ĐKV’DEN HAFTAYA BAKIŞ Bu hafta, vakfımız için önemli bir gelişme, Đktisadi Kalkınma Vakfı 48’inci Olağan Genel Kurulu’nun 22 Haziran Salı günü Đstanbul TOBB binasında gerçekleştirilmesiydi. Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış ve TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu’nun da iştirak ettiği Genel Kurul’da geçtiğimiz yıl içinde gerçekleştirilen faaliyetler değerlendirildi ve önümüzdeki yıla ilişkin kararlar alındı. Geçtiğimiz hafta gelen şehit haberleri hafta boyunca, kamuoyunda geride bıraktığımız dönemde yoğunlaşan “demokratik açılım” tartışmalarını yeniden gündeme getirdi. Đç politikaya hâkim olan bu tartışma uzun süredir gündemi meşgul eden dış politika dinamiklerini ikinci sıraya itti. Dış politika ve uluslararası dinamiklere ilişkin bu haftaya damgasını vuran gelişme ise Kanada’nın Toronto şehrinde gerçekleştirilen G–8 ve G–20 Zirveleri oldu. Đkili görüşmelerin de gerçekleştirildiği zirvelerin gündemini oluşturan temel nokta ekonomik kriz sonrasındaki iyileşme süreci oldu. Zirvelerle ilgili ayrıntılı haberimizi bu haftaki bültenimizde bulabilirsiniz. Kanada’da yapılan G–20 Zirvesinde Avrupa Birliği’ni Barroso mu yoksa Herman van Rompuy mu temsil ediyor tartışmaları yapılırken Brüksel’de dış faaliyet servisinin oluşturulması yönünde adımlar atıldı. 1 Aralık 2009 tarihinde yürürlüğe giren Lizbon Antlaşması ile Avrupa Birliği Antlaşması’na eklenen Madde 13a kapsamında oluşturulması öngörülen “Avrupa Dış Faaliyetler Servisi”nin (European External Action Service-EEAS) kurulmasına ilişkin siyasi uzlaşma, bu hafta, 21 Haziran tarihinde AB Dönem Başkanı Đspanya’nın başkenti Madrid’de düzenlenen toplantıda sağlandı. Bilindiği üzere Avrupa Birliği liderleri, 2001 yılında Laeken Zirvesinde, AB’nin demokrasiye ilişkin sorunlarla karşı karşıya olduğunu ve vatandaşlardan uzaklaştığını ifade etmişlerdi. Bu çerçevede, önce reddedilen Anayasa’ya, daha sonra da geçtiğimiz yılın sonlarında yürürlüğe giren Lizbon Antlaşması’na uzanan bir süreç başlamıştı. Bu dönemde, Birliğin vatandaşlara yakınlaştırılması, AB’nin işleyişinin daha demokratik hale getirilmesi ve dış temsilde yeknesaklığın sağlanması hedefleniyor; AB’nin dış temsilde “ortak bir ses”inin olması AB’nin küresel düzeyde uluslararası bir aktör olabilmesi için olmazsa olmaz şartlar arasında değerlendiriliyor. Söz konusu servisin faaliyete geçmesiyle Birliğin dış politikalarında “etkinliği”nin artacağı kesin olsa da bunun ne derece “etkili” olacağı şimdilik bir soru işareti. ĐKV tarafından 2008’de yayımlanan “AB Anayasa Süreci ve Lizbon Antlaşması” başlıklı çalışmada da değinilen bu konu –demokrasi açığı- AB’nin başını ağrıtmaya devam edecek gibi görünüyor. Bu hafta Türkiye – AB ilişkileri üzerine haftaya bakışta değinmek istediğimiz konu, 22 Haziran Salı günü Brüksel’de Türkiye Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan ile Avrupa Komisyonu’nun Ticaretten Sorumlu Üyesi Karel De Gucht arasında gerçekleştirilen toplantı. Toplantıda tartışmanın odak noktasını oluşturan noktalar -bizim de vakıf olarak ısrarla üzerinde durduğumuz- Türkiye’nin, AB ile olan Gümrük Birliği’nden, Türk işadamlarının da vizeden kaynaklanan sorunları oldu. Çağlayan, Türkiye’nin AB’ye üye devletler ile yaşadığı ticari sorunlara da değindi. Bakan Çağlayan, Meksika ve Cezayir gibi birçok ülkenin Türkiye ile serbest ticaret anlaşmasını imzalamayı ağırdan aldığını çünkü bu ülkelerin AB ile serbest ticaret anlaşması imzalayarak Türkiye’ye vergi muafiyetiyle ihracat yapma hakkını elde ettiklerini vurguladı. Çağlayan, beyanatında, Avrupa Birliği ile ihracatta beşinci hedef ülke, ithalatta yedinci tedarikçi ülke olan Türk ekonomisinin önemine dikkat çekti. AB ile olan ilişkilerin önümüzdeki dönemde ivme kazanması umuduyla tüm okuyucularımıza iyi haftalar diliyoruz.