Journal of Current Researches on Business and Economics Year: 2017 Volume: 7 (JoCReBE) Issue: 1 ISSN: 2547-9628 www.stracademy.org/jocrebe Green Tax Reform in the Member States of the European Union and Turkey Kamil GÜNGÖR1 Keywords Pollution, Environment taxes, European Union, Turkey. Abstract Environmental problems are one of the most important global problems of nowadays. Regional or international cooperation is necessary to overcome this global problem. The United Nations and the European Union have pioneering roles in this regard. The European Union is highly sensitive to environmental problems and has imposed compulsory environmental standards to member states. Some of these regulations are relate to taxation. Contrary to traditional taxes, environmental taxes are based on taxing the "bad" rather than the "good". Turkey, which continues negotiations with the European Union, has obligations in this issue. In this study, it is mainly analysed that whether harmony Turkish environment taxes with European Union or not. It is also discussed what can be done about environmental taxes and financial instruments for the environment Avrupa Birliği Üyesi Ülkelerde Yeşil Vergi Reformu ve Türkiye Anahtar Kelimeler Çevre Kirliliği, Çevre Vergileri, Avrupa Birliği, Türkiye. Özet Çevreye ilişkin sorunlar günümüzün en önemli küresel sorunlarından birisidir. Küresel bir problem olan bu sorunun giderilebilmesi için bölgesel ya da uluslararası işbirliği gereklidir. Bu konuda Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliğinin öncü rolleri vardır. Avrupa Birliği çevre problemleri konusunda yüksek hassasiyet sahibidir ve üye ülkelere çevre ile ilgili uyulması zorunlu standartlar getirmiştir. Bu düzenlemelerin bazıları vergilerle ilgilidir. Çevre vergileri geleneksel vergilerin aksine “iyi” olanı değil “kötü” olanı vergilendirmeyi esas almaktadır. Avrupa Birliği ile müzakerelere devam eden Türkiye bu konuda yükümlülük sahibidir. Bu çalışmada esasen Türkiye’deki çevre ile ilgili vergilerin Avrupa Birliğine uyumlu olup olmadığı analiz edilmiştir. Ayrıca çevre kirliliği ile ilgili vergiler hakkında neler yapılabileceği ve mali araçların neler olduğu ele alınmıştır. 1. Giriş Çevre ile ilgili sorunlar sanayileşmenin başladığı 18. yüz yıla kadar geriye götürülebilir. Ancak konunun dünya kamuoyunun dikkatini çekmesinin üzerinden yarım yüz yıl bile geçmemiştir. 1990’lı yıllardan itibaren ise konu sürdürülebilir ekonomik kalkınma ile ilişkilendirilmiştir. Ekonomik ve doğal çevrenin karşılıklı bağımlılığının kalkınma politikaları arasına alınmasına gereksinim olduğuna dair ilk kapsamlı uyarı Roma 1 Corresponding Author. Doç. Dr., Afyon Kocatepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, [email protected] Kulübü’nün 1972 yılında yayımladığı “Büyümenin Sınırları” başlıklı raporunda yer almıştır. Ancak sürdürülebilir kalkınmanın küresel çapta aktif bir politika haline dönüşmesi 20 yıllık bir gecikme ile 1992 Rio Zirve’sinden sonra mümkün olmuştur (Toprak, 2006). Bu sürecin oluşumunda özellikle Yerel Gündem 21, önemli bir kilometre taşlarından birisidir. Zira Yerel Gündem 21 ile çevre politikalarının oluşturulmasında ekonomik araçların önemi de vurgulanmış ve ülke koşullarına uygun bir çevre vergilendirilmesinin rolü konu edilmiştir (Gündüz ve Agun, 2013). Avrupa Birliği de sürece duyarsız kalmamıştır. 2002 yılında yürürlüğe giren AB 6. Çevresel Eylem Planı ve Lizbon Stratejisinde, sürdürülebilir ekonomik büyüme ve yenilikçi bir ekonomi temelinde çevre vergilerinin çok önemli bir yere sahip olduğu vurgulanmıştır (Öz ve Kutbay, 2016). Diğer taraftan, Avrupa Parlamentosu’nun ve Avrupa Konseyi’nin 2002 yılı 6. Çevre Eylem Planına dayalı olarak, Topluluk Anlaşmasını ve özellikle Anlaşmanın 175(3) maddesinde öngörülen hedefleri göz önünde bulundurarak, almış olduğu 22.9.2002 tarihli ve 1600/2002/EC Sayılı Kararının başlangıç kısmında da, “doğal kaynakların sağlıklı kullanımı ve ekolojik sistemin ekonomik refahla ve dengeli bir sosyal kalkınma ile beraber korunması sürdürülebilir kalkınma için şarttır” ifadelerine yer verilmiştir (Özdemir, 2009). Sınır aşan bu sorunla mücadele doğası gereği uluslararası işbirliğini gerektirmektedir. Çevrenin global kamusal mallar arasında yer alması ve yaydığı negatif dışsallıklar bu işbirliğinin gerekçesini oluşturmaktadır. Zira çevre politikalarının sınır aşan niteliği tek bir devletin aldığı çözümleri etkisizleştirmektedir. Nitekim özellikle ozon tabakasında meydana gelen incelmeler, ülkeleri bu ortak soruna karşı birlikte hareket etmeye zorlamış ve karbon salınımını etkileyen unsurlar ile mücadele amaçlı imzalanan çok taraflı anlaşmalarla taraf ülkeleri bağlayan yükümlülükler getirilmiştir. Çevre vergileri rekabet bakımından da uluslararası işbirliğini gerektirmektedir. Zira ekonomilerin küreselleştiği günümüzde bir ülkenin bir başka ülkeye mal ihracı son derece kolaydır. Eğer işbirliği yapılmazsa çevreye duyarlı olan ülke bakımından dezavantajlı bir durum doğacaktır. Rekabet bozucu bu etkinin ortadan kaldırılması küresel bir mal olan çevre konusunda işbirliğini bu bakımdan da zorunlu hale getirmektedir. Bugün Çin’in bu anlamda rekabet üstünlüğüne sahip olmasının bir nedeni de çevreye duyarlı politikalar izlemiyor olmasıdır. Zira Çin sadece vergi bakımından değil, insan sağlığı bakımından da göz ardı ettiği çevre politikası nedeniyle CE standardı taşımadığı için birçok malını AB ülkelerinde satamamaktadır. Çin Kyoto Protokolünü imzalamış ancak anlaşmaya bir bütün olarak çekince koymuştur. Bunun anlamı anlaşmaya taraf olmakla birlikte gereklerini yerine getirme Çevresel vergiler iyinin değil kötünün vergilendirilmesi bakımından yeni bir vergi türü olarak değerlendirilebilir. 2000’li yılların başından itibaren, küresel düzeyde yaşanan çevresel sorunların da etkisiyle, ekolojik vergi reformları bağlamında “iyi” eylemlerin teşviki geri plana itilmiş, bunun yerine “kötü” eylemlerin vergilendirilmesini konu edinen yeşil vergi reformlarına gidilmiştir (Özdemir, 2009). Esasen çevresel etki nedeniyle ihdas edilen ve bu amaçla harcanması düşünülen vergiler, uygulamada bütçelerin herhangi bir vergisel kaynağına dönüşmüş, adem-i tahsis ilkesi çerçevesinde genel harcamalara yönlendirilmiştir. Çevresel etkisi; daha çok zorunlu bazı standartlar ve cezai müeyyidelerle sağlanmaya çalışılmaktadır. Avrupa Birliği bakımından da benzer amaçlara dönük olan çevresel vergiler, bu ülkelerdeki kamuoyu duyarlılığı nedeniyle daha etkili bir biçimde uygulanmaktadır. 112 Güngör, K. (2017). Green Tax Reform in the Member States of the European Union and Turkey Avrupa Birliği ile üyelik müzakerelerini sürdüren Türkiye, bir yandan müzakere sürecinde mevzuatını uyumlaştırma zorunluluğu, diğer yandan da mali kaynakları çeşitlendirme düşüncesi ile çevresel etkisi olan ve içerisinde vergi ile ilgili düzenlemeleri de barındıran çeşitli düzenlemelere gitmiştir. Bu çalışmada çevresel etkisi olan vergiler bakımından Avrupa Birliği ülkelerinin durumu ve planlamaları ile Türkiye’nin bu konudaki uyumu analiz edilmiştir. Türkiye konuya elbette sadece bir zorunluluk ve mali kaynak temini olarak bakmamaktadır. Çevre ile ilgili düzenlemeler dünya ile bütünleşmesi bakımından da önem arz etmektedir. 2. Terminoloji ve Genel Çerçeve Çevre vergileri İngilizce literatürde; genellikle “eco-taxes”, “green taxes” ya da “environmental taxes” olarak adlandırılmaktadır. Çevre vergileri; idari düzenlemelerin tersine, iktisadi birimlere alacakları kararlarda inisiyatif tanımaktadırlar. Firmalar çevre vergisinin konusuna girecek faaliyetleri ile ilgili kararı alırken ilgili vergiyi ödemeyi ya da verginin konusuna girmemek üzere o faaliyetten vazgeçmeyi seçebilecektir. Bu şekilde getirilecek vergisel teşvikler ile işletme sahiplerinin çevre dostu faaliyetlere ve yatırımlara teşvik edilmesi amaçlanmaktadır (Bilgin ve Orkunoğlu, 2010). Çevresel vergiler Avrupa Sayıştay’ı tarafından çevre üzerinde, kanıtlanmış özel bir olumsuz etkisi olan bir şeyin vergi tabanı olarak tanımlanır. Avrupa Sayıştay’ı çevre vergilerinin maliyeti ve fiyatlar üzerindeki etkisini öne çıkarmaktadır. Bir verginin çevresel etkileri öncelikle ürünlerin nisbi fiyatları ve üretim süreci üzerindeki etkisiyle ortaya çıkmaktadır. Çevresel vergiler genel tüketim vergileri içerisinde dolaylı vergiler içerisinde kabul edilir. Çevre vergileri “kirleten öder”2 prensibinin uygulanmasının en uygun aracıdır. Bu ilke, 1970’lerin başında OECD tarafından gündeme getirilmiş, çeşitli toplantılarda alınan kararlarla da somutlaştırılmıştır. Buna göre söz konusu sosyal maliyetleri kirleticilerin üstlenmesi gerekmektedir. Böylelikle, dışsal etkiler içselleştirilmiş olacaktır (Toprak, 2006). Avrupa Birliği’nin çevre politikasının da bir unsuru olan bu prensibin arkasındaki temel gerçek dd çevresel maliyetlerin içselleştirilmesidir (Çelikkaya, 2011). AB’de çevre politikası subsidiarite3 ilkesine göre yürütülmektedir (Gündüz ve Agun, 2013). Vergilendirme üye ülkeler arasında öteden beri süregelen bir anlaşmazlık alanıdır. Vergi politikası; ekonomik etkinliğin sağlanması, piyasa ekonomisinin yerleşmesi ve yetki ikamesini (subsidiarity) de içeren geniş bir yelpazede çatışma alanı oluşturmaktadır (Güngör, 2011). AB bu ilke ile vergilendirme yetkisini ana ilkeleri bakımından üye ülkelere bırakmıştır. Zira vergi ve vergilendirmeyi ilgilendiren konular üye ülkelerin bağımsızlıklarının bir sembolüdür. Avrupa Birliği’nde vergi politikası Birliğin karşılıklı işbirliği ve üye devletlerin hakları arasındaki çatışmanın nasıl çözülebileceği noktasında yoğunlaşmaktadır. Zira üye ülkeler kendilerine has politikaları halen sürdürmektedirler (Myles, 2017). Çevre koruma noktasında hassasiyet göstermelerine rağmen hükümetler bu vergilere genellikle karşı çıkarlar. Dünyada bir taraftan global ısınmaya karşı hassasiyet artarken; AB çevre politikasının temel taşı olan bu ilke, kirletenlere sebep oldukları kirlilik ile mücadelenin bedelini ödemelerini öngörmekte ve onları kirliliği azaltmaya ve daha az kirleten ürün ve teknolojiler bulmaya teşvik etmektedir. 1982 Anayasasının bu ilkeyi benimsediği söylenebilir. Nitekim 56. Maddede “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir.” hükmü konuya işaret eder. 3 Geniş bilgi için Güngör:2011, 40 ve devamına bakınız. 2 Journal of Current Researches on Business and Economics, 2017, 7 (1), 111-132. 113 emisyon4 ve petrol fiyatlarındaki artışla bağlantılı olarak ortaya çıkan baskılar, vergiden ziyade dikkatleri diğer enstrümanlara çekmiştir (EC, 2010). 1998 yılında Kanada’da meydana gelen buz fırtınasının sigorta sektöründe meydana getirdiği kaybın yaklaşık olarak 1,44 milyar $ civarında olması küresel ısınmanın işletmeler üzerinde etkisine en somut örnek olarak gösterilebilir (Aliusta, 2015). Çevre üzerinden alınan vergilerin iki temel amacı vardır. Bunlardan birincisi ve daha önemli olanı, çevresel negatif etkilerin minimize edilmesidir. Diğer bir amaç da artan kamu finansmanı ihtiyacıdır. Zira devletlere yüklenen fonksiyonların sürekli artışı devletleri yeni kaynak arayışına zorlamıştır. Çevre vergilerinin ihdası bir yandan çevresel zararlar konusunda mükellefiyet getirerek bu konudaki kamusal harcamaları azaltmakta, bir yandan da kamu finansmanı için yeni bir kaynak işlevi görmektedir. Örneğin ülkemizde uygulanmakta olan ve petrol ürünlerinden alınan ÖTV bir taraftan mali amaç güderken, diğer taraftan çevreye verilen zarara bir karşılık ve maliyeti yüksek olan yol yapımına katkıda bulunması açısından hem tahsis işleminin dolaylı olarak işletildiği, hem de mali olmayan bir amaca dönük olduğu söylenebilir. Ancak böyle de olsa buradan elde edilen gelirler harç gibi ilgili kuruluşun emrinde kullanılmaması ve genel bütçe içerisinde değerlendirilmesi nedeniyle fiilen mali amacın baskın olduğu ve harç değil vergi niteliği taşıdığını göz ardı etmemek gerekir. Çevre politikaları regülasyon, ekonomik araçlar veya ikisinin bir bileşimi olarak şekillendirilebilir. Kumanda-kontrol araçları olarak da adlandırılan regülasyon yaklaşımının amacı mevcut çevresel sorunları kontrol etmektir. Ekonomik araçlar (belli düzeyde) kirlilik izini ve vergiler olup, maliyetleri etkileyerek çevresel korumayı amaçlamaktadır. Özellikle 1970 ve 1980’li yıllarda çevre politikalarının neredeyse tamamını regülasyon yaklaşımı oluşturmuştur (Gündüz ve Agun, 2013). Regülasyon ve komuta kontrol politikalarında firmalar belli emisyon limitleri ile karşı karşıyadır ve bu politikalar emisyonu azaltıcı teşvikleri içermez. Oysa vergiler sahip oldukları dinamik etkinlik özelliği nedeni ile firmalara emisyonunu düşürmeleri için sürekli teşvik sağlarlar. Tüketicileri ise daha az kirletici ürünlerin talebi ve kirletici aktivitelerin azatlımı konusunda teşvik ederler (Aytaç, 2016). Bu politikalar sonucunda çevresel açıdan zararlı ürünlere olan talep düzeyi azalmakta, sanayide ürün ve üretim yapılarını değiştirmekte ve üretimin daha çevre dostu yöntemlere doğru bir geçiş sürecini başlatmaktadır (Yalçın, 2013). Regülasyona dayanan çevre politikalarının uyum maliyetlerinin yüksek olması, esneklikten yoksun olması ve yeni çevresel teknolojilerinin gelişimini teşvik etmemesi nedenleriyle çevre kirliliğini önlemede yetersiz kalması ekonomik araçları daha çok ön plana çıkarmıştır (Gündüz ve Agun, 2013). 3. Avrupa Birliği Ülkelerinde Yeşil Vergi Reformu Yeşil (çevresel) vergi reformu, milli vergi sistemlerindeki vergi yükünün emek (gelir vergisi gibi), sermaye (kurumlar vergisi gibi) ve tüketim (KDV ve diğer dolaylı vergiler gibi) gibi ‘iyi’ olan ekonomik fonksiyonlardan ‘kötü’ olarak da isimlendirilen çevresel baskı ve doğal kaynakların (kötü) kullanımına öncülük eden aktivitelerle değiştirilmesidir (Withana vd., 2014). Avrupa Birliği’nin temelini oluşturan 1957 tarihli Roma Antlaşması’nda Birliğin çevre politikasının oluşturulması ve uygulanması konusu ile ilgili hüküm yoktu. Çevre, 1960’larda ABD ve 1970’lerde Avrupa’da milli bir konu Çevre açısından emisyon; yakıt ve benzerlerinin yakılmasıyla bir tesisten atmosfere yayılan hava kirleticileri olarak tanımlanır (Can, 2016). 4 114 Güngör, K. (2017). Green Tax Reform in the Member States of the European Union and Turkey olarak ortaya çıkmıştı (Oliveira1 ve Mendes, 2017). Çevre politikası ile ilgili düzenlemeler 1987’te yürürlüğe giren Avrupa Tek Senedine (European Single Act) kadar Roma Antlaşması’nın rekabeti düzenleyen hükümlerine göre yürütülmüştür (Ferhatoğlu, 2017). Su ve hava kalitesinin korunması, atıkların kontrolü ve yönetimi, kimyasalların kontrolü, biyolojik çeşitliliğin korunması ve çevre gürültüsünün sınırlandırılması konularında kapsamlı ve gelişmiş normları kabul eden Avrupa Birliği, aynı zamanda çok sayıda uluslararası çevre sözleşmesinin de tarafı olmuştur (Biyan, 2014). Vergi ile ilgili reformlar ise 1990’larda hız kazanmıştır. Komisyonu 1992 yılında Avrupa Birliği çapında enerji ve karbon vergisi önerisinde bulunmuş ancak bu öneri bazı Avrupa Birliği ülkelerince reddedilmiştir. Bu dönemde çevre vergilerinin ihdasında temel düşünce; vergi yükünü üretim ve işgücünden, çevreye zararlı mal ve işlemlerin kullanımı yönünde değiştirmek idi. 1993’te yayınlanan Büyüme, Rekabet ve İstihdam hakkındaki Beyaz Kitap (Jacques Delors' White Paper); büyüme, istihdam yanında daha iyi bir çevre ve çevre merkezli mali reform yapma düşüncesine dayanıyordu. Bu düşünce daha sonraki süreçte oluşturulan çeşitli strateji (Sustainable Development Strategy gibi) ve eylemlerle desteklenmiş ve onay almıştır (EC, 2011). Avrupa Birliği üyeleri karbondioksit emisyonlarına ilişkin anlaşma sürecini 1 Ocak 2005’te başlatarak, emisyon yükümlülükleri ile ilgili ek ödemelerin seçilmiş ülkelerde yerine getirilmesine imkan tanımışlardır (Bilgin ve Orkunoğlu, 2010). Avrupa Birliği 2001 yılında Gothenburg’ta “Sürdürülebilir Kalkınma Stratejisini” benimsemiştir. Bu strateji, reel bir ekonomik, sosyal ve çevresel maliyetleri düzenlemeyi amaçlıyordu. Bu şekilde Konsey 27 Ekim 2003’te 2003/96/EC direktifini kabul etti. Bu direktif enerji ürünleri ve elektriğin Birlik düzeyinde ortak vergilendirilmesini amaçlayan bir çerçeve niteliğinde idi. Komisyon 2007’de de Yeşil Kitap’ı yayınladı. Bu kitap, çevresel ve politik amaçlı olarak oluşturulan (COM(2007) ve enerji vergisi direktifini Avrupa Birliği düzeyinde güncellemeyi ve enerji ve ilkim politikalarının daha uyumlu bir hale getirilmesi amaçlanıyordu (EC, 2010). Bu direktif daha sonra 10 Mart 2010 tarihinde yeniden gözden geçirilmiş ve verginin CO2 emisyonuna ve tüketilen yakıtın enerji içeriğine göre hesaplanması tasarlanmıştır. Buna göre yüksek CO2 emisyonu olan yakıtlar ve düşük enerji içerikli olanlar daha ağır vergilendirilecektir (Çelikkaya, 2011). AB, yeşil vergileri (sürdürülebilir) ekonomik kalkınmanın bir aracı olarak da kullanmaktadır. Bir başka deyişle, yeşil vergilerin ekonomik büyüme üzerindeki etkisi çevre koruma düşüncesini aşmaktadır. Buna karşın, vergilerin üretim maliyetlerini ve fiyatları yükselttiği ve bu yüzden işletmelerin rekabet gücünü etkilediği de taraftar toplamaktadır. Bu iki görüş arasındaki karşıtlık AB içerisinde tartışılmaya devam etmektedir (Oliveira1 ve Mendes, 2017). Bazı bilim adamları ise ekolojik reformun büyümenin ön koşulu olduğunu iddia etmektedir. Onlara göre bilgi temelli sanayi sonrası ekonomilerdeki rekabet gücü sadece teknolojik gelişmişliğe değil, çevresel bozulmayı aşmasına da bağlı olacaktır. Bilim adamlarının yaklaşımlarında bir ittifak yoktur ama bunun başarılması halinde çift taraflı kazanç sağlayacaktır (Tracy, 2017). Çevre vergilerin çevre için uygulanan politikaların tamamlayıcısı olarak görülmekle birlikte, dikkatlice uygulandığında yenilikleri desteklediği, kirliliği azalttığı, yatırım şekillerinde ciddi değişiklikler yarattığı, tüketici alışkanlıklarını farklılaştırdığı, gelir dağılımında, sağlık sorunlarının azaltılmasında önemli etkiler yaratabildiği Avrupa Birliği ülkelerce de kabul edilmektedir. Diğer yandan sadece bir ülkenin uygulaması ile çevre kirliliğinin önüne geçilmesinin mümkün ve etkin olmadığı da ifade edilmektedir. Journal of Current Researches on Business and Economics, 2017, 7 (1), 111-132. 115 Bu amaçla da hızlı hareket etmek adına AB’nin vergisel konularda “oybirliği” şartı araması kaldırılmış yerine 2001 yılında Amsterdam anlaşması ile “nitelikli çoğunluk” getirilmiştir (Biyan, 2014). Avrupa Birliği’nde enerji üzerinden alınan vergiler dört ayrı kategoride vergilendirilir (Enerji, ulaştırma, çevre kirliliği ve doğal kaynaklar üzerinden alınan vergiler). Enerji üzerinden alınan vergiler çevre üzerinden alınan vergilerin yaklaşık ¾’ü kadar ile çevre vergileri arasında açık ara öndedir. Bu vergilerin toplam vergiler ve sosyal güvenlik katkıları içerisindeki payı ise % 5 kadardır. Ulaştırma vergilerinin çevre vergileri içerisindeki payı ¼’ün altındadır. Diğer iki verginin payı düşük düzeydedir ve çevre vergileri içerisindeki payı % 5 kadardır (EC, 2010). Genel olarak çevre üzerinden alınan vergiler; ulaşım, enerji, karbon, hava, atık malzemeler ve ürünler, su, tarım, karasal bioçeşitlilik ve balıkçılık ve deniz biyolojik çeşitliliği olmak üzere 11 farklı çevre alanını kapsar. Çevre vergileri, vergiler yanında harçları da içermektedir (Withana vd. 2014). Aşağıda AB’de uygulanan başlıca çevre vergileri izah edilmiştir. 3.1. Enerji Üzerinden Alınan Vergiler Enerji vergileri, hem taşımacılık hem de diğer nedenlerle kullanılan enerji ürünlerindeki vergileri ifade eder. Taşımacılık amaçlı en önemli enerji ürünleri benzinli ve dizel araçlarken, sabit kullanım için enerji ürünleri, fueloil, doğalgaz, kömür ve üretimi için kullanılanları kapsar. Karbon vergilerinin ayrı bir kategorisi varsa da bunlar enerji vergilerinin kapsamında kabul edilmektedir. Enerji vergileri için başka bir ayrıştırma, yani yakıtların taşınmasında kullanılan vergi gelirlerini veren bir kategori vardır. Ulaşım üzerinden alınan vergiler de esasen enerji vergileri alt kategorisindedir. Ulaşım üzerinden alınan vergiler esas olarak motorlu araçların sahipleri ile ilgili vergilerdir. Bu kapsamda ulaştırma vergileri sadece kara taşıtlarını değil, nakliye ve yolcu taşıma işi yapan diğer ulaşım araçlarını da kapsar. İkinci grupta yer alan kaynak vergileri ise doğal kaynakların kullanımı ya da çıkarılmasıyla ilişkili olarak alınan vergilerdir. Bu kapsamda doğal kaynakların çıkarılması ve kullanılması da vergilendirilir. Örneğin avlanma üzerinden vergi alınır ki; bunun amacı doğal kaynakların tüketilmesini azaltmaktır. Nakliye ile ilgili mazottan alınan verginin oranı genellikle mazotun kükürt veya bio-dizel içeriğine göre farklılaşır. Buna karşın toplu taşıma için kullanılan LPG, genellikle düşük oranlarda vergilendirilir veya vergiden muaftır (EC, 2016). Kirlilik üzerinden alınan vergiler de çevre vergileri kapsamındadır. Kirlilik vergisi (pollution tax) deyimini ilk kullanan yazar 1920’de yayımladığı ünlü Refah Ekonomisi (Economics of Welfare) başlıklı eserinde büyük İngiliz İktisatçısı A.C. Pigou (1877-1959) olduğu ifade edilmektedir. Pigou Londra’nın meşhur sisinin yarattığı hava kirliliğini dışsallık vergisi (externality tax) ile vergilendirme fikrini ortaya atmış ve bu vergi Pigou vergisi olarak mali literatüre girmiş fakat fazla yankı yapmamıştır (Özdemir, 2009). Bu vergiler havada ve suda ölçülen veya emisyonlar, katı atık yönetimi ve gürültüye ilişkin vergilerdir (Gündüz ve Agun, 2013). Kirlilik vergisi yaydığı negatif dışsallık nedeniyle alınan bir vergidir. Zira maliye teorisi ve çevre vergileri açısından ele alındığında kirlilikten negatif etkilenme engellenememektedir. Negatif kamusal etkisi olan böyle bir şeyin vergilendirilmesi maliye teorisi bakımından kamusal yanı çevre vergileri bakımından kötünün vergilendirilmesi ve kirleten öder ilkesine uygun gözükmektedir. Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin en önemli kaynaklarından biri olan ve fosil yakıtların (petrol, kömür, doğal gaz gibi) yanmasından kaynaklanan karbondioksit 116 Güngör, K. (2017). Green Tax Reform in the Member States of the European Union and Turkey emisyonunu azaltmak amacıyla alınan “karbon vergileri” de enerji vergileri kapsamındadır5 Avrupa Komisyonu ulaşımda kullanılan yakıtlar üzerindeki vergileri de enerji vergisi kategorisinde değerlendirmektedir. Çevre vergileri arasında en fazla gelir getiren de bu vergilerdir.6 Bu yüzden sadece çevresel amaçla alındığı söylenemez. Yakıt vergilerinin çevresel yönünün kuvvetlendirilmesi için, çevreye farklı oranlarda zarar veren yakıtlar üzerinde vergi farklılaştırması yapılarak tüketicilerin tercihlerinde değişiklik yapılabilir (Can, 2016). Enerji üzerinden alınan vergiler yeni üyelerin aksine eski üyelerde çeşitlilik göstermektedir. İrlanda, Lüksemburg ve Portekiz’de enerji üzerinden alınan vergilerin % 90’ından fazlası petrol ürünlerindendir. Sadece Danimarka ve İsveç’te bu oran % 50’nin altındadır. Farklılık elektrik ve doğal gaz üzerine uygulanan vergilerden kaynaklanmaktadır. Bu iki ülkede elektrik ve doğal gazdan alınan vergiler nisbi öneme sahiptir. İrlanda, Portekiz ve Lükemburg’ta ise bu vergilerin payı % 0.5’ten daha azdır. 2003/96/EC sayılı AB enerji direktifi, üye ülkeler arasında doğal gaz ve elektrik üzerinden alınan vergilerdeki farklılığın azalmasını sağlamıştır. Zira direktif bu iki ürün için minimum vergilendirme şartı getirmiştir (EC, 2011: 147). Yapılan ampirik bir çalışmada (Tekin ve Şaşmaz, 2016) ulaşılan sonuç AB ülkelerinde uygulanan enerji vergilerinin kirliliği azaltma yönünde etkili olduğunu göstermektedir. Böyle bir etkinin temel nedeni olarak 1999 yılında çevre kirliliğini önlemek amacıyla gerçekleştirilen çevresel vergi reformu gösterilebilir. Nitekim bu reform ile AB ülkelerinde enerji üzerinden alınan vergilerin kapsamı genişletilmiş ve karbon salınımı üzerinden alınan karbon vergisi uygulamasına başlanmıştır. 1995-2012 dönemini kapsayan analiz sonuçlarına göre, AB ülkelerinin 1999 yılında gerçekleştirdikleri çevresel vergi reformlarının çevre kirliliğini azaltıcı etkiler ortaya koyduğunu söylemek mümkündür. 3.2. Ulaşım Vergileri Ulaşım vergileri deyince ilk akla gelen vergi motorlu taşıtlar vergisidir. Bu vergi, son yıllarda birçok ülkede aracın yaydığı CO2 emisyonu esas alınarak düzenlendiğinden çevresel etkinliği artmaya başlamıştır. Halen AB üyesi ülkelerin 18’inde binek araçlarda CO2 emisyonuna veya yakıt tüketimine göre, araçların ilk alımında tescilde ve/veya yıllık bazda motorlu taşıtlar vergisi uygulanmakta ve bazılarında vergi teşvikleri de sağlanmaktadır. Ancak AB’ye üye bazı ülkelerde deniz (NOx vergisi, İsveç) 7 ve hava taşıtları bakımından (azot oksit ve CO2 vergisi) da uygulama alanı bulmaktadır (Can, 65). Ulaşım vergileri hem ulaşımı, hem de enerji üretiminin sabit kullanımını içerir. Bu vergiler araç sahibi olmak nedeniyle alındığı gibi, yol (kullanımı) vergisi, (araç) ithalat ihracat vergisi ya da ulaştırma hizmetleri vergisi şeklinde alınmaktadır. AB’ye üye ülkelerden GSYH’ye oranı ve ulaşım vergileri bakımından en yüksek oranın % 3.1 ile Bulgaristan’dır. Diğer yeni üyelerde de ulaşım vergilerinin enerji vergileri içerisindeki payı daha yüksektir. 2008’den bu tarafa ise Estonya hariç bu ülkelerin çoğunda ulaşım vergilerinin payı % 90’ın üzerindedir. Bu oran eski üyelerde ise % 80 civarındadır. Bu vergiler bakımından nisbi bir homojenlikten söz edilebilir. Bunun nedeni elektrik, doğalgaz, kömür gibi ürünlerde özel tüketim vergileri için Konsey Direktifinin (Council Nisbi önemi nedeniyle aşağıda ayrıca incelenmiştir. Bu vergi de nisbi önemi nedeniyle ayrı bir başlık altında incelenmiştir. 7 Azot bileşenleri vergisi. 5 6 Journal of Current Researches on Business and Economics, 2017, 7 (1), 111-132. 117 Directive 2004/74/EC) önerdiği minimum düzeyin uygulanmasıdır (EC, 2010). Petrol üzerinden alınan vergiler bakımından ise eski üyelerdeki vergilerin nisbi yüksekliği dikkat çekmektedir. İrlanda, Yunanistan, Portekiz ve Birleşik Krallık’ta bu oran (petrol ürünlerindeki vergiler bakımından) % 90’ın üzerindedir. Sadece Danimarka ve İsveç’te düşüktür (% 50). Bu fark daha çok doğalgaz ve elektrik üzerinden alınan vergilerdeki farklılıktan kaynaklanır. Zira İrlanda, Yunanistan, Lüksemburg ve Portekiz gibi ülkelerin bu ürünler üzerinden aldığı vergilerin enerji vergileri içerisindeki payı % 2’nin altındadır. 2003/96/EC Sayılı enerji direktifinin doğalgaz ve elektrik üzerinden alınan vergilerdeki bu farklılıkları düşürme yönündeki hükümlerine rağmen devam etmektedir. Zira üye ülkeler verginin uygulanmasında aynı tercihlerde bulunmak istememektedir. Örneğin Danimarka’da sanayi dışı elektriğe uygulanan vergi oranı direktifin önerdiği minimum sınırın 80, İsveç’te ise 30 kattır. Sıfır vergi oranı uygulayan ülkeler de vardır. İngiltere gibi bazı ülkelerde de bu verginin yerine iklim değişikliği ile ilgili genel bir vergi uygulamaktadır. Ulaşım üzerindeki petrol ürünlerinden alınan vergideki bu farklılıklara rağmen, üye ülkeler istisnalar dışında istikrarlı bir seyir izlemiştir (EC, 2010). Türkiye’de bu isim altında alınan bir vergi yoktur. Sadece otobanlardan ve köprülerden alınan bir ücret söz konusudur. Ancak bunun bir ulaştırma vergisi olduğu söylenemez. Ancak özellikle petrol ve petrol ürünlerine uygulanan vergileri geniş anlamda bu kapsamda değerlendirebiliriz. Zira mali ve birçok mali olmayan sebebe dayalı olarak alınan özel tüketim vergilerinin alınış nedenlerinden birisi de yol yapımının ağır maliyetine ilişkindir. Her ne kadar vergide adem-i tahsis ilkesi gereğince bu vergiler bütçe gelirleri içerisinde değerlendirilse de bahsedilen niteliği bu vergiyi ulaştırma vergilerine yakınlaştırmaktadır. 3.3. Karbon Vergisi8 Karbon vergileri CO2 emisyonunu azaltmak amacıyla tüketilen fosil yakıtın (kömür, gaz, jet yakıtı, doğal gaz gibi) karbon içeriğine bağlı olarak alınan bir emisyon vergisidir. Vergilendirmede salınan sera gazı esas alınmaktadır. Bu kapsamda belirtilebilecek sera gazları; karbon dioksit (CO2), metan (CH4), azot oksit (N2O), sülfür hegzaflorid (SF6), perflorokarbonlar (PFCs) ve hidrodflorokarbonlar (HFCs) olarak sayılabilir. Etkili bir karbon emisyonu kontrolünün gerçekleştirilebilmesi için, söz konusu verginin her bir fosil yakıtın içermiş olduğu karbon miktarıyla orantılı olması gerekir (Toprak, 2006). Bu yönüyle karbon vergisi spesifik matrahlı bir vergidir (Biyan, 2014). Emisyon vergileri salınan sera gazı emisyon birimi başına ödenen vergilerdir. Karbon vergisi önerisi iklim değişikliği ve global ısınmaya yol açan sera etkisinin ortaya çıkmasında en büyük paya sahip olan sera gazlarından karbondioksit emisyonunu azaltmayı amaçlar. Karbon vergileri bir yandan CO’ emisyonunu azaltmak suretiyle global ortak malları (atmosfer, ozon tabakası, çevre, hava kalitesi) korurken, öte yandan istihdam ve milli gelirin yanı sıra global kurumların finansmanına da katkıda bulunur (Vural, 2006). Karbon vergisi çevreyi koruma politikasının bir elemanıdır. Bu verginin en önemli amacı, havaya salınan karbon miktarını çevreye zarar vermeyecek makul düzeyde tutmaktır. Diğer bir ifadeyle karbon vergisi, atmosfere karbon salarak çevre kirletilmesine neden olan herhangi bir işletmenin çevreye verdiği zarar dolayısıyla, ortaya çıkarmış olduğu karbon salımı miktarı başına vergiye tabi tutulmasını öngören 8 Enerji vergileri içerisinde kabul edilen karbon vergileri önemine binaen ayrı bir başlık altında incelenmiştir. 118 Güngör, K. (2017). Green Tax Reform in the Member States of the European Union and Turkey bir vergidir (Altınbay ve Golagan, 2016). Karbon vergisinin iki türlü etkisinden söz edilebilir. Bunlardan ilk etkiyi vergi dolayısıyla diğer yakıtların ikame edilme amacıyla kullanımının artması ve bu sebeple enerji üretiminde de dolaylı olsa dağılımın değişmesi etkisi oluşturur. İkincil etkiyi ise toplanan karbon vergisi ile ortaya çıkan salınım maliyetinin karşılanması ile geri dönüşüm ve enerji yatırımı ve tüketimi üzerinde ekonomik aktörlerin davranışlarının tepkisi oluşturur. İkincil etkiyi örnekle somutlaştırmak gerekirse, yenilenebilir enerji yatırımı için finansman olarak toplanan karbon vergileri bu dalda teşvik politikası olarak kullanılabilir ve böylece enerji tasarrufu ve emisyon salınımını azaltıcı politikalar önceki etkiye göre baskın politika biçimi olarak benimsenmiş olur (Özdemir, 2014). Karbon vergisi uygulanmasına yönelik tartışmalar ilk olarak 1970’lerde İngiltere’de başlamasına rağmen enerji tüketimindeki artışı yavaşlatmak ve zararlı çevresel etkilerini azaltmak amacıyla bu vergi türünü ilk uygulayan ülke 1990 yılında Finlandiya olmuştur (Aliusta, 2016). Hemen ardından diğer İskandinav ülkeleri (İsveç Norveç ve Danimarka) ve Hollanda karbon vergisi kabul edilmiştir. 1997 yılında doğu Avrupa ülkelerinden Slovenya karbondioksit vergisi uygulamaya başlamış ve bütün enerji ürünlerini söz konusu verginin kapsamına dâhil etmiştir. Benzer şekilde Polonya da karbon vergisine karşılık gelen karbondioksit emisyonu üzerinden bir vergi almaktadır. Türkiye’de bu isim altında ya da benzer bir isim altında karbon vergisi uygulaması yoktur. Ancak aşağıda da bahsedileceği gibi bu konuda çeşitli regulatif düzenlemelere yer verilmiştir. 3.4. Diğer Çevre Vergileri Bu ana vergilerin dışında; çevreye duyarlı diğer bazı vergilerden de bahsedebiliriz. Örneğin bir çeşit katı atık vergisi olan Depolama Vergileri (Landfill Tax) böyledir. Depolama vergisi İngiltere’de 1996 yılından beri uygulanmaktadır. Türkiye’de su faturalarına belediyelerce yansıtılan atık su bedeli bu vergi ile ilişkilendirilebilir. Pil ve Akümülatör Vergileri: Piller, atılarak veya yakılarak uzaklaştırıldıklarında çevreye ciddi zarar verme potansiyeline sahip ağır metaller içermektedirler. Belçika, Bulgaristan, Hırvatistan, Macaristan, İzlanda, İtalya, Polonya, Portekiz ve İsviçre gibi birçok Avrupa ülkesinde pil ve akümülatör vergileri uygulanmaktadır. Türkiye’de sivil toplumun öncülük ettiği çevre ve şehircilik bakanlığının teşvik ettiği atık pil toplama merkezleri bu kapsamda değerlendirilebilir. Nitekim; Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından 31 Ağustos 2004 tarihinde Atık Pil ve Akümülatörlerin Kontrolü Yönetmeliği yayımlanmıştır. Ambalaj Vergileri: Günümüzde piyasada ambalajsız satılan ürün bulmak neredeyse imkânsızdır. Ürün ambalajları bugün dünyada önemli atık kaynakları arasında gösterilmektedir. Danimarka ve Belçika’da bu vergi uygulanmaktadır. Günümüzde Türkiye’de böyle bir vergi yoktur, ancak ambalajlama ile ilgili düzenleyici kurallar göz ardı edilemez. Nitekim yeni yapılması gereken düzenleme ile 1 Ocak 2018’den itibaren marketlerde poşet kullanımının yasaklanmasına dönüktür. Doğal Kaynaklar Üzerindeki Vergiler: Avcılık, balıkçılık, ormancılık gibi çeşitli ekonomik faaliyetler üzerindeki vergiler ile doğal kaynakların yeryüzüne çıkarılması ile ilgili vergiler bu gruba girmektedir. Bu verginin amacı, bu doğal kaynakların kullanımını azaltmak ve inşaat ve yıkım atıklarının geri dönüşümünü teşvik etmektir. Danimarka; İsveç İngiltere gibi ülkelerde bu vergi uygulanmaktadır.9 9 Geniş bilgi için; Can, 2016: 65-68. Journal of Current Researches on Business and Economics, 2017, 7 (1), 111-132. 119 4. Çevre Vergilerine İlişkin Makro Büyüklükler Avrupa Birliği ülkeleri çevresel vergileri önemseyen bir politika izlemektedir. Bunun bir nedeni ozon tabakasının incelmeye başlaması ile birlikte Birleşmiş Milletler inisiyatifinde geliştirilen çeşitli politikalar olsa da, diğer bir nedeni artan kamusal ihtiyaçları finanse etmek üzere ortaya çıkan yeni kaynak bulma ihtiyacıdır. Elbette diğer bir neden vergilerin tabanının geleneksel kaynaklardan yeni alanlara kaydırılması düşüncesidir. Bunun yanında; gelir durumu daha yüksek kişi ve kurumlardan alınmasının “mali güç” ilkesine daha uygun olması ve bu yüzden daha az tepki çekmesi nedeniyle, bu vergiler hakkında ulusal-uluslararası daha fazla “consensus” bulunması gibi düşünceler de bu vergilerin ihdası üzerinde etkili olmuştur. Aşağıda çevre vergilerinin Avrupa Birliği ülkelerinde büyüklüklerine dair veriler ve analizler yer almaktadır. Avrupa Birliği üyesi ülkelerde çevresel vergiler üye ülkeler bakımından önemli değişkenlikler göstermektedir. Danimarka, Finlandiya, Almanya, Hollanda, İsveç ve İngiltere 2000 yılından başlayarak bu konuda reform yapmışlardır. Bu ülkeler çevresel maksatlı olarak yeni vergiler ve (mevcut vergilere) ek vergiler koymuştur. Bir taraftan da vergi indirimleri ve iade şeklinde düzenlemelere gitmişlerdir. Estonya gibi bazı yeni üyeler ise 1997’den beri karbon vergisini uygulamaktadır. Bu ülkede 2008’de ÖTV’de artışa gidilmiş ve gelir vergisi için yeni ek indirimler yapılmıştır. Çek Cumhuriyeti’nde de 2008’de çevresel vergilerde reform yapılmıştır. Bu reform istihdamı destekleme amacına yönelik olarak enerji ürünlerine uygulanan vergilerin 2008-2012 döneminde oranının artırılmasını içermektedir (EC, 2010). 2002 yılında AB’ye üye 15 ülkede motorlu taşıtlarda motor hacmini dikkate alan bir kayıt ve tescil vergisi (registration tax) geçerli iken, günümüzde AB’nin 27 üye ülkesinin 18’i CO2 emisyonunu azaltmayı hedefleyen bir vergilendirme sürecine girmişlerdir (Yalçın, 2013). 1995 ile (ekonomik krizin etkili olduğu) 2009 arasında üye ülkelerdeki çevre vergilerinin bileşiminde genel bir azalmadan bahsedilebilir. Ancak bazı ülkelerde tersi durumlar da söz konusudur. Örneğin Kıbrıs’ta çevre vergilerindeki azalmaya karşın, enerji vergilerinde bir artış söz konusudur. Bulgaristan, Polonya ve Estonya için de benzer şeyler söz konudur. 2000-2009 arasında bazı üye ülkelerde çevre vergilerinin GSYH’ye oranında düşük oranlı azalmalar yaşanmıştır. 2009’da enerji vergileri alanında en fazla artış % 1’in biraz üzerindeki oranla Estonya’da yaşanmıştır. Kıbrıs, Slovenya, Portekiz ve Polonya’da da önemli düzeyde bir artış söz konusudur. Polonya’da ise % 2’ye yakın bir azalma yaşanmıştır. Danimarka’da uygulanan ve enerji vergisi niteliği taşımayan kirlenme kaynaklı çevre vergilerinde, 10 bu vergilerin genel olarak azaldığı bir dönemde (2009 yılı) ılımlı bir artış olmuştur. Kıbrıs ve Malta’da 2000-2009 dönemi ulaştırma üzerinden alınan vergiler bakımından azaldığı bir dönemdir. Bu iki vergi de ilgili ülkelerin çevre vergileri bakımından önemli bir yeri vardır (EC, 2011). (Ekonomik krizin etkili olduğu) 2009’da çevre vergilerinde AB ortalaması; GSYH’ye oran olarak % 2.4 ve toplam gelirler içerisindeki payı % 6.1’dir. Oysa 1999’da aynı oranlar sırasıyla % 2.9 ve % 7.0 idi. Ancak 1999 yılı en iyi göstergenin olduğu yıldır. Özellikle 2004’ten sonra düşüş trendi yaşanmıştır. Ancak çevre vergilerinin üye ülkeler arasındaki bileşimi ve yükselip düşmesi birbirinden farklılık gösterir. 1995 yılından beri çevre vergilerinin toplam vergiler içerisindeki payı dikkate alındığında Danimarka, Estonya, Letonya, Hollanda, Avusturya, Polonya ve Slovakya’da istikrarlı bir yükselme Vergiler pratikte hidro-karbon vergisi olarak isimlendirilir ve bu ülkenin çevre üzerinden aldığı vergiler içerisinde önemli bir yer tutar. 10 120 Güngör, K. (2017). Green Tax Reform in the Member States of the European Union and Turkey yaşanmıştır. Fakat bu üye ülkeler dışındakinde azalmalar yaşanmıştır. Düşüş yaşayan eski ve büyük ülkelerde vergilerin düşüşü ağırlıklı ortalama ile ilgilidir. Yeni üyelerdeki artış ise Avrupa Birliği’ne girişleri ile ilgilidir. Zira çevresel vergiler Avrupa Birliği üyesi ülkeler için bir zorunluluktur (EC, 2010). Görüldüğü üzere çevre vergilerinin nisbi önemi ülkeden ülkeye değişiklik göstermektedir. Ancak birçok üye ülkede % 2-3 bandında yer alır. Sadece üç ülkede % 2’nin altında üç ülkede de % 3-3.5 bandında yer almaktadır. Danimarka 2009 yılı itibariyle bir istisna olarak % 4.8 ile en üstte yer alır. Danimarka’yı “yeşil vergi” adı altında ekonomik bir araç olarak kullanan diğer bir istisna % 4 ile Hollanda’dır. Bu açıdan son sıralarda yer alan ve oranı % 2’nin altında yer alan üç ülke İspanya, Slovakya ve Romanya’dır (EC, 2011). Çevre üzerinden alınan vergiler genellikle tüketim üzerinden ve spesifik olarak alındığından GSYH içerisinde oransal olarak azalmaktadır. Enflasyonun düşük seyretmesi nedeniyle Avrupa Birliği bu maktu tutarları genellikle sabit tutmaktadır. Bu vergileri enflasyona endekslemek ya da artışı sağlayacak bir başka kritere bağlanmadıkça bu düşüş trendin devam etmesi beklenmelidir. Enflasyona endeksleme en mantıklı çözüm olarak gözükmektedir, ama bu sadece Danimarka’da uygulanmaktadır. Çevre vergilerindeki erimeyi birkaç sebebe bağlayabiliriz: İlk neden, enerji talebindeki artışın gelirdeki artışı yakalayamamasıdır. İkincisi, enerji fiyatlarındaki artışın tüketimde ters etki meydana getirmiş olmasıdır. Üçüncü bir neden ise, enerjinin yaygın kullanımı nedeniyle hükümetlerin enerjiden aldıkları vergiyi (siyasi nedenlerle) artırmada isteksiz davranmasıdır. Enerji Vergi Direktifi (2003/96/EC) yürürlüğe girinceye kadar yani 1992-2004 arasında üye ülkelerin vergi oranlarını artırmasını gerekli kılan bir neden de yoktu. Emisyon üzerinden alınan vergi gibi doğrudan mali olmayan araçların popülarite kazanması, petrol fiyatlarındaki yükselmeler çevresel vergilerde artırıma gitmeme eğilimi doğurmuştur (EC, 2010). Bütün üye ülkelerde enerji üzerine uygulanan vergilerin baskındır. Ancak bazı ülkelerde ulaştırma üzerinden alınan vergilerin de (transport taxes) önemli olduğu dikkat çeker. İrlanda, Kıbrıs ve Malta’da bu vergilerin çevre vergileri içerisindeki yeri % 38-48 bandındadır. Danimarka’da da bu verginin önemli bir yeri vardır. Bu ülkede yaygın bir şekilde uygulanan hidro-karbon vergisi ilgili verginin 2/3’ünü oluşturmaktadır (EC, 2010). Krizin etkili olduğu 2009’dan itibaren istihdamı artırmak maksatlı işgücü üzerinden alınan vergiler azaltılırken çevre üzerinden alınan vergilerde yapılan düzenlemeler yine çevresel pozitif etkileri dikkate alınarak vergi gelirlerinde artış sağlamak Avrupa Birliği için iyi bir fırsat oldu. Çevre vergilerindeki bu artış vergi gelirlerine katkıda bulunmaktadır ama göz ardı edilmemesi gereken başka hususlar da vardır. Zira bu süreçte (ekonomik kriz nedeniyle) uygulanan politikalar çevre vergilerinin oranını ve matrahını etkilemiş ve matrahı aşındırmıştır. Zira yeşil vergi düzenlemesi yapmak amaca ulaşmayı her zaman garanti etmez (EC, 2016). Journal of Current Researches on Business and Economics, 2017, 7 (1), 111-132. 121 Grafik 1: Çevre Üzerinden Alınan Vergilerin GSYH’ye Oranı (2000-2014) 2.6 2.5 2.4 2.3 2. 2.2 2.1 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 AB-28 2010 2011 2012 2013 2014 AB-19 Kaynak: EC, 2016. 2010 yılına kadar düşen vergiler, bu yıldan sonra yükseliş trendine girmiştir. Trend AB üyesi ülkelerle (AB-28) Euro alanında önemli ölçüde benzeşmektedir. Ancak AB-28’de az da olsa azalmadan söz edilebilir. Çevre üzerinden alınan vergilerin oranı bu dönemde de ülkeler arasında da değişiklik göstermektedir. Nitekim Danimarka (4.1), Slovenya ve Hırvatistan (3.9) oranıyla en yüksek oranlı ilk üç ülkeyi temsil ederken, Bu oran Litvanya’da % 1.7, Slovakya ve İspanya’da % 1.8’dir. Çevre üzerinden alınan vergiler üye ülkeler arasında hem oran hem de bileşen olarak çok farklıdır. On üç üye devlet 2009 ile 2014 yılları arasında çevresel vergi gelirlerinde GSYH'ye oran olarak büyüme kaydetmiştir. Bu dönemde vergi gelirleri içindeki payını neredeyse iki katına çıkaran Yunanistan, dikkat çekmektedir (2009'da % 1.9, 2014'te% 3.7). Bu alanda İtalya, Romanya ve Hırvatistan da bu bakımdan dikkat çekmektedir. Öte yandan, en büyük düşüş Lüksemburg ve İsveç'te yaşanmıştır. 2004 ve 2014 yılları arasında çevresel vergi gelirlerinin kompozisyonunda önemli değişiklik olmuştur. Çevresel vergiler bu dönemde de enerji üzerinden alınan vergiler bakımından neredeyse tüm üye ülkeler için birinci sıradadır. Enerji üzerinden alınan vergilerin bileşimi AB-28 için % 77 enerji vergileri, ki bunun 2/3’ünden biraz fazlası ulaşım vergileri % 20’sini diğer ulaşım vergileri ve % 4 kadarını da çevresel kirliliğe karşı uygulanan vergiler oluşturmaktadır. Aynı dönemde, ulaşım üzerinden alınan vergilerin çevre vergilerinin önemli bir kısmını oluşturduğu Kıbrıs ve Malta'da vergi gelirleri belirgin bir biçimde azalmıştır. Bu oran; Danimarka, İtalya, İsveç, Hollanda, Yunanistan ve Finlandiya % 38-65 arasındaki alt seviyeyi temsil eder. Sekiz ülkede ise % 90’ın üzerindedir. Toplam enerji vergisi geliri, Slovenya, İtalya ve Yunanistan'da (sırasıyla GSYH'nın sırasıyla% 3,% 3 ve% 2.9'u) olarak üst sırayı temsil eder. Tablo 1: Türleri İtibariyle Çevre Üzerinden Alınan Vergilerin GSYH İçerisindeki Oranı Enerji Ulaşım Diğer Toplam 2002 2.0 0.5 0.1 2.6 2003 2.0 0.5 0.1 2.6 2004 2.0 0.5 0.1 2.6 2005 1.9 0.5 0.1 2.5 2006 1.8 0.5 0.1 2.4 2007 1.7 0.5 0.1 2.4 2008 1.7 0.5 0.1 2.3 2009 1.8 0.5 0.1 2.4 2010 1.8 0.5 0.1 2.4 2011 1.8 0.5 0.1 2.4 2012 1.9 0.5 0.1 2.4 2013 1.9 0.5 0.1 2.4 Kaynak: EC, 2016. 122 Güngör, K. (2017). Green Tax Reform in the Member States of the European Union and Turkey 2014 1.9 0.5 0.1 2.5 5.Türkiye’de Durum Türkiye’de 1970’li yıllardan itibaren çevre kirlenmesi konusunun zaman zaman gündeme gelmesine karşın, 2000’li yıllara kadar yapılan kalkınma planlarında çevresel sorunlar ikinci plana itilmiş ve çoğunlukla göz ardı edilmiştir. Aralık 1999’da Helsinki Zirvesinde Türkiye’nin AB’ne tam üyeliği başvuru süreci resmiyet kazandıktan sonra, hemen her konuda olduğu gibi çevre konusunda da AB müktesebatına uygun hale getirmek amacıyla mevzuat çalışmaları hız kazanmıştır (Biyan, 2014). 1982 Anayasası, kişiler için 73 üncü maddesi ile yüklediği genel vergi ödevi dışında, “Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler” başlıklı Üçüncü Bölümü’nün 56. maddesinde “Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir” ifadesine yer vererek, çevrenin korunması konusunda da çevresel vergiler ve benzeri yükümlülükler getirilebilmesi için dolaylı surette yeni ve ek bir dayanak oluşturmuştur (Özdemir, 2009). Aslında buna dolaylı bir yükümlülük olarak 73/3’ü de ekleyebiliriz. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımını maliye politikasının sosyal amacı olarak tanımlayan madde ilk etapta gelir dağılımı bakımından devlete yükümlülük getiriyor olsa da global bir mal olan ve pozitif ya da negatif dışsallığı engellenemeyen çevrenin bu madde ile de ilişkili olduğu ileri sürülebilir. Zira çevre sosyal amacın dışında değerlendirilemez. Sağlıklı bir çevrenin oluşturulması bakımından maliye politikası aracı olan vergilendirmenin ve harcama politikasının araç olarak kullanılması pekala mümkündür. Zira bir yandan ‘iyi’nin teşvik edilmesi, diğer yandan da ‘kötü’nün vergilendirilmesi suretiyle vergiler maliye politikası aracı olarak kullanılmaktadır. Zira kamu hizmetinin bir karşılığı olan vergiler merit ya da demerit olarak da nitelendirebileceğimiz ve faydası da zararı da engellenemez nitelikteki böylesine bir mal ile ilişkilendirilmemesi eksiklik olarak kalır. Türkiye’de çevre ile ilişkilendirilecek vergiler de yok değildir. Ancak Avrupa Birliği ülkelerinde olduğu gibi kurumsal olduğu söylenemez. Örneğin akaryakıt ürünleri ve elektrik üzerinden alınan vergiler böyledir. Türkiye’de akaryakıt ürünleri hem Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) hem de Katma Değer Vergisi (KDV) kapsamında yer almaktadır. 11 Üstelik Türkiye AB ve OECD üyesi ülkeler arasında akaryakıt ürünleri üzerinden en yüksek vergiyi alan ülkedir.12 Türkiye’de çevre ile ilgisi olan vergiler bakımından ağırlığın ÖTV’de olduğu dikkat çekmektedir. Özel tüketim vergilerinin mali olmayan amacı olsa da, vergi gelirleri bakımından henüz kamu harcamalarını karşılamaktan uzak olan ülkemizde, bu verginin öncelikli amacının çevre olmadığı anlaşılmaktadır. Zira pek çok bakımdan AB ortak politikalarına uyumlu olmayan Türkiye’nin bu bakımdan AB ülkelerinin ilerisinde olduğunu savunmak yanıltıcı olur. Çevre temizlik vergisi doğrudan bu kapsamda olan bir ver vergidir. Bu kapsamda değerlendirilebilecek çeşitli harçlar da vardır. Bunlardan belli başlıları, uçak gürültü harcı, petrol arama ve işletme izin harcı ve avlanma harcıdır (Yalçın, 2013). Çevre kirliliğinin önlenmesi, çevrenin iyileştirilmesi ve çevre ile ilgili yatırımların desteklenmesi amacıyla; ithaline izin verilen kontrole tâbi yakıt ve atıkların CIF bedelinin yüzde biri ile hurdaların CIF bedelinin binde beşi oranında alınacak miktar; büyükşehir belediyeleri su ve kanalizasyon idarelerince tahsil edilen su ve kullanılmış KDV’yi de dolaylı olarak çevre vergisi kategorisine alabiliriz. Çünkü KDV’nin matrahına ÖTV de dâhildir. Başta karbon bazlı yakıtlar olmak üzere çevreye negatif maliyet yükleyen her ürünün maliyeti KDV’den dolayı artmış olduğundan katma değer vergisi de çevre vergisi içerisinde ele alınmıştır (Öz ve Kutbay, 2016: 257). 12 Ortalama olarak kurşunsuz benzinin litre fiyatının % 69,5’i ve motorinin litre fiyatının % 61,4’ü vergilerden oluşmaktadır (Yalçın, 2013:146). 11 Journal of Current Researches on Business and Economics, 2017, 7 (1), 111-132. 123 suları uzaklaştırma bedelinin yüzde biri de Çevre Katkı Payı olarak tahsil edilmektedir (Biyan, 2014). 2464 sayılı Kanun’da düzenlenen belediye gelirleri içinde çevreye yönelik bir kaynak ise katılma payıdır. Bu paylardan ilki; kanalizasyon harcamalarına katılma payıdır. Yeni kanalizasyon tesisi yapılması ya da mevcut tesislerin sıhhi ve fenni şartlara göre ıslah edilmesi halinde bu durumdan yararlanan gayrimenkullerin sahipleri kanalizasyon harcamalarına katılma payını öderler. İkinci katılma payı ise; su tesisleri harcamalarına katılma payıdır (Bilgin ve Orkunoğlu, 2010). Elektrik ve havagazı tüketim vergisi enerji vergileri olmak üzere yerel yönetim düzeyinde çevre vergileri kapsamında değerlendirilebilecek bir vergidir. Çevre temizlik vergisi ve elektrik ve havagazı tüketim vergisi13 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu’nda sırasıyla mükerrer 44. madde ve 3439. maddelerinde düzenlenmiştir (Gündüz ve Agun 2013). Bu vergi dışında dolaylı olarak çevreye olumlu katkıları olabilen Motorlu Taşıtlar Vergisi de bu kapsamda değerlendirilebilir. Akademik alanda yapılan birçok çalışma, küresel ısınmada karayolu araçlarının çok önemli bir payının olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla, çevre kirliliğiyle mücadelede motorlu taşıtların daha çevreci bir bilinçle vergilendirilmesi, soruna hayati bir önem kazandırmaktadır. Özellikle 1990’lı yılların sonundan günümüze kadar geçen süreçte AB içindeki birçok ülkenin motorlu taşıt vergilendirmesinde daha çevreci bir yaklaşımın benimsendiği gözlenirken, Türkiye’de ise motorlu taşıtlara bir servet unsuru olarak yaklaşılmakta, motorlu taşıtın eskidikçe çevreyi daha fazla kirlettiği gerçeği henüz vergilendirme anlamında göz ardı edilmektedir (Yalçın, 2013). Oysa daha yaşlı araçlar teknolojileri nedeniyle daha çok gaz emisyonuna (kirliliğe) neden olmaktadır. Dolayısıyla verginin konusu çevre kirliliğini önlemeye yönelik olarak tasarlanmamıştır. Emisyon pulu uygulamasının bu kapsamda değerlendirilmesi mümkün olmakla birlikte bu uygulamanın bir vergi olmadığını ve miktarının gayet düşük olduğunu unutmamak gerekir. Türkiye’de motorlu taşıtlarda verginin motor silindir hacmine göre alınması çevre vergileri bakımından ancak dolaylı bir düzenleme kabul edilebilir. 2003’te gelen bu düzenlemeye göre MTV’de silindir hacmi belirleyicilerden birisidir. Düşük motorlu araçlardan düşük vergi alınması çevreye duyarlılığın bir göstergesidir. Zira motor hacmi düştükçe CO2 salınımı azalmaktadır. Türkiye 05/02/2009 tarihinde kabul edilen bir Kanun ile Kyoto Protokolüne taraf olmuş ve 2013 yılına kadar karbon emisyonunu azaltma taahhüdünde bulunmuştur. Türkiye’nin Kyoto protokolü dışında da çalışmaları vardır. Türkiye Avrupa Birliği içerisinde en yüksek oranı uygulasa da fosil yakıtlı ürünlerde vergisel farklılıklara gitmiştir. Nitekim benzin, motorin, LPG ya da doğalgaza uygulanan vergiler birbirinden farklıdır. Türkiye LPG’li araç kullanımı açısından Avrupa’da İtalya’dan sonra ikinci sırada yer almaktadır. Bunda LPG’ye uygulan ÖTV’nin daha düşük olmasının bir etkisinin olmadığı söylenemez. Zira LPG çevreye daha az CO2 yayan bir üründür. Az sayıda da olsa doğalgazla çalışan araçların olduğunu da unutmamak gerekir. Türkiye evlerde ve sanayi tesislerinde hatta termik santrallerde doğalgaz kullanımını yaygınlaştırmıştır. Bu şekilde özellikle büyükşehirlerde meydana gelen kirliliğin azaltılması sağlanmıştır. Bunda doğalgaza uygulanan ÖTV’nin düşük olmasının önemli bir payı vardır. Öte yandan Türkiye daha fazla CO2 barındıran normal benzini ve sonraki süreçte kırsal Elektrik ve havagazı tüketim vergisi, günümüzde havagazı kullanılmadığı için yalnızca elektrik tüketimi üzerinden tahsil edilmektedir. 13 124 Güngör, K. (2017). Green Tax Reform in the Member States of the European Union and Turkey motorini araçlar için kullanımını kaldırmıştır. Bu, uygulama regülasyon niteliğindedir ama öncesinde de kurşunsuz benzinden düşük vergi uygulaması söz konusudur. Uygulandığı dönemde normal benzinden daha az vergi alınan 95 ve 98 oktanlı vergi yine bu duyarlılığın yansımasıdır. Ancak 2011’de uygulaması kısıtlanan kırsal motorin çevreye daha fazla CO2 yaydığı halde daha az vergi uygulanıyordu. Burada kırsal nüfusun teşvikinin esas alındığı düşünülmektedir. Buna karşın bazı Avrupa ülkelerinde ülkemizdeki uygulamanın tersine, çevreye daha zararlı olan motorine uygulanan vergi nedeniyle nihai tüketici açısından maliyeti daha yüksektir. ÖTV Kanunu’nda dikkat çeken bir husus da maktu olarak uygulanan vergilerin farklılaştırılmasında kükürt oranı dikkate alınarak miktarın belirlenmesidir. Bu da ÖTV Kanunu hazırlanırken “çevre” faktörünün tamamen göz ardı edilmediğinin bir göstergesidir. Buna egzoz gazı emisyon ölçümü ve fenni muayenenin özelleştirilip bu konuda profesyonel bir işletmeye devredilmesi ve bu şekilde standartların uluslararası olmasını da ekleyebiliriz. Her yıl ya da iki yılda bir yapılan emisyon ölçümleri yanında araç motorlarına da emisyon standardı getirilmesi aynı amaca dönüktür. Türkiye de 2009’dan itibaren bu standardı kabul etmiştir. Alternatifli karayollarında otoban geçiş ücretlerinin asıl amacı çevresel etki olmasa da paralı olması nedeniyle konu ile ilgilidir. Bunun dışında, 2003 ve 2004 yıllarında yirmi yaşını doldurmuş binek araçların hurdaya ayrılması karşılığında yeni araç alımında ÖTV indirimine gidilmiş, bu şekilde 274.000 adet eski binek araç hurdaya ayrılarak önemli miktarda karbon dioksit emisyon kaynağı bertaraf edilmiştir (Yalçın, 2013). Türkiye iki hafta süren çetin müzakereler sonrası 12 Aralık 2015’te 1997 Kyoto Protokolü’nden bu zamana kadar küresel ölçekte yapılan Paris İklim Zirvesi ile karbon salınımı hususunda mes’uliyyetini kabul etmiştir. Bu anlaşma tüm tarafların emisyonun azaltılması konusunda yükümlülük alması kabul edilmiştir. Ancak bu yükümlülükte gelişmiş ülkelerin daha fazla taahhütte bulunması ve mutlak azaltım yapması istenirken, gelişmekte olan ülkelerin ise “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluk” ilkesi gereği mevcut kapasitelerine göre bir azaltım yapması beklenmektedir (Karakaya 2016). Türkiye’nin de sorumluluk üslendiği anlaşma Kasım 2016 itibariyle gerekli olan ve karbon salınımının % 55’ine sahip 55 ülke tarafından imzalanarak Kasım 2016’dan itibaren yürürlüğe girmiştir.14 Türkiye’de son olarak ÖTV’de de farklılaştırma yapıldı. Buna göre 1600 cc'ye kadar olan binek araçlarda yüzde 60, 1600-2000 arası olan araçlarda yüzde 110, 1600-2000 arası elektrik motoru da bulunan araçlarda yüzde 60; onun üzerinde olan araçlarda yüzde 160, üzerinde elektrik motoru olan araçlarda yüzde 110 olarak uygulanacak. Bu şekilde motor hacmi büyüdükçe vergi artırılmış, çevreye daha az CO2 salınımı yapan araçlar teşvik edilmiştir. Elektrikli araçlarda bu oran sabitlenmek suretiyle, bu konuda çevreci bir tercihte bulunulmuştur. Zira elektrikli araçlar bir taraftan çevreye CO’ yaymazken, bir taraftan da gürültü kirliliğini minimize etmektedir. Ayrıca, 25 Kasım 2016 Tarihli Resmi Gazetede yayımlanan yeni bir düzenlemede ÖTV oranları değiştirilmiş, Düşük silindirli araçlarla elektrikli araçlar teşvik edilmiştir. Buna göre; motor silindir hacmi 1600 cm3'ü geçmeyip ÖTV matrahı 40.000 TL’yi aşmayanlar için % 4515, ÖTV matrahı 40.000 TL’yi aşıp, 70.000 TL’yi aşmayanlar için % 50, Motor silindir hacmi 1600 cm3'ü geçen fakat 2000 cm3'ü geçmeyenlerden ÖTV matrahı 100.000 TL’yi aşmayanlar için % 100 uygulanmak suretiyle de farklılaştırmaya 14 15 http://www.bloomberght.com/haberler/haber/1940839-paris-iklim-anlasmasi-yururluge-girdi Bu teşvik trafikte çok fazla kullanılan elektrikli ticari taksiler için % 3 daha indirimlidir. Journal of Current Researches on Business and Economics, 2017, 7 (1), 111-132. 125 gidilmiştir. Elektrik motoru da olanlardan elektrik motor gücü 50 KW’ı geçip motor silindir hacmi 1800 cm3'ü geçmeyenlerden ÖTV matrahı 50.000 TL’yi aşmayanlar için %45, ÖTV matrahı 50.000 TL’yi aşıp, 80.000 TL’yi aşmayanlar için %50, Elektrik motoru da olanlardan elektrik motor gücü 100 KW’ı geçip motor silindir hacmi 2000 cm3 ila 2500 cm3 arasında olanlardan ÖTV matrahı 100.000 TL’yi aşmayanlar için %100 olması aynı çevreci tercihin bir sonucudur. Tablo 2: Avrupa Birliği ve Türkiye’de Uygulamada Olan Çevre Vergileri Ülke Ulaşım (1) Enerji (2) Avust Belç. Bulg. Hırv. Kıbr. Çek C. Danm. Est. Finl. Fr. Alm. Yun. Mac. İrl. İtl. Let. Litv. Lüks. Malt. Hol. Pol. Port. Rom. Slovk. Slovn. Est. İsveç. Türk. İng. XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX Karbon (3) Hava Kirliliği (4) XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX Atıklar (5) XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX Materyaller (6) XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX Zararlı Ürün (7) XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX Su Kirliliği (8) XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX Tarım (9) Bio Çeşitlilik (10) XXX Deniz Bio Çeşitliliği (11) XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX XXX Kaynak: Withana vd. 2014. (1) Ulaştırma alanında çevre vergileri esas olarak karayolu taşımacılığı ile ilgilidir. Düşük karbon salınımını teşvik etmek için uygulanmaktadır. Düzeyi motor hacmi veya yakıt tüketimine (ör. Danimarka) göre değişmektedir. Bazı ülkelerde ise hava kirliliğine bağlı olarak bazı şehirlerde (Londra, Milano) uygulanmaktadır. (2) Enerji alanında esas olarak akaryakıt, doğalgaz, kömür ve elektrikten alınan vergidir. (3) Yakıtların karbon veya CO2 içeriğiyle ilgili vergiler veya CO2 emisyonları. Karbon vergileri CO2 ile ilişkili enerji içeriği ile de ilgilidir. (4) Hava kirliliği ile ilgili ödemeler, üye ülkelerin üçte ikisinde yer uygulanmaktadır. Bunlar, ör. VOC, NOx, SO2, PM, NH2, ağır metaller, CO, NH3, hidro-karbonlar ve diğer ozona zararlı maddelerdir. (5) Atıklarla ilgili vergiler ve harçlar, özellikle depolama ve yakma ile ilgilidir ve çoğunlukla belediye seviyesinde uygulanır. (6) Çakıl ve kum gibi çeşitli doğal kaynakların çıkarılmasını kapsar. (7) Akümülatör, pil, elektrikli ve elektronik ürünler, eskimiş tekerlekler, ömrünü tamamlamış araçlar ve plastik paketleme malzemeleri bu kapsamdadır. (8) Hemen hemen tüm ülkelerde su ile ilgili vergi ve harç uygulamadı vardır. İçme suyu temini ve tüketimi, atık su değerlendirmesi ile ilgili olabilmektedir. (9) Tarım alanında az sayıda ülke tarım ilacı ve gübre vergileri uygulamaktadır. (10) Bio-çeşitlilik alanında bazı ülkeler orman ve ağaçlarla ilgili zorunlu ödemeler (örneğin doğal park giriş ücretleri ve avcılık ücretleri bu kapsamdadır). (11) Bazı ülkeler ayrıca balıkçılık üzerinde doğrudan etkisi olan vergiler ve harçlar getirmişlerdir ve ticari balıkçılık izinleri için alınan ücretlendirme bu kapsamdadır.16 Yukarıdaki tablodan da anlaşılacağı üzere Türkiye’deki çevre ile ilgili vergisel düzenlemeler henüz başlangıç aşamasındadır. Oysa rakamlara baktığımızda Türkiye’de 16 Dipnot bilgileri Withana, s. 6-8’den alınmıştır 126 Güngör, K. (2017). Green Tax Reform in the Member States of the European Union and Turkey çevre ile ilgili vergilerin oransal yapısı bir çok AB ülkesine göre yüksektir. Buna göre Türkiye’de çevre vergilerinin gayri safi yurt içi hâsıla içindeki payı 1994’te %1,2 iken, 2000 senesinde bu oran % 2,4’e, 2007’de ise % 3,6 oranına yükselmiş olduğu görülür. Türkiye’de çevre ile ilgili vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payı 1994’te % 6,5’e, 2007’de ise bu oran % 15’e ulaşmıştır (Bilgin ve Orkunoğlu, 2010: 93). 2013 yılı verilerine baktığımızda ise Türkiye’de kişi başına düşen vergi 1994 yılına göre yaklaşık 6 kat artmıştır. Bu artmayla Türkiye’de kişi başına düşen çevre vergisi 564 $ olarak gerçekleşmiş ve ele alınan 33 ülke sıralamasında Türkiye 2013 yılında kişi başına çevre vergisi en fazla alınan yirmi birinci ülke konumunda olmuştur. Ayrıca 2013 yılında dünya ülkelerinde yaşayan kişi başına ortalama olarak 701,6$ vergi düşmekte iken Türkiye’de birey başına 564$ düşmektedir (Öz ve Kutbay, 2016: 260). Avrupa Birliğinde ise 1994 yılında çevre vergilerinden elde edilen vergi gelirlerinin GSYH içerisindeki en yüksek payı (%4.07) Danimarka’da gerçekleşirken en düşük payı (0.71) Estonya’da gerçekleşmiştir. 1994 yılında Türkiye’de çevre vergilerinden elde edilen vergi gelirlerinin GSYH içerisindeki oranı Estonya (%0.71)’dan sonra en düşük paya (%1.2) sahip idi. Ancak 2002 yılındaki oranlar incelendiğinde çevre vergilerinden elde edilen gelirlerin GSYH içerisindeki oranı Danimarka (%4.78) ve Slovenya (3.71) hariç en fazla %3.62 ile Türkiye’de gerçekleşmiş olup 2013 yılında ise çevre vergilerinden elde edilen gelirlerin GSYH içerisindeki oranın en yüksek olduğu ülke (%4.06) Türkiye’dir (Öz ve Kutbay, 2016) Bu rakamlara bakıldığında ülkemizde çevre vergilerinin Avrupa Birliği standartlarında olduğu şeklindeki görüntü yanıltıcıdır. Bunun en önemli nedeni enerji üzerinden alınan vergilerde Türkiye’nin ÖTV açısından Avrupa Birliği ülkelerinin tamamından daha yüksek ve güdülen amacın da fiskal olması ile açıklanması mümkündür. Türkiye’de uygulanan vergilerin sayısı ve türleri itibariyle de Avrupa Birliği’nin gerisinde olduğunu unutmamak gerekir. 6. Sonuç Türkiye’de çevreye duyarlı vergisel düzenlemelerin çok yeni olduğu dikkat çekmektedir. Avrupa Birliği'ne üye ülkelerde çevre sorunları ile mücadele edebilmek için uygulanan vergilerin Türkiye'de daha çok regulatif düzenlemelere başvurmak suretiyle uygulandığı görülmektedir. Bu alanda gelişmelerin olmadığı söylenemez. Özellikle Paris İklim anlaşması Türkiye’ye bağlayıcı sorumluluklar getirmektedir. ÖTV düzenlemesinin bunun ilk adımı olarak kabul edilmesi mümkündür. Ancak özellikle de ÖTV’deki yüksekliği çevreye duyarlılıkla açıklamak çevre konusundaki düzenlemelerin yavaşlığı dikkate alınırsa pek mümkün gözükmemektedir. Çevreyle ilgili vergilerin oranına bakıldığında Türkiye’nin AB üyesi ülkeler arasında en iyilerden birisi olduğu sonucuna varılır ki, bu yanıltıcı bir tablodur. Bunun nedenin ÖTV’nin mali nedenlerle yüksek tutulması olduğu açıktır. Çevre üzerinden alınan vergilerin en önemli nedenlerinden birisi kalkınma politikalarının sürdürülebilir olmasıdır. Nitekim yaşanabilir bir çevreyi esas alan çevre politikaları bugünü ilgilendirdiği kadar gelecek nesilleri de ilgilendirmektedir. Diğer bir deyişle tek başına ekonomik büyüme kısa vadede sonuç verse de çevresel etkilere duyarsızlığın yaygınlaşması gelecek nesilleri tehdit etmektedir. Nitekim Çin’in çevreye duyarsız sanayileşme politikası büyümesine pozitif katkına bulunmuş olmasına rağmen, global çapta çevresel sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. Büyümenin çevreye duyarsızlığı uzun vadede kamu harcamalarını da olumsuz etkileme potansiyeline sahiptir. Zira sosyal devletin esas olduğu günümüzde devletlerin çevresel Journal of Current Researches on Business and Economics, 2017, 7 (1), 111-132. 127 etkiye duyarsız büyüme modelleri kanser ve kalp-damar hastalıkları başta olmak üzere beraberinde pek çok hastalığı getirmiştir. Son derece pahalı olan bu hastalıklarla mücadele devletlerin sosyal güvenlik bütçesini zorlamaktadır. Nitekim AB ülkelerinde de etkili olan 2008 krizi bir taraftan finansal kriz, bir taraftan borç krizi, bir taraftan da sosyal güvenlik harcamalarındaki artışa bağlı olarak bütçe açığı krizidir. Çin dünyanın sahip olduğu sosyal güvenlik sistemini benimsemediğinden böyle bir sorunla karşı karşıya kalmış gibi gözükmese de, çevreye duyarlı olmayan sanayi ürünleri bir yandan bu ülkeyi, bir yandan da bütün dünyayı tehdit etmektedir. Zira World Trade Statistical Review 2016’ya17 göre Çin verilerine göre dünyanın en büyük ihracatçısı olan ülkedir. AB üyesi ülkelerde vergilemenin etkili bir çevre politikası aracı olarak kullanılmasına rağmen, Türkiye henüz vergileme alanında çevreyi önceliğe alacak kurumsal bir vergi politikası değişimine gidememiştir. Ülkemizde halen yürürlükte olan Motorlu Taşıtlar Vergisi (MTV), bunun en somut örneğini oluşturmaktadır (Yalçın, 2013). Türkiye’de MTV doğrudan çevre ile ilişkilendirilmemiştir. MTV’nin çevre ile ilişkilendirilmesi yanında kırsalda ve kentte kullanılması bakımından da farklılık getirilebilir. Zira ülkemizde nüfusun hala % 20 kadarı kırsalda yaşamaktadır. Bu rakama nüfus yoğunluğu düşük ilçe ve iller de eklendiğinde oran daha da artacaktır. Zira kirlilik daha çok nüfus yoğunluğu yüksek olan kent merkezlerinin sorunudur. Kent merkezlerinde kullanılan araçların vergilerindeki artış kirlilikle mücadele anlamına geleceği gibi, Türkiye’nin gelir durumu dikkate alındığında kırsal kesimde yaşayanlardan daha düşük vergi almak suretiyle sosyal etki bakımından da kazanç sağlanmış olur. Örneğin araçların motor hacmi yanında yaşları da büyüdükçe vergi artırılabilir, ancak kırsal kesimde kullanılan araçlarda bu verginin indirimli olması sağlanabilir. Ancak bunu da araçların belli yaşından (mesela 10 yaş) sonra yapılması uygun olacaktır. Bu şekilde bir taraftan ana yasanın 56. maddesinde devlete çevre koruma görevi veren maddenin gereği yapılmış olur, bir taraftan da 73/3’teki sosyal amacı düzenleyen maddenin gereği yerine getirilmiş olur. Türkiye’de çevreye duyarlı vergilerin son yıllarda gündeme alınmasına rağmen, genel olarak mali nedenle alındığı gerçeği değişmemektedir. Gerçekten de özellikle enerji üzerinden alınan vergiler bakımından Türkiye birçok ülkeden farklı bir özellik sergilemektedir. Bu kapsamda enerji türlerine göre verginin fiyat içindeki payı 2015 yılı baz alınarak incelendiğinde: kömürün neden olduğu yüksek karbon emisyonuna yüksek rağmen %18 oranında Katma Değer Vergisi dışında herhangi bir vergiye konu olmadığı görülür. Çevre vergileri açısından bir değerlendirme yapıldığında Türkiye’deki uygulamaların Avrupa Birliği’ne uyum açısından sorunlu olduğu dikkat çeker. Nitekim gerek çeşitlilik açısından gerekse de mevcut uygulamalardaki yaklaşımlar açısından Türkiye’deki vergiler son derece yetersizdir. Türkiye’nin çevreye duyarlı vergiler bakımından ilk sırada yer alması bu konuda Avrupa Birliği’ne uyumun bir işareti olmak yerine daha çok bu vergilerden amaçlana şeyin “mali” olduğunun göstergesidir. Türkiye’nin kurumsal anlamda attığı çeşitli adımların varlığına rağmen, vergisel açıdan atılan bu adımlarla paralellik arz etmemektedir. Bu durum müzakere sürecinin devam ettiği günümüzde Türkiye’nin çevre konusunda ilerleme sağlaması ve bu başlığın kapatılması açısından sorunlar yaşayacağı ortadadır. 17 https://www.wto.org/english/res_e/statis_e/wts2016_e/wts2016_e.pdf 128 Güngör, K. (2017). Green Tax Reform in the Member States of the European Union and Turkey Kaynakça ALİUSTA, Hakan; YILMAZ. Baki; KIRLIOĞLU, Hilmi (2016), “Küresel Isınmayı Önleme Sürecinde Uygulanan Piyasa Temelli İktisadi Araçlar: Karbon Ticareti Ve Karbon Vergisi”, Uluslararası Yönetim İktisat ve İşletme Dergisi, ICAFR 16 Özel Sayısı Int. Journal of Management Economics and Business, ICAFR 16 Special Issue, 382-401. ALTINBAY, Ali; GOLAGAN, Melis, (2016), “Küresel Isınma Sorununa Muhasebecilerin Bakışı: Karbon Muhasebesi”, İnsan Ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 7, 2106-2119. AYTAÇ Deniz, (2016), “Emisyon Vergileri, Enerji Fiyatları ve Teknolojik Yenilik”, Uluslararası Ekonomik Araştırmalar Dergisi, Aralık, Cilt 2, Sayı 4, 43-55. BİLGİN Sibel; ORKUNOĞLU, Işıl Fulya (2010), “Fiskal ve Ekstrafiskal Amaçlar Bağlamında 1970’lerden Günümüze Çevre Vergileri”, Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi 12/1, 77-108. BİYAN Özgür; GÖK, Musa, (2014), “Çevre Politikaları Kapsamında Avrupa Birliği Ve Türkiye’de Çevre Vergilerinin Uygulanışı: Karşılaştırmalı Bir Analiz”, Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl 7, Sayı 2, Aralık, 281-310. CAN Fatih (2016), “Çevre Politikasının Ekonomik Araçları”, Niğde Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Temmuz, 9(3), 58-73. ÇELİKKAYA Ali, (2011), “Avrupa Birliği Üyesi Ülkelerde Çevre Vergisi Reformları ve Türkiye’deki Durumun Değerlendirilmesi”, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt/Vol. : 11 - S ayı/No: 2 : 97–120. EC (European Commission) (2010), Taxation Trends in the European Union, Data fort the European Member States, Iceland and Norway (http://ec.europa.eu/eurostat/documents/3217494/5718201/KS-DU-10001-EN.PDF/bd63fe10-7339-491f-afcb-08bd4c8daa8b?version=1.0). (Erişim: 11 Ocak 2017) EC (European Commission) (2011), Taxation trends in the European Union, Data for the EC Member States, Iceland and Norway, 2011 edition. http://piketty.pse.ens.fr/files/Eurostat2011.pdf) (Erişim: 21 Ocak 2017) EC (European Commission), (2016), Taxation Trends in the European Union Data for the EC Member States, Iceland and Norway (http://ec.europa.eu/taxation_customs/sites/taxation/files/resources/do cuments/taxation/gen_info/economic_analysis/tax_structures/2016/eco n_analysis_report_2016.pdf) (Erişim: 12 Mart 2017) FERHATOĞLU Emrah, (2003), “Avrupa Birliği’nde Ortak Çevre Politikası Çerçevesinde Çevre Vergileri” e-yaklasim / Ekim, 1-7. http://www.yaklasim.com.tr (Erişim 20 Mart 2017). GÜNDÜZ İsmail Orçun; AGUN, Hakan Bilge, (2013), “Çevre Vergilerinin Yerel Yönetim Düzeyinde Uygulanması: Avrupa Birliği Ve Türkiye Uygulaması”, Maliye Finans Yazıları, Yıl: 27 Sayı: 99 Nisan, 55-79. GÜNGÖR, Kamil (2011), AB’de Mali Yapı Ve Tam Üyelik Öncesi Türkiye’nin Durumu Nobel Yayıncılık, Ankara. http://www.bloomberght.com/haberler/haber/1940839-paris-iklim-anlasmasiyururluge-girdi (Erişim: 17 Ocak 2017). http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2016/11/20161125-9.pd KARAKAYA Ethem, (2016), “Paris İklim Anlaşması: İçeriği ve Türkiye Üzerine Bir Değerlendirme Adnan Menderes Üniversitesi”, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt: 3, Sayı: 1, 1-12. MYLES G. D. , “Tax Policy and European Union Governance” http://people.exeter.ac.uk/gdmyles/papers/pdfs/Milan.pdf (Erişim: 29 Mart 2017) OLIVEIRA, David; MENDES Isabel, (2017). “Green Taxation on Competitiveness: The Effect of the ISP Tax on the Portuguese Retail Sector of Road Fuels”, International Journal of Energy Economics and Policy, 7(1), 178-184. ÖZ, Ersan; KUTBAY, Hüseyin, (2016), “Ekolojik Vergileme: Seçilmiş Bazı Dünya Ülkeleri ile Türkiye Verilerinin Karşılaştırılması”, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İİBF Dergisi, Nisan, 247-272. ÖZDEMİR Biltekin, (2009), “Küresel Kirlenme Sürdürülebilir Ekonomik Büyüme ve Çevre Vergileri”, Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran. ÖZDEMİR, Mehmet Gökhan, (2015), “Dışsallıklar Ve Emisyon Vergileri: Norveç Ve Türkiye Uygulamaları”, Leges Sosyal Bilimler Dergisi, Eylül – Ocak, 108131. TEKİN Ahmet, ŞAŞMAZ, Mahmut Ünsal, (2016), “Küreselleşme Sürecinde Ekolojik Riskleri Azaltmada Çevresel Vergilerin Etkisi: Avrupa Birliği Örneği”, Yönetim ve Ekonomi, Cilt:23 Sayı:1 Celal Bayar Üniversitesi İ.İ.B.F. Manisa, 1-17. TOPRAK Düriye (2006), “Sürdürülebilir Kalkınma Çerçevesinde Çevre Politikaları Ve Mali Araçlar”, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl/Volume:2 Sayı/Issue 4, Güz, 146-169. TRACY Elena; SHVARTS Evgeny; SIMONOV E. BABENKO M. “China’s new Eurasian Ambitions: The Environmental Risks of the Silk Road Economic Belt”, Eurasian Geography and Economics, Vol. 58, Şubat 2017 VURAL İstiklal Yaşar; TEKİN, Ahmet, (2006), “Global Kamusal Malların Finansman Aracı Olarak Global Vergi Önerileri” (Ed: Coşkun Can Aktan, Dilek Dileyici, İstiklal Y. Vural).Vergilendirme Ekonomisi ve Vergilendirme Psikolojisi, Seçkin Yayıncılık Ankara, 75-89. WITHANA, Sirini; BRINK, Andrea, ILLES; S; WATKINS, N. E., (2014), Environmental Tax Reform in Europe: Opportunities for the Future Final Report, May. Netherland (http://www.ieep.eu/assets/1397/ETR_in_Europe__Final_report_of_IEEP_study_-_30_May_.pdf). (Erişim: 21 Mart 2017) 130 Güngör, K. (2017). Green Tax Reform in the Member States of the European Union and Turkey WTO, (2016), World Trade Statistical Review https://www.wto.org/english/res_e/statis_e/wts2016_e/wts2016_e.pdf (Erişim: 20 Şubat 2017). YALÇIN Arman Zafer, (2013), “Potansiyel Bir Çevre Vergisi Olarak Motorlu Taşıtlar Vergisi: Avrupa Birliği ve Türkiye Arasında Karşılaştırmalı Bir Analiz”, Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 27, Sayı: 2, 141158 Journal of Current Researches on Business and Economics, 2017, 7 (1), 111-132. 131 E-ISSN: 2547-9628 Strategic Research Academy © © Copyright of Journal of Current Researches on Business and Economics is the property of Strategic Research Academy and its content may not be copied or emailed to multiple sites or posted to a listserv without the copyright holder's express written permission. However, users may print, download, or email articles for individual use. 132 Güngör, K. (2017). Green Tax Reform in the Member States of the European Union and Turkey