islamiyet kendi kavramları üzerinde yükselir

advertisement
İSLAMİYET KENDİ KAVRAMLARI ÜZERİNDE YÜKSELİR
Çarşamba, 15 Haziran 2011 09:52
Ortada iyi gitmeyen gerek toplumsal, gerek siyasal, gerek ekonomik, gerekse sosyal bir
bunalım var. Aslında bu bunalımlar son 200 yıldır var ve biz son 200 yıldır bu bunalımlardan
kurtulmak için hep bir arayış içerisinde olmuşuz. Din adamları ve düşünürler bu yangını
söndürmeye çalışmışlar, bu kötü gidişata dur demek için çözüm önerileri sunmuşlardır. Bu
arayışların içerisinde olmazsa olmazlardan bir tanesi de hiç şüphesiz İslamiyet olmuştur. Çünkü
Müslüman bir memlekette sorunlara çözüm aranacaksa İslamiyet’i yok sayamayız ki, İslamiyet
sadece imanı noktada değil sosyal, siyasi, ekonomik noktalarda da köklü pratikleri olan ve
mevcut sorunların çözümüne yönelik doğru ve yapısal öneriler sunabilen dinamik bir yapıdır.
Üstelik bir de ortada 1400 yıllık bir birikim var. Bütün bu birikimler İslamiyet’in hayatın her
alanına uygulanabileceğini bizlere pratik halinde göstermiştir. Üstelik bu pratikler arkasında
muhteşem bir İslam medeniyeti de bırakmıştır. İçinde bulunduğumuz şuanda bir çöküntü ve
bunalım yaşıyorsak bunun yegâne nedeni de İslamiyet’ten uzaklaşmış olmamızdır. Kurtuluşta
İslamiyet’e tekrar sarılmak ve sorunların çözümünde İslami kaynaklara yönelmektir. Referans
noktamız İslamiyet olmalıdır.
İslam medeniyetinin kalbi imandır. Biz kalplere imanı yerleştirdiğimiz zaman yüksek İslam
kültürü kendiliğinden meydana gelecektir. Çünkü içinde Allah korkusu, peygamber sevgisi olan
iman sahibi bir birey kendisini insanlığın yararına adar. Siz o insandan, insanların ve insanlığın
zararına hiçbir şey göremezsiniz. Yüksek medeniyetler insanlara yatırım yapan medeniyetlerdir.
Merkeze insanı oturtan medeniyetler, üstün medeniyet olmayı başarmıştır. Bizler büyük
medeniyete kavuşmak istiyorsak çok şey yapmamıza gerek yok. Kafamızı kaldırıp şöyle bir
geçmişe bakmamız yeterlidir. Aradığımız şey öyle çok uzaklarda değil hemen yanı başımızda
duruyor: “İslamiyet”
Bütün bunları söylerken yanlış anlaşılmak istemem. Sanki daha önce bu iş hiç yapılmıyordu
demek istemiyorum. Sorunların çözümünün merkezine İslamiyet’i koyanlar olmuştur ve üstelik
bunun mücadelesini de vermişlerdir. Ve o kişiler bugün için İslamcı olarak adlandırılmaktadır.
Ve onların pratik halinde savundukları bu fikirlere de İslamcılık denmektedir. Gerçi onlar bu ismi
kendilerine vermemişlerdir. Onlar kendilerine Müslüman demişler ve bir Müslüman
hassasiyetiyle sorunlara çözüm aramışlardır. Sait Nursi hazretlerinin söylediği gibi: “Karşımda
müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor, içinde evladım yanıyor, imanım
tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum.”
Evet, bugün İslamcı olarak adlandırılan kişilerin büyük çoğunluğu gördükleri bu yangını nasıl
söndürürümün kaygısını yaşamışlardır. Ve hep referansları da İslamiyet olmuştur. Onların
ortaya koydukları bu pratiklerde beraberinde İslamcılığı doğurmuştur.
İslamcılık ile ilgili tanımlardan bazıları şunlardır:
“İslamcılık 19.-20. yüzyılda bir bütün olarak (inanç, ibadet, ahlak, felsefe, siyaset,
1/3
İSLAMİYET KENDİ KAVRAMLARI ÜZERİNDE YÜKSELİR
Çarşamba, 15 Haziran 2011 09:52
eğitim…) yeniden hayata hâkim kılmak ve akılcı bir metotla Müslümanları, İslam
dünyasını batı sömürüsünden, zalim ve müstebit yöneticilerden, esaretten, taklitten,
hurafelerden… kurtarmak; medenileştirmek, birleştirmek ve kaldırmak uğruna yapılan
aktivist, modernist ve eklektik yönleri baskın siyasi, fikri ve ilmi çalışmaların, arayışların,
teklif ve çözümlerin bütününü ihtiva eden bir hareket olarak tarif edilebilir.” ( İsmail
KARA, Türkiye de İslamcılık Düşüncesi)
“İslamcılık, kültürel, politik ve sosyal önder zümresinin- ki bunlar belli iddia ve
taleplerle farklı etkinlik alanlarında ortaya çıkarlar- İslamiyet’in manevi, ahlaki, kültürel ve
sosyal değerlerine uygun bir dünyanın kurulmasını sağlamaya çalışmaları ve bu uğurda
çeşitli alanlarda ve düzeylerde cehd göstermeleri olarak tanımlanabilir.” ( Ali BULAÇ,
İslam’ın Üç Siyaset Tarzı veya İslamcıların Üç Nesli) İslamcılık, İslam’ın temel kaynaklarına dönüşü, zamanın gereklerine göre dinin yeniden
yorumlanmasını ve İslam’ın özüne uymayan kavram ve güçlerle mücadeleyi
amaçlamaktadır.(Yalçın AKDOĞAN, Siyasal İslam- Refah Partisinin Anatomisi)
Bütün bu tanımlar bize şunu gösteriyor ki İslamiyet ve onun pratiklerini savunan İslamcılık bu
toplum için elzemdir. Onu ayakta tutmak ve geliştirmek Müslüman kimliğine sahip bizlere
vebaldir. Evet, zamanında İslamiyet’in güçlü sesleri vardı ve bütün insanlığa bu hakikati
korkusuzca haykırıyordu. Oysa günümüz öyle değil. Yok artık bu güçlü sesler. Bir Necip Fazıl,
bir Nurettin Topçu, bir Sezai Karakoç yok artık. Kültür hayatımız bir boşluk içinde. Bu boşluğu
dolduracak, bu boşluğun bayraktarlığını yapacak bir fikir adamı da yetişmiyor. Fikirler şahıslar
üzerinden yürütülür. Onlar sayesinde fikirler ayakta kalmayı başarırlar. Böyle insanlar ve fikir
adamları da yetişmeyince kültürü canlı tutamıyor ve gelecek kuşaklara aktaramıyoruz. Bugün
için yaşadığımız en büyük sorun bu. İslami kimliği ile var olmayı başarabilen yeni fikir adamları
çıkaramamaktır. İslami kimliğe sahip olmak İslami dili ve İslami kavramları kullanmayı gerektirir.
Bizim en büyük açmazımız İslami kavramları kullanan kişilerin, İslamiyet’i referans olarak
almak istemeyenler tarafından dinci yaftası yemesidir. O insanlara dinci diyerek toplumsal baskı
uygulanmaya başlanır. Bu dili kullananlar gerici imajı yer ve dışlanırlar. Biz Müslümanlarda bu
baskıdan kurtulmak için ve toplumda dışlanmadan var olabilmek için Avrupai kavramlar
üzerinden kendimizi ifade etmeye çalışırız. Oysa bu yol sonu olmayan bir yoldur. İslamiyet’i
İslami olmayan Avrupai kavramlarla açıklamaya çalışırsak anlatmak istediklerimizi tam olarak
anlatamayız. Her medeniyet kendisi olmayı başardığı zaman ayakta kalabilir. Ve her
medeniyetin kendine ait bir dili ve kavramları vardır. Bu kavramlar sayesinde bir medeniyet
diğer medeniyetlerden ayrılır. Bugün İslamcı ya da dinci olarak adlandırılan kişiler İslami dili ve
kavramları kullandığı için bu isimle anılmaktadır. Ve bu kişiler öncelikle kendi medeniyetlerinin
2/3
İSLAMİYET KENDİ KAVRAMLARI ÜZERİNDE YÜKSELİR
Çarşamba, 15 Haziran 2011 09:52
üstün olduğunu kabul ettiler, merkeze kendi medeniyetlerini koydular ve bu medeniyetin
kavramları ve dili ile düşünce sistemi geliştirdiler.
Müslüman, Müslüman kimliği ile var olmayı başarmalıdır. Kendine meşruluk kazandırmak için
ithal kavramlar kullanmamalıdır. Her şeyden önce yapması gereken kendi medeniyetini
özgünleştirmek olmalıdır. Kendi başına kalmayı başarmalıdır. Modernizm adına Avrupai dili
kullanmamalıdır. O zaman ortaya biraz Avrupai biraz da İslam düşüncesi doğar ki, ortaya,
bugün olduğu gibi ne olduğu belli olmayan bir medeniyet çıkar. Yani Çandır bir medeniyet. Biraz
Avrupalı biraz da Doğulu. Dikkat edilirse günümüzde tam bir kavram kargaşası yaşıyoruz.
Kavramların içi boşaltıldı ya da yanlış kavramlar kullanıyoruz. Bunun en önemli sebebi İslam
kültürüne ait değerleri Avrupai kelime ve kavramlarla açıklamaya çalışmaktır.
Düşünce dediğimiz şey kavramlardan ve kelimelerden ibarettir. Her kelimenin anlamı aslında
bir düşüncedir. Çünkü bizler kelimelerle düşünürüz. Her medeniyetin kendine ait bir dili ve
kelime hazinesi vardır. Biz düşüncelerimizi, fikirlerimizi, kültürümüzü bu kavramlar üzerinden
yeni kuşaklara aktarırız. Oysa günümüzde en revaçta olan kavramlar Avrupa’dan bize ithal
kavramlardır: Adalet, özgürlük, demokrasi, eşitlik, hukuk vb.
Avrupai bir dil kullanırsak Avrupa düşüncesini meşru hale getiririz. Bu kavramların çok
kullanılması Avrupa kültürünü yüceltir. Oysa bize düşen Avrupa kültürünü yüceltmek değil,
İslam ve Türk kültürünü yüceltmektir. Sahip olduğumuz İslam medeniyetini kendi kavramları
üzerinden yeniden yeşertmeliyiz. Çünkü kurtuluşumuz İslamiyet ve onun ortaya koyduğu
medeniyetidir. Avrupa’dan aldığımız kavramlar tek başlarına hiçbir şey ifade etmez. Onların
yanına aile, dostluk, sevgi, fedakârlık, vefa, kulluk, rab, ilah, ibadet, rahmet, şefkat, samimiyet,
muhabbet, akraba, dost, fitne, maruf, münker, tebliğ, ümmet, af, tövbe, şahadet, şefaat, istişare,
meşveret, tecdit, içtihat, biat, İslam, mümin, emin, mazlum ve benzeri kavramları da
yerleştirmeliyiz.
Her medeniyet kendi kavramaları üzerinde yükselir ve özgün hale gelir. Bizler medeniyetimizi
bu kavramlar üzerinde yükseltmeye çalışmadıkça başarılı olamayız ve nafile bir çalışma yapmış
oluruz.
3/3
Download