teúekkül etmiútir. O dönemde birbiriyle siyasi rekabet halinde bulunan bu iki faklı kültürel çevrede farklı siyasi güç odakları oluúmuútur. Bu iki farklı siyasi zihniyet rekabet ve zıtlaúma Türkiye Selçukluları tarihi boyunca devam etmiú, pek çok sosyal ve siyasi olayların meydana gelmesine ve hatta devletin yıkılıúının en önemli sebebi olmuútur. Böyle olunca da bu iki kültürel çevre zaman zaman kendi beldelerinin úehzadelerini iktidara getirme gayreti içinde olmuúlar ve bu yönde faaliyetlerde bulunmuúlardır. Bu da úehzadeler arasında sık sık taht mücadelelerinin baú göstermesine ve sultanlara suikast düzenleme olaylarının yaúanmasına sebep olmuútur. II.Kılıç Arslan`ın 157 Anonim Selçukname, s.26-27. O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.244. 159 Khoniates, Hostoria (1195-1206), s.82. Wittek ise Rükne`d-Din Süleyman ùah için; “Zira Hıristiyanlardan nefret etmek annesinden miras kalmıútı” ifadesini kullanır. Wittek, a.g.m., s.194. 158 39 ölümünden sonra Harput ve Malatya`da e÷itim gören I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev ile Tokat ve çevresindeki Türkmen muhitin meliki olan Rükne`d-Din Süleyman ùah arasındaki taht mücadelesi iúte bu iki kültürel çevrede odaklaúan iki farklı siyasi iradenin ön plana çıkmasından kaynaklanmıútır160” yorumunu yapmaktadır. Rükne`d-Din Süleyman ùah ve ordusu Konya`ya vardıklarında orada halkın direniúi ile karúılaúmıútı. Halk, Süleyman ùah`a itaat etmedi÷i gibi her gün 60 bin okçu Süleyman ùah`ın ordusunun karúısına çıkarak sabahtan akúama kadar savaúmıú, onun askerlerini Konya bahçelerinin yanına yaklaútırmamıútır161. Bu úekilde dört ay162 geçti÷i halde Konya`nın Ahileri ve Fityan reisleri II.Kılıç Arslan`a verdikleri sözü tutarak Gıyase`d-Din Keyhüsrev`e bir zarar getirtmemiúlerdir163. Fakat bir baúka sözüne itibar edilen grup olan Serverler ve birkaç ø÷diú Süleyman ùah`a elçi göndererek e÷er Konya kuúatmasından vazgeçerse kendi imkanlarıyla 500 bin gümüú nakit para, her renkten 300 østanbuli atlas kumaú, 200 boy altın iúlemeli elbise, her renkten 3 bin arúın çuha, her türden 10 bin arúı keten, 200 baú katır, 300 baú at, 2 bin baú sı÷ır, 300 baú deve, 10 bin baú koyun gibi úeyleri üç taksitte hazineye, ahıra ve saray mutfa÷ına vereceklerini bildirmiúlerdir. Yine ileri gelenler e÷er Süleyman ùah bunları kabul etmeyip Konya sultanlı÷ını isterse, Sultan Gıyase`d-Din Keyhüsrev`e, o÷ullarına, hazinelerine, mallarına, mülküne, mahiyetine ve adamlarına zarar vermeyece÷i hususunda yemin eder ve Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in serbestçe Konya`dan ayrılmasına izin verirse o zaman kapıyı açıp onu saltanat tahtına oturturuz deyince; Melik Rükne`d-Din Süleyman ùah, ikinci fikri kabul ederek önde gelen herkesin huzurunda a÷ır yeminlerle dolu bir ahidname imzalamıútır Ahidnameler úehir halkının eline ulaúınca ileri gelenler hep birlikte Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in huzuruna girip, Keyhüsrev`e: “Kuúatmanın uzun sürmesinin azık Bayram, “Devlet Yapısının ùekillenmesi”, s.170. Bir baúka kaynakta ise “Süleyman ùah çok dikkatli davranıyor, askerlerini ba÷lara girmekten ve etrafta tahribatta bulunmakta men ediyordu”, denilmektedir. Atçeken-Bedirhan, a.g.e., s.163. 162 Kerimeddin Mahmud ise “Konyalılar, úehri bir ay kadar muhafaza ve müdafaa ettiler”, diyerek kuúatmanın bir ay kadar sürdü÷ünden bahseder.Aksarayi, a.g.e., s.127. 163 øbn Bibi, a.g.e., s.51. 160 161 40 ve yiyeceklerde kıtlı÷a sebep oldu÷unu, her yeri dedikoduların sardı÷ını ve kardeúi Süleyman ùah`ın taht iste÷inden vazgeçmedi÷ini bildirdiler. Fakat Süleyman ùah`ın Keyhüsrev`e, o÷ullarına, malına, maiyetine, mülküne el uzatmayaca÷ını, ülke sınırlarını çıkıncaya kadar 3 bin okçunun Keyhüsrev`e refakat edece÷ini, bunların geri dönüp Keyhüsrev`in yabancı ülkeye sa÷ olarak vardı÷ını bildiren fermanları alınca úehrin kapılarını Süleyman ùah`a açacaklarını ve ona tabi olacaklarını, bunların da Süleyman ùah tarafından yeminli ahidnamelerle kabul edildi÷ini söylediler. Sultan Keyhüsrev`in bunları kabul etmemesi ve savaúa devam etmeyi istemesi halinde aileleriyle birlikte canlarını feda edeceklerini bildirdiler164”. Saltanat yarıúında mücadele edenlerin kardeú olmaları sebebiyle úehrin ileri gelenleri için sultan kim olursa olsun fark etmiyordu. Bu kiúilerin Sultan Gıyase`d-Din Keyhüsrev`e danıúmadan ya da onunla fikir alıúveriúinde bulunmadan böyle bir karara varmaları, onların derdinin bir an önce rahat ve huzura kavuúmak oldu÷unu, ya da sıkıntıya düúünce Keyhüsrev`i gözden çıkardıklarını gösterir. Veya bu ileri gelenler Süleyman ùah`ın sultanlı÷ını arzulayıp Süleyman ùah ile gizlice anlaúmıúlardı. Durum ne olursa olsun ahiler ve fityan, yeminlerine ba÷lı kalmayı seçerken serveran ve i÷diúan hangi gaye ile olursa olsun yeminlerinden dönmüúlerdir. Ancak ifadelerinden anlaúıldı÷ına göre bu kiúilerin beklentileri ve temennileri Sultan Keyhüsrev`in Melik Süleyman ùah ile anlaúması idi. E÷er böyle olmasa idi Keyhüsrev`e gelmeden önce Süleyman ùah`a gidip anlaúma yollarını aramazlardı. Sultan Keyhüsrev, a÷abeyi Süleyman ùah`ın gönderdi÷i ahidnameyi okuduktan sonra, herhalde serveran ve i÷diúanın Süleyman ùah`ın Sultan olmasına yönelik düúünceleri sezmiútir165. Bundan dolayı dört ay boyunca bütün imkanlarıyla Konya halkının kendisini savundu÷unu fakat yiyecek stoklarının eridi÷ini úehrin sıkıntıya düútü÷ünü, kardeúinin verdi÷i söze sadık kalacaksa bunu fazla uzatmadan úehri terk edece÷ini söylemiútir166. Bunun üzerine Konya`nın önde gelenlerinden iki kiúi barıú úartlarını görüúmek üzere Süleyman ùah`ın huzuruna çıkmıú, Rükne`d-Din øbn Bibi, a.g.e., s.51-52. Kaya, a.g.t., s.62-64. 166 øbn Bibi, a.g.e., s.53. 164 165 41 Süleyman ùah da yeminleri yenileyip, anlaúma metnini eliyle yazdıktan sonra kardeúi Sultan Gıyase`d-Din Keyhüsrev`e göndermiútir167. Sultan Gıyase`d-Din Keyhüsrev anlaúma metnini inceleyip güveni artınca yanındakilere úehirden ayrılaca÷ını, eúlik ve koruyuculu÷a ihtiyacı olmadı÷ını söylemiútir168. Keyhüsrev, kardeúinin sözünde durmayaca÷ını düúünmüú olmalı ki, refakatine verilmesi karalaútırılan üç bin kiúilik okçu birli÷ini ve çocuklarını yanına almaya fırsat bile bulmadan Akúehir üzerinden østanbul`a gitmek üzere, gece vakti alelacele ve periúan bir vaziyette, adeta kaçarcasına Konya`yı terk etmiútir169. Kaynaklar bu hadisenin yılını vermemekle beraber Konya`da Gıyase`dDin Keyhüsrev adına 592`de ve Rükne`d-Din Süleyman ùah adına da 593`de para basıldı÷ını belirtir. Anonim Selçuk-name`de de Rükne`d-Din Süleyman ùah`ın 7 Zilkade Salı günü úehre girdi÷i170 kaydedildi÷ine göre yeni sultanın tahta çıkıúının 7 Birinci Teúrin 1196 senesinde vuku buldu÷u meydana çıkar171. Bu tarih aynı zamanda Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in Menderes havalisine yaptı÷ı seferin de, Bizans tarihçilerinin hesabına göre 1198`de de÷il, 1196`da cereyan etti÷ini ve ilk saltanatının da dört yıl iki ay sürdü÷ünü gösterir172. Bazı kaynaklar ise Rükne`d-Din Süleyman ùah`ın, Gıyase`d-Din Keyhüsrev ve iki o÷luna Elbistan`da oturmasına izin vermesiyle barıúın gerçekleútirildi÷ini belirtmektedirler. Aksarayi, a.g.e., s.127; Ahmed Bin Mahmud, a.g.e., s.149. 168 øbn Bibi, a.g.e., s.53. 169 Salim Koca, Sultan I.øzzeddin Keykavus (1211-1220), Ankara 1997, s.13. 170 Anonim Selçukname, s.27. 171 Alptekin bu tarihi 7 Ekim 1196 olarak zikreder. Alptekin, a.g.m., s.259; Halil Eldem, Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in ilk hakimiyetinin, birçok iç güçlükler arasında geçti÷inden dolayı binalara ait kalıntılara denk gelinemedi÷ini belirtir. Yalnız çok az miktarda olan yeri ve tarihi belirsiz bakır paralarla, 593 (1196)`de Konya`da basılmıú gümüú paralardan bahseder ki, iúte bu paralar kanalıyla Keyhüsrev`in ilk saltanatının 588 (1192)`den 593 (1196)`e kadar sürmüú oldu÷una karar verilebilir. Eldem, a.g.e., s.47. 172 O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.244. 167 42 III.BÖLÜM 3. I.GIYASE`D-DøN KEYHÜSREV`øN BøZANS YOLCULUöU VE BøZANS HAYATI 3.1. Bizans Yolculu÷u 3.1.1. Konya`dan Ayrılıúı Ve Ladik Olayı I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in, Selçuklu saltanatını Rükne`d-Din Süleyman ùah`a bırakarak Konya`dan ayrılıúı, dokuz yıl sürecek bir gurbet hayatının da baúlangıcı olmuútur173. Sultan Gıyase`d-Din Keyhüsrev, akúam namazı sırasında saltanatın seçkinlerinden oluúan bir kafileyi yanına alarak Konya`dan ayrılırken174 acele etmesinden ve periúan durumda olmasından dolayı o÷ulları øzze`d-Din Keykavus ve Alae`d-Din Keykubad`ı yanından kaybedince, onları Konya`da bırakmak zorunda kalmıútır175. Ladik köyüne varınca köy halkı onlara saygısızlık edip Sultan`ın kölelerine ve yakınlarına kötü davranmıú, onlarla kavgaya girip bazılarını yaralamıúlardı. Sultan`ın eúyalarının önemli bir kısmı ise ya÷malanmıú ve kaybolmuútu. Bunun üzerine yönünü Larende`ye çeviren Keyhüsrev kardeúi Süleyman ùah`a kınamalarla dolu bir mektup yazmıútır176. Olayı ö÷renen Süleyman ùah derhal Ladik`e tellal göndererek “Kardeúimin adamlarına kim eziyet etmiú ve mallarını almıúsa sarayımızın önüne gelsin. Onlar hakkında her türlü iyilik yapılacak, onlar deste÷imizi ve ilgimizi görecek. O iúi yaptı÷ına dair attan, elbiseden ve benzeri úeylerden delil getirene her türlü ikramiye verilecek. 173 Özaydın, a.g.m., s.155. Müneccimbaúı, Keyhüsrev`in “Elbistan`a gidiyorum” diye yola çıktı÷ını belirtmektedir. Müneccimbaúı, Anadolu Selçukileri, s.22. 175 Muhtasar Selçukname de øbn Bibi`den tercüme olmasına ra÷men “Sultan Gıyase`d-Din Keyhüsrev, ailesi halkı ve maiyetiyle Konya`yı terk etti”, gibi di÷erinden farklı bir ifade göze çarpmaktadır. øbni Bibi, Anadolu Selçuki Devleti Tarihi (Muhtasar Selçukname), Çev: M.Nuri Gençosman, Feridun Nafiz Uzluk, Ankara 1941, s.25; Aynı görüúe Yılmaz Öztuna da katılır ve “Rükne`d-Din Süleyman ùah`a karúı mukavemetin boú oldu÷unu takdir eden I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, yanına küçük yaútaki iki o÷lunu, Türkiye`nin müstakbel büyük hakanları Keykavus ve Keykubad`ı alıp, maiyetiyle Konya`yı terk etti” ifadesini kullanır. T.Y.Öztuna, Türkiye Tarihi, s.102. 176 øbn Bibi, Selçuk Name, s.56. 174 43 Yaptı÷ı hizmet ölçüsünde toprak ve hil`at da÷ıtılacak” diye duyurular yaptırmıútır177. Bu haber ülkede yayılınca bu olaya karıúan herkes saraya gitmek için adeta birbirleriyle yarıúa girip ne aldılarsa hepsini saraya getirince Rükne`d-Din Süleyman ùah onları i÷diúlere ve ayanlara teslim ederek suçlu ve suçsuzların ayırt edilmesini istemiútir. Sonra Melik øzze`d-Din Keykavus ve Melik Alae`dDin Keykubad`ı yanına ça÷ırtıp birini sa÷ dizine di÷erini sol dizine oturtarak onlara; “E÷er yanımda kalırsanız sizi canımdan daha üstün tutarım. E÷er baba özlemi duyar, ayrılı÷a dayanamazsanız, istedi÷iniz zaman sizi onun yanına gönderirim” demiútir. Fakat atabeylerinin178 onları önceden tembihledi÷i gibi ikisi de babalarının ayrılı÷ına dayanamadı÷ını söyleyip a÷layınca, Süleyman ùah onları babalarının yanına göndermeye karar vermiútir. Sonra suçlarını itiraf etmiú suçluları isteyerek úehzadelerin gözü önünde onları bir daha sorguya çekmiú ve cellatlara emir vererek hepsini úehrin surlarının úerefesinde çarmıha gerdirmiútir179. Bu uygulama ile soruúturma-yargılama usulüne de uyulmuútur. Suçun basit bir eúkıyalık suçu olmaktan çıkıp, sabık sultanın úahsında Selçuklu hanedanına yönelik oluúu gibi son derece önem arzetmesi nedeniyle de “siyaset”e hükmedilmiútir. Bu da Selçuklu sultanlarının kendilerine oldu÷u kadar, mensubu oldukları ailenin üyelerine yönelik olan suçları da kendilerinin úahıslarında devlete karúı iúlenmiú saydıklarını ve faillerini ölüm gibi en a÷ır cezalarla cezalandırdıklarını göstermektedir180. Rükne`d-Din Süleyman ùah sonra emir vererek Ladik köyünü yaktırdı÷ı için o günden buyana Ladik`e “Ladik-i Suhte” (yanmıú Ladik) denilmiútir181. Daha sonra Süleyman ùah`ın yanlarına verdi÷i adamlar ile úehzadeler Ermen Kalesi`ne kadar gelince onları burada bekleyen babaları Gıyase`d-Din Keyhüsrev`e kavuúmuúlar, bu kavuúmadan sonra Gıyase`d-Din Keyhüsrev ve øbn Bibi, Selçuk Name, s.56. O sırada Atabeylik görevini Seyfe`d-din Ayaba yürütüyordu. Koca, a.g.e., s.14. 179 øbn Bibi, Selçuk Name, s.56-58. 180 Feda ùamil Arık, “Türkiye Selçuklu Devleti`nde Siyaseten Katl (1075-1245)”, Belleten, C.LXIII, S.236, Ankara 1999, s.78. 181 øbn Bibi, Selçuk Name, s.58. 177 178 44 maiyeti Tekfur Leon`un mutasarrıf oldu÷u Ermeni ülkesine girmiútir182. Keyhüsrev, bundan sonra kaybetti÷i saltanatı yeniden elde etmek ümidiyle ve kendisine yardım edebilecek birilerini bulmak maksadıyla çevresindeki hükümdarları ziyaret etmeye baúlayacaktır183. Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in østanbul yolculu÷unda ve østanbul hayatında yanında baúta o÷ulları Alae`d-Din Keykubad ve øzze`d-Din Keykavus`un annesi ve bu iki o÷lu olmak üzere Mubarize`d-din Ertokuú, Esedü`d-din Ayaz, Seyfe`d-din Ayaba ve Devlet Hatun gibi önde gelen kiúiler vardı184. Fakat Niketas olayların akıúını farklı yansıtmaktadır. Ona göre; “Barıú yapılınca Keyhüsrev aynen bir zamanlar babasının yaptı÷ı gibi imparatorun yanına gelmiúti. Çünkü babası da akrabalarına haksızlık yapmıú ve babası Mes`ud`un ölümünden sonra kendisi de haksızlı÷a u÷ramıútı. ømparator Manuel`i kendisini kurtarıcı sa÷lam bir el olarak görüyordu. Kılıç Arslan bekledi÷ini bulmuútu. Fakat Keyhüsrev`in ümitleri gerçekleúmemiúti. Zira beklediklerine kavuúamayacak kadar so÷uk ve kötü bir úekilde karúılandı. Yüz bulamayınca ve kardeúine karúı destek elde edemeyince ülkesine geri dönmüú, ancak daha Konya`ya girmeden Rükne`d-Din`in saldırısına uzaklaútırılmıú; sonra da Ermeni Leon`a sı÷ınmıútır 185 u÷rayıp ülkesinden ”. 3.1.2. Ermeni Ülkesine Varıúı Ve Kral II.Leon`la Görüúmesi Sultan Keyhüsrev`in geldi÷ini duyan Tekfur Leon onu karúılamaya çıkmıútı186. Bazı kaynaklara göre Gıyase`d-Din Keyhüsrev, Ermeni Leon`un ülkesinde önce durdurulmak istendiyse de sonra iyi bir kabul görmüútür187. Keyhüsrev`in bir ay müddetle burada kaldı÷ı sürece onun adına her gün e÷lenceler düzenlenip ona çeúitli hediyeler sunulmuútur188. Keyhüsrev, baúkent øbn Bibi, Selçuk Name, s.58. Kaya, a.g.t., s.101. 184 Konu ile ilgili olarak bk. Baykara, a.g.e., s.8; Konyalı, a.g.e., s.385. 185 Khoniates, Hostoria (1195-1206), s.82-83. 186 øbn Bibi, Selçuk Name, s.58. 187 Baykara, a.g.e., s.22. 188 øbn Bibi, Selçuk Name, s.58. 182 183 45 Sis (Kozan)`de yüksek bir misafirperverlik görmüú189, gördü÷ü bu yakın ilgiden dolayı da II.Leon`dan siyasi ve askeri yardım istemiútir190. Leon ona yardım etmeyi ve eski iktidarına ulaúması için onu desteklemeyi kesinlikle reddetmiúti. Zira Rükne`d-Din ile barıú yapmıú oldu÷unu ve böyle bir yardımın kan dökülmesine sebep olaca÷ını söylemiúti191. Bekledi÷i deste÷i alamayan Keyhüsrev, oradan ayrılmaya karar verince ülkesinin sınırlarına kadar Leon ona eúlik etmiú, Keyhüsrev ise Leon`a özel hil`at ve padiúahlara yakıúır bir at hediye ederek ona ülkesine dönme izni vermiútir192. 3.1.3. Kardeúi Mugise`d-Din Tu÷rul ùah`ın Ülkesi Elbistan`a Varıúı Keyhüsrev, Ermeni ülkesinden sonra yönünü Elbistan`a çevirmiútir. Elbistan sahibi ve aynı zamanda kardeúi olan Melik Mugise`d-Din Tu÷rul ùah, Keyhüsrev`e birkaç gün ev sahipli÷i yaptıktan sonra ondan habersiz olarak úehrin kadısı ve imamlarını ça÷ırtmıú, bütün úehrin yönetimini Keyhüsrev`e bıraktı÷ını ve bu mülkte hiçbir hak iddia etmeyece÷ini söyleyerek úahitlerin de huzurunda bunu yazıya geçirmiútir. Sonra onları okuyan Keyhüsrev de, orada bulunanların huzurunda verilenleri kabul etti÷ini ve onları kardeúine geri iade etti÷ini söyleyerek devletini tekrar Mugise`d-Din Tu÷rul ùah`a bırakmıútır193. Tu÷rul ùah hasis ve de÷iúken bir yapıya sahipti. Di÷er meliklerden çok farklı olan ve davranıúlarında tutarsızlıklar görünen Tu÷rul ùah, kardeúler arasında saltanat mücadelelerine katılmamıú ve tahta çıkan kardeúlerine daima itaat etmiúti. Dolayısıyla onun bu hareketi Süleyman ùah`a karúı ortaya konulan bir tavır olamadı÷ı gibi, mazlum konumda olan Keyhüsrev`e destek olmak da de÷ildi. Sadece nezaketten ibaretti. Zira Tu÷rul ùah, do÷uda hüküm süren di÷er hükümdarlar gibi Süleyman ùah`a karúı Keyhüsrev`i istese bile daha fazla 189 O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.269. Kaya, a.g.t., s.103. 191 Khoniates, Hostoria (1195-1206), s.83. 192 øbn Bibi, Selçuk Name, s.58. 193 øbn Bibi, Selçuk Name, s.59. 190 46 koruyamaz ve misafir de edemezdi194. Aradan birkaç gün geçtikten sonra Gıyase`d-Din Keyhüsrev Malatya`ya gitmek üzere yola çıkmıútır195. 3.1.4. Kardeúi Muizi`d- Din Kayser ùah`ın Ülkesi Malatya`ya Varıúı Malatya`ya hareket eden Keyhüsrev`in oraya daha ümitli vardı÷ını tahmin etmek do÷rudur. Zira Malatya meliki Muizu`d-Din Kayser ùah da, birkaç yıl önce, a÷abeyi Kutbe`d-Din Melik ùah`a teslim olmamıú, Eyyubiler`in baúı Melik Adil`e gitmiú; onun damadı olunca da memleketini muhafaza etmiúti196. Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in geliúini haber alan Melik Muizu`d-Din Kayser ùah onu büyük bir ikramla karúılayıp, ona baúından geçenleri anlatan Keyhüsrev`e, yanında bulundu÷u sürece büyük ikramlarda bulunmuútur197. Bir gece Kayser ùah, Gıyase`d-Din Keyhüsrev`e kendisinin kayınpederi olan Melik Adil`in yanına gidece÷ini, Malatya`nın yönetimini ise Keyhüsrev`e bırakaca÷ını, iúler yoluna girdi÷inde ise geri dönebilece÷ini söyledi198. Memleketini kaybetmemek için böylesine gayret ve mücadele eden Kayser ùah tarafından kardeúi Keyhüsrev`e yapılan bu teklif, ancak eski Sultan`a teselli vermek için olabilirdi. Aslında bu teklif ile Kayser ùah kardeúine yardım ve destek için baúka adres vermiúti. “Ben Eyyubi hükümdarına gideyim, sen burada kal” derken Keyhüsrev`e yardım almak için Eyyubiler`e gitmesini tavsiye etmekteydi199. Keyhüsrev ise Melik Adil`in yanına kendisinin gidece÷ini ve ona fikir danıúaca÷ını söyleyerek bunu kabul etmemiútir200. 194 Kaya, a.g.t., s.104. øbn Bibi, Selçuk Name, s.59. 196 O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.269. 197 øbn Bibi, Selçuk Name, s.60. 198 øbn Bibi, Selçuk Name, s.60. 199 Kaya, a.g.t., s.106. 200 øbn Bibi, Selçuk Name, s.60. 195 47 3.1.5. Haleb Eyyubi Hükümdarı El-Melikü`z-Zahir`in Ülkesine Varıúı I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, kardeúi Kutbe`d-Din Melik ùah`a karúı mücadelede Eyyubiler`e sı÷ınarak ülkesini koruyan Malatya Meliki Kayser ùah gibi Eyyubiler`den yardım alabilece÷ini ümit ederek Haleb`e gitti201. El-Melikü`z-Zahir202, Selçuklu sultanı Rükne`d-Din Süleyman ùah ile iliúkilerinin bozulmasını ve onun Eyyubi saltanatını elde etmeye çalıúan kardeúlerine yardım ederek kendisine engel olmasını istemiyor, yeni bir düúman kazanmaktan çekiniyordu203. Bundan dolayı el-Melikü`z-Zahir, Haleb`e gelmiú olan I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in ziyaretini so÷uk bir úekilde kabul etmiútir204. Keyhüsrev, orada hüsnü kabul görmedi÷i gibi205, Melikü`z-Zahir`den istedi÷i yardımı da alamamıútır206. øbn Bibi ise Keyhüsrev`in ùam`da çok iyi karúılanıp, kaldı÷ı sürece çok iyi vakit geçirdi÷ini, oradan da Diyarbakır (Amid) tarafına yöneldi÷ini aktarmaktadır207. 3.1.6. Diyarbakır`a Varması øbn Bibi`ye göre; Keyhüsrev, Diyarbakır hududuna vardı÷ında onu karúılamaya Diyarbakır yöneticisi ve aynı zamanda eniútesi olan Melik Salih`in önce adamları, sonra da kendisi gelmiútir. Keyhüsrev ve yanındakiler úehir halkı tarafından coúkuyla karúılanmıútır. Buradaki kız kardeúini ziyaret eden Keyhüsrev, Ahlat`a hareket etmiútir208. Yalnız burada bahsedilen Melik Salih`in, Keyhüsrev`in eniútesi olması imkansızdır. Çünkü II.Kılıç Arslan`ın damadı ve Keyhüsrev`in eniútesi olan Nure`d-Din Muhammed209`dir ve Nure`d-Din Muhammed`in 1185 yılında ölümü 201 Özaydın, I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in Haleb`e gidiú tarihini 1204 verir. Abdülkerim Özaydın, “elMelikü`z-Zahir, Gazi”, DøA, C.XXIX, Ankara 2004, s.83. Yalnız bu tarihte Keyhüsrev Bizans`ta bulunuyordu. Muhtemelen bu tarih 1196 sonu veya 1197 olması gerekir. 202 Abu`l-Farac, Haleb emirinden “Melik Tahir” olarak bahsetmektedir. Abu`l Farac, a.g.e., s.474. 203 Kaya, a.g.t., s.106. 204 ùehabeddin Tekinda÷, “Melik-üz-Zahir”, øA, C.VIII, østanbul 1972, s.684. 205 øbnü`l- Esir, a.g.e., s.169. 206 Müneccimbaúı, Camiu`d-Düvel, s.34. 207 øbn Bibi, Selçuk Name, s.61. 208 øbn Bibi, Selçuk Name, s.61. 209 Merçil, a.g.e., s.245; Sevim, Anadolu`nun Fethi, s.205. 48 ile Artuklu-Hısnıkeyfa hükümdarlı÷ına o÷lu II.Sökmen geçmiútir. II. Sökmen ölmeden önce yerine kardeúini de÷il de memlükü ve eniútesi olan Ayaz`ı halef göstermiútir210. Bunun sebebi de mutaassıp ve müfrit Sünniler tarafından filozof ve Rafizi olmak töhmeti ile lekelenen kardeúi Melikü`l-Salih Nasırü`d-Din Mahmud`u sevmemesidir. Lakin bunu hoú görmeyen emirleri, II. Sökmen`in ölümü üzerine Mahmud`u Amid`e davet ederek ona biat etmiúlerdir (H.597M.1200-1201)211. øbn Bibi`nin “Melik Salih” olarak bahsetti÷i kiúi muhtemelen Nasırü`d-Din Mahmud`dur. 3.1.7. Ahlat`a Varması øbn Bibi`ye göre; “Keyhüsrev, Ahlat`a gelince onu Melik Balaban karúıladı. Çeúitli hediyeleúmeler oldu, e÷lence meclisleri kuruldu212”. Burada da iyi vakit geçiren Keyhüsrev, ziyaret etti÷i hiçbir hükümdarın Süleyman ùah`a karúı saltanatı ele geçirmede kendisine yardımcı ve destek olmaması üzerine, Ahlat`tan Karadeniz`e hareket etmiútir213. øbn Bibi`nin, Ahlat ùah`ı olarak zikretti÷i hükümdarın Balaban olmayıp; Aksungur Hezar Dinari (1193-1198) veya öldürülen önceki hükümdar Seyfeddin Begtimur (1191-1193)`un o÷lu Muhammed (1198-1207)`in olması gerekir. Çünkü Muhammed`in devleti unutup, içki ve e÷lence alemlerine dalması sonucu214 Ahlatúahlar`ın sonuncusu Balaban 1207 yılında baúa geçmiútir215. Coúkun Alptekin, “Artuklular”, DøA, C.III, østanbul 1991, s.415. M.Fuad Köprülü, “Artuk O÷ulları”, øA, østanbul 1940, s.618. 212 øbn Bibi, Selçuk Name, s.66; O dönemde Ahlat ùahı`nın Melik Balaban oldu÷unu baúka kaynaklar da bildirir.; Alptekin, “I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev”, s.265; Sevim, Anadolu`nun Fethi, s.159; O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.269; Yalnız Osman Turan bir di÷er eserinde úu ifadeyi kullanır; “Sökmen`in köle emirlerinden olan Balaban, Malazgirt`e gitti; askerleri toplayıp, 1206 senesinde Ahlatúah`ı Muhammed`e karúı isyan ederek payitaht üzerine yürüdü. Böylece Balaban Ahlatúah`ı oldu ise de sa÷lam bir idare kuramamıútır”. Osman Turan, Do÷u Anadolu Türk Devletleri Tarihi, 4.Baskı, østanbul 1994, s.104-105; Osman Turan`ın, Balaban`ın baúa geçiú zamanı ile ilgili olarak verdi÷i tarih di÷er eserindeki ifadesi ile çeliúki oluúturmaktadır. 213 Ali Sevim-Erdo÷an Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi, Ankara 1995, s.452. 214 Abdülkerim Özaydın, “Ahlatúahlar”, Do÷uútan Günümüze Büyük øslam Tarihi, C.VIII, østanbul 1988, s.203. 215 Faruk Sümer, “Ahlatúahlar”, DøA, C.II, østanbul 1989, s.27. 210 211 49 3.1.8. Canit Topraklarına Varması Ahlat`tan ayrılan Keyhüsrev, Canit (Samsun) tarafına varınca216, Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in østanbul`a gitmek üzere memleketine geldi÷ini haber alan Samsun valisi törenle onu karúılamıú, yorgun ve üzüntülü olan eski sultana yakın ilgi göstermiútir. Keyhüsrev, Samsun valisinin bu nazik davranıúına memnun olmuú, Samsun`da bir müddet dinlendikten sonra østanbul`a gitmek düúüncesinde oldu÷unu valiye bildirmiútir217. Gıyase`d-Din Keyhüsrev, Canit valisinin hazırlattı÷ı gemilerle ve kadırgalarla østanbul`a yöneldi218. O østanbul`a giderken, herhalde babasının Bizans`ta gördü÷ü hürmet ve yardımları hatırlıyor; Hıristiyan dayıları dolayısıyla da bu úehirde yabancı kalmayaca÷ını düúünüyordu219. “Yolda gemicilerin hoúlarına gitmeyen rüzgar esmeye, dalgalar her taraftan yürümeye baúlamıútı. øster istemez demirleyerek karaya çıktılar. Islak gözleri ve kurumuú dudaklarıyla a÷ırlıklarını karaya taúıyarak bir müddet o tarafları dolaútılar. Sultan, ma÷riplilerin kaba ahlakı karúısında úarklıların güzel huyluluklarını gösterdi. Sonunda Emir Abdü`l-Mümin`in himmetiyle her türlü sıkıntıdan uzak kaldı. Orada da bir müddet halife ile sohbetler ve muhabbetlerle vakit geçirdikten sonra müsaade alarak østanbul`a do÷ru denizden yola çıktı220”. Burada sözü geçen Ma÷rip diyarı, Kuzey Afrika kıyıları olmayıp, muhtemelen Karadeniz`in batı sahilleri olsa gerektir221. 216 øbn Bibi, Selçuk Name, s.66; Bazı kaynaklar ise Canit`in Trabzon oldu÷u konusunda ittifak halindedirler. Sevim, “Keyhüsrev I”, s.348; O.Turan, “Keyhusrev I”, s.615; Öztuna da, Keyhüsrev`in “Trabzon umum valisini misafiri” oldu÷unu belirtir. T.Y.Öztuna, Türkiye Tarihi, s.102. Osman Turan ayrıca Canit diye isimlendirilen bölgenin merkezinin ve limanının Trabzon oldu÷unu, Keyhüsrev`in de Trabzon`dan gemiye bindi÷ini belirtir. O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.269, 3 nolu dipnot. 217 Kaya, a.g.t., s.110. 218 Erdo÷an Merçil, “Bizans`ta Selçuklu Hanedan Mensupları”, XI. Türk Tarih Kongresi, Kongreye Sunulan Bildiriler (5-9 Eylül 1990), C.I, Ankara 1994, s.715. 219 O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.269. 220 øbn Bibi, Selçuk Name, s.69; Muhtasar Selçukname`de “østanbul Bo÷azı ve Çanakkale`de tutunamayan gemi, ma÷rip deryası sahillerine sürüklendi”, ifadesi geçmektedir. øbni Bibi, Muhtasar, s.30. 221 Baykara, a.g.e., s.24; Selim Kaya ise bu konuda farklı bir görüú ileri sürmüútür; “øbn Bibi, Keyhüsrev`in Samsun`dan ayrıldıktan bir müddet sonra Ma÷rib`de karaya çıktı÷ını bildirir. Ancak varılan yerin neresi oldu÷unu bildirmezler. Yalnız øbn Bibi o yörenin hakimi olarak “Mü`minlerin Emiri Abdü`lMü`minin” ismini zikreder. Bu úahıs Muvahhidler hanedanından Yakub el-Mansur (1184-1199) olarak ta bilinen Ebu Yusuf Yakub b. Abdülmü`min veya Muhammed en-Nasır (1199-1214) olsa gerektir. Zira halife unvanını da kullanan Muvahhidler Kuzey Afrika`nın hakimiydi. 50 3.2. østanbul Hayatı Ve østanbul`un Latinlerce øúgali 3.2.1. østanbul`da ømparator III.Aleksios Angelos øle Görüúmesi Keyhüsrev ve maiyeti østanbul`a geldiklerinde222 ømparator III.Aleksisos Angelos223 onları çok iyi karúılamıútır224. ømparator, Keyhüsrev`e iktalar vermiú ve ikramda bulunmuútur225. Ayrıca Keyhüsrev`e on bin altınlık tahsilat ayırmıútır226. Sultan da imparatorun ilk kabulünde kendisine birtakım kıymetli hediyeler ve altın iúlemeli elbiseler takdim etmiútir. Bununla beraber babası Kılıç Arslan`ın Manuel`den gördü÷ü büyük yardımlar artık bahis mevzuu de÷ildi. Zira o da úark hükümdarları gibi Süleyman ùah ile bozuúmayı göze alacak bir durumda de÷ildi227. ømparator, Keyhüsrev için her gün e÷lence meclisleri ve törenler düzenliyor, davet ve toplantılarda Keyhüsrev ile birlikte tahta oturuyordu228. Keyhüsrev de burada annesinden dolayı zaten yabancılık çekmiyordu229. III.Aleksios`un, Keyhüsrev`e çok fazla yardım edememekle birlikte bu kadar yakınlık göstermesinin sebebi bu sırada Rükne`d-Din Süleyman ùah ile aralarının gergin olması olabilir. Çünkü Rükne`d-Din Süleyman ùah, Menderes bölgesinde isyan eden genç Mihail Komnenos`un ya÷ma giriúimlerine Türkmen çetelerinin katılması için izin vermiúti. Bu durum Mihail`i cesaretlendiriyordu230. Bu sebepten dolayı Aleksios`un Keyhüsrev`e yakınlık göstermesi, Rükne`d-Din Süleyman ùah`a bir karúılık verme olabilir. Lehmann, Keyhüsrev için “ømparator Aleksios tarafından, vaftiz edildi ve evlatlı÷a kabul edildi231”, ifadesini kullanır. Bu bilginin hiçbir tutarlı yönü Bununla beraber Keyhüsrev ikinci defa Selçuklu sultanı oldu÷unda hocası Mecdü`d-Din øshak`ı ülkesine davet eden mektubunda baúından geçen olayları anlatırken, “Ma÷rib” de ve “Berberiler`in ülkesinde” kaldı÷ını zikretmektedir. Bu durumda Keyhüsrev`in østanbul`a u÷ramadan önce Kuzey Afrika`ya gitmiú olması aklen ve mantıken mümkün görünmemektedir. østanbul`da bulundu÷u sıralarda oralara gitti÷ine dair bir kayıt olmamakla birlikte Muvahhidler`den yardım istemek amacıyla Ma÷rib`e gitmiú olması ihtimal dahilindedir”. Kaya, a.g.t., s.111. 222 Niketas`a göre bu, Keyhüsrev`in ikinci kez imparatorun yanına geliúidir Fakat yine baúarı elde edememiú ve gerekli saygıyı görmemiútir. Khoniates, Hostoria (1195-1206), s.84. 223 øbn Bibi, imparatordan “Vasilyüs” diye bahseder. øbn Bibi, Selçuk Name, s.70. 224 øbn Bibi, Selçuk Name, s.70. 225 Müneccimbaúı, Camiu`d-Düvel, s.34. 226 Özaydın, “Anadolu Selçukluları”, s.155. 227 O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.270. 228 øbn Bibi, Selçuk Name, s.70. 229 Baykara, a.g.e., s.24. 230 Cahen, Anadolu`da Türkler, s.60. 231 Lehmann, a.g.m., s.594. 51 olmaması gerekir. Çünkü iyi bir e÷itim alan, kendisini “Kılıç Arslan`ın o÷lu, Alp Arslan ve Melik ùah`ın neslinden232” kabul eden ve Türkiye Selçuklu Devleti sultalı÷ını yapmıú olan I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in øslami inancı ve dini görüúü hakkında kaynaklarda menfi bir yazıya rastlamak mümkün de÷ildir. Lehmann, annesinin Hıristiyan olmasından dolayı Keyhüsrev`e böyle bir yakıútırmayı yapmıú veya Keyhüsrev`in bu úekilde bir davranıú sergileyece÷ini ummuú olmalı ki bu tutarsız ifadeyi kullanmıútır. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in østanbul`da bir sürgün gibi de÷il, tıpkı bir sultan gibi yaúamasından dolayı, Konya`dan yanına aldı÷ı ve her vardı÷ı yerde yapılan ba÷ıúlardan ve hediyelerden oluúan büyük serveti kısa sürede erimiú, ekonomik sıkıntı baú göstermiútir. Bu sıkıntıdan da en çok etkilenen úüphesiz úehzadeler olmuútur. Daha sonra Seyfeddin Ayaba`nın da içinde bulundu÷u ümera tasfiyesi sırasında Ayaba, Alae`d-Din Keykubad`a hitaben, “Gurbet zamanında seni ve kardeúini omzumda taúıdım ve kuca÷ımda büyüttüm; uzun saçlarımı kestim; size olan ba÷lılı÷ımdan bir dilim ekmek için sattım, yiyecek olarak size verdim” úeklinde söyledi÷i sözlere bakılacak olursa, geçim sıkıntısını ne dereceye kadar ulaúmıú oldu÷u, kolayca anlaúılacaktır233. Bundan dolayı Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in østanbul`da geçen birkaç yıllık hayatı mevkisine uygun de÷il idi234. Keyhüsrev, III.Aleksios`un yanındaki huzur içinde yaúarken bazı can sıkıcı olaylar da olmuútu. Bunlardan biri øbn Bibi`de úu úekilde anlatılmıútır; “Vasilyüs`un hizmetinde bulunan bir Frenk, devletten her yıl on bin dinar vergi alırdı. E÷er ödeme gecikirse ve ihmal edilirse o konuda imparatora a÷ır hakaretlerde bulunur ve hiç utanmazdı. Bir gün divan üyeleri ile elbise yüzünden tartıúmaya giren Frenk, imparatorun huzuruna gelerek uzun uzun úikayetlerde bulundu. Her ne kadar Vasilyüs ona yanında Keyhüsrev`in bulundu÷unu, bu meseleyi sonra halledece÷ini söylediyse de Frenk aldırıú etmeyip hakaretlere baúladı. Bunun üzerine orada bulunan Keyhüsrev, Vasilyus`a bu kiúinin ne øbni Bibi, Muhtasar, s.32. Koca, a.g.e., s.15-16. 234 O.Turan, “Keyhusrev I”, s.615. 232 233 52 istedi÷ini sordu. O da olanları anlattı. Bunun üzerine Keyhüsrev; “Vasilyüs, kullarına yüz mü veriyorlar da onlar hadlerini hudutlarını aúarak ona küstahlık ediyorlar” deyince Frenk, Keyhüsrev`e kötü davrandı. Sultan da mendilini eline dolayıp Frenk`in kula÷ının arkasına öyle bir indirdi ki Frenk, oturdu÷u sandalyenin üzerinden baygın yere yı÷ıldı. Onu gören oradaki Rumlar ve Frenkler kavgaya baúladı, sultanın üzerine saldırıp öldürmeye kalktılar. Vasilyüs, olaya müdahale ederek olayı yatıútırdı. Orada bulunan insanların hepsini kovdu. Keyhüsrev, Vasilyüs`e dönerek; “Siz melik biliyorsunuz ki Kılıç Arslan`ın o÷lu olan ben, Melik ùah`ın ve Alparslan`ın soyundanım. Do÷udan batıya kadar her yerde oturan insanların da bildikleri gibi atalarım ve dedelerim, dünyanın en mamur ülkelerini kılıçlarıyla fethetmiúler, asilerin boynuna fetih halkasını geçirmiúlerdir. Senin ataların da her zaman onların hazinelerine vergiler, haraçlar, baclar ve mallar göndermiúlerdir. Sen de bana karúı aynı yolu takip ettin. ùimdi e÷er sen, bana böyle hafifliklerin yapılmasını, benim bir Frenk`in bu çeúit hakaretlerine katlanmamı uygun görürsen ve bu durumu da her biri sultan ve bir ülkenin sahibi olan kardeúlerim ö÷renirse onlar sana asker çekerler ve ülkenin topra÷ını gö÷e savururlar. Ülkenin harmanını ateúe verip vadilerinde ve ovalarında kan nehri akıtırlar” dedi. Vasilyüs ise özür ve af dileyerek øslam padiúahının gözüne girdi. Fakat Keyhüsrev, Vasilyüs`e bir úart koútu ve Frenk`le meydanda dövüúmek istedi÷ini bildirdi. Vasilyüs bunu kabul etti235”. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in iste÷i ile kurulan savaú meydanında önce Frenk, mızra÷ıyla iki kere saldırmıú, Keyhüsrev bunları savuúturduktan sonra üçüncü saldırıyı kendisi yapmıútır. Sultan gürzüyle Frenk`i yere serince oradaki Frenkler kavga çıkarmıú ve karıúıklıklar çıkmıútır. Vasilyüs ise askerlerine emir vererek onları uzaklaútırmıútır236”. øbn Bibi`de bahsi geçen bu olayda, III.Aleksios`un, Keyhüsrev`e karúı saygılı davranması, Keyhüsrev`in østanbul`da iyi karúılanmadı÷ını belirten bazı kaynakların ifadelerinin do÷ru olmadı÷ını açıkça göstermektedir. 235 236 øbn Bibi, Selçuk Name, s.71-72. øbn Bibi, Selçuk Name, s.71-75. 53 3.2.2. Evlenmesi I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in, østanbul`da bulundu÷u süre içerisinde baúından bir de evlilik olayı geçmiútir. Keyhüsrev, ømparator III.Aleksios Angelos`un iste÷i ile Bizans`ın ileri gelen devlet adamlarından Manuel Mavrozomes237`in kızı ile evlendirilmiútir238. Baykara`ya göre “Siyasi bir evlilik239” olan bu evlilikten sonra I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, ekonomik olarak rahatladı÷ı gibi, müsait bir hayata da kavuúmuútur240. 3.2.3. IV. Haçlı Seferi Ve østanbul`un Latinlerce øúgali 1198`de papa seçilen III.Innocentius, kilisenin Batı`da bir çok sorununa ra÷men Do÷u`ya yeni bir Haçlı Seferi düzenlenmesini istiyor ve bunu papalı÷ın görevi sayıyordu241. Haçlılar`ın baúlangıçtaki hedefi Kutsal Ülke`ye gitmek ve Kudüs`ü tekrar zapt etmekti. Bunun için de önce Mısır`a saldırıp øslam`ın gücünü yok etmek gerekiyordu242. Champagne kontu Thibaut, yeni oluúturulan Haçlı ordusunun reisi seçildi ve seferin bu sırada øslam dünyasının merkezi haline gelmiú bulunan Mısır üzerine yapılması kararlaútırıldı. Ulaúım araçlarını sa÷lamak için Venedik`le temasa geçildi. Fakat Venedik`in iúe karıúması seferin kaderini etkiledi. Seferin Mısır`a yapılması Venedik`in ticari çıkarlarına uygun düúmüyordu. Buna karúı Bizans`tan nefret eden Venedik Doge`u Enrico Dandolo Mısır yerine østanbul üzerine yapılacak bir seferin Venedik açısından çok daha yararlı olaca÷ı kanısındaydı. Yine de anlaúma yapıldı. Venedik`e ulaúım için para ödenecek, øbn Bibi, Mavrozomes`in “Rum kayserlerinin soyundan” oldu÷unu belirtirken, øbn Bibi, Selçuk Name, s.76; øbnü`l Esir ve Müneccimbaúı, Mavrozomes`ten “Büyük Patrik”, øbnü`l- Esir, a.g.e., s.169; Müneccimbaúı, Camiu`d-Düvel, s.34; Cahen, “Bizans askeri aristokrasisinin bir üyesi olup, Manuel Komnenos`un gayri meúru bir kızıyla evli” oldu÷undan, Cahen, Anadolu`da Türkler, s.58; Abu`l-Farac ise “Büyük asilzade”, olarak bahseder. Abu`l Farac, a.g.e., s.474; Yılmaz Öztuna ise Mavrozomes`in kızından “Komnenos hanedanından bir prenses” olarak bahsetmektedir. T.Y.Öztuna, Türkiye Tarihi, s.348; 238 Sevim, “Keyhüsrev I”, s.348. 239 Baykara, a.g.e., s.47. 240 O.Turan, “Keyhusrev I”, s.615. Salim Koca ise bu evlilik olayının Latinler`in østanbul`u iúgali sırasında Keyhüsrev`in, Mavrozomes`in yanına gitmesinden sonra oldu÷unu belirtmektedir. Koca, a.g.e., s.16. 241 Iúın Demirkent, “Haçlı Seferleri Ve Türkler”, Türkler, C.VI, Ankara 2002, s.661. 242 Iúın Demirkent, Haçlı Seferleri, østanbul 1997, s.170. 237 54 fetihler eúit paylaúılacaktı. Ancak 1201`de Thibaut öldü. Yerine seferin reisi seçilen Boniface de Montferrat ise Enrico Dandolo ile anlaúınca, seferin yönlendirilmesi Venedik`in eline geçmiútir243. Böyle bir konuda Venedik`in beklenmedik müdahalesi, artık Haçlı Seferlerinin dinci ve fanatik kökenin bir yana bırakılıp basit ticari kar úekline oturtuldu÷unu gösterir. Bu nedenledir ki Venedik bu iúe sermayesini koydu÷u gibi, tam bir kurnazlıkla bu son seferle ortaya çıkan yeni maceracıların yönünü baúka taraflara yani kendi maddi çıkarlarının bulundu÷u tarafa çekmeyi de baúarmıútır244. Haçlılar Zara`da iken, kardeúi tarafından tahttan indirilmiú olan eski imparator II.Isaakios`un o÷lu Aleksios`tan bir mesaj aldılar. Isaakios amcasının yerine kendisini tahta çıkardıkları takdirde Haçlılar`a, Venedik`e olan borçlarını ödemeyi ve sefere destek vermeyi vaat ediyordu. Haçlılar fazla zorlanmadan bu teklifi kabul ettiler. Haçlı filosu 24 Haziran 1203`te østanbul önüne geldi245. ùiddetli bir mücadeleden sonra 17 Temmuzda Venedikliler surlarda bir gedik açmıúlardı. Bu duruma úaúırmıú olan III. Aleksios, kaçması gerekip gerekmedi÷ini düúünmekle meúguldü. En sevgili kızını ve bir torba dolusu mücevheri alarak kara surları tarafından úehirden kaçmıú ve Trakya`da bulunan Mosynopolis`e sı÷ınmıútı246. 243 Demirkent, Haçlı Seferleri, s.661. H.A.Nomiku, Haçlı Seferleri, Çev: Kriton Dinçmen, østanbul 1997, s.53; øbnü`l-Esir, IV.Haçlı Seferinin Kudüs yerine Bizans üzerine yapılmasının sebebini açıklarken; “østanbul`daki Bizans ømparatoru Fransa kralının kız kardeúi ile evlendi. Fransa kralı Franklar`ın büyük krallarındandı. Sonra kardeúi imparatorun üzerine hücum ederek onu yakaladı ve úehri elinden aldı. Gözlerine mil çekerek hapsetti. Bunun üzerine onun o÷lu kaçarak dayısının yanına gitti ve amcasına karúı ondan yardım istedi. Tam bu sırada çok sayıda Frank Kudüs`ü Müslümanlar`ın elinden kurtarmak gayesiyle Suriye`ye gitmek için toplanmıúlardı. ømparatorun o÷lunu yanlarına alarak amcası ile aralarındaki meseleyi halletmek için østanbul üzerine yürüdüler. Onların baúka bir niyetleri yoktu”, ifadelerini kullanır. øbnü`l- Esir, a.g.e., s.162. 245 Demirkent, a.g.m., s.661. øbn Kesir, Haçlılar için “Onlar Kudüs`e giderlerken Kostantiniyye yanından geçmiúler, Kostantiniyye`deki emir ve komutanların kendi aralarında anlaúmazlı÷a düútüklerini görmüúlerdi. Bu nedenle Kostantiniyye`yi kuúattılar” ifadesini kullanmıútır. øbn Kesir, El-Bidaye Ve`nNihaye, C.XIII, Çev:Mehmet Keskin, østanbul 1995, s.121. 246 Steven Runcıman, Haçlı Seferleri Tarihi, C.III, Çev: Fikret Iúıltan, Ankara 1992, s.105. Bir baúka kaynak ise Aleksios`un aynı gece kendisi ile gelmek isteyen adamlarını da alıp, kaçarak úehri terk etti÷ini belirtir. Geoffroi de Villehardouin – Heri de Valenciennes, Konstantinapolis`te Haçlılar, Çev: Ali Berktay, østanbul 2001, s.77. 244 55 Haçlılar, ømparator III.Aleksios`un kaçması üzerine boú kalan tahta II.Isaakios`un o÷lu Aleksios`u babası ile birlikte çıkarmıúlardı. Ama yeni imparatorlar, Haçlılar`a verecek parayı bulamıyorlardı. Halk endiúe içinde idi. Haçlılar civar köylere saldırıyor, her úeyi ya÷malıyorlardı247. Surların dıúında kimsenin can güvenli÷i kalmamıútı. Di÷er taraftan østanbul içinde küstahça dolaúan Haçlılar baúkent halkını son derece öfkelendirmekteydiler. Sarhoú Haçlılar, sokaklarda daima kavgalar çıkarıyor, ellerini her tarafa uzatmaya çalıúıyorlardı. Birkaç Fransız haçlının Müslümanlara ait bir mescidi ateúe vermesiyle çıkan yangında úehrin büyük bir bölümü yok olup gitmiúti. Ancak bu yangından sonra hiçbir Haçlı østanbul`da oturmaya cesaret edememiúti; zira halk burnundan soluyordu. Ocak ayında Haçlılara karúı duyulan öfke ve nefret ayaklanmaya dönüúmüú, halkın da onayı ile IV.Aleksios tahttan indirilip yerine III.Aleksios`un damadı Aleksios Murtzuphlos, V.Aleksios ünvanıyla tahta geçirilmiúti248. Haçlılarla anlaúan yeni imparatorlar, kızgın halk tarafından tahttan indirilince, bu ayaklanmayı kendilerine karúı bir meydan okuma olarak de÷erlendiren Haçlılar, úehri hücumla zapta karar vermiúti249. Latinler`in østanbul`u muhasarası karúısında sıkıúan zayıf Bizanslılar Süleyman ùah`tan yardım istemiúlerdi. Fakat o Ankara`nın ilhakı ve Gürcistan seferi ile çok meúgul oldu÷u için, karúılı÷ı ne olursa olsun Bizans`ı kendi kaderi ile baú baúa bırakarak elçiye müspet cevap vermemiúti. Haçlılar, úehirde oturan ve ticaret yapan 30000 kiúilik Frenk kolonisinden úehrin kapılarının açılması ve úehrin düúmesinde yardım gördüler250. Böylece úehir 13 Nisan 1204`te düútü ve Haçlılar østanbul`u, 1099`da Kudüs`ü zapt ettiklerinde yaptıkları korkunç katliama pek uygun düúen bir vahúetle ya÷maladılar. 900 yıl boyunca Hıristiyanlı÷ın merkezi olan østanbul, bu ya÷ma sonunda bütün ihtiúamını, zenginli÷ini, sanat eserlerini, her úeyini bir daha yerine gelmeyecek úekilde kaybetmiútir251. 247 Demirkent, a.g.m., s.661. Demirkent, Haçlı Seferleri, s.174-176. 249 Demirkent, a.g.m., s.661. 250 O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.271. 251 Demirkent, a.g.m., s.661. 248 56 Haçlılar üç gün boyunca úehrin dörtte birinden ço÷unu yakmıúlardı252. Bizanslılar`ın kimi öldürülmüú, kimi yoksul düúmüú, kimi de zincire vurulup esir alınmıútı. Bir kısmı da Ayasofya Kilisesi`ne sı÷ınmıútır. Latinler kiliseye de hücum edince keúiúler, ellerinde ønciller`le karúılarına çıkıp øncil`den ayetler okuyarak onlardan af ve merhamet dilemiúlerdi. Ancak Latinler, onları bu yalvarıúlarına aldırmayıp, aksine hepsini öldürmüúler, kilisedeki ikonları ve sayılamayacak derecedeki altın iúlemeli eúyaları, haçlardaki ve duvarlardaki ziynet malzemelerini almıúlardı253. Batılı kaynakların anlattı÷ına göre; “Gerek Flamanlar ve gerekse Fransızlar vahúi bir tahrip arzusuyla hareket etmekteydiler. Bunlar uluyan ve naralar atan kitleler halinde sokaklarda ve evlerde dolaúıyor, parıldayan her maddeyi kapıp, taúıyamadıkları her úeyi tahrip ediyor ve ancak öldürmek, ırza geçmek ve susuzluklarını gidermek için úarap mahzenlerinin kapılarını kırmak üzere bir lahza duraklıyorlardı. Ya÷macılar saraylara oldu÷u gibi fakir kulübelerine de dalıyorlar ve bunları tahrip ediyorlardı. Yaralı kadın ve çocuklar ölüm halinde sokaklarda debeleniyorlardı. Bu korkunç ya÷ma ve cinayet dalgası, muazzam ve güzel úehir bir harabe yı÷ını haline gelmiúti254”. Asırlar süren çalıúmalar sonucu oluúturulan fikri eserler, ilim dolu kütüphaneler, dünyaca ünlü sanat eserleri, her úey ama her úey kül olmuú, tahrip edilmiú, ortadan kaldırılmıútır. Ve bu suretle uygar insanlık o gün tamir edilemez bir felaket yaúamıútır255. Haçlılar bundan sonra østanbul`da Latin ømparatorlu÷u adıyla elli yedi yıl (1204-1261) sürecek bir hakimiyet kurup, bu imparatorlu÷un baúına Flandre kontu IX.Baudouin geçirmiúlerdir. ømparatorluk arazisi iúgalciler arasında bölüúüldü. Latin Devleti`nin hükümdarı Baudouin`e Bizans arazisinin dörtte biri ile Trakya ve Kuzeybatı Anadolu toprakları verildi. Haçlı ordunun kumandanı Boniface de Montferrat, Selanik`te Tesalya bölgesini içine alan bir krallık 252 Villehardouin`in bu olaylar sırasında gözlemledi÷i ve “Kimli÷ini bilmedi÷im birtakım insanlar kötülük olsun diye kenti ateúe verdi; yangın öyle büyüdü ki, öyle korkunç bir hal aldı ki kimse onu söndüremedi, bastıramadı. Limanın öbür tarafına yerleúmiú olan ordunun baronları bu durumu görünce çok üzüldü; güzel kiliselerin ve o zengin sarayların yanarak çökmesine, o büyük pazar sokaklarının alevler tarafından yutulmasına çok acıdılar; ama ellerinden baúka bir úey gelmiyordu” diye belirtti÷i olay, østanbul halkının içinde bulundu÷u zor durumu güzel bir úekilde anlatmaktadır. Villehardouin-Valenciennes, a.g.e., s.83. 253 øbn Kesir, a.g.e., s.121. 254 Runcıman, a.g.e., s.109. 255 Nomiku, a.g.e., s.53. 57 kurdu256. Venedik`in kazancı hepsinden fazla olmuú; Venedikliler hemen bütün Ege adaları ile Çanakkale, Tekirda÷, Modon, Koron, Draç, Ragusa gibi limanları ve Edirne`yi ele geçirmiúlerdi257. Ancak Latinler østanbul`u zaptetmekle bütün imparatorlu÷u ele geçirmiú olmadılar. Zira daha aradan iki yıl geçmeden Bizans`ın uzantısı olan ba÷ımsız devletçikler kurulmuútu258. 3.2.3.1. øznik Rum ømparatorlu÷u`nun Kurulması Haçlılar`ın østanbul`u iúgali ve orada bir Latin (Fransız) imparatorlu÷u kurmaları Selçuklular`ın siyaseti ve fetihlerinde rol oynamıútır. østanbul`dan sonra Balkanlar`da ve Yunanistan`da da hakimiyetlerini kuran Latinler, Anadolu`da Bizans topraklarından çok yer alamayıp øzmit`ten öteye geçemediler. Bizans`ın u÷radı÷ı bu felaket üzerine her tarafta bir takım despotlar belirmeye baúlamıútı. Bunlar arsında Aleksios`un damadı olan Theodoros Laskaris, 1204 yılında øznik`e kaçarak di÷erlerinden daha fazla muvaffakiyet kazanmıú, bu sebeple Bizans mültecilerinden pek çok asil ve kilise adamları onun yanına toplanmıútı. Haçlı kumandanlarından Louis, hissesine düúen øznik ve Bitinia dukalı÷ını iúgale giriúirken yakın sahillerden ve øznik`ten öteye geçemedi. Böylece kudretini gösteren Laskaris, imparatorlu÷unu ilan edip 1206`da øznik`te devletini kurdu. Laskaris 1208 yılında törenle patrik tarafından takdis olunup ømparator olarak taçlandırıldı ve østanbul`un Bizans imparatorlarının halefi olarak kabul edildi. Böylece østanbul`un Latin ømparator ve Katolik patri÷ine karúı øznik`te bir Bizans imparatoru ve bir Ortodoks patrik çıkarılmıútı. Bunun sonucu olarak øznik, østanbul`dan kovulan Bizanslılar`ın devlet ve kilise merkezi olmuútur259. 256 Ostrogorsky, Montferrat`ın Selanik`e gitmesinin kötü sonuçlar do÷urdu÷unu eleútirisel bir yaklaúımla ele alarak “Anadolu`nun öneminin takdir edilmemiú olması Latin Devleti`nin felaketi oldu. Boniface de Montferrat Anadolu`yu bir tarafa bırakıp Selanik`e gitti÷inden, devleti koruyucu Bizans kuvvetleri burada Theodoros Laskaris`in etrafında toplandı. ølk adımlar sonsuz derecede güç oldu. Eski devlet yapısı çözülmüú olup kısmi hakimiyetler kurmak oluúumu tam kıvamında idi” sözleriyle belirtmiútir. Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, Çev: Fikret Iúıltan, 5. Baskı, Ankara 1999, s.394. 257 Iúın Demirkent, “Bizans”, DøA, C.VI, østanbul 1992, s.239. 258 Demirkent, Haçlı Seferleri, s.179-180. 259 Kaya, a.g.t., s.144; 177 nolu dipnot. 58 3.2.3.2. Trabzon Rum ømparatorlu÷u`nun Kurulması Bizans imparatorlu÷unun yıkılması üzerine Komnenos ailesine mensup David ve Aleksios isminde iki genç úehzade de Karadeniz sahillerine yerleúme çabasına girmiúti. Gürcü kraliçesi Thamara`nın küçük ye÷eni olan Aleksios derhal Gürcistan`a giderek kraliçenin askeri yardımı ile Trabzon`a geldi ve imparator soyuna mensup olması dolayısıyla orada Komnenoslar`ın yeni bir hanedanını ve devletini kurdu (1204-1461). Onun küçük kardeúi David de Karadeniz`in batı sahillerinde, Sinop ve Ere÷li úehirlerinde yerleúmiú; o da Bizans`ın varisi olmak iddiasıyla Sakarya boylarına kadar ilerlemiúti.260 IV. Haçlı seferi Bizans imparatorlu÷una vurdu÷u darbe ile Anadolu`daki Selçuklu Türk hakimiyetinin güçlenmesine yardım bile sa÷lamıútı. Türkiye Selçuklu Devleti artık batıdan gelecek bir tehlike kalmadı÷ından sınırlarını geniúletmek imkanı bulmuútu. Bu Haçlı seferinin Müslümanlar`a hiçbir zararı olmamıú, fakat baúından beri do÷udaki din kardeúlerine yardım sözünü dillerinde düúürmeyen ve güya bu harekete IV.Aleksios`un ça÷rısı üzerine Bizans`a destek olmak üzere birleúmiú olan Haçlılar, asıl niyetlerini úimdi göstermiú oldular. Çünkü baúından beri Batı`nın düúüncesi Bizans`ı yok etmek ve onun sahip oldu÷u Anadolu`dan Türkler`i atarak bu bölgeleri ele geçirmekti. Ancak yüz yıl öncesine göre durum de÷iúmiúti. Anadolu`da Türk hakimiyeti kesinlikle yerleúmiúti. Bunu de÷iútiremeyeceklerdi261. 3.2.4. østanbul`un øúgali Sırasında I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in Kayınpederine Sı÷ınması Ve Ada Hayatı Kaynakların bu konudaki genel görüúüne göre, I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, østanbul`un Latinler tarafından iúgali sırasında, kayınpederinin østanbul yakınlarında olan kalesine kaçmıútır262. Kayınpederi Manuel Mavrozomes, Keyhüsrev`i kabul etmiú ve ona “Allah bize teselli verinceye kadar bu kale sana 260 O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.278. Demirkent, Haçlı Seferleri, s.180-181. 262 Ali Sevim ise bu yer hakkında farklı bir yorum yaparak “I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, Haçlıların (Latinlerin) østanbul`u iúgalleri üzerine, kayınpederinin yanına Menderes havalisine gitmek zorunda kaldı” ifadesini kullanmaktadır. Sevim, Anadolu`nun Fethi, s.159. 261 59 da bana da yetiúir263”; “Bu kaleye müútereken sahip olalım; geliriyle yetinelim264” gibi sözler söylemiútir265. Fakat øbn Bibi, bu görüúte de÷ildir. Ona göre, I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in østanbul`dan ayrılarak kayınpederi Manuel Mavrozomes`in yanına gitmesinin sebebi, Frenkle yaptı÷ı düellodur. øbn Bibi bu durumu; “Saraya gittiklerinde ømparator Vasilyüs, Frenkler`den zarar görmemesi için Keyhüsrev`e, Rum kayserlerinin soyundan Melik Mavrozomes`in yanına gitmesi tavsiyesinde bulundu266. Bunu kabul eden Keyhüsrev birkaç gün sonra adamları ve askerlerini alarak Mavrozomes`in bulundu÷u adaya gitti” olarak açıklar267. Gerçekten de Manuel Mavrozomes`in malikanesi hem Keyhüsrev, hem de o÷ulları için adete bir huzur ve sükun yuvası olmuútur. Keyhüsrev burada çeúitli içkilerle gurbet hayatını hafifletmeye çalıúarak huzurlu bir hayat yaúıyordu. ùehzadeler ise, her gün atabeyleri Seyfeddin Ayaba tarafından düzenli bir úekilde sürdürülen e÷itim ve ö÷retimlerini bitirince, kara ve deniz avına çıkarak hoúça vakit geçirmiúlerdi268. 3.3. Rükne`d-Din Süleyman ùah`ın Ölümü Ve I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in Anadolu`ya Davet Edilmesi 1196 yılında, iktidardaki kardeúi I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`i kuvvet yoluyla tahttan indiren Rükne`d-Din Süleyman ùah, sekiz yıl kadar tahtta kalmıútı. Rükne`d-Din Süleyman ùah bu süre içerisinde Anadolu Türk birli÷ini sa÷lamaya çalıútı÷ı gibi, Gürcülerle de mücadele etmiútir. Gürcülerle yaptı÷ı 263 Abu`l Farac, a.g.e., s.474. øbnü`l- Esir, a.g.e., s.169. 265 Bu konu ile ilgili olarak ayrıca bkz; Müneccimbaúı, Camiu`d-Düvel, s.34; Özaydın, “Anadolu Selçukluları”, s.155; Alptekin, “I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev”, s.265; Merçil “Hanedan Mensupları”, s.715; O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.269; v.d. 266 Keyhüsrev`e, Manuel Mavrozomes`in yanına gitmesini tavsiye eden ømparator; “øslam padiúahının sevgisi gönlüme öyle yerleúmiútir ki hiçbir suretle ayrılık kabul etmez, bir dakika mübarek cemalinizden ayrı düúsem rahatım kaybolur. Lakin cihan úahının iúini kendi arzularımdan üstün görüyorum. E÷er izniniz olursa Frenkler`in düúmanlık hisleri hiddetleri sükunet buluncaya kadar Sultanımı Rum kayserlerinin ulularından olan Melik Mafrozom`un yanına göndereyim. Ve imkan dahilinde olan her úeyi göndermekte kusur etmeyeyim. Melik Mafrozom da bizzat lazım gelen hürmet ve riayeti yerine getirecektir” sözlerini söylemiútir. øbni Bibi, Muhtasar, s.34. 267 øbn Bibi, Selçuk Name, s.76. 268 Koca, a.g.e., s.16; øbn Bibi, Selçuk Name, s.76. 264 60 savaúta yenilen Rükne`d-Din Süleyman ùah, hazırlanmak için geriye dönmüú, Ankara`yı kardeúinden almıú ve tekrar Gürcistan seferine giderken yolda ölmüútür. Onun ölümünü øbnü`l-Esir úöyle anlatır; “Malatya ile Konya arasındaki Anadolu topraklarının hakimi olan Sultan Rükne`d-Din Süleyman b. Kılıç Arslan b. Mes`ud b. Kılıç Arslan b. Süleyman b. Kutalmıú bu sene 6 Zilkade (6 Temmuz 1204) günü öldü269. Kulunç hastalı÷ına yakalanan sultan yedi gün hasta yattıktan sonra öldü. Hastalanmadan beú gün önce Ankara hakimi olan kardeúine ihanet etmiúti. Ankara müstahkem bir úehirdi. Buraya hakim olan kardeúi Rükne`dDin`e düúmandı. Rükne`d-Din onu birkaç sene muhasara etti. Kardeúinin durumu zayıfladı, yanındaki erzak azaldı. Bu yüzden alaca÷ı bazı yerlere karúılık Ankara`yı teslim etmeye razı oldu. Rükne`d-Din ülkesindeki bir kaleyi Ankara`ya karúılık olarak verecekti. Sözünde duraca÷ına dair de yemin etti. Bunun üzerine kardeúi Ankara`dan inerek úehri teslim etti. øki o÷lu da yanındaydı. Rükne`d-Din kardeúini yakalamak üzere adam görevlendirdi. Çocukları ile birlikte yakalayıp kardeúini öldürdü. Bu hadisenin üzerinden beú gün geçmemiúti ki, Rükne`d-Din kulunç hastalı÷ına yakalanıp öldü270”. Rükne`d-Din Süleyman ùah`ın ölümünden sonra Tokat`tan gelerek Süleyman ùah`ın hizmetine giren Nuh Alp, Emir Mende ve Tüz Be÷ gibi devlet büyükleri sultanın çocuk yaútaki o÷lu øzzeddin Kılıç Arslan271`ı tahta geçirdiler272. Bu çocuk yaútaki sultan sekiz ay kadar hüküm sürebildi273. Onun zamanında Akdeniz sahillerinde önemli kalelerden olan Isparta274 kalesi alınmıútır275. øzze`d-Din Kılıç Arslan`ın küçüklü÷ü sebebiyle halkın gözünde itibarsız oldu÷unu, hükümdarın emrine ve memleket nizamına bozukluk geldi÷ini öne 269 Neúri, bu tarihi Zilkade 599/Temmuz-A÷ustos 1203 olarak vermektedir. Neúri, Neúri Tarihi, s.23. øbnü`l- Esir, a.g.e., s.166-167. 271 øbn Kesir, III.Kılıç Arslan`dan “Eflah Arslan” olarak bahsetmektedir. øbn Kesir, a.g.e., s.121. 272 øbn Bibi, Selçuk Name, s.96. 273 Merçil “Hanedan Mensupları”, s.716; øbn Kesir, III.Kılıç Arslan`ın tahtta kalma süresini “Bir sene”, øbn Kesir, a.g.e., s.121; Ahmed bin Mahmud ise “Bir buçuk yıl” olarak zikretmektedir. Ahmed Bin Mahmud, a.g.e., s.150. Rükne`d-Din Süleyman ùah, Zilkade 1204`te ölüp, I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev de Cemaziyülevvel 1205`te tahta çıktı÷ına göre bu sürenin sekiz ay oldu÷u anlaúılır. 274 Müneccimbaúı buradan “A÷ras” olarak bahseder. Müneccimbaúı ùeyh Ahmed Dede, Anadolu Selçükleri, Çev: Hasan Fehmi Turgal, østanbul 1939, s.13. fakat kaynaklarda A÷ras, Atabey için kullanılır. 275 øbni Bibi, Muhtasar, s.39. 270 61 süren276 ve sabi bir çocu÷a tabi olmak istemeyen277 Gıyase`d-Din Keyhüsrev`e mensup beylerden bir kısmı harekete geçmiútir. Uc Türkmenleri`nin baúında bulunan Ya÷ıbasano÷ulları bu teúebbüste esas rolü oynuyordu. II.Kılıç Arslan Ya÷ıbasan`ı 1164`de ma÷lup edip Sivas`ı alınca, Ya÷ıbasan`ın ölümünden sonra üç o÷lu Muzafferü`d-Din Mahmud, Zahire`d-Din øli ve Bedre`d-Din Yusuf278, Selçuklular`ın ve bilahere Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in hizmetine girmiúti. Bu Daniúmendli beyleri ve Mubarize`d-Din Ertokuú eski sultanlarını tekrar tahta çıkarmak için iúbirli÷i yaptılar279. Bu beyler hiç zorluk çekmeden etraf ve vilayetlerin emirlerini Gıyase`d-Din Keyhüsrev tarafına çevirdiler. Onlara ant içirip taahhütnameler aldılar. Sonra Keyhüsrev`in hizmetinde haciplik280 ve kahyalık yapmıú, bilgisi ve tecrübesi fazla olan 5 dili ana dili gibi konuúan Hacib Zekeriya281`yı, Sultan Gıyase`d-Din Keyhüsrev`i ça÷ırmak için görevlendirdiler. Beylerden aldıkları mektupları ve senetleri hiç kimsenin fark edemeyece÷i úekilde yarılmıú bir çobande÷ne÷inin içine yerleútirdiler. Hacib Zekeriya`ya ise keúiú elbisesi giydirip rahip kılı÷ına soktular282. Hacib Zekeriya, Mavrozomes`in ülkesine gelince Keyhüsrev ile görüúme yolu aramaya baúlamıútı. Bu fırsatı øzze`d-Din Keykavus ve Alae`d-Din Keykubad`ın özel hizmetçileriyle gezintiye çıkmaları sırasında yakalamıútır. Hacib Zekeriya, Melik øzze`d-Din Keykavus`un yanına giderek yana÷ından öpünce buna sinirlenen Keykavus, babasının yanına koúarak keúiúin edepsizli÷ini anlatmıú, Keyhüsrev de onu derhal yanına ça÷ırmıútı. øçeri girince hiçbir úey 276 Ahmed Bin Mahmud, a.g.e., s.150. Müneccimbaúı, Camiu`d-Düvel, s.34. 278 øbrahim Hakkı Konyalı, bu kiúi için; “Bedre`d-Din Yusuf, Ya÷ıbasan`ın de÷il, Mahmud`un o÷ludur ve Selçukiler`den birisi ile evlenmiú Devlet Hatun`un kardeúidir. Bedre`d-Din, Beramuni diye úöhret yapmıútır” demektedir. Konyalı, a.g.e., s.447. Konyalı, aynı eserinin bir baúka sayfasında bu konu ile ilgili olarak “Devlet Hatun`un Selçuk hükümdarlarından hangisinin karısı oldu÷unu kesin olarak tespit edemedim. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in hasekileri arasında olmasını en kuvvetli bir ihtimal gibi alıyorum. Belki de bu kadın; Keykavus ve Keykubad `ın anaları da, Keyhüsrev`le beraber østanbul`a gelmiútir. Kati olan úudur ki Devlet Hatun, Bedre`d-Din-i Beromoni`nin kardeúidir. Babaları da Daniúmendo÷ulları`ndan Muzafferü`d-Din Mahmud`dur” ifadesini kullanır. Konyalı, a.g.e., s.385. 279 O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.272. 280 Hâcib: Bir kiúinin bir yere girmesine engel olan kimse, kapıcı demektir. Tarihçiler menúeini Sasaniler zamanına kadar çıkarırlar. Sasaniler döneminde bu memuriyetin var oldu÷una dair kayıtlar vardır. Hâciblik müessesinin mevcut oldu÷u Türkiye Selçukluları`nda eski gelene÷e uyularak hâciblere emir unvanı verilmiútir. Aydın Taneri, “Hâcib”, DøA, C.XIV, østanbul 1996, s.508-510. 281 Ahmed bin Mahmud, Hacib Zekeriya için “Atabey Yarınkuú” ifadesini kullanır. Ahmed Bin Mahmud, a.g.e., s.150. 282 øbn Bibi, Selçuk Name, s.97. 277 62 sormayan Mavrozomes, onun derhal öldürülmesini istemiútir. Kan ter içinde kalan Hacib Zekeriya, üstündekileri atarak kendisini tanınacak hale getirince Keyhüsrev onu tanımıú fakat tanıdı÷ını kimseye belli etmemiútir. Adamlarından birine Farsça, Zekeriya`nın istedi÷i zaman huzuruna gelebilmesi için kapısı açabilecek bir yere koyulmasını buyurmuútur. Saray yabancılardan boúalınca Sultan hiç vakit kaybetmeden Zekeriya`yı yanına ça÷ırmıú, Zekeriya içeri girince Keyhüsrev`e bu iúi kendisiyle görüúmek için yaptı÷ını söylemiúti. Keyhüsrev, kardeúi Rükne`d-Din Süleyman ùah`ı sorunca, Hacib Zekeriya olanları anlatmıú, Keyhüsrev`in tahta davetini içeren yemin mektuplarını ve getirdi÷i senetleri Keyhüsrev`in önüne koymuútu. Keyhüsrev bunları okuyunca kardeúi her ne kadar kendisine kötülük ettiyse de onun ölümüne dayanamayıp a÷lamıútır. Keyhüsrev olanları Mavrozomes`e anlatıp üç gün yas tuttuktan sonra dördüncü gün Mavrozomes`e, ülkesine geri dönece÷ini bildirmiúti. Mavrozomes de bunu olumlu karúılamıú ve maiyeti ile birlikte sultana eúlik edebilece÷ini belirtmiútir. Mavrozomes, daha önce kızını eú olarak Keyhüsrev`e verdi÷i gibi o÷luna da Keyhüsrev`in yanında görev vermiúti283. Daha sonra I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev ve yanındakiler, Keyhüsrev`in tekrar Selçuklu tahtına sahip olabilmesi için Konya`ya do÷ru yola çıkmıútı. 283 øbn Bibi, Selçuk Name, s.98-101. 63 IV. BÖLÜM 4. I.GIYASE`D-DøN KEYHÜSREV`øN ANADOLU`YA DÖNÜùÜ, II.SALTANAT YILLARI VE ùEHADETø 4.1. øznik Olayı I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, kayınpederi Manuel Mavrozomes ve yanındakiler øznik`e varınca, øznik Rum ømparatoru Theodoros Laskaris, Türkiye Selçuklu Sultanı III.Kılıç Arslan ile a÷ır yeminli bir anlaúma yaptı÷ını bundan dolayı geçiúlerine izin veremeyece÷ini söylemiúti284. Laskaris`in, III.Kılıç Arslan ile anlaúma yapıldı÷ını söylemesi, herhalde fırsattan istifade ile Keyhüsrev`den bir úeyler koparmak için bahane idi. Çünkü Laskaris`in kendisi de yeni bir devlet kuruyordu. III.Kılıç Arslan yeni sultan ilan edilmiúti. Dolayısıyla ne zaman ve ne çabuk anlaúma yapılmıú olabilirdi. Bizans kaynaklarında da hiç bahsedilmeyen ancak Laskaris`in var oldu÷unu ileri sürdü÷ü bu anlaúmanın Keyhüsrev`den alınan söz ve koparılan taviz ile bozulması da bunun bir bahane oldu÷unu ortaya koymaktadır285. Laskaris ve Keyhüsrev bu konuda birkaç gün konuúup tartıúmıú, aralarında elçiler ve aracılar gidip gelmiúti. Tartıúmalar sonunda varılan anlaúmaya göre; Selçuklular, Rum ülkesinden aldıkları Honaz, Ladik (Denizli) ve Konya sınırına kadar di÷er kaleleri ve vilayetleri Laskaris`in naiblerine teslim edecekler, bu iú gerçekleúinceye kadar Keyhüsrev`in o÷ulları, Hacib Zekeriya ile birlikte Laskaris`in yanında rehin kalacaktı. Bu karar üzerine Keyhüsrev, Mavrozomes`in yakınlarının eúli÷inde sınır bölgesine kadar gitmiútir286. øbn Bibi`de anlatıldı÷ına göre; “Aradan birkaç gün geçince Hacib Zekeriya, Theodoros Laskaris`in yanına giderek; “Siz padiúahımız bilirsiniz ki, melikler nazik ve hassas kimselerdir. Bu yüzden çabuk sıkılıp rahatsız olurlar. øbn Bibi, Selçuk Name, s.101. Kaya, a.g.t., s.118-119. 286 øbn Bibi, Selçuk Name, s.101. 284 285 64 Devamlı evde kalmaktan üzülüp hasta olmaları mümkündür. E÷er onlara o yüzden bir zarar gelirse, siz de ondan zarar görürsünüz” dedi. Hacib Zekeriya`nın sıkıntıdan meliklere bir zarar gelmemesi uyarısını dikkate alan Laskaris, onun fikrini uygun bularak meliklerin çevreyi gezip ata binmelerine izin vererek yakınlarından birkaç kiúiyi de yanlarına kattı. Ertesi gün gezmeye çıktıklarında Hacib Zekeriya, Laskaris`in yanlarında gönderdi÷i adamlarını ba÷ıú ve vaatlerle ümitlendirip yanına çekmeye çalıútı. Sonunda bu iste÷ine ulaútı. Görevlilerin baúı konumunda olan kiúiyi kendi yanına çekti. O da di÷erlerini ikna etti. Ormanda av sırasında iken önlerinden Rum ülkesine do÷ru kaçan yaban domuzunu kovalamaya baúladılar. Bu kovalama planı øslam ülkesi sınırlarına ulaúma ile son buldu287. Böylece, øzze`d-Din Keykavus ve Alae`d-Din Keykubad`ın rehinelik hayatları çok kısa sürdü÷ü gibi, babalarının øznik Rum ømparatoru Laskaris ile yaptı÷ı anlaúmada uymak zorunda oldu÷u yükümlülük de kendili÷inden ortadan kalkmıú oluyordu288. Fakat Osman Turan, bu anlaúma úartının I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev tarafından ileriki yıllarda kayınpederi Manuel Mavrozomes`un, Denizli ve havalisine tayin edilmesiyle yerine getirilmiú oldu÷unu belirtmektedir289. 4.2. Uluborlu`da Yapılan Hazırlıklar I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, øznik`te Theodoros Laskaris ile anlaútıktan sonra Manuel Mavrozomes ile uc Türkmenleri`nin bulundu÷u yere Uluborlu (Burgulu)`ya ulaútı290. Mikail Bayram`a göre Keyhüsrev`in øzmit, Kütahya üzerinden Uluborlu`ya intikali tamamen Manuel Mavrozomes`in yardım ve çabalarıyla gerçekleúmiútir291. Keyhüsrev, meliklik döneminin geçti÷i ve çok iyi tanıdı÷ı Uluborlu`da, Uc`un iúlerini yoluna koymak, eksikliklerini gidermek ve oradaki beylerle görüúerek düúüncelerini almakla meúgul iken, Hacib Zekeriya derhal Keyhüsrev`e adamlar göndererek meliklerle yanına gelmekte oldu÷unu, øbn Bibi, Selçuk Name, s.101-103. Koca, a.g.e., s.18. 289 O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.81. 290 Merçil “Hanedan Mensupları”, s.716. 291 Bayram, “Devlet Yapısının ùekillenmesi”, s.171. 287 288 65 anlaúma sırasında Laskaris`e söz verdi÷i kaleleri teslim etmemesini bildirmiúti. Büyük bir sevinç yaúayan Keyhüsrev, Uc`ta iúleri yoluna koymuú, beyleri ve komutanları ba÷ıúlarla memnun etmiútir292. Çok geçmeden Hacib Zekeriya beraberinde øzze`d-Din Keykavus ve Alae`d-Din Keykubad oldu÷u halde Sultan`ın yanına gelmiúti. Gıyase`d-Din Keyhüsrev çocuklarına kavuúmanın sevincini yaúayarak Borgulu`da hazırladı÷ı ordusunu alıp, II.Kanun 1205 (Ocakùuabat 1205/601 Cemaziyülevvel) tarihinde, Konya üzerine yürümüútür293. 4.3. Konya Kuúatması Ve I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in Tahta Davet Edilmesi I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in Konya`ya do÷ru geliúini haber alan Konya úehrinin ileri gelenleri daha do÷rusu yönetimde söz sahibi olan ve bulundukları konumlarını muhafazaya çalıúan menfaat çevreleri Keyhüsrev`in yeniden sultan olmasını istemiyor, onun yerine bir çocu÷un sultan olmasını siyasi güçlerinin ve menfaatlerinin devamlılı÷ı için gerekli görüyorlardı294. Keyhüsrev`in Konya kuúatması ile ilgili olarak øbn Bibi ile di÷er kaynaklar arasında farklar bulunmaktadır. øbn Bibi; “Konya halkı Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in geliúini haber alınca Sultan Rükne`d-Din Süleyman ùah`a duydukları vefadan dolayı o÷lu øzze`d-Din Kılıç Arslan`ı desteklemekte ve Gıyase`d-Din Keyhüsrev`e engel olmakta kararlı idiler. Bundan dolayı savaú ve savunma silahlarını hazırlamıúlardı. Keyhüsrev ise verdi÷i emirle úehrin yakınında ve çevresinde bulunan evleri, barkları yerle bir ettirdi, úehirde bulunan mamur yerleri ateúe verdirdi ve çevredeki bütün a÷açları kestirdi. Fakat yine de savunmayı kıramadı. Bunların üzerine Sultan øzze`d-Din Kılıç Arslan, úehir halkına, ailelerini boú yere tehlikeye atmamalarını, amcasının Konya`yı ele geçirmek için her úeyi yapaca÷ını fakat kendi canının ba÷ıúlanması konusunda söz alınırsa savunmanın kaldırılabilece÷ini söyledi. ùehir halkı ise onun øbn Bibi, Selçuk Name, s.104. O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.273. 294 Kaya, a.g.t., s.121. 292 293 66 fermanına uyarak Keyhüsrev`e bu konuda haber gönderdi295”; úeklinde bilgi verirken di÷er kaynaklar kuúatmanın baúarısız oldu÷unu savunarak Keyhüsrev`in, Ilgın`a çekiliúinden ve Aksaray olayından bahsederler. 4.3.1. Aksaray Olayı Kaynaklarda Keyhüsrev`in gurbet dönüúündeki Konya kuúatmasından sonra askerleriyle çekildi÷i yerler farklı isimlerde veriliyorsa da bu yer genel görüúe göre Ilgın`dır. Bu kaynaklardan biri olan Abu`l-Farac`; “Gıyase`d-Din Keyhüsrev ve yanındakiler bir çok askerler toplayarak Konya úehrine do÷ru hareket ettiler ve karargah kurdular. Konya dahilindeki askerler dıúarı çıkarak bunlarla dövüútüler ve Uclar`ı kırarak kaçmaya mecbur ettiler. Gıyase`d-Din Keyhüsrev ne yapaca÷ını ve nereye gidece÷ini úaúırdı÷ı için Konya`ya yakın bir yerde olan Abgarm296 kasabasına iltica etti. Aksaraylılar bundan haber alınca müteessir oldular ve kendi hakimlerini atarak Gıyase`d-Din Keyhüsrev`i ça÷ırdılar. Konyalılar Aksaraylılar`ı kıskanarak baúlarındaki eúrafı yakaladılar ve “Yaúasın Gıyase`d-Din Keyhüsrev” diye ba÷ırarak Gıyase`d-Din Keyhüsrev`i Konya`ya getirdiler297” úeklinde olayı anlatmaktadır. Sonuç olarak; Keyhüsrev`in Konya`yı bir aylık kuúatma hareketi baúarısızlıkla sonuçlanınca298 Keyhüsrev, Ilgın`a çekilmek zorunda kalmıú; fakat øbn Bibi, Selçuk Name, s.105. øbn Bibi`ye benzer açıklamalarda bulunan bir baúka eserde de; Konya çevresinde bir günlük mesafede, bahçeler ve ba÷ların uzandı÷ı, feodallerin genelde kentte, yaz aylarında ise burada yaúıdıklarından bahsedilir. Yine bu esere göre Konya`yı kuúatmaya giriúirken nasıl davranması gerekti÷ini bilen I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, önce bahçelerin kesilmesini ve ba÷ların sökülmesini buyurmuútur. Böylece kenttekilerin direniúi derhal kırılmıú, III. Kılıç Arslan`ın savunma iste÷i yok olmuútur. Bu feodaller Kılıç Arslan`a, yaúamının, kendilerinin ve tımarlarının güvenceye alınması úartıyla, amcasının affına sı÷ınmasını önermiúlerdir. Sultan ve yandaúları, feodallerin önerisini dinlemiúler ve tartıúmasız boyun e÷miúlerdir. Böylece her türlü direniú zararsız duruma gelmiútir”, ifadeleri yer almaktadır. V. Gordlevski, Anadolu Selçuklu Devleti, Ankara 1988, s.158. 296 Müneccimbaúı`nda “Ab-ı germ” olarak geçen yer Ilgın`dır. Müneccimbaúı, Camiu`d-Düvel, s.35. øbnü`l-Esir ise buranın “Ökrem (Meram ?)” oldu÷unu belirtmektedir. øbnü`l- Esir, a.g.e., s.169. 297 Abu`l Farac, a.g.e., s.486; Alptekin, “I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev”, s.266; O.Turan, “Keyhusrev I”, s.615; Müneccimbaúı, Anadolu Selçukileri, s.26. 298 Konya kuúatmasında halkın direnmesi ve kuúatmanın uzun sürmesinin sebebi olarak Konya kadısı Tirmizi`nin, Keyhüsrev için, “kafirlere yatkınlık ve dostluk gösterdi÷ini ve onların ülkesinde úeriatın yasakladı÷ı úeyleri yaptı÷ını” belirterek saltanat tahtına oturamaz fetvasını vermesi de gösterilir. øbn Bibi, Selçuk Name, s.115. 295 67 Konya-Aksaray arası rekabet dolayısıyla önce Aksaray`da sonra da Konya`da adına hutbe okutulmuútur299. Osman Turan baúta olmak üzere kaynakların ço÷u bu olayda KonyaAksaray arası geleneksel rekabetten bahsetmektedir300. Aksaray, II.Kılıç Arslan zamanında askeri bir üs haline getirilmiú301, imar faaliyetleri artırılmıú, Azerbaycan`dan buraya gaziler, alimler ve tüccarlara getirilerek yerleútilmiúti. øslam ruhu ve gaza idealinin muhafazası için úehre kötü insanların, Rum ve Ermeniler`in girmesine müsaede edilmemiúti302. Anlaúılan o ki Aksaray bu uygulamalarla kültürel özelli÷i bozulmamıú bir Türkmen yurdu haline getirilmiúti. Yani seçkin bir yeri vardı. Belki de Konya-Aksaray rekabetinin asıl sebebi bu idi. 4.3.2. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in Konya Tahtına Davet Edilmesi I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, Aksaray olayı üzerine Konyalılar tarafından bazı úartlar ileri sürülerek tahta davet edilmiútir. øbn Bibi bu úartları belirtirken; “Keyhüsrev, øzze`d-Din Kılıç Arslan`a, babası Rükne`d-Din Süleyman ùah`ın melik oldu÷u Tokat`ı verdi. Bu konuda menúur yazıldı. Daha sonra beylere, ileri gelenlere ve seçkin kimselere iktalar tayin edildi. Bu konudaki fermanları ise birkaç elçi ile úehre gönderdi. Konya`nın ileri gelenleri bu fermanları okuyup elçileri dinledikten sonra Sultan øzze`d-Din Kılıç Arslan`ı amcasının yanına gönderdiler. Ye÷eninin geldi÷ini haber alan Keyhüsrev, o÷ullarını onu karúılamaya gönderdi. Keyhüsrev`in yanına varınca iyi karúılanan Kılıç Arslan, ondan kemer, külah, altın saplı kılıç, at ve katır gibi úahane hediyeler aldı. Keyhüsrev sonra ona, ülke ve saltanat iúlerini yoluna koyup her tarafta güvenli÷i sa÷layıncaya kadar Gavele Kalesi`nde oturmasını, ondan sonra da Tokat`a gitmesini buyurdu303” ifadelerini kullanır. 299 Merçil, a.g.e., s.134. O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.275; Sevim, Anadolu`nun Fethi, s.160; Merçil, a.g.e., s.134. 301 O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.275. 302 Nezihi Turan, a.g.m., s.393. 303 øbn Bibi, Selçuk Name, s.107. Hocam Mikail Bayram`dan ders esnasında dinledi÷im bir bilgiye göre de anlaúma úartlarından birisine göre Gıyase`d-Din Keyhüsrev kendinden sonra III.Kılıç Arslan`ı tekrar 300 68 Bundan sonra I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, 601 Recep/ùubat 1205 tarihinde Konya`ya girerek Selçuklu tahtına ikinci kez oturmuútur304. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in ikinci defa tahta çıkıú tarihini bazı tarihçiler 600 (1204), bazıları da 601 (1205) hatta 603 (1206) yılında olmak üzere göstermekte iseler de, Keyhüsrev`in 601 (1205) tarihli paraları olmakla birlikte 602 (1206) yılı hakkındaki söz çürümüú olur305. 4.4. økinci Saltanatının ølk Yılları ve øzledi÷i Siyaset I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, büyük bir úenlik içinde, çavuúların nidaları ve müzik sesleri arasında Konya`ya girmiúti (601 Recep/ùubat 1205). Konya`da tahta oturunca din ve devlet iúlerini düzene koyup askerlerin ve hizmetçilerin ileri gelenlerine paralar da÷ıtmıútır306. Osman Turan`a göre; Gıyase`d-Din Keyhüsrev, ortalı÷ın sükun bulması için ye÷enin birkaç gün Konya yakınında Gavele kalesinde kalmasını emretmiú, fakat onun Tokat`a tayini gerçekleúmemiúti. Kılıç Arslan ve yakınları Gavele Kalesi`nde öldürülmüútür307. III.Kılıç Arslan`dan bir daha bahsedilmemesi Kılıç Arslan`ın bu kalede bertaraf edildi÷ine delalet etmektedir308. Böylece Gıyase`d-Din Keyhüsrev, uzun ve çileli bir gurbet hayatı sonrası úimdi a÷abeysi Süleyman ùah tarafından siyasi birli÷i veliaht gösterecekti. Hocamıza göre bunu kabul eden Keyhüsrev, III.Kılıç Arslan`ın yanına atabegler verip Uluborlu`ya göndermiú ve orada bo÷durtmuútur. Bizim de eski Uluborlu yerleúmelerinde araútırma yaparken üzerinde “Kılıç Arslan” yazılı bir mezara rastlamamız hocamızın söyledi÷ini kuvvetlendirmektedir( bk. Ekler bölümü). Bazı kaynaklar anlaúma úartlarından bahsetmeyip; øzze`d-Din Kılıç Arslan`ın karúı koyacak gücü olmadı÷ından Konya`dan çıkıp kaçtı÷ını, tahta geçen Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in de, øzze`d-Din`in arkasından asker gönderip onu yakalattı÷ını ve kalede hapsetti÷ini, øzze`d-Din`in de o kalede öldü÷ünü belirtirler. Ahmed Bin Mahmud, a.g.e., s.150; Aksarayi, a.g.e., s.129. 304 Merçil, a.g.e., s.134. 305 Eldem, a.g.e., s.50. 306 øbn Bibi, Selçuk Name, s.110. 307 Osman Turan, “Kılıç Arslan III.”,øA, C.VI, østanbul 1967, s.703; Turan`ın bu fikrini destekleyen Konyalı, III.Kılıç Arslan`ın cesedinin dedelerinin türbelerine getirildi÷ini, fakat cesedin mumyalanıp mumyalanmadı÷ını tespit edemedi÷ini belirtmektedir. Konyalı, a.g.e., s.583; Mehmet Önder ise türbede ismi geçen sekiz sultandan baúka; ùehin ùah, III.Kılıç Arslan, II.øzze`d-Din Keykavus ve III.Keyhüsrev`in de medfun olup, türbenin içi küçüklü÷ünden dolayı bunlara ait sanduka konulmadı÷ını belirtir. Mehmet Önder, Mevlana ùehri Konya, II.Baskı, Ankara 1971, s.94-95. 308 O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.275. Uzunçarúılı ise “Kılıç Arslan saltanattan iskat edilerek hayatına dokunulmamıú ve sonra da Tokat`a gönderilmiútir”, ifadesiyle III.Kılıç Arslan`ın öldürülmedi÷ini belirtmektedir. øsmail Hakkı Uzunçarúılı, Osmanlı Devleti Teúkilatına Medhal, 4.Baskı, Ankara 1988, s.63. Wittek; øbn Bibi`de de yer alan Kılıç Arslan`ın Tokat`a gönderilmesi ve ona Tokat`ta ikta verilmesi tarzı anlatımların hayal mahsulü oldu÷unu savunmakta ve Gavele Kalesi`nde Kılıç Arslan`ın öldürüldü÷ünü belirtmektedir. Wittek,a.g.m., s.210. 69 kurulmuú, babası II.Kılıç Arslan`ın memleketi taksimi devrine göre daha da kuvvetli hale gelmiú bir devletin baúı olmuútu309. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in tahtı yeniden ele geçirmesinin ardından devlet yapısında ve yönetimde yeni bir yapılanma çalıúmasına girdi÷i görülmektedir. O, bunu yapmak suretiyle devlete kalıcı bir düzen vermiú olaca÷ını ve bu yolla Anadolu`da bulunan farklı etnik ve dini zümreler arasında barıú ve güven ortamı oluúturaca÷ını düúünüyordu. Bu yolla güçlü, toplayıcı ve birleútirici büyük bir devlet modeli gerçekleútirmeyi planlıyordu. Türkiye Selçukluları`nda böylece yeni bir devlet anlayıúı ve yeni bir mutlu toplum inúa etme düúüncesi do÷muútur. Bunu Türk Cihan Hakimiyeti Ülküsü`nün yeni bir uygulama biçiminin gündeme getirilmesi olarak düúünebiliriz310. Bu fikir do÷rultusunda I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, icraatlarına baúlamıútır. Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in ilk icraatı, ùam`da bulunan ve devrin en büyük bilgini ùeyh Mecdeddin øshak`a bir mektup yazarak, kendisini Konya`ya davet etmek olmuútur. Zira o, daha önce yanında bulunan, fakat kendisinin sürgüne çıkması ile Konya`yı terk edip ùam`a yerleúmiú olan bu büyük bilginden, úehzadelerin e÷itimi ve ö÷retimi için faydalanmak istiyordu311. Keyhüsrev, daha sonra Mavrozomes`in yakınlarına, akrabalarına ve adamlarına her birinin makam ve mevkisine göre hil`atler, ba÷ıúlar ve hediyeler da÷ıtmıú; Mavrozomes`i de bekledi÷i makamdan daha yüksek bir makama getirmiúti312. øbn Bibi`de, gurbet hayatında kayınpederi ile acı günler geçiren Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in ona Konya`da çok yüksek misafirperverlik gösterdi÷i ve mevki verdi÷i rivayet ediliyorsa da hangi mansıba tayin oldu÷u belirtilmemiútir313. Ama I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, Manuel Mavrozomes`i “Melik” unvanıyla Uc bölgesine göndermiú, Uluborlu, Denizli ve Honaz`ı ona vermiútir. Böylece Anadolu`da yöneticisi Hıristiyan olan Selçuklu Devleti`ne 309 O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.275. Bayram, “Devlet Yapısının ùekillenmesi”, s.171. 311 Koca, a.g.e., s.19. 312 øbn Bibi, Selçuk Name, s.110. 313 O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.280. 310 70 ba÷lı bir Meliklik kurulmuútur.314 Türk sultanı, Bizans imparatorları hanedanına mensup kayınpederi Manuel Mavrozomes`i bu havaliye tayin etmekle, gittikçe kuvvetlenmekte olan Laskaris`e karúı kendisine tabi bir kimseyi Bizans`ın mirasından hissedar kılmak istiyordu. Öte yandan Keyhüsrev, øznik`ten Konya`ya hareket müsaadesini elde etmek için Laskaris ile bir anlaúma yapmıútı; Selçuklular`ın Rumlar`dan alıp ellerine geçirdikleri Honaz, Ladik (Denizli) ve di÷er kale ve bölgeleri Laskaris`in naiblerine teslim edece÷ine dair taahhüdünü de bu úekilde kendine uygun olarak icra ediyordu315. Gıyase`d-Din Keyhüsrev, Malatya úehrini Melik øzze`d-Din Keykavus`a, ba÷lı yerleriyle birlikte Daniúmend ülkesini de Melik Alae`d-Din Keykubad`a bıraktı316. Di÷er kaynaklarda yer almasına ra÷men, øbn Bibi`de toprak paylaúımı sırasında I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in üçüncü ve en küçük o÷lu olan Celaleddin Keyferidun`un ismi geçmez. O sırada Salim Koca`ya göre “Celaleddin Keyferidun henüz do÷mamıú317”; Kaymaz`a göre “Keyferidun o esnada henüz bir eyalete tayin edilecek yaúta bulunmuyordu318”. Daha sonra ise Celaleddin Keyferidun`a da genel görüúe göre Koyluhisar melikli÷i verilmiútir319. Keyhüsrev ìn yapmıú oldu÷u bu tayinler, babası II.Kılıç Arslan`ın daha önce kendileri için yapmıú oldu÷u tayinlerden tamamen farklıdır. Nitekim o, babasının geçirmiú oldu÷u acı tecrübeden gerekli dersi almıú olmalıdır320. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev ile Selçuklular`da merkeziyetçi devlet idaresi artık Bayram, “Devlet Yapısının ùekillenmesi”, s.171. Bayram, aynı sayfada Mavrozomes için úöyle devam eder; “Kendisi ve o÷lu Yohannes Hıristiyan olarak bu görevlerini sürdürdüler. Fakat torunu olan Denizli`li Mehmed el-Mevrazemi Müslüman olmuú ve Uc Be÷i olarak görevine devam etmiútir. Uc bölgelerdeki Türkmenler`in çok sevdi÷i Mehmed Bey bilahare Hülagu Han`ın o bölgeye gönderdi÷i kuvvetler tarafından 1263 yılında öldürülmüútür”. 315 O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.281; Cahen ise “Mavrozomes, Türklerin baúında Menderes Vadisi`ne akınlar düzenlemeye baúladı, bu akınlar gitgide baúka bölgelere de yayılmaya baúladı. Laskaris, Latinlere karúı çarpıúabilmek için Türk kesimiyle barıú yapmak zorundaydı. Bunun üzerine bir baúka teklifte bulunmuú ve bu bölgelerin, Türklere ba÷ımlı bir kiúi olan Manuel Mavrozomes`e verilmesini istemiúti” sözleriyle bu bölgelerin Mavrozomes`e verilmesinin bizzat Laskaris`in iste÷i ile oldu÷unu savunur. Cahen, Anadolu`da Türkler, s.126. 316 øbn Bibi, Selçuk Name, s.110. 317 Koca, a.g.e., s.19. 318 Kaymaz, a.g.m., s.128. 319 Sevim, Anadolu`nun Fethi, s.160; O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.275; Müneccimbaúı; Keyhüsrev`in, küçük o÷lu Celaleddin Keyferidun`a bir nahiye ikta edip onu yanında bıraktı÷ını bildirmektedir. Müneccimbaúı, Camiu`d-Düvel, s.36. 320 Koca, a.g.e., s.19. 314 71 baúlamıú ve siyasi büyük bir inkılap olmuútur321. Özellikle babası Kılıç Arslan`ın úehzadeler arasında uyguladı÷ı devletin siyasi ve feodal taksimi artık kalmamıú ve tarihe karıúmıútır. Gerçi melik olan onun o÷ulları da kendilerine tahsis edilen vilayetlere kendi atabeyleri ve teúkilatı ile gidiyorlardı. Lakin eski feodal sisteme göre bu meliklerin artık adlarına hutbe okutmaları, para bastırmaları ve merkezin emri veya muvafakati dıúında komúu devletlerle harp ve sulh yapmaları salahiyetleri bahis mevzu de÷ildi. Nitekim Gıyase`d-Din Keyhüsrev`den itibaren Selçuklu devletinde úehzadelere artık feodal mahiyette siyasi hakimiyetin taksimi usulü görülmemiútir322. Keyhüsrev`in tahta geçtikten sonra ödüllendirdi÷i bir baúka gurup ise Ya÷ıbasano÷ulları`dır. Ya÷ıbasano÷ulları, ye÷eni III. Kılıç Arslan tarafından iúgal edilen tahta, Sultan I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in geçmesine yardım etmiúler, karúılı÷ında da kendisine ba÷lı beylerin hizmetini de÷erlendiren Keyhüsrev tarafından cömertçe ödüllendirmiúlerdir. Gıyase`d-Din Keyhüsrev, Daniúmendliler`in bölgelerini gerçekte o÷lu Alae`d-Din Keykubad`a vermiúti; ama Muzafferü`d-Din Mahmud`a da eski bir bölgeyi, Niksar`ı ve Koyulhisar`ı vermiútir. Zahire`d-Din`e ise “pervane” görevi ba÷ıúlanmıútır323. 321 Nejat Kaymaz, bu merkeziyetçi otoriteyi de÷erlendirirken, “Anadolu Selçukluları`nda, daha fetihten itibaren toprakların büyük bir kısmının devlet tasarrufunda tutulması ve bu nizamın üzerine kurulan askeri iktaların devlet kontrolüne tabi kılınması, öteki Selçuk úubelerini çabuk bir úekilde parçalayan feodalleúme hadisesine engel olmuútur. Etnik durumu itibarıyla, Büyük Selçuklular`a ve di÷er kollara nazaran göçebe ananelerinin daha fazla cari olmasına ra÷men, onlardan daha kuvvetli bir merkeziyet sistemi tatbik edilebilmesinin bir sebebi budur. Çünkü; eyalet idaresi veraset usulüyle veya kaydıhayat úartıyla topra÷ı do÷rudan do÷ruya tasarruf eden muktalara de÷il, bir yerin sadece hasılatını, yapılan bir devlet vazifesi karúılı÷ında ve o vazifenin devamı müddetince ikta olarak alan askeri memurlara (subaúı ve serleúker) tevdi edilmiútir. Merkezi idareye mensup rical ise, büyük iktalara tasarruf etmekle beraber, statüleri bakımından öncekilerden farklı de÷illerdi. Hatta her an göz önünde bulunan ve sık sık mevki de÷iútiren azil veya katledilen bu gibi kimselerin öncekiler kadar da teminatı yoktu. Kısacası, hukuken devletin malı olan topra÷ın varidatı resmen Sultan`ın tasarrufunda olup, bunu diledi÷i zaman verir, diledi÷i zaman geri alırdı” yorumunu yapmaktadır. Kaymaz, a.g.m., s.98. 322 O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.275-276. 323 Gordlevski, a.g.e., s.50. Nejat Kaymaz ise Ya÷ıbasano÷ulları`nın, I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in tahta geçmesi sırasında olan yardımlarını ve bu yardımların sonucunu úu úekilde de÷erlendirir; “Kendilerinden Uc`un en nüfuzlu beyleri úeklinde bahsedilen Ya÷ıbasano÷ulları, Keyhüsrev adına böyle ciddi ve tehlikeli bir mücadeleye atılırken acaba kendi úahısları adına ne gibi bir gizli kazanç hesap etmiúlerdir? Acaba onlar yaptıkları hizmete karúılık mensup oldukları ailenin varisleri olarak hiçbir talepte bulunmamıúlar mıdır? Elimizdeki bazı ipuçları az çok bir tahminde bulunmamızı mümkün kılmaktadır. Bir defa biz Daniúmendli Devleti`nin ilhakını müteakip, idari bir tedbir olarak Batı Uç bölgesine uzaklaútırıldıklarını gördü÷ümüz bu biraderlerin, artık Batı ucunda bulunmadıklarını anlıyoruz. Buna karúılık eskiden kendi ailelerinin hakimiyet sahasını içine alan yerlerde onların izine tesadüf edilmektedir. Keyhüsrev`in iktidara geçmesini takip eden yılda, Muzafferü`d-Din Mahmud`un adını Kayseri`de, ecdadına ait bir caminin tamiri münasebetiyle yazılmıú bir kitabede görüyoruz. Ancak onların herhangi bir feodal teúekkül vücuda 72 Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in tahta çıktıktan sonra kendisine yazılan mektubu alan Mecdü`d-Din øshak acele olara yola çıkmıú, Keyhüsrev ise onu yolda karúılamıútır. Aradan bir süre geçince Mecdü`d-Din øshak`ı, Melik øzze`dDin`in refakatinde Malatya`ya yollamıú, Melik Alae`d-Din`i de yanına seçkinlerin, ileri gelenlerin, alimlerin, ayanın ve komutanların büyüklerinden bir kısmını katarak Tokat`a göndermiútir. Kendisi de devletin ve ülkenin iúlerini yoluna koyup, adaletin ve yönetimin temellerini güçlendirmekle meúgul olmuútur324. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in büyük o÷lu øzze`d-Din Keykavus`u gönderdi÷i Malatya, øran kültürünün merkezi durumunda olup, di÷er o÷lu Alae`d-Din Keykubad`ı gönderdi÷i Tokat da Türkmenler`in yo÷un oldu÷u ve Daniúmend øli diye anılan yerdir. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in, o÷ulları için özellikle Tokat ve Malatya yörelerini seçmesi Mikail Bayram hocamıza göre; Daniúmendo÷ulları zamanında Tokat ve Malatya çevresinde birbiriden farklı ve birbiriyle zıtlaúan iki fikri kültürel çevre teúekkül etmiú olmasıdır. Bu iki ayrı fikri ve kültürel yapıdan neúet eden siyasi güç ve hareket Türkiye Selçukluları tarihi boyunca devam etmiú ve devletin yıkılıúının baúlıca sebebi olmuútur. Daniúmendo÷ulları, özellikle devletlerinin ilk kuruldu÷u bölge olan Tokat, Sivas, Amasya ve Çorum yörelerinde daha yo÷un bir kültürel faaliyet içinde ve yöreye devletlerinin kültürel politikasını yerleútirmiúlerdir. Bu yüzden de bu yöreler çok erken tarihlerde belli bir kültürel karakter kazanmıúlardır. Daniúmendo÷ulları`nın bu yo÷un milli ve dini diyebilece÷imiz kültürel faaliyetlerinin sonucu olarak bu yörelerin çok erken sayılabilecek tarihlerde Türkleúmesi ve øslamlaúması gerçekleúmiútir. Daniúmendo÷ulları, gazilik mefkuresine, Türk kültürüne ve Türkmencilik ülkesine büyük bir önem vermiúler ve ülkelerinde bunu yerleútirmeye ve yaymaya çalıúmıúlardır. Malatya, Anadolu`nun Türkler tarafından fethediliúinden önce Süryaniler`in elindeydi ve önemli bir Süryani kültür merkeziydi. Anadolu`nun Türkler tarafından fethinden sonra Malatya`nın getirmelerine izin verilmemiú oldu÷u muhakkaktır. Aksine, bu gibi ihtimalleri ortadan kaldırmak için, aralarından birisine, do÷rudan do÷ruya merkezi idare kadrosu içinde mevki verilmek suretiyle tatmin edilmeleri cihetine gidildi÷i anlaúılmaktadır”. Kaymaz, a.g.m., s.128-134. 324 øbn Bibi, Selçuk Name, s.113-114. 73 erken sayılabilecek bir tarihte önemli bir ilim ve fikir merkezi haline geldi÷i görülmektedir. Kuzey Mezopotamya ve Suriye`den Anadolu`ya açılan ticaret yolu üzerinde bulunması, ilmi yönden de geliúmesini sa÷lamıútır. Özellikle øran`lı çok sayıda ilim ve fikir adamlarının gelip Malatya`ya yerleútikleri görülmektedir. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in veziri Malatyalı Muhammed elGazi, ùeyh øzze`d-Din Ebu`l Kasım el-Hammui gibi øran asıllı zevatın burada faaliyet gösterdikleri görülmektedir. Malatya`da øran kültürü ile Süryani kültürü yeniden buluúmuú, Sasaniler devrindeki ilmi ve fikri hareket yeniden baúlatılmıútır. øran milli kültürü Malatya`da ihya edilmeye çalıúılıyordu. Bu durum haliyle øran kültürüne hayranlık uyandırmıútır. Bu özelli÷inden dolayı Malatya, Selçuklular zamanında úehzadelerin e÷itim merkezi olmuútur. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev ve o÷lu øzze`d-Din Keykavus Malatya`da tahsil görmüúlerdi. Bu Selçuklu sultanlarının eski øran úahlarının adlarını kullanmaları Türk cihan hakimiyeti ülküsü ile oldu÷u kadar Malatya ve çevresinde øran kültürüne duyulan hayranlı÷ın bir sonucudur. Bu iki sultandan sonra da hemen bütün Selçuklu sultanlarının Keyhüsrev, Keykavus, Keykubad, Keyferidun gibi eski øran krallıklarının adlarını kullanmaları gelenek haline gelmiútir. Malatya`da e÷itim gören sultanların çok iyi Farsça bildikleri de müúahede edilmektedir. Selçuklular zamanında Malatya`da øslami ilimler alanında da yo÷un bir faaliyet göze çarpmaktadır. Sultanlar Muallimi diye anılan Malatya`lı ùeyh Mecdü`d-Din øshak`ın, Malatya`nın bu alandaki geliúmesinde de önemli rolü olmuútur325. Tokat ve Malatya`nın Daniúmendo÷ulları zamanında iki önemli ilim ve fikir merkezi haline gelmesi Selçuklular zamanında bu iki beldenin, úehzadelerin tahsil ve e÷itim yeri olarak belirlenmesine sebep olmuútur. Böyle olunca da Selçuklular zamanında bu iki zihniyet kendi beldelerindeki úehzadelerini iktidara getirmeye çalıúmıú ve bu yönde siyasi faaliyetlere giriúmiúlerdir. Bunun için çeúitli yollar ve metotlar kullanılmıútır. Selçuklular devri ümerası da ya bu iki zihniyetten birine mensup veya birini tercih etme durumunda olmuúlardır. Bu iki zihniyet bugünkü siyasi partilere benzer bir faaliyet içinde bulunmuúlardır. Genel 325 Mikail Bayram, “Selçuklular Zamanında Anadolu`da Bazı Yöreler Arasındaki Farklı Kültürel Yapılanma Ve Siyasi Boyutları”, Türkiyat Araútırmaları Dergisi, Konya 1994, s.79-86. 74 olarak Malatya`nın iktidarlar üzerindeki ilmi, kültürel ve siyasi a÷ırlı÷ının daha müessir ve kalıcı oldu÷u görülmektedir. II.Kılıç Arslan vefat edince Malatya`da e÷itim gören, Malatyalı ùeyh Mecdü`d-Din øshak`ın talebesi olan I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in Selçuklu tahtına oturması sa÷lanmıútır. Fakat Tokat úehzadesi olan Rükne`d-Din Süleyman ùah, Tokat yöresinden topladı÷ı ordu ile kardeúi üzerine yürümüú ve onu tahttan indirerek, Selçuklu tahtını ele geçirmiútir. Daha sonra da di÷er kardeúlerini bir bir ortadan kaldırarak Anadolu`nun birli÷ini sa÷lamıútır. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev tekrar Anadolu`ya dönüp, kendisini destekleyen çevrelerin yardımıyla yeniden tahtına kavuúunca Malatya`lı Muhammed elGazi`yi kendisine vezir edindi. Yine Malatya`lı ùeyh Mecdü`d-Din øshak`ı diplomat ve kültür iúlerinde görevlendirdi. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, Malatya`daki fikri ve kültürel çevrede yetiúmiú ve bu çevrenin deste÷ini almakla birlikte ikinci defa tahta geçiúinde uc bölgelerdeki bazı Türkmen Beyler`in de deste÷ini kazanmıútı. Bu yüzden ikinci defa tahta geçince Türkmen çevreleri de memnun etmeye itina gösteriyordu. Hatta bu sultanın Malatya ve Tokat kültür çevreleri arasındaki rekabeti bertaraf etmek ve kendi úahsında onları birleútirmek gibi bir siyaset güdüyordu. O÷ullarından birisini Malatya`ya, di÷erini Tokat`a göndermesi de bu siyasi düúüncesinin uygulamaya koyuúunun bir neticesidir. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in birleútirici gayret ve tedbirlerine ra÷men ölümünden sonra Malatya úehzadesi øzze`d-Din Keykavus ile Tokat úehzadesi Alae`d-Din Keykubad arasında taht mücadelesi baúlamıútır. Bu iki úehzadenin taht mücadelesi øzze`d-Din Keykavus`un muvaffakiyeti ile neticelenmiútir326. Keyhüsrev, kardeúi Mugise`d-Din Tu÷rul ùah`ı ise, Rükne`d-Din Süleyman ùah tarafından Erzurum`da Saltuk øli`nin melikli÷ine tayin edildi÷i úekliyle bırakıp kendi döneminde de bu melikli÷in Türkiye Selçuklu Devleti`ne tabi olarak varlı÷ını devam etmesini sa÷lamıútır327. Zamanın kaynaklarından øbn Bibi`de anlatıldı÷ına göre; I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, tahta geçtikten sonra olumsuz bir davranıú sergilemiú; zühtü, 326 Bayram, “Kültürel Yapılanma Ve Siyasi Boyutları”, s.87; ayrıca bk. Mikail Bayram, “Daniúmendo÷ullarının Dini Ve Milli Siyaseti”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araútırmaları Dergisi, S.18, Konya 2005, s.138. 327 Bayram, “Devlet Yapısının ùekillenmesi”, s.171. 75 dindarlı÷ı, do÷rulu÷u, dürüstlü÷ü ve isabetli fetvalarıyla tanınmıú olan Kadı Tirmizi`yi öldürtmüútür. Bunun sebebi de; kadıyı kıskanan ve ona düúman olan bir toplulu÷un Keyhüsrev`e; Konya halkının úehri teslim etmekte gösterdikleri isteksizli÷in ve ihtimalin sebebinin kadının; “Sultan Gıyase`d-Din kafirlere yatkınlık ve dostluk göstermiútir ve onların ülkesinde úeriatın yasakladı÷ı úeyleri yapmıútır. Bundan dolayı saltanat tahtına oturamaz” fetvasının oldu÷unu söylemeleridir328. Sultan o habere çok öfkelenmiú, çıkardı÷ı ferman üzere kadı öldürülmüútür329. øbn Bibi`nin anlattı÷ına göre; Tirmizi`nin haksız yere akıtılan kanının u÷ursuzlu÷undan üç yıl müddetle Konya`da ve civarında oturanlar ektiklerinden, diktiklerinden ürün alamamıúlar, vakitsiz gelen so÷uk, dolu ve kar gibi afetler yüzünden ço÷u kimse hayatını kaybetmiútir. Keyhüsrev, çok geçmeden garaz sahiplerinin söylediklerinin iftira oldu÷unu ö÷renince onları cezalandırdıysa da yaptıklarından dolayı vicdan azabı duyup büyük bir üzüntüye kapılmıútır. Kadının haleflerinden ve çocuklarından özür dileyerek imkan ölçüsünde iktadan, mülkten vererek onların gönlünü almaya çalıúmıú, sonunda da o musibet ve felaket ortadan kalkmıútır330. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, Selçuklu Türkiyesi`ne hakim olup, dahilde hiçbir ciddi mesele ve karıúıklıkla karúılaúmadı÷ı için komúu hükümetler 328 Osman Turan bu fetva hakkında “Fetva büsbütün asılsız olmadı÷ı gibi Konya`da Sultan aleyhinde böyle birtakım dedikoduların mevcudiyetini de meydana koyar. Nitekim østanbul`da uzun müddet Hıristiyanlar arasında ve bir müddet de kayınpederinin yanında yaúaması Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in hayatı hakkında birtakım dedikodulara sebep olmuú ve Bizans kaynakları da bu manada bir tefsire imkan vermiú ve fetva da bu söylentileri kuvvetlendirmiútir. Bununla beraber umumiyetle Selçuklu sultanları hür düúünceleri ve serbest hareketleri ile tanındı÷ından Gıyase`d-Din Keyhüsrev bir istisna teúkil etmemekte, yalnız onun Hıristiyan diyarında yaúaması ve dini bazı kayıtlardan azade kalması veya úartların onu buna zorlaması bahis mevzuu olmaktadır. Nitekim bu rivayetlere ve serbest düúüncelerine ra÷men Gıyase`d-Din Keyhüsrev de di÷er Selçuklu sultanları gibi Anadolu`da øslamiyet`in kuvvetlenmesi veya yerleúmesinde büyük hizmetler yapmıútır”, demekle bu fetvanın halk psikolojisi üzerindeki etkisini açıklamaktadır. O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.276277. 329 øbn Bibi, Selçuk Name, s.115. Görüldü÷ü üzere Sultan III.Kılıç Arslan zamanında Konya kadısı veya baúka bir ifade ile baúkadılık görevinde bulunan Tirmizi, Konya`nın Gıyase`d-Din Keyhüsrev tarafından kuúatılması esnasında, baúta bulunan küçük Sultan`a ba÷lı kalmıú ve hatta úehir halkının mukavemetini artırmak ve Gıyase`d-Din taraftarlarının gücünü bertaraf etmek amacıyla aleyhinde gerekçeli fetva vermekte asla tereddüt etmemiútir. Onun bu fetvayı Sultanın emriyle mi yoksa kendili÷inden mi verdi÷i bilinmemektedir. Fakat her ne olursa olsun onun bu hareketi, Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in kiúili÷ini töhmet altına sokmuú, kendisi açısından çok a÷ır ve vahim bir durum ortaya çıkarmıútır ki, Konya halkının kendisine karúı uzun süre direnmesinde Sultan`a ba÷lılık kadar bunun da baúlıca amil oldu÷u görülmektedir. Arık, a.g.m., s.74. 330 øbn Bibi, Selçuk Name, s.115. 76 üzerinde nüfuzu artmıú ve metbu bir sultan olarak himayesi aranmıútır331. ølk olarak yanına kardeúi Kayser ùah gelmiútir. Malatya hakimi olan kardeúi Kayserúah, Rükne`d-Din Süleyman ùah, 597 (1200-1201) yılında Malatya`yı zapt edince oradan ayrılmıú ve el-Melikü`l-Adil`in yanına gitmiú, yardım sa÷lamak gayesiyle de onun kızıyla evlenmiúti. El-Adil ona Urfa`da kalmasını emredince, o da Urfa`da kalmaya baúlamıútı. Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in tahta geçti÷ini duyunca onun yanına gitti, fakat hüsnü kabul görmedi. Sultan ona biraz para ve hediyeler verip ülkeden ayrılmasını isteyince, Kayserúah da yine Urfa`ya dönerek orada ikamete devam etmiútir332. Eyyubi sultanı Melik Adil`e karúı istiklalini muhafazaya çalıúan Harput Artuklu meliki Nizameddin Ebu Bekir (1203-1222), ve Sumeysat (Samsat) hükümdarı Melik Efdal, Kayseri`de bulunan Keyhüsrev`e elçi gönderip, Süleyman ùah zamanında oldu÷u gibi, ona tabiiyetlerini arz edip yardım talep etmiúlerdi333. Bu suretle Güneydo÷u Anadolu, Mısır`ın zararına olarak Türkiye`nin nüfuzuna girmiú oluyordu. Mardin ve Harput`taki Artuklular ile Sumaysat ve Halep`teki Eyyubiler`in Türkiye`ye tabi olması, Kuzey Suriye`yi de Türk hakimiyet bölgesine dahil etmiú bulunuyordu. Bu suretle Selçuklu ve Eyyubi Sultanlıkları, en büyük iki rakip olarak karúı karúıya gelmiúti334. Diyarbakır Artuklu hükümdarı Kara Arslan`ın torunu Nasırü`d-Din Mahmud`un, Melik Eúref`in askerleri ile birlikte Hisn Ziyad (Harput) kalesini kuúatması üzerine Gıyase`d-Din Keyhüsrev, Harput`a bir süvari kuvveti335 gönderirken Melik Efdal`ı da bu sefere mecbur etmiúti. Bu kuvvetler Malatya`ya varınca Amid hükümdarı ve Melik Eúref durumu ö÷renip Harput muhasarasını terk edip çekilince Selçuklular`ın hakimiyeti ùarki Anadolu`da yayılmıú; Artuklu ve Eyyubi melikleri, tabiiyet alameti olarak Keyhüsrev`in adını hutbelerde ve sikkelerde zikretmiútir. Erzincan`da hüküm süren Mengüceko÷ulları da, Kılıç Arslan zamanından beri süregelen, metbuluklarını devam ettirmiúlerdir. 331 O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.277. øbnü`l- Esir, a.g.e., s.170. 333 O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.277. øbn Kesir; Efdal`in, Keyhüsrev`in yanına gelmeden önce Keyhüsrev adına hutbe okuttu÷unu zikretmektedir. øbn Kesir, a.g.e., s.126. 334 T.Y.Öztuna, Türkiye Tarihi, s.103. 335 Abu`l-Farac “6000 atlı”dan bahseder. Abu`l Farac, a.g.e., s.487. 332 77 Erzurum`da Saltuk øli`ni idare eden Mugise`d-Din Tu÷rul ùah zaten sultana bir vali gibi tabi ve itaatli idi. Bundan dolayı Keyhüsrev, onun topraklarına dokunmamıútı. Gürcüler 1205 yılında Azerbaycan`ı, Ahlatúahlar`ı ve Tu÷rulúah`ın ülkesini istila edip, Erciú`i ya÷malamıú, halkını esir almıú ve katletmiú, bölgeyi tahrip etmiúlerdi. Ahlat hükümdarı askerlerini toplayıp Tu÷rul ùah`ın ordusuyla birlikte Gürcülere karúı sefere çıkarak Gürcistan`a girmiúti. Türk kuvvetleri, Gürcü ordularını bozguna u÷ratarak birçok ganimet ve esir almıú, Gürcü askerlerinin öldürmüútür336. Gıyase`d-Din Keyhüsrev ikinci saltanatında (1205-1211) karúımıza birinci defakinden tamamen farklı olarak, gayet faal ve muktedir bir hükümdar kimli÷i ile çıkmaktadır. Onun hakiki úahsiyetini ortaya koyabilmek imkanını bulması, úüphesiz bu defa içinde bulundu÷u úartlar ile ilgilidir. ùimdi o, eskiden oldu÷u gibi gerçek nüfuzu bir vilayetin sınırları içinde münhasır kalarak, birçok rakip eller tarafından kısım kısım idare edilen bir devlet üzerinde hakimiyetini sürdürmeye çalıúan bir sultan de÷il, siyasi ve idari birli÷i tamamen kurulmuú kuvvetli ve düzenli bir devlete do÷rudan do÷ruya hükmedebilmek imkanına sahip olan bir hükümdardı. Evvelki saltanat günlerinde ancak kendisi için bir hayal olan böyle bir durum, geçirdi÷i en acı tecrübeden sonra Keyhüsrev`de muhakkak ki daha ilk andan itibaren, onun muhafazası için gerekli tedbirlerin alınması hususunda bir azim uyandırmıútı. Keyhüsrev gibi fevkalade úartlarla iktidara gelen birisi için fedakarlık yapmamak mümkün de÷ildi. Fakat bu fedakarlıkların mümkün mertebe siyasi ve idari birli÷i bozucu ve saltanat makamının otoritesini sarsacak mahiyette olmaması lazımdı. Özellikle tahta tekrar yerleúti÷i zaman, Keyhüsrev`in kendisine yardım eden ve baúarısında etkili olan kimselere minnet borcunu ödemek için bazı avanslar vermiú oldu÷u görülüyor. Ancak yine görülüyor ki, o bunları vermekle beraber mevcut düzenin zararına bir durum oluúturmamak için azami gayret göstermiútir. Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in saltanat makamının nüfuzunu ve merkezin otoritesini kuvvetlendirmek hususundaki azmi ve gayreti onun tarafından yapılmıú olan 336 O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.277. Daha fazla bilgi için bk. Abu`l Farac, a.g.e., s.486-487; Müneccimbaúı, Anadolu Selçukileri, s.27. 78 bütün icraatta açıkça görülmektedir. Rükne`d-Din Süleyman`ın o÷lunu ve ona ait Türk asıllı devlet erkanını tasfiye ettikten sonra, gerek merkezde, gerekse eyaletlerde en mühim noktalara derhal gurbet yıllarında kendisiyle beraber bulunmuú olan yakın adamlarını yerleútirmiútir337. Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in Bizans`ta uzun yıllar kalması ve bu esnada meúhur Komnen ailesi ile sıhri bir münasebet kurmuú olması, onun tekrar memleketine dönüp eski tahtına oturması ile, Türkiye Selçuklu Devleti`nin içine bazı Bizanslı unsurların da girmesine ve bu arada Komnenos ailesine mensup bir asilzadenin, Selçuklu Türkiyesi dahilinde yüksek mevki ve bir miktar arazi üzerinde hakimiyet hakkı kazanmasını sa÷lamıútı. Özellikle Keyhüsrev, gurbetteki sıkıntılı günlerde kendisine yardımlarda bulunup, onu kızı ile evlendiren ve bir o÷lunu da hizmetine vermiú olan Manuel Mavrozomes`a artık Daniúmendo÷ulları`nın idaresinden çıktı÷ını gördü÷ümüz Batı Uc`unun en sonunda olup, yakın bir geçmiúte Bizans`tan alınmıú olan Honaz ve Ladik yörelerinin hakimiyetini vermekle, yeni teúekkül den øznik Rum ømparatorlu÷u ile Selçuklu Devleti arasında tampon bir bölge meydana getirmiútir. Keyhüsrev`in ikinci saltanatı, Türkiye Selçuklu Devleti içinde, merkezi otoritenin kuvvetlenmesi nispetinde, merkez ile eyaletler ve bilhassa Uc`lar arasında bir ahengin vücut bulmasının da baúlangıcı olmuútur338. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, askeri faaliyetlerini iktisadi ve ticari bir siyasete göre planlamıútı. II.Kılıç Arslan`ın saltanatı esnasında kurulan güvenlik ve barıú sayesinde339 serpilip geliúen transit-ticaret Türkiye`de toplanmıú340; Anadolu artık milletlerarası ticaret yollarının dü÷ümlendi÷i emniyetli bir yer haline gelmiúti341. Fakat arada bu güvenli÷i bozacak ve ticari faaliyetlere darbe vuracak olaylar da olmuyor de÷ildi. Bu tip olaylar karúısında I.Gıyase`d-Din 337 Kaymaz, a.g.m., s.128-133. Kaymaz, a.g.m., s.128-134. 339 Sultan II.Kılıç Arslan siyasi birli÷i ve emniyeti sa÷layarak do÷u-batı istikametinde geliúen ve Anadolu`da birleúmeye baúlayan büyük ticaret yollarının sa÷ladı÷ı iktisadi ve kültürel kalkınma imkanlarını görmüútü. Bu yüzden ilk Selçuklu kervansarayını Aksaray`a bir konak mesafede inúa ettirmiú, bir di÷eri de onun emirlerinden Altunaba tarafından Konya-Akúehir yolu üzerinde yaptırılmıútır. Nezihi Turan, a.g.m., s.393. 340 Hol, a.g.e., s.254. 341 Ahmed Hilmi- Ziya Nur, øslam Tarihi, 2.Baskı, østanbul 1982, s.419. 338 79 Keyhüsrev, hiç tereddüt göstermeden seferler düzenlemiú ve olumsuzlu÷u ortadan kaldırmaya çalıúmıútır. Bu sebeple de ilk fetih seferini Karadeniz ve Akdeniz limanlarına do÷ru yapmıútır. 4.5. Karadeniz Seferi Haçlılar`ın Bizans`ın baúkenti østanbul`u iúgali ile burada bir Latin devleti kurmalarından sonra Theodoros Laskaris, øznik ve yörelerinde bir devlet kurmuútu. Ayrıca Komnenos ailesinden Aleksios ve David de, Karadeniz kıyılarında baúkenti Trabzon olan baúka bir devlet kurup (1204-1461), sınırlarını geniúletmeye baúlamıúdılar342. Batıda Latinler`in tehdidi altında olan Laskaris, do÷udan da David`in kendi hakimiyet alanına kadar ilerlemesi ile iki kıskaç altında kalmıú ve bu kıskaçtan kurtulabilmek için Keyhüsrev ile bir ittifak yapmıútı. Selçuklu sultanının Laskaris ile böyle bir ittifak kurmasında hiç úüphesiz Trabzon imparatorlu÷unun øznik yönetimini tehdit etti÷i kadar Selçuklular açısından da büyük bir tehlike teúkil ediyor olmasıydı343. Gıyase`d-Din Keyhüsrev, bu ittifak sayesinde, hudutlarını yalnız øznik Devleti`ne karúı de÷il, Haçlıların muhtemel bir istilalarına karúı da emniyet altına alırken, öte yandan Trabzon Kommenlerine karúı da serbest kalmıú, kuzeyde ve güneyde fütuhat imkanları elde etmiúti344. Selçuklular ile anlaútıktan sonra David`i ma÷lup ederek do÷usunu emniyet altına alan Laskaris, batıda hakimiyet bölgesini iúgale kalkıúan Haçlı komutanı Louis karúısında da baúarılı olunca Bizans`ın meúru imparatoru oldu÷unu ilan etmiúti345. Karadeniz sahillerinde ise Komnenoslar`ın yayılma hareketleri øznik Devleti gibi Selçuklular`ın da aleyhinde bulunuyor ve özellikle Karadeniz`e ulaúan kervan yolu için tehlike teúkil ediyordu. Zira bu devirde kuzey-güney istikametinde, Asya ve Avrupa arasında geliúen ticari faaliyetler Anadolu`yu 342 Sevim-Merçil, a.g.e., s.453. Ayönü, a.g.m., s.608. 344 O.Turan, “Keyhusrev I”, s.616. 345 Ayönü, a.g.m., s.608. 343 80 milletlerarası bir ticaret yolu haline getirmiúti. Selçuklular`ın milletlerarası kervan yolları üzerinde inúa ettikleri muhteúem kervansarayların bu devirde baúlamasının sebebi de buydu346. Rükne`d-Din Süleyman ùah, henüz Tokat meliki iken “Amysos” denen Samsun`u fethetmiú, fakat bir müddet sonra úehir, Trabzon Rum ømparatorlu÷u tarafından geri alınmıútı. Bunun üzerine Türkler, “Gavur Samsun” dedikleri Amysos`un yanı baúında “Müslüman Samsunu” denilen limanı kurunca bu durum Türkler`in Karadeniz`e çıkma ve tutunma politikasında mühim bir adım teúkil etmiúti. Böylece Müslüman Samsun`a yerleúen Türk kolonisi ve tacirleri, derhal Karadeniz ticaretinde faal bir rol oynamaya baúlamıúlardı347. Rükne`d-Din Süleyman ùah`ın ölümü üzerine Selçuklular`ın bir sarsıntıya u÷raması ve østanbul`un Latinlerce iúgali üzerine Bizans ülkelerinde bir takım müstakil úahsiyetler ortaya çıkarken Amisos (Samsun)`da Sabbas adlı bir Rum da istiklal kazanmaya çalıúıyordu. Düzenin korunmasını isteyen Rumlar ve Samsun Türkleri, Trabzon imparatorlu÷una karúı onu müdafaayı menfaatlerine uygun buluyorlardı. Özellikle Aleksios, Çoruh nehri a÷zından itibaren uzayan devletinin sınırlarını batı sahillerine do÷ru götürürken Sabbas`a teslim olmasını bildirmiú, ret cevabı alınca Amisos`u kuúatmıútır. Müslüman Samsun`un da tehlikede oldu÷unu gören Türkler, Konya`ya adam göndererek sultanın ordusu ile hareket etmesini istemiúlerdi. Aleksios ve David arasında sıkıúan Sabbas da Laskaris`e tabi olup yardımını istemiú, fakat Laskaris`in buraya kadar ilerlemesi imkansız oldu÷undan ve belki de sultan ile anlaúma icabı olarak bu taraf Gıyase`d-Din Keyhüsrev`e kalmıútı348. Bunun yanında Anadolu, Selçuklu sultanlarının hayrete úayan ticari ve iktisadi siyasetleri sayesinde dünya ticaret yollarının kesiúti÷i bir ülke haline gelince, bütün bu yolların kavúak noktası olan Sivas hızlı bir inkiúafa mazhar olmuútu. Güneyde Mısır, Suriye, Irak gibi medeniyetçe çok ileri ülkelerin halkı asırlarca ra÷betle aradıkları úimalin kürklerini, ordularını besleyen, saraylarını 346 O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.279. T.Y.Öztuna, Türkiye Tarihi, s.104. 348 O.Turan, Selçuklular Ve øslamiyet, s.119. 347 81 süsleyen köle ve cariyelerini, artık Orta Asya`dan dolaúan eski yoldan de÷il, yeni açılan Anadolu yolundan tedarike baúlamıúlardı. Halep`ten Kayseri ve Elbistan yolu ile Sivas`a gelen ticaret kervanları, oradan Sinop ve Samsun limanları vasıtası ile gemilere binerek Kırım`a varıyorlar ve oralara øslam sanayisinin mahsullerini götürüyorlardı349. Karadeniz sahilleri bu sırada bir mücadele sahnesi olunca El-Cezire, Suriye ve Mısır`dan Kayseri ve Sivas yolu ile Samsun ve Sinop limanlarına varan kervanların, Su÷dak (Kırım) ve østanbul arasındaki ticari faaliyetleri sarsılmıú ve duraklamıútı. øbnü`l- Esir 602 (1206) senesi hadiseleri arasında; “Anadolu, Rus ve Kıfçak (Kıpçak) úehirleriyle yapılan kara ve deniz ulaúımı durdu. Hiç kimse Gıyase`d-Din`in ülkesine gidemez oldu. Halk bundan dolayı büyük zarara u÷radı. Çünkü onlarla ticaret yapıyor ve ülkelerine gidiyorlardı. Suriye, Irak, Musul, el-Cezire ve di÷er yerlerden de tüccarlar Anadolu`ya geliyorlardı. Bundan dolayı tüccarlar Sivas`ta toplandılar. Yollar açılmadı÷ı için çok büyük sıkıntı içindeydiler. Sermayesinin baúına dönenler bahtiyar insan olarak kabul ediliyordu350” ifadeleri ile bu durumu çok güzel anlatmıútır. Bu sebeple Keyhüsrev, itaatinden çıkan Trabzon imparatoruna karúı ordusu ile sefere çıkmıú, yenilen Aleksios zorlukla kurtulmuútur. Osman Turan`a göre; Samsun ve sahillerin tekrar Türk idaresine geçti÷ine dair bir kayıt bulunmamaktadır351. Selçuklu sultanı, kazandı÷ı baúarıyı yeterli görmüú, yolun emniyetini temin etmiú, eski mahalli idareyi yerinde bırakmıútı. Samsun ve Trabzon úehirleri Keykavus zamanına kadar ne Selçuklu, ne Trabzon Komnenosları ve ne de øznik devletinin eline geçmiúti. Sultanın Laskaris ile ittifaka ve dostlu÷a ba÷lı kalması dolayısıyla onu metbu tanıyan Samsun valisine dokunmamıú olması ihtimali de vardır352. O.Turan, Selçuklular Ve øslamiyet, s.119-120. øbnü`l- Esir, a.g.e., s.201. 351 Osman Turan`ın bu ifadesine karúılık Cahen, “Samsun kısa bir süre için ele geçirildi”, ifadesini kullanırken, Cahen, Anadolu`da Türkler, s.128; Sevim, “Sultan Keyhüsrev, Aleksios`un Samsun`u iúgale giriúmesi üzerine harekete geçerek onu yenilgiye u÷rattı ve Samsun çevresini yeniden Selçuklu sınırları içine aldı”, ifadesini kullanır. Sevim, “Keyhüsrev I”, s.348. 352 O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.280. 349 350 82 Selçuklu Devleti artık güçlenmekte idi. Fakat çözümlenmesi gereken tek bir sorun kalmıútı. Büyük bir limana sahip olmaksızın Türkmenlerin etkinliklerini sürdürebilme imkanları yoktu. Bu devleti çevreleyen her iki denize ulaúabilmenin yollarını bulmak gerekiyordu. Samsun`un savunmasının çok güç oldu÷u görülmüútü. Cahen`e göre; Samsun`un kısa bir süre için ele geçirilmesi, parçalanmaktaki Bizans ømparatorlu÷u`nun artık gerekti÷ince etkili bir iktidar kuramadı÷ını ve kuzey-do÷udaki Trabzon, güneydeki Kilikya, Suriye ya da Kıbrıs gibi yöresel Hıristiyan güçlerinin otoritesinin de dıúında kalan bölgelere Türkmenlerin yayılabilece÷ini göstermiúti. Yalnız askeri açıdan bu bölgelere saldırılar baúarılı olmuyor, do÷rudan do÷ruya herhangi bir çatıúmaya girmek istemedikleri bu devletlerle sürtüúmeler önemsiz bir düzeyde kalıyor, böylelikle bu bölgelerin elde tutulması daha kolay oluyordu. Bu sebeplerden dolayı I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in, sıradaki sefer düzenleyece÷i yer Antalya olacaktı353. 4.6. Honaz Ve Ladik`in Fethi Kaynaklarda Honaz ve Ladik`in yani Denizli yöresinin 1206`dan sonraki durumu için bazı farklılıklar görülmektedir. Tuncer Baykara, I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in ikinci saltanatının baúında Honaz ve Ladik yöresinin Manuel Mavrozomes`e verilmesini “Yörede bir baúka Bizans idaresi yani beyli÷i kurulmuútu” úeklinde de÷erlendirir354. Yine Baykara`ya göre; I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in ikinci kez tahta geçiúinden sonra Manuel Mavrozomes`e tevcih edilen bu toprakların yaklaúık iki yıl sonra tekrar Türkiye Selçuklu ordusu tarafından ölümünden alınmıútır355. sonra da Kimi kaynaklarda buraların ise yönetiminin Manuel Mo÷ol Mavrozomes`in istilasına kadar Mavrozomes`in çocuklarında kaldı÷ı belirtilmektedir356. 353 Cahen, Anadolu`da Türkler, s.128-129. Baykara, a.g.e., s.35. 355 Baykara, a.g.e., s.35. 356 Mikail Bayram, Türkiye Selçukluları Üzerine Araútırmalar, Konya 2003, s.134. 354 83 Baykara bu fetih hareketlerine úu açıklamayı getirir; “1196`da fethedilen ve 1205`de Manuel Mavrozomes idaresine bırakılan Honaz ve Ladik arazisi daha çok Çürük Su (eski Lykos) vadisini kapsayarak Antiokheia taraflarına kadar uzandı÷ı tahmin edilebilir. Fakat burasının bir hayli dar tutuldu÷unu görüyoruz. Bu gerçek ortada iken, kaynaklar 602 (18.8.1205-7.8.1206) veya 603 (8.8.120627.7.1207) tarihinde Honaz ve Ladik`in fethini belirtirler. Selçuklu kaynaklarında bu tarihlerde Honaz ve Ladik üzerine Sultan`ın da katıldı÷ı herhangi bir Selçuklu harekatı söz konusu de÷ildir. Sadece 603 senesinde Antalya üzerine bir büyük askeri harekat vardır. Honaz ve Ladik`in fetih hadisesi Antalya fethi ile birleútirilebilir. Çünkü, Keyhüsrev`in Borgulu`dan beri yanında olan iki kumandanı, Mubarize`d-Din Ertokuú ve Esedü`d-Din Ayaz sonraki yıllarda bu yörenin idaresini üstleneceklerdir. Önemli olan Ladik ve Honaz`ın Antalya`nın fethinden önce mi yoksa sonra mı Selçuklu topraklarına katıldı÷ıdır. Durum gözden geçirilince bu olayın önce veya zafer sırasında gerçekleúti÷i söylenebilir. Çünkü Sultan Gıyase`d-Din Keyhüsrev, durumunu güçlendirip Antalya üzerine yürümeye karar verice Esedü`d-Din Ayaz`ı batıya göndermiú olmalıdır. Mavrozomes de fazla bir direniú göstermeden hemen Selçuklu idaresine girmiútir. Böylece Hicri 602 senesi sonlarında ve Hicri 603 senesi baúlarında Honaz ve Ladik`teki idare yeniden Selçuklular`a geçmiútir. Anlaúılıyor ki Selçuklu ordusu 1206 yaz baúlarında yı÷ınaklarına baúlamıú, toplanmıú, 1206 senesi baúında hem batıya hem de güneye yürümeye baúlamıútır. Bir büyük kol Esedü`d-Din Ayaz komutasında Honaz ve Ladik meselesini halledip Antalya`nın kuzeyinde güvenli÷i sa÷ladıktan sonra güneydo÷uya yani Antalya`ya inmiútir. Kuúatmanın uzun sürmesi sonucu da 1207 senesinde bu kol da Antalya kuúatmasına katılmıútır357”. Denizli Belediyesi web sayfasında ise “Denizli, 1207'de I. Gıyaseddin Keyhusrev'in ikinci saltanatı sırasında, kesinlikle Türkiye Selçuklu Devleti topraklarına katıldı. Keyhusrev kente vali olarak Esedü`d-Din Ayaz'ı atadı. 357 Baykara, a.g.e., s.35. 84 Denizli yöresi, Anadolu'da Türklerin görülmeye baúlamasıyla birlikte, yo÷un bir Türkmen nüfusunun bulundu÷u bölgelerden olmuútu358” ifadeleri yer alır. Honaz ve Ladik için Cahen; “Türk kayıtlarına Komnenos adı ile geçen kiúi olması gereken Manuel Mavrozomes, 1230 yılları dolaylarında ortadan kaybolmuú ve bu iki kent sonunda yeniden Selçuklu topraklarına katılmıúlardı359”, derken; Turan da; “Bu havalide Manuel Mavrozomes`un idaresi uzun sürmemiú oradan Konya`ya dönmüútür. Selçuklular arasında yüksek bir mevki ve itibara sahip olan Mavrozomes`in øslamiyet`i kabul etmemiú oldu÷u hatta Konya`da yaúayan bu ailenin bir evladının XIII. asır sonlarında bile Hıristiyanlı÷a ba÷lı kaldı÷ı anlaúılmıútır360” ifadelerini kullanmaktadır. Mikail Bayram`ın, ele geçirilen bir belgeye dayanarak ve di÷er kaynaklardan farklı olarak yaptı÷ı tespite göre; “Türkiye Selçukluları`nın Uc vilayetlerinin Meliki Emir Mavrozomes, øzze`d-Din Keykavus ve Alae`d-Din Keykubad zamanında bu görevi sürdürmüútür. Alae`d-Din Keykubad zamanında da øçel`in fethi sırasında büyük yararlıklar göstermiútir. Muhtemelen Alanya`nın fethinden (1225) kısa bir süre sonra Mavrozomes vefat etmiútir. Onun bu bölgedeki görevini o÷ulları devam ettirmiútir. Bu görev Mavrozomes`in torunu Mehmed Bey`in öldürülmesine kadar sürmüútür. Süleymaniye Kütüphanesinde ele geçirilen bir belgede (Bu belgenin tarihi Mehmed Bey`in Hülagu Han`dan menúur alarak yeniden Uc Beyli÷ine gönderildi÷i tarihtir.) Mehmed Bey`e mühtediler için kullanılmasından, kullanılan “Ve bu Mehmed úeraha Bey`in fi`l-ma`arifi sadrahu” sonradan Müslüman duasının oldu÷u anlaúılmaktadır. Bu belge Mavrozomesler`in sonradan Müslüman olduklarını göstermektedir361”. Bizce de bu tespit daha mantıklıdır. Çünkü; ikinci saltanatının baúında Denizli ve çevresinin yönetimini kendi iste÷i ile kayınpederi 358 htpp://www.denizli.bel.tr. Bu konuda Uzunçarúılı; “Laodisa veya Ladik birkaç defa Türk istilasına u÷ramıú ve nihayet on üçüncü asır baúlarında I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev tarafından zaptedilmiútir ki, bu onun zamanına ait kitabelerle sabittir” yorumunu yaparken øsmail Hakkı Uzunçarúılı, Osmanlı Tarihi, C.I, 7.Baskı, Ankara 1998, s.64; Öztuna; Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in 1206`da Denizli`yi fethiyle, Göller yöresinden Bizans hakimiyetinin tamamen sökülüp atıldı÷ını belirtir. T.Y. Öztuna., Türkiye Tarihi, s.103. 359 Cahen, Anadolu`da Türkler, s.126. 360 O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.281-282. 361 Bayram, Türkiye Selçukluları, s.134-139. 85 Manuel Mavrozomes`e yönetmesi için veren I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in, Mavrozomes ile aralarında tarih tarafından zikredilen hiçbir münakaúa, isyan ve baúıbozukluk olmadan durduk yere buralara ordu göndermesi veya tekrar buraları almaya kalkıúması açıklaması zor bir durumdur. Yalnız gerçek olan bir durum vardır ki; I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in görevlendirdi÷i komutanlar ve gönderdi÷i ordu ile Denizli yöresindeki faaliyetler hızlanmıú, Türkiye Selçukluları`nın toprakları geniúletilmiútir. 4.7. Antalya`nın Fethi Ve Ticari Anlaúmalar Antalya, Anadolu`nun Akdeniz kıyısındaki önemli limanlarından birisidir. Aslında yörede daha uygun eski limanlar varken, Akdeniz`e Müslümanlar hakim olduklarından, savunma imkanlarının elveriúlili÷inden dolayı Bizans döneminde burası tercih edilmiúti. Antalya, østanbul ile Mısır arasındaki en kısa yolun üzerinde bulunmaktadır. Bu özelli÷inin yanında, Akdeniz`den østanbul`a ulaúacaklar için de Adalar denizindeki fırtınalı zamanlarda sı÷ınılacak önemli bir liman kentidir362. Antalya, XI. asrın son yarısında, bütün Anadolu`nun Türkler tarafından fethi sırasında, zaptedilmiú ise de, 1103`te ømparator Alexis Komnen`in kuvvetleri tarafından alınmıú, fakat Türkler tarafından tekrar iúgal edilmiútir. 1120`de ømparator Yuannes Komnen burayı tekrar zaptetmiú, 1181`de Sultan II.Kılıç Arslan bu úehri muhasara ettiyse de alamamıútır363. Antalya bu dönemde henüz Bizans`ın idaresinde olmasına ra÷men Antalya-Konya-Aksaray-Kayseri yolu iúletmeye açılmıú ve Türkiye ile Mısır arasında da ticaret baúlamıútı. Bu geliúmeler sonucu Venedikliler Konya`da, Cenevizliler Sivas`ta ticaret yapıyorlardı. Bizans imparatorları tarafından Batılı tacirlere Antalya`da ticaret yapmaları için bazı imtiyazlar verilmiúti. Bu yüzden Antalya`nın fethinden önce 362 363 Baykara, a.g.e., s.34. Besim Darkot, “Antalya”, øA, C.I, østanbul 1978, s.460. 86 Samsun`da oldu÷u gibi burada da, bir Türk ve Müslüman kolonisi bulunuyordu364. IV.Haçlı Seferi ile 1204`te Latinler`in østanbul`u iúgalinden sonra sahillerde de hakimiyet mücadelesi baúlamıútı365. ømparatorlu÷un di÷er bölgelerinde zuhur eden mahalli yöneticiler gibi, Aldobrandini366 adlı bir øtalyan da Antalya`da hakim olmuú ve bu sebeple ortaya çıkan siyasi istikrarsızlık ve mücadeleler bu yolun emniyetini sarsmıú, úehirdeki Türkler tazyike u÷ramıú ve hapse atılmıútı367. Aldo Brandini adlı bu yönetici gücünü Haçlılar`dan alıyordu. Çünkü; øngiliz Kralı Arslan Yürekli Richard, 1191 yılında Kıbrıs`ı iúgal etmiú, daha sonra burayı 1192 yılında eski Kudüs Kralı Guy de Lusignan`a satmıútı. Böylece, Antakya ve Urfa dıúında Akdeniz`de önemli bir ada olan Kıbrıs`ta yeni bir Haçlı devleti kurulunca Kıbrıs; Anadolu, Mısır ve Suriye`ye karúı Haçlılar`ın üssü konumuna gelmiúti. Di÷er taraftan Haçlılar sayesinde do÷u ticareti hızla geliúti÷i için øtalyanlar`ın, Venedikliler`in ve Cenevizliler`in Kıbrıs ve Anadolu`daki faaliyetleri de artmıútı. Aldo Brandini ise, Kıbrıs Kralını metbu tanıdı÷ı için kendini güçlü hissediyordu368. Özellikle Bizans`ın parçalanması üzerine kervan yollarında emniyetsizlik ve asayiúsizlik baú göstermesi Karadeniz`den sonra I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`i Antalya`ya yöneltmiútir. Aldo Brandini, bu cesurane tavırlarını daha da artırıp Mısır ve øskenderiye`den gelen tacirlerin mallarına el koyunca, Keyhüsrev`in buraya bir sefer yapması artık zorunlu olmuútu369. øbn Bibi dıúındaki kaynakların ço÷u I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in Antalya`nın kuúatması ve fethini iki safhada anlatırken, øbn Bibi tek kuúatmadan bahseder ki, o da ikinci kuúatma olup fetihle sonuçlanan kuúatmadır. øbn Bibi`ye göre; Gıyase`d-Din Keyhüsrev Konya tahtında iken yanına bir grup tacir gelip 364 Abdulkadir Yuvalı, “Türkiye Selçukluları Döneminde Antalya`da Ticari Hayat”, Antalya IV. Selçuklu Semineri (Bildiriler) 13-14 Mart 1992, Antalya 1993, s.95. 365 Hüseyin Algül, “Selçuklular Döneminde Akdeniz Siyasetine Genel Bir Bakıú”, Türkler, C.VI, Ankara 2002, s.646. 366 Cahen, bu kiúiden “Önceden Bizanslıların hizmetinde bulunmuú Toskanyalı serüvenci” olarak bahseder. Cahen, Anadolu`da Türkler, s.129. 367 O.Turan, “Keyhusrev I”, s.617. 368 Uyumaz, a.g.e., s.85-86. 369 O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.283. 87 úikayette bulunmuútu. Tacirler kendilerinin Mısır ve øskenderiye`de bol kazançlı bir ticaret yapıp mallarını gemiye yüklediklerini ve Antalya limanına ulaútıklarını, orada ise hiçbir suçları olmadı÷ı halde bütün mallarına el konuldu÷unu sonunda da kendilerine “ùu anda adil Sultan, büyük bir haúmet ve gurur içinde Konya`da saltanat tahtında oturmaktadır. Mazlumları korumak için adalet sofrasını yaymıútır. Onun yanına gidin, ona davanızı anlatın da asker çekip sizin derdinizin dermanını bulsun. Mallarınızı ya÷madan kurtararak size geri versin” diye alay edilmiúti. Bunları duyan Keyhüsrev sinirlenerek onlara mallarının geri alınarak eksiksiz ve sa÷lam olarak teslim edilece÷ini, e÷er bulunmaya eúya varsa kendi hazinesinden temin edece÷ini bildirmiútir. Ertesi gün Keyhüsrev`in verdi÷i emirle ülkede duyurular yapılarak kısa bir süre içerisinde Konya`da büyük bir ordu toplanmıú, sonra Antalya`ya do÷ru harekete geçilmiútir370. Antalya úehrin I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in ordusu tarafından kuúatılarak Antalya halkı sıkıútırılmıútı. Rumlar, Kıbrıs adasında bulunan Franklar`dan yardım isteyince, Franklar çok sayıda gemi ile onlara yardıma gelmiúlerdi371. Niketas “Aldo Brandini ve yanındaki adamları sultanın seferinden haberdar oldular, Kıbrıs`a elçiler yolladılar ve oradan takriben iki yüz yaya Latin askeri yardım aldılar. Türk ordusu úehri kuúatıp savaúa baúlarken, Türkler`in hiç beklemedi÷i úekilde Latinler savunucuların safında ordu sıralarını sıklaútırdı. Türkler korkuya kapıldılar ve da÷ıldılar; birço÷u öldürüldü. Keyhüsrev, on altı günden fazla sürmeyen Antalya kuúatmasını kaldırarak geri çekildi372” ifadelerine yer vermektedir. Keyhüsrev, bu çekilmeden sonra úehre yakın bir yerde, ülkesiyle Antalya arasındaki da÷larda bir askeri birlik bırakarak onlara, “Rumlar`a erzak sevkıyatına mani olmalarını emretmiútir373”. Onlar söyleneni yaptıkları gibi úehirden her çıkanı da yakalamıúlardı374. øbn Bibi, Selçuk Name, s.116-117. Müneccimbaúı, Camiu`d-Düvel, s.37. 372 Khoniates, Hostoria (1195-1206), s.227. 373 øbnü`l- Esir, a.g.e., s.209. 374 Abu`l Farac, a.g.e., s.488. 370 371 88 Bu durum epeyce devam edince, halk zor dudumda kalmıú ve sıkıntıya düúmüútü. Antalya halkı, yanlarında bulunan Franklar`dan úehrin dıúına çıkıp yolları kesen Müslümanlar`ı uzaklaútırmalarını istemiúti. Franklar, Rumlar`ın bu bahane ile kendilerini úehirden uzaklaútırmak istedi÷ini zannedince, aralarında ihtilaf çıkmıú ve birbirleriyle savaúa girmiúlerdi. Bunu üzerine Rumlar Selçuklu ordusuna haber gönderip úehri kendilerine teslim etmek istediklerini bildirmiúti375. Bu suretle Rumlar ile Frenkler arasına úüphe ve ayrılık girdi÷ini ö÷renen ve gizlice úehre davet edilenGıyase`d-Din Keyhüsrev harekete geçerek úehri tekrar kuúatmıútı376. Savaú aletleri yerleútirilerek hiç ara vermeden iki ay sabahtan akúama kadar savaúılmıú ve kuúatmaya devam edilmiúti. Fakat karúı tarafta bir yılgınlık görülmeyince Keyhüsrev`in emriyle ok ve yay kullanılıp kale duvarlarına merdivenler konulmak suretiyle kaleye úiddetli hücum baúlamıútır. Hücum edenler arasında yi÷itlik gösteren ilk kiúi Konya`nın muvazzaf sipahilerinden Hüsamedin lakaplı Yavlak Arslan adlı bir yi÷itti. Onun kale duvarları üzerine çıkıp cesaret göstermesi di÷er askerleri de cesaretlendirmiú, sonunda Sultan`ın sanca÷ı kalenin en yüksek yerine dikilmiútir. Kale duvarlarına çıkmıú komutanlar aúa÷ıya inerek kale kapılarını açınca Selçuklu askerleri úehre girmiú, Antalya`yı savunanlar Selçuklu ordusuna karúı silahla karúılık verip savaútıkları için Keyhüsrev`in emriyle úehirde 3 gün kıtal emredilmiútir377. Sonra da 5 gün ya÷ma ve talan izni verilmiúti378. Anonim Selçukname`de belirtildi÷ine göre “12 pare kale kafirlerden alınmıútır379”. øbnü`l- Esir, a.g.e., s.209. O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.284. Müneccimbaúı kuúatma tarihini 2 ùaban 603 (4 Mart 1207) olarak zikreder. Müneccimbaúı, Camiu`d-Düvel, s.37; øbnü`l- Esir, a.g.e., s.209. 377 Müneccimbaúı; Franklar`ın aman diledi÷ini, Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in ise, Fraklar`a aman verip kaleyi teslim aldı÷ını ve Franklar`ı geri adaya (Kıbrıs) gönderdi÷ini yazmaktadır. Müneccimbaúı, Camiu`d-Düvel, s.38; øbnü`l Esir, Keyhüsrev için; “Franklar`ın hepsini öldürdü” derken, øbnü`l- Esir, a.g.e., s.210; øbn Bibi`nin Muhtasar çevirisinde “Sultan, muhasara sıralarında küfürle a÷ızlarını bozmuú Frenkler`e ceza olarak üç gün umumi talan yapılmasını emretti. Denizin mavi yüzünü kafirlerin kızıl kanlarıyla boyadılar” ifadesi kullanılmaktadır. øbni Bibi, Muhtasar, s.45. 378 øbn Bibi, Selçuk Name, s.117-118. 379 Anonim Selçukname, s.27. 375 376 89 Gıyase`d-Din Keyhüsrev altıncı gün gurbette hiç yanından ayrılmayan, verilen görevleri büyük bir maharetle yapan Mubarize`d-Din Ertokuú380`a Antalya`nın valili÷i ve subaúılı÷ını vermiú, daha sonra ya÷ma ve talanın bitti÷ini, kimseye dokunulmayaca÷ını, herkesin gizlendi÷i yerden çıkabilece÷ini tellallarla úehre duyurtmuútur. Fetihten sonra Antalya`da bir süre kalan Keyhüsrev, bu süre içerisinde kuúatma sırasında kale duvarlarında meydana gelen yarıkları ve çatlakları tamir ettirerek, ambarlar ve silah depoları her türlü zahire ve silahlarla doldurtmuú, úehre kadı, hatip, imam, müezzin ve hafızlar tayin edilip minber ve mihraplar kurdurtmuútur381. Baykara, fethin sonrasından bahsederken “Anadolu`da genellikle savaúla anılan úehirlerde yerli halk kale dıúına sürülüp, yerlerinde Türkler otururdu. Antalya havalisi çok büyük oldu÷undan, tam olarak böyle bir sürme oldu÷unu bilemiyoruz. Ayrıca Rum halkın durumu da de÷iúiktir. Onların, úehrin Latin hakimi Aldo Brandini yerine, Türkler`i tercih ettiklerine dair bazı kayıtlarda vardır. Bu rivayetlerin kısmen do÷ru oldu÷u anlaúılıyor. Çünkü bu dönemde Antalya úehrinde Türklerle yerli halk yan yana, hatta iç içe yaúamıú gibidir382” yorumunu yapmaktadır. øúlerini tamamlayan Keyhüsrev Konya`ya do÷ru hareket etti. Sahilden bir menzil yol alınca adamlarının Dudan mevkiinde durmalarını, ganimetlerinden alınan beúte bir devlet vergisini toplamalarını, daha önce davacı olmuú, savaúa katılmıú, binece÷ini ve yiyece÷ini padiúah ahırından ve mutfa÷ından almıú olan tüccarları ça÷ırarak, kendi eúya ve kumaúlarının her birinin niceli÷ini ve niteli÷ini bir liste halinde yazarak divana götürmelerini, askerin ganimetleri içinde bulunan malları tüccarlara vermelerini, olmayanları da Emir Mubarize`d-Din Ertokuú`a 380 Cahen, Ertokuú`tan “Keyhüsrev`in azatlı kölesi” olarak bahsetmektedir. Cahen, Anadolu`da Türkler, s.66; Baykara`ya göre “Gıyase`d-Din Keyhüsrev, 1182`den sonra Borgulu`da meliklik yaparken, Antalya meselesi ile de ilgilenmiú olmalıdır. Bu ilgiyi muhtemelen Mubarize`d-Din Ertokuú eliyle daha ciddi bir haber alma, bilgi toplama ve gelecek için hazırlık biçiminde yürütmüútür. Onun bu faaliyeti bir devlet siyaseti haline de gelmiútir”. Tuncer Baykara, “Bir Selçuklu ùehri Olarak Antalya”, Antalya IV. Selçuklu Semineri (Bildiriler), 13-14 Mart 1992, Antalya 1993, s.38. Belki bu sebeple valili÷e ilk olarak Ertokuú tercih edilmiú olabilir. Isparta`nın Atabey ilçesinin web sayfasında geçen bir bilgiye göre; “Atabey, 1205 yılında I. Gıyaseddin Keyhusrev'in Baúkomutanı Bölge fatihi Mübarizeddin Ertokuú tarafından Bizanslılardan alınarak Türk egemenli÷ine girmiútir” ifadesi yer almaktadır. htpp://www.atabey.bel.tr; Buna göre Ertokuú, Atabey`in fethiyle de görevlendirilmiútir. 381 øbn Bibi, Selçuk Name, s.119. 382 Baykara, “Antalya”, s.39-40. 90 ferman yazarak oradan getirmelerini, ele geçen her úeyi gerçek sahibine teslim etmelerini, eksik olanları da naiblerin hiç tereddüt etmeden hazineden alıp onlara vermelerini, onların mallarından az çok hiçbir úeyin eksilmemesini buyurmuútur. O sırada tüccarlar kendi kumaúlarından bulduklarını sayarak eksilmiú veya azalmıú olanların listesini padiúaha arz etmiúler, Sultan`ın hazinedarları da kaybolanlara tahmin ve kıyas yoluyla de÷er biçmiúlerdir. Sonra Sultan tüccarların her birine durumuna ve nafakasına göre rütbeler vererek onlara ; “Bu günden sonra bütün Rum ülkelerinde ne ticareti yapılırsa yapılsın ve oradan hangi tüccar geçerse geçsin vergiden, geçiú ücretinden, ilave ve fazla rüsumdan muaf tutulmuútur” diye ferman çıkarmıú bundan çok memnun olan tüccarlar da vatanlarına hareket etmiúlerdir383. Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in ticareti himaye ve teúvik maksadıyla tüccarlara ödedi÷i bu tazminat Selçuklu devletinin ticari siyasetinin icabı ve bir nevi devlet sigortası idi384. Antalya`nın fethinden sonra Türkiye Selçuklular`ı dünya ticareti ile yakından ilgilenmiúlerdir. Nitekim Kıbrıs Kralı ilk defa bir ticaret anlaúması imzalandı. Bu anlaúma mektubuna ulaúılamamakla beraber, 1214 yılında Kıbrıs Kralı Hugo`nun Sultan øzze`d-Din Keykavus`a gönderdi÷i cevabi mektubunda bu anlaúma zikredilmektedir. Bu úehrin fethi ile Selçuklular, Akdeniz`de bir ithalat ve ihracat limanına sahip olmuúlardır385. Böylece I.Haçlı Seferini izleyen yıllarda Türkler`in tüm Anadolu kıyılarını yitirmesinden buyana ilk kez, önemli bir ticaret limanı kazanılmıú oluyordu386. Osman Turan`a göre Selçuklular`ın Venedikliler ile yaptıkları ilk ticari muahade de Antalya`nın fethinden sonra ve Gıyase`d-Din Keyhüsrev zamanında vuku bulmuútur. Alae`d-Din Keykubad ile Venedikliler arasında yapılan anlaúmanın “Merhum babasının, kardeúinin ve kendisinin fermanları øbn Bibi, Selçuk Name, s.119-120. O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.285. 385 Yuvalı, a.g.m., s.96. Osman Turan`a göre de; I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev zamanında yazılan mektubun aslına ulaúılamamasına ra÷men Kıbrıs Kralı`nın øzze`d-Din Keykavus`a yazdı÷ı mektupta “Altı yıldan beri yeminle tasdik edilmiú bir dostluktan” bahsedildi÷ine göre iki devlet arasında süregelen ticari anlaúmanın Keyhüsrev dönemine ait olması gerekmektedir. Osman Turan, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar, Ankara 1958, s.110. 386 Umar, a.g.e., s.125. 383 384 91 hükümlerine göre” ibaresi bu anlaúma úartlarının eskiden tespit edildi÷ini ve hala uygulandı÷ını gösterir387. Bu fetihten sonra úehrin ehemmiyeti büsbütün artmıú ve úehir Selçuklu donanmasının Akdeniz üssü haline gelmiútir388. 4.8. Ermeniler øle Olan Mücadeleler II.Leon, kral olduktan sonra, kardeúi I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev ile giriúti÷i taht mücadelesini kazanan ve 1196 yılında Türkiye Selçuklu tahtına oturan Rükne`d-Din Süleyman ùah`ın, Lampron Hakimi Ermeni Oúin ile birlikte 1199 yılında Kilikya Ermeni Krallı÷ına karúı düzenledi÷i sefer ile karúılaúmıútır389. Türkiye Selçukluları`ndaki iç çekiúmelerden yararlanarak kuzeye do÷ru yayılmaya çalıúan II.Leon, bu saldırı karúısında Toroslar`ın güneyine çekilmek, haraç vermek ve Sultan`ın bir vassalı olarak üzerinde Selçuklu sultanının adının bulundu÷u sikkeler kesmek zorunda kalmıútır. Leon, III. Kılıç Arslan döneminde haraç göndermeye devam etmekle birlikte art arda gelen taht de÷iúikliklerinin oluúturdu÷u otorite boúlu÷undan yararlanarak Selçuklu tabiiyetinden çıkmıú ve sınırlara tecavüzlerde bulunmuútur390. Ermeniler`in bu saldırıları, özellikle Toros da÷larından geçen AnadoluSuriye kervan yolunun güvenli÷ini ortadan kaldırarak iúlemez bir duruma getirmiúti. Ermeniler, I. Gıyase`d-Din Keyhüsrev, ikinci kez Türkiye Selçuklu tahtına geçtikten bir yıl sonra (1206) da saldırılarını sürdürerek Türkmen nüfusunun kalabalık oldu÷u Göksun391`a baskınlar yapmıúlar, Elbistan`ı kuúattıktan sonra Halep topraklarına dahi girmiúler, bu nedenle Halep Eyyubi hükümdarı da Ermenilerle çarpıúmak zorunda kalmıútır. Devletinin güneyindeki bu olaylar ve özellikle Anadolu-Suriye ticaret yolunun tehlikeye düúmesi 387 O.Turan, Resmi Vesikalar, s.124. O.Turan, “Keyhusrev I”, s.617. Baúka bir kaynakta geçen ifadeye göre de Keyhüsrev`in ilk defa denizcili÷e önem vererek Selçuklu donanmasını kurdu÷u belirtilir. Yusuf Küçükda÷-Caner Arabacı, Selçuklular Ve Konya, 2. Baskı, Konya 1999, s.91. 389 Süleyman ùah`ın, Leon üzerine saldırma sebeplerinden biri de Abu`l-Farac`da “ Leon, Kılıç Arslan`ın ölümünden sonra çok kuvvetlendi, kısmen Türkler`den, kısmen Rumlar`dan 72 kale zapt etti ve bütün muharebelerinde bir fatih olarak göründü” ifadesinde belirtilen sebep olabilir. Abu`l Farac, a.g.e., s.466. 390 Mehmet Ersan, “Selçuklu-Ermeni øliúkileri”, Türkler, C.VI, Ankara 2002, S.639. 391 Osman Turan`da “Göksu” olarak geçen bu yere Ermeniler baskın yapınca buranın halkının bir ço÷u esir alınarak sürülerine de el konulmuútur. O.Turan, “Keyhusrev I”, s.617. 388 92 sebepleri ile Gıyase`d-Din Keyhüsrev, Ermenileri tedip için 1208-9 yılında Maraú`a girmiútir392. Burası Kılıç Arslan tarafından Selçuklu ülkesine dahil edilmiú ve sonra da o÷lu Mugise`d-Din Tu÷rul ùah`a verilmiúti. Bir ara Maraú, Atabeg Nure`d-Din Mahmud ve Selaha`d-Din Eyyubi`nin de elinde kalmıú idi. Bu sefer esnasında Gıyase`d-Din Keyhüsrev Maraú`ı kurtarıp tekrar Selçuklu ülkesine katmıú ve Kılıç Arslan`ın emirlerinden olup onun tarafından buraya melik tayin edilen Hüsame`d-Din Hasan`ı yine bu bölgeye yerleútirerek bu memlekette Selçuklular`a tabi bir beylik meydana getirmiútir393. Gıyase`d-Din Keyhüsrev Maraú`ı Eyyubiler`den almakla hem babasına ait bir mirası kurtarıyor, hem de da÷larla çevrili Kilikya Ermeni Krallı÷ına girebilmek için Ceyhan vadisine hakim bulunan úehri elde ediyordu. Keyhüsrev, Maraú`ta kendisine katılan Halep hükümdarı Selaha`d-Din Eyyubi`nin o÷lu Melik Zahirìn gönderdi÷i kuvveti de yanına alarak Ermeni hudutlarını aúmıútı394. Baúta daha önce Kılıç Arslan tarafından alınan ve yeniden Ermenilere (Stefan) bırakılan Pertus395 kalesi olmak üzere, bazı ilçe ve kaleleri ele geçirmiúti. Pertus kuúatması sırasında yapılan çalıúmalarda kral Leon`un o÷lu Gregory de alınan tutsaklar arasında bulunuyordu396. Antalya`nın fethi gibi Ermeniler`e karúı kazanılan bu zafer de øslam dünyasında çok büyük bir sevinç oluúturmuútu. Tarihçi Ravendi bu sefer sonunda Gıyase`d-Din Keyhüsrev`i, Ermeni Kralı Leon`u periúan ederek, kale ve vilayetlerini fethedip øslam ülkelerine kattı÷ı için yazdı÷ı bir kasideyle tebrik etmiútir397. Ali Sevim, Genel Çizgileriyle Selçuklu-Ermeni øliúkileri, Ankara 1983, s.33. Daha sonra Hüsame`d-Din Hasan`ın o÷ulları aynı görevi sürdürmüú ve Haçlı seferleri sırasında tahrip edilen Maraú imar edilmiútir. Özaydın, “Anadolu Selçukluları”, s.157. 394 O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.286-287. 395 Müneccimbaúı burayı “Korikos Kalesi” olarak adlandırmaktadır. Müneccimbaúı, Camiu`d-Düvel, s.39. 396 Sevim, Selçuklu-Ermeni øliúkileri, s.33. 397 O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.287. Ravendi; “Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in Ermeni fethi, lanetli Lifon`u felakete u÷ratması, onu muhasara etmesi, kaleler, vilayetler alıp, di÷er øslam ülkelerine eklemesi hiçbir Müslüman padiúahına nasip olmamıútır. Bu kazanılmıú fethin haberi, øslam ülkelerinin neresine giderse, yüce ve yüksek Tanrı ona daha fazla yardım etsin ve bütün kafir ülkeleri ve onların kaleleri alemin efendisinin, genç, talihli Keyhüsrev`in eline geçsin diye dua ve gece kılınan namaz ile ona dua edilir” ifadeleriyle tebriklerini belirtmiútir. Ravendi, Rahat-üs-Sudur Ve Ayet-üs-Sürur, C.II, Çev: Ahmed Ateú, 2.Baskı, Ankara 1999, s.425-426. 392 393 93 Bu baúarılı Selçuklu tedip seferi dolayısıyla çok sıkıúık duruma düúen Leon`un, Halep ve Mısır Eyyubi hükümdarları (el-Melikü`z-Zahir ve elMelikü`l-Adil) aracılı÷ı ile barıú giriúimlerine bulunması sonucunda Sultan Keyhüsrev, Leon`la; “Selçuklu tabiiyetine sadakat göstermesi, Anadolu-Suriye kervan yoluna, Selçuklu ve Halep Eyyubi topraklarına bir daha saldırmaması” úartlarıyla bir barıú anlaúması imzalamıú398, kıúın baúlamasıyla birlikte Keyhüsrev, Konya`ya dönmüútür. Bazı kaynaklarda Ermeni Leon`un bu anlaúmaya bir süre sadık kalıp I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev adına para bastırdı÷ı yer almaktadır399. Nezih Aykut, II.Leon`un Keyhüsrev adına sikke kestirdi÷ine ve Keyhüsrev`e tabi oldu÷una dair iddiaların do÷ru olmadı÷ını ve bahsi geçen sikkenin, Keyhüsrev tarafından 602 (1205-1206)`de Konya`da kestirildi÷ini söyler400. Gıyase`d-Din Keyhüsrev ertesi yıl 606`da, Melik Adil`in istila siyaseti, karúısında Melik Zahir, Erbil hükümdarı Muzaffereddin Gökböri, Erzurum meliki Mugise`d-Din Tu÷rul ùah ile ittifak yapmıú, bu ittifakla Melik Adil`in Sincar ve úark beldelerinde geniúleme ve istila teúebbüslerini önlemiútir401. ElMelikü`z-Zahir, Musul Emiri Nure`d-Din Aslanúah ve I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev ile yaptı÷ı anlaúmaya güvenerek el-Melikü`l-Adil`e karúı yürüdüyse de halifenin müdahalesiyle taraflar arasında anlaúma sa÷lanmıútır (606/1209)402. 4.9. Alaúehir Savaúı Ve Sultan I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in ùehadeti 4.9.1. Alaúehir Savaúı`nı Hazırlayan Sebepler østanbul`un Latinler tarafından iúgal altındayken eski ømparator III.Aleksios`un damadı øznik Rum Devleti yöneticisi Theodoros Laskaris, devletini, Rum modeline göre örgütleyerek imparator sanını takınmıútı. Bilgin bir kiúiyi de østanbul Patriki (Evrensel Patrik) olarak atamıútı (1208). Her ne kadar Sevim, Selçuklu-Ermeni øliúkileri, s.33. Merçil, a.g.e., s.135; T.Y.Öztuna, Türkiye Tarihi, s.105. 400 ù. Nezihi Aykut, Türkiye Selçuklu Sikkeleri I. (I.Messud`tan I.Keykubad`a Kadar), østanbul 2000, s.113`ten naklen Kaya, a.g.t., s.139. 401 O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.287. 402 Özaydın, “el-Melikü`z-Zahir”, s.83. 398 399 94 østanbul`da Baudouin`in yerine Latin ømparatoru olan kardeúi Henri, Trakya`da Latin devletinin durumunu bir ölçüde düzelttikten sonra 1206 sonundan baúlayarak, Anadolu seferine giriútiyse de, Bulgarlar`ın yeniden savaú çıkarması üzerine 1207`de Theodoros Laskaris ile iki yıllık bir savaúa ara verme anlaúması yapıp Anadolu`dan çekilme kararı almıútır403. Gıyase`d-Din Keyhüsrev, Karadeniz, Akdeniz ve Küçük Ermeni Krallı÷ı taraflarında fetihler ile Theodoros Laskaris de Latinler ve Kommenler`e karúı mücadele ile meúgul oldu÷u için, Selçuklu ve øznik hükümdarları birbirleri ile dost kalmak mecburiyetinde idiler404. Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in kayınbabası Mavrozomes`i Menderes havalisinde hakim kılmak ve øznik Rum ømparatorlu÷u önünde emniyet teúkilatı kurmak için, bir Türk ordusu refakatinde oraya göndermesi bile Laskaris ile olan bu dostane münasebeti bozmadı÷ı gibi, Laskaris onun bu havalideki hakimiyetini de tanımıútır405. Bu iyi iliúkiler dönemi çok fazla sürmeyecektir. Laskaris`in, batıda Bulgarlar`ın Latinler`i meúgul etmesi nedeniyle biraz olsun rahatlamasının ardından, Keyhüsrev`in Antalya`yı aldıktan sonra Latinler`le gizli ittifak kurması, Laskaris`i de Ermeniler`le ittifak arayıúına itmiútir. Keyhüsrev`in yayılmacı politikası Laskaris`i ürkütmüú, Ermeniler`i Selçuklular`ın arka tarafında bir müttefik olarak kazanmak istemiútir. Keyhüsrev`in Laskaris`i rahatsız eden baúka hesabı da III. Aleksios`u Bizans tahtına getirmek istemesi olmuútur. 1209 yılında Keyhüsrev`e sı÷ınan ve imparatorlu÷unu sultanın yardımıyla geri alabilece÷ini hesap eden Aleksios, Keyhüsrev`i de bu yönde teúvik etmiútir. Laskaris, Bizans ømparatorlu÷u`nun yasal varisi olabilmek için bir çok düúmanıyla ve taht iddiacısıyla mücadele etmiú ve úimdilik yerini sa÷lamlaútırmıútı. Trabzon`daki Komnenoslar`ı geri çekilmek zorunda bırakmıú, isyancı feodaller problemini kısmen çözmüútü. Keyhüsrev`in ise úimdi karúısına devrik imparatoru çıkarmasını kendisi için ciddi bir tehdit olarak görüyordu. Keyhüsrev ise yanında yıllarca misafir olarak kaldı÷ı ve iyili÷ini gördü÷ü III. 403 Umar, a.g.e., s.125. Lehmann, Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in, Theodoros Laskaris`e sıkıntılı zamanlarında silah yardımı dahi yaptı÷ını kaydetmektedir. Lehmann, a.g.m., s.594. 405 O.Turan, “Keyhusrev I”, s.617-618. 404 95 Aleksios`tan deste÷ini esirgemedi÷i gibi bu durum kendi politikasına da uygun düúüyordu. Onun için parçalanmıú Bizans`ın baúında Aleksios`un oturması, ülkesi için de yararlı olacaktı406. Gerçekten tahtın hakiki sahibini himaye etmek suretiyle, bu yeni kuvvetli komúusunu zayıflatmayı ve baúına kendisine tabi eski hükümdarı getirmeyi menfaatine uygun bulan I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, Theodoros Laskaris`e bir elçi göndermiúti. Lehmann bundan sonrasını úöyle anlatır; “Nikea`da bulunan Kayzer Theodor`a Sultan tarafından gönderilen bir elçi kayınpederi ve Sultan`ın oraya varıúını ve Theodor`a yabancı hakimiyetini haksız yere elde etti÷ini bildiriyordu. Bu sözler Kayzer`i çok ürküttü ve az korkmadı. Zira Sultan, III.Aleksios`u sadece bahane ediyordu. Aslında maksadı bütün Rum bölgesine saldırıp ya÷ma etmek veya hakimiyeti altına almak idi. Vaziyet adeta Kayzer Theodor için bıça÷ın a÷zında idi. Adamlarını toplayarak onlara kayınpederi Kayzer Aleksios`u mu yoksa kendi tarafını mı tutacaklarını sordu. Bunun üzerine hepsi hayranlıkla hep bir a÷ızdan karar almıú gibi ya onunla yaúayacaklarını veya onunla öleceklerini söylediler. Bu olaydan sonra Keyhüsrev`in, Laskaris`ten ret cevabını alması savaúın bir baúka sebebi gösterilir407”. Osman Turan, savaú sebepleri arasında; Keyhüsrev`in kayınpederi Manuel Mavrozomes`u, Ladik (Denizli) ve Menderes havalisinden geri almasının dostane münasebetlerin bozulmasına bir sebep teúkil etti÷ini de saymaktadır408. Anonim Selçukname`de ise yapılan bir savaú sonrasından bahsederek “Rum askerleri bozguna u÷radıktan ve Erminos öldükten sonra Rumların Batriyaris “Patrik” in yanına geldiler. Bu vakaların hepsine sebep olan Tekfur Kaloyan`dan úikayet ettiler. Kaloyan`a “E÷er Müslümanlarla savaú yapmazsan sana lanet eder ve tahttan indiririm” dedi. Kaloyan cevaben; ben tek baúıma, Gıyaseddin`e karúı çıkamam, çünkü ona yemin etmiútim. Fakat sana asker veririm ki hiçbir devirde bu derece asker verilmemiútir409” ifadeleri yer almaktadır. Bu da gösteriyor ki patri÷in deste÷i ve tehdidi ile Theodoros 406 Kılıç, a.g.m., s.623. Lehmann, a.g.m., s.394. 408 O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.288. 409 Anonim Selçukname, s.27. 407 96 Laskaris`e asker deste÷i sa÷lanmıú, Laskaris`in, Gıyase`d-Din Keyhüsrev ile savaúması desteklenmiútir. Tuncer Baykara, bütün kaynaklardan farklı bir yorum getirerek, savaúın sebepleri arasında, Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in eskiden beri Menderes boylarını iyi bilmesini gösterir. Ona göre Keyhüsrev, yakından bildi÷i Ladik ve Honaz taraflarının güvenli÷ini sa÷lamak amacıyla sınırını daha batıya götürmek istiyordu. Bunun yanında Antiokheia ile Alaúehir`e sahip olmayı ise batıda en elveriúli bir sınır olarak görüyordu410. Baykara`nın bu yorumu belki çok uzak bir savaú sebebi olabilir. Cloude Cahen ise; “Selçuklu–øznik hudutlarında Türkmenlerin rahat durmamalarını ve Greklerin, Antalya`nın Türkler`in eline geçiúini hazmedemeyiúlerini” savaú sebebi olarak gösterir411. Bu dönemin birinci el kayna÷ının sahibi olan øbni Bibi, III.Aleksios`un, Keyhüsrev`i ziyaretinden bahsetmez. Ona göre, Laskaris`in topraklarından øslam ülkesine giriú ve çıkıúlarda zorluk çıkarması, haracı ve vergiyi göndermekte, emir ve yasaklara uymada çekimser davranması, tembellik ve gevúeklik göstermesi Sultan Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in yönünün buraya çevrilmesine sebep olmuútur412. Sultan Gıyase`d-Din Keyhüsrev bir gün devlet erkanını toplayarak onlara Laskaris`in boú ve aslı olmayan sözlerle kendisini østanbul dönüúünde engellemeye kalktı÷ını, fakat Sultan olduktan sonra kendisinin Laskaris`i affetti÷ini; Laskaris`in ise kendilerine boyun e÷ip taraftar olaca÷ı yerde tekrar baúkaldırma yolunu seçerek savaú hazırlıklarını sürdürdü÷ünü, e÷er bunun önlemi alınmazsa çok kötü sonuçların ortaya çıkaca÷ını söylemiúti. Bunun üzerine devlet büyükleri söz alarak ve Sultan`ın affına sı÷ınarak yapılan anlaúma úartlarını bozmanın çirkin bir davranıú oldu÷unu bunu bozmak yerine Laskaris`e elçiler gönderip uyarmanın, e÷er uymazsa ceza ile tehdit etmenin en do÷ru karar oldu÷unu söylemiúler, e÷er affa sebep olacak özür dilerse ona karúı hoúgörülü ve 410 Baykara, a.g.e., s.41. Cahen, Anadolu`da Türkler, s.129. 412 øbn Bibi, Selçuk Name, s.123. 411 97 anlayıúlı davranmak gerekti÷ini, fakat büyük bir aptallık gösterip inada ve isyana yönelirse o zaman ona karúı yola çıkacaklarını belirtmiúlerdi. Keyhüsrev ise Laskaris`e hiçbir uyarı ve tehdidin fayda vermeyece÷ini bundan dolayı yapılması gereken en iyi iúin ona karúı savaúmak oldu÷unu söyleyerek ülkenin her yanına fermanlar göndererek ileri gelenleri ve orduyu gazaya ve cihada ça÷ırmıútı. Fermanı iúiten her asker Ruzbe Ovası`nda hazır bulunmuútur413. Lehmann`ın anlatıúına göre; Theodoros Laskaris, adamlarının sözlerinden cesaret alarak, Sultan Keyhüsrev`in elçisini de beraberinde almıú øznik`ten ayrılıp büyük bir hızla Phiyladelphia`ya varmıútı. O sırada III.Aleksios`u yem olarak beraberinde götüren Sultan ise Antiokheia üzerine yürümüútü. Bu úehir Menderes bölgesine hakim idi. Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in maksadı burasını hakimiyeti altına almaktı. Bunun için muhasara hazırlı÷ı yaparak úehri kuúatılmıú, úehrin fethedilmesine çok az kalmıútı. Laskaris de bundan korkuyordu ve hakikaten durum öyle idi ki Sultanın sadece bu úehre hakim olmasıyla Rumlar`ın bütün topraklarını fethetmesi için hiçbir engeli kalmıyordu. Theodoros, harpte lüzumsuz olacak çadır ve benzeri eúyayı kimsenin almaması, buna mukabil herkesin yiyecek ve giyecek gibi en lüzumlu úeyleri beraberinde götürmesi emrini vererek yürüyüúü hızlandırmıútı. Bütün ordu aúa÷ı yukarı iki bin adamdan ibaret olup bunun sekiz yüzü Latinler`den, di÷erleri Rumlar`dan oluúuyordu. Laskaris, Menderes kenarındaki Antiokheia yakınlarına gelince Keyhüsrev`den gelen elçisiyi tekrar Keyhüsrev`e göndermiú, o da gidip Laskaris`in ileri yürüyüúünü Keyhüsrev`e bildirmiúti. Bu, Sultan`a inanılmaz gibi geldiyse de, elçi Laskaris`in yakınlarda oldu÷unu yemin ederek kuvvetlendirmiútir. Sultan bunu duyunca bütün kuvvetlerini mümkün oldu÷u kadar çabuk toplayarak onları harbe hazırlamıútır414. 413 414 øbn Bibi, Selçuk Name, s.123. Lehmann, a.g.m., s.594-595. 98 4.9.2. Alaúehir Savaúı Ve I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in ùehadeti Keyhüsrev`in saltanatının sonunu hazırlayan bu savaú, Selçuklu tarihinin kaydetti÷i son Türk-Rum çekiúmesidir415. Hazırlıklarını yapan Selçuklu ve Rum tarafları artık savaú için harekete geçmiúti. Selçuklu ordusu Alaúehir sınırına vardı÷ında bunu haber alan Laskaris, Rumlar`dan, Alman`dan, Kıpçak`tan ve Alan`dan sayılması mümkün olmayan karınca sürüsü gibi bir orduyu, Selçuklu ordusu ile savaúmak için harekete geçirmiúti. Di÷er yandan Selçuklu ordusu da ilerlemeye baúlamıú, Sultan Gıyase`d-Din Keyhüsrev ise bir ata binerek ordunun merkezine yerleúmiúti. Düúman saflarına saldıran Keyhüsrev, düúmanın merkezine varınca Laskaris`i ayakta görüp mızra÷ını eline alarak Laskaris`in üzerine saldırmıú, daha ilk saldırıda onu atından yere düúürmüútü. Askerleri, Laskaris`i öldürmek istedilerse de izin vermeyerek kaldırmalarını ve atına bindirip serbest bırakmalarını emretmiútir416. Laskaris`in askerleri ise, onun yenildi÷ini görünce da÷lara ve ovalara kaçmaya baúladılar. Bunun üzerine Selçuklu askerleri Sultan`ı yalnız bırakmıú, bırakılan malları toplayıp ya÷malamaya baúlamıútı. Yalnız kalan Keyhüsrev, o sırada karúısına çıkan bir Frenk askerini kendi askerlerinden biri sanarak aldırıú etmemiúti. Frenk askeri, Keyhüsrev`in yanından geçerken geri dönüp hançer darbesi ile onu úehit etmiú, silahlarını, eúya ve elbiselerini almıú, kaçmakta olan bir gurup Rum askeri ile Laskaris`in yanına gelmiúti. Laskaris Keyhüsrev`in elbiselerini görünce hemen tanıyarak elbiselerin kime ait oldu÷unu sormuú, asker ise sahibini öldürdü÷ünü eúyaları da onun üzerinden aldı÷ını söyleyince Laskaris cesedi getirmesini istemiúti. Ceset getirilince üzüntüden a÷layan Laskaris, onu öldüren Frenk`i öldürtüp derisini yüzdürmüútür417. øbn Bibi`nin bu anlatımı dıúında kaynaklarda çeúitli anlatımlar geçmektedir. Keyhüsrev`in “Nasıl oldu÷u bilinmeyen koúullar altında öldü÷ü418”, “Zafer meydanını gezen Keyhüsrev, 415 Cahen, Anadolu`da Türkler, s.66. øbn Bibi, Selçuk Name, s.127-130. 417 øbn Bibi, Selçuk Name, s.130. 418 Cahen, Anadolu`da Türkler, s.129. 416 99 meydanda ölü taklidi yapan bir Bizans askeri tarafından hançerlenip úehid edildi÷i419” bu anlatımlar arasındadır. Lehmann, Keyhüsrev`in ölümü ile ilgili olarak; “Önce Latinler Sultan`ın kuvvetlerine saldırdılar, fakat Müslümanların sayısı çok büyüktü. Latinler harpte ellerinin kuvvetini ve cesaretlerini gösterirken, sayıca fazla olan Türkler onların kılıçlarının kurbanı olduktan sonra hemen hemen hepsi Türkler tarafından öldürüldü. Müslümanlar Latinlere galip geldikten sonra Rum kuvvetlerini de daha çabuk yendiler. Bir kısmı arkalarına bakmadan kaçtılar, ancak çok azı dayanıp harbin sonunu beklediler. Sultan muharebeyi kazandıktan sonra Laskaris`i aradı. Güç bir durumda iken birisi onu Keyhüsrev`e gösterdi. Vücudunu kuvvetine güvenerek mümkün oldu÷u kadar çabuk Laskaris`e hücum etti, her ikisi de birbirini tanıdı. Sultan dipçikle Kayzer`in baúına öyle bir vurdu ki, bu darbe ile Laskaris, baygın úekilde attan düútü. Söylendi÷ine göre at da bu darbe ile mücadele edemez hale gelmiúti. Attan düúen Laskaris, ilahi bir kudretle tekrar kuvvetini kazanıp aya÷a kalkınca kılıcını kınından çıkartıp, Sultan alaylı “Onu esir alınız” diyerek döndü÷ü sırada Sulatn`ın kısra÷ının arka bacaklarını kesti. Sultan e÷erinden düúünce aniden baúını kestiler. Öyle ki ne Sultan, ne de onun yanında bulunanlardan biri Sultanın baúını kimin tarafından uçuruldu÷unu göremediler. Böylece Kayzer galip idi, aslında ma÷lup idi. Zira çok az askeri kaldı÷ı için ilerleyemiyordu420” bilgilerini vermektedir. Halil Eldem, Lehmann`ın verdi÷i sayıyı do÷rular ve; “Laskaris`in, 800 Latin ve 1200 Rum atlısından oluúan ordusuyla øznik`ten çıkıp, o zamanlar Phiyladelphia adı verilen Alaúehir`e vardı÷ını, sonra Küçük Menderes Nehri üzerinden, güneye do÷ru yürüdü÷ünü ve Sultan Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in de yanına Aleksios`u alarak, 20000 askeriyle Büyük Menderes kıyısında bulunan Antiokheia ùehri`ne karúı yürüyüp, burayı aldıktan sonra oraya yetiúmiú olan Rumlar ile çarpıúarak hepsini bozguna u÷rattı÷ını belirtir. Eldem`e göre; ordusunda bulunan Latinler kaçtıklarından savaú meydanında yalnız kalan Laskaris, bir aralık atından aúa÷ı düúmüúse de yine kalkarak Sultan Gıyase`d-Din 419 420 Yeni Türk Ansiklopedisi, “Keyhüsrev” mad., C.V, østanbul 1985, s.1810. Lehmann, a.g.m., s.595-596. 100 Keyhüsrev üzerine hücum etmiú, atından düúürmüú sonra Keyhüsrev`in baúını kesip bir mızra÷ın ucuna saplamıútır. øúte bu durumu gören Selçuklu ordusu önceleri galip iken tutunamayarak bozguna u÷rayıp da÷ılmıútır421. Anonim Selçukname`de ise; “Kirluka (Theodoros Laskaris), Frenk ve Rumlar`dan 400 emirle beraber øslam üstüne yürüdü. Emirler; düúman askerinin çoklu÷unu görünce, Sultan`ın øslam ordusunun merkezinde kalmasını isteyip; “Biz onun için canımızı feda edelim” dediler. Sultan buna cevaben “Hayır ben öldürsem gazi, ölürsem úehit olurum” dedi. øki gün iki gece savaú oldu. Pek ziyade zahmet çektiler. Sultan, Kirluka`yı at üzerinden yere yuvarlayıp kafasını kesti. Bunun üzerine Rumlar döndüler. Büyük bir muharebe oldu. Müslümanlar ok ya÷dırıyor, ateú ediyorlardı. Bu sırada Subaúı Hızır, 4000 erle beraber yetiúti. Adına Yakup Kabakulak derlerdi. Hücum etti, tekrar Rumlar bozguna u÷radı. Ve bir günlük yola kadar Rumlar`ı kovaladı. Savaútan sonra toplandıklarında Sultan`ı bulamadılar. Emirlerin bütün köleleri döndü, geldi, her biri bir tarafı aradılar. Ölülerin aysısı çoktu. Orada çizmeleri aya÷ında bir ölü gördüler. Bunun çizmesini çektiler, ayak parma÷ının altı oldu÷unu görünce Sultan`ın úehit oldu÷unu anladılar422” úeklinde savaú anlatılmıútır. øslam ve Hıristiyan kaynakları arasıdaki farklara ra÷men sultanın bir anlık kargaúaya kurban gitti÷i ve bu hadise üzerine galip Türk ordusunun ma÷lup oldu÷u anlaúılıyor. Latin imparatoru Henri`nin Avrupa`ya gönderdi÷i mektupta da, Rumlar`ın sayıca Türkler`den fazla olmasına ra÷men, Bizans ordusunun periúan oldu÷u ve imparatorun galip de÷il çökmüú olarak muharebeden çıktı÷ını aynı zamanda Latin askerlerinin bu savaúta müthiú bir korkuya kapılarak ço÷unun da telef oldu÷unu yazmaktadır423. Keyhüsrev`in ölüm haberi yayılınca Selçuklu ordusu úaúkınlı÷a u÷rarken, Laskaris`in ordusunda sevinç hakimdi. Rum ordusu, kaçan Müslümanlar`ın 421 Eldem, a.g.e., s.53-54. Anonim Selçukname, s.27-28. 423 O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.290. 422 101 peúine düúüp birço÷unu öldürmüútü. Çaúnigir424 Ayaba ve büyük emirlerin bazıları yakalanıp esir alınarak Laskaris`in yanına götürülmüútür425. Laskaris, muharebede esir almıú oldu÷u kayınpederi III.Aleksios`u beraberine alıp øznik`e götürmüú, Aleksios`u, kral alametleri olmadan Hyakintos manastırında yaúamak mecburiyetinde bırakmıútı. Aleksios da bilahare orada ölmüútür426. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in, Laskaris tarafından cesedine saygı gösterilmiú, güzel kokularla yıkanmıú ve sonra cesedi Alaúehir`deki Müslüman mezarlı÷ına gömülmüútür. O dönemde bu úehirde bir Müslüman mezarlı÷ının bulunması da oldukça ilginçtir. Aradaki bunca düúmanlık ve savaúa ra÷men mezarlıklara dokunulmaması, karúılıklı inançlara saygının da bir göstergesi sayılabilir. Bu mezarlı÷ın ne zaman oluútu÷u kesin olmamakla beraber kaynaklar úehrin önceki yüzyılda ele geçirildi÷inde oluúturulabilinece÷i kanaatindedir427. Bu olay, gelecekteki harici münasebetler bakımından taúıdı÷ı ehemmiyet bir yana, birdenbire devlet idaresinin baúıboú kalması gibi, çok ciddi bir iç mesele ortaya çıkarmıú oluyordu. Bu durumda, memleket u÷ranılan ma÷lubiyete ra÷men, dıúarıdan de÷il fakat içeriden zuhur edebilecek olaylar bakımından tehlikelere sahne olabilirdi. Bunun için boú kalan saltanat makamının bir an evel yeni sahibi tarafından iúgal edilmesi ve devletin dizginlerinin kuvvetli bir idare kadrosuna teslim edilmesi lazımdı. Halbuki Keyhüsrev`in ölümünden sonra, Selçuklu tahtı için ortada dört tane saltanat namzedi vardı; øzze`d-Din Keykavus, Alae`d-Din Keykubad, Celale`d-Din Keyferidun adlarını taúıyan üç o÷lu ve Mugise`d-Din Tu÷rul ùah namındaki kardeúi. Muayyen bir veraset usulü mevcut olmadı÷ı için, bu úehzadelerin hepsi de úu anda Konya tahtı üzerinde tek tek hak iddia ederek ortaya atılabilirlerdi428. Sultan Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in hayatına mal olan bu kötü hadiseden sonra, Selçuklu Devletinin ileri gelenleri, saltanat meselesinin halli için, devletin 424 Farsça çâúni (lezzet) ve gir (tutan) kelimelerinden oluúmuútur. Çaúnigirin esas görevi maiyetindekiler ile birlikte sultanın sofrasını hazırlamak ve sofraya konulan yemekleri sultandan önce tatmak suretiyle onun zehirlenme ihtimalini önlemekti. Aydın Taneri, “Çaúnigir”, DøA, C.VIII, østanbul 1993, s.232. 425 øbn Bibi, Selçuk Name, s.130. 426 Lehmann, a.g.m., s.596. 427 Kılıç, a.g.m., s.623-624. 428 Kılıç, a.g.m., s.624. 102 payitahtı olan Konya`da bir meúveret meclisi teúkil edip, Keyhüsrev`in üç o÷lu üzerinde fikir teatisinde bulunmuúlar ve neticede, Maraú Meliki Emir Nusretü`dDin Hasan b. øbrahim`in tavsiyesi üzere ittifakla en büyük o÷lu olan øzze`d-Din Keykavus`u tahta geçirmeye karar vermiúlerdi429 Savaú sonunda imparator Laskaris, yeni Sultan Keykavu`a, esir Selçuklu komutanı Seyfeddin Ayaba ile birlikte derhal bir elçilik heyeti göndererek dostane münasebetler kurmaya çalıúmıútı. Heyeti iyi bir úekilde kabul eden Keykavus, yine Seyfeddin Ayaba idaresinde bir heyet göndererek babasının naúını Konya`ya getirtmiú ve Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in naaúı Alae`d-Din Camii bitiúi÷indeki sultanlara mahsus türbede 14 Muharrem 608 (29 Haziran 1211) tarihinde defnedilmiútir430. Alaúehir Savaúı, 23 Zilhicce 607 Cuma günü, yani 7 Haziran 1211 tarihinde yapılmıútır. Ancak 7 Haziran Cuma olmayıp, 10 Haziran Cuma`ya rast gelir. Kaynaklarda savaú günü Cuma geçti÷inden dolayı savaú tarihi 10 Haziran Cuma olarak kabul edilmektedir. Bizans tarihlerinde zaman olarak 1211 ilkbaharı verilmektedir. Nitekim Selçuklu tarihçileri savaúın iki gün iki gece sürdü÷ünü belirtilir. 7 Haziran savaúın baúlangıcı, 10 Haziran Cuma ise, sonucun ve kesin neticenin alınıp, Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in úehit oldu÷u gün kabul edilebilir431. 429 Kaymaz, a.g.m., s.134-135. Anonim Selçukname`de geçen “Seyfe`d-din Çaúnigir, Sultan Gıyase`dDin`in o÷lu øzze`d-Din Keykavus`u babasının tahtına oturttu” ifadesiyle, I.øzze`d-Din Keykavus`u tahta geçirenin bizzat Seyfe`d-din Ayaba oldu÷u vurgulanmaktadır. Anonim Selçukname, s.28. 430 O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.290. Erkiletlio÷lu, Konya`daki Selçuklu Sultanlarına ait kümbethaneden bahsederken; “25 Ekim ve 6 Aralık 1987 tarihinde iki defa girdi÷imiz Konya Kümbethane`de yaptı÷ımız araútırma ve incelemede 25 adet iskelet bulundu÷u bunlardan dört tanesinin kafasında aletlerle açılmıú delik, kesik ve kırıklar oldu÷unu tespit ettik.Her dört kafatasında da do÷rudan öldürücü darbe vurma gayesini taúıyan tecavüz izleri açıkça görülmektedir. Birisini 40–45 yaúlarında, ikisinin 40 yaúın altında, sonuncusunun da yaúını tespit edilmedi÷i bu kafataslardan birisi muhakkak ki úehit Sultan I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`e aittir” ifadelerini kullanmaktadır. Erkiletlio÷lu, a.g.e., s.96; øbrahim Hakkı Konyalı ise, Müzeler ve Kütüphaneler Umum Müfettiúi Ahmed Tevhid Bey ile olan bir hatırasını naklederken onun Dede Bahçesinin arkasındaki Tac-i Veziri Türbesi`nin içinde birçok cesteler gördü÷ünü, bunlardan bö÷ründeki hançer yarası olanın Gıyase`d-Din Keyhüsrev oldu÷unu söyledi÷ini belirtir. Konyalı, a.g.e., s.484-485. 431 Baykara, a.g.e., s.43; Ayrıca bk. Sevim, “Keyhüsrev I”, s.348. Ahmed bin Mahmud`da bu tarih “H.609 (1212-1213)”, Ahmed Bin Mahmud, a.g.e., s.151; Anonim Selçukname`de ise 23 Zilhicce 607/1212 Cuma günü” olarak kabul etmektedir.Anonim Selçukname, s.28; Selim Kaya, bu tarihin 17 Haziran 1211 oldu÷u kanısındadır. Kaya, a.g.t., s.154-155. Bazı kaynaklar ise bu tarihi 1210 olarak vermektedirler. Fakat bu tarihte I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in hayatta oldu÷unu Konya Akıncı Mescidi kitabesinde bulunan “Bu mescidi büyük Sultan din ve dünyanın yardımcısı, fetihler babası Keyhüsrev`in hükümdarlı÷ı zamanında 607 yılı saferinde Emir Ali o÷lu Cemaleddin øshak yaptı”, ibaresinden anlamaktayız. Konyalı, a.g.e., s.288. 103 Bizans dünyasında Türkler`e karúı kazanılan bu zaferin yankıları çok daha büyük olmuútur. Arazi kazancı de÷il ama psikolojik olarak ilk önce Laskaris`in Bizans dünyası içindeki itibarını artırmıútı. Bizans kaynaklarına göre bu baúarı ile Anadolu`daki Hıristiyanlar`ın yanı sıra Balkanlar`daki ve di÷er bölgelerdeki Hıristiyanlar`ın morali artmıú ve Helenizm düúüncesi güç kazanmıútı. Bizans ve Ortodoks Hıristiyan dünyasında bu zaferin bu denli sevinçle karúılanması, aynı zamanda Bizanslılar`ın çok uzun süredir Türkler karúısında özgüvenlerini yitirdiklerini ve zafere ne kadar ihtiyaçları oldu÷unu göstermesi bakımından da ilginçtir. Batılılar bu baúarılarına çok daha geniú anlamlar yükleyerek Hıristiyanlı÷ın øslam üzerindeki bir zaferi olarak de÷erlendirdiler432. Laskaris, abartılmıú bu zaferin ardından øzze`d-Din Keykavus`a elli yıllık barıú anlaúması önerdi. Her iki tarafın da jeopolitik durumu ve hesapları beklenenin tersine bir savaúa engel oldu. Keykavus`tan, babasının intikamını alması bekleniyordu. Fakat onun di÷er sınırlarında sorunları ve baúka hesapları vardı. Sinop ve Antalya`yı almak, denizlerdeki yerini sa÷lamlaútırmak, yanı baúındaki Laskaris`in henüz güçsüz durumdaki devleti ile u÷raúmaktan daha acil sorunlardı. Laskaris`i haraca ba÷layarak anlaúmayı kabul eden Keykavus, böylelikle Latinler`e karúı da batısında tampon bir gücü muhafaza etmiú oluyordu. Laskaris için de Latinler`le olan mücadelesi Batı Anadolu`da tutunabilmesi için úarttı. Zira Latinler için de özellikle Batı Anadolu`nun kıyıları ve önemli ticaret kentleri bir cazibe merkezi idi433. Theodoros Laskaris savaú sonrası do÷u ile ilgili politikasını gerçekleútiremedi. Buna karúılık Laskaris`in kendine olan güveni artarken, Bizanslılar da Laskaris`in østanbul`u Latinler`den geri alabilecek kurtarıcı oldu÷u kanaati kuvvetlendi. Bizanslılar büyük bir moral ve yeni bir heyecan kazandılar. Bu savaútan sonra genç imparatorluk artık Bizans`ın en güçlü hatta tek varisi oldu434. 432 Kılıç, a.g.m., s.624. Kılıç, a.g.m., s.624. 434 Kaya, a.g.t., s.161. 433 104 Ama dikkat edilmesi gereken bir baúka nokta daha vardır ki, Selçuklular`ın durdurulması øznik Bizans ømparatorlu÷unun bir baúarısıdır; fakat parlak Osmanlı hanedanının idaresinde yeni ve yine kuvvetli bir Türk kavmi ortaya çıktı÷ında ise do÷unun Hıristiyan camiası, bunlara kuvvetle karúı koyamayacak kadar parçalanmıú bulunuyordu435. 4.10. ùahsiyeti Anonim Selçukname`de ayaklarının 6 parmaklı oldu÷u kaydedilen436 Gıyase`d-Din Keyhüsrev uzun boylu, cesur ve kuvvetli bir insan idi437. II.Kılıç Arslan, di÷er o÷ulları gibi Gıyase`d-Din Keyhüsrev`e de atabegler ve muallimler tayin ederek onun iyi bir tahsil ve terbiye ile yetiútirilmesine özen göstermiútir. Sultan Gıyase`d-Din Keyhüsrev di÷er Selçuklu sultanları gibi hür düúünceye ve geniú dini müsamahaya sahip olup438, Kitab-ı Cihannüma`da “melik-i úüca ve kerim ve fazıl ve úair”439 olarak nitelendirilmektedir. Pazartesi ve Perúembe günleri oruçlu bulunurdu. Bizzat adliyede bulunur ve mazlumların haklarını verirdi440. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev her gün selamlık sofasında oturup kadı ve müftüyü celb ile dava dinliyordu. Alae`d-Din Keykubad`a kadar devam eden bu uygulamada, hükümdarlar divan iúleri ve adli meseleleri ikindi vaktine kadar görüúüp, sahib veya vezire havale ediyorlardı441. ùer`i davalar ise kadıya havale edilirdi. Alıú veriú davalarını, devlete ait ve örfi davaları divan sahipleri sonuçlandırırdı. Hiçbir úekilde güçlü zayıf, zengin fakir arasında fark gözetilmezdi. Sultan yılda bir defa úer`i mahkemede kendisinden davacı olan birisi ile kadının önünde soruúturma yerinde ayakta dururdu. Dava sırasında kadının buyurdu÷u her úey úer`i kanunlara dayanır ve hemen uygulanırdı. Hiçbir úekilde ondan úaúılmaz ve müsamaha edilmezdi. Sultana iltimas edilmez ve sultan üstün tutulmazdı. Mahkeme bitince sultan saltanat 435 Runcıman, a.g.e., s.115. Anonim Selçukname, s.28. 437 O.Turan, “Keyhusrev I”, s.618. 438 O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.291. 439 Neúri, Kitab-ı Cihannüma, s.35. 440 øbn Bibi, Selçuk Name, s.114. 441 Uzunçarúılı, Medhal, s.87. 436 105 sarayına geri dönerdi. O günkü görevi dolayısıyla kadıya kıymetli bir hil`at ve sıkı ba÷lanmıú bir katır vermek adettendi442. Fakat I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in Konya`yı muhasara etti÷i sırada kendisinin baúa geçemeyece÷i do÷rultusunda fetva veren Kadı Tirmizi`yi tahta geçtikten sonra idam ettirmesi aleyhinde bir hadise olarak kaydedilmiútir443. Gordlevski bu olayı de÷erlendirirken; “Din adamları sultanın anlayıú do÷rultusunu çok iyi göz önünde bulunduruyorlardı. Bizans görenekleriyle yakından ilgilenen (bir Hıristiyan kadından do÷ma) Sultan I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in aykırı tutumlarını kınayan Kadı Tirmizi`nin idam edilmesinden sonra, bir ara ülkede kuraklık baú göstermiúti. Sultan, kolayca bunun iúledi÷i günahın bir cezalandırılması oldu÷u düúüncesine inandırılmıú ve piúman olmuútur. Anlaúılan bu rastlantının ardından din adamlarının etkisi kuvvetlenmiútir” ifadelerini kullanarak din adamlarının bu olay sonrası sultan üzerinde etkisinin arttı÷ından bahsetmektedir.444 Gıyase`d-Din Keyhüsrev alçakgönüllü, mütevazı ve úefkatli bir hükümdardı. A÷abeyi Süleyman ùah, kendisinden saltanatı talep ederek Konya`yı kuúattı÷ında bu durumun halk üzerindeki olumsuz etkisinin artması üzerine halkının daha fazla zarar görmemesi için sultanlık hakkından feragat etmiú ve bu sebeple a÷abeyi ile anlaúarak saltanatı ona bırakmıútı. Bu durum Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in aynı zamanda egoist olmayan ve halkın huzurunu düúünen ve kendisi için de÷il halkı için yaúayan fedakar bir insan oldu÷unu da gösterir445. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, bilginlere hürmetkardı. Hocası olan ùeyh Mecdeddin øshak`ı ikinci defa tahta çıkınca ùam`a özel mektup yazarak davet etmiúti. Yazdı÷ı bir úiirinde ise hocasını “øslam`ın sadrı, aziz ve melek ruhlu bir dost” olarak vasıflandırıyordu. Mecdeddin øshak`ı, Konya`ya geldi÷inde merasimle karúılayıp duasını aldı. Daha sonra onu, Malatya meliki olan büyük o÷lu øzze`d-Din Keykavus`a “Kendisine yaptı÷ı hocalık ve rehberli÷i o÷luna da øbn Bibi, Selçuk Name, s.114. O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.291. 444 Gordlevski, a.g.e., s.310. 445 Kaya, a.g.t., s.164. 442 443 106 yapmak üzere” gönderdi. Mecdedin øshak, bilindi÷i gibi ùeyh Sadreddin Konevi`nin babasıdır. Bilgin ve de÷erli úahsiyetlere saygı, onlarla düúüp-kalkma sultanı oldu÷u kadar devleti de yüceltmiútir446. Keyhüsrev, dini düúünce ve hareketlerinde serbest davranmakla beraber, østanbul`da ba÷ımlı bir hayat geçirirken, ecdadı Alp Arslan ve Melik ùahlar`ın neslinden geldi÷ini, Kılıç Arslan gibi úanlı bir sultanın o÷lu oldu÷unu, úark-garp kavimlerine hakim ve Bizans imparatorlarını haraca ba÷layan bir hanedana mensup bulundu÷unu gururla söylemesi ve bunu etrafına hissettirmesi milli úuura ne kadar ba÷lı oldu÷unu meydana koyar. Memlekette II.Kılıç Arslan zamanında baúlayan maddi ve manevi tekamül ve imar faaliyetleri onun kısa süren ikinci saltanat devresinde daha fazla hız aldı. Gıyase`d-Din Keyhüsrev baúında bulundu÷u devletin elde etti÷i siyasi ve iktisadi imkanlarını hakkı ile idrak eden ve buna uygun siyaset takip eden bir sultan idi. Bu sayede o, düúmanlarını yenebilmiú, devletin nüfuz ve kudretini yükseltmiútir. Daima onun dostlu÷u ve ittifakı aranmıú ve hatta bazı komúu hükümdarlar ona tabi olmayı tercih etmiúlerdir447. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, iktisadi ve ticari faaliyetleri artırmak için çeúitli vasıtalara, birçok koruyucu ve teúvik edici tedbirlere baúvurmuútur. Fetihlerini, ticaret yollarını emniyet altında bulundurmak, iktisadi ilk plana almak suretiyle yapmıú ve ona göre ayarlamıútır. Memleketin giriú ve çıkıú limanlarında ticari mübadeleleri kolaylaútırmak ve geliútirmek için bu úehirlere büyük sermayeli tüccarlar yerleútirilmiú ve onlara her türlü yadımlarda bulunulmuútur. Türkiye`ye gelen yabancı tüccarlara imtiyazlar verilmiútir. Yollarda herhangi bir úekilde zarar gören, soyguna u÷rayan veya malları denizde batan tüccarların malları devlet hazinesinden temin edilmekte idi ki bu Selçuklu devletinin bir devlet sigortası tatbik etti÷ini gösterir. Bu keyfiyet dünya ticareti tarihi için de çok ehemmiyetlidir. Zira ticaret tarihi ile u÷raúanlar sigorta müessesinin ortya çıkıúını ancak XIV. asra, Ceneviz ve Venediklilere kadar çıkarmaktadır448. 446 Küçükda÷-Arabacı, a.g.e., s.92. O.Turan, “Keyhusrev I”, s.618-619. 448 Osman Turan, “Selçuklu Kervansarayları”, Belleten, C.X, S.39, Ankara 1946, s.473-474. 447 107 Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in, Samsun`da düzeni sa÷layıp Antalya`yı fethedip, devletin sınırlarını Akdeniz ve Karadeniz`e ulaútırmasından sonradır ki, Türkiye Selçukluları sultanları “Sultanü`l-Arabi ve`l-Acem” (Arap ve Arap olmayan halkların sultanı) unvanlarına, “Sultanü`l-bahreyn” (øki denizin yani Akdeniz ve Karadeniz`in sultanı) unvanını da katmıúlardır. Ondan sonra gelen Selçuklu sultanları da bu unvanları kullanacaklardır449. Ravendi 1203 yılında yazmaya baúladı÷ı Rahatu`s-sudur adlı eserini o zaman hüküm sürmekte olan Süleyman ùah`a ithaf etmeyi düúünmüú, ancak onun ölümü üzerine ikinci defa sultan olan Gıyase`d-Din Keyhüsrev`e ithaf etmiútir450. Ravendi, Keyhüsrev`in özelliklerini úu úekilde anlatır; “Ebu`l-Feth Keyhüsrev, haklara riayeti adet edinmiútir; iú ehlini kullanmayı, valilikleri itimat edilir meúhur kimselere vermeyi, yapılması zaruri olan iúlerden bilirdi. Sultan Keyhüsrev, Selçuko÷ulları sultanlarının eskiden göstermiú oldukları adaleti ve siyaset yollarını kullanmalarını, kendinin övülmeye layık yeni kaidelerini ilave ederek, tazelemiú ve canlandırmıútır. Küstah insanların koymuú oldukları kötü adetleri ortadan kaldırmıú, bu suretle insanlar, sakin ve müferreh olarak, sırtlarını emniyet ve kaygusuzluk duvarına dayamıúlar ve murad sürmüú zalimler onun zamanında aman dilemiúlerdir. Puthaneler yerine medrese ve mescitler yapılmıú, Selçuko÷ulları sultanlarının kurdukları devlet sayesinde Rum kayserleri Müslüman olmuúlardır. Padiúah Keyhüsrev`in kıymet ve itibarı kötü dinlilerin adetlerini katlayıp ortadan kaldırmıútır451”. Ravendi`nin Keyhüsrev için söyledi÷i methiyeler ise úu úekildedir; “Memleketi idarede ne fevkalade padiúahsın! U÷urun Tanrı`dan, zaferin Allah`tandır. Tanrı yardımı sayesinde, servet ve mevki gibi, bütün istenecek úeyler önünde hazır duruyor. østedi÷in kadar murat ve gönül arzusu, senin için ümidin elinde kararlaútırılmıú olsun. Bayram, “Devlet Yapısının ùekillenmesi”, s.172. Kaya, a.g.t., s.188. 451 Ravendi, a.g.e., C.I, s.133-134. 449 450 108 Din ile devletin sı÷ındı÷ı yer senin kapındır; çünkü dini seven ve devletin sı÷ındı÷ı bir úahsın. øhsanlarının sonu olmasın, varlı÷ın da ihsanların gibi sonsuz olsun452”. Ravendi, Keyhüsrev`in cömertli÷ini; “Yeryüzü hükümdarları onun mübarek zamanından adalet ve din sözü ile bahsederler. Din ve adaletin sı÷ına÷ı olan bu ikballi padiúahın, adil Gıyase`d-Din`in düúüncesi, “ønsanlar ihsanların kullarıdır” sözünün gösterdi÷i gibi herkesin altın ve paranın kölesi oldu÷unu bildi÷inden “Köpe÷i aç bırakırsan arkandan gelir” kaidesini iptal ederek, hazineler dolusu altın ba÷ıúlıyor, cihanlar dolusu ordusuna veriyor. Hükümdarın, ordunun vazifesini yapması için, ihsanların dizginini çekmesi, kendisinden müsta÷ni kalmaları için onlara bol servet vermesi ve bununla beraber kendinden kaçmamaları için az da vermemesi, ortalama ve mutedil bir yol tutması lazımsa da bu murat süren padiúah para ve altını hakir tutarak, orduyu iyi sözler ve güzel muamele ile hizmetçi kılmıútır. Onlara o kadar ihsanlar buyurur ki, onlar bütün varlıkları ile ona teúekkür için bu eúi÷e hizmet etme÷i vacip bilirler. Bu devlet ebedi olarak kalsın453” sözleriyle övmektedir. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in úehadeti üzerine Ravendi, Keyhüsrev`i úehit eden için úu sözleri söylemiútir. “O alçak, yerlere serilmiú, bayra÷ı baú aúa÷ı edilmiú düúman, dara÷acında feryat ve figanla yaúasın! Ülkesi Gıyase`d-Din`in ordu ve askerinin hücum ve çi÷nemesinden harap ve darmada÷ınık, kalp ve ci÷eri mihnet ateúi üzerinde yanıp kebap olsun! Gönlü goncanın etek ve yakası gibi yırtık, ci÷eri eziyet darbesi ile kanla dolu olsun. Padiúahın u÷urlu devri, o Tanrı gölgesinin mübarek úahsı gibi úadlıkla beraber bulunsun!454” 4.11. Dönemin Toplumsal Ve Kültürel Özellikleri Malazgirt zaferini izleyen yıllarda Anadolu, bir Türk vatanı haline dönüúmeye baúlayınca do÷udan çeúitli sebeplerle akın akın insan guruplarının 452 Ravendi, a.g.e., C.I, s.206. Ravendi, a.g.e., C.I, s.206-207. 454 Ravendi, a.g.e., C.I, s.213. 453 109 Anadolu`ya gelmesi hız kazanmıútı. En fazla Türkiye Selçukluları zamanında olan göçler sırasında Anadolu`ya O÷uzlar ile birlikte øranlılar da gelmiúlerdi. øran`dan daha çok tacir, meúayih ve müritler Anadolu`ya göçmüúler ve bunlar úehirlerde yerleúmeyi tercih etmiúlerdir. Türkmen halklar ise, daha çok göçebe topluluklar halinde idiler; fethedilen topraklara göçüyor ve kırsal bölgelere yerleúmeyi tercih ediyorlardı. Böylece Anadolu pek çok farklı kültürlerin birbirleriyle tanıútı÷ı ve etkilendi÷i bir muhit olmuútu. Yerli Hıristiyan Rum ve Ermeni halk kahir ekseriyeti Müslüman olan milletlerle yüz yüze gelmiú ve iç içe yaúamak durumunda olmuúlardır. ùüphesiz Anadolu`da faklı dinlere ve ırklara mensup insanlar, zümreler bulunuyordu. Fakat ekseriyet itibarıyla øslam- Hıristiyan kültürünün etkinleúmesi ön plandaydı. Bu iki dine mensup insanların karúılıklı kültürel etkileúmeleri daima øslamiyet lehine bir geliúme göstererek Anadolu`nun øslamlaúması gerçekleúmiútir. Tabi kültürel faaliyetler içinde Türkler`in ön planda bulunmaları, Türk nüfusunun göçlerle sürekli artıú göstermesi, siyasi otoritenin Müslüman Türkler`de olması Anadolu`nun øslamlaúması yanında Türkleúmesi sonucunu da do÷urmuútur455. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev zamanında toplum sadece kültürel olarak de÷il ekonomik olarak ta geliúme gösteriyordu. Keyhüsrev zamanında iktisadi hayat o kadar geliúmiúti ki onun saltanatında kesilen dirhemlerin vezinlerinin umumiyetle 15 ile 15,5 krat geldi÷i, yani gram cinsinden ifade edersek, 3.109 ile 3.213 oldu÷u görülmektedir. Selçuklu Devleti yıkılırken bu miktar 13 ile 11 krata kadar düúmüútür456. Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in ikinci saltanat yılları, Türkiye Selçuklu Devleti tarihi için çok mühim bir safha teúkil etmektedir. Bir bütün olarak de÷erlendirmek icap ederse, bu devir için tarihte Türkiye Selçukluları`na parlak bir medeniyetin mümessili olmak haysiyetini kazandıran maddi ve manevi müesseselerin birço÷unun temellerinin atıldı÷ı bir tesis devri demek mümkündür. Çünkü Keyhüsrev bu altı yedi senelik müddet zarfında, bir yandan saltanat makamının otoritesini bütün memleket sathında katiyetle yerleútirmeye 455 456 Bayram, “Devlet Yapısının ùekillenmesi”, s.170. Mustafa Akda÷, Türkiye`nin øktisadî Ve øçtimaî Tarihi, C.I, Ankara 1999, s.400. 110 çalıúırken, bir yandan da devlet teúkilat ve müesseselerini, merkeziyetçi bir rejimin icap ettirdi÷i úekilde geliútirmiú ve Anadolu`nun istikbaldeki mamur ve müferreh hayatını hazırlayan medeni ve iktisadi esasları kurmuútur457. Böylece Türk medeniyetinin her bakımdan geliúmesi ve Anadolu`da eserler bırakacak úekilde yapılanması mümkün olmuútur458. Bu mükemmel geliúim ve de÷iúim sanat eserleri ve uslup üzerine öyle yansımıútır ki Do÷an Kuban bunu úu sözlerle ifade eder; “Anadolu`da kompleks bir geliúme sürecinin bazı yerlerde yo÷un, bazı yerlerde daha az yo÷un, bazen direkt ithal özellikleri, bazen de tersine, tamamen yerli verilere, fakat genel olarak çeúitli e÷ilimleri ve teknikleri birbirine karıútırarak oluútu÷unu ve zaman içinde Anadolu-Türk sanatını di÷er øslam bölgelerinden ayıran bir kimli÷e kavuútu÷unu görüyoruz. Bu farklılaúma XIII. Yüzyılın baúlarına yani II.Kılıç Arslan`ın çocukları arasındaki taht kavgasının bitimine rastlamaktadır. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in ikinci defa tahta çıkıúı ve politik istikrar, daha önceki geliúmelerin formülleúmeye baúladı÷ı bir devre olarak tespit edilebilir459. Kuban`ın da belirtti÷i gibi, I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev zamanında Türkiye Selçukluları`nda her yönde bir de÷iúim ve geliúim hakim olmuútur. Gıyase`d-Din Keyhüsrev, ikinci defa tahta çıktı÷ında kız kardeúinin vasiyetini yerine getirmek üzere, sonradan kendi adıyla anılan medreseyi (Gıyasiyye), arkasından da Darü`ú-úifayı (ùifaiyye) yaptırmıú ve bu inúaat iki yılda tamamlanmıútır460. Melike Gevher Nesibe, akıl hastalarının dahi tedavi edildi÷i ve çok arzu etti÷i kuruluúun bitti÷ini görememiútir. Fakat onun zati mücevherlerini bu binaya sarfetmiú olması ve hükümdarın da nakden yardım etmesi, olayın bir güzel tarafını teúkil etmektedir. ønsanlı÷a yardım gayesiyle yapılan bu kuruluúların önemli bir kısmında kadınların ön ayak olmaları, úahsi servetlerini bu u÷urda vermeleri, vakıf kurarak ona gelir kayna÷ı ba÷lamaları da 457 Kaymaz, a.g.m., s.134. Afetinan, “Kayseri`de Gevher Nesibe ùifaiyesi (H.602-M.1206)”, Malazgirt Arma÷anı, Ankara 1993, s.5. 459 Do÷an Kuban, “Ortaça÷ Anadolu-Türk Sanatı Kavramı Üzerine”, Malazgirt Arma÷anı, Ankara 1993, s.115-116. 460 Ahmet Hulusi Köker, “Gevher Nesibe Darü`ú-úifası ve Tıp Medresesi”, øA., C.XV, østanbul 1996, s.39. 458 111 yüksek duygularının bir tezahürü olarak burada göze çarpmaktadır461. Bu hastanede yalnız hastalar ve deliler tedavi olunmuyor; aynı zamanda tıp tahsili de yapılıyordu462. Sultan I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in ikinci saltanatı zamanında yaptırdı÷ı bir di÷er eser de Sivas`ta, Cami-i Kebir ya da Sultan Camii (602/1206) diye adlandırılan yapıdır463. Fütüvvetin Anadolu sahasında nüfuz kazanması da bu dönemde olmuútur. Halife Nasır fütüvveti yeniden teúkilatlandırırken, Türkiye Selçuklu Devleti ile ilk defa I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in úahsında iliúki kurmuútur464. ùöyle ki; “Gıyase`d-Din Keyhüsrev ikinci defa iktidara gelince hocası Malatyalı ùeyh Mecdü`d-Din øshak`ı, cülusunu 34. Abbasi halifesi en-Nasir li Dinillah`a bildirmek üzere diplomat olarak Ba÷dat`a göndermiútir. Bu dönemde Abbasi Halifesi bütün øslam dünyasının ruhani lideri olarak “Fütvvet Teúkilatı” diye anılan bir örgüt kurmuú, øslam dünyasındaki bütün úeyh, mürit ve devlet adamlarını bu örgüte üye olmaya ça÷ırmıútı. O bu örgüt vasıtası ile hilafet otoritesini bütün øslam alemine kabul ettirmeye çalıúıyordu. øslam dünyasını kontrolü altında tutmak amacıyla úeyhler ve müritlerden oluúan ajanları vasıtasıyla kendisine ve siyasetine muhalifleri tespit ediyor ve onlara karúı tedbirler almaya çalıúıyordu. Mecdü`d-Din øshak Ba÷dat`ta halife ile görüútükten sonra o yıl hacca da gitmiú, hac dönüúü yine Ba÷dat üzerinden Anadolu`ya dönerken Fütüvvet Teúkilatı`nın üyeleri olan çok sayıda úeyh, ilim ve fikir adanı zevatı Anadolu`ya celbetmiútir. Bunlar arasında ünlü Ma÷ribli sofi Muhyi`d-din øbnü`l-Arabi, ùeyh Evhadü`d-din Hamid el-Kirmani465, Ahi Evren diye bilinen Hace Nasirü`d-din Mahmud`da bulunmaktadır. ùeyh Mecdü`d-Din øshak`ın bu diplomatik faaliyetleri ile Anadolu Selçuki Devleti ile Abbasi Halifesi arasında siyasi ve kültürel iliúkiler kurulmuú oluyordu. Bu iliúki ve dayanıúma sonucunda Selçuklu Sultanı, Halife`nin kurdu÷u Fütüvvet Teúkilatı`na üye olmuú ve bu Kazım øsmail Gürkan, “Selçuklu Hastaneleri”, Malazgirt Arma÷anı, Ankara1972, s.38. O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.292. 463 Eldem, a.g.e., s.44. 464 Tabako÷lu, a.g.e., s.104. 465 I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in ikinci saltanatı devrinde Evhadü`d-din Hamid el-Kirmani`nin Keyhüsrev ile görüúmeleri olmuútur. Nitekim ona hitaben bir rubai de söylemiútir; “Kayser`in aya÷ının altında yer eskimekteydi. Köúkü gökyüzüne yükselmiúti. Ey Keyhüsrev, onun yerini almıú durumdasın. Söyle; o köúk nerde? Kayser ise sanki hiç yakıúmadı”. Mikail Bayram, “Anadolu Selçukluları Zamanında Evhadi Derviúler”, Türkler, C.VII, Ankara 2002, s.321. 461 462 112 teúkilatın üniforması olan úed ba÷lamıú ve úalvar giymiútir. Böylece Sulatn I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev kutsal bir kiúilik kazanmıú oluyordu. Bu ilginin ifadesi olarak Türkiye Selçuklu Sultanları “Burhanu Emiri`l-mu`minin” veya “Muinu Emiri`ı-mu`minin” (Halife`den belgeli veya Halife`nin yardımcısı) unvanlarını büyük bir iftihar vesilesi olarak kullanıyorlardı. Türkiye Selçuklu Devleti øslam dünyası ile kültürel ve siyasi ba÷ını bu yolla devam ettirmeye çalıúmıútır466”. Anadolu`da geliúen bu fütüvvet hareketi beraberinde Ahili÷i de getirmiútir. Ahilik teúkilatının kurucuları ülkenin türlü sanat erbabını bir örgüt etrafında toplayıp onları zaviyeler ba÷layarak manevi ve ahlaki yönden yüceltmek istemiúler, bunda da baúarılı olmuúlardır. Ahilik düúüncesi toplumun bütününe hitap etmekle birlikte, baúlangıçta ahilerin arasında esnaf ve sanatkarlarla birlikte pek çok devlet adamı, ilim adamları, mutasavvıflar, askerler hatta toplum dıúı kalmıú kiúiler bulunabilmiú, geçiú dönemi sona erdikten sonra istikrarlı esnaf birlikleri úeklinde müesseseleúerek varlıklarını sürdürmüúlerdir. Toplum menfaatlerini kendi çıkarlarından üstün tutan, kanaatkar fakat müteúebbis, siyasetten uzak fakat gere÷inde devlet iúlevlerini üstlenebilen ideal insan tipi olmaya gayret eden Ahiler, Anadolu`da Türk-øslam kültürü ve medeniyetinin geliúmesinde, sanat ve ticaret ahlakının oluúması ve yaygınlaúmasında çok önemli hizmetler görmüúlerdir467. 466 Bayram, “Devlet Yapısının ùekillenmesi”, s.172. Geniú bilgi için bk. Mikail Bayram, Ahi Evren ve Ahi Teúkilat`nın Kuruluúu, Konya 1991. 467 Kaya, a.g.t., s.191. 113 SONUÇ II.Kılıç Arslan`ın, Türkiye Selçukluları topraklarını on bir o÷lu arasında paylaútırmasından sonra ortaya çıkan buhranlı dönem, I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in Konya`da tahta oturmasıyla son bulmuútur. Kısa süren birinci saltanat döneminin ardından bir de dokuz yıllık gurbet hayatı yaúayan Keyhüsrev`in, Anadolu`ya döndükten sonra özellikle ikinci saltanat döneminde adeta inkılap denilebilecek úekilde yaptı÷ı düzenlemeler, Türkiye Selçukluları Devleti için yeni bir dönemin baúlangıcı olmuútur. Meliklerin yetkilerinin kısıtlanarak, onların birer vali konumuna düúürülmesi ve bu sayede merkezi otoritenin kuvvetlenmesi sa÷lanarak, teúkilat sisteminde yeni bir düzen kurulmuú ve iç karıúıklıklar önlenmeye çalıúılmıútır. Tarihçiler arasında “Türkiye Selçuklu Devleti`nin altın ça÷ı” olarak nitelendirilen I.Alae`d-Din Keykubad döneminin temelleri de böylece I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev zamanında atılmıútır. Yine I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev zamanında Türkiye Selçuklu Devleti`nin, devlet ideolojisi de belirginleúmiútir. Bu ideolojiye göre; sultanlar Türk soyundan geldiklerinin úuurunda olup, kullandıkları ørani isimlerle kendilerini øran ananelerinin takipçisi saymıúlar ve Kayser`in mülkünün sahibi olarak kabul etmiúlerdir. Bunun sonucunda da “Sultanü`l-Arabi ve`l-Acem” (Arap ve Arap olmayan halkların sultanı) unvanlarını kullanmaya baúlamıúlardır. Karadeniz ve Akdeniz sahillerinde I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev zamanında elde edilen baúarılar sonucunda, “Sultanü`l-Arabi ve`l-Acem” (Arap ve Arap olmayan halkların sultanı) unvanlarına, “Sultanü`l-bahreyn” (øki denizin yani Akdeniz ve Karadeniz`in sultanı) unvanı da eklenmiútir. Sahillerde elde edilen bu baúarılarla Türkiye Selçuklu Devleti`nin adeta belkemi÷i olan ticaret canlı tutulmuú, Anadolu halkına müferrih bir hayat yaúatılmıútır. Antalya`nın fethinden sonra, tüccarların kaybettikleri malların tazmin edilmesi ile dünyada ilk olarak 114 ticari sigorta sistemi uygulanmıú ve Anadolu ticaret hayatına canlılık kazandırılmıútır. Keyhüsrev zamanında hocası ùeyh Mecdü`d-Din øshak`ın da yardımıyla Anadolu`da fütüvvet hareketinin temelleri atılmıú, Anadolu`ya bir çok alim celbedilerek e÷itim ve kültür alanında da geliúmeler kaydedilmiútir. Böylelikle Anadolu`nun ilmi ve fikri hayatının tekamülü sa÷lanmıútır. Ayrıca Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in, kardeúi Gevher Nesibe Sultan adına yaptırdı÷ı ve o dönemin en teúekküllü hastanesi olan úifahane ile sa÷lık alanında da Dünya`ya öncülük edilmiútir. Keyhüsrev, ilk saltanat yıllarında Bizans üzerine yaptı÷ı akınlarla, Bizans ømparatorlu÷u`nun verimli topraklarını fethedip, bu bölge halkını Akúehir`e yerleútirmiú ve bu uygulama ile Bizans`a büyük bir ekonomik darbe vurmuútur. Bu uygulama sırasında Hıristiyan halka karúı gösterilen adaletli muamele, di÷er Hıristiyan halklar tarafından da duyulunca Anadolu`daki adaletli Türk yönetimi Bizans idaresine tercih edilmiútir. Bu durum ise Anadolu`nun Türkleúmesini hızlandırmıútır. økinci saltanat yıllarında ise Keyhüsrev`in yine, Denizli ve civarındaki aktif faaliyetleri øznik Rum Devleti`nin dikkatini çekmiú ve bunun sonucunda da Alaúehir Savaúı gerçekleúmiútir. Bu savaú sırasında úehid olarak “Sultanü`úùehid” ünvanını alan Keyhüsrev, kaynakların da belirtti÷i gibi e÷er úehid olmasaydı kendisini Bizans`ın varisi sayan øznik Rum ømparatorlu÷u ortadan kalkacak ve Bizans devletinin de sonu gelmiú olacaktı. I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in 1211 yılında Alaúehir`deki úehadeti Bizans`ın yıkılmasını geciktirdi÷i gibi, ortaya çıkan bu sonuç øznik Rum ømparatorlu÷u`na cesaret vermiútir. Tekrar toparlanmaya çalıúan Bizans`ın yıkılması ise Osmanlı Devleti`nin eliyle gerçekleúmiútir. 115 BøBLøYOGRAFYA AFETøNAN, “Kayseri`de Gevher Nesibe ùifaiyesi (H.602-M.1206)”, Malazgirt Arma÷anı, TTK yay., Ankara 1993, s.1-7. AHMED BøN MAHMUD, Selçuk-Name, C.I, Haz: Erdo÷an Merçil, Tercüman yay., østanbul 1977. ––––––––––, Selçuk-Name, C.II, Haz: Erdo÷an Merçil, Tercüman yay., østanbul 1977. AHMED HøLMø-Ziya Nur, øslam Tarihi, 2.Baskı, østanbul 1982. AKDAö, Mustafa, Türkiye`nin øktisadî Ve øçtimaî Tarihi, C.I, Barıú yay., Ankara 1999. AKSARAYø, Kerimeddin Mahmud, Selçuklu Devletleri Tarihi, Çev: M.Nuri Gencosman, Recep Uluso÷lu Basımevi, Ankara 1943. ALGÜL, Hüseyin, “Selçuklular Döneminde Akdeniz Siyasetine Genel Bir Bakıú”, Türkler, C.VI, Yeni Türkiye yay., Ankara 2002, s.646-647. ALPTEKøN, Coúkun, “Artuklular”, DøA, C.III, Türkiye Diyanet Vakfı yay., østanbul 1991, s.415-418. —————, “I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev”, Do÷uútan Günümüze Büyük øslam Tarihi, C.VIII, Kombassan yay., Konya 1994., s.259-271. ALTAN, Ebru “Myriokephalon (Karamıkbeli) Savaúı’nın Anadolu Türk Tarihindeki Yeri”, Türkler, Yeni Türkiye yay., C.VI, Ankara 2002, s.630-633. ANONøM, Selçukname (Anadolu Selçuklu Devleti Tarihi III), Çev: Feridun Nafiz Uzluk, Ankara 1952. ANNA KOMNENA, Alexıad (Malazgirt Sonrası), Çev: Bilge Umar, ønkılap Kitabevi, østanbul 1996. ARIK, Feda ùamil, “Türkiye Selçuklu Devleti`nde Siyaseten Katl (10751245)”, Belleten, C.LXIII, S.236, TTK yay., Ankara 1999, s.43-93. 116 ATÇEKEN, Zeki - Yaúar Bedirhan, Malazgirt`ten Vatana Anadolu Selçuklu Devleti, E÷itim Kitabevi, Konya 2004. AYÖNÜ, Yusuf, “Selçuklu-Bizans øliúkileri”, Türkler, C.VI, Yeni Türkiye yay., Ankara 2002, s.606-609. BAYKARA, Tuncer, “Bir Selçuklu ùehri Olarak Antalya”, Antalya IV. Selçuklu Semineri (Bildiriler), 13-14 Mart 1992, Antalya 1993,, s.38-41. —————, I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev (1164-1211) Gazi-ùehit, TTK yay., Ankara 1997. BAYRAM, Mikail, Ahi Evren ve Ahi Teúkilat`nın Kuruluúu, Damla Matbaacılık, Konya 1991. ––––––––––, “Anadolu Selçukluları Zamanında Evhadi Derviúler”, Türkler, C.VII, Yeni Türkiye yay., Ankara 2002, s.320-327. —————, “Daniúmendo÷ullarının Dini Ve Milli Siyaseti”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araútırmaları Dergisi, S.18, Konya 2005, s.131-147. —————, “Selçuklular Zamanında Anadolu`da Bazı Yöreler Arasındaki Farklı Kültürel Yapılanma Ve Siyasi Boyutları”, Türkiyat Araútırmaları Dergisi, Türkiyat Araútırmaları Enstitüsü yay., Konya 1994, s.7992. —————, “Türkiye Selçuklularında Devlet Yapısının ùekillenmesi”, Türkler, C.VII, Yeni Türkiye yay., Ankara 2002, s.169-175. —————, Türkiye Selçukluları Üzerine Araútırmalar, Kömen yay., Konya 2003. CAHEN, Claude, Osmanlılardan Önce Anadolu, Çev: Erol Üyepazarcı, Tarih Vakfı Yurt yay., 2. Baskı, østanbul 2002. —————, Osmanlılardan Önce Anadolu`da Türkler, Çev. Yıldız Moran, e yay., 3. Baskı, østanbul 1994. ÇAY, Abdulhaluk, II.Kılıç Arslan, Kültür Bakanlı÷ı yay., Ankara 1987. 117 DARKOT, Besim, “Antalya”, øA, C.I, MEB yay., østanbul 1978, s.459472. DEMøRKENT, Iúın, “Bizans”, DøA, C.VI, Türkiye Diyanet Vakfı yay., østanbul 1992, s.230-244. —————, Haçlı Seferleri, Dünya yay., østanbul 1997. —————, “Haçlı Seferleri Ve Türkler”, Türkler, C.VI, Yeni Türkiye yay., Ankara 2002, s.660-661. —————, Türkiye Selçuklu Hükümdarı Sultan I.Kılıç Arslan, TTK yay., Ankara 1996. ELDEM, Halil Edhem, Kayseri ùehri, Haz:Kemal Göde, Kültür Ve Turizm Bakanlı÷ı yay., Ankara 1982. ERKøLETLøOöLU, Halit, Kayseri Tarihi, Kayseri øl Kültür Müdürlü÷ü yay., Kayseri 1993. ERSAN, Mehmet, “Selçuklu-Ermeni øliúkileri”, Türkler, C.VI, Yeni Türkiye yay., Ankara 2002, s.638-639. GORDLEVSKø, V., Anadolu Selçuklu Devleti, Onur yay., Ankara 1988. GREGORY ABU`L FARAC (Bar Hebraeus), Abu`l-Farac Tarihi, C.II, Çev: Ömer Rıza Do÷rul, TTK yay., 2. Baskı, Ankara 1987. GÜRKAN, Kazım øsmail, “Selçuklu Hastaneleri”, Malazgirt Arma÷anı, TTK yay., Ankara 1972, s.33-47. GÜRÜN, Kamuran, Türkler Ve Türk Devletleri Tarihi, Bilgi yay., Ankara 1984. HASSAN, Ümit, “Siyasal Tarih”, Türkiye Tarihi (Osmanlı Devletine Kadar Türkler), C.I, østanbul 2000, s.139-281. HøTTø, Philip K., Siyasi Ve Kültürel øslam Tarihi, C.III, Çev: Salih Tu÷, Bo÷aziçi yay., østanbul 1980. 118 —————, Siyasi Ve Kültürel øslam Tarihi, C.IV, Çev: Salih Tu÷, Bo÷aziçi yay., østanbul 1981. HOL, P.M., øslam Tarihi Kültür Ve Medeniyeti, C.I., Çev: Kasım Turhan, Hikmet yay., østanbul 1988. øBNø BøBø, Anadolu Selçuki Devleti Tarihi (Muhtasar Selçukname), Çev: M.Nuri Gençosman, Feridun Nafiz Uzluk, Uzluk Basımevi, Ankara 1941. —————, El Evamirü`l-Ala`iye Fil`l-Umuri`l-Ala`iye (Selçuk Name), C.I, Çev: Mürsel Öztürk, Kültür Bakanlı÷ı yay., Ankara 1986. øBNÜ`L- ESøR, El-Kâmil Fi`t-Tarih Tercümesi, C.XII, Çev: Ahmet A÷ırakça-Abdülkerim Özaydın, Bahar yay., østanbul 1987. øBN KESøR, El-Bidaye Ve`n-Nihaye, C.XIII, Çev: Mehmet Keskin, Ça÷rı yay., østanbul 1995. KAFESOöLU, øbrahim, “Anadolu Selçuklu Devleti Hangi Tarihte Kuruldu”, Tarih Enstitüsü Dergisi, S.10-11, østanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi yay., østanbul 1981, s.1-28. —————,øbrahim, Selçuklu Tarihi, MEB yay., østanbul 1972. —————, Sultan Melik ùah Devrinde Büyük Selçuklu ømparatorlu÷u, Osman Yalçın Matbaası, østanbul 1953. KAYA, Selim, I.Gıyaseddin Keyhüsrev Ve II. Süleymanúah Dönemi Selçuklu Tarihi (1192-1211), østanbul 2001, Basılmamıú Doktora Tezi. KAYMAZ, Nejat, “Anadolu Selçuklu Devleti`nin ønhitatında ødare Makanizmasının Rolü I”, Tarih Araútırmaları Dergisi, C.II, S.2-3, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara 1966, s.91-155. KHONøATES, Niketas, Historia (Ioannes Ve Manuel Komnenos Devirleri), Çev: Fikret Iúıltan, TTK yay., Ankara 1995. —————, Hostoria (1195-1206), Çev: Iúın Demirkent, Dünya yay., østanbul 2004. 119 KILIÇ, ùahin, “Yükselme Devri Selçuklu-Bizans øliúkileri”, Türkler, C.VI, Yeni Türkiye yay., Ankara 2002, s.618-624. KøNNAMOS, Ioannes, Ioannes Kinnamos`un Historia`sı (1118-1176), Haz: Iúın Demirkent, TTK yay., Ankara 2001. KOCA, Salim, Sultan I.øzzeddin Keykavus (1211-1220), TTK yay., Ankara 1997. KONYALI, øbrahim Hakkı, Abideleri Ve Kitabeleriyle Konya Tarihi, Yeni Kitap Basımevi, Konya 1964. KÖKER, Ahmet Hulusi, “Gevher Nesibe Darü`ú-úifası ve Tıp Medresesi”, øA, C.XV, Türkiye Diyanet Vakfı yay., østanbul 1996, s.39-41. KÖPRÜLÜ, M.Fuad, “Artuk O÷ulları”, øA, MEB yay., østanbul 1940, s.617-625. KÖYMEN, Mehmet Altay, Selçuklu Devri Türk Tarihi, TTK yay., 2.Baskı, Ankara 1993. KUBAN, Do÷an, “Ortaça÷ Anadolu-Türk Sanatı Kavramı Üzerine”, Malazgirt Arma÷anı, TTK yay., Ankara 1993, s.103-117. KÜÇÜKDAö, Yusuf-Caner Arabacı, Selçuklular Ve Konya, Mikro yay., 2. Baskı, Konya 1999. LEHMANN, Bruno, “Theodar I. Laskaris 1204-22. Ve I. Gıyaseddin Keyhüsrev”, Selçuklu Araútırmaları Dergisi, C.III, Çev: Mihin Eren, Selçuklu Tarih Ve Medeniyeti Enstitüsü yay., Ankara 1971, s.393-610. MEHMET NEùRø, Kitab-ı Cihannüma (Neúri Tarihi), C.I, Haz: Faik Reúit Unat-Mehmet Altay Köymen, TTK yay., Ankara 1949. —————, Neúri Tarihi, C.I, Haz: Mehmet Altay Köymen, Kültür Bakanlı÷ı yay., Ankara 1982. MERÇøL, Erdo÷an, “Bizans`ta Selçuklu Hanedan Mensupları”, XI. Türk Tarih Kongresi, Kongreye Sunulan Bildiriler (5-9 Eylül 1990), C.I, TTK yay., Ankara 1994, s.715-717. 120 —————, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, TTK yay., 2.Baskı, Ankara 1993. —————, “Türkiye Selçukluları”, Genel Türk Tarihi, C. IV, Yeni Türkiye yay., Ankara 2002, s.165. MÜNECCøMBAùI AHMED B. LÜTFULLAH, Camiu`d-Düvel, Selçuklular Tarihi II, Anadolu Selçukluları ve Beylikler, Çev: Ali Öngül, Akademi Kitabevi, øzmir 2001. MÜNECCøMBAùI, Anadolu Selçukileri, Çev: Hasan Fehmi Turgal, Türkiye Matbaası, østanbul 1935. MÜNECCøMBAùI ùEYH AHMED DEDE, Anadolu Selçükleri, Çev: Hasan Fehmi Turgal, Türkiye Basımevi, østanbul 1939. NOMøKU, H.A., Haçlı Seferleri, Çev: Kriton Dinçmen, øletiúim yay., østanbul 1997. “Osmanlılar`dan Önce”, Osmanlı Ansiklopedisi, C.I, øz yay., østanbul 1996, s.2-55. OSTROGORSKY, Georg, Bizans Devleti Tarihi, Çev: Fikret Iúıltan, 5. Baskı, TTK yay., Ankara 1999. —————, ÖNDER, Mehmet, Mevlana ùehri Konya, Konya Turizm Derne÷i yay., II.Baskı, Ankara 1971. ÖZAYDIN, Abdülkerim, “Ahlatúahlar”, Do÷uútan Günümüze Büyük øslam Tarihi, C.VIII, Ça÷ yay., østanbul 1988, s.194-206. —————, “Anadolu Selçukluları”, øslam Tarihi, C.VIII, Kayhan yay., østanbul 1994, s.149-150. —————, “el-Melikü`z-Zahir, Gazi”, DøA, C.XXIX, Türkiye Diyanet Vakfı yay., Ankara 2004, s.83-84. ÖZTUNA, T.Yılmaz, Baúlangıcından Zamanımıza Kadar Türkiye Tarihi, C.II, Hayat yay., østanbul 1963. 121 ÖZTUNA, Yılmaz, Devletler Ve Hanedanlar-Türkiye (1074-1990), Kültür Bakanlı÷ı yay., C.II, Ankara 1969. RAMSAY, W.M., Anadolu`nun Tarihi Co÷rafyası, Çev: Mihri Pektaú, Milli E÷itim Basımevi, østanbul 1960. RAVENDø, Rahat-üs-Sudur Ve Ayet-üs-Sürur, C.I, Çev: Ahmed Ateú, TTK yay., 2.Baskı, Ankara 1999. —————, Rahat-üs-Sudur Ve Ayet-üs-Sürur, C.II, Çev: Ahmed Ateú, TTK yay., 2.Baskı, Ankara 1999. RUNCIMAN, Steven, Haçlı Seferleri Tarihi, C.III, Çev: Fikret Iúıltan, TTK yay., Ankara 1992. SEVøM, Ali -Erdo÷an Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi, TTK yay., Ankara 1995. SEVøM, Ali, Anadolu Fatihi Kutalmıúo÷lu Süleymanúah, TTK yay., Ankara 1990. —————, Anadolu`nun Fethi Selçuklular Dönemi, TTK yay., 2.Baskı, Ankara 1993. —————, Genel Çizgileriyle Selçuklu-Ermeni øliúkileri, TTK yay., Ankara 1983. —————, “Keyhüsrev I”, DøA, C.XXV, Türkiye Diyanet Vakfı yay., Ankara 2002, s.347-348. —————, “Malazgirt Meydan Savaúı Ve Sonuçları”, Malazgirt Arma÷anı, TTK yay., Ankara 1993, s.219-229. SÜMER, Faruk, “Ahlatúahlar”, DøA, C.II, Türkiye Diyanet Vakfı yay., østanbul 1989, s.24-28. ùEùEN, Ramazan, Selahaddin Eyyubi Ve Devri, øsar yay., østanbul 2000. TABAKOöLU, Ahmet, Türk øktisat Tarihi, Dergah yay., 4. Baskı, østanbul 1998. 122 TANERø, Aydın, “Çaúnigir”, DøA, C.VIII, Türkiye Diyanet Vakfı yay., østanbul 1993, s.232. —————, “Hâcib”, DøA, C.XIV, Türkiye Diyanet Vakfı yay., østanbul 1996, s.508-511. TEKøNDAö, ùehabeddin, “Melik-üz-Zahir”, øA, C.VIII, MEB yay., østanbul 1972, s.683-685. TOGAN, A. Zeki Velidi, Umumi Türk Tarihine Giriú, C.I, 3. Basım, østanbul 1981. TURAN, Ahmet Nezihi, “Aksaray`ın Asıl Kurucusu II.Kılıç Arslan”, Türk Yurdu, C.XIX-XX, S.148-149, Ankara 2000, s.289-393. TURAN, Osman, Do÷u Anadolu Türk Devletleri Tarihi, Bo÷aziçi yay., 4.Baskı, østanbul 1994. —————, “Keyhusrev I”, øA, C.VI, MEB yay., østanbul 1977, s.613620. —————, “Kılıç Arslan II.”, øA, C.VI, MEB yay., østanbul 1977, s.688-699. —————,“Kılıç Arslan III.”, øA, C.VI, MEB yay., østanbul 1967, s.703. —————, “Selçuklu Kervansarayları”, Belleten, C.X, S.39, TTK yay., Ankara 1946, s.473-474. —————, Selçuklular Ve øslamiyet, Bo÷aziçi yay., østanbul 1993. —————, Selçuklular Zamanında Türkiye, Bo÷aziçi yay., 6.Baskı, østanbul 1998. ––––––––––, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar, TTK yay., Ankara 1958. TURFAN, Kemal, “Myriokephalon Savaúı`nın Yeri Üzerinde Yeni Araútırmalar”, X.Türk Tarih Kongresi (Kongreye Sunulan Bildiriler), C.III, TTK yay., Ankara 1991, s.1117-1155. 123 UMAR, Bilge, Türkiye Halkının Ortaça÷ Tarihi, ønkılap yay., østanbul 1998. URFALI MATEOS, Urfalı Mateos Vekayi-namesi Ve Papaz Grigor`un Zeyli, Çev: Hrant D.Andreasyon, TTK yay., Ankara 2000. UZUNÇARùILI, øsmail Hakkı, Osmanlı Devleti Teúkilatına Medhal, TTK yay., 4.Baskı, Ankara 1988. —————, Osmanlı Tarihi, C.I, TTK yay., 7.Baskı, Ankara 1998. UYUMAZ, Emine, Sultan I.Alaeddin Keykubad Devri Türkiye Selçuklu Devleti Siyasi Tarihi (1120-1237), TTK yay., Ankara 2003. WITTEK, Paul, “Bizanslılardan Türklere Geçen Yer Adları”, Selçuklu Araútırmaları Dergisi I, TTK yay., Ankara 1970. VøLLEHARDOUøN, Geoffroi de – Heri de Valenciennes, Konstantinapolis`te Haçlılar, Çev: Ali Berktay, øletiúim yay., østanbul 2001. YAZICI, Nesimi, ølk Türk-øslam Devletleri Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı yay., Ankara 2002. “Keyhüsrev”, Yeni Türk Ansiklopedisi, C.V, Ötüken yay., østanbul 1985, s.1810-1811. YILDIZ, Hakkı Dursun, “Türkiye Selçukluları”, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, øSAR yay., østanbul 1999, s.138-139. YøNANÇ, Mükrimin Halil, Türkiye Tarihi Selçuklu Devri, Anadolu`nun Fethi, Akúam Matbaası, østanbul 1934. YUVALI, Abdulkadir, “Türkiye Selçukluları Döneminde Antalya`da Ticari Hayat”, Antalya IV. Selçuklu Semineri (Bildiriler) 13-14 Mart 1992, Antalya 1993, s.94-96. htpp://www.atabey.bel.tr http://www.denizli.bel.tr 124 EKLER 125 Uluborlu`da mezar taúında “Kılıç Arslan” yazılı bir mezarın iki yönlü görünümü 126 Halk arasında I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in Uluborlu`da e÷itim aldı÷ı rivayet edilen “Kargılı Medrese” 127 Uluborlu`nun tarihi yerleúmeleri 128 Konya- Kümbethane Atabey- Ertokuú Medresesi 129 I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev dönemine ait sikkeler 130 I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in østanbul`a giderken ve østanbul dönüúü izledi÷i yol. –––––––––––: Gidiú yolu ……………..: Dönüú yolu 131