Prof. Dr. Zekeriya KitapÇI Moğollar Devrine Kadar Orta Asya Türk İslam Medeniyeti ORTAASYA TÜRKLÜGÜNÜN ARAP DİLİ ve EDEBiYATINA HİZMETLERİ Harzem Dil Ekolü Prof. Dr. Zekeriya KİTAPCI YEDIKUBBE YAYlNLARI: Türk IslAm Medaniyeti Külliyatı: 3 8 .. Orta Asya TürklüQünün·Arap Dili ve Edebiyatına Hizmetleri .. 1. Baskı : Ekim, 2004 .. ISBN: .. 975 - 98634 - 2 - 1 Genel Yayın Yönetmeni Rıfat KARAKOL .. Yazışma Adresi: Rıfat KARAKOL Şerafetlin Caddesi Öz lşhanı A Blok Kat: Tel: 0.332. 353 oo 50- 353 eo 43 2 • KONYA .. Ilmi Yazışma Adresi: Prof. Dr. Zekeriya KITAPCI K. Karabekir Cad. Hoca Hasan Sk. No: 15/407 Tel: 0�332. 350 82 96 • Mararn 1 KONYA .. www.zkitapci.com bilgi@ zkitapci.com .. C Kitabın her hakkı mahfuzdur. Eserin; Müellifin yazılı müsadesi olmaksızın tamamen, kısmen veya herhangi bir deOişiklik yapılarak yayınlanması dijital ortamlarda çoOaltılması veya bir başka dile çevrilerek yayınlanması yasaktır. Dizgi DIZGIEVI Tel: 0.332. 351 Kapak Tasarım 66 41 GRAFIT-0 Pre-Press- Baskı- Cilt SEBAT OFSET MATBAACILIK Tel: 0.332. 342 01 53 Fax: 0.332. 342 37 80 www.sebat.com [email protected] Türk islam Medeniyeti KüUiyatı: 3 Moğollar Devrine Kadar Orta Asya Türk islam Medeniyeti ORTAASYA TÜRKLÜÖÜNÜN ARAP DİLİ ve EDEBİYATINA HİZMETLERİ Harzem Dil Ekolü Prof. Dr. Zeker�ya KİTAPCI Ph. D. Karaçi Un. Pakistan Assot. Prof. Jos. Ü�. Nijerya "Harzem; Görkemli p azarları, geniş sokakları çok süslü yapılan ile Türklerin en güzel kentidir. Kentte oturanların sayısı adedi sınırsızdır. Sokaklarında her zaman büyük kalabalıklar itişe kakışa yürürler, Gelip geçenlerin adımları sanki yerleri titretir, Uzaktan bu iman seli �deta köpüren dalgalanan bir denizi andırır. Türk idareci ve hatunları tarafından yapılmış çok ulu bir CAMl çok büyük bir MEDRESE ve ayrıca çok güz e l b i r HASTAHANE İbn Batuta, Rıhle, s. 359 b u l u n m a k t a d ı r." ÖNS ÖZ Türklerin; Arap degil dili ve edebiyatı, hatta bütünüyle İslAm tarih medeniyet ve kültürünün gelişmesine yapmış oldukları büyük hizmetler ve onların bu önemli ve baş döndürücü gelişmelerdeki ciddi yerleri, henüz tarih ! objekt! inde yeteri kadar incelenerek ilim alemine mal edilmiş de�ildir. Bu önemli konu ve medeni gelişmelerin, yine medeni Türk milleti ile ilgisi, öylesine ihmal edilmiş ve Türk milleti, bu büyük kültür ve medeniyet mirasının öylesine dışında tutulmuşturki; Türklerin; Arap dili ve edebiyahnın gelişmesine yaplıkarı önemli hizmetler bir yana; onlar arasından, ilmi şahsiyeti herkes tarafından kabul edilmiş büyük Hadis, ve Fıkıh alimleri, Arab dili ve edebiyah Te/sir, otoritelerinin çıkbgı bile halA münakaşa konusu olmuştur. Bizler; kendi tarihimizi bir elinde "kalkan" kahramanlar haline tarihi diğer elinde getirdiğimiz "kılınç" gibi, bir bizittı. dışımızdaki sözde medeni dünyada, Türkün elinden o hunhar "kılıncı" hiç bir zaman almamış ve onun eline bizim "kalemi" o da, vermemiştir. vermediğimiz Bu konunun bundan daha acı ve insanı kalıreden bir yönü daha vardır. O da; asırlardır haçlı zihniyeti ve onun her türlü saldırgan emelleri karşısında, bir kale gibi duran "1sliim kardeşlğini" yıkmak, "Ümmet mefhumunu" dumura "Osmanlı ls lam devletini" çökertınek ve bu geniş cografyayı "Balkanlarda�' dahil parçalamak için "Batılı" uğratmak, fikir adamları tarafından ortaya konulan, özellikle Osmanlı toprakları, Orta-Doğu ve Arap ülkelerine sunulan, üstelik "kafa tascılığa" kadar varan "Milliyetçilik" veya "Ulusçuluk" fikirleridir. Böylece İslAm dini, haçlı zihniyeti 6 karşısında zayıf ve Arap dünyası küçük uluscuklar haline geldigi gibi, İslam dini ve kültür birli�inin önü kesilecek "Böl" ve "Buyur"a giden yolda açılmış olacakh . Avrupa fikir bezirganlarının b u fikirleri; Orta doğu ve "idhal malı" olarak hazırladıkları Avrupa, hi ç bir zaman bizim anladıgımız manada "nasyonalizm" fikrini bir ideoloji olarak kabul ebnemiş, onu "komünizimle" eş değerde saymış ve kenti toplumu için hiç b ir zaman kültürel bir İslam ülkeleri için bir şundan da belli olmuştur ki; · deger olarak görmemiştir. (XIX. "sömürge milliyetçiliği" Arap yazarlan ve bir çok fikir Ne varki bu inadına menfi ve asır) yarı aydın adamlan tarafından samimi bir coşku ile kabul edilmiş ve kısa bir zaman sonra, dihiliye devri Arap ırkçılığını hiçte "Arap şövenizmi"ne dönüştürülmüştür. Oysa bunun.özünde milliyetçilik değil, Osmanlıya, Türk'e ait olan arabnıyan bir herşeye, kör bir inad ve taasup ugruna karşı çıkmakh. Buna "Batılı" fikir kulüpleri tarafından beslenen yarı aydın Araplann; Abbasllerin ilk devirlerinden sebebte; yapmacık itibaren bu topraklarda etkin bir rol oynıyan "Türk Efendileri" ve "Orta Doğu misyonunu" gerçekleştiren "Selçuklu Sultanlan" ve islamı, kıtalar arası bir cihan devleti haline getiren "Hiidimü'l-Harameyn" olan Osmanlı Hakan lan "na beslerlikleri "aşağılık" kompleksinden başka bir şey degildi. Öyle ya, Emeviler ve Abbasffer gibi, iki büyük imparatorluk kurmuş olan Osmanlı idareside "kavm-i necib" gelmişlerdi. şövenist Bu; sindiremedikleri tarihi bir müslüman olarak bir Arapların, Araplar, '"tebea" haline bugün bile içine ""vakıa "dır. Evet! Cahiliye devri, Arap ırkçılıgıru andıran bir şekilde bu meseleye yak.laşa şövenist Arap yazarlan; Türk 7 asıllı birçok İslam alimleri, Arap dili ve edebiyab ufkunda bir "Kütüp yıldızı" entnik gibi pariayıp duran bu ulu kişilerin, kimliklerini inkar ebnekle kalmamış, onları "Araplaşhrma" da adeta bir yarış başlatmışlar ve bunda büyük muvaffakta ölçüde olmuşlardır. Şövenist Arap yazarları; bu konuda öylesine fuzftli bir gayretkeşlik içine girmişler ve o kadar ileri gibnişlerdirki; onlar Osmanlı devrinin bir "sömürgecilik devri", Arap dili ve edebiyab için bir yıkım devri olduğunu iddia ebnişler ve böylece eşi az görülen bir n cehalet'' hayır! "dalalet'' sergilemişletdir. örneği Türk asıllı ilim ve kültür adamlarını kendilerine mal etme yarışında, azgın Arap milli şuuru karşısında, yorgun ve bezgin Iran milli şuuru da hiç bir zaman Araplardan geri kalmamış ve köklü tarihin derinliklerinden kopub gelen ve kadim "Ariler''le "Turaniler" arasındaki tarihi rekabete "Hayır!" Türk düşmanlığına dayanan Iran milli şuuru, "Turan yüzünü Araplar gibi Türk dünyası cografyası ve yu rdu "na çevirmiş ve gözünü bu geniş topraklarda yetişen İslam alimleri, büyük fikir ve kültür adamları Arap dili ve edebiyalının Türk a sı llı "Kutup Yıldızlan"na dikmiş ve onları İran tarih ve kültürüne mal etmek için adeta bir seferberlik başlatmıştır. lran milli şuuru bunda, şüphesiz büyük ölçüde Turan Yurdunda yetişmiş Türk başarılıda olmuştur. Bugün asıllı bir çok ilim adamı, onların bu fuzuli gayretleri sonucu Fars milli kültürüne mal edilmiş bulunmaktadır. Bunlardan mesela; azgın Arap milli şuuru, büyük Türk dalıisi Zemahşerr nin Araplığını iddia ederken adeta bize göre bir deli saçmasını andıran mesela şu iddialarda bulunmuş ve şöyle demiştir: 8 11Bir çok sebeblerden dolayı; çeşitli asırlarda yaşamış, uzak Ulkeleri mekan tutmuş ve çeşitli kültürlere (etnik kimlik) sahib bir çok ulu kişiler Araptır. Onlar; din, dil, kültür, fikri eserler, tarih ve medeniyet bakımından Arapça ile iJzdeşmişler ve hepsi, tamamen Arap olmuşlardır. O kadarki onların bir çoğu Arap asıllı olmamalanna rağmen etnik kiJkenlerini unutmuş, hatta hatırlasalar bile onu mazının derinliklerinde kalmış bir hayal olarak gönnüşlerdir. Aradan geçen bu uzun asırlar içinde Arapça bir din, bir kültür dili olmuş ve Araplık artık onların damarlarına işlemiştir<:> . Bu zavallı manbga göre; bir kişinin müslüman olması, Arapçayı bilmesi ve. eserlerini Arapça yazması, o kişinin mutlaka 11Arap olması" için yeterli bir sebebtir. Oysa bu kişiler, dün 11Arap olmadığı" gibi, hele hele bugün hiçte Arap degillerdir. Onlar kendilerine kimlik olarak "Islamı" seçmiş ve Kurani bir ifade ile "lbrahim milleti"nd en olmuşlar ve etnik kimliklerini (mesela Türklüklerini) hiçbir zaman unutmamışlardır. Bu samımı mürnin ve müslümanların, bugünlerin manbgı ve zihniyeti ile IJArap olduklannı" iddia etmek, şövenizmden başka bir şey olmadıgı gibi, onların manevi varlık ve etnik kimliklerine yapılmış çok büyük bir saygısızlıkb.r. Bir insanın etnik kimligini inkar etmesi zaten mümkün degildir. Mamafih bu azgın Arap şövenizmi karşısında Türkler; Orta-Çag İslam kültür ve medeniyetinde nerede ise hiç bir hak • ei-Huti, s. 3. Prof. Dr. A.M. el Huji Mısırlıdır. Klihire On. Daru 'I-Uium Fakaltesi ögı"etim üyelerinden biri oldugu gibi, aynı zamanda "Arap Dili Akademisi" ninde üyesidir. Buna ra�en el ilufl; azgın Arap milli şuurunun Türklere karşı diger Mısırlılara göre, en ılımlılarından biridir. Osmanlıya ve müslüman Türk'e kalemle hyakaret etmek çekinmiştir. Ne varki onun büyük Türk alimi, Zemahşer1'nin hayatı ve eserleri hakkında kaleme aldıgı müstakil kitabı, onun bu manasız çırpınışları ile doludur. Z.K. - - 9 iddia edemez bir hAle gelmişlerdir. Öyle ya; Orta Çag, İslam tarih, kültür ve medeniyetinin kurucuları, bu burçların büyük mimarları, bu kuleleri yapan büyük mühendisler, bir Arap dili ve edebiyah olmak üzere, Tefsir Hadis vs. gibtİslami ilimler, Felsefe, İslam ilahiyatı, ayrıca tıp, matematik, fizik astronomi gibi müsbet ilim kollarında yetişmiş diger ifade ilE!, başta ve şahsiyetlerinin gölgesi bütün islam ülkelerinin üstüne düşmüş olan yüzlerce, binlerce Türk alimleri bu Arap ve İran milli şuuru tarafından paylaşılmış ve bu büyük kültür ve medeniyet mirasından bize hiç bir şey bırakılmamışbr. Türk tarihçi ve ilim adamlarının çok azı müstesna; Arap ve lran milli şuurunun karşısında sessiz bu azgın kalmaları ve "Türk yağmacılığı" hiç bir iddia da bulunmamaları, onlarla kıyasıya bir tarih muhakemesine girmekten kaçınmaları, bir tarih ve kültür sefaletinden başka bir şey degildir. Halbuki gerçek durum hiçte öyle degildir. Zira bizim bundan önce hazırladıgımız bir çalışmamızda, İslamın erken devirlerinden itibaren "Moğollar Devrin"e kadar büyük dalgalar halinde İslam ülkeleri ve Arap şehirlerine gelen Türkler ve onların "Arap Dili ve Edebiyatının gelişmesine yaptıklan hizmetler" üzerinde durulmuştur. Söz konusu çalışmamızda ortaya çıkan manzara, kitabın asıl müellifini dahi hayretler içinde bırakmış br. Söz konusu çalışmamızda, konu sadece Arap Dilf. ve Edebiyatı olarak değil, bir kültür ve medeniyet konusu olarak ele alınmış ve bu yönde emeği geçen Türk alimlerinin hayalı ve eserleri bir bir zikredilmiş ve bu kültür dokusunun "Türklük yönü" belkide ilk defa ortaya konulmuştur. Bu cümleden olmak üzere; Türk asıllı Arap dili ve edebiyalı otoriteleri, bilge devlet adamlarının yüce lO hizmetleri bir kültür hareketi çerçevesinde incelenmiş, onların sadece Arap dili ve edebiyatının gelişmesi değil, hilafet camiasındaki Türk varlığı ve Türk kültürü açısındanda çok büyük neticeler elde edilmiştir. Basra, daha sonra Bağdad, bu büyük kültür hayabrun asıl merkezi olarak ele alınmış, Basra ve Bağdad'ın kültür ve ilim hayatında Türk alim ve bilge devlet adamlarının ilk def çok etkin bir rolü olduğu ortaya konulmuşhır. Bu di�er taraftan; Bağdad'ın Türk kültürü kimliğinin bütün güzelliği ile ortaya konulması, onun Türklük yüzündeki örtünün kaldırılması idi. Bağda d'ın bu yönü üzerinde şimdiye hiç bir şekilde durulmamıştır. Onun zengin kültür hayatında, Türk varlığının bütünüyle ortaya konulması hiç bir kimsenin üstesinden gelemediği fevkalade bir başarıdır. Diğer taraftan, madalyonun bir de öbür yönü vardır. O da konunun; Çin Seddinden Hazar denizi kıyıları Tanrı dağları ve Seyhun nehri yataklarından Ceyhun nehri ve Horasan yaylalanna kadar yayılan Orta-Asya ve Turan yurdu boyutlarıdır. Zira İslam dini; Turan yurdunda bir hidayet fırhnası haline geldikten sonra, Arapça; "Hayır!" Allah'ın kelamı bu yağız çehreli, yiğit insanların ikinci bir ana dili gibi onlann gönlünü doldurmuş, bütün ırkı mülahazaların dışında ilim, şiir, edebiyat hulasa bir coşku dili olmuşhır. Turan yurdunun büyük medreseleri ve onların altın yıldızlı kubbelerinin altında, her türlü ilimin tahsil Arapça yapıldığı gibi, yine bu sahalarda her bir asırda yüzlerce binlerce Türk asıllı Arap dili ve edebiyatı otoritesi yetişmiş ve bu Türk otoriteleri tarafından Arap dili, luğat, sarf, nalıiv, fasahat ve belağat konularında yüzlerce, binlerce Arapça kitap yazılmıştır. Bunlardan birisi de Zemahşerı"" dir ki: O ı1 olmasaydı, Kuran'ın manası keşfedilmediği gibi Arap dili ve edebiyatı da Turan yurdunda yetim kalırdı. Ne hazin bir tecellidirki; Azgın Arap ve yorgun Iran milli şuuru, Turan yurdunda bu Türk asıllı ilim adamları ve Arap dili ve edebiyatı otoritelerinin, burada da karşısına dikilmiş ve onların etnik kökenierini inkar ederek, Arap ve İran milli kültürüne mal etmek için insafsız bir yarış başlatmışlardır. Onlar bu emelleride de neylersinizki, Türk ilim adamlarının sessiz ve teslimiyetçi tutumları sayesinde başarılı da olmuşlardır. Azgın Arap milli şuuru, başta Zemahşeri olmak üzere İbrahim el-Faribi ve Hammad el­ Cevheri gibi, soyu, sopu, hasebi, nesebi itibarı ile katıksız bir Türk olan büyük dahi, Arap dili ve edebiyatı otoritelerini bile, Araplaşbrmada herhangi bir sakınca görmemiştir. çalışmamızda yine Moğollar devrine kadar Orta Asya TUrklUğü ve Turan Yurdunun Arap dili ve edebiyabrun gelişmesine yapb.�. hizmetler ele alınmış ve bu kudsi hizmete emegi geçen Türk alimleri ve onların hizmetleri üzerinde durulmuştur. Bu cümleden olmak üzere; azgın Arap ve yorgun lran milli şuurunun karşısına ilk defa olgun Türk milli şuuru ile çıkılmış, Turan yurdu ve bu geniş cografyada yetişmiş Türk asıllı Arap dili ve edebiyah otoritelerine kendi kültürümüz açısından yaklaşılmış ve onlar Türk İslam 'medeniyet ve kültüründeki yerlerine oturtulmuştur. Bu Konuya ilk çalışmamızda olduğu gibi, Turan Yurdunda da bir kültür, bir edebiyat ve bir yaşayış açısından yaklaşılmışbr. Bu büyük ve baş döndürücü gelişmelerin asıl odagı ve bir örnek olmak üzere, geniş Turan yurdunda, üstelik Arap ve tran'ın etnik nüfuz ve dil etkisinden inadına 12 uzak bir bölge olarak Harzem deltası seçilmiş bu defa Bağdad'ın karşısına 11Harzem ekolü" ile çıkılmışnr. Başta Zemahşeri olmak üzere bu ekolün, Türk asıllı Arap dili ve edebiyan otoriteleri üzerinde durulmuş, onların hizmetlerinin genel bir değerlendirilmesi ve ilk defa hemde kıyasıya bi tarih muhakemesi yapılmışnr. Netice meydandadır. Manzararun heybeti ve yüceliği karşısında, insanların hayret ve dehşet içinde kalmamaları mümkün değildir. Artık bundan sonra: Azgın Arap, yorgun Iran milli şuurun karşısında dimdik ve olgun Türk milli şuuru vardır. Herkes şunu bilmelidirki; Türkler sadece parlak 11kılınçlan" ile İslam dininin gelişme yücelmesini sağlamak ve onu kıtalar arası bir din haline getirmekle kalmamışlar, "kalemleri" ile de sadece Arap dili ve edebiyan değil, İslam kültür ve medeniyetinin gelişmesine de çok büyük hizmet ebnişler ve onu kıtalar arası bir büyük kültür ve medeniyet haline getirdikleri gibi, İslami ilimierin her bir dalında onun en büyük temsilcilerini yetiştirmişlerdir. Bu çalışmamızda, bu baş döndürücü gelişmeler ve Türkün külli medeni karakteri ele alınmış ve müslüman Türk'ün Tanrı dağı kadar ulu ve yüce şahsiyeti ve onun Arap dili ve edebiyatı aynasındaki yansıması bütün heybeti ile Türk okuyucusunun önüne konulmuştur. Artık bundan sonra her türlü takdir Türk okuyucusunundur. Her türlü başan ve hidayet Allah'tandır. Mayıs: 2004 KONYA Prof. Dr. Zekeriya KİTAPÇI İÇİNDEKİ LER 1 Sayfa No. "' ÖNSÖZ IÇINDEKiLER 5 13 .......................................................................................... ..... .......... ......... .. .. ... .. . ........... . ................... .. . ... .... GİRİŞ İslamla Gelen Yeni Rönesans Devri.. ................ . ............... . . . .... Yeni İrfan Ocakları: Medrese ve Ribatlar . ... . ....... . ................... 21 22 23 Müslüman Türk Aydınları ve Arapça ..................................... 24 Arapça'ya Karşı Türk Şövenizmi 27 Müslüman Türk Aydınlarının Zafiyetleri 29 Türk Alimleri Arapça'nın Yeni Sevdalıları 30 Arapça Milli Değil "Rabbi'' Dil ................. . ....... ........ ............... ...... . ........... ... . ...... .............. . .. .. . .. ... ............ ... . ....... .... .................... ... .. ı. ORTA ÇAG ARAB DİLİ ve EDEBiYATlNDA HARZEM ve ZEMAHŞERI EKOLÜ .... ...... 33 ............ ...... ................. ........................ 34 Turan Yurdu Yeni Medeniyet Merkezleri ve Harzem Harzem Arap Dili Ekolü Türklüğe Giden Yolda Harzem Deltası Harzem Türklüğünün İslami Devirleri Harzernde Dini Hayat . ...... ........ .. .......................................... Harzemin Türklüğün Öz Yurdu Oluşu Harzem'in Türk .......... ....... .... ... .... ....... ........... ... ............... . .... Kültür ve Medeniyetinin Merkezi Harzem Zemahşeri Ekolü ve önemi . . ... . ........... ..... .......... ........ ............. . ... .... . .............. .... ........ .. ... 35 38 39 41 43 45 14 I. ORTA ÇAG ARAP DİLİ ve EDEBiYATININ . HARZEMDEN DUYULAN YENİ SES i ZEMAHŞERI . ...... 49 ZemahşerıN nın • T"" urkl""ğ"" u u .......................................................... 49 Zemahşeri'nin Gençliği ve İlk Tahsil Yılları . 53 Zemahşerl'nin Yeni İlim Yolculuğu . . . . .55 Zemahşeri ve Selçuklu Sultanları . . . . .. . 56 Zemahşerl'nin İlme Yeniden Boyun Eğmesi . . 58 .. ................. ......... .......... . . . . . . . . . ....... .... .......... ....... ... . ...... . . . ........ . . . . .. ...... ........ . .... ..... II. GERÇEK ARAP DİLİ VE EDEBiYATINA GİDEN YOLDA ZEMAHŞER 61 Zemahşerf Arabistan Çöllerinde . .. 61 Zemahşerl'nin eş-Şeceri İle Buluşması . , ... .. . .. ... ... 62 Zemahşeri Allahın Komşuluğuna Gidiyor . . .. 63 Zemahşerf: İlme Doymayan Adam . . .. 65 Zemahşerl'nin Arap Dili ve Edebiyatındaki Yeri 65 Divan'ü Şiir'in Kısa Bir Değerlendirmesi . .. . .66 Zemahşerl'nin İçindeki Türklük Kıvılcırnları . 68 Zemahşerl'nin Ölümü ve Sonuç . . 70 ................................................................ .... ...... ........................... ...... .......... .......... . ..... .. ...... ................. . . ... . .......................... .................. ............. ..... .... ..... ........ ................ .................. ............... ............ II. HARZEM ZEMAHŞERI EKOLÜNÜN TÜRK TEMSiLCiLERİ Arap Dili ve Edebiyatının Yeni Hizmet Öncüleri I. ZEMAHŞERİ'NİN HALİFESİ Ebü'l-Fazl Muhammed b. Ebi'I-Kasım Bay Çuk el-Bakkali, el-Harzemi . 73 Hayatı ve İlk Gençlik Yılları . . . . . .. 73 Muhammed b. Bay-Çuk ve Zemahşerf . .. .. .74 Ebu'I-Fazı Muhammed b. Bay Çuk'un İlmi Şahsiyeti 75 .................... . ... .................. .. .. ....... ........... ....... ............. . ... ........ ........... ıs II. ZEMAHŞERi'NİN ÇAGDAŞI Ebü'l-Kisım Muhammed b. Aziz el-Arızi el-Harzemi . Arap Dili ve Edebiyabna Giden Yolda el-Arızı el-Arızl'nin ilmi Şahsiyeti ve Zemahşerl.. . ..................... .......... . . .... ..... . . . . ..... . . . . ....... .. .. ... .... ........ ................ ....... III. ZEMAHŞERİ'NİN BÜYÜK DOSTU: Ebu Ali Muhammed b. el-Abbas b. Arslan el-Harezmi. .. . .. . İlk Gençlik Yılları ve İlmf Hayab . . M. b. Arslan'ın Arap Dilindeki Yeri ... . ... . ... 79 79 80 . 83 83 85 . ..... .. . ... . . . ..... .. .... . . ..... .... ....... . ....... ..... . ... ...... .. . ..... . .... .... IV. ZEMAHŞERİ'NİN TAKDİRİNİ KAZANAN BÜYÜK EDİB Ebü'l-Hasen Ali b. Muhammed b. el-Abbas b. Arslan el-Harzemi . . 87 Ali b. Muhammed'in Yakın Çevresi . 87 İlınin Ululuğuna Giden Yolda Ali b. Muhammed . 89 Ali b. Muhammed ve Harzem Tarihi . . . 91 . .. . ............ ....... .... ...................... . ............. . .. ....... . . ...................... . .... ...... ......... ... . . .......... ...... ..... ..... . .. . V. ZEMAHŞERI EKOLÜNÜN GÜÇLÜ SIMASI Ebü'l­ Hasen Ali b. Muhammed b. Ali b. Ahmedel-Amerini el-Harzemi '� . . . . .. .. . ..... . .. . .......... . .... .... .. ........... . ...... . ... .. . . ... . ........... 93 Arap Dili ve Edebiyatma Giden Yolda el-Amerani. . 93 el-Ameranl'nin ilmi Şahsiyeti ve Kişiliği . 95 el-Ameranl'nin Allah ve Peygamber Sevgisi.. .. .. ... ...... ....... ... . 96 . ........ . ... ..... ........ . ...... . ........ . VI. ZEMAHŞERİ'NİN YERİNİ TUT AN BİLGE KİŞİ Ebü'l-Feth Nasır b. Abdüsseyyidb. Ali ei-Mutarrazi ei-Harzemi Arap Dili ve Edebiyatına Giden Yolda el-Mutarrazi.. . . 99 99 100 .................................................................................. .. ........ el-Mutarrazi ve Zemahşerf.. . . . . . ........ ..... ..... . ............ . ... ... . ........ 16 VI I . HARZEM EKOLÜNÜN GÜÇLÜ TEMSi LCİSİ Ebu Ya'kub Yusuf b. Ebi Bekr b. Muhammed b. Ali es-Sekkaki el-Harezmi . . . . . . 103 es-Sekkaki, Oymacılıktan ilmin Yüce Yolculuğunda . . 103 Sekkakf'nin İlme Yönelmesi ve İlmi Şahsiyeti . . ... ... . 104 es-Sekkakf ve Temel İlimler; Miftahu'l-Ulum .. . . . .. . 107 ........ ......... . ... . . ....................... . .... . . ..... . .. . .. .. .. .. .. . .... . . ... . . .... VI I I . HARZEM EKOLÜNÜN SEÇKi N ALİMİ el-İmam Sadru'l-Efadıl, Ebu Muhammed el-Kasım b. el-Huseyn b. Muhammed el-Harzemi . . .. . . . . . . . . 109 el-Kasım b. el-Huseyn: ilmi Hayatımn İlk Yılları . . 1109 Harzem Ufkunda Doğan Yeni Güneş .. . . . ..... . . 110 .. .. . .. . .. .. . .. . ...... . .... .. .. ... . . . .. .. .. ...... .. . . .... . ... . .... . . . .... .. . Sadr-ı H rzem'in İlmi Şahsiyeti ............................................. lll a III. ORTA ASYA TÜRK İSLAM MEDENiYETiNDE LUCAT İLMİ ve LEKSİKOGRAFYA iLMİNİN İLK TÜRK ÖNCÜLERİ Dil ve Luğatın önemi 115 Türkler ve Luğat timinin Gelişmesi. . . . . . 117 Türk Luğat Yazarları ve Özellikleri . . . . . .. . . . 118 Leksikoğrafya'da el-Cevheri Ekolü . . .. . . .. . . 121 Sıhah'ın İlim Dünyasındaki Yeri . . . . . . . 123 Sıhah ve Kaşgarlı Mahmud .. .. . . . . . . .. . . 124 Zemahşeri ve Leksikoğtafya ...................................................126 .............................................................. ........ . . .. .. . . . . . .. . . ............. ... .. . ..... . ... . .. ... . .. . .. .... ..... .. .. ....... ... ... . . . .. . . .. . . . . ..... ........ ....... ...... ......... . .. .... ....... .... ... . . . ... . .. I . TÜRK ASI LLl BÜYÜK LUl;AT ALİMİ Ebu İbrahi m İshak b. İbrahi m el-Farab i .. . . . . . . . 129 İshak b. İbrahim'in İlk Tahsil Hayatı . . . . .. 129 İshak b. İbrahim Yemen Ellerinde ..........................................130 el-Farabi'nin İlmi Şahsiyeti ve Divanü'l-Edeb . . . 132 Divanü'l-Edebin Yeni Değerlendirmesi .. . . . . ... . . 133 Eserin Yeniden Yayınlanması ........................... ...................... 135 .. . . ....... . .. .. ......... . .. ... ..... ..... ............. .... . . ..... . . .. .. . ................. .. . . . . ... . ... . ... . . . ... . . 17 II. ARAP DİLİNİN EN BÜYÜK LUGAT ALİMİ Ebu Nasr el-Firabi İsmail b. Hammadel-Cevheri . . . . . . . 139 el-Cevheri"nin Türklüğü .. .. . . . . . . . . . . . 139 el-Cevheri"nin İlk Gençlik Yılları ve ilmi Hayab . . . 141 el-Cevhed Arabistan Çöllerinde . . . .. .. . . . 143 el-Cevheri ve 11Tacü'l-Luğa ve Sihahu'l-Arabiyye .. . . . 145 el-Cevheri; Başı Göklerdeki Türk Alimi.. ..............................146 Sıhah'ın İlim Dünyasındaki Yankıları ... . .. . . . . . . . .. 148 Sıhahu'l-Luğa'ya Yeni Bir Yaklaşım . . . ........ .. . . .. . . .149 el-Cevheri"yi Bekleyen Tatsız Ölüm Olayı .. . ... . .. . .. .. . 150 .. . ... .. ..... . ... .. . . . . . . . ... .. ....... ..... ·.. . . .... . . . ........ . . ... . ......... . .... . .. . ... . . .. ... .. ... . ...... ...... . . ...... .. .. .... . . . ... . .. . . . .. .. . . . . . .. .. .... . . .. . .. .. .. .. . . . III. MAHMUD EL-KAŞGARİ ve ONUN LEKSİKOG­ RAFYA İLMİ ARAP DİLİ ve EDEBi YATlNDAKi YERİ.153 Türk'ün Tarihi Varlığının Yeni Belgelerinin Keşfi.. ............. 153 Orhan Abideleri ve Divan'ü Lüğat et-Türk . . . . .. . .. 154 Kaşgariye Gösterilmeyen Milli İlgi.. .....................................156 . I. . ..... .. .. . .. . .. KAŞGARI TORK CiHAN HAKİMİYETİNE GiDEN YOLDA YENİ BİR MEŞALE Mahmud Muhammed el-Kaşgari . ...... . .. . .. . . .... .. . . b. Hüseyin b. .. . . . . . . . .. . . ... ... . .. .. .. .... . . Türk-Arap Dili'nin Kaşgar'dan Duyulan Yeni Sesi.. ... ... ... .. . .. ... 159 . . . . 159 .. . ... Büyük Lügatiarın YazıldıgıTürk Bölgeleri.. ............................... 160 Kaşgan"'ninTarihi Geçmişi. .. . . ... . . . 161 ... .. . .. ...... . . .. ....... . ... ........ . .......... . . . . . . 163 Kaşgaıi'yi Yetiştiren Büyük ilim Muhiti KAŞGAR . .. . . . .. 165 Kaşgar'ın Bir ilim Merkezi Haline Gelmesi . . . .166 KaşgarTürk Muhiti ve Yusuf Has H&cib .. . . 167 Kaşgarfnin İlk Aile Egitimi . . .. .... . . . . . . .. .... ..... ..... ...... .. .... . . ... . . .. ... .......... ....... ... Kaşgari İli m Yolunda . .... . .. ..... . . . . . .. ... . .. . ... ....... . .... .... .... ..................................................................... Kaşgaıi' deTürk Milli Şuurunun Uyanması . . .............. .. . . ........... 169 170 Türklügü İle Gurur DuyanTürk Alimi ....................................... 171 18 Kaşgari Hadislerinin Degerlendirilmesi.. İnsaflı Türk Edebiyatçılan Ne Diyor ............. . . . .. .. 173 .. ... . . 176 . ... .. .. .. . ..... . . .... ...... ...... . ........ ...... . .. . ..... Kaşgarfye Göre Türkçe Neyi ifAde Ediyor . .. . .. .. . .......... . .. .. .. II. DİVAN'Ü LÜCAT ET-TÜRK'ÜN MEDENIYET ve KÜLTÜR HA YATIMIZDAKİ YERİ . .. ....... . Divan'ın ön Hazırlık Çalışmaları . ... .. . .. . .. . . .. ........ . ........ Türk Dilinin Temel Kitabı "Divan"ın Yazılması .... .. . . .. . .... ... . .. . .. Kaşgari ve Orhun Abidelerinin Yeniden Keşfı . .. Divanü Lugat et-Türk ve Orhan Abideleri .. . . . . . . . .. . . .... ... ...... . Kaşgarf ve Firdevsi İran ve Türk Milli Şuuru . . ........... . . . . . .. . ... .. . ..... ......... . .. .. . . .. . .. . . ...... . ... .. .. ... . ........ .... .. . ... . ...... ..... Türk Milli Şuurunun Yapıcılıgı . . . . .. . . .... . . 184 . 186 ...... . . . . . ... .. 179 179 . 181 ............... . 175 .. . . . 189 191 III. DİVAN'Ü LOCAT ET-TÜRK VE KAŞGARI'NİN KAYNAKLARI .............................................................................. 195 Kaşgari ve Sıhahu'I-Arabiyye ....................................................... 195 Kaşgari'nin Milliyetçiliği; Yusuf Has Hdcib Kaşgari Türk Bilgesi . .. .... . . .... . . . . . . Türk Yazarlannın Çelişkileri .. . ....... .. .. . .. ... ...... ....... ... . . . ... . . . Sonuç ve Kaşgarf . . .. ... . . ................ . .. . . . ..... . .. . . ... . .. ....... ..... .. . .... . . . . .. 204 . . ..... .. ......... .. . .. .. . . . .. . .. .. .. ..... .. . . .. .. . 198 . 200 . 202 . ...... . ...... . ...... . Divan İlk Defa Nerede ve Nasıl Yazılmıştır? . . . . . .................. . . ... . . Kaşgarrnin Ölümü ve Eserleri . . . ... .. .. . ....... .. ..... ..... .. ... ......... ............. .. . . . ..... ......... IV. TÜRK DİLİNİN HA RZEMDEN DUYULA N YENİ 208 210 SESi ZEMAHŞERI'NİN LUGA T İLMİNDEKİ YERİ 213 Leksikoğrafya İlınine Giden Yolda Zemahşeri . . . . . .. . . .213 Zemahşeri ve Mukaddimetü'l-Edeb .. ... . . . . .. . . 215 Harzemşahlar ve Harzem Türk Kültürü . . .. . . .. . . 216 Atsız b. Muhammed ve Zemahşerl.. ...................................... 217 Mukaddimetü'l-Edeb'in Önemli Nüshaları .. . 219 Mukaddimetü'l-Edeb'in Değerlendirilmesi.. . . . . . . . . 220 Zemahşerl'nin Kaşgari İle Mukayesesi .... . ... . 224 Zemahşeri ve Esasü'l-Belağa. .. . . .. .. . . . .. . . . . . . 225 ...... . . .. . . . .. . . . . . .. . . . . ... .. . . . . . ... ..... . ... . ...... .. . . . .. .... . .. . .... . . . .... .. .... . .. . .. . . . . . ... . .. . .. .. . .. .... . . . . . .. .. ........ . ..... ... ... .. . . . 19 V. HARZEM TÜRKÇESİNİN EN BÜYÜK DIL ve LÜGAT ALIMi Şem süddin Muhamme d b. Kays e r-Razi227 Muhammed b. Kays er-R�zfnin Türklüğü .. . . 227 İlme Giden Yolda Muhammed b. Kays er-Razi ................... 228 Muhammed b. Kays Harzem Saraylarında . . . 22.9 Tibyanü'l-Lüğat ve Türk Dilindeki Yeri . . . . 232 W. Barthold ve Diğer Türk ilim Adam�arı . . . 233 Kanglı Türkleri Harzem Yurdunda .......................................236 Niçin Kanlı Türkçesi . . 238 BİBLİYOGRAFYA 243 ........ . ... ..... ... .. . .... ....... . ......... . . .. . ..... . . ..... . .... . . . .... . ... . ............. . . . .. . . ...... ........ ... .... ... .... . ... .. . . ... ....... ... . ... .. .. . . ... ................................................................... GİRİŞ lsliimla Gelen Yeni Rönesans Devri: Şu bir gerçektirki; İslam dininin Arap fetihleri ile birlikte Orta Asya ve Turan yurduna sıçraması ve daha sonraki devirlerde Türk boyları arasında bir hidayet fırtınası halinde yayılması, diğer taraftan Türk yurtlarında, Arap dili ve edebiyalının gelişmesine giden yolu açmış ve neticede Arap dili ve Edebiyatı� kısa bir zaman sonra Orta-Asya Türk İ slam Medeniyetinin çok önemli bir unsuru haline gelmiştir. Buna sebebte; İslam dininin ilahi cezbesine kendilerini kaptıran bu ilk müslüman Türkler arasında cami yaptırma ve Kuran-ı Kerimi yüzünden okuma ve genel İslami eğitimin şaşılacak derecede ve herkesi kucaklıyan, bir imam coşku haline gelmesi idi. Bu bakımdan şüphesiz bütün bu hayırlı gelişmeler sonucu, Türk yurtları, büyük şehir, kasaba ve köyler, en ufak yerleşim birimleri, hatta İslam dininin girdiği her yerde, bütün oba ve çadırlarda baş döndürücü bir şekilde Kuran eğitim okullan" açılmış ve bu basit okullar kısa zamanda bir medreseye dönüşmüştür. Bu medreseler daha sonra büyük şehirler, eski din ve kültür merkezlerinde birçok yönlerden büyümüş gelişmiş bir sanat harikası ve abidesi olmanın yanı sıra bir eğitim, bir din, bir medeniyet ve kültür merkezi haline gelmiştir. 11 Gerçekte IX. ve X. asırlar, Türk yurtları için bu manada yani, İslam dini, Kültür ve Medeniyetinin gelişmesinde, eğer tabir yerinde ise bir ��Rönesans Devri" olmuştur. Avrupa�run ancak XV. ve XVI. asırlarda yaşadığı bu "Rönesans Devrini" 22 • ZEKERİYA KİTAPÇI müslüman Türkler; belki ondan çok daha parlak bir şekilde Turan yurdunda, tam VI asır önce yaşamaya başlamışlardır. Babda; Avrupalılar, Hıristiyanlıgın zorba karanlıgından, ilmin aydınlıgına koşarken, Doguda müslüman Türkler, ilmin aydınlıgı ile Kuran ve İslAmın yüce hakikatlerine ulaşma ve bir "Kuran, İman ve İnsan" medeniyeti kurmaya koşuyorlardı. Gayelerinde bir tek şey vardı, O da "Fazilet" ve bunun bütün insanlar için müşterek bir yaşayış tarzı ve bir mücadele ve bir medeniyet haline gelmesi idi. Yeni lrfan Ocakları: Medrese ve Ribatlar: Bu bakımdan Baykent, Buhara, Semerkant, FArap ve Kaşgar gibi İslAm dininin ilk ayak bastıgı tarihi Türk şehirleri, Eski ve Orta-Çagların bu büyük din, kültür, ticAret ve sanat merkezlerinde, daha VIII. asrın ilk yarısından itibaren büyük "Medrese" ve "Ribatlar'' açılmış ve bu kurumlar, mübarek bir ilim, irfa.n yuvaları olarak Hazar denizi sahilleri, Kafkaslar, Don-Volga boylarından Çin Seddine kadar bütün Turan yurduna yayılmıştır. İslAm dininin ayak basbgı bütün bu şehirler, hatta kasaba ve köylere, cami yapmak kadar, müstakil medrese ve ribatlar yapmaya da çok büyük bir önem verilmiş ve büyük kasaba ve şehirler birer sanat eseri olan medreselerle süsleıuniştir. Türk yurtlarında yaptırılan bu medreseler; daha sonraları İslAmi ilimler, İslAm kültür ve medeniyetinin kutsal ocagı, İslAm sanatının birer muhteşem Abideleri oldugu gibi, ribatlar da; bu egitimin ruhi yönünü ele alan bir irfan bir "Tasavvuf' yuvası olmuşlardır. Bugün bile Orta-Asya ve Tilran yurdunu gezenler, ilk devirlerde kurulan o muhteşem medreselerin, bütün asırlara meydan okuyarak bugünlere ARAP DİLİ VE EDEBİY ATlNIN GELİŞMESİNDE TÜRKLER • 23 kadar gelen ve bir kartal yuvası gibi ayakta duran muhkem ve aynı zamanda, birer sanat şaheseri olan o, heybetli binaları gördüklerinde, hayret ve dehşet içinde kalmamaları mümkün de�ildir. Bunlar bizim mazimizden istikbale ve yarınlara giden yolda, bir zamanlar İslam Kültür ve Medeniyetinin bu topraklarda bir "altın devir'' yaşadığını gösterdiği gibi, ayrıca yarınki nesillere yine l;>öyle, köklü bir Türk-İslam medeniyetinin kurulmasında da yeni bir ilham . kaynağı olacakbr. Arapça Milli Değil "Rabbi" Dil: Yukarda da ifade edildiği gibi bu eğitim sisteminde; ilk önce Kuran-ı Kerimi yüzünden okuma öğretiliyordu. Bu ise Arapça' yı ö�renrneye, bir geçiş ve bir başlangıç idi. Zira İslam dini, bir di�er ifade ile Tefsir, Hadis, Fıkıh bi İslami ilimleri ö�renrneye giden yol mutlaka, hem de çok iyi bir şekilde Arapça'yı yani "Kuran" ve "Hadis" dilini öğrenmeden geçiyordu. Bu manada ve Türklere göre "Arabf'' dil, milli manada değil, ilahi manada 11Rabbi'' bir dil, bir "Tann dili" idi. Turan yurdu alimleri için, kavim ve kabileleri ne olursa olsun, ana dilleri "Türkçe"nin yanısıra Arapça"; her zaman öğrenmeleri gereken ilahi bir dil olmuştur. gi 11 Böyle ilahi bir yönü olması iledirki Arapça'ya "Hayır!" Tanrı kelamına; Turan yurdunda; Karadenizin kuzey kesimlerinden ta, Çin Seddine kadar yayılan bu geniş Türk yurtlarında ve buralarda kurulan büyük medreselerde Arap .dilini; edebiyat, lüğat, sarf, nahiv, bedi, beyan, fesa.hat, belağat gibi bütün yönleri ile öğretmeye her türlü milli taassubun dışında çok ayrı bir önem verilmiştir. Bu yöndeki 24 • ZEKERİYA KİTAPÇI gelişmeler bunlarla da sınırlı kalmamış, daha da ileri gitmiştir. Öyleki Arapça; bu e�itim müesseselerinde Tefsir, Hadis, Fıkıh vs. gibi bütün İslami ilimierin okuyup ö�etilmesinde, ortak bir ilim dili olmuş ve bu böyle bütün Orta ve Yeni Ça�lar boyunca devam etmiştir. Öyle ya Orta­ Asya bozkırlarında yükselen bu büyük kültür ve medeniyette; ARAPÇA "ilim" ve "düşünce", TÜRKÇE ise llsiyasi irade" ve hakim hanedan ailelerinin" dili olacakh. ll Müslüman Türk Aydınları ve Arapça: Şunu önemle kaydedelimki Türkler; Arapçayı ö�renme ayrıca; dil, edebiyat, lu�at ve şiir olarak bu dilin gelişmesine, di�er milletiere göre çok daha önemli hizmet etmişlerdir. O kadarki müslüman Türk aydınları Arapça ö�renmeyi, İslam dinini ö�renme ve güçlü müslüman olmanın bir ön şarh olarak görmüşler, bir di�er ifade ile ona, İslam dini kadar önem vermişlerdir. İşte Arap dili ve edebiyalının ufuk ismi Zemahşeri (öl. 1144) ve Zemahşeri ekolünün mensupları 11Arapça"ya bu gözle bakan Türk alimleri, bunların ilk öncüleridir. Ne varki İslam dinini kabul eden ve onun ilahi cezbesine kendini kaplıran Türkler, ve Türk aydınlarının; Arapça'ya ayrı bir değer vermeleri, onu büyük bir şevkle öğrenmeye çalışmaları ne yazık ki; Türkçe'nin büyük ölçüde ihmal edilmesi veya, bir tarafa bırakılması gibi bir problemi de beraberinde getirmiştir. Böylece Türkçe'nin bu ilk devirlerden itibaren ne yazık ki, bir ilim dili olmasına doğru giden olgunlaşma, gelişme ve tekamül yolu da kendiliğinden kapanmış oluyordu. ARAP DİLİ VE EDEBİYA TININ GELİŞMFSİNDE TÜRKLER • 25 Bununla beraber müslüman Türk aydınlarının birçogu, bu sosyal ve dini gelişmelerden inadına rahatsız olmuşlar Arapça ve Farsçaya karşı şahlanan milli şuurun asil bir örnegini göstererek eserlerini öz be öz, Türkçe yazmaya kalkmışlardır. Bunların başında Balasagun'lu Yusuf Has Hacip gelmektedir. Bu büyük Türk alimi; bilge hakim kişi, Türk filosofu, Türk devlet gelenegini, İslam kültür ve medeniyeti ile yağurmak ve yeni bir terkib ve muhteva ile müslüman Türk toplumunun, müşterek irfanına sunmak istemiş ve bu cümleden olmak üzere Kudatgu-Bilik-Kutlu­ Bilgi" adındaki ilk allagorik büyük eserini Türkçe yazmıştır (1068). Kitap; Orta-Asya Türk İslam medeniyetinin en erken devir ürünlerinden biri olarak kalmamış, Türk devlet geleneğinin, tarihten günümüze bir yazılı belgesi olarak bugünlere kadar gelmiştir. ll Bu konularda inadına hassas olan bir diğer Türk alimi ise, Mahmudel Ka ş garidir (öl. 1080). Selçuklular zamanında; (XI. asır) Türklerin İslam dünyasına lider olarak girmeleri ve Ümmet gemisinin bir manada kaptanı olmalarından başı göklere değereesine gururlanan bu Türk alimi; bu konularda daha da ileri gitmiş ve güzel Türkçenin herkes, özellikle müslüman Araplar tarafından öğrenilmesini sğlamak için Divan-U Luğat et- Türk adındaki, eserini yazmış ve sembolik manada devrin halifesi el-Muktedi Biemrillah'a takdim etmiştir (1075-1094). Ona göre Hz. Peygamber bile 11Türk - dilini öğreniniz, çUnkU hilafet uzun süre onların elinde kalacaktır", buyurmuşlardı. Böylece o; Türk dili tarihi bundan da öte, yüksek Türk Kültür kültür ve medeniyetinin kıyamete kadar göz kamaşhracak bir eserini de biziete bırakmış oluyordu. 26 • ZEKERİYA KİTAPÇI Türkçe konusunda bu erken devirlerde milli şuuru şaha kalkan, hele hele bazı Türk aydınlarının teslimiyetçi durumuna isyan eden bir diğer Türk alimi ise Ahmed Yesevi'dir (öl. 1166). İslam dininin bozkırlarda ve göçebe Türkler arasında yayılmasını, kendi devrinde bir hidayet cezbesi haline getiren ve Anadolunun; Türkleşmesi ve İslamiaşması için yedi kat göklerin asıl Sahibi tarafından hizmete 11BUYUR!" edilen bu Oğuz Türkü; Ana dili, Türkçeyi şöyle savunmuştur: "Anlamıyor alimler konuştuğumuz Türki ni Ariflerden duyunca açar gönül mükini Ayet, Hadis manası Türkçe olsa uygundur Manasını kavrayanlar yere koyar börküni Seyyid Ahmed yedi atana rahmet, Fars dilin bilirde, sevip söyler Türki ni" Bu büyük Türk ermiş ve bozkır evliyası, 11 Divan-ı Hikmet" adındaki tasavvufi şiir kitabını Türkçe yazmış ve Türk irfan medeniyetinin bir buket bahar çiçegi gibi, hemde kıyamete kadar koklanmak üzere bize bırakıp gibniştir. Gerçekte Yusuf Has H acib 'in Arapçayı ve İslami ilimleri çok iyi bilen bir büyük devlet adamı, Bilge Kişi", Mahmud e l- Kaşgar i ' nin bir büyük Arap dili ve edebiyah alimi ve hele hele Ahmed Yesevinin bir büyük 11Türk Mutasavvufu", gönül adamı ve "Tanrı Kulu" olarak bu yöndeki gayret ve çırpıruşları ve Türkçeyi ayağa kaldırma çabaları birazda Farsça'ya duyulan aşırı tepkinin bir tezahürüdür. Bir diğer ifade ile Arapça'nm; TOran yurdunda üstün, saygın, etkin ve yetkin bir dil olması, bütün haşmeti ile uzun asırlar ve çok yakın bir tarihe kadar devam ebniştir. Jl ARAP DİLİ VE EDEBİY ATlN IN GELİŞMESİNDE TÜRKLER • 27 Bütün bunlar Türk dili için bir ümidsizlik anlamına gelmemelidir. Zira çok geçmeden Arapça ve Farsça bu siyasi iradenin diline, bütün kapılarııu açmış, Türkçe bu dillerden kendi mana zenginli�ini artıracak bir çok güzel kelimeler almış ve çok engin ve zengin bir imparatorluk dili olmuştur. Arapça'ya Karşı Türk Şövenizmi: Ne varki bu yöndeki sosyal ve dini gelişmelere yani Arapça'mn; Türk yurtlarında etkin bir dil olması ve Türkçe'nin bu gelişmeler sonucu daha zengin ve mükemmel bir dil haline gelmesini, bugünlerin mantıgı, daha açık bir ifade ile sömürgeci Avrupa zihniyetinin bize telkin etti�i şövenist ırkçılık ve milliyetçilik gözü ile bakılınaması ve milliyetçilik taassubuna kapılmamak gerekmektedir. İşte, ça�daş bir çok söz de Türk ilim adamları ve Türk dili bilginleri, bu konuda çok büyük bir hataya düşmüşler ve güzel Türkçe'nin ufkunu daraltmışlardır. Zira İslam dini ile hiç bir zaman araları iyi olmıyan, bu yozlaşmış, yobaz insanlar; güya Arapça; bu "ilahi" ve "Rabbf'' dilden Türkçe'nin sözüm ona asırlardır birikmiş intikamııu, en acı bir şekilde almaya kalkışmışlar, bizim kültür ve medeniyet çınarımızı çökertmişler ve koca bir cihan ve bir imparatorluk dili olan Türkçeyi küçük bir "ulus" dili haline getirmişler ve Türkçeye vurulabilecek en büyük darbeyi de vurmuşlardır. Bunların vatanperverlikleri şüphe konusu oldu�u gibi, Türkçeyi gerçek manada sevdikleride şüphe konusudur. Irkçılığa, şövenizme hatta lsltimi Tilrk milliyetçiliğine karşı olan bu renksiz kişilerin, sadece ve yalnız Ttırkçeye karşı 28 • ZEKERİYA KİTAPÇI gösterdikleri bu aşırı ırkçılıkianna bir mana vermek te mümkün değildir. Ne varki ilk devirlerde Ttıran yurduna yetişmiş ve Türk İslam medeniyeti gök kubbesinde bir Kutup yıldızı gibi dogmuş olan bu Türk alimleri; Arapçayı her türlü milli taassubun dışında bir kültür ve bir medeniyet dili olarak görmüşler, güçlü bir müslüman, daha güçlü bir ilim adamı olmanın yolunun; Arapçayı bilmeden geçtiginin farkına varmışlar ve her zaman bunun idrakinde olmuşlardır. Bu bakımdan Arapça'ya çok sıcak bir ilgi göstermişler Arap dili ve edebiyatının gelişme ve genişlemesine her milletten ziyada hizmet ebnişler ve çok dogru bir iş yapmışlardır. Zira bu sayede; müslüman Türk'ün akli dehası \:"e ilmi kudreti, bu büyük din (İslami İlimler), kültür ve medeniyetin kapısını aralamış, Türk alimleri; onunla kucaklaşmış, onunla birleşmiş bütünleşmiş ve Türkler bu büyük kültür ve medeniyetin en büyük mimarları olmuşlar binlerce temel eserler yazdıkları gibi, bir çok umran, irfan eserleri yapmışlardır. Ne varki Çin Seddinden, Viyana önlerine kadar yayılan ve bu geniş cog-tafi mekanlarda inşa edilen umran ve irfan eserlerinin kitabeleri bile Arapça yazılmıştır. Ayrıca Arapça sayesinde, Türk ilim adamlarının fikir ve görüşleri, evrensel bir mahiyet kazanmış ve insanlığın müşterek kültür ve medeniyetinin malı olmuştur. İşte; İslam ilahiyatında; Ebu Mansur Matiiridi, felsefe ve musikide; Farabi, Arap şiirinde Halefü'l-Ahmer, Arap dili ve edebiyatında; Zemahşeri, luğat ilminde; Hammad el-Cevheri, Tıb ilminde; İbn Sina, eczacılıkta; Beyriini, matematik ve cebirde; el- ARAP DİLİ VE EDEBİYATININ GELİŞMESİNDE TÜRKLER • 29 Harezmi, astronomide; Ulu� Bek ve daha bir çokları bu büyük kültür ve medeniyetin Türk asıllı ortak simalarıdır. Eger onlar eserlerini, Arapça degilde, Türkçe yazmış olsalardı, kendilerini İslam ve insanlıgın ortak kültür ve medeniyetine kabul ettirmeleri ve asırlar boyu, evrensel bir şahsiyet olmaları bugün asla mümkün olmıyacaktı. Müslüman Türk Aydınlannın Zafiyetleri: Bizim bu konuda haklı olarak üzerinde durmak istedigirniz bir husus, veya madalyonun bir de öbür yönü vardır. O da, bu dil realitesinin dışında, İslam dinini kabul ve ona gönül veren Türk aydın ve aristokratlarının, fazla bir dini zaruret olmadıgı halde, Türk asıllarını terketmeleri İslami ilimierin dışında kendileri için, Arapça koyu isimler almaları hatta Arap kabilelerine intisab etmeleri ve bazı yapmacık Arap şecereleri ihdas etmeleridir. O kadarki, onların bu zafiyetinden yararlanmak isteyen uyduruk, şecere düzenleyen ensab alimleri bile çıkmıştır. Nitekim kendi adıyla koca bir cihan imparatorluğu kuran büyük ceddimiz Osman Gazinin bir kısım tarihçiler tarafından, bilmem kaçıncı göbekten Hz. Ebubekir'in soyundan geldigi ileri sürülmüş ve buna uygun bir de, şecere, soy kütüğü hazırlanmıştır. Bu kabil Türk aydın ve ilim adamlarının, bu manasız tutum ve davranışları, bir kısım bedbaht gelişmelere sebeb olmuştur. Zira onların farkına varmadan yaptıkları bu sebebiyledirki; davranışları sorumsuz Orta-Asya Türklü�nün, bu büyük kültür ve medeniyet mirasındaki payı, nerede ise bugün iddia edilmez bir hale gelmiştir. Zira İslam kültür ve medeniyet semasında pariayıp duran Türk 30 • ZEKERİYA KİTAPÇI . asıllı bu büyük alim ve dahilerin bir ikisi müstesna, hemen hepsi, Arap ve İran milli şuuru tarafından paylaşılmış ve Türklere hiç bir şey kalmamışhr. Böylece medeni Türkün elinden "kalem" ve "kitap" alınmış, onun eline sadece "kılınç" ve "kalkan" verilmiş, bir taraftan kendi tarihimiz bir "kahramanlar tarihi" haline getirilirken, diger taraftan "barbar Türk"e sinsice bir zemin hazırlanmıştır. Oysai harp zamanlarında, "kılınç-kalkan" tutan bu güçlü eller, cihad meydanlarında at koşturan bu gaziler, barış zamanlarında, daha büyük bir meharetle "kalem" kullanmışlar ve "kitap" yazmışlardır. İslam dini, bu Türkler sayesinde ve müslüman Türk'ün ayak bashgı yeni ikliın ve cografi bölgelerde, bir büyük kültür ve medeniyet haline gelmiş ve bunun alnına bir "Selçuklu" ve bir "Osmanlı" olarak, kendi özgün mühürlerini vurmuşlardır. İşte bütün bunlar Turan yurdunda gelişen bu büyük kültür ve medeniyetin, Orta-Asya Türklügü açısından bugün bile izah etmede hala zorluk çektigirniz en büyük handikaplarıdır. Türk A limleri Arapça'nın Yeni Sevdalıla n: Yukardai Türk dünyasının IX. ve X. asırlarda, Arap Dili ve .Edebiyatı ve hele hele İslami ilimler açısından bir "rönesans devrini" yaşadıgını söylemiştik. Türklerin, Arapçaya karşı gösterdikleri bu aşırı ilgi sebebiyle Arap dili ve edebiyatı Ttıran yurdunda tahminierin ötesinde gelişmiş, bu sahanın her bir asırda yüzlerce, binlerce büyük otoritesi yani, dil, lugat, şiir ve edebiyat alimleri yetiştigi gibi, yine bu sahada, her bir asırda yüzlerce binlerce, hem de Arapça kıymetli eserler yazılmış ve Arap dilinin yüceliği, sarf ve ARAP DİLİ VE EDEBİYATlNIN GELİŞMESİNDE TÜRKLER • 31 nahıv, fasahat,· belagat, şiir, dil ve edebiyat bakımından ortaya konulmuştur. Türk ilim adamlan bununlada yetinınemişlerdir. Onlar, Baykent, Buhara,__ Semerkant, Farab, Kaşgar ve Harzem gibi birinci derecede önemli; Türk medeniyet ve kültür merkezleri ve onların altın yaldızlı kubbesi altında Arap dili ve edebiyabru en yüksek seviyede ögrendikten sonra, onun inceliklerini çözmeye çalışmışlar, kendi yurtlarını yuvalarını terkederek çöllere düşmüşler bir "ilim gezgini", bundan da öte bir Arap dili şiir ve kelime avaresi "arayıcısı" olmuşlardır. Turan yurdunun bu yeni Arap dili önderleri, mesela "ayn" "t'' ve ''dad" "...;." harfini telaffuz etmede çogu halde, Araplan bile geride bırakmışlardır. Bu Türk asıllı ilim adamları; bu ilmin derinliklerine ulaşınada öylesine büyük sıkıntı, zorluk, yokluk, eziyet ve meşakkat çekmişlerdir ki; böylesine ilmin kara sevdalı aşıklarının insanlık tarihinde çok az örnekleri vardır. Bu insanların çogtı yurdunu ve yuvalarını terkederek Arabistan çöllerinin içlerine yürümüşler, Hicaz'a gelmişler, diyar-ı Mudar ve Rabia kabilelerine ugramışlar, Yemen' e gitmişler "B adiye" ye Arabistan çölü ve uçsuz bucaksız Arapça denizinin derinliklerine dalmışlardır. Bu çılgınlardan birisi de işte, Ciru llah ez-Zema hşe ri'dir. Öyleki bir ayagı ahşab takma olan bu Türk bilgesi, bütün bu Arap kabilelerini dolaşmış, hatta evlenıneye dahi fırsat bulamamış, en sonunda Araplara, Arap dilinde meydan okuyan bir Türk alimi olmuştur. Bu Türk alimleri buralarda; bu dilin asıl sahiplerini bulmuşlar, onlarla görüşmüş konuşmuşlar, Kuran ve Hadiste 32 • ZEKERİYA KİTAPÇI geçen bir kelimenin, gerçek manası ve Arap dilinin i' rab zenginligini keşfebnek ve Arap şiirinin özüne inmek, onları bir ll şahid" gibi kullanmak için bu çöl bedevileri ile görüşmüş, konuşmuşlardır. Daha sonra bir ömrü dibine gömdükleri bu ilim verilerini, İslam ve insanlıgın hizmetine, onun kültür ve mederuyetine sunmuşlardır. Böylece; Turan yurdunda, Arap dili ve edebiyatının başta Harzem ve Farab, olmak üzere, Kaşgar, Buhara, Senterkant ve Şaş 11 ekolleri" ortaya çıkmış ve bu ekallerden yüzlerce, binlerce Arap dili ve Edebiyab otoritesi yetişmiştir. Mamafih bu "ekoller''in her birii ayrı ve müstakil bir araşbrma ve inceleme konusudur. Ne varki bundan sonraki sayfalarda bir örnek olmak üzere Turan Yurdu ve özellikle "Harzem ekolü" ve burada gelişen, bu büyük kültür ve medeniyet ve buna emegi geçen Türk asıllı ilim adamları, Arap dili ve edebiyatının Türk asıllı bu dev önderlerinin, bu dil ve edebiyatın gelişmesindeki hizmetleri üzerinde duru­ lacak ve bunların genel bir degeriendirmesi yapılacakbr. ı. ORTA ÇAG ARAB D İL İ ve EDEB İYATINOA HARZEM ve ZEMAHŞERİ EKOLÜ Turan Yurdu Yeni Medeniyet Merkezleri ve Harzem; Hemen şunu itiraf ve kabul etmeliyizki lslam dininin; Orta-Asya ve Turan yurdunda yayılması ve bir büyük hidayet fırtınası haline gelmesinden sonra, bu topraklarda, birçok büyük kültür ve 11medeniyet merkezleri" oluşmuş ve bu merkezler her yönü ile İslam dininin bu co�afyada bir büyük kültür ve medeniyet haline gelmesinde birinci derecede önemli ve etkili rol oynamışlardır. Bu cümleden olmak üzere 1. Horasan; Do� Tftran Yurdu; 2 . Aşağı Türkistan; İslami kaynaklarda Maveraü'n-Nehr, 3. Taşkent; İslami kaynaklarda Şaş ve çevresi, 4. Farab ve Kaşgar çevresi, 5 . Harzem ve Aral gölü deltası işte bu ilk devirlerde oluşmuş Türk medeniyet ve kültür havzaları arasındadır. Bu medeniyet merkezlerinden H�rasan; Doğu Turan yurdu genel manada İsliimf ilimlerde, Aşağı Türkistan bir diğer ifade ile Bayken, Buhara ve Semerkant üçgeni; Tefsir Hadis ilminde, Taşkent veya Şaş çevresi; Fıkıh ve İslam Hukukunda, Farab ve Kaşgar; bir dereceye kadar Farsça'nın tesirinden uzak oldu� için dil ve luğat ilmi yani leksikoğrafya da; Arapça ve Türkçe modern anlamda "Luğat Kitabı" yazınada kendini göstermiş ve bu sahalarda binlerce Türk asıllı islam alimi ve bu kültür ve medeniyetin devler gibi Türk asıllı temsilcileri yetişmiştir. 34 • ZEKERİYA KİTAPÇI Turan yurdunda oluşan bu büyük kültür ve medeniyet merkezlerinin en görkemlilerinden biriside şüphesiz Harzem'dir . Harzemin; Tefsir, Hadis, Fıkıh gibi klasik İslami ilimierin kutsal bir yuvası olması bir yana, bu topaklarda İslam ilahiyah, özellikle rastyanalist felsefi düşünceyi temsil eden "Mutezile" baş döndürücü bir şekilde gelişmiş ve bu fikir ekolünün Türk asıllı bir çok temsilcileri çıkmıştır. Harzem Arap Dili Ekolü: Fakat bizim için bundan daha da önemlisi Arap dili ve edebiyatının; İslam hilafetinin çok uzak bir bölgesi olan bu topraklarda kaydettigi, her türlü takdirin üstünde, akıl almaz gelişmelerdir. Zira Harzem, ilk islami devirlerden itibaren Arap dili ve edebiyatı daha açık bir ifade ile; sarf, nayhiv, i'rab, bedi' beyan, fesahat, belağat, şiir, nazım ve nesrin yogun bir merkezi haline gelmiş ve sanki Arap dilinin "el­ Basriyyun" veya "el-Kufiyyun" olarak bilinen parlak bir dil ve edebiyat "ekolü" olmuştur. Ne varki ArapLarın, 11el-Basriyyun" dedikleri "dil karşı bizim de "el-Harzemiyyun" demek istedi�imiz bu meşhur 11 dil ekollerinin" en büyük temsilcileri Türk asıllı dil ve lu�at alimleridir. Nitekim Basra "dil ekolü"nün temsilcisi "Hayır!" ilk kurucusu Halefü'l­ Ahmer _adında ��rgane li y ağız çehreİi bir Türk olduğu gibi, Harzef1t �'dil ekolü" nün a_sıl temsilcisi, bir diğer ifade ile "Muallim�i Ulası " da Zemahş�ri adında ki bir Türk dahisidir. Bundan sonraki sayfalarda -oJlun imi şahsiyeti, Arap ciili ve edebiyalındaki muhteşem.. yeri'_ hakk111da . çok daha fazla· bilgiler verilecektir. ekolüne" · Gerçekte Harzeni'in Arap dili ve edebiyatının çok büyük ilmi bir merkez olmasında, buraların Aral deltasının ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 35 İslamiyetten ço� daha önce erken devirlerden itibaren, Türklük dokusunun güçlü ve Orta-Asya Türklüğünün bir sıgınma bölgesi olmasıdır. İslami devirlerde ise Harzem deltası tamamen Türkleşmiş, İslamlaşmış, bundan da öte Türk devleti, İslam kültür ve medeniyetinin göz kamaşbrıcı bir merkezi haline gelmiştir. Peki bu nasıl böyle olmuştur? Bu soruya cevap vermeden önce, Harzemin Tilrkleşmesi, ve bir büyük Türk yurdu haline gelmesi olayı üzerinde yeteri kadar durmamız gerekmektedir. Bu aynı zamanda Harzem deltası ve bu geniş cografyada yetişmiş ve zaten Türk asıllı olan bir çok İslam alimi ve Arap dili otoritelerinin ayaklarıru Türklük zeminine basmalarında çok büyük bir imkan ve destek sağlıyacakbr. Aksi takdirde azgın Arap ve bezgin Fars milli şuurunun karşısına yeni bir hamle gücü ile çıkmamız ve onların Türklüklerini savurunamız mümkün değildir. TUrklüge Giden Yolda Harzem Deltası: Gerçekte Ceyhun Nehri'nin aşağı macerası, Aral gölüne ulaşbğı geniş c oğrafi bölge, nehrin iki tarafındaki bereketli topraklar, yani "Aral deltası" tarih ve coğrafya literatüründe uHarzem" adıyle arulmaktadır. Aral veya "Ceyhun deltası" Orta-Asyarun milattan sonra ve özellikle İslami devirlerdeki kültür hayalında olduğu gibi, milattan önceki kültür hayalında da Ön Asyadaki Mezopotamya veya Afrikadaki Nil deltası rolüne benzer bir rol oynamışbr< 1>. Harzem'in Tilrk Hanlannın idaresindeki 1 Z.V., Hariz.m, İA., V/1, Zamanı, Ankara, 1 977, s . 1 O. Togan, s. 1 40, Taneri, A., Cellilu 'd-Din Harzemşah ve 36 • ZEKERİYA KİTAPÇI ululuk devrine işret eden el-Mukaddesi bizlere şu bilgileri vermektedir: "Harzem; iklimierin en ulusudur. Büyük alimierin çokluğu ile Un salmıştır. Orası haynn özü, ilmin vatanı, lsltim dininin güçlü dayanağı, en sağlam koruyucu kalesi, Hanı; haniann en hayırlısı, askerleri, ordulann en kahramanı, fukahtilan sanki bir hükümdar gibi saygı gören kişilerdir"<2>. Temel islami kaynaklar; Harzem deltasının "TUrkleşme sürecinin" milattan önce çok erken devirlerde başladıgını, hatta bugünkü Harzem (Gurgenç) şehrinin Türk aristokratlan tarafından kurulduğunu, beyan ebnişlerdir. Nitekim el-Hameviden ö�rendi�imize göre; ueski devirlerde bu çevrede hüküm süren "Şark Padişahı" veya ''Türk Padişahı"<3) maiyyetinde bulunan 400 aristokrata kızmış ve onlan 1 00 fersah mesafede olan Ceyhun deltası, Kat bölgesinde sazlık bir yere sürgüne göndermiş ve oraya yerleşmelerini istemiştir. Daha sonra bu Türk Hanı onlara acımış, 400 Türk earlyesini onlara eş olarak gönderdiği gibi, orsını da, onlara yurt olarak bağışlamışhr. İşte Harzem (Gürgenç) şehri de ilk defa bu Türk aristokratlan tarafindan kurulmuştur. " el Hamevi bu bilgileri verdikten sonra, çok daha önemli bizlere şöyle demektedir: "Bu bakımdan onlar tamamen TUrk çehreli olduklan gibi, taibat ve huylanda TUrk huylandır. Onlar tabiatın zorluklanna göğtıs geren gilçlü kuvvetli insanlardır. Onlann burada nesilleri çoğalmış, buralan imar etmişler, evler ve 2 el-Makdisi, Ahsenil 't-Teklisim, Leiden, 1 902, s. 284 vd. Krş. el-Hamevi, Mu 'cemli 'I-Billdan, II, s. 395. 3 el-Birtini, el-Asaru 'I-Bakıyye, nşr, C.E. Sachau, Leipzing, 1 923, s. 35. ORTA ASYA TÜRKLÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİYATINDA YERİ • 37 saraylar yapmışlar köyler ve şehirler kumıuşlardır. Buralara civardan daha sonralan bir çok kimseler göçetmiş böylece (Gurgenç) çok güzel büyük bir (Türk) şehri olmuştur''<4>. Her ne kadar Harzem, bir Türk şehri olarak kurulmuşsa da, daha sonraki asırlarda burası Fars unsuru için yogun bir yerleşim birimi olmuştur. Ne varki Harzem, tarihi Türklük dokusunu bütün asırlar boyu, hatta İslami deviriere kadar muhafaza etmiştir. Müslüman Araplar bu bölgeye ayak basbkları devirlerde de durum aynı idi. Zira, Kuteybe b. Müslim, Harzemi fethetınek üzere kardeşiz Abdurrahman b. Müslim kamutasında büyük bir ordu gönderdigi zaman (711) harbeden Arap askerlerinin karşısına, yine bu Türkler çıkmış ve onlar, servet hırsı ile gözü dönmüş Arap askerleri tarafından, çocuklara varıncaya kadar insafsızca kılınçtan geçirilmiştir. Fetih narnma işlenen ve yüzlerce binlerce masum, Türkün katiedilmesine sebeb olan bu facialardan sanki gurur duyan Ka'ab el-Aşkar, Arap şairi bu duygularını bir şiir haline getirmiş ve şöyle demiştir; � � \J.;ı..ilt J o .)\S i.JJ.:l � ' ' .....Lıc. 4-!�i � Jt.L; � � �_;ll .)41 ,jJ.fiij �" I J.fi. LA � JF.jl l � ..r.ı � Kazalı ve Fecfac önlerinde, birbirlerine sarmaş dolaş olmuş Türk yavrularını öldürdügünüz geceleri hele bir hahrlayınız. 4 el-Hamevi, II, s . 395, Krş. Togan, Z.V. lA, VII, s. 240. 38 • ZEKERİYA KİTAPÇI Bu harblerde ancak büyüdükleri zaman ata binecek çocuklar kalmışh. Onlarda bu hırçın atların sırtında bir yük idiler<S>. . Harzemin Türkleşmesi; modern tarihçilerimizi de bir hayli meşgul etınek�edir. Z.V. Togan, İslamdan önce Harzemin çok güçlü bir Türklük dokusunun oldugunu ve Harzemşahlar, denilen hanedan ailesinin Türk soyundan ve Aftalitler" neslinden geldi�ini bildirmektedir<6>. Harzem Türklüğünün Islami Devirleri: İslam hidayet güneşinin ilahi ışıkları bu toprakları aydınlatmasından sonra, Harzemin hem Islamiaşması hem de . Türkleşmesi daha büyük bir sürat kazarunışhr. Seyhun nehrinin yatakları ve diger çevrelerde yaşayan birçok Türk boylan, bu arada Oğuzlar büyük kafileler halinde Harzem topraklarına gelmişler ve buralara yerleşmişlerdir. Daha sonra kendilerini İslamın ilahi cezbesine kaptıran bu oguz Türklerinin hepsi müslüman olmuşlardır. el-Avfi bu gelişmeleri şöyle ifade etmiştir: "Oğuzlann büyUk bir kısmı Harzem toprağında otururlar. Bunlann ülkelerinde Islam bayrağı dikilince hepsi müslüman oldular. Aralarında Islam hükümleri cari oldu, bir çok Islam eserleri meydana getirdiler"<n. "Harzem deltasına yönelmiş ve bu Türk göçleri sonucu Harzem bölgesinde yeni, yeni bir çok Türk şehirleri kurulmuştur<B>. 5 et-Taberi, VI, s. 47 1 , İbn A'sem el-Kfıfı, K. ei-Filtuh, Beyrut, 1 992, III, s . 1 2 L Kitapçı, Z., Türkistan 'ın Araplar Tarafindan Fethi, İstanbul, 2000, s . 1 06. 6 Togan, Z.V., Umumi Türk Tarihine Giriş, s. 60. 7 eJ-Avfi, Cô.mi 'el-Hik6yat, Ayasofya, no; 3 1 67, V, 488a, Krş. Şeşen, R., isianı Cofrafyacılarına Göre Tark/er ve Tilrk Ülkeleri, Ankara, 1985, s. 9 1 . 8 Barthold, W., Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler, s . 1 96. ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİY ATlNDA YERİ • 39 Fakat bu Türk göçlerinin esasını teşkil eden Kanglı, Kıpçak, Oğuzlar ve diger Türk boylan, müslüman olduktan sonra, asıl Harzem yurtlarına yönelmişlerdir. Böylece Harzem ve yöresi IX. asırlarda tamamen Türkleşmiş, İslamiaşmış bundan da öte cıvıl,' cıvıl, son derece müreffeh bir Tü�k şehri haline gelmiştir. Bu gelişmelerin tabii bir sonucu olarak bundan böyle bütün Harzemlilerin giyim ve kuşamda (İran unsuruda dahil) Türklere benzerneye başla­ mışlardı(9). Ünlü Arap gezgini İbn Batuta, 1933 yılında Harzemi ziyaret et:ıniş, bu güzel Türk şehri ve onun Türklük dokusu hakkında bizlere çok güzel bilgiler vermiştir. İbn Batuta böylesine güzel ve kalkınınış bir Türk şehrinden bahsederken adeta büyülenmiş gibidir. Ondan ögt"endi�mize göre: uHarzem; görkemli paz.arlan, geniş sokaklan, çok süslü yapılanyle burası Türklerin en güzel kentidir. Kentte oturaniann sayısı adeta sınırsızdır. Sokaklarda her zaman büyük kalabalık itişir, kakışır. Gelip geçenlerin adımlan sanki yerleri titretir. Uzaktan bu insan seli ddeta köpüren, dalgalanan bir denizi andınyordu. Türk idareci ve Hatunlan tarafından yazılmış çok ulu bir cami, çok büyük bir medrese, aynca çok güzel bir hastahanesi vardı"ıo. Harzemde Dini Hayat: Mamafih 1slam dini; Harzem toprakları ve Türklüğüne, yeni bir hayat gücü ve dinamizm vermiş bir 9 Barthold, 10 a.g.e., s. 1 89. Geniş bilgi için bkz İbn Batuta, Rıh/ettl lbn Batula Dar-u Sadır, Beynıt, (?), 359 . ··�1_, �i J �i _, .t.i_;'JI � �� �J' Krş. Bozkurt, F., Tllrk/erin Dili, Ankara 2002, , s. 1 65. s. 40 • ZEKERiYA KİTAPÇI manada onun motor gücü olmuş, böylece Arap dili ve edebiyabna giden yolda açılmışbr. Harzem'in bu güçlü dini yapısı el-Hamevi, el-Mukaddesi ve İbn Batuta gibi, İslam cografyacı ve gezginlerininde dikkatini çekmiştir. Nitekim uzun Asya Seyahatinde, Harzeme de uğrayan İbn Batuta; bu güzel Türk şehri, orada yaşayan insanlar, onların Türk' e has özellikleri hele hele müslüman Harzem halkının dini hayatı hakkında her türlü takdirin üstünde, çok güzel bilgiler vermiştir. Bu cümleden olmak üzere İbn Batuta aynen şöyle demektedir: t:...ı_,ij f'fil 'iJ f'j_jlp �i ı)A �� �i �.lll � � ) �" ıı.f>A� ) rl ö)l...JI � � o.llc. �J c.4JA.ll ...) �i 'i J "Ben bu dünyada, Harzem halkından daha güzel ahlaklı, onlardan daha cömert ve onlardan daha çok misafir seven başka bir kimse asla görmedim. Onların beş vakit namazlarını cemaatle kılmalan hususunda da, hiç bir yerde görmediğim kendilerine has çok güzel adetleri vardır. Şöyleki; Şehirde bulunan mescidlerin müezzinleri, her namaz vaktinden önce ev ve işyerierini dolaşır, onlara namaz vaktinin geldiğini ve cemaatte hazır olmalarını haber verir. Namazda ve cemaatte bulunmayanlara imam tarafından cemaatın huzurunda değnek vurulur. Zira bu iş için her mescidin duvarında asılmış bir "sopa" bulunmaktadır. Diğer taraftan namaza gelen herkes beş dinar atar. Bu paralar camiin ihtiyaçları, garip ve kimsesiz yabancı kişilerin yeme ve barınmalan için kullanılmaktadır. ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİYATlNDA YERİ • 41 Öğrendiğime göre bu onlar arasında çok eski zamanlardan beri devam edip gelen güzel bir adettir"<1 1 > . Ne ilginçtirki, İbni Batuta' dan çok daha önce yaşamış olan el-Mukaddesi de kitabında aynı gözlemleri zikretıniş ve onu bir manada do�rulamışbr. Zira el-Makdisi'ye göre; "Harzemde büyük alimler, edipler ve zenginler bulunur. Ticaret ve hayratı çoktur. Hafızlann seslerinin güzelliği, bilgileri ve tavırlan dolaysıyla onlann bir benzerleri Irak;ta bile yoktur"(12) . Bu arada hemen şunu itiraf edelimki Harzem; bu müstesna durumu ve dini özellikleri sebebiyledirki; İslam dininin Karadenizin kuzey bölgeleri, Don-Volga boyları, Hazarlar ve Bulgar Türkleri arasında ve Kıpçak topraklarında yayılmasında çok etkin bir rol oynamışbr. Yine Harzem Türklüğü ve şahsiyetli Türk alimlerinin Buhara sahalarında toplanan ve sayılan ancak yüzbinlerle ifade edilen Selçuklu Oğuzlannın müslüman olmalarında da çok büyük hizmet ve katkıları olmuştur(13). Harzemin Türklüğün Öz Yurdu Oluşu: Harzem; Büyük Selçuklu İmparatorlu�unun, sıyası sınırları içine girdikten sonra tamamen Türkleşmiş ve siyasi anlamda onlara ba�lı Türk valileri tarafından idare edilir olmuştu. Daha sonraları "Harzemşahlar" adında Harzernde çok güçlü bir Türk devleti kuracak olan bu ilk Selçuklu valisinin adı yi�it bir Türk olan Anuş Tekin idi. Nitekim 11 İbni Batuta, Rihle, s. 359, Krş. el-Hamevi, II, s. 395. 1 2 el -Makdisi, s. 287 vd., Krş. Barthold, W., Mofol lstillisına Kadar Tllrkistan, 13 İstanbul, 1 98 1 , s. 1 88. Kitapçı, Z., Ttlrk Boy/art Arasında Isitim Hidôyet Fırtması, Konya 333. , 2000, s. 42 • ZEKERiYA KİTAPÇI onun oglu Atsız, babasının yerine geçtikten sonra Selçuklu Sultanları ve bu arada Sultan Sancar' a karşı derhal teşebbüse geçmiş ve Harzemde, Türk kültür ve medeniyetinin Orta-Çağlarda en büyük bir temsilcisi olmak üzere "Türk Harzemşahlar" devletini kurmuştur (1127)(14). Bu beyler, ne varki W. Barth old unda ifade ettigi gibi, aslında Türk olmakla beraber eski bir İran unvanı olan "Harzemşahlar" ünvanıru koruyorlardı. Nitekim Xl . y.yılın sonunda bu topraklarda güçlü bir Türk devleti kurmuş olan bu hanedan, Hanlarının hepsinin adı, (Selçukluların ilk devirlerinde oldugu gibi) kabksız Türkçe idi(lS). ' Ne varki Harzemde, yeni bir Türk devleti kurulduktan sonra buraların Türklük dokusu yeı:ıi Türk göçleri ile daha da güçlenmiş ve Harzem özbe öz bir "Ttlrk vatanı" ve cografyası haline gelmiştir. Harzem bu şekilde bir Türk vatanı haline geldikten sonra pek tabii olarak buralarda Türkçe de güçlenmiş, kuvvetlenmiş ve netice itibarı ile Farsça eski gücünü kaybetmiş ·-ve daha sonraları Türkçe Harzem lehçesi ve Kanglı Ttlrkçesi bu topraklarda konuşulan yegane hakim bir dil olmuştur. Bu hayırlı gelişmeler üzerinde olumlu yorumlarda bulunan W. Barthold şöyle demektedir: "Ttlrkler Harz em'e gelip yerleştiklerinde; oradaki zamanına göre yilksek olan medeniyeti benimsedikleri gibi, bu öğrendiklerinden Islami Türk edebiyatını ilerietme yolundan da faydalanmışlardır. Eğer Moğollardan önceki 14 ıs Geniş bilgi için bkz. Köprülü, M. F. Harizmşahlar, İA, VII, s. 265-296. Kafesoglu, 1., Türk Milli KU/türü, Ankara, 1 977, s. 1 29, Ayn. Mtif. Harı.emşahlar Devleti, Ankara, 1 992, s. 38 vd. Sümer, F., Oluz.lar, Ankara, 1 972, s. 1 035, 20, 1 37-247. Barthold, V., Dersler, s. 1 98. ORTA ASYA TÜRKLÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 43 devrin, Türk-Harzem medeniyeti olmasa idi, Moğollar devrinde Harzem ve genellikle Altın Orda'nın Türk edebiyatı tarihindeki o büyük ve şimdi gittikçe açıklık kazaninakta olan rolü ve ehemmiyetini anlamak zor olurdu"< 16) . Harzem'in Türk Kültür ve Medeniyetinin Merkezi; Diğer taraftan Harzem'in İslam kültür ve medeniyeti döneminde, bu geniş topraklarda kurulan Türk­ Harzemşahlar devletinin parlak bir başkenti olması, Türk Han ve beyleri, hatta Türk HiUunlarının bir çok medrese, ribat ve hastahaneler inşa etmesi, ayrıca onların; İslam alimlerine etnik kimlik, din, mezhep ve dil farkı gözetmeden, haddinden fazla saygı göstermeleri, onlara değer vermeleri, her türlü ikram ve ihsanda bulunmaları, bu medeniyet ve fikir hayabnın gelişmesinde ayrı bir dinamizm ve motor gücü olmuştur. Zira Harzem'in ekonomik zenginlik ve sosyal refah yönünden inadına bolluk ve zengin bir ülke oluşu 17 Türk Sultan ve Beyleri hatta TUr� Hatunlarının ilme ve ulemaya son derece saygılı davranmaları, burasıru; Orta-Asya, tran, ve Irak'ta dahil hilafet ülkelerinin dört bir yarundan kopub gelen bir çok ilim ve fikir adamlarının bir uğrak yeri ve bir buluşma merkezi haline getirmiştir. Bu bakımdan Harzem; müslüman Türk Harzemşahlar devrinde, büyük İslam kültür ve medeniyetinde, Irak' ın Bağdadı, Suriye'nin Şamı ve Mısır' ın Kahiresi kadar Turan Yurdunun; önemli bir Türk ilim irfan ve medeniyet merkezi '� '' Barthold, W., Dersler, 1 99. �1-Hamevi, II, s. 395. 44 • ZEKERİYA KİTAPÇI idi. Harzem bu saydıgımız özellikleri sebebiyle, sadece Arap dili ve İslami ilimler degil, matematik ve cebir gibi temel fen bilimlerinde de kendini göstermiş ve bu sahalarda dünya çapında Türk asıllı büyük ilim adamları yetişmiştirki onlar; Orta-Asya Türk İslam Kültür ve Medeniyetinin yapı taşlarıdır. Bu sosyal siyasi ve dini gelişmelere paralel olarak Harzemde, şüphesiz çok yüksek bir fikir, dil ve edebiyat gelişmiştir. Zira, İslamda rasyonalist felsefi düşünceyi temsil eden "Mutezili" fikirlerin çok daha fazla buralarda kabul görmesi ve güçlü Türk alimi Zemahşeri gibi, çok güçlü bir çok savunucular bulması da bizim bu görüşlerimize çok güzel bir kanıt olmaktadır. Bunun bize göre bir tek sebebi vardır. O da, Harzem Türk Sultanla n nın saraylarını her türlü ilmi münakaşa ve akademik tarbşmaya açık bir "irfan ekolu" haline getirmeleri idi. Nitekim es-Sekkiki bu büyük Türk; Harzem saraylarının ilme ve ulamaya gösterdiği muhteşem ilgiye, daha fazla dayanamamış ve kırk yaşlarında, oymacılık mesleginin en zirvelerde old uğu bir dönemde, herşeyini bırakarak ilme yönelmiş ve devrin en büyük Arap dili ve edebiyah otoritelerinden biri olmuştur(..). ' Evet, İslam ülkeleri ve Turan Yurdunun dört bir tarafından koşup gelen ünü büyük İslam alimleri, Harzem saraylarının alhn yaldızlı kubbesi albnda ve Türk Sultanlarıruh yüksek huzurunda toplanıdar ve ilmin barika-ı hakikatini keşfetmek için şimşekleri ve gök gürlemesini andıran sesleri ile fikirlerini ortaya koyarlardı. Bu meclislerde son derece seviyeli, edep ve ahlaki gelenekiere • Sekkaki, bu büyük Türk aliminin geniş bir şekilde hayatı hakkında bundan sonraki sayfalarda bilgi verilecektir. Z.K. ... ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 45 uygun, fevkalade kıymetli müzakere ve münakaşalar yapılırdı. W. Barthold bir çok konuda olduğu gibi bu konuda da bizlere şu kıymetli fikirleri vermektedir: O; uHarzemin fikri medeniyetinden bahsederken Arap alimleri bu ülkede dini münakaşaların büyük bir edep içinde yapıldığını ve hiç bir taassup eseri gösterilmediğini ve konuşanlardan her birinin kendi fikirlerini savunurken kaba kelimeler kullandığı takdirde derhal sözünün kesildiğini" söylemektedir·.ı s>. Harzem Zemahşeri Ekolü ve Önemi: Ne varki bu hayırlı gelişmelerin pek tabii bir neticesi olarak Harzernde diğer İslami ilimiere göre; Arap dili ve edebiyatı baş döndürücü bir şekilde gelişmiş, bir büyük ilim ve kültür dili olmuştur. O kadarki Harzem; Arap dili ve edebiyabrun en uzak kuzey bölgesinde sanki öz yurdu olmuş ve bu bereketli topraklarda Arap dilinin; Herkül-ü Yunani ve Rüstem-i lranisini andıran, ilmin demir kuşağını beline dolamış, yüzlerce binlerce Türk asıllı cihan pehlivanları çıkmışbr. Hatta bunla�dan bazıları tek başına bir ümmet gibi, _Arap dili ve edebiyabnı, sarf, nahiv, bedi, beyan, Jasahat, belagatini şiir ve nesrini "tek başına" kendi şahsında temsil etmiş ve bir büyük "ekol" olmuştur. Bundan maksadmuz şüphesiz büyük Türk alimi Carullah ez­ Zemahşeri' dir. , Zemahşeri kendi devrinde, şu gök kubbenin altında yaşamış, en büyük dil, lüğat, şiir, edebiyat, fesahat alimi ve asrın dahisi idi. Carullah ez-Ze�ahşeri'nin, Arap dili ve edebiyatında Tefsir, Hadis, Fıkıh vs. gibi İslami ilimierin her 18 Barthold. W., Dersler, s. 1 96. 46 • ZEKERİYA KİTAPÇI birinde saygın bir yeri olduğu gibi ayrıca hayab boyunca rastyanalist felsefi bir görüşü temsil eden Mutezile mezhebinin de en sağlam savunucularından biri olmuştur. Onun ilim dünyasındaki bu nurdan heykeline bakan bir Osmanlı alimi alnına kader kaleminin yazdığı şu satırları okumuştur: ''Kaffe-i ulumda buhusus; luğat ve edeb, i'rab ve meani, beyan ve bedi de sahib-i yed-i beyza, zühd ve takvada, ihlas ve yakinde metanet-i meslekiye, istikameti hasenede bir ·eşi ve benzeri olmıyan fazilet sahibi bir kimsedir"(1 9). Zemahşeri; İslam dünyası ve Arab dili ve edeb iyatında rakib kabul ebneyen bu haklı şöhreti yanısıra, bu Türk asıllı büyük ilim adamı sayesinde Harzem; Arap dili ve edebiyatının göz kamaştıran parlak bir merkezi, aynı' zamanda bir "ekolü" haline gelmiş ve bu ekolün pek çok faziletli temsilcileri yetişmiştir. Gerçekte Harzemin İslam kültür ve medeniyeti, Arap dili ve edebiyatındaki yeri ve Carullah ez-Zemahşeri'nin bu medeniyet burcunun en büyük mimarlarından biri olarak yüksek şahsiyeti, bir çok ilim adamları tarafından ele alınmış ve onun hayab ve şahsiyeti hakkında bir çok müstakil kitaplar yazılmış ve tezler yapılmışhrıo. Ne varki, onun Arap dili ve edebiyahuda ufukları dolduran ilmi şahsiyetine 19 Cevdet Bey, Tefsir Tarihi, istanbul, 1 927, s. 1 0 1 , Zemahşeri'nin ilmi şahsiyeti hakk ında İstanbul Daru' l-Fünun, ilahiyat Fak. Tefsir müderrislerinden mehum Cevdet Beyin yazdı�ı bu ifadeleri okuyanlar güzel Türkçemilin bugün; beyan, üslup ve ifade zenginligi bakımından ne hale geldigini hayret içinde görecek ve bundan bir hayli üzüleceklerdir. Zira o mana zenginligini, bugünkü Türkçe ile ilade etmek bir yana, Türkçe'ye çevirisi bile mümkün degildir. Z.K. 20 el·Hufi, A.M., ez.-Zemahşeri, el-Kahire, 1 977 (?), Müellif Zemahşeriyi Araplaştırmak için elinden gelen herşeyi yapmıştır. ORTA ASYA TÜRKLÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİY ATl NDA YERİ • 47 bakan ve eserlerini okuyan klasik İslam alimleri ittifakla sanki, onun alnına nurdan harflerle yazılmış şu cümleyi okumuşlardır; " .c:: • • 1 ::tı ·.;. J � ı..J Y"" � _('ll 'i YJ•• � .JC �ı �� . topal (Türk) olmasa idi. keşfedilmemiş olurdu"(ıı) . "Eğer şu köse sakallı Kuranın manası henüz Zemahşeri için söylenen bu söz, Kuran-ı Kerim için oldugu kadar, belki ondan çok daha önemli olarak Arap dili ve edebiyatı içinde geçerli olmalıdır. Zira bu büyük Türk alimi olmasa idi belkide Arap dili ve edebiyab Türk yurtlarında yetim kalacakb. Fakat bize göre bundan daha da önemlisi, Mekke Şerifi İbn Vehhase'nin, Harzem ve Zemahşeri ve onun ilmi şahsiyetinin karşısında diz çökerek söylemiş oldugu bir şiiridir. Zemahşeri ile, onun Mekkeye geldigi zaman tanışan ve bu büyük Türk aliminin ilmi, fazilet ahlakı, ibadet ve zühdüne hayran kalan İbn Vahhase, ondan ayrılma zamanının geldiğinde, kendisini daha fazla tutamamış ve iki damla gözyaşı halinde şu beyitleri okumuşhır: ��� J �i J,:..... �i rjJY." � �.l.]l ..; .J.:.� � ;_..:.:ı) J ..ı_,....ll j �� .)! J r-))Y.. .� ..ı.1ı1 .J4 U� G� .:ı � r-'J.....:..p � i.J\Sl ll Harzem; "Harzemin k1rm1z1 4_j _>...-J ve gururu"� J,....Aj siyah 21 • 1rk1n sayesinde yücelik ülkesi oldu. ez·Zemahşeri, Eslisü 'I·Belata, Beyrut, 1 965, s. 6. Harzemin Gururu Zemahşeri nin unvanıdır. Z.K. - J::ı � ,j� _,_J efendisi bir bolluk ve ve 48 • ZEKERİYA KİT APÇI Bugün Mekke ehlinin Carullah Mahmud'tan art1k ayr1�acağ1 1ç1n ağlamaktan göz p1narlar1 kurum uştur. Eğer bir kisiye ilminin yüceliği sebebiyle tap1lm1s olsaydi, bu büyük islam alimi ilah olurdu"122l. Zemahşeri; yukarıda da ifade edildi�i gibi, Arap dili ve edebiyatma olan bu yüksek hakimiyeti, onun; dil, edebiyat, sarf, nahıv, fasah ve belağat yönünden inceliklerini beyan eden eserleri sayesinde Harzem "el-Basriyyun" veya "el­ Kufiyyun" gibi bir dil ve edebiyat "ekolü" haline gelmiş ve bu "ekolün" Türk asıllı daha kendi devrinde pek çok temsilcileri çıkmıştır. Bunların başında ise Zemahşeri gelmektedir. İşte bundan sonraki sayfalarda Harzem, "Zemahşeri Ekolü"nün kurucusu olarak Zemahşeri, onun yetiştirdiği veya onun izinden giden Türk asıllı büyük alimler, bir diğer ifade ile Arap dili ve edebiyatının dev mimarları üzerinde durulacak ve onların ilmi şahsiyetlerinin çök ciddi bir degeriendirmesi yapılacaktır. 22 Cevdet Bey, a.g.e., s. 1 02. ı. ORTA ÇAG ARAP D İLİ ve EDEB iYATININ HARZEMDEN DUYULAN YEN İ SES i ZEMAHŞERİ Ebu-I-Kasım, Carullah Muhammed b. Ömer b. Ahmed Ez-Zemahşeri; (dog. ıo75 - öl. 1144) ı..i �)ı �i � ..JA&- � -l � ...ıs ı .J4- �Wl �i Zemahşeri'nin Türklüğü: Ebul-Kasım Carullah ez-Zemahşeri; Arap dili ve edebiyabnın, bütün asırlar boyu kabul edilmiş en büyük mimarı, Kaşgari' den sonra, Tü�k dili hakkında geniş bilgiler veren bu büyük ilim, din ve kültür adamı, Harzem' e bağlı, özbe öz bir Türk ve İslam muhti olan Zemahşer kasabasında dünyaya gelmiş (1075) ve kendi isminden ziyade doğduğu bu kasahaya nisbetle "Zemahşen'Y' lakabıyla arulmışhr(l>. İslam Coğrafyaciları Zemahşeri' nin etrafı yüksek sur ve derin hendeklerle çevrili bir kasaba olduğunu demir kapılardan girildiğini, şehrin ortasından büyük bir caddenin geçtiğini ve çarşı içinde çok güzel bir cami bulunduğunu, Harzem'in mamur, müreffeh bir beldesi olduğunu bildirmişlerdir(2). 1 Yüce, N. lA, Zemahşert md. XHI. s. S I O, .ez-Zemahşeri, Rabtu 'I-Ebrar, tah. S. Nalmi, Kum (Irak) 1 4 1 0, I, s. S. İbn imad el-Hanbeli, Şezerat, IV, s . 1 1 9, ei ­ Hamevi, Mu 'cemü 'I- OdebiJ, nşr. M. Hüseyn, el-Kahire, 1 937, XIX, s. 1 26. 2 el-Mukaddesi, AhseniJ 't- Teklisim, s. 289, ei-Hamevi, Mu 'cemü 'I-Büldan, III , s . 1 47. 50 • ZEKERiYA KİTAPÇI Her nekadar Arap ve İran milli şuuru, onun Türldügünü vurgulamaktan çekinmişler ve onu Türklük camiasının dışına çekmişlerse de mesela S. Niimi, A. M. el­ Hfifi<3) ve diger Arap yazarları gibi<4> Zemahşeri'nin Türklügünden hiç kimsenin en ufak bir şüphesi olmamalıdır. Kaşgari gibi; Zemahşeri'ninde Türklügünün en büyük delili onun; Harzem Türk lehçesini bir ana dili olarak en mükemmel bir şekilde bilmesi, bundan · da öte; Harzem Türk dilinde Mukaddimetü'l-Edeb adında mükemmel bir luğat kitabı yazması, Zemahşer kasabasında dünyaya gelmesi, Harzem Türk Şahlan, özellikle Atsız'ın, en sami dostu ve kendi vatanına candan bağlı olmasıdır. Zira, o devirlerde Arap ve İran asıllı kimselerin Türk dilini bir dereceye kadar bilseler bile, onların Harzem lehçesinde böylesine ayrıntılı tam ve mükemmel bir lügat kitabı yazmaları zaten mümkün degildir. Bununla beraber Zemahşeri; Osmanlı Türk alimleri tarafından Türklügü en yüksek seviyede dile getirilmiş en şanslı Arap diline tefsir alimlerimizden biridir. Nitekim onun; Arap dili ve Tefsir ilmindeki yerini izah eden Tefsir Müderrislerinden Cevdet Bey; bu Türk alimini göklere çıkarmış, onun Türklügü ile başı göklere degercesine gurur duymuş ve bir gönül coşkusu halinde şöyle demiştir: uKaffe-i ulumda, bu husus luğat ve edebte sahib-i yedi beyzadan alltime Zemahşeri; hıddet-i lisan sayesinde alem-i fazilette öyle harikalar ibda' iderdiki kendisi !RKAN TÜRK olduğu halde Araplardan daha güzel 11Makame" ler, hitabeler 3 4 el-Hufi, A.M. ez-Zenuıhşeri, el-Kahire, 1 977, s. 3. ez-Zemahşeri, a.g.e., (önsöz), I, s . 7. ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 51 tahrir eylerdi. Hatta Mekke-i Mükerremedeki ''Cebel-i Ebi Kubeys" Uzerine çıkıp (hac mevsiminde) bütün kabail-i Araba karşı şöyle derdi: "Aba ve ecdadınızın lisanını benden a lınız!"<S) Yine son devir Osmanlı alimlerinden Erzurumlu Ö. N. Bilmen; kendi ulu ataları arasından, böylesine yüce bir ilim dahisinin çıkmasından başı göklere de�ercesine Zemahşeri ile gurur duymuş, onun Türklü�ü ve yüksek şahsiyeti ile ilgili geniş geniş açıklamalarda bulunmuşturki bunlar, bizim medeniyetimizinde temel taşlarıdır. Bu faziletli Türk alimi aynen şöyle demektedir: "Malumdurki mtlslümanlığın tulfliyle, bir çok : milletler birden bire tenevvür etmiş, ilim ve irfan sahasında büyük muvaffakiyetler göstermiş, aralanndan ne büyük muhaddisler, fakihler, edipler yetişmiştir. Işte Asya kıtasının en eski ve medeni sakinlerinden olup, kadim çaglardan beri yüksek varlıklar göstenniş olan Türklerde, kendi ulvi, şehametli, fıtratlanna pek uygun olan Din-i Islamı kabul edince, pek büyük muvaffakiyetler göstermeye ve bu din-i mubine pek mühim hizmetler etmeye başlamışlardı. Işte böyle bi-nazir muvaffakiyetlere mazhar olan Türk zekasının en milkemmel milmessillerinden biride Zemahşen"'dir. Bu zatın ilmindeki vüsat, yazılanndaki belağat, üslubundaki azamet ve Jikrindeki metanet, her türlü takdirin üsttlndedir. Binden aley Zemahşeri, Islam uleması 5 Cevdet Bey, Tefsir Tarihi, İstanbul, 1 927, s . I O 1 . 52 • ZEKERiYA KİTAPÇI arasında kendisine ebedi ve pek şaşalı bir mevki temin etmiştir'' <6> . Zemahşeri'nin Türk olduğunu söyleyen ve bununla gurur duyan değerli edebiyatçılarımızdan birisi de merhum N.S. Banarlı' dır. Bu mümtaz Türk edebiyat otoritesine göre; "Zemahşerf bir Türk fi.limidir. Ne varki eserlerini Arapça yazdığı için, Arap dili ve edebiyahnın malı olmasına rağmen o Türk kültürünün de kendisi ile haklı olarak övünç duyduğu bir ilim, sanat ve iman adamıdır"<7>. Zemahşerrnin Türklüğünü savunanlar arasında C. < Huart B> ve M.Ş. Günaltay da bulunmaktadır<9>. Değerli Türk tarihçisi T.V. Togan, eserlerinin bir çok yerinde Zemahşeri'den "meşhur Harzem Türk alimi" diyerek bahsetmiş ve ondan ayrı bir gurur duymuştur< ıo). Ne yazıkki bütün bu gerçekiere rağmen şu çelişkiye bakınızki, Türkiyede yayınlanan İA.ne, hem de çok geniş bir şekilde Zemahşerf maddesini yazan N. Yüce, onun değil Türklüğünü savunmak, Türk olma ihtimalini bile dile getirmekten çekinmiş ve bu yönde yapılan ciddi açıklamaları görmemezlikten gelmiştir<ı ı>. Bir başka ilim adamı, H.D. Yıldız; Feth b. Hakan adındaki bir ulu Türk devlet adamını; DİA'ya yazdığı makalesinde "Fars" asıllı olduğunu söylemiştir<12>. Bundan daha acısı bir başka rürk dahisi Kaşgarlı Mahmud ise; İA.ne bile alınrnamışbr. Bilmen, Ö. Nasuhi, Tefsir Tarihi, Ankara, 1 955, s. 287-288. Istanbul, 1 97 1 , I, s. 260. 8 Huart, C., Arap ve Arap Dilinde islam Edebiyatı, İstanbul, 1 944, s. 1 85 . 9 Günaltay, M.Ş., Zabıtlar, s. 20. 10 Togan, Z.V., Tarihte Usul, İstanbul, 1 98 1 , s. 66. 11 Yüce, N., İA, Zemahşerf md. XIIl, s. 509-5 1 4. 12 Yıldız, H.D., Feth b. Hakan el-Farisi, DİA, XII, s. 452-453 . 6 7 Banarh, N.S., Ttırk Edebiyatı Tarihi, ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 53 Türk ilim adamlarının, kendi kültür ve medeni­ yetlerinin böylesine yüce mimariarına sahip çıkınamaları, onları müdafaa edecek cesaret-i medeniyeye sahip olmamaları ve onları; Arap ve İran milli şuurunun insafına bırakmaları bu gerçekten de anlaşılması ve izah edilmesi zor bir keyfiyettir. Aksi takdirde bu büyük kültür ve medeniyetteki miras payımızı kim taksim edecektir. Zemahşeri'nin Gençliği ve llk Tahsil Yılları: Zemahşerf, İslami gelenekiere ocaktan baglı, son derece asil ve şerefli bir aileye mensuptur. Babası; ilim, ahlak ve fazilet sahibi, ibadete düşkün, son derece müttaki bir kimse, Zemahşer kasabasının uimamı" idi<13>. Her ne kadar onun; yarınlarından habersiz ve alın yazısını okumaktan aciz olan babası, bu küçük Türk gencinin, küçük bir sanatkar ve bir terzi olmasını istemişse de O; babasının karşısına bir ateş pare-i zeka olarak dikilmiş ve okumak istediğini söylemiştir. Böylece ilmin engin ve zengin dünyasına giden o şerefli yolu da, bu Türk gencine açılmış oluyordu<t4). İlk tahsiline Harzem'in o çevrelerde çok ünlü medreselerinde başlamışbr . Zemahşeri' nin yetişmesinde ilk emegi geçen hocalarından birisi Ebu Mudar Mahmud b. Cerir b. ed-Dabbi'dir (öl. 1 1 13)(15>. Bu büyük Harzem aliminden .Arap dili ve edebiyatı derslerini aldığı gibi, yine ondan, o devirlerin en güçlü Kelami mezheplerden biri ve İslamcia rastyonalist düşünce ve felsefesinin ekolü olan "Mutezile" nin esaslarını ögrenmiş, bundan böyle hayatı 13 el-Havfi, A.M. ez-Zemahşeri, el-Kahire (T.siz), s. 35, ez-Zemahşeri, I, s. 7. 14 15 Ahmed İshak Efendi, Aksa 'J-Erebfi Tercümeti Mukaddimetü 'I-Edeb, İstanbul, 1 3 1 3, 1, s. 299. ez-Zemahşeri, I, s. 8. 54 • ZEKERiYA KİTAPÇI boyunca Mutezili" görüşlerin en etkin, en samimi, buna rağmen en dindar savunucularından biri olmuş, ilim ve felsefede ona yeni boyutlar kazandırmışbr< 16>. 11 Harzem bu yeni ilim yolcusunun susuzlugtınu giderememişti. O bu defa ünü cihanı tutan ve bir nevi uluslararası 11 Oniversite" niteliğindeki Buhara medreselerine intisab etmiştir. Zira o devirlerde Buhara; es-Seilibi'nin de kaydettigi gibi; � �i t-� FJ , 0ı...ıJ1ı .:ıı _;i � � 4.li ro� �J �1 � � lf..j,l ,;;ill,Jı �J , �, ���� 11 ._;A.lll �� F.JAJ ' �.J'ıı .va )ıı ��uıuıugun yuvası, mülkün Ka'besi, zamanın dahilerinin toplandığı, yeryüzünün ediplerinin buluştuğu ve asnn yüce lllimierin bir araya geldiği bir ilim merkezi idr ( 17)_ 11 Ayrıca Buhara yine bu büyük alimin dediği gibi; "ilim arayan IJğrencilerin Kabesi, dünya ediplerinin ufukta parladığı yıldız idi"(1B) . İşte Zemahşeri burada, şömeti dünyayı dolduran Türk ve diğer müslüman alimlerinden bütün İslami ilimleri yutarcasına okumuş ve en sonunda Orta-Asya Türk-İslam Medeniyeti, Arap dili ve edebiyab burcunun en büyük mimarlarından biri olmuştur(19). Arbk asıl bundan sonradırki şöhreti dünyaları dolduran bu Türk bilgesine; "Fahr-i Harzem-Harzem Diyannın kendisiyle iftihar ettiği kişi" ünvanı verilmiş ve 16 el-Hamevi, XIX, s. 216, Yüce, N., İA., XIII, s. 509. es-SeAiibi, Yetimet/J 'd-Dehr, Dımışk, 1 300, IV, s. 33. 1 1 es-SeAlibi, IV, s. 49. 19 İbn Hallikan, Vefeyat, IV, s. 255. 17 ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 55 daha ziyade, Allah ve Rasülüne sonsuz bağlılığı, sevgisi ve muhabbeti sebebiyle de "Carullah-Allahın Komşusu" ünvanı ile anılmışbr. el-Hamevi onun ilmi şahsiyetinin temel taşlarını şöyle sıralamış ve üst üste şöyle koymuştur: j..Ail\ 1� �1 �� J y.l':JIJ ;w!IJ �\J �\ ._} t:..�) ı:_;l.5." " . ....illiı. r.r uır.hü.. ��� ı ·� , � '·. -�- .. ...,.· � � . . ı.,rY-� (' .,... ''O; Tefsir, nahiv, Arap dili ve edebiyatında önder, ilmi geniş, fazileti büyük, bir çok ilimde ihtisas sahibi bir kimse idi. Aynı zamanda Mutezile mezhebinden ve onun en iyi savunuculanndan biri idi"<ıo). Zemahşeri'nin Yeni llim Yolculuğu: Zemahşeri'nin şimdi, Harzem Türkçesi ana dili yani Türk halkı ve aristokratlada konuşma dili, Arapça; onun ilmi şahsiyetini ortaya koyma ve bir başka ifade ile ilmi varlığını Muhammed Ümmeti ve bu günlerin tabiri ile insanlığın müşterek kültürüne mal etme, Farsça ise; çevresindeki İran'lılarla konuşma dili idi. Böylece o, tam bir "filolog" olmuştu. Bununla beraber Buhara medreselerinde tanışbğı, ders aldığı değerli hoca ve okuduğu ilimler onun gözünde ve gönlünde yeni ufuklar açb. Arap dili ve edebiyabnı bütün incelikleri ile öğrenme aşkı onun gözünde büyüdü, gönlünde sönmez bir ateş haline geldi. Arbk bundan sonra o; bizim yeni tabirimizle, o devirlerde yetişmiş bir çok Türk asıllı ilim adamı gibi, kara sevdalı bir 11 ilim gezgini" yorulmak, dinrnek bilmeyen bir 11Arap dili aşığı" idi. O, şimdi, biricik sevgilisi "Arapça" ile evlenmişti. Kafasında ve 20 el-Hamevi, XIX, s. 1 46. 56 • ZEKERİYA KİTAPÇI gönlünde güzel bir kızla evlenmek, mal-mülk edinmek ve tatlı bir hayat yaşamak gibi bir şey yoktu. Hayab boyunca ilim aşkı Allah ve Rasülü'nün sevgisi ile yaşamış ve ömrü Arapça sevgilisinin peşinde ve onu yakalamak için geçmiştir. O kadarki bu ilmi seyahatlerinin birinde bir kar fırbnasına yakalanmış, ayaklarından biri dondu� için kesilmiş yani "a'rac topal kalmış" ve koca bir ömür boyu tahta ayakla dolaşmak mecburiyeünde kalmışbr(21). İşte böylesine yüce bir gayenin peşine takılan Zemahşeri; yurdunu yuvasını terketmiş, İslam kültür ve medeniyetinin beşiği, büyük alim ve edipterin uğrak yeri, aynı zamanda Selçuklulann siyasi ve idari başkenti olan Bağdad'a gelmiştir(22). Gerçekte XI. ve XII. asırlar, Selçuklu Sultanlarının, Muhammed Ümmeti ve İslam dünyasının mukadderahna hakim olduğu altın devirlerdi. Türk akıncı ruhunun yeni temsilcisi ve Türkün bir cihan hakimiyetine giden yolda u Kızıl Elma" idealinin gerçek sahibi olan Sultan Melikşah'ın efsanevi şahsiyeti İslam dünyasında bir bayrak halinde dalgalarup duruyordu(23). Zemahşeri ve Selçuklu Sultanlan: Diğer taraftan Zemahşeri'nin ilmi şöhretinin dalgCJ, dalga yayıldığı bu olgunluk yılları; ülkesindeki ilmi ve edebi faaliyetleri ölesiye teşvik ve himaye etmiş olan Sultan Mel ik Şah (öl. 1092) ile onun alim, bilge veziri, Nizamü'l-Mülk'ün (öl. 1092) en parlak zamanlarına rastlamaktadır. Bu Bilmen, Ö.N., a.g.e., s. 286, el-Hamevi, XIX, s. 2 1 6, es-Süyuti, Buğyetü 'l- Vuat, s. 388. İbn Hallikan, IV, s. 255, el-Hamevi, XIX, s. 1 26. 2 3 Geniş bilgi için bkz. Kitapçı, Z., Ahhasi Hilafetinde Selçuklu Hatunları ve Türk Sultan/arı, Konya, 1 995, s. 1 79 vd. 21 22 ORTA AS'fA TÜRKLÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİY ATl NDA YERİ • 57 bakımdan bu büyük Türk alimi, başta Nizamü'l�Mülk olmak üzere, Sultan Melikşah ve daha sonra oğlu Mehmedin kapısını çalmış, onlar hakkında 11 Divan " ında övgü ya�dıran kasideler söylemiş, zamandan acı, acı şikayetlerde bulunmuş ve şerefli bir göreve getirilmesini istemiştir(24). Ne varki Zemahşeri koyu bir "Mutezili" olduğu için onlardan fazla yüz bulamamış ve bundan büyük ölçüde üzüntü duymuştur. Türk asıllı bu büyük ilim adarnma böylece ve büyük ölçüde haksızlık yapılmış oldu. Ayrıca Selçuklu Sultanı Melikşah; "Sünniliği" bir devlet politikası haline getiren bu büyük hükümdar; "Şi,ilik" ve "Batınilili ğin kılınçla değil, fikri manada belini kırmak istemiş ve bunun için de Sünni doktrinini yaymak için bir çok "Nizarniye Medreselerili açhrmışhr. Hilafet ülkeleri başta Bağda d olmak üzere, Batınflik11 ve " Şiiliğin" ağırlıklı olduğu şehirlerde kurulan 11 S ü n n i Nizarniye Medreseleri" bir manada, Doğu İslam dünyası ve Türkler sayesinde, ilim, kültür ve medeniyet meşalesinin yeni parladığı mutlu günlerdi. ll Eğer bu tedbirler vaktinde ve yerinde alınmamış olsaydı, Şiilik, Batınflik, GuZat-ı şia gibi yıkıcı mezhepler çok daha güçlü bir hale gelecek ve Sünnili�i kendi bölgelerinden sürüp çıkaracaklardı. Selçuklu Sultanları ve onların almış oldukları köklü tedbirler sayesinde başta Bağdad olmak üzere diğer bir çok şehirler Şiiliğin tasallurundan kurtarılmış, Sünni doktirinin fikri manada karşısına dikilen ve çok tehlikeli boyutlara varan bu kabil yıkıcı cereyanlara Bahnilik ve Gulat-ı Şia'ya, bundan da öte bu fikirlerin militan ve ilmi temsilcilerine, ilmi manada, yani kılınçla 24 ez-Zemahşeri, Divan, Süleymaniye Kt. no; 330, s. 636. 58 • ZEKERİYA KİTAPÇI degil, kalemle en büyük darbe vurulmuş ve "Ehl-i Sünnet Mezhebi" yeniden ayaga kaldırılmışbr<2S). Bu bile Selçuklular'ın "Hayır!" bütün Türklerin ne kadar medeni, kılınç kadar kaleme de önem verdikleri, onların İslam kültür ve medeniyetindeki yeri, Arap dili ve edebiyatının gelişmesine ne kadar önemli ve büyük hizmetler yapmış olduklarının çok önemli bir delili olmalıdır. Zira Nizarniye medreselerinde egitim ve öğretim Arapça veriliyordu. Arap dili ve edebiyalı bütünüyle, çok önemli derslerden biri idi. Zemahşerl'nin llme Yeniden Boyun Eğmesi: Bağdad Nizarniye Medresesi; diğer bir çok şahsiyetli ilim adamlarının Bagdad' a gelmeleri ve burada toplanınalarma sebep olmuştur. Çünkü onlar bu medresede ders veriyorlardı. Şu Türk Aliminin asAleti, ilme olan sevgisi Arap dili ve edebiyabna olan aşkına bakınızki; ilmi şöhretinin adeta deli rüzgarlar gibi islam ülkelerinde estiği bir devir ve ilmi itibarının en yüksek ve zirvelerde olduğu bir dönemde bile, bunu, çok güzel bir fırsat olarak bilmiş, Bağdad ve bu medresenin en büyük hocalarından yeni yeni ilmi dersler almışbr. O, bu hususta ilmi şahsiyetini ön plana geçirmedigi gibi, ayrıca bunu, bir enAniyet meselesi de yapmamışbr. Zemahşeri bu cümleden olmak üzere, bu medresenin _ büyük hocalarından Ali b. Muzaffer en-Nisiburi (öl. 1100), ıs Nizarniye medreseleri hakkında daha geniş bilgi için bkz. Turan, 0., Türk Cihan Hakimiyeti Mejktlresi Tarihi, I, s. 1 75, Köymen, M.A., Büyük Selçuklu İmparatorlufu Tarihi, Ankara, 1 992, lll, s. 356-357, Kafeso�lu, i., Nizam/ı '1-Millk, lA, IX, s. 332, Talas, Asad, La Madrasa Nizamiye et son Histoire, Paris, 1 939, Kitapçı, Z., Yeni ls18m Tarihi ve Türkler, l, s. 1 05 . ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 59 Ebu Nasr el-Isbahini ve Şeyhu'l-İ sU.m Ebft Mansur el­ Cevalıki gibi şahsiyetli hocalardan Tefsir, Hadis, Fıkıh dersleri ve özellikle Ebft Saadet İbn Şeceri (öl. 1148) den nahiv ve edebiyat dersleri okumuştur(26). Devrin büyük hocalarından aldıgı bu ilimleri, kendi akli dehası, yarabcı gücü, saglam muhakemesi ve güçlü manhgı ile birleştirmiş ve bu yeni şahsiyeti ile Turan Yurdu ve İslAm dünyasına öylesine parlak bir güneş olarak dog-muşturki onun parlak nurundan gözleri kamaşanlar ona çoktandır hak etmiş oldugu "Fahr-i Harzem; Harzem'in Gururıl' ünvanını vermişlerdir<27). Artık o bundan sonra kıyamete kadar bu ünvanla ve hayırla yad edilecekti. Asıl bundan sonra O; "Hiddet-i zeka, vusat-i kariha, cevdet-i beyan, metanet-i ifade, talakat-ı lisanı sayesinde bu alem-i fazilette öyle harikalar ibda ederdiki, kendisi ırkan TÜRK olduğu halde bir Araptan daha güzel makameler, risaleler, şiirler tahrir ve inşa eylerdi"<ıs>. el-Hamevi kitabında onun; kalbinin derinliklerinden kopup gelen ve bir ilAhi nağme olarak Arap dili ve edebiyatma geçmiş bu şiirlerinden bir çog-unu zikretmiştir. Bunların birinde, bu iman adamı, gerçek mümin, Cenab-ı Hakkın kapısını bir düa, bir sıgınma niyetiyle çalmış ve şöyle yakarmışbr: .)� y-al4 j_,l}l ..r � �J �ı..ı � � "· · Ji � i� . . � � i.j �ı � .. el-Hamevi, XIX, s. 1 27. Yücel, N., lA. 28 A. Cevdet Bey, a.g.e., s. 1 0 1 . 26 27 � 60 • ZEKERİYA KİTAPÇI uşüpheler arttı, anlaşmazlıklar çoğaldı, her toplum doğru yolda, kurtuluşu kendi (mezhebinde) görür oldu. Benim ise Allahtan başka sığınacak bir kapım kalmadı, bir de Ahmed ve Aliye (Ehl-e Beyte) olan sevgimdir. Bir köpek bile A_shab-ı Kehfe olan sevgisi ile kurtuldu. Ben nasıl olurda Al-i Mustafayı sevenlere karşı ge lirim "<29) . Zemahşeri, İslami ilimierin her bir dalında çok güçlü bir "ilim ehli' olduğu gibi, inadına kuvvetli bir "iman adamı" idi. İman zevkini bir yaşayış olarak tatmış, çok yüce bir kimse bir "gönül adamı" idi. Allah sevgisi ve Peygamber aşkı, onun gönlünde ummanların ortasından kopub gelen azgın dalgalar gibi, bir heyecan bir fırtına idi. Fırsat buldukça hac ibadetini yerine getirmek için defalarca kutsal beldelere koşmuş, Hz. Peygamber' e kavuşmak ve Allah (c.c.) ile buluşmak istemiştir. O, hayalında belli bir yaş ve kemal devrenise ulaşlıktan sonra, bu yüce duygular, kendini daha fazla hisseilirmiş ve kurhıluşu Ka'benin kuyhı köşesine sığınmakta bulmuşhı. Arbk bundan sonra o; Allah ( c.c. )' a komşu 9lacak ve "Cıirullah-Allahın Komşu" olma gibi yüce bir unvanla anılacakb. Ama bütün bu manevi zevklere rağmen, ilimden kopmıyacakb. İşte bundan sonraki sayfalarda onun hayatının bu ilaru ve renkli yönü aralanacakbr. 29 ei-Hamevl, XIX, s. 1 29. II. GERÇEK ARAP DİLİ VE EDEBiYATINA GiDEN YOLDA ZEMAHŞER Zemahşeri Arabistan Çöllerinde: Zemahşeri 1118 yılında yakalandıgı şiddetli bir hastalıktan sonra hac için Mekke'ye geldi. Mekke Şerifi Ebu'l­ Hasan, Ali b. Hamza b. Vahhas (öl. 1155) tarafından çok iyi bir şekilde karşılandı. Bu iki dostun, . uzun bir hasret \ e firaktan sonra, adeta birbirine kavuşması, kucaklaşması idi. Her ikisi de bu kavuşmalarının şerefine şiirler söylemişler dostluklarını bir edebiyat parılbsı haline getirmişlerdir(!). O; Mekkede bulunduğu sırada 11Badiye"ye açıldı ve uçsuz bucaksız Arapça u mmanz na daldı. Çölde aylarca dolaşb. Çeşitli kabilelere ugradı, onların dili, şiirleri, örf, adetleri hakkında bilgiler topladı. yeni yeni şiir ve kasideler ezberledi. O şimdi, gerçek manada ve bir Araptan daha çok Arap diline hakim olmuştu. Arap dilinin bütün inceliklerini kavramış, yüzlerce, binlerce kelime ve ll Şevahid" kabilinden yüzlerce, binlerce şiir, beyt ve kaside toplamış h. ll " Şimdi O; Kuran-ı Kerim ve Hadislerde geçen bir kelimenin çeşitli manalarını izah etmede ve bir anda, badiye Arapçasından 11 Şahid" olarak bir çok kelime, şiir ve beyt söyleyebiliyordu. Bir yabancı, bir Türk olmasna rağmen Arap dili ve onun inceliklerini, arbk şu gök kubbenin albnda bu takma ayagı ile dolaşan muhteşem ve heybetli Türkten daha fazla, daha iyi bilen bir kimse yoktu. Bu bakımdan o; zaman, zaman Arap dili adına yapılan ilmi yanlışlıkları 1 ez-Zemahşeri, Divan, 47a-48b. 62 • ZEKERİYA KİTAPÇI görünce hiddete kapılır ve Mekke'ye hakim Ebu Kubeys tepesine çıkarak herkese meydan okur ve Araplar hitaben şöyle derdi: "Ey Araplar gelinizi Babalannızın dedelerinizin dinini benden '(bir Türkten) öğreniniz". Zemahşeri'nin eş-Şeceri lle Buluşması: Zemahşeri her Türk gibi, vatanperver bir insandı. O, Mekke'den Harzeme gihnek üzere tekrar yola çıktı, bu arada Şam'a ugtadı. Şam askeri valisi, Selçuklu devlet adamı, aslen Kara-Hanlı aristokratlarından Böri<•> b. Tu� Tekin (öl. 1132) haçlılara meydan okuyan büyük kahramanla görüştü<2>. Burada da uMutezili" oldu�u için umduğunu bulamadı, pek tabii olarak Harzem'e döndü. · Fakat onun gönlü ve kalbi kutsal beldelerde idi. Allah ve Rasülünün hasretine dayanamaz bir hale geldi. Tekrar kutsal beldelere, Mekkeye dogru ulu bir sefere, yani hac yolculu�una başladı. Uzun ve meşakkatli bir yolculuktan sonra takma ayagı ile Bağdad'a geldi. Devrin büyük alimlerinden Hibetullah b. eş-Şeceri, şöhreti İslam dünyasını sarsan bu Türk alimini ziyaret ehnek istedi. Şöyleki; Onun odasına girdi�inde; eş-Şeceri; onun edebi, ahlakı, erkanı, yüksek fazileti ve ilmi karşısında hayretler içinde kalmış ve a�zından farkına varmadan şu beyitler dökülmüştü: ..>PJI �� .lJI .l � �i � ..;� \.SI J .li ı.- �� ��i .. �� 045)1 �� t..... �tS" u- LA .ılıi.J � �1 � ' Böri; Eski Türkçede kurt demektir. Böri b. TuA Tekin için bkz. lbnü'I-Esir, el-Kamil, X, s. 667, Sohernheim, M., BiJri, İA, ll, s. 740. 2 ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİYATlNDA YERİ • 63 "Uçan kuşlar bana Ahmed b. Divad hakkında çok iyi haberler getiriyorlardı. En sonunda onunla karşılaştım. Hayır! Kulaklarımla duyduklarım, gözlerimle gördüğümden hiçte güzel değilmiş". Büyük Türk alimi eş-Şeceri'ye kendine yakışır öylesine yüce bir iltifatla cevap vermiştirki, orada bulunanlar bu Türk §.!iminin, dehası ve konuşmasına şaşırıp kalmışlardı. Zira, Zemahşeri bir "Makame"; yani konuşmayı, bir musiki ritm ve bir şiir şekline getiren bir üslupla, ona hitab etmiş, onu övmüş ve bir yere geldiginde: ..m� �( 'i! �1 j� ��.J .,J �.J �.) JS ! Jı=..ll �j 4" . " . �J l..ıı �_,i "Ey Zeyde'l-Hayl!" Bana övülen her kimseyi, bu övgünün alhnda buldum. Yalnız sen müstesna. Çünkü ben seni, bana övdüklerinin çok daha üstünde buldum" demiş onun hakkında düa ve senada bulunmuştum(3) demiştir. O mecliste bulunanlar hayret içinde kalmışlardı. Zira bu sözler Hz. Peygamberin sözleri idi. Zeyd el-Hayl; Hz. Peygamberin huzuruna girince Hz. Peygamber, diz üstü oturmuş ve şehadet parmagmı ona yöneltmiş ve çok yüksek bir sesle ona böyle hitab etmişti. Zemahşeri'ye göre eş­ Şeceri, Peygamberin övgüsüne mazhar, Sahabe kadar yüce bir kimse idi. Zemahşeri Allahın Komşuluğuna Gidiyor: O, Bağdad' ta daha fazla kalmadı. Bir an önce kutsal beldelere ulaşmak, Allah ve Rasülüne kavuşmak, onların 3 el-Hamevi, XIX, s. 1 28. 64 • ZEKERİYA KİTAPÇI civarına yerleşmek ve manevi misafir olmak istiyordu. Kendisi gurbet ellerinde, onlardan çok uzaklarda kalmışb. Bu hasret onun kalbini bir kor gibi yakıp tutuşturuyordu. Daha fazla dayanarnadı ve ller-Raiye" adındaki kasidesini, hasretnamesini yazdı. Bu kaside değil, onun Allah ve Rasülü için döktü�ü göz yaşları idi. O bir yerinde bu hasretini şöyle dile getiriyordu . .»\+.! �J 0--ıı �} ..ılıU ,. �\.i.lı � o _;.i..l.. JS � �l..hJi .:_p ,:;Lw;jy,ı �Lı w�" o� J � ..ılı ı-:,;ıy.. � " Eğer bir insan vatanından başka bir yere göç edecekse onun için Allahın (evi Kabe) göç edeceği en güzel yerdir. Allahın civannda olmak bana yeter, yalnız Onunla olayım. Işte bu şerefterin en yücesidir"(4). Zemahşeri uzun ve çileli bir yolculuktan sonra Mekke'ye geldi. Yüce Allah'a komşu oldu. Hiç bir ziyaretçi kabul ebnedi. Sadece ve yalnız bir ulu Mevla ile beraber olmak, onunla yaşamak, ona sığınmak istiyordu. Bu bakımdan insanlar ona 11 Allah'ın yakın komşusu" anlamına "Carullah" ünvanını vermişlerdi. Buna ragmen Mekke eşrafı alim ve uluları, bu Türkistanlı alimi gurup gurup ziyarete geliyorlardı. Burada bulunduğu sırada bir ilahi kaynaktan gelen ilim ve feyzin bereketi ile pek meşhur tefsiini, yani "el­ Keşşaft" yazmışbrki, bu konu üzerinde daha sonraki bir bölümde çok daha ayrınblı bir şekilde durulacakbr(S>. 4 5 ez-Zemahşeri, Divan/i 'l-Edep, el-Hamevi, XIX, 2 1 9. s. 42a. ORTA ASYA TÜRKLÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 65 Zemahşeri: llme D oymayan Adam: O tekrar yurduna dönmek istiyordu. Harzem'e dönerken Bağdad'a ugradı. Fahr-i Harzem diye arnlan bu ilim adamını herkes, büyük ilim ve devlet adamları, samimi bir coşku ve sonsuz bir sevgi ile karşılamışlardır. Burada bir taraftan talebe-i uluma ders verirken diğer yandan, Ebu Mansur el-Cevaliki (öl. 1145) gibi şöhretli alimierin derslerine devam etmiş 66 yaşında (yani ölümünden üç sene önce) yeni bir "icazet" daha(•) almışhr(6>. Zemahşeri'nin ilme olan aşkı, onu ögrenmeye olan şevki ve düşkünlüğüne bakınızki; o böyle yeni bir "icazet" aldığı yıllarda ilmi uromanları andırdığı gibi, şöhreti ise dünyaları doldurmuş bulunuyordu. Fahr-i Harzem, asrın bütün ilimlerini şahsında toplayan ve temsil eden biricik insandı. Üstelik ilim öğrenmek için çıktığı bir seferde kara httulmuş, donan bir ayışığı, dayanılmaz acılar verdiği için kesilmiş, böylece ölünceye kadar takma bir ayakla yürümeye mahkum olmuştu(7). Böylece, bu Türk ilim adamı ilim öğrenmenin yaşı olmadığını isabet etmiş oluyordu. Zira O; 11 İlmi beşikten mezara kadar tahsil ediniz! " diyen bir yüce Peygamberden emir almıştı. Zemahşeri'nin Arap Dili ve Edebiyatındaki Yeri: Bu büyük Türk aliminin; hayatının bunca yokluk ve sıkıntı içinde geçmesi, çoğu halde yurdundan yuvasından uzak gurbet ellerinde yaşaması, bir ayagının takma olması, işte bunlar onun ilmin feyzine giden yolda karşısına bir Çin Seddi gibi çıkmıştır. İcazet; otantik ilmi diploma. Yücel, A., İA, XIII, s. 5 1 0. 7 el-Hamevi, XIX, s. 127. • 6 66 • ZEKERİYA KİTAPÇI Zemahşeri bütün bu zorluklara ragmen ilimden kopmamış, hazarda ve seferde, her zaman ve her yerde, yeni bir aşk ve şevkle kalemini eline almış ve albnışa yakın eser yazmışbr. Mesela bunlar arasından "el-Keşşaf' adındaki büyük tefsirini, hac için geldigi Mekke' de, bunca sıkınb ve meşguliyet içinde, hemde iki senede yazmışbrki bu, bir insan için akıllara durgunluk veren bir çılgınlıkbr . Zira Zemahşeri'nin sadece uel-Keşşaf'ırun kaynak çalışması bile, bir ilim adamı için, üstelik bugünkü imkanlada iki üç senede mümkün degildir. Bunu ancak Zemahşeri gibi ve ilmi uromanları andıran ve ilmi şöhreti dünyaları dolduran bir Türk dehası .Yapabilirdi. Onun bu eserlerinin çogu hacimli, büyük, cildieri aşan kitaplardırki bunları, çok uzun bir ömre sıgdırmak bile mümkün değildir. Zemahşeri bunlar içinde daha ziyade Tefsir ve hele hele Arap dili ve edebiyab şiir, lugat, fesahyat ve bela�ata a�rlık vermiş ve bu eserler "Doğu" dan "Batı"ya bütün İslam ve ilim dünyasına yayılmış ve hemen her devirde sıcak bir ilgi görmüştür. Aradan asırlar geçtigi halde onun eserlerinin bir çogtı, bu gün bile yeniden basılmakta ve ilim aleminin istifadesine sunulmaktadır. Bunlar Zemahşeri'nin güncelligini ve ilim alemindeki şerefli yerini, hala korudugu görülmektedir. Divan'ü Şiir'in Kısa Bir Değerlendinnesi: Fakat bizim burada asıl üzerinde durmak istedi�imiz onurt Arap dili, şiir ve edebiyabnda müstesna bir yeri olan büyük eseri ve "Divan'ü Şiir'' adındaki meşhur şiir koleksiyonudur. Z aten Zemahşeri, Şair yarablışlı bir kimse, coşku dolu bir. alimidir. ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİYATINDA YERİ • 67 O ilk gençlik yıllarından itibaren Arapça şiirler · söylemeye başlamış, bu konuda bir yerlere gelmiş bir çoklarını övmüş, bir çokları için mersiyeler yazmış, gazeller söylemiş kendi iç dünyasını ifade etmeye çalışmış ve dolayısıyla bir büyük Arap edibi ve şairi olmuştur. Onun hayabnın sonuna kadar yazdı�ı bu şiirler, daha sonra uDivan'ü Şiir'' adıyle toplanmış ve çok hacimli bir şiir kitabı olmuştur. Divan bir manada, Zemahşeri'nin alın yazısı, çilekeş hayab.nın fotograf kareleri ve solan yapraklarıdır. Ne varki bu salan yapraklar ve küller arasında onun hiç sönmemiş Türklük kıvılcımları, uHayır!" ateşleri bulunmaktadır. Bundan maksadımız onun varlığını ve iç dünyasını kaplayan destani "Türk güzeli" imajıdır. Onun gönlü saraylarında Türk güzelleri dolaşmaktadır. Gönül kapıları Arap ve İranlılara degil, çekik gözlü degirmi yüzlü, her zaman taze bakışlı Türk güzellerine açıktır. Zemahşeri'nin sevgide aşkta, hülasa her şeyde, Türk güzellerini üstün tutması, onun o devirlerde henüz adı konulmamış Türk milliyetçiliği Arap dilberi Sa'deye hitab ederken bu milli coşkusunu, şöyle dile getirmektedir: i . · L: .11 .• . . . I L-: \,.QJ . .:.. Ji ' � � ı.JA � � �1 W.O \.S...?-:ı ..lıiJ �� " _>.lS � �U......:. 4-J.l.JI ;_,.j ) ji 'ii" �� ı.J:ı:U4 Li�l Li� � e_,&;.. � b� �_, � •. L .· �J ı.JA l:J \,.Q , �.la..J "':(' "Ey insanlar! Sa'deye söyleyinizi Bizi o sevindirmez. lri ve geniş gözler bize çekici de değildir, Zira bizim gönlümüzü, çekik gözlü (Türk dilberleri) esir almışlardır. Zaten Allah aşkına onlardan kim kurtulur. 68 • ZEKERİYA KİTAPÇI Onlann bakışlan nazlıdır, fakat çok sitem ederler, zaten dünyada kedersiz, tatlı bir hayat ne mümkün "(8). Zemahşeri'nin Içindeki Türklük Kıvılcımlan: Mamafih Zemahşeri'nin Türk güzelleri hakkında söylediği bu gazeller, mecazi ve manevi feryadlarıdır. Zira onun kendi vatanından uzak, Arap diyariarında yazdığı bu şiir ve gazeller; bir vatan hasreti yanısıra, millet ve memleketine bağlı, kendi halkına düşkün, onlarla ne kadar yüce bir gurur duyduğunu ifade etmekten başka bir şey değildir. Bu ise bir başka ifade ile millet ve milliyetine ne kadar bağlı, Türklüğü ile adeta gurur duyduğunu göstermektedir. Türk asıllı bu büyük alim Zemahşeri'nin dil, edebiyat, luğat, belağat, fesahat, tefsir, kelam gibi İslami ilimlerde zirvelere ulaşbğı ve şöhretinin ufukları aşbğı asırlar, diğer taraftan ünü cihanı dolduran Selçuklu Türk Sultanlarırun, İslam kültür ve medeniyetini zirvelere taşıdığı, İslam dünyasının Yemenden-Harzem'e, Nil önlerinden-Kaşgar'a kadar, en mutlu devirlerini yaşadığı asırlardır. Bu bakımdan Zemahşeri'nin içindeki Türklük kıvılcımlan onu Selçuklu Türk Sultanlarının kucağına itmiştir<9>. Bu bakımdan o; Alp-Arslan (455-465), onun oğlu 8 9 İbn Hallikan, VefeyatfJ 'I-A 'yan, V, s. ı 82, Zemahşeri'nin Divanında Türkler ve Türk gUzelleri ile ilgili daha bir çok şiirler vardır. Bunların bazılan, diğer bir çok Arapça metinler gibi, Cumhuriyetin ilk yıllarında,Diyanet İşleri Başkanlığı yapmış, gayretli kişi, değerli insan Şerifettin Yaltkaya tarafından Türkçeye çevrilmiş ve milli kUitürUmUze kazandırılmıştır. Onun bu şiirleri için bkz. Atsız Mecmuası, İstanbul, ı 932, sy. 1 5, Ayrıca Türkiyat Mecmuası, V, İstanbul, ı 936. el-Havfı, A. Muhammed, ez-Zemahşert, Daru'l-Kutub, Mısır (?), s. ı ı , Divlinli 'z-Zemahşert, s . 97, s . 87. ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 69 Sultan Melikşah<1o>, (465-485) Mahmud (485-487), Berkiyiruk (487-497), gibi ünü cihanı dolduran Türk Sultanlan<ı ı > ve bu arada büyük Selçuklu veziri Nizamü'l­ M ülk<I2) için kasideler yazmış, onları göklere çıkarmış ve onların yanında haklı olarak itibarlı, şerefli, sözü dinlenir saygı deger bir kimse olmasını ve Nizarniye Medreselerinde görev verilmesini istemiştir� Ne varki onu çekemiyenler koyu bir "Sünni" olan Selçuklu Sultaniarına karşı, "Mutezfle" silahını kullanmışlar ve koyu bir "Mut�zilf'' olan Zemahşeri ile Selçuklu Sultanlarının arasını açmışlardır. Hele hele onun Sultan Sancar için yazdıgı bir kasidesi vardırki onun hala Türkçeye kazandırılmamış olması tam bir talihsizliktir< n>. Hemen şunu ifade edelimki onun Selçuklu Türk Sultanları, Harzem Türk Şahları, Suriye Türk beyleri ile ilişkileri tam bir araşbrma konusud ur. Zemahşeri'nin, şiir dünyasının Sultanı oldugunu ortaya koyan bu divanının yanı sıra, onun Arap dili ve edebiyatı özellikle Arapça grameri ile pek çok eserleri vardır. Bunlardan; el-Mufassal, el-Enmuzec, Şerh-u Ebyat-ı Kitab-ı Sibeveyh, Nevabıgil'l-Kelim, Rabiu'l-Ebrar, Etvaku'z-Zeheb, onun bu sahada yazdıgı en önemli eserleri arasındadır< 14>. Bunların yanısıra Zemahşeri'nin en büyük özelliklerinden birisi de devrin · önde gelen Leksikoğrafya ei-Havfi, a.g.e., s. 40. el-Havfi, a.g.e., s. ı ı, 1 2, 13. 1 2 el-Havfi, a.g.e., s. 36, 37, Divanu 'z-Zemahşer1, s. 95. 13 ei-Havfı, a.g,e., s. 40, 4 1 , Divanü 'z-Zemahşer1, s. 86. 14 Zemahşerinin eserleri hakkında geniş bilgi için bkz. Zemahşeri, Rabfu '1-Ebrar, Giriş, I, s. 1 9-30, ei-Havfi, A. Muhammed, a.g.e., s. 56-63, Yücel, N. , İA, XIII, s. 1 1 , el-Hamevi, XIX, s. 1 33. 10 11 70 • ZEKERİYA KİTAPÇI otoritelerinden biri .olması ve bu sahada çok kıymetli eserler yazmasıdır. Bir Iugat alimi olarak Zemahşerrnin Türk dili, Türk tarihi ve kültürü içinde ayrı bir yeri ve önemi vardır. Onun bu yönde gösterdiği deha ve eseriefi hakkında, bundan sonraki sayfalarda ve Leksikoğrafya ilminin Türk öncüleri arasında, çok daha ayrınblı bilgiler verilecektir. Zemahşeri'nin Ölümil ve Sonuç: Zemahşeri; yukarda da ifade edildiği gibi, koyu bir ilim gezgini ve sonsuz bir Arap dili aşı� idi. Bu büyük ilim adamının ömrü; bir ızdırab ve çile yumağı olmuş, ünü dünyaları doldurduğu devirlerde bile, maddi sıkınblar çekmiştir. Bütün bunlara rağmen, üstelik bir ayağı takma olduğu halde, ilimden kopmamış, kısa bir ömre koca bir ilmi sığdırnuş ve şaşılacak kadar çok eserler vermiştir. Bu yoğun ilmi hayab yüzünden evlenıneye dahi fırsat bulamamıştır. Bu büyük ilim irfan iman adamı, kendi devrinin Arap dili ve edebiyab güneşi; ömrünün olgunluk devrinde ve 69 yaşında bir daha doğmamak üzere kendi vatanı Harzem'de batnuş ve bu dünyada 11Allahın Komşu" olarak yaşayan bu ulu kişi, gerçek Allah komşuluğu". için gerçek bir sefere, yani son yolculuğuna çıkmışbr (öl. 1144). Kabri, bir rivayete göre Zemahşer, diğer bir rivayete göre ise, eski bir hükümet merkezi olan Cücaniye yanı Harzemdedir. Değerli İslam gezgini İbn i Batuta kabrini ziyaret ettiğini ve üzerinde kubbeli bir türbesi oldugunu söylemektedirOs>. 11 15 Geniş bilgi için bkz. el-Hamevl, XIX, s. 2 1 2, İbn HaJlikan, IV, s . 250, Banarlı, N.S., a.g.e., I, s. 262, Yüce, N., İA, XIII, s. el-Kıftı, lbahiJ 'r-Ruat, lll, s. 268, İbn Kesir, el-Bidliye, XIII, s. 2 19, İbn Batuta, Rıh/ettl ibn Batuta, s. 360. Il. HARZEM ZEMAHŞERİ EKOLÜNÜN TÜRK TEMSiLCi LERİ Arap Dili ve Edebiyatının Yeni Hizmet Öncüleri Gerçekte Harzem, daha İslamın ilk devirlerinden itibaren Arap dili ve edebiyahrun Basra ve Kufeyi aratınıyan en parlak kültür merkezlerinden biri olmuştur. Harzemin bu şekilde ve kısa zamanda Arap dili ve edebiyatının en büyük merkezlerinden biri olmasında başta Fahr-i Harzem Zemahşeri olmak üzere, onun yüce mesle�ni tutan ve yolunu devam ettiren Türk ilim adamlarının çok büyük hizmetleri olmuştur. · Zemahşeri, bilindigi gibi, kendi sahasında ve asrında tek başına bir ilim, bir fikir, bir felsefe (kelami, mütezili manada) adamı, hülasa; bir büyük kültür ve medeniyet temsilcisi idi. Bütün bunların ötesinde Arap dili ve edebiyatında gösterdigi ilmi gayret ve çalışmalar ve bu sahada yetiştirdigi ve birbirinden farklı bir çok ögrencileri "Hayır!" her biri ayrı bir kıyınet olan ilim adamları sayesinde bir "ekol" haline gelmiştir. O; Arap dili ve edebiyatında, Türk'ün akli dehasının bir temsilcisi ve müslüman Türk'ün Herkül-ü Yünani veya Rüstem-i Iranisi idi. Tilran Yurdu ve Harzem diyarında ayaga kalkmış, onun gök kubbesinde bir güneş gibi dogmuştur. Bu ilim güneşinin nurundan Harzem ve Tilran yurdundaki bir çok Türk alimi yararianmış ve Zemahşeri'nin ilmi çevresini 72 • ZEKERİYA KİTAPÇI kuşatan altın zincirin ilk halkalarını oluşturmuşlardır. Zemahşeri ekolünün, önde gelen bu ilim adamları arasında Arap dili ve edebiyatının canlı belgesi" sayılan Türk asıllı Bay Çuk el-Bakkali (öl. 1139), kendi asrının en faziletli adamı en "değerli · lügat alimi" Aziz el-Arızi (öl. 1127), en "ytıce Arap edibi ve Şairi" olan Arslan b. Muhammed (öl. 1139), onun oglu Arap dilinin büyük "katib ve nesir'' yazarı Ali b. Muhammed ve ayrıca "Arap dili ve edebiyahnın bütün inceliklerini bilen Ahmed el-Amarani'nin (öl. 1164) ayrı bir yeri vardır. ll Yine Zemahşeri güneşinin etrafında dönen seyyareler arasında "Arap dili, sarf ve nahiv ilmi" nin en seçkin simalarından el-Mutarrizi'nin (öl. 1213) ayrı bir yeri vardır. Harzem Arap dili ve edebiyatı ekolünün en parlak temsilcilerinden birisi ise es-Sekkaki' dir. Oymacılık sanatının en zirvelerinde bulunduğu, devlet ve hükümet erkanı nezdinde itibarının en yüksek olduğu bir dönemde, herşeyini bırakarak ilmin yüceliği ve onun Ka'be-i irfanına yönelen bu şerefli Türk alimi; Zemahşeri'den sonra Arap dil ve edebiyatında şöhreti Tilran yurdunu ayağa kaldırmışbr. Hele hele "Arap dilinde yücelerin en önde geleni" diye arnlan el-Kasım el-Harzemi, (öl . 1230?) büyük tabakat alimi el­ Hamevi'nin bile saygı gösterınede adeta üzerinde titrediği bir ilim adamıdır. İşte bundan sonraki sayfalarda bu zincirin altın halkaları, bir diğer ifade ile; onun ilmi hayatında ayrı bir yeri o.Ian bu Türk Bilge kişileri, Arap dil ve edebiyatı otoriteleri üzerinde durulacak ve bu büyük kültür ve medeniyetin asıl yapı taşları hakkında geniş bilgiler verilecektir. ı. ZEMAHŞERİ'NİN HALİFES İ Ebü'l-Fazl Muhammed b. Ebi'I-Kasım Bay Çuk el-Bakkali, el-Harzemi: (do�. 1098 - öl. 1166) ırj)_p.ll ı)�l �y:-. �4 �\.ili ..,ri iY. � �� �i Hayatı ve lik Gençlik Yıllan: Muhammed b. Bay Çuk veya Cuf; Harzem-Zemahşerf ekolünün Arap dili ve edebiyatı sahasında kendini. isbat ebniş, Türk asıllı en büyük dil ve edebiyat Alimlerinden biridir. Bu asırlarda İslam ve Türklüğün en muhkem kalesi ve bir büyük kültür merkezi olan, Harzem'de ayağa kalkmış ilmi kemAlatı, ahlAk ve fazileti, Arap dili ve edebiyatındaki üstün gücü sayesindeki şöhreti, Turan yurdunda bir fırtına gibi esmiş en büyük Türk Alimlerinden biridir. Asrın dAhisi Zemahşeri'den ilim ve feyz almış, Arap dili ve edebiyalında çok büyük bir varlık göstermiş ve kısa zamanda onun çevresindeki Türk ilim zincirinin en önemli altın halkalarından biri hAline gelmiştir. Bu faziletli Türk Aliminin babasının asıl adı kaynaklarda Bay Çuk veya Cuf olarak zikredilmektedir. Gerçekte bu isim, Türk İslAm tarihinde bizim karşımıza çok daha önceki devirler ve 835 li yıllarda bir Türk ve İslAm kahramanı olarak çıkmaktadır. O da Ferganeli Cuf b. Yaltekin dir İbn HallikAndan öğrendiğimize göre; el­ Mu'tasım' a FergAne Türklerinden bir grup gelmiş ve ona ' . 74 • ZEKERİYA KİTAPÇI ısrarla harblerde çok büyük kahramanlıklar gösteren Cuf ve arkadaşlarından bahsetmişlerdir. Bunun üzerine el­ Mu'tasım, Bağdad'tan Ferganeye derhal özel bir ulak göndererek onu, kendi s_arayına davet etmiş, ona çok büyük izzet ve ikramlarda bulunmuştur. el-Mu'tasım daha da ileri gitmiş ona Samarrada çok özel bir bölge tahsis etmiştir<1>. Muhammed b. Bay Çuk'un Ferganeli bu Türk hanedan Ailesi ile ilişkileri ve bir kahraman ismi olarak Çuk veya Cuf ayrı bir araşbrma konusudur. Ne varki "Bay" ve "Çuk" veya 11Bay Cul" bir Türk ismi olduğuna göre Harzemli bu ilim ve fazilet ailesi "el-Bakkali"Ier'in Türklüğünden hiç kimsenin en ufak bir şüphesinin olmaması gerekmektedir. Nitekim Köprülüde konuya bu açıdan yaklaşmış el-Bakkalf ve ailesinin açık, açık Türk olduğunu söylemiştir<2>. Muhammed b. Bay-Çuk ve Zemahşeri: Bu faziletli Türk alimi, Harzem'de dünyaya gelmiştir. İsminden de anlaşılacağı gibi, İslAmiyete ve İslami ilimiere ocaktan düşkün, örf, Adet ve ananelerine kökten bağlı kabksız bir Türk Ailesine mensuptur. Dini ve ilmi tahsilini o devirlerde ünü, bütün Türk yurtlarına yayılmış Harzem Merkezleri'nde tamamlamış ve daha sonra başı göklerde, kendine güvenen, emsalleri arasında ayrı bir yeri olan saygın bir Arap dili ve edibi Alimi olmuştur. Onun ilmin, özellikle Arap dili ve edebiyab denizinin derinliklerine dalması ve ilmi dünyaları İbn Hallikan, Vefeyl1t, IV, s. 1 47, Kitapçı, Z., Saadet Asrında TUrk/er. Togan, Z.V., Giriş, s. 1 79. 2 Köprülü, M.F., · TUrk Edebiyatı Tarihi, Ankara, 2003, s. 227. 1 s. 248, ORTA ASYA TÜRKLÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİYATINDA YERİ • 75 dolduracak bir Arap dili ve edebiyah alimi olmasında, Zemahşeri'nin çok büyük himmet ve gayretleri olmuştur. Zira o; akli ve nakli ilimierin kapısım çaldıgt yıllarda karşısına bu büyük Türk ilim dahisi Zemahşeri çıkmış ve onun önem verdiği çok özel talebelerinden biri olmuştur. İşte asıl bundan sonra; Arap dili, şiir ve edebiyatı, ilm-i l'rab, bedi, beyan gibi, bu dilin bütün inceliklerini açıklayan ilimleri ondan öğrendiği gibi, yine Zemahşeri ve diğer faziletli alimlerden hadis ve tefsir dersleri almış ve daha sonra ilmi varlığı ve şahsiyeti herkesçe kabul edilen, ufukta bayrak bir Türk alimi olmuştur. Bu fazilet ve ilmi kemahndan dolayı ona "Zeynü'l-Meşliyih-Şeyhler En Yücesi" ve "Ebu'l-Fazl-Erdemli Kişilerin Büyüğü" gibi yüce ünvanlar verilmiş ve çok haklı bir şöhrete sahip olmuştur<3>. el­ Hamevi onun; Arap dili ve edebiyatındaki yüksek mevkiini dile getirmek istemiş ve şu çarpıcı beyanlarda bulunmuştur. wL..1 ..} �J yJ� I � \:ol...) ;j\5 "·-:·Y)'l l '':i�l J.,.:a..i.ll ' ���� ". �1 .lijJ J.,.ıy ._) � JJ Y.y..ll · "Ebu'...Fazl, (Muhammed b. Bay Çuk) büyük otoritesi ve edib idi. Arap edebiyatının en saygın kişilerinden ve Arap dilinde beyanları belge sayılan bir alim idi. lnşa yani güzel yazı yazma ve Arap şiirini değerlendinnede üstün bir kalem gücü vardı"<4>. Ebu'l-Fazl Muhammed b. Bay Çuk'un Ilmi Şahsiyeti: M. b. Bay Çuk; Arap dili ve edebiyatında böylesine müstesna bir yere geldikten sonra, Zemahşeri'nin daha hayatta iken, bir manada "halifesi" olmuş, onun yerine ders 3 4 el-Havfi, a.g , s. 53, Bilmen, Ö.N., a.g.e., s. 302. el-Hamevi, XIX, s. S. .. 76 • ZEKERİYA KİTAPÇI okutmuş ve çok büyük bir ehliyetle onun ilmi gelenegini devarn ettirmiş ve bu sahada çok · kıymetli ögrenciler yetiştirmiştir<s>. Zemahşeri gibi bir büyük Türk dahisinin vefat etmesinden sonra, onun ilmi geleneginin yine el­ Bakkili gibi kabksız bir Türk alimi tarafından devam ettirilme�i, Harzem'in Türklük dokusunun gücü hakkında bizlere saglam fikirler vermektedir. Fakat o; bütün bunların yanısıra ilmini; ahlak ve faziletle süslemiş, kuru bir bilgiden ziyade bir egitim ve kültür adamı olmuştur. Nitekim el-Hamevi, onun edeb, ahlak fazilet ve kemalab, hulasa İslami şahsiyetinin temel yapısını oluşturan hususları birer inci danesini andıran şu kelimelerle ifade etmektedir: · . · · - 11 · ' L:ı.. � J1!u-o..r- · .�:IJ .< .:ı� 'JI . · . : �Y ....,. ... �� � .ıLı • . .lıl Y" _!ll · I,S J" � ...ı " -� � "O; faydalı ilimleri özünde toplamış, güzel itikad ve yüce ahlak sahibi bir kimse idi. Faydası olmıyan şeylerle vaktini geçirmezdi" (6) . el-Bakali'yi ögme yarışına İmam-ı Süyuti (ana yönünden Türk)te kablmış bu Türk alimini fazilette göklere çıkarmış ve şöyle demiştir: "Arap dilinin inceliklerini bilmede senet, dil ve edebiyatta üstad idi. llimde, ahlakta faideli ne varsa kendisinde toplamış, aynca güzel ahlak, güzel itikat sahibi ve çok ağır başlı idi"<7>. 5 6 7 Es-Suyilti, s. 53. Butyetfi 'l- Vuat, I, s. 2 1 5, el-Hamevi, XIX, s . 5. es-Suyuti, Butyelli '1- Vuat, l, s. 2 1 5 . B ilmen, Ö.N., a.g.e., s. 302, el-Havfi, a.g.e., ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 77 İlmi varlıgını daha ziyade Arap dili, sarf, nahıv, bedi, beyanda, göstermiş ve bu sahada çok kıymetli eserler yazmıştır. Fakat bizim için bu büyük ilim adamımn en büyük özelliği, büyük hocası Zemahşeri'nin Mukaddimetü'l-Edebini hatırlatan bir çalışma yapması ve dolayısıyla, Türk dili ve Harzem Türk lehçesinin gelişmesine yaptıgı büyük hizmetleridir. Zira, M. b. Bay Çuk, "Teracimü'l-Eacim" adıyla yazdıgı bir kitapta, Kuran-ı Kerimin bazı ayetlerini ele almış, bunların; Farsça degil, Harzem Türkçesi ile manalarım yazmış ve kısmen de olsa Kuran'ın Türkçe tercüme ve tefsirini yapmıştır. Bu, her halükarda Türk dili ve Harzem Türk lehçesinin gelişmesi için çok büyük bir hizmet olmuştur. Onun bu eserini, hem Z.V. Togan, hem de F. Köprülü, Zemahşeri'nin, Mukaddimetü'l-Edebinin tesiri altında kalarak yazdıgını iddia etmişlerdirki bu bizimde kolaylıkla kabul edebil�ceğimiz bir tesbit olmalıdır. Mamafih Köprülü, bu konuya esas olan fikirlerini şöyle açıklamakta dır: "Hakikaten "Bay-Cul" adlı bir Türkün oğlu olan yazann bu eserinde, llstadı Zemahşeri'ye uymuş olması gayet tabiidir. Işte bu lisani vesikalar Türk dilinin Harzernde (H. VI.) yilzyılda bile tedns lisanı olmak üzere de bir ehemmiyet kazandığını göstermektedir"<8>. Mamafih M. b. Bay Çiik, dolu dolu ve bereketli bir ilim hayatı yaşamıştır. O, bir taraftan Harzem medreselerinde ders vermiş, pek çok ilim adamı yetiştirmiş, diger taraftan, çeşitli konularda bir çok eserler yazmış ve bu 8 KöpliliU, M. F., a.g.e., s . 227. 78 • ZEKERiYA KİTAPÇI böyle yaklaşık 70 sene devam etmiştir. Kaynaklarda onun; 1166 senesinde, inandıgı aleme göç ettigi zikredilmektedir. Onun Arap dili ve edebiyalı ile ilgili başlıca eserleri şunlardır: "K. Takvfmü'l-Lisan fi'n-Nahv", ��K. el-İ 'cab fi'l­ İ'rabll, "K. Menazilü'l-Arab" ve ll K. el-Bidaye fi'l-Meanf ve'l­ Beyan"dır. Bunlar; o devirlerde ilim adamlarının büyük ölçüde ragbet ettikleri kıymetli eserlerdir(9). 9 Ayrıca bkz. Kehhale, Ö.R., Mucemü 'l-Müellifin, XI, Il, s. 98, GAL. Sppl, I, s. S I 3. s. 1 37, Emliü 'I-Müellifln, II. ZEMAHŞERİ'NİN ÇAG DAŞI Ebü'l-Kasım Muhammed b. Aziz el-Arızi el-Harzemi: (do�. 1160? - öl. 1127) �j) yJ\ � JWI J:t>c· ıY. �� � .ılall �\ ... Arap Dili ve Edebiyatına Giden Yolda el-Anzı: Ebü'l-Kasım Mahmud b. Aziz el-Arızı; bu devirlerde yetişmiş, Harzem-Zemahşeri ekolünün Arap dili ve edebiyabnın en büyük temsilcisi ve bu albn zincirin Türk asıllı en parlak halkasıdır. Harzernde dünyaya gelmiş, Arap dili ve edebiyatı ufkunda bir yıldız gibi parlamıştır. Harzem ve Turan yurdunun ünlü medreselerinde okumuş, buralarda yetişen bir çok Türk asıllı ilim adamlarından feyz almış, Arap dili ve edebiyatının en seçkin ve en etkin otoritelerinden biri olmuştur. Onun; deryaları andıran bu ilim ve faziletinin etkisi albnda kalanlar ona çoktan haketmiş oldugu "Doğunun Güneşi" ünvanını vermişler ve ilmi şahsiyetinin yüceligini ortaya koymuşlardır<ı>. el-Arız; devrin Ebu Nasr el-Kuşeyri gibi üstün hocalarından hadis ve tefsir dersleri almış ve bir büyük 1 es-Suyuti, Buğye, II, s. 279, ei-Hamevi, XIX, s. l 26. 80 • ZEKERİYA KİTAPÇI İslam alimi olmuştur. Fakat o devirlerde örnegini gördü�müz bir çok Türk asıllı ilim adamı .gibi, daha sonraları Arap dili ve edebiyabna çok büyük bir ağırlık vermiş ve bu sahanın, sözü dinlenir en büyük otoritelerinden biri olmuştur. el-Hamevi onun ilmi durumunu şu güzel cümlelerle takdir ebneye çalışmışhr: .)! � � yJ'iiJ t;Jll .Jc. ..} o � � IJ'IUll �\ ;J.o ;j\S" ll · · · -' - - 'ı . · -� � l,j � ' · · w ·· · Ji- '11"':' � �� -'... _,.ı.LI .) ı-- kendi asnnda Arap dili ve edebiyatının en önde gelen faziletli alimlerinden biri idi. Ne varki daha sonra felsefe ile uğraştı ve çok ileri gitti. Bu aşınlıklanndan dolayı müslümanların şiddetli bir tepkisi ile karşılaştı"(2) . ll O; el-Arızi'nin llmi Şahsiyeti ve Zemahşeri: Bu ifadeler aynı zamanda onun ilmi şahsiyetinin temel taşlarını oluşturmaktadır. Bununla ·beraber o; her haliyle vakur, haysiyetine düşkün,ilmi saygınlıgı olan bir kişi idi. Tefsir ve Hadiste iddia sahibi idi. Fıkhi eserleri okur, Kelami meselelerde kıyasıya münakaşa etmekten çekinmezdi. Ayrıca, Arap dili ve edebiyalı ve şiirde ayrı bir yeri vardı. Bu büyük Türk alimi, Zemahşeri'nin çağdaşı olduğu gibi çoğu kere onun ile karşılıklı ilmi sohbet ve müzekkerelerde bulunmuş ve böylece onun en yakın çevresindeki seçkin kimselerden biri olmuştur. Çünkü Zemahşeri onun, Arap dili ve edebiyabna hakimiyeti, şiir, fesahat ve belagattaki üstünlüğü ve ifade zenginligi, yüksek 2 el-Hamevi, XIX, s. 1 26. ORTA ASYA TÜRKLÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİY ATINDA YERİ • 81 ezberleme gücü dolayısıyla onu, kendi devrinin u ikinci bir el-C4hızı" oldugunu iddia etmiş, ayrıca ona çok büyük iltifat ve teveccühlerde bulunmuştur(3). Bu devirlerde Harzem; Türklük dokusu bir yana, kendilerine "Harzem Şah" adı verilen Türk Han ve Hükümdarları idare tarafından ediliyordu. el-Anzi, Harzernde bulundugu uzun müddet içinde, zaten ilme ve bilge kişilere ayrı bir deger veren bu Türk Hanedan ve aristokratlarının çok büyük ilgisini görmüş, onların hizmetinde bulunmuştur. Daha sonra bu saygı deger Türk Alimi; o devirlerin en büyük Türk ilim ve kültür merkezlerinden biri olan Menle gelmiş ve burada, engin ilmi ile çevresini aydıntatmaya başlamıştır. Ne varki o buraya geldikten sonra, yukarda da ifade edildigi gibi Felsefe ve felsefi görfişlere agırlık vermiş ve bu aşırılıklarından dolayı müsümanların çok şiddetli bir tepkisi ile karşılaşmıştır. Kanaatimize göre bu bedbaht gelişmeler el-Arızi'yi b i r iç buhrana sürüklemiş ve ne yazıkki bu büyük Türk İslam alimi, İslam tarihinde bir eşi ve benzeri çok az görülen bir yöntemle kendi canına kıymış ve intihar etmiştir (1127). Daha sonra onun odasına girenler, onun soguk yüzü ile karşılaşmaları bir yana, kendi el yazısı ile küçük bir kagıda şu cümleyi yazdıgını görmüşlerdir: " .ÜJ#- � ��� )Li U:!�' 4ı:. L. '�" 3 es-Süyuti, Buve, ll, s . 279. 82 • ZEKERiYA KİTAPÇI "Ben bunu kendi elimle yaptım. Lutfen başkalarını suçlamayınız!"(4). Böylece bu Türk ilim adamının herkesin aksine karanlık bir dünyadan daha karanlık bir dünyaya sorumlu yolculu�da başlamış oluyordu. 4 es-SUyuti, Buğye. IT, s. 279, el-Hamevi, XIX. s 1 26. III. ZEMAHŞERİ'NİN B ÜYÜK DOSTU Ebu Ali Muhammed b. el-Abbas b. Arslan el-Harezmi: (do�. 1099 - öl. 1139) i.,r4 J.;\ _p.l\ �.Jl � �y.,J\ � � � �' Ilk Gençlik Yılları ve Ilmi Hayatı: Ünlü Türk alimi Zemahşerfnin hayabnda ayrı ve çok önemli bir yeri olan Türk alimlerinden bir di�eri de, Muhammed b. Arslan el-Harezmi'dir. Türk İslam kültür ve medeniyetinin en önemli merkezlerinden biri olan Harzemde dünyaya gelmiştir (1099?)(1). İslam dinine baglı, İslami ilimiere ocaktan saygılı, gelenek ve görenek sahibi, şerefli, aristokrat bir Türk ailesine mensuptur. Tefsir, Fıkıh gibi İslami ilimler, ayrıca Arap dili ve edebiyabnı, Harzem'in uluslararası kimligi olan medreseleri ve ilmi şahsiyeti herkesçe kabul edilmiş mesela; el-İmam İbrahim b. el-Huseyn ed-Dergini, Ebu Bekir es­ Saydalani gibi ilim adamlarından tahsil etmiş ve sonunda Arap dilinin kalem sahibi, üslup ve ifade kudreti üstün ve son derece etkin bir edibi olmuşhır. el-Hamevi onun bu özelliklerini, bir cümle ile şöyle ifade etmiştir: " .JjL...ı.J.J � .UJ c:-�1 f.�l 0A CJISJ'' 1 es-Subiki, TabakatQ 'f-Ş8jiiyye, Beyrut, IV, s. 70. 84 • ZEKERİYA KİTAPÇI "O devrin en asil, en yüce ve şerefli, bilge kişilerinden birisi idi. Onun çok güzel Arapça yazılmış şiir ve birçok rist2leleri vardır"(2). Bu büyük Türk a.Iimini, diger İslam alimlerinden ayıran en büyük özelligi, onun "kalemi" kadar, "kılıncını" da çok büyük bir maharetle kullanması ve devrin aynı zamanda en kahraman mücahidlerinden biri olmasıdır. Daha sonra oglu tarafından yazılmış olan "Harzem Tarihi" nde onun bu özellikleri şöyle beyan edilmiştir. t' .rwl · ı . . tı L.Jll � -:"" L �ı . ....i · t..ı jll .lJ ,, t......aJ11 .. ..r .; J u� �J u I.T u �.lA�I J_pj �i � r4'ıl ö_;.lU �1_, �J)liJ �� J,..to-eıY I � uL\ Y-"·'1 · · · · ll ı ·-"'t f . f .J' • '-'L. {'L...:a:iJi ...::..ıiJ c- "O; akıcı konuşma, güzel beyan etme, Kurandan akli ve nakli deliller getirmede, kendi asnnın dahileri arasında idi. Bununla beraber düşmanın kol gezdiği o zorlu günlerde, bir eşi ve örneği az görülen kahramanlar kahramanı çok büyük bir mücahid idi"(3> . Bu bakımdan Muhammed b. Arslan, bu üstün ilmi ve insani meziyetleri dolayısıyla, Harzem Türk aristokratları ve Harzemşahlar' ın yanında, her zaman ayrı bir yeri olmuş, onların üstün begeni ve takdirlerini kazanmıştır. Nitekim onun "Müntecebü'l-Melik-HükUmdarlann l.flu Kişisi" ünvaru ile anılması bu gerçegi dogrulamaktadır<4>. 2 el-Hamevi, XV, s. 6. es-Sübki, IV, s. 70. 4 el-Harnevi, XV, s. 60. 3 ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 85 M. b. Arslan'ın Arap Dilindeki Yeri: Her nekadar Tabakat kitaplarında bu Türk Alimi iyi bir fıkıh ve tefsir bilgini olarak zikredilmişse de o; Arap dili ve edebiyatında da tarbşılmaz bir otorite idi. Nitekim el­ Hamevi hem onu, hem de babasuu, devrin Arap dili alimleri arasında görmüş ve onların hayabm kıymetli eserinde kaydetmiş, şiirlerinden çok güzel örnekler vermiştir. Fakat bize göre asıl önemlisi; bu Türk aliminin, Zemahşeri ile ilmi ve edebi ilişkileri ve Allame Zemahşeri'nin onun Arap şiirindeki gücünü, kudretini takdir ebnesidir. Gerçekte Muhammed b. Arslan'ın Zemahşeri ile ilişkileri ve şahsi dostlukları, o devirlerde bir çok ilim adamlaruu kıskandıracak kadar güçlü ve çekicidir. Büyük Türk bilgesi Zemahşeri, sadece onun çağdaşı olarak kalmamış, aralarındaki dostluk bağları gelişmiş, bir çok defalar bir araya gelmişler, ilmi ve edebi sohbetlerde bulunmuşlardır. Zelnahşeri bu büyük Türk Bilgesini çok takdir ebniş ve onun hakkında övgü dolu şiir ve mersiyeler yazmışbr. Muhammed b Arslan, bu irfan meclislerinde Zemahşerfye kendi yazdığı şiir ve kasideleri okumuş ve onun fevkalade beğeni ve takdirlerini kazanmışbr. Nitekim Zemahşeri "Makamat" ının bir yerinde bu konu ile ilgili bize şöyle demektedir: "Muhammed b. Arslan bana kendi yazmış olduğu bir kasideyi okudu. Bu şiirler eğer, önceki devirlerde yazılmış olsaydı; raviler onu nakletmede yanşır ve bu dilin önderleri onu, kitaplanna kaydederek ebedileştirirlerdi. Oysa onun gibi daha nice kardeşler gelip geçmiştir. Onlann 86 • ZEKERİYA KİTAPÇI şiirleri edebiyat eserlerine girmediği gibi, çok az kimse onlan nakletmiş böylece onlar kaybolup gitmiştir''<5>. Zemahşeri gibi, bir büyük Arap dili otoritesinin bu ifAdeleri onun Arap dili ve edebiyatındaki üstün gücü ve kudretini gösterınede herkes için yeterli olmalıdır. es­ Sübki'den ögt'endigimize göre bu degerli ilim adamı henüz 40 yaşlarında vefat ebniştir<6>. 5 6 ei·Hamevt, XV, s . 60. es·Sübkt, IV, s. 70. IV. ZEMAHŞERİ'NİN TAKDİRİN İ KAZANAN B ÜYÜK EDİ B Ebü'l-Hasen Ali b. Muhammed b. el-Abbas b. Arslan el-Harzemi (do�. 198 - öl. 1141) ı.,r4j_;l _fiJI ı:.lJ-) � �4aJI l:.H � � c)c. �\ Y.j A li b. Muhammed'in Yakın Çevresi: Ali b. Muhamed b. Arslan, Zemahşeri ile başlıyan Harzem ekolü ve Turan yurdunda, Arap dili ve edebiyalının gelişmesine emek ve hizmeti geçen en büyük Türk alimlerinden biridir<I>. isı:ninin sonuna ilAve edilen "el-Katip" unvanından da anlaşıldı�ı gibi, devrin Türk asıllı, en seçkin Arap dili ve edebiyab. Alimleri arasındadır. Ali b. Muhammed, bu devirlerde Türklügün kalesi ve en büyük medeniyet ve kültür merkezlerinden biri olan Harzem'de dünyaya gelmiştir (492/ 1098)<2>. Yukarda hayab. ve şahsiyetini kaydettigirniz Türk aristokrat devlet adamı ve üstün bilge kişi Muhammed b. Arslan'ın ogludur. Oda babas·ı gibi, koyu bir müslüman, İslAmi ilimiere ocaktan baglı, aristokrat bir Türk ailesine mensuptur. Babası Muhammed b. Arslan yukarda da ifade edildigi gibi, devrin en büyük İslAm ve Arap dili ve edebiyab. Alimlerinden birisi idi. Bu bakımdan Ali b. 1 2 Togan, Z.V., Giriş, s. 9. es-Sübki, IV, s. 305, es-SüyQti, B14fyetU 'I-V14at, 88 • ZEKERİYA KİTAPÇI Muhammed; ilk ilmi tahsiline aile ocagı, baba kucağı, yani babasının .rahle-i tedrisinde başlamıştır. Daha sonra Harzem'in ünü yaygın medreselerine intisab ebniş ve bu ilim yuvalarında ders veren bir çok aliml�rden ders almıştır. Harzem' de ders aldıgı bu üstadlardan biriside İ smail b. Ahmed el-Beyhaki idi. Daha sonra tam bir ilim gezgini olmuş ve bu cümleden olmak üzere Merv, Semerkant, Buhara medreselerine intisab etmiş ve buralarda faziletli alimlerden tefsir, hadis, fıkıh dersleri almış, Arap dili ve edebiyatı okumuş, böylece o; diger İslami ilimler yanısıra Arap dili ve edebiyatında, üstünlüğü herkes tarafından kabul edilen ünlü bir Türk alimi olmuştur. O kadarki; Arap dili ve edebiyatındaki üstünlüğü, çok güzel ifade gücü, yazı yazmadaki akıcı üslübu bakımınd�n el-Hamevi, onun ilmi şahsiyeti, Arap dili ve edebiyalındaki üstün kişiliğini şu güzel cümlelerle ifade etmiştir: �\t. � ��J J.,ay � .U.J ii_ı�l � .kiJI � '-:-ÜlS _JA J'1 �� - �' "O el yazısı gayet güzel, ciımleleri gayet açık ve ifadesi kalemi güçlü bir ka tip idi. Onun in�e duygu lu şiirleri ve belagat ve fesahat örneği son derece güzel yazılmış kitapçıkları vardır''C3) . 3 el-Hamevi, XV, s. 59. ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİY ATINDA YERİ • 89 llmin Ululuğuna Giden Yolda A li b. Muhammed: Daha sonra o da, emsali bir çok Türk alimi gibi lrak'a gelmiş bu koca ülkeyi dolaşmış buralardaki ilim adamları ile görüşmüş, konuşmuş onlarla Arap dili ve edebiyab, şiir ve lugat hakkında çok değeri münakaşalar yapmışbr. Ne varki bu degerli Türk bilgesi, Zemahşeri gibi, bu Arap alimlerinin hiç birini, Arap dilinin inceliklerini kavrama ve izah etmede kendi seviyesinde bulmamışbr. Belkide o; "Teilleti'l-Müştak ilô. Sakineyi'l-Irak" adındaki Arapça eserini bu münasebetle yazmış olmalıdır<4>. Bu Türk alimi daha sonra, Selçukluların siyasi ve idari başkenti olan Bağdad'a gelmiştir. ilmi şahsiyeti herkes tarafından kabul edildiği için Nizarniye Medreselerinde hadis dersleri okutınuş, ayrıca Bağdad camilerinde vaazlar vererek halkı uyarmaya çağırmışbf(S ), Bu Türk ilim adamının evi faziletli Bağdad alimleri, bu arada Arap dili ve edebiyalı bilginlerinin uğrak yeri idi. O, burada her ilimde, devrin alimleri ile çok büyük ilmi sohbetlerde bulunmuş, yüksek ilmi, derin kavrayış gücü, kendine has edeb ve ahlakı ile herkesi kendisine hayran bırakmıştır. Nitekim devrin büyük alimlerinden biri olan Ebu Said, bu Türk alimi ile y�pbğı bir ilmi sohbetini bize şöyle anlatmaktadır; "Onunla bir defasında Bağdad'ın "el-Muktediyye semtinde buluşmuştuk. Bana kendi şiirlerinden bir kısmını yazıp verdi. Müthiş bir hafıza gücü vardı. Bir defasında 4 5 el-Hamevi, XV, s . 60. İslam Alimleri Ansiklopedisi, Türkiye Gazetesi, VII, s. 72. 90 • ZEKERİYA KİTAPÇI kendisine bir kere okunan 40 bey!tlik bir şiiri bize bir anda ezberinden okumuştu. Onun aynca ilim meclisleri tertip etmek, yazışmak ve devlet ululan ile sohbet etmek gibi gtızel hasZetleri vardı"<6>. Bu büyük Türk alimi daha sonra, ana vatanı Harzem'e dönmüş ve hayabm ilmin neşri ve talebe yetiştirmeye adamışbr. Onun devlet büyükleri yanında her zaman etkin ve seçkin bir yeri vardı. Bu arada Arapça bir çok şiir ve kasideler söylemiş, gönül dünyasından kopup gelen ince duygularuu bu şiirlerle ifade etmeye çalışmış br. Bunların birinde bu dünyada dost kazanmanın, insanlarla sevgi ve dostluk içinde, kardeşçe yaşamanın önemini vurgulamışbrki bunlar bir musıki zenginliginde bestelenmesi gereken şiirlerdi. Bunlardan birinde dostu olmıyan, insanların kalbini ve gönlünü kazanmayan bu bedbah kişilere şöyle demiştir: �� . � . ··- tı ı.r .-i � JJ � .. •.C . rJ -' � W.l.wc:ıı .. • -' • . . ,ı, . _i � ..,- �� r-- J ��J �� I.j� ıj� � t.Lı.: ı.JiJ � �� ıj).J "Eğer insanın bu dünyada kendisini seven bir dostu yoksa vay haline. Onun haşir (hesap) günü kurtaracak bir şefiide yoktur. Bu insan (bu dUnyada) ister yaşasın, isterse ölsün, benim nazanmda iJlilmU ve yaşaması arasında hiç bir fark yoktur"<7>. 6 1 el-Hamevi, XV, s. 59. 59. ei-Hamevi, XV, s . ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 91 Ali b. Muhammed ve Harzem Tarihi: Bu büyük Türk ilim adamı Harzem'de uzun müddet kalmış, insanlara faydalı olmaya ve ilmi faaliyetlerine devam etmiş<s> ve bu arada çeşitli konularda çok kıymetli eserler yazmışbr. Fakat bunlardan bizim için en önemlisi; sekiz büyük cildten oluşan ve Arapça bir dil ve edebiyat harikası olarak yazdıgt "Tarth-i Harzem" adındaki Harzem kültür ve medeniyet tarihidir. Muhammed b. Arslan, bu büyük çalışmasında; Harzem ve civarında yetişmiş bütün Arap dili ve edebiyatı, Tefsir, Hadis, Fıkıh gibi İslami ilimlerde kendini göstermiş ilim adamlarının hayatı ve eserlerini kaydetmiştir. Nitekim; el-Hamevi; bir başka Türk alimi olan Harzemli el­ Amarani'yi yazarken ondan yararlandıgı gibi, yine Harzemli bir ·Arap dili ve edebiyatı alimi Ahmed b. İbrahim'in hayatını yazarken de ondan yararlarunıştır<9>. Sadece Harzem Türklügü için degil, Orta-Asya Türk tarih kültür ve medeniyeti için paha biçilemez bir kıymeti olan bu eser, ne yazıkki bu günlere kadar gelmemiştir. Ne ilginçtir ki es-Sübki, de el-Hamevi gibi bu eserin birinci cildini görmüş, okumuş ve meşhur eserine, çok güzel bir talih eseri, bir kaç sayfa alıntılar yapmışbr<10>. O sayfaları okuyanlar; haddizahnda kaybolanın sadece sekiz büyük cildlik bir kitap değil, sekiz katlı devasa Harzem Türk medeniyet, kültür, es-Subki, IV, s. 305, ".,.ı.JI .fo.J � � f:;Jp.ı ,.ı:JJ" el-Hamevi, Il, s. 1 3 1 . 10 es-Subki, IV, s. 305, el.;Hamevi, XV, s. 59, Mu 'cemll 'I-Miiellifln, XII, 8 9 s. 1 72. 92 • ZEKERiYA KİTAPÇI tarih binasının yıkılıp yok olduğunu görecekler ve kendilerini sonsuz bir kahr girdabının içinde bulacaklardır. Mamafih bu Türk ilim adamının; Harzemdeki bu tatlı ve mutlu günleri, bir rüzgar gibi geçmiş ve onun kapısını sıkınb.lar bir yumruk gibi döğmeye başlamışbr. O, bunlardan sıkılarak Merv'e gelmiş ve burada Harzemşahlarla ilgili bir kargaşalık sırasında öldürülmüştür (1141). V. ZEMAHŞERİ EKOLÜNÜN G ÜÇLÜ S İMASI Ebü'l-Hasen Ali b. Muhammed b. Ali b. Ahmed el­ Amerini el-Harzemi: (doğ. 1089 - öl. 1164) �jJ_p.ll �� �� �ı LF. � � ıY. � �1 �i Arap Dili ve Edebiyatına Giden Yolda el-Ameranf: el-Amerani; bundan önceki sayfalarda adı geçen Bay Çuk el-Bakkil i, Muhammed b. Arslan ve el-Arızi gibi o da; Harzem Kültür Merkezi ve Zemahşertnin Arap dili ve edebiyab uekolünde" yetişmiş, bu büyük Türk aliminin en yakın çevresinde yer almış onun yüce iltifabna mazhar olmuş, şahsiyeti etkin, Arap dil ve edebiyabna hakim en büyük Türk alimlerinden biridir. el-Amerani; o ça�larda Orta-Asya Türklügünün kalesi, İslam kültür ve medeniyetinin en parlak bir merkezi, Türk hanedan ailesi ve Harzemşahlar devletinin başkenti olan Harzem'de dünyaya gelmiştir. Harzemin uluslararası kimliği herkes tarafından kabul edilen parlak medreselerinde okumuş, ço�u Türk asıllı ve ünü ciharu dolduran ilim adamlarından ders almış ve en sonunda, İslami ilimlerde otorite, Zemahşeri ekolü, yani Arap dili ve edebiyabndaki en seçkin ve bilge kişiler arasındaki şerefli yerini almışbr. Onun ilmi şahsiyeti daha sonra herkes tarafından kabul edilmiş ve kendisine uululann ilimde belgesi ve olgun kişilerin övüncü" ünvanı verilmiştir{l). 1 es-Suyuti, BulJe, Il, s. 1 95, Bilmen, Ö.N., a.g.e., s. 300. 94 • ZEKERİYA KİTAPÇI el-Amerani, Arap dili ve edebiyabna giden yolda di�er Türk alimlerinden daha şanslı idi. Zira o; Arap dili ve edebiyabnı, fesAhat, bela�at ve di�er dersleri "Fahr-i Harzem" ünvanı ile anılan, ünü büyük Türk alimi Zemahşeri' den okumuş, hadis ilmini yine Zemahşeri ile, İmam Ömer et-Tercümanf den almış ve diger kelami ilimleri Süleyman el-Hocendi ve Kidi Ebu'l-Vahi d e l Bakırcı gibi, isim ve lakablarından Türk asıllı oldukları ­ anlaşılan şahsiyetli Türk alimlerinden ögt'enmiş ve böylece ilmi üstün, fazilet ve kemalab yaygın, Arap dil ve edebiyalında en saygın bir Türk alimi olmuştur<2>. Büyük Türk alimi Harzem" Muhammed b. Arslan .��K. Tarih-i adında yazdıgt ve bize kadar ulaşmayan deg-erli eserinde, çag-daşı ve aynı zamanda can dostu olan bu büyük Türk alimi, onun hayab ve ilmi şahsiyeti hakkında çok geniş bilgiler vermiştir. Onun verdigi bilgileri oldug-u gibi bize aktaran el-Hamevi; el-Ameranfnin etkin şahsiyetinin yapı taşlarını şu şekilde açıklamaktadır: �L!i.. ô..f-li c.4J�I � �ü�l � "'-��J'J I r.,.ril�l �1 �i" .u,., "":-'..,._ll � ı,..W:ı-oi .,C. � �,,., "·-:J.l'il .}y..ı� �1 'f-�1 ·· .� � .IJEbü'l-Hasan el-Amerani, iyi bir edip faziletli kişilerin hucceti (belgesi), ediplerin efendisi, meşayih ve yüce kişilerin örneği, aynca Arap dilinin biltün inceliklerini bilen ve bu dilin bütün kanşık aniaşılmayan yönlerini kavrayan bir kimsedir. Onun çok güzel ve duygu dolu şiirleri vardır''(3). Geniş bilgi için bkz. el-Hamevi, XV, s. 61 -62, Yüce, N., Zemahşeri, İA, XIII, s . 5 1 0. 3 el-Hamevi, XV, s. 6 1 . 2 ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 95 el-Amerani'nin llmi Şahsiyeti ve Kişiliği: Harzem ekolünün bu Türk bilge kişisinin Zemahşeri ile ilmi ilişkileri, onun ilk ögt'encilik yıllarında ve ralıle-i tedrisinde başlamıştır. Bu ilişki daha sonraki yıllarda bütün sıcaklıgt ile büyümeye ve gelişmeye devam etmiş ve hele, hele el-Amerani, etkin bir Arap dili ve edebiyatı otoritesi oldul<tan sonra, zirvelere ulaşmış ve herkesin gıbta edecegi bir hAle gelmiştir. el-Amerani'nin Zemahşeri ile . aralarında ilk gençlik yıllarından itibaren karşılıklı sevgi ve saygıya dayanan bir dostlukları vardı. O; Arap dili ve edebiyatı derslerini Zemahşeri'den okumuş ve daha sonra, Zemahşeri'nin hayabnda dostlu�u, Arap dili ve bu dilin şiir ve lugat incelikleri üzerine yaptıgı sohbetlerden en fazla zevk aldıgı ve hoşlandıgı kimselerden biri olmuştur(4). Onların bu dostlugu öyle tahmin ediyoruzki Zemahşeri'nin ölümüne kadar devam etmiştir. · Degerli Türk alimi Muhammed b. Arslan, 11Harzem Tarihi" adındaki Arapça eserinde, bu Türk iliİn adarnma çok geniş yer vermiş, onun edebi kişiligini ve üstün faziletini, yüce ahlakını bir edebi coşku halinde ifade etmeye çalışmış ve şöyle demiştir: "O eski Arap şiirini dinlemeye ve onu yazmaya aş ın derecede dUşkan idi. Bir çok yerden bilginierin en ululan ona gelirler ve yazdıklan (kitaplarını) düzeltmesi için ona okurlar ilmi mUşkUlb.t ve çetin meseleleri·açıklamada ondan yardım isterlerdi. O, böylesine derin bir ilim ve bir çok 96 • ZEKERİYA KİTAPÇI erdem sahabi olmasının yanısıra, dinde bir bayrak, imanı kavi, zuhd ve takva sahibi, itikadı sağlam, akranlan içinde hiç bir aybı (sapık fikri) olmıyan, günaha bulaşmamış, adalet ve insafı elden bırakmayan bir kimse idi"(S). Bununla beraber Zemahşeri'nin yolunda yürümüş ve rastyanalist felsefe yani "Mutezile"yi savunmuştur<6> . el-Amerani'nin Allah ve Peygamber Sevgisi: Şahsiyetinin temel taşlarını oluşturan bu özellikleri yanısıra, kalbi Allah sevgisi, gönlü Peygamber aşkı ile dolu bir kimse idi. Bu bakımdan bu Türk edibi, bu manada bir çok şiir ve kasideler yazmışbr. Bunların en önemlilerinden biri de Ka'b İbn Zübeyr'in, Hz. Peygamber'e bir övgü mahiyetinde söylediği ve Hz. Peygamber'in /Jmübarek hırkasını" hediye ettiği ve; "J� ,.�, � ;...... ÜJ4" Suade (o sevgili beni) bırakıp gitti, artık kalbim kan a�lıyor!"7 diye başlayan meşhur "Kaside-i Bürde" sine yazdığı naziredir. Onun bu naziresini okuyanların, kendilerini yeni bir imani coşku ve cezbeye kapbrmamaları mümkün değildir. Kendisini, Hz. Peygamberin huzurunda ve Kasb b. Zübeyr'in yerine koyan bu şerefli Türk alimi; Ol Şah-ı Rasule şöyle hitab ediyordu: " J_,i..-.e .JA J ��\ ..*-! lAS .Iii " J � '-'�� _,..."'-'Lı . " . ı...r.- J � - s · JJ.lwı.4 �1 �J J_>.l � t....Gi " ı . ;. �' l,j � J i.j � 4$ 4J C, .,._.! ·· el-Hamevi, XV, s. 62. es-Suyuti, Bufye, Il, s. 1 95, Bilmen, Ö.N., a.g.e., s. 300. 7 Ka'ab b. Zübeyr'in bu kasidesinin tamamı için bkz. İbn Hişam, es-Siretü 'n­ Nebeviyye, Tah. (Bir heyet) Mekke, 1 955, ll, s. 503 ..5 1 3 . 6 ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 97 "Gecenin karanlığı ortalığı bir perde gibi kapladığı bir sırada, sanki kınından sıynlmış parlak yemen kılıncı gibi bir şimşek çaktı. lşte ben o sevgili ile aşka geldim. Oysa o benden çok uzaklarda, kalbin onun sevgisiyle çırpınıp dunnaktadır''<B>. Ayrıca O; Hz. Peygamber ve Hulefa-i Raşidin hakkında da duygu dolu imani, güzel şiirler yazmışbr. Onun, Hz. Peygamber ve yol arkadaşlarına övgü dolu bir kasidesi şu beyitle başlamaktadır: " J_;a... �y!JI J� �J- ·..:i..t &IY.J 0:� u.3� LG � " "O; Hz. İbrahim'in dini ile ümmetini hidiiyete ulaştırdı. Oysa, herkes şirkin azgın kementleri ile bağlı bulunuyorlardı"<9> . Bu Türk alimi, zaman zaman yazdı�ı şiirlerde çevresinde bulunan ve kimseye hiç bir hayrı ve iyili�i dokunmayan, sözde zengin, yardım ve iyilik etmede ise, son derece cimri ve pinti kimselerden acı, acı şikayetlerde bulunmuş ve bu günler içinde bütün tazeliğini koruyan ve geçerli olan şu şiirini söylemiştir: ı::.ı... . .. ı-' fill �,ljc. '_,L.b 'J "�\.Wl 1�J c Wl yy �'�ı ö JA j 4" _,alt. � �_;..w;� tl�� ı.J} �� . JC-.l l "Ey Gözde şairleri Bir (garibin) öğüdüne kulak veriniz. Sakın olaki zenginlerden bir cömertlik beklemeyiniz. 8 9 el-Hamevi, XV, s. 62. el-Hamevi, XV, s. 64. 98 • ZEKERİYA KİTAPÇI Zira bu zenginlerin hepsi cömertliğin kapısına çoktan kilit vunnuş ve anahtannı da yitinnişlerdir"(lO) . İlmi uromanları andıran ve şöhreti dünyaları dolduran bu Türk Bilgesi, hiçbir zaman, Harzem Türk yurdunun dışına çıkmamışbr. Ömrünü, do�p büyüdüğü Harzem topraklannda geçirmiş, faziletli bir hayat yaşamış, ilmin bayraktarlığını yapmış ve bu yolda pek çok öğrenci yetiştirmiştir. Kaynaklar da kendisinin Harzem'in en ateşli hatiplerinden biri olduğu zikredilmektedir. Daha sonra Harzernde ölmüştür (560/ 1164). el-Hamevi onun, bir çok güzel eserlerinin olduğunu kaydetmiştir. Bunların başında; "K. el-Mevadf ve'l-Büldan", "K. fi Tefsfri'l-Kuran" İştikaku 'l-Esma" adındaki eserleri gelmektedir(ll). 10 11 es·Suyuti, Buğye, II, s. 252. es·Suyuti, Buğye, II, s. 250, Yüce, N., İA, XIII, s. 5 1 O. ve " K . VI. ZEMAHŞERİ'NİN YERİNİ TUTAN B i LGE KİŞİ Ebü'l-Feth Nasır b. Abdüsseyyid b. Ali el-Mutarrazi ei..:Harzemi: (do�. 1143 öl. 1213) ı,r'j} � '-1 j.):ı.JI � � �1 .� 0: ..)W:IU �1 �i - Arap Dili ve Edebiyatına Giden Yolda el-Mutarrazi: el-Mutarrazi; Harzem ufkunda parlamış Türk asıllı en büyük Arap dili ve edebiyah alimlerinden biridir. Zemahşerfnin öldüğü kasaba yani Zemahşerde dünyaya gelmiştir (do�. 1143)(1>. Bu bakımdan daha sonra; ilmi üstünlü�ü ve ahlaki fazileti herkes tarafından kabul, Arap dili ve edebiyatındaki etkin şahsiyeti herkes tarafından tasdik edildikten sonra, Harzem uleması, haklı olarak onu; büyük Türk alimi Zemahşeri nin "halifesi" olarak görmüşler ve bu manada saygı göstermişlerdir. ' el-Mutarrazi, ilmi gelenekiere ba�lı, son derece dindar aristokrat şerefli bir Türk ailesine mensuptur. :Su bakımdan ilk ilmi tahsiline ata ocagı, yani babası "Ebi'l-Mekarim - İyilik Mele�i'' diye anılan Abdüsseyyid'in rahle-i tedrisinde başladı. Daha sonra Harzem'in en güçlü hatiplerinden biri olan el-Muvaffak b. Ahmed başta olmak üzere, daha bir çok kimselerden ilim aldı ve çok genç yaşlarında Harzem' in sesi en yüksek ve ünü Harzem ufkunu aşan en büyük alimlerinden biri oldu. ilmi şahsiyetini Arap dili ve edebiyah üstüne bina etmiş ve kendi devrinin ufukta görünen bir büyük Arap dili, Iugat ve nahiv alimi olmuştur. Değerli 1 el-Hamevi, XIX, s. 2 1 2, Ayrıca bkz. es-SüyO.d, Buğye, II, s. 3 1 1 : Huart, C., a.g.e., s. 1 68. 100 • ZEKERİYA KİTAPÇI İslam alimi el-Hamevi, onun bu büyük ilmi şahsiyeini şu parlak cümlelerle ifade etmiştir: ü�.J WI.J _p.ill ı) \j:,.;4 �li � :.J'ISı. �j_;.b.J! �� �iıı ".�ı JL.u::ı.ı..ıl � � � � .UJ , y�';ı "Ebü'l-Feth el-Mutarrazi; O erdemli faziletli bir fakth olmasına rağmen, lakin sarf, nahiv, lüğat, Arap dili ve edebiyatı ile ilgili bilimlerde çok parlak bir kimse idi. Onun çok gazel duygu dolu şiirleri vardı. Özellikle şiirinde cinas'a bilerek ayrı bir yer verirdi"<ı>. el-Mutarrazi ve Zemahşeri: el-Mutarrazi de, bundan önceki sayfalarda üzerinde durdugumuz bir çok Türk alimleri gibi, Harzem; Zemahşeri ekolünün en ünlü temsilcilerinden biridir. Zaten onun; Zemahşeri'nin doğdugtı kasaba, yani Zemahşerde dünyaya geldigi ve bir büyük Arap dili ve edebiyab alimi oldugu için, Harzem uleması onu; "Zemahşerf'nin halifesi" yani onun temsilcisi oldu�nu söylemişlerdir. Harzem ulemasırun teveccühleri bir yana, bu Türk Bilgesi,_ Zemahşeri'nin Arap dili ve edebiyah konusunda yazdı� bütün eserlerini bir bir okumuş, sanki onun manevi talebesi olmuş, ayrıca onlardan büyük ölçüde yararlanınışhr(3). Zemahşeri'nin; el-Mutarrazi üzerindeki tesirleri bundan daha da fazla olmuştur. el-Mutarrazi onun fikri eserlerini okumuş ve itikatta, rastyanalist felsefe görüşünü temsil eden "Mutezile mezhebini" benimsemiştir. Ne varki bu büyük Türk alimi, Zemahşeri'nin aksine Mutezili fik.irlerin · hiç bir zaman aşırı bir propagandacısı olmamış ve bir çok meselede "Hanefi Mezhebi"nin görüşlerini savunmuştur. Fakat ilmi kariyerini bugünlerin tabiri ile Arap dili ve 2 3 ei·Hamevi, XIX, s. 2 1 2, es·Süyiiti, Butye, ll, s. 3 1 1 . Bursalı, M.T.R., Tiirklerin Ulum ve Fiinilna Hizmetleri, İstanbul, 1 327, s. 29. ORTA ASYA TÜRKLÜ�ÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 101 edebiyatı çizgisinde sürdürmüş ve bu kültürün bayrağını dalgalandırmışbr(4). Nitekim 1204 yılında, hac için çıktıgı kudsi yolculuğu sırasında Bağdad' a geldi�inde, hilafet merkezinin fıkıh, dil, luğat ve edebiyat alimleri onu etrafında toplanmış, çok yararlı ilmi münakaşa ve müzakerelerde bulurunuşlardır. Özellikle Arap dil ve edebiyat otoriteleri, bu Türk aliminden çok daha fazla yararianmış ve onun kudret-i akliye ve vüsat­ i ilmiyesine hayran kalmışlardır. O, Mekke'ye ulaşbğında da ilmi ile çevresini aydınlatinaya devam etmiş, Araplara dil ve edebiyat dersleri okutınuştur. el-Mutanizi, her şeyden önce büyük bir Arap dili ve edebiyatı, Iugat ve nahv alimi idi. el-Kıfu; onun bu ilmi özelliklerini dile getirmek istemiş ve şöyle demiştir: "yJ'JI t i�I J �I J ��'J WIJ �4 :ü.7- .U �I..S." "el-Mutarrazf'nin; nehiv, luğat, Arap dili, özellikle şiir ve edebiyatın bütün dallannda çok büyük bir bilgisi vardır"(5). Bu bakımdan el-Mutarrazi, böylesine güçlü bir üslüp ve ifade gücüne sahip olduğu içindirki; Arapça duygu dolu bir çok güzel şiirler söylemiş ve çevresindekilere adeta meydan okumuştur. Bu şiirlerin birinde ve bu konuda kendisinin ne kadar insafsız bir şekilde haksızlık edildiğini vurgulamış ve şöyle demiştir: �w ;.;� ı-l.iJjlı > � "yJU.. � tL..ı.'i.. l �Jjl ..,.&$ �ı J ...}jb ,je. ._,.il.. j ��" 4�ti:..) �� ..,.L:J 1 J� ..i� "Zaman benim üstünlüğümü gönnemezlikten geldi, oysa bu çekici gözlü Zerkayı gönnemezlik kadar kötüdür. 4 5 el-Kıftı, lnbahu 'r-Ruvat, lll, s. 339. el-Kıfti, lnbahu 'r-Ruvat, III, s. 339. 102 • ZEKERİYA KİTAPÇI Benim (ilimde) yüceliğimi inkar etmeyiniz, onun gür sesi, kulaklannızda bir ker_e daha çınlayacaktır"<6). Bunlar di�er taraftan Hammad el-Cevheri ve Zemahşeri gibi Turan asıllı, Arap dilinin demir kuşaklı pehlivanlarırun, Araplara karşı: "Dilinizi bir yabancıdan bir Türkten öğreniniz!" şeklindeki meydan okuyuşlarının el-Mutarrazide ve şiir şeklindeki ifadeden başkası de�ildir. Harzemli bu Türk alimi, 1204 yılında hac için yola çıkb. Bu arada Bağdad'a geldi. Bağdad uleması onu ziyaret ebnede adeta birbirleri ile yarış ediyorlardı. Fakihler, dil ve edebiyat alimleri onunla yüksek seviyeli münakaşalar yapmışlar, bu arada dil ve lu�at alimleri, ondan büyük ölçüde yararlanmışlardır(7). Mutarrazi hacdan sonra Harzem'e dönmüş 77 yıl gibi, bereketli bir ömür yaşadıktan sonra Harzem'in, Zemahşer kasabasında ölmüştür. el-Kıfti onun ölümü için üçyüzden fazla mersiye yazıldığııu kaydetmektedir. el-Mutarrazi, Arap dili ve edebiyab sahasında kendini hayırla yad ettirecek ve ismini asırların ötesine götürecek bir çok eserler yazmışbr. Bunların en önemlisi Hariri'nin 11Makamat"ma yapmış olduğu şerhtir. Bunun dışında onun "el-Muğrib fi Carib-i el-Fazl el-Fukaha", "el-Mu'rib fi Şerh el­ Muğrib" ve "el-İkna' fil-Luğa" gibi eserleri vardır. Ayrıca, "Nahiv ilmine dair "el-Mukaddimetü'l-Mutarraziyye", "el­ Mubah fin-Nahv", ve "Minkatü'l-Edeb" gibi daha bir kısım eserler yazmışbr<s>. 6 el-Hamevi, XIX, s. 2 1 3 . ei-Kıfti, III, s . 339. 8 el-Hamevi, XIX, s. 2 13, Huart, C., s. 186, el-Kıfti, III, s. 340. 7 VII. HARZEM EKOLÜNÜN G ÜÇLÜ TEMSiLCİ Sİ Ebu Ya'kub Yusuf b. Ebi Bekr b. Muhammed b. Ali es-Sekkaki el-Harezmi: (doı. 1160 öl. 1228) ..,roj_;l _,=JI �tS.....JI � .Y. � .Y. fo. �i � U... � y� �i es-Sekkô.ki, Oymacılıktan llmin Yüce Yolculuğunda: Gerçekte Harzem Türklüğünün öz yurdu; bütün Orta­ Çağlar boyunca Türk İslam kültür ve medeniyetinin Basra, Bağdad, Şam ve Kahire gibi en parlak ilmi merkezlerinden biri olmuştur. Özellikle değerli Türk bilgesi Zemahşerf ve onun İslAm dünyasında yarathğı büyük çalkalanma ve heyecandan sonra, Arap dili ve edebiyab, bu topraklarda daha bereketli bir şekilde gelişmiş ve onun ufukta parlayan Türk asıllı bir çok yeni temsilcileri ortaya çıkmıştır. Bunların en büyüğü ve bizim İslam medeniyeti burcumuzda isminin altın harflerle yazılması gerekenlerden birisi. de ilmi varlığı kendi devrinde, her tarafı bir güneş gibi aydınlahınş Türk ilim adamı es-Sekkaki' dir . C. Huart onu; Harzemde yetişmiş büyü Türk lüğat alimlerinden biri olduğunu kaydetmiştir<1> . Ebu Yakub es-Sekkaki; emsali bir çok Türk ilim adamı gibi, Harzem'de dünyaya gelmiştir (doğ. 1160)<2>. Hatayı ve ilk gençlik yılları hakkında, elimizde pek fazla bir bilgi yoktur. Buna sebebte Ailesinin, onun alın yazısı, bir C., a.g.e., s. 1 86. es-Suyuti, ButyetiJ 'l- Vuat, II, s. 1 Huart, 2 364, Krenkow, F., İA., Sekkaki Md., X, s. 328. 104 • ZEKERİYA KİTAPÇI diger ifAde ile iy� bir ilim adamı olma yolundaki kabiliyet ve yeteneklerini henüz keşfedememiş olmalarından kaynaklan­ maktadır. Bu bakımdan küçük Yakub maden işçiliği ve oymacılık sanatını ögrenmek için çırak olarak verilmiş, bu yönde gösterdi�i üstün gayret ve meharet, yaph�ı hünerli eşya ve birbirinden güzel oymacılık eserleri ile genç yaşında şöhreti Harzemi kaplayan bir oyma ustası olmuştur. Zaten ona; bütün hayalı boyunca, hatta İslami ilimler, Arap dili ve edebiyalındaki üstünlü�ü, her tarafa yayıldıktan sonra bile 11 es-Sekkaki'' denilmesinin asıl sebebi bu, yani 11 oymacılıkta" Türk' ün akli dehası ve el hünerini göstermesidir. Sekkiki'nin ince zekası, hünerli elleri ve yaralıcı dehası ile yaph� her türlü oyma eserler, onun a�aç ve maden işleri, onun ününü arhrdıgı gibi, onları devrin büyüklerine takdim etmekle de, onların yanında çok büyük bir itibar ve şeref kazanmasına sebep olmuştur. O, çok genç yaşta olmasına ra�en, oymacılıkta gösterdiği bu yarahcılı�ı, sanat gücü ve yüksek itibarı ile başı göklere değereesine bir gurur duyuyordu. Çok ince ve girift işler, harika kilit ve oyma işleri yapıyor, görenleri hayret ve dehşet içinde bırakıyordu. İşte sanalının böylesine zirvelerde de ve itibarının böylesine yükseklerde oldu�u bir dönemde bu dahi sanatkAr, her şeyden vazgeçmiş ve ilmin engin ummaru ve marifetin zengin dünyasına dalmış ve yeniden ilim tahsil etmeye başlamışbr. Peki bu nasıl böyle olmuştur? Buna sebep olan olayı kaynaklarımız şöyle anlatmaktadır: Sekkiki'nin llme Yönelmesi ve llmi Şahsiyeti: Sanatkarımız, bir gün her şeyi ile ağırlı�ı bir kırattan fazla olmıyan kilidi bulunan bir llhokka" yapmış ve bunu ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 105 Harzem Emirine takdim etmişti. Emir bu eseri eline almış hayretler içinde kalmış, ona mecliste yer göstermiş ve ayrıca kendisine çok büyük bir mükafat vermiştir. Ne varki bu arada kapıda mütevazi bir kimse görünmüş, Harzem Emiri de dahil orada bulunanların hepsi heyecanla aya�a kalkmış büyük saygı ve hürmetle baş köşeye buyur etmişlerdi. Sekkaki bu zatın, kendisinden çok daha üstün bir sanatkar oldu�unu zannediyordu. Sonradan başta Harzem Emiri olmak üzere, herkesin saygı ve hürmette yarış ettiği bu kimsenin, bir sanatkar de�il, bir ilim adamı oldu�unu görmüştür. İşte büyük dahi; o andan itibaren içine kor gibi bir ateşin düştü�ünü hissetmiş ve kalbinin derinliklerinden kopup gelen bir sızı ile, her şeyini, sanabnı, şanını ve şöhretini bir tarafa bırakmış ilme ve ilim adamı olmaya karar vermiştir(3). Sekkaki, asıl bundan sonra, olgunluk yaşlarında, dükkanının kepeklerini kapabnış ve kendisini tamamen ilme vermiştir. Devrin faziletli alimlerinden Said b. el-Hayyati ve Muhammed b. Said b. Mahmud el-Harisi gibi şahsiyetli Türk alimlerinden İslami ilimleri tahsil etmiş, Arap dil ve edebiyabna yönelmiş ve kısa zamanda Harzem' de ünü duyulan bir İslam alimi ve şöhreti etrafa yaygın bir Arap dili ve edebiyab otoritesi olmuştur. Bu Zemahşeri'den sonra Harzernden ünü yükselen ve İslam dünyasında adı ve ünü dalga dalga yayılan yeni bir Türk alimi idi. Arbk o, bundan sonra "Siracü'd-Din-llmin Meşalesi" ünvanı ile anılacakb<4>. Taşköprüzade, Ahmed, MevzOatU ' I-Uium, İstanbul, 1 3 1 3, I, Karenkow, F., iA., X, s. 328. 4 es-Suyuti, Il, s. 364. 3 s. 232 vd. 106 • ZEKERİYA KİTAPÇI Bu bakımdan İslam alimleri, şöhreti ufukları aşan bu degerli Türk aliminin yalçın kayaları andıran ilmi şahsiye­ tinin temel taşlarını izah ebnede adeta birbirleri ile yarış ebnişlerdir. Devrin büyük alimlerinden es-Süyuti, bu büyük Türk alimi için şunları yazmıştır. 0�1J �l..JI lw:ı� '� ı,j_,li � �.J4 �.J4 � ,jS.'' .<� "- . . ...;A..4.:i1ıo J...u ::tl �·� _ı_ .· ('.J-" i.)" L.Jc. � ....r- \.1;1 y .. ·· ! _Lll ( ıuaA ,.� ı ·:t" , ı y� -...JJ ".�I.,;JI es-Sekkaki çeşitli ilimlerde parlak, çok büyük bir alim idi. Özellikle Bed i, Beyan ve el-Meani'de çok ileri gitmişti. O, Miftahu'l-Ulum adındaki kitabında, bu Arap diline aid ilimlerden on iki tanesini büttln ayrıntılan ile açıkla­ mıştır''<S>. el-Hamevi, aynı zamanda es-Sekkaki'nin çağdaşı olan bu degerli biyografya alimi, onun muhteşem bir abideyi andıran ilmi şahsiyetini şu cümlelerle özetlemiştir: w�' J .,;ı...ı..J J �yı..ıı ...,! �ı...ı. � ,,.J.;I� J,\i 1.).4 �\S...Jı •· J,..atii �ı .JA .J � ,.,ıc. ,) � � � ' y.lll .J �J yı.ll .J '-:J�'ıı J " . w4S;ı ,.ı. fi� �J"- �' �� es-Sekkaki, Harzemlidir. Arap dili ve Edebiyatı, Meani, Beyan, llm-i aruz ve şiirde ilmi, denizleri andıran bir önderdir. Aynı zamanda büyük bir Kelamcı, yüce bir Fakih ve çeşitli ilimlerde bilge yüce bir kişidir. O asrın en ulu, faziletli kişilerinden biridir. Harzemden kalkan kervanlar sanki onun ululuğunu taşımaktadır<6> . 5 6 es-Suyuti, II, s. 364. el-Hamevi, XX, s. 59. ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 107 es-Sekkaki ve Temel llimler; Miftahu'l-Ulum: Şimdi onun artık; a�aca şekil veren ve harika sanat eserleri ve uyma işcili�i yapan elleri; demir bakır vs. gibi madenieri bir bal mumu gibi yo�uran avuşları ve onları en ince göz nurları ile şekiller veren parmakları, artık kalem tutuyordu. Şimdi O; ince bir zeka, düzgün bir mantık, kudretli bir muhakeme gücü ve her şeyin özünü kavrayan bir akl ile kendini İslami ilimiere adamış, özellikle Arap dili ve edebiyatı, I' rab, Bedi, Beyan, Fesahat ve Belagatta kendini göstermiş ve bir ilim deryası haline gelmişti. Fakat bizim asıl üzerinde durmak istedi�miz, onun ilk yazıldıgı andan itibaren haklı bir şöhrete ulaşan "Miftahu'l-Ulum" adındaki temel kitabıdır. Gerçekte es-Sekkiki, ilim dünyasına adının yüceli�, Arap dili ve edebiyalındaki asıl şöhretini "Miftahu'l-Ulum" adındaki kitabı ile duyurmuş ve asırlara meydan okuyan bir büyük ilim adamı olmuştur. O, bu· kitabında; Arap dili ve buna baglı Bedi, Beyan, el-Meani, Nazım, Şiir, Fesahat, Bela�at vs. gibi da�ırtık ilimleri, bu eserinde derlemiş, toplamış, daha sistematik ve daha düzenli bir hale getirmiştir. Bu eser; o devirlerde, medreselerde yüksek ilimleri tahsil eden ö�renciler için, bu günlerin tabiriyle belki bir "el kitabı" olarak hazırlanmış, büyük ve şumullü bir kitaptır. Bu bakımdan es-Sekkaki'nin bu eseri; o devirlerde çok büyük ve hak etti�inden çok daha fazla bir ilgi görmüş ve bu Türk ilim adamının şöhretini çok yaygın bir hale getirmiştir. Eser; Sarf, Nahiv, Meani, Adab-ı Münazara, Aruz 108 • ZEKERİYA KİTAPÇI ve Kafiye gibi altı ana bölümden oluşmaktadır(7) . Müellif bazı bölümlerine yaptıgı yeni yeni ilave bölümlerle kitap çok geniş bir hal almış ve bir el kitabı olmaktan çıkmıştır. Ne varki Kazvini, onun bu eserini, ciddi bir şekilde yeniden ele almış, lüzumsuz bölümlerini çıkarmış ve "Telhisü'l-Miftah" adıyla özetHyerek taş gibi, yeni, güzel kullanışlı ve çagdaş bir kitap haline getirmiş, böylece bu büyük Türk Aliminin adını asırlarca dimdik ayakta ve hayatta tuttugu gibi, onu eserini de elden düşmiyecek bir şekilde okunan bir kitap haline getirmiştir. Kazvi'nin bu özeti, ilim aleminde öylesine tutunmuş ve öylesine büyük ilgi görmüştür ki, daha sonra 11Miftahu'l­ Ulum" denilince akla ilk gelen Kazvfninin bu özeti olmuş ve asıl kitap çok gerilerde kalmıştır. Onun bu özeti daha sonra yine başka bir Türk alimi olan Taftazani ve diğer İslam bilginleri tarafından defalarca şerhedilmiştir. Daha sonra, bu büyük ilim adamı, Türklüğün öz yurdu Ferganeye gitmiş ve hayatının sonuna kadar orada yaşamıştır. Kaynaklarda onun; Fergane'nin Almalık şehri yakınlarındaki Karyetü'l-Kindi kasabasında vefat ettiğini yazmışlardır (1228)<8>. 7 11 Bursalı, M.T., a.g.e., s . 27, Karenkov, F., İA., X, s. 328. Geniş bilgi için bkz. es-Suyuti, II, s. 363-364, el-Hamevi, XX, s . 59, Bakır, M., Ravzu '1-Cinan, Tahran, 1 304, Taşköprüzade Ahmed, I, s . 232, Karenkow, F., İA., X, s. 329, Huart, C., a.g.e., s. 1 86. VIII. HARZEM EKOLÜNÜN SEÇKiN ALİM İ el-İmam Sadru'l-Efadıl, Ebti Muhammed el-Kasım b. el-Huseyn b. Muhammed el-Harzemi (doğ. 1160 - öl. 1230?) �jJ_p.ll � � �� � �üll � �i �lj':/1 J� r-Lo'JI el-Kasım b. el-Huseyn: Ilmi Hayatının Ilk Yıllan: el-Kasım b. el Hus eyn; bütün Orta ve Yakın Çaglar boyunca Orta-Asya, Türk-İslam Kültür ve Medeniyetinin en büyük, en canlı merkezlerinden biri olan Buhara' da ayaga kalkmış, ilmi şahsiyetinin asıl gölgesi Harzem üzerine düşmüş, Türk asıllı en büyük Arap dili ve edebiyalı alimlerinden biridir. - Kendi rivayetlerinden anlaşıldıgına göre o; kesinlikle 1160 yılında, Harzem' de dünyaya gelmiştir(l>. İnadına zengin varlıklı, bununla beraber şerefli, ilme düşkün ve ülemaya saygılı bir aileye mensuptur. Daha sonra akli ve nakli ilimleri tahsil etmek için Buhara' ya gelmiş<ı> ve ünü ciharu dolduran Buhara medreselerine intisab etmiş devrin büyük İslam alimlerinden biri olmuştur. Bu arada, devrin Türkistandaki geleneklerine uyarak Arap dili ve şiirine yönelmiş; dil, edebiyat, şiir, nazım dersleri almış, fesahat, belagat ilmini ögtenmiştir. Artık o 1 2 el-Hamevi, XVI, s. 237, Ayrıca bkz. es-Süyôti, K. BufYeta 'l-Vuat, Il, s. 252. el-Hamevi, XVI, s. 25 1 . 1 10 • ZEKERİYA KİTAPÇI şimdi, kendi devrinin Arap dili ve edebiyabrun en üstün dahilerinden birisi idi. Bir büyük kültür ve medeniyeti temsil ediyordu. Nitekim daha sonraki yıllarda, Harzeme kadar gelen ve bu büyük Türk alimini kendi evinde ziyaret eden, onunla defalarca ilmi ve edebi konularda bir çok sohbetlerde bulunan el-Hamevi, onun şahsiyetinin temel taşlarını anlatırken kalemini cömertçe kullanmış, onun hakkını bütün gücüyle vermeye çalışmış ve şöyle demiştir: �Wl Jj ,l,i� �_yJI � � _;A �I �� J J 1.h �U'Jt .J.lw:ı" r1c. � t ..>J ,�Lw:Jı o�ı J ,mwı �.,.,aııJ , .lli.llı �' J , .ll.i_,lı ı; _,c. J 01...)' � ,:,t...l.ı.i .,.s , �� .foJ yı...:Jı � ..; ıJliJ , y�'J ı ".wı };ı ı� � ll O; ilimde ulu kişilerin gerçek önde geleni, Arap dili ve Edebiyatında kendi devrinin biricik ddhisi, yufka yürekli, hassas huylu, ayrıca çok ince bir kavrayış, doğru bir anlayış sahibi idi. Arap dili ve edebiyatında kendini göstermiş, şiir yazma, nesir ve hitabette herkese üstün gelmiştir. O kendi asrının ilimde göz bebeği ve zamanının parlak bir bir yıldızı idi" (3), Harzem Ufkunda Doğan Yeni Güneş: Asıl bundan sonradırki ona 11 el-İmam-Büyük Din Bilgini" ve u Sadru 'l-Efadı l-llim de Yücelerin Yücesi" gibi ilirnde parlak ünvanlar verilmiş ve Buhara'da itibarı yüksek, herkesin sevip saydığı ve ilmine hürmet ettiği bir kimse olmuştur. Buhara alimleri ve devlet adamları, bu ilim adarnma sahip çıkmışlar, ona 70 uRükni Dinar'' ı aylık maaşla birlikte, daha bir çok cazip tekliflerde bulunmuşlar 3 el-Hamevi, XVI, s. 238. ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • lll ve Buhara' da kalmasını istemişlerdir. Eger gurbet ve vatan hasreti ( daüssıla) olmasaydı O, Buhara'ya çivilenip kala­ caktı<4>. Ne varki bu genç ilim adamının şöhreti, Buhara hudutlarını çoktan aşmış ve çoktan Harzem' e ulaşmış bulunuyordu. Harzem' e gelince o; bu sıralarda güçlü Türk Harzemşahlar devletinin başkenti olmasının yanısıra bir çok ilim ve fikir adamlarının ziyaret ettigi bir kültür, sanat ve medeniyet muhiti idi. Bunda Türk hükümdar ve devlet adamlarının, ilim adamlarına, büyük ilgi ve ragbet göstermelerinin de ayrı bir yeri vardı. Bu bakımdan Harzem Türk Sultanının en büyük vezirlerinden biri olan Şihabü'l­ Havfi, bu büyük Türk alimini Harzem'e kendi ata yurduna çagırmıştır. Ona, kendi sarayında çok güzel bir makam hazırlanmış ve buraya süslü bir minder konulmuştur. Yani o saray hocası olacak, başta vezirin çocukları olmak üzere saraydakilere ders verecek ve bunun içinde ona yüksek bir maaş ödenecekti. Bu büyük Türk alimin, şu asil davraruşına bakınızki o, Harzeme dönmüş ve kendisine teklif edilen bu yüksek maaş ı reddetmiş ve "Ben şiiri ve nesri para kazanmak için değil bir gönül coşkusu olarak söylüyorum, hatta kimsenin bilmemesi için "mahlas kullanıyorum" demiştir<s>. Sadr-ı Harzem'in Ilmi Şahsiyeti: Haddizatında yukardaki cümleler, onun ilmi kişiliğini bütünüyle ortaya koymaktadır. Onun; diğer ilim 4 el-Hamevi, XVI, s . 25 1 . ' el-Hamevi, XVI, s. 25 1 . t;...ıs:; "i l:ı).i _;,;.Jı_, �1 J; ui_, 1 12 • ZEKERiYA KİTAPÇI adamlarından ayrı, bambaşka bir kişiligi vardı. Zira o; ilmin haysiyetini hayalı boyunca ufukta ve zirvede hıtmuş, onun şerefini kendisi için herşeyden yüce görmüştür. Bu manada devlet büyüklerinin kapısını çalmamış, onlara avuç açmamış onlardan gelecek hediyeterin beklentisi içinde olmamış "Paşa konağındaki mindere" bile ohırmamışlır. el-Hamevi bu büyük Türk alimini, Harzernde kendi evinde 1219 yılında ziyaret etmiş, onun ilmi fazileti ve ahlaki yüceli�i karşısında şaşırıp kalmıştır. Oysa o, bu sıralarda 61 yaşında bulunuyordu. el-Hamevi izienimlerini şu şekilde açıklamaktadır: f'j} � 4,}jl.o ı} ��.J �1 � _;lıaWI � � �i.J.J )W J.G wWJ � AJ � �iJ � � ı� �� � ü:i .;S ".ıJfo.J � oti....ı:ı.J �i_, �.;.J�J .,r.li "Odaya girdiğimde nur yüzlü ihtiyar güzel görünüşlü bir kişi gördüm. llmi herkesi kucaklamıştı. Edeb erkan ve yüce bir ahlak sahibi, inadına tatlı dilli ve güler yüzlü idi. Göksam genişledi, kalbirn ferahladı, artık onun yüce vasıflarını nesir ve nazımla dile getinnem mümkün degildi"(6) . Sadr-ı Harzem'in, Arap dili ve edebiyatında ayrı bir yeri vardı. Devrin alimleri onu el-Asmai veya el-Cahız' dan hiçte geri görmüyorlardı. Nitekim ilmi şöhreti ve eserleri, İslam ilim, kültür ve medeniyet merkezlerine ulaşlıktan sonra bu sahanın otoriteleri onun Arap dili ve edebiyabndaki rakib kabul etmeyen üstünlügünü kabul etmişler ve şöyle demişlerdir: 6 el-Hamevi, XVI, s. 238. ORTA ASYA TÜRKLÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 113 .J� �IJ yi �'JIJ �Lo:IJ t .;4J ��� U} .,:.ı_,.l�" �ü J...A,Ali J �� }.l-1 j.SJ ��J J+.L.JIJ �_;� ı.:HI l.iS " r-wıli �j}_,:.. _;.:ı....o � �i J �� (.)o'lüll ..,i � .li ' �i � "Derlerki Asmai, kendini göstermiş, nahiv, edeb ve şiirde parlak bir alim olmuştur. lbn Dilreyd, Halil ve Cahız da öyle, onlann her biri ilmin ineisi ve faziletin yol göstericisidir. Dedimki bu doğrudur, bunlar şanı yüce insanlardır. Fakat onlardan ilimde en yüce olanı ise Sadr-ı Harzez Kasımdır"(7) . Harzemli bu büyük "Türk Bilgesi'' şerefli, haysiyetli dolu dolu bir ilim hayatı yaşamıştır. O, yerine göre duygu dolu bir çok şiir ve kasideler yazmış, kendi iç dünyasını ve Peygamber sevgisini ifade etmiş ve yerine göre, dostlarına devlet büyüklerine bir edebiyat harikası olan mektuplar inşa etmiştir. el-Hamevi, bunların en güzel örnekleri bir cemile olması için kitabına kaydetmiş ve bu ilim adammı, bütünüyle Orta-Asya Türk Kültür ve medeniyetine maletmemizde bizlerin en büyük yardımcısı olmuştur. Bununla beraber, onun arnelde mezhebi "Ebu Hanife" itikatta mezhebi ise; "Ehl-i Sünnet" olmuş ve "Mutezile" den şiddetle kaçınmıştır. Bunda ilmi tahsilini Buharada tamamlamasının ayrı bir rolü vardır. Nitekim kendisine takıldıklarında 11 Mu tezili olmaktansa Harzernden çıkıp gitmeyi tercih ederim" derdi<8>. Onun 1235'li yıllarda vefat etti gi anlaşılmaktadır. 7 8 el-Haınevi, XVI, s. 243. el-Haınevi, XVI, s . 239. 1 14 • ZEKERİYA KİTAPÇI el-Hamevi den ö�rendi�imize göre; bu, Türk alimi çeşitli konularda pek çok eserler yazmıştır. Bunlar arasında Zemahşeri'nin bazı eserlerinin şerhi de vardır. Bunların çogtı da Arap dili ve edebiyab ile ilgilidir. Bunların en önemlileri şunlardır: 11K. et-Tavzihfi-Şerhi'l-Makamat", 11K. Şerhi'l-Müfred ve'l­ Müennes", "K. Şerhi'l-Ehaci li Carillah", "K. Acaibi'n-Navh", "K. es-Sım fi'l-I'rab", K. Şerhi'l-Ebniye", "K. Ucaletüs-Seferi fi'ş-Şir''. Ayrıca O, Gazneli tarihci Utbi" nin 11 K. el-Yemfni" ll adındaki ünlü kitabını da şerhetıniştir<9>; 9 A ' el-Hamevı, XVI, s. 253. III. ORTA ASYA TÜRK İ SLAM MEDENiYETiNDE LUCAT İLMİ ve LEKSİKOGRAFYA iLMİNİ N İLK TÜRK ÖNCÜLERİ Dil ve Luğatın Önemi: Dil ve luğat; bir milletin millet varlı�, yarınlara giden yolda ayakta tutan en büyük ve en hayati dinamikle!den biridir. Luğat kitapları ise; o dilin varlığının devam etmesi ve kaybolup gitmesini önleyen ve dile yaşama direnci ve gücü veren bir hayat kaynagıdır. Bir dili di�er dillerden ayıran, onun üstünlügünü, zenginligini ve yüceligini ortaya koyan en büyük kültür hazinesi ve millet varlığının ortak gıdasıdır. Dünyada; güzel bir millet ve milliyete oldugu gibi, güzel bir dil ve lugata sahip olmak kadar bir insana gurur veren, mutlu kılan hiç bir şey yoktur. Arapça bu manada; ilk Cahiliyet çaglarından beri çok mükemmel ve çok gelişmiş bir dil oldugu gibi, onu diğer müslümanların yanında, çok mübat-ek bir dil kılan, bir başka önemli faktör daha vardır. O da; bütün bu olumlu yönleri yanısıra, onun dini yönü; yani, bir iliihf vahyin ifadesinde, yedi kat göklerin Sahibinin bu dili seçmesi ve " Vahiy Kültürü"nün esası olmasıdır. Bu Arapçaya şüphesiz diger dillere göre çok büyük bir üstünlük saglamış, onu basit bir kavim ve toplum dili olmaktan çıkarmış ve bütün müslümanlar arası, etnik köken ve dilleri ne olursa olsun, her türlü milli taassubun dışında çok mübarek bir dil, yani 116 • ZEKERİYA KİTAPÇI 11Muhammed Ümmeti nin ortak dili, hem de sadece bu dünyada degil, uhrevi alemde de geçerli olmak üzere yaygın bir inanç haline getirmiştir. " Bu temel ve ilahi özellikler, Arap dilini ögrenme ve yazmayı, onun inceliklerini keşfehne, dolayısıyla onun daha geniş iklimlerde yayılmasını, daha da cazib bir hale getirmiştir. Böylece genellikle gayr-i Arap ve fakat müslüman millet ve ilim adamları arasında bu dilin gelişmesi yolunda ve özellikle leksikografya dalında bir hizmet yarışıda başlamış oluyordu. Gayr-i Arap ve fakat müslüman milletler arasındaki bu hizmet yarışını şüphesiz Kuran-ı Kerim in Arapça nazil olması ve Hz. Peygamber'in "hadislerini" Arapça olarak ifade buyurması, özellikle leksikografya ilmini daha da süratlendirmiştir. ' Zira dil ve lugat; sadece Arapça ve buna baglı filolojik ilimierin degil, vahiy kültürü ve Hz. Peygamber in hadislerine dayanan Tefsir, Hadis, Fıkıh vs. gibi İslami ilimierin asıl dayanagı, diregi ve Arapça kelimeler ise bu kültür ve medeniyet binasının inşa edildigi temel taşları idi. Bu açıdan bakıldıgında Arap dili, lugat ilmi ve leksikografya, Tefsir ve Hadis gibi İslami ilimlerden hiçte geri olmıyan, belki onlardan bir manada çok daha şerefli bir ilim olduğu ortaya çıkmaktadır. Çünkü lugat ve o leksikografya olmadan, Kuran ummanı ve Hadis denizinin derinliklerine dalmak ve bu denizin incileri, onun mana zenginliklerini ortaya koymak, dolayısıyla insanların dini hayatlarında, mutluluklara giden yolun önünü açmak mümkün degildir. ' ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 117 Bu bakımdan ilk hicret asrından itibaren II. III. ve IV. asırlarda, daha ziyade gayr-i Arap ve fakat müslüman milletler arasında, Arap dili ve luğat ilminin gelişmesinde baş döndürücü bir hizmet yarışı başlamış ve bu sahanın dev temsilcileri yetişmiştir. Bu hizmet yarışında kulvarda en hızlı koşan milletierin başında ise müslüman Türkler gelmektedir. Türkler ve Luğat Ilminin Gelişmesi: Müslüman Türkler, bu dinin gelişme ve yükselmesine parlak kılınçları ile hizmet ettikleri gibi, bu dil, yani lugat ilminin gelişmesine de mübarek kalemleri ile hizmet etmişler ve bu sahada şöhretleri dünyaları dolduran ve ilmi uromanları andıran bir çok leksiko�afya alimleri yetiştirmişlerdir. O kadarki, modern leksikoğrafya ilminin temeli bu ünü dünyaları dolduran Türk asıllı ilim adamları tarafından ab.lmış ve onların bu sahalarda yazdıkları eserler leksiko�afyanın temel kitapları olarak kabul edilmiştir. Türk Sultanları, Han, Hakan ve Türk Beyleri, at Üstünde nasıl ki parlak kılınçları ile İslam dinini yüce kılmak için gaza ve cihad seferlerine çıkmış, yeni yeni ülkeler fethetmişlerse, Türk asıllı büyük ilim adamları da, Arap dilinin gelişmesi yolunda bitmez tükenmez seferlere çıkmışlar ve leksikoğrafya ilminin gelişmesinde çok büyük hizmetler etmişlerdir. Onlar bu cümleden olmak üzere; bu ilmi seferlerinde Arabistan'a gelmişler, senelerce çöllerde dolaşmışlar, bedevi Araplar içinde yaşamışlar Arapça kelimelerin mana inceliklerini,şiir, beyt, kaside, ata sözleri, 1 18 • ZEKERiYA KİTAPÇI kelam-ı kibarlar ve yeni yeni kelime bulma ve toplamada birbirleri ile adeta yarış ebnişlerdir. İlim dilinde "şahid" veya çogtıl olarak "şevahid" dedigirniz bu yeni kelime ve şiirler, sanki onların bu ilim meydanlardaki askerleri, yani gaza ve cihad erieri idiler. Böylece onlar, Arap diline yeni yeni mana zenginliği olan kelimeler ve Arap edebiyabna da, üstün değerde binlerce şiir, kaside ve beyt kazandırmışlardır. Daha sonra onlar, bir ömür pahası ve bir göz nuru olarak topladıkları ve her biri, birer inci danesini andıran bu kelimeleri ve bu arada Arap dilini, yerli yerine oturtmak için büyük bir gayretin içinde olmuşlar ve her bir kelimenin mana zenginligini ortaya koymak için kıyasıya bir mücadele vermişlerdir. Bu Türk alimleri; bir manada asırın dil ve edebiyat meydanında, Araplar da dahil, herkese meydan okuyan demir kuşaklı cihan pehlivanları idiler. İşte leksikoğrafya dediğimiz luğat ilmi de onların bu uğraşıları sonucu ortaya çıkmıştır. Türk Luğat Yazarlan ve Özellikleri: Bu cihan pehlivanlarının diğer İslami ilimlerde olduğu gibi, leksikoğrafya ilminin gelişmesinde de çok büyük hizmetleri olmuştur. Onlar; leksikoğrafya ilminin gelişmesinde, Türk'ün ilmi dehası ve akli muhakeme gücünü göstermişler ve bu sahanın çok kıymetli kitaplarını yazmışlardır. Hatta gerçek manada ilk leksikoğrafya kitabını yazma ve ilk büyük luğat alimi olma şerefi de ne ilginçtirki ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 1 19 bir ulu Türk'e aittir. Bu ulu Türk; "' İbrahim b. İshak el­ Farabi" adıyla arulmaktadır. Orta-Çag, Türk İslam Kültür ve Medeniyetinin en önemli merkezlerinden biri olan Farap'ta dünyaya gelen bu Türk bilgesi; ilmi hayabrun ilk yıllarından itibaren Arap dili ve edebiyabna, Iugat ilmine çok büyük bir önem vermiş ve bu cümleden olmak üzere daha sonra "Divanü'l-Edeb" adındaki büyük lugat kitabını yazmışbr. O, Arap dilinde, en erken devirlerde yazılmış ilk ve en mükemmel bir Iugat kitabı idi. Bugün bile bu lugat kitabını görenler ve okuyanlar bu Türk ilim adamını övmek ve hizmetini ve leksikografya ilmine yapbgı yüce hizmetleri degerlendirme ve takdir etmede adeta bir yarış içine girmişlerdir. Nitekim A. Muhtar; Arap yazar, bu Türk ilim adamı ve eseri hakkında şöyle demiştir: "Ftirabi, şüphesiz luğat ilminde güneş gibi dogmuş bir kimsedir. Luğat ilminin doğuşu ve gelişmesinde emeği geçenlerin en önde gelenlerinden biridir. Her nekadar onun yeğeni el-Cevheri, luğat ilminde "Cevheri ekolü"nün temsilcisi ise de; eğer insanlar biraz insaflı ve onun luğat ilmindeki üstünlüğünü kavramış olsalardı, #Cevheri Ekolü"nün ilk kurucusunun Farabi olduğunu kabul etmek mecburiyetinde kalırlardı. Bununla beraber Ftirabi, kelimeleri son harflerine göre tertip ve düzene koyarak bir luğat kitabı yazan ilk luğat tilimidir''< 1 >. 1 el-FArabi, Divanil 'l-Edeb, tah. A. Muhtar Umer ve İ. Enis, Kahire, 1 954, I, s. Önsöz. 120 • ZEKERİYA KİTAPÇI Ondan önce böylesine mükemmel bir lugat kitabı asla yazılmamıştı. Onun bu eserini büyük bir emek sarfederek yayınlanan i. Enis ise, bu Türk ilim adamı hakkında şöyle demiştir; "Bana öyle geliyorki; bu günkü modern manada ilk klasik Arapça luğat kitabını Farabi hazırlamıştır. O böylece bir çığır açmış ve onun açtığı bu çığır asırlarca devam etmiştir'' (2>. İshak b. İbrahim, künyesinden de anlaşılacagı gibi, parlak Türk ilim ve kültür merkezlerinden biri olan Farabta yetişmiş ve Arap dili ve edebiyabrun en önde gelen şahsiyetlerinden biri olmuştur. Yukarda adı geçen el­ Cevheri'nin dayısıdır. İşte bu Türk bilgesi, küçük el­ Cevheri'yi, hem de ilerlemiş yaşına rağmen, ilk tahsil yıllarından itibaren Arap dili ve edebiyatma düşkün bir kimse olarak yetiştirmiş, böylece onun luğat ve leksikoğafya ilmine giden yolunu da açmıştır. Bu ilmin esasıru dayısından ögrenen el Cevheri ye gelince; iyi bir Arap dili ve edibi olarak kazandığı şöhretini, daha sonra bir leksikografya bilgini olarak tamamlamış ve bu sahanın en temel eserlerinden biri olan "Tacü'l-Lüğat ve Sihahu'l-Arabiyye" adındaki muhteşem luğat kitabını yazmıştır. Gerçekte, Türkçe adıyla "Kamus" veya "Sihah" kendi zamarn ve sahasının tek eseri ve Arap dili üzerine yazılmış ve bir eşi benzeri az bulunan en gelişmiş, en mükemmel bir luğat kitabı idi(3). - 2 3 ' el · Farabi Divanü '1-Edeh, I, s. Önsöz. Geniş bilgi için bkz. Attar, A. Abdülgafur, Mukadimetü 's-Sihah, el·Kahire, ı 956, ı 09 vd. , ORTA ASYA TÜRKLÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 121 Leksikoğrafya'da el-Cevheri Ekolü: el-Cevheri, bu muhteşem eseri ile lugat ilminde dört büyük ekolden biri olan ve "el-Cevherf Ekolü" olarak bilinen ve leksikografya tarihine geçen uluslararası bir ekolün de kurucusu olmuştur. Öyleki "el-Cevherf Ekolü" her bir asırda, sinesinde yüzlerce, binlerce çeşitli kavimlerden dil ve lugat alimi barındırmış ve bunlar "el-Cevherf ekolü" nün bayrağını dalgalandırarak onu bu günlere kadar getirmişlerdir. Böylece, daha örıceleri ve ilk hicret asırından itibaren dil ve luğat sahasında kurulmuş olan diğer ekoller mesela "lmam Halil", "Ebu Ubeyd" ve "el-Bermekf ekolleri" bu Türk alimi, lugat meydanlarında boy gösterdikten sonra fonksiyonlarını kaybebniş ve öğrencisiz kalmışlardır. el­ Cevheri ekolü, bir çok ilim adamiannında kabul ve itiraf ettikleri gibi, bu medreseterin en hayırlı, en ulularından birisi idi. Daha sonraki devirlerde yazılan yüzlerce, binlerce lüğat kitabının el-Cevheri'nin ilk defa ortaya koyduğu bu yeni esaslara göre ve bu ekolün ögrencileri tarafından yazılması, bu ekolün tesirlerinin ne kadar büyük olduğunu göstermektedir(4). Bu ekolün özelligi luğat yazınada kelimelerin son harflerini esas almaları idi. Çünkü el-Cevheri, bunu, böyle ortaya koymuştu. Bu usulde, "kelime" sanki elle tutulur, gözle görülür bir madde bir taş gibi ele alınmış, Arap alfabesinde yer alan harflerin sırasına göre bu kelimeler çok titiz bir tertip ve düzen içinde sıralanmış, kelimeler düzgün 4 Bu dil ve Iugat ekolleri hakkında geniş bilgi için bkz. Attaru, A., Abdulgafur, a.g.e., s. 1 O 1 vd. 1 22 • ZEKERİYA KİTAPÇI bir taş gibi, lugat binasının duvarlarına konulmuş, onların . manaları açıklanmış, onlara; bu ilmin tabiri ile "şev ah id" dedigimiz, şiir, beyt-i darb-ı mesel ve çöl kelimeleri ile yeni yeni, mana zenginligi kazandırılmıştır. Bu bina sahih ve son derece güvenilir kelimelerden yapılmışh. Bir tanesinin bile sökülüp ahiması mümkün degildi. Bu aynı zamanda muazzam bir edebiyat ve kültür kitabı idi. Leksikoğrafyadaki bu yeni yaklaşım, daha önceki lugat ekallerine göre bir inkılab idi. İşte, leksikoğrafya ilmindeki bu büyük inkılabı, ilk defa bir "Türk alimi" başarmış ve bayrağı leksikoğrafya kalesinin burçlarına dikmiş ve onun diktiği bu bayrak bugünlere kadar dalgalanıp gelmiştir. Bu luğat ilminde yeni bir çığır idi. Nitekim büyük Türk Bilgesi de bunun farında olmuş ve bu yeni tertip ve düzenin kendinden önce hiç bir kimsenin ortaya koymadığını söylemiş, bundan haklı bir gurur duyduğu gibi bunu fazlasıylada hak etmiştif'..5>. Bütün bunlar Türklerin bu büyük ilim yani; Arap dili ye edebiyatnun gelişmesi ve bundan çok daha önemli olarak modem leksikoğrafyanın ortaya konulmasında ne kadar büyük ve önemli hizmet ettiklei-ini bütünüyle ortaya koymaktadır. Gerçekte; Arapça modem leksikoğrafyanın temeli, iki büyük ilim adamı tarafindan atılmıştır. Bunlann ikisi de Türktür ve ikisi 4e Farablıdır. Bunlar; İshak b. İbrahim el­ Fi.rabi ile, İ smail b. Hammad el-Farabi' dir. Birisi "dayı" diğeri ise onun "yeğeni" dir. s Attar, A., AbdülgAfur, a.g.e., s. 1 09. ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 123 Sıhah'ın Ilim Dünyasındaki Yeri: el-Cevheri'nin; "Sihahı" kendi devrinde ve ilim dünyasında bir sarsıntı yaratmıştır. Onun bu kitabı, ilk yazıldıgı andan itibaren, ne elden ve ne de, dilden düşmemiştir. Bundan da öte, her bir asırda yetişmiş yüzlerce lugat otoriteleri, bu "Türk Bilgesini" övme ve onu göklere çıkarmada adeta bir birleri ile yarış etmişlerdir. Onların gerek ·el-Cevheri ve gerekse "Sıhahu'l-Luğa" hakkındaki övgü ve degerledirmeleri, bir büyük kitabın hacmini aşacak kadar çoktur. Bunlardan mesela es-Se alibi Sıhahı, diğer lugat kitapları ile karşılaştırmış ve şöyle demiştir: "Sıhahu'l­ Luğa"ya gelince o; şilphesiz 11 el-Cevhere"<•> den tertip ve düzen itiban ile çok daha güzel 11Tehzibü'l-Luğa" dan çok daha ağırlıklı ve 11Mu'cemü'l-Luğa" dan çok daha faydalı ve herkesin kolayca yaratanabileceği bir kitaptır''<6>. Yine kendi devrinin faziletli en büyük luğat alimlerinden biri olan İbn Tayyib el-Fasi (öl. 1170) bu Türk luğat aliminin şahsiyetinin önünde saygı ile ·egilmiş ve ona olan hayranlıgıru hem de, asırlarca sonra şöyle dile getirmiştir: "el-Cevheri şüphesiz 11 Sarf' ilminin minberlerdeki yüksek sesli hatibi ve luğat ilminin mihrabdaki en bilyUk imamıdır. Zira Cenab-ı Hak, el­ Cevheri'ye, ne kendinden önce ve ne de ondan sonra gelenlerin hiç bir şekilde ulaşamıyacaklan kadar ulu bir şöhret venniştir. Onun kitabı "Sıhah" ise; ondan önce ve • 6 Bunlar Arap dilinin zirvesinde devasa lugat kitaplarıdır. Z.K. Attar, A., Abdulgifur, a.g.e., s. ı ı 2. 124 • ZEKERiYA KİTAPÇI sonra yazılan luğat kitabianndan hiç birinin gönnediği çok büyük bir ilgi gömıüştür<7> . "Sıhah" bir lugat kitabı olarak bu erişilmez, üstün mevkiini asırlarca korumuş ve şöhretinden hiç bir şey kaybetmeden bugünlere kadar gelmiştir. Kitabın nüshaları hilafet ülkesinin her bir yeri, mesela do�uda Kaşgar önlerinden, batıda Endülüs' e kadar yayılmış ve bu Türk ilim adamının ismini her tarafa ulaştırmıştır. "Sıhah" bu arada Osmanlılar devrinde İslamın taht ve baht şehri İstanbul' a da ulaşmış, Osmanlı medreselerinde çok büyük bir ilgi görmüştür. "Sıhah" daha sonra, uKaşgarf Mahmud milliyetçiliğinin" kendi devrinde en büyük temsilcisi ve Araisü'l-Kuran adındaki büyük tefsirin müellifi Mehmed Vani Efendi (öl. 1592)<8) tarafından " Vankulu Lugdh" adıyla Türkçeye tercüme edilmiş ve İbrahim Müteferrika tarafından, kurulan ilk matbaada 1141 yılında İstanbul' da iki cild halinde basılmıştır. Sıhahu'l-Luga'nm ilk kurulan Osmanlı matbaasında basılan bir kaç nadir kitap arasında bulunması, ona, Osmanlı medreselerinde verilen değeri göstermektedir. Sıhah ve Kaşgarlı Mahmud: Ne ilginçtirki el-Cevheri'nin bu çalışması, daha sonraki asırlarda Türk dilinin gelişmesine de dalaylı yollardan çok büyük hizmetleri olmuştur. Zira bu yöndeki çalışmalardan yararlanmak isteyen bir çok Türk alimleri, el1 8 Attar, A., Abdülgafur, a g e s. 1 1 6. Mehıned Vani Efendinin bu yönü ilgili geniş değerlendirmeler için bkz. Kitapçı, Z., Hazreti Peygamberin Hadislerinde Türkler, Konya, 2004, s . 49. . . ., ORTA ASYA TÜRKLÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 125 Cevheri'yi taklid etmişlerdir. Onlar bu defa aynı usul ve metodla, Türk ·dilinin Araplara ve bu kültürün mensubu olan di�er kavimlere ö&-enınelerini sa�lamak için Arapça olarak "Türkçe luğat'' kitabiarı yazmışlardır. Bu manada bizim dile getirmek istediğimiz büyük Türk alimi ve Arap dili otoritesi ve Türk milliyetçisi Mahmud el-Kaşgari ve onun sadece Türk dili ve Türkçe için değil, Türk tarih, kültür ve edebiyah için kıyamete kadar eşsiz bir hazine kıymetindeki büyük çalışması, bir di�er ifade ile, "Divan-ü Luğat et-Türk" adındaki ölmez eseridir. Kaşgari'de her Türk ilim adamı gibi, iyi bir tahsil görmüş, Arap dil ve edebiyahnda bir büyük otorite haline gelmiştir. İşte bu büyük Türk alimi, asıl bundan sonra, diğer Türk bilge kişileri gibi, Arap dilinin mana farklılıklarını anlamak için Arap yurtlarına, diyar-ı Mudar ve Rabia kabilelerine gitmemiş, bilakis Türk ülkelerine koşmuştur. O; Kırgız, Kıpçak, Oğuz, Yağma, Basmil, Uygur vs. gibi bir çok Türk boyları arasına dalmış, buraları boy-boy, oba-oba dolaşmış, koca bir ömrü Türkçe ve onun mana zenginli�ni keşfetmek için harcamış ve o ça�larda bir eşi ve benzeri olmıyan muazzam bir "Türk filoluğu" ve bundan da öte bir "Türkoloji" alimi olmuştur. O, dünyaları dolduran bu ilmi ile, uhrevi bir yolculu�a çıkmak istememiş ve deryaları andıran bu bilgisini, bir diğer ifade ile Türkçe kelimeleri bir cevher danesi gibi aktararak bu sahanın kıyamete kadar kedisini hayıda yad ettirecek en kıymetli eserini yazmışhr. · 1 26 • ZEKERİYA KİTAPÇI Di�er taraftan el-Cevheri'nin "Sıhah"ı, Arap dilinde yazılmış en mükemmel Arapça bir "luğat" yani "leksikoğafya" kitabı oldu� gibi, Kaşgari'nin "Divanı" ise, yine Arapça yazılmış en mükemmel bir Türkçe leksikoğrafya kitabıdır. Böylece hem Arap, hem ci� Türk diline ait modem leksiko�afya ilminin önderi bu iki Türk ilim adamı oldu�u gibi, bu ilmin, Türk yurtlarında ilk temeli de onlar tarafından atılmış oluyordu. Bütün bunlar diger taraftan Türk ilmi gücü ve akli dehasının Arap dili ve edebiyatirun gelişmesi, bir di�er ifdde ile, İslam kültür ve medeniyetinin müşterek mirasında Türklerin ne kadar önemli ve büyük bir hizmet ifa ettikleri ve tam bir altın ça� yaşath.klarını bütün açıldı� ile ortaya koymaktadır. Zemahşeri ve Leksikoğrafya: Leksikogt-afya ilminin gelişmesine emeği_ geçen Türk asıllı, büyük Arap dili ve edebiyab otoritelerinden biri de Cirullah ez-Zemahşeri'dir (öl. 1144). Gerçekte Zemahşeri, İslami ilimierin her bir dalında, özellikle Arap dili ve edebiyatı, Fesahat, Belagat, Bedi, Beyan gibi ilimlerde çok kıymetli eserler yazdı�ı gibi, lugat ve leksiko�rafya ile ilgili olarak ta bir çok eserler yazmıştır. Bunlardan 11Faiku'I-Luğa", "Müteşabihü'l-Esma" ve "Esa­ sü'I-Belağa" bizim bu konularda, aklımıza gelen onun ilk kıymetli eserlerdir. Fakat onun bu sahada, asıl adını duyuran, el-Cevheri ve Kaşgari gibi leksiko�afya ilminin kendi asrında gerçek bayraktan kılan asıl büyük çalışması "Mukaddimetü'l-Edeb11 adındaki devasa kitabıdır. ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 127 Ne ilginçtirki İsmail el Cevheri'nin en eski Türk kültür merkezlerinden biri olan Farabclan aldıgı feyiz ve kültürle, Arapça "es-Sıhah" lugabnı yazdıgt gihi, ondan bir asır sonra gelen Kaşgarlı Mahmud ise yine çok parlak bir kül tür merkezi olan Kaşgarda yeni bir hazırlık yapmış "Divan'ü Lüğat et-Türk'' adındaki Türkçe Iugat kitabını yazmışbr. Daha sonra bu sahada Zemahşeri boy göstermiş ve bu defa Türk kültürünün en canlı merkezlerinden biri olan Harzernde "Mukaddimetü'l-Edeb" bir diger ifade ile, Türkçe Harzem lehçeşinin, çok büyük bir lugat kitabını yazmışbr. Bu kıymetli çalışması ile Zemahşeri, leksikografya ilminde bir deha oldugunu gösterdigi gibi, Türk kültür ve medeniyet birligimiz ve bütünlü�müzü de saglamıştır. - , Haddi zabnda, Mukaddimetü'l-Edeb, sadece, Arapça degil, aynı zamanda "Harzem Türkçesi" ve "Farsça"yı da ögrerunek isteyenler için, esas metni Arapça yazılmış mükemmel bir Iugat kitabıdır. Kitab daha sonra; bizzat müellifi tarafından Emir Ebü'l-Muzaffer Bahu'd-Din Atsız b. Alau'd-Din Muhammed b. Anuştekin adındaki Harzem Türk hükümdarı (1127-1156) nın istegi üzerine Harzem Türkçesine tercüme edilmiş ve bu Türk emirine sunulmuştur. Zemahşeri' den sonra leksikografya ilminde ve Harzem ufkunda parlayan Türk asıllı bu ilmin öncülerinden bir digeride Şemsü'd-Din Muhammed b. Kays er-Razi' dir. Olgunluk yaşlarında Türk Harzem sarayına intisab etmiş ve Muhammed Harzemşah'ın en kıymetli ilmi müşavirlerinden biri olmuştur. İşte bu büyük Türk alimi, 1 28 • ZEKERİYA KİTAPÇI Harzem Türk dilinin en temel kaynagı olan meşhur eseri "Tibyanü'l-Luğa et-Türki ala Lisanı Kanglı" adındaki kitabını, Harzemin; böyle bir büyük Türk-İslam devletinin başkenti, bir büyük ilim kültür ve medeniyet merkezi, bir çok alim ve ediplerin uğrak yeri oldugu bir dönemde yazmış ve bu Türk hükümdarının çok yüce takdir ve iltifatlarına mazhar olmuştur. Fakat onun bu mutlu yılları, Türk Moğol boyları ve Cengiz Han' ın tarih sahnesine çıkmasıyla pekte uzun sürmemiştir. Buraya kadar olan açıklamalarımızda, "Leksikoğrafya İlmi" ve bu ilmin gelişmesine emegi geçen Türk alimleri üzerinde durulmuş ve onların mübarek hizmetlerinin genel bir degeriendirmesi bir özet halinde sunulmuştur. Bunlar İslam Kültür ve Medeniyet semasında parlamış, Türk asıllı Kutup yıldızlarıdır. İşte bundan sonraki sayfalarda bu ilim yıldızlarının hayatı üzerinde durulacak ilmi şahsiyeti ve eserlerinin çok geniş bir degeriendirmesi yapılacaktır. ı. TÜRK ASILLl BÜYÜK LUGAT ALİMİ Ebu İbrahim İ shak b. İbrahim el-Farabi (dog. 893? öl. 961 ?) �� .Jli\1 �ı y,} � Jb..wıJ & 1 Y.� �\ lshak b. lbrahim'in Ilk Tahsil Hayatı: İshak b. İbrahim; Turan Yurdu, Farab semasında parlamış, Türk asıllı, Arap dili ve edebiyabrun kendi devrindeki en büyük otoritelerinden biridir. Çok büyük bir dil·ve lu�at alimidir. İslam kültür ve medeniyetinde tam ve kamil manada ilk leksikoğrafya yazma şerefi de bu Türk bilgesine aittir. O; leksiko�rafya ilminde bir çıgır açmış ve bu sahanın uluları asırlarca onun açbğı bu yolda yürümüşlerdir. Bu dev Türk bilgesi; bütün Eski ve Ortaça�lar boyunca (hatta bugünlere kadar) Türklügün öz yurdu, aynı zamanda, o devirlerde Kaşgar ve Harzem gibi bir ilim ve kültür merkezi haline gelmiş olan Farab'ta dünyaya gelmiş (894?) ve bu sebebten dolayı "el-Farabi" ünvanı ile anılmışbr(l). FArap ise; Seyhun nehrinin dogusunda, Balasagun şehrine yakın (Otrar bölgesi) bir Türk beldesidir<ı>. Farab, İslam kültür ve medeniyet dairesine· girdikten sonra buradan, başta büyük Türk filozofu Muhammed b. Uzluğ el-Farabf (öl. 950) olmak 1 el-Hamevi, VI, s. 62, es-SüyOti, BufyetQ 'l- Vuat, s. 9 1 , Attar, A.A., a.g.e., s. 80, Ben Cheneb, M., el-Cevheri, lA., III, s. 1 26. 2 el-Hamevi, el-BQldan, IV, s. 224. 130 • ZEKERİYA KİTAPÇI üzere, İslami ilimierin her bir kolunda bir çok Türk asıllı ilim adamı çıkmıştır. İshak b. İbrahim'in ilk gençlik yılları ve ilmi hayalı hakkında şimdilik elimizde fazla bir bilgi yoktur. Ne varki o da, bu devirlerde sık, sık örnegini gördüğümüz Türk asıllı ilim adamları gibi, örf, adet, ananelerine bağlı, İslami ilimiere ocaktan düşkün, şerefli bir Türk ailesine mensuptur. İlk ilmi tahsilini şüphesiz bu devirlerde çoktan bir ilim ve Öy le kültür merkezi olan FArap medreselerinde yapmışhr. tahmin ediyoruzki daha sonra o; bu devirlerde adet olduğu üzere Buhara'ya gelmiş (Zemahşeri örneğinde olduğu gibi) ve ünü, cihanı dolduran Buhara medreselerine intisab etmiş, Arap dil ve Edebiyatında saygı değer, otorite bir Türk alimi olmuştur. Zira o devirlerde ll Buhara", es-Sealibi'den ögrendiğimize göre "ilmin Ka'besi ve bir çok şöhretli alimierin buluşma yeri" idi{3), lshak b. lbrahim Yemen Ellerinde: Ne varki bu büyük Türk alimi, ilk tahsil yıllarından itibaren Arap, dili ve Edebiyahna çok büyük bir ilgi göstermiş, onun sarf, nahiv ve hele hele i' rab gibi dil inceliklerini bir cebir denklemi gibi çözmek istemiştir. Bu bakımdan o, kendini bu dilin cezbesine kaphrmış, olgunluk yaşlarında yurdunu yuvasını terketierek kendini Arabistan çöllerine atmıştır. Şimdi o; tam bir "ilim gezgini" ve Arap ll dili dilencisi" idi. Bu bakımdan İbrahim; aradığı ve özlemini çektiği gerçek 3 Arapçaya kavuşmak ve bu es-Sedlibi, YetimetU 'd-Dehr, Kabire, 1 956, IV, s. 1 0 1 . yönde duyduğu ORTA ASYA TÜRI<LÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 131 susuzlu� gidermek için önce Hicaz' a daha sonra Yemen'e gelmiş ve Zebfd şehrine yerleşmiştir. Zira o; Arap dilinin inceliklerini ve gerçek Arapça, klasik arapçayı, bu dilin asıl yurdundu, yani Yemen ehlinden ögrenmek istiyordu<4>. Ne varki bu gün bile FArap ile Yemen arasındaki mesafeye bakanlar, bu Türk ilim adamının gerçek Arap dilini ögrenme tutkusunun onu ne hale getirdigini göreceklerdir. O, burada uzun süre kalmış, çiçekten çiçege koşan bir bal arısı gibi Arap dilinin peşine takılmış, çölün derinliklerine açılmış ve "şevahid" dediğimiz onbinlerce kelime ve bir o kadar da şiir, beyt, kaside, darb-ı mesel, kelam-ı ·kibar toplamış ve ilmi dünyaları dolduran bir ilim adamı olmuştur. İbrahim ei-Farabi burada; özellikle Arap dili, şiir ve edebiyatta, bir kemal devresine ulaşlıktan sonra Türkistan'a dönmüş ve kendi özyurdu Farab'a gelmiştir. Bundan sonra bu Türk adamı, dolu, dolu bir ilim hayalı yaşamışbr. O, bir taraftan FArap medreselerinde hocalık yaplığı gibi, diğer taraftan bir çok kimselere özel dersler vermiş ve bir çok Türk gencinin ilme giden yolda, yani Arap dili ve Edebiyalında önünü açmış ve bir çok şahsiyetli ilim adamı yetiştirmiştir. Ondan feyz alan ve en yetenekli öğrencilerinden birisi de öz yeğeni, aynı zamanda, leksikoğrafya ilminde kendi mesleğini büyük bir başarı ile devam ettirmiş olan İsmail b. Hammad el Cevheri'd ir O; daha sonraki yıllarda Arap dili ve edebiyabrun abidevi şahsiyetlerinden biri olmuş ve dayısından aldıgı özel dersler, lugat ilmi ve ögrendigi yeni metodlar sayesinde ve bu erken devirlerde, dayısından - 4 . el-Hamevi, ei-Udebli, VI, s . 62, Krş. Attar, A.A., a.g.e., s. 80; 132 • ZEKERiYA KİTAPÇI sonra ilk temel leksikoğrafya kitabını yazmışlır. Onun bu kitabı üzerinde, bundan sonraki sayfalarda çok daha ayrınlılı bir şekilde durulacaklır. el-Ftırabi'nin tlmi Şahsiyeti ve Divilnü'l-Edeb: el-Farabi, bu devirlerde yetişmiş, Türk asıllı en büyük Arap dili ve edebiyalı otoritelerinden biridir. Dolu, dolu bir ilim hayalı yaşamış ve kendi sahasında çok kıymetli eserler vermiştir. Fakat ilim dünyasındaki asıl büyük şöhretine "Divanü'l-Edeb" adındaki dev eseri ve ilk muazzam luğat kitabını yazdıktan sonra ulaşmış ve bu böyle zamanımıza kadar gelmiştir. Bu kitab, el-Hamevi'den öğrendiğimize göre; "K. es-Salim, K. el-Mudaf, K. el-Misal, K. Zeviitü's­ Selase, K. Zevatü'l-Erba ve K. el-Hamze olmak üzere altı ana bölüme aynlmıştır. Aynca her bölümde önce isimler, sonra fiiller ele alınmış ve çok tertipli düzenli bir luğat kitabı olmuştur''CS>. Mamafih Farabi'nin bu eseri Ahmed Muhtar Umer ve İbrahim Enis tarafından biri genel fihrist olmak üzere ve dört cild halinde yayınlanmışlır(6). Gerçekte kitap, uzun bir ömür ve çok titiz bir çalışma ile hazırlanmışlı. Kelimeler bildiğimiz Arap alfabesinin harflerine göre sıralanmış ve bu sıralamada kelimelerin son harfi esas alınmıştı. Kelimelerin, kılı kırk yarareasma titiz bir şekilde üzerinde durulmuş, s 6 ei-Hamevi, VI, s. 63. el-FArabi, DiviJn/J '1-Edep, Tah. A . Muhtar Umer ve İ. Enis, Kahire, 1 974, Ayrıca bilgi için bkz. Çö�enli, M.S. ve Demiralay, K., Arap Edebiyatında Kaynaklar, Erzurum, 1 994, Attar, A. Abdü'l-Gafur, MukaddimetJJ 's-Sihah, Kahire, 1 956, s. 8 1 . ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİY ATlNDA YERİ • 133 farklı manaları yazılmış, bunlar cahiliye devrine aid şiir, arb­ ı meselelerle süslenmiş ve böylece muhteşem bir luğat "Hayır!" dil, edebiyat, şür ve kültür eseri bir edebiyat antolojisi olmuştur. Bu şerefli Türk Bilgesi; lu�at ilminde yaptı� çalışmarun büyüklü�ünün farkında idi. O bu kitabını; � J'LJ-J :ullı :_,ı _»o "Arap dilinin terazisi kelimelerin ayar ölçüsü" olmak üzere yazmıştı<7). ve Artık bundan böyle Arapça kelimeler bir sarraf terazisi ha'ssasiyeti ile burada tartışılacak ve mana kalıplarına dökülecekti. Saygı de�er Türk alimi, kitabını tamamladıktan sonra onu; devrin geleneklerinin aksine, bir devlet ulusuna degil, kendi ifadesinde de anlaşıldığı gibi; Etirab'ın ünlü alim ve mutasavvuflarından ve kendisinin çok büyük bir saygı duydu� Ebü'l-Hasan Ahmed b. Mansur'a takdim etmiştir(B). Divanü'l-Edebin Yeni Değerlendinnesi: Gerçekte kelimeleri alfabe sırasına ve son harflerini esas alarak üstün bir tertip ve son derece saglam bir şekilde bir büyük lügat kitabı yazmak, tamamen onun buluşu idi. el­ Farabi, bu konuda Türk'ün yaratıcı ilmi dehası ve akil ihatasını göstermiş ve bu sahada o günlere kadar bir eşi ve benzeri olmıyan bir büyük lugat hazırlamıştı. O; böylece belki farkına varmadan yeni bir çığır açmıştı. İşte daha sonra başta İ smail b. Hammad el-Cevheri olmak üzere, asırlarca luğat alimleri onun açtıgı bu yeni yolda yürümüş ve çok kıymetli eserler vermişlerdir. 1 Attar, 8 A. G., a.g.e., s. 80. DiviJnll '1-Edeb, I, s. 72. 134 • ZEI<ERİYA KİT APÇI Divanü'l-Edeb hakkındaki yeni araşbrmalarla bu Türk ilim adamı zirvelere taşınmış ve lu�at ilminde hakettiği şerefli mevkie oturtulmuştur. Nitekim çağıınızın büyük dil ve luğat alimlerinden biri olan A. Muhtar haklı olarak Leksikogtafyada "el-Cevheri ekolü" olarak bilinen bu dil ve edebiyat ekolünün ilk kurucusunun el-Farabi olduğunu söylemiş(9) ve bu büyük Türk ilim adamının luğat ilimindeki hakkını teslim etmiştir. Yine Farabi'nin bu büyük eserini uzun ve yorucu bir çalışmadan sonra yeniden ilim hayatına kazandıran i. Enis, bu büyük Türk ilim adamının luğat ilminde gösterdi�i bu üstün başarıyı hakkıyla takdir etmiş ve şöyle demiştir: "Şüphesiz o; kelimelerin harf esasına göre tertip edilerek yazılmış ilk luğat kitabıdır. Farabi'den önce, hiç bir kimse bu metodu kullanmamıştır. O, luğat ilminde yeni bir çığır açmış ve daha sonra gelen leksikoğrafya alimleri, asırlarca onun açtığı bu yolda yürllm üşlerdir. Bu manada o; el-Cevheri'ye de şüphesiz öncülük etmiştir''<ıo>. Ne varki Farabi'nin bu büyük eserinin ilim ve kültür muhitlerinde, ilk yazıldığı yıllarda bizim bekledi�imiz kadar büyük bir ilgi göstermiş ve şöhretli son derece sınırlı kalmıştır. Nitekim devrin kadılarından Neşvan b. Said el­ Hımyeri bu konuda yazdı�ı uzun bir şiirinde duyduğu üzüntüleri dile getirmiş ve şöyle demiştir: y� ÖA ,lLi �. � � y..:}o :i ıjL.j ı.} �.,:. �i 9 Div8nli 'l-Edeb, I, s. önsöz. 10 DiviJnli '1-Edeb, I, s. Önsöz. �L.o �i yi�'Jı i.JA uDJ.) �4-J ,) .)+.i:. � � 'J ORTA ASYA TÜRKLÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 135 "Bir Araptan daha ziyade Arapçayı bilen bir acem (Türk) in Edeb bahçesi kayboldu. Neylersinizki, Arapçanın özü olan bu eser zamanın dagdağası içinde garib oldu"< 11 >. Divanü'l-Edebin şöhretinin sınırlı kalmasının asıl sebebi, öyle tahffiin ediyoruzki, onun yeğeni olan İ smail el­ Cevheri' dir. Zira onun yazdığı "Tacü'l-Luğa ve Sıhahu'l­ Arabiyye" adındaki kitabı, luğat ilminin semasında bir güneş gibi doğmuş ve kendi sahasında bir kutup yıldızı gibi pariayıp duran eserlerin ışıkları da böylece kaybolup gitmiştir. Bununla beraber; devrin büyük dil ve luğat alimlerinden Kadi Ebu Said es-Seyrafi, Muhammed b. İbrahim el-Fergani, el-Has an Ali b. Saad ez-Zamini gibi daha nice kimseler bu büyük Türk aliminin ese�ini sadece bir luğat değil bir kültür ve edebiyat olarak görmüşler, onu okumuşlar, hatta onu kendi elleri ile istinsah etmişlerdir< ıı). Eserin Yeniden Yayınlanması: Bu arada hemen önemle kaydedelimki, zamanın dağdağası arasında kaybolup giden bu eser, çağımızın dil ve luğat alimlerinden yukarda da ifade edildiği gibi A.M. Ömer ve 1. Enis tarafından, eski kütüphaneterin tozlu raflarından . indirilmiş ve çok titiz bir metin çalışmasından sonra, hem de çok iyi hazırlanmış bir fihristle birlikte dört cild halinde, 1974 ve 1979 yılları arasında Kahire' de yayınlanmışhr. Kitabın dördüncü cildi çok güzel bir fihrist olarak hazırlanmıştır. 11 12 Divdnil 'I-Edeb, I, s . el-Hamevi, VI, s. 65. 39. 136 • ZEKERiYA KİTAPÇI İyi bir Arap dili ve edebiyah otoritesi olan müellif, İ . Enis, büyük Türk bilgesi Farabi'nin bu eserini göklere çıkarmış ve ona övgüler ya�dırmışhr. Ne varki saygıdeğer müellif; bu eser için yazdı�ı geniş değerlendirmesinde Türkistan uleması, Türk ilmi deha ve akli ihatasının, Arap dili ve edebiyatırun gelişmesi yolunda yaphklaiı mübarek hizmetleri aklına dahi getirmediği gibi, Türk alimleri tarafından Orta-Asya bozkırlarında inşa edilen bu ilim kültür ve medeiyet kasrının farkında bile olmamışhr. Hatta i. Enis, daha da ileri gitmiş, bu Türk ilim adamının "Türklüğünü" gözardı etmekle kalmamış, o kadar ki "Divanü'l-Edeb" gibi bir eserin, Farab gibi bir Türk muhitinde yazılamıyacağını iddia etmiştirki bizim bunu kabul etmemiz mümkün de�ildir. Bu kendi değerlerine sahip çıkınıyan Türk ilim adamları için, acınacak bir durumdur. O; ancak bir saçma olan iddialarında aynen şöyle demektedir: "Farabta, hele hele bir Türk toplumunda böyle Arapça bir lu�at kitabının yazılması, işte bu bana göre kesinlikle mümkün degildir. Zira böyle bir eseri yazmak isteyen bir kimsenin bir çok kaynak eserlere, ilim adamları ile görüşüp konuşmaya ve onların saglam bilgilerine ihtiyaç vardırki; bunların hiç biri Farabta yoktur. Bu bakımdan bu eser olsa, olsa Bağda dta yazılmıştır"<B>. Gerçekte bunlar, ilim adına yapılmış zırvalardan biri ve Arap yazarların her şeyi Arap dili ve edebiyahna mal 13 Divtinii '1-Edeb, I, s. 6. ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 137 etme gibi müzmin bir ·hastalıgın. şaşkın bir ifadesidir. Zira bu devirlerde Kaşgar, Harzem, Buhara nasıl ve önemli Türk kültür ve medeniyet merkezlerinden biri ve buralarda bir çok lu�at kitabı ve Arapça eserler yazıldığı gibi; Farapta, çok daha parlak, Türk İslam Kültür merkezlerinden birisi idi. Bu Türk ilim ve kültür merkezleri, ilmi faaliyet ve gelişmeler bakımından; Bağdad, Şam ve Kahireyi aratmıyordu. Bu bakımdan Firabi, Divanü'l-Edeb adındaki bu muazzam eserini, Farabta yazdı�ı gibi, Kaşgarlı Mahmud'ta, yine böyle muazzam bir luğat kitabı olan Divanü Luğat et-Türk'ünü Kaşgarda, Yusuf His Hacib ise, Kudatgu Bilik adındaki meşhur eserini Balasagun da yazmışbr. Ayrıca buradan şöhreti dünyaları dolduran bir çok Türk asıllı ilim adamları çıkmışb.r. Di�er taraftan büyük lu�at alimi el-Cevheri ve büyük Türk İslam filozofu Uzluğ el-Firabi de, Farabta yetişen bu şerefli Türk ilim adamları arasındadır. Bu bakırnda onun bu eserini Yemen'de yazdığım söyliyenlerde mesela; A.A. Abdülgifur - gibi, çok gülünç bir hataya düşmüşlerdir<14). Türk asıllı bu büyük ilim adamı, ilmi bakımdan dolu dolu bir hayat yaşamışb.r. Onun bu külli çalışmasının yarusıra "K. Beyanü'l-İ'rab" adında çok kıymetli bir kitabı daha vardır. Ayrıca o; İbn Kuteybe'nin uEdebü'l-Katib" adındaki kıymetli eserini şerhetmiş ve bu de�erli eseri daha faydalı bir hale getirmiştir<15>. İ shak b. İbrahim in 961 li yıllarda Türk vataru Farap'ta öldü�ü tahmin edilmektedir. ' 14 ıs Attar, A. AbdulgMur, a.g.e., s. el-Hamevi, VI, s . 63 . 80. 138 • ZEKERİYA KİTAPÇI İ shak b. İbrahim, her ne kadar Türkistan ufku Arap dili ve edebiyatı semasında, luğat ilminde bir yıldız gibi parlam.ışsa da, bu dilin gelişmesine asıl emeği geçen onun yeğeni, değerli Türk alimi Hammad el-Cevheri olmuştur. Öyle ise biz şimdi, Arap dilinin bu büyük mimarını görelim. II. ARAP DİLİ NİN EN B ÜYÜK LU GAT ALİMİ Ebu Nasr el-Firabi İsmail b. Hammad el-Cevheri: (Doğ. 924 - Öl. · ıoo4) � JA �ı J� � �Lı...}. , �� .JWI � y,\ el-Cevheri'nin Türklüğü: el-Cevheri, bu devirlerde yetişmiş bir çok ilim adamı gibi; Türan yurdu ve Türkistan semalarında yıldızı parlamış, ışıkları bütün hilafet merkezi, Arap İslam şehirlerine ulaşmış, lu�at ilmindeki şöhreti dünyaları kaplamış ve ilmi şöhretinden haklı olarak hiçbir şey kaybetmeden bu günlere kadar gelmiş, Türk asıllı en büyük dil ve Iugat alimlerinden biridir. Tarihte Arap dili ve edebiyalı hakkında ilk modem ve mükemmel Arapça Iugat kitabını yazmış ve bu sayede kıyamete kadar hiç kimsenin önüne geçemiyecegi bir şeref kazarunışhr. el-Cevheri aslen Türk müdür? Bu soruya modern Arap ve İran milli şuuru u hayır!" demiş ve onu bütün gayretleri ile Türklük camiasının dışına çektikleri gibi Türklüğünü hatırlamak bile istememişlerdir. Nitekim onun 11Tacü'l-Luğa ve Sıhahu'l-Arabiyye" yadındaki büyük , eserini yayma hazırlayan ve bu münasebetle "Mukaddimetü's Sıhah" · adıyla çok geniş, müstakil bir kitab yazan A. Abdülgafur Attar, bu Türk lugat alimi ve eserini bütün gücüyle ve 140 • ZEI<ERİYA KİTAPÇI şövenizme varan ifadeleriyle Arabizme mal etmeye çalışmış ve lüzumsuz bir gayretkeşlik göstermiştir(l>. Oysa onun; "aslen" ve "ırki olarak Türk olduğu nda " kimsenin en ufak bir şüphesi olmamalıdır. Zira, başta el­ Hamevi olmak üzere, İslam tabakat alimleri, onun Türk asıllı bir büyük alim oldugunda adeta ittifak ebnişlerdir. Bnlardan mesela el-Hamevi, bu büyük Türk aliminin hayatı hakkında çok geniş açıklamalarda bulunmuş ve aynen şöyle demiştir: yi J\i .Y. � _;ııı .:ı� W. d-i .J Onun aslı zaten Türk yurtlarından ve Farap'tan idi"<ı>. el-Hamevi'nin bu ibaresi, onun IJTürklüğünün" en büyük deli olmalıdır. Zira el-Hamevi bu kelimeyi yani; ..!l_;Jı .:ı� 11Bilad et-Türk" kelimesini o devirlerde adet olduğu üzere, bir çok İslam alimi gibi /Jırkı" anlamda kullanmışnr. Degerli İslam cogtafyacısı el-Kazvininde bu kelimeyi "ırkf'' manada, Türklük anlamında kullandıgı görülmektedir. Ne varki O; Asaru'l-Bilad adındaki büyük eserinde, İshak b. İbrahim ve Hammad el-Cevheri gibi 11aslen" ve "neslen Türk" olan böylesine büyük dil ve lugat alimlerine karşı şaşkınlıgıru ifade etmektende geri kalmamıştı.r(3>. Diğer taraftan Farab; bütün eski ve Orta Çağlar boyunca Türklüğün bir kalesi ve bir ilim, kültür merkezi olmuş ve bu sahada ünü dünyayı dolduran bir çok ilim ve fikir adamları yetişmiştir. Bu bakımdan başta Z.V. Togan4 1 Attar, A.A., Mukaddimeta 's-Sıhah, Kahire, 1 956. el-Hamevi, VI, s. 1 52. 3 Bursalı, M.T., a.g.e., s . 27. 4 Togan, Z.V., Giriş, 's. 90. 2 ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 141 Mütercim Asım Efendi olmak üzere<S> M.T. Bursalı(6), M.Ş. Günaltay(7) ve A. Saygılı<B>, gibi daha bir çok Türk ilim adamları, kendi ulu ataları arasından böylesine yüce ve şerefli bir büyük lu�at ilmi dahisinin çıkmasından başları göklere de�ercesine gurur duymuşlar ve onun Türklüğü ve yüksek şahsiyeti hakkında geniş açıklarnalarda bulunmuşlardır. el-Cevheri'nin llk Gençlik Yıllan ve llmi Hayatı: O da; dayısı İ shak b. İbrahim gibi, bir Türk şehri olan Farabta düyaya gelmiştir<9> . İslami ilimiere ocaktan ba�İı, haseb ve nesebce üstün, örf, adet ve ananelerine düşkün şerefli bir Türk ailesine mensuptur. A. Sayılı, onun Türk lakabı ile dolaşbgını söylemektedir(lo). İlk tahsil hayatına o devirlerde Farab' ın çok ünlü medreselerinde başlamış ve dinamik bir İslam alimi olmuştur. Daha sonra dayısının telkinleri ile Arap dili ve edebiyabna yönelmiş, ondan bu ilmin esaslarını ögrenmiş, çok sıkı bir egitim görmüştür. Aklı, fikri, ilmi kavrayış ve zekası, çevres.indeki herkesi hayret ve dehşete düşürecek derecede güçlü idi. Nitekim el­ Hamevi onun bu istisnai durumunu takdir ebniş ve şöyle demiştir: s Mütercim Asım Efendi, Ulus Gazetesi, 28 Kanün, ı 924. Bursalı, M.T., a.g.e., s. 27. 1 Günaltay, M.Ş., Zabıtlar, s. 305, Krş. Huart, C., a.g.e., s. ı 75. 6 1 Uluslarorası lbn Türk, Horezmi, Fdrahi, Beyrüni ve lhni Sina Sempozyumu Bildiri/eri, Ankara, 1 990, s. 9. el-Harnevi, VI, s. ı s 1 , /nb8hll 'r-Ruot, s. 1 87 es-Süyuti, BulJet, s. 195, GAL, I, s. 128, Ben Cheneb, M., İA., s. 1 26. 10 Sayılı, A., a.g., Bildiriler, s. 9. 9 , 142 • ZEKERİYA KİTAPÇI �i J � J �J �IS� ıjl...)l �l&.i .Joe IJ.. ı.;_y.p.JI wiS.J" � �� �J �J�IJ 4.Alll .Jc. ..,i t\...J JAJ yl}.i jA .!ljill � jA JJ:ı :.;ısJ J,-�ı .,s �� .:J'-_>i, .;.. � t"' JI>J a.l�ı .} Jı,.Jı ".J'- .)c. � .;Jl �fo..ıi J Jti'/1 u�J �l ._,k _;&....11 . "el-Cevheri; bu zamanın zeka, kavrayış ve ilim bakımından en harikalanndan birisi idi. O aslen Türk yurdundan, yan Farabtandır. O; Arap dili ve edebiyatı ve luğat ilminin en büyük imamı idi. Onun hattı (el yazısı) herkese örnek olacak kadar güzeldi. Bununla beraber çok güzel yazı yazar ve konuşurdu. Bir yerde oturmaktansa (ilim için) sefere çıkar etrafı dolaşır ve çoğu halde gurbet elleri ona vatan olurdu" ( ll ) . el-Hamevi' nin bu beyanları, aynı zamanda onun ilmi şahsiyetinin temel taşlarını oluşturmaktadır. Mamafih el­ Cevheri; şüphesiz ilmi hayabrun ilk yıllarından itibaren, Arap dili ve edebiyahna, luğat ilmine çok sıcak ve samimi bir ilgi duymuş ve bu duygular onun kalbini ve gönlünü bir kor gibi yakıp tutuşturmuştur. Buna asıl sebeb te dayısı, büyük dil ve luğat alimi Ebu İshak İbrahim b. el-Farabi olmuştur. Zira bu büyük Türk alimi ona; Arap dili ve Edebiyab hakkında Farabta çok özel dersler vermiş, kendi yazdığı çok büyük bir luğat kitabı olan "Divanü'l-Edeb"ini ders kitabı olarak okutmuştu. Bundan da öte el-Cevheri, bu muazzam kitabı, kendi o güzel el yazısı ile tensih etmiştir(12>. Bunlar diğer taraftan, Farabi'nin bu güzel eserini bir kısım Arap 11 12 el-Hamevi, VI, s. 1 5 1 - 1 52. Divantl 'I-Edeb, 1, s. 6, ei-Harnevi, VI, s. 64. ORTA ASYA TÜRKLÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİYATINDA YERİ • 143 yazarlarının iddia ettikleri gibi Yemende degil, Farab'ta yazdı�ının da en kuvvetli bir delili olmalıdır. Artık bundan sonra hiç bir kimsenin el-Cevheri'nin önüne geçmesi, onu durdurması mümkün değildi. Bu bakımdan bu büyük Türk alimi ytırdunu yuvasını terketmiş ve kelimenin tam anlamı ile bir "ilim gezgini" ve 11Arapça kelime arayıcısı" olmuştur. O, bu cümleden olmak üzere önce Irak' a gelmiş burada zamanın Ebu Ali el-Farisi (öl. 966) ve Ebu Said es-Seyrafi (öl. 977) gibi büyük alimlerden dil ve luğat dersleri almış ve ö�rendikçe bu ilme karşı ilgi ve hırsı bir kere daha artmışbr(13). el-Cevheri Arabistan Çöllerinde: Bu Türk alimi, Bağdad'ta daha fazla kalmamış, yeni bir sefere daha çıkmış, uzun ve meşakkatli bir yolculuktan sonra Hicaz'a gelmiştir. Çünkü o; gerçek fasih, bozulmamış Arapçayı ve onun mana zenginliklerini "Sihah" adındaki eserin başına koyduğu bir kaç cümleden de anlaşıldığı gibi "gerçek Araplar ve badiye ehlinden yüz yüze gelerek" öğrenmek istiyordu<14). Bu cümleden olmak üzere; Hicaz' a gelmiş Rabia ve Mudar yurtlarını dolaşmış ve bin bir çiçekten bal toplayan arılar gibi, buralarda uğramadığı yer ve görüp konuşmadığı lu�at ehli kalmamışhr. el-Cevheri Araplık ve Arapça'nın öz yurdu olarak bilinen bu topraklardan "Şevahid" dediğimiz, binlerce kelime, şiir, darb-ı mesele toplamış, "hayır!" onları kendi defterlerine müsvedde olarak bir bir yazmış ve 13 14 Attar, A. Abdulgafur, a.g.e., s. 1 09, Sullemü 'l- Vusul, s. 1 66. el-Cevheri, I, s . 33. ...,.yali :i..Ll Jlı� .t ..W' �.,J �_, � .ı4.ı Ja..ı.t" " 144 • ZEKERiYA KİTAPÇI böylece Arap dili ve onun inceliklerini Araplardan çok daha iyi bilen mükemmel bir dil ve lu�at alimi olmuştur(15). el-Cevheri bu şekilde Arap dili, şiir ve luğatta zirvelere ulaşlıktan sonra, artık memleketi olan Farab'a Turan yurduna dönmek üzere yola çıkmış ve Damığan'a( ) gelmiş ve burada, devrin büyük alimlerinden Ebu Ali'nin misafiri olmuş ve bir süre burada kalmıştır. Damığanda kaldıgı sürece, şehrin büyük alimleri onu ziyaret etmiş, ilim ve faziletinden doyasıya yararlanmışlardır. Bundan sonra Nişabur' a yönelmiştir. .. Oysa bu Türk aliminin ilmi şöhreti, ondan çok daha önce buralara ulaşmış bulunuyordu. Bu bakımdan Nişabur alimleri onun önüne geçmişler ve onu Nişabur'a adeta çivilemişlerdir. O burada, dolu dolu bir ilmi hayat yaşamıştır. O, bir taraftan ünlü Nişabur medreselerinde Arap dili ve Edebiyatı derslerini okutmuş, yüzlerce öğrenci yetiştimiş, di�er taraftan hummalı bir telif faaliyetine girişmiş ve kendisini hayırla yad ettirecek bir çok Arap dil ve edebiyatının zenginliği hakkında kıymetli eserler yazmıştır. Fakat onun ilim dünyasında ismini ölümsüzleştiren en büyük eseri, Arap dili ve edebiyatı, özellikle modern leksikoğrafyanın temel kitabı olarak kabul edilen "Tacü'l-Luğa ve Sıhahu'l-Arabiyye" adındaki temel çalışmasıdır. ıs El-Hamevi, VI, s. ı 53, lnbaha 'r-Ruat, s. ı 87. ".�.)l.ıll ,.� ı.} �).JI y� �I..!..J" • Rey ile Nisabur arasında önemli bir kasabadır. Z.K. ORTA ASYA TÜRKLÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 145 el-Cevheri ve "Tacü'l-Luğa ve Sihahu'l-Arabiyye: Gerçekte u Sıhah11 kendi zamanı ve sahasının tek eseri, Arap dili ve Edebiyalı üzerine yazılmış, ayrıca bir eşi ve benzeri olmayan bir luğat kitabı idi. Zira bu büyük Türk bilgesi; ömrünün büyük bir kısmını Arap ellerinde geçirmiş, bazan bir kelime, bazan bir şiirin peşine takılmış, günlerce koşuşturmuş, bu cümleden olmak üzere binlerce kelime, şiir, beyit, kaside ve atasözleri, darb-ı meseleler toplamış daha sonra bu kelimeleri, kılı kırk yarareasma değerlendirmiş, onları kelime bakımından en doğru, mana ve mefhum bakımından en güçlü, en güvenilir alanlarını seçmiş, böylece uTacü'l-Luğa ve Sıhahu'l-Arabiyye/1 adını verdiği luğat kitabı ortaya çıkmıştır. Bu bir benzetme ile Türk asıllı büyük Hadis alimi İmam-ı Buhari'nin llSahih-i Buharisinde, Hz. Peygamberin Hadislerini toplama ve yazmadaki metodunu, bu büyük dil bilgini Türk bilgesi el-Cevheri, Arap dilinin kelimeleri ve onların manalarını tesbit etmede kullanmış v� bu defa o da ��sıhahu'l-Luğa11 adındaki luğat ilminde en makbul ve en güvenilir kitabı yazmıştı. el-Cevheri bu kitabını; kelimelerin madde-i asliyesinin son harfi ve son harfi müşterek olanların, ikinci harfini esas almış ve bunları bildiğimiz Arap alfabesinin harflerine göre sıralamış, kelimelerin mana farkını bir bir izah etmiş, bunlara eski Arap şiiri, ata sözlerini delil, yani "Şahid11 olarak göstermiş ve böylece çok güzel ve muhteşem, hacimli bir luğat kitabı ortaya çıkmışhr. 146 • ZEKERiYA KİTAPÇI Kaşgarfnin Türk" ünün Türk durumu ne ise; büyük dili, "Divan'ü-Luğat eseri, tarih, kültür Tacü'l-Luğa'nın ve et­ edebiyatındaki Arap dili edebiyatı, eski devir ştirleri için durumu aynı, belki ondan çok daha önemli idi. Zira beş bin senelik Arap dilinin ilk defa böylesine mazbut, böylesine muhkem ve dört başı marnur bir lugat, bir ilim irfan eseri yazılmıştı. Her nekadar önce İmam-ı Hilil el-Cevhen"" den başta olmak üzere, nice dil ve lugat alimleri, buna teşebbüs emişlerse de, hiç birisi böylesine mükemmel bir lu�at kitabı yazmada, onun kadar başarılı olamamışbr. el-Cevheri bu eseri ile, Arap dili, edebiyatı ve "Cevheri Ekolü" olarak bilinen bir lugat ilmi tarihinde ekolüde kurmuş oluyordu<t6), el-Cevheri; Başı Göklerdeki Türk A limi Bu ekol; el-Cevheri'nin Türk'e has olan ilmi deha ve akli iliatası sayesinde kurulmuştu. Ne varki büyük Türk Alimi başardıgı bu görevin, Arap dili ve İslAm dini için farkında idi. O, kitabının önsözünde bunu fazla bir şekilde böbürlenmeden Türke has bir tevazu, hem de birkaç cümle ile ifade etmiş ve aynen şöyle demiştir: u� �� �� .:ı.. .ot..all � · ı :a ii ��" w.- :.;� e- t. yüS..II .:.ır:.. �Ji � -�''' J U:! . ı� . ......� \la� ,_ ı.... . _, � . .lll r-'� �J . L_ �l ("" . .. .)J� ..,.- 1.... .�t. .)M .. ..lll " . .yk �� � ��J "Ben bu kitabı en doğru ve en gtlvenilir kelimeleri seçerek yazdım. Allah onun hizmetteki yerini yüce, din ve dU.nya ilimlerinin aniaşılmasını ona bağlı kılsın. Bu luğatın 16 el-Cevheri'nin EkolU hakkındaki geniş bilgi için bkz. Attar, A. Abdulgiifur, a.g.e., s. 1 O 1 . ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 147 tertib ve dUzeni, kelimelerin seçimi ve mana zenginliğinin ifadesinde onun iJnilnU kesen, onu geçen başka bir kitab· henUz yazılmamıştır'' <t n. El-Cevheri, bu saygı deger Türk Alimi, TAcü'l-Lügasını tamamladıktan sonra onu; devrin büyük alimlerinden Ebu Mansur Abdür-Rahim el-Bişeki'ye ithaf ve takdim etmiştir(lB). el-Bişeki'nin; şiir, edebiyat, yazı ve ilirnde bir meseleyi ortaya koyma ve münakaşa etmede Alimler arasında ayrı bir yeri vardı. Kendine has bir medrese yaptırmış, bir çok ögt'enci yetiştirmiş, habrı sayılır bir kimse olmuştur. Halbuki; bu devirlerde sıradan bir kitap yazanların bile bunu bir fırsat bilerek idAri ve askeri erkanın kapısını çaldıkları, onlann teveccüh ve iltifatarına mazhar olmak için yarıştıklan ve kitaplarını onlara takdim ederek çok büyük mükafatlar aldıklan göz önüne getirilirse bu, el-Cevheri'nin degerini bir kere daha arbrmaktadır. Çünkü bu Türk Alimi, böylesine muazzam bir kitabı sadece ve yalnız bu işin ehli bir ilim adarnma takdim etmiş ve bunun dışında hiç bir maddi beklentisi de olmamışbr. Bu da onun, ilmi şahsiyeti ve ilmini, bir ticaret metaı olarak kullanmadıgıru, son derece tok gözlü bir kimse oldugunu göstermektedir. Artık o; bu dev eseri ile her yerde ve her toplumda övünebilirdi. Zira, bir Türk ve Arap diline karşı bir yabancı olmasına ragmen, ana dili Arapça olan bir çok ilim adamlarını geride bırakmış ve Arap dilinin ilk defa tam ve 17 11 el-Cevheri, T8ctı 'l-Lufa ve Sıhahu 'l-Arabiyye, l, s . 33. el-Hamevi, VI, s. 1 63, Attar, A. Abdülgifur, a g e . s. 1 09. . . , 148 • ZEKERİYA KİTAPÇI mükemmel bir luğat kitabını yazmışbr. Onun için bu Türk bilgini bundan ziyadesiyle gurur duymuş ve çevresindekilere bir çok kimse gibi şöyle demiştir: "Geliniz öğreniniz"(19)! dilinizi bir Türkten, bir yabancıdan Sıhah'ın llim Dünyasındaki Yankılan: Gerçekte "Sıhah" müellifinin de ifade ettiği gibi, luğat kitaplarının 11Tacı" "Hayır!" o; hem "Sahı" ve hemde "Padişah"ı idi. Sıhah, bir lugat kitabı olarak bu erişilmez üstün mevkiini asırlarca korumuş ve şöhretinden fazla birşey kaybetmeden bugünlere kadar gelmiştir. Kitabının nüshaları; müntehay-ı Şarktan yani, Kaşgar önlerinden, müntehay-ı garba yani; Endülüse kadar ulaşmışbr. Öyleki Sıhah; daha ilk yazıldığı andan itibaren elden ele, dilden dile dolaşmış, yüzlerce, binlerce nüsha çogalblmış ve ilim dünyasında çok büyük yankılar yapmışbr. Nitekim es­ Seilibi, 11Yetimetü'd-Dehr" kitabının yazarı; "bu kitabın bir nüshasını 1 00 Nişabur dinanna satın aldığını" söylemiştir(20). Daha sonra İslam alimleri, bu Türk belgesi ve onun luğat ilmindeki üstün başarılarını takdir etmede adeta bir birleri ile yarış etmişlerdir. Bunlardan biri de el-Hamevi'dir; O; el-C evheri'nin bu eserine hayran kalmış ve kalemini cömertçe kullanarak şöyle demiştir: 19 Bursah, M.T., a.g.e., s. 27, GUnaltay, M.Ş., Zabıtlar, s. 305, Mütercim Asım Efendi, Ulus Gazetesi, Ankara, 28 Kanun I. 1 924, Huart, C., a.g.e., s. 1 75. 2 0 el-Hamevi, VI, s. 162. ORTA ASYA TÜRKLÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 149 uşu anda insaniann elinde bulunan ve en güvenilen bir kitap olan 11Sıhah'a gelince bu; en güzel yazılmış, en iyi tertib .edilmiş ve herkesin en faz la yararlandığı bir kitaptır. Onun, hiç bir kimsenin başaramıyacağı bir şekilde bir tertip ve düzen içinde yazılması, onu yazan kişinin ilmi kavrayışının ne kadar sağlam ve ilmi şahsiyetinin ne kadar yilce olduğunu göstermektedir. Bununla beraber O; 11el­ Cemhere" den daha güzel, '1Tehzwu'l-Luğa"dan daha tertibli ve 11Mu'cemü'l-Luğa"dan çok dahafaydalı bir kitaptır''<21 > . Sıhahu'l�Luğa'ya Yeni Bir Yaklaşım: el-Cevheri'nin bu eseri, İslam kültür ve medeniyetinin bu en erken devirlerinde ve ilk defa düşünülmüş ve yazılmış, daha öncekilere göre çok mükemmel bir luğat kitabı idi. Böylece Arap dili, İslam kültür ve medeniyetinde ilk ciddi ve mükemmel bir luğat kitabını yazma şerefi Farablı bir Türk ilim adarnma nasip oluyordu. Bu bile Türklerin bu büyük kültür ve medeniyet devresine ne kadar erken devirlerde girdikleri, Arap dili, edebiyat ve şiirinin gelişmesine ne kadar önemli hizmetlerde bulunduklarının çok önemli bir delili olmalıdır. Konunun bundan daha da ilginç bir yönü daha bulunmaktadır. O da; Arapça'run, bu en mükemmel luğat kitabının Farab'lı bir Türk alimi tarafından yazıldığı aynı asırda (XI. y.y.) yine İç-Asya ve Turan yurdunda ve Kaşgar şehrinde, bu defa bir başka Türk milliyetçisi ve vatanperveri tarafından aynı şekilde, ilk "Arapça Türkçe luğat kitabının" hem de Arapça olarak yazılmış olmasıdır. 21 el-Hamevi, VI, s. 1 55 . 150 • ZEKERİYA KİTAPÇI Bundan maksadımız büyük Türk alimi ve Arap dili ve edebiyab otoritesi Mahmud el-Kaşgari ve onun Türk dili, edebiyab, Türk tarih ve kültürünün sonsuz bir hazinesi nitellginde ve "Divanü Lüğat et-Türk" adındaki ve her türlü takdirin üstünde ve paha biçilmez eseridir. Bütün bunlar İslam kültür ve medeniyetinde çok ayrı bir yeri olan leksikografya, lügat ilminin ilk öncülerininde Türkler oldugunu ortaya koymaktadır. Mamafih, Orta Asya Türk tarih, kültür ve medeniyetinin zengin boyutlarını tesbit etmede, çok ayrı ve müstesna bir yeri olan Mahmud el-Kaşgari ve onun bu devasa eseri üzerinde, bundan sonraki sayfalarda çok daha ayrıntılı bir şekilde durulacakbr. Bütün bu baş döndürücü ilmi gelişmeler, Türkün yaratıcı dehası, akli zeka, ilmi gücü ve bütün bunlardan sonra, onun saglam karakteri ve üstün tabii meziyetleri ile bu büyük medeniyetin gelişmesinde sadece "kılıncı" ile degil, "kalem" yani fikir ve düşünceleri ile de birinci dereceden etkili oldugunu ortaya koymaktadır. el-Cevheri'yi Bekleyen Tatsız Ölüm Olayı: el-Cevheri sadece bir ilim adamı degildi. Türk' e has meziyetlerden olan ata binme ve silah kullanınada ayrı bir şöhrete sahipti<22>. Bununla beraber bu gururlu Türk alimi aynı zamanda, duygu dolu çok hassas ve fakat iyi bir şair idi. Arapça bir çok şiirler yazmış ve kendi iç dünyasını dile getirmeye çalışmıştır. Nitekim o, Nişapurda, kendini bi� manada hapsettigi bu çileli günlerini, bir şiirinde şöyle dile getirmiştir: 22 Mütercim Asım Efendi, a.g.mk. ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • ısı � ı.; v-iJ:! ui i.A J" �..\ r..H Jl _;j.jıJ � ü� Karanlık balığın kanıında Hz. Yunus ne ise, Nişapurda karanlık bulutların kabusu içinde ben de öyleyim. Evimi ve gönlUmü yağmur öncesi karanlıklar basmıştır. Ah! O karanlıklar, kararanlıklar, karanlıklar<23>. Türk ilim adamı, hayatının bundan sonraki kısımlarını Nişapurda geçirmiştir. Onun hayatırun sonlarına dogru geçim sıkıntısına düştügü ve el yazısı çok güzel oldugu için Mushaf yazarak geçımını temin ettiği anlaşılmaktadır. Zira onun kendi eliyle yazdığı bir Kuran-ı Kerim'in nüshası, 100 dinara satılıyordu. Mamafih el-Cevheri Türk asıllı bu büyük Arap dili ve edebiyatı otoritesinin, çok talihsiz bir sonu, kaderi vardır. Şöyleki; O; iki büyük kanatla kuşlar gibi havada uçabilecegine inanıyordu. Bunun için Nişapur camiinin yüksek bir minaresine çıkmış ve herkesi kendisini görrneğe çağırarak uçacagını söylemiştir. Ne varki koliarına taktığı iki kupu gibi kanatla uçmak için kendini havaya bıraktığında bir anda yere çakılıp kalmıştır. Bu onun hayatının sonu idi (öl. 1004). Ne yazık ki o; bundan sonra dünya medeniyet tarihine ilk paraşütle atıayan kimse olarak geçecektir<24>. Böylece dünyada ilk 23 24 el-Hamevi, VI, s. 1 62. Huart, C., a.g.e., s. 1 75. 152 • ZEKERiYA KİTAPÇI paraşütle atlama ve paraşütçü olma şerefini, onun şahsında Türk milleti kazanmış oluyordu. el-Cevheri'nin ues-Sıluih" adındaki meşhur eserinin dışında 1/Mukaddimetün fi'l-Aruz" ve "Mukaddimetün fi'n­ Nahv" adında, yine Arap dili ve edebiyab hakkında iki önemli eseri daha bulunmaktadır<2S) . Hammad el-Cevheri'nin "Sıhahu'l-Luğa" adındaki bu mükemmel Arapça lügatını yazdıgı asırlarda Kaşgarlı Mahmud ise; Kaşgar'da "Divanü Luğat et-Türk'' adındaki Arapça-Türk Iugatını yazmış, bir "Kızıl Elma" ülküsü ve bir cihan hakimiyeti, İslam kültür ve medeniyetine giden yolda Türkün tarihi ve medeni misyonu ortaya koymuştur. Bu iki büyük Türk alimi, Orta-Çağ İslam dünyasnun en önde lugat ilmi ve kitabırun en önde gelen isimleridir. Bu bakımdan bundan sonraki sayfalarda, Kaşgarf'nin bu yeni misyonu üzerinde durulacakbr. 2' Attar, A. Abdülgafur, a.g.e., s. ı ı O. III. MAHMUD EL-KAŞGARİ ve ONUN LEKS İKOG RAFYA İ LMİ ARAP D İLİ ve EDEB İYATINDAKİ YERİ Türk'ün Tarihi Varlığının Yeni Belgelerinin Keşfi: Mahmud el-Kaşgari; Orta Asya Türk Turan yurdu, Türk-İslam medeniyet ve kültürünün en büyük mimarlarındaı;ı biri, Arap dili ve edebiyalının en büyük otoritesi oldugu gibi, onun en büyük eseri olan Divanü Luğati't-Türk ise Türk dili, Türk tarih ve kültürü, Türk kavimleri hakkında bir yazılı belge olarak bir eşi ve benzeri olmayan en büyük irfan hazinelerimizden biridir. Onun bu büyük eserinin varlıgı, her ne kadar, çok uzun asırlardan beri bilinınekte ise de; ne yazık ki asıl kitap, ilmi kayıtların dışında hiçbir yerde bulunmadı� gibi, hiçbir kimsenin eline geçmemiş ve bu böyle uzun zaman, bir ümid beklentisi ve bir hasret duygusu olarak kalmış ve bu bekleyiş 1919 yılına kadar sürmüştür. Türk milleti, tarih ve kültür bakımından gerçekten de şanslı büyük bir millettir. Zira, XIX. asrın sonu ve XX. asrın başlarında, Orta-Asya; Türk ırkının tarihi ana yurdu ve Türk milletinin yaşadığı bu . geniş ülkelerin bir vatan cografyası oldugunu ortaya koyan "iki tarihi büyük belge" keşfedilmiştir. Bu "iki büyük belge" aynı zamanda; Türk ırkının büyük ceddi Hz. Nuh ve onun TÜRK adındaki terunu ve onun soyundan gelenlerin gezip dolaşhgı bu geniş coğrafya ve mübarek vatan topraklarının kıyamete kadar Türklerin öz yurdu oldu�u ve öz yurdu olarak kalaca�ı 154 • ZEI<ERİYA KİTAPÇI yolundaki ilahi iradenin; sanki bir kader kalemi ile yazılmış bir nevi ilahi fermanlarıdır. Bunlardan birincisi; Yenisey vadisi ve Orhon nehri kıyılannda Türk Han, Hakan ve devlet adamları tarafından diktirilmiş olan "Orhun A bideleri" ve ikincisi ise; Kaşgar Türk ilim, kültür ve medeniyet ikliminde yazılmış I.IDivantı Luğati't-Türk" adında Arapça Türkçe büyük lu�at kitabıdır. Bunlardan birincisi; Türk milletinin İslam öncesi devri, ikincisi ise Türk milletinin İslam hidayet kapısını çaldıktan sonra ki devirlerde yazılmışbr. Yine bunlardan: Birincisinde; Türk milletinin tarihi şahsiyeti, yüksek Türk kültür ve medeniyeti, Türk'ün milli gururu, bir cihan hakimiyetine giden yoldaki iliihf misyonu, çelik bir iriide ve Türk dili ile granit kayalara kazılmışhr. İkincisinde ise; Türk'ün Kızıl Elma ülküsü ve bir cihan hakimiyetine giden yolda, yine aynı yüce ruh yapısı bir ilahf coşku ve bir imiinf duygu ile, aradan asırlar geçtikten sonra bu defa ilahf bir muhteva ile dile getirilmiş ve m(lbarek bir kalemle kağıd üzerine dökülmüş ve ona; yazılmış bir kitap anlamına "Divan-ü Luğat et-Türk" denilmiştir. Orhan A bideleri ve Divan'U Lüğat et-Türk: Ne vaki bu bir birerinden habersiz, üstelik farklı mekan ve devirlerde yazılan bu iki belgede de, Türk milletinin alın yazısının aynı olduğu ve hiç de�şmedi�i görülmetedir. Zira, bu metinleri yazanlar; her nekadar ayn mekan ve farklı . asırlarda yaşamışiarsa da, a.ynı dünyanın adamı, aynı yüce ülkünün temsilcisi, aynı kader yolunun yolcusu idi. Bunlar Türk milletinin alnına ilahi "kader kalemi" tararndan yazılmış bir alın yazısı idi. Bu günde Türk ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 155 milletinin; "Orta-Doğu", "Muhammed Qmmeti" ve Ilinsanlığın haynna olan yüce misyonunu" anlamaya çalışanlar, onun ilahi çehresine bakbklarında, kimsenin en ufak bir şüphesi olmamalıdırki onun alnına nurdan harflerle yazılmış aynı sabriarı okuyacaklardır. İşte 735'li yıllarda dikilen Orhun A.bideleri'nin keşfi ve onun yazılarnun DanimarkaZı büyük Türkolog Thomsen tarafından 1893 yılında deşifre edilmesi ve daha sonraki yıllarda, bütün muhtevasıyla Türk dili ve Türk tarihine mal edilmesi ve aradan üç asır geçtikten sonra, 1070'li yıllarda yazımı . tamamlanan Divan-ü Lügati't-Türk'ün aradan IX asır geçtikten sonra bu defa 1919 yılında yeniden keşfedilmesi, onun muhteşem bir eser olarak Türk okuyucuları ve ilim aleminin istifadesine sunulması, şüphesiz Türk dili, Türk tarihi ve Türk kültürünün en büyük olaylarından biridir. Bu iki eser; bir birinden, on dokuz yıl gibi kısa bir aradan sonra keşfedilmiştir. Yine bu iki eser; millet varlıgımızın yarınlara giden yolda, adeta bir nefes borusu olmuşlardır. Orhun A bideleri gibi, "Divan"ın da ·bulunması Türk ilim adamlarını harekete geçirmiş, onlara yeni bir heyecan vermiş ve yeni, yeni arayışlara sürüklemiştir. Bu bakımdan "Divan" üzerinde çeşitli yönlerden bir çok araşbrmalar yapılmış, kitap ve makaleler yazılmışhr. Bu dün böyle oldugıt gibi bugün ve yarın da böyle olacak, gerek Kaşgarlı Mahmud ve gerekse onun bu muhteşm eseri hakkındaki yayınlar ve araşhrmalar bütün hızıyla devam edecektir. 156 • ZEKERİYA KİTAPÇI Kaşgari'ye Gösterilmeyen Milli 1Igi: Ne var ki Kaşgari'nin bu eserinin ilk bulundugu yıllardan itibaren yapılan araştırma ve yayınlar, yeni bir sag duyu ile incelendiginde, bu çalışmalarda Kaşgari'nin böyle bir eser yazmaktan asıl maksadı, onun Türk milleti ve onun yarınlara giden yolda vermek istediği mesajlar, Türk'ün bir Kızıl elma ülküsü ve coşkusu içinde ilahi Ortadoğu hakimiyeti ve bu misyanun Cenab-ı Mevla tarafından niçin Türk milletine verildiği ve hizmete nasıl "BUYUR!" edildiği ve "TÜRI<ÇE'"nin, böyle yüce bir misyonla görevlendirilen siyasi iradenin dili olması yönünden önemi ve bunun gibi daha bir çok hususlarda, Türk ilim adamlarırun hiç bir hassasiyet göstermedikleri görülmektedir. Hemen şunu bir kere daha ifade edelim ki; Onun bu yüce mesajları aniaşılmadan, Kaşgari'nin gerçek manada anlaşılması ve Türk milletinin yüce irfan ve kültürüne mal edilmesi mümkün değildir. Türk ilim adamları bu manada, daha yolun ilk başında çakılıp kalmışlar ve Kaşgari'nin Türk milletine verdiği yüce mesajların anlaşılması ve bunların yüce milletimize ' ulaşbrılması hususunda hiç bir gayret göstermemişlerdir. Onlar, Kaşgarfye "Hayır!" bu ilahi meşale ve Türk' ün " Kızıl Elma Ülküsü"ne kara bir "yarasa" gözü ile bakmışlar ve kör bir inadia bunu görmemezlikten gelmişlerdir. Hatta yine bu şaşı gözlü kimseler; onun gösterdiği ve Hz. Peygamber'in hadisleri ile ve tertemiz duygulada takviye ettiği ve ulO.ladığı yüce hedefleri bile, ne hikmettir bilinmez, görmemeye ve onu budamaya çalışmışlardır. ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİYATlNDA YERİ • 157 Hele hele B. Atalay'ın: Kaşgari'nin, Divanına yazdığı önsöz ve Kaşgari' nin şahsiyeti hakkında verdiği bilgi ve yazdı& horlayıcı ifadeler ise, tam bir vicdan azabıdır. Bundan daha da acısı Kaşgari hakkında Türk devletinin oluk oluk sarfettigi paralada yayınlanmış Islam Ansiklopedisinde özel bir madde olmadığı gibi "Divanı" hakkında da henüz hiç bir bilgi yoktur. Bunu ne suretle olursa olsun, anlamak ve izah etmekte mümkün değildir� Bundan daha da acısı, Kaşgari'nin bu muhteşem eserinin iyi Arapça bilen bir heyet tarafından, metin tashihi yapılmadığı gibi, luğatta zikredilen Türkçe-Arapça kelimeler, yeniden gözden geçirilerek resmi makamlarca henüz basılmamıştır. Bu Türkiyenin değil ve Türk dünyasının şeref borcudur(l). Türk ilim adamları ne var ki şimdiye kadar yaptıkları araştırmalarda, daha onun, bu muhteşem eseri yani ''Divanü Lüğat et-Türk"ün nerede, ne zaman ve nasıl yazıldığı konusunu dahi henüz aydınlatabilmiş değillerdir. Onlar; Kaşgari'nin daha; Orta Asya Türk İslam medeniyetindeki yeri, bir lexikografya alimi olarak kendi devrindeki diğer Türk ilim adamları, meşela; lsmail b. Hammad el-Cevheri ve Şemsü'd-Din Muhammed b. Kays er-Razi ile mukayesesİ, Arap dili ve edebiyabna ne derece hakim olduğu hususunda daha hiç bir değerJendirme yapmamışlardır. Yine bunun gibi; Zemahşeri'nin Mukaddimetü'l-Edebi ile, Kaşgarlı Mahmud'un Divan-ü Luğat et-Türkü 'nün mukayesesİ hakkında ortada bir çalışma yoktur. Oysa ikisi de, Türk dili için "Arapça" yazılmış mükemmel Luğat kitaplandır. 1 � Bu konuların çok güzel bir degeriendirmesi için bkz. Kitap ı, Z., Mahmud el­ Kaşgari ve Div8n '4-Lufat et-Türk 'ün Yeniden Keşji, I. Türk Dünyası Tarih Dergisi no: 203, Kasım, 2003, lstanbul,s. 45-49. 158 • ZEI<ERİYA KİTAPÇI İşte, bundan sonraki sayfalarda Kaşgari'nin şimdiye kadar fazla bilinmeyen bu gibi önemli yönleri üzerinde durulmuş, onu yetiştiren Kaşgar çevresi bir medeniyet ve kültür merkezi olarak ele alınmış, ayrıca onun milletimize verdigi il!hi mesajlar çok daha anlaşılır hale getirilmiştir. Yine bu sayfalarda Kaşgari; kendi asrı ve kendi ortaya konulmak istenilmiş şahsiyeti ile ve onun verdiği mübarek mesajlar, aradan asırlar geçtikten sonra milletimize yeniden ulaşbrılmıştır. Bu haliyle Kaşgari karşım�a çok daha daha saygıdeger bir Türk heybetli, çok daha muhteşem çok Bilgesi olarak çıkmaktadır. ı. KAŞGARİ TÜRK CiHAN HAKİM İYETİNE GİDEN YOLDA YENİ B İR MEŞALE Mahmud b. Hüseyin b. Muhammed el-Kaşgari: (dog. ıoos? - öl. 1080?) t.i �\.SJ\ � � �\ � J� Türk-Arap Dili'nin Kaşgar'dan Duyulan Yeni Sesi: Degerli Türk. Alimi Hammad el Cevhen n in Turan yurdu ve Ortaçag İsl�m dünyasının en önemli dil, kültür ve medeniyet merkezlerinden biri olan Farab' ın köklü medreselerinden aldı�ı ilimle 11Sihihu'l-Lu�a" adında ve Arap dili ve edebiyatının temel taşı çok büyük "Luğat kitabını" yazdıgı aynı asırda; (XI. asır) bu defa Türk dünyasının daha da dogusunda bir başka önemli kültür ve medeniyet merkezi olan Kaşgar' da yeni bir deha, bir başka Türk Bilgesi daha " aya�a kalkmış, asırların ötesinden istikbale seslenmek istemiş ve o da bu defa Türk dili ve edebiyatının Arapça temel lugat kitabını yazmış ve Türk İslam dünyasının müşterek kültür ve medeniyet mirasına armatan etmiştir. - - Bu zat ise, bütün Orta ve Yeni Çağlar boyunca, İslami Türk medeniyet ve kültürünün, aksay-ı şarkta en parlak merkezi ve Türk varlığının katıksız kalesi olan Kaşgar'da dünyaya gelmiş ve orada yetişmiş olan ünlü Türk bilgini 160 • ZEKERİYA KİTAPÇI Mahmud el·Kaşgari (öl. 1080?)(*) ve onun bugün bile Arap dilinde tek eser olma özelliğini muhafaza eden, aynı zamanda Türk dili ve edebiyatı, Türk şiiri, Türk tarih ve co�rafyası için adeta bir hazine olarak yazdığı "Divanü Luğati't-Türk" adındaki muhteşem eseridir<1>. Ununanları andıran Arapça'nın bunca büyük dil ve luğat alimleri olmasına rağmen böylesine önemli bir büyük Arapça luğat kitabının el·Cevheri adında bir Türk bilgini tarafından yazılması ve yine Türk dili ve edebiyalı ile ilgili bir diğer dev luğat kitabının, yine bir başka Türk Bilgesi Mahmud el·Kaşgari tarafından hem de son derece akıcı bir üslupla Arapça yazılması, Türk akli deha ve ilmi icad ve buluş gücü, yani zeka ve mantığının ne kadar kuvvetli olduğunu göstermektedir. Büyük Lüğatlann Yazıldığı Ttırk Bölgeleri: Zira 11Sıhah" Arap dilinde yazılmış en mükemmel Arapça bir "lu�at" yani "leksikog-tafya" kitabı olduğu gibi, "Divan" ise yine Arapça yazılmış en mükemmel bir Türkçe • 1 M. Kaşgari'nin do�m ve ölüm tarihi belli degildir. Müellifın kitabını ömrünün sonlarına dogru yeniden yazdıgı ( 1 074) ve ortalama 75 yıl yaşadıgı göz önüne alınarak dogum ve ölüm tarihleri tarafımızdan tespit edilmiştir. Z.K. Geniş bilgi için bkz. Banarlı, N.S. T/Jrk Edebiyat Tarihi, İstanbul, 1 97 1 , s. 25027 1 , KöprülU, M.F., Tlli'k Dili ve Edebiyatı Hakkında Araştırmalar, İstanbul, 1 934, s. 33-34, Caferoglu, A., Ttlrk Dili Tarihi, İstanbul, 1 964, Il. S. 964, Genç, R., Kaşgarlı Mahmud'a Göre XI. Yazyılda TIJrk Dünyası, Ankara, 1 997, s. 1 -54, ÜlkUtaşır, M.Ş., BilyUk Türk Dilcisi Kaşgarlı Mahmud, İstanbul, 1964, Hartmann, M. Div8nü Lulati 't-Tark'e Ait Bir Kaç Müllihaza, Milli Tetebbu'lar Mec., Sayı: 4, Eylül-Ekim, 1 33 1 , s. 1 67- 1 70, Pritsak, 0., Mahmud Kaşgart Kimdir, Türkiyat Mec., X. İstanbul, 1 953, s. 243, Türk Ansiklopedisi, Kaşgarlı Mahmud, XXI, S. 389-392, Kalaçin, M.S., Divanü '1 Lütati't- T/Jrk, DİA, IX, s. 1 46, Yazıcı, N., ilk Türk islam Devletleri Tarihi, Ankara, 2002, s. 1 57. ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 161 lu�at yani "leksiko�afya" kitabıdır. Böylece hem Arap, hem de Türk dilinde modern "leksikoğrafya İlmi"nin önderi, bu iki Türk ilim adamı oldu�u gibi, bu ilmin Türk yurtlarında ilk temeli de onlar tarafından atılmışhr. Zira; Cevheri'nin Farab'ta, "Sıhahu 'l-Luğa"sım yazdığı asırlarda, Mahmud el· Kaşgari, Kaşgar'da "Divanü'Lüğati't-Türk"ü, di�er bir Türk alimi Şemsü'd-Din M.b. Kays er-Razi ise Harzem'de "Tibyanü'l-Lüğat et-Türki ala Lisan el-Kanglf" adındaki muhteşem Türkçe Iüg-at kitabını yazıyordu(2>. Ayrıca bu sahasının ilk ciddi ve mükemmel kitapları da bu Türk Bilge kişileri tarafından yazılmıştır. Bütün bunlar di�er taraftan Türkün ilmi gücü ve akli dehasının, Arap dili ve edebiyatının gelişmesi, bir dig-er ifade ile İslam kültür ve medeniyetinin müşterek mirasında Türklerin ne kadar önemli hizmet ettiklerini ve tam bir altın ça�ı yaşattıklarını bütün açıklıg-ı ile ortaya koymaktadır. Kaşgari'nin Tarihi Geçmişi: Bunlardan Mahmud el-Kaşgari isminden de anlaşılacagı gibi Türk İslam kültür ve medeniyetinin beşigi, Türklügün kalesi Kaşgar'da dünyaya gelmiştir (1005 ?). İslam dinine baglı, Türk örf adet ve geleneklerine ocaktan saygılı, çok şerefli, aristokrat bir Türk ailesine mensuptur(3). Nitekim o, eserinin bir yerinde haseb ve nesebinin yücelig-i ile övünmekte ve şöyle demektedir: "Bizim atalanmız olan beylere "Emir" derler. Babamız TUrk illerini Samano2 Geniş bilgi için bkz. KöprUlü, M.F., Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul, 1 98 1 , 205. 3 Cafero�lu, A., TUrk Dili Notları, İstanbul, l 970, s. 42. s. 1 62 • ZEKERİYA KİTAPÇI fullanndan fethetmiş olan "Bey"dir. Adı, Beherkin (veya Emir Tekin) idi(4). Bu yagız ifadeler, bu Türk ailesinin şerefli geçmişi hakkında da bizlere, çarpıcı fikirler vermektedir. Şöyle ki anladı�mız kadarıyla aile üç kuşak önce müslüman olmuş, daha sonra müslüman Kara-Hanlıların hizmetine girmiş ve Isık Gölü sahilinde bulunan Barsgan veya (Barshan) a yerleşmiştir. Zira Kaşgari'nin Barsgan' dan söz ederken; 11Mahmud'un babası buradan çıkmıştır'' demesi bize bu gerçeği hatırlatmaktadır(S). Babası, el-Hüseyn, devlet idaresindeki Türk adıyla Emir Tekin, hatta bütün bu kalabalık aile, yukarıda da ifade edildigi gibi çok daha önceki yıllarda müslüman olmuş, bundan da öte müslüman Kara-Hanlılar'm hizmetine girmiş, onların Orta-Asya Türk boyları arasında başlatbgt yeni İslamlaşhrma hareketi, İslami gaza ve cihadlara kahlmış, Türk Oğuz boylarının baş egmesinde önemli hizmetleri dokunmuş<6> ve Barsgan'a uç beyi olmuştur. Daha sonra bu kalabalık Türk ailesi büyük kafileler halinde Kaşgar'a gelmiş ve kendilerini Orta-Asya' da İslam dininin yayılmasına adayan Kara-Hanlıların<7) dini ve .siyasi başkentine yerleşmişlerdir. Ailenin, müslüman Kara-Haniı hükümdar4 el·Kaşgari, M., Divanti Lufati't-Türk, Tıpkı Basım, Ankara, ı 990, s. 69, Kaşgarlı Mahmud; Divt2nü Lutati't- Türk, nşr., R. Kilisli, İstanbul, 1 33 3 , 1, s. 1 02, Divlinti Lufati 't-Türk Tercemesi, çev. B. Atalay, Ankara, ı 985, 1 , s. ı 12. 5 Caferoglu, A., Türk Dili Tarihi, İstanbul, 200 ı , Il, s. ı 9, Kilisli, R., lll, s. 308, Atalay, B III, s. 4 1 7. 6 Togan, Z.V., Mahmut Kaşgari'ye Ait Notlar, Atsız Mec., Sayı: ı 7, 25, Eylül, ı 932, s. l33· ı 34. 7 Kitapçı, Z., Orta Asya Türk Boyları Arasında İsitim Hidayet Fırtınası, ı, s. I 97, vd. ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 163 lannın yanında çok büyük bir itibar ve yeri olduğu, Kaşgari'nin bir çok ifadelerinden anlaşılmaktadır<s>. Kaşgari'nin lik A ile Eğitimi: İşte daha sonra herkesin kendisinden büyük bir saygı ile bahsedece�i ve adı Mahmud olan bu küçük Türk yavrusu, Kaşgar'da böylesine zengin bir dini kültür ve medeniyet ortamında dünyaya gözlerini açmış br. Daha ilk çocukluk yıllarından itibaren ailesi töre gere�i ona, güz�l Türkçe konuşmasını, güzel ata bironesini ve güzel ok atmasını ö�etmiş ve böylece akıncı atalarına layık güçlü, kuvvetli, yi�it bir Türk genci olmuştur. Nitekim o; çok güzel bir Arapça ile kaleme aldı�ı eserinde kendisinin; e+iy:-1_, w� �hi J u� �_,i J uw �i 0-- �_,s t:A'' ll Üli..ı _ .,1 �� . � _, "Türklerin en fasih konuşanlanndan, meramını en güzel ve en açık anlatanlardan, en doğru anlayanlardan, soy ve sopça en yüce bulunanlardan en iyi kargı (silah) kullanan savaşçılardan olduğunu" bildirmiş ve bundan haklı olarak büyük bir gurur duymuştur<9>. Ne var ki küçük Mahmud' a çok küçük yaşlarından itibaren ata binmeyi, ok atmayı ve güzel kılıç kullanmayı ö�eten bu şerefli Türk ailesi, daha sonra tercihini İslam dini ve ilimden yana yapmış ve onun; bir gaza ve cihad eri olmasının ötesinde, faziletli bir Türk alimi olmasını istemiş 8 9 Kaşgari'nin Kara-Hanlı hükümdar ailesiyle ilişkileri için bkz. Ercilasun, A.B., Türk Edebiyatmın Ortak Devri, Ankara, I 993, s. 80. Divan, Tıpkı basım, S. 3 , Banarlı, N.S., a.g.e., I, s. 25 1 , Köprülü, F., Araştırmalar, s. 35, Caferoglu, A., a.g.e., s. 30. 164 • ZEKERİYA KİTAPÇI ve ö güçlü ellerine "kılınç" yerine "kalem" vermiştir. Böylece Mahmud, Kaşgar medreseleri ve bu medreselerde hocalık yapan Türk bilge kişilerin rahle-i tedrisinde İslami ilimleri tedris etmeye başlamış oluyorlardı. Artık yarınların Türk kültürü ve medeniyetine damgasını vuracak olan büyük Türk Alimine; İslam ilim ummam ve Türk'ün Ka'be-i irfamna giden nurlu yol da böylece açılmış oluyordu. Ne varki yeni araştırmalar Kaşgarfnin doğumu, ilk gençlik ve tahsil yılları hakkında şifahi kaynaklara dayanarak şu bilgileri vermektedir: "Küçük Mahmud 993'lü yıllarda Kaşgar' ın Opal köyünde dünyaya gelmiştir. Annesi; Karahanlılar devrinin önde gelen ülemasından Hoca Seyfeddin Büzürg' ün kızı BO.bi Rabia Hatundur. Bu geniş kültürlü anne, onun egitimi üzerinde çok etkili olmuştur. İlk eğitimine Opalda başlamış, daha sonra (Kaşgarda) Medrese-i Hamidiye ve Medrese-i SAdyede okumuştur. Şeyh İmam ez-Zahid Hüseyn b. Halef, onun Medrese-i Saciyyeden hocasıdır. Medrese yıllarında zamanın klasik ilimleri yanısıra Arapça, Farsca, (hatta Rumca)yı ögı-enmiştir. 1080'de kendi ülkesine dö�üş, Opalda kurdug-ıt Medrese-i Mahmudiyede müderrislik yaptıktan sonra 1090 yılında, 97 yaşında vefat etmiş ve medresenin yanında yapılmış olan türbeye gömülmüş­ tür"(lo). 10 Akün, Ö.F., Kaşgarlı Mahmud, md., DİA, XXV, s. 1 1 . ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 165 Kaşgari'yi Yetiştiren Büyük llim Muhiti KAŞGAR: Bu arada hemen şunu itiraf edelim ki, onun titrek elleri ile Kaşgar medreselerinin kapısını çaldı� devirlerde (IX, ve X. asırlar) Kaşgar, hatta bir dereceye kadar Barsgan'a çok daha önceden bir çok büyük medreseler açılmış ve buralarda medeni ve ilmi hayatta baş döndürücü bir canlılık başlamıştı. Buna sebepte Kaşgar'ın "Medine İslam Devleti" gibi, yeni kurulan müslüman Kara-Hanlı Devletinin, dini ve siyasi başkenti olması idi. Zira Abdü'l-Kerim Satuk Bu�a Han sayesinde, Artuç' ta göndere çekilen İslam hidayet sanca�ı, daha sonra Kaşgar burçlarında dalgalanmaya başlamış, koca bir şehir, Türklü�ü yanı sıra İslamlaşmış, bundan da öte bu koca şehir, süratli bir şekilde İslam kültür ve medeniyetinin Türklük dokusu çok daha güçlü, parlak bir merkezi haline gelivermiştir. Zira İslamiyet, Kaşgar' a diger şehirlerin aksine bir 11din" olarak degil, aynı zamanda bir kültür ve medeniyet olarak girmiştir. İşte Kaşgar İslam kültür ve medeniyetinin böylesine parlak bir merkezi oldugu o mutlu asırlarda, ilim aleminde "Küçük Buhara" olarak anılıyor<11> ve İslam dünyasındaki Bağdad, Şam, Kahire ve Kur�ba gibi büyük şehirlere eş değer bir şehir olarak görülüyordu. Bu bakımdan burada ve her bir asırda, Türk asıllı pek çok Hadis, Tefsir, Fıkıh alimi ve bu arada Arap dili ve edebiyalı otoritesi yetişmiş ve Arap dili ve edebiyatı ile ilgili her bir asırda yüzlerce, binlerce eser yazılmıştır. 11 Ruhi, M., Hıdmeta 't-Ttlrkistan li-Luta el-Arabiyye, el- Va 'ya 'L-lslami, Ekim, 1 964, s. 36. 166 • ZEKERİYA KİTAPÇI Kaşgar'ın Bir llim Merkezi Haline Gelmesi: Gerçekte Kaşgar' ın bir Türk İslam medeniyet merkezi haline gelmesinin asıl sebebi Satuk Bu�a Han'ın ta kendisi idi. Zira bu Mücahid Gazi Kaşgar'ı; sadece cihada memur akıncı orduların bir karargahı, bir kışlası olarak değil, ilmin yuvası, ulemanın sığınağı ve Turan yurdunun dört bir yanından gelen şöhretli alimierin buluşma yeri olarak görmek istiyor ve bundan çok büyük bir haz duyuyordu. Bu bakımdan gönlü İslam ateşi ile dolu olan Satuk Bu�a Han, İslami istiklalini elde ettikten sonra, Artuç'taki Buda mabedini (Barkan) derhal camiye çevirmiş ve daha sonra çevresine yeni yeni binalar medreseler ilave ederek burasını Kaşgar'ın en eski Türk İslAm Külliyesi haline getirilmiştir. Nitekim Bu�a Han 955 yılında ölünce Kaşgar' ın kuzeyindeki Artuç külliyesine gömülmüş ve bugünlere kadar gelen muhteşem türbesi, mübarek bir ziyaretga.h olmuştur(t2) . Satuk Buğra Han ve soyundan gelen "Türk Hakanlan" veya "Ilik Hanlar" idaresinde Kaşgar' da eskiden gelişmiş Budist geleneğine dayanan yüksek bir müslüman Türk medeniyeti ve ilmi hayalı geliştigi gibi, buna bağlı olarak ta ''Kaşgar TUrkçesi" de, Kaşgarlı Mahmud'un ifade ettiği gibi en güzel, en fasih Türkçe, yani "Hakaniye Türkçesi" olmuştur. Kaşgarda Türk dilinin kazandı� bu yüksek seviye sebebiyle Arapça ve Farsça'nın tesirleri sınırlı kalmışbr. 12 Ttlrk Amlklopedisi, Kaşgar Mad. XXI, s . 386. ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DiLi VE EDEBİYATINDA YERİ • 167 Kaşgar Türk Muhiti ve Yusuf Has Hacib: Bu bakımdan Yusuf Has Hacib, Türk devlet adamı ve düşünürü, felsefi ve allagorik eseri "Kutatgu Bilik''i 1070'li yıllarda Kaşgar'da hem de Türkçe yazdıgı gibi<13>, büyük dil, edebiyat ve lugat alimi olan Mahmud el-Kaşgari'de ''Divan" adında bu Türk diline ait "Luğat" kitabını yine ondan birkaç sene sonra Kaşgar' da Arapça yazılmış ve böylece Türk tarihi, Türk kültürü ve falklorunun abidevi eserini ortaya koymuştur. Türk ilim adamları, her ne kadar Kaşgari'nin bu eserini, Bagdad'ta yazdıgını söylüyorlarsa da, bu kabule şayan bir görüş degildir. İşte Kaşgarlı Mahmud Türklük dokusu böylesine kuvvetli bir çevrede yetişmiş ve kendi devrinde milli ve dini duyguları son derece yüksek, bundan da öte Türk milli ülküsü Kızıl-Elma coşkusunun en büyük temsilcisi olmuştur. Bu bakımdan Kaşgarf de milli ve dini duyguların bir çağlayan, bir uroman haline gelmesi ve bugünlerin tabiri ile, "Tanrı dagı kadar "Türk", Hira dağı kadar "Mü�lüman" olması", Türklük gurur ve şuurunun böyle emsalsiz bir şekilde yüksek ve bununla başı göklere değereesine g:u rurlanmasına hiç kimse şaşmamalıdır. Çünkü O; Türklük dokusu böylesine kuvvetli, İslam ruhu böylesine yüce, bir şehirde yetişmişti. Kara-Hanlı cihad ordularının Türk'ün cihan hakimiyetine giden yolu açbğıru görmüştü. Devlet güneşi Türk'ün burçları üzerine dogacakh. Bu bakımdan 13 Arat, R.R., Kaşgar, İA, VI. s 407. .. 168 • ZEKERİYA KİTAPÇI onun zaten başka türlü olması ve düşünmesi mümkün de�ildi. Bu durum bize göre Yusuf Has Hacib içinde geçerlidir. Zira Yusuf Has Hacib'in söz konusu eseri yeni b ir ruh ve milli şuurla incelendi�nde, onun da Türk'ün 11Kızıl Elma" ülküsüne baglılıgı, Türklük ve İslamlığı ile başı göklere degercesine gurur duyması, milli ve dini şuurunun çağlayanları andırması, hele hele eseri samimi bir yakarış, saf temiz bir Türkçe ile yazması ve Türkçe'nin bir ilim dili olmasına giden yolu, bu en erken devirlerde tek başına açmaya çalışması, Karamanlı Mehmet beyi andıran bir eda ile yeni Türkçe kitabuu devlet büyüklerine sunması, hülasa bütün bunlar, onun Türklük gururu ve İslami şuurunda Kaşgarrden hiçte geri kalmadı� göstermektedir. Belki de Yusuf Has Hacib bu konularda Kaşgari'ye öncülük etmiş ve onun Türk'ün ilAhi misyonu, mülk, saltanat ve devlet gelene�i hakkında fikirlerinin daha bir berraklık kazanmasını sağlamıştır. Kutadgu Bilig'le 11Divanı" söz konusu açılardan yeni bir ruh ve iman coşkusu ile inceleme ve mukayese etmeye kalkışanlar öyle tahmin ediyoruz ki, bunun çok büyük ve parlak tezahürlerini bulacaklardır. Kaşgari ve Yusuf Has Hacib gibi bu devirlerde, aynı kültür muhitinde yetişmiş olan Ebu'l-Futuh Abdü'l-Gafir b. Hüseyn el-Aimai, (öl. 1096?) ise bu defa "Kaşgar Tarihi"ni yazmıştır. el-Aimai, bu eserinde Kaşgar'ın kültürel alt" yapısuu: yani tarih, kültür, medeniyet, İslami ilimlerdeki yeri ve burada yetişen büyük İslam alimlerini açıklamış ORTA ASYA TÜRKLÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ hulasa, Kaşgar'ı bütünüyle kazandırmışb.r(ı4). Türk İslam • 169 medeniyetine Nitekim Balasagunlu Cemal Karşi, Ebu'I-Fazi b. Muhammed bu eserin Kaşgar'da bulunan bir nüshasıru esas kaynak olarak kullanmış ve Mülhakatü 's-Sürah adlı eserini bu kitaptan yararlanarak yazmışb.r (1282). Böylece Satuk Buğra Han Tezkeresi ve onun müslüman olma destanı Türk İslam kültür ve medeniyetine de kazandırılmışnr<ıs). Kaşgari Ilim Yolunda: İşte daha sonraları Turan yurdu ufkunda bir yıldız gibi parlayan ve ilmi şahsiyetinin gölgesi bütün Türk yurtlarına düşen Kaşgari, İslami ilimleri tahsile böylesine yüksek bir ilim ve kültür merkezinde, yani Kaşgar' da, İslami şahsiyeti kabul, ilim ve irfaru herkesçe tasdik edilen Türk hocalarının önünde başlamış, onlardan adet olduğu üzere icazet almış ve çok kuvvetli bir Türk bilgini ve İslam alimi olmuştur. Kaşgarı klasik İslami ilimleri (Tefsi.r, Hadis v.s.) öğrendikten sonra, Türk yurtlarında örneğini gördüğümüz bir çok Türk bilgini gibi, Arap diline yönelmiş, dil, luğat, edebiyat, şiir, nazım, bedi, beyan, fesahat ve belağat gibi temel dersleri almış ve diğer Türk bilginleri gibi Araplara "Dilinizi benden öğreniniz!" diye meydan okuyacak bir hale gelmiştir. Türkçe onun ana dili idi, hem de bütün lehçeleri ile en güzel bir şekilde biliyor ve konuşuyordu. Farsça'yı da çok 14 15 Yazıcı, N., a.g.e., s. 159. Arat, R.R., İA., VI, s. 407, Türk Ansiklopedisi, XXI, s. 385. 170 • ZEKERİYA KİTAPÇI mükemmel bir şekilde ö�renıniş, o devirlerde günümüzün tabiri ile tam bir "filolog" olmu ştu. Bununla beraber o, sadece b i r 11filolog" değil, Türk tarihi, coğrafya ve etnoğrafya, folklor ve hak edebiyatı hulasa "Türkoloji" alanında ilmi deryaları andıran bir Türk bilgini "Hayır!" Türkoloğ'' olmuştu. Şimdi o; el-Cahız'dan solira Orta Çağların ikinci ve en büyük Türkoloğu idi. Ne varki onun; klasik Türk ve İslam alimleri gibi, Kaşgar medreselerinde ders okuttu�u ve talebe yeti.şti.rdi�i hakkında şimdilik elimizde fazla bir bilgi yoktur, ama bunun aksini iddia etmemiz de mümkün değildir. Kaşgari'de Türk Milli Şu urunun Uyanması: Kaşgari, bir taraftan Ar ap ça ve bu dilin bütün yönleri yani sarf, nahiv, i'rab, bedi, beyan v.s. gibi inceliklerini ve bu arada Farsça'yı ö�renirken, diğer taraftan azgın Arap ve bezgin Fars 11milli şuuru"nun Türk'ün tarihi şahsiyeti. ve Türkçe'nin yüce varlığına karşı olumsuz tavırlarını görmüş ve bir yol ayırımında kalmış ''Hayır!" Türk' ün Ka'be-i irfanı ve Türkçe'nin yeni iklimine yönelmiştir. Artık onun kalbi ve gönlünde Türk milli şuuru, Türklük duygusu ve Türkçe sevgisi bir yanardağ, bir volkan gibi lav ve ateş püskürü­ yordu. Bu ondaki "Kızıl Elnı a tilküsü"nün de adeta bir şahlanışı idi. Bu arada o; T ürk'ün tarihi varlığı, İslami şahsiyeti, insanlığıri hayrına ona Allah (c.c.) tarafından verilen ilahi misyonu yani "Nizam-ı A lem" olgusunu keşfetti. İslam dünyası ve bir ilahi hakimiyete giden yold a Türkçe'yi ve onun önemini kavradı, hulasa Türk'ün alın yazısı ve Türkçe'nin geleceğini okudu. Elde ettiği neticeler onu ORTA ASYA TÜRKLÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİYATINDA YERİ • 171 heyecandan nerede ise bogacak bir hAle geldi. Arbk bundan sonra onun önünde kimsenin durması ve yolunu kimsenin kesmesi mümkün de�ildi. Artık o; bir çağlayan gibi coşuyor, Türk'ün tarihi şahsiyeti ve yüce misyonunu o akıcı üslubu Arapça ve parlak ifAdesiyle şöyle dile getiriyordu: � _;l.li J ,..!}ı jl"\' 1 � JY. � �J.lll � �ı .li .)� .ılı! d" � _rıaa31 ..!l_,l. �J , �\ (A'iJJ ,..!l_;JI �� �o.!bü�l ii.)l.l _,piJ ,J:J! � r-A�i J JWI � � , _;A J.ll �ji rJ'� ..) PJJ i yı.oı �J c.I._.>.JI .) � � JLi J ' ı*:!� ıJ:H �J ,�) ı.rW' 0A " . .ll..ıa.l . l . �l.J. J1 � "GiJrdümki; devlet güneşini Allah (c.c.) Türk burçlan üzerine doğdurmuş, Jelekler onlann mülkleri üzerine devran eder olmuştur. Onlar TiİRK adını Cenab-ı Hak bizzat kendisi vermiş, mülk ve saltanatı onlara müyesser etmiştir. Bundan son anlan asırların (yani koca bir cihanın) hükümdarlan kılmış, devrin, bütün insaniann dizginlerini de onlann eline vermiştir. BiJylece (Yüce Tann). Türkleri bUtün kavimlerden üstün tutmuş, hak yolunda onlara güç­ kuvvet vermiştir. Allah onlara sığınanlan, onlara dayananlan daima aziz etmiş, bütUn dileklerini vermiş, onları kiJtülerin korumuş, ulu bir millet kılmış ve onlara kiJtülük edenlerin de belasını venniştir( 16 ). Türklüğü lle Gurur Duyan Türk Alimi: Kaşgarlı Mahmud, Türklügü ile övünmede sınır tanımamaktadır. Bundan başı göklere degercesine gurur duyan bu saygıdeger Türk milliyetçisi, daha da ileri gitmekte ve şöyle demektedir: 16 Divan, Tıpkıbasım, s. 2, Atalay, 8., 1, s. 3, 4, Kilisli, R., 1 , s. 2, 3. 172 • ZEI<ERİYA KİTAPÇI "Bize ad olarak Türk adını yüce Allah (kendi) vermiştir", dedik Çünkü bize Kaşgarlı Halef oğlu, İmam Şeyh Hüseyn, ona da İbnü'l-Garki denilen kişinin rivayet ettiğine göre, İbn Ebu' d-Dünya demekle maruf olan eş-Şeyh Ebu Bekr el-Müfid el-Cercerai'nin, ahir zaman üzerine yazmış olduğu kitabında, ulu Peygambere senetle varan bir hadiste yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Benim bir ordum vardır. Ona Türk adını kendim verdim. Onlan doğu (iklimine) yerleştirdim. Bir millete öfkelendiğimde Türkleri o millet üzerine musallat kılanm". Kaşgari bu Hadis-i Kudsi'yi şöyle yorumlamaktadır: "lşte bu Türkler için bütiln insanlara karşı bir üstünlüktür. Çünkü Allah, onlara karşı ad vermeyi kendi üstüne almıştır. Onlan yeryüzünün en yU.ksek yerinde, havası en temiz ülkelerinde yerleştirmiş ve onlara ''kendi ordum" demiştir. Bununla beraber Türklerde güzellik, sevimlilik, zatlı lık, edep, mertlik gibi övülmeye değer sayısız iyilikler görülmektedir"( 17). · Kaşgarf, Türkçenin yüceliği ile ilgili de hadis rivayet etmiştir. Onun, bu hadisinin metin ve çevirisi şudur: ül...ı)l .P-l �J �Wl .lı:al�l _fij W �; (...-J.)..a .Jıl J,....J ı.Je-" \Sl.o � 0� �Jilı �Jllı wı...ı...ll I.,..J.:i :JW �.;a.ıı �;ııı � J�J " .'i l � uHz. Peygamberden rivayet edildiğine göre O; kıymetin alametleri, ahir zaman kargaşalığı ve Oğuz Türklerinin ortaya çıkacaklannı bir bir açıkladıktan sonra şöyle buyurmuştur: Türk 17 Kilisli, R., 1 , S. 293, Atalay, B., J , S. 3 5 1 , Ayrıca krş. el-Kazvini, Zekeriya b. Muhammed b. Mahmud, Asaru '1-Bi/ad, Beyrut. s. 58 1 . ORTA ASYA TÜRI<LÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİY ATlNDA YERİ • 173 dilini öğreniniz. Zira mUlk ve hilafet uzun süre onların elinde kalacaktır"(ts> . Kaşgari Hadislerinin Değerlendirilmesi: Kaşgan nin kaydetti.gi bu hadislerin durumu ve sıhhat derecesi nedir? Bu yönde yapılan ve olumsuz yönde bir incir çekirdegini doldurmayan münakaşalar bir yana; bize göre bu hadisler 11lafızları" itibarı ile güvenilir olmasalar bile, ifade ettiği yüksek '1mana" ve hakikatler bakımından tamamen "Sahih" doğru, sağlam, güvenilir hadislerdir. Çünkü temel hadis kaynaklarında bu mana ve muhtevada Türkler hakkında daha bir çok hadis zikredilmiş ve Peygamber ümmetine Türkler ve onların tarihi Ortadogu misyonları hakkında mübarek mesajlar verilmiştir< 1 9>. Nitekim bu muhtevadaki sahih hadislerin birinde; Abdullah b. M.esud'tan rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuşlardır: -v �jill lfi_;JI :(�) �1 j.i : Jli (.(. J) .:ı_,..._ � ..ıiıl :.p 0C-" ..U A!I - · ' � \..J <L . ·: J � J l · ti -< .< \.. 11 � � .;..,;-� L :i � rt"".;� ...,-. . .. I..)A J u. r- r Y • .• · .. "Türkler size dokunmadıkça siz de Türklere dokunmayınız. ÇUnkü ümmetimin elinden mülkü (hilafeti) işte ilk defa bu Kantura Oğulları (Türkler) çekip alacaktır'' (20). Görüldügü gibi, bu ve benzer daha bir çok hadislerinde Hz. Peygamber; mülk ve hilafetin kesinlikle Türklerin eline geçecegini beyan buyurmuşlardır. Bunlar 18 19 20 Divan, Tıpkı basım, s. 3. hadislerin çok geniş bir münakaşası için bkz. Kitapçı, Z . , Hz. Peygamberin Hadislerinde T/Jrkler, Konya, 1 996, Il, s. 223. el-Haysemi, Mecmuau 'ı-Zevllid, VII, s. 3 12, el-Mündvi, Feyıü 'l-Kadtr, I, s. 1 1 7, es-SüyQti, Hasaisu 'I-KQbriJ, II, s. 434. Bu 1 74 • ZEKERİYA KİTAPÇI görüldüg-ü gibi, Kaşgarfnin rivayet ettiği hadislerin aynı manada bir başka versiyonunu oluşturmaktadır. Mamafih, gerçek bu kadar basit olmasına ra�men ne var ki, B. Atalay her zamanki yavan üslubu ile Hz. Peygamber'in bu hadislerine; özü ve ifade ettiği mana ve yüksek hakikatler açısından değil, sadece şekli ve zahiri lafızlan itibarı ile bakmış ve Kaşgarfnin yeşerbnek istediği ümidierin üzerine, adeta bir ölü toprağı serpmiştir. Zira B. A�alay, hadisiere sadece senetteki rical bakımından yaklaşmakta ve muhtevalarıru, o devrin İslam toplumu için neler ifade ettiğini görmemezlikten gelerek çok yavan bir şekilde reddebnekte ve hiçbir yorum yapmamaktadır. B. Atalay'ın bu hadisleri bütünüyle ve hiçbir sebep göstermeden reddetmek için adeta çırpıınşları ve hele hele, bu büyük Türk alimini alaya alırcasına küçük düşürme gayretlerini, hatta onun Türk' ün tarihi şahsiyetini hilafet çevrelerine kabul ettirmek için Bağdad'a gelişini seviyesiz bir üslupla "külah yapmak için geldi!" şeklinde yorumlaması ve sık sık bu "Bizim Mahmud!" diye tekrar etmesi, bize göre kendi devrinin bir zihniyet sefaletinden başka bir şey değildirC21>. B. Atalay, bu olumsuz tavırları ile kendinden sonrakilere ne yazıkki çok kötü bir örnek olmuş ve daha sonra gelenler, Kaşgarf ve ülküsünü hafife almışlardır. Bu böyle bu günlere kadar da devam etmiştir. 21 Kitapçı, Z., a.g.e., II, s. 230. ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 1 75 lnsaflı Türk Edebiyatçıları Ne Diyor: Mamafih Türk tarih ve edebiyatçıları bu hususlarda daha samimi davranmışlar ve konunun özüne temas etmişlerdir. Mesela bu konulara temas eden merhum O. Turan bu hadisleri şöyle yorumlamışhr; "Bu hadis; birkaç asır boyunca Türklerden bahseden çeşitli kaynaklarda nakledilmiştir ki, bu da Islam dünyasında onun ne kadar yaygın olduğunu gösterir. Kaşgarlı Mahmud'un eseri çok daha az tanınmış ve meçhul kalmış olduğu halde bu yayılış dikkati çeker ve ona ait olmadığına delalet eder''(22). Bu hadisler üzerine kısa bir yorum yapan değerli Türk edebiyatçısı R.R. Ararat, onların doğruluğunun münakaşası bir yana şöyle demiştir; "gerek bu hadis ve bunun nakli ve gerek bu iftiharla ve yerinde kullanılmış olan Kaşgari'nin ifadesi, o devir Kaşgar Türk muhitinin kendine ne kadar güvenmesini göstemıesi bakımından kaydadeğer (bir keyfiyettir)"<23>. Diğer taraftan Türk edebiyatının dev simalarından biri, aynı zamanda Kaşgari' nin mesleğinde yürüyen, onun kadar Türk milletini ve Türk'ü canından seven ve Kaşgari ile sonsuza dek bir gurur duyan N.S. Banarlı' nın bu konulardaki izahları daha cana yakın ve samimidir. Zira ona göre; "Kaşgarlı Mahmud, yalnız Türk illerini değil, Türkler hakkındaki bilgi ve kanaatlerini de gezip gördüğü yerlerden, konuştuğu insanlardan, okuduğu kitaplardan toplamıştır. Bu sebeple söyledikleri, (hadisler) 22 23 Turan, 0., Tilrk Cihan Hakimiyeti, I, Tarihine Giriş, s. 73. Arat, R.R., Kaşgar, İA, VI, s . 407. s. l 79, Krş. Togan, Z.V., Umumi Türk 1 76 • ZEKERiYA KİTAPÇI kendi sözleri olduğu kadar o çağlarda Türk-lslam halkı arasında dolaşan kanaatlerinde toplu bir ifadesi idi"<24> . Kaşgari'ye Göre Türkçe Neyi Ifade Ediyor: Fakat bütün bunlardan daha önemli bir hakikat daha vardır. O da; Arapça'nın, Turan yurdu ve Türk medreselerinde bir ilim dili ve bu dilin sarf, nahiv i'rab v.s. gibi bütün inceliklerini ö�renmek, Türkler arasında bir yarış haline geldigi bir dönemde Kaşgari, Türkçe'yi; Türklerin Ortado�u hakimiyeti ve İslam hilafetine giden yolda: İslam Dünyasını birleştirecek, bütünleştirecek siyasi irade ve iktidar gücünün dili olarak görmüş ve bu itibarla, bir " ilahf zincir" veya "Tann ipi" gibi, bütün insanları bu ipe sarılmaya, bir diger ifade ile Türk'ün manevi şemsiyesi ve Türkçe'nin engin limanında buluşmaya yani onu ögrenmeye çağırmamışhr. Çünkü Türkçe; Kara-Hanlı Hakanlan, Gazne Türk Sultanlan ve ünü cihanı tutan ve Selçuklu Sultanlan'nın dili, 11Hayır!" İslAm dünyasını idare eden siyasi irade, ümmet gemisinin kaptanlarının dili idi. Bu bakımdan o; bir ilahi mazhariyete sahip idi. Kaşgari; Türkçe'nin bu ululu�unu gördükçe ve düşündükçe, heyecandan nerede ise kalbi duracak bir hale geliyordu. Türkçe onun için sıradan bir ana dil değil, bir coşku, bir ılık duygu ve bir yaşama sevinci idi. Türkçe'nin onun iÇin bir ilAhi yönü vardı. Türk milleti gibi, Türk dili de 24 Banarlı, N.S., a.g.e., 1 , s. 1 25. ORTA ASYA TÜRKLÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 1 77 Cenab-ı Peygamber'in yüksek iltifat ve teveccühlerine mazhar olmuştu. Bu konuda o bizlere şu hadisi nakletmek­ tedir: "Ben Buhara'nın sözüne güvenilir bir imamından, ayrıca yine Nişaburlu bir imamdan işittim. tkisi de bildiriyariardı ki Hz. Peygamber; kıyamet idametleri ile ahir zaman fitnelerini ve Oğuz Türklerinin ortaya çıkacaklarını bildirmiş ve şöyle buyurmuşlardır: "Türk dilini öğreniniz! Çünkü mülk ve saltanat lslam hiliifeti uzun süre onların elinde olacaktır''<25) . Kaşgari bunun zarfiretini sadece hadis ile değil, kendi manbğı ile de savunmakta ve şöyle demektedir. "Bu hadis (şayet) doğru ise Türk dilini öğrenmek (herkes için) "vacib" demektir. Eğer uydurma ise (o zamanda) akıl ve izah bunu gerektirmektedir". Kaşgariye göre bunun başka sebepleri de vardır. Zira ona göre; Türklere sığınmak, aniann koruması altına girmek ve aniann (ıslık çalan ve ölüm yağdıran) aklanndan kurtulmak için bir kişinin mutlaka Türkçe'yi çok iyi bir şekilde öğrenmesi, bilmesi gerekmektedir". Bu konudaki samimi duygularını büyük Türk edibi şöyle ifade etmektedir: "Onların okiarının saplanmasından korunabilmek ıçın aklı başında olanlara (Türklerin) halleriyle hallenmekten (onlara sı�ınmaktan) başka çare yoktur. (Halbuki) onlara dert dinletmek ve gönüllerini kazanmak için kendi dilleri ile konuşmaktan daha gilzel bir vasıta yoktur. Her kim onların diline sığınırsa onu kendilerinden ıs Divan, Tıpkıbasım, s. 2, Atalay, B ., 1 , s. 4, Kilisli, R. 1 , s. 3 . 1 78 • ZEKERiYA KİTAPÇI sayıp, her turlil tehlikeden kurtanrlar. Bunun içindir ki Türk olmayanlarda Türk diline sığınmakta ve bu vesile ile onlann zarar ve ziyanlanndan emin olmaktadır'' (26) . 26 D ivan, Tıpkıbasım, s. 2, Atalay, B., 1 , s. 23, Kilisli, R., 1 , s. 24. II. DİVAN'Ü LÜGAT ET-TÜRK'ÜN MEDENİYET ve KÜLTÜR HAYATIMIZDAKİ YERİ Türk Dilinin Temel Kitabı "Divan"ın Yazılması: Bütün bu maddi ve manevi faktörer Kaşgari'ye inanılmaz bir manevi vebal ve dayanılmaz bir sorumluluk yükleıniştir. O da, Arapça 'nın karşısında bütün Türkçe yi güzellik ve samimiyeti ile ' tatlılık, korumak, onun da Arapça gibi sarf, nahiv (d il bilgisi) özelliklerini belirtmek hülasa bu güzel dili ö�enmeye giden yolu bütünüyle, bütün insanlara açmaktı. Çünkü o; N.S. Banarlı'run da dedigi gibi, 11Koyu bir miislüman olmakla beraber Arapça'nın; gerek ilim dili, iman dili ve gerek edebiyat dili olarak Türkçe'den çok üstii.n hayah karşısında adeta muzdaripti. Kur'an-ı Kerim, Arabi ndzil olduğu için, Islam dünyasında Arapça'yı mukaddes bilmek ve ona saygı göstermek, manevi bir edeb ve terbiye icabı idi. Allah'a, Peygamber'e ve Islam büyüklerine karşı her fırsatta derin bağlılık duyguları sıralayan Mahmud'ta bu edep fazlasıyla mevcuttu"(1>. Dig-er taraftan siyası irade ve hakimiyet dilinin, yani Türkçe nin herkes tarafından ög-tenilmesi gerekiyordu. ' O, bu hususta hiçbir aşa�lık kompleksine kapılmamıştı. Çünkü ona göre örgün bir millet; yaygın bir cog-tafya dili olması bakınundan TÜRKÇE, ARABCA ile at başı bir dil 1 Banarlı, N.S., a.g.e., 1 , 2 s. 35 1 . Divan, Tıpkıbasım, s. 4, 5, Kilisli, R. l , s. 6, 7. idi(2> . Bu 180 • ZEKERiYA I<İTAPÇI bakımdan Kaşgari daha fazla vakit kaybetmeden kolları sıvamış ve uKitab'ü Cevahir en-Nahv fi'l-Luğati't­ Türkiyye" adındaki ve Türkçenin isminden de anlaşılacağı gibi Arapça ilk gramer kitabını yazmışhr. Kitap şüphesiz aydınlara hitap etmek ve medreselerde belki de bir ders kitabı olarak okutulmak üzere Kaşgar' da yazılmıştır. Bu büyük Türk Aliminin uD ivan m da bu eser hakkında verdiği bilgilerden anlaşıldıgtna göre; bu değerli kitabında Türkçe kelimelerin; cemi, müfred, tafdil (ism-i ziyade) tasgir ve i'rabi' hakkında geniş bilgiler vermiş, ad eti " olduğu üzere bol bol örnekler zikretmiş ve " Yüce A llah'ın izniyle Türkçe'nin kelime b ilgisi ile ilgili kaideleri ortaya koymuş"(3> ve böylece; çok muhtevalı, çok güzel bir kitap olmuştur. Öyle tahmin ediyoruz ki Kaşgan"'nin bu kitabı Türk dünyası ve Tt1ran yurdunda Arapça yazılan ilk " Türkçe Gramer'' kitabı idi. Ne yazık ki bu güzel kitap bu günlere kadar gelmemiştir. Bu; şüphesiz �aşgari'ye Türk dili uromaruna dalmak için bu bir başlangıç olmuştur. Bu çalışma onun kalbinde ve gönlünde zaten mevcut olan Türkçe sevgisini kamçılamiş ve bu kor parçasını körükleıniş ve sönmesi mümkün olmayan bir ateş haline getirmiştir. Şimdi Türk dili, edebiyatı, şiir ve sanahnı �a içine alan büyük bir kitap yazmak, Türk dilini bütün engin ve zenginliği ile Arap dilinin karşısına dikmek, onun ne kadar büyük bir dil olduğunu bütün ayrıntıları ile ortaya koymak istiyordu<4>. 3 4 K.ilisli, R., 1 , s. 24, Atalay, B., 1, s. 23. Kitapçı, Z., Mahmud el-KaşgQJ'i ve Divanü Luğat et-Türkün Yeniden Keşfı, Türk DOn. Trh. Dergisi, No, 204, Aralık, 2003, İstanbul, s. 2 1 -24. I. ORTA ASYA TÜRKLOGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİYATINDA YERİ • 181 Bunun için kafasına model olarak; Aruz vezninin esaslarını ortaya koyan büyük Arap edibi ve Basra nahiv ekolünün önde gelen simalarından biri olan büyük İmam, Halil b. Ahmed el-Ferahidi'nin (Dog-. 71 1 ? Öl. 786) pek te - mükemmel olmayan ilk Arapça luğat kitabını, yani Kitabü'l­ Ayn" adındaki eserini alınıştır(5l. Nitekim o; bu arayış ve hocalama devrini kendisi şöyle özetlemektedir: ll �� yt6 �1 � � ��\ �\ d i.Ş � �� ill J "Türk diliyle Arap dilinin at başı yürüdükleri bilinsin diye, Halilin "Kitabü'l-Ayn"ında yaptığı gibi kullanılmakta olan kelimelerle terkedilmiş sözleri bir kitapta ve bir arada yazmak ara sıra kalbime doğar durnrdu(6>. Divan'ın Ön Hazırlık Çalışmaları: Gerçekte bu devirlerde gelişmiş, Arap dili ve edebiyatı ufkunda bir yıldız gibi parlamış bir çok Türk alimleri mesela; Ferganeli, Halefü'l-Ahmer, Farablı, Hamm ad el­ Cevheri, Harzemli, ez-Zemahşeri gibi daha bir nice ak yüzlü, ak sakallı ak bilge kişiler, devrin geçerli adetlerine uyarak kendi yurtlarını yuvalarını terketmişler, sarsılmaz bir azim, bitmez, tükenmez bir sabır, tükenmez bir inadia Arabistan ummanına açılmışlardır. Onlar; Hicaz'a gelmişler, Diyar-ı Mudar ve Rabia kabilelerine misafir olmuşlar, hatta, ta Yemen'e varmışlar, badiyeye çıkmışlar, Arapça nın bütün inceliklerini keşfetmeye ve yeni yeni mana zenginliği ifade eden kelime" ve "şiirleri" öğreneye ��Hayır!" derlerneye ve toplamaya ' ll İbni Hallikan, Vefeyfit, ı, s . ı n, es-Suyuti, Buğyetü 'l-Vuat, s. 243, O. Brockkeımann, C. GAL ., 1, s . 1 00, Muhammed b. Chenneb, Halil b. İshak, İA., V/1, s. ı 58. 6 Divan, Tıpkıbasım, s. 4, 5, Atalay, B ., ı , s. 6, 7, Kilisli, R., ı , s. 5. 5 182 • ZEKERİYA KİTAPÇI çalışmışlardır. Onlar bu zor çileli bir yol, inadına meşakkatli bir ortamda, susuz kalmışlar, aç yatmışlar ve bu u�rda hiç kimsenin göze alamayacagı büyük fedakarlıklar yapmışlar yüzlerce Şiir'' ve binlerce " "beyt" toplamışlar ve bir o kadar da Arapça "kelime" taramışlardır. Onların topladıkları bu yeni "kelime", Edebiyatının ��şiirler'' yeni ve "beyt'1er "şahid"leri degü, Arap bu dili Türk ve ilim adamlarının, ilmi ve edebi. şahsiyetlerinin aynı zamanda temel taşları idi. Oysa büyük Türk mil liyetç i si Kaşgari işte bunun tam aksini yapmışbr. O; Arap dili ve edebiyatında belli bir olgunluk seviyesine ulaşhktan sonra Arabistan çölleri yerine, Tilran yurdu ve Türk ülkelerine çıkmışhr. Türk illerini dolaşmış, çok geniş bir cografyaya yayılmış Türk kavimlerinin vatanperver yaşadıkları ve bir yerlere milliyetçi ugramış, olarak yaman onların bir dillerini, tarihlerini, milli destan ve efsanelerini ögt'enmiş ve bu ögtendiklerini bir bilgisayar mükemmeliyetindeki hafızasına bir bir nakşetmiştir. Gönlümüz, bu devirlerde yetişmiş Arap dili ve edebiyabnda Kaşgari gibi " otorite" olmuş dig-er Türk leksikografya alimlerinin de aynı şeyleri yapmaları yani Türk dilinin bir yönünden tutmalarını ne kadar arzu etmektedir. Ne yazık ki Kaşgari'nin dışında bunun önemini hiç bir kimse, hiç bir devirde kavramamış ve Türkçe'yi kendi engin ve zengin muhitinde tanımak için seferber olmamışhr. Hatta o daha da ileri gitmiş, bu seyahatleri sırasında di�er Türk alimlerinin aksine o da; Türkçe yüzlerce "şiir'' binlerce ''beyt" ve bir o kadar da Türkçe "kelime'1er toplamış, onların milli destanlarını dinlemiş, halk ozanlan ORTA ASYA TÜRKLOGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİYATINDA YERİ • 1 83 ile konuşmuştur. Bütün bunların neticesi olarak öyle tahmin ediyoruz ki, yüzlerce, binlerce sayfalık müsveddeler yazmış defterler tutmuş ve bu büyük çalışmasının alt yapısını hazırlamıştır. Nitekim O; ömrünün bu en çileli, üzgün, yorgun, bir o kadar da zevkli ve neşeli geçer günlerini şöyle anlatmakta dır: �l.SjiJ �� '�')" �w �' J �4!_, tAJ)4 � ��·· u� �.,i j üW �i 0-t �,s � -�ji.>iJ ��J �y:.i �..iJ\..Ja � w :.;.lle. ı-\li...l.. .;h ı:ıu.... �i J �� �.;c.! J \j4 ��i J �� �ti.S. �.JJ tlj;j 0ı) .) �ll �! ��-' �' -,i �� � • � 1'.F.J �� 1'.r ·<� · .c .ı ı.J� ::ıı wW � ...>"' · · · ı� u Gı....JA ....rlt...:l ..dıw � . .• . \�j-4 "Kendim Türklerin en fasih konuşanlarından, en açık anlatanlardan, en doğru anlayanlarından, soy ve sopça en ileri bulunanlarından, en iyi kargı kullananlarından olduğum halde; Türklerin bütün belde lerini, çöllerini boydan boya dolaştım. Türk'ün, Türkmen'in, Oğuz'un, Çiğil'in, Yağma'nın, Kırgız'ın dillerini kafiyelerini öğrenip faydtilandım. O kadar ki her Türk tdifesinin dilini en iyi şekilde öğrenmiş oldum: Daha sonra o kelimeleri en iyi bir şekilde sıraladım ve çok güzel bir düzene koydum ve böylece Allah'a sığınarak işte bu kitabımı ortaya çıkarmış oldum. Onun adını �lfJivanü Luğat et-Türk" o larak koydum. Onun; beni sonsuza dek hatırlatmasını ve ahiretim için bitmez tükenmez bir azık olmasını istedim"(7). Onun; Türk yurtlarını dolaşması ve çeşitli Türk kavimlerine olan yolculukları, onların arasında yaşaması yukanda da ifade edildigi gibi senelerce sürmüştür. Türk 7 Divan, T1pkıbasım, s. 3, Atalay, B., I, s. 4, Kilisli, R., I, s. 6. 184 • ZEKERİYA KİTAPÇI boylarını dillerini, şiir ve edebiyatlarıru, Türkçe'nin lehçelerini ayrı ayrı ög-tendi�e göre, onların yanında aylarca kalmış, kabileleri, boyları ayrı ayrı dolaşmış, gördü�, duyduğu, ögı"endigi şeyleri, Türkçe binlerce · kelime ve bunların kabilelere göre mana farklılıklarını ham bir malzeme yıgını olarak ve şüphesiz büyük, büyük defterler halinde yazmıştır. Öyle tahmin ediyoruz ki bunlar artık develerle taşınacak bir hale gelmiş olmalıdır. O bu müsvedde defterleri Kaşgar' daki konağında topladığı gibi, ayrıca bunların yanı sıra, yeni tasarladıgı büyük kitabının yazımında yararlanmak için daha bir çok kaynak eser temin etmiş olması gerekmektedir. Divanü Luğat et- Türk ve Orhan Abideleri: Daha sonra Kaşgari; uzun yıllar devam eden bu ön hazırlık ve saha çalışmalarını tamamladıktan sonra, artık şakak ve sakallarının aga �maya başladığı sıralarda ve 1 060'lı yıllarda, bu çilekeş Türk Bilgesi, koca ömrünü bir çekirdek gibi dibine gömdü� bu kitab�, KAŞGAR' daki kendi konağı ve içinde binlerce kitap bulunan özel kaynak eserler kütüphanesinde yazmaya başlamıştır. O; Türk milletinin keskin kılıncı gibi, kalenlini de bu büyük kültür ve medeniyetin gelişmesinde kullandığım ispat etmek, daha açık bir ifade ile Türk milletinin sadece kılınç gücüyle üstün olmadığını, dil, kültür ve medeniyet bakımından da Türkle!in büyük mazisi ve gelecegi olduğunu, cümle cihane sunmak için böyle muhteşem bir eser yazıyordu. Onun böyle muazzam bir eseri yazarken çevresindeki ak saçlı, ak sakallı, Türk bilge kişileri ve halk azanlarından da yararianmış olması gerekmektedir. ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİYA TINDA YERİ • 185 Hemen şunu itiraf ve kabul edelim ki DİVAN' ın, böylesine büyük, muhtevalı ve her bir kelimesinin ayrı bir münakaşa konusu olan böyle bir eserin yazma işinin senelerce: en az on sene belki daha fazla sürmüş olması gerekmektedir. Ne var ki bir çok Türk ilim adamları, Kaşgarf'nin bu hacimli eserinin; Kaşgar'da değil, Bağdad'ta hem de iki senede yazılmış olduğunu iddia etmişlerdir ki, bunun iddia edilmesi kadar, kabul edilmesi de zor bir keyfiyettir<*>. Zira İran destan şairi Firdevsi bile, "Şehname" adındaki destani şiir kitabını kendisinin de açık, açık söylediği gibi tam ohız senede yazmışhr<S>. Oysa Kaşgari' nin 11Divan" ı metin, muhteva ve tür bakımından yazıiması 11 Şehname" den çok çok daha zor ve üstelik her bir kelimesi uzun uzun araştırılması gereken bir kitapbr. Büyük Türk Alimi, bu eserini yazarken bir ömür boyu topladığı malzeme, kaleme aldığı müsvedde defterlerden istifade ettiği gibi, dil konusunda _ yazılmış Arapça başka başka eserlerden de yararlanılmıştır. O, bütün bu hummalı çalışmaları yanı sıra, sıkınbya düştüğÜ zamanlarda çevresinde bulunan ve Türkçe'yi iyi bilen ve konuşan Türk alim ve bilge kişilerden yararlandığı gibi, yine bu yazım sırasında ihtilafa düştüğü ve tereddüt ettiği hususlarda zaman zaman, Türk yurtlarına seyahat etmeyi de ihmal etmemiş olmalıdır. Büyük Türk alimi bu gerçeği kendi ifadesiyle şöyle dile getirmektedir: "Bu kitabımı (böyle uzun bir çalışmadan sonra) en güzel bir tertib ve en beliğ bir üslupla yazdım. Adımı • 8 Bundan sonraki sayfalarda bu konu üzerinde tekrar durulacaktır. Ritter, H., Firdevsi İA., IV, s. 645, Krş. Türk Ansiklopedisi, XVI, s. 347. 186 • ZEKERİYA KİTAPÇI dünyanın sonuna kadar yad ettirmek ve (ahirette) sonsuz nimet kazanmak için Allah'tan yardım dileyerek yazdığım bu kitaba "Divan ü Luğati't-Türk" adını koydum. Kitapta Türklerin görgülerini, bilgilerini göstermek için söyledikleri şiirleri serpiştirdim. Kaygılı v�a sevinçli günlerinde yüksek söylenmiş olan ata sözlerini aldım, bununla beraber kitapta bir çok kelimeler topladım"<9>. Kitapta zikredilen öz be öz Türkçe kelimelerin sayısı 7500'den fazladır. Her bir kelimenin, ayrı ayrı manaları verilmiş, gerekti&nde şiir ata sözü ve deyimlerle ona yeni yeni mana zenginligi kazandırılmışbr. Bu cümleden olmak üzere kitapta Türk halk edebiyah ve halk dilinden alınmış, bir eşi ve benzeri bir başka yer ve eserde bulmamız mümkün olmayan pek çok yaklaşık 220 kadar şiir örnekleri, ayrıca 290 kadar yine Türkçe deyimler ve atasözleri zikredilmiştir<1o>. Kaşgari ve Orhun Abidelerinin Yeniden Keşfi: Bu bakımdan Kaşgari'nin bu kitabı, yalnız Araplara Türk dilini ögtetmek için yazılmış modem bir lugat kit:abı degildir. O, yukarda saydıgımız bir çok özelliklerinin yanısıra; "Türk kültürll, Türk etnolojisi, Türk etnoğrafyası, Türk folkloru, Türk mitolojisi, Türk ili coğrafyası, Türk töre ve gelenekleri, TUrk şiiri, ata sözlerindeki Türk felsefesi ve Divan, Tıpkı basım, s. 3, Atalay, B., ı , s. 4, vd. Kilisli, R., ı , s. 5 vd. Banarh, N.S., a.g.e., ı, s. 253, Köymen, M.A., Selçuklu Devri Şiirine GiJre TQrklerin KQitllr Seviyesi, Selçuklu Araştınnaları Der. III, Ankara, ı 97 ı , s. 1 ı 9, Genç, R., a.g.e., s. ı 2. 9 10 ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ dU.nya giJrlJşü", hakkında 11Türkiyat ansiklopedisi" ( 11 ) . okuyucularına bilgi • 187 veren Diger taraftan bu- kitabın yazıldıgı yıllarda Kara-Hanlı Gazi Hükümdarlar ile, henüz müslüman olmayan Uygurlar arasında kıy�ya kanlı, dini çarpışmalar oluyordu. Kara­ Hanit Gazileri, Uygurlara karşı sadece cihad ehnekle kalmamışlar, mübarek kılınçları ile " Uygur Islam Destanı" m yazmışlardır. Bu destanı bütünüyle hafızasına alan Kaşgari, büyük bir şans eseri "Divan" ına, bilerek onun bir çok kıtalarını serpiştirmiş ve böylece "Uygur Islam Destanı" hafızalardan silinmesi, onun yok olup gibnesini önlemekle kalmamış ve bir imani coşku halinde bize kadar gelmesini saglamışbr<12>. Diger hususlar bir yana, bu bile Kaşgan"'yi kıyamete kadar minnet ve hayırla yad ehnemizi gerektirmektedir. Kitab bu Julliyle, sadece Türkçe'nin değil, Türk halk kültürü, Türk folkloru, Türk tarihi, Türk halk edebiyah, Türk boylan, beyleri, kabileleri, Türk ülkeleri, Turan_ yurdu, Türk'ün vatan coğrafyası, Türk'ün tarihf şahsiyeti, alın yazısı, Kızıl elma ülküsünün temeli, abidevi bir eseridir. O bir destandır, o bir efsanedir. Taşa kazılan Orhun A bidelerinin özünün, ruhunun, aradan asırlar geçtikten sonra sanki mürekkeble değil, Türk'ün kanı ve bir iman uslubu ile, kitaba yazılmış bir tekrandır. Müslüman Türk ve Türklük şuurunun bir iltihf uğultu hıilinde Orta Asya bozkırlannda ayağa kalkması Orta11 12 Geniş bilgi için bkz. Akün, Ö.F., a.g.md., DİA, XXV, s. 1 3 . Kitapçı, Z., Dofu Tilrkistan ve Uygur Türkleri Arasında lsllimiyet, Konya, 2004. 188 • ZEKERİY A KİTAPÇI Doğu ve Hilafet ülkelerine, "Senaryosu " kader kalemleri tarafindan yazılan bir iltihf yürüyüşü n iftidesidir. Hulasa o; mazinin derinliklerinden, istikbale, yannlara giden yolda ve gelecek nesillere bir ün, bir haykınş, bir sesleniştir. O; asırann eskitemediği bir kitaphr. Kaşgari'nin, Divan ında verilen mesajların özü, Orhun A bidelerine dayarunaktadır. Orhun Abidelerinde Türk'ün insanlıgın hayrına ve bir nizam-alem ve bir cihan hakimiyetine giden yolda, üstelik bir "Kızıl Elma" hedefi ve coşkusu içinde Türkün tarihi şahsiyeti ve ilahi misyonu dile getirilmiştir, onların dikilişinden bir asır sonra gelen el­ Cahız (öl. 868), bu olguyu bu defa, müslüman Türk'te aramış ve onun Muhammed ümmetine olan bu ilahi sorumlulugun o "Cahızi'' coşkusuyla dile getirmeye çalışmış ve yarınlara giden yolda uFezailü'l-Etrak Türklerin Yücelikleri" adındaki meşhur eserini yazmış ve Orhun Abidelerinde verilen mesajları tekrar etmiştir. Böylece onun bu abidevi eseri, bir manda yeni bir Orhun A bidesi olmuş ve İslamın taht şehri Bağdad ve müslüman aydının bağrına ve kafasına dikilmiştir. ' Ne var ki daha sonra Kaşgarlı Mahmud ortaya çıkmış ve meşhur eseri "Divanı" yazmıştır. Türk bilgesi bu eserinde; müslüman Türk milleti bu cihad erlerinin alnında Orhun Abidelerinde verilen ilahi mesajları okumuş, onu bir iman ateşi ve uromanları andıran bir gönül coşkusuyla izah etmiş ve bundan daha da ilginci onun ilahi yönünü Hz. Peygamber' in hadisleri ile takviye etmiştir ki bu her müslüman Türk için imrenilecek bir keyfiyettir. Divan'ın baş ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİYATlNDA YERİ • 189 tarafları; Orhun Abidelerinde ifade edilen bu ilahi iradenin bir kere daha ve yeniden seslendirilmesi ve dikilmesidir. Hemen şunu ifade edelimki; Kaşgari bu devasa eseri ile Tanrı dagı kadar TÜRK, Hira dagı kadar MÜSLÜMAN, kanıyla caruyla milletini seven ulu bir İNSAN, topragı, ülkesi ve ülküsüne bağlı bir VATANPERVER olduğunu ortaya koymuş ve bu üstün değerleriyle başı göklere degercesine gururlanmış ve gelecek nesillere mübarek bir örnek olmuştur. Artık O; bundan böyle, kıyamete kadar gelmiş ve gelecek yeni nesiller, müslüman Türk'ü seven, Türk diline gönül veren, islamı; Türk milletinin özü, cevheri ve ruhu olarak gören, yine İslam'ın imanı, Türk'ün kanının kıymetini bilen bütün insanların, hulasa Türklük dünyası ve Turan yurdu sakinlerinin, kıyamete kadar şükran ve minnet borcunu ödeyecekleri ufukta bir insan olarak varlığını sürdürecektir. Kaşgari ve Firdevsi Iran ve Türk Milli Şuuru: Burada üzerinde durulması gereken bir husus daha vardır. O da "Divan" müellifi Kaşgari'nin 1/Şehname" şairi Firdevsi ile müşterek bir çizgi, yani bir .umilli şuur''çizgisinde karşı karşıya gelmeleri ve bu çizgide buluşmalarıdır. Firdevsi kendi devrinde azgın '' İran milli " şuurunu temsil ettiği gibi, Kaşgari ise kendi devrinde mazlum ve masum, üstelik bir kenara itilmiş "Türk milli şuurunu'' t�msil etmiş ve her iki insan İslam kültür ve medeniyeti mirasındaki şerefli yerini almışlardır. 190 • ZEKERİYA KİTAPÇI Ne var ki Firdevsi (öl. 1020) bu azgın İranlı, bedevi eMriliye Araplarının şahsında, İslam dinine saldırmış ve Kisra devri, eski İran "milli şuuru" yani Araplan hor ve hakir görme duygusunun, kendi devrinde en azgın, en bezgin, en yorgun temsilcilerinden biri olmuşhır. Zira bu Destan Şairi aradan asırlar geçtikten sonra dahi, çölün derinliklerinden bir fırbna "Hayır!" gibi kopup gelen güya bedevi Arap orduları İslamın yeni zinde güçlerinin; asırlık Sasaru devlet ve medeniyetini, bir anda yerle bir etmelerini bir türlü kabul edememiş, müslüman Arapları ve bir sahabe nesiini yerden yere vurmuş ve azgın İran Kısraların, intikamını alırcasına bir kin ve öfkeyle şöyle haykırmışb.r: J\S. u..... ı •+-ıJ �� '->-u-ı:· ll ! .,..Li i,).l_;.S t � �' _iJY. .,_Li ..Jı�_,...J wJ .;.,P. � �j" .JJ.;I ı...LLS ...,.4.J -S � l:i � Hele şu deve sUtU içen, çekirge eti yiyen Araplar'a bir bakın Onlar artık ."Kiyan tahhnı" istemektedirler, yazıklar olsun sana, ey kahbe felek yazık lar!" Firdevsi ne yazık ki aynı olumsuz hıhımunu, Türkler Türk Sultanı için de sergilemiştir. Bu azgın Destan Şairi; Sultan Mahmud için büyük paralar umarak yazdıgı ve daha ve sonra takdim ettiği 600.000 beyitlik Şehname'sinin bir çok yerinde Türklere saygısız davranmış ve onları her vesile ile kötülemekten çekinmemiştir. Hatta o; daha da ileri gitmiş, devrin cihangir Türk Sultanı Gazneli Mahmud'un asil olmadıgını söylemiş, onu ve anasını köle olarak görmüş ve çok agır bir dille hicvebniş ve şöyle demiştir: ORTA ASYA TÜRI<LÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ !.S .)ol • 191 � �.l_H al .) oU �� !.S� �Y oU _J.ll.-a �� ı..s WiS _J_,.!S .l� ot...: yi � \.j \ JA ı.$ .l4J r,.sA� ��� L:i.JjJ ��..)-A '-' � j\ �.fo. .J. 0-oj (.�*Mfo i..S � Eğer Şah'ın babası asil bir Şah olsa idi (Sultan) başıma altından bir taç koyardı. Eğer Şah'ın anası asil bir prenses olsa idi, O; ayaltma altından bir çizme giydirirdi. Ey ilikelerfetheden Mahmud Şah, Benden korkmuyorsan bari Allah 'tan kork" Diger taraftan, ire�:n destan şairi Firdevsi, uzun ve çileli bir sıkıntı devrinden sonra yazdıgı ve Türk Sultanı Mahmud Gaznevfye takdim ettigi Farsça "Şehntime"sini tamamlad.ıktan sonra artık yerlere ve göklere sıgamaz olmuştur. Hatta o; daha da ileri gibniş, ne kendinden önce ve ne de kendinden sonra gelen bütün İranlı şairleri hiçe saymış, onlara meydan okumuş ve haddini aşan bir gururla böbürlenerek şöyle demiştir: " �.}� 0:1� &..fi •.l.ij � � Jt....ı �.J.l ,..lY. �..) �ll "ÖmrllmUn bir otuz senesini bunun için harcadım, Böylece Acem dilini de zinde kıldım!" Türk Milli Şuurunun Yapıcılığı: Oysa; müslüman Araplar bir kan ve ateş kasırgası hAlinde Türk yurtlarına gelmişler ve Turan yurdunun büyük bir kısmına hakim olmuşlardır. Bu gelişmeler; Kaşgari'nin şahsında kendini gösteren Türk milli şuurunu hiçbir zaman, aşırı bir şekilde etkilememiştir. Daha açık bir ifade ile Kaşgari, bu iman adamı, hiçbir zaman müslüman Arapları 192 • ZEKERİYA KİTAPÇI horlamadıgı gibi, onlara aşırı bir düşmanlıkta duymamışbr. Zira bütün bu baş döndürücü gelişmeler sayesinde diğer taraftan Türklerin Allah'ın hi dayetine giden yol açılmış ve Türkler; İslam dünyasının bayraktan olmuşlardır. Bu büyük oluşumun gururuna kapılan Kaşgari, Türk'ün özüne ve onun yüce misyonuna bakmış en sonunda Türk milli şuurunun kendi devrinde en genç, en dinç ve en dinamik bir temsilcisi olmuştur. Ne var ki Arap ve Fars milli şuurunun Türklere karşı inadına saldırgan ve aşırı davranmasına karşı Türk milli şuuru, Türk'ün tarihi şahsiyetine de uygun olarak, Arap ve İran'lılara çok daha ciddi ve olgun davranmış, bir kısım dini fanatizm ve aşırılıklardan (Şiilik, Batınilik) uzak kalmış, bundan da öte onları, Türk'ün manevi şemsiyesi albnda mutlu . bir hayat · yaşamaya çagtrmışbr. Ne var ki bütün bu bedbaht gelişmeler B. Lewis'in sabır sınırlarını zorlamış ve o, müslüman Türk aristok­ ratlarını, bu ihmalkar durumları sebebiyle aşırı bir şekilde suçlamışbr. Nitekim o şöyle demektedir: "Fakat yönetici ve okumuş guruplar, Islamlık içinde ayn bir etnik ve kültürel toplum olma hüviyetinin bilincini ne Araplar ve ne de lranlılar derecesinde bile koruyamamışlardır''< 13> . Gerçekte, durum hiçte B. Lewis'in izah ettigi gibi degildir. Türkler, y�ni Türk aristokratları, kavim değil "lmperyal millet" olma ve bunun dehasını göstermişler ve bunun politikasını uygulamışlar ve bunda inanılmaz ölçüde başarılı olmuşlardır. 13 Lewis, B., Modern Ttırkiye'nin Doluşu, Çev. M. Kıratlı, Ankara, 1 988, s. 2. ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 193 Zira bu yeni oluşumda; müslüman Türkler öyle bir seviyeye ulaşmışlardırki; kendilerini bütün müslümanların "Seyyidi Efendisi" sayan Arapların bile "Seyyidi Efendisi" olmuşlar ve onları asırlarca idare etmişlerdir. İşte Arap milli şuuru bunu bir tarih süreci içinde hiç bir zaman affetmemiş ve bu böyle bugünlere kadar gelmiştir. - - Fakat Kaşgari, kör düşmanlık taassubunu, aşabilen tek Türk milliyetçisidir. O kitabında, Türklük şuuru ve İslamın gururunu en güzel bir şekilde bağdaşbrmış ve bir cihan hakimiyetine giden yolda, müslüman Türk milletinin İslam dünyasının lideri ve " Ümmet Gem isi" nin kaptanı olmasını istemiş ve eseriyle bunun alt yapısını hazırlamaya çalışmışbr. Diğer taraftan Firdevsi, güya bu eserini otuz senede yazdığım iddia etmiş ve Farsça'ya yeni bir hayat verdiğini söylemiş ama, ona yeni bir misyon verememiştir. Oysa Kaşgari; böyle söylemeye ve eseri ile gururlanmaya Firdevsiden çok daha haklı idi. O bu eseri için dağ, taş dolaşmış, bir masal kahramanı gibi dereler ve tepeleri aşmış, çaylar ve ırmaklardan geçmiş, Türk beyleri, Türk boylarına uğramış, gündüz sıcakta, gece soğukta yürümüş, bıkmadan usanmadan, bazen Türkçe bir kelime, bazen Türkçe bir şiir, bazen Türkçe bir deyim için, günlerce, aylarca, senelerce koşuşturmuş, saçiarına ak, şakaklarına kar düşmeye başlamış en sonunda o da TÜRK DİLİ'nin temel kitabını yani 11 Divan-ü Lüğat et-Türk" ü yazmış ve Türkçeyi genç, dinç ve zinde kılmışbr. 1 94 • ZEKERİYA KİTAPÇI Şu müslüman Türk milliyetçisinin büyüklüğüne bakınız ki o, çektiği bunca sıkınblardan zevk alırcasına . hiçbir şikayette bulunmamış, yazdığı bu muhteşem eseri ile hiç bir zaman gururlarunamış, fazla maddi bir beklenti içinde olmamış, küsmemiş, darılmamış ve onu sadece, Allah kabnda bir. ahiret azığı olması için yazdığım söylemiş ve kendi uhrevi dünyasına çekilip gitmiştir. Bu bir manada azgın Arap ve bezgin iran milli şuuru karşısında Kaşgari'nin şahsında temsil ettiği Türk milli şuurunun ne kadar asli ve ne kadar heybetli bir mahiyet arzettiğini göstermektedir. III. DİVAN'Ü LÜGAT ET-TÜRK VE KAŞGARİ'NİN KAYNAKLARI Kaşgari ve Sıhahu'l-Arabiyye: Mamafih burada, şimdiye kadar yazarlarımızın pek fazla üzerinde durmadıklan yeni bir hususu aydınlatmamız gerekmektedir. O da; Kaşgari'nin böylesine muazzam bir eseri yazarken başka eserlerden ne derecede yararlandığı meselesidir? Hemen şunu ifade edelimki, Kaşgari'nin bu kitabı yazarken hangi temel kaynaklardan yararlandıgı, kimlerden ve hangi büyük alimlerden istifade ettiğine dair1 elimizde fazla bir bilgi yoktur. Ne var ki Kaşgari ve eseri hakkında araşhrma yapan Türk ve yabancı ilim adamlarının da konunun bu yönü ile fazla edelim ki; ilgilenmedikleri görülmektedir: Hemen milliyetçisi ait şunu itiraf bu. büyük Türk Kaşgar'da Divan ını yazarken, sadece Türk diline topladığı ' bilgi ve yazdığı müsvedde defterlerle yetinmemiş, bu arada luğat konusunda daha önce yazılmış bir çok eserlerden metod, kelime türetme, tertip ve şekil bakımından büyük ölçüde yararlanmış, böylece bu muazzam eser, kendi şartları içinde ve en mükemmel şekilde ortaya çıkmışhr. Onun en fazla yararlandığı eserlerin başında şüphesiz, öyle tahmin ediyoruz ki, Farab'lı büyük Türk alimi, aynı zamanda luğat otoritesi Hammad Cevheri'nin, Kaşgari' den yaklaşık yarım asır önce el­ Arapça 1 96 • ZEKERİYA KİTAPÇI yazmış "Tacü'l-Luğa oldu� ve Sıhahu'l-Arabiyye" adındaki büyük lugat kitabının olması gerekmektedir. Bilindigi ·gibi "Sıhah" ilk yazılqığı yıllardan itibaren, Turan yurdu ve İslam dünyasında, ilmi muhitler ve ulema arasında çok büyük ilgi görmüş ve derin yankılar uyandırmıştır. Kitap diğer rlerde �lduğu gibi Turan � yurdunda da elden ele, dilden dile dolaşmış, en fazla istinsah edilen, en fazla okunan bir müracaat kitabı olmuştur. Bu kıymetli eserin telifinden hemen sonra Buhara, Semerkant, Harzem, Fara b ' a bu önemli Türk ilim ve kültür , merkezlerinde ulaşbğı gibi, o devirlerin ilmi bir merkezi olması bakımından "Küçük Buhara" olarak kabul Kaşgar'a da çoktan ulaşmış olması gerekmektedirl. İşte gibi, büyük bir Arap dili ve Kaşgarlı Mahmud edebiyab alimi, Leksikoğrafya Arapça, Türk dili hakkında bir isteyen bu ulu ve bilge edilen bilgini, bundan da öte "Divan" luğat kitabı yazmak kişinin böylesine güzel ve mükemmel bir luğat kitabını görmemiş ve yeterinden fazla yararlarunamış olması, işte bunu düşünmek bile mümkün değildir. Mulhakatu's-Sürah yazarı büyük Türk alimi Cemil Karşi'nin, Kaşgar' daki tarihi "Mesudiye Medresesi" kütüphanesinde bulunan Sıhahu'l-Luğa' dan fazlasıyla Zira; yararlandığına dair, elimizde kıymetli bilgiler bulunmak­ tadır<ı>. Bu bakımdan bu büyük filoloji alimi, aynı zamanda 1 Kitapçı, Z., Mahmud el-K�qgart ve DivanU 'l-Lufat et-TUrkUn Yeniden Keşfi, lll, Türk Dün. Trh. Dergisi, No: 205, Ocak, 2004, İstanbul, s. 36-43. 2 Sachau, E. Ethe, E., Catalog of the Persian .... Manuscripts of the Bodleian Library, Oxford, 1 889, s. 983, Arat, R.R., K�qgar, İA, VI, s. 408. ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 197 Türkoloğ, diger bir çok Arapça kaynaklardan yararlandığı gibi, el-Cevheri'nin söz konusu luğat kitabından da yararlarunış ve Divan' ın yazılmasında, ondan büyük istifadeler etmiştir. Ne var ki müellifimiz bu konularda yeterinden fazla ketum davrarunış ve el-Ayn"ından İmamı Hüil'in "Kitab başka hiç bir eserden bahsetınemiştir. Bu şüphesiz inandırıcı olmaktan çok uzakbr. Zira, aynı durum, Kaşgarrnin bu konularda yazdığı "Kitab el-Cevtihru'n-Nahv fi Luğati't­ Türkiyye" adındaki meşhur "Türkçe Gramer" çalışması için ilk öncü eseri de geçerlidir. Her ne kadar kıymetli müellif, bu kitabından yeni eseri "Divan"ını yazarken yararlanmadığıru söylemiş, ayrıca bu keyfiyet bir çok ilim adamlan tarafından olduğu "Divan" ın giriş kısmı, dikkatle incelendiğinde onun; "Türk dili alfabesi, aynca fiillerden türeyen isimler, kelimelerin kuruluşta kaç harfli olduğu; isimlerden yapılan ziyadeler'' gibi daha bir çok konu başlıklarında verdiği bilgilerin<4> bu Türkçe Gramer gibi kabul edilmişse de<3>, ne ilginçtir ki kitabının bir manada özeti olduğunu göreceklerdir. Zira bunlar, bir Luğat kitabının değil, gramer, dil bilgisi kitabının konularıdır. Ne yazık ki onun bu kıymetli eseri henüz bize kadar ulaşmadığı için Kaşgan"'nin yeni eseri "Divan" ında, ondan ne ölçüde yararlandığı hususunda, daha fazla bir şey söylememiz mümkün olmamaktadır. 3 4 Köprülü, M.F., a .. e., s. 36, Genç, R., a.g.e., Atalay, B., Divan, ı , s. XV. Kilisli, R., ı , s. 3, Atalay, B., Divan, 1 , s. 8. s. ı 3, Banarlı, N.S., a.g.e., l, s. 257, 1 98 • ZEKERİYA KİTAPÇI Kaşgari'nin Milliyetçiliği; Yusuf Has Hacib: Kaşgarf, bunların dışında Türk devlet adamı Yusuf Has Hicib'in hem de Türkçe yazmış olduğu "Kutadgu Bilik"ten de önemli ölçüde yararianmış olmalıdır. Zira Hacib'in bu eseri de Divan'ın yazılmasından birkaç sene önce Kaşgar' da yazılmış ve Kaşgar Türk İslam kültürünün en mübarek meyvelerinden biri olmuştur. Kaşgari bize göre; bu eserden yeteri kadar yararianmış ve Türk'ün, bir cihan hakimiyetine giden yolda, İslam dünyasının liderliği ve Türkçenin bütün bu baş döndürücü gelişmelerde ulu bir 11misyon dili" olması, hatta onun başı göklerde bir Türk milliyetçisi olması, hep bu mübarek eserden aldığı ilhamla şekillenmiştir. Çünkü Kaşgari'nin uromanları andıran milli duygusu ve müslüman Türk'ün yüce misyonu hakkındaki imani coşkusunun kayna�, daha açık bir ifade ile bu büyük Türk milliyetçisinin bu şekilde yetişmesinde kimlerin birinci derecede etkili olduğu, hala onun şahsiyetinin aydınlahl­ ması gereken karanlık yönlerini oluşturmaktadır. Türk ilim adamları, Kaşgari'nin milliyetçiliğinin kaynaklarını sağlıklı bir şekilde hala izah edememişlerdir. Diğer taraftan Kaşgari'nin, özellikle Bağdad'ta bulunduğu sıralarda, el-Cihız'ın yukarda adı geçen 11Fezailü'l-Etrak" adındaki eserini gördü� ve bundan yararlandı� da son derece şüpheli görülmektedir. Ayrıca onun bu milli coşkusu ve dünyaya meydan okumasını sadece ve yalnız Selçuklular' ın İslam dünyasına lider olarak girmeleri ile izah etmemiz mümkün değildir. Bu takdirde bir tek ihtimal kalmaktadır. O da;' Yusuf Has Hicib, onun eseri ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİYATINDA YERİ • 199 Kudatgu Bilik ve onun Kaşgar' da yarathğı milli çevre ve bunun bizim bilmediğimiz temsilcileri, Kaşgarlı Mahmud gibi bir büyük ��Türk Bilge"sinin islamı manada "Türk milliyetçiliği" "vatanperverlik" çizgisinde yetişmesine yardımcı olmuşlardır. Nitekim bu gerçek Rus yazar W. Barthold tarafından da çok bası.k ve kısık bir sesle dile getirilmiştir. Değerli tarihçi onun başka eserlerden de yararlanabilecegini savunmuş ve şöyle demiştir: "Umumiyetle Mahmud'un muhtelif şehirlere dair verdiği kısa malumattan bu zatın elinde, şimdi bizim elimizde bulunmayan bir çok tarihi eserler mevcud olduğu anlaşılıyor ki, bu eserler bulunursa bu, bizim için de pek mühim olurdu" <S> . Onun bu eserini yazarken Kaşgar' da yararlandığı, görüştüğü ve konuştuğu kimseler arasında yine Kaşgarlı büyük Türk alimi, inanç ve ibadet adamı, İmam, Hüseyn b. Halef el-Kaşgar1 de bulunmaktadır. Bu zat, o devirlerde Kaşgar'da bulunan en büyük hadis alimlerinden biri idi. Kaşgari bu ibadet ve iman eri ile sık sık görüşmüş, konuşmuş, yazacağı luğat kitabı ve Türklerin ululuğu hakkında onunla samimi bir şekilde sohbet ve İstişarelerde bulunmuştur. Hatta Hüseyn b. Halef bu konuşmalarında ona, Türklerle ilgili hadislerden bahsetmiş ve Kaşgari onun "Do� Türklüğü" hakkındaki 11kudsi hadisini" naklet­ miştir. Her ne kadar hadis otoriteleri nazarında Hüseyn b. 5 Barthoİd, W., Dersler, İstanbul, 1 927, s. 88. 200 • ZEKERİYA KİTAPÇI Halef çok agır tenkitlere ugramışsa da<6>, bu zahn "Müslüman Türk"e ve onun ilahi " Orta-Doğu haki­ miyetine" candan baglı ve çok büyük bir Türk İslam milliyetçisi oldugundan, kimsenin en ufak bir şüphesi olmamalıdır. Bu zabn, Kaşgari'nin nazarında da çok ayrı bir yeri vardır. Hatta bize göre; Kaşgari'nin müslüman Türk'e karşı göz, gönül ve kalb mührünü açan ve gerçegi gömesine sebep olan bu büyük Türk milliyetçisi H ü seyn b. Halef el­ Kaşgari oldugu anlaşılmaktadır. Kaşgari Türk Bilgesi: Bilindigi gibi bu devirlerde Orta-Asya'da büyük çalkalanma ve dalgalanmalar olmuş ve tarih sahnesine bu defa Türk Oguz boylarından müslüman Selçuklu Türkleri çıkmışbr. İslam hidayet ordularının bu yeni temsilcileri, Kara-Hanlı ve Gazneli'lerin aksine, müslüman Türk'ün " Viyana Yü rüyüşü " ne bir başlangıç olmak üzere, bir Kızıl elma ülküsü ve coşkusu içinde Orta-Dogu'ya yönelmişler ve yürüyen dagları andıran heybetli ordular halinde Bağdad'a gelmişler ve İslam dünyasının mukadderabna hakim olmuşlardır (1050). Bunlar; Kaşgari'nin eserinde, çok daha önceden bir "Hadis-i kudsi" ışıgında, Muhammed ümmetine haber verdigi ve "Doğu"dan gelecek Türk asıllı kurtarıcılar ordusu idi. Allah onları Do�'ya yerleştirmişti. İslam halifesi el-Kaim Biemrillah (1031-1075) bu kurtarıcılar ordusu ve onun şam büyük Sultanını, büyük bir coşku ile karşılamış, bundan da öte, asrın merasimi diyebilecegimiz muhteşem bir merasimle, Hilafet'in bütün 6 Atalay, B., Divan, 1, s. XVlll. ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 201 yetkilerini Sultan Tuğrul Bey' e devretmiş ve bu ilahi görevin sorumluluklarını ona yüklemişti. Artık ümmet gemisinin kaptanlı�a Selçuklu Sultanı Tugrul Bey (1038-1063) geçmiş ve Muhammed ümmeti için hizmete BUYUR! edilmişti(7). Bu gelişmelerden başı göklere de�ercesine gurur duyan Kaşgari, Türk'ün Orta-Doğu ilahi misyonunu kavrayan yüce müslüman, saygıdeğer Türk milliyetçisi; Türk milleti, İslam hilafeti ve Türk dili için besledi�i hayallerin arbk hakikat oldu�nu görmüş ve bunun bilfiil mutlulu�unu yaşamak için 1071'Ü yıllarda İslam'ın taht ve baht şehri Bağdad'a gelmiştir. Kaşgan"'nin, Ba�dad' a bu ilk gelişinde, Kaşgarda yazdığı Divanü Luğat et-Türk adındaki kitabını da yanında getirmiş olması gerekmektedir. Onun maksad ı her şeyden önce bu ilim beldesinde ilmi şahsiyetini kabul ettirmek ve daha sonra bu büyük eserini, İslam halifesi veya Selçuklu Sultaruna takdim etmek idi. Ne var ki B. Atalay, Kaşgari yi bir çok meselede oldu� gibi, bu meselede ·de anlamamış; onun bu samimi durmunu istismar etmiş, bundan da öte onun, çok horlayıcı bir şekilde Bağdad' a "külah kapmak" için geldiğini söylemiştirki bu Kaşgari için yapılabilecek en büyük haksızlık olmalıdır<8>. ' Bu bize bir manada büyük Azeri Şair Fuzuli'nin, Kaniini Sultan Süleyman devrinde İstanbul'a gelişi ve 7 8 Geniş bilgi için bkz. Kitapçı, Z., Abblisi Hilôfetinde Selçuklu Hotunları ve Tark Sultan/arı, Konya, 1 995, s. 68, vd. Atalay B., Divlin, (önsöz). , 202 • ZEKERİYA KİTAPÇI ümidlerinin tükendigini görerek tekrar Bagdad' a dönüşünü habrlatmaktadır. Türk Yazarlannın Çelişkileri: Ne var ki Türk ilim adamları onun, Bağdad' a gelişi hususunda da bir takım asılsız iddialarda bulunmuşlar ve Kaşgari'nin, Kara-Hanlı prenseslerinden Türkan Hatun'un Ba�dad' a gelişi sırasında ve onun yanında diğer bir çok Türk ilim adamları ile birlikte Bagdad' a geldiğini iddia etmişlerdir ki<9>, bu savunulacak bir iddia değildir. Zira Kara-Haniılardan İbrahim Tavgac Han'ın asil kızı, Sultan Melikşah' ın (1072-1092) imparatoriçe yarahlışlı müthiş eşi, ayrıca Celaliye Hatun; adıyla anılan bu büyük ve otoriter Türk anası<to) Türkin Hatun; biricik kızı Mah Melek Hatun'in Abbasi halifesi el-Muktedi Biemrillah'la evliliği, daha açık bir ifade ile asrın düğünü için ve çok daha sonraki yıllarda (1087) Bağdad'a gelmiştir<11>. Oysa bu tarihlerde Kaşgarr nin çoktan Bağdad'ı terketmiş ve kendi ülkesi yani, Tilran yurduna dönmüş hatta vefat etmiş olması gerekmektedir. Gerçekte Bağdad, bu ilim k�ltür ve medeniyet merkezi, bu devirlerde dünyanın dört bir yanından gelen Türklerde dahil her millet ve her dil ve dinden konuşan ilim ve din adamlarının, adeta bir uğrak yeri idi. Kaşgari, Bağdad 'ta onlarla görüşmüş, konuşmuş yeni kitabının konularını onlarla tartışmış, bu arada muhtemelen yeni, yeni 9 KöprUIU, 10 11 M.F., a.g.e., s. 4 1 . Turan, 0., Selçuklu Tarihi ve Tark ls/Om Medeniyeti, İstanbul, 1 980, s. 1 58. Geniş bilgi için bkz. Kitapçı, Z., Abbasf Hillfetinde Selçuklu Hatunları ve Tllrk Sultan/arı, Konya, 1 985, s. 1 72. ORTA ASYA TÜRI<LÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 203 kitaplada karşılaşmış, onları okumuş yeni, yeni bilgiler elde etmiş ve bütün bu ilmi zaruretler karşısında kitabını yeniden kopya etmeye karar vermiştir. O kitabını yeniden ve ikinci defa kopya etmeye (istinsah) kendi ifadesinden de anlaşıldıgı gibi 25 Ocak 1072' de başlamış ve bu işi 10 Şubat 1074 yılında bitirmiş ve bu agır külfetli yazma işi, tam iki sene sürmüştür<12>. Bu yıllar, Selçuklu Sultanı Melikşah'ın hizmete "BUYUR!" edildigi yıllardı. Arhk bundan sonra Türk alimi kitabını, bu sıralarda hilafet koltugunda oturan Abbasi Halifesi el-Muktedi Biemrillah'a (1075-J094) takdim edebilirdi. Nitekim öyle de olmuş ve bu kitabının baş sayfaları ve kendince uygun gördügü bir yere parlak bir takdim yazısı iliştirmiş ve daha sonra adı geçen Abbasi halifesine ithaf ehniştir. O, parlak ithaf yazısında şöyle diyordu: ��ı ��ı �l.A)'I �� �iL.JI ö�l �Y." � �yr.ll ..»-\ , ..;uı JA4 ı.; .Wı � � ..:U\ � rwıl:ill .,r.l 'W'J yaJ ".�1 j� re-w O .JoAC- J ' .lJ.l.&A r:ııj Jc � ·�� �� Jl.kl �wı YJ ü+ "Bu· kitabımı mukaddes nübüvvet makamı ve hilafet tahtında oTflran Haşimilerden, Abbasoğullanndan ulu efendimiz Ebu'I-Kasım Abdullah b. Muhammed el-Muktedi Biemrillah, Müminlerin Emiri, Alemierin Rabbinin yer yüzündeki halifesine ithaf ettim. Allah onun daima yüce ve uzun, ömrünil mesud ve bereketli kılsın!"<t3> . Burada hemen şunu itiraf edelimki; Kaşgari'nin bu ithafıru okuyanlar, onun kitaptaki yerini görenler, bu ithaf 12 13 Köprülü, M.F., a.g.e., s. 35. Tıpkı Basım, s. 2, Atalay, B., I, s. 4. 204 • ZEKERİYA KİTAPÇI yazısının aslında burada olmadığını, sonradan birazda suni bir şekilde ilave, yani montaj edildiğini, hatta kitabın bir çağlıyan gibi akıp gelen üslftb ve ifadelerini bozduğunu göreceklerdir. Bu da, kitabın asıl nüshasının Kaşgarda yazıldığının bir başka delili olmalıdır. Zira müellif ilk yazdığında kitabına her hangi bir ithaf yazı koymamış ve onu sadece ahiretine bir azık olsun diye yazmıştı. Divan Ilk Defa Nerede ve Nasıl Yazılmıştır? Buraya kadar yaptığımız bütün bu ciddi ve çarpıcı açıklamalardan sonra karşımıza çok ciddi bir sual çıkmaktadır; Kitap ilk defa nerede, hangi tarihte ve nasıl yazılmıştır? Bu haddizatında şimdiye kadar Kaşgari ve onun "Divanuı ile meşgul olmuş, başta M. Köprülü olmak üzere<14> kıymetli bir çok ilim adamları ve yazarlar tarafından sorulmuş en önemli sorulardan biridir. Mamafih bu soruya cevap vermeye çalışan bir çok ilim adamlarımız başta R. Kilisli(lS), B. Atalay<16)� M.F. Köprülü<17l, Z.V. Togan(lS)jl N.S. Banarlı(l9), A. Caferoğlu<2o), R. Genç<2t), ayrıca M. Hartmann(22) ve bunlar gibi daha bir 14 Köprii l ü, M.F., a.g.e., s. 35. Kilisli, R., Divanü Lulati't-Türk 'ün Başındaki Makale, Türkiyat Mecmuası VI, İstanbul, 1 939, s. 358. 16 Atalay, B. Divan, 1 , s. XV. 17 Köprülü, M.F., a.g.e., s. 36. 18 Togan, Z.V. Divanü Luğati't-Türkün Telif Senesi Hakkında, Atsız Mecmua, sy. 1 6, Agustos, 1 923, s. 77. 19 Banarlı, N.S., a.g.e., 1, s. 257. 2° Caferoglu, A., Kaşgarlı Mahmud, İstanbul, 1 970, s. V, Aynı MU. Türk Dili Tarihi, n, s 20. 2 1 Genç, R., a.g.e., s. 1 3 . 22 Hatmann, M., Divanü Lügati 't-Türk'e Ait Birkaç Mülahaza, Mil l i Tetebbular Mec., Sy. 4, Eylül, 1932, s. 1 33 . 13 ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİYATlNDA YERİ • 205 çok kıymetli yazarlar, hatta Ansiklopediler(23); Kaşgari'nin, bu muhteşem eserini Kaşgar' da de�il, Ba�dad'ta yazmış oldu�unu iddia etmişlerdir. Buna sebeb te, bizzat Kaşgari'nin bu eserini Bag dad' ta 1072-1074 tarihleri arasında yazdı�ını ve . halife el-Muktedf Biemrillah' a takdim ettigini söyIemiş olmasıdır<24>. Yazarla­ rımız; Kaşgari' nin bu sözlerini esas olarak ele almışlar ve bu yönde yaptıkları ileri geri münakaşalarla konuyu zihinlerde daha karmakarışık ve anlaşılmaz bir hale getirmişlerdir. Onlara göre Kaşgari, bu eserini aşağı yukarı 1072 ve 1074 yılları arasında, hem de ilk defa, Bağdad' ta yazmış ve devrin Abbasi halifesi el-Muktedi Biemrillah'a (1075�1094) takdim ebniştir. Hemen şunu ifade edelim ki; böylesine büyük ve muhteşem bir eserin ne yer, ne zaman ve ne de kitabın konusu, üstelik kullanılan ham malzemeler, bu arada müsvedde defterler ve temel kaynak eserler bakımından, Bağdad' ta, hem de sosyal ve siyasi havanın bir dereceye kadar gergin oldu�u bir dönemde yazılmış olması kesinlikle mümkün değildir. Üstelik eser; bir diğer ifade ile kesinlikle orijinal olarak, ilk defa 1072 ve 1074 tarihleri arasında da yazılmamışbr. Kaşgari'nin Bağdad' ta kendi çevresinden uzak, muhtemelen bir çok maddi manevi sıkınhlar içinde, o devirlerde adet olduğu üzere, belki de "bir han odasında" yaşadığı düşünülürse, bunun ne kadar zor bir keyfiyet olduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. 23 TIJrk Ansiklopedisi, Kaşgarlı Malunud md. XXI, s. 3 9 1 . Tıpkıbasım, s. 3, Atalay, B ., ı , s. 4, Kilisli, R., ı , s. 3 . 2 4 Dtvan, 206 • ZEKERİYA KİTAPÇI Bu bakımdan Divan; kendi cografyası yani, Turan yurdu, kendi kültür merkezi; Kaşgar, bir diger ifade ile Türkçe'nin en güzel konuşuldugu yer ve mekanda, bunu bilen ehil kişi, ilim adamlarının yardımları ile, hem de insan üstü bir gayretle ve Türkçe'yi en güzel konuşan bir adam tarafından, en az on, onbeş senede (1055-1070) ancak yazılmışbr. Diger taraftan Kaşgari; sadece Divan'a esas olan müsvedde defterler ve kaynak eserleri Bagdad' a taşımaya kalkmış olsaydı bu herhalde 40 develik bir kervan ederdi ki, o günkü şartlar albnda bu hiçbir ilim adamının göze alabilecegi bir husus degildir. Zira o; Cevahirii -Nahv fi'l­ Luğati't-Türkiyye kitabını nasıl Kaşgar'da yazmışsa, bu kitabını da ondan senelerce sonra yine, Kaşgar' da yazmışbr. ' Ne var ki Müellif; Bağdad' a geldiginde kendine has nedenlerle bu kitabını İslam halifesine takdim edilmek üzere, daha itinalı, belki de yaldızlı olarak yeniden istinsah ebniş, bu arada şüphesiz ufak tefek bazı degişiklikler yapmış ve bu güzel ugraşı, yukarda da ifade edildi@ gibi, tam iki sene (1072-1074) belkide daha fazla sürmüş ve asıl bundan sonradırki bu güzel kitabı; tam bir gönül ferahlıgı ile Abbasi halifesi el-Muktedi Biemrillah'a takdim ebniştir. Nitekim Kaşgarf kitabının en son istinsah nüshasına yazdıgı "Tetimme-Bitiriş Yazısı" da bizim bu görüşümüzü dogrulamaktadır. Kaşgarf bu sıkınb.larıru bize şöyle anlat­ maktadır: �_, �_jjlı �w � � �i yt.Alı 4....ı.ll..ı � W:.� Lcı �.J w· · j_J:ı.i J �.JC yılı j.;ıı.ji � 4-l� �.)J �i c: y!ü .J ' 4-l_,._i .J '-+lk ' ' . �1_, .bi...I.J _, _,alli J o�4jl1 � � .J , � _,..-i..J I ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 207 "Türk dilinin kelimelerini toplamak, kurallarını ve usullerini bildirmek, ölçülerini açıklamak, bölümlerini tertip etmek gibi daha bir çok hususlarda) bu kitabın başında şart koşmuş (ve s öz vermiş) tik. Şimdi bu sözümüz yerine geldi ve istediğimiz oldu. Zira bu kitapta fazla olanları, yersiz olanları ve düşilk olanları, boş ve manasız olanları hep çıkardım"(ıs> . Müellif bu bitiş yazısında (1072-1074) yılları arasında kitabım / 4 kere yazdıgını ve en sonunda onu süsleyip yaldızladıgını ifade ebnekte ve böylece el yazısının çok güzel oldugunu vurgulamaktadır<26>. Buda gösteriyorki; Müellif kitabını Kaşgar'da yazmış ve beraberine alarak Bağda d'a gelmiştir.. Bağdad' ta bu yazdıgını tekrar tekrar gözden geçirmiş ve h.alifeye sunulacak bir hale getirmek için iki sene ugt-aşmış, iyiye, güzele ve mükemmele giden yolda onu tam dört defa, yani her alh ayda bir kere, istinsah ebniş ve son nüshasını yaldızlamış, süslemiş, İ slam Halifes�nin şaşma yarışır bir şekilde takdim edebilecegi bir kitap haline getirmiş ve takdim de ebniştir. Ne varki Kaşgari bu kitabını; bir kısım degerli ilim adamlarımızın iddia ettikleri gibi hiçbir zaman ve bugünkü anlaşılan manada şövenist, milliyetçi duyguları, Abbasi Halifesi el-Muktedi Biemrillah' a aşılamak ve onu ikna ve irşad ebnek için yazmadıgı gibi, onun; hiç bir zaman böyle ütopik bir gayesi de olmamışbr. Bununla beraber; ne bu muhteşem eser ve ne de asrın en büyük filologu, en ulu Türkologu, Türk ve Arap dili 2� 26 Divan, Tıpkı Basım, s. 628, Atalay, B., III, Divan, Tıpkı Basım, s. 628, Atalay, B., III, s. s. 45 I . 45 1 . 208 • ZEKERİYA KİTAPÇI Aliminin, Abbasi hAlifesinin aşırı bir ilgi, iltifat ve teveccühüne mazhar olduğu ve ona belli bir miktar nakdi mükAfat ödendiğine dAir, elimizde hiçbir bilgi yoktur. Onun durumu da; Kanuni devrinde İstanbul'a gelen ve sonunda elleri bomboş Bağdad'a dönen Fuzuli' den hiçte farklı değildi. Kaşgari'nin Ölümü ve Eserleri: Kaşgari'nin, Bağdad'ta geçen bu sıkınblı günleri hakkında elimizde hiçbir bilgi yoktur. Öyle tahmin ediyoruz ki bu büyük vatanperver, daha sonra, milletine duyduğu büyük ümid, kendi azim, irade, milli ve İslami şuurundan hiçbir şey kaybebnemiş ve tekrar Turan yurduna, yani Kaşgar Türk medeniyet ve kültür ocağına dönmüş, burada, inandığı yüce gayeler doğrultusunda, yüce milletine hizmet etmiştir. Evet Türk milletinin ilahi Orta-Doğu misyonu ve Türk dilinin bu misyondaki yerinin anlaşılması için çırpınıp duran ve koca bir ömrü, bu yüce gayenin tahakkukuna adayan bu ak yüzlü, ak sakallı, nurlu Ak B ilge Kişi'nin Kaşgar' da ve tahminen 1080'li yıllarda, yaklaşık 75 yaşlarında ahiret yolculuğuna çıkbğı anlaşılmaktadır. Bugün türbesi; Kaşgar'da kendi neslinden gelenlerin ziyaret ettikleri önemli bir yerdir. Kaşgari'nin bu büyük çalışması yanında, yukarıda da işaret edildiği gibi, "K. el-Cevahir en-Nahv fi Luğati't-Türkiyye" adında bir kitabı daha vardır. Bu açıdan bakıldığında Kaşgari, bu büyük filoloğ, aynı zamanda Türkoloğ'un, ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 209 hemen açıkca ifade edelimki, kendisinden hiç bir zaman bekleneni vermediği görülmektedir. O; uzun ve bereketli bir ömür yaşamış, gözlerini bir an bile okumadan ayırmamış, Türk yurtlarını karış-karış gezmiş dolaşmış, engin mümşahed� ve zengin tecrübeleri olmuş, Arap diline hakim, Türkçe de rakibi olmayan bir otorite, Türk tarih, kültür ve falkloründe bir eşi ve benzeri olmayan bir bilge kişi, ilmi uromanları dolduran bir Türkoloji alimi olmuştu. Ne yazık ki Kaşgari; bu deryalan andıran ilmini bize, yani çok sevdiği milletine sunacağı yerde o; bunlardan ne varsa, kendi yaruna almış ve öbür dünyaya götürmüş ve deryadan ancak bir damla misali, bize pek fazla bir şey bırakmamışbr. Koca bir ömrü, yalnız bir kitabın dibi dibine gömmüş, bunun dışında hiçbir şey yazmamış ve bir kaç cild olması gereken bu hacimli eserini de Bağda d' a geldikten sonra sanki bir kar topu gibi sıka sıka daha da ufaltınışhr(27). Oysa Kaşgari, dünyaları dolduran Türkl�k bilgisi ve uromanları andıran Arapcası ile, Türk dilinde olduğu kadar, Türk tarih, kültür, şiir ve edebiyatında da Orta Çağda bir çığır açabilirdi. O ll Divan" ile sanki Türklüğün bir ll Divanesi" olmuş ve böylece de ölmüştür. Buna rağmen dünya Türklüğünün layarnete kadar ona minnet, saygı ve hürmet borcu vardır<28>. · 27 28 Divan, Tıpkı Basım, s. 628, Atalay, B., lll, s. 45 1 . Kaşgari hakkında derli toplu bibliyo�afya için mutlaka bkz. Akün, Ö.F. a.g.md., OlA, XXV, s: 9- 1 4. 210 • ZEKERİYA KİTAPÇI Sonuç ve Kaşgari: Kaşgari; Orta Asya Türk İslam medeniyetinin asıl mimarı, bu büyük medeniyette Arap ve Türk dilinin temsilcisi oldugu gibi, Divan'ü Luğt et-Türk'te bu büyük kültür ve medeniyet mimarımızın en muhteşe� abidevi temel eserlerinden biridir. O; bu, büyük eserinde Arap dili ile Türkçeyi mezc etmeye çalışmış ve bu iki muhteşem dili bir büyük medeniyet ve kültürün temel unsuru haline getirmek, bir diger ifade ile, İslam kültür ve medeniyet binasıru bu iki muazzam sütun üstüne oturtmak istemiştir. Zira ona göre Türkçe, Arapça'dan hiçte geri değildi. Türk dili, Arapça ile koşu atları gibi yarışacak ve baş başa gidecek derecede engin, zengin ve çok güzel bir dil idi. Gerçekte bu böyle degil, olmasına da imkan yoktu. Ne var ki Kaşgari bunu böyle görüyor ve inanıyordu. Böyle bir yaklaşımda; ne İran unsuru ve ne de FARSÇA'ya yer verilmemişti. Böyle bir yaklaşım; Kaşgari ve onun sonsuz irfanına has bir deha, başlı başına o çağlarda bir büyük olgu idi. O; Türkün kendine has olan bu akli dehasını, eserinin birçok yerinde göstermiş, bezgin İran unsuru, yorgun Farsça ve azgın Arap milli şuurunun granit kayalar kadar sağlam bir irade ile dikilmiş ve 11 Türk milli şuuru "nun en genç, en dinç ve en dinamik bir temsilcisi olmuşhır. Kaşgari şüphesiz Türk milleti ve İslam'ın hayrına çok kudsi bir misyonu ortaya koymuş, çok hayırlı bir başlangıç yapmış ve çok güzel bir yol açmıştır. Ne yazık ki onun bu misyonu Türk milleti ve Türkçe'nin hayrına, ululuğuna giden bu nurlu yolda, daha sonraki asırlarda pek az kimse yürümüş, böylece bu büyük eser ve ihtiva ettigi fikirler, ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 21 1 kendinden beklenilen tesiri asla gösterememiştir. Zira, Araisü'l-Kur'an tefsirinin yazarı, büyük alim, büyük müfessir, Mehmed Vini Efendi (Öl. 1684) müstesna Selçuklu ve Osmanlılarda dahil, bu uzun tarihi süreç içinde Kaşgari'yi yeteri kadar anlayan, onun fikirlerine sahip çıkan ve Türk' ün ilahi misyonunu kavrayan bir tek Türk ilim ve İ slam alimi çıkmamıştır. Peki bu günkü durum nedir? Hemen şu acı hakikab itiraf edelim ki; aradan asırlar geçtiği halde bugünkü durum, dünden pekte farklı değildir. Ona ferdi olarak kucak açan birkaç ilim adamımızın dışında Kaşgarrye Türk devleti henüz sahip çıkmamıştır. Onun; bizim milli kültür hayalı ve kültür politikamızda yeri olmadı� gibi, Türk toplumuna da henüz mal edilmemiştir. Zira: Aradan tam dokuz asırdan fazla bir zaman geçtiği halde, Divan-ü Lüğat et Türk' ün asıl Arapça metni bu arada içinde geçen Türkçe kelime, şiir ve diğer bilgiler tahkik edilerek, dipnotlada yine Arapça yayınlarunamıştır. Diğer taraftan; aradan dokuz asır geçmesine ra�en bu muhteşem eserin; arı, duru, temiz, anlaşılır bir dille Türkçe'ye çevrilmemesi ve şimdiye kadar, B. Atalay tarafından, bugün mana ve muhtevasını kaybeden ve üstelik yavan bir dille 1937'li yıllarda yapılan çeviri ile yetinilmesi, üstelik devlet desteğine sahip bir çok kurum ve kuruluşların buna seyirci kalması, durumun, vrehametini bütün açıklığı ile ortaya koymakta ve Kaşgari'nin kuytu köşesinde kemiklerini sızlatmaktadır. Bundan daha da acısı, Kaşgari devletin üstün imkanları ile yayınlanan "Islam Ansiklopedisi"ne bile alınmamıştır. - 212 • ZEKERiYA KİTAPÇI Büyük Türk lügat alimi Mahmud el·Kaşgari'nin vefabndan yaklaşık yar� asır sonra bu defa Harzemde, bir başka Türk alimi Zemahşeri çıkmış ve Türklügün bu büyük kültür ve medeniyet merkezinde, Harzem Türk lehçesinin en büyük Iügat kitabını yazmışhr. İ şte bundan sonraki sayfalarda, bu büyük Türk alimi Zemahşeri ve onun leksikografya ilmindeki yeri, bu cümleden olmak üzere onun Harzem Türkçesine aid çok önemli bir lügat kitabı olan 11Mukaddimetü'l-Edeb"i üzerinde durulacaktır. IV. TÜRK DİLİNİN HARZEMDEN DUYULAN YENİ SESi ZEMAHŞERİ'NİN LUG AT iLMiNDEKi YERİ Leksikoğrafya Ilmine Giden Yolda Zemahşeri: _ Zemah şeri'nin Harzem ufkunu kaplıyan yüksek ilmi şahsiyetine bakanlar onun; iyi bir Müfessir, iyi bir Kelamcı, iyi bir şair, iyi bir Arap dili, fesahat ve belagat alimi oldugunu görmüşler ve onun ilmi şahsiyetini bu temel taşlar üstüne bina etmişlerdir. Oysa, bütün bunların dışında bu Türk aliminin bir büyük özelligi daha vardır. Oda; Zemahşeri'nin bu devirlerde; Hammad el-Cevheri, Mahmud el-Kaşgari gibi Turan yurdunda yetişmiş, aynı zamanda Türkçe, Arapça, Farsça gibi bölge dillerine bütünüyle hakim, çok büyük bir dil lugat ve leksikoğrafı.Ja bilgini olmasıdır. el-Cevheri bilindigi gibi Arap dilinin en büyük luğat kitabı olan 1/Tacü'l-Luğa ve Sıhahu'l-Arabiyye"yi yazdığı gibi, M. el-Kaşgari, yine Arapça, Türk dilinin en büyük luğat kitabı olan 11Divanü Lüğat et-Türkü"nü yazmış ve böylece onlar; İslam kültür ve medeniyetinde luğat ilminin en büyük mimarları olmuşlardır. Zemahşeri ise, bütün bunlardan sonra gelmiş, onlardan farklı olarak lugat ilmi meydanına inmiş, sadece Arap dilinin değil, Farsça ve Türkçe'nin de kendi devrinde ve Harzem ilinde, en büyük luğat kitabını yazmış ve bu sahanın kendinden öncekiler gibi Türk asıllı en büyük leksikoğrafya alimlerinden biri olmuştur. 214 • ZEKERİYA KİTAPÇI Buna sebebte onun, Harzem gibi müslüman milletler arası, dil kültürü yani, Türkçe, Arapça ve Farsça'yı sinesinde barındıran bir Türk İ slam muhitinde yetişmesi ve bu çok kültürlü dil mozayiğini kendi şahsında en güzel bir şekilde temsil etmesidir. Zemahşeri, bilindigi gibi Orta-Ça� Türk İslam kültürünün en güçlü merkezlerinden biri olan Harzem ve ona en yakın bir kasaba olan Cürcaniye'de dünyaya gelmiştir. Harzem Türkçesi zaten onun ana dili oldugu gibi, ilk tahsil yıllarından itibaren Arapça ve Farsça'yı da çok güçlü bir şekilde ö�renmiş ve bu devirlerde örnegi çok az görülen güçlü bir ".filoloğ" olmuştur. Şimdi Harzem Türkçesi yani siyasi irade ve İslami idarenin dili onun ana dili, Farsça, ihtiyaç halinde konuşma ve Arapça ise ilmi varlıgtnı, duygu ve düşüncelerini ortaya koyma, yazıya dökme ve kendi şahsiyetini kabul ettirme dili idi. Gerçekte Zemahşeri'nin leksikografya sahasında asıl adını duyuran ve bu ilmin kendi asrında onu en büyük bayraktarlarından biri haline getiren asıl kitabı "Mukaddimetü'l-Edeb" adındaki ölümsüz eseridir. O; bu abidevi eseri ile, el-Firabi, el-Cevheri ve M. el-Kaşgari gibi Türk leksiko�rafya alimleri arasındaki şerefli yerini çoktan almışhr. Ne ilginçtirki, İ shak b. İbrüıim el-Farabi, Eski ve Orta Çagların en eski Türk kültür merkezlerinden biri olan FArap ve onun albn yaldızlı medreselerinden aldı�ı feyiz ve kültürle "Divanü'l-Edeb" adındaki ilk mükemmel Arapça Iugat kitabını yazdıgı gibi, ondan sonra gelen İsmail b. Hammad el-Cevheri, yine ünü cihanı tutmuş Farab medreselerinden aldıgt feyz ve ilimle bu defa, "Tacü'l-Luğa ORTA ASYA TÜRI<LÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 215 ve Sıhahu'l-Arabiyye" sini yazmış ve bir leksikoğrafya güneşi gibi doğmuştur. Bu iki şerefli Türk aliminden sonra gelen Kaşgarlı Mahmud ise aynı yolda yürümüş ve çok parlak bir Türk kültür merkezi olan Kaşgar ve onun değerli medreselerinden aldığı feyizle, yine Kaşgarda "Divanü Luğat et-Türkü"nü yazmış ve leksikoğafya ilmindeki Türk varlığını devam ettirmiştir. Zemahşeri ve Mukaddimetü'l-Edeb: M. el-Kaşgari' den yarım asır sonra gelen Zemahşeri ise, bu defa Turan yurdu, Türk-İslam kültürünün en canlı merkezlerinden biri olan Harzem de ayağa kalkmış ve bu geleneğin bir devamı olarak "Mukaddimetü'l-Edeb"ini, bir diğer ifade ile Türkçe'nin Harzem lehçesiyle en büyük luğat ki tabını yazmışbr. Zemahşeri bu eseri ile leksikoğrafyada bir deha olduğunu göstermekle · kalmamış aynı zamanda Türk dil ve kültür birliğinide sağlamışbr; A. Cafero�lu bu eserin haklı olarak; "Tilrk diline ait içerisine aldığı ve işlediği malzeme itibarı ile Kaşgarlı Mahmud'un "Divanü Luğat el­ Türk" tınden sonra Türkçenin tarihi gelişmesini göstennesi bakımından çok büyük bir yer işgal ettiğini söy lemektedir"<t> . Haddizabnda Mukaddimetü'l-Edeb, sadece pratik Arapçayı değil, aynı zamanda "Harzem Türkçesi" ve şüphesiz Farsça'yı da öğrenmek isteyenler için esas metni Arapça yazılmış kendi türünde çok özel bir luğat kitabıdır. Buna sebebte Harzemin; Türkçe, Arapça ve Farsça gibi bu üç büyük müslüman dilini, sinesinde barındırmasıdır. Gerçekte 1 Cafero�lu, A., a.g.e., ll, s. 1 22. 216 • ZEKERİYA KİTAPÇI Harzemşahlar devrinde, Harzemde saray ve devlet dili Türkçe idi. Halkın büyük çoğunlu�u; Oğuz, Kıpçak ve Kanglı gibi Türk boylarından oluştuğu için burada erken devirlerden itibaren Türkçenin "Harzem lehçesi" oluşmuş ve yerli halk büyük çoğunlukla bu dili konuşur olmuşlardı. Ünü cihanı dolduran Harzem medreselerinde eğitim dili Harzem Türkçesi idi(2). Bu bakımdan Türkçe; Harzem halkı ve siyasi iradenin dili, Arapça; İslamın ilmi dili, Farsça ise; daha ziyade Harzem ve Türk Sultanlarının çevresinde toplanan İran asıllı aydınların dili idi. İ şte Zemahşeri, Harzemin bu kül tür özelliğini göz önüne getirmiş ve bu. manada her üç dilde luğat yazabileceğini göstermek istemiş ve "Mukaddimetü'l­ Edeb" adındaki muhteşem eserini yazmışhr. Gerçekte Zemahşeri'nin bu kıymetli eseri; " İsim", "Fiil", "Edat" ayrıca " İsimlerin Çekimi" ve "Fillerin Çekimi" olmak üzere, beş ana bölümden oluşmaktadır. Saygı değer Müellif; eserini ilk kaleme aldığı sıralarda, Arapça metni biraz farklı, yani büyük ve kalın harflerle yazmış daha sonra bizzat kendisi sabr aralarına Harzem Türkçesi ve Farsça açıklamalarda bulunmuş ve böylece bu eser kısmen de olsa, bir anda üç dilde yazılmış ve tamamlanmışbr. Harzemşahlar ve Harzem Türk Kültürü: Eser'in� şüphesiz Harzem medreselerinde yüksek İslami ilimleri tahsil eden medrese ve bugünlerin tabiri ile "Yüksek Okul" veya " Üniversite" öğrencileri için yazıldığı anlaşılmaktadır. Ne varki Zemahşed'nin uslubu ve belağat ilminde gösterdiği üstün baŞarı islam alimlerinin old uğu 2 Krş. Bozkurt, F., a.g.e., s . 1 65 . ORTA ASYA TÜRKLÜGÜNÜN ARAP,DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 217 kadar Harem Türk Hanedan ailesi ve sarayınında dikkatini çekmiş ve kısa zamanda, herkesin elinden düşürmediği bir kitap olmuştur. Bu kitabı en fazla beğenen ve takdir edenlerden birisi de şüphesiz "Harzemşahlar" olarak tarihe geçen ve Türk hanedan ailesinden gazi, mücahid Atsız b. Muhammed b. Nüvuştekin (1127-1156) olmuştur. Gerçekte büyük Selçuklulann, Harzernde bir devamı olarak tarih sahnesine çıkan bu Türk hanedan ailesinin; Harzem, Türk kültür ve medeni hayalının gelişmesinde, çok ayrı bir yeri vardır. Onların üstün gayret ve adil bir idare kurmaları sayesinde, geniş Harzem topraklarında emniyet ve huzur temin edildiği gibi, her bir şehir ve kasahada medreseler açılmış, büyük şehirlerde önemli kütüphaneler kurulmuş ve Harzem; etnik ve mezhep farkı gözebneksizin her türlü din, akide sahibi ve İslam ulemasının uğradığı bir ilim kültür ve medeniyet merkezi olmuştur. Bu devirlerde Harzem Saray Kütüphanesinin zenginliği dillere destan olmuştu. Harzem Türk Sultanları, Türk devlet geleneğine göre; ilme ve nlemaya çok büyük ilgi ve saygı göstermişler ve onlara adeta bir servet diyebileceğimiz büyük ihsan ve inaıniarda bulunmuşlardır. Büyük Türk alimi Zemahşerf, Selçuklu Sultanlannın aksine, Harzem Türk Sultanları, özellikle Atsız' ın yanında, itibarı en yüksek ilim adamlarından birisi idi. Atsız b. Muhammed ve Zemahşeri: Haddizatında onun, Harzem sarayı ile ilgisi, Sultan Muhammed b. Nüviştekin (1136-1127) devrinde başlamış ve oğlu Atsız devrinde (1127-1156) bütün sıcaklığı ile devam ebniştir. Atsız; Selçuklu Sultanları gibi, ilme ve nlemaya 218 • ZEKERİYA KİTAPÇI büyük ilgi göstermiş ve çevresinde alimlerden oluşan bir İstişare heyeti kurmuştur. Ayrıca, sarayda haftanın belli günlerinde büyük ilmi meclisler kurulur ve bu meclisiere Türk, İran ve Arap asıllı degerli alimler kalılır ve bu mecliste, Türk Sultanının huzurunda büyük ilmi münakaşalar olurdu. Münakaşa dili ise genellikle Türkçe, Arapça ve Farsça idi. Hatta bazı alimierin bu ilmi meclislerde coştugu, Arapça konuşurken, Farsça cümleler söylediği veya, Farsça konuşurken sagına �e soluna dönerek Türkçe cümleler söylediği olurdu. Zemahşeri ise; şüphesiz, bu üç dili yani Türkçe, Arapça ve Farsça'yı ana dili gibi bilen ve konuşan, Atsız'ın çevresinde bulunan üstelik bu meclisierin en ilginç simalarından birisi idi. Atsız'ın milli yönü agır ve Harzem Türk diline daha ayrı bir ilgi gösterdigi anlaşılmaktadır. Bu bakımdan O; Zemahşeri'nin "Mukaddimetü'l-Edeb"ini çok begeruniş ve Zemahşeri' den bu kitabını saraydaki özel kütüphanesi için Türkçe'ye tercüme etmesini istemiştir. Bundan Atsız'ın Saray Kütüpyhanesini zenginleştirrnek için büyük bir gayret gösterdiği ve ayrıca, bu kütüphanede Harzem Türkçesi He ilgili bir kısım kitaplar, özellikle luğat kitaplannın bulundugu anlaşılmaktadır. Zemahşeri, büyük Türk alimi, onu bu direktifi üzerine söz konusu kitabının "Türkçe versiyonunu" hazırlamış ve kendi ifadesiyle ·"el-Emiru'l-Ecel, Bahau'd-Din, Alau'd­ Devle, Ebi'I-Muzaffer Atsuz b. Harzemşah"ac·> takdim etmiştir. O bir edebi zarafet örnegi olan ithaf yazısında Türk Sultanını göklere çıkarmış ve şöyle demiştir: "Ytice Sultan, Dinin alın yazısı, De,,.letin en yticesi, Zaferierin babası, Harzemşahın of/u Atsız'a". ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 219 � JjLA'ı ı to.ll:w � o .,.ı ı.$.;� J J,..;:at.!'ı ı w� � .u� �\.c'' ı�� �Wl �WH ��J ı� J.l.A.o � t"""'ı �� �.fi � Jı � o..Jo'Cii .) r-J jJJ �Jli:. �) Wl _; ,�ı � rA� j,jJI_jlA ..ı..a.b. J �J ,ö_;�t � �� � y:}'JI 4.-o.li.o � � .);!� (1� .l:!j) .)Wl .. . �4 �.�y yüS.ll �J �) � � 'i J "Faziletli kimselerin toplantılarından en çok zevk alan, örnek kişilerin sohbetinden en çok sevinen, cömertliğinin geniş gölgesi alimleri kaplıyan, sonsuz ihsanlar ile onları doyuran, sevgi ve dostluğu devamlı olan, iyiliklerini onlar üzeine bir yağmur gibi yağdıran, bir (Sultarun); 11Mukaddimetü'l-Edebi" kendi sarayında bulunan büyük kütüphanesi için yeniden yazılması yolundaki yüce emri; Allah onun yüceliğini daha da artırsın! Bana ulaştı. Bende onun emrini yerine getirdim ve bu kitabı onun emri ve adına yeniden yazdım"<3>. Böylece Mukaddimetü'l-Edeb'in yeni Türkçe bir nüshasıda bizzat müellifi tarafından hazırlaniınş ve Harzem, Saray Kütüphanesine kazandırılmış oluyordu. Bu bakımdan bazı araşbrmacılar daha da ileri gitmişler, eserin aslının Arapça ve Türkçe (Kaşgaride oldugu gibi) yazıldıgıru ve bunda eserin asıl ithaf edilen Harzemşah'ı, Atsız'ın Türk olmasının çok önemli payı oldugunu vurgulamışlardır(4). Mukaddimetü'l-Edeb'in Önemli Nüshaları: Mamafih degerli Türk alimi M.F. Köprülü, Harzemde dört lisan üzerine yazılmış bu eserin, İstanbul kütüphnelerinde bir çok kıymetli nüshalarının bulundu­ gunu, ayrıca; Alhnordu, Mısır ve Kıpçak lehçeleri ile yazılmış nüshalarırun bulundugtınu, Harzem nüshasının bizzat 3 4 el-Havfı, A.M. , s. 271 , Zemahşeri, Rabiu 'l-Ebrar (önsöz), I, s. 22. Yüce, N., İA XIII, s. 5 1 2, Banarlı, N.S., I, s. 261 . .• 220 • ZEKERİYA KİTAPÇI müellif tarafından yazılmış oldu�nu söylemiştir<s>. A. Cafero�lu'ndan öğrendigimize göre; Mukaddimetü'l-Edeb'in bir de Buhara nüshası vardır. Rus bilgini N.N. Poppe bu nüsha üzerinde kıymetli araştırmalarda bulunmuştur<6>. Fakat bizim burada asıl cevabını aradıgımız soru şu olmalıdır; Zemahşerf bu eserini, niçin Türkçeye çevirircesini, yeniden yazmışhr? Buna sebeb öyle tahmin ediyoruzki onun aslen; Türk ırkına mensup olması, Harzemin Türklük dokusu, müellifin; Harzem Türk lehçesini çok iyi bilmesi ve onu, cihangir ruhlu bir Türk hükümdanna takdim etmesidir. Mukaddimetü'l-Edeb'in Değerlendirilmesi: Mamafih Zemahşeri'nin bu değerli eserinin; Z.V. Togan<7> ve A. Ateş gibi<8) Türk ilim adamları tarafından çok güzel bir değerlendirmesi yapılmış ve bir dereceye kadar, Türk dili ve kültürüne mal edilmiştir<9>. Zemahşeri'nin bu eseri bizlere, bilhassa Oğuz, Kıpçak, Kanglı Türk lehçeleri hakkında, aydınlabcı bilgiler vermektedir. Zemahşeri' nin Harzem ve civarındaki Türk lehçeleri hakkındaki bu müstakil eseri, diğer tarafta onun, Türk lehçelerini çok iyi bildigini, bundan da öte onun, çok güçili bir Türk ve Türk filoloğu olduğunu göstermektedir. Bu yönü ile O; Divanü Lüğat et-Türk'ün nisbeten eksik bırakbğı Oğuz . �illerine ait bilgileri; tamamlayan bir kitapbr. Mahmud'un kitabında, Hakaniye Türkçesine aid daha 5 KöprUiü, M .F., Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul, 1 98 1 , s. 227. Mongo/skiy S/over Mukaddimat al-Adab, Leningrad, 1 938, s. 36, Krş. Caferoglu, A., a.g . . , II, s. 1 22. 7 Togan, Z.V., Harzemce-Türkçe Mukaddimetil 'l-Edeb, İstanbul, 1 95 1 . 8 AteŞ, A., TDED, istanbul, VIII, 1 958, s. 90-93. 9 Ayrıca bkz. Huart, C., a.g.e., s . 1 85, Togan, Z.V., Türkiyat Mecmuası, XIV. İstanbul, 1 958, s . 1 8- 1 9, Yüce, N., İA, XIII, s. 5 1 3 . 6 Poppe, N.N., ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 221 fazla bilgi verildigi halde Mukaddimetü'l-Edepte, daha ziyade bu eski Oğuz, Kanglı, Kıpçak lehçelerine, yani "Batı Türkçesine" mensup olan "Harizm Tü �kçesi" ne yer verilmiştir(lO) . Di�er taraftan bütün bu açıklamalar; Türk dilinin Harzem medreselerinde Arapça'nın yanısır� bir egitim ve ögretim dili oldugunu bütün açıklıgı ile ortaya koymaktadır. Bundan da öte hemen şunu itiraf edelimki; Zemahşeri'nin bu eseri, Türkistan medreselerinde, asırlarca bir ders kitabı olarak okututmuş ve bir çaglayan gibi müşterek kültürümüzü beslemiştir. Nitekim, konunun bu yönünü vurgulayan A. Caferoglu aynen şöyle demektedir: "Türk kültür hayatı için bUyük bir veri ve hazined{r. Burada Orta Asya Türkünün hayat teşkilatını ve umumiyetle Türk devlet varlığını bulmak kabildir ve bu bakımdan Divanü Luğati't-Türk'e nisbetle daha oriji­ naldir"<11 > . Ne ilginçtirki Mukaddimetü'l-Edebte yer alan ve Harzem Türkçesi olarak kaydedilen kelimelerin çogu, aradan tam IX asır geçmiş olmasına ragmen,. başta Anadolu olmak üzere, bütün Türk dünyasının hala tap taze kullandıgı, sıcak ve ilk anne sütünü .andıran kelimelerdir; Bunlardan mesela; 1° 11 Köprülü, M.F., a.g.e., s. 203, 227. Cafero�lu, A., a.g.e., ll, s. I 24. 222 • ZEKERİYA KİTAPÇI Harzernce Türkçe konukluk ef; yazlık ef, sur,-dıvar, aş pişirgü_ ef;_ mutfak, oba; kö_y, oba, köke; tavan, S_ah, ısıg_suj; hamam, OKlan okul yer; mekteb, okul, Harzernce el, il; el tamı; Türkçe bilytlk şehir, millet, aral; ada, kün batar yer, batı, durdı kele; ahır kün doğar yer; do�, kent; şehir, ağaç ef; ahşab bina, sin; kabir mezar, saray ileyi; saray avlusu evin kökesi; tavan süpürgen salur süpürge konulan y�r; yer Bu kelimeler bugün bile, Anadolu Türkçesini sadeleştirme ve onun zenginli�ini arbrma da çok önemli kelimelerdir. Di�er taraftan Zemahşeri'deki bu dil hakimiyeti onun; kapu gibi Türk ve Türk milliyetçisi oldu�unun da bir delili olarak kabul edilmelidir. Ne varki dip notlarda zikretti�imiz eserlerde dahil, ulaşabildi�miz araşbrma ve yayınlardan ö�rendi�mize göre Zemahşeri'nin bu eseri, onun Arapça kelimelerin karşılıgt olarak kullandı�ı Türkçe kelimeler, deyim, atasözleri vs. hakkında şimdiye kadar hiç bir arama ve taramanın olmadı�ı anlaşılmaktadır. Eserin bu yönü üzerinde hiç bir şekilde durulmadı�ı gibi, bugünkü Türk diline katkısı açısından da hiç bir ciddi araşbrma ve yayın yapılmamış br. Ayrıca Türk Dil Kurumu, elindeki bunca maddi imkanlarına ragmen bu büyük Türk dili filolo�u ve eserine hiçbir ilgi göstermemiş ve onu kendi çilesi ile baş başa bırakmışbr. Şayet bizim bu tesbitimiz do�ru ise; bu güzel Türkçe'nin, dil ORTA ASYA TÜRI<LÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 223 ve lehçe zenginligine giden tarihi yolun kapatılmasıdırki bu aklı başında olanların kalbini sıziatacak tarihi bir vebaldir. Mama.fih Zemahşeri'nin Mukaddimetü'l-Edeb adın­ daki bu kıymetli eseri hakkında bizim dile getirmek istedigirniz bir husus daha vardır. O da, degerli Türk aliminin bu eserinin; Bursa, Muradiye Medresesinin otoriter müderrislerinden Ahmed Ishak Efendi (öl. 1708) tarafından "Aksa'l-Ereb fi Tercümeti Mukaddimeti'l-Edeb" adıyla tam ve mükemmel bir şekilde Osmanizeaya tercüme edilmiş olmasıdır. Tercümesi 1700'lü yıllarda tamamlanan bu eser, aradan iki asır geçtikten sonra Abdü'l-Hamid devrinde baş döndürücü bir şekilde yayınlanan bir çok kaynak eser gibi onun, bu eseri de, 1895 yılında İstanbul' da Matha-i Amirede basılmış ve Osmanlı dil ve Iugat kültürüne kazan­ dırılmıştır<12>. Ne varki Ahmed İ shak Efendinin bu muazzam eserinin de, Türk dili ve bilim adamları tarafından yeteri kadar ilgi görmedigi anlaşılmaktadır. Zira A. Caferog-Iu<t3), M.F. Köprülü<t4) ve N.S. Ban�Iı<ts) gibi degerli Türk bilginlerinin bu konular hakkında yaptıkları çalışmalarında, onun, bu tercümesinden hiç bahsetmemiş olmaları, bizim dikkatimizi çekmektedir. İslam Ansiklo­ pedisinin Zemahşerf maddesinde de aynı hatanın yapıldıgı görülmektedir(t6). 12 Ahmed İshak Efendi, Aksa '1-Ereb fl Tercameti Mukaddimeta '1-Edeb, İstanbul, 1 3 1 3 (önsöz). 13 Cafero�lu, A., a.g.e., ll, s. 1 24. 14 KöprUlü, M.F., a.g.e., s. 1 27. '" Banarlı, N.S., I, s. 257 16 Yüce, N., İA., XIII, s. 5 1 2. 224 • ZEKERİYA KİTAPÇI Zemahşeri'nin Kaşgari lle Mukayesesi: Ne varki Zemahşeri de; Kaşgari'nin Türk . milleti, onun tarihi Orta Doğu misyonu, hele hele Türkçenin önemli bir dil olması yanısıra, Muhammed ümmeti için ifade ettiği mana, öz be öz bir Türk ve anadili Türkçe olmasına rağmen, onda bulmamız mümkün değildir. Buna sebebt-=:, Zemahşeri'nin; devrin ilmi teamül ve geleneklerine göre yetişmesi, Arapça'yı bir kavim dili değil, - bugünkü milliyetçi görüşlerin tamamen dışında "Rabbf'' bir dil olarak görmesi, her şeyden önce bir iman adamı ve koyu bir müslüman olması ve Arapça'ya bir ilahi coşku halinde yaklaşması ve bir yakarış içinde olmasıdır(17), Ne varki bu Türk aliminin iman üslubu ve ilahi coşkusunu Peygamber sevgisi ve Kuran aşkını anlamak istemeyen şövenist Arap yazarları, Zemahşeri'nin bu özel durumunu büyük ölçüde istismar etmede, bunu bir silah olarak kullanmışlar ve onu Arabizmin kucağına çekmede ne yazıkki başarılı da olmuşlardır<ıs>. Bu ise; Türk alimine yapılmış en büyük haksızlıkbr. Bu haksızlıklar üzerinde çok daha ayrınb.lı bir şekilde durulması gerekmektedir. Bütün bu beyanianınıza ra�en Zemahşeri, Türk tarihinin, Türk kültür ve medeniyetinin kendisiyle haklı olarak övünç ve gurur duydugu bir büyük ilim, edebiyat kültür ve iman adamıdır. Orta Asya Türk İslam medeniyetinin, özellikle Arap dili ve edebiyabnın en mümtaz temsilcilerinden biridir. Ne yazıkki; onun her konuda yazdığı ve sayıları altmışa varan eserleri, yeni bir Türklük şuuru ve İslAm gayreti ile, henüz incelenmemiştir. 17 18 Zemahşeri, ei-Mufassalji llmi'I-Arabiyye, Beyrut, s. 2-3. el-Huvfi, A.M., a.g.e., s. 3, 88, 89, 90. ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 225 Bu yapıldıgı takdirde Zemahşerf, her ne kadar eser­ lerini devrin teamüllerine göre Arapça yazmışsa da; onun bu kıymetli eserlerinde Türk tarihi, kültürü ve medeniyeti, Türk dili, Türklerin yaşayışı ile ilgili pek çok bilgiler bulacaklardır. Böylece Zemahşeri, çağın ilim, kültür, edebiyat ve İslami ilimlerde Türkün yerini, kendi varlıgı ile temsil eden bu ulu kişi; Orta Asya Türk İslam medeniyetindeki mümtaz yerini de almış olacaktır. Eğer Zemahşeri, hala Türk İslam kültür ve medeniyetine kazandırılmamış, Arap ve İran milli şuuru onu bizden koparmış ve kendi kültür varlıgı içinde eritmişse bu tamamen Türk ilim adamlarnun affedilmez bir ayıbı olmalıdır ve ne yazık ki bu böyledir. Zemahşeri ve Esasü'l-Belağa: Bu değerli Türk Aliminin bize göre uzuğat ilmi" yönünden asıl üzerinde durulması gereken çok büyük bir çalışması daha vardır. O da, onun ve "Esiisü'l-Belağa" adındaki meşhur luğat kitabıdır. Esiisü'l-Belağa; ilk yazıldığı yıllardan itibaren ilim camiasında çok · büyük yankılar uyandırmış ve herkesin elinden düşüremediği bir kitap olmuştur. Bugün bile Zemahşeri'nin bu kitabı zamanı eskitemediği ve eskilerin tabiri ile "muhalled-sonsuza dek" kitaplar arasında yerini şerefle korumaktadır. Zemahşeri bu kitabını yazarken; diğer lüğat alimlerinin aksine kelimeleri izahta çok kolay bir yol seçmiş ve hem de"hemze" veya "e lif" harfinden başlamış, sırası ile diğer harfiere geçmiş ve kelimeleri tam bir tesbih danesi gibi pe ş pe şe sıralamışbr. Ayrıca her bir kelimenin . mana zenginljği, mecaz ve ıstılahi manada kullanıldığı yerler, yine bu kelimenin mana inceliklerini dile getiren cahiliye devri_. 226 • ZEKERİYA KİTAPÇI şiir ve darb-ı mesellerinden örnekler verıneyide ihmal etınemiştir(t9). Esasü'l-Belağa bu yönü ile bir luğat kitabı olmanın ötesinde cahiliye devri Arap dili ve şiinin bir "antolojisi" zevkle okunacak bir kültür kitabıdır. Zemahşeri' nin bu eserini okuyan klasik İslam alimleri hayret içinde kalmışlar ve sanki ittifak edercesine; "Eğer şu köse sakallı topal (Türk) olmasaydı · Kuran hala tefsir edilmemiş olurdu", diyerek onu, en güzel bir şekilde takdir ebnişlerdir<20>. Büyük İ slam alimi lbn Hacer ise; "Esasü'l­ Belağayı bu konuda yazılmış kitaplann en güzel ve onun Belağat ilminde çok yüksek bir yeri olduğunu" söylemiş ve bu Türk aliminin hakkını vermiştir<ı ı >. Zemahşeri İslami ilimierin her bir dalında özellikle Arap dili ve edebiyab, fesahat, belağat, bedi, beyan gibi ilimlerde, çok kıymetli eserler verdiği gibi, luğat ve leksikogt-afya dalında da bir çok eserler yazmış ve bu sahanın bayrak şahsiyetlerinden biri olmuştur. Onun; "Mukaddimetü'l-Edebi"nin dışında luğat, leksikoğrafya ile ilgili daha bir çok eserleri bulunmaktadır. Bunların en önemlileri ise "Faiku'l-Luğa", "Müteşabihü'l-Esma", "Esasü'l-Belağa", ''Nevabiğu'l-Kelim", "el-Müstaksa fi Emsali'l-Arap" adındaki kıymetli eserleridir(22). Zemahşeri'de� sonra Harzernde leksikoğrafya' nın bayraktarlığı Şemsüddin Muhammed b. Kays adındaki diğer bir Türk alimine geçmiştir. Öyleyse şimdi onu görelim. 19 20 Genel bir degerlendinne için bkz. el-Huti, A.M. a.g.e., s. 245 vd. ez-Zemahşeri, Eslisü 'I-Belafa, s. 6. 2 1 el-AskaHini, Lislinü '1-Mfzan, Hind Baskısı 1 3 3 1 , VI, s. 4. 22 Geniş bilgi için bkz. el-Havfi, a.g.e., s. 368 vd., Zemahşerhi, Rabtu '1-Ebrar, önsöz, I, s. 1 9 vd, Yüce, N., lA, XIII, s. 5 1 3 vd. V. HARZEM TÜRKÇESİNİ N EN BÜYÜK Dİ L ve LÜGAT ALİM İ Şemsüddin Muhammed b. Kays er-Razi: (dot. 1180? öl. ?) � jl )l � � � lJ:!.lll � - Muhammed b. Kays er-Razi'nin Türklüğü: Muhammed b. Kays er-Razi; Harzem saraylarında yetişmiş Arap dili ve edebiyatında hdkim, Türkçe'ye vakıf, onu, en iyi bilen Türk asıllı en büyük dil, edebiyat ve leksikoğrafya alimlerinden bir ve bir büyük 11Türkoloji" otoritesi aynı zamanda ufloloğ" dur. Mahmud el-Kaşgari ve Zemahşeri'den sonra, Türk dilinin; Harzem Türk yurdunda ilmi ve idari ortamlarda gelişmesi için bütün gücüyle çalışmış ve bu konularda yine Kaşgari ve Zemahşeri gibi leksikoğrafya geleneğini devam ettirerek Türkçe; Harzem lehçesinde en büyük luğat kitabını yazmıştır. O; bununla beraber devrin, en büyük Arap dili ve edebiyatı alimlerinden biridir. er-Rdzt· bu konuda; bilindiği gibi, "Tibyanü'l-Luğat et-Türki ala Lisani Kanglr' adında ve Arapça olarak ilk Türkçe temel lüğat kitabını yazmış ve Orta Asya Türk İslam medeniyetindeki şerefli yerini almışhr(l>. Zemahşeri'de olduğu gibi, er-Rizi'nin de Türklüğünün en büyük delili; onun Harzem Türk Şahları ve sarayı ile iç­ içe olması ve Harzem Türk lehçesinde " Tıbyanü'l-Luğa" 1 KöprUIO, M.F., Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul, 1980, s. 205. 228 • ZEKERİYA KİTAPÇI adında Türkçe mükemmel bir lugat kitabı yazmasıdır. Zira o devirlerde, Arap ve İran asıllı kimselerin Türkçeyi bilseler bile, onlardan Türkçe'nin bir lehçesi olan uKanglı" hakkında, böyle tam ve mükemmel bir lugat kitabı yazmalarını beklememiz, zaten mümkün degildir. Ne varki, Muhammed b. Kays'ın Türklüğünü de ilk defa hemde titrek bir sesle, W. Barthold itiraf etmiştir<z>. Digerli Türk alim M.F. Köprülü belkide onun görüşlerine açıklık getirmek istemiş, ona netlik ve berraklık kazandırmış ve Kays'ın büyük bir ihtimalle; "vaktiyle Rey şehri civanna yerleşmiş Oğuz Türklerinden olduğunu" söylemiştir(3>. Bir başka Türk edebiyatçısı N.S. Hanarlı onu Türklügünü gönül ferahlıgı ile kabul etmiş ve eserinde er-Razi'ye ayrı bir yer vermiştir(4). 1lme Giden Yolda Muhammed b. Kays er-Razi: Mamafih bu büyük dil, Iugat ve leksikoğrafya Bilgesi kendi hakkında verilen bilgilerden öğrendigimize göre; er­ Razi; Reyde dünyaya gelmiştir<5>. O da; bu devirlerde sık sık örnegini gördügümüz Türk bilgeleri gibi, ilme ocaktan bağlı, şerefli bir Türk ailesine mensup olmalıdır. İlk gençlik yıllarından itibaren disiplinli bir dini eğitim görmüş ve İslami ilimler de şahsiyetini herkesin kabul ettiği bir İslam alimi olmuştur. Nitekim onun 11 Şemsü'd-Din-Dinin Güneşi" ünvanı ile anılması bize bu gerçegi doğrulamaktadır. Ne 2 Barthold, W., Dersler, İstanbul, 1 927, s. 1 32. Köprülü, M.F., Harzemşahlar Devrinde Bir Türk Lisancısı, Mehmed b. Kays ve Eseri, T.M., İstanbul, 1 928, s. 452, Ayrıca Ayni Mü. Türk Dili ve Edebiyatı Hakkında Araştırmalar, İstanbul, 1 934, s. 1 60. 4 N.S., a.g.e., I, s. 263, Togan, Z.V., İ.A., Harizm, VII, s . 250. 5 Köprülü M.F., Türk Edebiyatı Tarihi, Ankara, 2003, s. 229. 3 ORTA ASYA TÜRKLÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİYATlNDA YERİ • 229 varki o, daha sonra, Arap dili ve edebiyabna yönelmiş ve bu dilin en büyük otoritelerinden biri ve çok güçlü bir uFilolog" olmuşhır. Bu bakımdan şimdi onun; bir çok Türk-İslam alimi gibi, Türkçe ana dili, yani siyasi iradenin dili, Arapça ilim ve bildiklerini yazma ve Farsça ise yüksek seviyede İran'lılada konuşma dili idi. Kays b. Muhammed, İslami ilimlerde belli bir olgunluk seviyesine geldikten sonra, Horasan; Dogu Turan yurdu ve Aşağı Türkistan'a ( İslami kaynaklarda Maveraü'n­ Nehr) yönelmiş buralardaki yüksek medreselerde ders okutmuş, bir çok talebe yetiştirmiş ve çok büyük bir ün sahibi olmuştur. Asıl bundan sonradırki O "Şemsü'd-Din­ Dinin Güneşi" ünvanı ile anılmışhr. Bu değerli Türk ilim adamının ünü, dalga dalga yayılmış ve kısa zamanda Harzem diy�rına girmiş, Harzem Türk hanedan ailesinden Celalüddin Muhammed Harzemşah'a (1220-1231) ulaşmış ve bundan da öte onun, en yakın ilmi müşavirlerinden biri olmuştur<6). Muhammed b. Kays Harzem Saraylannda: Muhammed Harzemşah, bilindiği gibi, ·kendini Sultan-ı İslam olarak görüyordu. Onun en büyük gayesi, emsal-i bir çok Türk Sultanı gibi, İslam dininin yüceliği yolunda gaza ve cihadlarda bulunmak, devletinin sırurlarını genişletmek, bütün müslümanları himayesi albna alarak, bir cihan fatihi olmakh<7). Onun zamanında Harzemşahlar Devleti, en büyük "Türk-İslam Devleti" olmuştur. 6 7 Köprülü, M.F., Araştırmalar, s. 1 60, Köprülü, M.F., Tarih, 229. Barthold, W., Dersler, İstanbul, 1 927, s. 1 35. 230 • ZEKERİYA KİTAPÇI Muhammed Harzem Şah' ın doguda; Karahitaylar ve güneyde Gazneliler' e karşı kazandıgı büyük zaferler ve çevre ülkelere sevkettiği cihad orduları ve fetihler sayesinde ünü İslam dünyasına yayılmış ve " İkinci İskender" lakabı verilmiş Selçuklu Sultanı Sancar' a özendigi için "Sultan Sancar" denilmiş ve tugtasına "Allahın Yeryüzünde Gölgesi" ibaresi yazılmışbr<S>. Gerçekte Muhammed b. Kays asıl bundan sonra, yani Harzem Türk Hanedan sarayına intisab ettikten sonra, Muhammed Harzemşah'ın en yakın sevdigi, sohbetinden hoşlandıgı ilmi danışmanlarından biri olmuş, böylece hayatının bundan sonra, en tatlı ve mutlu günlerini yaşamıştır. İşte büyük Türk alimi, Harzem Türk dilinin en temel kaynagı olan meşhur eseri "Tibyanü'l-Lüğat et-Türkf ala Lisanz Kangli" adındaki lügat kitabını, Harzemin böyle bir büyük Türk- İslam devletinin başkenti, bir büyük ilim, kültür ve medeniyet merkezi, bir çok alim ve ediplerin ugrak yeri o.ld_�gu bir dönemde yazmış ve kitabıru, bu büyük Türk­ İslam Sultanına hediye etmiş, onun yüksek takdir ve iltifatina mazhar olmuştur: Onun bu eseri üzerinde bundan sonraki sayfalarda çok daha ayrıntılı bir şekilde durulacaktır. Ne varki bu büyük Türk Sultanının; izzet, ikbal ve saltanatının hemde en zirvelerde oldugu ve İslam dünyasında bir mücahid gazi olarak ününün dalga dalga, dört bir tarafa yayıldıgı bir dönemde Orta Asya Türklük denizinde büyük kaynama ve çalkalanmalar olmuş, onun 8 Kafesoglu, İ., Harzemşahlar Devleti Tarihi, Ankara, ı 992, s. ı 86. ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 231 derinliklerinden bu defa adı Cengiz Han olan bir cihan fatihi çıkmış ve onun karşısına kara bir heyftla gibi dikilmiştir. Evet steplerden bir hrbna gibi kopub gelen Cihangir Asya orduları, bu zorlu " Şamanistler'' ve onun destanı kahramanı Cengiz Han, yıldırımları andıran bir suret ve ordu ile "Batıya" yönelmişler ve ne yazıkki Orta-Çağların bu en büyük Harzem Türk İslam İmparatorluğuna tarihte ancak bir facia diyebilece�imiz bir şekilde son vermişlerdir<9>. Bu bir "Moğol istilası" idi. Bu istila; doğu ya doğrll: yönelen ve Çin Seddini de geçerek Atlas Okyanusuna kadar yayılmaya hazırlanan İszam hidiiyet fırtınasının onunu kesmekle kalmamış, aynı zamanda, bu topraklarda dal, budak salan Türk-İslam medeniyeti içinde bir yıkım olmuştur. Moğollann Tarih sahnesine çıkmaları ile başlayan devrin siyasi ve sosyal çalkanbları, şüphesiz bu Türk ilim adamına da tesir etmiş ve ömrünün sonuna kadar tedirgin, çekilmez bir hayat yaşamışbr. O, bu feci olaylar sırasında iki defa Rey'de Moğollara esir düşmüş, ayrıca Moğolların hücumundan köşe bucak kaçan Muhammed Harzemşah' ın yanında, nerede ise bir saklambaç oynamışbr. Bu büyük Türk alimi, Harzemşahlar devleti yıkıldıktan s onra (1092-1221) bu defa Fars'a hicret etmiş Atabey Sa' ad b. Zengi ve daha sonra onun oğlu Ebu Bekr in çevresine girmiş ve onun en yakınlarından biri olmuştur<ıo). Ne varki Muhammed b. Kays'ın bundan somaki ızdıraplarla dolu, trajik hayab bu kitabın konusu değildir. Bizim bundan sonraki sayfalarda asıl üzerinde durmak ' 9 Kafeso�lu, 1° Köprülü, t., a.g.e., s. ? M.F., Edebiyat Tarihi, s. 229, Aynı Mül, Araştırmalar, s. 1 60. 232 • ZEKERiYA KİTAPÇI istediğimiz on Türk dilinin abidevi eserlerinden biri olan söz konusu "Luğat kitabı" ve onun Harzem Türk kültüründeki yeri, bir diğer ifade ile bu Türk Bilgesinin; Leksikoğrafya ilminin gelişmesine yaphğı hizmetlerdir. Tibyanü'l-Lüğat ve Türk Dilindeki Yeri: Fakat bu büyük Türk alimi, hayatın bunca tatlı ve acı günlerini yaşaması ve bir çok sonu gelmez sıkınhlarla boğuşmasına rağmen, inandığı yolda yürümeye devam etmiş, ilim ve Türk dilinden hiç bir zaman kopmamış, Türk dilinin, Kaşgari ve Zemahşeri' den sonra bayrağını, en zirvelerde dalgalandırmış ve bu sahada hem KaŞgari ve hem de Zemahşeri gibi, çok büyük ve abidevi bir eser yazmışhr. Bizim bundan maksadımız; Kaşgarlı Mahmu t' tan belki iki asır sonra gelen bu ulu Türk A limi ve onun, Turan yurdu Türk medeniyet ve kültürün en büyük merkezlerinden biri olan Harzem ve Harzem Türkçesi hakkında; "Tibyanü '[.:. Luğati't-Türkf ala Lisani'l-Kangli'' adıyla Kanglı Türk boylarının dili üzerine Arapça yazmış olduğu büyük luğat kitabıdır. Böylece o, diğer taraftan Hamad el-Cevheri ile başlayan ve Kaşgarf ile zirvelere brmanan Türk leksikoğrafya geleneğini devam ettirmiş ve Türk asıllı leksikoğrafya alimlerinin kendi devrinde, şüphesiz en büyk bir temsilcisi olmuştur. Gerçekte Harzem Türkçesi ile ilgili büyük luğat yazma çalışmaları bundan önceki sayfalada çok daha ayrınblı bir şekilde izah edildiği gibi değerli Türk alimi, büyük filoloğ, devrin en büyük Arap dili ve luğat ilmi otoritelerinden biri olan, Carullah Zemahşeri ile başlamışhr. Zemahşeri, hiç bir kimsenin tesiri altında kalmadan, sadece kendi arzusu ve ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 233 üzerinde yaşadı� topraklara hastalık derecesine varan ba�lılı�, dolaysıyla bir manada vatanperverlik duygusu .ile yazdı�ı 11Mukaddimetü 'l-Edeb" kitabı ile bunun temellerini atmış ve böylece Harzem Türkçesine ait en ciddi çaİışmayı da yapmışbr. Bu kitap daha sonra, Türk Harzemşahı Atsız'ın özel arzusu üzerine bizzat müellifi tarafından Harzem Türkçe' sine tercüme edilmiş ve mükemel bir dil, luğat ve kültür kitabı olmuştur. Ne varki; Zemahşeri'den (öl. 1114) bir asır ve Kaşgarlı Mahmud'tan (öl. 1080?) iki asır sonra ortaya çıkan, ayrıca; Harzem Türk medeniyet merkezinin, kültür, siyasi irade ve hükümranlık dili olan Harzem Türkçesi hakkında, koca bir ömrünün çok büyük bir kısmı harcayarak böyle, devasa bir eser yazan bu ilim adamı kimdir? Eserinin mahiyeti ve muhtevası nedir? Yazar niçin böyle bir kitap yazmaya gerek duymuştur? Bu sorular W. Barthold ve 1926'lı yıllardan önce hiç bir Türk ilim adamının aklına· bile gelmemiştir. W. Barthold ve Diğer Türk llim Adaml�n: Bu büyük Türk alimi ve onun söz konusu eserini ilim dünyasına ilk duyuran Rus asıllı değerli Türkoloğ, W. Barthold olmuştur. TÜrk tarihi hakkında İstanbul Üniversitesinde verdiği konferansların birinde (1926) Muhammed b. Kays ve Zemahşeri'ye temas etmiş ve şu önemli açıklamalarda bulunmuştur; "Anlaşıldığına göre T ÜRKLER, Harzem'e gelip yerleştiklerinde, oradaki zamanına nazaran yüksek olan medeniyeti benimsedikleri gibi, bu 234 • ZEKERiYA KİTAPÇI öğrendiklerinden müslüman Türk edebiyatını geliştirmek yolunda istifade etmişlerdir"<ıı>. Bu açıklamalar ile Zemahşeri ve Muhammed b . Kays'a göndermelerd e bulunan W . Barthold, daha sonra şöyle demiştir: "Mamafih, Harzemşahların en sonuncusu olan Celaleddin Muhammed (öl. 1231) namına M. b. Kays isminde birinin, Türk lisanı hakkında "büyük bir kitap" yazmış olduğu calibi dikkat ve merakhr. Bu müellif hakkında hiç bir malumata sahip değiliz. Eseri galiba arapçadır. Mahmud Kaşgari'den sonra bu eser Türk lisanı hakkında yazılmış ve şimdiye kadar bizce malum bulunmuş olan eserlerin ikincisi olacaktır. Yazık, bu eser bize intikal etmemiş ve mevcudiyeti ancak Moğollar zamanında eser yazan Cemalü'd-Din lbnü'l-Mühennanın eserinin iki yerinde bu kitaba yaptığı ahflardan malum olmuştur<ıı>. Barthold' un bu açıklamalarırun bize göre, bundan çok daha önemli bir yönü daha vardır. O da; bu Rus bilgininin Zemahşeri ve Muhammed b . Kays gibi, Harzem Türk medeniyetinin yükselmesine hizmet eden ve Harzem Türk lehçesinin gelişmesine emeği geçen bu büyük Arap di li ve edebiyatı alimlerinin aslen Türk olduklannı itiraf etmesi ve bu cümleden olmak üzere Muhammed b. Kays ın "Tibyanü 'l­ Lüğat et-Türkf ala Lisani'l-Kanglı" ad ınd aki eserini haber verm esid ir ' . 1 1 Barthold, W., Dersler, s . 1 32, Barthold bu ve bundan sonraki görüşleri ile Zemahşert ve Muhammed b. Kays'ın aslen Türk olduklarını sarahat derecesinde ifade etmektedir. Ne varki A. Caferoglu ve M.F. Köprülü gibi degerli Türk edebiyatçıları onun bu görüşlerini nazar-ı itibara almamışlardır. Z.K. 12 Barthold, W., Dersler, s . 1 32. ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİY ATlNDA YERİ • 235 İşte· asıl bundan sonradırki; başta M.F. Köprülü, Z.V. Togan(13) A. Caferoglu(l4) ve N.S. Hanarlı gibi<lS) Tür k ve ecnebi bilim adamları(16> bu büyük Türk alimi ve eserine sahip çıkmışlar ve bu sahada yaplıkları ciddi çalışmaları ile onu; Türk dili, Türk tarihi ve kültürüne kazandırmaya \ çalışmışlardır. Özellikle M.F. Köprülü, 1928'li yıllardan beri yayınladığı araşbrma<17> ve ilmi eserlerinde(t8), bu konu üzerinde durmuş söz konusu eserin muhtevasının açıklanmasında yeni yeni boyutlar kazandırmışhr. Ona göre; Arap filologlarından İ bnü'l-Mühenna'run "Hilyetü'l-İnsan ve Helbetii'l-Lisan" adındaki Farsça, Türkçe ve Moğolca lüğat kitabında<19) iki defa adı geçen Kays' ın bu eseri; daha sonraları Ahmed Müneyri İbrahim Faruki'nin yazdığı, "Luğat-ı İbrtihim Şahi Tasnif-i Mevlana İbrahim Farukf'' adındaki eserin ta kendisidir(20). Bu değerli müellif; Köprülüye göre, Kaysın söz konusu eserini ufak, tefek değişkHkler yaparak kendisine mal ebniş ve adı geçen ismi ile yeniden yayınlamıştır. Diğer taraftan A. Caferoglu, Türk dili otoritesi, Köprülü'nün bu 13 Harizm, VII, s . 250. Türk Dili Tarihi, İstanbul, 200 1 , ll, s. 1 26- 1 27. 1 5 Banarlı, N.S., a. g.e., I, s. 263-264. 16 Mel ioranskiy P., Arap Filolog o Turetskom Yazıke, Petresburg, 1 900, s. Vlll. 1 7 Köprülü, M.F., a.g.mak. T.M., Il, İstanbul, 1 928, s. 452. 1 8 Kö prülü, M.F., Türk Dili ve Edeb�votı Hakkında AraştiTmalar, istanbul, ı 934, s. 1 55- 1 6 l, Aynı Mü. Türk Edebiyatı Tarihi, s. 228-229. 19 İbn ei-Mühenna, Hilyetü'l-lnsan ve HelbetU'I-Lisan, İstanbul, 1 338- 1 340, s. 93 ve 1 0 1 . 20 Bu eserin A. Cafero�lu'ndan ö�endi�imize. göre; İstanbul kütüphanelerinde bir çok nüshaıarı vardır. Yeni Cami, 1 1 30, Hacı Selim A�a. 1 250, Fatih, 5203, Damad İbrahim Paşa, 1 1 2 1 , Hamidiye, 1 395, Esad Ef. 3222, Vel iyyüdd i n Ef. 3 1 1 6. 14 Togan, Z.V., İA., Cafero�lu, A., , 236 • ZEKERİYA KİTAPÇI görüşlerini dogrulamış ve "şimdilik Köprülünün bu fikrini yabana abnamak daha doğru olur zannındayım!" demiştir<ıı). Bu takdirde, Muhammed b. Kays'ın söz konusu serini yeniden keşfebneye giden yolda, Ahmed M üneyri nin adı geçen eseri üzerinde yeni bir milli şuur ile durulması, Türk tarih, kültür ve medeniyeti bakımından ona çok daha sıcak bir şekilde yaklaşılması gerekmektedir. Mamafih burada bizim çok önemli bir iki soruya cevap vermemiz gerekmektedir. O da; bu çok degerli Türk Bilge' sinin bu eşsiz Arapça lugat kitabını, niçin Türkçenin bir varyanb olan Kangli dili üzerine yazmışhr? Bunun önemi nedir? Öyle tahmin ediyoruzki bu sorular, makul bir şekilde cevaplandırılmadıgı sürece, onun bu kitabının değerinin anlaşılması mümkün degildir. Kanglı Türkleri Harzem Yurdunda: Hemen şunu itiraf edelimki Kanglılar da; Oğuzlar, Selçuklular ve Uygurlar gibi en büyük Türk boylarından biridir. Kanglı Türk boylarının, Koçoda kurdukları devletin (486-540), Orta-Asya Türk Kültür ve medeniyetinin gelişmesinde çok ayrı bir yeri bulunmaktadır. Daha sonra onlarıri çoğu, Bumin Kağan tarafından ortadan kaldırılmışlar (556), ve Göktürk federe devletinin en güçlü unsurlarından biri olmuşlardır(22). Kanglı Türk boylarının İslam dini ve onun kültür ve medeniyet alanı içine girmeleri de diğer Türk boylarından 21 22 Cafero�lu, A., a.g.e., Il, s. 1 28. Geniş bilgi için bkz. Türk Ansiklopedisi Kanglı Mad. XXI, s. 202, Esin, E., İslamiyetten Önceki Türk Kültiir Tarilıi ve isliima Giriş, İstanbul. 1978, s. 284 (çeşitli bölümlerin indeksi) Krş. Varis, A. Tiirkler; Koçu-Uygur Devleti, II, s. 24. ORTA ASYA TÜRKLOGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ • 237 farklı olmamışhr. Zira onlarda Gök Türkler, Uygurlar ve Kara Hanlılar gibi önceleri Budizm, Manihaizm, Zerdüştlük yani eski Asya dinlerinin miladi V. yüz yıldan itibaren yoğun bir şekilde tesirleri albnda kalmışlardır(23). Ne varki onlar; Kıpçak bozkırlarına indikleri ve Harzem topraklarına geldiklerinde (X. asır) çoktan kendilerini İslam hidayetinin ilahi cezbesine kaphrmış ve yüzde yüzlere varan bir çoğunlukla müslüman olmuş bulunuyorlardı. Bunlar; İslam cihad ruhuna, yani "ilay-ı Kelimetullah" a kendilerini adamış, yeni Türk boyları idi. Artık, Satuk Bu�a Han'ın 1ç-Asyada(24) G azne li Mahmud'un Hindistanda dalgalandırdığı İslam cihad bay­ rağını<25> çok yakın bir gelecekte bu Kanglı Türklerinden, Celileddin Muhammed Harzemşah, yüksek Harzem yayiaları ve ovalarında dalgalandıracak, bir ucu Kaşgar ve diğer bir ucu Herat önlerine kadar uzanan ve çok geniş bir coğrafyaya yayılan, en büyük Türk İslam devletini kuracakb26 Onlar�n; büyük kafileler halinde bu topraklara gelmeleri ve buraları mekan tutmaları sayesinde Harzem'in zaten var olan Türklük dokusu güçlenmiş ve bu geniş coğrafya, çok daha güçlü bir Türk ülkesi haline gelmiş ve 23 Esin, E., a.g.e., s. 7 1 . Dolu Tarkistan ve Uygur Türkleri Arasında İsllimiyet, Konya, 2004, s. 1 7 1 vd. ıs Kitapçı, Z., Hz. Peygamber 'in Hadislerine Göre Gazne/i Mahmud ve Onun Hind Seferi, Türk Dünyası Araştırmaları (Dergisi), İstanbul, 2002, no, 1 3 7, s. 20 1 -2 1 4. 26 Togan, Z.V., Giriş, s. 1 60, "Bu Kang yahut Kengler bir Kıpçak kabilesi olan Kangar-Qilu şeklinde görüldüğü gibi, cedleri Otuz destanında Kangl-Koca ismiyle zikrolunan bu kavim İslam devirlerinde yine Kanglı ismi altında zuhur ediyordu Harzemşahlar bunlara dayalı bir sUlale idi." 24 Kitapçı, Z., 238 • ZEKERİYA KİTAPÇI Harzem; zamanla, Türk İslam Kültür ve Medeniyetinin en önemli merkezlerinden biri olmuştur. İşte, Harzem diyarında ve "Harzemşahlar Devleti" adıyla Enuş-Tekin tarafından kurulan ilk müslüman Türk devletini de, bir manada bu Kanglı Türk boyları kurmuşlar ve bunlar diğer Türk boyları ile birlikte mesela Kıpçaklar, bu yeni devletin en güçlü, hakim bir unsuru olmuşlardır. Zira; XII. y. yıla geldi�mizde, Kıpçaklarla, Kanglılann iç-içe olduklarını görmekteyiz(27), Hatta bunların devrine merhum Togan' ın ifadesi ile 11 Kanglı Harzemşahlar Devri" denilmekte idi<2s). Daha sonra Enuş-Tekin'in oğlu, cihangir ruhlu Türk­ Sultanı, büyük mücahid Muhammed Harzemşah'ın dört bir tarafa sevkettiği büyük fetih ve cihad ordularının asıl bel kemiğini de hep bu Kanglı ve Kıpçak Türk boyları teşkil ediyordu. Niçin Kanglı Türkçesi: Buraya kadar yapbğımız bu kısa izahlar; yukardaki soruya, yani büyük Türk Bilgesi'nın bu luğat kitabını niçin Kanglı Türkçesi üzerine yazdığı sorusuna herhalde en güzel bir cevap olmalıdır. Zira, Harzem de yeni kurulan ve devrin en büyük Türk İ slam devletinin dili ll Kanglı Türkçesi" idi. Böylece Harzem de Z. V. Togan' ın da dediği gibi; "Gaznelilerden sonra idare Kıpçak ve Kanglı uruğlanndan gelen emirlerin eline geçti (1041 ) . Böylece Harzemde ''Kara Haniılardan sonra ve onlardan farklı, Oğuz Türkçesi ile 27 28 Gökbel, A., Türkler; Kıpçak/ar, Kuman/ar, II, s. 73 1 . Togan, Z.V., İA., Harzem, VII, s. 250, Aynı mü., Giriş, s. 200, 3 1 9, Kafeso�lu, a.g.e., s. 4 1 . ORTA ASYA TÜRKLÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİYA TINDA YERİ • 239 bağdaşmış bir Kanglı-Kıpçak dili ve kültürü oluştıı-{ve çok güçlü bir hale geldi)"(29), Harzernce bir manada bu Kangl-Kıpçak dilinin karışımı, aynı zamanda yüksek bir kültür ve medeniyet dili idi. Harzem Türk Sultanı, Muhammed Harzemşah ve Türk aristokratları bu dili konuşuyorlardı. Diger taraftan, bu Türk Sultanının anası; "1mparatoriçe'1 yarablışlı ve gerçektende bir "lmparatoriçe" olan, ayrıca kendine has ordusu ve degeri komutanları ve çok kültürlü bir Türk anası, Türkan Hatun(30) da, bu dili konuşuyordu. Ayrıca Harzemce; siyasi irade ve otoritenin de dili idi. Bu bakımdan Şemsü'd-Din b. Kays ın niçin Kanglz dilinde, böyle muazzam bir Türkçe lugat kitabı yazdığının sebebi de, kendiliğinden anlaşılmaktadır. Zira Harzemşah tarafından Harzem sarayına davet edilen bu büyük Türk Bilgesi ve Türk filologu, Harzernde bulunduğu sırada, Kanglı Türkçesini ve onun devlet erkanı ve Türk aristokratları arasında ne kadar önemli ve ulu bir dil olduğunu görmüş, kalbindeki milli duygular harekete geçmiş ve en sonunda bu büyük eserini yazmış ve onu devrin cihangir Türk Sultanına ithaf etmiştir{31). ' Böylece o; Kaşgari ve Zemahşeri'den sonra, güzel Türkçe ve Türk dilinin bir büyük bayraktan haline gelmiş ve Kaşgarlı Mahmud'un, Kaşgar burcu ve Zemahşeri'nin Harze;, burcuna diktiği Türk dili bayrağını aradan bir iki, 29 3° 31 Togan, Z.V., İA., V/1, s. 250. Kafesoglu, İ., a.g.e. , s . 208. Togan, Z.V., İA., V/1, s. 250, Kafesoglu, İ., a.g.e., s. 40, Köprülü, M.F., Araştırmalar, s. 1 60, Caferoglu, A., a.g.e., Il, 1 26- 1 2. 240 • ZEKERİYA KİTAPÇI asır geçtikten sonra bu defa, Harzem ufkunda dalgalan­ dırmaya başlamış br. Ne varki Kitab'ın asıl metni elimize geçmedi�i için, bu büyük Türk aliminin şahsiyetinin temel taşları, milli yönü, bu muazzam eserin muhtevası ve onu yazarken takip etti�i usul ve metod ve hele hele onu böyle . bir kitap yazmaya sevkeden ciddi sebebler hakkında şimdilik fazla bir şey yazmamız mümkün değildir. Ancak o; bu kitabı ile, karşımıza milli manevi duyguları engin, Türklük gurur ve şuuru deryalar kadar zengin ve yeni bir Kaşgarf ol arak çıklığında hiç kimsenin en ufak bir şüphesi olmamalıdır. Ne yazık ki Türk dili ve kültürü hatta Harzem Türk tarihinin en temel eserlerinden biri olarak kabul etmemiz gereken bu eser, yazıldıktan sonra bir kaç asır varlığını devam ettirmiş, ve daha sonra, belki de Moğol istilası sırasında kaybolup gitmiştir. Kitap sadece Türk dili için bir kayıp olmadığı gibi, Türk tarihi, Türk kültürü ve medeniyeti, Türk şiiri, Türk ata sözleri hulasa, Türklüğün herşeyi için çok büyük bir kayıpbr. Güzel Türkçemizin bir imzası, adeta bir tuğrası kaybolmuştur. Muhammed b. Kays; bu büyük Türk filoloğu dil ve edebiyat konusunda Kaşgari' den çok daha fazla çalışmış ve doyurucu bir çok eserler yazmışhr. O, daha sonra 1232'li yıllarda aynı konuda "Kitabü'l-Mu'cem" adındaki büyük Iugat kitabını, .. yine Arapça olarak yazmış ve bunu da muhtemelen Atabek, Sa'd b. Zengi'ye takdim ebniştir. Daha sonra İran aristokratları ve İran milli şuuru onun karşısına dikilmiş böylece O, bu kitabını iki kısma ayırmış ve İran ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİYATINDA YERİ • 241 edebiyabna dair "el-Mu'cem ft Ma'ayfr-i eş-.Ari'l-Acem" adındaki Farsça kıymetli eserini yazmışbr. Muhammed b. Kays' ın bu mühim eserinden başka yine edebi ilimiere ait "K. el-Kafi ftl-Ardayn ve'l-Kavafi" ve "Hadaiku'l-Mu 'cem" adında iki eser daha yazmış ve gerçek bir lekikografya alimi ve bir büyük filolog oldugunu isbat ebniştir. Onun bu konularda daha başka eserlerinin oldu�uda zikredilmektedir(32> . Görüldü�ü gibi bu büyük Türk B ilgesi, aynı zamanda Arap dili ve edebiyalı otoritesi, sadece Arapça ve Arap dili degil, Türk dili ve Türkçe hususunda da eser vermiş en büyük Türk dili alimi ve Türk filologlarından biridir. Türk olarak dogan Türk gibi yaşayan, Türk gibi düşünen ve Türk dili ve kültürünün gelişme ve güçlenınesi ne hizmeti kendisi için en yüce bir şeref olarak gören ve Türk co�rafya ve çevrelerinden kopmayan bu büyük Türk bilgini; daha sora her fani gibi kendi dünyasına çekilmiş ve Ulu Mevlaya dogru bir yürüyüşe çıkmışbr. Onun XIII. asrın ilk yarısında yanı 1245'li yıllarda öldü� tahmin edilmektedir. Buraya kadar olan açıklamalanmızda, uMoğollar Devrine" kadar müslüman Araplann, Orta-Asya'yı ele geçirmelerinden sonra, Turan yurdunda meydana gelen baş döndürücü gelişmeler ve bütün bunlardan sonra İslam dininin bir büyük kültür ve medeniyet haline gelmesi ve bu büyük oluşumda Arap dilinin rolü ve önemi, aynca Arap dili ve edebiyatının gelişmesinde Türk alimlerinin yaptığı büyük hizmetler üzerinde duruluş ve denizden bir damla almak üzere, onlann hayatı, ilmi şahsiyeti ve eserlerinin genel bir değerlendirilmesi yapılm �ştır. 32 Bibliyografya bilgisi için bkz. Köprülü, M.F., Araştırmalar, s. 1 55-1 6 1 . 242 • ZEKERİYA KİTAPÇI Bütün bunlar Türklerin; Arap dili ve edebiyatının gelişmesi, bir di�er ifade ile "lsllim kültür ve meti;eniyetinin" yeni bir co�rafya ve yepyeni bir millet arasında ayağa kaldırılmasında ne kadar büyük hizmet ettiklerini bütünüyle ortaya koymaktadır. Bununla beraber bu bizim fikir planında "Orta Asya Türk Islam Medeniyeti" konusunda hazırlamayı düşün­ dügümüz çok büyük bir çalışmanın ilk ürünleridir. Bundan sonra bu yöndeki önemli çalışmalarımız devam edecek, aynı şekilde "Turan Yurdu" ve "Türk alimleri"nin Tefsir, Hadis, Fıkıh gibi müsbet ilimierin gelişmesine yapbkları müstesna hizmetleri üzerinde durulacak, böylece Türk'ün medeni şahsiyeti bütünüyle ortaya konulmuş olacaktır. 243 SEÇİ LMİ Ş B İBLİYOGRAFYA -A- Temel Kaynak ve İnc_eleme Eserleri Kuran-ı Kerim Ahmed İshak Efendi, Aksa'l-Ereb fi Tercümeti Mukaddimetü'l.:.Edeb, İstanbul, 1313. Attar, A. Abdt1'1-gafur, Mukaddimetfi.'s-Sıhah, el-Kahire, 1956. el-Avfi, Cami'el-Hikayat, Ayasofya K. no. 3167. Bakır, M., Ravzu'l-Cinan, Tahran, 1 304. Banarli, N.S., ResimliTürk Edebiyatı Tarihi, İstanbul, 1971 . Barthold, W., Mo�ol İstilasına Kadar Türkistan, İstanbul, 1981 . Barthold, W., Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler. Bartrold, W., Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler, İstanbul, 1927. Ü Bilmen, .N., Tefsir Tarihi, Ankara, 1955. Bozkurt F., Türklerin Dili, Ankara, 2002. Bozkurt, F., Türklerin Dili, Ankara, 2002. Bursalı, M.T.R., Türklerin Ulum ve Fünftna ·Hizmetleri, İstanbul, 1327. Cafero�lu, A., Kaşgarlı Mahmud, İ stanbul, 1970. Cafero�lu, A., Türk Dili Notları, İstanbul, 1970. Cafero�lu, A., Türk Dili Tarihi, İstanbul, 1964. Cafero�lu, A., Türk Dili Tarihi, İstanbul, 2001. Cafero�lu, A., Türk Dili Tarihi. Cevdet Bey, Tefsir Tarihi, İstanbul, 1927. el-Cevheri, Tacü'l-Lu�a ve Sıhahu'l-Arabıyye, nşr. A.A. Attar, Kahire, 1956. Divanü Lu�ati't-Türk Tercümesi, Çev. B. Atalay, Ankara, 1985. Divanü'z-Zemahşeri, Darü'l-Kütüb, no: 529, Mısır; 244 ZEKERİYA KİTAPÇI • Ercilasun, A.B., Türk Edebiyahnın Orta Devri, Ankara, 1993. Esin, E., İslamiyetten Önceki Türk Kültür Tarihi ve islama Giriş, İstanbul, 1978. el-Farabi, Divanü'l-Edeb, tah. A. Muhtar Umer ve İ. Enis, Kahire, 1954. Genç, R., Kaşgarlı Mahmud'a Göre Xl. Yüzyılda Türk Dünyası, Ankara, 1997. Gökbel, A., Türkler, Kıpçaklar Kumanlar, Il, s. 731 . Günaltay, M.Ş., İslam Medeniyetinde Türklerin Mevkii, T.T. Kurumu, Kayseri Zabıtlan, Ankara, 1932. el-Hamevi, Mu'cemu'l-Büldan, Beyrut, 1955. el-Hamevi, Mu'cemü'l-Udeba, nşr. M. Hüseyn, el-Kahire, 1937. el-Hamevi, Mucemü'l-Büldan. el-Havfi, A. Muhammed, ez-Zemahşeri, Daru'l-Kütüb, Mısır (?). el-Havfi, A.M., ez-Zemahşeri, el-Kahire (?). el-Heysemi, Mecmau'z-Zevaid ve Menbau'l-Fevaid, Beyrut, 1985. Huart, C., Arap ve Arap Dilinde İslam Edebiyab, Çev: C. Sezgin, İstanbul, 1946. İbn A'sem el-Kufi, K. el-Fütuh, Beyrut, 1992. İbn Batuta, Rıhletü İbn Batuta (Dar-u Sadır), Beyrut, (?). İbn Hallikan, Vefeyatü'l-Ayan, tah. M. Muhyiddin, Kahire, 1948. İbn Hişam, es-Siretü'n-Nebeviyye, tah. (Birheyet), Mekke, 1955. İbn İmad el-Hanbeli, Şezeratü'z-Zeheb fi Ahban men Zehep, Beyrut, 1937. İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, Mısır, 1932. İbnü'l-Esir, el-Kamil fi't-Tarih, İbnü'l-Mühenna, Hilyetü'l-İnsan ve Helbetü'l-Lisan, İstanbul, 1338-1340. ORTA ASYA TÜRKLÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİYATI • 24, el-Kaşgari, Mahmud, Divan'ü Lügati't-Türk (Tıpkı Basım), Ankara, ı990. el-Kazvini, Asaru'l-Bilad, Beyrut, (?). el-Kıfti, İnbahü'r-Ruvat, tah. M. İbrahim, Beyrut, 1968. Kafesoglu, İ., Harzemşahlar Devleti Tarihi, Ankara, 1992. Kafesoglu, İ., Harzemşahlar Devleti, Ankara, 1992. Kafesoglu, i., Türk Kültürü, Ankara, ı 977. Kaşgarlı, Mahmud, Divan'ü Lugati't-Türk, nşr. R. Kilisli, İstanbul, 1333. Kitapçı, Z., Türk Boyları Arasında İslam Hidayet Fırtınası, Konya, 2000. Kitapçı, Z., Türkistarun Araplar Tarafından Fethi, İstanbul, 2000. Köprülü, M.F., Türk Dili ve Edebiyab Hakkında Araşbrmalar, İstanbul, 1934. Köprülü, M.F., Türk Dili ve Edebiyah Hakkında Araşbrmalar, İstanbul, 1934. Köprülü, M.F., Türk Edebiyab Tarihi, Ankara, 2003. Köprülü, M.F., Türk Edebiyab Tarihi, Ankara, 2003 . Köprülü, M.F., Türk Edebiyab Tarihi, İstanbul, 1980. Köprülü, M.F., Türk Edebiyab Tarihi, İstanbul, 1981. Köprülü, M.F., Türk Edebiyab Tarihi, İstanbul, 1981. Köymen, M.A., Büyük Selçuklu İmparatorlugu Tarihi, Ankara, ı 992. Krenkow, F., Sekkaki, İ.A., s. 328. Lewis, B., Modern Türkiyenin Doguşu, Çev: M. Kıratlı, Ankara, 1988. el-Makdisi, Ahsenü't-Tekasim, Leiden, ı902. el-Mukaddesi, Ahsenü't-Tekasim, el-Münavi, Feyzü'l-Kadir, Meliorinskiy, P., Arab Filolog o Turetsskom Yazıke, Petresburg, 1900. Poppe, N.H., Mongolsky. Sloyer Mukaddimat al-Edep, Leningrad, ı 938. 246 ZEKERiYA KİTAPÇI • es-Sealibi, Yetimetü'd-Dehr, Dımışk, 1300. es-Sübki, Tabakatü'ş-Şafiiyye, Beyrut, (?). es-Süyfth, Bugyetü'l-Vuat, tah. M .E., İbrahim, Beyrut, 1964. es-Süyfth, Hasaisu'l-Kübra, el-Kahire, 1967. Sachau, E., Ethe, E., Catalog of the Persian ... Manuscripts of the Bodleia, Library, Oxford, 1889. Sümer, F., O�zlar, Ankara, 1972. Şeşen, R., İslam Cog-rafyacılarına Göre Türkler ve Türk Ülkeleri, Ankara, 1985. et-Taberi, Tarihu'l-Umam ve'l-Müh1k. Talas, Asad, La Madrasa Nizarniye et son Histoire, Paris, 1939. Taneri, A., Celalu'd-Din Harzemşah ve Zamanı, Ankara, 1977. Taşköprüzade, A., Mevzuatü'l-Ulum, İstanbul, 1313. Togan, Z.V., Harzernce Türkçe Mukaddimetü'l-Edep, İstanbul, 1951. Togan, Z.V., Umumi Türk Tarihine Giriş, Turan, 0., Selçuklu Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti, İstanbul, 1980. Turan, 0., Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi, Turan, 0., Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi, istanbul, 1967. Ülkütaşır, M.Ş., Büyük Türk Dilcisi Kaşgarlı Mahmud, İstanbul, 1964. ez-Zemahşeri, Divan, Suleymaniye, Kt. no; 330. ez-Zemahşeri, el-Mufassal fi İlmi'l-Arabiyye, Dafu'l-Cil) Beyrut, (?). ez-Zemahşeri, el-Mustaksa fi Emsali'l-Arab, Haydarabad, 1962. ez-Zemahşeri, Esasft'l-Belag-a, Beyrut, 1965. ez-Zemahşeri, Esasft'l-Belag-a, Kahire, 1341. ez-Zemahşeri, Nevabigu'l-Kelim, Mısır, 1914. ez-Zemahşeri, Rabiu'l-Ebrar, tah, S. Naimi, Kum (Irak) 1410. ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATI • 247 -B­ Araşhrma ve Makaleler Akün, Ö.F., Kaşgarlı Mahmud, DİA, XXV, s. II vd. Arat, R.R., Kaşgar, İ .A., VI- s. 407. Ben Cheneb, Muhammed el-Cevheri, İA, III, s. 126. Emaü'l-Müellifin, Hartman, M., Divanü Lü�ati't-Türk'e Ait bir Kaç Mulahaza, Milli Tetebbular Mec., Sy. 4, Eylül-Ekim, 1331 . İslam Alimleri Ansiklopedisi, Türkiye Gazetesi, İstanbul. Kafeso�lu, İ., Nizamü'l-Mülk, İA, IX, s. 332. Kalaçin, M.S., Divanü'l-Lu�ati'-Türk, DİA, IX, s. 146. Kilisli, R., Divanü Lü�ati't-Türk'ün Başındaki Makale, Türk. Mec. VI, İstanbul, 1939, s. 358. Kitapçı, Z., Hz. Peygamberin Hadislerine Göre Gazneli Mahmud ve Onun Hind Seferi, Türk Dün. Arş. (Der) no, 137, İstanbul, 2002, s. 201-214. Kitapçı, Z., Mahmud el-Kaşgari ve Divan'ü Lu�at et-Türk'ün Yeniden Keşfi, T. Dün. Tar. D., İstanbul, 2003, no. 203. Kitapçı, z., Mahmud el-Kaşgari ve Div!n'ü Lu�at et-Türk'ün Yeniden Keşfi, T. Dün. Tar. D., İstanbul, 2003, no. 204. Kitapçı, Z., Mahmud el-Kaşgari ve Divan'ü Lu�at et-Türk'ün Yeniden Keşfi, T. Dün. Tar. D., İstanbul, 2003, no. 205. Köprülü, M.F., Harzemşahlar, İ.A., V/1, s. 265-296. Köymen, M.A., Selçuklu Devri Şiirine Göre Türklerin Kültür Seviyesi, Selç. Arş. Der., Ankara, 1971, no; III, s . 1 19. Muhamed b. Chenneb, Halil b. İshak, İ.A., V/I, s. 158. 248 • ZEKERİYA KİTAPÇI Pritsak, 0., Mahmud Kaşgari Kimdir, Türk. Mec. X. İstanbul, 1953. Ritter, H., Firdevsi, İA, s. 645. Sohernheim, M., Böri, İ.A., Il, s. 740. Togan, Z.V., Divanü Lügati t Türk ün Telif Senesi Hakkında, Abz Mec., Sy. 16, A�ustos, 1923, s. 77. Togan, Z.V., Harizm, İ.A., V/I. Togan, Z.V., Harizm, İA, V/ I, s. 250. Togan, Z.V., Mahmud Kaşgarrye Ait Notlar, Atsız Mec. Sy . 17, 25, Eylül, 1932. Türk ·Ansiklopedisi, Kaşgarlı Mahmud, XXI, s. 389-392. Uluslararası İbn Türk, Harezmi, Farabi, Beyrüni ve İbn Sina Sempozyumu Bildirileri, Ankara, 1990. Varis, E., Türkler, Koço Uygur Devleti, Il, s . 24, Ankara Yıldız, H. D., Feth b. Hakan el-Farisi, DİA, XII, s. 452-453. Yüce, N., Zemahşeri, İ.A., XIII, s. 510 vd. Yüce, N., Zemahşeri, İA, XIII, s. 510. ' - ' . 249 YEDİ KUBBE YAYlNLARI PROF. DR. ZEKERiYA KİTAPÇ/iıın BÜTÜN ESERLERİNİ İFTİHARLA SUNAR! ! ! Yedi Kubbe . Yayınları KİTAPÇI'nın uzun PROF. DR. ZEKERİYA zamandır beklenen bütün eserlerini yeniden yayınlamaya ve değerli Müellifi okuyucuları i le buluşturmaya karar vermiştir. Müslüman Türk ' ün ; tarihi misyonunu tanımak, Onun İslami şahsiyetini kavramak ve Onu, bütünüyle kucaklamak, Onun tarihi varlığını HZ. PEYGAMBER' in mübarek hadislerinde keşfetmek, Onu yeni bir coşku ile yeniden kucaklamak, müslüman Türk' ün Ka'be-i irianına koşmak, ÇİN SEDDİ'nden ta ViYANA önlerine kadar Onun döktüğü mübarek şehid kaniarının manevi bedelini öğrenmek ve bu sayede kendi özüne dönmek ve tarihi şahsiyetine yeniden kavuşmak istiyenler! ! ! Bu eserleri okumak bir veeibe ve bir vebaldir. Lütfen Onları Okuyunuz! Okutunuz! Eşe, dosta, sevdik/erinize tavsiye ediniz! Böylece ALLAH katında bu vebôJden kurtulun uz! 250 PROF. DR. ZEKERiYA KiTAPÇI'NIN iLK YAYlNLANAN ESERLERi * Hz. Peygamber'in Hadislerinde TÜRK VARLIGI; * Hz. Peygamber' in Hadislerinde TÜRK BOYLARI: Hazarlar, Gazneliler, Selçuklular, Moğollar; * Hz. Peygamber' in Hadislerine Göre : OSMANLlLAR ve İSLAM HiLAFETİNİN TÜRKLERE İNTİKALİ; * Bediüzzaman Said Nursi ve ANADOL U İMAN HAREKETİ: Kuvay-ı Milliye Ruhunun Yeniden Ayağa Kaldırılması; * İSUM HİDA YET G ÜNEŞi DOGU TURAN YURD UNDA : Talas Nazariyesinin Çöküşü; * İslam Hidayetinin Orta Asya'da İlk lşıklan : TÜRKLER NASIL MÜSL ÜMAN OLDU? * ORTA ASYA 'DA İSUMİYET VE TÜRKLER: Müslüman Türk Varlığı Arap Despotizmi Karşısında-; * DOGU TÜRKİSTAN VE UYG UR TÜRKLERİ ARASINDA İSLAMiYET,· * İslamiyeti Seçen : İLK MÜSL ÜMAN TÜRK HÜKÜMDAR VE HAKANLARI,· * Moğollar Devrine Kadar Orta Asya Türk İslam Medeniyeti ARAB DİLİ VE EDEBiYA TININ GELiŞMESiNE TÜRKLERiN YAPTHii BÜYÜK HiZMETLER: Hilafet Ülkeleri; * Moğollar Devrine Kadar Orta Asya Türk İslam Medeniyeti : ORTA ASYA TÜRKL ÜG ÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYA TININ GELiŞMESiNE YAPTIGI B ÜYÜK HiZMETLER: Turan Vurdu; * YENİ İSUM TARİHİ VE TÜRKLER: TÜRKİSTAN 'IN ARAPLAR TARAFINDAN FETHİ TDri<lerin Arıp Dili .. Edebiy;ıtıno Hlım<'tl ri Prof. Dr. Zekeriya Kltapçı Neylersiniz ki, bu azgın Arap şövenizmi karşısında Türkler; Orta-Çağ İslam kültür ve medeniyetinde nerede ise hiç bir hak iddia edemez bir hale gelmişlerdir. Öyle ya; Orta Çağ, İslam tarih, kültür ve medeniyetinin kurucuları, bu burçların büyük m imarları, bu kuleleri yapan büyük mühendisler bir diğer ifade ile, başta Arap dili ve Edebiyati olmak üzere, Tefsi r , Hadi s vs. gibi İslami ilimler, Fel sefe, İslam ilahiyat•, ayrıca tıp, matematik, fizik astronomi gibi müsbet ilim kollarında yetişmiş ve şahsiyetlerinin gölgesi bütün islam ülkelerinin üstüne düşmüş olan yüzlerce, binlerce Türk a limleri bu Arap ve İran milli şuuru tarafından paylaşılmış ve bu büyük kültür ve medeniyet mirasından bize hiç bir şey bırakılmamıştır. Türk tarihçi ve ilim adamlarının çok azı müstesna; Arap ve İran milli şuurunun bu azgın "Türk Yağmac1hğ1" karşısında sessiz kalmaları ve hiç bir iddiada bulunmamaları, onlarla kıyasıya bir tarih muhakemesine girmekten kaçınmaları, bir tarih ve kültür sefaletinden başka bir şey değildir. l lf�lll�liij�mıııim111 9 789759 863425