EZAN VE MÜEZZİN’LER Ezanlar merkezi mi olsun yoksa her cami yerinden mi okusun? İki yönlü bıçak gibi bir sual, Elbette usulüne uygun ve sesi güzel müezzinler tarafından yerinden okunması en doğru ve aslına en uygun olandır.Türkiyedeki “merkezi ezan” uygulamasının benzerini hiçbir İslam ülkesinde görmek mümkün değildir. Esasında Türkiye, ezan ve müezzinler konusunda bir çok tartışmalar ve farklı uygulamalara sahne olan bir ülkedir. Ezan, namaz vaktini ilan ile camiye ve cemaat olmaya davet ve çağrının adı, bir beldenin İslam diyarı olduğunun alametidir.Şayet bir beldede ezan özgürce okunuyorsa orası “İslam” beldesidir. Müezzin ise, yeryüzünde yegâne egemen güç ve kudretin sahibi Allah(c.c), yegâne örnek alınacak önderin Hz. Muhammed(s.a.v) olduğunu haykıran, günde beş defa gür ve gönüllere sürur veren sesiyle Müslümanları camilerde cemaat olup namaz kılmaya ve kurtuluşa çağıran davetçidir. Müezzin’in Müslümanları birliğe,beraberliğe ve topluca Allah’a ibadete çağırmasından müthiş şekilde rahatsız olan şeytan ve avanesi, bu ilâhî çağ1 rıyı susturmak için olanca güçleriyle karşı saldırıya geçtiği her zaman görülmektedir. Hadis-i şerifte Rasûlullah (s.a.v): “Namaza nida edildiğinde şeytan ezanı işitmemek için yellene yellene gerisin geriye kaçar. Ezan bitince vesvese vermek için döner gelir. Namaz için kâmet edilince yine yüzgeri kaçar gider. Kâmet bitince yine vesvese vermek için insan ile nefsi arasına sokulur ve “falan şeyi hatırla,falan şeyi hatırla” diyerek hiç aklında olmayan şeyleri yadettirir durur da insan kaç rekat namaz kıldığını bilmez oluncaya kadar uğraşır” buyurmuştur. (Sahih-i Buharî tecrid-i sarih 2/561) Şeytanın ve avanelerinin ezan’a ve müezzinlere karşı başlatıkları amansız mücadelenin temelinde bu konu vardır.Hıristiyan kültürünün etkisi altında kalıp kendi İslamî değerlerine düşman olan bir kısım insanlar meşrutiyet döneminden itibaren “İslamın ülkeyi geri bıraktığını, bundan dolayı islamı terk ederek hıristiyan batının değerlerini aynen uygulamak veya İslam dininin reforme ederek asli hüviyetinden çıkarmak ” için ezan’ı asli hüviyetinden uzaklaştırmak için Türkçeleştirmeye yöneldiler. 2 Bu konu, milliyetçilik duygularını okşayan ve okunan ezanı herkesin anlamasını sağlamak gibi gayet masumane bir istek gibi görünse de esasında ana gaye,Müslüman Türk halkını İslam dünyasından ayırmak, ezanı ezan olmaktan çıkarmak ve “kalede bir gedik açma” gayesinden başka bir şey değildir. Bu görüşü ısrarla savunanların ne ezan’ın bu ülkede Türkçe okunduğu yıllarda ne de şimdilerde camiyle cemaatle alakası olmayan kişiler olduğunu her zaman müşahade edilmiştir. Ezan sesinden rahatsız olan bu kesimler ezan’ın sesini kısmak için çeşitli çarelere baş vurmuşlardır. 1970 li yıllarda birbirine yakın camilerden hoperlörle ezan okumayı yasaklayan kararlar çıkartmışlar böylece bir kasabadaki diğer camileri susturup tek camiden ezan okutmuşlardır.Halktan gelen tepki üzerine bu sefer, “Hoperlörler minarelerin estetik görünümlerini bozuyor,müezzinler minareye çıkarak ezan okusunlar” kampanyaları üzerine hoperlörler minare şerefeleri içine indirilmiş ve müezzinlerde minareden ezan okumaya kalkınca, hoperlörlerden acayip sesler çıkmaya başlamıştı. Bu duruma çareler aramaya başlayan müezzinler , hoperlörlerin sesini kısarak ezan okumaya veya hem hoperlörleri gizlemek hem de sesin düzgün 3 çıkmasını sağlamak için hoperlörler minarelerden indirdiler. Böylece daha kısık sesle ezan okundu ve ezan sesinin daha uzaklara gitmesinin önüne geçtiler. Yine hoperlörleri gizleyerek estetiği sağlamak adına cami minarelerinde hoperlör yuvaları açılarak tahribatlar yapılırken estetikçilerden asla itiraz gemliyordu. Son yıllarda ise, bilhassa sabah ezanlarının bir şehirde yarım saat süreyle devam etmesinden şiddetle rahatsız olan kesimler, bunu engellemek adına bir şehirde tek ezan’a razı oldular ve oluşturdukları komuoyu baskısıyla Diyanet işleri Başkanlığını dünyada eşi ve benzeri olmayan “Merkezî Ezan” uygulamasına yönelttiler. Bu durumun tek sorumlusu elbette sadece ezan karşıtları değildir.Bunda, ses ve makam yönünden ehil olmayan kişilerin müezzin kadrolarına atanmalarıyla, cami imamları ve dernek yöneticilerinin ehil olmayan kişilere ezan okutmalarının payı oldukça yüksektir.Üzülerek kaydetmek gerekir ki, merkezi sisteme geçilmezden evvel ezanlar sahipsiz kalmıştı. Namaza yeni başlayan bazı kişilerle çocukların “namaz kılma şevki artsın” düşüncesiyle ehil olmayan kişilere ezan okutulmuş, ya da mikrafon dernek yöneticilerinden birinin eline geçmişti. 4 Bu sebeblerden dolayı cami minarelerinden çıkan ezan’a asla benzemeyen ne olduğu anlaşılmayan sesler yükseliyordu.İnsanlar ezanla rahatlayıp camiye koşacakları yerde kulaklarını tıkıyorlardı. Bu konuyu yaşanmış bir olayla misallendirelim. Namaza başlatan müezzin İzmir’in Kiraz ilçesinde müftü Bilal Başoğlu’na ziyaretim esnasında Kiraz camilerinin ses düzenlerini kuran delikanlı makam odasına heyecanla girip: “Müftü hocam görevlendirdiğiniz müezzinin okuduğu ezanlar halkta büyük bir heyecan yaratmış durumda, halk sizi tebrik ediyor. Kulağımla işittim adamın birisi: “Bu müezzinin okuduğu ezanları dinlediğim günden beri namaza başladım ve terk etmiyorum. Lakin, bazı ezanları işitmemek için kulaklarımı tıkıyordum” dediğinde hayretler içinde kaldım. Şimdi ise bu uygulamanızı tebrik etmek için geldim” dedi. Müezzinlerin pîri olan Bilâl-i Habeşî’yi Rasûlullah (s.a.v)’in müezzinlikle görevlendirmesi “sesinin gür ve çok güzel” olduğundan dolayıdır. Rasûlullah(s.a.v), Bilâl’e: “Erıhnâ yâ Bilâl- Bizi rahatlandır yâ Bilâl” cümlesiyle ezan okumasını isterdi. Bu cümleyi biraz daha genişletirsek “Ya Bilâl güzel sesinle bir ezan oku da bizim gönlümüze ibadet etme sevinci ve aşkı kazandır” buyurmuştur. 5 “Merkezî ezan” uygulamasıyla birlikte Müslüman halk ehil olmayan kişilerin okudukları kulakları tırmalayan çirkin seslerden kurtulup güzel sesli müezzinlerden ezan dinleme bahtiyarlığına erişmiş ise de hiçbir İslam ülkesinde benzeri olmayan böyle bir uygulamanın savunulması mümkün değildir. İşi aslına döndürüp bütün camilerde ehil müezzinler tarafından okunmasını sağlamaktır.Bizce bu konuda yapılması gerekenler şunlardır. 1-Müezzinlik için yapılan yeterlilik sınavlarında “ses güzelliği” mutlaka değerlendirmeye alınmalı müezzinliğe atanmada sesi güzel olanlar atanmalıdır. 2-Ses konusunda yapılacak imtihanlar ise, Diyanet tarafından değil mutlaka konsevatuvar hocaları tarafından yapılmalıdır.Çünkü ses kadar kulak da önemlidir. 2-Ezan ve müezzinlik basit bir konu değildir. Cami görevlileri ezanları mutlaka kendileri okumalı, dernek yöneticisi ve ehil olmayan hiçbir kimseye ezan okuma işini havale etmemelidir. Halil YAVUZ Em.Nazilli müftüsü www. halilyavuz.net 0535 2445770 6 7